1 İçindekiler Din, bizim için nasıl bir otokontrol-irade sağlar? .......................................................................3 Müctehidler Kuran'ın anlaşılmasına perde mi olmuşlardır? Müctehidler yüzünden Kuran arka planda mı kalıyor? ...............................................................................................................4 Peygamberimiz zamanında Kudüs’de Mescid’i Aksa var mıydı? ...............................................5 Maide, 114’deki bizden öncekilerden maksat kimlerdir? Hz. İsa peygamber olarak mı gelecek? .........................................................................................................................................7 Namaz kılmayanın on beş azabı olacağı hakkında hadis var mıdır? .........................................8 Kadınların diriyken görülmesi haram olan yerlerini ölüyken de görmek haram ise, müzelerdeki iskeletleri görmek caiz midir? .................................................................................9 Hz. Ali, gusül alırken kuru yer kalmasın diye saçlarını keser miydi? .......................................9 Çalıştığım yerden personel indirimi ile ürün alıp satmam caiz olur mu? Firma buna izin vermiyor. .......................................................................................................................................9 Sevdiğimiz kişilerin ardından mı gideceğiz? Ölüm sonrası hayatı onlar gibi mi yaşayacağız? .....................................................................................................................................................10 Müslüman birisi İslamiyeti beğenmeyip Allah'a daha iyi bir kul olmak için hristiyan olsa cennete gider mi?........................................................................................................................11 2 Din, bizim için nasıl bir otokontrol-irade sağlar? - İslam dininin temel unsurlarının başında Allah’a ve ahirete iman gelir. Sonsuz ilmiyle her şeyi bilmekte, her şeyi görmekte, her şeyi duymakta olan Allah’a iman eden, öldükten sonra da O her şeyi bilen Allah tarafından tekrar diriltilip hesaba çekeceğinin şuurunda olan bir kimsenin kalbindeki bu şuurdan daha büyük bir otokontrol olabilir mi? Temsilde hata aranmaz; bir insan bizzat mahkeme reisinin veya savcının gözü önünde suç işlemesi ne kadar zor ise, Mahkeme-i kübranın yegâne hâkimi olan Allah’ın görmekte olduğuna inanmasına rağmen kendini mesul edecek işler yapması bu misalden bin kata daha zorlaşacaktır. - “Kulları içinde ancak âlimler, Allah’tan korkar, gerektiği şekilde saygı duyarlar” (Fatır, 35/28) mealindeki ayette aynı zamanda ilmin ve imanın otokontrol rolüne vurgu yapılmıştır. Çünkü burada söz konusu edilen ilimden maksat sahibinin imanını güçlendiren, iman şuurunu kazandıran ilimdir. Zaten iman demek, inanmak demektir, bir şeye inanmak ise ancak onu bilmekle mümkündür. Allah’a ve ahiret gününe iman etmeye sevk etmeyen bir ilim, Kur’an nazarında beş para etmez. Böyle ilim sahipleri “kitap yüklenmiş merkep” (Cuma, 62/5) olarak vasıflandırılmıştır. - Kur’an’da defalarca “Aklınızı kullanmıyor musunuz? Tefekkür etmez misiniz? Hiç düşünmüyor musunuz?” tarzında insanı tefekküre, düşünmeye, dikkatli olmaya, aklını iyice kullanmaya teşvik eden ayetlerin hepsindeki ana hedef: “insana iman şuurunu kazandırmak ve bu şuurla da iman-otokontrolünü sağlamaktır. - Bu konuda çok sağlam ve mükemmel bilgi almak için asrın iman reçetesi olan Risale-i Nuru dikkatle okumayı tavsiye ederiz. Ayrıca, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini isimli eserini ve İbrahim Canan’ın Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhini de okuyabilirsiniz. İlave bilgi için tıklayınız: Allah'a ve onun sıfatlarına iman etmenin, hayatımıza yaptığı olumlu ... İslamiyet'i iyi öğrenmek ve yaşamak için ne yapmak gerekir ... Ahir zamanda yapılan ibadete ayrı bir muamele yapılacak mıdır? 3 Müctehidler Kuran'ın anlaşılmasına perde mi olmuşlardır? Müctehidler yüzünden Kuran arka planda mı kalıyor? Kuran'da ve sünnette çok meseleler mevcuttur ancak bu kaynaklardan hüküm çıkarmak için de müçtehid olmak gerekir. İlmi olmayan sıradan biri eline meal alıp da hüküm çıkaramaz. Kuran'dan istifade etmek isteyen meal yerine tefsir okumalıdır. Müctehidlerin, müfessirlerin, muhaddislerin önemini anlamak için de Fıkıh usulü, Hadis Usulü, Tefsir Usulü kitaplarını okumanız gerekir. Bu eserleri okursanız bu konuyu daha iyi anlarsınız. Sahabenin hepsi müçtehid idiler. Vermiş olduğunuz örnekte mehirle ilgili Hz. Ömer'e itiraz eden kadın da müçtehid seviyesindedir. İlmi olmayan birisi kalkıp da müctehid seviyesinde birisine hangi kriterlere göre itiraz edecektir. Kimileri Kuran ikinci plana atılıyor diyor ama Kuran'ın nasıl öncelikli olacağına dair bir şey söyleyemiyorlar. Alimleri saf dışı bırakmak gibi cahilce ifadelerden öteye gidilmiyor. Kuran'a önem vermek tefsir ilminde çalışma yapmakla olur. Alimleri reddetmekle Kuran öncelik kazanmış olmaz. Aksine Kuran'ı anlamamıza yardımcı olan alimlerle irtibatı kesmek, Kuran'a cahilce yorumların yapılmasına ve Kuran'ın hükümlerinin tahrifine sebep olmaktan başka bir netice doğurmaz. Asırlardır Kuran ve sünnet üzerine yapılan çalışmalar büyük bir zenginliktir. Hiç bir ilim dalı bu güne kadar yapılmış çalışmaları bir tarafa atıp sıfırdan ilme başlayalım demez. Maksat Kuran ve sünneti anlamaksa o zaman asırlardır yetişmiş alimlerin birikimlerinden istifade etmek gerekir. Bilgi için tıklayınız: MÜCTEHİD | Sorularla İslamiyet 4 Peygamberimiz zamanında Kudüs’de Mescid’i Aksa var mıydı? - İslam alimlerinin büyük çoğunluğu Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ'nın, çevresi mübarek kılınan Beytü'l Makdis (Kudüs'teki) olduğunda ittifak halindedir. Bazı tarihi kaynaklarda Kudüs'ün M.S. 70 yılında yıkıma uğratıldığı Beyti Makdis'in de bu olayda yıkıldığı ifade edilmektedir. Ancak bu mekan yine bir mabed olarak biliniyor ve Beyti Makdis'in kalıntıları da korunuyordu. İşte Peygamber efendimiz bu kalıtılar hakkında bilgi vermiştir. Şu an Yahudilerin "Ağlama Duvarı" Müslümanların ise "Burak Duvarı" olarak adlandırdıkları duvar, eski mabedin bir kalıntısıdır. M.S. 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) döneminde Kudüs fethedildikten sonra Beyti Makdis'in yerinde Mescidi Aksa inşa edildi. Hz. Ömer (r.a.)'ın burayı mabed ittihaz etmesi de o mekanın kudsiyet ve ehemmiyetinden ileri geliyordu. Mescidi Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamanında genişletildi. Mescidi Aksa'nın hemen yakınında bulunan ve bugün Türkiye Müslümanları tarafından Mescidi Aksa zannedilen sekiz köşeli Kubbetu's-Sahra adlı mabed de Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa ettirilmiştir. Günümüzde İsrâ sûresinin birinci ayetinde kastedilen mescidin, Mescidi Aksâ olmadığı yolundaki iddialar, İslâm müfessirleri arasından itibar görmemiştir. Tanınmış bütün müfessirler burada kastedilen mescidin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak o zaman, Kudüs'te bugünkü gibi bir mescidin olmadığı, Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinde kendisinden "Mabed" diye söz edilen binanın kalıntılarının bulunduğu tarihen sabittir ve doğrudur. Bu mekân “Beytu’l-Makdis/Beyt-i Makdis” olarak adlandırılırdı. İşte Resulullah (asm)'ın ziyaret ettiği mekanın bu “Beyt-i Makdis” olduğu bütün ünlü müfessirler tarafından dile getirilmektedir. Örneğin, Kadı Beyzâvî tefsirinde "Mescid-i Aksâ" ismi açıklanırken: "Burada kastedilen, Beyti Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut değildi" denmektedir. Aynı ibarenin Nesefî ve Hazin tefsirinde de aynen geçtiğini görüyoruz. İbnu Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu şekildedir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de ayette geçen "Mescidi Aksâ" ibaresiyle ilgili olarak, şu açıklama yapılmaktadır: "Mescidi Aksâ, Kudüs'teki Beytu'lMakdis'tir. Nitekim İsrâ hadisinde de: "Burak'a bindim. Beytu'l-Makdis'e vardım" diye geçmiştir. Bunun etrafı da Kudüs ve civarı demek olur." (Elmalılı, Hak dini Kur’an Dili, 5/276) Burada kastedilen İsrâ hadisi için bk. Buhârî, Bed'u'l-Halk, 6; Müslim, İman, 259, 264; Nesai, Sâlât, 10; Tirmizî, Tefsiru sureti’l-İsrâ 2, 17; Ahmed b. Hanbel, III/148, IV/208, V/387, 392,394. - Mescid-i Aksa’yı açıklama sadedinde tefsir kaynaklarında Kudüs’e işaret eden “Beytu’lMakdis” sözcüğünün kullanıldığı onlarca tefsir vardır. (misal olarak bk. Taberi, Zeccac/Maani’l-Kur’an, Maverdi, Sa’lebi, Beğavî, Zemahşeri, Razî, ilgili ayetin tefsiri) - Muhammed Hamidullah, İsra 1. âyette geçen "en uzak mescit" anlamındaki “Mescid-i Aksâ”nın Kudüs'teki mescit olamayacağını, bunun semavî bir mescit (semalarda bulunan bir mescit) olması gerektiğini savunan görüşü tercih eder. Ancak bu görüşün doğru olmadığı bizce çok açıktır. 5 Önce: Semada “Mescid-i Aksa” adıyla bir mabedin bulunduğuna dair bir bilgi ne ayette ne de hadislerde vardır. İkincisi: Mirac-İsra olayında, Hz. Peygamberin Mekke’den Kudüs’e yaptığı seyahatini bildiren birçok sahih hadisler vardır. Ümmetin ittifakla kabul ettiği bu bilgiye ters düşecek bir yorumun kabul edilmesi elbette mümkün değildir. Üçüncüsü: İsra suresinin ilgili ayetinde Mescid-i Aksa’dan sözedilirken, onun bulunduğu yer de tanıtılmıştır ki, oranın Kudüs olduğunda şüphe yoktur: “Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir!” Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Allah, Arş ile Fırat arasını mübarek (bereketli) kılmış ve özellikle Filistin’i mukaddes kılmıştır." (Müslim, İman, 282) Bu hadiste tarif edilen Kudüs’ün mübarek vasfı ayette de aynen geçmiştir. Bu da Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yerin Kudüs olduğunu gösterir. Mescid-i Aksa’nın çevresinin mübarek kılınması, oranın münbit bir araziye sahip olması, ırmakların, ağaçların, yeşilliğin olması, bir de peygamberlerin kıblesi olması anlamına gelir ki, böyle bir şey gökler için düşünmek mümkün değildir. Dördüncüsü: İsra suresinin 7. Ayetinde meal olarak şu ifadelere yer verilmiştir: “İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz”. Bu ayette meal olarak “Mescide girsinler” ifadesinde, bilinen bir mescid anlatılmaktadır. Arapçasında da belirtili olarak “El” takısı almış şekilde “el-Mescid” olarak kullanılmıştır. Arapça gramer kaidesine göre, “el-Mescid”in başındaki tarif edatı daha önce geçen bir yere işaret eder. Manası, “o bildiğiniz Mescid” şeklinde olur. Bu surede daha önce iki Mescid geçmiştir. Biri, Mekke’ye ait Mescid-i Haram, diğeri Mescid-i Aksa’dır. Bu son ayette muhataplar İsrail oğulları olduğuna göre, bu bilinen ve Kudüs’te olan Mescidin Mescid-i Aksa olduğunu göstermektedir. - Bazılarına göre, Mescid-i Aksa Ci’rane mescididir. Ci'râne ise Mekke ile Taif arasında Mekke'ye 9 km. uzaklıkta, Huneyn Gazvesi'nde elde edilen ganimetlerin dağıtıldığı yer olarak şöhret bulmuş bir bölgedir. Ganimet taksiminde yaşanan olayların hatıralarını yadetmek üzere inşa edilmiş bir mescit bulunmaktadır. Böyle 9 km. uzakta olan bir yere “en uzak Mescid” anlamına gelen “Mescid-i Aksa” tabirinin kullanıldığını düşünmek akla ziyan bir tasavvurdur. Kaldı ki, hiçbir tarihi kaynakta o dönemde Mekke'de öyle bir mescidin varlığından söz edilmez. - Bazı kimselerin isabetle kaydettiği gibi, Bu konudaki iddialarında kendilerince "akılcılık" yaptıkları gibi o dönemde Kudüs'te herhangi bir mescid olmadığı iddiasını kullanmaya çalışıyorlar. Bunu bir de bazılarının "ilahiyatçı" sıfatıyla yaparak kendilerince bilimsel bir keşif yapmış, yeni bir bilgiye ulaşmış gibi öne çıkmaya çalıştıklarını duyuyoruz. Oysa bu iddialarının hiçbir tutarlı yanı olmadığı gibi iddiaları da sadece kutsal Mescidi Aksâ'yı ortadan kaldırmak için yoğun çaba harcayan Siyonist işgalcilerin işlerini kolaylaştıracak nitelikte iddialardır. Çünkü işgalci Siyonistler bunu başarabilmek için Müslümanların Mescidi Aksâ'yla gönül bağlarını koparmayı amaçlıyorlar. 6 Maide, 114’deki bizden öncekilerden maksat kimlerdir? Hz. İsa peygamber olarak mı gelecek? - Ayetin meali şöyledir: “Meryem’in oğlu İsa: “Ey büyük Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz, hem âhirimiz için o gün bir bayram olsun ve Sen’den bir mûcize olsun. Bizi rızıklandır, zira rızık verenlerin en hayırlısı Sen’sin.” dedi.” (Maide,5/114) Ayette “hem evvelimiz, hem âhirimiz için o gün bir bayram olsun” denilmektedir. Yani “evvelimiz ve ahirimiz” için denilen şey sofranın indiği günün bir “bayram” olmasıdır. “Ve Sen’den bir mûcize olsun” ifadesi genel bir hükümdür. (bk. Taberi, Maverdi, Zemahşeri, Razî, ilgili ayetin tefsiri) “Evvelimiz-âhirimiz” (öncekilerimiz-sonrakilerimiz) den maksat, o anda hayatta olanlarla daha sonra gelenlerdir. “Evvelimiz”den maksat bu sofra mucizesini müşahede edenlerdir. Çünkü bunlar bu mucizeyi gören ilklerdir. “Ahirimiz”den maksat ise, o anda orada var olmayan daha sonra gelen kendi ümmetinin müntesipleridir. “ve Sen’den bir mucize olsun” ifadesi ise bütün insanlar için Allah’ın varlığı ve birliğinin, sonsuz ilim ve kudretinin bir delili olmasına yönelik bir duadır. (bk. Taberi, Maverdi, Razî, a.y) Diyebiliriz ki, bütün tefsir kaynaklarında ayette yer alan "evvellerimiz”den maksat o anda mevcut olan insanlar anlamında algılanmıştır. - Hz. İsa’nın gelişiyle ilgili sorunuza gelince; İslam alimlerinin bu konudaki yorumları çok açıktır: “Hz. İsa ahir zamanda gökten indiği zaman bir peygamber olarak değil, İslam ümmetinin bir ferdi olarak gelir. Bu sebeple Hz. Muhammed’den sonra bir peygamberin gelmesi söz konusu değildir. Bir hadis-i şerfite şöyle denilmiştir: “İsa benim ümmetimde (ümmetimden) olacak, adaletle hükmedecek, âdil bir imam/önder olacaktır.” (İbn Mace, Fiten, 33; Sahihu Eşratı’s-saati, 1/130) Bu hadisin ifadesi de yukarıda belirttiğimiz İslam alimlerinin genel kanaatlerini pekiştirmektedir. Keza, “Hz. İsa’nın imam olmayı reddetmesi ve sabah namazında müslümanların önderi (Hz. Mehdi)nin arkasında namaz kılması" (İbn Mace, Fiten,33) da onun bir peygamber olarak değil, İslam ümmetinin bir ferdi olarak geleceğini göstermektedir. Bu konuda Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadeleri de bu hadisin bir açıklaması mahiyetindedir: “Nasraniyet(Hristiynalık), ya intifa veya ıstıfa edip İslâmiyet'e karşı terk-i silâh edecektir. Nasraniyet birkaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi. Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı. Tekrar yırtılmağa hazırlanıyor. Ya intifa bulup sönecek veya hakikî Nasraniyetin esasını câmi' olan hakaik-i İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır. İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm işaret etmiştir ki: "Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatımla amel edecektir." (Mektubat, s. 470) 7 Namaz kılmayanın on beş azabı olacağı hakkında hadis var mıdır? Böyle bir rivayet vardır ancak zayıf veya uydurma olduğu ifade edilmiştir. Rivayet şöyledir: "Kim namazı terkederse Allahu Teala onu on beş yönden cezalandırır." (İbn Hacer, Lisanü'l Mizan, 5/295-296) Bu cezaların altısı dünyadadır ki bunlar şöyledir. - Ömrünün bereketi azalır, - Dualarını kabul olunmaz, - Yüzündeki nur gider, - Yer yüzündeki mahlukat ona buğz eder, - Salih amellerini kabul edilmez, - Müminlere yapılan dualara o kimse dahil edilmez. Ölüm anında üç ceza vardır. - Zilletle ölür, - Aç olarak ölür, - Ne kadar su içse de susuz olarak ölür, Kabirdeki cezası - Kabri onu sıkar ve kemikleri bir birine girer. - Kabrinde kor ateş olur - Kabrine bir yılan girer ve ona her vakit namaz için azab eder, Ahiretteki cezası - Allah onu yüz üstü süründürür - Allah ona gazabla bakar ve yüzünün derileri dökülür, - Hesabı şiddetli olur ve cehenneme gider. 8 Kadınların diriyken görülmesi haram olan yerlerini ölüyken de görmek haram ise, müzelerdeki iskeletleri görmek caiz midir? Tıp biliminin gelişmesi ve tıp alanında hizmet verecek elemanların yetiştirilmesi amacına yönelik insan cesedi (kadavra) üzerinde uygulamalı çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bunların söz konusu amaca yönelik olarak kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur. Ancak, ceset üzerindeki çalışmalar esnasında ya da çalışmalar bittikten sonra insana olan saygının devamına özen gösterilmeli ve cesetler usulüne uygun olarak defnedilmelidir. Defin işlemi, İslam’ın insana verdiği değerin bir göstergesidir. İslam’a göre insanın ölüsü veya ona ait bir organı da saygıya layıktır. Söz konusu kadavraların eğitim amacı dışında umuma açık yerlerde sergilenmeleri, insana saygı ilkesini ihlal ettiğinden dinen uygun değildir. Bu nedenle gerçek insan bedeninin sergilenmesi caiz olmadığı gibi, o tür müzelere giderek o ceset veya iskeletlerin mahrem yerlerine bakılması da caiz değildir. Ancak o tür müzelerde sergilenen iskeletler veya tıp fakülteleri öğrencilerinin insan bedenini öğrenmeleri amacıyla yapılan iskeletler gerçek insan iskeleti değil farklı malzemelerden yapılmış sun'i iskeletler ise sadece eğitim ve ibret nazarıyla zaruret miktarı bakılabilir. Hz. Ali, gusül alırken kuru yer kalmasın diye saçlarını keser miydi? Gusülle ilgili Hz. Ali’ye dayandırılan hadis rivayeti zayıftır. - Bu rivayette yer alan Ata b. es-Saib, Ebu Davud tarafından sika görülmesine rağmen İbn Main ve benzeri hadis otoriteleri tarafından “hadiste muteber olmayan kimse” olarak değerlendirilmiştir. (bk. Avnu’l-Mabud,1/291) Farklı değerlendirmelerinin sebebi, bu zat daha önce hafızası yerinde iken, yaşlılık döneminde hafızasını kaybetmiş ve bu sebeple rivayetlerdeki bilgiyi karıştırmıştır. - Bu sebepten dolayıdır ki, İmam Ahmed b. Hanbel, bu zatın ilk dönemlerindeki rivayetleri makbul, daha sonraki rivayetlerinin ise makbul olmadığını belirtmiştir. (Avnu’l-Mabud, a.g.y) - İbn Hacer de Ata b. Saib’in daha önceleri sika biri olduğunu, sonradan hafızasının karıştığını belirtmiş ve onun sonradan rivayet ettiği hadislerinin sahih olmadığını belirten ondan fazla hadis otoritesinin ismini vermiştir. (bk. İbn Hacer, Tehzib,7/203-207) Çalıştığım yerden personel indirimi ile ürün alıp satmam caiz olur mu? Firma buna izin vermiyor. Size indirimi şartlı olarak yapıyorlar. Bu şarta uymazsanız indirim helal olmaz. 9 Sevdiğimiz kişilerin ardından mı gideceğiz? Ölüm sonrası hayatı onlar gibi mi yaşayacağız? Bu meselede kastedilen şey şudur: insan sevdiği kişiyi örnek alır ve onun gibi yaşarsa gideceği yer de onun yanı olur. Peygamberimiz (s.a.v.) "kişi sevdiği ile beraberdir" (Buhari, Edeb: 96; Müslim, Birr: 165) buyuruyor. Mümin olan herkesi zaten sevmemiz gerekir. Ancak mümine yakışır sıfatlarını seveceğiz mümine yakışmayan sıfatlarını sevmeyeceğiz. Annenizi iman sahibi olduğu için sevebilirsiniz. Ancak gıybet ederken onun gıybetini sevemezsiniz. Bir günahkar müminin de günahlarını sever onun gibi günahlar işlemeye başlarsanız ahirette de onunla birlikte olursunuz. İlave bilgi için tıklayınız: "Kişi sevdiği ile beraberdir." hadisini açıklar mısınız? Biri cennete biri cehenneme giden, fakat birbirini seven kimselerin durumu nedir? | Sorularla İslamiyet 10 Müslüman birisi İslamiyeti beğenmeyip Allah'a daha iyi bir kul olmak için hristiyan olsa cennete gider mi? İslamiyeti hiç duymamış veya duymuşsa da yalan ve sahte diye kötü şekilde duymuş olan insanlar fetret kapsmına girerler, mesul olmazlar. Ancak İslamiyeti bilen, tanıyan birisi Müslüman olmazsa ebedi cehennemlik olur. Bütün geçmiş hak dinler Peygamberimizi müjdelemişlerdir. Kutsal metinler tahrif olduğu halde hala bu müjdelerdan bazıları kalmıştır. Son din geldikten sonra eski dinlerin hükmü kalkmıştır. İslamiyeti bilen bir insanın başka bir dini kabul etmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hangi dinin Allah katında makbul olduğunu belirleyecek olan insanların bozuk nazarları değil, Allah'ın hükmüdür. Allah neye inanacağımızı bize emrederse biz ona inanmak zorundayız. Ben bunu beğenmedin demek gibi bir durumumuz yoktur. Beğenmiyorsanız sizde bir sorun var demektir. Misalen bir hastane düşünelim; bu hastanede hastalar için hazırlanmış ilaçlar vardır. Hastalar gelir hekim ne derse ona tabi olurlar. Verdiği ilaçları kullanırlar. Bir hasta da hekimin verdiği şifalı ilaçları kullanmak yerine tıbbi atık kutusunda tarihi geçmiş, bozulmuş, kullanılması tehlikeli ve ölümcül olan ilaçları alıp kullanmaya çalışsa ne olur? Elbetteki hastalığı ölümcül hale gelir ve iyileşmek yerine ölümüne sebep olur. İşte tahrif olmuş hakkaniyetini kaybetmiş ilaç olmak yerine zehir hükmüne geçmiş eski dinlerin peşine düşmek mevcut manevi hastalığınızı ölümcül hale getirir, manen intihar etmek demek olan küfre girersiniz. Yartıcımız olan alemlerin sahibi yüce Rabbimizin emirlerine göre Hak dini en güzel şekilde yaşamaya gayret etmelisiniz. Bazı müslümanların hataları ile İslamiyeti kusurlu göremezsiniz. İslamiyette kusur yoktur. Siz en güzel şekilde bu dini yaşayarak örnek olmaya çalışmalısınız. Şu anda her gün binlerce hristiyan Müslüman oluyor akın akın İslama koşuyorlar. Ayrıca hiç bir Müslüman başka bir dine geçemez. Çünkü bütün dinleri İslamiyet sayesinde tanımıştır. İslamiyetin dairesinden çıkan diğer peygamberleri de inkar etmiş olur. Olsa olsa dinsiz olur. Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin bu konudaki beyanlarını aktarıyoruz: "Ecnebî dinsizleri gibi de olamaz. Çünkü onlar Peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah’ı tanıyabilirler. Allah’ı bilmeseler de, kemâlâta medar olacak bazı güzelhasletler bulunabilir. Fakat bir Müslüman, hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün kemâlâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan, daha hiçbir peygamberi tanımaz ve Allah’ı da tanımaz ve ruhunda kemâlâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünkü, peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve daveti umum nev-i beşere baktığı için ve mucizatça ve dince umuma faik ve bütün nev-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip on dört asırda parlak bir surette ispat eden ve nev-i beşerin medar-ı iftiharı bir zatın terbiye-i esasiyelerini ve usul-ü dinini terk eden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemâl bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur." (Bk. Sorularla Risale | Risale-i Nur Külliyatı) İlave bilgi için tıklayınız: Gizlenen Gerçekler | Seyrangah TV Kur’an’ın Bilimsel Mucizeleri | Seyrangah TV Fetret ehlinin, yani İslam'dan haberi olmayanların sorumluluğu var mıdır? 11