DOGU ASYA`DA DÖViZ KURU KRiZi VE

advertisement
EKONOMiK YAKLAŞlM
1
1
87
DOGU ASYA'DA
DÖViZ KURU KRiZi VE
IMF'NiN YAKLAŞlMI
'
Arslan YiGiDiM[ *)
1
Giriş
1
i
1
1
11
1
ı
1
yazarı
Washington Post Gazetesi
Steven Pearlstein
'Asya Krizi' sonrasında orijinieri farklı olsada Amerikalılar için korkunun devam ettiğini
belirtmektedir; Kriz öncesi korkunun, büyüyen Asya ekonomisinin Amerika'da bir çok
kişinin işini kaybetmesi, emlaklarının Asyalılar'ın eline geçmesi, borsalar aracılığla
şirketlerin el değiştirmesi ile ilgili olduğunu, ancak kriz sonrasındaki korkunun küçülen
Asya ekonomilerinin Amerika' nın ihracatında azalmaya neden olması bununda W all
Street'i olumsuz etkilernesinden kaynaklandığını yazmaktadır (25/Ekim/1997, Cumartesi;
AOl). Şüphesiz nedenleri farklı olsada bu belirsizlik ve korku ortamı giderek tüm ülkeleri
kapsayacak şekilde günümüzde de devam etmektedir.
Yaklaşık
bir yıl içinde Japonya ve Rusya'nın da krize girmesi ile krizin etkileri
yaygınlaşmış ve global bir nitelik kazanmıştır. 1999 yılı içinde Latin Amerika'da ve
Avrupa'da Asya ve Rusya krizlerinin ekonomik yansımaları beklenmektedir. Aslında
finansal piyasalarda gözlenen dalgalanmalar ve istikrarsızlık, krize karşı tepkilerini
göstermektedir (örneğin, A.B.D.'de Dow Jones endeksinde bir günde 500 puanlık düşüşün
1929 Dünya ekonomik krizin de dahi görülmediği düşünülürse, tepkinin boyutları tahmin
edilebilir). Reel sektördeki yansımalarının ise uluslararası boyutta önlemler alınmadığı
takdirde önümüzdeki yıldan itibaren belirginleşmesi beklenmektedir (iktisadi terimlerle,
reel sektördeki intibak hızı finansal sektöre nazaran daha yavaştır). Dolayısıyla önümüzdeki
dönemde beklenen, dünya ekonomisinde büyüme hızının düşmesi ve buna bağlı olarak,
uluslararası ticaretin azalması, işsizliğin ortaya çıkması: kısaca durgunluktur. Türkiye
ekonomisi özelinde, enflasyonİst süreçle birlikte reel sektörde yaşanınaya başlanabilecek bir
durgunluk, stagflasyon olgusunu birlikte getirebilecektir.
tık ciddi önlemler ABD'den gelmiştir: faiz oranlarını iki aşamada düşürmüştür.
Japonya, kendinden beklenen finansal sistemini güçlendümesi yönünde kararlar almıştır
* Araş. Gör., Gazi Üniversitesi, Iktisat Bölümü
Ekonomik Yaklaşım, Cilt 10, Sayı32, Bahar 1999
88
Arslan
YiGiDiM
(finansal sektörde güven ortamı ve disiplin oluşturmak için yaklaşık 650 milyar $'lık
harcama içeren bir paket hazırlanmıştır). Ancak çevresindeki ülkelere destek vermesi
yönünde ileri adımı henüz atmış değildir.
Bu arada Uluslararası Para Fonu' nun gerek kriz öncesi gerekse krizden çıkılınası
sürecindeki yaklaşımları ve uygulamaları yoğun şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Gerçekte
IMF'nin tartışılması gerektiği ile ilgili yakın bir deneyim Meksika' daki 1994 krizi
olmuştur. A.B.D.'nin 50 milyar $'lık yardımı ile (çoğunluğu alacaklı A.B.D. şirketlerine
ödenmek suretiyle) krizden çıkan Meksika, krizden iki yıl sonra %7'lik büyüme hızı
göstermiştir, yani kriz IMF için adatılmış oldu! Meksika'yı gözlem altında ülke statüsüne
alan ve yapısal uyum öneren IMF, Meksika örneğinde olduğu gibi tek tek ülkeler bazında
ve belirli şartlar altında yapabileceğinin azamisini yapıyor görünebilir (Türkiye ekonomisi
ile IMF arasındaki son aylardaki statüde de gözlem ilk planda yer alıyor). Ancak dünya
ekonomisini hem finansal hem de reel sektör düzeyinde etkileyebilecek gelişmelerde (Asya
ve Rusya krizinde olduğu gibi) IMF'nin Bretton Woods ile üstlendiği uluslarüstü görev bu
kurumla ilgili daha derin tartışmaları gerekli kılmaktadır.
Çalışmanın bundan sonraki kısımlarında ilk olarak krizin nedenlerine, çözüm için
getirilen politikalara ve IMF'nin kendine yönelik eleştirilere karşı verdiği cevaplara yer
verilecektir. Daha sonra ise kriz sonrasında üzerinde çok durutmayan ancak önemli bir
neden olarak kabul edilen uluslararası para sisteminde istikrarsızlık yaratan gelişmeler ve
IMF'nin rolü üzerinde durulacaktır.
2.Krizin Nedenleri Ve Çözüm Politikalan Üzerine
1990'lı yılların
büyük bir kısmı Doğu Asya ekonomilerinin büyük oranlarda yabancı
sermaye çeken, yüksek getiri oranları ile yatırımcıları ödüllendiren başarılı performansına
sahit olmuştur. Bu durum zamanla değişmiş görünmektedir. Krizin ilk belirtisi 1997 yılının
bahar aylarında döviz spekülatörlerinin Taytand Baht'ına atağı ile başlamıştır. Oldukça
yavaş ve gecikmiş önlemler sonucunda Taytand sabit döviz kuru sistemini kaldımuş ve
parasını %20 oranında devalüe etmiştir. Baht üzerindeki spekülatif hareketler sonrasında
bölgedeki diğer ülkelerde de benzer sürece girilmiştir. IMF Kasım ayında Tayland,
Endonozya ve G.Kore'yi kapsayan bir kurtarma programını ilgili ülkelerin önerilen şartları
kabul etmesi ile birlikte ilan etmiştir.
Krizden
çıkılınasına
dönük politikalara geçmeden önce nedenleri üzerine
yaklaşırnlara değinilecektir. Asya krizinin temelinde üç faktörün yattığı genel kabul
görmektedir (Hoenig,1998;5-6: Economist,l998: Diao ve diğ.,l998). Bunları özetlersek;
1) Bazı Asya ekonomilerinde büyümenin finansmanı menkul kıymetler yerine büyük
miktarlarda kısa dönemli borçlara dayanmıştır. Gerçekte borç kullanımı piyasa
ekonomilerinin etkinli~iıı<k r<ıl ,,\naııı~ı,ııı~ı ı·~ı~ıııL·ıı. h,·ı:ıJ,,·rllidL ıi,f-. unsurunu da
EKONOMİK YAKLAŞlM
89
taşımaktadır.
Ekonomide olumsuz göstergelerin (örn; cari işlemlerde süreklilik gösteren
borç servis oranının yükselmesi, ihracatın ithalatı karşılama oranının düşmesi,
döviz kurunda aşırı değerlenme, yabancı bankalara yükümlülükterin ağırlıklı olarak kısa
vadeli ve rezervlere göre yüksek olması, uluslararası piyasalarda rekabet edilen ülkelerin
devalüasyon yapmaları durumunda rekabet avantajının yitirilme ihtimalinin oluşması gibi)
ortaya çıktığı süreçlerde kısa dönemli borçlar istikrarsız fon kaynaklarını oluşturnıaktadır.
Günümüz global finans dünyasında uluslararası yatırımcılar sermayelerini ülkeler arasında
çok hızlı hareket ettirebilmektedir: Doğu Asya'da da gözlendiği üzere belirsizlik ortamında
ani sermaye çıkışları ortaya çıkmıştır. Bu da belirli (güven ortamı oluşturacak) düzeyde
rezervlere sahip olunmaması nedeniyle kriz ortamını derinleştirmiştir.
açıklar, dış
Bölgede yer alan Çin, Tayvan ve Singapur gibi ülkelerin krize girmemelerinin bir
nedeni cari işlemlerindeki fazlalığa ve (altın dışındaki) rezervterindeki yüksek birikime
bağlanabilir (Thomas,1998;15).
2) Cari işlemlerinde büyük açıkları olan bu ülkeler (kriz öncesindeki cari işlemler,
reserv ler, yabancı bankalara yükümlülükler gibi verileri için IMF, International Financial
Statistics, Ekimil 997'ye bakılabilir) dolar' a (A.B .D.) bağlı olarak sabit döviz kuru politikası
uygulamışlardır. Bu sistem, bu ülkelerdeki şirketlerin ve finansal kurumların döviz kuru
riski ile ilgili değerlendirmelerinde hatalı davranınalarma yol açmıştır; Kısa-dönemli
borçlarının önemli bir kısmını dolar cinsinden kullanmışlardır. Uluslararası para
piyasalarında 1970'li yıllardan itibaren gözlenen sürekli ve yüksek oranlı dalgalanmalar veri
alındığında, bu tür bir uygulamanın daha da riskli olduğu ortaya çıkmıştır. Yatırımcıların ani
güven kaybı ve/veya döviz kurlarında beklenmedik bir değer kaybı sonucundaki kriziere
karşı ekonomileri zayıf bırakmaktadır.
3) Uzak Doğu' da krize giren ekonomilerin finansal, özellikle bankacılık sisteminin
yukarıda belirtilen krizi hazırlayan koşullara karşı güçlü olmayan bir yapıya sahip olduğu
ortaya çıkmıştır. Ayrıca sistemde şeffaflığın olmaması nedeniyle de kamu otoritelerin
denetim mekanizmasını iyi çalıştıramadığı belirlenmiştir. Bu yapıdaki bir banka sistemi,
ülkeye giren özellikle kısa-dönemli yabancı sermayenin gayrimenkul ve tartışmalı bazı
yatırım projelerine yönlendirilmesine neden olabilir. Asya krizinde bu tür kredilerin önemli
sayıda firmanın ve finansal kurumun iflasına yol açıcı nitelikte olduğu görüldü. Krizin ilk
görüldüğü ülke olan Taytand'da gayrimenkul fiyatlarındaki şişkinlik, G.Kore'de ise bazı
sektörlerdeki aşırı yatırım düzeyleri olduğu oı1aya çıkmıştır. Beklentilerin olumsuz oluştuğu
ortamda alınan kredilerin geri dönmemeye başlaması ile birlikte kriz ortamı belirginlik
kazanmıştır.
2.1. Krizin Çözümüne Yönelik Program
Krizdeki ülkelerde ilk
ortaya konulan politikalar şu
aşamada
şekilde
sorunun çözümüne dönük IMF'nin de
özetlenebilir;
katkılarıyla
Arslan YiGiDiM
90
1)
Kurtarılması
zor finansal
kurumların kapatılması,
2) Kurtarılabilir durumda olan
düzenlenmesi,
kurumların
3) Finansal piyasalarda yeni düzenlemeler
ise sermaye
yapılması
yapılarının
ve denetim
yeniden
mekanizmasının
arttınimas ı,
4) Özel ve kamu kurumlarında açıklık politikasının uygulanması ve
5) Mali piyasaların dışa açılması yani sermaye
sermayeden de yararlanılması.
Ayrıca
giderilmesi
belirsizlik
ortamının kaldırılmasının
yapısının
güçlendirilmesinde
da IMF'nin yeni fonlar
yabancı
sağlaması
ile
amaçlanmıştır.
Aslında
sorunun çözümünü daha da dışa açık ekonomik yapının
kurulmasında aradığı görülmektedir. Ancak faiz riski, döviz kuru riski gibi dış şokların
kaynağı olan uluslararası finans piyasalarının istirarsızlık gösteren eğilimleri
(Economist,1998) bu önerinin gerçekleştilememesine neden olabilir. Üstelik bu piyasalarda
uluslarüstü konumu bulunan IMF'nin, koordinasyonun ve istikrarın sağlanması yönünde
geçmiş deneyimleri dikkate alındığında iyimser beklentiler oluşturmaması da dışa açılma
sürecindeki ülkeler için olumsuz bir gösterge olmaktadır.
bu
reformların
2.2. IMF'ye Yapılan Eleştiriler ve Cevaplan
IMF'nin Asya krizi ile ilgili değerlendirmesi Kuruma yapılan eleştirilere karşı
maddeler halinde
verdiği
cevaplardan (IMF Web
adresi:
http://www.
imf.org/External/np/exr/facts/asia) hareketle şu şekilde özetlenebilir:
1) Eleştiri: IMF Asya'daki finansal krizi öngörmede başarısız olmuştur. Bu durum
kurumun gözetim mekanizmasının (misyonunun) çalışmarlığını göstermektedir.
IMF'nin değerlendirmesi: IMF, Taytand'daki olayların sonrasında finansal alandaki
krizin yaygıntaşma ölçeğinin bu boyutta büyük olabileceğini öngöremediğini kabul
etmektedir (hiç kimsenin öngöremediğinin de altını çizerek). Bununla birlikte Tayland'daki
gelişmelerin önceden kestirilebildiğini belirtmektedir. Bu yüzden Bath'ın dalgalanmaya
bırakıldığı Temmuz/1997'den önceki 18 ay boyunca otoritelerin uyarıldığı; Uygulanan
politikaların sürdürülebilirliğinin imkansız olduğunun vurgulandığını söylemektedir. Ancak
Fon
hükümetlere sadece tavsiyede bulunabileceğini, zorlama yapamayacağını
hatırlatmaktadır.
2) Eleştiri: IMF'nin destek programları yanlış oluşturulmuştur. Programlar bir yandan
yüksek faiz oranları gibi gerçekte uygun olmayan kısıtlı ve yetersiz önlemleri içerirken,
diğer yandan da krizin en önemli faktörlerinden biri olan özel sektörün borç problemlerini
göz ardı edebilmektedir.
EKONOMiK YAKLAŞlM
91
: IMF'ye göre faiz oranlarında artış ülkelerin ekonomik
bir parçasını oluşturmaktadır. Her program makro ekonomik
dengeleri kurmaya dönük uzun dönemli finansal ve yapısal reformları da içermektedir.
Yüksek faiz oranlannın uzun dönemde durgunluğa neden olabilme ihtimali IMF tarafından
da kabul edilmektedir. Ancak, döviz kurları baskı altında olan ülke deneyimlerinde, faiz
oranlarını geçici olarak yüksek tutmak süretiyle ulusal parayı daha cazip kılmanın başarılı
sonuçlar verdiğinin görüldüğünü de vurgulamaktadır ..
IMF'nin
programlannın
değerlendirmesi
yalnızca
IMF, özel sektör borçları ile ilgili olarak, yetkisinin yalnızca ilgili hükümetler le
görüşme düzeyinde olduğunu (yani sınırlı olduğunu) belirtmektedir. Doğrudan borç veren
ve borç alan özel kurumlarla politikalar üretmesinin söz konusu olamayacağını
vurgulamaktadır. IMF, gerek yurt içi gerekse yurt dışı piyasalarda güvenin yeniden
kurulması yönünde üstüne düşeni yapmaya çalıştığını ileri sürmektedir. Bu yönde Kore ve
Endonozya hükümetlerine uluslararası ödemelerdeki krizi aşmak için uluslararası
kreditörlerle dış borçların yeniden takvime bağlanması anlaşmasına zemin hazırlanmasını
örnek olarak göstermektedir..
3) Eleştiri: IMF sorumsuzca davranan yatırımcıları iflastan kurtarmak suretiyle ahlaki
zafiyete yol açmakta ve gelecek kriziere ortam hazırlamaktadır.
: IMF'nin tesbitlerine göre, gerek yerli gerekse yabancı bir
çok yatırımcı önemli kayıplara uğramış tır. Örneğin Asya' da menkul kıymetiere yatırım
yapan bir yabancının portföyü kriz öncesinin üç ay öncesindeki değerinin üçte birine
inmiştir. Uluslararası büyük bankaların aktiflerinde bu tür dramatik düşüşler yaşanmadığını
belirten IMF, buna rağmen bu kurumların 1997 yılının son çeyreğindekimali tablolanndan
Asya krizinin çok maliyetli geçeceğinin ilk sinyallerinin alındığını söylemektedir; Moody's
yatırımcı servisinin 1998 yılının 'zor yıl' olacağı yönündeki raporunu örnek olarak ileri
sürmektedir. IMF de finansal piyasalarda istikrarın yeniden sağlanması sürecinde, finansal
kurumlarda kısa vadeli yükümlülükleri olan bankaların faaliyetlerinden dolayı katlandıkları
sorumluluktan (riskten) kurtulduklarını kabul etmektedir. Ayrıca, serbestlik düzeyi ve özel
sektör borç problemlerinin çözümüne yardımcı olmak amacıyla, uluslararası düzeydeki özel
sektör kreditörleri ile yatırımcılar arasındaki işbirliğinin en iyi şekilde gerçekleşmesi için
resmi görüşmelerle çaba da sarfedildiği de belirtilmektedir.
IMF'nin
değerlendirmesi
3. Finansal Krizin Kaynaklan ve IMF'nin Görevleri
Ekonomik krizin iki temel sektörden birinden başladığı söylenebilir; Bunlar, reel
sektör ve finansal sektör orijinli krizlerdir. Geçmişteki bazı kriz deneyimlerinden bu ayırımı
net bir şekilde yapmak mümkün görünmektedir. Örneğin, 1974 ve 1979 yıllarında ham
petrol fiyatlarındaki ani yükselişler petrol ithalatçısı pek çok ülke için reel sektör kaynaklı
olumsuz dış şoklar şeklinde kendini göstermiştir. Ancak Asya krizi olarak adlandırılan
sürecin ortaya çıkış şekli finansal sektör orijinli görünmesine rağmen, nedenler açısından bu
Arslan YiGiDiM
92
bölgedeki reel sektörün kalkınma deneyiminin de rölü üzerinde önemli bir tartışma söz
konusudur (Bakınız: P. Krugman The Myth of Asia's Miı·acle, Foreign Affairs, 1994).
Krizin bu yönü bu çalışma kapsamının ötesinde kalmaktadır. IMF ile sınırlı kalmamız
analizi finansal sektör ile sınırlamaktadır; Buna göre, Fon'un uluslararası para ve finans
sistemindeki gelişmelerin ışığı altında gözetim görevinin üzerinde durulmaya
çalışılmaktadır.
3 .ı. illuslararası Para Sistemindeki Gelişmeler
Dünya ekonomisinde 1980'li yıllardan itibaren artan globalleşme eğilimlerinde
özellikle Gelişmekte Olan Ülkelerin bu sürece hızlı katılımlarının önemli rolü olduğu
söylenebilir (1986 Uruguay Raund'undan sonra yedi yıl içinde ekonomilerinde dışa açık
yapı kazandırmaya çalışan 72 ülkeden 59'unu bu ülkeler oluşturmaktadır: World Bank,
1995; i). Göreli olarak dışa açık bir ekonomide istikrarlı bir döviz kurunun ve uluslararası
faiz oranlarının önemi çok büyüktür. Dünya ölçeğinde bütünleşmeye giden finansal
piyasalarda kurumsal düzenlernelerin yapılması, kurumlararası ilişkilerin düzenlenmesi ve
bu piyasalarda ortaya çıkan fiyatların istikrarlı olması gerektiği Doğu Asya krizi ile birlikte
daha açık görülmektedir. Bu yüzden uluslararası para piyasalarındaki gelişmelere ve
IMF'nin burada oynadığı role kısaca bakmak gerekmektedir.
IMF, Bretton Woods sisteminin bir kurumu olarak ortaya çıkmıştır. Sistemin ortaya
gerçekte II.Dünya Savaşı öncesine hakim olan yanlış ekonomi politikalarının
oluşmasına tepkidir. Yeni oluşturulmak istenen sistemde amaç, istikrarlı ve tek bir rezerv in
kurumsallaştırılmasıdır. Bu amaca yönelik olarak, Anlaşma metninin !.Maddesinde altı fıkra
olarak öngörülen Fon'un yükümlülükleri temelde, yeni oluşturulacak para sisteminin
işleyişini düzenlemek ve gözlemlemek ve gerekirse kaynaklarını kullanıma açmaktır (IMF,
1984; 2). Buna göre altına dönüştürülebilir (konvertibilite) tek para, dolar olarak kabul
edilmiş; diğer ülkelerin paralarını dolara sabit bir kur üzerinden çevrilmesi öngörülmüştür.
Başka bir anlatımla, Bretton Woods Konferansı sonucu gelen yeni parasal sistem sabit kur
uygulamasına dayanmaktadır. Kurlardaki değişiklik ise ancak temel dengesizlik durumunda
izin verilebilecek bir anlayışla ele alınmıştır (IMF, 1984; 3). Bu izinin de alınacağı adres de
IMF olarak gösterilmiştir. IMF aynı zamanda ülkelerin sistemi bozucu tedbirlere
başvurmalarını engelleyici yönde dış ödemeler dengelerindeki bozuklukları (geçici olma
niteliği taşıması koşuluyla) düzeltmeleri amacıyla ilgili ülkelere finansman sağlayıcı rol
üstlenmiştir. 1956 yılında Süveyş kanalı krizi nedeniyle Fransa ve İngiltere'nin Fon
kaynaklarından bu amaçla yararlandığı görülmektedir (IMF, 1984; 4).
çıkışı
1960'1ı yıllara kadar sistemin işleyişi hakkında kötümser olmak olası değildir. Bu
dönem, dünya'da altın çağ olma özelliği ile anılacak gelişmelere sahne olmuştur. Gelişmiş
ülkelerde düşük işsizlik ve fiyatlar genel düzeyi artış oranları ile iç dengenin, ödemeler
dengesi ile ilgili olarak özellikle Batı Avrupa'da dolar birikimi nedeniyle dış dengenin
sağlanmış olması, sisteme karşı bir isteksizliğin doğmasını engellemiştir.
EKONOMiK YAKLAŞlM
93
1960'1ı yıllarda
sistemle ilgili sorulan ilk ciddi soru, uluslararası ticaret ve tam
hasılayı sürekli kılacak rezerv aktiflerinin arzını düzenleyici
mekanizmanın yokluğu ile ilgilidir (IMF, 1984; 5). Temel rezerv nitelikli varlıklar/aktifler
altın ve dövizlerdir. O dönemde bunun kaynağı altın stoğu ve özellikle A.B.D. gibi rezerv
nitelikli ulusal paralara sahip ülkelerin ödemeler bilançosundaki açıklardır. Ancak, bu açık
ile rezerv paranın güvenidiğini sürdürme arasında açık bir çelişki söz konusudur. Konuyla
ilgili gelişmelerin sonucunda 1969 yılında SDR (Özel Çekme Hakları) adı verilen yeni bir
aktifin oluşturulmasına ve bunun Fon 'un otoritesinde gerçekleştirilmesine karar verilmiştir
(rezerv ihtiyacı ve IMF'in rolü ile ilgili tartışmalar için bakınız; IMF, 1972). Diğer bir
deyişle, Fon'a, dünyada durgunluk, deflasyon ve aynı zamanda aşırı talepveenflasyon gibi
ekonomik konjonktürlerden kaçınmak amacıyla uluslararası likidite yönetimi verilmektedir
(IMF, 1984; 6).
istihdam düzeyindeki
1960'1ı yılların ortalarından
itibaren gelişmiş ülkeler arasında rekabetçi konumlarında
görülmeye başlanmış; bazı Avrupa ülkelerinde hızlı verimlilik artışı
gerçekleşirken, bazı ülkelerin enflasyon oranlarında yükselişler olmuştur. Bu gelişmelerin
beraberinde spekülatif amaçlı kısa-dönemli sermaye hareketlerindeki artışlar sonucunda,
mevcut sistemin döviz kuru ayarlamaları üzerindeki baskısı çözülmeye başlamıştır. İngiliz
sterlini 1967'de, Fransız frankı 1969'da devalüe edilirken, aynı yıl Alman markı revalüe
edilmiştir. 1971 'de ise Kanada doları ve Alman markı dalgalanmaya bırakılmıştır. A.B.D.,
1971 yılında Smithsonian anlaşmasıyla doların altına konvertibilitesini resmen kaldırdığını
ilan ederken; Bretton Woods'da getirilen ayarlanabilir sabit kur sistemindeki paritenin %1
oranındaki değişiklik maıjı, %2,5'a çıkarılmak suretiyle üye ülkelere göreli serbestlik
tanınmıstır. Bu ilk çözülmenin sonrasında 1978'e kadaı· geçen süre içerisinde sistem
üzerindeki çeşitli tartışmalar ve bazı ekonomik gelişmelerin (örn;l973 'te İngilterenin
sterlin'i dalgalanmaya bırakması ve doların SDR'ye karşı %10 devalüe edilmesi; dolar
kaynaklı-uluslaı·arası likidite fazlalığı ve 1973-74'deki petrol fiyatlarındaki-ilk artış ile
birlikte dünya çapında görülen enflasyonİst eğilimler) sonucunda, zaten bazı ülkelerin
benimsemiş oldukları dalgalı kur sistemi Jamaika'da resmen kabül görülerek, uluslararası
para sisteminde yeni bir sayfa açılmıştır.
hızlı değişmeler
~
1
Bu uygulamada üye ülkeler kur seçiminde serbest bırakılırken, istikrarlı döviz kurunun
önemi (diğer bir değişle, iyi organize olabilen uluslararası para sisteminin dünya ekonomisi
için önemi) bir kez daha vurguianmış ve Fon, gözetim işlevinin sorumlusu olarak yeniden
görevlendirilmiştir. Yeni sistemde, SDR'ninde ileride altının yerini alması-yani, tek rezerv
varlık olması öngörülmüştür (IMF, 1978; 56).
1970'1ı yıllardan
itibaren ülkelerin döviz kuru uygulamalarında çeşitlilik sisteme
hakim görüntü arzetmektedir. IMF'nin çeşitli yayınlarından da (örn; International Financial
Statistics) izlenebileceği gibi çok sayıda kur sistemi adına rastlanılmaktadır. Sabit döviz
kuru altında belli bir paraya veya para sepetine bağlı olanlar, belli bir paraya veya sepete
Arslan YiGiDiM
94
göre sınırlı esnekliğe sahip olanlar (örn; Avrupa para sistemi), serbest dalgalanma,
gözetimli dalgalanma buna örnek olarak verilebilir. Şüphesiz her ülkenin bulunduğu
ekonomik ortama göre değerlendirmelerine açık olan bu karmaşık durum, bize sistemin en
azından bir arayış içinde olduğunu vurgulaması açısından önemlidir. Bu noktada IMF'nin
ülke özelinde ve farklı dönemlerdeki politika önerilerinde de farklılaşma olması bu
gelişmelerle paralel düşmektedir. Oysa bu kurumun kalıcı çözüm ve politikalar
oluşturulmasında belirleyici rol aynaması beklenmektedir.
3.2. Bir Neden Olarak 'Accord Plaza'
para sistemine önemli bir tepki gelişmiş Batılı ülke paralarının
Bu dalgalanmalar ülkelerin ödemeler
bilançosunda denge sağlayıcı ayarlamalar yapabilmelerini engellemektedir. IMF'nin
buradaki en önemli rolü, uzun-dönemde ödemeler dengesi ile tutarlı istikrarlı döviz
kurlarının ortaya çıkmasını sağlamak olmalıdır. Bu amacın gerçekleşmesi G-7 ülkeleri
arasında sağlanacak anlaşmalarda koordinasyonu ve her ülkenin yurtiçine dönük amaçlarına
uyumluluk sağlanınası ile mümkün olabilir (Mikesel1,1998;29). Ancak Dünya
ekonomisinde son yıllardaki deneyim bunun gerçekleşemediğini de göstermektedir.
Mevcut
uluslararası
uluslararası değişim değerlerindeki dalgalanmalardır.
Plaza Accord olarak geçen gelişmiş Batılı ülkelerinin toplantısı
uluslararası para piyasalannda önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir (Soo,1998).
Burada alınan karar ile dolar'ın diğer gelişmiş ülke paralarma karşı değer kaybetmesi kabul
edilmiştir. Paralarını dolar'a bağlayan pek çok Doğu-Asya ülkesi bu sayede yen'e karşı
değer kaybeden doları kendi paralarma dönüştürme ve hızlı büyüme süreçlerine kaynak
sağlama politikası benimseınişlerdir. Yen'in göreli değer kazanmasına paralel olarak
Japonya oıjinli büyük oranlardaki yabancı sermaye yatırımlan bu ülkelere yönelmiş ve
bölgenin hızlı gelişmesine katkıda bulunmuştur. Dolar ile borçlanırken, reservlerinde yen
artışları kabul edilebilir bir borç yönetimi olarak görülmüştür. Ancak uluslararası para
piyasalarındaki gelişmiş ülkelerin döviz kurları arasındaki yukarıdaki eğilim yaklaşık on yıl
sonra tersine dönmüştür. Dolar, Yen'e karşı 1995'in Nisan ayındanl997'nin ortasına kadar
%60 değer kazanmıştır (Thoınas,1998;15). Bu değişim baht'ın ve diğer ülke paralarının en
büyük ticaret ortaklan ve aynı zamanda rekabet ettikleri ülke olan Japonya'nın yen'ine karşı
değer kazanınasına yol açmıştır. Tayland'ın bir yandan ticaret açığı genişlerken, uluslararası
piyasalarda da rekabet avantajlan kaybolmaya başlamıştır. Tayland'ın tedbir olarak baht'ı
serbest bırakması ile panik ortamı oluşmuş ve diğer bölge ülkelerin de de benzer kur
politikasına geçilmesine yol açmıştır. Başka bir anlatımla döviz kuru krizi yaşanmıştır.
1985
yılında
Aslında
Dünya ekonomisinin 1990'larda yaşadığı döviz piyasalarındaki kriz yalnızca
1992-1993'de Avrupa'da, 1994-95'de de Latin Amerika'da bu krizler
gözlenmiştir. Bu tecrübeler gerçekte gerek 1944 yılındaki Bretton Woods Konferansı'nın,
gerekse 1994 yılında yayınlanan
Bretton Woods Komisyonu Raporu' nun
bu
değildir;
1
ı
EKONOMİK YAKLAŞlM
95
(Mikesell,l998;29) amacına ulaşamadığını göstermektedir. Diğer bir değişle, IMF'nin
üstleurnesi gereken rolü tam anlamıyla yerine getiremediğini açığa çıkarmaktadır. Bu
kurumdan beklenilen, ülkelerin parasal programlarında uyum, döviz kuru piyasalarında
istikrarın sağlanması ve bu şekilde özellikle GOÜ'ün karşı karşıya kalabileceği riskierin (dış
şokların) azaltılmasını sağlamaktır.
KAYNAKÇA
DİAO,X.,Wenli
L. ve Yeldan, E. (1998), Challenges and Choices in Past Crisis East-Asia:
Simulations of Investment Policy Reform in an Intertemporal, Global Model,
Bilkent Uni., Dep. of Economics, No.16.
~
ECONOMIST (1998), "Capital goes global" (http://www.economist.com/ editariall
freeforalli 18-1-98).
ı
HOENIG,T.M. (1998), "The International Community's Response To The Asian Financial
Crisis", Federal Reserve Bank of Kansas City Economic Review, 83,5-7.
J
IMF (1972), Reform of the International Monetary System,
IMF (1978), Annual Report
IMF (1984), Its Evolution, Organization and Activities, IV.Baskı, Pamphlet Series, No.37,
Washington D.C.
IMF (1998) "Three Major Misunderstandings about the IMF Supported Program in Asia",
(http://www .imf.org/External!np/exr/facts/asia.htm)
MIKESELL, R.M. (1998), "The Futuı·e of the Bretton Woods Institutions", Jobs & Capital,
VII, 27-33.
OECD (1998), Domestic Causes Of Cun·ency Crises: Policy Lessons For Crisis Avoidance,
Technical Papers No. 136.
PEARLSTEIN,S. (1997), "Asian Crisis", Washington Post, 25/Ekim/1997 ,AOl.
SOO,V.Y.W.
(1998),
"Asian
Currency
Crisis-Krugmans's
(http://www .worldstein.com/magazine/krugman.htm)
Miracle?",
THOMAS,R. (1998), "The Next Crash In Asia", Jobs & Capital,VII,l1-17.
WORLD BANK (1995), Global Economic Prospects and the developing Countries.
Arslan YiGiDiM
96
ABSTRACT
EAST-ASIAN CURRENCY CR/SIS AND IMF'S APPROACH
,
:t
1~
'
The 1990s have witnessed three distinct regional cun·ency crisis: The European erisis
of 1992-93, the Latin American erisis of 1994-95, and the As ian erisis of 1997-98. The
As ian one is analyzed in the light of the developments in international monetaı·y system and
the role of International Monetary Fund.
This paper claims that IMF's role in coordinating macroeconomic policies and in
developing and implementing monetary reform over the world is not as effective as it is
expected.
\
·~.
!
1
f,
1
Download