TÜRKİYE DİYANET VAKFI iSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZi YAYlNLARI Sempozyumlar 1 Paneller ı . 4 ı. u 1u s ı ararası Tht~ P lntı~rnatioııal "KUTLU DOGUM" llmf1bplantısı Syınpt,si um islam, ·ıslam, Gelenek Tradition ve and Yenileşme change İstanbul1996 FIKIHTA GELENEK ve YENİLEŞME Prof. Dr. Haı,ıreddln Karaman Mormora Üniversitesi llöhiı,ıat Fakültesi. Giriş Fıkıh, gelenek ve yenileşme üçlüsünün karşılıklı ilişki ve etkileşimini önce bu kelimelerin -bu tebliğ çerçevesinde esas alınan ve kastedilen- tanımlarını ortaya koymak gerekmektedir. araştırmadan Fıkıh, islamf kaynaklardan (el-edille~·ş-şer'iyye) ictihad ve tahrfc yoluyla elde edilen hukuk bilgisi ve mevzfiatıdır. ictihad, delili okuyarak, anlayarak, yorumlayarak, kapsamını belirleyerek ve kıyas ederek fıkıh üretmektir. Thhrfc ise aynı işlemi, müctehidler tarafından üretilmiş bulunan fıkıh (fürfi ) üzerinde yaparak fıkhın boşluklarını doldurmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.) ve sahabedöneminden itibaren vahiy ile anlama birbirinden ayrılmış, fıkıh münhasıran anlamayı ve beşerin anlama yoluyla sahip olduğu din bilgisinin bütününü ifade etmiştir, ancak giderek fıkhın kapsamı daralmış ve yukarıda işaret edilen boyutlara gelmiştir. R. Guenon, F. Schuon ve S. H. Nasr gibi gelenekçi düşünüdere göre gelenek" semadan gelen kutsaldır", "değişmezliği, kalıcılığı, bir ilke ve metafizik düzenin bilgisini ima eder". Bu tebliğde ise gelenekten maksat, vahye dayansın dayanmasın, meşrfi olsun olmasın, geçmişten gelerek toplumun zihniyet ve uygulamasına yerleşmiş tutumlar, töreler, adetler ve kurumlardır. Geleneğin sahihi ve sapınışı vardır; birincisine geniş manada sünnet; ikincisine b id' at denir. Yaşayan sünnetin (ümmetin dinf anlayış ve uygulaması) sahih sünnet olması da, bid'at olması da mümkün ve vakidir; yarii ilk 29 ISLAM. GELENEK ve YENILEŞME /ISLAM, TRADITION and CHANGE devirlerde daha az olmakla beraber ümmetin yaygın anlayış ve uygulayı­ şında sahih gelenek manasında sünnet bulunduğu gibi, sapmış gelenek manasında bid'atlar da var olagelmiştir. Bu ayırımı Hz. Peygamber'in "kendi sünnetine ve O'nun yolunda olanların sünnetine uyulmasını, sapık bid'atlardan uzak durolmasını emir ve tavsiye ettiği" hadislerinde de bulmak mümkündür (hadis kitaplarının İ 'tisam bölümü). Müctehidler de daha ı. yüzyıl içinde belli şehirlerde ve bölgelerde yaşayan ümmetin anlayış ve uygulamalarının -başka bir kritere tabi tutulmadan- sünnetin devamı ve bu manada yaşayan sünnet kabul edilemeyeceğini, bu bağlamda Medine uygulamasının (amel-i ehl-i Medfne) hiçbir ayırım gözetmeden fiilf hadisler gibi değer­ lendirilmesinin sahih olmayacağını ifade etmişlerdir (İbn Teymiyye, Sıhhata usul-i mezheb-i ehli'l-Medine, s. 20, 23-30). Sünneti, ·~z. Peygamber ve ashabının uygulamalarında vahyin hayata yansıması, uygulama olarak ferdf ve sosyal hayatta yer alması" şek­ linde tanımlarsak bu "anlayış ve uygulama" doğrultusunda olmayan, bunlara ters düşen anlayış ve uygulamalar -bazıları bunların bir kısmına da yaşayan sünnet dese bile- sünnetten sapıştır, sapmış gelenektir, bid'attır. Tecdid hareketi işte bu manada bid'ata karşı bir harekettir ve sünneti esas alarak toplumsal bir arındırma ve yeniden sünnete uygun bir yapılandırmayı amaçlamaktadır. Yenileşme, geleneğin -yüzeysel veya radikal, yahut da organizasyonel olarak- değişmesidir. Her değişme bir yenileşmedir: fakat her yenileş me bir sünnete dönüş, sünnet doğrultusunda ilerleyiş değildir. Sünnete dönüşün veya sünnet doğrultusunda iledeyişin/gelişmenin tersine· işleyen ve oluşan yenileş meler b id 'attır: bu manada bi d •atın çağdaş örneği Batılılaşma ve Batı'yı örnek alan çağdaşlaşmadır. A) Fıkhın Kaynaklarında Gelenek ve Yenileşme Yenileşme. Kur'an-ı Kerfm'de biri uyulması, ve devam ettirilmesi istenen (el-En'am 6/90) peygamberler geleneği (İsUim) diğeri terkedilmesi ve değiştirilmesi istenen (el-Bakara 2/ 170: el-Maide 5/104) atalar geleneği (asar, ümmet) olmak üzere iki geleneğe atıfta bulunulmuştur. Buradan hareketle kitabın bozulan veya baştan bozuk olan gelenekten, sahih geleneğe, başka bir deyişle şirkten tevhide doğru bir değişmeyi öngördüğü söylenebilir. '!evhid bütün boyutlarıyla beşer hftfıza­ sına son defa kazındıktan sonra artık inananların vazifesi, tevhid geleneğini korumak ve hayata geçirmek olacaktır. '!evhid geleneğinin (peygamberler yolu, İslam) ibadet ve hukukla ilgili bölümü Kur'an-ı Kerfm'de -aksine bir ihtiyaç bulunmadıkça- çerçeve hükümler, ilkeler ve amaçlar şeklinde verilmiş­ tir. Adalet, ihsan, barış, maruf, münker, akidlerde rızaya bağlılık, doğrudan veya misilleme yoluyla zarar vermenin caiz olmaması, israfın haram olması, Allah'ın güçlüğü değil, kolaylığı istemesi, şura, biat, velayet, hilafet, suçun ı. Kur'an'da Gelenek ve tamamlanması 30 •y _.. FIKIHTA GELENEK ve YENiLEŞME - Tebliğ: Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN şahsfliği... çerçeve hüküm örnekleridir. ihtiyaca binaen (vazedilen) cüz'flfer'i (parça) bilgiler ve hükümler de ikiye ayrılır: a) Vazedilen parça hükümlerin çoğunu teşkil eden bu kısım -;z;aruret dışında­ değişmeyen, her zaman ve mekanda, her durum ve şartta devam edecek olan hükümlerdir: Zina kavramı ve bunun haram olması, faiz kavramı ve bunun haram olması, faiz ve batılın içinde bulunmadığı akidlere dayalı hukuki işlemlerin geçerliği, zekat, namaz, oruç, nikah, talak... bu çerçeveye giren örneklerdir. b) Bu nevi hükümterin azım teşkil eden kısımda ise örfve mesalihe (fayda) binaen düzenlenmiş fer'i hükümler vardır. örfve isfami ölçülere göre menfaat değiştiği zaman bu hüküm ve düzenlemeler de değişe­ bilir. Savaş taktiği ve araçları, zekatın sarfyerlerinde öncelik ve tahsis, evlere giriş ve çıkışla ilgili talimat, hacca gitmenin aracı, gayri menkul rehni ve ipotek yerine menkul rehni, savaş gücü olarak at, zekatın sarf yerlerinden bazıları da bu kısmın örnekleridir. · ve cezanın açıklanan 2. Sünnette Gelenek ve Yenileşme. Sünnetin, Kur'an-ı Kerim'de yer alan hükümlerini teyit eden kısmı olduğu gibi ayetleri açıklayan, belirlenmemiş olanları belirleyen, boş bırakılan bazı alanları dolduran kısımları ve çeşitleri de vardır. Hz. Peygamber'in risalet, nübüvvet ve örneklik vasfı, Kur'an-ı Kerim'in ona itaati emretmesi ve kendisine açıklama vazifesinin verildiğini bildirmesi sünnetin, yukarıda ifade edilen otoritesinin ve işlevle­ rinin ilahi dayanaklarıdır. Resülullah sünnetin gelenekleşeceğini ve bu geleneğin devamlılık kazanacağım bildiği için gelişme yönünde ve mahiyetinde olan değişmenin yolunu tıkamasım şu tedbirlerle önlemiştir: a) Açık­ lamadığı bir hükmün sorulmasını istememiş, böylece ictihada bırakılan alamn geniş kalmasını sağlamıştır. b) Tasarruflarının bağlayıcı olanları ile olmayanlarım birbirinden ayırabilmemiz için bazı işaretler sağlamıştır. c) İcti­ hada izin vermiş, sahabeyi buna alıştırmış, zaman zaman damşmalar (şu­ ra) yapmış, ictihadın hatasına bile ecir verileceğini bildirmiştir. fıkıh Hz. Peygamber'in tasarruflarının bağlayıcı olanlarını, böyle olmaiçin yapılan ictihad çeşidi daha sahabe zamanında başlamış, ictihad dönemi boyunca gelişmiş ve bu tutum, değişmez islam! gelenek ile değişme ve gelişmeye açık geleneğin tesbiti, dengelenmesi ve çatışmaması alanında önemli bir rol oynamıştır. yanlarından ayırmak 3. icmada Gelenek ve Yenileşme. Değişmez sahih geleneğin en önemli dayanaklarından biri de icmadır. Genel olarak alındığında icma delilinin kesin ve bağlayıcı olduğunda ittifak vardır, ancak icmaın tarifi, delili, mümkün olup olmadığı, muteber olanı ve olmayanı, değişme imkanı konuların­ da görüş ayrılıkları ve değerlendirme farkları mevcuttur. Aşırı gidenler her çağda icmaın mümkün olduğunu ve sükütf icmaın (farKlı ictihad ve görüşün bilinmemesinin) bile sözlü icma gibi bağlayıcı ve değişmez delil olduğunu ileri sürerken meseleye ilim ve akıl yönünden yaklaşanlara göre icma ancak sahabe devrinde mümkündür, zarürat-ı dfniyye denilen iman, ibadet, haram 31 iSLAM. GELENEK ve YENiLEŞME /ISLAM. TRADITION and CHANGE ve helal konuları ile bazı usul konularına münhasırdır, bu konular dışında kalan ve başka çağlara ait bulunan icma iddiaları geçersizdir, muhalifin bilinmemesini (sükfitficmlh) icma saymak caiz ve mümkün değildir, buna icma diyenler yalan söylemiş olurlar; çünkü bir yerlerde farklı ictihadı olan müctehidin bulunması ve bu ihtilafın -icma iddiasında bulunan kişiye- ulaşma­ mış olması daima mümkündür (Şafif, el-Om (Clmit'u'l- 'Ilm), Kahire 1961, VII, 279-282; İbn Kayyim.el-Cevziyye,/'Ulmü'l-muva/c/cı'fn, Kahire 1955, I, 30). Dinin hükmü nihaf olarak vahye dayanmak durumundadır, vahiyden veya istidlal yoluyla- kaynaklanmayan hüküm bütün ümmete ait olsa bile dinf hüküm sayılamaz. icmaa bu kaide çerçevesinde bakıldı­ ğında onun da dayanağı (senedi) ya nas, yahut da maslahattır. Değişme ·bakımından nassın durumu yukarıda incelenmişti. Kıyas ve maslahata dayalı fıkhın d~ğişme kabiliyeti ise aşağıda görülecektir. Sonuç olarak fık­ hın, örf, masiahat ve ictihada dayanan geniş alanında icmaın değişmeye engel olmadığını söylemek ve bunu örnek devirlerin fıkhından misaliendirrnek mümkündür: -doğrudan Hz. Osman ve Hz. Ali'nin halifelik yıllarında "haydutluk ve hırsız­ yapan fakat yakalarramayan bir müslüman sonradan tövbe eder, ıs­ lah olur ve yakalanırsa kendisine ceza uygulanmaz" denilmiş, bu konuda icma has ıl olmuş (kimse itiraz etmemiş), uygulama da böyle olmuştur, ancak Urve b. Zübeyr kamu düzeni, can, mal güvenliğinin sağlanması bakımından cezanın uygulanması gerekir diyerek bu hükme muhalefet etmiştir. lıklar Pazara arzedilen malların fiyatlarının belirlenmesi (tes 'fr) menedildiği ve sahabe de bu yasağa ittifakla (icmaen) uydukları halde tabifn fukahasın­ dan Safd b. Müseyyeb ve yedi Medine fakibinin geri kalanları bu hükme muhalefet etmiş, fayda ilkesinden hareketle fiyat belirlemeyi caiz görmüşlerdir. Hırsızlık iken aynı suçu konusunda Kasım b. Muhammed'in muhalefeti, gayri müslimleri islam'a kazanmak için ömer b. Abdülazfz'in zekattan hisse vererek dedesinin zamanındaki uygulamaya aykırı davranması, aralarında akrabalık bağı bulunan kimselerin birbirine şahitlik etmeleri sahabe ve tabifn devirlerinde caiz görülürken daha sonra kabul edilmemesi, Haşimf olan aile fertlerine zekat verilmemesi konusunda ittifak bulunduğu halde sonradan imam Malik ve Ebu Hanife'nin -ihtiyaca binaen-bunu caiz görmeleri, Harem bölgesinde hayvan otlatmanın yasak olduğunda ittifak edilmişken Ebu Yusuf'un ihtiyaç sebebiyle buna cevaz vermesi daha birçok örnekten bazılarıdır (Şelebf, Ta'lilü'l-ahkdm, Kahire 1947, s. 325 vd:). yapan sarhoşun cezalandırılmasını, ayık işleyip işlemediğine bağlama 4. Kıyasta Gelenek ve Yenileşme. Sünnf fıkıhçıların büyük ekseriyetinin bir hüküm çıkarma metodu olarak kabul ettikleri kıyas, "ya aslın (makisun aleyhin) hükmüne mesned (dayanak, alamet, saik) teşkil eden bir niteliğe 32 FIKIHTFi GELENEK ve YENILEŞME - Tebli~: Prof. Dr. Heyreddin KARAMAN (illete, manaya), yahut da asıl ile fer'f (asla kıyas edilen, makıs) arasındaki hükmü taşıyacak ölçülere varan benzerliğe (şibh, müşabehet)" dayanmaktadır. Aslın hükmünün dayandığı ilietin nas veya icma ile açıklanmış olduğu durumlar nadir olduğu için müctehidler önce illeti ortaya Çıkarma (tahrfcü '1-menat) ictihadı yaparlar, sonra da bu ille te dayanarak kıyas ictihadını uygularlar. Kıyasın temelini teşkil eden illet veya benzerliğin tesbiti ictihada dayandığında hem ihtilaf, hem de değişme ve yenileşme kaçınılmazdır. Bu sebepledir ki, kadfm müctehidler arasında hem kıyasın dayanağı, hem de kı­ yas ile varılan hükümler bakımından geniş ölçüde ihtilaflar meydana gelmiştir. 5. istihsanda Gelenek ve Yenileşme. "Daha ziyade Hanefi mezhebine ait bir tali delil olarak bilinen" istihsan üzerindeki ihtilaf, bu terime verilen farklı mana ve tanımlardan kaynaklanmıştır. imam Şafıf istihsanı, "kişinin bir . delile dayanmadan arzusuna göre hükme varması" şeklinde anladığı için "istihsan yapan kendiliğinden din kaidesi koşmuş olur" demiş ve bunu batı! görmüştür (Gazzalf, el-Menhul, Dımaşk 1980, s. 374). Hanefi mezhebinin imamlarından istihsanın tarifi intikal etmemiştir. Onların yaptıkları ictihadlara bakarak sonraki Hanefi fıkıhçıların ortaya koydukları tarifler incelendiğinde ortaya şu sonuç çıkmaktadır: istihsan, "müctehidin, belli bir konuda veya meselede genel kuralı (kaideyi, kıyası) uygulamayıp, bunun dışı­ na çıkmayı gerektiren delile veya duruma göre hükme varmasıdır". Genel kaidenin dışına çıkmayı gerektiren başlıca deliller ve durumlar şunlardır: Nas, icma, zaruret, örf, maslahat, ihtilaf sebebiyle ihtiyat ve gizli (haff) kı­ yas. a) "Ortada olmayan bir şeyin satımının yasak olması" Imidesine rağ­ men sel em (peşin para ile sonradan üretilip teslim edilecek bir malın satım İ), menfaat (kiralanan şeyden faydalanma) henüz ortada yok iken kira akdi nas deliline dayalı istihsanlardır. b) Sipariş yoluyla bir şey yaptırmada (istisna) yine henüz ortada, mevcut olmayan her nesne üzerine akid yapılmıştır, kalınacak süre ve kullanıla­ cak su miktarı belirlenıneden hamama girme akdinde unsurlarda belirsizlik vardır; ancak icma bulunduğu için bu işlemler meşru görülmüştür. c) Suyuna necaset karışan kuyuların temizlenmesinde belli miktarda suyun çıkarılmasının -geride pis su ve toprak kaldığı halde- yeterli sayıl­ ması, mahkemeye gelemeyecek şahitleri, keza doğum, ölüm, nikah gibi konularda işitıneye dayalı şahitliğin -bu şahitler olayı bizzat görmedikleri halde- kabul edilmesi zarurete dayalı istihsanlardır. d) Din dilinin, konuşma dilinin ve halkın teamülünün kelimelere kamana ve kavrarnlara riayet ederek lugat veya mantıktan çıkan manaların terkedilmesi örfe dayalı istihsan örnekleridir. zandırdığı 33 iSLiiM, GELENEK ve YENiLEŞME 1 ISLAM, TRADITION and CHANGE e) Eşine "adet gördüğünde boşsun" diyen bir kimseye eşi "adet gördüm" dediğinde -ayrıca araştırmadan- bu sözün kabul edilmesini gerektiren örnekler de vardır; araştırmadan, tesbit etmeden kabul edilmeyeceğini gösteren örnekler de vardır. ilk anda akla gelmeyen (haff) ancak daha güçlü olan emsale göre hükmetmek hafi kıyasla yapılan istihsandır. t) Malf tasarrufları kısıtlanmış bir kimsenin (sefih) bir kere umre engellenmesi -bu bir nafile ibadet olduğu, farz veya vacip olmadığı göz önüne alındığında- malın korunması kaidesine uygundur; ancak bazı alimiere göre bir kere umre vacip olduğundan, ihtiyaten buna izin vermek istihsanın bir başka örneğidir. yapma isteğinin g) Ölümle sonuçlanan hastalığında din değiştiren kadının kocasının -muhtemel miras kaçırma kastını önlemek için- varis kılınması, zanaatkarların zayi ettikleri müşteri mallarının tazmin ettirilmesi, vasflerin, nerede oldukları bilinmeyen büyük yaştaki vesayet altındaki kişilerin mallarını -gerektiğinde- satmalarının cevazı, ticareti yürüten hizmetçilerin maliki olmadıkları ticaret malından ikramlarının -buna ihtiyaç bulunduğu için- caiz ve helal görülmesi fayda ilkesine dayalı istihsan örnekleridir. Genel kaidenin dışına çıkılınasını gerektiren sebepterin içinde zaruret, örf, adet, fayda (maslahat) gibi değişmeye açık olanları bulunduğuna göre istihsan metoduyla elde edilen fıkıh hükümlerinin değişme ve yenileşme kabiliyetleri tartışılmaz bir biçimde sabit olmaktadır. 6. Maslahatta Gelenek ve Yenileşme. "ihtiyaca cevap veren, ihtiyacı gidermede faydalı olan" manasında maslahat, ibadetler ile sayılı, sınırlı düzenlemeler (miktarlar, adetler, hadler) dışında kalan ve kısaca "muamelat" diye ifade edilen fıkıh bölümünün temel gerekçesidir (teşri hikmetidir); Allah Teala yaratıp belli bir amacı, kendi hür iradeleriyle gerçekleştirsinler diye kendilerine dünya hayatını takdir ettiği kulları için vahyettiği hukuk kurallarında onların ihtiyaç ve menfaatlerini gözetmiş, sıkıntı ve engele uğramadan amaçlı dünya hayatlarını geçirmelerini istemiştir. üzerine hüküm bina edilecek olan bir faydalı nesnenin, ilişkinin, işin Allah'a göre de faydalı ve dolayısıyla meşru olup olmadığını bilmek önemlidir; çünkü burada kulun, dünyadan ebediyete uzanan hayatında onun için gerçekten faydalı olanın ne olduğunu bilmek bahis konusudur. Ehl-i Sünnet alimleri, üzerine hüküm bina edilecek olan faydalıyı belirlemede tek başına aklın yeterli olmadı­ ğında birleşmişlerdir. Eğer naslar (vahiy) bütün faydalı olan şeyleri bildirmiş olsaydı, aklın rolü yalnızca bunları anlamadan ibaret kalacaktı. Naslar mesalihin bütün müfredatını açıklamadığı için akla, açıklananlara bakarak açıklanmayanları keşfetme vazifesi de düşmektedir (Şatıbf, el-Muvatakiit, II, 44, 48). Klasik usule görekıyas metodunda, nas ve icma ile belirlenmemiş olan maslahatı ve bunu ihtiva eden vasfı (illet) keşfetmenin yolların­ dan biri de "münasebet"tir. Münasebet, asıl hükümde bulunan bir vasıf, 34 FIKIHTA GELENEK ve YENiLEŞME - Tebli~: Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN illet (hükmün gerekçesi) olarak kabul edildiğinde maslahatın gerçekleşme ihtimalidir; başka bir deyişle "bu vasıf ile dinin muteber saydığı maslahat arasında bir bağlantının bulunmasıdır". Bir bakıma kıyas ille te, illet de maslahata dayanmaktadır. Dinin fert (parça), çeşit veya tÜr (cins) olarak muteber kabul ettiği bir maslahat çerçevesine giren -fakat kendisi hakkında nas bulunmayan- maslahat "münasebet yoluyla" meşruiyet kazanmakta ve hükmün dayanağı olabilmektedir. Bir masıahat Cla olabilir ki, dinin onu reddettiğine veya kabul ettiğine dair -nas, icma veya münasebet cinsinden- bir delil bulunamaz. Bu maslahatlara el-mesalihu'l-mürsele denilmektedir. Fıkıhusulü ve tarihi kaynaklarında bu tür maslahatlara da hüküm bina edilebileceği (i§.tislah) düşüncesi İmam Malik'e ait gösterilmekle beraber yapılan incelemeler, adı konulmadan da olsa bu ilkenin, diğer imamlar tarafından da kullanıldığını ortaya. koymuştur (Şelebf, a.g.e., s. 366-380). Burada önemli olan bir kavram da, "dinin reddettiği" ifadesine aittir. Bu ifadeyi dar manada yorumlayanlara göre hakkında nas veya icma bulunan bir hüküm, maslahat gerekçesiyle değiştirilemez; çünkü nas, bu maslahatın muteber olmadığını, reddedildiğini göstermektedir. ifadeyi daha geniş bir çerçevede yorumlayanlara göre ise maslahat sebebiyle belli bir nassın hükmünü değiştirmek, ona aykırı görünen bir hükmü benimsernek her zaman dinin reddettiği bir maslahatı benimsernek manasma gelmez; böyle durumlarda üzerine hüküm bina edilen maslahatın dince makbul olup olmadığına başka naslar açısından, dinin umumi maksatları (Kitap ve Sünnet'in umümatı, birden fazla ayet ve hadisin ortaya koyduğu ilkeler) açısından da bakmak gerekir. Eğer bir maslahat, bir ayet veya hadise aykırı olduğu (göründüğü) halde bir veya birçok başka ayet ve hadise uyguı:ı. ise bu maslahat dince muteberdir ve bu noktada ilah! iradeyi şöyle anlamak gerekir: "Şu şartlarda bu maslahattır, şu şartlarda ise şu maslahattır" (Şelebf, a.g.e., s. 316, 321-322, 370). Müctehidlerin bir kısmının, reddedildiğine delil bulunmamakla beraber muteber olduğuna da bir delalet bulunmayan maslahatı hükme gerekçe kılma konusundaki tereddütlerinin ve bir nassa aykırı gözüken maslahatı kabul karşısında çekingen davranmalarının sebebi dinin özünü kaybetmesi, beşeri' (insan eseri) hale gelmesi, insan aklının nefsine uyarak zarariıyı faydalı görmesi, meşru olmayanı meşrülaştırması tehlikesidir. Bu tehlike varit olmakla ve adına seddü'z-zeri'a denilen ve "harama düşmernek için bazı mubahları ve şüpheli şeyleri yasaklamak" ına­ nasma gelen bir başka metodolejik ilke ile ilgili bulunmakla beraber (Şelebi', a.g.e., s. 381) abartıldığında ve aşırı gidildiğinde dinin maksadına aykırı düşme tehlikesi de vardır. Bu sebeple şura ictihadına yer verilmek ve ilmi ile amil, öz İslam aklı ile düşünebilen alimierin denetiminden geÇiritmek suretiyle maslahata hüküm bina etmek tedbir olarak yeterli olacak, bu tedbir tehlikeyi bertaraf ettiği gibi faydayı da hasıl edecektir. 35 ISLAM, GELENEK ve YENILEŞME 1 ISLAM. TRADITION and CHANGE Fıkhın yenileşmesi ve ümmetin her çağda ve şartta ihtiyacına cevap verebilmesi bakımından mesalih, ıstislah ilkesinin büyük bir önemi haiz olduğu, aşağıda sıralanan ve çeşitli mezheplere ait bulunan maslahat ictihadına ait örnekler ile daha da açıklık kazanmaktadır (örnekleri toplu olarak görmek için bk. Şelebl, a.g.e., s. 361-380): Haneffier'den. Savaşta ganimet elde eden, fakat bunu taşıma imkanı bulamayan İslam ordusu ganimeti -tekrar düşmanın eline geçmesin diyeimha ve itlaf eder (bu itlaf israf ile ilgili naslara aykırıdır). Hazineden maaşları verilmediği takdirde Haşimi' soyundan gelenlere zekat vermek caizdir (onlara zekat verilmeyeceğine dair nas vardır). ihtiyaç tabilirler. bulunduğunda Harem bölgesinde hacılar hayvanlarını otla- Pazar dışında mal getirenleri karşılayarak mallarını satın almak, pazarı olumsuz etkilemez ise caiz olur. Gerektiğinde pazara arzedilen malların fiyatları belirlenebilir (narh koyma, tes'fr; bu konularda da mezkilr hükümlere aykırı gÖzüken naslar vardır) . Vazifeler aksarsa ücret alınabilir. imamlık, müezzinlik ve din dersi gibi hizmetlerden örf ve ihtiyaca binaen ağırlıkları farklı da olsa dirhemler sayılarak mübadele edilebilir. Borcu, mal varlığını aşan borçlunun vakfı hükümsüzdür. Maliki'ler' den. Adet halinde iken boşanan sonra da -adet görecek yaşta halde- uzun süre adet görmeyen bir kadın dokuz ay hamilelik müddet!, bundan sonra da üç ay iddet bekler ve serbest hale gelir (ayete göre üç kere adet görmeden serbest hale gelemezdi). olduğu Hırsızlık ile suçlanan şahsa, suçunu itiraf etmesi için eziyet edilebilir (hadise göre suçlayan delil bulup ispat etmelidir). lama Çocuklar şahitlik ehliyeti taşımadıkları halde, suçlarında şahitlikleri kabul edilir. başka şahit yoksa yara- Allah üzerine yeminden çekinmeyen, fakat mesela Kur'an, bir yatır, talak üzerine yemin etmekten çekinen kimselere, bunlar üzerine yemin ettirilebilir. islam'da yemin Allah üzerine yapılır. Ancak yukarıdaki durumda yeminden maksat ancak öyle bir yeminle gerçekleşebildiği için -maslahata binaen- buna cevaz vermişlerdir. Şafifler'den. Savaş gerektirdiği ağacını ve hayvanlarını Hacılar 36 ..- takdirde itlaf etmek caizdir. düşmanın Harem bölgesinde hayvanlarını otlatabilirler. ekinini, otunu, FIKIHTA GELENEK ve YENILEŞME - Tebli(): Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN Kapıların gümüşle kaplanması, gümüş kılıf geçirilmesi biyle- diizdir. -ihtiyaç sebe- · Savaş alanında (darülharp) ganimeti yemek ve kullanmak ihtiyaç sebebiyle caizdir (halbuki taksim edilmeden ganimetin yenmesi yasaklanmıştır). Bir ülkede helal nesne bulunamayacak kadar haram yaygın hale gelse müslümanlar, yalnızca yaşayacak kadar değil, güçlerini kaybetmeyecek kadar haramdan yerler ve istifade ederler. Hanbeliler'den. Kus'\lrları bilinmese dahi zanaatkarlar, zayi ettikleri öderler. müşteri mallarını Naslar bir ayırım gözetmediği cuklarına, malından farklı Çiftleştirmek İhtikar halde bir şahıs, meşru bir sebeple çomiktarlarda bağışta bulunabilir. üzere boğa ve aygır kiralanabilir. her malda ve her durumda gerçekleşemez (hadisler ayırım yap- mamıştır). Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ortaya çıkan sonuç, müctehidlerin fıkıh hükmüne ulaşmadan istislahı (mesalihi, fayda-zarar ilkesini) geniş ölçüde kullandıkları vakıasıdır. Mesalihe bina edilen hükümler de fıkıhta gelenekleşmiş olabilir; ancak ictihad kapısı açık tutulduğunda her asrın müctehidleri, kendi zamanlarında ve coğrafyalarında ortaya çıkan ve değişen ihtiyaca ve fayda-zarar dengesine göre bu çeşit hükümleri değiştirip yenileştirebilirler. B) Fıkıh Tarihinde (Uygulamada) Gelenek ve Yenileşme Birinci bölümde klasik usıll-i fıkhın delillerine bakarak -nazari bakım-. dan- gelenek, gelenekleşme ve geleneğin değişip yenileşmesi imkanı incelenmiş ve bunun mümkün olduğu görülmüştü. Bu mümkünün islami hayatta gerçekleşmesi bakımından üç devri birbirinden ayırmak gerekmektedir: ictihad devirleri, taklit devirleri ve uyanış devri. Ortada bir fetva ve icma bulunmamakla beraber IV. asırdan itibaren mutlak ictihad faaliyetinin fiilen durakladığı ve giderek nadir hale geldiği kabul edilmektedir (H. Karaman, İslam Hukukunda İctihad, Ankara 1971, s. 167, 183). Bu hal XIX. yüzyıla kadar genel manada devam etmiş, ancak Gazzalf (ö. 505/1111), Ebıl Şame (ö. 665/1267), İbn Teymiyye (ö. 728/ 1327), İbn Kayyim (ö. 751/1350), Şatıbi (ö. 790/1388), ibnü'l-Hümam (861/ 1457), Süyıltf (911/1505), Şah Veliyyullah (ö. 1176/1762), Şevkanf (ö. 1250iı834), Muhammed b. Ali es-Senılsf (ö. 1276/1859), Şehabeddin elMercan! (ö. 1306/1889) gibi ictihad eden ve/veya ictihad kapısını açık tutan fakihler uyanış ve ictihad asrına dönüş çağının müjdecisi olmuşlardır. XIX. 37 ISLAM, GELENE!-\ ve YENILEŞME 1 ISLAM, TRADITION and CHANGE yüzyılda güçlü bir medeniyetle karşılaşan İslam dünyası kendini korumak ve onunla hesapıaşabilmek için dinamikler aramaya koyulmuş, bunlardan biri de ictihad hareketinin ihyası olarak ortaya çıkmıştır. XIX. asırda Efganf ve Abduh'un öncülük ettiği bu hareket Hindistan'dan Fas'a kadar yayılmış, Tunus'ta Muhammed Tahir b. Aşür, Cezayir'de Abdülhamfd b. Badfs (ö. 1940), Mısır'da Abduh'un öğrencileri ve özellikle M. Reşfd Rıza (ö. 1935), Suriye'de Cemaleddin el-Kasım! (ö. 1914), Türkiye'de Sırat-ı Mustalcfm ve Sebflurreşad grubu hareketin meşhur temsilcileri olmuşlardır. ilk ictihad asırlarında fukaha (müctehidler) birbirini taklit etmiyor, ve dinf hükmün delillerine bakarak (İslamf zihniyetle, islamlaşmış akıl ile) bilgi ve hükme ulaşıyorlardı. Bu tutum ve metot, geleneği ·koruyarak yenileşmenin en önemli amilleri arasında idi. Korunması gerekenler, evrensel olanlar titizlikle korunuyor, değişmeye, mesalihe bağlı olanlar da -değişmez kural ve kurumların ışığında ve rehberliğinde- değiştirili­ yordu. fıkhın kaynakları Taklit döneminde fıkıh mezhepleri oluşmuş, taklit (delilini incelemeden ve ilmine güvenilen müctehidin ictihadını benimseme) zihniyeti yerleşmiş, uygulama yönünden din, bağlllarına göre belli bir mezhep le aynı­ laştırılmış, mezhepler taassupla savunulmuş, yalnızca naslara dayalı veya . üzerinde icma hasıl olmuş hükümler değil, ictihada dayalı mezhep hükümleri de değiştirilemez ve muhalefet edilemez hükümler arasına katılmıştır. Bu vakıa, taklit yoluyla fıkıh bütününün gelenekleşmesini ve değişmezlik zır­ hına bürünmesini temsil etmektedir. Bu dönemde fıkıh usulü hükme ulaş­ mak üzere kullanılmak için değil, müctehidlerin usulünü öğrenmek ve ehli olanlarca tahrfc yapılırken yararlanılmak maksadıyla ol<utulmuştur. Çünkü tahrfc, fıkıh usulünü, şer'f deliller (Kitap, Sünnet ... ) üzerinde değil, müctehidlerin açıkladığı hükümler üzerinde uygulayarak -boş bırakılan sahadayeni hükümlere ulaşma çabasıdır. Bu dönemde fıkıh usulü yerine ifta usulü kullanılmıştır. İfta usulü ise, belli bir mezhepte, bu mezhebin ictihadlarını açıklamak ve nakletmek suretiyle fetva verme salahiyetinin şartlarını, mezhebin muteber kaynaklarını ve ictihadlarını, böyle olmayanlardan ayırma ölçülerini ihtiva etmektedir. [· şahsına Batı kültür ve medeniyetinin islam dünyasını istila etmesi, dinin etki yerini Batı kaynaklı hukukların alması tehlikesi karşısında harekete geçen XIX. asır uyanış öncülerilmüceddidleri, değiş­ mez gelenek haline gelmiş bulunan ictihad fıkhının, yeni ictihadlar ve ictihadlar arası tercihlerle aşılmasını savunmuşlar, yeni ihtiyaçları karşıla­ yacak örnekler, tasarılar, modeller ileri sürmüşlerdir. Değişen ve yenileşen hayatın kenarında kalan fıkıhçılar yerine toplumun hayatına dahil olan, yeni ihtiyaç ve şartları idrak eden, bunlara çözümler arayan fıkıh talebeleri yetiştirmeye çalışmış, hazırı tüketmeyi ve taşımayı öğreten kitaplar yerine alanını daraltması, şeriatın 38 FIKIHTA GELENEK ve'YENILEŞME · Tebli~: Prof. Dr. Hoyreddin KARAMAN yenileşme, gelişme ve üretmeyi öğreten kitapları tekrar gün ışığına çıkar­ Bütün bu gayretler çok geçmeden meyvelerini vermiştir; bugün islam dünyasında yüksek seviyede fıkıh öğretimi ve araştırması yapan kurumların tamamına yakını taklit usul ve zihniyetini terketniişlerdir. Bugün fıkıh alanında yapılan tebliğler, makaleler, tezler eski ictihadların değerlen­ dirilmesi, tenkidi, ayıklanması, tercihi, yenileriyle değiştirilmesi, yeni ihtiyaçların yeni ictihadlarla karşılanması gibi işleri gören ilmf üretim örnekleridir. mışlardır. Sonuç Müslüman zihniyetiyle bakıldığında geleneğin hak ve batıl olmak üzere ikiye ayrılması kaçınılmaz· olmaktadır. Hak olan gelenek, Kur'an ve Sünnet'in toplum hayatına girmesi ve orada, öze dokunmayan değişiklikler ile devamlılık kazanması şeklinde oluşmaktadır. Buna aykırı olan gelenekJ ler ise batıl, sapmış, doğrusu ile değiştirilmesi gereken geleneklerdir. Fıkıh ictihad döneminde (ilk üç asır boyunca) meşru gelenekleşme ve yenileşme bakımından kaynaklarına (Kitap ve Sünnet) sadık kalmış, bunların gönderiliş ve açıklanış amaçlarını gerçekleştirmiştir. Uzun taklit asırlarında bir yandan islam'ın beyanıarına ve ruhuna aykırı inançlar, düşünceler, kurumlar ve uygulamalar, gelenekler halinde ümmetin hayatına girerken diğer yandan fıkhın değişmeye ve yenileşmeye açık bulunan kısmı (ictibad fıkhı) değişmez gelenekler arasına yerleşmiştir. Son iki asırda, geleneği sorgulayarak hak olanı batıldan, olduğu gibi kalması gerekeni değişmesi icap edenden ayırma, İslam'ın hayatiyerini temin eden ictihad metodunu ihya etme gayretleri başlamış, bu hareket elle tutulur, gözle görülür önemli ve islamf amaca uygun sonuçlar vermiştir. Bu arada ıslah etme ve yenileşme hareketinin uç noktasında yer alan, dengeyi bozan, islam'ın özünü bozulma tehlikesi ile karşı karşıya getiren düşünce, tavır ve teşebbüslerde olmuş­ tur. Bu teşebbüslerin ortak noktası/alanı, klasik ictihad usulünü terketmek, sünneti büyük ölçüde devreden çıkarmak, Kur'an-ı Kerfm'i de yeni okuyuş ve anlayışlarla -en azından tek tek ayetler, parça hükümler getiren açıkla­ malar olarak- tarihe hapsetmek ve arşive kaldırmaktır. Modernİstler diye bilinen bu yaklaşım sahiplerine göre evrensel olan vahyin parça açıklamaları, çözümleri ve hükümleri değildir, evrensel olan islam'ın sosyal ve ahlakf amaçlarıdır. Bu "sosyal ve ahlakf amaçlar nedir?" sorusuna verilen cevaplar . ise henüz tatmin edici olmaktan uzaktır; daha doğrusu üzerine islamf libas giydirilmiş "Batılı sosyal ve ahlakf amaçlardır, zihniyet ve hayat tarzıdır", "demokrasidir, çoğulculuktur, insan haklarıdır... " Bize göre bu yaklaşım bid'atın modern örneğidir, çağdaş islamiaşma değil, İslam'ı aşarak çağdaşlaş­ madır. Klasik ictihad usulüne dönüldüğünde ise elde edilecek sonuç, sahih ölçütlerle keşfedilecek evrensel değerlerin ve delillerin ışığında ilerleyerek insan aklının tekiediği/yetmediği noktalarda insanlığa, saadete götüren hayat modelleri sunmak olacaktır. Bu modellerde, Batılı anlayış çerçevesinde 39 ISLAM, GELENEK ve YENILEŞME 1 ISLAM, TRADITION and CHANGE çoğulculuk, insan hakları olmayacaktır; ancak bu kavramların sosyal ve ahlakf amaçlar bulunacak, hatta onların hayal edeufuklar ortaya çıkacaktır. Bu iddianın delili, bu metodun, islam'ın demokrasi, hedeflediği mediği altın çağında başardıklarıdır. 40