vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasındaki nedensellik ilişkisi

advertisement
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
VERGİ GELİRLERİ İLE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ NEDENSELLİK
İLİŞKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ (1998-2011 DÖNEMİ)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
EBRU ERDOĞAN
DANIŞMAN
DOÇ. DR. OZAN BAHAR
AĞUSTOS, 2012
MUĞLA
4
VERGİ GELİRLERİ İLE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ
NEDENSELLİK İLİŞKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ (1998-2011 DÖNEMİ)
ÖZET
Bu çalışmanın amacı; Türkiye’de vergi gelirleri ile ekonomik büyüme
arasındaki ilişkinin eşbütünleşme ve nedensellik yönünden incelenmesidir. Bu
bağlamda çalışmada 1998-2011 yıllarını kapsayan üçer aylık veriler kullanılarak
eşbütünleşme ve hata düzeltme metodolojisiden faydalanılmıştır. Çalışmada vergi
gelirlerinin büyüme üzerindeki etkisi analiz edilirken sadece toplam vergi gelirleri ile
sınırlı kalınmayıp, dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri de kullanılarak analiz
derinleştirilmiştir. Yapılan ampirik analiz neticesinde dolaylı vergiler ile ekonomik
büyüme arasında uzun dönemli bir ilişki saptanmıştır. Bunun yanı sıra, hem kısa hem
de uzun dönemde dolaylı vergi gelirlerinden ekonomik büyümeye doğru tek yönlü
bir nedensellik bağı tespit edilmiştir. Diğer taraftan dolaysız
ve
toplam vergi
gelirleri ile ekonomik büyüme arasında bir eşbütünleşme ilişkisine rastlanmamıştır.
Ancak hem dolaysız hem de toplam vergi gelirleri ile büyüme arasında çift yönlü bir
nedensellik bağı tespit edilmiştir. Elde edilen tüm bulgular ışığında Türkiye’de 19982011 döneminde ekonomik büyümeyi etkilemek için kısa dönemde dolaysız vergi
gelirlerinin daha etkin olduğu; ancak bu durumu takiben uzun dönemde dolaylı vergi
gelirlerinin de büyüme üzerinde etkin hale geleceği sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Vergi Gelirleri, Ekonomik Büyüme, Türkiye Ekonomisi,
Eşbütünleşme, Nedensellik
CAUSALITY RELATIONSHIP BETWEEN TAX REVENUES AND
ECONOMIC GROWTH: THE CASE OF TURKEY (1998-2011 PERIOD)
ABSTRACT
The aim of this study is to investigate the relationship between tax revenues
and economic growth in terms of cointegration and causality in Turkey. In that sense,
cointegration and error correction methodologies are employed by gathering
quarterly data covering 1998-2011 periods. The analysis is detailed by using direct
and indirect tax revenues along with overall tax revenues while examining the impact
of tax revenues on economic growth. Findings obtained from empirical analyses
indicate that there is a long term relationship between indirect tax revenues and
economic growth. In addition to this, there exists a uni-directional causality running
from indirect tax revenues to economic growth in both short and long term. On the
other hand, no cointegration relationship is found between direct/overall tax revenues
and economic growth. However, there exists bi-directional causality running between
direct/overall tax revenues and economic growth. In the light of all these findings, it
is found that indirect tax revenues are relatively more efficient on economic growth
in the short term nonetheless direct tax revenues are also affected in the long term
following this interaction in Turkey over the periods 1998-2011.
Key Words: Tax Revenues, Economic Growth, Turkish Economy, Cointegration,
Causality.
ÖNSÖZ
Tez çalışmamın tamamlanmasında ilgi ve yardımlarını esirgemeyen danışman
hocam Doç. Dr. Ozan BAHAR’A, çalışmalarım süresince gösterdikleri anlayış ve destek için
sevgili aileme, tezimin ekonometrik kısmının hazırlanmasındaki büyük desteği için Araş.
Gör. Mert TOPCU’ya en içten dileklerimle teşekkürlerimi sunarım.
I
İÇİNDEKİLER………………………………………………………………..
I
TABLOLAR ve ŞEKİLLER LİSTESİ……………………………………....
IV
KISALTMALAR..........................................................................................
V
GİRİŞ …………………………………………………………………………..
1
BİRİNCİ BÖLÜM
VERGİYE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR VE TÜRK VERGİ
SİSTEMİ
1.Vergi Kavramı.……………………………………………………………........
3
1.1. Vergi ile İlgili Bazı Kavramlar……………………………………...
4
1.1.1. Verginin Konusu……………………………………………… 4
1.1.2. Vergi Mükellefi (Yükümlüsü) ve Vergi Sorumlusu………….
4
1.1.3. Vergi Matrahı…………………………………………………. 5
1.1.4. Vergi Oranı……………………………………………………
6
1.1.5. Vergi Tarifesi…………………………………………………
7
1.1.5.1. Düz (Tek) Oranlı Tarife………………………………
7
1.1.5.2. Artan Oranlı Tarife……………………………………
8
1.1.5.3. Tersine Artan Oranlı Tarife…………………………..
8
1.1.5.4. Azalan Oranlı Vergi Tarifesi…………………………
9
2. Türk Vergi Sistemi……………………………………...…………………….
9
2.1. Türk Vergi Sisteminde Yer Alan Vergiler…………………………...
10
2.1.1. Dolaysız Vergiler……………………………………...………
11
2.1.1.1. Gelir Vergisi…………………………………………..
12
2.1.1.2. Kurumlar Vergisi…………………………………….. 13
2.1.1.3. Veraset ve İntikal Vergisi……………………………. 13
2.1.1.4. Motorlu Taşıtlar Vergisi……………………………...
15
II
2.1.1.5. Emlak Vergisi………………………………………... 16
2.1.2. Dolaylı Vergiler………………………………………...……..
17
2.1.2.1. Katma Değer Vergisi…………………………………. 17
2.1.2.2. Özel Tüketim Vergisi…………………………………
18
2.1.2.3. Gümrük Vergisi………………………………………
19
2.1.2.4. Damga Vergisi……………………………………….. 20
2.1.2.5. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi………………
20
2.1.2.6. Şans Oyunları Vergisi………………………………..
21
2.1.2.7. Özel İletişim Vergisi…………………………………. 22
İKİNCİ BÖLÜM
VERGİLERİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
1. Vergilerin Ekonomik Büyümeyi Etkileme Kanalları……………………...…..
23
1.1. Vergilerin Tasarruf ve Yatırım Üzerindeki Etkileri…………………. 23
1.1.1. Dolaysız Vergilerin Tasarruf ve Yatırım Üzerindeki Etkileri... 25
1.1.1.1. Gelir Vergisi…………………………………………
1.1.1.2. Kurumlar Vergisi…………………………………….
26
29
1.1.1.3. Servet Vergileri………………………………………
30
1.1.2. Dolaylı Vergilerin Tasarruf ve Yatırım Üzerindeki Etkileri…
30
1.1.2.1. Katma Değer Vergisi…………………………………
30
1.1.2.2. Özel Tüketim Vergisi…………………………………
31
1.2. Vergilerin Tüketim Üzerindeki Etkileri……………………………... 32
1.3. Vergilerin Emek Arzı Üzerindeki Etkileri…………………………... 33
1.3.1. Emek Arz Eğrisi ve Vergi İlişkisi…………………………….
36
1.4. Vergilerin Milli Gelir Üzerindeki Etkileri…………………………..
37
1.5. Vergilerin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri…………………..
38
1.6. Vergilerin Kaynak Dağılımı Üzerindeki Etkileri……………………
39
1.7. Vergilerin Deflasyonist ve Enflasyonist Sürece Etkileri……………
41
1.7.1. Deflasyonist Açık ve Maliye Politikası……………………….
41
III
1.7.2. Enflasyonist Açık ve Maliye Politikası………………………
43
2. Büyüme Modellerinde Verginin Yeri…………………………………………
45
2.1. Solow Modeli……………………………………………………….
46
2.2. Harrod-Damor Modeli……………………………………………...
48
2.3. İçsel Büyüme Modelleri……………………………………………
48
2.3.1. Kamu Politikaları Modeli…………………………………...
50
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE VERGİ GELİRLERİ İLE EKONOMİK BÜYÜME
İLİŞKİSİ: EKONOMETRİK UYGULAMA
1. Literatür Taraması……………………………………………………………
51
2. Ekonometrik Analiz…………………………………………………………..
59
2.1. Zaman Serileri Analizi……………………………………………..
59
2.2. Model ve Veri Seti………………………………………………….
60
2.3. Metodoloji ve Bulgular……………………………………………..
61
2.3.1. Birim Kök Testi……………………………………………...
61
2.3.2. Eşbütünleşme ve Nedensellik Analizi………………………
64
3. Çalışmanın Literatüre Katkısı……………………………………………......
67
4. Çalışmanın Kısıtları ve Gelecek Çalışmalar için Öneriler…………………..
67
SONUÇ…………………………………………………………………………..
69
KAYNAKÇA……………………………………………………………………. 72
IV
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1.1: Dolaylı ve Dolaysız Vergi Gelirlerinin Toplam Vergi Gelirleri
İçindeki Payı ve Vergi Yükü……………………………………………………..
11
Tablo 1.2: 2012 Gelir Vergisi Tarifesi…………………………………………... 12
Tablo 1. 3: 2012 Yılı Veraset ve İntikal Vergisi Tarifesi ……………………………. 15
Tablo 3.1: Vergi Gelirleri- Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Dünyadaki
Son Çalışmalar…………………………………………………………………… 59
Tablo 3.2: ADF ve PP Birim Kök Analizi Bulguları……………………………. 63
Tablo 3.3: KPSS Birim Kök Analizi Bulguları ………………………………… 63
Tablo 3.4: Engle- Granger Eşbütünleşme Analizi Bulguları…………………….
66
Tablo 3.5: Hata Düzeltme Modeli Bulguları…………………………………….
66
Tablo 3.6: Granger Nedensellik Analizi Bulguları……………………………….
67
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 2.1: Gelir Vergisinin Yatırımlar Üzerindeki Etkisi………………………..
27
Şekil 2.2: Gelir Vergisinin Tasarruflar Üzerindeki Etkisi………………………
28
Şekil 2.3: Genel Tüketim Vergisinin Sadece Gelir Etkisinin Olduğu
Durum……………………………………………………………………………
33
Şekil 2.4: Vergilerin Emek Arzı Üzerindeki Etkisi……………………………..
34
Şekil 2.5: Emek Arz Eğrisi………………………………………………………
36
Şekil 2.6: Vergilerin Milli Gelir Üzerindeki Etkisi…………………………….
38
Şekil 2.7: Vergi Öncesi Kaynak Dağılımı ve Nötr Vergi………………………
40
Şekil 2.8: Kaynak Dağılımında Değişikliğe Neden Olan Vergi Etkisi…………
41
Şekil 2.9: Deflasyonist Açık………………………………………………….....
42
Şekil 2.10: Deflasyonist Açık ve Maliye Politikası…………………………….
43
Şekil 2.11: Enflasyonist Açık……………………………………………………
61
Şekil 2.12: Enflasyonist Açık ve Maliye Politikası……………………………..
62
V
Şekil 2.13: Laffer Eğrisi……………………………………………………….
64
Şekil 2.14: Solow Modelinde Vergi…………………………………………...
68
KISALTMALAR LİSTESİ
AB: Avrupa Birliği
ADF: Genişletilmiş Dickey-Fuller
ARGE: Araştırma- Geliştirme
BSMV: Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi
DV: Damga Vergisi
DF: Dickey- Fuller
ECT: Hata Düzeltme Terimi
GSYH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
KDV: Katma Değer Vergisi
KPSS: Kwiatkowski, Phillips, Schmidt ve Shin
MVO: Marjinal Vergi Oranı
MTV: Motorlu Taşıtlar Vergisi
OVO: Ortalama Vergi Oranı
ÖİV: Özel İletişim Vergisi
ÖTV: Özel Tüketim Vergisi
PP: Phillips-Peron
VUK: Vergi Usul Kanunu
1
GİRİŞ
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin temel makroekonomik hedeflerinden
biri olan büyüme merkantilistlerden günümüze kadar birçok çalışmaya konu
olmuştur. Bu alandaki çalışmalar özellikle büyüme modelleri çerçevesinde
büyümenin dinamikleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Söz konusu çalışmalarda yer alan
büyüme dinamiklerinden biri de vergi gelirleridir.
Solow’un Neo-Klasik büyüme modeline göre, büyüme uzun dönemde vergi
politikası tarafından etkilenmemektedir. Bir başka deyişle vergi kısa dönemde hâsıla
düzeyi üzerinde negatif bir etki yaratsa da uzun dönem büyüme oranları üzerinde
etkili değildir. Harrod-Domar büyüme modeli, büyümenin sermaye birikimi
tarafından
belirlendiği
varsayımına
dayanmaktadır.
Büyümenin
temel
dinamiklerinden biri olan sermaye birikimi tasarrufların verimli yatırımlara kanalize
edilmesi sonucu oluşmaktadır. Bu bağlamda vergilerin bireylerin yatırım ve tasarruf
kararları üzerinde dolayısıyla da sermaye birikimi üzerinde etkili olduğu sonucuna
ulaşılmaktadır.
Vergi gelirlerinin büyüme modelleri içinde yer alması özellikle içsel
büyüme modelleriyle birlikte ağırlık kazanmıştır. İçsel büyüme modelleri büyümenin
kaynaklarına yönelik birçok yeni bakış açısı ortaya koymuştur. Bu bağlamda içsel
büyüme modelleriyle birlikte beşeri sermaye, araştırma-geliştirme (ARGE) ve
inovasyona yönelik yatırımlar büyük önem kazanmıştır. Dolayısıyla ülkeler için
büyüme birçok faktörün bir araya gelmesi sonucu oluşmuş kompleks bir yapıya
bürünmüştür. Hükümetler, uyguladığı vergileme politikaları aracılığıyla söz konusu
faktörleri ve bu faktörler aracılığıyla da büyümeyi etkileme gücüne sahiptir. Barro
(1990) tarafından içsel büyüme modellerine kamu harcamaları dâhil edilerek
geliştirilen kamu politikaları modeli de bu görüşü destekler niteliktedir. Barro’ya
göre vergilerle finanse edilen kamu harcamaları kişi başına büyüme oranları üzerinde
önemli etkiler doğurmaktadır.
Ülkelerin temel gelir kaynaklarının başında vergi gelirleri yer almaktadır.
Türkiye’de de bütçe gelirleri içinde vergi gelirleri önemli bir yer tutmaktadır.
Bilindiği üzere kamu harcamalarının finansmanında kullanılan en temel kaynak vergi
gelirleridir.
Dolayısıyla ülkeler vergilerle finanse edilen kamu harcamalarını
2
toplumun kalkınması açısından verimli olacak yatırımlara aktarabilirlerse büyüme
üzerinde etkin sonuçlar elde edilebilmektedir. Türk Vergi Sistemi’nde 1980’lerle
birlikte yaşanan dönüşüm sonrası dolaysız vergilerden dolaylı vergilere doğru bir
geçiş yaşanmıştır ve günümüzde vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı
%70’lere ulaşmıştır. Farklı vergi türlerinin büyüme üzerindeki etkileri de farklı
olmaktadır. Bu çerçevede Türk Vergi Sistemi’nin dolaylı vergi yönündeki eğiliminin
büyümeye etkisi araştırılması gereken konular arasındaki yerini almıştır.
Bu çalışmanın amacı Türkiye’de vergi gelirleri ile ekonomik büyüme
arasındaki eşbütünleşme ve nedensellik ilişkisini araştırmaktadır. Dünyada bu
konuda yapılan birçok ampirik çalışma bulunmasına rağmen vergi-ekonomik
büyüme ilişkisine yönelik belirli bir görüş birliği yoktur. Türkiye için yapılan
çalışmalarda da benzer bir durum söz konusudur. Çalışmaların büyük bir
çoğunluğunda dolaylı ve dolaysız vergi ayrımı yapılarak büyüme-vergi ilişkisi
incelenmiştir. Bu değişkenlerin yanı sıra toplam vergi gelirlerini de çalışmaya dâhil
eden çalışma sayısı oldukça azdır. Bu çerçevede çalışmaya toplam vergi geliri
değişkeni dâhil edilerek büyüme üzerinde dolaylı ve dolaysız vergi etkilerinden
hangisinin baskın olduğuna yönelik kapsamlı bir değerlendirme şansı doğacaktır.
Daha evvel yapılan çalışmalarda 1980’lerde ve 1990’larda yaygın olarak kullanılan
Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) ve fiyat değişimlerinden kaynaklanan artış ve
azalışları da yansıtan nominal Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ölçütleri
kullanıldığından bu çalışmada büyüme ölçütü olarak reel GSYH verileri kullanılarak
üretim odaklı bir büyüme değerlendirilmesi yapılacaktır.
Çalışma üç temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde vergiye yönelik
teorik çerçeve çizilecek ve Türk Vergi Sistemi incelenecektir. İkinci bölümde ise
vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki vergilerin büyümeyi etkileme
kanalları ve çeşitli vergi türleri aracılığıyla değerlendirilecektir. Yine bu bölümde
çeşitli büyüme modellerinde verginin önemine yer verilecektir. Çalışmanın üçüncü
bölümünde vergi gelirleri ile ekonomik büyüme ilişkisini inceleyen ampirik
çalışmalara değinilecek, çalışmanın metodolojisi ele alınacak, ve ekonometrik analiz
bulguları yorumlanacaktır.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
VERGİYE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR VE TÜRK VERGİ SİSTEMİ
1.
Vergi Kavramı
Geçmişten günümüze kadar farklı bakış açılarına bağlı olarak vergi
kavramına yönelik birçok tanımlama yapılmıştır. Değişen ekonomik koşullara ve
çağın getirdiği yeniliklere göre bu tanımlamalar da çeşitlilik göstermiştir.
Mali literatürde de vergi olgusuna yönelik belirli bir görüş birliği yoktur.
Klasik ve modern maliyeciler vergiye yönelik farklı tanımlamalar geliştirmişlerdir.
Ünlü klasik maliyeci Gaston Jeze göre vergi, kişilerden kamu giderlerini karşılamak
üzere, cebri, nihai ve karşılıksız olarak istenen parasal bir yükümlülüktür. Modern
maliyecilere göre vergi ise, kişilerden kamu harcamalarını karşılamak veya devletin
ekonomik ve sosyal hayata müdahalesini sağlamak üzere, cebri, nihai ve karşılıksız
olarak, doğrudan doğruya istenen, parasal bir yükümlülüktür. Bu tanımla birlikte
modern maliyeciler klasiklere iki noktada katkıda bulunmuştur. Bu katkılardan ilki
verginin mali amacının yanı sıra sosyal ve ekonomik amaçla da alındığına, ikincisi
ise verginin kişilerden doğrudan doğruya alındığına yer verilmesidir (Türk, 2010:
111).
Vergi, en kısa ve en temel tanımıyla devletin kamu harcamalarını karşılamak
amacıyla toplumu meydana getiren kişi ve kurumlardan ödeme güçlerine göre
karşılıksız ve zorla aldığı ekonomik değerlerdir (Pehlivan, 2005: 94) .
Tüm bu tanımları dikkate alarak günümüzdeki çağdaş anlayışa göre vergi
kavramını, ‘‘devlet ve devletin verdiği yetki ile çalışan kuruluşların finansmanını
sağlamak ve/veya içinde bulunulan sosyo-ekonomik koşulların gerekli kıldığı
önlemleri almak amacıyla, ödeme gücü olanlardan bu güçleri ile orantılı alınan
zorunlu, nihai, karşılıksız ve nakit ödemeler’’ olarak ifade etmek mümkündür
(Gerçek ve Yüce, 1998: 6).
Tarihi incelemeler de verginin anlam ve kavram olarak farklı dönemlerde
farklı yorumlara maruz kaldığını ve çeşitli değişiklikler geçirmiş mali, iktisadi,
sosyal, hukuki, politik ve hatta ahlaki yönleri olan karmaşık bir kurum olduğunu
göstermektedir (Nadaroğlu, 1996: 212). Devlet gayelerinin değişmesine paralel
4
olarak verginin görevleri de değişmektedir. Dolayısıyla vergilemeye ilişkin görüşler
ilgili dönemlerdeki devlet anlayışını da yansıtmaktadır (Schmölders, 1976: 67).
1.1. Vergi ile İlgili Bazı Kavramlar
Vergi, bir çok unsurun bir araya gelmesi sonucu oluşmuş kompleks bir
kavramdır (Nadaroğlu, 1996: 233). Vergiyi ortaya çıkaran faaliyetin meydana
gelmesinden, verginin tahsil edilmesine kadar geçen süreçte birçok aşama söz
konusudur. Söz konusu aşamalarda vergiye yönelik bazı kavramlar verginin doğru
yorumlanmasında ve uygulanmasında büyük önem kazanmaktadır. Bu nedenle
verginin daha iyi anlaşılması açısından bu kavramlara değinmek faydalı olacaktır.
1.1.1. Verginin Konusu
Verginin temel öğelerinden biri olan verginin konusu, üzerine vergi konulan
ve bu sebeple doğrudan ya da dolaylı bir şekilde verginin kaynağı olan iktisadi
unsurdur (http://muhasebedersleri.com/butce-vergi/vergi.html). Üzerinden vergi
alınan her şey verginin konusunu oluşturur. Kısacası üretim, tüketim, gelir, mal,
hizmet, ticari işlem vb. verginin konusu olabilmektedir. Konusu belirlenmeden vergi
konulması ve alınması söz konusu değildir. Verginin konusu, ilgili vergi kanununun
başlangıç maddesinde açıkça belirtilir ve kanun koyucular tarafından ülkenin
ekonomik, sosyal yapısıyla uyumlu olarak belirlenir (Muter, 1997: 58). Vergilerin
kanuniliği ilkesi, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin ancak yasama organı
tarafından kanunla konulabileceği, değiştirilebileceği ve kaldırılabileceğidir (Öz,
2004: 76). Bu ilke gereği verginin konusunun belirlenmesi bir zorunluluktur.
1.1.2. Vergi Mükellefi (Yükümlüsü) ve Vergi Sorumlusu
Vergi kanunlarına göre üzerine vergi borcu düşen gerçek veya tüzel kişilere
vergi mükellefi denir (Kalenderoğlu, 78: 2006). Her vergi kanununda mükellef
açıkça belirtilmektedir.
5
Vergi mükellefine yönelik çeşitli kavramlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki
kanuni mükellef kavramıdır. Kanuni mükellef vergi kanunlarına göre üzerine vergi
borcu düşen ve vergiyi ödemek zorunda olan gerçek veya tüzel kişidir. Bir diğeri ise
aracı mükellef kavramıdır. Aracı mükellef kanuni mükellefi olduğu vergiyi çeşitli
şekillerde başkasına yükleyen kişidir (Pehlivan, 2005: 109). Özellikle ekonomik
durumlardan faydalanarak vergi yükünü yansıtan kanuni mükellef, aracı mükellef
konumuna geçerken, vergiyi gerçekte ödeyen kişi vergi yüklenicisi (taşıyıcısı)
olmaktadır (Orhaner, 2007: 150). Kanuni mükellefin kendi adına ödediği vergiyi
piyasa mekanizması yoluyla kısmen ya da tamamen başkalarına yansıttığı bu duruma
da vergi yansıması adı verilmektedir.
Vergi mükellefinin vergi kanunlarına göre maddi ve şekli bazı ödevleri
vardır. Maddi ödev, vergi borcunun zamanında ve eksiksiz ödenmesidir. Şekli ödev
ise defter tutma, beyanname verme, defter ve belgelerin saklanması gibi hususlarla
ilgilidir (Eker ve Tüğen, 1993: 174). Maddi ve şekli ödevler birbirini tamamlayıcı
niteliktedir. Şekli ödevlerin tam olarak yerine getirilememesi, maddi ödevin eksik
yapılmasına neden olmaktadır (Karakoç, 2007: 343).
Vergi sorumlusu ve vergi mükellefi kavramları birbirine karıştırılabilen
kavramlardır. Vergi sorumlusu, kendileri mükellef olmamakla birlikte, mükelleflerle
kanunda belirtilen ilişkileri sebebiyle, belirli durumlarda vergi borcuna ilişkin bazı
ödevlerin yerine getirilmesi ve vergi borcunun vergi dairesine ödenmesi konusunda
kendilerine kanuni zorunluluklar yüklenmiş olan kişilerdir (Muter, 1997: 60). Vergi
sorumlusu asıl vergi borçlusu olan mükellef adına, mükellefin ekonomik
değerlerinden vergi keserek vergi dairesine ödeme yapar (Orhaner, 2007: 151).
İşverenin vergi sorumlusu olarak, kanuni mükellef olan işçinin gelir vergisi borcunu
stopaj usulü ile işçinin ücretinden kesinti yaparak vergiyi ödemesi vergi
sorumluluğuna örnek gösterilebilir.
1.1.3. Vergi Matrahı
Vergi matrahı gerekli indirim, istisna ya da muafiyet uygulamaları sonucunda
kalan meblağ üzerinden vergi alınacak değerdir (Muter, 1997: 59). Diğer bir deyişle
matrah verginin hesaplanmasında esas alınan teknik, fiziki veya ekonomik
6
büyüklüktür. Matrah, fiziki bir miktar olabileceği gibi iktisadi bir değer de olabilir.
Matrahın tespitinde miktarın esas alınması suretiyle vergi uygulamasına miktar esası
ya da spesifik vergiler; değerin esas alınması suretiyle vergi uygulamasına da değer
esası ya da advalorem vergiler denilmektedir (Mutluer, 2006: 5). Değer ve fiyat
artışlarına göre vergi veriminin kendiliğinden artmasını sağladıkları için günümüzde
değer esasına dayalı advalorem vergilerin kullanılması daha yaygındır.
Verginin kanuniliği ilkesi gereği her vergi kanununda ilgili verginin matrahı
açıkça belirtilir. Vergi konusu ve vergi matrahı birbirinden farklı kavramlar olmasına
rağmen bazı vergilerde konu ve matrah aynı olabilir. Bu duruma baş vergileri örnek
gösterilebilir. Baş vergilerinin konusu da matrahı da yükümlünün fiziki varlığıdır
(Nadaroğlu, 1996: 238).
1.1.4. Vergi Oranı
Ödenmesi gereken vergi miktarının hesaplanması için kullanılan sayısal
ölçüye vergi oranı denir. Bu oran vergi matrahının belli bir yüzdesi şeklinde ifade
edilir.
Vergi oranı ile ilgili öne çıkan iki kavram bulunmaktadır. İlki ortalama vergi
oranı kavramıdır. Bazen bir yükümlüye ait vergi matrahı çeşitli dilimlere ayrılır ve
her dilime farklı vergi oranı uygulanarak vergi borcu hesaplanır. Bu durumda,
yükümlünün hesaplanan vergi miktarının, toplam vergi matrahına oranı, ortalama
vergi oranı (OVO) olarak tanımlanmaktadır (Pehlivan, 2005: 114):
OVO =Toplam Vergi Miktarı/ Toplam Vergi Matrahı
(1.1)
Ödenmesi gereken vergi oranı ile gelir arasındaki ilişkiyi gösteren OVO
genel olarak farklı gelir gruplarında vergi yükünün nasıl dağıldığını değerlendirmek
için kullanılır (Gwartney vd., 2009: 98).
Bir diğer kavram ise marjinal vergi oranıdır. Marjinal vergi oranı (MVO),
bir yükümlünün, vergi miktarındaki artış ile vergi matrahındaki artış miktarının
birbirine oranıdır (Pehlivan, 2005: 114). Buna göre marjinal vergi oranı, yani vergi
miktarındaki (V) değişmenin matrahtaki (M) değişmeye oranı aşağıdaki gibidir:
MVO = ∆V/∆M
(1.2)
7
Ödenen vergideki artış miktarı ile gelirdeki artış miktarı arasındaki ilişkiyi
gösteren MVO vergi tarafından yaratılan negatif ekonomik etkiyi anlamada anahtar
görevi görmektedir (Gwartney vd., 2009: 98).
1.1.5. Vergi Tarifesi
Vergi miktarının hesaplanabilmesi için vergi matrahına uygulanması gereken
ölçülere vergi tarifesi adı verilmektedir (Altıok, 2007: 18). Bu ölçüler vergi
matrahına uygun olarak iki çeşittir. Birincisi matrahın ağırlık, uzunluk gibi fiziki
ölçülerini ikincisi ise matrahın ekonomik değerini dikkate almaktadır. Vergi
matrahının fiziki bir ölçü (miktar) olduğu durumda, belirli bir miktara göre vergi
alınır. Bu tarifeye miktara dayalı tarife ya da spesifik tarife adı verilir. Vergi matrahı
ekonomik (parasal) bir değer ise belirli bir orana göre vergi alınır. Bu tarifeye de
kıymet esasına dayalı tarife ya da advalorem tarife denir (Orhaner, 2007: 154).
Verginin matrahı hesaplandıktan sonra bulunan değer, vergi tarifesinde kendisine
karşılık gelen vergi oranı ile çarpılır ve böylece ödenecek vergi miktarı ortaya çıkar
(Eker ve Tüğen, 1993: 176). Bu şekilde vergi tarifesi yardımıyla vergi matrahı
üzerinden ne kadar vergi alınacağı hesaplanır.
Her vergi tarifesinin iki temel unsuru vardır. Bunlardan ilki vergilendirme
birimidir. Burada kastedilen şey vergi oranının uygulandığı matrah kısmıdır. İkincisi
ise vergi miktarı veya vergi oranıdır (Schölmölders, 1976: 91). Vergi tarifeleri düz
(tek) oranlı tarife, artan oranlı tarife, tersine artan oranlı tarife, azalan oranlı tarife
olmak üzere dört başlık altında incelenmektedir.
1.1.5.1. Düz (Tek) Oranlı Tarife
Düz oranlı vergi tarifesi, vergi matrahındaki artışa rağmen ortalama vergi
oranının tek ve sabit olduğu vergi tarifesidir. Yani düz oranlı vergi tarifesinde tek bir
vergi oranı vardır ve bu oran vergi matrahındaki artıştan bağımsızdır (Aktan vd.,
2004: 119). Dolayısıyla matrahın her düzeyinde vergi oranı aynı kalmaktadır ve
matrahtaki değişmeler vergi oranını değiştirmemektedir. Bu tarifede vergi miktarı
vergi matrahının doğrusal bir fonksiyonudur (Pehlivan, 2005: 115). Örneğin gelirin
8
artması halinde her birime uygulanacak olan vergi oranı değişmemekte ve böylece
alınacak vergi miktarı matrah ile birlikte nispi olarak aynı derecede artmaktadır
(Schmölders, 1976: 91). Düz oranlı vergi tarifelerinde, marjinal vergi oranı ortalama
vergi oranına eşittir (MVO=OVO) (Sağbaş, 2008: 60).
1.1.5.2. Artan Oranlı Tarife
Vergi matrahı ile vergi oranı arasında doğru yönlü bir ilişkinin olduğu,
dolayısıyla da vergi matrahı yükseldikçe vergi oranının da yükseldiği tarifeye artan
oranlı tarife denir (Yılmaz, 2006: 242). Artan oranlı vergilerde matrah artarken
ortalama vergi oranı da artar. Ayrıca bu vergilerde marjinal vergi oranı ortalama
vergi oranından daha büyüktür. Artan oranlı bir vergi uygulandığı zaman gelir
arttıkça, gelirin daha büyük bir kısmı vergilendirilmektedir (Muter, 1997: 79). Artan
oranlı tarife özellikle sübjektif dolaysız vergiler kategorisinde yer alan gelir ve servet
vergilerine uygulanır (Nadaroğlu, 1996: 257).
1.1.5.3. Tersine Artan Oranlı Tarife ( Ric’i Vergi Tarifesi)
Matrah arttıkça ortalama vergi oranının giderek azaldığı tersine artan oranlı
tarifede, marjinal vergi oranı ortalama vergi oranından küçüktür (Turhan, 1998: 5657). Bu tarifelerde ödenen vergi miktarı daima aynı kalmaktadır. Ancak
mükelleflerin geliri arttığı takdirde, ödenen verginin mükelleflerin gelirine oranı
azalmaktadır. Tersine artan oranlı tarife teorik olarak bir vergi tarifesi değildir. Gelir
artıkça gelire kıyasla vergi oranının düşmesi sonucu ortaya çıkan bir uygulamadır
(Kırbaş, 2008: 97). Bir başka deyişle uygulanan verginin mükellef üzerindeki
etkisinin, mükellefin gelirine kıyaslanmak suretiyle bulunmasıdır (Akdoğan, 2003:
13). Vergi ödeme gücünde meydana gelen değişmeler ödenecek vergi üzerinde etkili
olmadığından, vergi ödeme gücü arttıkça, ödenen vergi tutarının vergi ödeme gücüne
olan oranının gittikçe azalması sonucunu yaratmaktadır (Herekman, 1976: 73).
Dolayısıyla ödenen vergi miktarı tüm mükellefler için aynı olduğundan düşük gelirli
mükellefler açısından bu uygulama adaletsiz bir vergi uygulamasıdır.
9
1.1.5.4. Azalan Oranlı Vergi Tarifesi
Azalan oranlı vergi tarifelerinin başlıca iki farklı görünümü vardır. Birincisi
matrah düşerken vergi oranının da düşme göstermesi, ikincisi ise matrahtaki
yükselmeye rağmen vergi oranlarının gittikçe düşme göstermesidir. Birinci durumda
azalan oranlılık, vergi oranının en yüksekten başlamak suretiyle, vergi matrahındaki
azalmaya uyumlu olarak düşmesidir. Bu uygulama artan oranlı tarifenin tersine
çevrilmiş şeklidir. İkinci durumunda ise matrah belirli bir rakamdan başlayarak, bu
rakamdan itibaren yükselme göstermektedir. Buna karşılık vergi oranı ilk dilim için
yüksek olduğu halde, sonra gelen matrah dilimlerinin oranları gittikçe azalmaktadır.
Bu uygulama azalan oranlı vergi tarifesi özelliğine daha uygundur (Akdoğan,
1996:200).
2. Türk Vergi Sistemi
Türk Vergi Sistemi gerçek anlamda cumhuriyetin ilan edilmesiyle doğmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de kurulmasının ardından çıkardığı
1 sayılı kanun da bir vergi kanunudur (Kumrulu, 1988: 197). Bu tarihten itibaren
vergi siteminde birçok gelişme yaşanmıştır. 1925 yılında Osmanlı’dan miras kalan
Aşar vergisi kaldırılmıştır. 1930-1939 döneminde ekonomik bunalımın etkisiyle
vergilerin mali amacı ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda yeni vergiler uygulamaya
konulmuştur. İktisadi Buhran Vergisi ile ilk defa ücretler vergi kapsamına dâhil
edilmiştir. Bu dönemde uygulamaya konulan vergileri genel olarak harcamalar ve
ücretler üzerinden alınan vergiler oluşturmuştur (Ejder, 2000: 128). Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde en önemli vergi reformu 1949 ve 1950 yıllarında
gerçekleştirilmiştir. Bu tarihlerde Federal Almanya Cumhuriyeti yasaları esas
alınarak, günümüz vergi sisteminde önemli bir yeri olan Gelir Vergisi, Kurumlar
Vergisi ve Vergi Usul Kanunları kabul edilmiştir. 1971 yılındaki anayasa
değişikliğiyle vergilendirme yetkisi yürütme organına devredilmiştir. Fakat 1980
yılına kadar olan dönemde vergi kanunu çıkartılmamış ve yürütme organı bu
yetkisini kullanmamıştır (Kumrulu, 1988: 198). 1985 yılında vergi gelirleri içinde
önemli bir yere sahip Katma Değer Vergisi yürürlüğe girmiştir. 29 Temmuz 1998
tarihinde yürürlüğe giren 4369 sayılı kanun ile vergi sistemiyle ilgili bazı önemli
10
değişiklikler yapılmıştır. Bu kanunun temel bazı amaçları şu şekildedir (Güneş,
2000: 261-262):
-Vergi tabanının genişletilmesi,
-Vergi oranlarının indirilmesi,
-Kayıt dışı ekonominin kayda alınması,
-Sistemin basit ve açık hale getirilmesi,
-Vergisini düzenli ödeyenlerin vergi yükünü artırmadan vergi gelirlerini
artırılması,
-Rekabeti bozan vergi kurumlarının düzeltilmesi öngörülmektedir.
1999 yılında yaşanan Marmara depreminin yarattığı ekonomik yıkımın
etkilerinden kurtulmak için aynı yıl geçici olarak Özel İletişim Vergisi yürürlüğe
girmiş ve daha sonra bu vergi kalıcı hale getirilmiştir. 2002 yılında ise dolaylı vergi
gelirleri içinde büyük bir öneme sahip olan Özel Tüketim Vergisi uygulanmaya
başlamıştır.
2.1. Türk Vergi Sisteminde Yer Alan Vergiler
Verginin tarihsel süreçte geçirmiş olduğu gelişim verginin sınıflandırılması
gereğini de beraberinde getirmiştir. Özellikle vergi çeşidindeki artışlar vb. faktörlerin
etkisiyle de vergiler çeşitli kıstaslar esas alınarak sınıflandırılmaya tabi tutulmuştur.
Bilinen en eski sınıflandırmalardan biri dolaylı-dolaysız vergi sınıflandırmasıdır. Bu
çalışmada da dolaylı ve dolaysız vergi sınıflandırılmasından yararlanılacaktır. Tablo
1.1.’de yıllar itibariyle toplam vergi geliri tahsilatı içinde dolaylı ve dolaysız vergi
tahsilatı yüzdelerindeki ve vergi yükündeki gelişmeler gösterilmektedir.
11
Tablo 1.1: Dolaylı ve Dolaysız Vergi Gelirlerinin Toplam Vergi Gelirleri İçindeki
Payı ve Vergi Yükü
Dolaylı Vergi
Dolaysız Vergi
Toplam
Vergi
Geliri
Geliri
Vergi
Yükü
(%)
(%)
Geliri
*
53,4
46,6
100
13,1
1998
54,6
45,4
100
14,2
1999
59,1
40,9
100
15,9
2000
59,6
40,4
100
16,5
2001
66,4
33,6
100
17,0
2002
67,1
32,9
100
18,5
2003
69,3
30,7
100
18,4
2004
67,3
32,7
100
20,3
2005
68,7
31,3
100
19,9
2006
66,4
33,6
100
20,3
2007
64,6
35,4
100
20,0
2008
63,6
36,4
100
20,6
2009
67,1
32,9
100
21,5
2010
68,4
31,6
100
22,0
2011
Kaynak: Muhasebat Genel Müdürlüğü (Genel Yönetim Mali İstatistikleri),
Gelir İdaresi Başkanlığı (Vergi İstatistikleri)
*Vergi Yükü=Toplam Vergi Gelirleri/GSYH
Tablo 1.1’den görüldüğü üzere 1998-2011 döneminde vergi gelirleri içinde
dolaylı vergilerin payı dolaysız vergilere kıyasla daha yüksektir. 1998 yılında vergi
gelirlerinin 53,4’ü dolaylı vergilerden oluşurken, 2011 yılında toplam vergi
gelirlerinin %68,4’ü dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Toplam vergi gelirlerinin
GSYH içindeki payını yansıtan vergi yükü değerleri de söz konusu dönemde genel
olarak artan bir seyir izlemektedir. Bu durum GSYH içinde vergi gelirlerinin
öneminin gitgide arttığına işaret etmektedir.
2.1.1. Dolaysız Vergiler
Dolaysız vergiler gelir üzerinden alınan vergiler ve servet üzerinden alınan
vergilerden oluşmaktadır. Gelir üzerinden alınan vergiler Gelir Vergisi ve Kurumlar
Vergisi olmak üzere iki tanedir. Servet üzerinden alınan vergiler ise Motorlu Taşıtlar
Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi ve Emlak Vergisi’nden oluşmaktadır.
12
2.1.1.1. Gelir Vergisi
193 sayılı Gelir Vergisi kanununun ilk maddesine göre, gerçek kişilerin
gelirleri gelir vergisine tabidir ve gelir gerçek kişilerin bir takvim yılı içinde elde
ettikleri kazanç ve iratların safi tutarıdır. İlgili kanunun ikinci maddesine göre gelir
sayılan kazanç ve iratlar şunlardır: ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest
meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer
kazanç ve iratlar. Bu kazanç ve iratlardan ticari kazançlar, serbest meslek kazançları,
gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları beyan usulü ile zirai kazançlar
ve ücretler ise tevkifat usulüyle vergilendirilmektedir.
Gelir Vergisi’nde tam ve dar mükellef olmak üzere iki çeşit mükelleflik söz
konusudur. Tam mükellefler Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri gelirin
tamamından, dar mükellefler ise Türkiye’de elde ettikleri kazançlar üzerinden
vergilendirilmektedir. Gelir Vergisi, götürü usulde vergilendirilen kazançlar
dışındaki kazanç ve iratlarda beyan usulüyle tarh edilmektedir. Gelir Vergisi’ne tabi
gelirler için uygulanacak vergi oranları 2012 yılı için aşağıda tablo 1.1’de
gösterilmektedir.
Tablo 1.2: 2012 Gelir Vergisi Tarifesi
Matrah
10.000 TL'ye kadar
25.000 TL'nin 10.000 TL'si için 1.500 TL,
fazlası
58.000 TL'nin 25.000 TL'si için 4.500 TL (ücret
gelirlerinde 88.000 TL'nin 25.000 TL'si için
4.500 TL), fazlası
58.000 TL'den fazlasının 58.000 TL'si için
13.410 TL (ücret gelirlerinde 88.000 TL'den
fazlasının 88.000 TL'si için 21.510 TL), fazlası
Vergi Oranı
%15
%20
%27
%35
Kaynak: www.gib.gov.tr
Tablo 1.2’de görüldüğü üzere 2012 yılı için Gelir Vergisi oranları matrah
dilimlerine göre %15 ile %35 arasında değişmektedir. Gelir Vergisi artan oranlı
tarife yapısına sahip olduğu için her matrah dilimi için giderek artan vergi oranları
belirlenmiştir. Matrahın 10.000 TL’ye kadar olan ilk diliminde %15, matrahın
13
ikinci diliminde 25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1.500 TL, fazlası için %20 vergi
oranı uygulanmaktadır. Üçüncü dilime gelindiğinde 58.000 TL’nin 25.000 TL’si için
4.500 TL, fazlası için %27 vergi oranı yer almaktadır. Matrahın son diliminde ise
58.000 TL’den fazlasının 58.000 TL’si için 13.410 TL, fazlası için %35 vergi oranı
uygulanmaktadır
2.1.1.2. Kurumlar Vergisi
Kurumlar vergisi 1949 yılında Alman Kurumlar Vergisi kanunu baz alınarak
hazırlanan 5422 sayılı kanunla uygulanmaya başlamıştır. Söz konusu kanun 2006
yılında yürürlüğe giren 5520 sayılı yeni Kurumlar Vergisi Kanunu ile yürürlükten
kaldırılmıştır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1. maddesine göre, sermaye şirketleri,
kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait işletmeler ve iş
ortaklıklarının
gelir
ve
kazançları
kurumlar
vergisine
tabidir
(http://www.gib.gov.tr/index.php?id=860). Kurumlar vergisinin konusu söz konusu
kurumların kazançlarıdır. Kurum kazancı gelir vergisinin 2. maddesinde yer alan
gelir unsurlarından oluşmaktadır (Büyükçulcu, 2006: 35).
Kurumlar Vergisi’nde Gelir Vergisi’nde olduğu gibi iki çeşit mükellefiyet
durumu vardır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde sayılı kurumlardan
kanuni ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar, dar mükellef
olarak adlandırılmaktadır. Kurumlar Vergisi mükelleflerinden tüzel kişiliğe sahip
olanların kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar tam mükellef olarak kabul
edilmektedir (Çoban, 2008: 42). 5220 sayılı kanunla birlikte mükellefin ya da vergi
sorumlusun beyanı üzerine tarh olan bir vergi olan Kurumlar Vergisi oranlarında
değişiklik yapılmıştır. Kurumlar Vergisi oranı %30’dan %20 düşürülmüştür. 2006
yılından bu yana kurumlar vergisi oranı %20 olarak uygulanmaktadır.
2.1.1.3. Veraset ve İntikal Vergisi
Veraset ve İntikal Vergisi vergi sistemimize 1926 yılında 797 sayılı Veraset
ve İntikal Vergisi Hakkında Kanun ile girmiştir. 1931 ve 1941 yıllarında çeşitli
değişikliklere uğrayan vergi 1959 yılında 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi
14
Kanunu ile günümüzdeki şeklini almıştır. İlerleyen dönemlerde vergi oranlarına ve
istisnalara yönelik güncellemeler yapılmıştır (Gönül, 2008: 26).
Veraset ve İntikal Vergisi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait mallar ile
Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya hangi suretle olursa olsun ivazsız
bir şekilde bir kişiden diğer bir kişiye intikali üzerinden alınmaktadır. Vergi aynı
zamanda Türk vatandaşlarının yurt dışında sahip oldukları malların aynı yollarla
intikalinde de geçerlidir. Ancak bir Türk vatandaşının yurtdışındaki malı Türkiye’de
ikamet etmeyen yabancı bir kişiye veraset yoluyla ya da ivazsız bir şekilde intikal
etmiş ise bu kişi vergiye tabi değildir. Kanunda veraset yoluyla intikal eden mirasla
kastedilen durum vasiyet ve miras sözleşmesi gibi ölüme bağlı tasarruflarla
gerçekleşen intikallerdir. İvazsız intikal ise bağışlama yoluyla veya herhangi bir
şekilde olan karşılıksız edinimleri ifade eder. Bu verginin mükellefi veraset yoluyla
veya ivazsız bir şekilde mal edinen gerçek ve tüzel kişidir. Veraset ve İntikal
Vergisi’nin matrahı, kural olarak, intikal eden malların VUK’a göre bulunan
değeridir (Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Genel Tebliği: 2011; Dönmez, 2009a:
252-254).
Veraset ve İntikal Vergisi artan oranlı tarifeye sahip bir vergidir. Vergi
oranları intikal eden malların veraset ya da ivazsız olarak intikaline bağlı olarak
değişiklik göstermektedir. Vergi tarifesinin matrah dilimleri, her yıl bir önceki yıla
göre VUK uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle
belirlenir ve uygulanır. Bakanlar Kurulu belirlenen tutarları yarısına kadar artırmaya
ve indirmeye yetkilidir (Dönmez, 2009a: 256). Tablo 1.2’de 2012 yılına ait Veraset
ve İntikal Vergisi tarifesi gösterilmektedir.
15
Tablo 1.3: 2012 Yılı Veraset ve İntikal Vergisi Tarifesi
Matrah
Veraset Yoluyla
intikallerde Vergi
Oranı (yüzde)
İvazsız İntikallerde
Vergi Oranı (Yüzde)*
İlk
180.000 TL için
1
10
Sonra gelen
400.000 TL için
3
15
Sonra Gelen
880.000 TL için
5
20
Sonra Gelen
1.700.000 TL için
7
25
Matrahın
3.160.000 TL’yi aşan
bölümü için
10
30
Kaynak: www. gib.gov.tr
*
Bir şahsa ana, baba, eş ve çocuklarından (evlatlıktan evlat edinenlere yapılan ivazsız intikaller hariç)
ivazsız mal intikali halinde vergi, ivazsız intikallere ilişkin tarifede yer alan oranların yarısı
uygulanarak hesaplanır.
Tablo 1.3 incelendiğinde veraset yoluyla intikallerde ivazsız intikallere göre
daha düşük vergi oranları uygulandığı görülmektedir. Örneğin matrahın ilk diliminde
yer alan 180.000 TL için veraset yoluyla intikallerde %1 vergi oranı uygulanırken
ivazsız intikallerde bu oran %10’a çıkmaktadır. Veraset ve intikal vergileri artan
oranlı bir tarife yapısına sahip olduğu için matrahın son diliminde vergi oranları
veraset yoluyla intikallerde %10’a, ivazsız intikallerde ise %30’a yükselmektedir.
2.1.1.4. Motorlu Taşıtlar Vergisi
Motorlu taşıtların vergilendirilmesi ilk defa 1957 yılında uygulamaya giren
Hususi Otomobil Vergisi ile başlamıştır. Bu vergi 23 Şubat 1963 yılında yürürlüğe
giren vergiyle Motorlu Kara Taşıtları vergisine dönüştürülmüştür. 24.03.1981 tarih
ve 2434 sayılı Kanun ile verginin kapsamında ve dolayısıyla başlığında yapılan
değişiklikle vergi Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV)’ne çevrilmiştir. Bu uygulamayla
motorlu kara taşıtlarının yanı sıra hava ve deniz taşıtları da vergi kapsamına
alınmıştır (Edizdoğan vd., 2007: 254).
MTV spesifik matrahlı bir vergidir. MTV’de taşıtların model, silindir
hacimleri esas alınmaktadır. Vergiyi doğuran olay söz konusu kayıt ve tescil
işlemidir. Verginin kapsamına Karayolları Trafik Kanunu’na göre trafik şube ve
bürolarına kayıt ve tescil edilmiş bulunan motorlu kara taşıtları, Ulaştırma Bakanlığı
16
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne kayıt ve tescil edilmiş bulunan uçak ve
helikopterler, liman ve belediye siciline kayıt ve tescil edilmiş bulunan motorlu deniz
taşıtları girmektedir (Gönül, 2008: 18). MTV’nin mükellefi trafik sicili ile Ulaştırma
Bakanlığınca tutulan sivil hava vasıtaları sicilinde adlarına motorlu taşıt kayıt ve
tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel kişilerdir ve mükellefiyet motorlu taşıtların trafik
sicili ile Ulaştırma Bakanlığı tarafından tutulan sivil hava vasıtaları siciline kayıt ve
tescili ile başlar. Her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda
uygulanan vergi miktarları o yıl için VUK hükümleri uyarınca tespit ve ilan olunan
yeniden değerleme oranında artırılır (www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/346.html).
2.1.1.5. Emlak Vergisi
11 Ağustos 1970 yılında 1319 sayılı kanunla yürürlüğe giren Emlak Vergisi
yerel nitelikli bir vergidir. Bina Vergisi ve Arazi Vergisi’nden oluşan Emlak
Vergisinin mükellef sayısı oldukça fazladır. Günümüz uygulama esasları 1970’deki
1319 sayılı kanuna dayanan Emlak Vergisi Kanunu’nda 1986 ve 2002 yıllarında
yürürlüğe giren 3239 ve 4751 sayılı kanunlarla bazı önemli değişiklikler yapılmıştır.
İlk kanunla Emlak Vergisi belediyelere bırakılmış, 2002’deki değişiklikle ise Emlak
Vergisi’nde beyan usulü kaldırılmıştır (Edizdoğan vd., 2007: 225).
Bina Vergisinin konusunu Türkiye sınırları içinde bulunan binalar
oluşturmaktadır. Bu kanunda yer alan bina ibaresi, yapıldığı madde ne olursa olsun
gerek karadaki gerekse su üzerindeki sabit inşaatın tümünü kapsar (Işık vd., 2005:
291-295). Bina Vergisi’nin mükellefi binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her
ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenlerdir. Malik kelimesi bina üzerinde
mülkiyet hakkına sahip gerçek ve tüzel kişileri temsil etmektedir. İntifa hakkı ise
mülkiyeti başkasına ait bir malı kullanma ve ondan faydalanma hakkı veren ayni bir
haktır. Eğer binanın malikinden başka intifa hakkı sahibi de varsa verginin mükellefi
intifa hakkı sahibidir. Bina vergisinin matrahı binanın vergi değeridir. Bina
Vergisi’nin oranı ise büyükşehir belediye sınırları ve mücavir alan içinde konutlarda
binde 2, diğer binalar için binde 4’tür. Büyükşehir niteliğinde olmayan yörelerde
konutlar için binde 1, diğer binalar için binde 2’dir. Bakanlar Kurulu bu vergi
oranlarını yarısına kadar indirmeye ve üç katına kadar artırmaya yetkilidir (Dönmez,
17
2009b: 284-288). Arazi Vergisi’nin konusunu ise Türkiye sınırları içinde yer alan
arazi ve arsalar oluşturmaktadır. Arazi Vergisi’nin mükellefi, arazinin mükellefi,
varsa intifa hakkı sahibi her ikisi de yoksa araziye malik gibi tasarruf edenlerdir. Bu
verginin matrahı ilgili kanun hükümlerine göre saptanan ilgili arazinin vergi değeri,
arazi vergisinin matrahı olarak kabul edilmiştir. Arazi Vergisi’nin oranı araziler için
%1, arsalar için %3 olarak kabul edilmiştir. Bu oranlar büyükşehir belediye sınırları
içinde %100 artırımlı olarak uygulanmaktadır. Bina Vergisi’nde olduğu gibi,
Bakanlar Kurulu bu vergi oranlarını yarısına kadar indirmeye ve üç katına kadar
artırmaya yetkilidir Emlak Vergisi ilgili belediye tarafından dört yılda bir yapılan
takdir işlemini izleyen bütçe yılının Ocak ve Şubat aylarında tarh edilir. Emlak
vergisinde tarh olunan vergiler tahakkuk etmiş sayılmaktadır (Edizdoğan vd., 2007:
240-245).
2.1.2. Dolaylı Vergiler
Dolaylı vergiler Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV),
Gümrük Vergisi, Damga Vergisi (DV), Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi
(BSMV), Şans Oyunları Vergisi ve Özel İletişim Vergisi’nden (ÖİV) oluşmaktadır.
2.1.2.1. Katma Değer Vergisi
KDV 1984 yılında 3065 sayılı KDV kanunu ile kabul edilmiştir ve 1 Ocak
1985 yılında yürürlüğe girmiştir. KDV’nin yürürlüğe girmesiyle bazı vergiler
yürürlükten kaldırılmıştır1. Bu vergilerin yanı sıra İşletme Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu’nun spor-toto vergisine ilişkin hükümleri ve 6747 sayılı kanunun
Şeker İstihlak Vergisine ilişkin hükümleri de yürürlükten kaldırılmıştır (Herekman,
2009: 227-228). Günümüze kadar çeşitli kanunlarla KDV’nin birçok maddesinde
değişiklikler yapılmıştır. KDV’ye tabi işlemler ilgili kanunun ilk maddesinde ticarî,
sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve
hizmetler, her türlü mal ve hizmet ithalatı, diğer faaliyetlerden doğan teslim ve
hizmetler olarak tanımlanmaktadır (3065 Sayılı KDV Kanunu; 1984). KDV’nin
1
Dâhilde Alınan İstihsal Vergisi, İthalden Alınan İstihsal Vergisi, Nakliyat Vergisi, PTT hizmetleri Vergisi, İlan
ve Reklam Hizmetler Vergisi, İşletme Vergisi, Spor Toto Vergisi, Şeker İstihlak Vergisi.
18
mükellefi ise söz konusu işlemleri yapanlardır. Mal teslimleri ve hizmet ifalarına
uygulanacak olan KDV oranları, kanuna ekli listelerde yer alanlar vergiye tabi
işlemler hariç %18, kanuna ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %1,
kanuna ekli (II) sayılı listedeki teslim ve hizmetler için ise %8 olarak tespit
edilmiştir.2
Türkiye’de KDV uygulanmasını gerekli kılan nedenler ekonomik ve mali
nedenler olarak ele alınabilmektedir. Ekonomik nedenler; yatırımların teşvik
edilmesi, ihracatın geliştirilmesi, sanayi üzerindeki vergi yükünün azaltılması,
enflasyonist baskının önlenmesi ve kaynaklarının optimal dağılımında uygunluk
sağlanmasıdır. Mali nedenler ise; vergi adaletinin sağlanması, vergi hâsılatına ve
kaçakçılığına etkisi, uygulama kolaylığı ve dolaysız vergi sistemini tamamlayıcı
niteliği ve diğer ülkelerin vergi sistemleriyle ahenkleştirme sağlanması şeklinde
sıralanabilir (Arslan, 2006: 14-17).
2.1.2.2. Özel Tüketim Vergisi
4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi 2002 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu vergi
uygulaması ile 16 vergi, harç, fon ve pay yürürlükten kaldırılmış3 ve ÖTV adıyla tek
bir çatı altında toplanmıştır. ÖTV dar kapsamlı ve tek aşamalı bir vergi türüdür.
ÖTV, kanuna ekli I, II, III ve IV sayılı listelerde yer alan ürünlerin ilk iktisap, satış
ve teslim bedelleri üzerinden bir defaya mahsus alınan bir vergidir.4 Bu ürünlerin
ihracatı da vergi kapsamındadır. ÖTV Kanunu’na ekli listede yer alan tüm mallar
yerli ve yabancı mal ayırımına tabi tutulmaksızın ÖTV’nin konusuna alınmıştır
(Çapar,
2004:
126).
ÖTV’nin
yürürlüğe
girmesi
KDV’nin
uygulamaya
konulmasından sonra dolaylı vergilerde yapılan en önemli ikinci reformdur.
2
Kanuna
Ekli
(I)
ve
(II)
sayılı
listelere
yönelik
ayrıntılı
bilgi
için
bakınız:
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=830.
3
Akaryakıt Fiyat İstikrar Payı, Taşıt Araçları Trafik Tescil Harcı, Taşıt Alım Vergisi, Ek Taşıt Alım Vergisi,
KDV Kanununun 60. Maddesine Göre Alınan Ek Vergi, Akaryakıt Tüketim Vergisi, Alkollü İçki ve Tütün
Mamullerinden Alınan Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Eğitim, Gençlik, Spor ve Sağlık Hizmetleri Vergisi,
Motorlu Taşıtların Kayıt, Tescil ve Devirlerinde Alınan Eğitime Katkı Payı, Motorlu Taşıtların Kayıt, Tescil ve
Devirlerinde Alınan Özel İşlem Vergisi, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçeceklerden Alınan Mera Payı, Taşıt Alım
Vergisinin ¼’ü Oranında Alınan Çevre Kirliliğini Önleme Fonu, Toplu Konut Fonu, Tütün, Tütün Mamulleri ve
Alkollü İçkiler Düzenleme Kurumu Payı, Şehit, Malul, Dul ve Yetimleri Payı, Federasyonlar Fonu.
4
Kanuna
ekli
(I),(II),(III)
ve
(IV)
sayılı
listelere
ilişkin
güncel
vergi
oranlarına
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/otv_oranlari_tum/ozeltuketimoranlari-OpenPage.htm
linkinden
ulaşılmaktadır.
19
Türkiye’de ÖTV uygulamasına geçilmesinin nedenlerini şu şekilde sıralamak
mümkündür (Kızılot, 2002: 4):
-Gümrük Birliği’ne girişle birlikte, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının
sağlanması için bazı mal ve hizmetlerin ithalinden alınan çeşitli vergi ve payların
ortadan kaldırılması nedeniyle kamu gelirlerinde meydana gelen kaybın telafi
edilmesi,
-Özel Tüketim Vergisi’nin konusunu oluşturan mallar üzerinden alınan vergi,
fon ve payların sadeleştirilmesi,
-Avrupa Birliği (AB)’ne üyelik sürecinde dolaylı vergi mevzuatının
uyumlaştırılması gereği.
ÖTV’ nin mükellefi, kanuna ekli listelerde yer alan malları imal, inşa ya da
ithal edenler ile bu malların müzayede yolu ile satışını gerçekleştirenlerdir. ÖTV’de
KDV gibi üretim zincirinin tüm aşamaların vergilendirilmesi söz konusu değildir.
ÖTV üretimin ilk aşamasında alınmaktadır. Bu nedenle ÖTV ödenen ürünleri satan
ticaret erbabı için ödenen ÖTV bir maliyet unsuru olmakta ve fiyatın içinde alıcılara
yansıtılmaktadır (Bilici, 2004: 260). Vergi oranları I numaralı listede maktu yani
kilogram ve litre birimi diğer listelerde ise nisbi olarak belirlenmektedir..
İlgili kanuna göre, ÖTV’ye tabi olan malların, yer aldığı listedeki başka bir
malın imalinde kullanılması halinde ödenen vergi, Maliye Bakanlığı’nın belirlediği
esaslara göre, ödenecek vergiden indirilir.
2.1.2.3. Gümrük Vergisi
1972 tarihli ve 1615 sayılı Gümrük Kanunu AB ile uyum mevzuatı
çerçevesinde yürürlükten kaldırılarak yerine 4458 sayılı yeni gümrük kanunu
getirilmiştir. Yeni kanun 5 Şubat 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Bilici, 2004:
263). Verginin konusunu Türkiye’ye ithal edilen eşyalar oluşturmaktadır. Bu
verginin mükellefi ithal edilen eşyanın mal sahibidir. Gümrük vergisi, mükellefin
vereceği giriş beyannamesine dayanılarak tarh edilir. Yapılan beyan üzerine ya da
muayene sonucuna göre vergi, muayene memuru tarafından tahakkuk ettirilir.
20
Tahakkuk işlemi mükellefe, temsilcisine ya da yetkili gümrük komisyoncusuna sözlü
olarak bildirilir ve gördüğüne dair imzası alınır (Arslan, 2004: 321-322).
2.1.2.4. Damga Vergisi
DV 1964 tarihli 488 sayılı ve bu işlemler Damga Vergisi Kanunu ile
düzenlenmiştir. Bu vergi hukuki işlemler ve bu işlemlerin dayanağı olan evrak ve
belgeler üzerine konulmuş bir vergidir. DV’nin konusunu kanuna ekli (I)5 sayılı
tabloda yer alan kağıtlar oluşturmaktadır. Kanunda geçen kağıt ibaresi yazılıp
imzalamak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve
herhangi bir hususu ispat ya da belli etmek için ibraz edilecek olan belgeler ile
elektronik imza kullanmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde
oluşturulan belgeleri ifade eder. DV’nin mükellefi söz konusu kâğıtları
imzalayanlardır. Resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların damga
vergisini kişiler ödemektedirler (Edizdoğan vd., 2007: 335-337).
DV’nin matrahı (I) sayılı tabloda yazılı kağıtların üzerinde yazılı bedellerdir.
Herhangi bir bedel yazılmaması durumunda kağıdın niteliği esas alınmaktadır. İlk
durumda değer esasına dayalı (advalorem) matrah, ikinci durumda ise miktar esasına
dayalı
(spesifik)
matrah
söz
konusudur.
DV’nin
çeşitli
ödeme
şekilleri
bulunmaktadır. DV genellikle kâğıtlara damga pulu yapıştırılmak suretiyle
ödenmektedir. Bir diğer ödeme şekli ise basılı damga konulması suretiyle
gerçekleşmektedir (Arslan, 2004: 326-328).
2.1.2.5. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi
BSMV 6802 sayılı 1956 tarihli gider vergileri kanunu ile vergi
uygulamasına girmiştir. 1985 yılında KDV’nin yürürlüğe girmesi nedeniyle 6802
sayılı kanun kapsamındaki bazı vergiler yürürlükten kaldırılmıştır. KDV kapsamında
BSMV’ye ver verilmediği için BSMV uygulamasına devam edilmiştir (Akdoğan,
2003: 442). Bu verginin yükümlüleri bankalar, bankerler ve sigorta şirketleridir.
5
Kanuna ekli (I) sayılı tablo ve vergi oranlarına ilişkin ayrıntılı bilgi için bakınız:
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/eski/damga55_ek1.pdf.
21
Verginin konusu bankalar ve sigorta şirketlerinin 3226 sayılı Finansal Kiralama
Kanunu’na göre yaptıkları işlemler hariç, her ne şekilde olursa olsun yaptıkları bütün
işlemler dolayısıyla kendi lehlerine her ne ad altında olursa olsun nakden ya da
hesaben aldıkları paralardır. Bu tanıma göre banka ve sigorta şirketlerinin bankacılık
ve sigortacılık işlemleri dışındaki tüm işlemlerden elde ettikleri paralar da vergiye
konu olmaktadır (Öncel vd., 2004: 419).
BSMV vergi kapsamındaki hizmetlerden yararlananlara hizmet bedeliyle
birlikte yansıtılmaktadır. Dolayısıyla banka ve sigorta şirketleri aracı mükellef
konumunda yer almaktadır. Verginin matrahı verginin konusunu oluşturan paraların
tutarıdır. BSMV oranı kanunda %15 olarak öngörülmüştür. Ancak Bakanlar
Kurulu’na bu oranı değiştirme yetkisi verilmiştir. BSMV yükümlünün beyanı üzerine
tarh edilir. Yükümlü bir ay içindeki vergiye tabi işlemlerini ertesi ayın 15. günü
akşamına kadar işlemin yapıldığı yerdeki vergi dairesine bildirir. Bu süre içinde de
vergiyi öder ( Bilici, 2004: 265-266).
2.1.2.6. Şans Oyunları Vergisi
6802 sayılı gider vergileri kanununun 40. Maddesinde düzenlenmiş olan şans
oyunları vergisi, 5602 sayılı "Şans oyunları hâsılatından alınan vergi, fon ve payların
düzenlenmesi hakkında kanun" adı altında 2007 yılında tekrar düzenlenmiştir
(http://www.alomaliye.com/2007/ozgur_biyan_sans.htm).
5602 nolu kanuna göre her türlü şans oyunu faaliyetinden elde edilen hâsılat,
şans oyunları vergisine tabidir ve bu verginin mükellefi kendisine şans oyunları tertip
etme hak ve yetkisi verilmiş kurumlardır. Bu hak ve yetkinin devredilmesi
durumunda ise mükellef, devralan kurum, kuruluş veya özel hukuk tüzel kişileridir.
İlgili kanunun altıncı maddesinde vergi matrahı şans oyunlarından elde
edilen hâsılat tutarı olarak ifade edilmiştir. Yine aynı maddede vergi oranı spor
müsabakalarına dayalı müşterek bahislerde % 5, at yarışlarında % 7 ve diğer şans
oyunlarında % 10 olarak kabul edilmiştir.
22
2.1.2.7. Özel İletişim Vergisi
Deprem vergisi olarak da bilinen bu vergi 1999 Marmara depreminin yarattığı
ekonomik sıkıntılardan kurtulmak amacıyla 1999 yılında 4481 sayılı kanunla 2002
yılına kadar uygulanmak üzere yürürlüğe girmiş bir vergidir. Daha sonra yapılan
çeşitli hukuki düzenlemelerle kalıcı bir vergi haline gelmiştir. Verginin konusu, her
nevi cep telefonu işletmecisi tarafından verilen tesis, devir, nakil ve haberleşme
hizmetleri ile radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve kablo ortamında
iletilmesine ilişkin hizmetler şeklinde belirlenmiştir. ÖİV tek aşamada ve bir defaya
mahsus alınan bir vergidir ve bu verginin hükümlülerce düzenlenecek faturalarda
gösterilmesi zorunludur (Edizdoğan vd., 2007: 359-360).
Verginin mükellefi, telekomünikasyon kurumuyla görev veya imtiyaz
sözleşmesi
imzalamak
veya
bu
kurumdan
genel
izin
almak
suretiyle
telekomünikasyon alt yapısı kurup işleten veya telekomünikasyon hizmetlerini sunan
işletmecilerdir. Verginin matrahı, KDV matrahını oluşturan unsurlardan meydana
gelmektedir. ÖİV’ye ilişkin vergi oranları;
-
Her nevi mobil telekomünikasyon işletmeciliği kapsamındaki tesis, devir,
nakil ve haberleşme hizmetleri %25,
-
Radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve kablo ortamından
iletilmesine ilişkin hizmetleri %15
-
Diğer telekomünikasyon hizmetleri %15 olarak belirlenmiştir.
Bakanlar Kurulu %25 oranını %10, %15 oranlarını ise ayrı ayrı veya birlikte
%5 e indirmeye ve kanuni miktarına kadar artırmaya yetkilidir (Işık vd., 2005: 299)
23
İKİNCİ BÖLÜM
VERGİLERİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
1. Vergilerin Ekonomik Büyümeyi Etkileme Kanalları
Ekonomik büyüme, reel GSYH’nın zaman içinde sürekli olarak artması
anlamına gelir ve bir ülkede yaşayan insanların yaşam standartlarını sürekli biçimde
yükseltmesinin tek yoludur. Dolayısıyla tüm ülkelerin temel makro ekonomik
hedeflerinden birisi, hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirmektir (Ünsal, 2009: 1415). Bu nedenle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan iktisat
politikalarının temelinde büyüme olgusu yer almaktadır.
Büyüme olgusu
merkantilistlerden günümüze kadar birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmalarda
büyüme sürecinde etkili olan çeşitli faktörlere yer verilmiştir. Bu faktörlerden biri de
vergi gelirleridir. Vergi gelirleri kamu harcamalarının finansmanında kullanılan en
önemli mali kaynak olmasının yanı sıra hedeflenen makro ekonomik politikaların
gerçekleştirilmesinde de önemli bir araçtır (Terzi ve Oltulular, 2006: 2). Bu
çerçevede büyüme ve vergi gelirleri arasındaki ilişki iktisatçılar arasında merak
uyandıran konular arasındaki yerini almıştır. Bireylerin çalışma, tasarruf, yatırım ve
kaynak kullanım kararlarını doğrudan etkileme gücüne sahip vergiler, ekonomik
büyüme üzerinde çeşitli kanallar aracılığıyla etkili olabilmektedir (Gül ve Kenar,
2009: 17).
1. 1. Vergilerin Tasarruf ve Yatırım Üzerindeki Etkileri
Ekonomik büyümenin anahtarı sermaye birikimidir. Sermaye birikimi
tasarrufların yatırımlara kanalize edilmesi sonucu oluşur. Dolayısıyla verginin
tasarruf ve yatırım kararları üzerindeki etkileri sermaye birikimi üzerinde de etkili
olmaktadır.
İktisadi literatürde artan vergilerin tüketim, tasarruf ve yatırım davranışlarını
değiştirerek büyüme hızını düşüreceği kabul görmektedir (Mucuk ve Alptekin, 2008:
160). Daha düşük vergi oranları insanları daha fazla çalışmaya, tasarruf etmeye ve
yatırımda bulunmaya yöneltmektedir. Daha fazla çalışma, tasarruf ve yatırım ise
24
ekonomide toplam üretimi artırmaktadır (Aktan, 1998: 44). Bu üretim artışı da
ekonomik büyüme anlamına gelmektedir.
Vergiler yatırımlarda kullanılacak tasarrufların dağılımını değiştirerek yatırım
hacmini etkilemektedirler. Yatırımcılar yatırım yapacakları alanı vergi sonrası
getiriye göre seçtikleri için vergi oranlarındaki artışlar yatırımlar üzerinde azaltıcı
etkiler meydana getirmektedir. Vergiler, yatırımları azaltırken gelirleri vergiye tabi
olmayan yatırımları ise arttırmaktadır (Türk, 2010: 226). Düşük gelir gruplarından
alınan vergiler, hemen hemen sadece tüketimi etkilerler. Orta gelir gruplarından
alınan vergiler ise kısa vadede özellikle tasarruflar üzerinde etkili olur. Buna karşılık,
vergileme, sabit tüketim alışkanlıklarına sahip, yüksek gelir gruplarında gönüllü
tasarruflarda kuvvetli bir azalmaya neden olur. Bu yaklaşıma göre artan oranlı bir
vergi sisteminin tek oranlı ya da gerileyici bir vergi sistemine kıyasla gönüllü
tasarruflar üzerinde daha fazla negatif etki yaptığı söylenebilmektedir (Turhan, 1998:
337). Vergi indirimleri ile yatırımlar arasındaki ilişki de doğrudan doğruya ekonomik
büyüme ile ilişkilidir. Vergi indirimlerinin yatırımlar üzerindeki etkilerini aşağıdaki
gibi sıralamak mümkündür. Buradan hareketle vergiler, (Maliye Enstitüsü
Konferansları, 1980: 59):
-Kullanılabilir geliri arttırarak ve vergi tasarrufu sağlayarak yatırımın
maliyetini düşürmek suretiyle yatırımın karlılığını arttırır.
-Vergi için ayrılan fonların serbest kalmasını ve yatırıma dönüşmesini
sağlayarak yatırımların finansmanını kolaylaştırır.
-Yatırım hacmini genişletir.
Vergileme, temelde bazı kaynakların özel kesimden kamu kesimine
aktarılması olduğu için özel yatırımlar üzerinde sınırlayıcı bir etki yapar. Bu
sınırlayıcı etki üç biçimde meydana gelir (Uluatam, 1999: 317-318):
- Vergileme yoluyla satın alma gücü daralan ve bunun sonucunda
kullanılabilir geliri azalan kişiler, tüketimleriyle birlikte tasarruflarını da azaltmak
zorunda
kalacakları
yönlendirilebilecek
azalmasına yol açar.
için
fonların
vergileme,
özel
kesim
eksilmesine
dolayısıyla
tarafından
yatırım
yatırıma
potansiyelinin
25
-Vergilemenin tüketim ve yatırımda yol açacağı azalmaya bağlı olarak toplam
talepte meydana gelen düşüş, yatırımların ileride getireceği gelirle ilgili bekleyişleri
değiştirerek yatırımların vergi öncesi karlılık durumunu azaltır.
-Vergileme yatırımların vergi sonrası karlılığını değiştirerek yatırım
kararlarını etkiler.
Vergi gelirleri ekonomik büyüme ilişkisi incelenirken sadece vergi
oranlarındaki artış ve azalışların esas alınması yeterli değildir. Çünkü büyüme
üzerinde farklı vergi türlerinin ve yapılarının farklı etkileri olabilmektedir. Dolaysız
ve dolaylı vergi sınıflandırılmasına göre vergilerin ekonomik büyümeyi etkileme
kanallarını ele alalım.
1.1.1. Dolaysız Vergilerin Tasarruf ve Yatırım Üzerindeki Etkileri
Bir ülkede tasarruf oranlarını etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu
faktörler arasında vergiler de önemli yer tutmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmaların
çoğu farklı vergi türlerinin tasarruf oranlarını nasıl farklı şekilde etkilediği üzerinde
odaklanmıştır (Tanzi ve Zee, 1998: 3). Bu durum yatırımlar için de söz konusudur.
Dolayısıyla farklı vergi türleri yatırımlar üzerinde de farklı etkilere yol açmaktadır.
Genel olarak gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerin özel tasarrufları
dolaylı vergilere kıyasla daha fazla etkilediği düşüncesi yaygındır. Bununla birlikte
vergi öncesi ve sonrası karlılığı etkilemesi bakımından yatırımın getirisi üzerinde
dolaysız vergiler daha etkin sonuçlar doğurmaktadır.
Dolaysız vergiler, tasarruf ve yatırım yapma eğilimi yüksek, marjinal tüketim
eğilimi düşük yüksek gelir gruplarına yönelik sonuçlar doğurur (Açıkgöz, 2008: 93 ).
Gelir üzerinden alınmaları nedeniyle, hem tüketimi hem de tasarrufu azaltıcı etkilere
sahiptir. Bunun yanı sıra dolaysız vergiler, gelirin kaynağı ve geliri oluşturan bir
faktör olarak tasarrufun iki defa vergilendirilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu çift
vergileme bireyleri daha az tasarruf yapmaya sürüklemektedir (Eker ve Tüğen, 1993:
197). Bazı dolaysız vergi türlerinin tasarruflar ve yatırımlar üzerindeki etkileri
incelenecek olursa:
26
1.1.1.1. Gelir Vergisi
Kişilerin gelir ve iratları üzerinden alınan gelir vergisinin oranlarının
arttırılması bireylerin tasarruf ve yatırımlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Genel
olarak vergilerin satın alma gücünü daraltıcı etkisi söz konusudur. Bununla birlikte
bireylerin gelirleri üzerinden alınan vergilerin arttırılması tasarrufları düşürmekte ve
dolayısıyla sermaye birikiminde daraltıcı etkiler yapmaktadır (Paksoy ve Bakan,
2010: 158). Yani gelir vergisi kişilerin satın alma güçlerini azaltarak tüketimlerini
kısmalarına ve toplam talebin azalmasına yol açmaktadır. Talepteki bu azalma ise;
işlerin durgunlaşmasına, karların azalmasına, tüketim ve yatırım malları üretimi için
yeni yatırımlara girişme arzusunun zayıflamasına neden olmaktadır (Edizdoğan ve
Çelikkaya, 2010: 79). Genel olarak gelir vergisinin tasarruflar üzerindeki etkisinin
iki aşamada gerçekleştiği söylenebilir. Gelirin vergilendirildiği ilk aşamada gelir
vergisinin oranları ne kadar yüksek olursa kişinin bireysel gelirindeki düşüş
nedeniyle
tasarruflarında
o
kadar
bir
düşüş
gerçekleşecektir.
Tasarrufun
vergilendirildiği ikinci aşamada ise tasarruf yapabilecek kadar geliri olan kişi, en
yüksek getirisi olan yatırımlar arasında bir karar verecektir. Karar sürecinde,
tasarrufların net getirisini etkileyen vergi oranları belirleyici olacaktır (Yanpar: 2007:
39).
Gelir vergisinin tarife yapısı da tasarruf ve yatırım kararları üzerinde etkilidir.
Yüksek artan oranlı bir gelir vergisinin en önemli etkisi, daha yüksek gelir gruplarını,
düşük ve orta gelir gruplarına göre gelirleriyle orantılı olarak daha yüksek oranda
vergilendirmesidir. Bu durum ekonomide toplam tasarrufların azalmasına yol
açmaktadır. Çünkü ortalama olarak, gelir arttıkça toplam gelirin tasarruf edilen oranı
da artmaktadır. Bu nedenle gelir vergisi oranları arttıkça, kişisel tasarrufların ve
yatırımların azalacağı beklenmektedir (Edizdoğan ve Çelikkaya, 2010: 50). Milton
Friedman’a göre gelir vergisi artan oranlı yerine düz oranlı olarak belirlenirse; bu
durum ekonomide toplam tasarrufların ve toplam yatırımların artması sonucunu
doğurur. Dolayısıyla ülkenin milli geliri artar, vergileme potansiyeli artar ve vergi
gelirleri artar (Aktan, 1998: 43).
Girişimcilerin yatırım kararları sermaye birikimine etki ederek ekonomik
büyümede rol oynamaktadır. Yatırım yapma kararı alan bir girişimci yatırıma
27
başlamadan önce fayda maliyet analizi yapar ve eğer yatırımın getirisi maliyetinden
büyük ise yatırıma başlar. Girişimci için vergi de bir maliyet unsuru olduğu için
yatırım kararının alınmasında etkilidir (Adalısoy, 2007: 68). Yatırım kararları
girişimcilerin gelecekte elde edecekleri gelire ilişkin bekleyişleri tarafından
belirlenmektedir. Dolayısıyla yatırımlar üzerine teşebbüs vergilerinin (özellikle kar
üzerinden alınan vergilerin) konulması yatırım faaliyetlerini daraltıcı yönde
etkilemektedir. Özellikle teşebbüs vergilerindeki önemli bir artış büyük yatırımları
engellemektedir (Şiriner ve Doğru, 2006: 44-45). Şekil 2.1’de gelir vergisinin artan
oranlı tarifesinin ya da vergi oranının arttırılmasının, yatırım kararları üzerindeki
etkileri gösterilmektedir.
Şekil 2.1: Gelir Vergisinin Yatırımlar Üzerindeki Etkisi
Yatırımın Karlılığı (y)
i1
T
U
Z
M
R
P
X
i0
N
Risk (Faktör)
0
L
K
S
Kaynak: Şener, 1994: 237
Gelirinin tamamını elinde tutan bir girişimci için risk ve karlılık sıfırdır. Buna
karşılık girişimcinin gelirinin tamamını en riskli yatırıma yöneltmesi halinde karlılık
oranı en yüksek düzey olan U noktasına ulaşacaktır. Vergi konulmadan önce
girişimci kendisine aynı faydayı sağlayan çeşitli risk ve karlılık oranlarının bileşimini
gösteren I0 kayıtsızlık eğrisinin OX yatırım olanağı eğrisine teğet olduğu M
noktasında OK kadar risk yüklenmesine karşılık OL kadar kar elde ederek dengeye
ulaşmaktadır (Edizdoğan ve Çelikkaya, 2010: 80-81). Bu durumda girişimcinin elde
ettiği gelire artan oranlı bir gelir vergisi uygulanırsa, verginin etkisiyle karlılık oranı
düşeceğinden girişimci daha az riskli bir yatırımı tercih edecektir. Artan oranlı bir
28
gelir vergisinin uygulanmasıyla yatırım olanakları eğrisi aşağı doğru kayarak OZ
halini alacaktır. Bu durumda girişimci vergi sonrası yatırım olanakları eğrisine teğet
olan ile it gösterilen vergi sonrası kayıtsızlık eğrisi tarafından belirlenen N
noktasında dengeye gelmektedir. Böylece vergi sonrası yeni denge noktasına göre,
girişimci OL gibi daha az riskli OP gibi daha düşük karlılık oranı sağlayan bir
yatırımı tercih etmektedir (Şener, 1994: 237-238). Şekil 2.2’de ise gelir vergisinin
tasarruf üzerindeki etkisi ele alınmaktadır.
Şekil 2.2: Gelir Vergisinin Tasarruflar Üzerindeki Etkisi
Gelecek Tüketim
Vergi Öncesi
Bütçe Kısıtı
C1
C1*
E
E
Kişinin aynen gelir vergisi gibi
durumunu kötüleştiren götürü bir
vergiye göre bütçe kısıtı
’
E
*
F
W
0
C0
w0
Vergi Sonrası
Bütçe Kısıtı
Bugünkü
Tüketim
Kaynak: Edizdoğan ve Çelikkaya, 2010: 57
Gelir vergisinin tasarruflar üzerinde gelir ve ikame etkisi olmak üzere iki
etkisi vardır. Şekilde tasarruflar üzerinden alınan bir gelir vergisinin gelir etkisi E
den E’ ne, ikame etkisi ise E’nden E* a doğru gösterilmiştir. Gelir etkisinin geçerli
olduğu durumda bugünkü tüketim azalmakta, ikame etkisinin geçerli olduğu
durumda ise tüketim artmaktadır. Böylece tasarruflar (
) vergi öncesinde ve
sonrasında aynıdır. Gelir vergisi götürü bir vergi ile kıyaslandığında, vergi bütçe
eğrisini paralel olarak aşağı kaydıracaktır. Böyle bir vergi kişinin faydasını etkileyen
her koşulda daha fazla gelir sağlayacaktır. Bu durumda gelecek dönem tüketimde
önemli derecede bozulma söz konusudur. Tasarruf sahibinin gelir vergisine nasıl
tepki göstereceği gelir ya da ikame etkisinden hangisinin baskın olduğuna bağlıdır.
İkame etkisi tasarrufları azaltır. Gelir etkisi ise tasarrufu teşvik eder (Edizdoğan ve
Çelikkaya, 2010: 57).
29
Ekonomistler gelir vergisinin tasarruflar üzerindeki olumsuz etkilerini üç ana
başlık altında toplamaktadır (Şener, 1998: 236):
-Tasarrufların vergilendirmesiyle gelir çifte vergilemeye tabi tutulmuş
olmaktadır. Bir başka deyişle aynı vergi matrahından hem gelir vergisi hem de aynı
gelirin tasarruf edilen kısmından ikinci kez bir gelir vergisi daha alınmaktadır.
-Tasarruflar çifte vergilendirildiğinde, vergileme de yatay ve dikey eşitlik
ilkelerinden sapılmış olunmaktadır. Bunun yanı sıra verginin tarafsızlığı ilkesinden
de uzaklaşılmaktadır.
-Vergi nedeniyle cari faiz oranı düşmekte olduğundan, tasarruf edilen fonların
peşin değeri de düşeceğinden, mükellefler tüketimde bulunmayı tercih edeceklerdir.
Bu durumda yatırımlara kanalize edilecek fonlar kendiliğinden azalacaktır.
Tanzi ve Zee (1998)’ye göre gelir vergisinin hane halkının tasarrufu
üzerindeki etkisi tüketim vergisinden daha fazladır. Dolayısıyla eşit miktarda gelir
vergisinin
tüketim
vergisiyle
yer
değiştirmesi
hane
halkı
tasarrufunu
artırabilmektedir. Tasarrufları artırmak önemli bir politika amacı iken, vergi
sistemlerinde gelir ve tüketimin vergilendirmesi tercihine ilişkin vergi politikası için
çok önemli çıkarımlar elde etmişlerdir. (Tanzi ve Zee, 1998: 10).
1.1.1.2. Kurumlar Vergisi
Yatırım yapma arzusunu, yatırımlardan beklenen karı, yatırımın risk
derecesini, şirketin tasarruf derecesini ve böylece yatırılabilir fon arzını etkiler.
Kurum yatırımları büyük oranda kara ve kar beklentisine bağlıdır. Doğrudan
yatırımlardan elde edilen karın büyük kısmını götüren ve yatırım sermayesinden elde
edilecek getiriyi azaltan bir vergi, yatırımların ve büyümenin yavaşlamasına neden
olur. Fakat bu etkinin derecesini anlamak zordur. Çeşitli gözlemler, kurumlar vergisi
oranlarının düşük olduğu ülkelerde büyümenin daha hızlı olduğunu göstermektedir
(Edizdoğan ve Çelikkaya, 2010: 148-149).
Kurumlar vergisinin genel etkisi sermaye yatırımlarının net getirisinin
azaltılması şeklindedir. Yani kurumlar vergisinin yatırım için ayrılacak sermaye
miktarını azaltacağı varsayılmaktadır. Bu durumda sermayenin ortalama getiri
30
oranındaki bu azalma, kişilerin cari gelirlerinin tasarruf edilen kısmının azaltılmasına
neden olacaktır (Edizdoğan ve Çelikkaya, 2010: 151). Özellikle yüksek oranlı bir
kurumlar vergisi işletme içi tasarrufları geniş ölçüde azaltır. Çünkü birçok işletme
gelişmeleri için gerekli fonları, yeni ortak almak veya tahvil çıkartmak yerine
dağıtılmayan karlardan sağlamaktadır (Nemli, 1996: 157-158).
1.1.1.3. Servet Vergileri
Tasarrufu kısıtlayıcı etkisi en büyük olan vergiler servet vergileri ile veraset
ve intikal vergileridir. Çünkü bu vergiler genellikle tüketimi daha az etkilerler
(Turhan, 1998: 336). Genel olarak servet arttıkça murislerin tasarruflarını kısıp
tüketimlerini arttıracakları görüşü hâkimdir. Yapılan çeşitli ampirik çalışmalar da bu
görüşü destekler niteliktedir. Ancak bu görüşün tersi bir durum da söz konusu
olabilmektedir. Eğer muris veraset ve intikal vergisini kendi gelirinden ödeme
gücüne sahip ise verginin gelirinde yarattığı düşüşü gidermek için tüketimini azaltıp
tasarruflarını arttırabilir (Uluatam, 1999: 376).
1.1.2. Dolaylı Vergilerin Tasarruf ve Yatırım Üzerindeki Etkileri
Mal ve hizmetler üzerinden alınan dolaylı vergiler ülkenin ekonomik yapısına
uygun kullanıldıkları takdirde dolaysız vergiler kadar olmasa da ekonomik
büyümeye katkı sağlayabilirler. Bu vergiler, ekonomide nispi fiyatları etkileyerek,
tüketimin kısılmasına, tasarrufun teşvik edilmesine yardımcı olabilir. Gerçekten bir
ekonomide tüketim malları üzerine konulan dolaylı bir vergi tüketimin maliyetini
artırarak bu tür mallara yapılan harcamaları kısıtlayabilir ve bu kaynakların yatırım
harcamalarına aktarılmasına neden olabilir (Temiz, 2008: 3).
1.1.2.1. Katma Değer Vergisi
KDV bütün üretim ve hizmet birimlerinin yarattığı değerleri konu alan bir
vergidir. KDV’nin tarafsız olması, harcamaları vergilendirmesi (tüketim üzerine
konulması) tasarruflar üzerinde de etkili olmakta ve tasarrufları teşvik edici yönde
etkilemektedir (Saraçoğlu, 2006: 67). KDV’nin çeşitli türleri bulunmaktadır. Bu
31
türlerden biri olan tüketim türü KDV’de yatırım mallarına ait vergilerin matrahtan
çıkarılması ile sadece tüketim malları üzerinden KDV ödenmekte ve yatırım
mallarının mükerrer bir biçimde vergilendirilmesi olayına rastlanmamaktadır.
Böylece KDV, yatırımları teşvik eden bir mali araç olmaktadır (Turhan, 1998: 165).
Tüketim türü KDV’de yatırımların matrahtan düşülmesine imkan tanındığı için bu
tür KDV’nin yatırımlar üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi yoktur. Aksine tüketim
türü KDV’nin yatırımları teşvik edici bir özelliği vardır. Gayri Safi Hasıla türü
KDV’de ise yatırım malları matrahtan düşülmediği ve yatırımlara indirim
tanınmadığı için bu tür bir KDV yatırımlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratmaktadır
(Eren, 2006: 79-84). Bu durumun aksine sadece yatırım malları üzerinden alınan ya
da diğer üretim faktörleriyle birlikte yatırım malları üzerine de konulan KDV gibi
dolaylı bir verginin söz konusu malların fiyatına yansıması beklenir. Dolayısıyla
yatırım kararı almış bir girişimci için vergi nedeniyle sermaye mallarının fiyatında
meydana gelen bir artış yatırım kararlarında değişikliğe yol açar. Artan sermaye
maliyetleri nedeniyle üretim planında da bir değişiklik olacağı için yatırımcının vergi
sonrası yatırımını vergi öncesi yatırıma göre azaltması beklenir. Yatırım mallarının
özellikle ithal edildiği durumlarda bu vergilerin arttırılması ya da azaltılması,
vergilere istisna ve muafiyetler getirilmesi, yatırım maliyetlerini dolayısıyla yatırım
kararlarını etkiler (Adalısoy, 2007: 68-69 ).
1.1.2.2. Özel Tüketim Vergisi
ÖTV, diğer vergilerde olduğu gibi, yatırım ve tüketim seviyesini, yatırım ve
tüketim mallarının fiyatlarını etkileyerek gelir dağılımını değiştirir. ÖTV, yatırım ve
tüketim harcamalarının seviyelerini daraltarak etkileyecektir ki buna özel tüketim
vergisinin gelir etkisi denebilir. Tasarruf, yatırım ve tüketim kararlarının nispi
payının etkilenmesi halinde ise özel tüketim vergisinin ikame etkisinde söz edebilir
(Boratav, 1965: 155).
Zorunlu mallardan alınmayan ya da yüksek gelir gruplarının tükettiği
mallardan alınan ÖTV, artan oranlı bir gelir vergisi gibi, tasarruf eğilimi yüksek gelir
gruplarının gönüllü tasarruflarını kısıcı etki yaratır. Genellikle iktisadi büyümenin ilk
aşamalarında genel tüketim vergisinin uygulanması gelişen bir ekonomide başarılı
32
olmamasına rağmen alkol tütün gibi malların yurtiçi üretimi geliştikçe, bunlar
üzerine konan özel tüketim vergileri önemli bir role sahip olmaktadır (Edizdoğan ve
Çelikkaya, 2010: 249).
1.2.
Vergilerin Tüketim Üzerindeki Etkileri
Vergilerin tüketim üzerindeki etkileri iki şekilde ortaya çıkar. Bunlardan ilki
dolaysız vergiler söz konusu ise gerçekleşir. Dolaysız vergiler mükelleflerin
kullanılabilir ferdi gelirlerini azaltırlar. Bu durumda vergi mükellefleri tüketim
tercihlerini vergiden sonraki gelir düzeylerine göre belirlerler. Bu durum yüksek gelir
dilimlerindeki mükelleflerin tasarruflarını azaltırken, düşük gelir dilimlerindeki
mükelleflerin tüketimlerini kısmalarına neden olur. İkinci olarak eğer vergiler dolaylı
vergiler şeklinde ise ortaya çıkar. Dolaylı vergiler mal ve hizmetler üzerinden alınan
vergilerdir. Dolayısıyla bu vergilerin oranlarının artırılıp azaltılması, bu mal ya da
hizmetlere karşı olan talebin azalmasına veya artmasına neden olur. Çünkü dolaylı
vergilerde yapılan değişiklikler bu mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansır. Bu nedenle
dolaylı vergilerdeki değişmeler mal ve hizmetlerin fiyatlarını yükselttiğinde bu
mallara karşı talep azalır, düşürdüğünde ise talep artar (Türk, 2010: 228-229).
Genel bir tüketim vergisi cari tüketimin alternatif fiyatını değiştirmez. Bu
nedenle genel tüketim vergisi bireylerin cari ve gelecek dönem tüketim tercihlerini
ve dolayısıyla da tasarruf kararlarını doğrudan etkilemez. Bireyin gelirini düşüren
fakat nispi fiyatları değiştirmeyen tüm vergiler sadece gelir etkisine sahiptir.
Dolayısıyla genel tüketim vergisi uygulamasında da ikame etkisi söz konusu değildir
ve sadece gelir etkisi vardır. Her türlü mal ve hizmeti aynı oranda vergileyen genel
tüketim vergisinin ikame etkisinin olmadığı ve sadece gelir etkisinin söz konusu
olduğu durum aşağıda Şekil 2.3’de gösterilmektedir.
33
Şekil 2.3: Genel Tüketim Vergisinin Sadece Gelir Etkisinin Olduğu Durum
C1
Y0
Tüketim vergisi öncesi
bütçe doğrusu
Y0/(1+t)
Gelir
Etkisi
0
Tüketim vergisi
sonrası bütçe doğrusu
Cb Ca
Y0/(1+t)
Y0
C1
Kaynak: Atılgan, 2004: 110
Bütün mal ve hizmetleri kapsayan bir tüketim vergisi türü, tüketim ve tasarruf
arasındaki tercihi, tasarruf lehine değiştirebilmektedir. Ayrıca geçmiş yılların
gelirlerinden yapılan tüketimi de kapsamı içine alabilmektedir. Dolayısıyla bu tarz
bir verginin talebi kısıtlayıcı etkisi, gelir vergisinin etkisinden daha kuvvetli
olacaktır. Genel tüketim vergisinde muafiyet ve indirimler nedeniyle kapsam
daraldıkça etkinlik de azalmaktadır. Çünkü talebin vergilendirilen mallardan vergi
kapsamında olmayan mallara kayması söz konusu olabilmektedir (Ayan, 2006: 32).
1.3. Vergilerin Emek Arzı Üzerindeki Etkileri
Vergiler emek arzının önemli bir belirleyicisidir. Vergiler, emeğin işgücüne
katılıp katılmama kararı ve çalışmaya istekli olduğu saat üzerinde etkili
olabilmektedir. Dolayısıyla yüksek vergiler işçilerin çalışma gayretinin azalmasına
ve emek piyasasına katılımları konusunda cesaretlerinin kırılmasına yol açmaktadır
(Palacios ve Harischandra, 2008: 9).
Emek üzerinden alınan vergilerin artması, emek gelirlerinde azalış anlamına
gelmektedir. Bu durum, çalışanların boş zaman tercihini olumsuz yönde etkileyerek
daha fazla çalışmayı ön plana çıkardığı gibi, kişilerin tasarruflarını ve tüketimlerini
34
kısarak artan vergileri ödeme yolunu tercih etmelerine neden olmaktadır. Gelir etkisi
olarak da adlandırılan bu olgu işgücü arzının artmasına neden olmaktadır. Gelir
etkisinin karşı cephesinde ise, artan vergiler nedeniyle çalışanların daha az vergi
ödemek için daha az çalışmayı tercih etmesi veya boş zamanın maliyetinin
düşmesine bağlı olarak işgücü arzının daraltılması ile ortaya çıkan ikame etkisi yer
almaktadır. Düşük gelir grupları söz konusu olduğunda gelir etkisi ağırlık
kazanırken, yüksek gelir gruplarında ikame etkisi önem kazanmaktadır (Durkaya ve
Ceylan, 2006: 82). Bu iki etkiden hangisinin baskın olacağı işgücü arz elastikiyetine
bağlıdır. Yeterince elastik bir arz eğrisi, gelir vergisinde bir azalış yoluyla, işgücü
arzının artırılmasını olanaklı kılmaktadır (Bulut, 2009: 111). Vergi oranlarının
artırıldığı ya da gelir vergisinin uygulamaya konulduğu bir durumda, vergilerin emek
arzı üzerindeki etkileri aşağıda Şekil 2.4’de gösterilmektedir.
Şekil 2.4: Vergilerin Emek Arzı Üzerindeki Etkisi
Gelir (Y)
H
M
S
T
E0
Eİ
I0
P
ES
U
0
L1
L0
LS N
It
K
Çalışma Saati,
Aylaklık (X)
Kaynak: Şener, 1998: 232
Şekilde yatay eksende işçinin çalışma saatleri ile aylak kalınmak istenen süre
(boş zaman), dikey eksende ise gelir yer almaktadır. Vergi öncesinde işçinin
çalışabileceği maksimum sürede elde edebileceği gelir düzeyi dikey eksen üzerinde
yer alan OH kadardır. Aynı işçinin OK kadar saat aylak kaldığı yani boş zamanının
olduğu durumda elde edebileceği gelir düzeyi sıfırdır. Böylece vergi konulmadığı bir
durumda işçi,
kayıtsızlık eğrisinin KH bütçe doğrusuna teğet olduğu
(K
K ) saat çalışarak ya da O
noktasında
saat aylak kalarak, OS gelirini elde ederek dengeye
35
ulaşmaktadır. Gelir vergisinin konulduğu ya da vergi oranlarının arttırıldığı durumda,
işçi gelir etkisi altında ise, vergi öncesi bütçe doğrusu KH aylaklık ile gelir
arasındaki nisbi oran vergi sonrası da değişmeyeceği için paralel bir şekilde sola
doğru kayar ve yeni bütçe doğrusu MN olur. Bu durumda işçi
MN bütçe doğrusuna teğet olduğu
kayıtsızlık eğrisinin
noktasında dengeye ulaşır. Böylece işçi vergi
öncesi duruma göre çalışma saatlerini
kadar arttırırken, aylak kaldığı süreyi
O ’ye düşürmektedir. Vergi sonrası durumda eğer işçi ikame etkisi altında aylaklık
ile gelirin oransal faydaları arasındaki ilişki değişmektedir ve yeni bütçe doğrusu KP
olmaktadır. Bu durumda
kayıtsızlık eğrisinin KP bütçe doğrusuna teğet olduğu
noktasında dengeye ulaşır. İşçi vergi öncesine göre çalışma süresini K ’ ye
düşürürken, aylak kaldığı süreyi
kadar artırmaktadır. İşçi gelir etkisi altında OT
kadar gelir elde ederken ikame etkisi altında OU kadar gelir elde etmektedir (Şener,
1998: 232-233).
Vergilerin emek arzı üzerindeki etkilerini belirleyen bir diğer unsur da vergi
mükelleflerinin gelire karşı talep esneklikleridir. Vergi yükümlülerinin gelire karşı
talepleri esnek ise işgücü arzı kısılarak ikame etkisi ortaya çıkar. Yükümlülerin gelire
karşı talepleri esnek değil ise işgücü arzı artırılarak gelir etkisi ortaya çıkar
(Balseven, 2003: 221). Bunun yanı sıra boş zaman talebinin gelir esnekliği, yüksek
gelir gruplarında ne kadar düşük, alt gelir gruplarında ne kadar yüksek ise, artan
oranlı verginin gelir etkisiyle işgücü arzının arttırılması o kadar zayıf olur (Muter,
1997: 18).
Literatürde dolaylı bir verginin dolaysız bir vergiye kıyasla çalışma arzusunu
daha az etkilediği kabul görmektedir. Çünkü dolaylı vergilerde vergi ödemek
zorunda olan kişiler zorunlu olan harcamaları dışındaki harcamalarını kısarak vergi
ödemekten kaçınabilir. Oysa dolaysız vergilerde yüksek bir vergi oranının vergi
mükelleflerini çalışmaktan vazgeçirerek emek arzına zarar verme eğiliminde olduğu
teorik olarak da kabul edilmektedir (Şiriner ve Doğru, 2006: 43).
36
1.3.1. Emek Arz Eğrisi ve Vergi İlişkisi
Emek arz eğrisi ücret geliri ile bireyin arz ettiği işgücü miktarı arasındaki
ilişkiyi gösteren bir eğridir. Ücret artışının gelir ve ikame etkisi olmak üzere iki etkisi
mevcuttur. Gelir etkisi ücret gelirlerindeki artış dolayısıyla bireyin daha fazla boş
zamanı tercih etmesi ve daha az çalışmaya yönelmesidir. İkame etkisi ise artan ücret
geliri nedeniyle boş zamanın alternatif fiyatının yükselmesi sonucu bireyin boş
zaman yerine çalışmayı tercih etmesi durumudur. Gelir etkisinin ikame etkisinden
baskın olması ücretler artarken çalışma saatlerinin azalması sonucunu doğurur. Bu
durumda emek arz eğrisi şekildeki gibi geriye doğru bükülmüş görünümündedir.
Geriye doğru bükülmüş arz eğrisi ile bazı ücret düzeylerinde ücretler üzerinden
alınan vergilerdeki artış emek arzını attırır (Stiglitz, 1994: 556; Atılgan, 2004: 14).
Şekil 2.5. Emek Arz Eğrisi
Ücretler
W0
W1
A
B
C
Emek Arz Eğrisi
H0 H1
Çalışılan Saat
Sayısı
Kaynak: Stiglitz, 1994: 557
Düz oranlı bir gelir vergisinin uygulanması ele geçen ücrette indirim etkisi
yaratır. Şekil 2.5’deki gibi bir arz eğrisi ile düz oranlı bir gelir vergisi toplam çalışma
süresini A noktasından B noktasına kaydırarak çalışma süresinin artmasına neden
olmuştur. C noktasının üstünde ücretlerden alınan verginin emek arzını arttırıcı
yöndeki gelir etkisi emek arzını azaltıcı yöndeki ikame etkisinden daha güçlüdür.
37
Yani C noktasının üstünde vergi emek arzını arttırmaktadır. C noktasının altında ise
ücretlerden alınan vergi emek arzını azaltmaktadır (Atılgan, 2004: 143)
1.4. Vergilerin Milli Gelir Üzerindeki Etkileri
Devletin vergi gelirlerindeki değişmelerin milli gelirin denge seviyesi
üzerindeki etkisini tüketim fonksiyonundan yararlanarak şekil üzerinde inceleyelim.
Basitlik sağlaması açısından kamu harcamalarının değişmediğini varsayalım.
C=Co+cYd
(2.1)
Yd=Y-T
(2.2)
C=Co+c(Y-T)
(2.3)
C=Co+ cY- cT
(2.4)
C=Co-Ct+cY
(2.5)
C=Tüketim, Co=Otonom Tüketim, c=Marjinal Tüketim Eğilimi,Y=Gelir
T=Vergi, Yd=Harcanabilir Gelir
Yukarıdaki fonksiyona göre vergi gelirlerinde (T) değişimlere bağlı olarak
tüketimde (C) de değişmeler meydana gelmektedir Bir başka değişle vergiler
azalınca tüketim artmakta, tüketimin artmasına bağlı olarak da milli gelir
artmaktadır.
38
Şekil 2.6. Vergilerin Milli Gelir Üzerindeki Etkisi
C
Y3=C0-cT3+cY
Y1=C0-cT1+cY
Y2=C0-cT2+cY
450
Y
Y2
Y1
Y3
Kaynak: Erdem vd., 2007: 187
Şekil 2.6’ya göre vergiler arttırıldıkça toplam talebin ve buna bağlı olarak
milli gelir düzeyinin azaldığı, vergiler azaldıkça toplam talebin ve buna bağlı olarak
milli gelirin arttığı görülmektedir. Vergilerin T1’den T3’e indirilmesinin milli gelir
düzeyinini Y1’den Y3’e artırdığı, vergilerin T1’den T2’ye çıkarılmasıyla milli gelir
düzeyinin Y1’ den Y2’ye düştüğü görülmektedir (Erdem vd., 2007: 186-187).
1.5. Vergilerin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri
Gelişmekte
olan
ekonomilerde
tasarrufların
yetersizliğine
mevcut
tasarrufların büyümeyi sağlayacak alanlara ve özellikle de yatırımlara yönelmemesi
olgusu da eklendiğinde, para ve sermaye piyasasının etkin bir biçimde işleyip
işlemediği tartışması ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz etkin işleyen finansal
piyasalardan, başta büyüme hızının artırılmasına paralel olarak istihdam artışları
olmak üzere temel makroekonomik hedeflere ulaşabilmek yönünde katkılar
beklenmektedir. Bu çerçevede finansal sektör üzerinde vergi yükünün artması, bir
bakıma tasarrufların vergilendirilmesi olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, mali
sektörden fon kaçışlarına neden olabilmekte, finansal piyasalarda yer alması gereken
tasarrufları altın, döviz ve gayrimenkul gibi gömüleme alanlarına çekmektedir.
Böylelikle, mali piyasaların fon büyüklüğü ve işlevselliği azalmakta, büyümenin
finansörlüğü rolü zayıflamaktadır (Durkaya ve Ceylan, 2006: 81).
39
1.6. Vergilerin Kaynak Dağılımı Üzerindeki Etkileri
Vergilerin kaynak dağılımı üzerindeki etkisi üretici ve tüketici dengesi
üzerinde görülmektedir. Bu durumun daha iyi anlaşılması açısından iki malın
üretildiği bir ekonomi ele alınsın. A ve B mallarının üretildiği bir ekonomide şekil
2.7’de
eğrisi bu iki malın üretim olanakları eğrisini göstermektedir.
ise
farksızlık eğrisini temsil etmektedir. Denge durumunda ve vergi olmadan ekonomi B
malından
, A malından ise a0 kadar üretim yapacaktır. Bu üretim noktasında
üreticilerin marjinal ikame oranı üretim olanakları eğrisinin eğimine eşittir. Yani A
ve B mallarının marjinal maliyet oranları eşittir. Bu durumda etkin bir kaynak
dağılımı söz konusudur ve refah seviyesi i0 farksızlık eğrisine karşılık gelmektedir.
Hükümetin nötr bir vergi aracılığıyla para stoğunu yükselttiğini varsayalım. Nötr
verginin kaynakların özel sektör kullanımından çekmek dışında herhangi bir etkisi
yoktur.
Böyle bir vergi özel sektörün mal alım satım gücünü keserek bazı
kaynakların devletin serbest kullanımına bırakır. Devlet bu kaynakları vergi gelirini
harcayarak alır. Bu durumda şekilde özel sektör için yeni üretim olanakları eğrisi
F1G1 olur. Bu yeni eğri daha küçük bir Ave B malı üretim bileşimini gösterir. Fakat
nötr vergi kararlar üzerinde etkili olmadığından kaynak dağılımı etkin kalır. A
malının yeni fiyat eğrisi hem yeni üretim olanakları eğrisine hem de A malının
farksızlık eğrisine teğettir. Fiyatlar hala etkindir ve marjinal ikame oranlarını ve nispi
marjinal maliyetleri eşitliğe getirmektedir. A ve B malı için etkin bileşim a1 ve b1 dir.
40
Şekil 2.7: Vergi Öncesi Kaynak Dağılımı ve Nötr Vergi
B
F0
F1
b0
i0
b1
i1
A
a1 a0 G1 G0
Kaynak: Eckstein, 1979: 73
Devletin A malı üzerine bir tüketim vergisi koyarak kaynakları özel sektörün
kullanımından çekmek istediğini varsayalım. Şekil 2.8’de gösterilen bu durumda özel
sektör için üretim olanakları eğrisi tekrar F1G1’e düşecektir. Çünkü özel sektör
üretimi için daha az kaynak kalmıştır. Şimdi iki fiyat eğrisi söz konusudur. Bu
durumda tüketiciler CD fiyat eğrisi ile yüz yüzedir ve A malı için üreticilerin
aldıklarından daha yüksek bir fiyat ödemektedirler. Üreticiler için ise EF fiyat eğrisi
geçerlidir. Denge noktasında, malın farksızlık eğrisi
noktasında CD’ye teğet
olacaktır. Bu noktada marjinal ikame oranı CD’nin eğimi ile temsil edilen vergi
öncesi nisbi fiyata eşittir. Tüketiciler
farksızlık eğrisi tarafından yansıtılan bir
refah seviyesine ulaşmaktadır. Bu durumda üreticiler marjinal maliyetlerin vergi
sonrası nispi fiyatlarla aynı oranda olduğu ve EF eğrisinin eğimi ile gösterilen a2b2
bileşiminde üretim yaparlar.
41
Şekil 2.8: Kaynak Dağılımında Değişikliğe Neden Olan Vergi Etkisi
B
C
F0
F1
b2
b1
E
F
i0
i2
a2
a1 D G1 G0
i1
A
Kaynak: Eckstein, 1979: 74
1.7.Vergilerin Deflasyonist ve Enflasyonist Sürece Etkileri
Enflasyonist açık bir ekonomide toplam harcamaların tam istihdam
dengesinin kurulması için gerekli olan miktarı aşması ve fiyatlar üzerindeki baskıyı
artırması olarak tanımlanmaktadır. Deflasyonist açık ise toplam harcamaların
ekonominin tam istihdam GSYH düzeyinde çalışması için gerekli olan miktardan
düşük olmasıdır (Tucker, 2011: 525). Bu çerçevede bir maliye politikası aracı olan
vergiler ekonomide enflasyonist ya da deflasyonist açık probleminin çözümünde
genişletici ya da daraltıcı politika aracı olarak kullanılabilmektedir.
1.7.1. Deflasyonist Açık ve Maliye Politikası
Ekonominin tam istihdam gelir düzeyinin altındaki bir noktada denge üretim
düzeyine ulaştığı bir başka deyişle ekonominin eksik istihdamda dengeye geldiği
durumu ifade eden deflasyonist açık şekil 2.9’da gösterilmektedir (Alkin, 2005: 318).
42
Şekil 2.9: Deflasyonist Açık
AE
450
A
Deflasyonist Açık
AE1
C
B
Y
Y1
YN
Kaynak: Mansfield, 1989: 192
Şekil 2.9’da YF tam istihdam reel GSYH düzeyini temsil etmektedir. Yani bir
ekonomide tüm üretim faktörlerinin en etkin şekilde üretime koşulması halinde
erişilecek GSYH değeridir. Ekonomide toplam planlanan harcama AE1’dir ve bu
nedenle mal piyasasında denge Y1 GSYH düzeyinde C noktasında sağlanmaktadır.
İşgücünün bir kısmının üretime katılmadığı böyle bir durumda YF tam istihdam
düzeyindeki toplam planlanan harcama (YFK) tam istihdam durumundaki reel
GSYH’dan (0YF) KL kadar küçüktür. KL kadarlık bu negatif farka deflasyonist açık
adı verilir. Deflasyonist açığın yaşandığı bir ekonomide potansiyel GSYH (YT) fiili
GSYH (Y1)’den büyüktür. Ekonomiyi YF tam istihdam reel GSYH düzeyine çekerek
GSYH açığını kapatmak için toplam planlanan harcamanın deflasyonist açık yani KL
kadar artması sağlanmalıdır. Toplam planlanan harcamayı artırmanın yollarından biri
de vergi oranlarının düşürmektir. Vergi oranları düşünce harcanabilir gelir
arttığından ve harcanabilir gelirdeki artış da tüketimin ve dolayısıyla planlanan
harcamanın artmasına yol açar ve böylece deflasyonist açık genişletici maliye
politikası
aracılığıyla
gösterilmektedir.
kapatılmış
olmaktadır.
Bu
durum
şekil
2.10’da
43
Şekil 2.10: Deflasyonist Açık ve Maliye Politikası
450
AE
AE(t2)
A
AE(t1)
C
Y1
B
Y
YN
Kaynak: Ünsal: 2009:171
Şekil 2.10’da vergi haddinin
’den
’ye düşürülmesi sonucu planlanan
harcama AE( )’den AE( )’ye yükselmiş ve böylece deflasyonist açık kapatılmış,
mal piyasasında denge tam istihdam denge düzeyinde sağlanmıştır (Ünsal, 2009:
171).
Durgunluğu giderici maliye politikasında kullanılan vergilerin en etkilisi,
özellikle yaygın olan harcama vergilerinin oranlarının azaltılmasıdır. Bu yolla
yapılacak bir indirim, gelir ve kurumlar vergisinde yapılacak indirimden daha etkili
sonuçlar doğurmaktadır. Çünkü mal ve hizmetlerin fiyatlarının düşmesi sonucu
kişilerin hem reel gelirleri yükselmektedir hem de söz konusu mal ve hizmetlere olan
talep uyarılarak tüketim teşvik edilmektedir. Özellikle fiyat esnekliği yüksek ve
tüketimi yaygın olan mal ve hizmetlerde yapılacak vergi indirimi, toplam talep
üzerinde genişletici bir etki yaratacaktır (Ayan, 2006: 29)
1.7.2. Enflasyonist Açık ve Maliye Politikası
Ekonomide gerçekleşen denge üretim düzeyi tam istihdam düzeyinin
üzerinde ise bir başka deyişle ekonomide aşırı istihdam söz konusuysa ortaya çıkan
enflasyonist açığa şekil 2.11’de yer verilmiştir (Alkin, 2005: 318).
44
Şekil 2.11: Enflasyonist Açık
AE
450
Enflasyonist
Açık
AE1
C
A
B
Y
YN
Y1
Kaynak: Mansfield, 1989: 193
Şekil 2.11’de toplam planlanan harcama AE1’dir. Mal piyasasında denge Y1
GSYH düzeyinde S noktasında sağlanmaktadır. Bu noktada fiili GSYH (Y1)
potansiyel GSYH (YF)’den büyüktür. Bu durumda YF tam istihdam düzeyindeki
toplam planlanan harcama (YFN) tam istihdam durumundaki reel GSYH’ dan (OYF)
MN kadar büyüktür. Burada MN enflasyonist açık olarak adlandırılır. Enflasyonist
açıktan kurtulmak için toplam planlanan harcamayı azaltıcı bir politika
uygulanmalıdır. Bir başka deyişle daraltıcı maliye politikası izlenmelidir.
Uygulanabilecek politikalardan biri de vergi oranını yükseltmektir. Vergi oranlarının
yükseltilmesi harcanabilir geliri ve dolayısıyla tüketimi azaltmaktadır. Vergi
oranlarının yükseltilmesi şeklinde uygulanan daraltıcı maliye politikası şekil
2.12’deki gibidir.
45
Şekil 2.12: Deflasyonist Açık ve Maliye Politikası
AE
450
AE(t1)
C A
AE(t2)
B
Y
Y1 YN
Kaynak: Ünsal, 2009: 173
Şekil 2.12’da vergi oranının t1’den t2’ye yükseltilmesi sonucu planlanan
harcama doğrusu AE1’den AE2 konumuna gelmiş ve böylece mal piyasasında tam
istihdam düzeyinde denge sağlanmıştır (Ünsal, 2009: 173).
Enflasyonist süreçte katma değer vergisi gibi tüketim üzerinden alınan
vergilerin oranlarının artırılması talebi kontrol altına almada etkin bir rol
oynamaktadır. Bu vergiler tüketimi dolayısıyla talebi kontrol altına alması sebebiyle
fiyatların kontrolünü sağlayarak enflasyonist baskıyı önlemede önemli bir araçtır
(Arslan, 2006: 16).
2. Büyüme Modellerinde Verginin Yeri
Büyüme modellerinde genel olarak büyümenin ya da reel GSYH’nın zaman
içinde artmasının iki kaynağı vardır. Birincisi, üretimde kullanılan üretim
faktörlerinin yani emek ve sermaye miktarının artmasıdır. Bu artışlar nüfusun artması
ve sermaye birikimi sayesinde gerçekleşmektedir. Büyümenin ikinci kaynağı ise,
üretim faktörlerinin etkinliğinin artmasıdır. Bu sayede aynı miktardaki üretim
faktörleri ile daha fazla üretimin yapılması mümkün olmaktadır. Verimlilik artışı ise
eğitim, tecrübe artışı, işbölümü ve daha ileri teknolojilerin geliştirilmesi gibi
nedenlerle üretim faktörlerinin niteliğinin yükselmesinden kaynaklanmaktadır
(Yıldırım vd., 2010: 19). Vergilerin büyümenin kaynağını oluşturan söz konusu
46
faktörler üzerindeki etkisi çeşitli büyüme modellerinde farklı bakış açılarıyla ele
alınmıştır.
2. 1. Solow Modeli
Solow’un Neo-Klasik büyüme modeli durağan durumda büyümenin vergi
politikası tarafından etkilenmediğini öne sürmektedir. Bir başka deyişle, vergi
politikası uzun dönemde hasıla seviyesini azaltsa dahi, uzun dönem ekonomik
büyüme oranları üzerinde etkili değildir (Anastassiou ve Dritsaki, 2005: 99).
Solow modelinde üretim fonksiyonuna göre temsili bir firma, her bir t
periyodu boyunca Kt sermaye miktarıyla Yt kadar çıktı üretir. Bilindiği üzere bu
üretim fonksiyonu şu şekildedir:
(2.6)
t=0,1,2,…
0<∝<1
(2.6) nolu denklem sermaye birikimi için azalan marjinal getirilerin söz
konusu olduğunu gösterir. Yani sermaye stokuna yapılan giderek artan ilaveler
toplam hâsılada gittikçe daha küçük artışlara yol açar. Aşağıda şekil 2.14’ de
denklem 2.6’daki bu özellik gösterilmektedir. Şekilde R = αAKα-1’e eşit olan
sermaye üzerindeki marjinal getiri, sermaye stoku
’nin azalan bir fonksiyonudur.
Temsili firma t+1 periyodunda sermaye stokuna eklemek için t periyodu boyunca St
miktar tasarruf yapmaktadır. Solow modelinde St şu şekilde ifade edilmektedir:
)
(2.7)
(2.7) nolu denklemde S sermaye üzerindeki marjinal getiriyi temsil eden
R’nin artan bir fonksiyonudur. Dolayısıyla temsili firma sermaye üzerindeki getiri
daha yüksek olduğunda daha fazla yatırım yapmaktadır.
getiri oranını temsil etmektedir. R=
olduğunda
ise sermaye üzerindeki
=S(0)=0’dır. (Ireland, 1994: 2).
47
Şekil 2.14: Solow Modelinde Vergi
Marjinal Getiri
R=αAKtα-1
RT=(1-T)αAKtα-1
R0
R*
KT
K0
K*
Sermaye Stoğu
Kaynak: Ireland, 1994: 3
Şekil 2.14’de üretim ve tasarruf fonksiyonu arasındaki etkileşim ile ortaya
çıkan dinamikler çizilmiştir. Şekilde
olarak verilen başlangıç sermaye stokunda,
marjinal getiri oranı R0 R*’dan büyük olduğu için tasarruf pozitiftir. Temsili firma
marjinal getiri R* seviyesinden daha düşük bir seviyeye düşünceye kadar tasarrufa
ve sermaye birikimine devam eder. Bu noktada
=
dır ve tasarruf durur.
Hükümet τ gelir vergisi koyarsa temsili firmanın vergi sonrası geliri (1-Τ)
A
, vergi sonrası sermaye üzerindeki marjinal getirisi ise
= (1-Τ)
olur.
Dolayısıyla gelir vergisi τ şekil 2.14'de de gösterildiği gibi marjinal getiri eğrisinin
paralel olarak aşağı doğru kaymasına neden olmaktadır. Temsili firma sadece vergi
sonrası getiriyi dikkate aldığında,
Başlangıç
sermaye
stoku
K0’dan
düzeyine ulaştığında tasarrufu durdurur.
başlayarak,
sermaye
birikimi
sadece
oluncaya kadar devam eder. Dolayısıyla şekil 2.14 Solow modelinde gelir
vergisinin toplam hâsılayı nasıl etkilediğini açıklamaktadır.
Vergi sermaye
üzerindeki efektif marjinal getiriyi düşürünce, vergi temsili firmanın tasarruf oranını
zayıflatır. Daha düşük tasarruf daha düşük sermaye stokuna dönüşür. Sonuç olarak
çıktı düzeyinin en sonunda vergilerle eriştiği A(
düzeyi hasıla düzeyinin
48
vergiler olmadan ulaştığı A(
çıktı düzeyinden daha düşüktür. Şekil aynı
zamanda Solow Modeli’nde vergiler olsa da olmasa da sermaye üzerindeki marjinal
getirinin sonunda
değerine düştüğünü belirtmektedir. Bu yüzden sermaye birikimi
ve büyüme en sonunda durur (Ireland, 1994: 2-3).
2.2. Harrod-Damor Modeli
Harrod-Domar modeli, büyüme hızının sermaye birikimi tarafından
belirlendiği fikrini öner sürer. Bu durumda, devletin maliye politikası araçları ile
ekonomiye müdahale ederek hedeflenen büyüme hızını gerçekleştirmesi veya uzun
dönem büyüme hızında meydana gelebilecek sapmaları gidermesi mümkün
olabilecektir. Bu kapsamda, devlet kamu yatırım harcamaları ile bir taraftan
ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynarken, diğer taraftan,
vergi politikasını ekonominin toplam tasarruf hacmini arttırıcı yönde kullanabilir. Bu
durumda kamu tasarruflarını arttırmak, özel yatırımları teşvik etmek, ekonomik
kalkınmadan doğan ve ekonomik kalkınmayı tehlikeye sokabilecek yapısal
dengesizliklere karşı koymak mümkün olabilecektir (Demircan, 2003: 98-99). Bu
durum vergilemenin büyüme üzerindeki pozitif yönünü oluşturmaktadır. Verginin bir
de büyüme üzerindeki negatif yönü söz konusudur. Büyüme oranı bilindiği gibi
vergilemenin ekonomik kararları etkilediği politikalar tarafından etkilenebilmektedir.
Vergilemedeki bir artış fiziksel ve beşeri sermayeye yapılan yatırımların ve ARGE
yatırımlarının getirisini azaltmaktadır. Daha az getiri ise daha az birikim ve
inovasyon anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu durum daha düşük büyümeye yol
açmaktadır (Myles, 2007: 5).
2.3. İçsel Büyüme Modelleri
İçsel büyüme modellerinin gelişimi büyümenin kaynaklarına birçok yeni
bakış açısı kazandırmıştır. Bu yeni bakış açısına göre büyüme rasyonel ekonomik
kararların bir sonucu olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda firmalar karlı inovasyon
faaliyetlerini garantilemek için ARGE kaynaklarını genişletir. Tüketiciler beşeri
sermayelerini geliştirmek ve yaşam boyu kazançlarını artırmak için eğitime yatırım
49
yaparlar. Hükümetler ise kamu yatırımları yaparak, yabancı doğrudan yatırımları
teşvik ederek ve eğitimsel fırsatları genişleterek büyümeyi artırırlar. Bu bağlamda
büyüme oranı birçok karar sonucu oluşan çok değişkenli bir seçenektir. Dolayısıyla
büyüme bu değişkenler aracılığıyla hükümetlerin vergileme politikalarından
etkilenebilmektedir. Örneğin kurumlar vergisi inovasyonun getirisini etkilemektedir.
Dolayısıyla optimal miktarını da etkilemektedir. Kişisel gelir vergisi ise eğitimin
getirisini azaltmakta ve bu yüzden beşeri sermaye birikiminin de azalmasına neden
olmaktadır (Myles, 2007: 1).
İçsel büyüme modellerinde, Solow modelinin durağan büyüme oranı, vergi ve
harcama politikaları hükümet tarafından yürütüldüğü için farklılık gösterebilen
durağan durum büyüme oranları ile ikame edilebilir. Bu modellerde, vergilerin hâsıla
büyümesi üzerinde daha sonra uzun dönemli kalıcı etkileri ortaya çıkacaktır. Son
dönemlerde yapılan bazı teorik çalışmalar temel vergi reformunun ekonomik büyüme
üzerindeki etkilerini göstermede içsel büyüme modellerini kullanmaktadır. Tüm bu
çalışmalar cari vergi yapısının saptırıcı etkilerini azaltmanın kalıcı olarak ekonomik
büyümeyi artıracağı sonucuna ulaşmaktadır (Engen ve Skinner, 1996: 621).
Lucas (1988)’e göre yüksek gelir vergisi oranlarını verimli bir işgücü için
gerekli olan durağan durum fiziki sermaye oranını azaltmakta ve büyüme oranı
üzerinde geçici bir düşüşe neden olmaktadır.
Romer (1990)’e göre yatırımların seviyesi özel girişimcilerce gelecekte elde
edilecek kar beklentilerine göre belirleniyorsa, daha yüksek vergi oranları
yatırımların getiri oranını azaltarak yatırım oranını ve böylelikle uzun dönemli
büyümeyi negatif yönde etkiler. King ve Rebelo (1990) ise emek ve sermaye gelirleri
üzerindeki vergilerin bu birikimlerin getirilerini azaltmak suretiyle gerek beşeri
gerekse fiziksel sermaye biriktirme güdüsünü ters yönlü etkileyeceğini söylemektedir
(Bulut, 2009: 121). Bu durum ekonomik büyüme üzerinde olumsuz bir etkiye neden
olmaktadır. Ayrıca King ve Rebelo dışa açık ekonomilerde büyümenin vergi
oranlarına karşı hassas olabileceği dolayısıyla vergi oranlarındaki küçük bir
değişmenin büyüme üzerinde önemli etkilerinin olabileceği de vurgulamaktadır.
50
2.3.1. Kamu Politikaları Modeli
Barro (1990)’nun içsel büyüme modellerine kamu harcamalarını dahil ederek
geliştirdiği modelinde, vergilerle finanse edilen kamu harcamaları kişi başına
büyüme oranı üzerinde önemli etkilere sahiptir. Sermaye diğer içsel büyüme
modellerinde olduğu gibi geniş kapsamlıdır. Kamu harcamaları ekonomide bir
üretim girdisi olarak ele alınmaktadır. Modelde verimli ve verimsiz kamu
harcamalarının ekonomik büyümeyi etkilediği tahmin edilmektedir (Yardımcı, 2006:
100-101). Bu varsayıma göre, hükümetin verimli alanlarda harcama yapması
ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilemektedir (Kar ve Taban, 2003: 151).
Modelde üretim fonksiyonu, özel sermayeyi ve kamu hizmetlerini içermektedir.
Dolayısıyla kamusal hizmetler, özel sektör üretim sürecinde bir girdi niteliğindedir.
Her iki faktöre göre sabit getiri söz konusudur. Sonuç olarak ekonomik büyüme,
başlangıçta verimli kamu harcamalarının GSMH’ye oranı arttıkça belli bir yere kadar
artmakta, optimal bir seviyeye ulaştıktan sonra azalmaya başlamaktadır (Altay ve
Altın, 2008: 270).
51
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE VERGİ GELİRLERİ İLE EKONOMİK BÜYÜME
İLİŞKİSİ: EKONOMETRİK UYGULAMA
1. Literatür Taraması
Vergi gelirleri ile ekonomik büyüme ilişkisine çalışmalar literatürde geniş bir
yer tutmaktadır. 1990’lara kadar büyüme ile ilgili yapılan çalışmalar genellikle dışsal
büyüme modelleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Söz konusu modellerde teknoloji dışsal,
uzun dönem denge durumda ise kişi başına hasıla ise sabit kabul edilmektedir.
Dolayısıyla
ekonomik
büyüme
vergi
politikalarını
da
kapsayan
hükümet
politikalarından etkilenmemektedir (Ünlükaplan ve Arısoy, 2010: 51). Büyüme ile
ilgili çalışmalarda vergi özellikle 1990’larla birlikte ağırlık kazanmıştır. Bu
çalışmalar kendi aralarında uygulama alanı, uygulama periyodu, kullanılan yöntem
ve ilgili büyüklerin ölçülmesi gibi birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik
gösterebilmektedir. İlgili literatürün genişliği nedeniyle bu başlık altında 1990
sonrasında yapılan öncü bazı çalışmalara yer verilecektir.
Easterly ve Rebelo (1993) ortalama marjinal gelir vergisi oranları ile
ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmalarında, Türkiye’nin de
aralarında bulunduğu 32 gelişmekte olan ülke için 1970-1988 dönemine ait panel
veri seti kullanmışlardır. Analiz bulgularına göre, ortalama marjinal gelir vergisi
oranları ile kişi başına tüketim olarak belirtilen büyüme oranları arasında negatif bir
ilişki vardır ve söz konusu ilişki önemsiz düzeydedir (Esterly ve Rebelo, 1993: 417458).
Ferretti ve Roubini (1995) çalışmalarında fiziki ve beşeri sermaye birikimine
dayalı büyüme modelleri çerçevesinde büyüme sürecinde gelir ve tüketim
vergilerinin etkilerini incelemişlerdir. Vergilerin ekonomik büyümeyi etkileme
kanalları tartışılmış ve genel olarak faktör gelirlerini vergilemenin büyümeyi
azaltacağı sonucuna varılmıştır. Büyüme üzerinde tüketim vergisinin etkilerinin
önemli ölçüde emek arz esnekliğine bağlı olduğu çıkarımı yapılmıştır. Bu çerçevede
tüketim vergisinin çalışma ve boş zaman tercihi üzerinde boş zaman lehine bir etki
göstererek büyüme oranını azalttığı bulgusuna ulaşılmıştır (Ferretti ve Roubini,
1995: 1-40).
52
Engen ve Skinner (1996) çalışmalarında ekonomik büyüme ve vergileme
ilişkisini Amerika ve diğer ülkelerden topladıkları ekonomik veriler ışığında
incelemişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre vergi reformundaki değişimlere karşılık
ekonomik büyüme oranında %0.2 ile %0.3 puanlık bir ılımlı değişme bulgusu elde
edilmiştir. Çalışmanın sonucunda ekonomik büyüme ve vergileme ile ilgili kanıtlara
dayanarak bazı fikirler öne sürmüşlerdir. Birincisi vergi politikasının ekonomik
büyümeyi etkilediği yönündeki çıkarımdır. Vergi politikasındaki olumlu değişimlerin
hasıla büyümesinde ılımlı etkileri olacağına dair yeterli kanıt tespit edilmiştir. İkinci
olarak bu ılımlı büyüme etkilerinin uzun dönem yaşam standartları üzerinde önemli
olduğu sonucuna varılmıştır. Üçüncü çıkarıma göre, geçmişte olduğu gibi vergi
reformlarının toplamda kendi kendini finanse etmediği görülmektedir. Dördüncü
çıkarım bu konuda yatay kesit ve zaman serisi çalışmalarındaki başlıca eksiklik
marjinal vergi yükünü ölçmedeki zorluktur. Beşinci çıkarım ise vergi sistemi
kompozisyonunun ekonomik büyüme ve vergileme düzeyi kadar önemli olmasının
muhtemel olduğudur (Engen ve Skinner, 1996: 617-642 ).
Chairman (1997) Amerikan ekonomisi için vergilerin uzun dönem büyümeye
etkilerini araştırdığı çalışmasında, 1960-1990 dönemini incelemiştir. Çalışma 1960
ve 1980 vergi indirimlerinin ekonomik teşvikleri geliştirdiğini ve Amerikan ekonomi
tarihinin tüm gözlemleri düşük vergilerin önemini göstermektedir. Azalan kamu
harcamaları ve düşük vergiler uzun dönem ekonomik büyümeyi geliştirmenin en
kesin yoludur. (Chairman, 1997: 1-14).
Myles’in (2000) çalışmasında mevcut modeller ele alınmış ve elde edilen
sonuçlar tartışılmıştır. Ayrıca vergilemenin ekonomik büyümeyi nasıl etkilediğine
ilişkin ortak bir görüşün ortaya çıkıp çıkmadığını değerlendirmek için teorik ve
ampirik kanıtlar gözden geçirilmiştir. Çalışmaya göre, teorik modeller, vergilemenin
ekonomik büyümeyi aracılığıyla etkileyebileceği çok sayıda etmeni modelden
soyutlamıştır. Sonuç olarak, büyüme etkisi ile ilgili ampirik testler çözümlenmemiş
problemlerle karşı karşıya kalmasına rağmen, ampirik kanıtlar vergi etkisinin
oldukça zayıf olduğu sonucuna kuvvetle işaret etmektedir (Myles, 2000: 141-168).
Vedder (2001) çalışmasında vergilerin ekonomik büyüme üzerinde negatif
etkiye sahip olduğunu göstermek için Amerikan şehirlerine ait geniş bir periyodu
53
içeren kapsamlı vergi ve harcama verisi kullanmıştır. Yazar 50 şehir için 1957,1977
ve 1997 yılları için ortalama vergi yükünü hesaplamıştır. Böylece 40 yıllık bir dönem
için ortalama vergi yükü değeri elde edilmiştir. Çalışmada yer alan 50 şehirden vergi
yükü en fazla olan 25 şehir, yüksek vergili şehirler; en düşük vergi yüküne sahip 25
şehir ise düşük vergili şehirler olarak belirlenmiştir. Çalışmada gelirdeki büyüme için
iki farklı ölçü kullanılmıştır. Bunlardan ilki enflasyona göre ayarlanmış toplam
kişisel gelir, ikincisi ise nüfustaki değişmelere göre ayarlanmış reel kişi başına düşen
kişisel gelirdeki büyümedir. Genel olarak çalışma bulguları vergi yükü ne kadar
düşük olursa,
ekonomik büyümenin o kadar yüksek olduğunu göstermektedir.
(Vedder, 2001: 1-28).
Padovano ve Galli (2001) çalışmalarında 23 OECD ülkesinde vergi oranları
ile ekonomik büyüme ilişkisini incelemişlerdir. 1950-1980 dönemi için yatay kesit
zaman serisi verileri kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, yüksek marjinal vergi
oranları ve vergilerin artan oranlılığı uzun dönem ekonomik büyüme ile negatif
yönde ilişkilidir (Padovano ve Galli, 2001: 1-57)
Demircan (2003) çalışmasında vergilendirmenin ekonomik büyüme ve
kalkınmaya etkisini incelemiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre, gelir üzerinden alınan
vergilerin ekonomik büyüme ve kalkınmaya olan etkisi vergi indirimleri ile yakından
ilişkilidir. Vergi indirimleri doğrudan doğruya GSMH artışına dolayısıyla ekonomik
büyümeye yol açmaktadır. Harcamalardan alınan dolaylı vergiler ise, daha çok
vergide adaleti sağlamanın yanı sıra lüks tüketimin azaltılması ve tasarrufun teşvik
edilmesi yönüyle ekonomik büyümeye ve kalkınmaya dolaylı olarak etkide
bulunmaktadır (Demircan, 2003: 97-116).
Zeng ve Du (2003), Aghion ve Howit (1998)’in çalışmalarında yer alan
Schumpeteryan büyüme modelinin genişletilmiş bir versiyonunu temel alarak,
yaygın olarak kullanılan üç vergi türünün (tüketim , sermaye ve emek gelir vergileri)
uzun dönem büyüme etkilerini ve vergilemenin büyüme etkilerinin büyüklüğü
üzerinde vergi geliri tahsisinin etkilerini değerlendirmiştir. Çalışmaya göre vergi
gelirlerinin tamamı ya da bir kısmı transfer harcamaları için kullanılırsa, bu üç
verginin hepsi büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Eğer vergilerin tümü kamu
tüketim malları için kullanılırsa, iki gelir vergisinin uzun dönem büyüme üzerinde
negatif etkisi vardır, tüketim vergisinin ise herhangi bir etkisi yoktur. Vergilemenin
54
büyüme üzerindeki etkisinin büyüklüğü vergi geliri tahsisine bağlıdır. Ne kadar az
vergi geliri transfer harcamalarına tahsis edilirse, vergilemenin büyüme etkileri de o
kadar az olmaktadır (Zeng ve Du, 2003: 1-27 ).
Lee ve Gordon (2005) çalışmalarında vergi politikalarının bir ülkenin
ekonomik büyümesini nasıl etkilediğini 1970-1997 dönemine ait veriler kullanarak
araştırmışlardır. 70 ülkeye ait yatay kesit veri setiyle yapılan analize göre, 1970-1997
dönemi boyunca kurumlar vergisi ile ekonomik büyüme önemli ölçüde olumsuz
yönde ilişkilendirilmektedir (ekonomik büyümenin diğer belirleyicileri kontrol
altındayken). Ayrıca çalışmada emek geliri üzerindeki ortalama vergi oranı ile
Koester ve Kormendi’nin etkin toplam marjinal vergi oranlarını da içeren diğer
vergi değişkenlerinin önemli ölçüde ekonomik büyüme oranları ile ilgili olmadıkları
bulgusuna ulaşılmıştır. Tahminler kurumlar vergisindeki %10’luk bir indirimin yıllık
büyüme oranını yaklaşık %1.1 artırabileceğini göstermektedir. Panel veri seti
kullanılarak aynı zaman periyodunun tümü için yapılan sabit etkiler tahminlerine
göre, tahmini etkiler daha büyüktür. Diğer bir deyişle, aynı vergi değişikliği yıllık
büyüme oranında yaklaşık %1.8’lik bir artışı göstermektedir (Lee ve Gordon, 2005:
1027-1043).
Anastassiou ve Dritsaki (2005), Yunanistan için vergi gelirleri ekonomik
büyüme ilişkisini inceledikleri ampirik çalışmalarında, 1965-2002 dönemine ait yıllık
veriler kullanmışlardır. Kısa ve uzun dönemde değişkenler arasındaki ilişkiyi tahmin
etmek için hata düzeltme modeline başvurulmuştur. Granger nedensellik testinin
sonucuna göre, dolaysız marjinal vergi oranıyla ekonomik büyüme arasında, dolaysız
marjinal vergi oranından ekonomik büyüme oranına doğru tek yönlü bir nedensellik
ilişkisi saptanmıştır. Benzer şekilde vergi gelirlerinden ekonomik büyüme oranına
doğru da tek yönlü bir nedensellik ilişkisi söz konusudur. Dolaysız marjinal vergi
oranları ile vergi gelirleri arasında ise çift yönlü bir nedensellik ilişkisine
rastlanmıştır ( Anastassiou ve Dritsaki, 2005: 99-104).
Durkaya ve Ceylan (2006), 1980-2004 dönemine ait yıllık GSMH, toplam
vergi gelirleri, dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri verilerini kullanarak Türkiye
ekonomisi için vergi gelirleri ekonomik büyüme ilişkisini araştırmışlardır.
Çalışmada, kısa dönem ilişkileri araştırmak için hata düzeltme modeli ve Granger
nedensellik testi, uzun dönem ilişkileri araştırmak için ise, Engle-Granger ko-
55
entegrasyon testi kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre, dolaysız vergilerle
ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Buna
karşılık, dolaylı vergilerle ekonomik büyüme arasında nedensel bir ilişki tespit
edilememiştir (Durkaya ve Ceylan, 2006: 79-89).
Yılmaz ve Tezcan (2007) çalışmalarında vergi hasılatı ve sabit sermaye
yatırımlarının ekonomik büyümeye etkisini araştırmışlardır. Çalışmada GSMH,
dolaylı ve dolaysız vergi hasılatı, kamu ve özel sabit sermaye yatırımları değişkenleri
için 1980-2005 dönemime ait yıllık veriler kullanılmıştır. Değişkenlerin durağan
olup olmadıklarının analizinde Genişletilmiş Dickey Fuller testi, serilerin
eşbütünleşik olup olmadığının analizinde Johansen- Juselius Koentegrasyon testi,
değişkenler
arasındaki
nedensellik
ilişkisinin
araştırılmasında
ise
Granger
nedensellik testi uygulanmıştır. Aralarında uzun dönem ilişki bulanan değişkenler
için de Hata Düzeltme Modeli oluşturulmuştur. Çalışmadan elde edilen bulgulara
göre, GSMH ve dolaylı vergiler arasında negatif yönlü bir ilişki tespit edilmiştir. Bu
negatif yönlü ilişki dolaylı vergilerin ekonomik büyümeyi etkilemediği şeklinde
yorumlanmaktadır. GSMH ile dolaysız vergiler arasında ise pozitif yönlü bir ilişkiye
rastlanmıştır. Bu sonuca göre, dolaysız vergiler ekonomik büyümeyi olumlu yönde
etkilemektedir (Yılmaz ve Tezcan, 2007: 7-12).
Poulson ve Kaplan (2008) çalışmalarında Amerika’daki şehirlerde vergi
politikasının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini içsel büyüme modelleri
çerçevesinde araştırmışlardır. Çalışmada 1963-2004 dönemine ait zaman serisi
verileri kullanılarak regresyon analizi yöntemine başvurulmuştur. Analiz, yüksek
marjinal vergi oranlarının büyüme üzerinde negatif bir etkisi olduğu sonucunu ortaya
koymuştur. Bunun yanı sıra gelir vergilerin şehirlerdeki büyüme üzerinde olumsuz
etkiye sahip olduğu da tespit edilmiştir. Çalışmada yer alan birçok şehir gelir vergisi
uygulamaktadır ve gelir vergisi uygulamaya koyan hükümetler belirli bir gelir
seviyesini elde edebilmek için, diğer vergi çeşitlerini uygulayan hükümetlere göre
nispi olarak daha düşük büyüme oranına sahiptir. Ayrıca analizde yakınsama
hipotezini destekleyen bulgulara rastlanmıştır: Başlangıçta daha düşük kişi başına
gelir düzeyine sahip şehirler daha yüksek büyüme oranına ulaşmıştır. Bu çalışma
ekonomik büyüme üzerindeki yakınsama ve bölgesel etkileri kontrol etmenin önemi
vurgulamıştır. Bu faktörlerinin kontrolünden sonra, şehirlerdeki farklı büyüme
56
oranları için vergi politikasının önemli bir belirleyici olduğu ortaya konmuştur
(Poulson ve Kaplan, 2008: 53-71).
Temiz (2008) çalışmasında Türkiye ekonomisi için vergi gelirleri ve
ekonomik büyüme arasındaki uzun ve kısa dönem ilişkileri araştırmıştır. 1960-2006
dönemine ait toplam vergi gelirleri, dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri ve GSMH
verileri kullanmıştır. Çalışmada kullanılan zaman serilerinin durağan olup
olmadıklarının
test
edilmesinde
Genişletilmiş
Dickey
Fuller
(ADF)
testi
kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, dolaysız vergiler ile ekonomik büyüme
arasında pozitif yönlü bir ilişki, dolaylı vergiler ile büyüme arasında ise negatif bir
ilişki tespit edilmiştir. Ayrıca Granger Nedensellik testi ile bu değişkenler arasındaki
nedensellik ilişkisi araştırılmıştır. Teste göre, GSMH büyüme oranı ile dolaylı
vergiler arasında nedensellik ilişkisinin olmadığı, dolaysız vergi gelirleri ile GSMH
büyüme arasında ise çift yönlü neden sonuç ilişkisinin varlığı tespit edilmiştir
(Temiz, 2008: 11-15).
Mucuk ve Alptekin (2008) Türkiye için vergi gelirleri ekonomik büyüme
ilişkisini
analiz
ettikleri
çalışmalarında,
1975-2006
dönemine
ait
dolaylı
vergiler/GSMH, dolaysız vergiler/GSMH ve GSMH yıllık verilerinden oluşan seriler
kullanılmıştır. Bu verilerden hareketle VAR analizi tekniğinden faydalanılmıştır.
Ayrıca yapılan koentegrasyon testi bulgularına göre, temel vergi türleri ile ekonomik
büyüme arasında uzun dönemli bir ilişki söz konusudur. Granger nedensellik testi
ise, sadece dolaysız vergilerden ekonomik büyümeye doğru bir bağıntının bulunduğu
bulgusunu ortaya koymuştur (Mucuk ve Alptekin, 2008: 159-174).
Turan (2008) maliye politikası araçlarının ekonomik büyüme üzerindeki
etkilerini literatür araştırması aracılığıyla incelediği çalışmasının bir bölümünde
vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerine de yer vermiş ve bu konuda
yapılan çalışmalara değinmiştir. Bu incelemenin sonuç bölümünde ekonomik
birimlerin çalışma, tasarruf, yatırım kanalları ve kaynak dağılımını etkileme
potansiyeline sahip vergilerin ekonomik büyüme üzerinde bazı etkilerinin
olabileceğine yer verilmiştir. Özellikle bozucu vergilerin ekonomik büyümeyi
olumsuz yönde etkilediği, bozucu olmayan vergilerin ise nötr olduğu belirtilmiştir
(Turan, 2008: 17-35).
57
Gül ve Kenar (2009) AB ülkeleri ve Türkiye’de vergi gelirleri ekonomik
büyüme ilişkisini inceledikleri çalışmalarında, 27 AB üyesi ülke ve Türkiye için
1980-2008 dönemine ait yıllık veriler kullanmışlardır. Vergi gelirleri ve GSYH
değişkenleri kullanılarak yapılan çalışmada panel veri yöntemi ile düzenlenen
değişkenler üzerinde LLC ve IPS Panel birim kök testi le Pedroni Panel
eşbütünleşme testi uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre örneklemde yer alan 28
ülkede vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasında uzun dönemde bir ilişki söz
konusudur (Gül ve Kenar, 2009: 16-26).
Göçer vd. (2010), Türkiye’de vergi gelirleri ekonomik büyüme ilişkisini
1924-2009 dönemine ait yıllık verileri kullanarak, sınır testi yaklaşımı ile
araştırmışlardır. Çalışmada dolaylı ve dolaysız vergiler ayrı ayrı analiz edilmiştir.
Yapılan eş bütünleşme analizine göre, dolaylı ve dolaysız vergiler ile ekonomik
büyüme arasında eş bütünleşme ilişkisi mevcuttur. Yani bu seriler uzun dönemde
birlikte hareket etmektedirler. Bu nedenle, bu seriler arasında yapılacak regresyon
analizleri istatiksel olarak anlamlıdır. Uzun dönemde dolaylı ve dolaysız vergilerin
her ikisi de büyümeyi arttırıcı yöndedir ve istatistiki olarak anlamlıdır. Yine uzun
dönemde dolaysız vergilerin ekonomik büyümeyi dolaylı vergilere göre daha çok
arttırdığı belirlenmiştir. Kısa dönemde hata düzeltme teriminin katsayısı istatistiki
olarak anlamlı çıkmıştır. Dolayısıyla kısa dönemde meydana gelen sapmalar ortadan
kalkmaktadır ve seriler uzun dönem denge ilişkisine yakınsamaktadırlar ( Göçer vd.,
2010: 97- 110).
Arin vd. (2011) çalışmalarında ekonomik büyüme-vergileme ilişkisine
yönelik literatüre iki şekilde katkıda bulunmuşlardır. İlk olarak İskandinav ülkeleri
(Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç) için ortalama marjinal vergi oranlarını
hesaplamışlar ve sonra bu yeni veri setini mevcut Amerika ve İngiltere verileriyle
birleştirerek vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini araştırmışlardır.
Analiz için Barro (1991) tarafından ortaya konulan metodoloji kullanılmıştır ve
Mankiw, Romer ve Weil (1992) ve Jones (1994)’un çalışmalarından da
yararlanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, bu ülkeler için vergilemenin ekonomik
büyümeyi bozduğu yönündeki hipotezleri destekleyen güçlü ampirik ilişkiler elde
edilmiştir. Vergilemenin daha düşük seviyelerinde marjinal vergi oranındaki artış,
vergilemenin daha yüksek seviyelerinden daha kötü etkilere sahip olduğu bulgusuna
58
rastlanmıştır. Çalışmadan vergi politikası için elde edilen önemli bir çıkarım da vergi
indirimlerinin ve vergi artışlarının büyük ölçüde vergi oranlarının mevcut seviyesine
bağlı olduğudur. Dolayısıyla vergilemenin yüksek seviyelerinde, küçük vergi
indirimleri ekonomik aktivite üzerinde herhangi bir etki yaratmayabileceği ve
ekonomik büyümede artış gerçekleştirmek için önemli boyutta bir vergi indiriminin
gerekebileceği vurgulanmıştır (Arin vd., 2011: 3-19)
Ünlükaplan ve Arısoy (2011) çalışmalarında Türkiye ekonomisinde 19682006 dönemi için vergi karması (dolaylı vergi geliri/dolaysız vergi geliri) ve vergi
yükünün
ekonomik
büyüme
üzerindeki
dinamik
etkilerini
incelemişlerdir.
Eşbütünleşme sonuçlarına göre, vergi yükü ve vergi karmasının reel GSMH’daki
büyüme ile uzun dönemli ilişkisi doğrulanmıştır. Kısa dönemde ekonomik büyüme
vergi karmasının Granger nedenseli iken, ekonomik büyüme ve vergi karması vergi
yükünün Granger nedenseli çıkmıştır. Aynı zamanda vergi yükü ve vergi karması da
ekonomik büyümenin Granger nedenseli olarak tespit edilmiştir. Etki- tepki analizi
sonuçlarına göre vergi karmasındaki dışsal bir şokun büyüme eğiliminde bir artışa
neden olduğu, vergi yükündeki dışsal şokun ise büyüme üzerinde durağan bir etki
yarattığı bulgusuna ulaşılmıştır. Analiz sonuçlarının bir diğer katkısı ise içsel
büyüme modellerinin dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki nispi payının
yükselmesinin ekonomik büyüme üzerinde olumlu bir etki yaratacağı savının
desteklenmesidir (Ünlükaplan ve Arısoy, 2011: 71-100).
Son yıllarda dünyada çeşitli ülkelerde vergi gelirleri ile ekonomik büyüme
ilişkisine yönelik yapılan ve yukarıda değinilmeyen bazı çalışmalara tablo 3.1’de yer
verilmiştir.
59
Tablo 3.1: Vergi Gelirleri- Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Dünyadaki Son
Çalışmalar
Çalışma
Veri SetiÜlke
Bağımlı
Değişken
Mashkoor vd.
(2010)
1973-2008
Pakistan
Reel ve
Nominal
GSYH
Chigbu vd.
(2011)
1970-2009
Nijerya
GSYH
Vergi gelirleri
1990-2010
Jamaika
Kişi başına
GSYH
19 Farklı Vergi
Göstergesi
GSMH
Dolaylı vergiler
Dinamik
Büyüme
Oranı
Dinamik
Vergileme Oranı
VAR
(+)
Kişi başına
GSYH
Toplam vergi
oranı ve üretim
vergisi oranı
Doğrusal
Olmayan
Nedensellik
Üretim
Vergisi→Büyüme
Tiwari (2012)
1947:12009:2
ABD
GSYH
Vergi Gelirleri
Gelir, Kurumlar,
İhracat ve
Üretim Vergileri
Granger
Nedensellik
Ogbonna ve
Ebimobowei
(2012)
1994-2006
Nijerya
GSYH
Vergi Gelirleri
Granger
Nedensellik
Scarlett vd.
(2011)
Kadir vd.
(2011)
Mutaşcu ve
Dănuleţiu
(2011)
Karagianni
vd. (2012)
2000-2008
Malezya
1999
Ocak-2000
Mart
Romanya
1964:12007:2
Amerika
Bağımsız
Değişken
Yurtiçi
Tasarruflar/GDP,
Dolaysız Vergi
Gelirleri/GDP
Toplam Vergi
Gelirleri /GDP
Yöntem
Sonuç
VAR
ARDL
ECM
Dolaysız→Büyüme
Granger
Nedensellik,
Johansen
Koentegrasyon
ARDL,
Granger
Nedensellik
Granger
Nedensellik
(+)
Vergi→Büyüme
(+)
Dolaylı↔Büyüme
Gelir, Kurumlar,
Üretim ve İhracat
Vergileri
GSYH’nın Granger
nedeni değildir.
Vergi reformları
→ Büyüme
Vergi ReformlarıBüyüme (+)
NOT: (+); Vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasında pozitif yönlü bir ilişki
→; Tek yönlü nedensellik ilişkisi
↔; Çift yönlü nedensellik İlişkisi
2. Ekonometrik Analiz
2.1. Zaman Serileri Analizi
Zaman serileri, istatistik ve ekonometri gibi pek çok bilimin uygulama
alanıdır. Zaman serileri gözlem sonuçlarının zamana göre dağılım gösterdiği
serilerdir.
Örneğin belli bir zaman periyoduna göre değişkenlerin birimlerinde
meydana gelen değişimler birer zaman serisi örneğidir. Bir başka deyişle bir zaman
serisi, ilgilenilen bir büyüklüğün zaman içerisinde sıralanmış ölçümlerinin bir
kümesidir. Zaman serisi ile ilgili bu analizin yapılma amacı ise, gözlem kümesince
60
temsil edilen gerçeğin anlaşılması ve zaman serisindeki değişkenlerin gelecekteki
değerlerinin doğru bir şekilde tahmin edilmesidir (Allen, 1964: 133-152). Zaman
serisi uygulanmasına geçmeden önce zaman serilerini oluşturan farklı unsurları
incelemek gerekmektedir.
Bir zaman serisi zaman içerisinde sürekli bir biçimde gözlenebiliyorsa dizi
süreklidir. Diğer taraftan yalnızca belirli durumlarda gözlenebiliyorsa dizi kesiklidir.
Zaman serileri için bir başka sınıflandırma da seriyi oluşturan değişkenin ortalama ve
varyansının zaman boyunca gösterdiği değişkenliğe göre yapılmaktadır. Değişkenin
ortalama ve varyansı zaman boyunca sabit ve çeşitli gecikmelerde kovaryansı t’ye
bağlı değil ise, zaman serisi durağan, eğer serinin ortalama ve varyansı zamana bağlı
olarak değişiyorsa seriye durağan olmayan zaman serisi denir.
Zaman serileri dört bileşenden oluşmaktadır (Newbold, 2000: 777-785):
- Trend Bileşeni; Zaman serilerinin uzun sürede gösterdiği düşme ve yükselme
süreçlerinden sonra oluşan kararlı durumdur. Zaman serileri uzun dönem açısından
kararlı alçalma ya da yükselme şeklinde bir eğilime sahiptir.
- Mevsim Bileşeni; Zaman serilerinde mevsimlere göre değişmeyi ifade eder. Zaman
serileri açısından kullanılan verilerin kimi dönemleri diğer dönemlere göre farklılık
gösterir.
- Çevrimsel Bileşen; Ekonomide, mevsimsel değişmeler ile ilgili olmayan dönemsel
değişmelerdir. Örneğin, ekonomide genel eğilimden bağımsız kısa süreli genişleme
ya da daralma durumu çevrimsel süreci tarif eder.
- Düzensiz Bileşen; Diğer unsurlar gibi belirli olmayan, hata terimi ile ifade
edilebilecek değişmelerdir.
Zaman serileri tüm bu kendilerini oluşturan bileşenlere ayrıştırıldıktan sonra,
bileşenlerin toplamı şeklinde (Yt=Tt+St+Ct+It) veya çarpımı şeklinde (Yt= TtStCtIt)
belli bir t döneminde Y zaman serisi ifade edilebilir.
2.2. Model ve Veri Seti
Bu çalışmada Türkiye için vergi gelirleri ve ekonomik büyüme arasındaki
eşbütünleşme ve nedensellik ilişki incelenecektir. Çalışmanın genel ekonometrik
modellemesi aşağıdaki gibidir:
61
GDPt=αo+ α1dolaylit+et
(3.1)
GDPt= α2+ α3dolaysizt+et
(3.2)
GDPt= α4+ α5toplamt+et
(3.3)
(3.1), (3.2) ve (3.3) nolu denklemlerde eşitliğin sağında sırasıyla dolaylı,
dolaysız ve toplam vergi geliri değişkenleri yer almaktadır ve sırasıyla ‘‘dolayli’’,
‘‘dolaysiz’’ ve ‘‘toplam’’ şeklinde gösterilmektedir. Eşitliklerin sol tarafında ise
bağımlı değişken olarak ekonomik büyüme yer almaktadır. Her üç modelde de
ekonomik büyüme harcama yöntemine göre hesaplanan reel GSYH değerleri
tarafından temsil edilmektedir. Modellerde GSYH değerleri logaritmik formda
kullanılmıştır ve ‘’GDP’’ ile gösterilmektedir. Benzer şekilde, modellerdeki üç vergi
geliri değişkeni de logaritmik formda kullanılmıştır. Modelde yer alan değişkenler
1998-2011 dönemini kapsayan üçer aylık zaman serisi verileridir. Bu çalışmada
kullanılan GSYH verileri Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) İstatistiklerinden vergi
değişkenleri ise Muhasebat Genel Müdürlüğü İstatistiklerinden elde edilmiştir.
2.3. Metodoloji ve Bulgular
Ampirik bir çalışmada ilgili analizlere geçilmeden önce modellerde
kullanılacak gecikme uzunluğunun belirlenmesi gerekmektedir. Her üç model için de
gecikme sayısı Schwarz ve Hannan-Quinn Bilgi Kriterleri (SIC ve HQ) göz önüne
alınarak 4 olarak belirlenmiştir.
2.3.1. Birim Kök Testi
Değişkenler
arasındaki
ilişkinin
belirlenmesinden
önce
serilerin
durağanlığının test edilmesi gerekmektedir. Granger ve Newbold (1974), durağan
olmayan veriler kullanıldığında değişkenler arasındaki regresyon analizinin tutarlı
olmayacağını ve sahte regresyon probleminin ortaya çıkacağını belirtmişlerdir.
Ampirik uygulamalarda birim kök sınaması için yaygın olarak Dickey-Fuller (DF)
(1979), Genişletilmiş Dickey-Fuller (ADF) (1981), Phillips-Peron (PP) (1988) ve
Kwiatkowski, Phillips, Schmidt, Shin (KPSS) (1992) testleri kullanılmaktadır. Bu
çalışmada da birim kök sınaması için ADF, PP ve KPSS testleri kullanılacaktır.
62
DF birim kök testi hata terimlerinin istatistiki olarak bağımsız olduğunu ve
sabit varyansa sahip olduklarını varsaymaktadır. ADF testinde ise otokorelasyon
probleminin çözümü için bağımlı değişkenin optimal gecikme uzunluğu kadar
gecikmesi DF denkleminde bağımsız değişken olarak kullanılmaktadır:
∆yt=γyt-1+
i+∆yt-i+ut
∆yt= α0+ γyt-1+
∆yt=α0+ γyt-1+α2t
i
(3.4)
+ ∆yt-i+ut
i
+ ∆yt-i+ut
(3.5)
(3.6)
(3.4), (3.5) ve (3.6) nolu denklemler sırasıyla sabitsiz+trendsiz, sadece sabit
terimli, sabit+trendli modelleri ifade etmektedir. Denklemlerde γ=0 olup olmadığını
test edilmektedir. Eğer serilerin birim kök içerdiğini ifade eden boş hipotez
reddedilirse, serilerin durağan olduğu sonucuna ulaşılır.
PP birim kök testi hata teriminin zayıf bağımlılığını ve heterojen dağılıma
sahip olduğunu kabul etmektedir. Phillips ve Peron, hata terimindeki otokorelasyon
problemini dikkate almak için gecikmeli fark terimlerini eklemeksizin parametrik
olmayan istatistikî metodlar kullanmaktadırlar. PP birim kök testinde ADF testinde
olduğu gibi üç farklı regresyon modeli mevcuttur. PP testinin asimetrik dağılımı
ADF testi ile aynı olduğundan tekrar formülasyon vermek gerekli görülmemiştir.
(Topcu ve Kuloğlu: 2012: 371-372).
Durağanlık analizlerinde uygulanabilecek bir diğer alternatif yöntem ise
KPSS testidir. KPSS testinde amaç gözlenen serideki deterministik trendin
arındırılarak serinin durağanlaştırılmasıdır. Bu testteki en önemli farklılık kurulan
birim kök hipotezi diğer birim kök testleri için kurulan hipotezlerden farklıdır. Boş
hipotez serinin durağan olduğunu, buna karşın alternatif hipotez ise seride birim kök
olduğunu ima etmektedir (Kwiatkowski, Phillips, Schmidt ve Shin 1992: 159). Boş
hipotezdeki durağanlık seriler trendden arındırıldıkları için temelde trend durağanlığı
göstermektedir. Böylelikle trendden arındırılan serideki birim kök olmama, serinin
aslında trend durağanlığını gösterir.
yt = wt +
(3.7)
t
(3.7) nolu denklemde wt= wt-1
+
vt rassal yürüyüşü ve vt~ IID(0, σ2u) ifade
etmektedir. H0: σ2u=0 boş hipotezi, HA= σ2u>0 alternatif hipotezine karşı
63
sınanmaktadır. Birim kök analizlerinden ADF ve PP testlerine ait bulgulara tablo 3.2’
de, KPSS testine ait bulgulara ise tablo (3.3)’de yer verilmiştir.
Tablo 3.2: ADF ve PP Birim Kök Analizi Bulguları
H0: seriler durağan değildir
Model/
ADF
PP
Değişken
Sabit
Sabit+Trend
Boş
Sabit
Sabit+Trend
Boş
-0,94[0,94]
3,26[0,99]
-5,06[0,00]***
-3,39[0,06]*
2,98[0,99]
lndolayli -3,40[0,01]**
***
-11,59[0,00]*** -1,62[0,09]*
-11,76[0,00]*** -17,02[0,00]*** -9,40[0,00]***
lndolayli -11,26[0,00]
-1,80[0,69]
3,48[0,99]
-2,86[0,05]*
-1,77[0,70]
3,51[0,99]
lndolaysiz -2,59[0,10]
***
***
***
***
***
-7,77[0,00]
-5,99[0,00]
-7,23[0,00]
-7,83[0,00]
-6,16[0,00]***
lndolaysiz -7,24[0,00]
-2,25[0,45]
3,44[0,99]
-4,30[0,00]***
-2,19[0,48]
3,58[0,99]
lntoplam -2,78[0,06]*
***
***
***
***
***
-8,67[0,00]
-6,84[0,00]
-8,23[0,00]
-8,82[0,00]
-6,92[0,00]***
lntoplam -8,20[0,00]
-2,74[0,22]
2,03[0,98]
-2,43[0,13]
-5,42[0,00]***
2,67[0,99]
lngdp 0,14[0,96]
**
*
*
***
***
-3,21[0,08]
-1,91[0,05]
-13,21[0,00]
-14,42[0,00]
-9,19[0,00]***
lngdp -3,03[0,03]
Not: ADF testinde kullanılan gecikme sayıları Schwarz Bilgi Kriteri göz önüne alınarak
belirlenmiştir.
t-istatistiklerinin olasılık değerleri köşeli parantez içerisinde belirtilmiştir.
*** **
, ve * sırasıyla %1, %5 ve %10 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir.
terimi ilgili değişkenin ilk farkının alındığını simgelemektedir.
Boş Hipotez
Tablo 3.3: KPSS Birim Kök Analizi Bulguları
Değişken
H0: seriler durağandır
KPSS
Karar
dolaysiz
1,409[0,34]
0,256[0,11]
Ho: Red
dolayli
0,829[0,34]
0,230[0,11]
Ho: Red
toplam
1,307[0,34]
0,241[0,11]
Ho: Red
gdp
0,619[0,34]
0,199[0,11]
Ho: Red
***
0,051[0,11]***
Ho: Kabul
dolaysiz 0,056[0,34]
***
***
0,113[0,34]
0,051[0,11]
Ho:
Kabul
dolayli
***
***
0,047[0,34]
0,053[0,11]
Ho: Kabul
toplam
***
***
0,111[0,34]
0,053[0,11]
Ho: Kabul
gdp
Not: Kwiatkowski vd. (1992) çalışmasından elde edilen asimptotik kritik değerler (%10)
köşeli parantez içerisinde verilmiştir.
***
%1 anlamlılık düzeyini ifade etmektedir.
Δ terimi ilgili değişkenin ilk farkının alındığını simgelemektedir.
ADF ve PP testlerinde ‘‘birim kök olduğu’’ biçiminde kurulan boş hipotez
KPSS testinde ise ‘‘birim kök yoktur’’ şeklinde kurulmuştur. Analiz sonucu
hesaplanan t istatistikleri kritik değerlerden büyükse H0 boş hipotezi reddedilecektir.
Buna göre ADP, PP ve KPSS testlerinden elde edilen bulgular ışığında analizdeki
tüm değişkenlerin seviyelerinde durağan olmayıp, birinci farkları alındığında
64
durağan hale geldikleri görülmektedir. Dolayısıyla tüm değişkenlerin birinci
dereceden bütünleşik, I(1) olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
2.3.2. Eşbütünleşme ve Nedensellik Analizi
Ekonometrik modellerde durağan olmayan iki ya da daha fazla seri arasındaki
ilişki eşbütünleşme testi ile analiz edilmektedir. Engle ve Granger (1987) modeldeki
tüm değişkenlerin aynı dereceden bütünleşik olması koşuluyla kullanılabilinecek bir
test geliştirmişlerdir. Bu teste göre, (3.1), (3.2) ve (3.3) nolu denklemlerden elde
edilen hata terimi serilerinin durağan olup olmadığı, aşağıda verilen (3.8) nolu
denklemle ifade edilen ADF testi kullanılarak analiz edilir.
t
=
1 t
+
(3.8)
t
Eğer serilerin durağan olmadığını ifade eden boş hipotez reddedilirse, bu
durum ilgili değişkenler arasında eşbütünleşme ilişkisinin olduğu gerçeğine işaret
etmektedir. Seriler arasındaki olası uzun dönemli ilişki belirlendikten sonra ise
değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin araştırılması mümkün olacaktır.
Granger (1969), modeldeki değişkenler arasında neden ve sonuç ilişkisinin olup
olmadığını test etmek ve eğer varsa bu ilişkinin yönünü belirlemek için bir yöntem
geliştirmiştir. Ancak daha sonraki çalışmasında Granger (1988), Standard
Nedensellik testinin analizdeki değişkenlerin eşbütünleşik olması durumunda geçerli
olmayacağını belirtmiştir. Bu nedenle hata düzeltme modelinin nedensellik analizleri
için daha geçerli olacağını öne sürmüştür. Hata düzeltme modelleri eşbütünleşik
değişkenler arasındaki dengesizliği gidermek ve kısa ve uzun dönemli nedensellik
ilişkisini test etmek amacıyla kullanılmaktadır. Her bir model için ayrı ayrı kurulan
hata düzeltme modeli (3.9) ve (3.10) nolu denklemlerde dolaysız vergi gelirleri;
(3.11) ve (3.12) nolu denklemlerde dolaylı vergi gelirleri; (3.13) ve (3.14) nolu
denklemler ise toplam vergi gelirleri göz önüne alındığında aşağıdaki eşitlikler
yardımıyla formülize edilebilir. Bu çalışmada Hata Düzeltme Modeli aşağıdaki
kapsamda belirlenmiştir:
ΔlnGDPt=
0
+
1 ΔlnGDPt-i
+
2 Δlndolaysizt-i
+ λECTt-1 + νt
(3.9)
65
Δlndolaysizt= β0 +
ΔlnGDPt=
0
1 ΔlnGDPt-i
+
Δlndolaylit= β0 +
ΔlnGDPt=
0
1 Δlndolaysizt-i
1 ΔlnGDPt-i
Δlntoplamt= β0 +
2 ΔlnGDPt-i
2 Δlndolaylit-i
+
1 Δlndolaylit-i
+
+
+ λECTt-1 + νt
2 ΔlnGDPt-i
+
2 Δlntoplamt-i
+
1 Δlntoplmt-i
2 ΔlnGDPt-i
+
+ θECTt-1 + νt
+ θECTt-1 + νt
(3.10)
(3.11)
(3.12)
+ λECTt-1 + νt
(3.13)
+ θECTt-1 + νt
(3.14)
Yukarıdaki denklem setinde Δ değişkenlerin ilk farkını temsil etmektedir. k
ve l gecikme uzunluğunu v ise hata terimini simgelemektedir. Bu modeldeki
katsayılar ( 1,
2,
β1 ve β2) kısa dönem katsayılardır. λ ve Ө ise uyarlanma
katsayılarının hızını temsil etmektedir. Hata düzeltme terimi (ECT) uzun dönem
eşbütünleşme ilişkisinden türetilmektedir ve önceki eşitsizliğin büyüklüğünü
ölçmektedir.
ΔlnGDPt =
0
+
Δlndolaysizt= β0 +
ΔlnGDPt =
0
+
i
ΔlnGDPt-i +
i Δlndolaysizt-i
i ΔlnGDPt-i
i Δlndolaylit-i
ΔlnGDPt =
i ΔlnGDPt-i
0
+
Δlntoplamt= β0 +
+
Δlndolaysizt-i + εt
i ΔlnGDPt-i
i Δlndolaylit-i +
+
Δlndolayit= β0 +
i
+
+
i ΔlnGDPt-i
(3.16)
εt
(3.17)
+ εt
(3.18)
i Δlntoplamt-i +
+
i Δlntoplamt-i
i ΔlnGDPt-i
+ εt
(3.15)
εt
(3.19)
+ εt
(3.20)
Eğer söz konusu değişkenler eşbütünleşik bulunmuşsa (3.9)-(3.14) nolu
denklem setinde verilen hata düzeltme modeli tahmin edilir. Bir nedensellik
ilişkisinin bulunabilmesi için Hata düzeltme terimi katsayılarının anlamlı olması
gerekmektedir. Ancak eşbütünleşme ilişkisi kurulamamışsa (3.15)-(3.20) nolu
denklem setinde verilen Standart Granger Nedensellik testi ile analize devam edilir.
Bu sette yer alan eşitliklerden (3.15) ve (3.16) nolu denklemler dolaysız vergi
gelirleri; (3.17) ve (3.18) nolu denklemler dolaylı vergi gelirleri; (3.19) ve (3.20)
nolu denklemler ise toplam vergi gelirleri üzerinden kurgulanmıştır. (3.15) nolu
66
denklem göz önüne alınırsa, eğer dolaysız vergi gelirinin gecikmeli değerlerinin
tahmin edilen katsayıları istatistiksel olarak anlamlı ise (
i
0), bu durum
dolaysız vergi gelirlerinin ekonomik büyümeye yol açtığını göstermektedir.
Tablo 3.4: Engle-Granger Eşbütünleşme Analizi Bulguları
H0: seriler eşbütünleşik değildir
Boş Hipotez
Değişken
Sabit
Sabit+Trend
Boş
Karar
-3,32[0,07]*
-2,83[0,00]*** H0: Red
-2,75[0,07]*
lngdp =f( lndolayli)
-3,03[0,13]
-1,60[0,11]
H0: Kabul
lngdp =f( lndolaysiz) -2,15[0,22]
-2,20[0,20]
-3,09[0,11]
-1,59[0,12]
H0: Kabul
lngdp =f( lntoplam)
Not: t-istatistiklerinin olasılık değerleri köşeli parantez içerisinde belirtilmiştir.
***
ve * sırasıyla %1 ve %10 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir.
Serilerin eşbütünleşik olmadığını ifade eden H0 hipotezi hesaplanan t
istatistiklerinin kritik değerlerden büyük olması durumunda reddedilecektir. Tablo
3.4’de verilen eşbütünleşme bulguları ışığında sadece dolaylı vergi gelirleri ile
ekonomik büyüme değişkeni arasında eşbütünleşme ilişkisinin olduğu; dolaysız ve
toplam vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasında ise böyle bir ilişkinin olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
Tablo 3.5: Hata Düzeltme Modeli Bulguları
Kısa Dönem Uzun Dönem
Boş Hipotez
Wald-Stat.
Wald-Stat.
**
8,183[0.00]***
H0: dolayli gdp’nin nedeni değildir 3.506[0.01]
dolayli↔gdp
H0: gdp dolayli’nın nedeni değildir 1.482[0.22]
0,616[0.22]
Not: t-istatistiklerinin olasılık değerleri köşeli parantez içerisinde belirtilmiştir.
***
ve **sırasıyla %1 ve %5 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir.
Değişken
Karar
H0: Red
H0: Kabul
Eşbütünleşme analizi neticesinde uzun dönemli ilişkiye sahip olduğu
belirlenen dolaylı vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasındaki nedensellik ilişkisi
hata düzeltme modeli kurularak analiz edilmektedir. Tablo 3.5’de verilen hata
düzeltme analizi bulguları neticesinde gerek kısa gerekse uzun dönemde ekonomik
büyümeden dolaylı vergi gelirlerine doğru bir nedensellik ilişkisi bulunmazken;
dolaylı vergi gelirlerinden ekonomik büyümeye doğru hem kısa hem de uzun
dönemde nedensellik ilişkisi bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
67
Tablo 3.6: Granger Nedensellik Analizi Bulguları
Değişken
Boş Hipotez
MWald-Stat.
Karar
*
H0: Red
H0: dolaysiz gdp’nin nedeni değildir 2.490[0.05]
dolaysiz↔gdp
H0: gdp dolaysiz’ın nedeni değildir 4.161[0.00]*** H0: Red
H0: toplam gdp’nin nedeni değildir 3.587[0.01]** H0: Red
toplam↔gdp
H0: gdp toplam’ın nedeni değildir
3.349[0.01]** H0: Red
Not: t-istatistiklerinin olasılık değerleri köşeli parantez içerisinde belirtilmiştir.
*** **
, ve * sırasıyla %1, %5 ve %10 anlamlılık düzeylerini ifade etmektedir.
Eşbütünleşme analizi neticesinde uzun dönemli ilişkiye sahip olmadıkları
tespit edilen dolaysız vergi gelirleri ve toplam vergi gelirleri ile ekonomik büyüme
arasındaki nedensellik ilişkisi Standart Granger Nedensellik Testi kullanılarak analiz
edilmiştir. Tablo 3.6’da verilen nedensellik analizi bulguları ışığında gerek dolaysız
vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasında; gerekse de toplam vergi gelirleri ve
ekonomik büyüme arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisinin olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
3. Çalışmanın Literatüre Katkısı
Çalışmanın literatüre yaptığı katkı şu şekilde özetlenebilir: Bu alanda yapılan
birçok ampirik çalışma olmasına rağmen özellikle Türkiye ekonomisi için yapılmış
kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmada vergi gelirleri üç farklı kategoride
ele alınmıştır. Özellikle ekonometrik analize toplam vergi geliri değişkeni de
eklenerek dolaylı ve dolaysız vergi gelirlerinin toplamından oluşan toplam vergi
gelirlerinin büyüme üzerinde paralel bir etki gösterdiği ispatlanmış olmaktadır.
Ayrıca daha önceki çalışmalarda 1980’lerde ve 1990’larda yaygın olarak kullanılan
Gayri GSMH ve fiyat değişimlerinden kaynaklanan artış ve azalışları da yansıtan
nominal GSYH ölçütleri kullanıldığından bu çalışmada büyüme ölçütü olarak reel
GSYH verileri kullanılarak üretim odaklı bir büyüme değerlendirilmesi yapılmıştır.
4. Çalışmanın Kısıtları ve Gelecek Çalışmalar İçin Öneriler
Çalışmayla ilgili genel olarak büyük bir kısıt bulunmamaktadır. Özellikle
teorik çerçeveyle ilgili bölümlerde literatürdeki çalışmalara ulaşılması ile ilgili
herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Ekonometrik analiz bölümüne gelindiğinde,
makro veriler kullanıldığı için verilerin elde edilmesi aşamasında da herhangi bir
68
sorunla karşılaşılmamıştır. Fakat elde edilen verilerin gerçek vergi geliri değerlerini
tam olarak yansıtıp yansıtmadığı bir başka deyişle gerçek değerlere yakınlığı,
analizin güvenirliği konusunda kısıt oluşturmaktadır. Özellikle gelir ve kurumlar
vergisi gibi dolaysız vergiler söz konusu olduğunda bu vergilerin toplanmasına
ilişkin yaşanan aksaklıklar bu konudaki endişeleri destekler niteliktir. Çünkü
dolaysız vergiler beyan usulüne göre toplanan vergilerdir. Dolayısıyla mükelleflerin
vergi gelirleri ile ilgili yanlış ve eksik beyanda bulunmaları durumuyla
karşılaşılabilmektedir. Bununla birlikte çeşitli muhasebe hileleri ile ödenmesi
gereken vergi miktarı daha düşük tutarlarda gösterilebilmektedir. Bir başka etken de
kayıt dışı ekonominin neden olduğu vergi altına alınamayan faaliyetlerdir. Tüm bu
olumsuzluklar dolaysız vergi gelirleri ve dolayısıyla toplam vergi gelirlerinde düşüşe
neden olmaktadır. Vergi gelirlerinin ekonomik büyüme üzerindeki net etkisinin
analizi için kısıt oluşturmaktadır.
Vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiye yönelik yapılacak
gelecek çalışmalarda dikkat edilmesi gereken husus; özellikle dolaylı vergi ve
dolaysız vergi ayrımı dikkate alınarak yapılacak çalışmalarda incelecek dönemin iyi
seçilmesidir. Bir başka deyişle dolaylı ve dolaysız vergiler içinde büyük öneme sahip
vergi türlerinin uygulanmaya başladığı dönemlerin seçilen örneklem içinde olması
analiz açısından önemlidir. Bu çalışma sadece Türkiye için yapılan bir çalışmadır.
Farklı ülke örnekleri ile karşılaştırmalı bir çalışma yapılması söz konuşu ilişkinin
ülkeler ve vergi yapısına göre nasıl farklılık gösterdiğinin anlaşılmasında büyük bir
katkı sağlayacaktır. Yine Türkiye için farklı analiz dönemleri seçilerek yapılacak
karşılaştırmalı bir çalışma, bazı vergi türlerinin yürürlüğe girmesiyle vergi
gelirlerindeki değişimin ve bu değişimin ekonomik büyüme üzerinde yarattığı etkinin
anlaşılmasını sağlayacaktır.
69
SONUÇ
Kamunun en önemli finansman kaynaklarından biri olan vergiler,
ekonomideki birçok gösterge üzerinde de çeşitli etkiler meydana getirebilme
potansiyeline sahiptir. Bu açıdan bakıldığında vergilerin etki alanı içerisinde yer alan
değişkenler arasında başta ekonomik büyüme olmak üzere mikro ve makro düzeyde
çok sayıda faktör yer almaktadır. İktisat literatüründe artan vergilerin, tüketim,
tasarruf ve yatırım davranışları da dâhil olmak üzere ekonomik birtakım bileşenleri
değiştirerek büyümeyi etkileyeceği öngörülmektedir.
Literatürde vergilerin ekonomik aktivite üzerindeki etkilerini inceleyen
çalışmalardan Türkiye örneğini içeren çalışmalar dolaylı ve dolaysız vergilerin
ekonomik etkileri arasında farklı sonuçlar bulsalar da, genellikle bu sonuçları
yorumlamaktan uzak durmuşlardır. Bu durumun en önemli nedeni, yapılan
çalışmalarda örneklem periyodu gereği ekonomik büyüme göstergesi olarak ya
GSMH ya da cari fiyatlarla hesaplanan GSYH değerlerini kullanmaları olarak
görünmektedir. Bu eksiklikten hareketle bu çalışmada tamamen üretim artışı odaklı
ekonomik büyüme üzerinden hareket edilmesi planlanmıştır. Bu doğrultuda
çalışmada Türkiye’de ekonomik büyüme ile vergi gelirleri arasındaki eşbütünleşme
ve nedensellik ilişkisi incelenmiştir. Araştırma için 1998:1–2011:4 dönemlerine
ilişkin vergi gelirleri ve ekonomik büyüme verileri kullanılmıştır. Çalışmada vergi
gelirlerine ilişkin değişkenler dolaylı, dolaysız ve toplam vergi geliri şeklinde üç ayrı
kategoride ele alınmıştır.
Yapılan ampirik analizlerden elde edilen bulgular neticesinde, Türkiye’de
dolaylı vergiler ile ekonomik büyüme arasında uzun dönemli bir ilişkinin var olduğu
saptanmıştır. Engle ve Granger (1987), iki değişken arasında anlamlı bir
eşbütünleşme ilişkisi varsa bunun aynı zamanda en azından tek yönlü bir nedensellik
ilişkisini de beraberinde getireceğini ileri sürmektedir. Bu bağlamda, kurulan hata
düzeltme modelinden elde edilen bulgular ışığında gerek kısa gerekse de uzun
dönemde ekonomik büyümeden dolaylı vergi gelirlerine doğru bir nedensellik bağı
bulunmazken; dolaylı vergi gelirlerinden ekonomik büyümeye doğru hem kısa hem
de uzun dönemde tek yönlü bir nedensellik bağı tespit edilmiştir. Ayrıca, aralarında
70
eşbütünleşme ilişkisi olmayan dolaysız vergi gelirleri ve toplam vergi gelirleri ile
ekonomik büyüme arasında ise çift yönlü bir nedensellik bağına rastlanmıştır.
Dolaylı vergiler özellikle harcamalar üzerinden alınan vergiler olduğu için
gelir üzerinden alınan vergilere göre bireylerin yatırım, tasarruf gibi kararları
üzerinde daha az etkiye sahiptir. Dolaylı vergilerin doğrudan söz konusu mal ve
hizmetin fiyatına yansıtılması nedeniyle devlet açısından dolaylı vergilerin elde
edilmesi dolaysız vergilere göre daha kolay ve sağlıklıdır. Türkiye ekonomisinde
1984’de KDV’nin, 2002 yılında da ÖTV’nin yürürlüğe girmesiyle dolaylı vergiler
lehine bir dönüşüm yaşanmıştır. Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’de vergi
yapısındaki ağırlığın dolaylı vergi gelirlerinden oluşması, ampirik analiz neticesinde
elde edilen dolaylı vergi gelirleri ile ekonomik büyüme arasındaki uzun dönemli
ilişkinin varlığını açıklar niteliktedir. Ek olarak dolaysız vergi gelirlerinde yaşanması
muhtemel vergi kaçaklığı da bu bulguyu desteklemektedir.
Nedensellik analizi bulguları dolaylı ve dolaysız vergi gelirleri ile ekonomik
büyüme arasındaki ilişki konusunda temel bir ayrım ortaya koymaktadır. Ekonomik
aktivitedeki değişim hem kısa hem de uzun dönemde dolaylı vergi gelirlerini
etkilerken, bu ilişki tersi yönde geçerli değildir. Oysa ekonomik aktivitedeki değişim
dolaysız vergi gelirlerini etkilerken, değişen dolaysız vergi gelirleri de ekonomik
aktivite düzeyini etkilemektedir. Bu durumun en önemli nedeni ise dolaysız vergi
gelirlerinin aksine dolaylı vergilerin gelir düzeyinden bağımsız oluşudur.
Ekonomideki üretim potansiyeli, toplam gelir ve kişi başına gelir değiştikçe
hükümetin toplayacağı dolaysız vergi geliri miktarı da değişecekken; ekonomideki
ajanların tüketim eğilimlerine bağlı olarak değişen dolaylı vergi geliri miktarı ise bu
durumdan etkilenmeyecektir.
Çalışmadan elde edilen bulgular, toplam vergi gelirlerinin ekonomik büyüme
üzerindeki etkisinin dolaysız vergi gelirleri ile büyüme arasındaki ilişkiye paralellik
gösterdiğine işaret etmektedir. Yani Türkiye’de vergi gelirlerinin ekonomik büyüme
üzerindeki etkilerinde dolaylı vergilere kıyasla dolaysız vergi gelirlerinin rolü daha
büyüktür. 1980 sonrası yaşanan dönüşüm her ne kadar vergi yapısındaki ağırlığı
dolaylı vergilere doğru kaydırsa da, vergi gelirlerinin ekonomik etkileri söz konusu
71
olduğunda toplam etki ağırlıklı olarak dolaysız vergi gelirleri tarafından
belirlenmektedir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında Türkiye’de 1998-2011 döneminde
ekonomik büyümeyi etkilemek için kısa dönemde dolaysız vergi gelirlerinin daha
etkin olduğu; ancak bu durumu takiben uzun dönemde dolaylı vergi gelirlerinin de
büyüme üzerinde etkin hale geleceği sonucuna ulaşılmıştır.
72
KAYNAKÇA
Kitaplar
Akdoğan, A. (2003), Türk Vergi Sistemi ve Uygulaması (Gözden Geçirilmiş ve
Genişletilmiş 4. Baskı), Ankara: Gazi Kitabevi.
Akdoğan, A. (1996), Kamu Maliyesi (Gözden Geçirilmiş Beşinci Baskı), Ankara:
Gazi Büro Kitabevi.
Aktan, C. Ç., Dileyici, D. ve Vural, Y. İ. (2004), Kamu Maliyesinde Çağdaş
Yaklaşımlar, Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Alkin, E., Yıldırım, K. ve Özer, M. (2005), ‘‘Makro Ekonomik Denge’’ içinde (301326), İktisada Giriş (3. Baskı), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web-Ofset
Tesisleri.
Allen, R. G. D. (1964), Statics for Economists, UK: Mc-Millan.
Bilici, N. (2004), Vergi Hukuku (9. Baskı), Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Boratav, K. (1965), Kamu Maliyesi ve Gelir Dağılımı, Ankara: Sevinç Matbaası.
Bulut, M. (2009), Yatırım İkliminin Geliştirilmesinde Yatırım Vergi Politikalarının
Rolü: Türkiye Örneği, Ankara: Ümit Ofset Matbaacılık.
Atılgan, H. (2004), Vergilemenin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri:
Türkiye’deki Durumun Analizi, Ankara: Maliye Bakanlığı Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Yayını.
Eckstein, O. (1979), Public Finance (Fourth Edition), New Jersey: Prentice-Hall,
INC.
Edizdoğan, N. ve Çelikkaya, A. (2010), Vergilerin Ekonomik Analizi (1. Baskı),
Bursa: Dora Basın-Yayın- Dağıtım.
Edizdoğan, N., Özker, N., Ferhatoğlu, E. ve Bilge, S. (2007), Türk Vergi Sistemi
(Yeniden Düzenlenmiş 3. Baskı), Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.
Eker, A. ve Tüğen, K. (1993), Kamu Maliyesine Giriş, İzmir: Takav Matbaası.
73
Gwartney, J. D., Stroup, R. L., Sobel, R. S. & Macpherson, D. (2009), Economics:
Private and Public Choice (12th Edition), USA: South- Western Cengage
Learning.
Gerçek, A. ve Yüce, M. (1998), Mükelleflerin Vergiye Yaklaşımı Açısından Türk
Vergi Sisteminin Değerlendirilmesi, Bursa: Bursa Sanayi ve Ticaret Odası.
Herekman, A. (1976), Genel Vergi Kuramı, Ankara: Kalite Matbaası.
Karakoç, Y. (2007), Genel Vergi Hukuku (4. Bası), Yetkin Yayınları.
Kırbaş, S. (2008), Vergi Hukuku (18. Baskı), Ankara: Siyasal Kitabevi.
Mansfield, E. (1989), Principles of Macroeconomic, New York: WW Norton & Co.
Muter, B. N. (1997), Vergi Teorisi, İzmir: Ajans Birmat Reklam& Reprodüksiyon.
Öncel, M., Kumrulu, A. ve Çağan, N. (2004), Vergi Hukuku (Gözden Geçirilmiş ve
24 Ocak Değişiklikleri İşlenmiş 11. Bası), Ankara: Turhan Kitabevi.
Sağbaş, İ. (2008), Vergi Teorisi, Ankara: Ece Matbaası.
Schmölders, G. (1976), Genel Vergi Teorisi (Gözden Geçirilmiş İlaveli Dördüncü
Baskı), (S. Turhan, Çev.). İstanbul: Fakülteler Matbaası.
Stiglitz, E. J. (1994), Kamu Kesimi Ekonomisi (İkinci Baskı), (Ö. F. Batırel, Çev.).
Marmara Üniversitesi Yayın No: 549.
Şener, O. (1998), Kamu Ekonomisi (6. Baskı), İstanbul: Alkım Yayınları.
Şiriner, Y. ve Doğru, Y. (2006), Türkiye’de Büyümenin Ekonomi Politiği (1980
Sonrası Türkiye Ekonomisi Üzerine Bir İnceleme), Ankara: Dipnot Yayınları.
Tarı, R. (2008), Ekonometri (Gözden Geçirilmiş 5. Baskı), İstanbul: Avcı Ofset.
Tucker, I. B. (2011), Economics for Today (Seventh Edition), USA: South-Western
Cengage Learning.
Turhan, S. (1998), Vergi Teorisi ve Politikası, İstanbul: Filiz Kitabevi.
Türk, İ. (2010), Kamu Maliyesi (Mevzuattaki Değişikliklere ve Son İstatistik
Verilerine Göre Güncelleştirilmiş 8. Bası), Ankara: Turhan Kitabevi.
Uluatam, Ö. (1999), Kamu Maliyesi (6. Baskı), Ankara: İmaj Yayınevi.
Ünsal, M. E. (2009), Makro İktisat (Gözden Geçirilmiş 8. Baskı), Ankara: İmaj
Yayınevi.
Yıldırım, K., Karaman, D. ve Taşdemir, M. (2010), Makro Ekonomi (9. Baskı),
Ankara: Seçkin Yayıncılık.
74
Makaleler
Açıkgöz, Ş. (2008), ‘‘Türkiye’de Vergi Gelirleri, Vergi Yapısı ve İktisadi Büyüme
İlişkisi: 1968-2006’’, Ekonomik Yaklaşım Dergisi (Gazi Üniversitesi İktisat
Bölümü), 19 (68), 91-113.
Aghion, P. & Howitt, P. (1992), ‘‘A Model of Growth Through Creative
Destruction’’, Econometrica, 60 (2), 323-351.
Aktan, C., C.(1998), ‘‘Düz ve Düşük Oranlı Vergiler ile Ekonomik Büyüme
İlişkisi’’, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı 203, 41-45.
Altay, N. O. ve Altın, O. (2008), ‘‘Türkiye’de Kamu Harcamalarının Ekonomik
Büyüme ve Yatırımlar Üzerine Etkilerinin Analizi (1980-2005)’’, Ege
Akademik Bakış, 8(1), 267-285.
Anastassiou, T. ve Dritsaki, C. (2005), ‘‘Tax Revenues and Economic Growth: An
Empirical Investigation for Greece Using Causality Analysis’’, Journal of
Social Sciences, 1(2): 99-104.
Arin, P. K., Berlemann, M., Koray, F. & Kuhlenkasper, T. (2011), ‘‘The TaxationGrowth-Nexus Revisited’’, Hamburg Institute of International Economics
(HWWI), HWWI Research Paper 104, 1-24.
Balseven, H. (2003), ‘‘Vergilerin Emek Arzı Üzerindeki Gelir, İkame ve Mali
Etkileri’’, G.Ü. İ.İ.B.F Dergisi, 2, 217-238.
Çapar, M. (2004), ‘‘Özel Tüketim Vergisi ve Türkiye Uygulaması’’, Sayıştay
Dergisi, Sayı 52, 121-134.
Chairman, S. J. (1997), ‘‘Taxes and Long-Term Economic Growth’’, A Joint
Economic Comittee Report, 1-13.
Chigbu, E. E., Akujuobi, L. E. & Appah, E. (2012), ‘‘An Empirical Study on the
Causality Between Economic Growth and Taxation in Nigeria’’, Current
Research Journal of Economic Theory, 4(2), 29-38.
Dickey, D., & Fuller, W.A (1979), ‘‘Distrubition of the Estimators for
Autoregressive Time Series with a Unit Root’’, Journal of American
Statistical Association, 74, 427-431.
75
Dickey, D., & Fuller, W.A (1981), ‘‘Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive
Time Series with a Unit Root’’, Econometrica, 49(4), 1057-1072.
Dönmez, R. (2009a), ‘‘Veraset ve İntikal Vergisi’’, Türk Vergi Sistemi içinde (249264), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web- Ofset Tesisleri.
Dönmez, R. (2009b), ‘‘Emlak Vergisi’’, Türk Vergi Sistemi içinde (281-300),
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web- Ofset Tesisleri.
Durkaya M. ve Ceylan, S. (2006), ‘‘Vergi Gelirleri ve Ekonomik Büyüme’’, Maliye
Dergisi, Sayı 150, 79-89.
Easterly, W. & Rebelo, S. (1993), ‘‘ Fiscal Policy and Economic Growth’’, Journal
of Monetary Economics, 32(2003), 417-458.
Ejder, H. E. (2000), ‘‘Türkiye’de Vergi Politikaları’’, G.Ü. İİBF Dergisi, 4/2000,
127-132.
Engen, E. & Skinner, J. (1996), ‘‘Taxation and Economic Growth’’, National Tax
Journal, 49(4), 617-642.
Engle, R. F. & Granger C. W. J. (1987), ‘‘Cointegration and Error Correction:
Representation, Estimation and Testing’’, Econometrica, 55, 251-276.
Ferretti, M. M. G. & Roubini,
N. (1995), ‘‘Growth Effects of Income and
Consumption Taxes: Positive and Normative Analysis’’, NBER Working
Paper Series, Working Paper 5317, 1-40.
Göçer, İ., Mercan, M., Bulut, Ş. ve Dam, M. (2010), ‘‘Ekonomik Büyüme İle Vergi
Gelirleri Arasındaki İlişki: Sınır Testi Yaklaşımı’’, Dumlupınar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 28, 97-110.
Granger, C. W. J. (1969), ‘‘Investigating Causal Relations by Econometric Models
and Cross-Spectral Methods’’, Econometrica, 2, 111-120.
Granger, C. W. J. (1988), ‘‘Some Recent Developments in a Concept of Causality.
Journal of Econometrics, 39(1-2), 199-211.
Granger, C. W. J. & Newbold, P. (1974), ‘‘Spurious Regressions in Econometrics.
Journal of Econometrics, 2, 111-120.
76
Gül, E. ve Kenar, B. (2009), ‘‘AB Ülkeleri ve Türkiye’de Vergi Gelirleri ile
Ekonomik Büyüme İlişkisi: 1980-2008’’, Uluslararası Davraz Kongresi 2009
Bildiri Kitabı, 16-26.
Güneş, G. (2000), ‘‘4369 Sayılı Yasa İle Getirilen Değişikliklerin Verginin Anayasal
İlkeleri Açısından İrdelenmesi’’, Prof. Dr. Adnan TEZEL’e Armağan,
Marmara Üniversitesi Maliye Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın No:13,
261-262.
Herekman, A. (2009), ‘‘ Katma Değer Vergisi’’, Türk Vergi Sistemi içinde (225248), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web-Ofset Tesisleri.
Jones, C. I. (1994), ‘‘Economic Growth and the Relative Price of Capital’’, Journal
of Monetary Economics, 34(3), 359-382.
Kadir, J. A., Idris, M. & Mohamed (2011), ‘‘Relationship Between Indirect Taxes to
Gross National Product (GNP): Malaysian Case’’, Business Management
Quarterly Review, 2(1), 28-37.
Karagianni, S., M. Pempetzoglou & A. Saraidaris (2012) “Tax Burden Distribution
and GDP Growth: Non-Linear Causality, Considerations in the USA”
International Review of Economics and Finance ,21, 186–194.
Kumrulu, A. (1988), ‘‘Türkiye'de Vergi Politikası Gelişmeleri: Karar Alma Süreci ve
Sapmalar (1950-1985)’’, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 40(14) 193-235.
Kwiatkowski, D., Phillips, P. C. B., Schmidt, P. & Shin, Y. (1992), ‘‘Testing The
Null Hypothesis of Trend Stationanity’’, Journal of Econometrics, 54, 159178.
Lee, Y. & Gordon, H. R.(2005), ‘‘Tax Structure and Economic Growth’’, Journal of
Public Economics, 89, 1027-1043.
Lucas, E, R. (1988), ‘‘On the Mechanics of Economic Development’’, Journal of
Monetary Economics, 22, 3-42.
Mashkoor, M., Yahya, S. & Ali, S. A. (2010), ‘‘Tax Revenue and Economic Growth:
An Empirical Analysis for Pakistan’’, World Applied Sciences Journal,
10(11), 1283-1289.
77
Mankiw, G. N., Romer, D. & Weil, D. N. (1992), ‘‘A Contribution to the Empirics
of Economic Growth’’, Quarterly Journal of Economics, 107(2), 407-437.
Mucuk, M. ve Alptekin, V. (2008), ‘‘Türkiye’de Vergi ve Ekonomik Büyüme
İlişkisi: VAR Analizi (1975 - 2006)’’ Maliye Dergisi, Sayı 155, 159-174.
Mutaşcu, M. I. & Dănuleţiu, D. C. (2011), ‘‘Taxes And Economıc Growth in
Romania (A Var Approach)’’, Annales Universitatis Apulensis Series
Oeconomica, 13(1), 94-105.
Mutluer, K. (2006), ‘‘Vergileme İlkeleri’’, Vergi Uygulamaları içinde (1-22).
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Web-Ofset Tesisleri.
Myles, D. G. (2000), ‘‘ Taxation and Economic Growth’’, Fiscal Studies, 21 (1),
141–168.
Myles, D. G. (2007), ‘‘Economic Growth and the Role of Taxation’’, University of
Exeter and Institute for Fiscal Studies, 1-202.
Ogbonna, G. N. & Ebimobowei, A. (2012), ‘‘Impact of Tax Reforms and Economic
Growth of Nigeria: A Time Series Analysis’’, Current Research Journal of
Social Sciences, 4(1), 62-68.
.
Padovano, F. & Galli, E. (2001), ‘‘Tax Rates and Economic Growth’’, Economic
Inquiry, 39(1), 44-57.
Paksoy, S. ve Bakan, S. (2010), ‘‘Türkiye’de Uygulanan Vergi Politikaları ve
Ekonomik Büyüme Üzerine Etkileri (1980 Sonrası)’’, Elektronik Sosyal
Bilimler Dergisi, 9 (32), 150-170.
Phillips, P. C. B & Peron, P. (1988), ‘‘Testing for a Unit Root in Time Series
Regression’’, Biometrika, 75(2), 336-346.
Poulson, W. B. & Kaplan, G. (2008), ‘‘State Income Taxes and Economic Growth’’,
Cato Journal, 28(1), 53- 71.
Romer, P. M. (1990), ‘‘Endogenous Technological Change’’ The Journal of Political
Economy, 98(5), 71-102.
Scarlett, H. G. (2011), ‘‘Tax Policy and Economic Growth in Jamaica’’, Research &
Economic Programming Division ,Bank of Jamaica, 1-18.
78
Temiz, D. (2008), ‘‘Türkiye’de Vergi Gelirleri ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: 19602006 Dönemi’’, 2. Ulusal İktisat Kongresi, İzmir.
Terzi, H. ve Oltulular, S. (2006), ‘‘Harcama-Vergi Geliri Hipotezi: Türkiye Örneği’’,
Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 20(2), 1-18.
Topcu, M. ve Kuloğlu, A. (2012), ‘‘ Total Spending Equation of St. Louis Model: A
Causality Analysis for Turkish Economy’’, Chinese Business Review, Vol
11, No 4, 368- 376.
Turan, T. (2008), ‘‘Maliye Politikası Araçlarının Ekonomik Büyüme Üzerindeki
Etkileri: Bir Literatür İncelemesi’’, Sayıştay Dergisi, Sayı 69, 17-35.
Ünlükaplan, İ., Arısoy, İ. (2011), ‘‘Vergi Yükü ve Yapısı ile İktisadi Büyüme
Arsındaki Dinamik Etkileşimler Üzerine Uygulamalı Bir Analiz’’, Odtü
Gelişim Dergisi, 38 (Nisan), 71-100.
Vedder, R. (2001), ‘‘Taxes and Economic Growth’’, Taxpayers Network Inc, 1-28.
Yılmaz, G. A. (2006), ‘‘Türkiye’de Gelir Vergisi Tarifesinde Meydana Gelen
Değişikliklerin
Vergilendirmede
Adalet
İlkesi
Bakımından
Değerlendirmesi’’, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 21(1), 239-268.
Yılmaz, F. ve Tezcan, N. (2007), ‘‘Vergi Hasılatı ve Sabit Sermaye Yatırımlarının
Ekonomik Büyümeye Olan Etkisi: Ekonometrik Bir İnceleme’’, 8. Türkiye
Ekonometri ve İstatistik Kongresi, İnönü Üniversitesi, Malatya.
Tezler
Adalısoy, Ö. (2007), ‘‘Türkiye’de Dolaylı Vergilerin Gelişimi ve Makro Ekonomik
Etkileri’’, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
Tezi.
Altıok, S. (2007), ‘‘Avrupa Birliği ile İlişkiler Çerçevesinde Özel Tüketim Vergisi
Uygulaması ve Türkiye Örneği’’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Arslan, E. (2006), ‘‘Türkiye’de Katma Değer Vergisi Uygulaması ve Etkileri’’,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
79
Ayan, E. (2006), ‘‘Türk Vergi Sistemi ve Vergi Sistemimizin Etkinlik Açısından
Değerlendirilmesi’’, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Büyükçulcu, U. (2006), ‘‘Kurumlar Vergisinin Şirketlerdeki Vergi Yükü Üzerine Bir
Değerlendirme: Isparta Örneği’’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Çoban, R. (2008), ‘‘Türk Vergi Sisteminde Kurumlar Vergisinin Vergi Hâsılatına
Etkisi’’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi.
Demircan, S. E. (2003), ‘‘Vergilendirmenin Ekonomik Büyümeye ve Kalkınmaya
Etkisi’’,Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı
21, 97-116.
Gönül, M. (2008), ‘‘Veraset ve İntikal Vergisinde İstisnalar ile Tarifenin Oransal
Yapı Açısından Değerlendirilmesi ve Analizi’’, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Yanpar,
A.
(2007), ‘‘Gelişmekte Olan Ülkelerde Büyüme Yönelimli Vergi
Politikası’’, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
Tezi.
İnternet Kaynakları
Damga Vergisi Kanunu’na Ekli (I) Nolu Tablo, Erişim Tarihi: 16.06.2012,
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/eski/damga55_ek1.pdf.
Gelir İdaresi Başkanlığı (Vergi İstatistikleri), Erişim Tarihi: 11.06.2012,
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=271.
Gelir Vergisi Kanunu, Erişim Tarihi: 14.04.2012,
http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/1040.html.
Gelir Vergisi Tarifesi 2012, Erişim Tarihi: 15.06.2012,
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=1367.
80
Katma
Değer
Vergisi
Kanunu,
Erişim
Tarihi:
12.04.2012,
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/gerekceler/KDV/cilt_2_3065_say
ili_kanun.pdf.
Katma Değer Vergisi Kanunu’na Ekli Listeler, Erişim Tarihi: 16.06.2012
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=830.
Kurumlar Vergisi Kanunu, Erişim Tarihi: 14.04.2012,
http://www.resmi-gazete.org/tarih/20060621-1.htm
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Erişim Tarihi: 18.05.2012,
http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/346.html.
Muhasebat
Genel
Müdürlüğü
İstatistikleri,
Erişim
Tarihi:
20.02.2012,
https://portal.muhasebat.gov.tr/mgmportal/faces/anasayfa?_afrLoop=7927079
61548983&_afrWindowMode=0&_adf.ctrl-state=19oa0ms2x0_4 .
Muhasebat Genel Müdürlüğü (Genel Yönetim Mali İstatistikleri), Erişim Tarihi:
11.06.2012,
https://portal.muhasebat.gov.tr/mgmportal/faces/khb_yeni?_afrLoop=425851
121866523&_afrWindowMode=0&_adf.ctrl-state=k2idlk7kc_153.
Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na Ekli Listeler, Erişim Tarihi: 16.06.2012,
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/otv_oranlari_tum/ozeltuketimora
nlari-OpenPage.htm.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) İstatistikleri, Erişim Tarihi: 20.01. 2012,
www.tuik.gov.tr .
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Genel Tebliği, Erişim Tarihi: 17.03.2012,
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=1079&uid=DekgtRX4f8Vdirra&type=te
blig .
Vergi, Erişim Tarihi: 01.01.2012,
http://muhasebedersleri.com/butce-vergi/vergi.html .
VUK, Madde 29, Erişim Tarihi: 10.05.2012,
http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/1045.html.
81
Yeniden
Düzenlenen
Şans
Oyunları
Vergisi,
Erişim
Tarihi:
10.04.2012,
http://www.alomaliye.com/2007/ozgur_biyan_sans.htm .
Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu, Erişim Tarihi: 12.04.2012,
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=860,
Zeng, J. & Du, H. (2003), ‘‘Allocation of Tax Revenue and Growth Effects of
Taxation’’, Erişim Tarihi: 14.06.2012,
http://www.economics.smu.edu.sg/events/Paper/Zeng_Jinli.pdf,
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı Soyadı
: Ebru Erdoğan
Doğum Yeri : Antalya
Doğum Yılı : 1985
Medeni Hali : Bekar
EĞİTİM VE AKADEMİK BİLGİLER
Lise (2000-2004)
: Kumluca Anadolu Lisesi
Lisans (2005-2009)
: Afyon Kocatepe Üniversitesi-İktisat
Yabancı Dil
: İngilizce
MESLEKİ BİLGİLER
2011-Halen : Araştırma Görevlisi (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, İİBF, İktisat
Anabilim Dalı)
Download