SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI ve ALMANYANIN TEHCİRE ETKİSİ

advertisement
SÖZDE ERM ENİ SOYKIRIM I ve ALM ANYANIN TEHCİRE ETKİSİ
(ALM AN CİHADI)
Konu ile yakından ilişkili olması nedeniyle “Şark Meselesi”konusunu kısaca özetlemekte fayda
umuyorum.
İlk defa 1815 yılında Viyana kongresinde Rus delegeler tarafından gündeme getirilen
“Şark
Meselesi-Doğu
Sorunu”genel
olarak
Avrupa
büyük
devletlerinin,Osmanlı
İmparatorluğunu ekonomik ve siyasi nüfus ve hükmü altına almak veya nedenler icat ederek
parçalamak;Osmanlı idaresinde yaşayan değişik milletlerin istiklallerini temin etmek ve
Türkleri tekrar Orta Asyaya gönderme istemelerinden doğan tarihi meselelerin tümüne birden
verilen addır.
Bunun için Fransız Tarihçi Albert Sorel “Türkler Avrupaya ayak bastığı günden itibaren Şark
Meselesi ortaya çıktı.”demiştir.
Türklerin Avrupa içlerine kadar girmesine engel olmaktan Türklerin tekrar Orta Asyaya
yollanmasına kadar çeşitli safhaları içeren olan Şark Meselesinin konuyu uzatmamak için ikinci
safhasının Ermeni meselesini çağrıştıran kısımlarından bahsedelim;
1.Başta Balkanlar olmak üzere Osmanlı topraklarında yaşayan hristiyan toplulukları isyana
teşvik etmek,önce muhtariyetlerini sonra bağımsızlıklarını kazandırmak.
2.Bu gerçekleşmez ise adı geçen topluluklar için reformlar istemek(Nitekim Özellikle 19 yy
ikinci yarısında Osmanlıda yapılan bütün Islahat hareketlerinde bu görülür).Ayrıca özelllikle Ermeniler
için Ayestafenos Anlaşması ve Berlin Muahedesinde verilen haklar bu topluluğun Batı Milletlerinin
gündemine taşınmasına neden olmuştur.
3. Osmanlı egemenliğinde bulunan bütün milletlerin ayaklanmasını sağlamak.
Görüldüğü gibi Ermeni Meselesi “Şark Meselesinin”Osmanlının Asya topraklarındaki
uzantısıdır ve Temelinde Avrupanın dini şuurla beslenen siyasi ve milli tahrikleri yatmaktadır.
Türklerin Anadoluya son girişleri sırasında(1071)Kafkasyada ve Anadolunun çeşitli yerlerinde
dağınık yaşadıkları görülen Ermeni toplumu ile ilişkilerin Osmanlının kuruluş yıllarında başladığı
bilinmektedir.
Fazla eskilere gitmeden bilinen bir olayı belirtelim ki Ermeniler tarih boyunca bir devlet
olamamışlardır.
Yani kimsenin elinde olan bir toprağın alınması veya işgal edilmesi söz konusu olmadığı
gibi Ermeniler Osmanlı toprağını savunma ve istiklalini koruma açısından hiçbir gayret veya
hizmet sarfetmemiş;bir damla kan dökmemişlerdir.Hatta tam aksini yapmışlardır.
Ayrıca yine bütün tarihçilerin birleştiği bir nokta vardır ki Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu
içinde Rusya Ermenilerinden çok daha elverişli imkanlar içinde ve Türk Toplumunun bir parçası
olarak yaşamışlardır.
Kendi dini inançlarını diledikleri gibi yaşamışlar(Ermeni Patrikhanesi kurulmuş),kendi okullarını
açmış,kendi gazetelerini çıkarmışlardır.Türkler vatanlarını korumak için savaşırken bunlar ticaretle
ilgilenip servetlerini artırmışlardır.
Devlet kademesinde en önemli görevleri üstlenmişlerdir.Milleti Sadıka olarak bilinen bu toplum
için Von Moltke”Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün;bu hakim milletin
gelenek ve göreneklerinden ve hatta lisanından o kadar çok şey almışlar ki!”demektedir.
29 Mart 1862 de çıkarılan ve 1863 yılında eklemeler yapılan”Ermeni Milleti Nizamnamesi”ni
biraz da kötüye kullanarak;adeta muhtariyet ilan etmişcesine Ermeni Patrikhanesine Ermeni
Cemaatini yönetme için geniş yetkiler tanınmıştır.
Bu konuda yazacak çok şey var;ancak konuyu fazla dağıtmadan 1915 olaylarına (TehcirDeportation)girmek istiyorum.
Yukarda belirttiğimiz nedenlere ilave olarak 19 yy da Balkanlarda ortaya çıkan Milliyetçilik
akımı(Ki Türk Milletini de etkilemiştir bu durum.)Ermenilerin özellikle yurtdışında eğitim görmüşleri
arasında yaygınlaşmış ve bağımsızlık hareketi için İhtilalci Komiteleri(Partileri) kurarak Osmanlı
topraklarında şubeler açmışlardır(HINÇAK ve DAŞNAKSUTYUN).
Durumlarını Dünya gündemine taşımak için Türk Askeri kıyafeti giymiş, kendi insanlarını
katlederek Avrupa Hıristiyan İnancını istismar etmekten çekinmemişlerdir.
Birinci Dünya Savaşının başlamasıve Osmanlı Devletinin bu şavaşa girmesi ile birlikte Ermeni
Komitaları Ülke çapında sistemli bir şekilde harekete geçmişlerdir.Türk Ordusu özellikle
Çanakkale,Kanal,Filistin,Yemen,Galiçya ve Kafkasya gibi geniş bir cephede şiddetli muharebeler
yaparken Komitacıların yaptıkları eylemlere kısaca göz atmak Tehcir(GÖÇ) olayına ışık tutacaktır;
1.Askerde bulunan Ermeni asıllıların silahları ile ordudan kaçmaları ve Ruslara katılmaları.
2.Yurt içinde karışıklıklar çıkararak Türk Askerini köylerini ailelerini koruma içgüdüsüyle
askerden kaçarak evlerine dönmelerini sağlamaları(Konuya tekrar değineceğiz.).
3.Seferberlik sırasında askeri ulaşım düzenini bozmak;asker,erzak ve mühimmat ikmaline
engel olmak.
4.Rus ordusu hududu geçince isyan çıkararak Türk ordusunu iki ateş arasında bırakmak.
5.Boşaltacakları köylerde her şeyi yakıp yıkarak hem Türk Askerine bir şey bırakmamak hem
de dünya Kamuoyuna zülum görmüş kişiler olarak görünmek.
6.Kendilerine dost olan devletler adına casusluk yapmak.
Nitekim ilk ayaklanma Zeytun(Maraş-Süleymaniye)da olmuş;bunu İzmit,Adapazarı,Bursa
Adana,Samsun,İzmir.Urfa,Şarkikaraağaç,Yozgat(Boğazlıyan)olayları takip etmiştir.
Köyler basılmış,askerden kaçmalar başlamış ve Ruslarla işbirliğine girişilmiştir.
Nisan 1915 de Van ayaklanmaları sonucu Rusların işgaline neden olunmuş ve işgal sırasında
binlerce yurttaşımız katledilmiştir.
Yukarıda sıralanan bu olaylar ve daha fazlası ileride tekrar değineceğimiz gibi Alman
istihbaratçıların Brifingi sonucunda öğrenilmiştir.
VE BU ARADA ERMENİ KOMİTACILARIN BU BASKILARI NETİCESİNDE BÖLGEDEKİ
TÜRKLER GÖÇ ETMEYE BAŞLAMIŞ VE BATI TRAKYA BENZERİ BİR OLAYLA
KARŞILAŞILMIŞTIR.
YANİ BÖLGEDEKİ TÜRK NÜFUSUN YOK OLMASI İLE KARŞI KARŞIYA KALINMIŞTIR.
Göç göç oldu göçler yola düzüldü
Uyku geldi ela gözler süzüldü
O zamanda elim yardan üzüldü
Ağam nerden aşar yolu yaylanın
Doldur doldur nargilemi tazele
Sarardı gül benzim döndü gazele
Tut kolumdan indir beni mezara
Ağam nerden aşar yolu yaylanın
Asker indi Ilıca'nın düzüne
Geri döndüm şehir çarptı gözüme
Ben garibim kimse bakmaz yüzüme
Ağam nerden aşar yolu yaylanın
Bu Erzurum Türküsü o günlerde yazılmıştır.
Ermenilerin yaptıklarını anlamak için yerli ve yabancı kaynak ayırımı yapmadan onlarca kitap
okumak lazım dersem abartmış sayılmam.
Konu ile ilgili Talat paşanın anılarından bir bölümü buraya aktarıyorum;”Gerek tehcirler
gerekse isyanlar yüzünden Ermeniler çok zayiat vermiştir.Bunu itiraf etmek lazım.Ancak,Şark
vilayetlerindeki müslümanların da Ermeni vatandaşlarımız yüzünden aynı miktarda zayiata
uğradıkları bir vakıadır.
Rusların Van’ı,Bitlis’i,Muş’u ve Erzurum’u işgali sırasında yapılan ve bizzat Ruslar
tarafından itiraf olunan zulüm ve cinayetler o derece vahşicesine yapılmışlardır ki,müslüman
halk ikametgahlarında kalamayıp aç ve çıplak olarak göçe başlamışlardır.BU ŞEKİLDE HİCRET
EDEN MÜSLÜMANLARDAN 600 BİN KİŞİ ÖLMÜŞTÜR.”
Talat Paşanın burada bahsettiği sadece bir göç olayıdır.Bütün Osmanlı topraklarında yapılan
katliamlarda ölen insanımızın sayısı çok çok fazladır.
Bütün bunlara rağmen Osmanlı Devleti bu ayaklanmalara ve katliamlara karşı 1915 Nisanında
Van isyanına ve bunun sonunda Van’ın Rusların eline geçmesine kadar sınırlı caydırıcı önlemlerle
savunma durumunda kalmayı tercih etmiştir.
Hatta daha önce çıkarılan bir Tehcir yasası Talat Paşanın engel olması üzerine ertelenmiştir.
24 Nisan 1915 de İlk önlem olarak cemiyetler kapatılmış ve olaylara karışan yaklaşık 77.500
kişi içinden 2345 kişi tutuklanmıştır.
Ancak,olaylar durulmamış ve büyük bir savaşın içinde olan Türk ordusunun(Ki tarihi
bilgilerimiz bu savaşta Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere,bütün Komutan ve Kurmay
Başkanlarının Almanlar olduğunu gösteriyor.) cephe gerisi ciddi tehdit altında kalmaya başlayınca
bazı yerlerde yaşayan Ermenilerin;zarar veremeyecekleri bir yere nakilleri gündeme gelmiştir.
ALMANYANIN TEHCİRE ETKİSİ(ALMAN CİHADI)
Tarih içinde Prusya diye bildiğimiz bu ülke bütün Alman prensliklerini dize getirmiş ve 1870
yılında Fransayı da yenerek bugünkü Almanyayı oluşturmuştur.
Avrupanın ortasında kalması nedeniyle başlangıçta her türlü sömürgeciliğe karşı olmuş(Şark
Meselesi dahil),kışkırtıcı davranmaktan çekinmiştir.
Ancak gelişen Almanya kabına sığmamaya başlamış ve 2nci Wilhelm’in imparator olmasından
sonra bu barışcı politikadan vaz geçmiştir.
Ve Almanya tarihinde “Doğuya hücum-Drang Navh Osten”diye adlandırılan yayılmacı
politika başlamıştır.
Hedefinde sömürgeleştirmek vardır.Çünü,o tarihlerde Avrupada küçük devletçiklerin bile bir
yerlerde sömürgeleri vardı.
Almanyanın ilk hedefi İngilizlerin elinde olan Hindistan ve Mısır’i ele geçirmektir.Buralarda
müslüman ülkelerdir ve tamamı İngilizler tarafından ele geçirilmiş eski Osmanlı İmparatorluğunun
topraklarıdır.
Ve karar verilir;müslüman halk(Başta İngiltere olmak üzere.)gayri müslim ülkelere karşı
ayaklandırılacaktır.
İşte Almanyanın bu planınına “Alman Cihadı”denilmektedir.
Üstelik uzun zamandır müttefik olduğu Osmanlı İmparatorluğu vardır ve ondan istifade
edecektir.Bunun için Hindistana uzayacak bir demiryolu hattı(Bağdat Demiryolu)planlanır ve Osmanlı
ile anlaşarak yapımına başlanılır.
Öncelikle Osmanlıda bulunan Halifelik kurumu gündeme getirilerek işlerliği sağlanacak ve
padişaha Cihat ilan ettirilecektir.
Okuyucu arkadaşlarım,1 nci Dünya Savaşı sırasında Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu
arasındaki ilişki,bizlere resmi tarihle anlatıldığı gibi sadece bir müttefiklik düzeyinde değildir.
Osmanlı İmparatorluğu savaş sırasında adeta Almanyanın bir Kolonisi durumundadır.
Neden böyle olmuştur;çünkü,1881 yılında Osmanlı Hazinesi iflas etmiş ve kendisine
para verecek Almanyadan başka kimse yoktur.
Kısaca her şey para için yapılmıştır.
Şimdi geniş bilgileri sizlerin araştırmasına bırakarak satır başları halinde bu durumun
sonuçlarını açıklamaya çalışayım;
26 Ağustos 1896 da ERMENİLERİN Osmanlı Bankasına baskını olayını kınayan 2 nci Wilhelm
1898 de İstanbula gelir.Abdülhamid ile dostane ilişkiler içine girer.Gezi Kudüs’e kadar devam eder ve
İmparator burada kendisini müslümanların hamisi ilan eder. Ki bu sıralarda Osmanlı Sultanı Avrupa
da “Kızıl Sultan-Zalim”diye adlandırılmaktadır(Yani imparator kendi ülkesi dahil bütün Avrupa insanını
karşısına almaktadır.) .
Bu arada Padişahı Cihat konusunda aydınlatmaya başlar.
İleriye dönük padişaha”Cihat”ilan ettirmeyi düşündüğü için de Osmanlı toprakları içinde
başta Ermeni ve Rumlar olmak üzere Hristiyan topluluk istememektedir.
1908 den itibaren de İttihat ve Terakkicilerle sıkı ilişkiye girer.Hatta Büyükelçi Enver beye bir
ziyaret sırasında” Meşrutiyeti biz istemezsek ilan edemezdiniz.”diyerek adeta aba altında sopa
göstermiştir.Tabi bu arada geleceği iyi hesap ettikleri için Enver bey’le ilişkilerini ilerletirler.
İTC nin Balkan Savaşı sonrası kaybettikleri itibarlarını geri kazandırarak onların güvenini
kazanmış ve bunu çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır.
Ve 2 Ağustos 1914 de Yapılan gizli bir toplantıda(Enver paşa,Talat bey,Sadrazam Sait
Halim ve Meclis Bşk.Halil paşalar)Osmanlı ordusunun bütün idaresi Almanlara bırakılmıştır
(Hatta Eylül 1916 da Enver paşa Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı olmasına ragmen Alman
İmparatoru Wilhelm’i Ordular Komutanı olarak tanıdığını belirtmiş ve İmparator da bunu bir
emirle duyurmuştur.).
4 Kasım 1914 de Enver paşa 5 milyon altın karşılığında Goben ve Braslavin Karadenize
çıkmasına izin vermiştir(30 Ekim 1914).O tarihe kadar Almanya iki defa Osmanlıyı savaşa sokmaya
çalışmış ancak İstihbarattan sorumlu Karabekir Paşa tarafından önlemiştir.Bu son olayda bizzat
İmparator devrededir ve Karabekir’in haberi bile olmamıştır.
Ve nihayet 14 Kasım 1914 de,yine Enver Paşanın baskısı ile padişah“Cihat”ilan
etmiştir.Dikkat ederseniz Cihat ilanı bazılarının dediği gibi Çanakkale Savaşları sırasında değil
daha savaşın başında ilan edilmiştir.Tabi isteyen yine Almanyadır.
ŞİMDİ,ERMENİ SÜRGÜNÜ TARTIŞILIRKEN OSMANLININ,ALMANYAYA BU BAĞIMLILIĞI
SONUCU,“EMİRLERİNE VE TALİMATLARINA UYMA.”ETKİSİ GÖZ ARDI EDİLEBİLİR Mİ?
Bu arada Sarıkamış(15 Aralık 1914) ve Kanal(2/3 Şubat 1915) Harekatları tamamen Alman
çıkarlarına uygun ve onların planları ile yapılmış ve başarısızlığa uğramıştır.
Yapılan bütün
uygulamaktadır.
harekatların
planı
Berlinden
gelmekte
ve
Enver sadece
bunu
Artık resmen Osmanlı Toprakları üzerinde ve Osmanlı Ordusu ile “ALMAN CİHADI”başlamıştır.
Almanya bunları planlarken İngilterenin de aynı taktiğe baş vurduğu ve Müslüman Arapları
ayaklandırmak için neler yaptığı(Lawrens olayı)bilinmektedir.
Bu arada İmparator Wilhelm’in ayaklanma ve Ermeni komitacıların olayları nedeniyle
Ermenilere olan düşmanca tavrı iyice gün ışığına çıkmış Talat bey başta olmak üzere İTC liler
sıkıştırılmaya başlanmıştır.Ermenilerin Karadenizden Akdenize,Trabzondan Adanaya Rusların
korumasında bir Büyük Ermenistan düşündükleri akla gelince Almanyanın bu bölgede Ermeni
varlığından neden sıkıldığı daha iyi anlaşılmaktadır.Bu arada yapılmakta olan Bağdat demiryoluda
tehdit altındadır.
ÖZETLE “ERMENİ TEHCİRİ”ALMAN GENELKURMAYININ VE OSMANLIDA GÖREVLİ
ALMAN KOMUTANLARIN 1915 NİSAN AYINDA RUSLARIN ERMENİ ÇETELERİ
DESTEKLEMELERİ(VAN’IN İŞGALİ)ÜZERİNE ANADOLUNUN TEHDİT ALTINDA KALMASI
NETİCESİNDE ENVER PAŞAYA ÖNERDİKLERİ BİR KARARDIR.
BU KARAR TALAT PAŞANIN ANILARINA GÖRE KENDİLERİNE ALMAN KOM UTANLAR
TARAFINDAN ERMENİ KOMİTACILARIN YAPTIKLARI ZULÜM AÇIK AÇIK ANLATILDIKTAN
SONRA YAZILI BİR EMİR OLARAK VERİLMEMİŞTİR(Yani Talat paşa bu suçlamayı red ediyor.).
Talat Paşanın anılarında bu konu ile ilgili kullandığı cümle ve içeriğindeki kelimeler
Almanyaya sığınmış ve onların korumasında bulunan birinin psikolojik durumunu ortaya
koymaktadır;”Ermeni vakalarında bir takım KÖTÜ HUYLU ve DÜŞMAN propagandacıları
Almanları dahi LEKEDAR etmek üzere…”
ADETA KARARI OSMANLI İMPARATORLUĞUN VERMESİ İSTENMİŞTİR.
İngiliz belgelerinden alınan bir bilgiyi aktaralım buraya:İngiltere UA mahkemeleri
beklemeden 28 Mayıs 1919 günü 78 Türkü Malta’ya sürerler.Yargılama işi askıda kaldığı için 26
Mayıs 1919 tarihinde Yb.Aubery Herbert adlı bir mebus İngiltere dış işleri Bakanına “ERMENİ
KIRIMINDAN SORUMLU OLAN ALMAN VE TÜRK GÖREVLİLERİ CEZALANDIRMAK İÇİN NE
GİBİ TEDBİRLER ALDINIZ?”diye sorar.
Dikkat ederseniz bu sürgün olayında Almanların çok büyük etkisi olduğu İngiltere
tarafından da bilinmektedir.
TEHCİRİN YAPILIŞ ŞEKLİ;
Artık yapılacak bir şey kalmamıştır.Bu arada Tehcirden kısa süre önce Enver Paşanın Ermeni
Patriği ile yaptığı konuşmayı tarihi bilgilerinizi yenilemek açısından buraya alıyorum;”Ermeni İstiklali
mi istiyorsunuz?Büyük bir Ermeni Krallığı mı yapmak arzusundasınız?Her millet kendisi için
büyük bir istikbal tasavvur edebilir.Fakat size bunun için şunu tavsiye edebilirim;bizim mağlup
olmamızı bekleyiniz.Biz mağlup olursak ancak o zaman istediğinizi yapabilirsiniz.Fakat mağlup
olmadıkça kendimizi şiddetle müdafaa ederiz.Bizi arkadan vurmak isteyen her hareketi
şiddetle tenkil etmek bizim için sade bir hak değil,bir borçtur.Bizi vurmaya kalkmayınız
karşılığı şiddetli olur.”
Fakat Ermeniler ne Enver Paşayı ne de Patriği dinlerler.
Sürgünü uygulamaktan başka çözüm kalmamıştır.
Ermeni Tehciri ile ilgili çıkarılan yasanın ikinci maddesini buraya alıyorum:”Madde 2-Ordu ve
Bağımsız Kolordu ve Tümen KomutanlarıAskeri nedenlerden dolayı veya casusluk
hıyanetlerini hissettikleri köy ve kasabaların halkını tek tek veya toplu olarak memleketin diğer
bölgelerine gönderebilirler ve oralara yerleştirebilirler.”
Görüldüğü gibi “Ermeni Tehciri(GÖÇ ETTİRME)”diye adlandırılan yer değiştirme
olayı,içinde Ermeni lafı bile geçmeyen bu kanun ile 24 Nisan 1915 tarihinde başlamıştır.
Soykırımı(Genocide) basit olarak”Etnik bir grubun veya mezhebin tamamen veya kısmen
ortadan kaldırmak için yapılan her türlü SİSTEMLİ faaliyetlerdir.”diye tanımlamamıza kimse itiraz
etmeyecekse,”soykırım”diyenlerin Osmanlı İçişleri Bakanlığının GÖÇ’ün olaysız ve emniyetle
yapılabilmesi için 28 Mayıs 1915 tarihinde yayımladığı ayrıntılı Yönetmeliği dikkatle okumalarını
tavsiye ediyorum.
1.Nakli gereken halkın gönderilme işi mahalli idare memurlarının yönetimine aittir.
2.Göç ettirilenler bütün hayvan ve taşınabilir mallarını yanlarında götürebilirler.
3.GÖÇ SIRASINDA GÖÇMENLERİN CAN VE MAL GÜVENLİKLERİNDEN;YEDİRİLM E VE
İSTİRAHATLERİN
SAĞLANMASINDAN
GEÇİŞ
YOLLARINDAKİ
MEMURLAR
GÖREVLİDİR.BU KONUDA MEYDANA GELECEK AKSAKLIKLARDAN SIRALI BÜTÜN
KOMUTANLAR SORUMLUDUR.
4.Göç sonunda göçmenler,sağlıklı çalışmaya,tarımla uğraşmaya elverişli köy ve kent
evlerine yerleştirileceklerdir.
5.Yeni yerleşme yerlerinde göçmenlere verilecek arazi yoksa devlet malı ve çiftliklerden
istifade edilecektir.
6.İskan bölgelerine yerleşinceye kadar muhtaç durumdaki göçmenlerin masraflarını
devlet karşılayacaktır.
7.Tarım yapacaklardan ve sanatkarlardan ihtiyacı olanlara uygun araç ve sermaya devlet
tarafından verilecektir.
Diğer taraftan çıkarılan bir yönetmeliğin ilgili iki madesini de yazalım.
1.Göç edenlerin gerek kamplarda gerek göç esnasında saldırıya uğramaları halinde
saldırganlar derhal tutuklanıp divan-ı harbe verileceklerdir.
2.Göç edenlerden rüşvet veya hediye alanlar veya vaad ile tehdit ile kadınlara tecavüz
edenler yahut onlarla uygun olmayan ilişkiye girenler görevden alınıp divan-ı harbe
verileceklerdir.
Bu olayda çeşitli iddialar olmasına karşı yaklaşık 700 bin kişi göçe tabi tutulmuştur(Türklerin bir
göçünde 600 bin kişinin öldüğü daha önce anlatılmıştı.).
Ancak alınan bütün bu tedbirlere ragmen,maalesef Ermeni çeteleri sık sık saldırılarda
bulunmuş ve kendi insanlarının ölümüne neden olmuşlardır.Ayrıca bu yer değiştirme sırasında iklim
şartlarından,yol zorluklarından,salgın hastalıklardan veya çeşitli isyan hareketlerinden,çetelerin
saldırılarında veya diğer nedenlerden ölenler olmuştur.
Göç sırasında görevini ihmal edenlerin olmadığını söylemek de zordur.Geçmişte acılar
çekmiş(Ermeni saldırılarıyla ölen Türklerin sayısı 200 bin civarındadır)bazı insanları intikam
duygusuyla hareket etmedikleri de söylenemez.
Bu yer deiştirme sırasında ölenlerin sayısı bazılarının abarttığı gibi 1-1.5 milyon
değildir.Matamatiksel olarak da zaten bu imkansızdır.O tarihlerde Türkiyede Ermeni nüfusu toplam
1.280 bindir.
Ölü sayısının tahmini 200 bin olduğu söylenmektedir.
Mondros Mütarekesinden sonra Göç olayında ihmali görülenler divan-ı harbe
verilmişlerdir.Nemrut Mustafa mahkemesinde bu nedenle maalesef günahsız bir çok vatanseverimiz
idam edilmişlerdir.
Bunlardan Yozgat Kaymakamı Kemal beyin idamı İstanbulda çok büyük ayaklanmalara neden
olmuş ve bu olay üzerine idam olaylarından vazgeçilerek (Aynı zamanda kaçmaları da önlemek
için.)Malta’ya sürgünler başlamıştır.
Ayrıca İşbirlikçi Vahdettin Hükümetleri onlarca Vatanseveri İngiliz isteği üzerine Malta ya
sürgüne göndermiş ve orada mahkeme edilmelerine neden olmuşlardır.
O yllarda Malta adeta bir açık hava Cezaevi haline dönüşmüş ve bu insanlar Malta içinde
problem olmuşlardır.
En sonunda İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanına bir yazı yazarak Malta da bulunan ve suçlu
diye gönderilenlerin hiçbir suçlarının olmadığı derhal geri alınmaları istenmiştir.
Not:Malta da sürgün bulunanların geri alınması için Mustafa Kemal Atatürk’ün uğraşıları
göz ardı edilemez.O yıllarda başta Lort Cürzon’un yeğeni Erzurumda buluna Yarbay Rawlinson
olmak üzere Anadolu da görevli bütün İngiliz subaylarını tutuklatmış ve bunları takasta
kullanmıştır.
Bu konuda dedikleri tam yapılmadığı için Dışişleri Bakanı Bekir Sami nin de Bakanlığı
sona ermiştir.
Sürgüne gönderilen Ermeniler Mondros Mütarekesinden sonra dernekler kurarak büyük
bir bölümü geri dönmeyi başarmış ve savaşın sonuna kadar katliamlarına devam etmişlerdir.
Aradan 100 yıl geçmiş olmasına ragmen olay özellikle Ermenistan ve ABD ve diğer ülkelerde
yaşayan Ermeni Diasporası tarafından ısrarla gündemde tutulmakta ve bu olayın bir “soykırımgenocide”olduğunu ve bunun da “Türk Barbarbarlığı”ve “İttihatçı gaddarlığı”na bağlamaktadırlar.
Amaçları Türk gençlerine soylarının soykırımcı olduğu ispat etmek ve özür dilemeye
zorlamaktır.
Eğer
başarılırsa
en
azından
Ağrı
dağının
belkide
6
vilayetin(Erzurum,Van,Elazığ,Diyarbakır,Sivas,Bitlis)geri alınması propagandasına hız vermek.Ve de
soykırım tazminatı,Ermenilere ait malların mirasçılarına verilmesi gibi sonu gelmeyecek isteklerdir.
Konuyu Mazhar Müfit Kansu’un bir anısı ile bitirmek istiyorum.Mütareke yılları Vahdettin
yönetiminin nasıl gaflet,dalalet ve de hıyanet içinde oluşlarının belgesidir.
Mazhar Müfit Atatürk ile Erzurumda tanışmadan önce 1919 Nisan ayında Bitlis valiliğine atanır
ve Mayıs başında Damat Ferit imzalı bir telgraf alır(Paris görüşmeleri devam ediyor ve daha
sonuçlanmamış.Ayrıca Osmanlı devleti içindeki en ufak etnik kökene bile devlet kurma imkanının
düşünüldüğü günler.):
“Vilayet-i Şarkiyadan bazı aksamın Ermenistan’a terki mecburiyet ve zaruretinin hasıl olması
muhtemeldir.Gerçi bu ihtimal pek zayıf ise de bir emri vaki karşısında kalınmamak için
dağdağasızca ve uslub-u hakimane ile şimdiden efkar-ı umumiyeyi hazırlamak faydadan hali
değildir.
Bu hususta sarf-ı mesai buyurulması ehliyet ve dirayet valalarından muntazırdır.Hüdanegerde
böyle bir hal vukuunda mahalli halkın ve aşairin ne gibi tavır ve harekette bulunacaklarının
dahi gizlice ve münasip bir surette tahkik ve tetkiki ile neticenin peyderpey doğruca tarafıma
iş’arı tavsiye olunur.”.
İşte ihanet içindeki Mütareke hükümetlerinin Ermeni olaylarına bakışı…Zaten Vahdettin Ermeni
Tehcirinde suç işleyenlerin cezalandırılacaklarına dair İngilizlere de söz vermiştir.
Almanyanın Soykırım olayını
bırakalım.”dediğini unutmayalım…
Kabul
etmediğini
ve
Merkel’in“Olayı
tarihçilere
Ben kendi imkanlarım dahilinde bir takım dökümanlardan özet çıkardım.
Amacım”SOYKIRIM”diyen bazılarını araştırmaya sevk etmektir.
Yoksa inandırmak değil.
Doğan KAPKINER
KAYNAKLAR:
Alman Cihadı ve Ermeni Sürgünü(100.Yılında Ermeni Sürgününün Perde Arkası.) Kerem Çalışkan
Remzi Kitapevi
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Cild 1 Atatürk Araştırma Merkezi.
Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun İsyanları Erdal İlter Türk Kültürünü araştırma Ens.Yayın 89
Türkler ve Ermeniler Prof.Dr.Nejat Göyünç Yeni Türkiye Yayınları
Siyasi Tarih Dr.Rıfat Uçarol Filiz Kitabevi
Malta Sürgünler Bilal Şimşir Bilgi Yayınları
Talat Paşa.Hatıralarım ve Müdafaam.Kaynak Yayınları
Erzurum’dan ölümüne Atatürk’le beraber Cilt-1 M.M.Kansu TTK
Download