ANADOLU’NUN BİLİNEN YÜZÜ Bekir Yıldız eserlerinin büyük bir kısmında sosyal meseleleri ele almasıyla bilinen son dönemin hikâye ve roman yazarıdır. Ama öykülerinde benim ilgimi çeken Bekir Yıldız’ın hikâyelerinin içeriğinden çok konuyu ele alışı yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin sorunlarını gerçekçi ve yalın bir anlatımla dile getirişi. Yazar, farklı öykülerden oluşan “Kaçakçı Şahan” kitabında da Anadolu’da yaşanan sonu gelmeyen çeşitli sıkıntıları konu almış. Yoksulluk, ataerkil toplumun egemen olmasından kaynaklanan sorunlar, yaşamlarını devam ettirmek için gösterilen çaba ve benzeri birçok sorunlar, günümüzde bizlerin büyükşehirlerde yaşamaktan uzak kaldığı Anadolu insanın sıkıntılarından başka bir şey değil aslında. Yani bu kısa öyküler, kurmaca değil gerçeğin, Anadolu’nun ta kendisidir. Anadolu’da genci, yaşlısı her insan yaşamla mücadele veriyor. Oysa yaptığımız işler kendimize göre ne kadar yoğun ve yorucu. Bizler bulunduğumuz konumlardan, yaşadığımız bu hayattan her gün bir bahaneyle şikâyet ederken, Anadolu’da insanlar her şeyin kıymetini, değerini biliyor. Her konuda şikâyet etmek yerine en ufak şeylerden mutlu olmaya çalışan bu insanlarla ne kadar yakın ama bir o kadar da uzağız. “Kaçakçı Şahan” kitabının ilk ve en uzun öyküsü “Gaffar ile Zara” da da benzer durumlar söz konusu. Askerden yeni dönen genç, ailesinin perişan hâlde olduğunu görür buna karşılık para kazanmak ve ailesini geçindirmek için iki çocuğuna ve eşine veda etmek zorunda kalır. Anadolu’da insanlar bir şeyler kazanmak, bir yerlere gelebilmek için hayatlarından büyük ödünler vermek zorunda kalıyor. Son derece gerçeği yansıtan hikâyelerden bir diğeri de “Büyük Yas”. Bu hikâyede ise büyük bir silah kazasının acı verici bir ölüme sebep olmasını, bu ölümün de arkasında getirdiği olumsuzlukları görüyoruz. Evleneli daha bir yıl bile olmamışken eşini kaybeden Gülsün, daha kocasının ölümünün acısını atlatamamışken toplum baskısı ve töreler kendisini yapmak istemediği şeyler yapmaya zorunlu kılar. Ne yazık ki ülkemizin doğusunda yetersiz eğitim şartlarından kaynaklanan bilgisiz, yetersiz insanların ve hâlen kadınlara saygı duymayan insanların olduğu bir toplum var. Tıpkı “Güzel Parmaklar” hikâyesinde de görüldüğü gibi kadına karşı şiddetin var olduğu, kadınların ezildiği Anadolu’da, bu üzücü olaylar karşısında izleyici olmak dışında bir şey yapamıyoruz. Kitabın ismini aldığı en gerilimli hikâyesi “Kaçakçı Şahan”ın teması ise yoksulluktur. Yine ölümle sonuçlanan bu hikâyede kazandığı parayı evine götürmek için Halep’ten yola çıkan Şahan, mayın tarlasında bacağını kaybeder. Patlamaları duyan jandarmalar ise Şahan’ı düşman sanıp vururlar. Aileye gelecek zararları engellemek için çevredekiler Şahan’ı tanıdığını belli etmez. Şahan’ın babası ise oğlunun kendisine daha önce söylediği gibi; kendisine bir zarar gelirse ağzına koyacak olduğu altınları alır ve oğlunun ölümünün acısını içine gömer. Üç, beş kuruş para kazanıp geçimlerini sürdürme çabası veren insanlar daha da kötüsü gençler hayatlarından oluyor. Onlar için para kazanmak tüm bir hayatlarına bedel oluyor. Ne kadar acı ki bizler bu rahatlıkta yaşarken bu yakınımızdaki insanlar her gün böylesine acılar yaşıyor. Bizler sıcacık evlerimizden, son model televizyonlarımızdan ya da her gün kapımıza gelen gazetelerden bu acı olayları görüyor ya da okuyoruz. Peki, ne kadar duyarlıyız? Hepimiz bu haberleri görüp, duyarken üzülüyoruz fakat yakınımızda olan bu olaylar karşısında elimizden hiçbir şey gelmiyor. Bekir Yıldız’ın konu aldığı bu kısa öyküleri biz de kendi ülkemizde, çok yakınlarımızda yaşıyoruz tıpkı yakın zamanda gerçekleşen Soma faciası gibi. Para kazanmak, ailelerinin geçimlerini sağlamak uğruna insanlar sözde işlerinin fıtratı gereği hayatlarından oluyor. Anadolu’nun bu bildiğimiz, yakın olduğumuz yüzüne yabancılaşmamamız ve daha fazla sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Elif Yurdemi