On5yirmi5.com "Küfür Tek Millettir" Peki Ya İslam? Yayın Tarihi : 5 Haziran 2013 Çarşamba (oluşturma : 10/20/2017) Bu soruyu sahih bir anlayışla cevaplandırmak için önce "millet" tanımını doğru yapmak, bunun içinse en doğru kaynak olan Kur'an'a yönelmek gerekiyor. Çünkü Kur'an'da "millet" kavramı bugünkü şekliyle "halk" veya "ulus" bağlamında kullanılmamıştır. Peki hangi bağlamda kullanılmıştır? Kur'an'a baktığımızda müfessirlerin "millet" için: "inanç sistemi" (1) , “din/hayat tarzı" (2) veya "tutulup gidilen yol" (3) manalarını verdiklerini görüyoruz. Mesela "millet" kavramının geçtiği bir ayet: "Sen onların inanç sistemini benimsemedikçe, ne Yahudiler ne de Hristiyanlar seni asla kabullenmeyecekler..." (Bakara, 120) Nitekim Kur'an'da "millet" bu bağlamda birçok ayette geçer.(4) Tüm bu manalar doğru tanımlardır. Yine bunların yanına Elmalılı'nın hepsini birleştirici şu tanımını da ekleyebiliriz: "Millet, bir cemiyetin etrafında toplandığı ve üzerinde yürüdüğü, diğer bir deyişle, ictimaî duygu ve telakkilerinin tabi olduğu ve kitlesinin bağlı bulunduğu "hakim ilkeler ve takib edilen gidişat"tır, sülûk edilen yoldur." (5) İşte "millet"i kullanıldığı bu bağlamdan koparmadan anlarsak nasıl ki küfür milleti/inanç sistemi için bir birlikten -şirk paydasında birleşme- bahsedebiliyorsak İslam milleti için de bir birlikten bahsedebiliriz. Ki bahsetmemiz ve bu birliktelik içinde çalışıp ter dökmemiz gerek. Zira eğer ortak bir millete/inanç sistemine sahip olursak doğru bir paydada birleşmiş ve birbirine bağlı bir ümmet olmuş olacağız: bir ve tek, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir İslam cemaati... Nitekim Allah bu birlikteliği şöyle ifade eder: "Sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim: O halde sadece bana kulluk edin!" (Enbiya, 92) Örneğin; milleti/inanç sistemi bir olan İslam ümmeti "Yetmişüç fırka hadisi"(6) ismiyle meşhur bir hadisi istismar ederek mezheplere, meşreplere, fırkalara ve gruplara ayrılmıştır. Her grup kendi düşüncesini din olarak algılamış ve diğerlerine de öyle lanse etmiştir. Zira kendilerini hadiste bahsedilen "Doğru yoldaki grup/fırkayı naciye" olarak tanımlayıp karşıdaki Müslüman kardeşini de bunun dışındaki grup olarak addetmiş ve onlara "cehennemlik" ya da "bid'at ehli" yaftasını yapıştırmıştır. Bu hadisi doğru anlamaya özellikle bu zamanda çok ihtiyacımız var. Ki ümmet ayrılmak yerine birleşmeyi, uzaklaşmak yerine yakınlaşmayı gerçekleştirebilsin. Örneğin M. İslamoğlu'nun bu hadisle ilgili şu tahlili bizim takip etmemiz gereken usul hakkında ipuçları veriyor: Yetmişüç fırka hadisi senet olarak sahih ama metin olarak anlamaya ihtiyaç var. Bu hadis fırkaların istismarına uğramış. Eğer bu sözü hadis kabul edeceksek, şöyle anlamamız şart: Bu 73 fırkadan biri hariç diğerleri ehl-i kıble olan fırkalar değil, şu anda ümmetin ittifakıyla gayr-ı müslimlerin inançlarından oluşan fırkalardır. Zira dünyada ne kadar İslam dışı inanç varsa, hepsi de özünde birer İslam'dan sapmadır. Zira Allah indinde din İslam'dır ve Musa müslümandır, Yahudilik islam'dan sapmadır, İsa müslümandır Hıristiyanlık İslam'dan sapmadır. (7) Yani Efendimizin cehennemlik olarak addettiği gruplar Müslüman fırka veya cemaatler değil şu an Hristiyanlık, Yahudilik vb muharrif dinlerin gruplarıdır. Bu doğru bir yaklaşım gibi gözükmektedir. Zira bu hadisteki fırkaları Müslüman grup ve cemaatler olarak adlandırırsak birçok ayete, hadise ve nebevi sünnete aykırı bir görüş ortaya koymuş oluruz. Mesela Hz. Peygamber bir yandan "Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet ederse Allah ona ateşi haram kılacaktır." (8) Yine "Kim: ‘Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Resûl olarak Hz. Muhammed'i seçtim (ve onlardan memnun kaldım)' derse cennet ona vâcib olur"(9) derken öte yandan Müslüman olan; fakat grubu, mezhebi ve cemaati farklı olan birinin cehenneme gideceğini söyleyecek. Bu muazzam bir çelişkidir ve böyle bir çelişkiye Efendimizin düşebileceğini söylemekten dahi haya etmeliyiz. Bu noktada bize düşen "millet"i bir olan bu ümmeti binbir parçaya bölmek değil bir noktada birleştirmek olmalıdır. Nitekim hayatımız boyunca bu, "Ümmeti birleştirme" projesinde aktif rol almalı, iyi yürekli Müslümanlar olarak hareket etmeliyiz. Peki nedir bu nokta? Bu noktanın birkaç boyutu var. Bunu: "Bir kitap, bir önder ve bir millet" olarak adlandırabiliriz. "Bir kitap"; tabiki de "Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan ve insanları doğru yola ulaştıran" (2:2) "Kur'an"dır. Bu, ümmetin ittifak edip üzerinde anlaşmaya varması gereken ilk noktadır. Zira Müslüman eğer Kur'an'ın penceresinden hayata bakmıyorsa mutlaka bakacağı bir pencere bulur. Nitekim bu falan hocanın, filanca şeyhin, bilmem hangi üstadın kitapları, risaleleri, mektupları, önerileri, emirleri vs'den neşet eden bir pencere olacaktır. Sonuçta bu, ümmetin asla buluşamayacağı bir noktadır. Ve bu insanları hidayete götürmeyeceği kesin olan bir hayata pencere açmak olur. Zira her insan kendi üstadının penceresinden hayata bakmak isteyecek, sonuç olarakta ortada tek bir pencere olması gerekirken yüzlerce pencere olacaktır. Daha da kötüsü bu pencerelerin hiçbirisinde de bir ittifak oluşmayacaktır. Zira kişi niçin kendi üstadı dururken başka bir üstadın penceresinden hayata baksın ki? "Bir önder" ise; Kur'an'ın önümüze rehber olarak koyduğu ve kendisine de "üsve-i hasene/güzel örnek"(33:21) dediği Hz. Peygamber(as)'dır. Kur'an için teori, Hz. Peygamber için ise pratik diyebiliriz. Nitekim biz şuna eminiz ki o Kur'an'ın en güzel uygulayıcısı idi. Zira o Kur'an'ın Rabbiyle direk irtibat halinde idi. Bunu bilmemize ve buna iman etmemize rağmen nasıl olurda İslam'ı başka bir insandan öğrenme; onun yolunu takip etme, onun söylemini peygamberinkinden öne geçirme vs. faaliyetlerde bulunabiliriz. Hatta takip ettiğimiz öncünün bizi cennete mi yoksa cehenneme mi götürdüğünü nereden bilebiliriz ki? Nitekim Allah bazı öncülerin öncülük ettiği grubu cehenneme sürükleyebileceğini onlarca ayetinde açıklamıştır.(10) Ya da takipçisi olduğumuz öncünün ahlakının ve düşüncelerinin doğruluğundan ve koyduğu kavli ve fiili hükümlerin isabetli olup olmadığından nasıl emin olabiliriz ki? Ama biz Hz. Peygamberin ahlakından ve düşüncelerinden ve koyduğu hükümlerin doğruluğundan Kur'an'ın şahitliğiyle (11) eminiz. Şimdi sormak gerekiyor: İnsanı hidayete götüreceği kesin olan bir elçi mi yoksa daha kendisinin doğru yolda olup olmadığı kesin olmayan ve günahlarının dahi hesabını vermekten aciz bir efendi, bir öncü mü? Acaba hangisi uyulmaya daha layıktır? Yine "bir millet/inanç sistemi"; Allah'ın nezdinde geçerli tek hayat tarzı (12) olan "İslam"dır. Nitekim davet ve çağrı yalnız onadır. Davet ne herhangi bir fırkaya, mezhebe yahut meşrebe ne de başka herhangi muharrif bir dinedir. Zira Kur'an insanların İslam'dan başka bir inanç sistemini benimsemeleri halinde Allah'ın bunu asla kabul etmeyeceğini özellikle belirtir. (13) Nitekim çağrının ve teslimiyetin yalnız İslam'a olması gerektiğini söyleyen işte birkaç delil: "...Allah'ın rehberliği var ya; işte gerçek rehberlik odur..." (Bakara 120) "...Ve sen sadece Rabbine çağır..." (Hac 67) "...Ve (Allah'a) teslimiyeti (İslam'ı) sizin için hayat tarzı olarak benimsedim..." (Maide 3) Sözün özü: İslam ümmeti tek bir millete sahip olmalıdır. Yani inanç sistemi olan İslam paydasında kopmaz bir birliktelikle birleşmelidir. Geçmişte bu birliktelik pervasızca tahrif edildi hatta koparıldı. Bugün Müslüman'a düşen ise bozulan bu birlikteliği yeniden oluşturmak ve pekiştirmektir. Nitekim inanç sistemindeki bu birlikteliğin olmazsa olmaz maddeleri "Tek kitap, tek öncü ve tek millet"tir. Ümmete düşen, "İslam milleti" söylemi etrafında birleşmektir. Zor bir yol, ama imkansız değil. Peygamber ve arkadaşları bunu başardılar. Biz neden başarmayalım ki? Peki nereden başlamalı? Tabiki en baştan, önce imanlarımızı yenileyelim. Nasıl mı? Şöyle: La ilahe illa Allah, Muhammed er Rasulullah... * Ayet mealleri için M. İslamoğlu ve M. Esed'in ilgili kaynaklarından yararlanılmıştır. 1 Mustafa İslamoğlu, Muhammed Esed (Bakara 120'nin meali ve açıklamasında) 2 Taberi, Seyyid Kutup, Mevdudi, Ömer Nasuhi Bilmen (Bakara 120'nin meali ve açıklamasında) 3 Zemahşerî "Esas" (Elmalı M. Hamdi'nin tefsirinden, Bakara 120) 4 (2:120, 2:130, 2:135, 4:165, 8:161, 7:88 vd) 5 Elmalı M. Hamdi, Bakara 120'nin tefsirinden. 6 “Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehennem girer.”(Ebu Davud, Sünnet, 1; Tirmizî, İman,18; İbn Mace,Fiten, 17; İbn Hanbel, 2/332). Bu hadis, hadis kitaplarında farklı varyantlarla gelmiştir. Mesela Tirmizî’nin rivayetinde “Biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer.” ziyadesi yoktur. 7 http://www.mustafaislamoglu.com/715_73-Firka-Hadisi.html 8 Müslim 9 Ebu Dâvud, Salât: 361. Yine benzer rivayetler için bkz: Buhârî, Tevhid: 33; Müslim, İman: 151, 10 Msl; Furkan, 27-29. 11 Bkz; Kalem 4, Hac 67, Yasin 4, Haşr 7 ve Ahzab 36, vd. 12 Al'i İmran, 18 13 Al'i İmran, 85 Bu dökümanı orjinal adreste göster "Küfür Tek Millettir" Peki Ya İslam?