İslam medeniye`tin yeniden dirilişi

advertisement
On5yirmi5.com
İslam medeniye'tin yeniden dirilişi...
Yayın Tarihi : 3 Kasım 2014 Pazartesi (oluşturma : 10/10/2017)
Hiçbir medeniyet yalnız başına doğmaz, doğuşu ve gelişmesi esnasında İslâm Medeniyeti, dört
medeniyet veya kültürle karşılaştı. Bunlar:
1. Bizans (Yunan)
2. İran
3. Hint ve
4. Çin Medeniyetleri idi.
Her medeniyetin kendinden önce medeniyetlerden etkilendiği gibi, İslâm medeniyeti de bu
medeniyetlerden müspet yönde etkilenmiştir.
Kendi içine kapalı bir medeniyetin doğup büyümesi, gelişmesi mümkün değildir.
Müslümanlar eski medeniyetlerin fikirlerinden tercümeler sayesinde haberdar olmuşlardır. Eski
Yunan'dan bir çok eser Arapçaya çevrilmiştir. Bu çeviriler bir uyanış devri başlatmıştır. Müslümanlar,
Sicilya ve İspanya'yı fethi sonrası bu klasik eserleri Avrupa'ya tanıttılar.
Bu süreçten sonra Batılılar eski Yunan eserlerini öğrenmek için Arapça öğrenmeye başladılar.
Bunun sonucunda Batı'lılar İslâm'ı da tanımış oldular. Bu tercüme çalışmaları uzun süre devam etti.
900 yılına kadar süren bu çalışmalar sonunda Müslümanlar, Yunanca, astronomi, matematik, tıp ve
felsefe eserlerinin çoğunu Arapçaya tercüme ettirdiler.
Hatta bu amaçla Mem'un Bağdat'ta bir kütüphane, akademi ve tercüme bürosundan oluşan "Darül Hikme" adı verilen kurumu kurdu. Bu tercümeler sayesinde Yunan klasikleri günümüze kadar
ulaştı.
İslâm Medeniyeti, Asya, Afrika ve Avrupa'nın önemli bir kısmını içine almakla kalmamış, aynı
zamanda başka ve özellikle günümüz Avrupa medeniyeti olarak bilinen Batı Medeniyeti'nin
gelişmesinde de önemli rol oynamıştır. Müslümanlar fen, ilim, sanat, iktisat, tıp, edebiyât, felsefe gibi ilimlerde en büyük medeniyeti
kurmuştur.
"Müslümanlar , şehircilik, bayındırlık, maden işletmesi deri imalatı ve ipek sanayinde de Batılılara çok
şey öğrettiler.
Bugün Avrupalıların kullandığı rakamları önceleri Hintliler, sonra Müslümanlar kullanmıştı. Bu
rakamları Batılılar Müslümanlardan öğrendiler.
Hele tıp ve eczacılıkta daha önce de belirttiğimiz gibi İslâm bilginleri Ortaçağda büyük hamleler
yaptılar. Batılılar eczacılıkta İbni Zuhr'dan faydalandılar. Tıpta Ebu Bekir Muhammed bin Zekeriya
Ar. Razi'nin ilminden faydalandılar.
Musiki alanında ilk kez sol anahtarını ve bazı notaları Müslümanlar kullandılar. Ebul Ferec Ali B.
Muhammed'in "Mecmuat al-Elhan'ı" ile Farabi'nin "Kitabı al-Musiki"si Latinceye çevrildi. Bu eserler
müzik alanında Batılılara ışık tuttu.
İslâm medeniyetinin Batıya tesirinde tercüme faaliyetlerinin rolü büyük olmuştur. Bu tercüme
faaliyetleri1130-1150 yılları arasında İspanya'da Tuleytule şehrinde başlamıştı.
İspanya başpiskoposu olan Raymond, İslâmi eserlerin Latinceye çevrilmesini arzu ediyordu. Bunun
için bir tercüme okulu kurdu. Bu okulun başına da Dominic Gündisalvi'yi getirdi. Burada Farabi, İbn
Sina ve İbn Rüşd'ün fikirleri Batı alemine tanıtıldı. Birçok Arapça eserin Latince'ye tercüme edilmesi
sağlandı. Aristo'nun eserlerini şerh eden Arapça metinler de Batı'ya tanıtıldı.
İslâm düşünürleri arasında Latinceye kitabı tercüme edilenlerin başında İbn Rüşd gelir Onun
tanınmış eseri Külliyat, Tâhâfut at-Tâhâfut ve Aristo'yu şerh eden eserleri Latinceye çevrildi.
Yine Endülüslü İslam filozoflarından İbn Bacce 'nin Al-Tedbir al Mütevâhhid adlı eserinden Moise de
Narbonne istifade etmiştir. Böylece onun fikirlerini Batı'ya tanıtmıştır.
İbn Tufeyl'in Hayy B. Yakzan'ı da Batılılarca biliniyordu. Kimyager ve tabiatçı bir bilgin
olan Cabir b. Hayyan da biliniyordu, Fakat o simyager ve sihirbaz olarak tanınıyordu.
İbn Sina 'ın Şifâ'sı, Necat'ı ve Kitab an Nefs'i de Latinceye çevrilmiş eserler arasındadır.
Farabi, İbni Sina, Gazali gibi İslam filozoflarının eserleri ile Aristo'nun Arapça'ya tercüme edilmiş
eserlerinin Latince'ye çevrilme faaliyetleri yanında, Batı dünyası diğer ilimlerle de meşgul olma
mecburiyeti duymuştur. Hatta üniversitelerinde XII. yüzyılın sonlarından itibaren tıp dersleri
konularını, İbni Sina'nın "Kanun" adlı eseri ile İbni Rüşd'ün tıbbi risaleleri üzerine teksif etmiş
bulunuyorlardı.
Gustave Le Bon diyor ki: "Avrupa'nın bütünüyle karanlık bir vahşet devri yaşadığı sıralarda İslâmın
hakim olduğu iki büyük şehirde, Bağdat ve Kurtuba'da yeryüzünü parlak ışıklarıyla aydınlatan iki
medeniyet sürüyordu.
Maurice Bucaille de "Kitab-ı Mukaddes, Kur'ân" (Bucaille, 175) isimli eserinde şu satırlara yer verir:
"Müslümanların yükseliş çağı olan Miladî 8. ve 12. asırlar arasında, bizim Hıristiyan ülkelerde bilimsel
gelişmeye kısıtlamalar uygulanırken, İslâm üniversitelerinde dikkati çekecek kadar bilimsel
araştırmalar ve buluşlar gerçekleştiriliyordu. O dönemde kültürün görülmemiş ve yeni imkânlarının
bulunduğu yer, İslâm dünyasıdır. Kurtuba'da Halife'nin kütüphanesi 400.000 cilt kitap ihtiva
ediyordu."
Müslümanlar, Ortaçağda büyük bir medeniyet kurmuşlardır, O dönemde Batı en karanlık devrini
yaşamaktadır. Bu büyük medeniyet Avrupa'yı kısa sürede etkilemiştir. Avrupalılar Müslümanların
gerek teknik ve gerekse fikir alanındaki üstün medeniyetlerinden yararlanmak ihtiyacı
duymuşlardır.
İslâm'ın ruhu medeniyete iten bir ruhtur, İslâm medeniyet denklemi şuuru derinleşitkçe İslâm alemi
büyük bir sıçrayış yapacaktır.
Netice itibariyle bugünkü batı medeniyeti sadece kendi kültür birikiminin neticesi olmayıp, bilhassa
ilim ve teknoloji sahasındaki gelişmelere temel teşkil eden düşünce itibariyle İslâm medeniyetinin
büyük nisbette tesiri altında kalmıştır. Bu duruma bazı İnsaflı batılı bilim adamları da işaret
etmektedirler. Meselâ, R. V. Bodley şöyle der: "Rönesans'ı İslamiyet'e borçluyuz." demiştir.
Sezai Karakoç: "Çağımızda İslam görünüş bakımından zayıflamış da olsa, İslam ruhu gittikçe daha
canlanacak, dirilecektir” "İslam, doğruluk, hakikat ve fazilet toplumudur. Şimdi bizim insanlarımızın,
düşünürlerimizin, yeniden bu konuya eğilmesi, yeniden toplumumuzun tıkanan damarlarının
açılması ve kuruyan akışın tekrar harekete geçirilmesi, yani doğruluk, erdem, fazilet ve güzellik
çığırının yeniden açılması ve güncelleştirilmesi geçmişten güç, kuvvet, ışık alarak bu güne taşınması
ve bugünde yeniden doğrulması. İşte bizim diriliş dediğimizde bu hadisedir." diyerek yeniden
dirileceğimiz günlerin işaretini vermektedir...
Yeniden İslâm medeniyetinin ihtişamlı günlerine yetişmek için İslam’ın gerçek anlamı olan fazilet
medeniyeti yolunu tutmamız bunu ideal olarak kabul etmemiz ve bunun içini doldurmamız lazım,
geçmişi inceleyerek, düşünerek bunu gerçekleştirmemiz lazım. Buna çalışmamız lazım, kalıcı olan bu,
sonuç getirecek olan çalışmada budur. Diriliş de budur. Kaynaklar:
Hilmi Ziya Ülken, İslam Felsefesi Kaynakları ve Tesirleri.
Barthold, İslam Medeniyeti Tarihi
Will Durant, İslam Medeniyeti
Zeydan, C: İslâm Medeniyeti Tarihi.
Hunke, S: İslâm Güneşi. Bu dökümanı orjinal adreste göster
İslam medeniye'tin yeniden dirilişi...
Download