ANADOLU’DA BİR ARADA YAŞAMA TECRÜBESİ Yaşar ÇOLAK Başkanlık Müfettişi Diyanet Aylık Dergi/Ağustos 2001 Prof. Dr. Mehmet Şeker’in “Anadolu’da Bir Arada Yaşama Tecrübesi” adlı çalışması, Türklerin dinî bağnazlıktan uzak kalarak farklı dinlere mensup milletlerle barış içerisinde nasıl bir arada yaşama başarısını gösterdikleri konusunu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini içine alan geniş bir zaman dilimini esas alarak irdelemektedir. Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde selçuklular’dan önce Anadolu, Anadolu ve Türkiye Selçukluları devleti, Selçuklu sultanlarının gayr-ı müslimlerle ilişkisi, karşılıklı evlilikler, din değiştirmeler, Müslüman ve gayr-ı müslim nüfusun bir arada yaşamış oldukları Ahlat, Erzurum, Sivas, Konya, Malatya vd. şehirler ve yürütülen müşterek faaliyetler hakkında bilgi verilmektedir. Bu bölümde aynı zamanda Türkiye Selçuklularında gay-ı müslim ilişkilerinin kültürel boyutudu da incelenmektedir. İkinci bölümde ise Osmanlı Devleti’nde gayr-ı müslimlerle ilişkilerin başlangıcı, Osmanlı Devletinde gayr-ı müslimlerin yaşadıkları şehirler, gayr-ı müslim unsurlar ve mabedleri, gayr-ı müslimlerin temel hak ve hürriyetlerini kullanmaları konusu incelenmektedir. Son bölümünde ise yazar tarafından varılan sonuçlar hakkında genişçe değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu bölüm kitabın bir özeti gibidir. Kitapta çağdaş düşüncenin içinde anahtar rol oynayan çoğulculuk (pluralizm) ve toplumsal uzlaşma fikrinin, iki İslam toplumundaki tarihî arka planına ışık tutulmaktadır. Çok dinli toplumlarda din mensupları arasında uzlaşma ve çoğulculuğu hayata geçirmek, dile getirilmesi oldukça kolay ancak yaşanması hayli zor bir hadisedir. Çağdaş dünya diye tabir edilen devletlerde bile farklı din veya mezheplere mensup insanların sırf farklı mensubiyetten dolayı bibirleriyle kavga etmeleri bu zorluğa işaret etmektedir. Farklı din mensuplarının aynı toplumda bilikte yaşamalarının başka bir yolu da olmadığına göre, zor da olsa bir arada yaşama kültürünü edinme mecburiyetimiz vardır. Yüce Dinimiz İslam’ın öğretileri bu konuda Müslümanlara oldukça geniş açılımlar sağlamıştır. Müslümanların farklı din mensuplarıyla barış halinde normal bir hayat sürmelerini sağlayan temel faktör, İslam’ın şekillendirdiği kültür olmuştur. İşte elimizdeki bu kitap, Müslümanlığı benimsemiş olan iki büyük Türk devletindeki Müslüman nüfus ile gayr-ı müslim tebaanın nasıl çoğulcu bir anlayışla bir arada yaşama başarısını gösterdiklerini örnekleriyle gözler önüne sererek, yazarın deyimiyle, dinler arası ilişkilerde kin ve nefretin, ayrılık ve şiddetin değil, bir arada yaşamanın da mümkün olabileceğini ispat etmektedir. Okuyucunun geçmişle günümüz arasında mukayese yapmasına olanak sağlayan bu eser, aynı zamanda dinlerin medeniyetler arası çatışmalarda uzlaştırmacı ve önleyici karakteri olduğu gerçeğini de ortaya koymaktadır. Osmanlı Devletinin 600 yıl gibi uzun süre, çok geniş toprak parçalarını egemenlikleri altında bulundurması ve buralarda yaşayan farklı etnik kökenlere sahip toplulukları idare edebilmesinin, askerî kazanımlarından çok ötelere giden bir yönetim başarısına dayandığını da ortaya koymaktadır. Kitapta yer alan tarihî malumat bize, milletimizin geçmişte olduğu gibi gelecekte de, gayr-ı müslim dünyanın değişik milletleriyle daha yakın ilişki içine girebileceğini, bunun için gerekli zihinsel ve kültürel altyapıya sahip olduğunu göstermektedir. Mazimiz istikbalimizin istikametine işaret etmektedir. Toplumsal uzlaşma arayışlarının ivme kazandığı ve bunun için çok dinli bir toplumda çoğulcu zihniyetin inşası için yoğun çaba sarf edildiği bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında böyle bir kitabın çıkması yararlı olmuştur.