tevfık ılerı

advertisement
TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI 1192
Her Yönüyle
•
•
•
TEVFIK ILERI
ANKARA/1995
TÜRKiYE DiYANET VAKFI
YAYlN MATBAACILIK VE TiCARET
iŞLETMESi
Meşrutiyet
Cad. Bayındır Sk. No: 55 • Kızılay/ANKARA
Tel:1312)4185949 •4170904 • 4252775
Telex: 43 433 tdvk tr. • Fax: (31 2) 417 00 09
Yayın No: ı92
Sempozyumlar-Paneller: ı ı
ISBN 97 5-389-204-7
95.06.Y.0005.192
Bu kitap
Türkiye Diyanet Vakfı
Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi'nin
Dizgi, Fotomekanik, Ofset ve Cilt Tesislerinde
hazırlanmıştır.
TEVFİK İLElll'NİN DİN EGİTİMİNE HİZMETLERİ
Yakup ÜSTÜN
Çok
saygıyla,
değerli
misafirler, değerli büyüklerim; hepinizi
sevgiyle selamlıyorum.
Ben, İmam-Hatip okullarının ve Yüksek İslam Enstitüsü'nün ilk talebderinden olmakla, her zaman övünmüşümdür. Bu manada da bize bu imkanı balışeden
Demokrasi Hareketine, demokrat kadroya, her zaman,
minnet ve şükran duymuşumdur. Özellikle, sahip olduğumuz misyon, milli ve manevi değerlerimizin öğre­
tilmesinde emeği geçenleri burada, minnetle, şükranla
anmak istiyorum.
Tevfik İleri'nin bence, anılmaya, övülmeye, methedilmeye hiç ihtiyacı yok. Belki, duaya ihtiyacı var. Ama,
dua da öyle bildiğimiz mutantan, müsecca dua değil.
Tevfik İleri, gerçekten, yeri doldurulamayan, bizim
gönlümüzde taht kurmuş, her zaman hürmet ve muhabbetle anılmaya değer, bir örnek insandır. Yani, bu manada, demek istiyorum ki, anılmaya, övülmeye Tevfik
İleri'nin ihtiyacı yok. Ama, bizim onu öğrenmeye, çocuklarımıza öğretmeye, örnek göstermeye ihtiyacımız var. Ta
ki, bundan sonra da meşaleyi, bu bayrağı taşıyan insanlara örnek olsun. Bu gibi örneklerdir ki, milletlerin hayatında çok büyük rol oynamıştır.
Ben, Tevfik İleri'nin din eğitimiyle ilgili hizmetlerine
girmeden önce, Cumhuriyetin kuruluşundan, 14 Mayıs
sı
1950 Demokrat Partinin iktidara gelişine kadar olan
döneme, kısaca bir göz atınayı yararlı görüyorurn.
23 Nisan 1920'de temeli atılan yeni Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluştan sonra, bildiğiniz gibi, peş peşe gerçekleştirilen inkılaplarla yepyeni bir zemine oturtulmuştur.
Bu dönemde, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu ve onu
bunca yıl ayakta tutan müesseseler terk edilmiş, geri
kalmışlığımızın faturası, adeta, bu kurumlara çıkarılmıştır.
Böylece, bazılarının Batılaşma, bazılarının çağdaşlaşma
dediği yeni bir yolculuğa çıkılmıştır. Bu dönem, Türk
Milletinin tarihinde yeni bir dönüm noktası, milletierin
hayatında ender görülen bir inkılap ve köklü bir değişim
hareketidir.
Dünyanın her yerinde, tarihin her devrinde, inkılaplar,
devrimler, kendisinden önceki, sistemlere, kurumlara
reaksiyon olarak oıtaya çıkarlar; bizde de böyle oldu.
Cumhuriyet Dönemi, Osmarılı'ya ve Osmanlı'nın bütün
kumm ve kuruluşlarına reaksiyonel bir imaj sergiledi. Bu
kurumlar, teker teker sorgulandı; hatta, din de bundan
nasibini aldı. Bu yeni rejimde din olacak mı, olmayak mı,
alacaksa ne kadar olacak, nerede olacak; bunlar hep
tartışıldı. Bunları açık açık ortaya koymazsak, üzerinden
geçiştirirsek, bugün geldiğimiz noktayı, yapılmak isteneni anlamamız mümkün olmaz. Bu tarz tepki idarelerinde, birtakım aşırılıkların bulunması da işin, adeta,
doğası kabul edilir. Bu aşınlıklar, kimi yerde törpülenir,
makul bir zamanda normale döner. Kimi yerde ise, bu bir
inat, dayatma ve yeni tabirle bir dogma haline getirilir,
epeyce uzun sürer.
82
Bilindiği
gibi, Türk Milleti, İslam'ı kabul ettiği günden
beri, onu öğrenme ve anlama çabası içerisinde bulunmuştur. Evde, camide, medresede, tarlada, hemen her
yerde İslam'dan bir şeyler öğrenme ve onu bütün bir
liyakitle, üstün bir liyakatle temsil edebilme gayreti içerisinde bulunmuş, bu, onun hayatında bir gelenek haline
gelmiştir. Böylece, İslam, Türk Millletinin ayrılmaz bir
parçası olarak, kültürümüzün temelini teşkil etmiştir.
Cumhuriyetin
kuruluşundan
sonra birelen bire bu
gibi kesildiğini, elin
eğitim ve öğretimine son verildiğini göıüyoruz. Nitekim,
ilk yıllardaki başarısız İmam-Hatip okulu ve ilahiyat
fakültesi denemesi ve tek tük görülen hafız mektebi,
Kur 1an kursları haricinde, 1948 yılına kadar, elin eğiti­
minden, öğretiminden hiç söz edilemerniştir, edilmemiştir. Ancak, sekiz asırlık köklü bir geleneğe sahip,
yüzele 99'u Müslüman olan bir ülkede, böyle bir uygularnanın devam etmesi düşünülemezdi; bu akıl dışı bir
geleneğin
durclurulduğunu,
bıçak
şeydi.
Nitekim, halkın baskısı ve demokrasiye geçiş sebebiyle, zamanın yönetimi konu üzerine eğilrne zaruretini
duydu. 10 Şubat 1948'de toplanan Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunda, Başvekilin teklifi üzerine, ilkokullarda din dersleri okutulması; imam, hatip yetiş­
tirilmesi konularını incelemek üzere bir komisyon kuruldu. Bunun sonucunda, İlköğretim Genel Müdürlüğü'ne
bağlı olarak imam, hatip kursları açıldı, daha doğrusu,
açılması kararlaştırıldı. Böylece, 1949 yılında, ilkokullarda
din bilgisi dersi okutulması ve imam, hatip kurslarının
83
açılması; sonra, Ankara Üniversitesi bünyesinde bir ilahi-
yat fakültesi kurulmasıyla, din
aralanmış oldu.
eğitimi kapısı
bir ölçüde
14 Mayıs 1950' de yapılan seçimle, Demokrat Parti iktidara geldi. Yeni yönetim, bu dönemde halka verdiği
sözlere uygun olarak, milll, manevi değerierimize
düşman, çarpık ideolojilerden Milli Eğitimimizi korumaya
koyulmuş; bu değerlerin öğretilmesine önem vemıiştir.
Bu tarihten itibaren, dilli olduğu kadar milli hayatımızın
da bir sembolü olan Ezan-ı Muhammedi, asll lisanıyla
okunınaya başlanmış, din görevlilerinin camilerde daha
rahat görev yapmaları sağlanmış, Kur'an kursları daha
yaygın hale getirilmiş, ilkokulların 4 ve 5 inci sınıflarında
din bilgisi dersleri okutulmaya başlanmıştır. 17 Ekim
1951'de 7 ilde İmam-Hatip okullları açıldı. Bunu radyoda
yayınlanan Kur'an ve Mevlit programları, dini sohbetler
takip etti. Bütün bu uygulamalar yurtta, büyük bir ferahlık meydana getirdi, yıllarca, tehassürle bugünleri bekleyenlere derin bir nefes aldırdı.
Sayın misafirler, 14 Mayıs 1950 tarihi, milletimiz için
siyasi, iktisadi ve sosyal açıdan çok önemli bir gün olduğu kadar, eğitim ve kültür hayatımız için de bir dönüm
noktası özelliğini taşır. Çünkü, bu tarih, çok süratli bir
şekilde devam eden, kültür erozyonunun durdurulduğu,
eğitim ve kültür hamlemiz için doğru hedeflerin tespit
edildiği bir tarihtir.
Bu şekilde iktidara gelen kadronun içinde Tevfik İleri
gibi gönlü vatan ve millet sevgisiyle dolu bir eğitim ve
kültür adamının bulunuşu, eğitim hayatımız için, özel-
84
likle din eğitimi için bir şanstı, bir ufuktu. Gerçekten, O,
Allah 1a inanan bir mümin, din gerçeğini güzel kavramış,
insanı iyi anlamış, tanımış, bir milletin kuıtuluşunun
eğitim ve öğretimde olduğuna inanmış bir dava adamıy­
dı.
Nitekim, O, ilk kabinede Ulaştırn·ıa Bakanı olarak
görev almışken, daha sonra, bu özelliğinden dolayı,
Ağustos 1951 1de Milll Eğitim Bakanlığı görevine getirilmiş; bu programı, asıl hedefe doğru o yönlendirmiş, o
uygulaınış, sonuçlarını merakla, o izlemiştir.
Tevfik İleri, dinin milletierin hayatında, medeniyetlerin oluşmasında nasıl bir rol oynadığını çok iyi biliyor, ülkemizde din eğitimi alanındaki, çeyrek asırlık
boşluğu, bir an önce doldurmak istiyordu. Dini devlet
eliyle öğretmeyi, okullarda öğretmeyi, doğru öğretmeyi
hedefliyordu. Onun kafasında din eğitimiyle ilgili programın sırası şöyle şekillenmişti:
1-İlkokullardan başlamak
üzere, okullara din bilgisi
dersleri koymak.
2-Halkın
üzere
ihtiyacı
olan din görevlilerini
açmak.
yetiştirmek
İmam-Hatip okulları
3- Bu okullarda bu dersleri okutacak öğretmen yetiş­
tirmek. Bu maksatla, öğretmen okuHanna din bilgisi derslerini koymak; İlahiyat Fakültesinin bu amaca yönlendirilerek, öğretmen yetiştiren bir kurum. haline getirilmesini sağlamak.
Daha sonra bu maksatla, 19.11.1959 1da Yüksek İslam
Enstitüleri açılmıştır.
Dikkat edilirse,
bu
sıralama, akıllıca seçilmiş,
85
pratik
ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına en uygun, günümüzde de
geçerliliğini koruyan bir programdır. O'na göre, din eğiti­
mi, millet için, yol yapmak, köprü yapmak, mektep
yapnıak gibi bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçları karşılamak bir
hizmettir. Aynen şöyle diyor: 11 Bizim için yol, köprü,
mektep yapmak, nasıl sırf bu millete hizmet için yapılan
işlerse; din bilgisini Müslüman Türk çocuklarına en
müspet şekilde, mekteplerimizde vermek de, tamamiyle,
politikadan uzak, bir millet hizmetidir. 11
Din bilgisi, cahil ve yetkisiz kişiler eliyle değil, ilkokullarda, belli bir programla, bir elden verilmelidir.
Tevfik İleri bunu şöyle ifade ediyor: 11 İlkokul çocuğu
terbiye ve telkin çağındadır; onun için, biz, din dersini
ilkokula koymuş bulunuyoruz. Çocuk, dini de ancak
telkin yoluyla öğrenecektir. Binaenaleyh, çocuk 'Allah
vardır, Peygamber vardır' diye öğrendiği bu ilk bilgiyle
bütün ömrü boyunca, bu bilgileri unutmayacaktır, onunla yaşayacaktır. Halbuki, liseye gelip de kozmoğrafyayı,
astronomiyi, fiziği okuyan bir öğrenci, 'Allah var 1 diye
inanıyorsa veya inanmıyorsa, aıtık onun fikrini değiş­
tiremezsiniz. İşte, biz de bütün bunları düşünerek bir
ilkokul talebesini muhtelif hocaların eline vermemeyi ve
sadece bir elden yetiştirmeyi uygun görüyoruz. Müslüman Türk çocuğuna, hakiki din bilgisini, okullarımııda
vermek ne kadar vazifemizse, din bilgisi diye ruhsatsız
olarak batıl bittakım itikatlar edinenlerden kon_ımak da o
kadar vazifemizdir. 11
Burada, şuna temas etmek istiyorum: Din meselesi,
öyle bazılarının bahsettiği gibi kolay bir mesele değildir.
86
Din meselesi,
beşerin
en zor meselesidir. Binaenaleyh,
dini basit sloganlada if~ıde ederler;
bundan ibaret zannederler. Bir kısım ateistler de "Din
eski dönemlerin bir müessesesidir, üzerine gitmezsek,
eğitmezsek, öğretmezsek bir gün gelir oıtadan kalkar"
diye düşünürler.
bittakım insanlarımız,
Halbuki, bunun böyle olmadığı oıtadadır. Onun için
Tevfik Bey, -Allah rahmet eylesin- bu konuyu çok ciddi
bir şekilde görmüş, çok temel, çok güzel, çok sağlam
esaslara bina etmiştir.
Daha sonraki yıllarda, şöyle dediğine şahit oluyoruz:
"Yine, ihtiyari olarak ilkokullarda okutulan din dersleri
mecburi tutulmuştur. Alınan neticeyi de öğrenmek
maksadıyla bizzat yaptığım tetkiklerde yüzde 70 nispetinde, memnuniyet verici bir netice alındığını gördüm.
Biz, çocuklarıımza Müslümanlığın hakikatini öğretmeye
çalışıyoruz; hurafe ve safsatalardan daima kaçınacağız.
Din dersleri, mekteplerimizde, seneden seneye artan bir
randıman göstermektedir. Çocuklarıımza lüzumu kadar,
Müslünıanlık bilgisi verilmektedir. Türk öğretmenlerinin
bu mevzuda büyük bir hassasiyet ve ciddiyede çalış­
tıklanna inanıyorum. Eksikliklerimiz yok değildir; eksikliklerin başında, bugün muallim olarak vazife alan arkadaşlarımızın, muallim çıkarken hiç din dersi görmemiş
olması geliyor. Vatandaş inanmıyor, 'kendisi görmerniş,
nasıl okutur' diye bir şüphe içindedir. Ben de bütün
gayretimi bu şüpheyi silebilmeye harcıyorum, sarf ediyoruın."
Bakın nasıl mantıki
bir silsile takip ediyor;
87
okulların
açılması,
öğretmen,
kitap, müfredat .... Ezbere ve gelişigüzel, başıboş bırakılan bir sistem değil.
"Okunan
kitaplar çok güzel kitaplardır; okumaya değer kitaplardır.
Hüsnüniyetli her Türk öğretmeni bu kitapları okuyarak,
hem istifade eder, hem de çocuklara istifade ettirebilir ve
böyle olmaktadır; ama, vatandaş, 'kendisi bilmiyor ki
bana öğretsin' şüphesinden kurtulamamıştır. Bunu oıta­
dan kaldıracağız."
Devam ediyor bu konuşmasına, "Geçen seneden beri,
bizzat öğretmen yetiştiren müesseselere din dersleri
koyduk, muallim mekteplerinde, haftada 2 saat din dersi
okutmatayız. Geçen seneden itibaren, mezun olan öğret­
menlerimiz, din dersini görmüş olarak mezun olmaktadırlar ve elbette ki, daha iyi öğreteceklerdir."
Merhum İleri, dini saf, hurafelerden uzak ve doğru
olarak öğretecek elemanlar yetiştirmek gereğini şu şekil­
de anlatıyordu: "Yine, bu endişeyle bu milletin, münevver, Müslüman din adamlarına ihtiyacını karşılamak için
İmam-Hatip okullarını yeniden açmaya başladık. Bu
mekteplerde, bir Müslüman din adamı için gerekli dini
bilgilerle beraber, fizik, kimya, matematik ve yabancı dile
kadar bütün bilgiler verilmektedir.
Bir başka konuşmasında da, birinci dönemin döıt yıl,
ikinci döneminin üç yıl olarak, Türkiye'nin 7 vilayetinde
İmam-Hatip okullarının açıldığını söylüyor.
Tevfik İleri, okullara konan din bilgisi derslerinin nasıl
sonuç vereceğini, açılan İmam-Hatip okullarının nasıl bir
ürün vereceğini heyecanla takip ediyordu; başarılarını
görünce seviniyordu.
88
Sekiz yıl sonra, 19.11.1959 tarihinde, Yüksek İslam
Enstitüsü'nün açılışında, memnuniyetini, sevincini şöyle
dile getiriyor: 11 İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nün açılışı
vesilesiyle, bu enstitünün büyük mesnedini teşkil eden,
İmam-Hatip okulları üzerinde kısaca durmayı faydalı
bulmaktayım. 11 diyor ve çeşitli vilayetlerde, özellikle,
Kayseri'de, Isparta'da bu okullara gittiğini, bu okulları
ziyaret ettiğini, öğrencilerin imtihanlarında bulunduğunu
ve bu okulların başarılı olduğunu, bu başarıdan dolayı,
sevincini ifade ediyor; Yüksek İslam Enstitüsü'nün açılışı
vesilesiyle yaptığı konuşmada.
Ben, bu konuşmanın önemli bölümlerini atlıyorum.
Son bir niyeti, bir dileği, bir temennisi var. O kısmı aktardıktan sonra, konuşmaını bitirmiş olacağım.
Tevfik İleri Merhum, bu konuşmasını şöyle bitiriyor: 11
Şüphe yok ki, bunların -yani İmam-Hatip okullarının,
yüksek islam enstitülerinin, din bilgisiyle yetişen gençlerin milletimize- sadece milletimize değil, çok yakın bir
gelecekte, bütün islam alemine ve beşeriyete büyük
hayırları dokunacaktır. Cenab-ı Hakk'tan bu temennilerimizin tahakkukuna imkan vermesini niyaz ederek
Yüksek İslam Enstitüsü'nü açıyorum. 11
Değerli
misafirler, ben, burada, son olarak diyorum ki, bu
sözler, bir temenni, aynı zamanda bir duadır. Her temenni
. gerçekleşmeyebilir, her dua da kabule şayan görülmeyebilir.
Ama, bu temenni gerçekleşmiştir, bu dua kabule şayan
görülmüştür. Bu niyetle, bu ihlasla ekilen tohumlar filizlenmiş, fidanlar çiçek açmış, meyve vermiş; dinini , diya89
netini bilen, vatanını, devletini, milletini seven; bunlara
hizmeti ibadet telakki eden, çığ gibi bir nesil yetişmiştir.
Nur içinde yat Sayın Tevfik İleıi!
Milletimiz, özellikle, neslimiz sana
minnettardır.
Sana dil uzatanlar çoktan unutuldu, toprak oldu; ama,
sen, bütün sevimliliğinle, sıcaklığınla, bugün aramız­
dasın, yaşıyorsun.
Seni rahmetle, minnetle,
saygıyla anıyoıuz.
90
Download