*z 4 - ! 'Z. m «e Melih Cevdet Anday’in ardından.. NJicyw Denemeci ve düşünür yönleriyle Melih Cevdet Andav Aşağıda okuyacağınız yazı, 1991’de Ankara Sanat Kurum u’nun Melih Cevdet Anday onuruna düzenlediği saygı toplantısında Arslan Kaynardağ’ın yaptığı konuşmanın metnidir. İlk kez yayımlanan metindeki kimi tümceler geçmiş zaman biçimine getirilmiştir. Bu toplantıda Arslan Kaynardağ’dan sonra Füsun Akatlı, Ayşegül Yüksel, Olcay Önertoy, Kaya Sezgin, İlhan Selçuk da konuşmuşlar, Anday’ın şiirinden, tiyatrosundan, romanından, sanat anlayışından, yazarlığından söz etmişlerdi. Kaynardağ’ın bu ilginç toplantıyla ilgili anı ve izlenimlerini daha sonra yayımlayacağız. ARSLAN KAYNARDAĞ aha çok şairliği ile tanınan Me­ lih Cevdet Anday’ın, şairliği ya­ nında, düşünürlüğü, deneme ya­ zarlığı, oyun yazarlığı, romancılığı da vardır. Aynı zamanda iyi bir öğretmen­ di. İstanbul Konservatuvarı’nda tiyatro ve ses bilgisi konularında uzunca bir sü­ re ders verdi. Yaşam öyküsüne kısaca bakarsak şun­ ları görüyoruz: Liseyi bitirdikten sonra toplumbilim öğrenimi yapmak istemiş, bu amaçla Belçika’ya giderek orada yük­ sek öğrenime başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine yurda dön­ mek zorunda kalmış ve bu öğrenimi ya­ pamamıştır. Okumayı sevdiği için, insan ve top­ lum konusunda düzenh biçimde edindi­ ği bilgilerle kendisini yetiştirmiş, bir yan­ dan da felsefe kültürü edinmiştir. Dil, tarih, sanat gibi konular onu aynı za­ manda felsefe olarak da ilgilendiriyordu. Yazılarında llkçağ’m Thales, Hekakleitos gibi filozoflarından, Yeniçağ’ın Wittgenstein, Husserl, Marks, Engels’ine kadar birçok filozofun adı geçi­ yor, onların düşüncelerine değiniyor. İs­ lam felsefesine de değinmektedir, bu fel­ sefenin bizdeki etkileri üzerinde duru­ yor. Anday'ın düşünceleri Anday’ın ilk düşünce yazısını ne za­ man yayımladığını bilmiyorum. Bu tür yazıları daha çok, Yaprak dergisinin çık­ masından sonra görülmeye başlıyor, ya­ ni 1949’dan sonra. Adı geçen dergiyi şa­ ir arkadaşı Orhan Veli Ankara’da yayım­ lamaya başlamıştı. O n beş günde bir ya­ yımlanırdı. Bir buçuk yıl kadar sürdü bu dergi, az sayfalı olmasına karşın büyük ilgi topladı. Anday’ın düşüncelerini daha çok de­ neme türündeki yazılarında buluyor­ duk. Batı’da Rönesans’la, yani 15. yüz­ yılda başlayan, ilk örneklerini yine o dö­ nemde Montaigne ve Bacon gibi filozof­ larda gördüğümüz deneme, bizde daha çok 1940’lann ortalarında sevilen biryazı türü olmuş, çeşitli örnekleriyle günü­ müze kadar sürüp gelmiştir. Bu türün özelliklerini kısaca söyleye­ cek olursak şöyle diyebiliriz: Makale değildir deneme, salt felsefe yazısı da sayılmaz. Denemeci kendi ken­ disiyle konuşur gibi yazar. Çeşitli konu­ lara değinir, eleştiri yapabilir. Başta ge­ len özelliği aydınlık bir akılcılığı içerme­ sidir. Anday’ın denemelerini topladığı ilk kitabı 1961’de Doğu-Batı adıyla yayım­ landı. Sonra aynı türden altı kitap daha yayımlandı.(l) Onları okurken bazen her sayfada akılcı bir yazarla karşılaşıyo­ ruz, bağnazlığa, despotluğa, ezberlen­ miş yargılara her zaman karşı çıkılıyor, insancıdır Anday, ilericidir, özgürlükten yanadır. Bütün bunlar, aydınlanmacı in- D SAYFA 10 Akılla kurulmamışsa yok demektir. Böy­ sarım özellikleridir. mayla birlikte gündemdeki yerini alınca le olduğu içindir ki, tarih doğu ülkelerin­ Bizdeki humanizma akımı içinde o bunun uzağında kalamazdı. de masalla özdeşleşmiştir. “Cumhuriyet önemli yeri vardır Anday’m, dil ve tarih Radyo konuşmalarında dil özleşmesi­ döneminin tarihe getirmek istediği şey sorunlarına bakışı her zaman ilgi çeker. nin sorunlarını, Türkçenin gelişme evre­ akıldır. Bugün hâlâ, tarihe akılla ulaşma­ Haşan Âli Yücel’in Eğitim Bakanlığı za­ lerini, onu öteki dillerden ayıran özellik­ nın savaşını veriyoruz. 1923’ten sonra manında, Türkiye’deki humanizma çaleri anlattı. Terimler konusu üzerinde uygarlık anlayışımız da değişti. Batıkla­ .................................................... , Medurdu. rın Yunan mucizesi dediği şeyi artık ka­ , Saba­ Dil ve tarih sorunları her ulusun aydın­ hattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Azra bul edemiyoruz. Anadolu’nun ilkçağ ta­ lanmasında başta gelen konulardan ol­ Erhat, İsmail Hakkı Tonguç çok verim­ rihindeki önemi anlaşıldı.” muştur, bizde de öyle olması gerekirdi, li birtakım oluşturmuşlardı. Düşünce Anday ve mitoloji yoksa Türk aydınlanmasından söz edile­ hayatımıza, edebiyatımıza, klasiklerin mezdi. Anday’m tarih ve arkeoloji bilimindeçevrilmesine, eğitime büyük katkıları ol­ Dil konusuna bu kadar değindikten ki gekşmelere ilişkin epeyce bilgisi var­ du. Anday’m yakın dostları arasında sonra onun zaman ve tarih konusunda­ dır. Eski Anadolu tarihinde çağır açan folklor bilgini Pertev Boratav, ressam ve ki düşüncelerine gelelim: Texier, Hrozny gibi arkeologların çalış­ yazar Abicfin Dino, türkü ustası Ruhi Su Zaman, geçip giden bir şey değildir malarına hayranlık duydu. İlyada ve gibi kimselerin de bulunduğunu söyler­ ona göre. Zamanın geçip gitmediğini _saOdise’yi dikkatle okudu, inceledi. Heresem, Anday’m 1940 ve 1950’lerde nasıl nat kadar iyi anlatan bir şey yoktur. Öy­ dot Tarihi, Yunan Mitolojisi başucu ki­ bir ortam içinde olduğu daha iyi anlaşı­ le ki, insanlar sanatı zamanı yenmek için tapları arasmda yer alıyordu. Bütün mi­ lacaktır. Ayrıca lisedeki öğretmenlerin­ yaratmışlardır ve sanat her zaman ölüm­ tolojilere meraklıydı, destanlarla ilgilen­ den ikisinin adlarmı vereyim: Edebiyat süz kalacaktır. Bir yazısında sahne sanat­ di. En çok sevdiği destanın Sümerlerin tarihçisi Mustafa Nihat Ozon, şair ve ya­ çısı Müşfik Kenter’i “zaman dışmda ka­ Gilgameş destanı olduğunu söylüyordu. zar Ahmet Kutsi Tecer. larak oynadığı için” övdüğünü görürüz. Dünyanın en güzel destanı olarak niteYeni bin dil ihtiyarlığı kabul etmez, “insan her za­ lendirirdi onu, bütün okukarda okutul­ man gençtir” onun için. Kaç yaşma gel­ masını isterdi. Anday her zaman dil devriminden, dil­ diğini düşünmemek, işini gücünü sür­ de özleşmeden yana idi. Dil bilincinin Felsefe ilgisi gibi tarih ilgisi de şiirleri­ dürmelidir Doğada da yıl yoktur zaten, en sağlam örneklerinden biridir. Yazıla­ ne yansımıştır. Özekikle 1960’dan son­ onu aklımız uydurmuştur, hatta ölümü rında, başta Osmanlıca olmak üzere ya­ raki şürlerinde Troya, Likya masakarınde o uydurmuştur. bancı sözcük kullanmamaya titiz bir dan Hitit tarihinden esinlenmeler var­ “Tarih akılla kurulur” diyordu Anday. dır. özen gösterirdi. Bir ulusun, arı duru bir dile sahip olmasının önemini Onun yine deneme yazarlı­ çok iyi biliyordu. Bu nedenle ğına dönüyorum: Cumhuriyet şöyle der: “Keşke hazır buldu­ gazetesinde uzun yıkar, hafta­ ğumuz dille yetinebileceğimize lık yazılar halinde yayımlanan inansaydık, bugünkü dil tartış­ denemeleri merakla beklenir, maları beşyüz yıl önce yapıla­ zevkle okunurdu. Denemele­ rinde çeşidi konulara sorun­ bilseydi... (2)” Sonra şöyle sür­ lara değindi. Özekikle ckl, ta­ dürür düşüncesini “aydınları­ rih, toplum sorunlarını tartışı­ mızın çoğunlukla dil devrimin­ yor, okuduğu kitapları, tanık den yana olması yeterli bir di­ olduğu olayları anlatıyor, git­ limiz olmadığım gösterir. Yeni tiği dinletilerden, seyrettiği bir dil kurmak zorundaydık. oyunlardan söz ediyordu. Ço­ Ortak çaba sonunda şimdiki ğu kez, kendi düşüncelerimi­ edebiyat dilimiz oluştu. Bilim, zi, duygularımızı bulurduk o hukuk, felsefe dilimizde büyük yazılarda, kafamızda yeni dü­ ölçüde Türkçeleşme var.” şünce parktıları oluşurdu. Çok doğru saptamalar bun­ Yukarda da söyledim, denelar. Bugünkü aşamaya gelme­ melerininçoğu kitaplaşmıştır, mizde, 1940’tan sonraki ku­ gazete ve dergilerde kalanlar şakların, o kuşaklarda bulunan varsa onlar da bir araya geti­ yazarlarm, denemecilerin, dü­ rilmek kitaplaşmakdır. şünürlerin büyük emeği geç­ miştir. Uyanık tutmuşlardır bi­ Kitaplarını okurken, dü­ zi, üretici, öğretici, aydınlatıcı şünce dünyasının bütünlüğü olmuşlardır. ror ortaya, felsefe üe ya­ ğı iyice belli oluyor. Onun Melih Cevdet Anday, düşünce dünyasını bütün 1975’te radyoda dil devrimi konusunda bir dizi konuşma kapsamıyla öğrenebilmek için, yalnız düz yazı kitapları­ yaptı, bu konuşmalar kitap ola­ rak yayımlanmıştır (3). Şöyle nı değü şiir kitaplarmı da in­ diyordu orada: “Dil bilgini de­ celemek yararlı olabilmekte­ ğilim ama ozanım. Dil ozanın dir. Örneğin son şiir kitabı gereci. Bir yandan da işliği ol­ Güneşte’de Aristoteles mantı­ duğu için bu konuya düşkü­ ğına karşı çıkış, determinizme nüm .” başkaldırış görüyoruz. Kör bir Bu ilgi onun şair olması ka­ inantır der nedensel bağlantı dar, düşünce adamı olmasın­ için. Öte yandan onda “poetidan da kaynaklanıyordu kuş­ ka” yani şiir felsefesi çok be­ kusuz. Toplumumuzda dil ko- An(jay lg?g.da Paris'te Türk elçiliği eğitim danışmanı olarak görevlenlirgindir. Şürini onun kadar nusu, ulusallaşma ve çağdaşlaş- dirilmişti. iki yıl kadar kaldı bu görevde. anlatan, şiirinin arkasındaki S CUMHURİYET KİTAP SAYI J 671 estetikten onun kadar söz eden şair az bulunur. Şiirden söz ederken her fırsatta felse­ feye yönelir, başka şairleri de böyle yap­ maya çağırır. Ona göre “şairlerimiz filo­ zof"olmak zorundadır”. Neden? Çünkü bizde şiir felsefesi yoktur. Evreni, dün­ yayı anlatacak, nereye yöneldiğimizi, ni­ çin yaşadığımızı yorumlayacak çok yön­ lü düşün çalışmaları yapılmamıştır. Doğayı, bilimi, sanatı ve felsefeyi iç içe yaşamak ister. Bu bakımdan iyonyalı (Batı Anadolu) doğa filozofları gibidir. Öyle ya onlar da, doğa, bilim, sanat ve felsefeyi iç içe ve tek etkinlik olarak ya­ şamamışlar mıydı? Anday’ın şiir kuranıma göre, yalnız Dionisos’la, o coşkunluk tanrısı ile şair olunmaz, us tanrısı Apollon da işe karış­ malıdır. Sanatta Dionisos-Apollon diya­ lektiği zorunludur. Doğuda “Apollon” olmadığı için orada Batı’daki anlamıyla “klasik” de görülmez. Bizde klasik var mı diye sorar Anday ve bunu tartışmaya açar. Anday yaptığı yolculuklarla ilgili ki­ taplar da yayımlanmıştır. Anadolu’nun batısındaki illere. Rusya’ya, Balkan ül­ kelerine, Macaristan’a, Fransa’ya gidip oraları gezmiş dolaşmıştır. Anadolu’da ve Sosyalist Ülkelerde başlığını taşıyan kitabında çok ilgi çekici yolculuk nodarını okuyoruz. Anadolu’da değişik uy­ garlıklardan kalan yapıdan anlatıyor. Milet, Efes, Klazomenai kenderini anlatır­ ken oralarda doğup felsefe yapan Anaksagoras, Herakleitos, Thales gibi filozof hemşerilerimizden sevgi ile söz ediyor. Batı kavramı Şimdi onun Batı konusuna nasıl yak­ laştığım, bu kavramı nasıl ele aldığım gö­ relim: Düşünce tarihinde Batı konusuna bi­ zim kadar yer veren ülke az bulunur, divor Anday. Balkan ülkelerine gittiğinde bakmış, onlar da Batı’yı anyorlar, şaşmış buna. Fransa’da dostu Prof. Pertev Boratav’ı görünce sormuş: “Yoksa demiş, Batı Fransa’da, İngiltere’de olmasın?” Boratav, “Vallahi Fransa’da da değil, onu burada da arıyoruz, bulamıyoruz” yanı­ tını vermiş. Sonunda şöyle düşünüyor: “Batı her an gelişen, yeniden yaratılan, çağdaşlığın olumlu yönlerini her an bi­ raz daha kapsayan bir modeldir. Öyle ki, en son kendi içimizde bulacağız onu, dı­ şımızda bir nesne olmayacak, bizimle öz­ deşleşecek, öznemizden bir parça ola­ cak. ” Anday, 1979’da Paris’te Türk elçiliği eğitim danışmanı olarak görevlendiril­ mişti. iki yıl kadar kaldı bu görevde. Oradan yazdıklarını, izlenimlerini Paris Yazılan başlıklı kitabında topladı. Fransa’daki sanatçılarımızla, işçileri­ mizle ilgilenmiş, onların sorunlarına yar­ dımcı olmaya çalışmıştır. Ama nereye gi­ derse gitsin aldı hep yurdundadır. Tür­ kiye ile Fransa’yı karşılaştırdıkça hüzün­ lenir, sanatçılarımızın başarılarını gör­ dükçe heyecanlanır, sevinir. Paris’de Closerie de Lilas admda ün­ lü bir kahve vardır, müze gibidir orası. Paris’te bulunduklarında bu kahveye de­ vamlı gelen, dünya sanatçısı, düşünür ve yazarlarının masalardaki plakalarda ad­ ları yazılıdır. Anday, bizim şairimiz Yah­ ya Kemal’in de Paris’te iken bu kahveye geldiğini bilmektedir. Onun adını arar masalardaki plakalarda. Göremeyince gerekli girişimi yapar ve Yahya Kemal’in adı da bu ünlü kahvedeki adlar arasında yerini alır. Kimi zaman Fransız gazetelerinde Türkiye ile ilgili kötümser yazılar, hak­ sız eleştiriler yayımlanır. “Türkiye batı­ yor, Kemalizmin sonu geldi” gibi yazılar­ dır bunlar. Onları okuduktan sonra şöy­ le düşünür: “Bilim ve sanat adamları yaratan bir toplum batmaz. Batsa batsa, o top­ lumdaki bilim ve sanat uygarlığını, dü­ şünme özgürlüğünü yasaklamak, körletCUMHURİYET KİTAP SAYI mek isteyenler batar. Demokrat, laik, bağımsız, özgür Türkiye batmayacaktır. Bütün halkların birbirine dost olduğu, çağdışı önyargılardan kurtulmuş bir in­ sanlığın üyesi olarak yaşayacaktır.” Türkiye’yi, Türk kültürünü tanıtmak için nice tasanlar oluşur kafasında, uy­ gulamak ister bunlan, vakit kalmaz, gö­ revi 1980’de son bulur ve yurda döner. Anılarım da yazmaya başlamıştır An­ day. Anılarının ilk kitabı Akan Zaman Duran Zaman başlığı altında 1984’te ya­ yımlandı. Buna birinci kitap diyor, bil­ diğim kadarıyla arkası gelmedi, ikinci kitabı yazmaya başlamış olabilir, saym eşine sormak. Öteki anı kitaplarına benzemez onun kitabı. Zamansal bir süregidim yoktur içinde. Ne çocukluğunu buluruz, ne an­ nesini, babasını tanırız. Buna karşılık at­ lamak da olsa yazın yaşamıyla, yazmcı dostlarıyla ilgili epeyce bilgi ediniriz. Şöyle diyor: “Bir türlü uyamıyorum sı­ ra düzenine. Herakleitos’un bir daha gi­ rilemeyeceğini söylediği akarsuya boyu­ na dakp çıkıyorum...” Özeleştiri ve eleştiri Anılarının ikinci cildinin daha kap­ samlı, daha öznel olacağmı söylüyordu. Özeleştiri ve eleştiri de yapacaktı orada. Hazırlıkları vardır sanıyorum, not ha­ linde de olsa bir şeyler kalmış olmak. Yazımın başında onun denemelerin­ den epeyce söz etmiştim. Orada değin­ mediğim pek önemli bir özelkği daha var bu tür yazılarının, ondan şimdi söz edeceğim: Gani Girgin ile diyalogların­ dan. Gani Girgin, kimi denemelerinde düşsel bir kişi olarak çıkıverir karşımı­ za, teklifsiz bir dost olarak yazıya girer, anlatmaya ve sormaya başlar. Çoğu za­ man eleştiricidir, toplumu eleştirir, Anday’ı eleştirir. Bir düş inşam olduğu hal­ de, yazarı ve okuyucuları “gerçek” dün­ yaya çağınr, akştığımız mantığm dışına çıkmamızı ister. Kimi zaman Faust’un Mefistosu gibidir, kimi zaman felsefesi Hilmi Ziya Ülken’in kitabındaki (4) şey­ tanı andırır, Nurullah Ataç’ın Kezban’ma benzediği de olur (5). Kuşkusuz, bir kukla değildir Gani Girgin, yazarın kişiliğinin bir parçasıdır. Ilkçağ’ın bil­ giç Yunan sofistleri gibi her konuda ko­ nuşmaktan zevk akr. Madalyonun öteki yüzünü göstermek isteyen bir doğrucu da olabilir. Bu diyaloglar düşsel de olsa yazıda başka türlü bir devinim sağla­ makta, düşünceye yeni boyutlar getir­ mektedir. Okuyanı çeken bir özelliği de “iro­ ni ”dir Anday’m bu özellik kimi şiirlerin­ de olduğu gibi yazılarında da beki olur.. Melih Cevdet Anday için daha çok şey söylenebikr, kitaplar yazılabilir, semi­ nerler yapılabikr. Cumhuriyetle gelen şi­ ir, yazı ve düşüncenin en güzel birikimle­ rinden biridir Anday, çağdaşlaşmamı­ zın, aydınlanmamızın, kültür bilincimi­ zin simgesidir. ■ Dipnodar: 1) Anday’m deneme kitapları sırayla şunlardır: Doğu ve Batı (Ataç Yayınla­ rı) 1961, Yeni Tanrılar (Çağdaş Kitap Y.) 1973, Maddecilik ve Ülkücülük (Sander Y.) 1977, Yasak (Çağdaş Kitap Y.) 1978, Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği (Çağdaş Kitap Y.) 1990, Yiten Söz (Adam Y.) 1992, Geçmişin Gelece­ ği (Iş Bankası Y.) 1999. 2) Gene O Konu başlıkk yazı (Doğu ve Batı’nm içinde sayfa 21) 3) Dilimiz Üstüne Konuşmalar (Türk Dil Kurumu Y.) 1975 4) Felsefeci Profesör Hilmi Ziya Ülken’in 1942’de yayımladığı Şeytanla Ko­ nuşmalar’da bu türden diyaloglar yer almaktadır. 5) Nurullah Ataç’m yazılarında adı ge­ çen düşsel bir dostu vardı: Kezban. Ataç, kimi denemelerini Kezbana Mek­ tup olarak yazar, yayımlardı. 671 Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi