ÜZEYÝR Son dönem Osmanlý mutasavvýflarýndan Osman Þems Efendi ve halifeleri hem Kadirî hem Üveysî olarak tanýnmýþtýr. Üveysî yönü ön plana çýkan bazý tarikatlar günümüzde de varlýðýný sürdürmektedir. Pakistan’daki Nakþibendî-Üveysî tarikatý ile daha ziyade Avrupa ve Amerika’da faaliyet gösteren Ýran kökenli Üveysî Þah Maksûdî tarikatý bunlardandýr. 2007, s. 279-302; A. S. Hussaini, “Uways al-Qaranî and the Uwaysî Sûfîs”, MW, LVII (1967), s. 103-113; K. Spellman, “A National Sufi Order with Transnational Dimensions: The Maktab Tarighat Oveyssi Shahmaghsoudi Sufi Order in London”, Journal of Ethnic and Migration Studies, XXX/5, Abingdon 2004, s. 945-960; Julian Baldick, “Uwaysiyya”, EI 2 (Ýng.), X, 957; Necîb Mâyil-i Herevî, “Üveysiyye”, DMBÝ, X, 458-460. Vefat etmiþ velîlerin ruhaniyetinden Üveysî metotla feyiz alan sûfîlerden birçoðunun ayrýca yaþayan bir mürþide intisap ettiði görülmektedir. Bazý sûfîlere göre bu daha güvenilir bir yoldur. Zira rüyasýnda bir velîyi görüp ondan bazý bilgiler alan kiþi bunun sadýk bir rüya mý yoksa bir aldatmaca mý olduðunu anlamakta zorlanabilir. Bu kiþinin yaþayan rehberine danýþarak bu bilgilerin dinin kurallarýna uyup uymadýðýný öðrenmesi daha doðru bir davranýþtýr. Danýþacak bir rehberi bulunmayan kiþiler ise yanlýþ fikirlere sapabilir. Bu sebeple bazý sûfîler, “Diri bir kedi ölü bir aslandan daha iyidir” sözüyle yaþayan bir þeyhten eðitim almanýn önemini vurgulamýþtýr. – BÝBLÝYOGRAFYA : Ferîdüddin Attâr, Te×kiretü’l-evliyâß (nþr. M. Ýsti‘lâmî), Tahran 1374 hþ., s. 27-29, 103, 106; Hasan Dihlevî, Fevâßidü’l-fußâd (nþr. M. Latîf Melik), Tahran 1377 hþ./1957, s. 28; Eflâkî, Menâšýbü’l-£ârifîn, I, 39; Muhammed Pârsâ, Risâle-i Æudsiyye (nþr. Ahmed Tâhirî Irâký), Tahran 1354 hþ./1975, s. 12; a.mlf., Fa½lü’l-Åi¹âb (nþr. Celîl-i Misgernejâd), Tahran 1381 hþ., s. 60-61; Salâh b. Mübârek el-Buhârî, Enîsü’¹-¹âlibîn (nþr. Halil Ýbrahim Sarýoðlu – Tevfîk Sübhânî), Tahran 1371, s. 95-96; Abdullah-ý Ýlâhî, Zâdü’l-müþtâk¢n, Süleymaniye Ktp., Ýbrâhim Efendi, nr. 420, vr. 86a-b; Abdurrahman-ý Câmî, Nefe¼âtü’l-üns (nþr. Mahmûd Âbidî), Tahran 1375 hþ./1996, s. 16, 303, 499, 597; Fahreddin Safî, Reþe¼ât-ý £Aynü’l-¼ayât (nþr. Ali Asgar Muîniyân), Tahran 1356/1977, I, 126; II, 631; M. Sýddîk Zelîlî, Dîvân (nþr. Ýmin Tursun), Beijing/Pekin 1985, s. 478-555; Muhammed Bâkýr b. Muhammed Ali, Mašåmât-ý Þâh-ý Našþibend, Buhara 1328/1910, s. 15-16; Þeyh Hudâydâd b. Taþ Muhammed Buhârî, Bustânü’l-muhibbîn (nþr. B. M. Babacanov – M. T. Kadýrova), Türkistan 2006, s. 317; Harîrîzâde, Tibyân, I, 106a-b; Ma‘sûm Ali Þah, ªarâßiš, II, 48-52; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuþ – Ali Yýlmaz), Ýstanbul 2006, I, 171-200; Ahmet Yaþar Ocak, Veysel Karanî ve Üveysîlik, Ýstanbul 1982, s. 91-104; Gulâm Ali Âryâ, ªarîša-i Çiþtiyye der Hind ve Pâkistân, Tahran 1365 hþ., s. 195; J. Baldick, Imaginary Muslims: The Uwaysi Sufis of Central Asia, London 1993; Devin DeWeese, An “Uvays¢” Sufi in Timurid Mawarannahr: Notes on Hagiography and the Taxonomy of Sanctity in the Religious History of Central Asia, Bloomington 1993, s. 1-21; a.mlf., “The Tadhkira-i Bughrâ-khân and the Uvaysî Sufis of Central Asia: Notes in Review of Imaginary Muslims”, CAJ, XL/1 (1996), s. 87-127; Masami Hamada, Hagiographies du Turkestan Oriental, Kyoto ÿNecdet Tosun — ÜZEYÝR ( ) ˜ Kur’an’da adý geçen, peygamber olup olmadýðý tartýþmalý kiþi. ™ Kur’ân-ý Kerîm’de sadece bir yerde Tevbe sûresinde (9/30) bahsi geçen Üzeyir’in (Uzeyr) kimliði tartýþmalýdýr. Kur’an yorumcularýnýn bir kýsmý Bakara sûresinin 259. âyetinde yüzyýl uyuduðu bildirilen kiþinin Üzeyir olduðunu nakleder (Ayoub, s. 7). Ýslâm kaynaklarýnda açýkça ifade edilmemekle birlikte müslüman âlimlerin çoðunun Üzeyir’i yahudi geleneðindeki Ezrâ ile özdeþleþtirdiði görülmektedir. Yahudi geleneði hakkýnda geniþ bilgiye sahip bulunan Ýbn Hazm, Üzeyir ve Ezrâ isimlerinin ayný þahsa delâlet ettiðini açýkça söylememekle beraber eserlerindeki anlatýmdan onun da bu yöndeki görüþü benimsediði anlaþýlmaktadýr (el-Fa½l, I, 99; erRed, s. 77). Bir mühtedi olan Semev’el elMaðribî, Üzeyir’in Ezrâ ile özdeþleþtirilmesine karþý çýkar. Ona göre Üzeyir Elazar (Eliezer) kelimesinin Arapçalaþmýþ þeklidir, dolayýsýyla Üzeyir ile Ezrâ ayný kiþi deðildir (Ýfhâmü’l-Yehûd, s. 63). Çaðdaþ araþtýrmacýlardan M. Sharon da benzer bir görüþe sahiptir. Sharon’a göre Üzeyir, Ýbrânîce “ozer” (yardým edici) kelimesinin Arapçalaþtýrýlmýþ biçimidir (Encyclopaedia of the Qur’ån, IV, 39). Mekkî b. Ebû Tâlib ise “üzeyir” kelimesinin Arapça kökenden geldiðinde bütün nahivcilerin ittifak ettiðini belirtmektedir (Ýbnü’l-Cevzî, III, 423). Üzeyir’in kimliði ve üzeyir kelimesinin kökeni konusunda daha farklý görüþler ileri sürenler de vardýr. Bu kelimeyi Finkel, Mezmurlar’daki (2/7) “aziz” kelimesine, Mejdi Bey eski Mýsýr tanrýlarýndan Oziris ismine, Paul Casanova “azazel” kelimesine dayandýrýr (Jeffery, s. 214). Mejdi Bey’in görüþüne Zürkanî de katýlýr. Ona göre Ýsrâiloðullarý, Mýsýr’da bulunduklarý sýrada Oziris’le ilgili inancý benimsemiþlerdi (M. Abdülazîm ez-Zürkanî, II, 279). Newby ise Üzeyir’i Enoh’la (Uhnûh/Ýdrîs) iliþkilendirir (A Concise Encyclopedia of Islam, s. 209; ayrýca bk. ÝDRÎS). Üzeyir’in peygamber olup olmadýðý konusunda Ýslâm âlimleri arasýnda farklý görüþler vardýr. Ýbn Abbas, Üzeyir’in peygamber olup olmadýðýný bilmediðini söyler (Ýbn Kesîr, el-Bidâye, II, 283). Ýbn Ebû Hâtim ondan Allah’ýn peygamberi diye söz eder (Tefsîr, II, 502). Ýbn Kesîr, Üzeyir’in peygamberliðine dair görüþün Ýslâm âlimleri arasýnda yaygýn olduðunu nakleder. Buna göre Üzeyir, Dâvûd ile Süleyman veya Zekeriyyâ ile Yahyâ arasýnda yaþamýþtýr. Ýbn Asâkir’in Ýbn Abbas’tan rivayet ettiðine göre Üzeyir kader hakkýnda soru sorduðu için adý peygamberler listesinden silinmiþtir (Ýbn Kesîr, II, 389-391). Bazý Ýslâm âlimleri Üzeyir’i (Ezrâ) Tevrat’ý tahrif etmekle de suçlamýþtýr (Ýbn Hazm, el-Fa½l, I, 197; Ýbn Kayyim el-Cevziyye, s. 421). Üzeyir’le ilgili temel problem Kur’an’da bildirildiði üzere (et-Tevbe 9/30) yahudilerin onu Allah’ýn oðlu olarak kabul etmeleridir. Ýslâm âlimlerine göre Üzeyir kaybolan Tevrat’ý yeniden ortaya çýkardýðý için yahudiler onu Allah’ýn oðlu kabul etmiþlerdir. Ýslâm kaynaklarýnda bununla ilgili iki rivayet vardýr. Bir rivayete göre Üzeyir zamanýnda Ýsrâiloðullarý Tevrat’ý terketmiþ ve doðru yoldan sapmýþlardý. Bunun üzerine Allah, Tevrat’ý ve tabutu (tâbût, ahid sandýðý) ortadan kaldýrýr ve hâfýzalarýndaki Tevrat’la ilgili bilgileri siler. Ýsrâiloðullarý musibetler içinde sefih bir hayat sürmeye baþlarlar. Hikmet sahibi sâlih bir kimse olan Üzeyir, Tevrat’ý yeniden göndermesi için Allah’a dua eder. Bir gün gökten bir nur iner ve Üzeyir’in kalbine nüfuz eder; bu nur Tevrat’ýn nurudur. Nurun Üzeyir’in kalbine girmesiyle Tevrat onun belleðinde canlanýr. Üzeyir bunu halka açýklar ve Tevrat’ýn kendilerine yeniden verildiðini müjdeler, ardýndan Tevrat’ý onlara öðretir. Üzeyir’in ölümünden sonra tabut bulunur ve içinden çýkan Tevrat’la Üzeyir’in öðrettiði Tevrat karþýlaþtýrýlýr. Ýkisi arasýndaki uygunluðu görünce hayrete düþen Ýsrâiloðullarý, “Üzeyir’e bu bilgi ancak Allah’ýn oðlu olduðu için verilmiþtir” derler (Ali b. Muhammed el-Hâzin, II, 351). Diðer rivayete göre Bâbil Kralý Buhtunnasr, Ýsrâiloðullarý’ný savaþta yenip mâbedi tahrip etmiþ ve Tevrat âlimlerini katletmiþti. Üzeyir bu olay sýrasýnda henüz küçük bir çocuktu. Ýsrâiloðullarý sürgünden döndüklerinde aralarýnda Tevrat’ý bilen kimse kalmamýþtý. Allah bir iþaret olarak yüzyýl ölü býraktýðý Üzeyir’i yeniden diriltince elindeki tasla bir melek Üzeyir’in yanýna gelmiþ ve Üzeyir meleðin sunduðu tastaki suyu içince Tevrat bilgisine sahip olmuþtur. Daha sonra Allah onu Ýsrâiloðullarý’na gön401 ÜZEYÝR dermiþ, Üzeyir kendini onlara tanýtmýþtýr. Ýsrâiloðullarý, “Sen Üzeyir isen Tevrat’ý bize yazdýr” demiþ, Üzeyir de Tevrat’ý onlara yazdýrmýþtýr. Ýçlerinden biri, “Babam Tevrat’ýn gömülü olduðu yeri bana haber vermiþti” deyince Tevrat’ýn gömülü olduðu yere gidip Tevrat’ý çýkarmýþ, Üzeyir’in yazdýrdýðý Tevrat’la bu Tevrat arasýnda hiçbir fark görülmemiþtir. Bunun üzerine Ýsrâiloðullarý, Üzeyir’in Allah’ýn oðlu olduðu için Allah’ýn onun kalbinden Tevrat’ý yok etmediðini söylemiþtir (a.g.e., II, 351-352; Ýbnü’lCevzî, III, 423-424). Ýslâm kaynaklarýnda Üzeyir hakkýnda nakledilen bu rivayetler yahudi tarihinde önemli bir yere sahip olan Ezrâ’yý akla getirmektedir. Nitekim “pseudographik” metinlerden IV. Ezrâ’da (IV/19-48) bu rivayetlere benzer bir anlatým bulunmaktadýr. Yahudi geleneðine göre Ezrâ bir peygamber deðildir, fakat Yahudilik’te peygamberden üstün bir konuma sahiptir. Yahudi din bilgini rabbiler onu Hz. Mûsâ ile mukayese etmiþ ve onun da Hz. Mûsâ gibi Tevrat’ý almaya lâyýk olduðunu ileri sürmüþtür. Rabbilere göre Hz. Mûsâ daha önce gelmeseydi Tevrat Ezrâ’ya verilirdi (Sanhedrin, 21b). A. Geiger, Kur’an’da yer alan Üzeyir’le ilgili ifadenin Talmud’daki aþýrý saygý ifadesinin yanlýþ aktarýmýndan kaynaklandýðýný ileri sürer (Judaism and Islam, s. 154). Yahudiler arasýnda Ezrâ’nýn Allah’ýn oðlu olarak yüceltildiðine iliþkin yahudi kaynaklarýnda herhangi bir bilgi yoktur. Geleneksel yahudi inancýnda da bunun bir iþareti görülmemektedir. Bu sebeple yahudi bilgini Mûsâ b. Meymûn, Kur’an’daki bilgiyi yahudilere karþý bir iftira þeklinde deðerlendirir (Jacobs, I, 181). Sa‘lebî, Ýbn Cerîr et-Taberî, Ebü’l-Fidâ Ýbn Kesîr, Fahreddin er-Râzî ve Tûsî gibi müfessirler âyetin bütün yahudileri kapsamadýðýný belirtir (Ayoub, s. 9-14). Tefsirlerde yer alan rivayete göre bunu söyleyenler Medine’deki bir grup yahudidir (Ýbn Ebû Hâtim, VI, 402 1781; Ýbnü’l-Cevzî, III, 424). Ýbn Hazm ise Yemen civarýnda yaþadýklarýný söylediði Sadûkýler’in Ezrâ’yý Allah’ýn oðlu olarak kabul etme inancýný taþýdýklarýný belirtir. Ona göre Sadûkýler’i diðer yahudi gruplardan ayýran en önemli inanç budur (el-Fa½l, I, 99). Makdisî ise Ezrâ’yý Allah’ýn oðlu diye kabul eden yahudilerin Filistin yahudileri olduðunu, bunu Ezrâ’yý yüceltmek ve onu onurlandýrmak için yaptýklarýný, diðer yahudilerin bunu kabul etmediklerini söyler (elBedß ve’t-târîÅ, IV, 35). Yahudi asýllý Ýskenderânî ise Hicaz bölgesindeki Karâîler’in bu inanca sahip bulunduklarýný nakleder (Lazarus-Yafeh, s. 53). Ezrâ / Üzeyir’i Allah’ýn oðlu diye nitelendiren yahudi gruplarýna dair verilen bilgiler tarihsel açýdan doðrulanabilecek nitelikte deðildir. Yemen yahudileriyle Ezrâ arasýnda bir lânetleþmeden söz edilmekte, bu da Ýbn Hazm’ýn verdiði bilgiyi geçersiz kýlmaktadýr. Makdisî’nin görüþü de tamamen temelsizdir. Karâîler’in mezhep yapýsý da Ýskenderânî’nin görüþünü doðrulamaktan uzaktýr. Bununla birlikte Kur’an’da yer alan (et-Tevbe 9/30) ifadeyi mecazi olarak anlamak da uygun deðildir. Zira yahudilerin Üzeyir hakkýnda söylediklerinin, hýristiyanlarýn Hz. Îsâ hakkýndaki inançlarýna paralel þekilde zikredilmesi böyle anlamayý engellemektedir. Esasen Kur’an’ýn indiði dönemdeki Hicaz bölgesi yahudilerinde böyle bir inanç vardý ve Hicaz yahudileri diðer yahudiler gibi bir kurtarýcý mesîh beklentisi içindeydi. Ancak ezoterik inanç yapýsýna sahip bu bölge yahudilerinin beklediði mesîh farklýydý. Muhtemelen onlar bu mesîhe “Tanrý’nýn yardýmcýsý” anlamýnda Ýbrânîce Azaryahu yahut Ozer diyorlar ve onun Tanrý’nýn oðlu olduðuna inanýyorlardý. Bu kelimeler Arapça’ya Üzeyir þeklinde aktarýlmýþtýr. Buna göre Tevbe sûresindeki uzeyr kelimesi bir isim deðil mesîhe verilen bir unvandýr þeklinde düþünülebilir. Üzeyir unvanýný taþýyan bu mesîh de Newby’nin iþaret ettiði gibi Enoh olmalýdýr. Zira Enoh’a atfedilen sýfatlarla hýristiyanlarýn Mesîh diye Îsâ’ya atfettikleri sýfatlar birbirine çok benzemektedir (Adam, s. 103-118). BÝBLÝYOGRAFYA : Ýbn Ebû Hâtim, Tefsîrü’l-Æurßâni’l-£a¾îm (nþr. Es‘ad Muhammed et-Tayyib), Mekke 1417/1997, II, 502; VI, 1781; Makdisî, el-Bedß ve’t-târîÅ, IV, 35; Ýbn Hazm, el-Fa½l, I, 99, 197, 210; a.mlf., erRed £alâ Ýbni’n-Na³rîle el-Yehûdî (nþr. Ýhsan Abbas), Kahire 1380/1960, s. 77; Semev’el el-Maðribî, Ýfhâmü’l-Yehûd (nþr. ve trc. Moshe Perlmann), New York 1964, s. 63; Ýbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, III, 423-424; Ali b. Muhammed el-Hâzin, Lübâbü’t-teßvîl (nþr. Abdüsselâm M. Ali Þâhin), Beyrut 1415/1995, II, 351-352; Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Hidâyetü’l-¼ayârâ (nþr. M. Ahmed el-Hâc), Dýmaþk 1416/1996, s. 421; Ýbn Kesîr, el-Bidâye, II, 283, 389-391; A. Geiger, Judaism and Islam (trc. F. M. Young), Madras 1898, s. 154; A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ån, Baroda 1938, s. 214; M. Abdülazîm ez-Zürkanî, Menâhilü’l-£irfân, Kahire 1362/1943, II, 279; L. Jacobs, Jewish Law, New York 1968, I, 181; Mahmoud Ayoub, “.Uzayr in the Qur’an and Muslim Tradition”, Studies in Islamic and Judaic Traditions (ed. W. M. Brinner – S. D. Ricks), Atlanta 1986, s. 3-18; G. D. Newby, A History of the Jews of Arabia, Columbia 1988, s. 59-60; a.mlf., A Concise Encyclopedia of Islam, Oxford 2004, s. 209; H. Lazarus-Yafeh, Intertwined Worlds: Medieval Islam and Bible Criticsm, Princeton 1992, s. 50-74; a.mlf., “.Uzayr”, EI 2 (Ýng.), X, 960; Baki Adam, “Müslümanlarýn Yahudilere Yönelttiði Teolojik Eleþtiriler”, Müslümanlar ve Diðer Din Mensuplarý (haz. Abdurrahman Küçük v.dðr.), Ankara 2004, s. 103-118; Mustafa Öztürk, Kýssalarýn Dili, Ankara 2010, s. 209-234; P. Casanova, “Idrîs et .Ouzaïr”, JA, CCV (1924), s. 356-360; Y. Erder, “The Origin of the Name Idris in the Qur’an”, JNES, XLIX/4 (1990), s. 339-350; V. Comerro, “Esdras Est-Il Le Fils De Dieu?”, Arabica, LII/2, Leiden 2005, s. 165-181; M. Sharon, “People of the Book”, Encyclopaedia of the Qur’ån (ed. J. D. McAuliffe), Leiden 2004, IV, 39. ÿBaki Adam – — ÜZEYÝR BEY ˜ (bk. HACIBEYLÝ, Üzeyir). ™