İSLAMİ ŞAHSİYETİN İNSÂŞI Yüksel YILMAZ Yazar Hakkında 1973 Malatya da/Doğanyol da doğdu. Aynı yıl İstanbul’a / Esenler’e ailesi ile birlikte geldi. İlkokulu 50. yıl Karabayır ilkokulun da, Ortaokul ve Liseyi A.Vehbi Ziya Dümer Lisesin de bitirdi. 2004 yılından sonra hayatına yeni bir sayfa açarak hedefler koydu. 2005 yılında ilk eseri olan Tevbe-24 adlı kitabını çıkardı. 2006 yılında Eminönü Rızapaşa Han da Fahri İmamlığa başladı. 2008 yılında Mersin Üniversitesi Bilgisayar Teknolojileri ve Programlamayı, 2009 Yılında MCPD Eğitimini, 2009 yılında AÖF İlahiyat Ön Lisans Programını, 2013 Yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi. İletişim için:[email protected] Çıkmış ve Çıkacak Eserleri Tevbe-24( Sevgide Tercih)-2005 Ölüler için değil Diriler için Yasin-2010 Kur’an Arapçası-2014 İslami Şahsiyetin İnşâsı-2015 Kur’an’da İki Zümre- ? Yayın Bilgileri Dar’ul Erkam Yayınları :4 Kitap Adı: İslami Şahsiyetin İnşâsı Birinci Baskı:2015 Kitap isteme Bilgileri: [email protected] İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ....................................................................................5 DURUM TESBİTİ...................................................................9 HİRA (ARAYIŞ)....................................................................23 FİKRİ İNŞÂ...........................................................................34 AMELİ İNŞÂ.........................................................................57 RUHİ İNŞÂ...........................................................................90 SONUÇ................................................................................107 Kitabın hazırlanmasında katkıları olan herkese teşekkür ederim. ÖNSÖZ Yazdıklarıma bir şeyler karıştırmaması için Allah’ın emrine karşı büyüklenen ve isyan eden, aşağılanarak kovulmaya müstahak olmuş, taşlanmış, tağutlaşmış şeytandan ve içimdeki vesveselerden Allah’a sığınırım. Yazdıklarımdan dolayı önce Allah’ın, Rahman ve Rahim isimlerine sığınarak bana rahmeti ile muamele etmesini dileyerek, Allah’ın adıyla başlarım. Hamd(övülecek ne varsa hepsinin kaynağı olan), insanlığın dünya ve ahirette mutluluğa ulaşabilmesi için razı olduğu islamı, din olarak seçen ve bizlere yol göstermesi için kitap gönderen ve bize bilmediklerimiz öğreten, yerin, göklerin ve ikisinin arasındakilerin yöneticisi, düzenleyicisi, idarecisi, eğiticisi, kanun koyucusu olan, yarattığı varlıklar için en güzel kanun ve yasaları koyan, yarattığı insan için gerçeği/bâtılı, iyiyi/kötüyü, güzeli/çirkini, doğruyu/yanlışı, helali/haramı belirleyen, ilah olarak, rab olarak, ma’bud olarak tek olan, razı edilmeye ve yolunda ölmeye tek layık olan, güç ve kuvvet sahibi olan, günahlarımızı bağışlayan, ol demesiyle her şeyi yapabilen, insana her şeyden daha sevimli olan, insanlığın kurtuluşu, mutluluğu, huzuru için; hayat nizamı, yaşam biçimi, din gönderen; korkulacak, itaat edilecek, boyun eğilecek, yardım istenecek tek güç/otorite olan Allah’ a aittir. Salat/rahmet/destek ve selam/esenlik, Allah’ın insanlığın kurtuluşu için gönderdiği kitabı ve yaşam biçimi/dini islamı 6 islami şahsiyetin inşâsı tebliğ eden, islamı en güzel şekilde yaşayıp bize bir beşerin nasıl yaşayacağının örnekliğini gösteren, islami mücadele de izlenilmesi gereken metodu uygulayan, küfre, şirke ve tağuta, tuğyana boyun eğmeyen, onları reddeden, taviz vermeyen, uzlaşmayan, islami şahsiyet elbisesi ile kuşanmış arkadaşlarıyla beraber her türlü sıkıntı ve zorluğa karşı sabır ile direnen, Allah’ın kulu olan, beşer olan, resul olan, uyarıcı olan, emir olan, komutan olan, Muhammed’ul Emin olan Resulullah(as)’ın ve O’nun yolundan gidenlerin üzerine olsun. İslami şahsiyetin inşâsı konusunu neden seçtiğimi/neden böyle bir konu üzerinde yoğunlaştığımı izah etmek istersem; biliyorsunuz ki yaşadığımız coğrafyada farklı yol/menhec ve yöntemlerle/metodlarla islami mücadeleler/çalışmalar yapılmaktadır. Uyguladıkları yola, yönteme/metoda, baktıkları kaynaklarına ve vahye bakış açılarına/okumalarına bağlı olarak da farklı islami şahsiyet modelleri ortaya çıkmaktadır. Bu da bende bu islami şahsiyet modellerini sorgulama ve bu şahsiyetler gerçekten de adıyla belirtildiği üzere islami mi ya da şahsiyet kelimesiyle tarif edildiği gibi şahsiyetli kişiler mi? Ya da bu şahsiyetler doğru kaynaktan doğru yöntem ile doğru beslenerek mi oluştu? Sonra bir islam şahsiyet ve islami mücadele yöntemi nasıl olmalı arayışlarına girdim. Arayışlarım beni birçok sonuçla/ gerçekle karşı karşıya getirdi. Kendisini doğru kabul eden ve diğerlerini dalaletle veya küfürle itham eden cemaatler/gruplar ile tanıştım. Allah Resulünün yolunu izlediğini söyleyen birçok çalışma ama hepsi de birbirinden farklıydı. Sonuçta, görünüşte farklı, akidede/düşüncede farklı, eylemde farklı ve mücadelede farklı islam şahsiyet modelleri ortaya çıkıyordu. Ayrıca islami yaşantıdaki, mücadeledeki/çalışmadaki başarısızlıkların, kopmaların, dökülmelerin, savrulmaların sebe- islami şahsiyetin inşâsı 7 binin islami şahsiyet inşâsının tam olarak, vahye göre yapılmamasından kaynaklandığını gördüm. Kendimi sorguladığımda ki; Hangi grup, cemaat veya yapıda olursanız olun herkesin bu sorgulamayı yapması gereklidir. Ben kimi takip ediyorum/örnek alıyorum? Bu mücadele/çalışma beni nereye götürüyor? Acaba ben, doğru bir şahsiyet modeli ile mi inşâ edildim ve mücadele/çalışma yöntemim doğru mu? Acaba hangisi doğruydu? Bunun cevabını bulmak için nasıl bir yöntem izlemeliydim? Bu tür soruların cevabını bulmak ve ayrıca, “doğru bir islami şahsiyet nasıl olmalı/nasıl inşâ edilmeli?” sorularının cevabını bulmak için bu konuyu seçtim. Doğru adrese gitmeli ve doğru tedaviyi uygulamalıydım. Ben de peygamberin inşâ aşamalarına gittim. Doğru bir islami şahsiyet/kimlik inşâsının ancak peygamberi ve örnek nesil olan sahabeyi inşâ eden parça parça inen ayetler ile yani nüzul sırasına göre okumalar/ ikralar ile olacağı sonucuna vardım ve tespitlerimi sizlerle paylaşmak için bu kitabı hazırladım. Nüzul sırasına göre çalışmalarımızda Alak, Müddessir ve Müzzemmil şeklinde bir sıralama oluşturduk. Bunun sebebi hakkında biraz bilgi vermek isterim. Normalde nüzul sırasına göre baktığınız zaman birçok kitaptaki sıralamalarda Alak, Kalem, Müzzemmil, Müddessir gibi ya da Alak, Müzzemmil, Müddessir şeklinde sıralamalar varken biz/arkadaşlar ile yapmış olduğumuz ilmi çalışmalar sonucu Alak Suresinden sonra 8 islami şahsiyetin inşâsı Müddessir Suresinin indiğini daha sonra Müzzemmil Suresinin indiği kanaatine sahip olduk. Tabi, bizim bu kanaatimiz, vardığımız sonuç, mutlak doğru değildir. Yaptığımız araştırma sonucu Resûlullah’ın Hira mağarasında ilk Alak Sûresi ile tanıştığı sonra Hira mağarasından indikten sonra meleğin/Cebrâil’in kendisinin karşısına çıktığını ve evine döndüğünde beni örtünüz demesinin ardından Müddessir Sûresinin indiğini ve aynı gecede Müzzemmil Sûresinin indiği kanaatine ulaştık. Yani islami şahsiyetin ve mücadelenin inşâ modelinin, Peygamber’e aynı gün içerisinde verildiğini düşünmekteyiz. Öncelikle Allah’ın vahyini tefekkür, tedebbür ve tezekkür eden kişileri kitabıma sevk ettiysem özür dilerim. Bu kitap tam ve eksiksiz değildir çünkü tam olmayan biri tarafından yazılmıştır. Tam ve eksiksiz olan sadece Allah’ın kitabıdır. Hatalarım, eksiklerim veya yanlış okumalarım olmuş olabilir. Bunlar ile ilgili sizlerden geri dönüşlerinizi bekliyorum. Geri dönüşleriniz bu kitabı hiçbir zaman tam yapmayacaktır ama İnşâAllah daha iyi olmasını sağlayacaktır. Bu çalışmanın oluşmasında katkısı olanların katkılarının kat kat ödenmesini Rabbimden niyaz ederim. Rabbimiz, islami şahsiyet oluşturma arzusunda ve gayretinde olan öncelikle benim ve tüm kardeşlerimizin günahlarını bağışlasın ve bizi hidayetinden ayırmasın. Âmin Yüksel YILMAZ Esenler/Ağustos-2014 DURUM TESBİTİ Öncelikle kendi durumumuzu tespit etmeliyiz. Doğru tespit ve doğru yönelim, doğru bir tedavi yöntemini ortaya koymak için şarttır. Yaşadığımız zaman diliminde, dünyada, coğrafyada, toplumda yaşananlara şöyle bir göz attığımızda birçok şeyin bozulmamış insan fıtratını rahatsız ettiğini görmekteyiz. Rahatsızlık veren şeylere şöyle bir göz atarsak; Allah’tan başka varlıkları İlah ve Rab kabul edip onlara kulluk/itaat edenler. Allah’ın kitabı yerine kitaplar yazıp bunları Allah’ın kitabının yerine koyanlar. Allah’ın kitabından/dininden uzak ve müslüman olduğunu söyleyenler. Allah’ın Resulünü örnek almak yerine başkalarını örnek, önder ve rehber edinenler. Allah’a inandığını söyleyip reddetmesi gereken tağuta ve sistemine inananlar. Allah’tan başka din/yaşam biçimi/hayat tarzı belirleyenler. Allah’ın varlığına inanıp birliğine/tekliğine(İlahlıkta/Rabblıkta/Kullukta) inanmayanlar. 10 islami şahsiyetin inşâsı Allah’a yaklaşmak adına yapılan sapıklıklar/aracılıklar/tarikatlar. Allah’ı kendisinin tanıttığı biçimde tanımayıp, sapkın fikirlerini Allah’a isnat edenler. Geçmişe(islamın hâkim olmadığı zamanlara) baktığımızda, rahatsızlıkların bizlerden önce de yaşandığını görürüz. Özellikle İslam öncesi Mekke toplumuna baktığımızda aynı sorunları görmek mümkündür. O sorunlar, rahatsızlıklar Abdullah oğlu Muhammedi1 de etkiliyordu. Abdullah oğlu Muhammedi rahatsız eden şeyler günümüzde hem daha fazla hem de kurumsallaşmış bir yapıda bulunmaktadır. Doğru bir durum tespitimiz doğru adımlar atmamızda ve inşâmızın sağlam olmasında çok büyük önem arz etmektedir. Şimdi Mekke cahiliyye2 toplumuna ve kendi toplumumuza bir bakalım. 1-Allah’a yakınlaşmak için aracılar kılan ve bunu Allah’a daha çok yakınlaşmak için yaptığını söyleyen bir toplum 1 2 Bu şekilde kullanmamızın sebebi vahiy ile daha tanışmadığı içindir. Vahiyle tanıştıktan sonra peygamber veya Allah resulü şeklinde kullandık. Cahiliyye; Cahil, bilgisiz demektir. Cahiliyye ise bilgisizliktir. Bilgi sizi doğruya götürüyorsa gerçek bilgidir. Gerçek bilgi vahiydir. Salt akıl ve arzu/isteklere bağlı bilgi ise gerçek bilgi değildir. Vahiy ile beslenen ve hayatını buna göre yaşayan toplum islam toplumudur. Vahiy ile beslenmeyen ve hayatını bu şekilde başka şeylere göre yaşayan toplum ise cahiliyye toplumudur. İslam dışı olan tüm fikir/ düşünce/duygu/davranış hepsi cahiliyyedir. Kur’an islam öncesi Mekke toplumunu cahiliyye toplumu olarak nitelendirmektedir. islami şahsiyetin inşâsı 11 2-Allah’a yakınlaşmak istediklerine göre Allah’a inanan, kâbeyi tavaf eden/hac yapan/Salat yapan/Kurban kesen/Oruç tutan/İnzivaya çekilen/Gusul yapan /Adak adayan dindar bir toplum vb3. 3-Mekkeliler için İbrahim(as) dan /Toplumumuz için Muhammed(as) dan kalan tahrif edilmiş(halis/saf Allah’ın dinini bidat ve hurafeler sarmış/kavramların içi boşaltılmış) bir din anlayışına sahip bir toplum 4-Allah’a yakınlaşmak için edinilen aracılardan şefaat bekleyen arayan bir toplum. Bu demektir ki bozuk ta olsa bir ahiret inancına sahip bir toplum 5-Allah’ın saf/halis dini islam yerine başka din/yaşam biçimleri(atalar dini, demokrasi dini gibi) belirleyen ve Allah’a ait bu yetkiyi de meclis(darunnedve4/TBMM) adı altında başkalarına veren(velayet) bir toplum 6-Fakirlik korkusuyla/namus endişesiyle kız çocuklarını mekke de diri diri toprağa gömen/toplumumuzda töre altında öldüren/kürtaj veya kasıtlı düşük yapan bir toplum 7-Kadınlara hiçbir değer vermeyen onları sadece cinsel bir varlık/mal/köle olarak(kapitalizm de reklam malzemesi gibi) gören bir toplum 3 4 Cenazenin yıkanıp kefenlenmesi, ona dua (salat) edilmesi, gusl ve Hz. İbrahim’e nispet edilen fıtrat temizliği (Bu temizliğin beşi baştadır: Mazmaza, istinşak, bıyıkları kısaltmak, saçı ortadan ayırmak, misvak. Beşi de bedendedir: İstinca, tırnakları kesmek, koltuk altı ve eteği temizlemek, sünnet) de Araplar tarafından yapılmaktadır. Dârunnedve; Mekke’nin kırk yaş üstü kabile reislerinin/büyüklerinin bir araya geldikleri kurula nedve denilmektedir. Kurulun toplandığı yere de Dârunnedve denilmektedir. Mekke’nin yasama/yürütme/ yargı, dini, kültürel kararlarının alındığı meclistir. 12 islami şahsiyetin inşâsı 8-Fuhşiyyat, kumar, içki, fal okları/şans oyunları(iddia, sayısal loto, milli piyango vb.) ile oyalanan bir toplum 9-Atalarından gelene sıkı sıkıya bağlı/muhafazakâr bir toplum 10-Allah’ın dininin gerçeklerini gizleyen/saklayan/tahrif eden din adamlarını yücelten ve onların dediklerini gerçek din kabul eden bir toplum 11-Kur’an’a/vahiye kulak vermek yerine hikâyelere/kıssalara/efsanelere kulak veren bir toplum 12-Kavmiyetçilik / Milliyetçilik / devletçilik /kabilecilik anlayışı yerleşmiş bir toplum ve daha birçok ortak/benzer noktamız olan bir toplum olduğunu görmekteyiz. Ve tüm bunların sonucu olarak oluşan toplum da ahlaki erdemlerin yerini menfaatlerin, paylaşmanın yerini biriktirmenin, iffet ve hayânın yerini fuhşiyyatın, adaletin yerini zulmün, bir grup azınlığın refah içinde yüzdüğü, çoğunluğun ise köle gibi çalışmak zorunda kaldığı, güçlünün mahkemeler de suçluyken aklandığı, onur ve şerefin para ve makama göre belirlendiği, ne mutlu kavmim diyenlerin çoğaldığı, canların daha doğmadan öldürüldüğü, uyuşturucu yaşının düşmesinden tutunda, çocukların iddia kuyruklarında bekliyor olması, fuhşiyyatın evlere kadar girmiş olması, zinanın, kumarın devlet eli ile yaptırılması, yapanların korunması, okullarda Allah sevgisi yerine başkalarının sevdirilmesi, Allah Resûlünün örnek edinilmesi yerine başkalarının örnek edinildiği, müfredatta şirk unsurlarının ayyuka çıkması, aile ve komşu ilişkilerinin bitmesi, insanların birbirlerine yardımcı olmamaları, adaletsizlik yine devam etmekte, parayı götürenler götürmekte, gücü olanlar gücünü kullanabilmektedir. Enerji, petrol gibi kazançlar için insanların topluca öldürüldüğü, “Rabbim Allah” diyen- islami şahsiyetin inşâsı 13 lerin hapsedildiği/işkence edildiği/şehit edildiği ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz fıtratımızı rahatsız eden cahiliyeye ait ve onu besleyen şeylerdir bunlar. Ama insanlık bu noktada herhangi bir gayret ve çaba sarf etmeden bulunduğu hayatı kabullene gelmiş/vurdumduymaz yaşamaktadır. Yukarıda saydıklarımız gibi birçok şey hoş değil/güzel değil. Durum değerlendirmesi yaparken Abdullah oğlu Muhammedi örnek alacağımız için onun yaşadığı toplum olan Mekke cahiliyye(Hayatlarına islam hâkim olmayan toplum) toplumu ile günümüz toplumu arasındaki benzer yönlerin çok fazla olduğunu hatta günümüzde daha sistemli/kurumsallaşmış ve gelişmiş bir hal aldığını gördüm ve şu sonucu ulaştım. İhtirasları, arzuları, huyları, beklentileri ile insan her yerde/ her zaman aynı insandır. Toplumları da insanlar oluşturduğundan toplum isimleri de(cahiliyye toplumu, şirk toplumu gibi) aynıdır. Değişen sadece eşyadır. Onlar deveye binerdi. Biz arabalara biniyoruz. Çağın değişimi olan eşya üzerinden değil insan üzerinden olaylara bakarsak doğru tedavi yöntemini de belirleyebiliriz. Aynı durumda olduğumuzu gördüğümüz Mekke cahiliyye toplumundan, nasıl örnek bir islam toplumu meydana geldiğini araştırmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bizim hedefimizde aynı ise cahiliyye toplumundan islam toplumuna geçmek için aynı yolu/metodu izlemeliyiz. O zaman yaşadığımız durumu göz önüne aldığımızda ilk doğru tespitimiz, yaşadığımız toplumun Mekke toplumu gibi bir cahiliyye toplumu olduğudur. İkinci olarak da inşada doğru bir yönelim/doğru adres olmalıdır. Gelin birlikte düşünmeye devam edelim; 14 islami şahsiyetin inşâsı Yaşadığımız toplumda İslami şahsiyeti/şahsiyetleri oluşturmak, İslami bir hayatı hâkim kılmak ve İslami bir toplum oluşturmak için neler yapmalı ve nasıl yapmalıyız? Bunları düşünürken İslami şahsiyetimizi ve İslami hareketimizi, izleyeceğimiz yolu/ menheci nasıl belirlemeliyiz? Tüm bu sorularımızı her dönem de düşünen ve ortaya bir şeyler koyanlar olmuştur. Kimileri doğru tespitler de bulunurken kimileri de yanlış tespitler de bulunarak veya yanlış tedaviler uygulayarak mücadele etmişlerdir. Bakıyorum ki insanları inşâ eden şeyler değişmiş. Ya o insanları hevaları inşâ etmeye başlamış ya da atalarından gelenlere karşın aşırı bağlılık, kesin olmayan bidat ve hurafelerden oluşan bilgiler veya efendileri/şeyhleri/hocaları/abileri inşâ etmeye başlamış ya da herhangi bir ideoloji/fikir veya siyasi parti onları inşâ etmeye başlamış. Peki, inşâyı nasıl yapmalıyım? Nasıl oluşturmalıyım? Şöyle bana yakın olanlara/islami cemaatlere/camiaya bir göz gezdirdiğim zaman/baktığım zaman toplumu ıslah etmek ya da toplumda bir şeylerin değişmesini isteyen ve rahatsız olan insanların olduğunu fark ediyorum ve o insanlara bakıyorum, inceliyorum ve hepsinin farklı farklı yol ve yöntemler ortaya koyduklarını görüyorum. Hem şahsiyet inşâ noktasında farklı yöntemler hem de toplumu inşâ etme noktasında farklı yöntemler ortaya koyuyorlar. Mesela birkaç örnek verirsek; İslami şahsiyet olarak acaba, Allah’a ve Allah’ın varlığına inanan ama birliğine/tekliğine inanmayan şahsiyetler mi? islami şahsiyetin inşâsı 15 Fikirsiz/bilgisiz(tevhid fikrine ve vahiy bilgisine sahip olmayan) Ahlaklı şahsiyetler mi? Fikirsiz/bilgisiz, Allah’tan uzak sözde kalbi temiz şahsiyetler mi? Fikirsiz/bilgisiz Allah’a yakınlaşmak için aracılar edinen şahsiyetler mi? Ahlaktan uzak şahsiyetler mi? Amelden/eylemden uzak şahsiyetler mi? Allahtan/davanın sahibinden uzak şahsiyetler mi? İslami hareket/mücadele olarak acaba, Topluma Kur’an-ı Kerim mi dağıtsak? Siyasi bir parti mi kursak? İlk-orta-lise okullar açıp insanlarımı eğitsek? Kuran kursları veya medreseler mi açsak? Bizden olanları devlete sokup devlete mi sızsak? Elimize silahı alıp dağa mı çıksak? Sağa sola bomba mı koysak? Dernek ve Vakıf mı açsak? Dergi ve Gazete mi çıkarsak? Radyo ve TV mi kursak? Sivil toplum örgütlerimi oluştursak? Yardım kuruluşlarının sayısını mı arttırsak? 16 islami şahsiyetin inşâsı Biçimsel/Medyatik eylem ve protestolar mı yapsak? Bu acabalar uzayıp gider çünkü insan aklı bunları ortaya koymakta ve insan aklı sayısınca da fikirler ortaya çıkabilmektedir. Bu inşâ modelini yapanların bırakın toplumu inşâ etmeyi birbirleriyle cebelleştiklerini görüyorum. Dedim ki o halde; “Ben inşâ etme modelini yanlış yerde arıyorum. Aramam gereken yer başkalarının yazdıkları(kimi zaman ermiş/veli/hoca olduğunu söyleyen kişilerde yazabilir kimi zaman da anayasa adı altında bir meclis/lider/ata veya halk da yazabilir) başkalarının söyledikleri, başkalarının ortaya koyduğu değil de başka bir şey olmalı. Her şeyin en iyisini bilen tarafından indirilen kitaba tabi olmak yerine her zaman değişken olan kitaplara tabi olanlar hidayete/kurtuluşa erişemezler. Çünkü hiçbiri, gerçek bilgiyi/her şeyi uygun ve yerli yerinde yapan tarafından indirilen kitabın yerini tutmaz” dedim. Rahatsız olduğum durumdan yani bu islam dışı hayattan/ yaşamdan rahatsızlık duyan birçok grup ve cemaatin olduğunu görüyor ve onları gözlemlediğimde ortaya koydukları durum tespitleri ve tedavi yöntemleri beni hiç tatmin etmiyordu. Çünkü İslam aynı İslam ama bu grup ve cemaatlerin ortaya çıkardığı/koyduğu şahsiyetlerin farklı olduğunu gördüm. Bunun sonucu olarak ta Ortaya çıkan/konan farklı şahsiyet modelleri de farklı islami mücadele/hareket yöntemlerini belirliyor ve adı İslam olan ama İslami mücadele/hareket ile ilgisi olmayan veya eksik olan birçok yapı/ cemaat ortaya çıkıyordu. O zaman sorun ne olabilir? Üçüncü olarak da aslında sorunun islam algısından kaynaklandığını ve bundan dolayı da durum tespitinin doğru ya- islami şahsiyetin inşâsı 17 pılmadığını anladım. Niteleme doğru değilse nitelenen şeye bakmalıyız yani İslam kavramına. İslam nedir, sorusunu sormak ve doğru cevabı bularak İslami şahsiyeti ve mücadeleyi oluşturmalıydım. İslam aslında çok basit bir şekilde kişinin Allah’a teslimiyetidir. Hayatını Ona teslim ederek yaşamaktır. Buraya kadar sorun yok ama Allah’a teslimiyet, gönderdiği kitaba/vahye ve Resûle uymakla mümkün olduğu halde Allah’ın kitabı harici kitaplara ve Resûlü harici önderlere uymak üzere hareket edildiğini gördüm. Kırmızı kitapları, tasavvuf kitaplarını, geçmiş ilim adamlarının kitaplarını, efendilerinin kitaplarını, liderlerinin kitaplarını okumayı ve onlara uymayı tercih edenleri gördüm. Allah resulüne uymak/örnek almak yerine geçmişte yaşamış veya yaşayan liderlerine, efendilerine, hocalarına, abilerine uymayı tercih ettiklerini gördüm. Hatta kitaplarında veya örnek aldıkları kişilerin yaptıklarında Kur’an’ın ve Resulün uygulamasına ters olsa bile uyduklarını, körü körüne peşinde gittiklerini gördüm. Ve bunun sonucu olarak da toplumun durumu doğru tespit edilmediğinden başlangıç noktası yanlış belirlenmekte veya yanlış yollardan/metotlardan başlanabilmektedir. O zaman dedim ki; “İslam nitelemesini hak edebilmem için Allah’a teslimiyetimi tam yapmalıyım. Yalnız O’nun gönderdiği kitaptan beslenmeliyim. İslami bir şahsiyet ve mücadele yürüteceksem Kur’an’dan başka hiçbir kaynaktan beslenmemeliyim. Ondan beslenen Resulün uygulamalarından başkasını uygulamayacağım. Peygamberi ve ashabını inşâ eden Allah’ın kelamına/Kur’an’a teslim oldum ve Allah’ın kitabına/vahye, işime gelmese de, hevama, nefsime, şartlarıma uymasa da zor/meşakkatli/sıkıntılı/eziyetli olsa da tam bir teslimiyetle teslim olacağım” diye karar verdim. 18 islami şahsiyetin inşâsı O zaman islam algımızın doğru olup olmadığının tespit/ kontrol edilmesi gereklidir. Allah’ın gönderdiği halis5 din olan islam mı yoksa atalardan gelen muhafazakâr islam mı? Ilımlı islam mı? Tasavvuf islamı mı? Radikal islam mı? Türk/kürt/ arap islamı mı? Birlikte düşünmeye devam edelim;Ümmi Abdullah oğlu Muhammed’in elinde hiç denecek kadar az doneler/bilgiler vardı. Bizim elimizin altında ise hidayet rehberi ve yol göstericimiz olan kitabımız/Kur’an, O’nun uygulanma hali olan sünnet, 1400 yıllık bir geçmiş ve tecrübeler bulunmaktadır. O zaman ben Cevabımı, tüm cevapların sahibi olana sormakla mümkün olacağını karar verdim. Kur’an/Vahiy, Peygamber ve inananların soru ve sorunlarına cevap olduğu, yol gösterdiği, inşâ ettiği gibi bana da cevaplar verecek, ışık tutacak, inşâ edecek ve yol gösterecektir. Kur’an her zaman yanımızda ve biz de onu yanı başımızda tutmalıyız. Vahiyle beslenmeyenlerin veya beslenilmesini istemeyenlerin bu fikrimize karşın argümanları, cevapları da hazırdır. “O’nu anlayamazsın.” dediler ama ben de şunu sordum. Allah kullarına anlayamayacağı bir kitabı neden göndersin ki? 5 Halis zeytinyağ deyimi içinde zeytinyağdan başka bir şey olmadığında kullanılır. İçine başka şeyler eklerseniz o zaman halis/saf olmaz. Eğer islam kelimesinin önüne veya sonuna bir şey eklerseniz o Allah’ın dini olan islam olmaz. Ilımlı islam, radikal islam, türk islam, islam birliği vb. islami şahsiyetin inşâsı 19 Ya da bir grup insanın anlayacağı, ayrıcalıklı bir sınıfa yönelik bir kitabı neden göndersin ki? Allah kitabında abdesti namaz için şart koştuğu halde bize “Abdestsiz dokunamazsın. Ölüler, özel gün ve geceler için” dediler ve bizi ondan uzaklaştırdılar. Allah’ın kitabını anlamak yerine hatmetmeyi marifet ve başarı olarak gösterdiler. Seslendirdiklerini anlamaktan uzak hafızlık ve güzel seslendirme birincileri seçtiler. Tüm bu çabalar beni arayışımdan uzaklaştırmadı. Peygamberin hayatına bir baktım ki bizim şu an yaşadığımız sıkıntıları/rahatsızlıkları o da yaşamış. Karşısında ataları ibrahim(as) den gelen dini tahrif etmiş ve içine bidat/hurafeler katmış bir toplum bulunuyor. O zaman o ne yaptı sorusunu sordum ve onun başladığı yerden başlamaya karar verdim. İlk olarak, Abdullah oğlu Muhammed toplumunda yaşanan sosyal, ekonomik, siyasal ve dini sorunlardan rahatsızdı. Peki, toplumda yaşanan sosyal/ekonomik/siyasal/dini sorunlar beni rahatsız ediyor mu diye kendime sordum? Acaba beni rahatsız ediyor mu? Rahatsızlık duyuyor muyum? İkinci olarak, rahatsızlık duyuyorsam bunlar ben de bir arayış ve çabaya neden oluyor mu? Olmalı. Çünkü peygamber de böyle oldu. Aynı rahatsızlıkları/sorunları yaşıyorsak o zaman Abdullah oğlu Muhammed nerden başladıysa ben de oradan başlarsam doğru sonuçlar alabilirim. O toplumunda yaşananlara çözüm bulabilmek için arayışa girdi ve aynı sorunları/dertleri yaşıyorsam ben de arayışa girmeliydim. 20 islami şahsiyetin inşâsı Üçüncü olarak ta, çözüm yolunu salt aklım, başkalarının fikir/çözümleri veya çağın/çevrenin şartlarına göre belirlememeliyim. Abdullah oğlu Muhammed kendisi de bir şeyler ortaya koyabilirdi ama koymadı. Çözüm/tedavi arayışı içerisindeydi ama çözüm bulamıyordu. Çünkü bir insanın tek başına aklı ile ortaya koyacağı çözümler aslında çözümsüzlüğü de beraberinde getirecekti. İnsan aklının ortaya koyacağı çözüm mutlak çözüm değildir çünkü sınırlı özellikleriyle bu çözümü bulmuştur. Çözüm sonu zaten belli sınırlı bir çözümdür. Abdullah oğlu Muhammed problemleri biliyordu ve bunlardan gerçekten de rahatsızdı. Ruhu daralıyor/sıkılıyordu. Hatasız bir çözüm lazımdı. Hata ise insana aittir. Hatasızlık, mükemmellik Allah’a aittir. O zaman çözümü ondan, vahyinden beklemeliyiz. . Bu yöntemi takip edersek ne ayrılık ne fırkalaşma olur. İşe doğru başlamadığımız için bu sorunları/farklılıkları yaşıyoruz. Doğru tespit, doğru yönelim ve doğru tedavi yöntemi iyileşmeyi meydana getirir. Durum tespitimiz ve yönelimimiz doğru ise ve tedaviyi de doğru uygularsak başarılı oluruz/ başarıyı elde ederiz. Aradığım gerçeğe kesin, mutlu ve huzurlu bir şekilde “evet” budur demem lazım. O zaman arayışımı nerede bulurum/nereye yoğunlaştırmalıyım sorularını düşündüm ve şuna karar verdim. Gerçekten bu dünyevileşmiş, cahiliyye toplumu beni rahatsız ediyor. Önce kendim ve sonra toplumdaki bireylerin tekrardan inşâ edilmesi gerektiğini düşündüm ve ben, bir arayışın içine girmeye karar verdim. Ama fark ettim ki çevremdeki inşâlar ya da inşaatlar sağlam değil. Bir şeyler inşâ edilmiş ama inşâ modelinde eksiklikler var. O zaman ne yapmalıyız? islami şahsiyetin inşâsı 21 Tabi ki bunu, dinin sahibi olan Allah’ın bize gönderdiği, karanlıklardan aydınlığa çıkaran Kur’an a bakmalı, teorik ve pratik olarak islami şahsiyetimizi, İslami hareketimizi, izleyeceğimiz yolu/ menheci oradan ortaya çıkarmalıyız. Bizden önce de çıkarımlarda bulunanlardan da faydalanarak olgunlaştırmalıyız. Abdullah oğlu Muhammed cevaplarını beklediği sorulara ilk olarak Alak suresiyle yanıt almıştı. Bizler de ilk inen ayetlerden yola çıkarak neler yapacağımızı nasıl yapacağımızı nereden başlayacağımızı bulmaya çalışmalıyız. İslam tarihine baktığımızda peygamber ve ashabıyla bize bir asr-ı saadetten bahsediyor. Ve o insanların geçmişteki hayatlarından nasıl bir anda değiştiklerinden bahsediyor. Onların bedevi, köle, zengin, ümmi/okuma yazma bilmeyen farklı statüde olan insanların birer mükemmel insan haline geldiklerinden bahsediyor. Allah Resulü ve ashabı nasıl bir mücadele yöntemi ile böyle bir islam şahsiyetine sahip oldu? O da bizim gibi bir insan, okuma-yazma bilmeyen, arayış içinde biriydi. İnşâ olacaksam, Resulullah ’ın hayatına, mücadelesine, inşâsına bir bakayım/ bakmalıyım. O bana muhakkak ki inşâ ile ilgili ipuçları verecektir. Ve gerçekten Resullulah’ın hayatına baktığımda onun da bizler gibi toplumun içerisindeki birçok meseleden rahatsız olduğunu ve bir arayış içerisinde olduğunu fark ettim. Aynı durumda olduğumuzu gördüysek doğru adresi bulduk demektir. Tabi tüm bunlara başlamadan önce şunları kendimize samimiyetle sormamız lazım. Ben acaba bu yaşadığım islam dışı hayattan/yaşam biçiminden/cahiliyyeden/toplumdan memnun muyum? 22 islami şahsiyetin inşâsı Bu islam dışı hayatın içerisinde inanılan/yaşanan birçok vaka/olay beni rahatsız ediyor mu? Yoksa dünyanın beni sarmış olduğu bu ahtapot ağı içerisinde her şey normal mi gidiyor ya da her şey normal mi gitmeli? İşte acaba biz bu rahatsız olduğumuz şeylerden dolayı bir arayış içine giriyor muyuz? Bir arayış içerisinde bunlara çözüm üretmeyi düşünüyor muyuz? Bu soruları kendimize sorduğumuz zaman aslında bizi bir yerlere götürecek. Götüreceği yerde tabii ki/aslında hira olacak. İşte hiraya ulaşabilmemiz için bizi toplumda nelerin rahatsız ettiğini nelerin bizi farklı arayışlara ittiğini sorgulamamız, doğru tespitler yapmamız gerekir. Resulullah, arayışlarının cevabını kendi kavmindeki farklı düşünceler de bulamadı. Bulmak için hiraya gidiyordu. Arayış yeri olan hira da düşünmeye/tefekküre daldı ve Allah onu seçti. Seçtiği Abdullah oğlu Muhammedi insanlığa örnek olsun diye; Rab olan Allah kendi yetiştirme yöntemi ile onu terbiye etti. Nihayetinde o yöntemle yetişen bir nesil/toplum/devlet meydana geldi. Bizlerde en güzel şekilde terbiye edenin terbiye ettiği/ peygamberi takip edersek doğru bir yönelimde bulunmuş oluruz. Rabbimiz, onu/peygamberi terbiye ederken bize de terbiye edilmenin, tedavi edilmenin yolunu/yöntemini göstermektedir. HİRA (ARAYIŞ) Halkı muhafazakâr6 olan bir ülkede, muhafazakâr bir anne-babadan dünyaya gelen ve kimliğinde de dini islam yazan kişilerdendim. Okul tatillerinde elif-ba ve dini bilgiler öğrenmeye camiye giden bazen Cuma ve bayram namazları kılan başka zaman namaz kılmayan ve diğer zaman dilimlerinde ise hayatında islam/din olmayan biriydim. Lise bittikten sonra birinin vesilesiyle camiye gittim ve namaza başladım ve Elhamdülillah halen namaz kılıyorum. Belirli gün ve gecelerde din ile ilgisi olan cahil biri olarak o dönemde bana din ile ilgili ne anlatılıyorsa kabul ediyordum. Camiye sürekli gitmeye başladığım için oraları mesken tutmuş olan tarikatlar ile tanışmam uzun sürmedi. Kimlik cüzdanımda din hanesinde yazan islam ibaresine layık olmak için aç kurt gibi hemen tarikata girdim/mürit oldum. Zikirler ve hatmeler peşi sıra camide sürerken vekil olduğu söylenen birinin bir sözü, benim frene basmama, kendime gelmeme sebep oldu. Tarikat toplantısı olan hatmeler de anlatılan uçuk hikâyelerden bahsetmeyeceğim. Peygamberimize yapılan bir iftiradan bahsedeceğim. Vekil olduğu söylenen kişi hadis değeri taşımayan bir sözü güya hadis diye naklediyor. Peygamberimiz buyurdu ki; “Hak mezhep Hanefi mezhebi, hak tarikat Nakşibendi tarikatıdır.” Bu sözü işittim ama gönlüm ve aklım kabul etmeye eskisi gibi hazır değil/aç değil ve kabul ettiremiyordum. Artık 6 Muhâfazakar; Sahip oldukları değerleri/ kültürü/dini, sorgulamadan olduğu gibi korumaya çalışan. 24 islami şahsiyetin inşâsı onlardan gelen hikâyeleri ve sözleri de hemen kabul etmemeye başladım. Başladım ama doğrusunu da yerine koyamıyordum/bulamıyordum ama arıyordum. Camiye mezun olduğum liseden eski bir arkadaşım geldi. Bize kelime-i tevhidden bahsetti. Bir şeyler anlatıyor ama hiçbir şey anlamıyordum. Ama bir gün ilah kavramını anladığım zaman müslüman olmuştum. Evet, gerçekten müslüman olmuştum. Kimliğimde dinim islam yazdığı için değil, halkı müslüman olduğunu iddia eden bir beldede doğduğum için değil, anne-babası müslüman olduğunu iddia eden biri olarak değil Allah’ın halis dini olan islamı öğrenerek müslüman oldum. Müslüman kelimesinin de içinin nasıl boşaltıldığının nasıl kirletildiğinin farkına vardım. Çünkü herkes kendine müslüman diyordu. Herkes “Allah ilahımızdır” diyordu ama başka ilahlar ediniyor/ortak koşuyorlar ve farkında olarak veya farkında olmadan bunu yapıyorlardı. Şeyhini/hocasını/abisini ilah edinen, parayı ilah edinen, malı ilah edinen, hevasını/arzu ve isteklerini ilah edinen, kadını ilah edinen, futbol takımını ilah edinen, sanatçıları/şarkıcıları/futbolcuları ilah edinen, ata putunu/bayrağını/devletini/ırkını/beşeri dinleri ilah edinen çoğunluk kendine müslüman diyordu. Çevremdeki tevhidi cemaatler ile tanışmam çok uzun sürmedi. Aradan geçen uzun yıllar sonucunda arayışlarım hiç bitmedi. Geçmişe ait düzeltilmesi gereken o kadar tahrif edilmiş veya kirletilmiş olay/kavram var ki temizlik/arayış bitmedi. Artık arayışlarıma hız verdim ama şimdi bir aç kurt gibi değil araştırarak/sorgulayarak adım adım gidiyordum. Aradan geçen yıllar sonucunda birçok başarılı kişi ile karşılaştım ama başarılı bir cemaat yapısı ile karşılaşamadım. Son yıllar da, bunun nedenleri üzerinde çalışmalar yapmaya başladım ve tüm sorularımın cevaplarını vahiy ile buldum. Tevhid ile yıllar islami şahsiyetin inşâsı 25 önce tanışmıştım ama vahiy ile yeni tanışmıştım. Aslında arayışlarımın cevabını yeni yeni bulmaya başlamıştım. Bu arayışlarımı sizler ile paylaşma sebebim; belki de hepimizin hikâyesinin aynı veya benzer yönlerinin veya bir hirasının olmasıdır. Şimdi arayışımıza/hiramıza başlayalım. Hira arayış demektir. Rahatsızlık duyanlar arayışa/hiraya girerler. Hira; doğruyu bulmak isteyenlerin, arayışta olanların sığınağıdır. Evet, Peygamber’in bir hirası vardı. Sanki beytin sahibinden bir ışık, bir yol, bir cevap beklermişçesine, Beytullahı karşıdan gören bir yer hira. Peygamber bulunduğu toplumdan rahatsız olan biriydi. Toplumda insanlar hayatlarını arzu ve isteklerine göre şekillendirmekte, insanların birbirlerine karşı ilişkileri çoğunlukla menfaat ilişkisi içerisinde düzenlenmekte, güçlü olanın zayıf olanı ezdiği ve ahlaki birçok değerin kaybolduğu, arayışlarının üstünlük, kadın, para ve daha çok kazanma hırsı olan bir toplumdan bahsediyoruz. Şimdi bu yaşadığımız zaman dilimindeki toplumda ise bunların daha da katlandığını insanların belki hayallerine gelmeyecek en pis ahlaki değerlerin normalleştiğine şahit olur hale geldik. Ve öyle bir coğrafya da yaşıyoruz ki böyle ahlaksızlıkların demokratik bir hak(eşcinsellik) olarak insanların ellerinde bulunduğuna dair şahitlik edebiliriz. Öyle bir hak ki bu toplum insanı, televizyonlarda bu kadar ahlaki cinsel sapkınlık tercihleri yapan insanları sanatçı diye izlemekte ve onlara sevgi beslemektedir. Ne yazık ki yıllardır insanlarımız bunu yapmıştır/yapmaktadır ve arayışa girmezlerse/ girmezsek bunu yapmaya devam edeceklerdir. Yolumuza bazı sorular sorarak devam edelim. 26 islami şahsiyetin inşâsı Acaba ben bir arayışta mıyım? Ya da insan neden arayışta olur? Bu soruların cevabını vermeye çalışalım. Bir insanın arayışta olabilmesi için bir önceki cahiliyye hayatından/yaşamından, islam dışı hayatından rahatsız olması gerekir. Eğer insan yaşadığı hayat biçiminden rahatsız değilse, toplumdaki hayat biçiminden rahatsız değilse, o hayat biçimini/yaşam biçimini/dini kabul etmiştir. Ve o insan kabullendiği böylesi bir dinin mensubudur. Ama adaletsizliğe, zulme, şirk, küfre ve ahlaksızlığa sahip toplum onu rahatsız etmekte ise yaşadığı hayattan/yaşamdan/ cahiliyyeden rahatsız ise hem kendisini hem de toplumu nasıl düzelteceği/inşâ edeceği noktasında düşünüyor ise bir arayış başlar. Şimdi, yolumuza devam edelim. Arayıştayız ama arayıştayken farklı yerlere/yönlere/adreslere de gidebiliriz. Hangi adresin doğru olduğunu nerden öğreneceğiz? İşte bu çok önemli, doğru yerden başlamak, doğru kişiyi örnek almak, doğru kişi gibi öğrenmek ile mümkündür. O zaman bizim için örnek model olan peygamberin hayatına dönmemiz gerekiyor. İşte peygamber; Nasıl bir arayıştaydı? Arayışlarını buldu mu? Bulduysa nasıl buldu? Bu yolu, yöntemi takip edersek yanlış bir arayışın içine girmeyiz. Bakın doğru arayışta bulunmayanlar, toplumda kendilerine verilmiş olan arayışları/çözümleri/dini kabul ederler. Arayışta bulunanlar ise arayışlarını/dinlerini kendileri bulurlar. islami şahsiyetin inşâsı 27 Başkalarının anlattığını din olarak kabul etmez. Aynı Abdullah oğlu Muhammed gibi arayarak gerçeğe/hakikate ulaşırlar. Ayrıca onun elde ettiği başarılı sonuçlarda; arayışlarının doğruluğunun delilidir. Hira arayış merkeziydi. Hira küçücük bir yer.(160 170 cm bir kavuk) Abdullah oğlu Muhammed, bu kavuğun içerisinde buldu bulacağını/aradığını. Bizim hiramız bundan daha küçük ya da daha da büyük olabilir. Önemli olan peygamberin hirasının gördüğü görevi görmesidir. Hirayı önemli kılan iki faktör ya da Hirayı hira yapan iki faktör var. Birincisi yalnızlık, açık ve temiz bir algı ortamı İkincisi tefekkür. Bu yalnızlık ortamında aklın harekete geçirilmesidir. Abdullah oğlu Muhammedin hayatına baktığımız zaman yapmış olduğu bir amel var. O ameli üzerinden işe başlamalıyız. Maddi olarak en rahat döneminde olan Peygamber, kendisini 35 yaşından itibaren ticareti parça parça, 39’unda da tamamen bırakıncaya kadar hayatın içerisinde kendini bağlayan, hakikate ulaştıracak engel olan ne varsa bunları yavaşça terk ettiğini görüyoruz. Kendisini dünyaya bağlayan/dünyevileşen, yalnız kalmasını sağlayacak ortama engel birçok bağı bıraktığını, kopardığını ve gevşettiğini/yavaşlattığını görüyoruz. O, toplumundaki inançsal/fikri, ahlaki bozulmadan rahatsızlık duyduğu için, bunlara karşın çözüm üretemediğinden çözüm üretmek için mücadele ediyordu. Çünkü bir arayışın içindeydi. Kendini ve toplumu değiştirmek, dönüştürmek istiyordu. Kendisini değiştirmek isteyen insan bu geçici dünya zevklerine dalmamalı ve rahatsızlık duyduğu cahili topluma 28 islami şahsiyetin inşâsı kendini bağlayan şeylerden kopmalıdır. Algılarının ve tefekkürünün/düşünmesinin önündeki engelleri kaldırmalıdır. İşte peygamber hiraya gidiyor. Yalnızlaşarak düşünmeye başlıyor. Tabi Abdullah oğlu Muhammed hirada sırf tefekkür etmemiştir. Allah’a inanan Allah’ı bilen bir kavmin içerisinde kendince salatı/ibadeti/duaları olan bir kavim içerisinde yaşamakta ve oda orda Allah’a dua ve ibadet etmekteydi. Yani o Allah’ı aramıyor. Allah’ın var olduğunu biliyor. Beytullah’a yönelmiş halde düşünüyor/ibadet ediyor. Allah’ın ibrahim ile gönderdiği din tahrif edilmiş ortada ona yol gösterecek ne bir rehber ne de bir kitap var. O kendisine yol gösterecek bir kitapta beklemiyor. Bir insan olarak ne yapabilirimin sıkıntısını yaşıyor ama çözümde bulamıyor. Çözüm sadece insan aklı ile olsaydı inanın bulurdu ama eksik bir çözüm olacaktı. Yarına hâkim olamayan her çözüm eksiktir. Birlikte düşünelim. “O zaman beni dünyaya bağlayan bağları/algılarımı temiz tutmama engel olan şeyleri şöyle bir sorgulamam lazım. Gerçekten bu benim dünyamda olmazsa olmaz mı? Olmasa da olur mu? En basitinden beni saatlerce ekrana bağlayan bir televizyon olmazsa olmaz mı? Televizyonsuz yaşayamam mı? Yaşayabilirim. Eşimle, işimle, arkadaşlarımla geçen boş/faydasız şeylerden uzaklaşmalıyım. Doğru adrese ulaşmama engel olan unsurlardan uzaklaşmam lazım.” Yani biraz yalnızlaşmamız gerek. Bir hiraya ihtiyacımız var. islami şahsiyetin inşâsı 29 O yalnızlaşmayla tefekkür edeceğimizi biliriz. Doğru nedir/ne değildir? Kimin dediği doğrudur? Düşünmeye başlayacak ve ben kimim/nasıl olmalıyım/ nereye gidiyorum/nasıl yapmalıyım? Sorularını sormaya ve cevaplar bulmaya çalışacağız. Kendi hayatımızı/yaşadığımız bir haftayı ya da yaşadığımız bir ayı yaşadığımız 30 seneyi 40 seneyi gözden geçirebilme imkânını ancak yalnızlıkla elde edebiliriz. Yoksa islam dışı/cahili/ dünya eksenli hayat bizi öyle bir bağlamış ki. Hatta insanlar ne diyor kafamı kaldıracak vaktim yok. Kafasını kaldıracak vaktinin olmamasının sebebi, vaktini hep boş şeylerle geçiriyor olması aslında. Boş şeyler ile geçirdiğinin farkına varabilmesi için yalnızlaşması gerekir. Emanet olarak kendisine verilenleri hayatın gerçeği sanmış insanlar. Niye vaktin yok? Çok işim var. Ama sen bu işler için yaratılmadın ki. Bu işler sana emaneten verilmişti. Bugün var. Yarın yok. Bilmez misin ki bahçe sahipleri sabahleyin gidip ürünü toplayacaklardı. Bir gidiyorlar ve tarla mahvolmuş gitmiş ürün yok. Bir anda o verilenler kayboldu gitti. Büyük mal dolu deponuz, eviniz, para dolu kasanız, altınlarınız bir bakmışsınız o gün yangın çıkmış hepsi gitmiş. Koşuşturduğunuz her şeyi bırakıp gideceğinizi hatırlamak için hatırlamanızı sağlayacak ortamı hazırlamalısınız. Cenazeler, depremler, afetler, hastalıklar bu ortamlardandır ama 30 islami şahsiyetin inşâsı geçicidir. Bu ortamı kalıcı sağlayacak olan bir hiraya ihtiyacımız var. Şeytan ve dostları/işbirlikçileri bizim vahye ulaşmamamız için ahtapot gibi çevremizi sarmışlar. Geçici dünyanın sağlam olmayan bağları ile bağlamışlar. Bizim yalnız kalıp/temiz bir kafa ile düşünmemize/tefekkür etmemize asla izin vermiyorlar. İnsan, vaktini nerede, neler ile nasıl ve kiminle geçiriyor? İlk akla gelenleri sıralarsak; Bir taraftan faturalar, taksitler, ödemeler, çekler, senetler, Bir taraftan dünyalık için geçen yoğun çalışma saatleri, Bir taraftan dizi, film, futbol, alışveriş, oyun, magazin, Bir taraftan eş, çocuk, gezme tozmalar, avmler, Bir taraftan yeni alınan mal, araba, ev, yazlık için harcanan zaman, Bir taraftan dünyalık beklenti için/kariyer için elde edilmeye çalışılan diplomalar, sertifikalar, yabancı diller öğrenmek için geçen zaman. Vakit yok. Kaldı mı vakit? Yok. Vaktim yok diyenlerin, aslında vakti şöyle birazcık yalnızlaşıp tefekkür ile geçirse bir sürü vakti olduğunu ve vaktinin ne kadar boş şeyler ile geçtiğini görür. Bunları bıraktığımız/ azalttığımız zaman öyle bir vakite sahip oluyoruz ki o vakiti tefekkürle, arayışla geçirdiğimizde Allah bize, peygamberi nasıl aydınlattıysa aynı aydınlanma kapılarını gösterir. islami şahsiyetin inşâsı 31 O zaman birlikte söyleyelim. “Ben kesin ve kesin yalnız kalmalıyım. Beni yalnızlıktan, algılarımın temiz olmasından uzaklaştıran yani tefekkürden uzaklaştıran şeyleri bir kenara bırakıp oturup aklımı harekete geçirmeliyim, tefekkür etmeliyim.” Vatandaş olarak, vurdumduymaz, nemelazımcı kalmak isteyen, cahiliyenin geçici dünyevi zevkleri içindeki hayatlarından memnun olanların gerçeğe ulaşmak için vakti yoktur. Var mı bir rahatsızlığımız/arayışımız/amacımız/hedefimiz /gayemiz? Yoksa bizde bu yaşadığımız cahili toplum gibi “aman nemelazım/bana ne/böyle gelmiş böyle gider/ biz ne yapacağız?” deyip bizde acaba bu toplumun dinine/yaşam tarzına uyup o dinin/sistemin mensubu/dişlisi/çarklısı mı olacağız? Bunlara cevap vermek/bulmak için imkân/mekân ve sonra aklımızı harekete geçirmeliyiz/tefekkür etmeliyiz. Abdullah oğlu Muhammed de Hira da bunu yaptı. Orada kendisinin inşâsını ve toplumun inşâsını meydana getirebilmek için çözüm aramaya başladı. Cevaplar noktasında sıkıntı yaşıyor, tefekkürün ve düşüncenin yoğunluğu artıyor. Onun, nasıl yapacağı noktasında soruları var. İşte o hirada sorularının cevabını bulmaya çalışıyor ve buluyor. Hira, uzaklaşma/ kaçma değil bilakis çözüm yolu bulma çabasıdır. Hira da yaşanan arayış dönemidir. Arayışı olmayanlar ya da aradığını bulamayanların da bir hirası olmalıdır ta ki buluncaya kadar bulunca Hiranın yerini Dar’ul erkam eğitim yeri alacaktır. Yalnızlık ve tefekkür ile yanlış yola/adrese gitmemek için peygambere yol gösteren Rabbimiz bize de yol gösterecek. Vahyi ile yol gösterecek. Yani Rabbin adıyla hareket edersen, Beytullah’a yönelirsen, sen arayışlarının cevabını bulursun. 32 islami şahsiyetin inşâsı Falan kişi, falan efendi, falan yol, falan mezhep, falan parti deyip ya da falan takım deyip yola çıkarsan; sen yine arayıştasın ancak sonu hüsranla bitecek olan yanlış yola gidiyorsun. Çünkü peygamberi takip edersen doğruyu bulursun. Evet, demek ki bizim de peygamberin ki gibi bir Hiraya bir arayışa girmemiz sorgulamamız gerekiyor. Birlikte düşünmeye devam edelim; Ben, ancak çevremi sarmış olan bütün dünyevi şeyler/ bağlar gibi İslami olarak bana sunulan/dayatılan islami felsefesinden, kelamından, fıkhından, geleneksel anlayışımızı saran bidat ve hurafelerin hepsini bir kenara bırakarak yalnız kalıp tefekkür edip peygamberin yolunu/yöntemini izlersem başarılı olurum. Arayıştayım diyordum ama aramam gereken yeri daha bilmiyordum. Arayıştaydım ama doğru cevaplar için doğru adreste değildim. Aramalarımı hep başka gruplarda, hocalarda, kitaplarda yaptım. Ama yanı başımdaki kitabım olan Kur’an’a göz atmak/bakmak aklıma gelmedi. Kur’an’ı Arapçasından okuyor. Arada sırada mealine bakıyordum ama nüzulüne göre okumalar yapmıyordum. Peygambere inen ilk ayetleri anlamadan/içselleştirmeden diğer ayetleri okumak etkili olmuyordu. Eğer bir inşâdan/inşâattan bahsediyorsak önce temelleri atmalıyız. Temelleri atmadan tuğlalar ile bina inşâ edilemeyeceği gibi insan da/şahsiyette inşâ olmayacaktır/ olamayacaktır. Nasıl ki peygamberine Allah; Ona nasıl yapacağını? Neye göre yapacağını? Kime göre yapacağını? islami şahsiyetin inşâsı 33 Niçin yapacağını? Kim için yapacağı? ile ilgili tüm sorularının/arayışlarının cevabını verdi/vermeye başladı. Ve o yolun sonunda peygamber’ e gelen ilk beş ayet aslında benimde sorularımın cevabını teşkil etti. Tespitlerimiz doğru ve doğru adresi bulduysak doğru tedaviyi öğrenmenin zamanı geldi. Rahatsızlığımızın sonucu girdiğimiz arayışın bizi ulaştırdığı sonuç; “İkra bismi rabbike” Rabbin adıyla ve onun ayetlerini okuyarak yola başlamaktır. Şimdi arayışlarımızın cevaplarını alma zamanı geldi. FİKRİ İNŞÂ اس ِم َر ِّب َك ا َّلذِ ي َخل ََق ْ ا ْق َر ْأ ِب “İkra bismi Rabbike ellezî halak/Yaratan rabbinin adıyla OKU” İnen ilk ayetler sorularımıza/sorunlarımıza ve arayışlarımıza/inşâmıza bir başlangıç teşkil edecek ilk basamaklardır. Peygambere gelen ilk emir OKU/ikra, sana gelen ve gelecek olan ayetleri/cevapları/ ikraları oku, düşün/tefekkür7 et. Önce sen oku sonra başkalarına da oku. Zaten sen, hirada Rabbinin kâinat ayetlerini okuyordun. Sessiz gecelerde, Beytullah’a yüzünü dönüp düşünüyor ve tefekkür ediyordun. “Nasıl yapacağım/nasıl edeceğim/nasıl uygulayacağım” diye düşünüyordun. İşte cevaplar OKU. Okumaya devam et. Okuman için sana ikralar göndereceğiz. Peygambere inen ilk beş ayet, bize/arayışta olanlara da inmeye başlıyor; Sıradan, yüzeysel okuma ile değil. Buyur kitap/Kur’an elinin altında OKU. Başka bir şeye/kitaba gerek yok buyur OKU. Çözüm mü arıyorsun inşâ mı arıyorsun buyur Kur’an OKU. 7 Tefekkür; Aklın harekete geçirilmesidir. islami şahsiyetin inşâsı 35 Kur’an okumadan ne inşâ olabilirsin ne de inşâ yapabilirsin. Bende inşâ olmak istiyorsam peygambere inen ilk ayetler benim de anahtarım olacaktır. Gerçekten de ben anahtarımı bulmuştum. Peygamberden okuması isteniyor. Ama bununla bitmiyor. Okuyacak… Ama kime göre okuyacak? Niçin bunları/ikraları okuyacak? Nasıl okuyacak? Neye göre okuyacak? Kime okuyacak? Tüm bu soruların cevapları tek tek gelmeye başlıyor. İlk, kime göre sorusunun cevabı geliyor ve bununla ilgili yöntem öğretiliyor. Artık, adres/yönelim doğru tespit edilmiş ve tedavi yöntemi ile ilgili bilgiler/ikralar alınmaya başlıyor. Peygamber ve sen(“ke”)/ben, bireysel ve toplumsal inşânın temel anahtarlarını(ikra yapmak ve bismi rabbike ile başlamak) alarak arayış içerisinde olduğumuz yola giriyoruz. “Bismi rabbike” Rabbinin ismiyle. Rabbinin öğreteceği şekilde okuyacak. Resulullah burada hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Yani, Rabbim kim? diye bir sorusu ve sorunu yok. Çünkü o yaşadığı hayat içerisinde Allah’ın varlığını bilen ve Allah’ın yeryüzünü idare edeni/düzenleyeni olduğunu biliyor. Yaratıcısının rabbi olduğunu kabul ederek başlıyor. Şimdi bu “Rabbi ke” kelimesi çok önemli. Neden önemli? 36 islami şahsiyetin inşâsı Çünkü “Biz Kuranı anlayamayız ya da Kuran peygambere hitap ediyor/biz peygamber miyiz ya da bu hitaplar o dönem içerisinde yaşanmış bitmiştir.” diyenlere. Cevap vermektedir. Buradaki “ke /sen” zamiri sadece peygamberi ifade etmiyor. OKU emrini yerine getiren/getirmeye çalışan herkesi Rabbimiz muhatap/karşısına alıp “sen” diye hitap etmektedir. Allah, peygambere “Rabbi ke/senin Rabbin” diyerek yakınlığını bildiriyor. Bu durumda bize de yakınlığını belirtiyor. Kendisinin bize de yakın olduğunu hissettiriyor. Ve dikkat edin. İlk 20 ayette tam 7 kere “ke/sen” zamiri geçiyor. O dönemde “ke/sen” peygamber ve ikraları okuyan ona inananlardı. Bu zamanda “ke/ sen” biziz. Ahmet, Fatma, Hüseyin, Ömer, Ayşe, Hasan, Mehmet kim olursa olsun kim okuyorsa o “ke/sen” biziz. Şimdi, senin Rabbin. Sen var ya sen. Arayışta olan sen. Rabbimiz, bizi muhatap alarak/karşımıza geçerek arayışlarımızın cevaplarını bize direk/ikralar ile/kelamı ile bildirmeye başlıyor. Birlikte düşünelim; Arayışımın/Okumalarımın ilk şartı; rabbimin ismiyle olmalıydı. O vermeliydi sorularımın cevabını, başka yerler de aramamalıydım. Çünkü O benim Rabbimdi. Beni terbiye edecek olan kesinlikle benim sahibim olmalıydı. Çünkü O, benim yaratıcımdı. Başkalarının yanlış, eksik okuma yöntemleri yerine O’nun dosdoğru, eksiksiz okuma yöntemi üzerinde durmalıydım. Ona kulak vermem/dinlemem gerekiyordu. Çünkü onun karşılıksız ve cömertçe ikram ettikleriyle hayatımı devam ettirmekteydim. Arayışlarımın cevabını bilmem için doğru bilgiye islami şahsiyetin inşâsı 37 ve doğru eğitilmeye ihtiyacım vardı. O zaman bana bilmediklerimi öğretenden öğrenmeliydim. Ben de ondan öğrenmeye başladım. Çünkü Ben, bir başkasından öğrendiğim takdirde ismi ben, ismi akıl, ismi heva/ nefis, ismi maslahat/çıkar, ismi şeyh efendi, ismi hoca efendi, ismi abi, ismi ideoloji önderi, ismi parti lideri gibi şeylerle öğrenmeye, okumaya başladığımda ortaya çıkacak olan şahsiyet farklılaşacak ve bu şahsiyetler ile oluşan toplumun isimlendirilmesi de farklılaşacaktır. O zaman inşâ yoluna devam edersek peygamberi ve inşâ yolunu/doğru adresi takip ettik ve doğru tedavi yöntemini/ doğru yolu ve o yolun sahibini de öğrendik. Artık Rabbimizin bize göstereceği şekilde öğreneceğiz. Rabbimin ismiyle/adıyla hareket edeceğim. Ben toplumu inşâ etmek istiyorum. Ben toplumu inşâ etmeden önce kendim/ben inşâ olmalıyım. Rabbim, beni inşâ edecek yolu, yöntemi, ölçüleri bana ortaya koyuyor/öğretiyor. Beni terbiye etmeye başlıyor. Ama bir şey dikkatimi çekti. Çekmeliydi zaten. Düz okuma yerine düşünerek/tefekkür ederek, arka plan da yatan/tedebbür ederek gerçeklere ulaşmalıydım. Rabbimiz ilk ayetlerde niye “Rabb” kelimesini kullandı “Allah” kelimesini kullanmadı? Bunu önce düşünmeye başladım. Mekke toplumunun/yaşadığımız toplumunun bu kavramla ilgili bir sorunumu vardı ki ilk inen ayetler bu topluluğa/yaşadığımız topluma “Rabb” kelimesiyle ilk başta hitap etti. Cevaba ulaşmak için tekrardan şöyle bir Mekke toplumuna/yaşadığımız topluma bir baktım. Mekke toplumuna/yaşadığımız topluma baktığım zaman; Allaha inanmayan bir toplumdan bahsedemeyiz. Çocuklarına Abdullah ismi takan 38 islami şahsiyetin inşâsı Allah’a yakınlaşmak için aracılar edinen Peygamberi/inananları vallahi diyerek tehdit eden Beytullah’a/camilere sahip çıkmış bir toplum bunlar. Demek ki bu toplumun Allah inancı ile ilgili bir sorunu yok. Allah’ın yeryüzüyle ilgili yaratıcılığı, gökler ile ilgili idareciliği/düzenleyiciliği/Rabbliği noktasında da bir sorun yok. O zaman Rabb anlayışlarında bir eksiklik/sorun var. Anladım ki inşânın ilk meselesi/en önemli meselesi budur. Birlikte düşünmeye devam edelim; Rabbi öğrenmem lazım. Yani Rabbi öğrenmem demem aslında benim ilk inşâ modelim olan fikri olarak yani islami şahsiyetin inşâsını ilk temelini fikri olarak, düşünce olarak, tevhidi olarak inşâ etmem lazım. Yanlış Allah inancımı düzeltmeli ve Ona ait isim ve özellikleri doğru anlamalıyım. Ona ait özellikleri başkalarına veriyor muyum ya da onun özelliklerini sınırlandırıyor muyum? Bütün bunlar benim fikri olarak sağlam bir inanca/akideye sahip olmam gerektiğini ortaya koyuyor. Zira Allah önce yanlış inancı/fikri düzeltmeyle işe başlamaktadır. O zaman benim, tevhid inancını/akidesini en iyi şekilde öğrenmem lazım. Tek olan/rabbim olan Allah’ı çok iyi tanımalıyım. İsimlerini, özelliklerini/sıfatlarını, fiillerini çok iyi bilmeliyim. Beni şirke, küfre götüren şeyleri, Reddetmem gerekenleri, islami şahsiyetin inşâsı 39 Kabul etmem gerekenleri, İman etmem gerekenleri, İnkâr etmem gerekenleri öğrenmem gerekir. Çünkü Allah peygamberine o toplum içerisindeki inançsal/fikirsel sorunlardan bahsediyor. Allah’tan başka Rabbler edinmekten bahsediyor. Demek ki o zaman benim inançsal/fikirsel hayatımı gözden geçirmem gerekir. Allah’tan başkalarını Rabb mı ediniyorum? Allah’tan başkalarını İlah mı kabul ediyorum? Allah’a ait isimleri/özellikleri/fiilleri birine veya birilerine mi veriyorum? Allah’ın küfretmemi/reddetmemi istediği şeyleri acaba ben hayatımda kabulleniyor veya onlar ile dostluklar mı kuruyorum/sevgimi besliyorum? sorarak fikri inşâya, inancımı/ akidemi sorgulayarak başlamalıyım. Birlikte düşünmeye devam edelim; Aklıma gelen önemli birkaç tespitle devam edelim. Birincisi, biz çocuk iken camiye giderken bize sorarlardı. Ne zamandan beri Müslümansın? Bizde derdik ki “kalubela’dan beri”. Allah’ın, ”elestü birabbikum?”/Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Sorusuna “sen bizim rabbimizsin/bela” cevabını verirdik. Daha yeryüzüne gelmeden Allah bizimle bir akit ve sözleşme yapıyor. Allah, burada da başka bir ismi ile değil de neden Rabb ile yani” elestü birabbikum?/Rabbiniz değil miyim? şeklinde soru soruyor. Demek ki “Rabb” kavramı gerçekten önemli bir kavram. 40 islami şahsiyetin inşâsı İkincisi, kendimce bir sorgulama yaptığımda ben bunu unuttum ve hatırlamıyorum. Benim bu sözleşmeden haberim dahi yok. İşte Allah hemen bana bu sözleşmeyi hatırlatıyor. Vahiy/kitap ile Rabbin kendisi olduğunu ve OKUmaları onun adıyla yapmam gerektiğini bildirerek bana bunu hatırlatıyor. Yeryüzünde benim itikadi/inançsal/fikri ve ameli olarak bazı yanlışlara düştüğümü ve benim onunla/rabbimle ilgili yanlış düşüncelerimi inşâya başladığının farkına varıyorum. Ve diyorum ki evet hatırladım ben şimdi o sözleşmeyi. Ben onu Rabb kabul etmiştim ve o benim ve Âlemlerin rabbidir. Üçüncüsü, aklıma çocuk iken camide öğrendiğimiz bir şeyler daha geldi. Öldükten sonra “Rabbin kim?” diye soracaklar sana. Demek ki yeryüzünde kimi Rab edindiysem karşıma çıkacak ilk soru yine Rabb ile ilgili olacak. Yeryüzüne gelmeden önce yaptığım sözleşmeye, yeryüzüne geldiğimde vahye kulak verir ve sözleşmeye uygun yaşarsam sorun yok. Rabbim Allah diyeceğim. Ama sözleşmeyi çiğnersem “rabbin kim” sorusuna farklı bir cevap vermek zorunda kalacağım demektir. Yeryüzüne gelmeden, Yeryüzüne geldikten sonra, Yeryüzünden gittikten sonra karşıma çıkacak olan kelime RABB. O zaman dedim ki; “Rab kelimesi hayatın düzeniyle/yaşamımla ve hayatımın inşâsıyla ilgili. O zaman benim Rabbimi tanımam lazım. Rabb ne demektir? Tam bu soruya cevap bulmak için başka kitapları karıştırayım dedim ama karıştırmama gerek kalmadan Allah kitabındaki ilk ayetler ile rabbi kendi tarif etmeye başladı. islami şahsiyetin inşâsı 41 Rabbi Allah tarif ediyor ve diyor ki; Ellezî/O rab ki, Halaka/yaratan. Rabbim bana öğretmeye başlıyor. Demek ki ilk olarak yaratması gerekir. Yaratmakta sahiplik ve mülkiyet oluşturur. O zaman Rabblik iddia ettiğin şeyin mâliki ve sahibi olman gerekir. Sahibi ve mâliki olduğun bir şey ile ilgili düzenlemeleri, onunla ilgili kuralları/yasaları koyabilirsin/belirleyebilirsin. Yani onun üzerinde otorite sahibisindir. Bir örnek üzerinde gidelim. Mesela araplar ev hanımlarına “rabbetül beyt” demektedirler. Evin sahibi idaresi ondan sorumludur. Senin ne giyeceğine, kaçta gideceğine, ne yiyeceğine ve çocukların ihtiyacı hepsi ondan sorulur. Evin terbiyesi ve otoritesi ona aittir. Siz dışardan ikinci bir kadın getirseniz deseniz ki bu da “rabbetül beyt” bu kadın gelecek “şu koltukları kaldırın, ben şu mutfak mobilyalarını beğenmedim değiştirin. Çocuklar şu okula gitmeyecek. Şunu değil bunu yiyecekler.” Dese orada ne olur? O evde büyük bir kargaşa/karışıklık olur. Bir kadın değil de bir hizmetçi tuttuğunuzu farz edin. Evinizin işini yapacak ama evin hanımının pozisyonunu bozarsa onun sistemini bozarsa veya sistemine ters işler yaparsa mesela tuzluğu olması gereken yerden başka yere koyarsa bu bile bir kargaşanın meydana gelmesini sağlar. Kadın başka bir kadının kendi evindeki Rabbliğini kabul etmeyecekte Allah sahibi olduğu yeryüzündeki yine sahibi olduğu insanın başka Rabbler edinmesini mi kabul edecek? Böyle bir şey olabilir mi? Bir ev hanımı için bu durumu olumsuz/yanlış görüyorsanız, Allahtan başka Rabb edinmenin ne kadar yanlış olduğunu anlarsınız. Her insan sahiplidir. Sahipsiz kimse yoktur. O zaman beni yaratan benim sahibimdir. O zaman ben onun dediklerini ya- 42 islami şahsiyetin inşâsı parım. Çünkü kul sahibinin dediklerini yapar. Yoksa beni yaratan benim sahibim değilse kim olabilir? Hayatımda O’nun sözü mü yoksa başkasının ya da benim sözüm mü geçerli? Kimin sözü geçerli ise ben onun kuluyum / kölesiyim o da benim sahibimdir. Sahibim beni ne diye isimlendiriyorsa ben o’yum. Ben nereye gidiyorum? Nerelere gidiyorsam onu sahibim belirliyor ve bende oralara gidiyorum. Gittiğim yer, sahibimi seçmemle bağlantılıdır. Ben ne yapmalıyım? Yapmam gereken sahibimin doğru kişi olup olmadığını gözden geçirmemdir. Bunu bulduktan sonra zaten O bana ne yapmam gerektiğini bildirmiştir. Onun sözünü diğerlerinin sözünün önüne almam gerekir. Sahibi olduğunuz varlık üzerinde tasarruf yetkisi/otorite/ söz hakkı size aittir. İnsanın sahibi olan Allah’ta insan üzerinde tasarruf yetkisine/otoriteye/söz hakkına sahiptir. İnsanın hayatını düzenleme yetkisi/otorite ona aittir. Bu yetkiye/otoriteye, insanı yaratmış olması nedeniyle sahip. İnsanın kendisi ile ilgili, İnsanın kâinat ile ilgili, İnsanın diğer insanlar ile ilgili, İnsanın Allah ile ilgili. Bu dört boyutlu ilişki ile ilgili tüm düzenlemeleri/ölçüleri Rabbi belirler. Bu düzenlemelere göre insan yeryüzündeki hayatını şekillendirir. Sahibi olduğu varlıklarla ilgili tasarruflarını kendi sahibinin/Rabbinin belirlediği ölçülere göre düzenler. Âlemlerin Rabbi olan Allah, o âlemlerden sadece biri olan insanlar âlemindeki küçücük bir varlık olan insanın hayatını düzenlemekten aciz değildir. İnsan ise aciz bir varlık olduğunu unutarak kendi hayatını kendi düzenlemeye kalkmaktadır. islami şahsiyetin inşâsı 43 Geçmişte bu yetkiyi/Rabbliği krallar, kabile reisleri, derebeyleri, din adamları, ileri gelenler/mele/mütref ellerinde tutarken günümüzde insan kendi Rabbliğini ilan etmiş ve “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyerek haddini aşmıştır. Demek ki sorun insanın verdiği sözü unutması/yerine getirmemesidir. Allah’tan başka Rabbler edinilmesidir. Rabb kavramını rabbimiz kendi tarif etmeye devam ediyor. İnsana karşılıksız ikram edendir. İnsanı yarattıktan sonra yeryüzünde ihtiyacı olan her şeyi ona ikram edendir. Her türlü nimeti insana karşılıksız verendir ve İnsana kalem ile bilmediklerini öğretendir. İnsanı yaratıktan sonra yeryüzünde nasıl yaşayacağı ile ilgili bilgileri de öğreterek insanı terbiye edendir. O zaman Rabb kavramının kısa tarifini yaparsak; Bize Sahip ve malik olan, nimetlerini ikram eden ve bizi eğiten/öğreten/terbiye eden/düzenlemeler/kurallar ve yasalar belirleyen otorite bizim rabbimizdir. Bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşâ edip geliştirendir. Bizi de inşâ ediyor Rabbimiz. Bismi heva, bismi akıl, bismi şeytan, bismi hoca efendi, bismi şeyh efendi, bismi parti lideri, bismi şu dernek şu vakıf, bismi abiler, bismi şu kitap bu kitap ile inşâ edilen/yapılan tüm şahsiyet/kimlik çalışmaları temelinden sağlam olmadıklarından sonuçları da sağlam olmamıştır ve olmayacaktır. O zaman doğru bir inşâ yapılacaksa o inşâyı da Rabbimiz belirler. Eğer ondan başka Rabbler edindiysek bizim inşâ edeceğimiz şahsiyette, o Rabbin adıyla oluşan bir şahsiyet olacaktır. İnşâ sürecinin anahtarı, Rabbin ismiyle hareket etmektir. Onun adıyla islami şahsiyeti ve islami mücadeleyi oluşturacağız. Kendi aklımızdan/hevamızdan/zandan veya başka düşün- 44 islami şahsiyetin inşâsı ce/fikirlerden değil Rabbin ölçüsüyle şahsiyetimizi inşâ edeceğiz ki inşâ edilen şahsiyet İslami olsun. İlk inen ayetler bize düşünmemizin ve kavramamızın/okumamızın sadece akıl ile değil yaratan Rabbimizin adı ile/yol göstericiliği ile olması gerektiğini beyan etmektedir. İslami şahsiyetimizin/hareketimizin/izleyeceğimiz yolun/eğitimin belirleyicisi yaratan Rabbimiz olmalıdır. İslami bir kimlik/şahsiyet/hayat ve toplumun oluşturulmasında izlenecek yolu/eğitim modelini, terbiyecimiz, bu dinin sahibi ve insanın da sahibi/maliki olan Allah öğretmektedir. İslami şahsiyeti inşâ etme yolunu ve yöntemini bizi yaratan ve ikram edenden öğrenmeliyiz. Evrenin içerisindeki kanunlar nasıl dosdoğru işliyorsa, günümüzdeki bilim adamları bu kanunları dosdoğru birer formül haline getirebiliyor ve bunları bilimsel yasalar haline getiriyorsa, Kur’an da dosdoğru bir hayat tarzı, yaşam tarzı vardır. Kur’an bizim hayatımızı, yaşamımızı düzenleyecek, bizim hayatımıza/yaşamımıza yön verecek kanunların barındığı hak kitaptır. İçerisinde bulunan ilahi yasalar evrendeki yasalar gibidir. Güneş nasıl batıdan doğmazsa, tavuk yumurta vermiyorum, inek süt vermiyorum demezse, faiz, içki, kumar, şans oyunları, zina da helal olamaz. Doğadaki bir kanuna müdahale edildiğinde(Ozon tabakasının delinmesi) meydana gelen bozulma yaşadığımız yeryüzünde karışıklığa sebep olmaktadır. Çünkü olması gereken olması gerektiği yerde olmadığında kargaşa çıkmaktadır. Vahye göre inşâ olan şahsiyetler bu kargaşaya son verebilirler. Rabbin adıyla yani onun öğreteceği, koyacağı kurallara göre hareket edilirse islami bir şahsiyet ve mücadele ortaya çıkacaktır. Şahsiyet ne kadar islami ise mücadele de o kadar İslamidir. Sende o dosdoğru olan kanunlara/vahye uy/yaşa ve islami şahsiyetin inşâsı 45 hayatını ona göre tanzim et/düzenle. İhlaslı bir şekilde, tam bir teslimiyetle katkısız bir şekilde teslim ol rabbine, ilahına ve O’nun dinine. İçinde hiçbir şüphe bulunmayan dosdoğru/hak olan Kur’an’a da sen teslim ol. Sağa sola sapma, yalpalama ve dimdik ol. Onun içinde şüphe yoksa dosdoğruysa sende dosdoğru ol. Davanı, amacını Kur’an’a göre devam ettir. O zaman tam bir islami şahsiyet sahibi olurusun. Halis zeytinyağı deyimi içinde zeytinyağından başka bir şey olmadığında kullanılır. İçine zeytinyağından başka şeyler eklerseniz o zaman halis/saf olmaz. Eğer islam kelimesinin önüne veya sonuna bir şey eklerseniz o Allah’ın dini olan islam olmaz ve oluşan şahsiyette farklı olur. Ilımlı islam, radikal islam, türk islam, demokrat islam, muhafazakâr islam, islam birliği vb. O yüzden islama yapılan her türlü beşeri müdahale onu bozacaktır. Vahyin ışığında oluşması gereken islami şahsiyet modeline, beşeri etkenler etki ettiğinde farklı bir şahsiyete ortaya çıkmaktadır. O zaman; İslam’a vasfına bir şeyler ekleme! Ve katma! Allah’ın indirdiği/bildirdiği şekildeki islami şahsiyeti oluştur. ان م ِْن َعل ٍَق َ نس ِ ْ َخل ََق َ ال “Halaka-l insâne min alak/insanı alaktan yarattı.” Yaratan rabbimiz Allah Resulüne öğrettiği gibi bize de bunun nasıl olması gerektiğini öğretmektedir. Tokatlar yüzüme tek tek iniyordu. Ne kadar yanlış arayışlara girmişim. Arayışlarımın cevabı aslında yanı başımdaydı. Bana şah damarımdan daha yakın olanın kelâmıymış/ ayetle- 46 islami şahsiyetin inşâsı riymiş. Bana kim olduğumu, Neden yaratıldığı mı, hatırlatan ve Rabbim olan, Allah’ın kelâmı. İnsanı yaratan ve yarattığı varlığın yeryüzündeki hayatı ile ilgili düzenlemeleri yapan insana kitap8 ve peygamberler gönderenden öğrenmeliyim. Bu yüzden Kitap göndermek Allah’a aittir. Allah insanlığın yeryüzündeki hayatını nasıl yaşayacağı/düzenleyeceği, ne yapacağı/yapmayacağı ile ilgili bilgiler için kitab göndermiştir. İslami şahsiyeti inşâ etmek ve mücadele yöntemini bulmak için o kitâba müracaat etmek zorunda olduğumu anladım. Öğretmeye devam ediyor. Resulüne ve bizlere bu ayette öğrettiği şey aslında kim olduğumuzu bilmemiz gerçeği olmuştur. Alaktan/kan pıhtısından yaratılmış her zaman muhtaç/ihtiyaçları olan O’nun mülkünde yaşayan, verdikleri ile hayat süren bir varlık olduğumuz gerçeğidir. Artık sorularımızın cevaplarını ve nasıl düşünmemizin ilk örneğini/biçimini öğrenmeye başlıyoruz. Alak bir kan pıhtısıdır. Embriyo/zigot falan işin başka boyutu yani peygamber embriyo/zigot diye bir şey bilmiyordu. Günümüzde bunu böyle detaylı olarak anlatabiliriz ama mesele bu değildir. Mesele insanın yaratılış olarak bir kan pıhtısından yaratılmış olmasıdır. Mekkeliler biliyorlar ki bir kadın düşük yaptığında ya da herhangi bir canlı düşük yaptığında bir kan pıhtısı çıkıyor. Bir kan pıhtısı yani küçük kimsenin değer vermeyeceği bir şey. İnsanı alaktan yaratan Allah, Alak’ı tedricen/aşamalarla mükemmel bir insan haline getirmektedir. Alak tan bir peygamber ve kâmil bir kimliğe sahibi insanlar çıktığı gibi firavunlar da çıkabilmektedir. Anne karnındaki alak olan canlı iyi 8 Kitap/Kitab/el-kitab, İnsanların hayatlarını düzenleyen sözlü/yazılı hükümler bütünüdür. islami şahsiyetin inşâsı 47 beslenmez ise anne zararlı şeyler yer veya içerse çocuk ya sakat doğar ya da ölü doğar. İnsan da beslendiği kaynaklara dikkat etmelidir. Önemli olan doğru kaynaktan doğru bir şekilde beslenmek/inşâ edilmektir. İlk basamak/aşama kim olduğumuzu bilerek islami şahsiyetimizi oluşturmaya çalışmalıyız. Muvahhid(Allah’ı tekleyen/ birleyen) bir insan/şahsiyet oluşturmak ilk hedef olmalıdır. İslami şahsiyetin temeli/ilk aşaması, fikri inşâ dediğimiz tevhidi bir inanca/akideye sahip olunulmasıdır. Birlikte düşünmeye devam edelim; Şimdi Allah yarattı ve yarattıktan sonra insanın yaratılış örneğini verdi. Bunları düşünmek/tefekkür etmek zorundayız. Bunları düşünerek sonuca/felaha/kurtuluşa/başarıya ulaşmamız gerekmektedir. Allah, ilk ayetlerinde neden alaktan yaratılan insan örneğini verdi? Çünkü yeryüzünde yaratılmış hiçbir varlık Rabblik iddiasında bulunmamıştır. Yaratılan bütün varlıklar sahibine/yaratıcısına/Rabbine tamamen bağlıdırlar. İnsan ise kendisine verilen akıl ve irade(iyi ile kötüyü tercih edebilme) özellikleri nedeniyle kendisine çizilen sınırları aşmaya kalkmıştır. İnsan Rabblik iddiasında bulunduğu için Allah, insana yaratılmış olduğunu ve alaktan/bir kan pıhtısından ve muhtaç/bağımlı olarak yaratılmış olduğunu hatırlatıyor. İşte Allah insana pozisyonunu belirtiyor. Kim olduğunu belirtiyor. Nerede durması gerektiğini hatırlatıyor. Seni alaktan yarattım diyor. Sen bir kan pıhtısıydın. Ve insan bu tefekkürle bu düşünceyle yerini bildiği takdirde emaneti de rahatlıkla yüklenir ve bu emanetin ortaya koyduğu görevi rahatlıkla yapar. İnşâ olurken Rabbin adıyla hareket eder. Ama tam tersini 48 islami şahsiyetin inşâsı düşündüğümüzde insan kim olduğunu unutursa başka Rabbler adıyla hareket edeceğinden yükleneceği emanette ve görev de farklı olacaktır. Alacağı kimlik/şahsiyette değişecektir. Muhakkak ki; Ya Rabbin adıyla hareket eden bir islami şahsiyet, Ya da Rabbin adıyla hareket etmeyen bir cahili şahsiyetten biri olacağız. َ ْ ا ْقر ْأ َو َر ُّب َك ال ْك َر ُم َ İlk ayet “İkra bismi rabbike” Bu ayet “İkra (bismi) rabbukel ekrem ” benzer gelişi görebiliyoruz değil mi? “İkra” tekrar OKU diyor. Yani bana okumalarımda, düşünmelerimde, tefekkür etmelerimde herhangi bir şekilde yanlışlık yapmayıp sağlam bir şekilde gitmem için tekit/sağlamlaştırmak için tekrar ediyor. Allah bana tekrar bak böyle yapacaksın diyor. Bak sakın “bismi rabbike ”ye başka bir şey ekleme “bismi rabbike ”ni sakın değiştirme tekrar düşün bak iki kere tekit ediyorum. Sakın yanlış okuma yapma/sakın yanlış yola sapma uyarısının tekrarı. Allah bu sefer Rabbi nitelendirerek tanıtmaya devam ediyor. El-Ekrem olan Rabb. Kerem; karşılıksız veren, lütuf ve ikramı çok olan bütün iyilikleri, güzellikleri ve bağışları kapsa­yan bir sözcüktür. ElEkrem ise, “En Keremli” yani sınırsız, sınıfsız, hudutsuz, benzersiz ikram sahibi/ kerem sahibi olan manasına gelir. Rabbul-kerimin, islami şahsiyetin inşâsı 49 Resulin-kerim olan Cebrail aracılığıyla, Resuli-kerime(Ekreme) indirdiği, Kur’an ı Kerim olan kitabı Ashabı-kiram gibi yaşamak gayemizdir/hedefimizdir. İnsanı yeryüzüne halife kılan ve onu başıboş bırakmayan bir sürü ikramlarda/nimetlerde bulunan Rabb. Allah insanı yaratmadan önce yeryüzünde onun için gerekli olan her şeyi yarattı. Yaratılan her şey insanlığın hizmetine sunuldu. Her şey insanlık içindi. İnsanın yiyecek içecek ihtiyaçları karşılandı. Sabah kahvaltısı için arı bal, tavuk yumurta, inek süt, bitkiler çay, kahve, domates, salatalık, biber, zeytin, portakal ve nar suyu vb. hazır bir kahvaltı sofrası buldu. Öğlen ve akşam yemekleri için et, tavuk, balık, baklagiller, meyveler, sebzeler, içeceklerden oluşan hazır sofralar. Sen bu ikramlarla bu hayatı yaşıyorsun/sürdürüyorsun. Onun verdiklerine hamdetmek/şükretmek ve verdiklerinin bir imtihan olduğunu bilmen gerekmektedir. Bir insan diğer insanlara ikramda bulunurken şunu unutmamalıdır. İkram ettiği şeyi ona veren Allah’tır. Asıl ikram eden/ el-Ekrem olan Allah’tır. Allah, sınırsız, karşılıksız, kendinden, eksilmeden, kesmeden, herkese ikram eder. O zaman Rabb olmak onun hakkı değil mi? Sana bunları verecek başka biri var mı? Yoksa. Başkasını Rabb edinmemen ve yalnız onu Rabb edinmen için bu yeterli değil mi? Birlikte düşünmeye devam edelim; 50 islami şahsiyetin inşâsı İkramlardan bahsettiğine göre demek ki beni vahiyden uzaklaştıran vahye ulaşmamı engelleyen düşünmeme tefekkür etmeme engel olan ikramlarını mı hatırlatıyor acaba dedim. Yani ev verdi/eş/iş/aş verdi/çocuk verdi/araba verdi/mal verdi. Acaba bana bunları hatırlatıp bunlara karşı olan bağımlılığımı mı hatırlatıyor? Bunu da tefekkür ederek yani beni Allah’a yakınlaştıracak veya Allah’tan uzaklaştıracak şeyleri düşünmeye başladım. Ve sonra الَّذِ ي َعل ََّم ِبا ْل َقل َِم “Ellezi alleme bilkalem/kalem ile öğretti.” Ve bu ayeti okuduktan sonra dedim ki; “ tamam. Ekrem olan rabbin, ikram ettiği asıl/en önemli olan şeyi şimdi anladım.” Kalem. Yani bilginin kayıt altına alınmasını sağlayan ürün. İnsan yazı ile bilgiyi kayıt altına almıştır. Bu o zamanlar belki duvarlara yazılan bir şeydi. İmkânlar dâhilinde bir şeydi. Şimdi hard disklere yazılıyor. İnanın ki bilgi kalemle kayda alınmasaydı/tutulmasaydı şu ’anda bize, bu okuduğumuz kitap bile gelmezdi. Bize bu ayetler hatta Kuran bile ulaşamazdı. Şu an teknolojide gelinen noktanın sebebi öğreten Rabbin, öğrettiği bilgiyi kayda alma yolunu/ yöntemini de öğretmesidir. Demek ki kalem; yani bilginin kaydedilmesi önemli. İnsana yapılan en büyük ikram bilgidir. İnsana diğer yaratılan varlıklardan farklı olarak akıl ve irade/tercih edebilme özelliği verilmiştir. Bu akıl ve irade özelliği ile insan imtihana tutulmuştur. Verilen bilgi/vahiy ile mükellef kılınmıştır. Kalem ile yazılmış olan Allah’ın kitabı elimizde bulunmaktadır. Vahiy Âdem(as) den bugüne/günümüze kadar insanlığa yol göster- islami şahsiyetin inşâsı 51 mekte ve ışık tutmaktadır. Allah’ın son vahyi olan Kur’an da hak bilgi kaynağı olarak önümüzde durmaktadır. Resullulah’ın Kur’an’ı anlama ve uygulamada ki sünneti de yanımızdadır. Kalem ile bilgi kayıt altına alınmıştır ki bizlere ve bizlerden sonrakilere ulaştırılması içindir. Kalem, İslami şahsiyetin fikri, ahlaki/ameli ve ruhi temellerini yazmaktadır. İslami hareketimizin, izleyeceğimiz yolun/ menhecin bilgisi de bize verilmiştir. O bilgiyi doğru okumalar ile gün yüzüne çıkarmak bizim görevimizdir. Şimdi birlikte bakalım. Rabbim hem kendini bize tanıtıyor hem de bizi terbiye etmeye devam ediyor. ان َما ل َْم َي ْعل َْم َ نس ِ ْ َعل ََّم َ ال “Alleme-l –insâne mâ lem ya’lem” insana bilmediklerini öğretti. İlk bilgi aklıma geliyor. Çocukken halife olarak yeryüzüne gönderilecek olan âdeme meleklerin karşı çıkması sonucunda Allah’ın meleklere eşyanın isimlerini sorduğu ve onların da bunları bilmediği aklıma geldi. Ama âdem eşyanın isimlerini söyledi. İlk bilgi dedim. Allah yeryüzüne göndereceği insana bilgiyi/isimlendirmeyi/yazmayı öğreterek gönderiyor. Eğer bize öğretmeseydi inanın bizler/insanlar hiçbir zaman hakikati/ doğruyu bulamazdık/öğrenemezdik. Bazıları diyorlar ki insanoğlu bütün evrensel değerleri kendi buldu. Yalan bulamaz. Neyin iyi olduğunu neyin kötü olduğunu bulamayacaktır. İşte Allah, iyinin, kötünün, çirkinin, güzelin, doğrunun, yanlışın ne olduğunu bize elçiler/peygamberler vasıtasıyla/gönderdiği kitaplarla öğretiyor. Yoksa ön bilgi olan vahiy olmadan herkes kendisine göre bir doğru bir yanlış söyleyecektir/belirleyecektir. Kendisine göre hukuksal cezalar/ yasalar meydana getirecektir. İşte hırsızın cezası şöyle olmalı, 52 islami şahsiyetin inşâsı zina yapanın cezası şöyle olmalı gibi kafasından birçok şey üretecektir ama kesinlikle Allah’ın kitabı gibi hikmetli hüküm bulamayacak ve üretemeyecektir. Ayrıca aynı şekilde birçok beşeri mücadele yöntemi ortaya çıkaracak ve bu mücadele yöntemlerinin oluşturduğu farklı şahsiyetler ortaya çıkacaktır. Ama çıkan şahsiyetler, islami bir şahsiyet olmayacaktır. Dedim ki; Gerçekten Allah bize öğretmeseydi. Biz de hiçbir şey bilmiyor olurduk. Allah bize haddimizi ve kim olduğumuzu bildiriyor. Niye? Bakın arkadaşlar şöyle iki tablo çıkıyor ortaya. Birinci tabloda; “Ellezi halak/yaratan”, “Ellezi allame/ birde öğreten” var. Karşı ikinci tabloda kim var? “Halaka-l-insan/ Yaratılan”, “Alleme-l-insan/öğrenen” ya da bilgisiz, hiçbir şey bilmeyen. Bir tarafta yaratan ve öğreten diğer tarafta ise alaktan yaratılan ve hiç bir şey bilmeyen insan. Aslında ayetlerin bütünlüğüne baktığınızda yaratmak ve öğretmekten bahsediyor. Gerçekten tevhidin inşâsı bu olsa gerek. İnsana kim olduğunu hatırlatmak bu olsa gerek İnsan ve bilgi. Bu ikisi çok çeşitli insanlar/şahsiyetler meydana getirebilir. Bilgi kaynağı farklı olanlar o kaynağın kendi- islami şahsiyetin inşâsı 53 sini nitelendirdiği isimlerden birini alır. Kimileri muhafazakâr, dindar, İslamcı, kapitalist, sosyalist, demokrat, liberal vb. Yaratan ve ikram edenin öğrettiği bilgiyle öğrenen insan ise Muvahhid bir insan, Mücahid bir insan, Muttaki bir insan isimlerini alarak islami şahsiyetini oluşturur. O zaman vahiyden beslenen/inşâ olan peygamber ve ashabı gibi bizlerde islami şahsiyeti inşâ ederken/yetiştirirken bilgi ile donatmak ilk görevimiz/adımlarımız olmalıdır. Bu bilgi ile donanan bir nesil örnek olarak önümüzde durmaktadır. İnşâyı onlar gibi doğru yaparsak doğru sonuca/başarıya ulaşırız. Doğru bilgi ile inşa olmak islami şahsiyet için çok önemlidir. Buna rağmen hiçbir şey bilmeyen insan, bildiğini iddia ederek İslam adına şahsiyet modelleri ve mücadele yöntemleri belirleyebilmekte ve bunların zamanın en iyi, en doğru çözüm yolları/inşâları olduğunu iddia edebilmektedir. Hatta daha ileri giderek diğer insanların hayatı ile ilgili helal ve haram/yasa ve kanun belirleme yetkisini de kendinde görebilmektedir. Allah insanlık için bir kitap indiriyor ve bu beş ayeti ilk önce gönderiyor. Her müslümanın düşünmesi gerekir. Neden bu beş ayet? Rastgele/sıradan/tesadüfi olarak seçilmiş beş ayet değil bu ayetler. Çünkü bunlar islami şahsiyetin temelini /aslını oluşturan fikri inşâyı içermektedir. Fikren inşâ olmayan şahsiyetlerin yapacakları ameller/çalışmalar hiçbir değer ifade etmeyecektir. Dedim ki; “tamam o zaman anladım/öğrendim” Ben; beni yeniden inşâ edecek modeli beni yaratan Rabbimden ve onun adıyla hareket ederek “alleme/öğreten” olandan öğreneceğim. Eğer ben başkalarından öğrenirsem başka yöntemler ortaya koyarsam inanın İslam’ın amacına uygun/sağlam bir inşâ olmayacaktır. Günümüz dünyasında kendini İslama nispet eden başarısız hareketler/çalışmalar bunun bir kanıtı değil 54 islami şahsiyetin inşâsı midir? Çünkü inşâatın harcını Allah koymalıdır ve vahiy onun harcıdır. O vahiy ile bize öğretmiştir. Rabbin kim olduğunu, bizim kim olduğumuzu/ne olduğumuzu bilerek işe başlamalıyız. İslami şahsiyeti/kimliği böyle inşâ etmeliyiz. Evet, Rabbimiz bize işin anahtarını gösteriyor. Artık biz islami şahsiyeti inşâ edeceksek, islami şahsiyeti oluşturacaksak, islami şahsiyetin ilk inşâsı fikri olmalıdır/tevhid olmalıdır. Yani Allah’ın Uluhiyyette, Rububiyyette, Ubudiyyette birlenmesi/ teklenmesi meselesidir. Allah’ın isimlerinde, Allah’ın zatında, Allah’ın sıfatları ve fillerinde teklenmesi/birlenmesidir. Allah, yeryüzünü ve içindekileri bu inşâ modeline uygun şekilde inşâ etmiştir. Yaratılan insan, yeryüzüne geldiğinde her şeyi onun emrine vererek iyi bir hayat yaşasın diye ihtiyacı olan her şeyi ikram etmiştir. O zaman ondan başka Rab edinmememiz gerekir. Rahatsızlık duyduğumuz toplumu inşâ edeceksek önce bizler kendimizi inşâ etmeliyiz. Çünkü biz kendimizi inşâ edemezsek toplumu inşâ edemeyiz. Bireyden topluma doğru başarılı bir inşânın anahtarlarını/yolunu/yöntemini Rabbimiz bize öğretiyor. O zaman benim itikad/inanç/fikir olarak kendimi inşâ etmem lazım. Bizim birinci inşâ aşamamız ve en önemlisi inşânın temeli bu olmalıdır. İnşânın ilk ana meselesi tevhiddir. Akide ve inanç/fikirdir. Allah’tan başka ilah, rabb edinmeyen, şirke ve küfre karşı gelen kul olduğunun bilincinde olan şahsiyetler oluşturmalıyız. Toplumdaki bireyleri inşâ ederken de tek ilah olan âlemlerin Rabbi olan Allah inancından başlamamız lazım. Yani “ la ilahe” tüm ilahlık/rabblık iddiasında bulunanların reddedilmesi ve ”illallah” diyerek otoritenin/hakimiyyetin Allah’a verilmesidir. İnsan, yeryüzündeki diğer yaratılanlar ile ilgili egemenlik ve otoritenin Allah’a ait olduğu noktasında bir sorun yaşamıyor. Yaratılan diğer varlıkların Allah’ın koyduğu kurallara/ya- islami şahsiyetin inşâsı 55 salara karşı gelinmesi kesinlikle istenmemektedir. İnek sütünü, tavuk yumurtasını, arı balını vermeli, toprak, güneş, yağmur görevlerini yerine getirmelidir. Bunu kime sorsanız evet, “yaratanına itaat etmelidirler” diyor. Ama yeryüzünde yaratılan insan üzerinde Allah’ın otoritesine/hâkimiyetine gelince diyor ki; “Ben bilirim, ben en iyisini en doğrusunu bilirim.” Nereden biliyorsun? “Aklım ile biliyorum” der. Sana kim öğretti? “Ben kendim öğrendim.” der Kimsin sen? “Ben buranın sahibiyim” der. “Makamın, malın, mülkün sahibiyim” der. Ama ayet/vahiy ne diyor? Sen, alaktan/kan pıhtısından yaratılmış, Hiçbir şey bilmezken bilmediklerin sana öğretilmiş, Geçici sahip oldukların sana emanet olarak ikram edilmiş bir varlıksın. İşte bu ayetler insanın bu tavrına mükemmel cevap veriyor. Rabbin kim olduğunu ve rabblik iddiasında bulunmanın özelliklerini bize anlatıyor/hatırlatıyor. Bazı İslami şahsiyet/kimlik sahipleri şöyle öğrenmişler. Tamam, “la ilahe illallah” biz Allah’tan başka otorite ve egemen güç tanımıyoruz ve ilahlık/rabblik taslayan tağutları red ediyoruz. Tamam, bu kadar mı? Yok, sen Allah’ın isim- 56 islami şahsiyetin inşâsı lerini, sıfatlarını, fiillerini bilmeden, öğrenmeden ve anlamadan yani Allah’ı doğru bir şekilde tanımadan islami şahsiyetin fikri inşâsını bitirdiğini düşünüyorsun. Sadece ilk beş ayette Rabb, Hâlik, Kerîm, Alîm olarak kendini tanıttı. Demek ki bizim Allah’ı doğru bir şekilde tanımamız lazım. Onun isimlerini/ özelliklerini/fiillerini çok iyi tanımamız lazım ki ona ait olanları nerede, kime, ne şekilde veriyoruz öğrenmiş/sakınmış/korunmuş oluruz. Allah’ın kendisini Kuranda tanıttığı gibi doğru bir şekilde tanırsam o zaman ben, neye şirk, neye küfür, neye İslam demem gerektiğini; kimin mümin/müslim, kimin müşrik/ kâfir, kimin münafık olduğunu rahatlıkla bilirim/anlarım. Kimin tarafında olduğumu, kime sığınmam, kimden korkmam, kimden yardım istemem gerektiğini, kimin tarafında savaştığımı, kim için var olduğumu da net bir şekilde ortaya koyarım. O zaman inşâmızı gözden geçirmemiz lazım. Yani gerçekten ben fikrimi, itikadımı/inancımı doğru bir şekilde inşâ ettim mi? Gelin Kur’an da Allah’ın kendisini tanıttığı şekilde islam fikrini/islam düşüncesini hep beraber öğrenelim. Onun adıyla, terbiyesi altında islami şahsiyetimizi inşâ etmeye başlayalım. Fikren olgunlaşmadan/inşâ olmadan siz nasıl davet edip yapacaksınız. Herkes Rabbini çok iyi bir şekilde tanıyarak, tanıtmalıdır. Rabbini tanımayan onu nasıl sevsin? Nasıl rızasını korumaya çalışsın? Rabbimizi tanımadan onu nasıl dost/veli edinebiliriz? Saman alevi misali, iyi tanımadan kurulan dostluklar çabucak tükenir. Ama o bizi çok iyi tanıyor. İçimizde sakladığımızı da, açığa vurduğumuzu da en iyi bilendir. Bu yüzden onu doğru ve eksiksiz tanıyarak aramızdaki ilişkiyi/ bağı/alâkayı güçlendirmeliyiz. AMELİ İNŞÂ Rabbimiz bizi terbiye etmeye devam ediyor. Bu bölümde islami şahsiyetin inşâsı noktasında ki ikinci aşamadan bahsedeceğiz. Bu aşama ise ameli inşâ aşamasıdır. Allah, fikren inşâ olan bireyin; artık amele doğru hareket etmesini istiyor. Rahatsızlık duyan peygamber ve inananlar/islami şahsiyet bireyleri artık rahatsız etmeye başlayacak. Rabbimiz, fikren inşânın anahtarlarını verdikten sonra ameli inşânın da anahtarlarını vererek peygamberi ve yolunu takip edenleri mükemmel bir şekilde inşâ etmeye/terbiye etmeye devam ediyor. Müddessir suresi ile ne yapması gerektiğini, nasıl yapması gerektiğini bildirerek, ameli inşâya başlıyor. Bu ameli inşâyı ben beş kısıma ayırdım. Kısaca; Bir, insanlığa davet amelidir. Peygamber gibi, arayışlarının cevabını bulan birinin artık aradıklarını/bulduklarını başkalarına anlatma vakti gelmiştir. Rahatsızlık duyulan cahiliyye bataklığından islama davet zamanıdır. İki, davetçilerinin temiz kalma/kirlenmeme amelidir. Davetçinin ahlaken düzgün/güzel ahlak sahibi olması hem iç dünyasında hem de dış dünyasında yapmaması gereken ve ona yakışmayan şeylerden uzak durması, iç ve dış amellerinin ıslah edilmesi/düzeltilmesidir. 58 islami şahsiyetin inşâsı Üç, davetçinin cahiliyeden ayrışma/uzaklaşma amelidir. Fikren, amelen ve duygusal alanlarda bulunduğu cahiliyeden ayrışarak islami şahsiyeti ve islami toplumu oluşturmak. Dört, davette süreklilik amelidir. Herhangi bir şekilde davette zâfiyet göstermemek ve yaptıklarını çok görmeyerek/karşılık beklemeden davetin sürekliliğini sağlama amelidir. Beş, davette sabır/sebat amelidir. Sadece Rabbimiz için sabredeceğiz. Sabır ameli diğer amellerin başarılı olmasını ve karşılığının alınmasını sağlayacaktır. Bu beş amelle, islami şahsiyetin ameli inşâ anahtarlarını göreceğiz. İnşâAllah. Birlikte düşünelim/tefekkür edelim; İlk başta Rabbinin adıyla hareket etmeyi kabul eden/ inanan şahsiyetler olarak artık yola devam ediyoruz. Rabbin terbiyesine teslim olmuş, bu terbiyeye beşeri hiçbir unsur katmadan yola devam ediyoruz. Artık hayatımıza nasıl devam edeceğimize, neyi yapıp, neyi yapmayacağımıza, nasıl davranıp/davranmayacağımıza karar verici olarak tek otorite Allah’ı kabul ederek inşânın yeni aşamasına devam ediyoruz. İslami şahsiyeti Rabbimiz olan Allah terbiye ediyor. İslami şahsiyetin nasıl oluşması gerektiğini o bize öğretiyor. Çünkü eğer islami şahsiyeti Allah’ın bize gösterdiği gibi oluşturmadığımız takdirde inşâatın temellerine konması gereken malzemenin konmaması/eksik konması veya inşâatı mimar değil de berberin yapması durumunu gündeme getirir. O inşâatın çökmesi gibi şahsiyette eksik kurulursa veya Rabbin terbiyesi yerine başka kişilerinin(ata, ruhban, din adamı, cemaat abisi, efendi hazretleri, şeyh, belam, siyasi lider, hocaefendi)/yaratılmışların fikirleri/hevaları/zanları doğrultusunda kurulursa şahsiyetin çökmesi çok kolaydır. Nasıl ki berberin de ortaya çıkarabilece- islami şahsiyetin inşâsı 59 ği bir yapı mümkün ise de çıkardığı bu yapı çarpık ve sağlam olmayacaktır. Beşeri fikirlerden de şahsiyet oluşur ama çarpık ve yıkılmaya/yoldan çıkmaya yatkın olacaktır. İnşâAllah, müddessir suresinden islami şahsiyet inşâmıza devam edelim. Evet, Rabbimiz olan Allah terbiye etmeye devam ediyor. Terbiye ederken de işe peygamber’in daha önceki hayatında veya çevresinde görmüş olduğu diğer şahsiyet/kimlik modellerinde olan/olmayan yanlış şeyleri düzelterek başlıyor. Bu düzeltme/inşâ çok önemli bir nokta. Bizler fikri noktada/inşâda Allah’ı uluhiyyette/ilahlıkta, rububiyyette/rabblıkta ve ubudiyette/kullukta tek olduğunu kabul ettiğimizi söyleyen şahsiyetler olarak bu sorumluluğumuzu yerine getirme noktasında yani fikrimizi, pratiğe amele dökme noktasında bazı eksiklerimiz/zâfiyetlerimiz oluyor. Nedeni ise biz ilk beş ayetten sonra müddessir suresindeki bize yapılan ameli inşâ modelini biraz atlıyoruz. İlk ayetlerle inşâ olmadan/ amel etmeden/atlayarak kendimizi başka ayetlerle muhatap tutuyoruz ve merdivenleri hızlı hızlı atlıyoruz. Bir bakmışız ki fikirlerimiz sözden/laftan ileri gitmiyor. Fikri, ameli ve ruhi inşâyı bitirmediğimiz için her şey söylemde/lafta kalıyor. Çevrenizde bu tür insanları çokça görüyorsunuz değil mi? İşi gücü sadece laf/slogan/söylem ama iş amele gelince ortalarda göremiyorsunuz. Bir bakmışız tekrar en başa dönmüşüz/atladığımız merdivenlere doğru yuvarlanmışız. Daha da kötüsü daha aşağılara düşmektir. İşte biz islami şahsiyetin inşâsında ikinci aşama olan ameli inşâyı Resulullah ’a َيا َأ ُّي َها ال ُْم َّد ّث ُِر “Yâ eyyuhel muddessir” diye başlayan ayet ile başlatıyoruz. Müddessir kelimesinin sözlükteki yalın ifadesi ey örtüsüne 60 islami şahsiyetin inşâsı bürünen fakat bu örtü “disar” dediğimiz günlük kıyafet yani normal şekilde yorgan battaniye gibi insanın uyuduğunda üstüne örttüğü bir şey değil. Çünkü peygamber o korkuyla evine vardığı zaman “beni örtünüz” dediği için Peygamber’e ait olan bir elbisede olabilir. Hatta Hatice(r.a.) annemize ait olan bir elbisede olabilir. Onunla örtmesini istiyor. Çünkü yaşadığı hadise/olay, kolay bir hadise/olay değil. Çünkü siz bu varlık âlemi içerisinde yalnız insanları tanıyorsunuz. Ama insan olmayan günümüz tabiriyle metafizik, görünmeyen bir varlıkla bir anda karşı karşıya geliyorsunuz. Ve o varlık size diyor ki “sen Allah’ın Resulüsün.” Size Allahtan vahiy getirdiğini söylüyor. Peygamberin bu korku halini çok normal karşılamamız gerekir. İşte peygamber bu korkularla, üstüne almış olduğu bu örtüyü Allah, bir tasvir çizerek/hayalde resimlendirerek peygamber ve bize anlatıyor. Peygamberin evinde ve üstüne bir şey örtmüş/korku ve endişe içerisindeki halini bize canlandırıyor. Canlandırılan bu sahne ilk yalın anlamı ama birde bu mana/anlam içerisinde bir mecaz anlam aramamız gerekmektedir. Çünkü mecaz anlam aramadığımız takdirde örtüsünü örten kişiye hitap ediyor bu ayet deriz. Eğer bizim üstümüzde bir örtü yoksa veya üstümüze bir şey almamışsak hitap bize söz konusu değildir. O zaman mecaz anlamı almamız lazım. Mesela biz Türkçe de “Yakarım seni” diyoruz. Yakarım ne demek? Ateşe atmak/kibrit veya çakmak ile yakmak demek ama biz aslında bu cümleyi söylerken bu anlamı kullanmıyoruz. İşte senin hayatını bitiririm anlamında mecaz olarak kullanıyoruz. İşte “Yâ eyyuhel muddessir” hitabına yükleyeceğimiz ilk mecaz anlam olarak “ey nübüvvet elbisesini giymiş olan peygamber kalk Risâlet elbisesini de giy.” olabilir. Ama eğer bu anlamı alırsak “elbiseni temiz tut” ayetinde siyâb/elbise yerine islami şahsiyetin inşâsı 61 disâr/elbise geçmesi gerekirdi. Bu yüzden bu anlamı tercih etmedik. Bizim yüklemek istediğimiz başka bir mecaz anlam var. Peygamber bir korku sonucu bunu örtünüyor. Demek ki bizlerin davete muhatap olacak bireylerin, daveti yüklenecek olan bireylerin/arayışta olup arayışlarını bulanların, üzerlerinde bazı örtüler var. Bu örtüleri kaldırmamız gerekiyor. Yani üzerimize bir örtü örtmüşüz. Bu örtüleri kaldırmadan biz davetçi olma özelliklerine sahip olamayız ya da islami şahsiyetin olgunlaşması/inşâ edilmesi noktasında bir eksiklik söz konusu olacaktır. Demek ki orada “ey örtüsüne bürünen” Yani korkularından, endişelerinden, sıkıntılarından, dünyevi örtülerden dolayı, Nasıl yaparım/yapabilir miyim? Nasıl ederim/edebilir miyim? Ya da nasıl kurtulabilirim/kaldırabilirim? Yapamam/edemem şeklinde dünyevi kaygılarından/korkularından dolayı fikren inşâ olmuş ama amelen inşâ olmaya yanaşmayan korkan/kaçak dövüşen bir şahsiyet görüntüsü bulunmaktadır. Peygamber, arayışlarının cevabını bulduktan, fikren inşânın anahtarlarını aldıktan sonra neden örtünüyor? Çünkü hala bir korku, endişe içerisinde bulunmaktadır. Bizde fikren inşâ olduğumuz zaman bizimde insan olarak korku ve endişelerimiz olabilir/olacaktır. İşte bu yüzden bu sure/müddessir bunların cevaplarını ve yöntemini bize öğretiyor. Ben bu davayı nasıl yürüteceğim? 62 islami şahsiyetin inşâsı Yapabilir miyim/yapamaz mıyım? Bunun karşılığında bana yardım edecek kimseler olur mu? Yardım edecek kimseler olmayıp benim başıma farkı farklı belalar, sıkıntılar, sorunlar, problemler gelebilir mi? Gelirse nasıl üstesinden geleceğim? Eşimi, aşımı, işimi kaybedebilir miyim? Gibi farklı düşünceler farklı korkular taşıyabiliriz. Ama fikren inşâ olduğumuzu düşünüyoruz. Yani her yerde tagutlara hayır, zalimlere hayır, zulme hayır diye söylem/laf olarak dile getiriyoruz ama işin eylemsel/pratik/amel boyutunda hala üstümüzde örtüler var. Üstümüzdeki örtüleri atamıyoruz. Herhangi bir sorumluluk, herhangi bir görev, bir davetçinin çevresinde, ailesinde, işinde yapması gerekenlere gelince, hemen bir örtü çekiyoruz üstümüze. Ya diyoruz ki; İşim var. Ya diyoruz ki; Eşim var. Ya diyoruz ki; Aşım var. Falan filanlar; hep bizi inşâ edecek/inşâmızı tamamlayacak bir sonraki ayete ulaşmamızı engelliyor. Ve inşâ olamıyoruz. Yani bir türlü “ ُق ْم َف َأنذِ ْرkum fe enzir/kalk ve uyar.” İlk amel olan davet amelini/emrini yapamıyoruz. Örtülerimizi atarsak ilk amel olan davet bizi beklemektedir. islami şahsiyetin inşâsı 63 Mesela niye işyerinde “kum fe enzir/kalk ve uyar.” Amelini/emrini yapamıyoruz. Ya ben şimdi yaparsam patron rahatsız olacak/patron bir şey diyecek ya da ya bunlardan/ çalışanlardan bir şey çıkmaz/bunlar anlamaz veya nasıl karşılarlar şeklinde şeytanın vesveseleriyle bu görevi almaktan/bu görevi yerine getirmekten kaçınıyoruz/kaçıyoruz. Ne yazık ki böyle insanlara ben şahit olmuş biriyim/siz de şahit olmuşsunuzdur. Bunlar fikren inşâ olmuş/tevhidi akideye sahip olduğunu, bildiğini söyleyen ama işyerinde ki insanlara tevhidi anlatamayan insanlardır. Bulunduğu ortamda islami şahsiyetini ve kimliğini ortaya koyamıyor. Çünkü korkuları ve endişeleri var. Ailemi, arkadaşlarımı, çevremi, işimi terk etmem gerekebilir/ kaybedebilirim korku ve endişesi ve hatta eşim benimle yürümezse korku ve endişesi taşımaktadırlar. Demek ki, islam örtüsüne bürünmüş ya da islam elbisesini ve kimliğini taşıdığını söyleyen kişilerin üzerindeki/ona engel olan örtüleri önce atmaları lazım. Bu örtüleri atmamak aslında tevhid inancımızı yani fikri inşâmızı tekrardan gözden geçirmemizi gerektiriyor. Güven sorunu yaşayan el-Mü’min’i tam olarak tanımıyor demektir. Biz ölçülerimizi Rabbimizden alıyoruz. Biz onu otorite kabul etmişiz. Onu otorite kabul ettiğimiz için ölçümüzü ona göre aldığımız için gayelerimizde hedefimizde ona göre. Ben zengin olmak istiyorsam zengin olmada hedef ve gayem, Allah’a kulluğumu daha iyi ifa etmek olmalıdır ya da Allah’ın bana verdiği zenginliği emanet bilip bu bilinçle yerine getirmek. Çünkü benim ölçüm bu. Ama ben bu ölçüyü aldığımı söyleyip zengin olmayı istiyorum fakat bu zenginliğim Allah yolunda mücadele etmeme ve harcamama engel oluyorsa demek ki bu elbiseyi/kimliği bana kazandıran fikri inşâmı/tevhidi düşüncemi tekrardan sorgulamam/gözden geçirmem gerekiyor. 64 islami şahsiyetin inşâsı Sadece tağutları söylemle/lafla red ettiğini söyleyerek/dile getirerek bu işler olmuyor. Yani bazı korku ve endişelerimiz var. O korku ve endişeler dünya hayatının geçici menfaatlerinden ya da dünya hayatında bize gelebilecek küçük zararlardan kaynaklanmaktadır. Allah’a iman ediyorsak Ona güvenmeliyiz. Evet, örtülerimizi yırtmadan biz bu göreve başlayamayız/ sürdüremeyiz/başaramayız. Bunu kendi içimizde gerçekten sorgulamamız lazım. Yani, ben fikren inşâ olduğumu kabul ediyorum. Allahtan başka ilah/rabb/ma’bud kabul etmiyorum. Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah’a aittir diyorum. Ve bu söylediğim sözlerin devamı olan Allah’ın bana yüklemiş olduğu bu fikri/düşünceyi ve tevhidi düşünceyi insanlara taşımaya gelince gevşeklik gösteriyorum, zâfiyet gösteriyorum. Biz, toplumun değer yargılarına göre düşünecek olursak zaten davetçi olamayız. Çünkü ilk karşınıza çıkanlar toplumun değer yargıları, geleneksel din/atalar dini ile yetişmiş olan/vahiy ile inşâ olmamış olan bir din adamına imanını teslim etmiş olan, zannıyla konuşan ve buna inanan ve kendisini müslüman gören; Ananızdır/Babanızdır/Amcanızdır/Abinizdir/Dedenizdir vs. Der ki oğlum; “bu işlere bulaşma, devletle sen mi başa çıkacaksın, sen bu işleri bırak herkes ne yapıyorsa sende onu yap. Kendini tehlikeye atma. Atalarının yolunda devam et. Atalarının yolu tehlikeli değildir.” Yaşadığımız toplumun/çevrenin bakış açışı budur. Kur’an ise atalar yolunun tehlikeli olduğunu bize anlatmaktadır. Biz toplumun bakış açısıyla bakarsak/toplum bize farklı bakar diye toplumdaki insanların bizi yadırgayacağı endişelerini taşırsak biz hiçbir yerde “kum fe enzir/kalk ve uyar.” ya- islami şahsiyetin inşâsı 65 pamayız. İşte resule ilk söylenen örtülerini kaldır/kaldırmasıyla beraber işyerinde “kum fe enzir/kalk ve uyar.” Artık ayağa kalkma zamanı. Peygamber’ e sen bize bir arayış içerisinde geldin. Biz bu arayışının karşılığını sana verdik. Sana cevabını vahiyle ortaya koyduk/vahiyde olduğunu gösterdik/Rabbin adıyla olduğunu söyledik. O zaman sen de oturma kalk. Uyar ama önce uyan ve kendini uyar sonra başkalarını uyar. Kendini cennete başkalarını cehenneme layık görme ahmaklığını bırak. Bu şirk yangınına müdahale etmek için kalk ve kaldır.9 Allah, bir arayışın içinde olduğumuz için bizi vahiy/tevhid ile tanıştırdı. Altını çiziyorum. Biz bir arayışın içinde olduğumuz için, Allah bizi, vahiy/tevhid ile tanıştırdı. Biz sorarak İslamı bulduk, doğru İslam nedir? Allah’ın vahyi nedir? Yoksa arayarak bulanlar, halkı müslüman olan bir coğrafyada doğduğumuz için, annemizden, babamızdan geldiği için, işte kimliğimizde de islam yazdığı için veya çevremizden gördüğümüz, herkes islam/herkes müslüman denen bir kültür islamına/geleneksel islama/atalar dinine/muhafazakârlık islama sahip olduğumuz için müslüman/islam olmadık. O zaman bu arayışımızın karşılığında yani vahiy/tevhid ile tanışmamızın karşılığı da kalkmaktır. İşyerinde, evinde, çevrende, meclislerde, toplantılarda, sohbetlerde, her yerde “kum/ kalk” ne yap? “ fe enzir/ uyar.” İnsanları korkutarak uyar/sakındır. Neden korkutup sakındıracağız? İnsanların kula kulluk ettiğini, Allahtan başka rabler ilahlar edindiğini şirk içerisinde yaşadıklarını müşrik olarak cahili bir hayat sürdürdüklerini ve böyle devam ederler ise şirk ve müşrik sistem içerisinde hayatlarının son bulacağını ve bu sonun sonucunun da cehennem olduğunu onlara anlatarak bunlardan sakındıracağız. 9 Ahmet Tahaoğlu 66 islami şahsiyetin inşâsı Sen, neden rahatsızlık duyduysan, rahatsızlık duyduğun şeyleri, Sen ne aradıysan, aradığını, Sen ne bulduysan, bulduğunu git başkalarına anlat. Allah sana vahyi/tevhidi gösterdi. İşte bu bulduğun bir nimettir. Bulduğun bu nimetin bir bedeli var. Malın zekâtı maldan vermektir. İlmin zekâtı da ilimden vermektir. Aradığın şeyi bulduysan, aradığından vereceksin. O zaman sende böyle bir nimete sahipsen ayağa kalkıp sende başkalarını tevhid ile , bu nimet ile tanıştıracaksın. Kendini bu davaya ada/nezret ki inzar edebilesin. Fikren İslam şahsiyeti elbisesine bürünen kişi; üzerindeki örtüleri kaldır ve Ayağa kalk, oturma zamanı değil, Pratik zamanı, teori zamanı değil, Eylem zamanı, laf etme zamanı değil, Konuşma zamanı, susma zamanı değil, Mücadele zamanı, tembellik/gaflet zamanı değil, Cesaret zamanı, korku zamanı değil, İzzet zamanı, zillet zamanı değil, Ortaya çıkma zamanı, saklanma zamanı değil İslam şahsiyetinle kalk ve uyar/anlat ve Uyan ve Uyandır, Kalk ve Kaldır, islami şahsiyetin inşâsı 67 Diril ve Dirilt, Uyarıl ve Uyar, Müjdelen ve Müjdele, Adan ve Adandır. Ahiret ile uyar ve müjdele, Cihad ile uyandır, Namaz ile kaldır, İslam ile dirilt, Şahitlik göster, şehadet ile müjdele. Evet, bu ameli inşâ boyutunun ilk aşamasıdır. Davet ameli. Kalkıp insanları uyarma/kalkıp uyandırmak, sakındırmak. Peki önce ne ile uyaracağız/ne anlatacağız? َو َر َّب َك َفكَ ِّب ْر “Ve Rabbeke fekebbir/ve Rabbini tekbir et.” Rabbini büyükle/Rabbinin en büyük olduğunu ilan et. Yaratılan varlıkların büyüklenmemesi gerektiğini hatırlat/zikret. Bakın Allah tekrar fikri inşâya dönüyor. Fikri inşâyla ameli inşânın birlikteliğini görüyorsunuz. Yani iman ile amel birdir. Fikri inşâda Allah, Rabbi anlatırken, yaratan/ikram eden/ insana bilmediklerini öğreten demişti. Şimdi, “Ekber” diyor. Rabbin en büyük olandır. Rabbi en büyük olarak ilan ettiğinizde ve şu anda kullandığınız anlamda” Allah’u Ekber” dediğiniz de geri kalan tüm varlıkların küçük olduğunu da ilan etmiş olursunuz. Allah’ın en büyük olduğunu geri kalan her şeyin meleklerin, peygamberlerin, cinlerin yani yaratılmış tüm 68 islami şahsiyetin inşâsı varlıklardan, kim olursa olsun hepsinin küçük olduğunu ilan etmiş olursunuz. O zaman insan büyüklenmemeli ve haddini bilmelidir. Büyüklenenler Rabblık iddia edenlerdir. Kibir, kendini büyük görme, kendini beğenme ve diğer insanları küçük görme, aşağılama, beğenmeme halidir. İlk büyüklenen iblistir. Kendisinin ateşten yaratılmış olması ve konumu nedeniyle âdemi küçük gördü ve Allah’ın emrine karşı geldi. Ondan sonra kabil, nemrut, firavun, mekke ileri gelenleri ve günümüz siyasi, askeri, ekonomik, dini tekeli/gücü elinde bulunduran zümreler, kişiler büyüklenmeye başladı. İnsanları, kendilerinin otoritesine/rabliğine boyun eğmeleri için çalıştılar/çalışıyorlar. İşte peygambere ve inananlara davet amelinin yöntemini, İslami şahsiyetin de uygulaması gereken yöntemi öğretiyor. Tevhidi davet, insanları tevhide davettir. Çünkü Allah, tüm peygamberlere aynı davet yöntemini öğretmiştir. Peygamberler “Allah’tan başka İlah/Rabb kabul etmeyin. Yalnız ona kulluk edin. Ondan başkasına kulluk etmeyin” diye insanları davet etmişlerdir. Demek ki davet böyle yapılacak. Davet tevhidin inşâsıyla/fikri inşâ ile başlayacak. Yalnızca fıkıh kitapları ve içerisindeki ibadetler ile Hac, umre, tarihi, dini mekân gezmeleri ile Sosyal, kültürel etkinlikler ile değil. islami şahsiyetin inşâsı 69 Allah’ın insana yüklemiş olduğu kulluk görevinin gereği olan ibadetlerle ona yaklaşıp daha sonra onu tevhid ile tanıştırma yöntemi. “Hayır.” Allah, yöntemi bize öğretiyor. Direk tevhid ile fikri inşâ ile başlamak rabbani yöntemdir. Önce doğru bir Allah inancı/tevhid ondan sonra amel gelmelidir. İslami şahsiyet inşâsı, önce iman sonra amel ama birbiriyle iç içe bir inşâdır. Rabbin büyüklüğünü geri kalan tüm varlıkların küçüklüğünü yani yaratılmış olan insanların diğer yaratılmış olan insanlara karşı müstekbirliğine/büyüklenmesine son vermek ve tek büyük olan Allah’ın hâkimiyetini ilan etmektir. Bizim ilk görevimiz tevhidi anlatmaktır. O bizi terbiye ediyor. Biz terbiyeyi falan efendide, falan şeyh de, falan yolda ararsak bizim terbiyemiz doğru olmayacaktır. Allah tarafından terbiye edilmeyenler muhakkak başka şeyler ile terbiye edilmeyi tercih edeceklerdir. İşte o tercih ettikleri onların Rabbi olacaktır. Evet, demek ki İslami şahsiyetin inşâsının ilki/fikri inşâ modeli nasıl Allah’ın adıyla olacak ise davet yöntemimiz/davet şeklimizde bize gösterdiği şekilde olacaktır. Yani insanlara ilk anlatacağımız şey tevhid/fikri inşâ olacaktır. Ama şunu unutmamamız gerekmektedir. Fikri olarak inşâ olmadığımız sürece tevhidi doğru düzgün taşıyamayız. Fikren inşâ olmamız gerekiyor. Yani Allah’ın tevhid inancını uluhiyyet, rububiyyet inancını yani ilahlık, rabblık noktasında ki kendisine ait isimleri, özellikleri/sıfatları ve fiilleri noktasında Allah’ı iyi tanımamız gerekmektedir. Tanımıyorsak tanıtamayız. Rabbimizi iyi tanırsak “kum fe enzir/kalk ve uyar” yapabiliriz. Rabbimiz olan Allah, kendini tanıttı ve tanıtmaya devam ediyor. İlk yapmamız gereken tevhid inancını kendimizde inşâ etmek sonra inşâ olduğumuz şeyi bizde diğer insanları inşâ etmek için kullanacağız. Düşünsenize sizin tevhidi bilince sa- 70 islami şahsiyetin inşâsı hip olma noktasında donanımınız/bilginiz/okumalarınız eksik. Allah’a ait olan isim, fiilleri ve sıfatları bilmiyorsunuz. Tanımadığınız ya da eksik bildiğiniz bir Allah’ı nasıl tarif edip nasıl anlatacaksınız? Anlatamadığınız gibi günümüzde de yanlış inançlara/fikirlere kapılıp gidersiniz. Birileri Allah’a ait bir ismi, özelliği kendine almış veya siz vermişsiniz. Allah’ı tanımadığınız için farkına varamıyorsunuz. Demek ki “kum fe enzir/kalk ve uyar” yapmanın ilk şartı ilk inşâyı tamamlamaktır. İlk inşâyı tamamladığımız zaman ikinci inşâ başlar. Yani bu böyle değil midir? Siz bir okul okuyacaksınız. Okulu bitirmeden; mesela 6 yıl tıp okunuyor değil mi? 6 sene tıp okumadan 3 sene okuyup doktor yapıyorlar mı sizi? Yapmazlar. O zaman fikren inşâ olmadan “kum fe enzir/ kalk ve uyar” da yapılmaz. Peki, rabbani yöntemle bize öğretilenleri insanlara anlatmayacak mıyız? Hem sözlerimizle hem de amellerimizle anlatacağız. İşte mesele bu öğrendiklerimizi yani biz sadece “la ilahe illallah” Allah’tan başka ilah yok dediğimizde tüm sahte ilahları ve ilahlık iddia edenleri reddediyoruz. Sahte ilahları ve ilahlık iddia edenleri nereden bileceğiz? İlah kelimesinin anlamını iyi bir şekilde öğrenmeden bilemeyiz. O zaman fikri inşânın temelini oluşturan İlah, Rabb, ma’bud, ibadet, din, şirk, küfür, nifak, tağut, cahiliyye, hakimiyyet vb. kavramları öğrenmeli ve sonra anlatmaya başlamalıyız. Fikri inşâ olmadan kurulacak olan islami şahsiyette sorun vardır. Rabbi iyi tanımadan, cahiliyye ile olan ilişkiyi red bilinci ile kurmadan, islami şahsiyeti tam inşâ etmeden cahiliyyenin içine girerler ve cahiliyye onları dişlerinin arasına alır ve onları da bir dişli yapar. İslam şahsiyeti. Rabbini Tekbir et(Allah’u Ekber) islami şahsiyetin inşâsı 71 Rabbinin büyüklüğünü ortaya koy, İnsanın küçüklüğünü ortaya koy, En büyük yanında seni kimse yıkamaz, En güçlü ordular karşında duramaz, En sinsi istihbarat örgütleri seni göremez, Onların rabbleri küçüktür, Onların rabblerini de yaratan Allah En büyüktür. Evet, ikinci olarak ta dedik ki davetçinin َوث َِي َاب َك َفطَ ِّه ْر “Siyâbeke fe tahhir /elbiseni temiz tut.” İlk başta sözlük anlamına baktığımızda peygamberin elbiseleri kirli, elbiselerini temiz tutması isteniyor/kirletmemesi isteniyor. Çamura/pisliğe girmemesi isteniyor gibi anlamlar çıkıyor. Kelimenin mecaz anlamına bakarsak elbise, kişinin kimliğini/şahsiyetini yani üstüne giyilen halden/durumdan bahsetmektedir. Türkçe de kullanırız. “Üzerine kan bulaştırdı.” kanlı bir olaya girişti. Eğer giyilen elbise toplumda itibar görmüşse o elbiseyi giyen kişiye şu cümleler ile seslenilmektedir. “Üstündeki elbiseni çıkar öyle gel veya yaptıkların giydiğin elbiseye hiç yakışmıyor” denilmektedir. Çünkü elbisenin temsil ettiği bir hak/durum/kimlik söz konusudur. Pamuktan ipliğin, iplikten elbisenin ortaya çıkması, fikri inşâdan/tevhidden islami kimliğin/muvahhidin ortaya çıkmasıdır. Allah’a teslim olan/Onu rabb kabul eden kişinin sahip olduğu kimlik, giydiği elbisedir. Elbisenin ham- 72 islami şahsiyetin inşâsı maddesi nasıl ip ise islami şahsiyet/kimlik elbisesinin hammaddesi tevhiddir. Hammaddesi tevhid olmayan elbiselerin isimlendirilmeleri de farklı olacaktır. Tevhid ile tanışan yani arayışlarının cevabını bulan kimse fıtratına geri dönmüştür. İslam fıtratına/Allah’a kul olma aslına yani Allah’a verdiği söze sadık olmaya dönmektir. Artık sonradan giydiği elbiseleri bir kenara bırakacak ve asli elbisesini giymeye başlayacaktır. Peygamber Nübüvvet elbisesini/Risâlet elbisesini yani islam şahsiyeti elbisesini giymiş biriydi. İşte bu elbiseyi Allah kendisinden temiz tutmasını, kirletmemesini istiyor. Çünkü o artık Allah’ın davetini insanlara taşıyacak ve taşıyacağı kimlik artık onun islami şahsiyetini ve kimliğini oluşturacak. Peygambere yapılan bu hitap onun izinden gidenler için bir yol taşıdır. O zaman bu kimliğin/elbisenin temiz tutulması/kirletilmemesi gerekir. Müslüman kimliğini temiz tutmalıdır/müslüman şahsiyetin oluşturduğu elbisesini temiz tutmalıdır. Günahtan, zulümden, ahlaksızlıktan, pislikten uzak tutmalıdır. Müslümanın elbisesini çıkardığı yer var mıdır? Yoktur. Banyo yaparken çıkarır mı? Banyo yaparken de çıkarmaz. Çünkü bu bizim bildiğimiz elbise değil. Biz müslüman olarak nerede yaşıyor ve bulunuyorsak, bulunduğumuz her ortamda biz o elbiseyleyiz. Bizim elbiseyi çıkarmak gibi bir lüksümüz yok. Çıkardığımız zaman yeni bir elbise giydik demektir. Çıplak kalamazsınız. Muhakkak bir elbise giyersiniz veya giydirilir. O zaman biz bu elbiseyle hayatımızın her noktasında ticaretimizde, ailemizde, çevremizde, sokağımızda her yerde bu elbiseye uygun hareket etmemiz gerekiyor. Bu ameli inşâ aşaması, hem iç dünyamızda/kendimizle hem de dış dünyamızda/diğer insanlarla olan ilişkilerimizde giydiğimiz elbiseye uygun hareket etmemizdir. Elbisenin içi de dışı da temiz olmalıdır. islami şahsiyetin inşâsı 73 Elbisenin içi, bizim iç dünyamızdır. İç dünyamızda hevamıza/arzularımıza teslim olmamalı ve haram veya harama götürecek söz, düşünce ve davranışlardan kendimizi/ elbisemizi temiz tutmalıyız. Bizim giydiğimiz elbise bembeyaz, lekesiz bir elbisedir. Elbiseye gelebilecek her leke hem içerden hem dışardan kendini belli edecektir. Bu elbisede beşer olmamız sebebiyle lekeler olabilir ama hemen o lekeyi silmemiz/temizlememiz lazım. Elbisenin dışı, bizim dış dünyamızdır. Elbisenin içi temiz olsa da dışı kirli olursa bize kimse yaklaşmaz, davet amelini etkili bir şekilde yapamayız. Dış dünyamızda mesela, yaptığımız ticarette yalan söylememeli, insanları aldatmamalı, hile/ üçkâğıt yapmamalıyız. İnsanların gıybetini, dedikodusunu yapmamalı, kaba, saygısız, sert olmamalı, zan ile amel etmemeliyiz. Bu elbiseye/kimliğe ters söz, düşünce, davranış, duygu ne varsa onlar ile kirletmemeliyiz. Bireysel ve toplumsal ahlaki özelliklere sahip olmak ve muhafaza etmek, kirlenmeyi engeller. Bizler ailemizi İslami kimlik ve şahsiyetin nasıl olması gerektiği noktasında uyarmalı ve dışarda nasılsak, evde de öyle davranmalıyız. Biz bu elbiseyi aradık/bulduk ve kendi özgür irademizle giydik. O zaman bu elbisenin hakkını vermemiz gereklidir. En önemlisi elbiseyi giymeyi hak ettiysek şunu unutmamalıyız ki bize bu elbiseyi layık gören Rabbimizdir. Bize layık gördüğü elbiseyi kirletmek Rabbimize karşı bir saygısızlıktır. Kurumsal bir firmanın müşteri temsilcisi olsanız bağlı olduğunuz firmanın kurallarına/prensiplerine/hedeflerine ters davranışlarda veya söylemlerde bulunur musunuz? Dünya hayatında bize verilen birçok geçici elbiseyi temiz tutmak/kirletmemek için elimizden gelen her şeyi yaparken aynı hassasiyeti Rabbimizin bize verdiği elbise içinde yapıyor muyuz? 74 islami şahsiyetin inşâsı İşte peygambere ve inananlara söylenen, elbiseni kirletme/temiz tut. Şimdi bizim sorgulamamız gereken, davetçiyiz/ insanları davet ediyoruz/İnsanlara anlatıyoruz acaba elbisemizi yani bu şahsiyeti/bu kimliği temiz tutuyor muyuz? Yani iç ve dış ortamda/insanlarla olan ilişkilerimizde, sözlerimizde, akitlerimizde, davranışlarımızda, sevinçlerimizde, duygularımızda, fikirlerimizde bunu güzel bir şekilde ortaya koyabiliyor muyuz? Bunları sorgulamamız gerekiyor. Biz arayıştaydık. Allah arayışlarımızın cevabını verdi. Bize bir elbise, davetçi elbisesi/islam kimliği ve şahsiyeti yükledi/ yüklendik. Biz insanlara anlatacağız. O zaman “siyabeke/elbiseni “ yani rabbimiz seni muhatab/karşısına alıyor ve Hasan, Mehmet, Kemal, Ömer elbiseni, Ayşe, Şeyda, Şeyma elbiseni, temiz tut/kirletme. Evet, sen. Sen. Sana söylüyorum. İkraları okuyan ve bu elbiseyi giyen, sağına soluna bakma sana söylüyorum” diyor. İslam şahsiyeti, Elbiseni temizle/temiz tut/kirletme Dilini gıybet, dedikodu, yalan gibi kötü sözler ile kirletme, temizle/temiz tut, Kulağını haram sözler ile kirletme, temizle/temiz tut, Gözünü zina ile kirletme, temizle/temiz tut, Elini haram, zulüm, günah ile kirletme, temizle/temiz tut, Kalbini günah ve boş şeyler ile kirletme, temizle/temiz tut, islami şahsiyetin inşâsı 75 Bedenini zina/haram ve günah ile kirletme, temizle/temiz tut, Mideni haram ile kirletme, temizle/temiz tut, Aklını şeytani vesveseler ile kirletme, temizle/temiz tut, Nefsini ahlaksızlık ile kirletme, temizle/temiz tut, Davranışlarını kibir ile kirletme, temizle/temiz tut, Amelini riya ile kirletme, temizle/temiz tut, Düşüncelerini, Davranışlarını, Duygularını kirletme, temizle/temiz tut, Evet, üçüncü olarak ta dedik ki davetçinin اه ُج ْر ْ الر ْج َز َف ُّ َو ”rucze fehcur/ruczden hicret et/uzaklaş” islami şahsiyetin, ayrışma amelinden/ cahiliyye toplumundan ayrışmasından bahsediyor. Bizler, yaşadığımız hayat ve toplumdan memnun olmadığımız için arayıştaydık değil mi? Yaşanan o cahili/islam dışı hayattan, toplumdan memnun değiliz. İnsanların insanlara kulluk ettiği, insanların, insanlara zulmettiği, şirkin, küfrün ve günahın tavan yaptığı bir hayattan memnun değildik. Bize din diye sunulan aslında vahiy İslam’ından kültür İslam’ına dönüşen islama, atalardan gelen, içini bidat ve hurafelerin doldurduğu geleneksel islama, Allah’ı göğe ve kalbe sıkıştıran soyut bir Allah inancına sahip, hiçbir şeye karışmayan ilimden uzak sadece zikir çeken sofistike bir anlayışa sahip bir islam anlayışına ve bunların sonucu oluşan toplumsal yapıdan da rahatsızdık/bunu da kabul etmiyorduk ve arayıştaydık. 76 islami şahsiyetin inşâsı Aradığımızı bulduğumuz zaman artık bizler diğerleri gibi değiliz. Biz farklıyız artık. Farklılaştık. Farklılaşmanın gereği olarak ta ayrışmamız gerekiyor. Biz artık bayan voleybol takımı başarılı oldu diye sevinmeyiz. Çünkü artık bizim hayata bakışımız, dünyaya bakışımız, ölçülerimiz değişmiştir. Ve biz artık cahiliyyenin/islam dışı düzenlerin, sevindiği şeylere sevinmeyiz. Cahiliyyenin ağladığı şeylere ağlamayız. Türkçe olimpiyatlarında insanlar gözyaşı dökerken biz dökmeyiz. Hırkayı şerifin veya sakal-ı şerifin önünde gözyaşı dökenler gibi biz gözyaşı dökmeyiz. Türbelerden veya ölmüş kimselerden yardım/himmet/medet beklemeyiz. Cahiliyyenin kurumlarında görev almayı bir kurtuluş görme yerine zillet olarak görürüz. Cahiliyye düzeninin devamını, ayakta kalmasını, güçlenmesini sağlayacak çalışmalarda bulunmayız. Kâfirleri, müşrikleri ve münafıkları dost edinmeyiz/desteklemeyiz. Futbol takımı için veya cahiliyyenin siyasi partileri için sokakta çılgınlar gibi sevinenlerin duygularını paylaşmayız. Bizim sevincimiz/ağlamamız başka şeyler için onların başka şeyler içindir. Bizim bakış açımız her şeyimiz değişti. Biz artık onlar gibi değiliz ve bizi oluşturabilmek için onlardan ayrılıyoruz. Çünkü biz her şeye “bismi rabbike” ile bakıyoruz/okuyoruz. ”rucze fehcur/ruczden hicret et/uzaklaş” cahili düşüncelerinden, inançlarından, davranışlarından, duygularından hicret et ama bir daha geri dönüşü olmayan şekilde hicret et. İslam dışı hayatından ve kimliğinden, islami hayata ve islami kimliğe/şahsiyete hicret et. “rucz” kavramının geçtiği bu ayette; Put ve puta hizmet, Tağut ve tağuta hizmet, Şirk ve şirke hizmet, islami şahsiyetin inşâsı 77 Cahiliyye ve cahiliyyeye hizmet olarak ifade edebiliriz. Bunlardan hicret et/uzaklaş/ayrış. Demek ki bizden istenen, cahiliye hayatı içerisinde ki tevhid inancımıza zarar verecek, tevhid inancımızı bozacak, şahsiyetimize zarar verecek şeylerde ayrışmak/uzaklaşmak amelini yerine getirmemiz. Önce fikren ve sonra amelen ayrışmaktan bahsediyoruz. Bu ayrışmayı ilk biz nasıl yaptık? Dedik ki, artık rabbin adıyla hareket edeceğim. Başkalarının adıyla değil. Onun vahyini okuyarak ve ölçü alarak hareket edeceğim. Başkalarının yazdığı kitaplara ve sözlere göre değil. Allah’a ait olan hükmetme/kanun ve yasa koyma/hakimiyyet yetkisini bir kişiye/zümreye/kuruma/millete vermeyi esas alan tüm çaba/gayret/mücadele/sistem ne varsa hepsini kabul etmiyor ve tanımıyoruz. Çünkü biz Allah’ı Rabb edindiğimizi ilan ederek bu şahsiyeti elde ediyoruz ve cahiliyye ile amelen ayrışıyoruz. Onların sevdiklerini, bize güzel olarak ortaya koyduklarını güzel olarak kabul etmiyoruz. Onların bize verdikleri/gösterdikleri geçici dünya hayatında biraz daha rahat etmek/ettirmekten başka bir şey değildir. Yani mesela biz metrobüs ile çoğu yere yolculuk ediyoruz. Metro ile marmaray ile her yeri geziyoruz. Ama bunlar sadece dünya hayatımızı kolaylaştırmıştır. Bizim akıbetimizle/sonumuzla veya yaradılış gayemize hizmet etmekle ilgili en ufak yararı yoktur. Vahiyden uzak bir cahiliyye de yaşayıp, şirke girmişsin/müşrik olarak ölmüşsün metroya, marmaraya binsen ne olur binmesen ne olur. Hiçbir şey ifade etmez. Cahiliyye/İslam dışı sistem ve dü- 78 islami şahsiyetin inşâsı zenler/hayatlar kendi bataklığının çevresini düzeltir/çevresini süsler. Çiçekler bahçeler yaparlar. Altından üstünden metrolar yaparlar. Sağından solundan karayolları yaparlar. Ve bataklığı bizim görmemizi engellerler. Sizde sanırsınız ki orada bataklık yok. Ama aslında siz bataklığın içerisindesiniz ve farkında değilsiniz. Çünkü vahiy ile inşâ olmak istemeyenler diğer inşâ oldukları fikirlerin/amellerin gerçek yüzlerini görmek istemezler. Biz islam şahsiyetine islam kimliğine sahip olduğu söylenen bireyler ” rucze fehcur/ruczden hicret et/uzaklaş” diyerek ayrışmamız/uzaklaşmamız, uzaklaşmak ve ayrışmak noktasında gayret göstermemiz gerekirken tam tersine daha çok entegrasyon/cahili toplum ve sistem ile bütünleşme/uyum içine girerek “rucz” ile beraber yürüme pozisyonuna düşmüşüz/girmişiz. Bakın ilk ayetlerde peygambere ve inananlara, mekke toplumundaki put/tağut ve puta/tağuta hizmet, küfür ve şirk anlayışından uzaklaşması/ayrışması emrediliyor/isteniyor. Kim olduğunu, hangi kimliği taşıdığını ortaya koyuyor. Kimsin sen? Arayışlar içinde birisin. Biz, sana arayışının karşılığında mükemmel bir elbise giydirdik. Sen bu elbisenin sahibisin. O zaman sen bu elbiseyi layıkıyla/hakkıyla taşıyabilmen ve örnekliğini gösterebilmen için ayrışman lazım. O zaman biz cahiliyyeden fikren ve amelen ayrışmamız gerekiyor. Bunu yine söylem/laf olarak tutar ve yerine getirme noktasında gayret göstermez/eyleme ve amele dökmezsek ve şu zaman/bu zaman yaparım/ederim dersek, bir bakmışsınız cahili çarkın, sistemin bir bireyi/parçası/dişlisi olmuşuzdur. Rahatsızsak neden rahat davranıyoruz? Sözde islami olduğunu söyleyen kanallarda, yarı çıplak bir bayan atlet derece yaptı diye gurur duyabiliyorlar. Ya da yarı çıplak bayanlardan oluşan ve herkesin gözleri ile izlediği bayan basketbol/voleybol takımı birinci oldu diye gurur duya- islami şahsiyetin inşâsı 79 biliyorlar/sevinebiliyorlar. Ya da kadınların bir meta olarak kullanıldığı hatta kadınların bile izlerken hayâ edecekleri halleri ile ilgili reklamları yayınlamakta bir sakınca görmemektedirler. Çünkü sözde islami. Aslında cahiliyyenin bir unsuru/parçası. Kanalları inşâ edenler sözde islami kurum/vakıf/dernek/parti veya STK’ların insanlarıdır. İşte sorun bu insanların zihniyetlerindeki bozukluktan kaynaklanmaktadır. Cahiliyyeden ayrışmamış ve cahiliyye bataklığında yaşamaya alışmış ve onunla iç içe girmiş insanlar. Evet, islami şahsiyetin inşâsında, rahatsızlık duyduğumuz bu toplumun, islam dışı fikirlerinden, adetlerinden, davranışlarından, amellerinden, sevinçlerinden, duygularından ayrışmak/ayrışma amelini yerine getirmek çok önemli bir adımdır. Birkaç örnekleme üzerinden devam edelim. Kimileri küfür-şirk düzenin çarklarına girerek mücadele edileceğini söyleyerek islami olan ne varsa attılar ve “bizde sizdeniz” dediler ve gerçekten de onlardan oldular ya da zaten onlardandılar. Kimileri cahiliyyeden izin alarak, cahiliyyenin bataklığında yardım ve sosyal faaliyetler yaparak bataklığın zarar verdiği toplumdaki bazı insanlara yardımcı olalım dediler. Onlar yardımcı oluyorlardı ama bataklık tekrar onları içine çekiyordu. Aslında, kapitalizm ’in sonuçlarını düzeltmeye çalışmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Toplum halen bataklıkta onları oradan temizleyerek çıkarmak veya bataklığı kurutmak hiç akıllarına gelmiyordu veya bataklığın varlığı işlerine geliyordu. Kimileri cahiliyyeden izin alarak kuran kursları açtılar ve cahiliyyenin çizdiği sınırlarda eğitim vererek eksik islami şahsiyetlerin oluşmasına/Vahyi sadece tilavet eden/seslendiren ama okuyup anlamayan şahsiyetlerin oluşmasına hatta cahiliyye- 80 islami şahsiyetin inşâsı nin dini kurumlarına eleman yetiştirir hale geldiler. Cemaatlerini, kurslarını, yurtlarını korumak içinde her türlü uzlaşmaya veya tavize razı oldular. Kimileri cahiliyyeden izin alarak siyasi parti kurdular ve cahiliyyenin çizdiği sınırlar dairesinde siyaset yaptılar. Söyleyeni kâfir/müşrik yapan sözleri günlük konuşmalar gibi normal söyler hale geldiler. Kimi zaman kendilerine çizilen siyaset sınırlarını aştıklarında kulakları çekilerek uyarılan partiler hemen yüz seksen derece dönerek “biz onu demek/yapmak istemedik. Biz cahiliyyenin atasına ve gösterdiği yola ve yasalarına/tabularına/anayasasına sonuna kadar saygılıyız/bağlıyız” demeye mecbur kaldılar/kalmak istediler. Hatta daha ileri gidip cahiliyyenin yılmaz bekçileri haline geldiler. Kimileri cahiliyyeden izin alarak medya kurdular. Kurdukları medya reklamdan beslenmekteydi. Cahiliyyenin kapital patronları reklam sektörünü besliyordu. İlk zamanlar kapital patronlar onların tirajlarını/izleyicilerini az görüyordu ve reklam vermiyorlardı. Ne zaman ki tirajları/izleyicileri yani muhafazakâr kitle artmaya başladı. Onlarda ilk zamanlar her reklamı yayınlanmıyorlardı. Sonra reklam/para temel gelir kaynağı olduğu görülünce reklamlarla ilgili ölçüler yumuşatılmaya ve kaldırılmaya başlandı. Her türlü reklam televizyonlarında yer almaya başladı. Artık sözde islami medyanın sınırlarını, islam değil kapitalizm çizmekteydi. Artık onlarda medyalarının/ tirajlarının kaybolmaması için cahiliyyeden ayrılmak bir yana cahiliyyenin ayakta kalması için tüm medya gücünü kullanır hale geldiler. Kimileri cahiliyyeden ayrışmadan savaşmayı, kimileri de cahiliyyeden tamamen ayrışarak uzlete(bana dokunmayan bin yaşasın veya toplumsal sorumluluktan kaçma anlayışı) çekilmeyi düşünebilmektedirler. Her iki bakışta cahiliyyenin islami şahsiyetin inşâsı 81 işine gelmektedir. Birinde zayıf olduğunuzdan veya şahsiyetleri oluşturmadan, şahsiyetlerin temsil ettiği toplumu meydana getirdiğinizden yapılacak savaş başarısızlıkla sonuçlanacaktır çünkü bu sünnetullahtır. Uzlete çekilmek ise zaten cahiliyyenin sürmesi demektir. Tüm bunlarda İslami şahsiyet tam olarak inşâ edilmemiştir. İnşâ edilen, atalardan veya başka kitaplardan gelen bir inşâ ve her yanı çarpık çurpuk bir şahsiyet oluşmuş. Her yerden bir şeyler almış asla kendisi olamamış bir şahsiyet. İslami şahsiyet. Sen, sen ol ama sen ol. Başkası olmaya kalktığında artık sen, sen değilsindir. İşte hakikati ortaya koyabilmemiz için hakikati gizleyen/ bozan ve örtenlerden ayrışmamız lazım. Biz hakikati öğretmeyen/anlatmayan din adamlarından/sözde İslamcılardan ayrışmalıyız. Tağutu red etmesi gerekirken tağutun din görevlisi/ STK’sı olup hakikati/Allah’ın ayetlerini gizleyenlerden ayrışmalıyız. Siz, sizi aldatan bir tüccarla bir daha iş yapar mısınız yada siz abdestsiz birinin arkasında namaz kılar mısınız? Size mal verirken malın ayıbını saklayan, yalan söyleyen biriyle bir daha alışveriş yapar mısınız? Dünya menfaatiniz için yapmadığınızı ahiretiniz için niye yapıyorsunuz? Sözde müslüman/ İslamcı veya davetçi/din adamı kimliklerine sahip ama cahiliyyeden ayrışmamış hatta onun bir unsuru/bireyi olmayı tercih etmiş kimseler ile farklılığımızı/ayrılığımızı ortaya koymak için ayrışmalıyız. Vahiy islamı şuan ki toplumun sahip olduğu İslam ile aynı değildir ve o islamın ürünü olan islami şahsiyet ve müslüman kimlik ile vahyin inşâ ettiği islami şahsiyet ve müslüman kimlik aynı değildir. 82 islami şahsiyetin inşâsı Neden mi? Çünkü en ileri gelen azgın kâfir/müşrik ve tağutlarda ben müslümanım diyor. Çünkü milliyetçisi de/sağcısı da/solcusu da/mafyası da ben müslümanım diyor. Çünkü Allah’a ulaşmak için araya aracılar koyanlarda ben müslümanım diyor. Çünkü başkalarından himmet/medet/yardım dileyenlerde ben müslümanım diyor. Çünkü yarı/tam çıplak veya feminist kadınlarda ben müslümanım diyor. Çünkü eşcinseli de, sapık sanatçısı da ben müslümanım diyor. Çünkü yolsuzluk/hırsızlık yapan bürokratı da/siyasetçisi de ben müslümanım diyor. Çünkü islam değil ama şeriata karşı olanda ben müslümanım diyor. Çünkü faizi, içkiyi, kumarı, zinayı normal görende ben müslümanım diyor. Çünkü faizi kullanan ve kullandıran da, içkiyi içen ve satanda, kumarı oynayan ve oynatanda, zinayı yapanda yaptıranda ben müslümanım diyor. Çünkü Allah’ın haramlarını helal, helallerini haram yapanlarda ben müslümanım diyor. Çünkü namaz kılmayan da, namaz kılınmasına izin vermeyen patron da ben müslümanım diyor. islami şahsiyetin inşâsı 83 Çünkü oruç tutmayan da, tutulmasına izin vermeyen yönetici de ben müslümanım diyor. Çünkü vahye göre yaşayan/yaşamak isteyenleri tutuklayan, işkence eden polis, askerde ve onları hapseden savcı ve hâkim de ben müslümanım diyor. Çünkü kâfirleri/zalimleri dost edinen ve onları destekleyenler de ben müslümanım diyor. Ve hepsinin kimliğinde de islam yazıyor. Nasıl bir islam/nasıl bir müslüman/nasıl bir şahsiyet? O zaman Allah’ın vahiy ile ortaya koyduğu İslam’ı ve islami şahsiyeti/müslüman kimliği de biz ortaya koymalıyız. Koymalıyız ki insanlar, İslam ve islami şahsiyet budur diyebilsinler. Biz islami şahsiyetin, fikri inşâsını amele döktüğümüzde islami şahsiyet artık sahneye/sahaya çıkmış demektir. Ama en önemli eksik nokta burada başlamaktadır. Fikri inşâyı tamamlayan bireylerin bunu sahada iyi bir şekilde temsil edememeleridir. Bunu amele dökme noktasında sorun yaşamalarıdır. Amele dökme aşamalarını tam olarak uygulamamalarıdır. İslam şahsiyeti, Azaba sebep olacak şeyler den ve yerler den uzak dur İnancını şirkten, uzak tut, Cahiliyyenin bilgi kaynağından ve bataklığından uzak dur, Cahiliyyeye ait eğlencelerden, zevklerden, sevinçlerden kendini uzak tut, İşini uzak tut, Aileni uzak tut, Çevreni uzak tut, Azaba sebep olan her şeyden kendini uzak tut, 84 islami şahsiyetin inşâsı Azaba sebep olacak kişilerden kendini uzak tut, Azaba sebep olacak yerlerden kendini uzak tut, Azaba sebep olacak kurumlardan kendini uzak tut, Azaba sebep olacak ideolojilerden kendini uzak tut, Düşüncelerini, duygularını bozacak, Cahiliyyenin siyasi partilerinden, Cahiliyyenin meclislerinden, Cahiliyyenin derneklerinden, Cahiliyyenin vakıflarından, Cahiliyyenin hocalarından, Cahiliyyenin tarikatlarından, Cahiliyyenin cemaatlerinden kendini uzak tut. Vahye yakın dur ve vahiyle hareket edenlere yakın dur. Azaba sebep olacak şeylerden uzaklaş; Mükâfata sebep olacak şeylere yaklaş. Evet, dördüncü olarak ta dedik ki davetçinin َو َل َت ْم ُنن َت ْس َتكْ ث ُِر “Lâ temnun testeksir /Yaptıklarını çok görüp minnet/karşılık bekleme.” İlk anlamlardan biri bu verilebilir. Yaptıklarına karşılık veya yaptıklarını çok görerek, insanlara daveti götürme görevi karşılığında karşılık/menfaat/ücret bekleme. İnsan- islami şahsiyetin inşâsı 85 ların sana minnet duymasını bekleme/beklentiye de girme. Yaptıklarını da kendin yaptın sanma. Bu davet amelini kim yerine getirmişse bir ücret/hizmet/beklenti içine girmemiştir. Çünkü onun ücreti/karşılığı Allah katındadır. Bu şekil anlamakla birlikte “menne”nin birde şöyle bir anlamı var. Zâfiyet gösterme/zayıflık, üşengeçlik gösterme. Yani sana, şuan yüklediğimiz şeyleri çok görerek, yapılamayacak, edilemeyecek gibi düşünüp zâfiyet gösterme. İkralar ile yüklenmiş olduğumuz sorumluluklar karşısında çok şey yaptığını düşünüp te sorumluluklarını erteleme, terk etme, dikkate almama gibi tehlikelere karşı uyarılmaktayız. Süreklilik göster. İşte altını çizdiğimiz amelde önemli nokta daimilik ve sürekliliktir. islami şahsiyetin hayatında, davet ve mücadele asla kesintiye uğramamalıdır. Şu an biz, yaptığımız şeyleri çok görerek. Oooo! biz neler yapıyoruz? Neler ediyoruz? Bu kadar zorluğa kim girmiş? diyerek. Sakın ha/Sakın. Bu yaptıklarımızı çok görerek bir zâfiyete düşmeyelim. Çünkü bu zâfiyete düşme geçmişte de/şimdide yaşanmaktadır. Tevhidi düşünceye, fikri inşâya sahip olanlar, insanlara daveti götürüp daha sonra bu insanların sayısı arttığında daveti bırakıp kurdukları cemaati korumak veya büyütmek için çalışmaya başladılar. Artık biri davet mi istiyor? “Yanımıza gelsin” veya “bize katılsınlar” demeye başladılar. Vahiyle inşâ olmuş peygamberin hayatında böyle bir inşâ/eğitim modeli yok. Bakın daha ilk ayetlerde davette süreklilik, davette zafiyet olmayacak. İnsanlara tevhidi sürekli bir şekilde anlatmamız lazım anlatacağız. Eğer davette erteleme/zâfiyet/tembellik gösterirsek, muhakkak ki daveti götüreceğimiz insana, daveti 86 islami şahsiyetin inşâsı götürmediğimiz zaman onu bir başkası, başka bir yere davet ediyor olacaktır. Bunu unutmayın. O yüzden davette süreklilik ameli, islami şahsiyet inşâsının önemli noktalarından/aşamalarından biridir. İslam şahsiyeti. Sadece Allahtan bekler. Gurur/Kibir onda olmaz. Tembellik/sorumsuzluk/zâfiyet onda olmaz. Ölene kadar davetinden vazgeçmez Yaptığı işi büyük görmez-göstermez Yaptığı iş için ücret/karşılık beklemez Yaptığı iş için itibar/makam beklemez Yaptığı iş için şöhret beklemez Yaptığı iş için minnet beklemez Yaptığı çalışmalarla övünmez Yaptığı iş için övülme beklemez İslam şahsiyeti, yaptıklarını küçültme Sana bunu bahşeden Rabbini büyükle. Hidayetin sahibi sen değilsin, sahibini büyükle. islami şahsiyetin inşâsı 87 Evet, beşinci olarak ta dedik ki davetçinin اص ِب ْر ْ َول َِر ِّب َك َف “li rabbike fasbir/Rabbin için sabret” Sabır ve sebat ameli. Sabret ve bekle Rabbin için. Ameli inşâdaki aşamaları hemen uygulamak/amel etmek zor olabilir. Davet amelinde, insanlara daveti götürme noktasında endişelerimiz/korkularımız olabilir. Ne derler/yaparlar? Ne yapabilirim? Ya da yapabilir miyim? gibi endişeler taşıyabiliriz. Bu elbiseye yakışmayan davranışlarda bulunuyor olabiliriz. Bu davranışları nasıl düzeltirim, kötü alışkanlıklarımı nasıl bırakabilirim? Ya da bırakabilir miyim? gibi böyle gelgitlerimiz olabilir. Cahiliyye ile ayrışmamız gerekirken o ayrışmada fikren ayrışmış olabiliriz ama amelen ayrışmadığımız noktalar olabilir/ayrışmada zorlanabiliriz. Bu evimizde, işimizde, çevremizde olabilir ama Allah bize hemen çaresini gösteriyor. İslami şahsiyetin inşâsında sabır ameli ama yalnız Allah için/Rabbimiz için, yola devam etmek için direnmek için bu sabrı göstermeli. Futbola, sanata, siyasete, kültüre, örf/geleneklere ve islam dışı olan her düşünceye, duyguya ve davranışa karşı bakış açımız değiştiğinden, hayatımızda devamlı olan bu gibi şeylerden ayrılmak, değiştirmek çok kolay olmayacaktır. O yüzden bizi terbiye eden Rabbimiz için sabredelim. Geçici dünya hayatında başkaları için nelere sabretmedik ki. Eşimiz, çocuğumuz, anamız, babamız, işimiz için nelere sabretmedik. Bu yeni hayatımızda/yolumuzda ve islami şahsiyet inşâmızda bizi en iyi tanıyan ve yaratan için neden sabretmeyelim ki? İşte bu ameli inşâda karşımıza çıkan zorluk ve tepkilere karşın Rabbin için sabret. Bir çiviyi tahtaya çaktığınızda o çivi yerinden nasıl kolay sökülmüyorsa/sağa sola kolay kıvrılmıyorsa bizlerde şahsiyet olarak bir çivi gibi sapasağlam/dimdik 88 islami şahsiyetin inşâsı durmalıyız. Eğmeye, sökmeye çalışsalar da yerimizde kalmaya, mücadeleye devam edeceğiz. Cahiliyye uğraşacak, şeytanlar uğraşacak, modern Ebu cehiller Ebu lehebler uğraşacak ve direncimizi kırmak, taviz verdirtmek, işbirliği yapmak için türlü türlü engeller çıkaracaklardır. Duruşunu/kimliğini kaybetmeden dik durarak, acele etmeden, sağlam adımlarla, direnerek bu amelleri/görevleri yerine getirerek islami şahsiyetin inşâsını olgunlaştırmalıyız. Unutmayalım ki çivinin sökülmesi kimliğimizi/şahsiyetimizi kaybetmemizdir. Siz bu kimliği ortaya koyduğunuz zaman, size karşı tepkiler olacak ve zorluklarla karşılaşacaksınız. O yüzden biz Kalem suresini Müzzemmil suresinden sonra işliyoruz. Çünkü siz daha davetçi olmadan, size kimse mecnun/cinlenmiş demez. Siz daveti insanlara götürmeden, insanlar size meftun/fitneci demez. İslam şahsiyeti. Allah için sabreder. Daveti yayarken sana yapılan kötülüklere karşın Allah için sabret, dik dur. Davetine karşı gelenler, kabul etmeyenler olabilir Allah için sabret, dik dur. Cahiliyyenin kalıntılarından temizlenmek ve uzaklaşmak için diren. Ama şirke, küfre, müşriklere, tağutların çalışmalarına, uygulamalarına diren ve teslim olma, mücadele et. Davan için, davet için sabret. Temiz kalma da/temiz tutma da sabret. islami şahsiyetin inşâsı Cahiliyyeden ayrışma da sabret. Karşılık/ücret/minnet beklemeden, Rabbin için sabret. 89 RUHİ İNŞÂ Rabbimiz bizi terbiye etmeye devam ediyor. Evet, islami şahsiyetin/kimliğin inşânın en önemli noktalarından/aşamalarından birisi de ruhi inşâ aşamasıdır. Çünkü fikri ve ameli inşâ sonucunda bireyin elde ettiklerini daha ileriye götürürken karşılaşacağı zorluklara, sıkıntılara karşı sağlamca sebat halinde ayakta durabilmesi ve fikri ve ameli inşânın sağlam temellerde atılabilmesi/sağlam kalabilmesi için bu inşâ çok önem arz etmektedir. Rabbimizin adıyla hareket ederek bu inşânın anahtarlarını bulmaya çalışacağız. Evet, biz bu son inşâyı ruhi inşâ olarak isimlendirdik. Ruhi inşâyı farklı bir biçimde de isimlendirebilirsiniz. Bu çok önemli değil önemli olan içeriğinin, şahsiyetin inşâsındaki etkisidir. Zaten kitabın sonunda farklı bir isimlendirmeyle karşılaşacağız. Rabbim, peygamberi fikren inşâ ettikten sonra amelen inşâ etmiş ve bu kimliği/şahsiyeti taşıyabilmek, sağlamlaştırmak, olgunlaştırmak ve bu yükün altında kalmaması içinde kendisinin karşılaşacağı sıkıntı ve zorluklara karşın kendisiyle/ Rabbiyle nasıl birlikte olması gerektiği noktasında bir gece eğitimi altında geçen ruhi inşâyı ortaya koymuştur. “Yâ eyyuhel-muzzemmil /ey müzzemmil” Müddessir suresini hatırlarsak; Müddessir suresinde günlük bir kıyafetin üstüne örtülmesinden bahsetmiştik/“disar” dan bahsetmiştik. Burada ise peygamberin uyuduğunu/uyku halinde olduğunu görüyoruz. Uyuduğunu nereden biliyoruz? Çünkü sonraki islami şahsiyetin inşâsı 91 ayette uykudan kalkması emredildiğinden biliyoruz. Demek ki bu uyku halinde üzerine aldığı şey bu sefer hafif bir şey değil, günlük kıyafet/disar değil yani artık battaniye mi dersiniz yorgan mı dersiniz o havanın/dönemin şartlarını bilemeyiz. Allah, vahiyle muhatap olduğu bir günden sonra gece yatağına girmiş uyuyan bir peygambere sesleniyor. İşte bu portre/tasvir/betimleme içerisinde peygamberin yatar haline değinerek peygambere yumuşak bir seslenişte bulunuyor. Onu korkutmadan, ürkütmeden, azarlamadan bulunduğu hal üzere sesleniyor. Gerçekten te bu çok ince bir dokunuş. َيا َأ ُّي َها ال ُْم َّز ّم ُِل “Yâ eyyuhel-muzzemmil / Ey örtüsünü bürünen” Müddessir suresinde anlattığımız gibi bizce burada da örtü haricinde farklı anlamlar yatmaktadır. Çünkü kelimenin köküne indiğimizde “zeml” kavramının ilk anlamlarından biri yükü yüklenen yük taşıyandır. O yük nedir? Bu yük, bir sonraki ayetlerde de gelecek olan sana ağır bir söz yükleyeceğiz deki, vahyin getirdiği risâlet/tebliğ/davet görevidir. Aslında yük dediği bu İslam davasının kendisi yani insanlara risâletin, davetin götürülmesi, vahyin insanlara ulaştırılması sorumluluğudur. Yoksa Allah’ın dini asla ve asla ağırlık değildir. Yani böyle bir algı oluşmasın. Allah’ın dinini tercih edenler bunu yük olarak görmezler. Ama bu görevi insanlara iletme/anlatma ve yaşama noktası zordur. Çünkü zorluğu onlar çıkarmaya başlayacaklar ve sizin anlattığınıza insanların çoğu karşı çıkacak ve kabul etmeyecektirler. Siz rahatsız oldunuz, şimdi rahatsız etmeye geldiniz. Siz onların şu ana kadar edinmiş oldukları hayat biçimlerini, yaşam tarzlarını ve din algılarını değiştirmeye kalkacaksınız. Geçmiş şahsiyetlerini/kimliklerini değiştirmelerini isteyeceksiniz. Hem fikren hem amelen hem de ruhen bir değişime çağırıyorsunuz. 92 islami şahsiyetin inşâsı Öyle bir değişim ki geçmişte islami sandığı ama islami olmayan her şeyi terk etmeyi/hicret etmeyi istiyor. Bir diğer anlam olarak da yol arkadaşı ifadesi kullanılmaktadır. Özellikle bir kişinin deveye binmesi ve arkasına birinin daha binmesi şeklinde ki bir yolculuk halini tasvir etmektedir. Bunu da şu şekilde anlayabiliriz. Peygamberin artık yol arkadaşı, Cebrail’in kendisine getireceği Allah’ın kelamı olan vahiy onun yol arkadaşı artık. Bu yolda vahiy ona yol arkadaşı olacak. Çünkü bu anlamların hepsini içerisinde barındırabilir ama biz sona bıraktığımız anlamı tercih ediyoruz. Alak suresini hirada aldıktan sonra, Müddessir suresinin hiradan indiği aşamada muhatap aldığını ona indiğini ve daha sonrada evine gidip yükü yüklendiğinin daha bilincine varamamış bir peygamberle karşı karşıyayız. O yüzden müzzemmil kelimesine şöyle bir anlam verebiliriz. Gerekenden az değer veren hafife alan ya da kolaya meyleden daha sorumluluğunun bilincine varmayan kişi. Çünkü peygamber, yüklenmiş olduğu sorumluluğu bu ayetten sonra fark ediyor. Ve Hatice(r.a.)’ya söylediği gibi artık az uyuma zamanıdır. Uyku zamanının geçtiğinden bahsediyor. Bu anlamı tercih ettiğimizde bu ayetin indiği atmosferde peygamberin daha olayın bilincinde olmadığını fark ediyoruz. Bu anlamı tercih etmemiz hiçbir şekilde peygamberi küçültmez veya ona yakışmaz demeyelim. Bilakis bir insan/beşer olarak yaşadıkları normal şeylerdir. Peygamberin örnekliğiyle bu davayı sürdüreceğiz ve bu davayı yaşayacağız. Onu bir beşer olmaktan çıkarırsak bize örnekliği imkânsız hale gelecektir. Bu hitap, peygamber ile birlikte tüm islami şahsiyet inşâsı modeline talip olan herkesi kapsamaktadır. Yani islam fikrini/ düşüncesini öğrenmiş ve bunu hayatında pratiğe dökmeye çalışan ama işin ciddiyetine/önemine varamamış, sorumluluklarının ne olduğunun farkında olmayan veya bunu tam olarak islami şahsiyetin inşâsı 93 kavrayamamış ve buna karşın evinde, yatağında, yazlığında uyumayı, yatmayı ya da dinlenmeyi/konforu tercih eden islami şahsiyet sahiplerinedir. Dünyevi yorgunluklarını geceleri başka şeyler ile örtenleredir. Biz bu anlamı tercih ettik ve bu anlam üzerinden yola çıkacağız. Daha olayın ciddiyetinin/ öneminin farkına varmamış, konuya az değer veren. Bu dava ciddi bir davadır ve bu davayı getiren peygamberler ve bu davaya karşı gelen, geçmiş milletlerin başlarına neler geldiğini Kuran ayetleri/ikralar bize gelerek hatırlatacak/anlatacak zaten. Allah’ın bu hitabını/mesajını bir kalkış/bir uyanış, kendine gelme olarak düşünürsek bizi etkileyecektir. Şimdi, Rabbimiz ruhi eğitimle, islami şahsiyeti nasıl inşâ ediyor birlikte anlamaya çalışalım. ُق ِم الل َّْي َل “kumil-leyl/gece kalk.” Şimdi gece kalktan başlayarak dördüncü ayete kadar gece kalkmanın sistematiğini anlatıyor. Ama önce Allah, neden gece kalkın diyor? Sorusunun cevabını vermemiz lazım. Ondan sonra gece kalk emrine dönüp nasıl yapacağımız ve ne yapacağımıza göz atacağız. Şuan direk gece kalk ve sistematiğinden bahsetsek belki bir şey anlamayabilirsiniz. O yüzden neden gece kalkmalıyız sorusunun cevabını öne alıp daha sonra gece kalkışına döneceğiz. Gece kalk. Niye gece kalk? Birinci sebep; İşte beşinci ayeti kerime de “İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ(sekîlen).” çünkü biz sana ağır bir söz yükleyeceğiz. Öyle bir söz ki; ağır/ağırlığı olan bir sözdür. Sözün sahibinden dolayı ağırlığı var. O yüzden sen öyle bir söz taşıyacaksın ki bu sözü getiren de şerefli bir elçidir/Cebrail’dir. En şerefli olanın kelamını şerefli bir elçi şerefli bir peygambere ve o peygamberde o şerefi taşımak isteyenlere iletiyor/taşıyor. O 94 islami şahsiyetin inşâsı zaman onun sözünün ağırlığını kaldırabilmek için senin gece kalkman lazım. Yani bu sözün altında kalmaman için bu sözü layıkıyla temsil edebilmen için bu sözü insanlara anlatabilmen/ götürebilmen için senin gece kalkman lazım. İkincisi ” İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ(kîlen) /Gerçekten gece neşesi/kalkışı daha etkili ve sözlerin/ikraların anlaşılmasında daha etkilidir.” “nâşietel-leyli” Gece neşesi/gece kalkışı/uykusunu almış bir şekilde kalkmaktır. “hiye eşeddü” daha şiddetli ve “vat’an” konuştuğumuzu, kulağımızın duyması ve okuduğumuzu bizim görmemiz bu noktada bu üç organında bir uyum içerisinde hareket etmesi demektir. Yani aslında algıların tamamen açık olması demektir. İç ve dış etkenlerden uzak olmasıdır. Yani gece kalkışı algıların tamamen açık olması noktasında daha şiddetlidir ve “akvemu kîlâ” okuma bakımından ise daha kavidir/akıcıdır/anlaşılırdır. Okuduklarını daha iyi anlarsın bu yüzden sen gece kalk. Üçüncüsü “İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ(tavîlen) ;muhakkak ki gündüz senin için uzun bir yüzüş/meşguliyet vardır.” Senin gündüz başka bir amelin var ve bu amel seni meşgul ettiğinden ihtiyacın olanı gece eğitimi ile almak için kalk. Gündüz senin ameli inşâ sahandır. Müddessir suresinde “kum fe enzir/kalk ve uyar” ile başlayan ameli inşâ aşamalarını uyguladığın zaman dilimidir. Peygamberin gündüz işi, daveti insanlara ulaştırmak ve anlatmaktır. Gece şarj oldun/ dolum yaptın ve gündüz bunu boşaltacağın zamandır. Şarj olmak için gece kalk. Bu okuduğumuz ayetlere tekrar geri döneceğiz. Demek ki gece kalkmamızın sebebi bu üç sebeptir. Birincisi ağır bir yükün altında kalmamak ve bu yükü kaldırabilmek için gece kalkmalısın, ikincisi gece kalkışında algıların tamamen açık olması tercih edilmesinin sebebidir. Üçüncüsü ise islami şahsiyetin inşâsı 95 çünkü gündüz senin başka amellerin var. Bu yüzden sen gece kalk. İşte bunu yaparsan bu eğitim modelini uygularsan sen bu yükün altında kalmazsın. Kalmadığın gibi sana gönderilmiş olan vahyi anlama noktasında algıların açık olmasından dolayı çok iyi anlarsın. Anladığın şeyleri de ertesi gün hani şarj olmuş gibi herkese bu daveti götürme noktasında hiçbir şeyden çekinmeden güçlü bir şekilde insanlara ameli sahada devam ettirirsin. Gece kalkışı ile ilgili sistem ile devam edelim. “bismi rabbike” dedik. Rabbimiz bize öğretecek/terbiye edecek. Nasıl yapılacağını? Nasıl edileceğini? Peygambere öğrettiği gibi öğretecek. ِيل ً ُق ِم الل َّْي َل ِإ َّل َقل “illâ kalîlâ” gece kalk. İlk emir gece kalkmamızı istiyor. Gece kalkmak için ise uyuyor olmamız gereklidir. Uyumadan, geceleri ayakta geçirmek sağlıklı bir yöntem değildir. Gece kalk ama az bir bölüm hariç. Az bir bölüm hariç şu demek; dokuz saat uyuduğunuzu farz edelim altı saate yakın ayakta kalacaksınız demektir. Kaç saat uyuyorsanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte ikisini ayakta geçir demektir. Rabbimiz devam ediyor. “ ن ِْص َف ُهNısfehû/onun yarısı” diyor. Yani kaç saat uyuyor- sanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte birini ayakta geçir demektir. ِيل ً ص ِم ْن ُه َقل ْ “ َأوِ ان ُقevinkus minhu kalîlâ/ya da ondan az bir parça eksilt” diyor. Yani kaç saat uyuyorsanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte birine yakın ayakta geçir demektir. 96 islami şahsiyetin inşâsı “ َأ ْو زِ ْد َعل َْي ِهev zid aleyhi/ondan birazcık ziyade et/arttır.” Yani kaç saat uyuyorsanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte birinden fazla ayakta geçir demektir. Bakın peygambere en fazla ayakta durması için verilen miktar 2/3(üçte iki) en az ayakta durması için verilen miktar ise 1/3(üçte birin) biraz altındadır. Bu örneği sekiz saat uyku üzerinden ve dörtlü kesirden verirsek; 8 saat uyunuyorsa 6 saat ayakta kalınacak(3/4) 8 saat uyunuyorsa 4 saat ayakta kalınacak(2/4-1/2) 8 saat uyunuyorsa 3 saat ayakta kalınacak(2/4 den az) 8 saat uyunuyorsa 5 saat ayakta kalınacak(2/4 den fazla) şeklinde formüle edebiliriz. Şimdi birlikte düşünelim; Rabbimiz bize bir yöntem öğretiyor. Neden böyle bir yöntem öğretiyor? Bu bizim için çok önemli. Doğrudan bir zaman dilimi belirleyebilirdi ve derdi ki gecenin yarısı ayakta kal ya da gecenin sonunda ayakta kal. Ama bakın aslında Allah peygamberine ve bize de bir şeyler öğretiyor. Yani tedricilik yöntemini bize öğretiyor. Aşamalı hareket etmekten bahsediyor. Yani kaldırabileceğiniz, yapabileceğiniz şekilde gece kalkışlarını yapın. Bu gece kalkışını bizlerinde yavaş yavaş tedrici olarak yerine getirmemiz lazım. “kum’i-lleyl” önce ayetin bu kısmını alıyoruz. Önce gece kalkmaya başlayacağız. Yani önce yataktan kalkmayı/yataktan kopmayı öğreneceğiz. Kalktıktan sonra 15-20 dakika ayakta durmaya çalışalım. Sonra yarım saat durmaya sonra bir saat durmaya çalışalım. Ve bunu zamanla arttırmaya çalışalım. islami şahsiyetin inşâsı 97 Çünkü bunu böyle yaptığımız zaman, bunda başarılı olma ihtimalimiz yüksektir. Ama bunu süreklilik haline getirmemiz lazım. Süreklilik haline getirmediğinizde ve araya zaman girdiğinde kopukluk meydana gelecek ve tekrar başa dönülecektir. Arada bir kaçırmak mümkün olabilir. Yavaş yavaş sürekli olarak yapmaya devam ederseniz gece kalkmaları çok kolay olacaktır. Allah bize bu tedrici ve aşamalı yöntemi öğretmiştir. Önce gece kalkacağız. İslami şahsiyetin inşâsı noktasında, eğer bu davayı yüklenmişsek, bu davayı insanlara iletmeyi/ ulaştırmayı düşünüyorsak, bu davayı doğru şekilde anlamak için gece kalkma zorunluluğumuz olduğunu görüyoruz. Bakın bu bir farz değil ama islami şahsiyetin inşâsı modeli için, bu davayı yüklenmek ve bu davayı taşımak için olmazsa olmaz bir şarttır. Çünkü bu kimliği bize veren ile ilişkimizi arttırmadan bu şahsiyeti olgunlaştıramayız/ sağlamlaştıramayız. Davanın sahibiyle olan birliktelikle ilgilidir. Siz davanın sahibiyle birlikte olmazsanız bu davayı hiçbir zaman taşıyamazsınız. Şimdi gece kalktık. Tamam. Bunu yaptık. Şimdi gece ne yapacağız? Kalkmanın asıl gayesi, hedefi ne? İşte ayetin devamında bunun cevabı geliyor. آن َت ْرت ًِيل َ َو َر ّت ِِل ا ْل ُق ْر “rettilil kur’âne tertîlâ/Kur’an’ı tertil üzere tertil et” Şimdi ilk defa Kur’an kelimesiyle karşılaşıyoruz. İlk üç surenin içerisinde ilk defa Kur’an geçiyor ama Kur’an’a yakın olan bir 98 islami şahsiyetin inşâsı fiille karşılaşmıştık. Neydi o? İkra. Allah bize, Kur’an kelimesiyle bütün ikraların bir araya gelmiş bütünleşmiş halini ifade ediyor. Yani Kur’an, islami şahsiyetin inşâ modelinin, inşânın ilkelerinin ve davetin ilkelerinin nasıl olması gerektiğini, islami cemaatin, toplumun nasıl oluşmasıyla ilgili ikraların bir araya geldiği kitaptır. Demek ki Kur’an, ilk ayetleriyle de Kur’an tüm ayetleriyle de Kur’an’dır. O kitabı okuyarak yolumuza devam ediyoruz. Gece kalktığın zaman sen bunları tertil üzerine oku. Nedir tertil? Tertil üzerine okumak demek, okuduğunuz cümlenin/ayetin kelimelerini seslendirdiğiniz zaman onu rahatlıkla algılayabilmenizdir/düşünebilmenizdir. Kuranın size gösterdiği direktifleri okuyacaksınız gece kalktığınız zaman. Eğer siz bunları uyku sersemi ya da hızlı bir şekilde okursanız bu tertil üzerine okumak değildir. Allah, Kur’an’ın gece böyle okunmasını istemiyor. Tefekkür edilerek/aklın harekete geçirilerek, tedebbür edilerek/ maksadı, hedefi, arka planda yatanı anlamak ve tezekkür edilerek/tekrar yaparak hatırlama yaparak okunması isteniyor. Gece, harekete geçen akla etki edecek unsurlarda temizlenmiştir. Evet, aklın harekete geçirilmesidir. İşte siz, aklı harekete geçirmeye başlıyorsunuz. Tertil okuma ile bu cümledeki kelimeleri düşünme imkânına sahip oluyorsunuz. Ama kelimeleri hızlı okuduğunuz zaman kelimelerin ne ifade ettiğini düşünemiyorsunuz. Yani Allah’ın bize yüklemiş olduğu sorumluluğu, görevin neler olduğunu tane tane okuyarak üzerinde tefekkür ederek ne ifade ettiğini ya da daha önce okumuşsak tezekkür ederek hatırlayarak ve tedebbür dediğimiz yani işin arka planını da düşünerek okumalar yapmamız gerekiyor. O zaman bu okumalar bize bambaşka pencereler açacak ve bu açılan pencerelerle öylesine ruhi bir olgunluğa mutluluğa eri- islami şahsiyetin inşâsı 99 şeceğiz ki o ruhi olgunluk ve mutlulukla beraber bizler, gündüz o davayı daha güçlü bir şekilde savunacağız. Çünkü siz inandığınız davayı doğru bir şekilde öğrenmemişseniz ve onu özümsememişseniz benliğinize ya da hücrelerinize kadar hissetmemişseniz taşırken bile zorluk çekersiniz. İnsanlara anlatırken de aynı sorunları çekersiniz. İşte gece kalkacağız. Çünkü gece bizim ruhi eğitim dediğimiz ruhun beslenmesi ve nefsin eğitilmesi aşamasıdır. Biz aklımızı, fikren bilgiler/ikralar ile bedenimizi de ameller ile doyurduk. Peki ruhumuz? Ruhtur bizi, biz yapan. Aklı ve bedeni harekete geçirendir. Rabbimiz bize ruhunda beslenmesi gerektiğini öğretiyor. İşte Rabbimizde kişinin gece her şeyden uzak sade ve sadece kendisi için ve ikraları/okumaları özümsemek için gece kalk diyor. Gece kalkışında kimseye gösteriş yapamazsınız. İslami şahsiyet, tüm faaliyetlerini/amellerini başkaları için veya başka beklentiler için yapmaz. İşte o gerçek samimiyettir. İslami şahsiyetin bu samimiyeti/ihlası elde etmesi gerekir. Evet, islami şahsiyetin bu terbiyeye, eğitime girmesi gerekiyor. Şimdi peygamber gece kalkacak altı saat ayakta kalacak. Altı saatte sadece yirmi ayeti düşünmeyecek değil mi? Başka şeyler de yapacak. Biz biliyoruz ki peygamber hirada Allah’ı anmış ve Allah’ın eserlerini düşünmüş/tefekkür etmiştir. Demek ki gece kalktığımız zaman bizler Allah’ı zikretmeliyiz. Onu hatırlamak, ona ulaşmak, ona yakınlaşmak için geceleri namaz ve diğer ibadetler ile de geçirmeliyiz/geçirebiliriz. Namaz da Kur’an’ı tertil üzerine okuyup tefekkür etmeye çalışmalı ve Rabbimize bizi daha çok yaklaştıracak, ne ameller varsa, gece onlara ağırlık vermeliyiz. 100 islami şahsiyetin inşâsı ِيل ً ِإ َّنا َس ُن ْلقِي َعل َْي َك َق ْو ًل َثق “İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ/Gerçekten biz sana ağır bir söz yükleyeceğiz” Bu sözde şek, şüphe yok her şey net anlaşılır ve uygulanabilir bir kolaylıktadır. Bu sözü ağır kılan sözün sahibi ve bu söze karşı takınılan tavırlardır. Bu sözü taşıyanlar, başkalarına iletenler hep bu kişiler yüzünden zorluklarla, sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Çünkü bu söz tek bir ilahın, tekbir otoritenin kabulünü ilan eden diğerlerinin ilahlık/rabblık/otoritelik iddialarını kabul etmeyen bir bildiridir. Sizin yüklendiğiniz/taşıdığınız bu söz bir hayat biçimi/din getirmektedir. Getirdiğiniz bu hayat biçimi/din o toplumun yıllardır atalarından görmüş olduğu dinle/hayatla uyuşmuyor. Bu yüzden daveti götürdüğünüz kişinin ve toplumun dikkatini/ilgisini/tepkisini çekeceksiniz. Atalar dinine bağlı olan toplumdaki müstekbirler/büyüklenenler/, belamlar/ paralı din adamları, siyasiler ve atalarının peşinden giden taklitçi halkta bundan razı/hoşnut olmayacaktır. Çünkü onlar yıllardır böyle bir hayatı tercih etmişler ve bu hayat böyle devam etmiş, gitmiş. Herkes bir yük yüklenmiş ama asıl önemli olan doğru yükü yüklenmek ve taşımaktır. O yüzden bu yükün altında kalmaman için bu yükü taşıyabilmen için gece kalkman lazım. Unutma ki yükü, taşıyabilecek olan yüklenir. ِيل ً ِإ َّن َناشِ َئ َة الل َّْي ِل هِ َي َأ َش ُّد َو ْط ًءا َو َأ ْق َو ُم ق “İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ / Gerçekten gece neşesi/kalkışı daha etkili ve sözlerin anlaşılmasında daha etkilidir.” İşte gece kalkışı, algıların açık olması, sözlerin daha açık daha iyi daha net bir şekilde kavranılacağını bize öğretiyor. Gece, çevre şartları/ortamı en sessiz/sakin ve insan aklının en temiz olduğu, azaların sükûn bulduğu bir islami şahsiyetin inşâsı 101 zamandır. Bu temiz ortamı sağlayan gece, bizim için gerçek gecedir. Ama bu da şöyle olmasın. Gece kalktık ama hala esner haldeyiz. Yani kendimize gelmemişiz. Orada yapacağımız okumaların bize hiçbir faydası yoktur. Rabbim, kalk dedi mi gerçekten kalkmamız lazım. Biraz sonra yatacağım dersek inanın olmuyor. Bunu hepimiz kendi hayatımızda yaşamışızdır. Olmuyor/etki etmiyor. O yüzden öyle bir kalkalım ki kendimize gelelim. O zaman söz/ikra etkili olur. Dünyevi sorunlarımız, sıkıntılarımız olduğunda ya da sevinçlerimiz, ümitlerimiz olduğunda geceleri uyuyamıyoruz değil mi? İşte bu kimliği/şahsiyeti taşımak isteyenler/davayı dert edinenler gece kalktıklarında mutlu/neşeli olacaklar. Çünkü Rabbiyle buluşacağını düşünenler bu sevinci yaşayanlar uyuyamazlar. Onlar için gece kalkmak çok kolaydır. Yani Allah’ın bize bununla ilgili söylemiş olduğu/eğittiği yöntem bizim fıtratımıza yaratılışımıza ters/zor olan bir şey değil. Çünkü biz bunu dünyalık şeyler için zaten yapıyoruz. َك فِي َا َّلن َهارِ َس ْب ًحا طَ ِو ًيل َ ِإ َّن ل “İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ/Gerçekten senin için gündüz uzun bir meşguliyet vardır” Gece kalkışıyla yüzmeyi, yüzeyde durabilmeyi, batmadan ilerleyebilmeyi, nefesi kontrollü kullanmayı, gerekli menzile ulaşabilmek için gücü kontrollü tüketmeyi, kimlerle yüzerek başarı sağlanabileceğini öğrendik. Gündüz senin için uzun bir yüzüş/hareket vardır. “sebhan” yüzüş/yüzme anlamını içermektedir. İman elbisesiyle, amel paletiyle, vahiy oksijen tüpüyle yüzmek ve yüzmeye çağırmaktır. 10 Yüzme/yüzüş bir ilerlemeyi ifade eder. Bulunduğunuz yerden bir yere hareketi ifade eder. Bizim gündüz bol bol hare10 Ahmet Tahaoğlu 102 islami şahsiyetin inşâsı ketimiz var. Biz bu şahsiyeti amelen pratik edeceğiz, insanlara daveti götüreceğiz. Dünyalık işlerinizde dahi bu şahsiyeti/kimliği temsil edecek ve bu şahsiyetin temeli olan tevhide davet edeceksiniz. Hayatımızın 24 saatini fikri olarak ameli olarak ve ruhi olarak bir bütün halinde inşâ eden bir dinden bahsediyoruz. İslami şahsiyeti inşâ etmeyi ve islami mücadele yapmayı arzulayan, bunu düşünen, bunu yüklenmeye karar vermiş kişiler, hayatlarının her anında bu kimliği/şahsiyeti temsil etmeli ve sürdürmelidirler. Hayatlarını öyle bir değiştirmeli ki hayatlarının tek amaç ve gayesi bu olmalıdır. İslami mücadele; İşte haftada bir gittiğin, Arkadaş/muhabbet grubu olsun diye gittiğin, Boş zamanlarını değerlendirmek için gittiğin, Kendini tatmin etmek için gittiğin bir mücadele değildir. İslami hareket ve mücadele süreklilik ister. Süreklilikten, her hafta aksatmadan gidiyorum gibi bir anlam ifade oluşmasın. Hayatın her anında bu dava ve mücadele olması gerekir. Bu dava, şahsiyet hep bir şeyler vermek ister ama herkes bunu vermez/veremez. Ancak islami şahsiyet modeli ile inşâ olmuş olanlar verebilir. İnsanlara bu davayı götürmek zorundayız. İnsanlara bu davayı götürmemiz için fikren donanmamız gerekmektedir. Yani kendimizi yetiştirmemiz gerekmektedir. Yetiştirmemişsek, o zaman kendimizi yetiştirmek noktasında okumalıyız birçok okumalar yapmalıyız. Okumaları yaptık, daveti yapıyoruz ve gece de Rabbimizle irtibatlı olmalıyız. Bunları yaptığımız takdirde islami şahsiyet oluşacaktır. islami şahsiyetin inşâsı 103 Evet, Gece beslenen, gündüz besler. Gece eğitilen, gündüz eğitir. Gece inşâ olan gündüz inşâ eder. Gece imar olan, gündüz imar eder.11 اس َم َر ِّب َك َو َت َب َّت ْل ِإل َْي ِه َت ْبت ًِيل ْ َو ْاذ ُك ِر “Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ/Rabbinin ismini zikret ve Rabbin ile arana ne giriyorsa onları da iptal et/ kes at” Rabbinin ismini zikret/hatırlat. Rabbin kim olduğunu? Rabblik iddiasında kimin bulunabileceğini? Kimin Rabb olma özelliklerine sahip/layık olabileceğini/ sahip olduğunu? O insanlara hatırlat. Çünkü o insanlar aslında bunu biliyorlar. Onlar sadece ve sadece atalarının dinine tabi olmuşlar ya da bu gerçeği görmek istemiyorlar ya da Rabblik iddiasında bulunanların hükmüne boyun eğmişler. Hatırlat onlara Rabbin kim olduğunu, Göster onlara gerçek rabbi, İnsanları yaratan/onların sahibi olan, İnsanlara karşılıksız ikram eden/nimet veren, İnsanlara bilmediklerini öğretenin rabbleri olduğunu hatırlat. O yüzden “sebhan tavîlâ” yı hareket manasında kullanıyorum. Yani harekete geçeceksin. Sen, islami hareketi temsil 11 Ahmet Tahaoğlu 104 islami şahsiyetin inşâsı etmek için harekete geçeceksin. Seni Rabbinden uzaklaştıran ne varsa, Rabbinle buluşmana ne engelse, Rabbini hatırlamana/anmana ne engelse/sorunsa onlarla ilişkini kes. Bu “tebtil” kelimesinin “b” sini Türkçe de “p” harfi yaptığınız zaman “iptal” demektir. İptal edeceksiniz. Rabbinize ulaşmanızı ya da Rabbinizle beraber olma ya da bu ruhi eğitimin olgunlaşması noktasında bunları engelleyecek ne varsa onlarla ilişkinizi keseceksiniz. İptal edeceksiniz. Neyi iptal edeceksiniz? Digitürk’ü/Dsmart’ı iptal edeceksiniz. Uyduyu/TV’yi iptal edeceksiniz. Evi/arabayı/yazlığı veya tatili iptal edeceksiniz. Yoğun dünyalık işleri/güçleri iptal edeceksiniz. Müptelası olduğun her şeyi İptal edeceksiniz. İptaller yapmak zorundayız. Yani bizi Rabbimizden alıkoyuyorsa Rabbimize kulluktan bizi engelliyorsa, o işlerden ilişkimizi kesmeliyiz/iptal etmeliyiz. Gerçekten eğer işimiz, eşimiz, aşımız buna engelse onları da bırakmalı veya düzeltmeliyiz. Düzeltmek için her şeyi yapmalıyız ama düzelmiyorlarsa bizi Rabbimize yaklaştıran iş, eş, aş bulmalıyız. Evet, islami şahsiyetin son inşâsı olan ruhi inşânın anahtarlarından/özelliklerinden bahsettik. Artık islami şahsiyet, davanın sahibiyle hiçbir çıkar hiçbir menfaat beklemeden sadece kelamıyla/vahiyle beraber olmak için gece kalkması ve gece kalkmasıyla beraber bu davaya olan samimiyetin artmasıdır. Asıl mesele/en çok aradığımız şey bu samimiyettir. Bu kimlik/şahsiyet, kendisine samimi olarak sarılmış bireyleri arıyor. Onu bulmakta zorluk çekiyor. Elini taşın altına islami şahsiyetin inşâsı 105 sokacak bireyler arıyor. O insanları bulmak gerçekten zor. Şimdi bir fikri inşâ, iki ameli inşâ, üç ruhi inşâydı. Şimdi bunun klasik/geleneksel akım içerisinde ki karşılığı var. İman, amel, ihlastır. Bakın, inşânın kavramları burada aslında. İman fikri inşânın oluşması, amel ameli inşânın oluşması, ruhi inşâ dediğimizde ihlas samimiyet yani maddi ve manevi hiçbir beklentiye girmeksizin bu davayı yüklenebilmektir. Sadece ve sadece Allah rızası için bu işin içine girmek ve bu işin mücadelesini vermek. Kimin ne dediği kimin ne beklediği kimin neler söyleyeceğine hiçbir şekilde itibar etmeden kulluk görevini yerine getirebilmek. Davanın sahibiyle daha çok irtibatlı olmalıyız ki davanın sahibi bizimle olsun. Sen Allah’ın davasını taşıyacaksın ama Allah’ı zikretmeyeceksin/anmayacaksın. Böyle bir şey olmaz. Ne yazık ki bu davayı taşıyan nice şahsiyetler daha Allah’ın kitabını dahi düzgün okuyamıyor. Bunların hepsinin ortak alt tabanında samimiyetsizlik yatmaktadır. Yani fikri almak yetmiyor. Fikren donanmak yetmiyor. Bunun samimi bir şekilde pratiğe aksetmesi için bizlerin çaba ve gayretlerinin göstermesi ve bunun süreklilik arz etmesi gerekiyor. Bu inşâ ayetleri bize fikren bu noktada donanmamızı sonra bunun pratiği olarak hem uyarma hem kötülüklerden uzaklaşma ve elbisemizin temiz tutulması hem de cahiliyeden ayrışma noktasında fiil ve davranışlarımızı hem de gece de tedrici/aşamalı kalkmamızı öğreterek bizi inşâ etmektedir. Son olarak şunu unutmayalım ki; bizim mücadele edeceğimiz küfür, şirk ve tağut 24 saat cahiliyye sisteminin ve düzeninin ayakta kalabilmesi için uyumamaktadır. Onlar bu düzenlerini bu sistemlerinin hayat biçimlerinin ya da dinlerinin ayakta kalabilmesi için 24 saat ayaktalar/uyumuyorlar. Nöbet- 106 islami şahsiyetin inşâsı leşe, nöbetleşe bu işi yürütüyorlar. Ama bizler, nöbet yerine gitmiyorsak/nöbet için kalkmıyorsak nasıl şahsiyetli ya da islami şahsiyet sahibi olabiliriz ki? SONUÇ Evet, sizlerle beraber yaptığımız bu üç ders ile islami şahsiyetin inşâsını öğrendik. Allah’ın peygamberine öğrettiği kesin olan eğitim metodu ve yöntemidir. Başka hiçbir hareket yol ve yönteme ihtiyacımız yoktur. Allah peygamberine böyle öğretmiştir. Ve bunlar Allah’ın ayetleridir. Allah direk eğitiyor peygamberini. Eğitilen peygamberin pratiğinde de bunu görüyoruz. Mekke inşâ dönemidir. Medine’nin inşâsının alt temeli Mekke’deki inşâdır. İşte bizler bu inşâ modelini sağlarsak Allah’ın izniyle bizim gibi inşâ olmuş bireylerin oluşturacağı cemaat hiçbir zaman yıkılmaz. Bu cemaati inşâ eden islami şahsiyetlerin makamda, mevkide, itibarda, parada, malda gözü yoktur. Hepsinin derdi samimiyettir. Çünkü koltuk derdi yoktur. Onlar birbirlerinin kuyusunu kazma, birbirlerinin arkasından gıybet etme, dedikodu etme gibi vasıflara sahip değillerdir. Çünkü onlar birçok “rucz” olan ameli terk etmişlerdir. Elbisesine kıyafetine yakışmayan hareketleri terk etmişlerdir. İnşâ olurken bunu yapmışlardır. İslami şahsiyetleri inşâ etmeden cemaat kurmak veya toplumu inşâ etmeye çalışmak birçok problemi beraberinde getirmektedir. Şu an islami cemaatlerin doğru bir şekilde kurulamaması, ilerleyememesi doğru adımlar atamamasının ve parçalanmasının altında yatan sebep; rabbani inşâ modelini terk etmeleri veya inşâ modelini terk etmeyip te bazılarının islami şahsiyet inşâsında aceleci davranması daha inşâ bitme- 108 islami şahsiyetin inşâsı den, şahsiyetler olgunlaşmadan cemaat oluşturmaya kalkışmalarıdır. Böylesi cemaatleşme denemeleri de bireylerin/şahsiyetlerin heyecanlarını, heveslerini kırmakta ve dökülmelere sebep olmaktadır. Biraz ilerleyelim diyorsunuz ya da biraz büyüyelim. Ya önce bir bak inşâ doğru mu? Bireyler, şahsiyet olarak fikren ahlaken/amelen ruhen inşâ edilmişler mi? Sen bunları dikkate almadan/bunlara bakmadan ya bizimde bir cemaatimiz olsun. Olsun. Bir bakmışsınız yüzler binlere ulaşmış cemaat. Fikren doğru inşâ olmamış, ahlaken/amelen doğru inşâ olmamış, ruhen doğru inşâ olmamış insanların tek tek kaydığını görürsünüz. Şu an yaşadığımız hadise budur. İnsanların kaymalarının altında yatan sebep islami şahsiyetlerini tam oluşturamamalarından kaynaklanmaktadır. Başa geçenler size zulmetmeye başlar. O şurayı oluşturanlar/çekirdek kadroyu oluşturanlar, orayı kendi malları sanmaya başlarlar ve sizin hayatınızı da çekilmez bir hale getirip sizin de islam davasından soğumanıza sebep olurlar. Dersiniz ki ya bu davanın abileri bu davanın liderleri böyle yaparsa, biz ne yapalım. İnanın biz bunları yaşadığımız için şuan bunları söylüyoruz. O yüzden birileri bir yerlerde cemaat mi kurmaya çalışıyor. İslami hareketi, islami mücadeleyi bir yere mi götürmeye çalışıyor. Arkadaşlar, islami şahsiyetleri oluşturmadan bu işin içine girmeyin. Girerseniz görürsünüz ki birbirinizi yorarsınız/ üzersiniz. Hatta bir bakmışsınız. Birbirinize münafık/kâfir/fâsık/ müşrik bile der hale gelirsiniz. Hiç gerek yok. islami şahsiyetin inşâsı 109 İslami şahsiyet olmaya aday bizler, hataları/sorunları/yanlışları başımıza gelenleri hep dışarıda aradık/ararız. Aradıkça da hep suçlanacak birilerini, bir şeyleri bulduk/buluruz. Karşılaştığımız kötü/yanlış/acı/başarısız durumların sebebi olarak kendimizi görmeye hiç yanaşmadık/düşünmedik. Ama içeriye/kendimize, inşâmıza bir baksak bu sebeplerin sorumlusu/ suçlusu, yanlış yaptığımız inşâ modeli olduğunu görebiliriz. Vahyin inşâ modeline bir baksaydık/görseydik başarısız inşâ edilmiş şahsiyetler ve cemaatler belki de oluşmayacaktı. Hatalar ve yanlışlar yaşanmayacaktı/görülmeyecekti. Allah’ın dininin mücadelesini, peygamberin örnekliğinde yapmayanlar, her yana kayarlar. Cahiliyye iktidarlarını razı etmek için, cemaat üyelerini ve düzenlerini, cemaatin gelirlerini, şahsiyetlerini/üyelerini tehlikeye atmamak için hep suçlu ortaya çıkarırlar. Asıl suçlu olanlar, kendilerine bakmayanlardır. Bunun sebebi iç çürümüşlük ve ilkesizliktir. Kur’an’daki mücadele, Peygamberin, peygamberlerin mücadelesi hep bir şeyler ister. Zaman ister/gayret ister/ vermek ister/sabır ister/fedakârlık ister ama biz bir şeyler vermek istemiyoruz. İslami şahsiyet sahibi olduğunu iddia eden nice kimseler izzeti seçmek yerine zilleti seçtiler ve içten içe çürüyen kimlikleri/şahsiyetleri onların dik bir şekilde durmalarına engel oldu/ duramadılar. Taviz verdiler, uzlaştılar, görmemezlikten geldiler. Bakın, islami şahsiyetin inşâsı ilk 20 ayet ile oluşmaktadır. Bu 20 ayeti uygulamadan/ hayatımıza tatbik etmeden diğer ayetlere geçmenin hiçbir anlamı yok. Bakın bunlar genel bilgi/ kültür değil. Bunlar genel bilginizi/kültürünüzü arttırmak için verilmiş genel dokümanlar değil. Bunlar hayata tatbik edilmesi için gönderilmiş bilgiler. Hayata tatbik edilmedikten sonra bu bilgiler sadece bazılarının ses tonları noktasında hoşa giden/ 110 islami şahsiyetin inşâsı haz duyulan, bazıları için ilmi, kültürel, edebi, bilimsel, fıkhi yaklaşılan bir kitap halini alacaktır. Kur’an seslendirilen bir kitap değil seslenen bir kitaptır. Kur’an’ın sizi etkilemesi için içindeki ikralara bilfiil katılmak/yaşamak gereklidir. Kur’an yaşandıkça size pencerelerini açacak ve siz o pencerelerde farklı şeyler ile karşılaşacak, deneyecek, zorlayacak, tecrübe edecek ve anlayacaksınız. Yaşanmadan ikraların ruhuna erişemezsiniz. Kur’an insanları harekete/pratiğe/eyleme/amele geçiren bir kitaptır. Harekete/amele/pratiğe/eyleme geçmek isteyen insan kendini Kur’an’ın içinde bulmalıdır/içine atmalıdır. Yaşadığı veya yaşayacağı her şeye bir ikra penceresinden bakmalıdır. Orada 23 yıllık süren uzun, acı, tatlı, sert, yumuşak bir tecrübe/mücadele/hareket/hayat bulacaktır/durmaktadır. Gelin. Peygamberin eğitildiği gibi sahabenin eğitildiği gibi bu eğitim modelini hayatımıza geçirelim. Önce fikren bu işi öğrenelim. Allah’ı iyi tanıyalım. Allah’ın davasını iyi tanıyalım. Ve bu davayı öğrendikten sonra pratiğe dökelim. Elbisemize yakışmayan davranışlarımızı terk edelim. Cahiliyeden, küfürden, şirkten, tağuttan uzaklaşalım ve ruhumuzu beslemek, nefsimizi terbiye etmek için gece kalkarak Rabbimizle/ yaradanımızla olan ilişkimizi arttıralım. Bu inşâ modeline uygun eğitim sistemini oluşturalım. Rabbim, bu inşâyla inşâ olmuş bir islam cemaatinin ortaya çıkmasını nasip eder inşâAllah. Allah bizleri de onlardan eyler inşâAllah.