SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE TARIM EKONOMİSTLERİNİN

advertisement
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE TARIM EKONOMİSTLERİNİN
İŞLEVLERİ
Emin IŞIKLI1
Ela ATIŞ1
2
Harun TANRIVERMİŞ3
ÖZET
D ü n y a n ın
k a y n a k la rı
p a y la ş a n
b a ş lıc a
in s a n
s o ru n la rın d a n
sa y ıs ı
a rttık ç a ,
biri
ç e v re
o lu ş a n
k irle n m e s id ir.
ç e v re
S ın ırlı
s o ru n la rın ın
b a s it
ö n le m le rle ç ö z ü le b ilm e s i o la n a ğ ı o rta d a n k a lk m a k ta d ır. B ü tü n ü lk e le rin ö z e llik le
1 9 5 0 'li y ılla rd a n itib a re n hızlı e k o n o m ik k a lk ın m a s ü re c in e g irm e le ri, b a ş ta d o ğ a l
k a y n a k la r o lm a k ü z e re , c a n lı y a ş a m ın ı te h d it e d e c e k b o y u tla ra u la ş m ış tır.
s o ru n la rın
çözüm ü
b a ş la n a n ,
e k o lo jik
için,
1 9 8 0 ’li v e
ilk e le re
d a y a lı
1 9 9 0 'lı y ılla rd a
e k o n o m ik
yoğun
s is te m le rin
Bu
o la r a k ta r tış ılm a y a
k u ru lm a s ı
veya
s ü rd ü rü le b ilir k a lk ın m a y a k la ş ım ın ın b e n im s e n m e s i g e re ğ i o r ta y a ç ık m ış tır. B u
bildiride; ö n c e lik le ç e v re v e e k o n o m i ilişkile rin in ta rih s e l g e liş im i, ç e v re k o r u m a
k a p s a m ın d a s ü rd ü rü le b ilir k a lk ın m a y a k la ş ım ın ın g e liş im i, d a y a n d ığ ı v a r s a y ım la r
ile
b a ş lıc a
ç e v re s e l,
e k o n o m ik
ve
sosyal
s ü rd ü rü le b ilirlik
ö lç ü tle ri
ta n ım la n a c a k tır. A y rıc a s ü rd ü rü le b ilir k a lk ın m a n ın u y g u la n m a s ı a ç ıs ın d a n T a r ım
E k o n o m is i B ilim in in iş le v le ri d e ta rtış ılm a k ta d ır.
1.GİRİŞ
insan doğada varoluşundan bugüne kadar, doğadan yararlanmış,
doğayı işlemiş, bilgi birikimi ve teknik gelişmeye paralel olarak doğaya
egemen olmaya çalışmıştır. Doğaya üstünlük kurmaya yönelen bir
arayış, insan ile insanın içinde yaşadığı çevresi arasındaki mevcut
uyumu bozmuştur. Ancak insanoğlu, uzun süre doğaya verdiği
zararlardan habersiz olarak yaşamını sürdürmüştür. Özellikle 20.yüzyılda
yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerin çevre üzerindeki baskısı tehlikeli
boyutlara ulaşmış ve 20.yüzyılın sonuna doğru toplumlar, bir dizi çevre
sorunları ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum gözlenebilir ve tehlikeli
boyutlara ulaşınca, kendisini dünyanın tek sahibi olarak gören insanlar,
çeşitli çözüm yolları araştırmak zorunda kalmıştır (Keleş ve Hamamcı,
1993).
...............
Hava, su, toprak kirlenmesi ile başlayıp, bitki örtüsü ve
hayvanların yok olması ve insanların ölümüne kadar uzanan çevre
sorunlan, bu sorunlarla karşılaşan toplumlarda bir gelecek endişesi
uyandırmıştır. Bu sorunların yaygınlık kazanmasının bir diğer nedeni de,
çevreden yararlanmanın ekonomik bir bunalıma yol açmasıdır. Doğal
kaynakların ve enerji kaynaklarının kıtlığı, nüfusun besin maddeleri
üretiminden daha hızlı artması, kentleşme ve sanayileşme ile kirliliğin
artması, temel çevre sorunları olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar
herkesçe kabul edilmekle birlikte, ülkelerin farklı çıkarları farklı
değerlendirmelerin yapılmasına neden olmuştur. Bu sorunların çözümü
1 Prof.D r, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bomova/tZMİR.
2 Yard.Doç.Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bomova/tZMİR.
3 Dr., Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı/ANKARA.
45
için üretilen bütün önerilerin hedefi de, gelecek kuşaklar için dünyanın ve
kaynakların korunması noktasında toplanmaktadır.
Günümüzde gerek uluslararası ve gerekse ulusal düzeylerde
toplumların çevre duyarlılığının göreli olarak arttığı görülmektedir. Bunun
en önemli nedeni, bu sorunların artık insanların yaşam standardını
düşürmesi ve insanlığın geleceğini tehdit edebilecek boyutlara ulaşmış
olmasıdır. Buna paralel olarak çevre sorunları ile birçok bilim dalının
ilgilendiği ve Çevrebilimin disiplinlerarası bir konu haline geldiği
görülmektedir. Bu çok disiplinli yaklaşım içinde, çevrenin korunması ve
geliştirilmesi, ekonomiden mühendislik bilimlerine kadar birçok bilim
dalını yakından ilgilendirmektedir. Bu bildirinin amacı, çevre ve ekonomi
ilişkileri, bu sorunu inceleyen alternatif yaklaşımlar ve bunlardan biri olan
sürdürülebilir kalkınma (SK) yaklaşımının ana hatları ile incelenmesi ve
bu kapsamda özellikle tarım ve çevre ekonomisinin inceleme konulan
yönlerinden Tarım Ekonomistlerinin işlevlerinin tartışılmasıdır. Tarım
Ekonomistlerinin SK stratejisi açısından işlevleri, hem bu yaklaşımın
teorik altyapısının oluşturulması, hem de SK’nın uygulanması
yönlerinden olabilmektedir.
2. ÇEVRE KORUMA KAPSAMINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA
Çevre koruma öncelikle gelecek kuşaklara yöneliktir. Bir
toplumda kısa vadeli karlar ile uzun vadeli çevresel değerlerin çatıştığı
durumlarda, gelecek kuşaklara olan sorumluluğun da düşünülmesi
gerekir. Su, hava ve toprak kalitesi soyut değerler olmayıp, doğrudan
doğruya insanların yaşam kalitesi ile ilgilidir. Çevre kalitesine önem
verilmesi, doğrudan yaşam kalitesinin korunmasını sağlayacağından,
ekonomik kalkınma için yapılacak hatalı uygulamalann baştan
önlenmesini sağlar. Günümüz kuşağının bugünkü üretim ve tüketim
mallanndan yararlandığı ancak, bu kaynaklarla gelecek kuşaklann
gereksinimlerinin karşılanamaması ve bundan zarar görmeleri 1980'li yıllarda
tartışılmaya başlanmıştır.
Ülkelerin çevreye yönelik stratejilerinin belirlenmesinde ideolojik
faktörlerden çok, ekonomik ve teknik faktörlerin ağırlık taşıdığı
görülmektedir.
Bu bakımdan ülkelerin
ekonomik ve
teknik
olanaklarındaki farklılıklara göre farklı çevre politikalarını oluşturdukları
görülmektedir. Bu politikaların oluşturulmasında belirleyici faktör,
ekonomi ve ekoloji arasındaki ilişkiler veya hızlı ekonomik büyüme ile
ekolojik dengenin korunması arasında yapılan tercihlerdir. Ekonomiekoloji ilişkisine göre çevre politikalarının oluşturulmasında, ağırlığın
ekonomi önceliğinden, ekoloji önceliğine yöneldiği görülmektedir. Bu
amaçla kullanılabilecek araçlar; (i) tepki ve onarım stratejisi, (ii) tahmin
ve önleme stratejisi ve (iii) SK stratejisidir (Ertürk, 1996; Tanrıvermiş,
1997).
SK, 1980’lerde dünya gündemine gelen ve hızla uygulamaya
taşınmasına yönelik politikaların oluşturulduğu yeni bir kavramdır. Bu
kavram günümüz kuşağının gereksinimleri karşılanırken gelecek
kuşakların doğal kaynaklara olan taleplerinin dikkate alınması felsefesine
46
dayanmaktadır.
Bu
bakımdan
sürdürülebilirlik,
kuşaklararası
dayanışmayı esas almakta ve mevcut kaynakların israf edilmeden
kullanımını hedeflemektedir. Bu amaca ulaşılabilmesi için öncelikle,
ekonomi politikalarında değişikliklerin yapılması, toplumların daha fazla
üretme ve tüketme eğilimleri yerine, gereksinimleri karşılayabilecek ve
doğal kaynak stokunun rasyonel kullanımını sağlayabilecek yeni bir
ekonomik anlayışa gereksinimleri bulunmaktadır. Sürdürülebilirliğin
ekonomik yönünün gerçekleştirilebilmesi ve dolayısıyla kalkınmanın
sağlıklı bir biçimde ölçülebilmesi için, doğal kaynak stoku, yıpranmalar
ve kirliliğin makro ekonomik sisteme entegre edilmesi ve buna göre
makro ölçütlerin hesaplama yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
SK, bugünkü neslin gereksinimlerini, gelecek nesillerin
gereksinimlerini karşılayabilme olanağını ortadan kaldırmaksızın
karşılayabilen kalkınmadır (Brundthland et al, 1987). Bu tanımda
çevrenin
bugünkü
ve
gelecekteki
nesillerin gereksinimlerini
karşılayabilme yeteneğinin, mevcut sosyal organizasyonlar ve teknolojik
düzey ile engellendiği düşüncesi bulunmaktadır. Bu bağlamda SK’nın
gerçekte bir değişim süreci olduğu ve bu süreçte; kaynakların kullanımı,
yatırımların ve teknolojik gelişmenin yönlendirilmesi, kurumsal
değişikliklerin uyumlu, insanlığın bugünkü ve gelecekteki gereksinim ve
beklentilerinin karşılanma potansiyelinin zenginleştirici bir değişim süreci
olması gerekliliğine inanılmaktadır. Genel anlamıyla SK’da dikkati çeken
iki önemli nokta; insanların isteklerinin değil temel gereksinimlerinin
karşılanması gerektiği ve çevre kaynaklarının sınırlı olduğunun
vurgulanmasıdır.
Ekonomi-ekoloji ilişkilerinde köklü bir değişim sürecini içeren
SK’nın temel amaçları ise; büyümeyi canlandırmak, büyümenin niteliğini
değiştirmek, sürdürülebilir bir nüfus düzeyini garantiye almak, iş, yiyecek,
enerji, su temini, sağlık gibi temel gereksinimleri karşılamak, doğal
kaynak tabanını korumak ve geliştirmek, teknolojiyi yeniden
yönlendirmek ve kararlarda çevre ve ekonomiyi birleştirmektir. Bu
amaçlar aslında insanın kendisi ve doğa ile olan uyumunun arttırılmasına
yöneliktir. Bu amaçları gerçekleştirebilecek SK stratejisinin hedefleri ise;
kararlarda halkın etkin katılımını sağlayıcı bir siyasal sistem, üretim
fazlası ve teknik bilgi sağlayan ekonomik sistem, uyumsuzluktan doğan
gerilimleri çözebilen bir sosyal sistem, ekolojik tabanı koruyan bir üretim
sistemi, sürekli yeni çözümlere yönelmiş teknoloji, hatalarını
kendiliğinden düzeitebilen bir yönetim sistemi, sürdürülebilirliği
destekleyen
uluslararası
ticaret
ve
finans
sistemlerinin
gerçekleştirilmesidir (Brundtland et al, 1987).
SK kavramı, esasen sürdürülebilir ekonomik büyüme ile
eşanlamlı olmaktadır. Sürdürülebilir ekonomik büyüme için, ürünlerin
maliyetlerine çevresel maliyetlerin eklenmesi ve doğal kaynaklardaki her
türlü kayıpların ekonomik büyümenin analizinde yer alması gerekir,
özellikle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan doğal kaynaklar, bu
analizlerde özel olarak ele alınmalıdır. 1987’de BM Çevre ve Kalkınma
Komisyonu’nun hazırladığı Ortak Geleceğimiz adlı raporun temel amacı,
47
çevre sorunlarının uzun vadeli çözümleri ile çevre ile uyumlu ekonomik
kalkınm anın ön koşullannı incelemek ve ülkelere öneriler getirm ektir
Rapora göre çevre ile uyumlu ekonomik kalkınmanın temel koşulu
SK'dır. Ancak SK'nın nasıl uygulanabileceği konusunda bir görüş birliği
bulunm am aktadır (Tumer, 1988) Hatta doğayı kullanarak kalkınma,
sürekli veya kalıcı kalkınma anlamına gelen SK deyiminin anlamı bile
tartışılm aktadır (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994).
3. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN KAPSAMI VE TEMEL
İLKELERİ
Ekonomide çevre kavramı çok yeni değildir. 19 yüzyıl boyunca
klasik ekonomistler doğal kaynaklar konusu ile ilgilenm işlerdir Basit
olarak Malthus ve Ricaıdo, ülkenin arazi varlığının ekonomisinin birçok
özellikleri için anahtar olduğunu belirtmişlerdir. Ekonomide çevre
konulannın yoğun olarak tartışılması, 1932'de A. Plgou'nun yazdığı
Refah Ekonomisi adlı eser ile başlamıştır. 1950'lerde ise dışsallıklar ve
kamu malı kavranılan geliştirilmiştir. Daha sonra ekonomistler toplumsal
refah ve kaynak ayınmı için bir anahtar olan Pareto Optimalliği
kavramında etkinlik nosyonunu kullanmışlardır. 1970’lerde ekonomik
büyüme kavramı yeniden tartışılmıştır. Doğal çevrenin tahribi ve bunun
yaşam kalitesine etkileri birçok bilim adamınca araştırılmış ve böylece
1972'de Roma Klubü, büyümenin sınırı üzerinde tartışma başlatmıştır.
Klubün raporu, dünyanın tek bir sistem olduğunu varsaymakta ve doğal
çevrede kirlenme ve yıpranma devam ederse, doğal kaynakların 2000
yılına kadar tükenmiş ve yıpranmış olacağını vurgulamaktadır. Böylece
bütün dünya sistemi hiçbir yerde aynı yapıya sahip olmayacak ve bir
çevresel çöküntü yerine, bölgesel çöküntüler olacaktır. 1977'de göreli
olarak daha iyimser bir çevre raporu yayınlanmıştır. Bu Leontief Modeli
olarak adlandırılmıştır. Leontiefin çalışmasında, kirlilik sorunu çok basit
olarak görülmekte ve kirlilikten kaynaklanan bir tehlikenin bulunmadığı,
demir ve çinko hariç, yeraltı kaynaklarının tükenme ihtimalinin olmadığı
belirtilmiştir (Tanrıvermiş, 1998).
1980’lerde Global 2000 tartışılmış ve konu ile ilgili daha önceki
raporlar da kritik edilmiştir. Bu rapor 2000 yılına doğru GSYİH
kapsamında nüfus, iklim, tarım, gıda, su, enerji, orman ve bitkiler, politik
ve coğrafi bölgeselleşmenin esaslarını değerlendirmektedir. Ortak
Geleceğimiz adlı raporda çevresel değerleri de içeren kalkınma ve
büyümenin
bir yolu
önerilmiştir.
Kalkınmanın
ve
kaynaklann
sürdürülebilirliği bu raporda kapsamlı olarak araştırılmış, kalkınma ve
kaynak kullanımının, bunların sürdürülebilirliklerinin dikkate alınması ve
buna göre yönetilmeleri ile olanaklı olabileceği belirtilmiştir. 1992'de
Rio’daki Dünya Zirvesi'nde çevre ile ilgili bazı önemli kararlar alınmıştır.
Gündem 21, çevre korumada küresel kararlara katılım esasına dayanan
sürekli ve dengeli kalkınma planını önermiştir. Bu plan, gelişm iş ülkelerin
gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini çevre veya dünyayı olumsuz
etkilemeden geliştirmeleri için yardım yapmalannı içermektedir. Bunun
tahmin edilen maliyeti yılda 125 milyar $'dır. Bu kapsamda dünya
devletleri, ekonomik faaliyetler ve doğal kaynakların yönetiminin entegre
48
edilmesi için, SK’ya yönelmek zorunda kalacaklardır (Tannvermiş,
1998).
SK'nin teorik dayanaklarını klasik büyüme teorisinde bulmak
mümkündür, örneğin D.Ricardo, toprak kaynaklannın azalan verimler
dolayısıyla sınırlılığından, T.Malthus ise, hızlı nüfus artışı gözleminden
hareketle, büyümenin doğal sınırlan olduğundan, bu sınırlara bir kez
ulaştıktan sonra daha fazla mal üretmenin olanaksızlığından söz etmektedir
(Kalaya ve Doğan, 1997). Her iki düşünür de, teknolojinin tarımsal üretimi
arttırıcı bir işlevi olabileceğini düşünememişlerdir (Fisünoğlu, 1986).
Halbuki özellikle 1950'li yıllardan sonra teknolojinin tanmda sağladığı
artış dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Bu artışın küçük bir oranı yeni
tanm alanlannın açılmasından, daha önemli bir kısmı ise sulama,
gübreleme, ilaçlama ve yükseK verimli ve dayanıklı çeşitlerin
geliştirilmesi ve kullanımı gibi teknolojilerden kaynaklanmıştır.
SK için, tüketmeden kullanım ve geri kazanım olmak üzere iki temel
koşul ya da yöntem vardır. Tüketmeden kullanım ile yenilenebilir canlı doğal
kaynaklann ve geri kazanım ile de yenilenemeyen cansız doğal kaynaklann
korunması amaçlanmaktadır.
SK ile ilgili uluslararası tartışmalar; (i) gelecek kuşakların doğal
ve insanlarca üretilen kaynaklar üzerindeki hakları ve (ii) kaynakların
gelecek kuşaklara aktanlması ile ilgili mevcut kamu ve gönüllü
kuruluşların uzun dönemde yaşam kalitesini yönetmek için yeterli olup
olmadığı konulannda yoğunlaşmaktadır (Norgaard, 1991).
SK'nin dayandığı temel ilkeleri ise; (i)
biyosferin ekonomik
büyümeyi sınırlaması, (ii) bilim ve teknolojinin insan yaşamını
iyileştirebileceğinden kuşku duyulması, (iü) çevresel risklerden kaçınmanın
gerekli olması, (iv) gelirin yeniden dağılımında adalet ve eşitlikçi etiğin
desteklenmesi, (v) amaçlar ve bilimsel tanımlamalar, (vi) nüfus artışı ile
ilgilenilmesi ve insan sermayesinin eğitim yoluyla geliştirilmesine önem
verilmesi ve (vii) canlı türlerinin devamlılığının sağlanması ile çevrenin ve
nesli azalan kültürlerin korunmasına ekonomik büyümeden daha fazla önem
verilmesi olarak sıralanabilir (Batie, 1989). SK yanlılan bu amaçlara
ulaşabilmek için, nüfusu ve doğal kaynak varlığını stabilize edecek, stoklar
ile mal ve hizmet akışlannın bireyler arasında adil bir şekilde dağılımını
sağlayacak kurumsal bir düzenleme yapılmasını önermektedir.4
4.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMANIN
ÖLÇÜMÜ
VE
ÖLÇÜTLERİ
1980'li yıllardan itibaren insan ve çevre arasındaki ilişki; biyolojik
kaynaklar, tarım ve ekosistemierin taşıma kapasiteleri, ekonomik
büyümenin ve kalkınmanın sürdürülebilirliği yönlerinden İncelenmektedir.
Doğal kaynaklar ve sosyo-ekonomik sistemler birbirini etkilemekte ve bu
etkileşim sonucunda insan yaşamının refahı, ekonomik kalkınma ve
ekolojik döngüde değişikliklere neden olmaktadır. SK, evrensel
kalkınmanın sağlanması ve organizasyon stratejisi olarak oldukça yeni
bir kavram olup, sosyal, ekolojik ve ekonomik yönden incelenebilir, (i)
Sosyal sürdürülebilirlik: Yiyecek, içecek ve barınma gibi temel insan
ihtiyaçlarının ve daha ileri derecede güvenlik, özgürlük, iş ve eğlence
49
faaliyetleri gibi sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının sürekli olarak
karşılanmasıdır. Sosyal sürdürülebilirlik daha çok bireylerin ihtiyaçları
üzerine yoğunlaşmıştır, (ii) Ekolojik sürdürülebilirlik: Biyolojik sistemlerin
ve ekosistemlerin üretkenliğinin ve işlevlerinin sürekliliğini ifade
etmektedir. Uzun vadede ekolojik sürdürülebilirlik genetik kaynakların ve
biyolojik çeşitliliğin korunmasını, buna karşılık kısa vadede yapılan
düzenlemeler ise ekosistemlerin uzun vadede kalıcılığını sağlamak için
gerekli olmaktadır, (iii) Ekonomik sürdürülebilirlik: Sürdürülebilir
ekonominin en önemli elemanı nüfus artışı, doğal-beşeri yeteneklerin
teknolojik yenilikleri başaracak şekilde geliştirilmesi ile ekonomik
gelişmenin sağlanmasıdır. Açıklanan sürdürülebilirlik kavramlarının hepsi
birlikte incelenmelidir. SK’yı incelemek için uzun dönemleri kapsayan
doğal kaynakların durumunu da içeren ekonomik kalkınma modellerine
gereksinim vardır. SK'nın incelenmesinde; ekonomik, ekolojik ve sosyal
sürdürülebilirlik faktörleri ve bunlar arasındaki ilişkiler hakkında yeterli
bilgi toplamak gerekmektedir. Bu bilgilerin ve bunlardan üretilen makrogöstergelerin amacı; miktar ve kalite olarak doğal kaynaklar ve çevrenin
mevcut durumu, değişim ve trendi ile ekonomik faaliyetler ve çevre
arasındaki etkileşim ve neden-sonuç ilişkisini tanımlamaktır.
GSMH’nın kapsamında, israf ve lüks ile temel gereksinimlerin
karşılanması arasında bir ayırım yapılmamaktadır. Burada toplum
yaşamında çok önemli bir yere sahip olan, kişinin arzulan ve
gereksinimleri arasındaki fark bütünüyle ihmal edilmektedir. Bu durumda
GSMH'daki olumlu artışlar, bireyler veya toplumun arzularının sınırsız
olarak artışı ile pazarın genişlemesine bağlıdır. Ekonomik büyümenin
bireylerin temel gereksinimlerini ne ölçüde karşıladığı konusunda bazı
araştırmalar yapılmıştır. Bunların sonucunda, özellikle belirli kesimlerin
içinde bulunduğu yoksulluğun, GSMH’nın yükselmesi ve bireylerin maddi
istek düzeyleri ile gerçek ekonomik olanaklar arasındaki farkın giderek
arttığı belirlenmiştir (Naess, 1992). Böylece SK hedefinden büyük ölçüde
uzaklaşılmış olmaktadır. SK tanımında ekonomik bir terim olan ve
tüketimi ifade eden istek yerine gereksinimin kullanılmıştır. Büyüme,
GSMH'daki sayısal anlamdaki bir artışı ve kalkınma ise, gelişimi ve
kalıcı değişimleri ifade etmektedir. Kalkınma ekonominin herhangi bir
sektöründeki büyümenin, diğer sektörlerde kalıcı bir etki yapmasını
gerektirir. Büyümede nicelik önemli iken, kalkınmada nicelik ve nitelik
önem taşımaktadır. Ekonomik büyüme GSMH'daki artış veya kişi başına
düşen gelirdeki artış ile gerçekleşirken, kalkınma, büyümenin maliyetinin
minimize edilmesi ve büyüme ile sağlanan refah artışının toplumun
tamamına dengeli ve adaletli bir şekilde yansıtılması ile sağlanabilir. Bu
bakımdan yaşam koşulları, sağlık ve eğitim hizmetleri, düşük anne ve
bebek ölüm oranının sağlanması gibi yaşam kalitesine yönelik
iyileşmeler sağlanamazsa, kalkınmadan söz edilemez (Smith, 1994).
Ulusal refah açısından önemli bir unsur olan çevre kalitesindeki
değişmeler, GSMH’nin hesabında dikkate alınmamaktadır. Bunun üç
önemli nedeni bulunmaktadır: (i) Ekonomideki büyümeyi gösteren
GSMH, ölçülebilen bir gösterge olup, bazı ölçülemeyen unsurları
içermemesi önemli bir eksikliktir. Kirlenme ve çevre kalitesi gibi
50
kavramları sayısal olarak ölçüp GSMH hesaplarına dahil etmek çok
güçtür ve yoğun bir çalışma gerektirir, (ii) GSMH'daki büyüme toplumsal
refah artışını gösteren bir araç iken, kaliteli çevre toplumsal refah için
doğrudan bir amaç olmaktadır, (iii) GSMH, ekonomide piyasaya sunulan
ve belirli fiyatlarla alınıp satılan mal ve hizmetleri kapsamakta, oysa
toplumsal refahı (kaliteli bir çevrenin insan sağlığına olumlu etkiler gibi)
piyasada işlem görmeyen mallar ve hizmetler de etkilemektedir
(Tannvermiş, 1998).
Ekonomik büyüme modelinin üretim ve tüketim esası üzerine
dayanması ve GSMH'nm artırılmasına yönelik olması, SK'nın temelini
oluşturan en önemli öğelerden biri olan yaşam kalitesi yerine maddesel
yaşam standardı kavramı üzerinde yoğunlaşmayı gerekli kılmaktadır. SK
ve dolayısıyla yaşam kalitesinin yükseltilmesi, öncelikle mevcut
kaynakların israf edilmeden kullanımı ile olanaklıdır. Ancak kaynak
tasarrufu ve yaşam kalitesinin düşüşüne yönelik birçok faaliyet GSMH'da
azalmaya yol açmaktadır, örneğin, motorlu taşıtlarla ulaşıma oranla
daha az kaynak tüketen bisiklet ve trenle ulaşım, GSMH'ya daha az
katkıda bulunur. Ancak toplu taşıma veya bisiklet gibi ulaşım olanakları,
özellikle çevre sorunlarının yoğun olduğu kentlerde birçok sorunu
hafifletebilecektir (Brown et al, 1992). Diğer yandan kirlilik yaratan
sanayinin gelişimi, kirlilikten doğan sağlık masraflarının artması, trafik
kazalarındaki artışlar vb. GSMH’yı da yükseltecektir. Bu nedenlerle
yaşam standardı yerine yaşam kalitesi kavramının esas alınması hemen
hemen olanaksızdır. Bu durum; ekonomik sistemde durgunluk, kriz ve
işsizliğe neden olacaktır. Kısaca ekonomik büyüme modeli ile SK
kavramı birbiri ile çelişmektedir (Marlinez, 1987; Nath and Talay, 1995).
SK politikasını üç düzeyde incelemek olanaklıdır. Bunlar; (i)
Doğal kaynaklar ve çevre üzerinde olumsuz etkiler yapacak veya
gelecek kuşaklara önemli kirlilik yükünün yüklenmesine neden olacak
yatırımların belirlenmesine yönelik çevresel değer biçme yöntemlerinin
belirlenmesi, (ii) Bu yöntemlerin uygulanmasında yararlanılan ekonomik
araçlann belirlenmesi ve (iii) Milli gelir hesaplarına kirlilik ve doğal
kaynakların dahil edilme yöntemlerinin belirlenmesi gibidir (Ceylan,
1995). Bu amaçlarla genişletilmiş veya sosyal fayda/maliyet analizi,
çevresel etki değerlendirmesi, maliyet-etkinlik analizi, risk-fayda analizi,
çok amaçlı karar verme teknikleri, sistem ve optimizasyon modelleri,
girdi-çıktı analizleri ve ticaret ve yatırım modelleri gibi yaklaşımlar
bulunmaktadır. Bu araçlardan en fazla fayda/maliyet, çevresel etki
değerlendirme ve girdi-çıktı analizleri kullanılmakta veya kullanılması
önerilmektedir.
SK göstergeleri, birkaç gelişmiş ülkede hesaplanmıştır. Bunlar
ülkelerin öncelikleri gözönünde bulundurularak her ülkenin kendi
koşullarına göre hazırianmalıdır. Bunlar içinde en önemli ve etkin role
sahip olan ve UNDP’nca 1990’dan itibaren sürekli geliştirilen İnsan
Kalkınma İndeksidir. Yerel düzeyde sürdürülebilirliğin saptanması için;
çevresel, sosyal ve ekonomik SK göstergelerinin saptanması
gerekmektedir. Bu ölçütlerin kantitatif olması, çevre-ekonomi ilişkilerini
açıklamak için mümkünse parasal değerlere dönüştürülmesi ve gelecek
51
kuşakların gereksinimlerini karşılama olanaklannı ellerinden almadan
kalkınma politikalarının saptanmasına yardımcı olmaları gereklidir. Bu
amaçla belirlenmesi gereken çevresel göstergeler; çevre kalitesinin
durumu ile ilgili bilgileri sağlamakta olup, hava, toprak, su kirliliği,
kimyasal konsantrasyonlannın ölçümü, doğal kaynaklardaki yıpranma
oranlarının belirlenmesi, flora ve faunadaki tür ve ırkların sayısı ve
tiplerinin belirlenmesi gibidir. Sosyal göstergeler ise, insan kalkınması ve
yaşam kalitesini değerlendirir. Bunlar; eğitim ve sağlık hizmetlerinin
düzeyi, suçluluk oranı, yaşam standardı, sosyal güvenlik, kültürel
farklılıklar, gençlik sorunları, cinsiyet farklılıkları, ulaşım olanakları ve
güvenliği, kentsel ve kırsal yaşam ortamlannın kalitesi ve konforu gibidir.
Ekonomik
göstergeler,
ekonomik
gelişimin
sürdürülebilirliğini
değerlendirmede kullanılmakta olup, bunlar; GSMH, GSYİH, yoksulluk
düzeyi, işsizlik oranı, döviz kuru, beslenme olanakları ve nüfus artışı
gibidir (Hatcher, 1996; Tanrı vermiş. 1998). Sürdürülebilir bir dünya için
özellikle kaynaklar ve kirlilik akışlarını kapsayan, çevre, demografi,
toplum ve kalkınmaya ilişkin bilgiler verebilecek göstergelere gereksinim
olduğu Gündem 21’de belirtildiği gibi açıktır. Bu göstergeler tek tek
belirlendikten sonra, bunlann birbirine entegre edilmesi, SK yaklaşımının
uygulanabilirliğinin ölçülmesinin en önemli aşamasıdır.
6. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE TARIM EKONOMİSİ
5.1. Genel Durum
Ekonomi,
toplumu
oluşturan
bireylerin
gereksinimlerini
karşılamak amacıyla kıt kaynakların nasıl ve hangi alternatiflerde
kullanılabileceğini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bakımdan ekonomik
faaliyetlerin amacı, kıtlıkla mücadele etmektir. Bu kapsamda üreticiler,
işletmeler ve devletler aynı şekilde tercihlerle karşı karşıyadır ve bu
açıdan ekonomiyi kısaca tercihler bilimi veya kaynak tahsisi bilimi olarak
tanımlamak da olanaklıdır (İnan, 1994). Bunun nedeni, kaynakların insan
gereksinimlerine oranla genellikle kıt olmasından dolayı, bu kaynakların
etkin kullanımının sağlanmasıdır. Tanm ekonomisi ise, tanm ile ilgili
ekonomik soruların çözümüne yönelik çalışmalar yapan ve bu amaçla
ekonominin ilke ve yasalannı tarıma uygulayan uygulamalı bir bilim
dalıdır (Açıl ve Demirci, 1984; İnan 1994; Erkuş vd, 1995). Bu kapsamda
Tarım Ekonomisi, ekonomi biliminin temel ilkelerini kullanarak tarımın
sorunlarına çözüm araştıran bir disiplindir. Tarım Ekonomisi Bilimi, tanm
işletmelerinde teknik bilgilerin ekonomik olarak uygulanma yöntemleri,
girdi-çıktı ilişkilerinin düzenlenmesi, tarım ürünlerinin iç ve dış
pazarlaması ve tüketimi, kuruluş ve organizasyon ve tarıma yönelik
politikalann oluşturulması ile ilgilenir (Karagölge vd, 1995).
Tarım, doğal kaynakların bilinen en eski kullanım şekillerinden
biridir. Başlangıçta doğa ile uyumlu bir faaliyet olan tarım, özellikle
Sanayi Devriminden sonra bilim ve teknoloji de meydana gelen
gelişmelerin tarımda da uygulanması ile çevre ve doğal kaynakların
sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemeye başlamıştır. Ayrıca tarım, sanayi
ve hizmet kesimlerinin verdiği çeşitli zararlarla da karşı karşıya kalmıştır.
Tarım bilimleri ve teknolojilerindeki gelişmelerin tarımsal üretime
52
uygulanması ile tarımda yığın üretime geçilerek uzmanlaşma ve
işletmeler arasındaki entegrasyonlar artmıştır. Tanmda kimyasallar, alet
ve m akinalar ve otomasyon olanaklarının daha yaygın olarak kullanımı,
üretim biçiminin endüstriyel veya yüksek enerjili tanma dönüşmesine
neden olm uştur Tarımda modem girdilerin kullanımının artınlması ile
sağlanan üretim artışı yeşil devrim olarak tanımlanmış ve böylece 1980 li
yıllarda dünya tarihinde daha önce görülmemiş üretim artışları
sağlanmıştır. Günümüzde tanma yönelik politikaların amaçlarından biri
ve en önemlisi, kaynak kullanım etkinliğini artırmak ve kaynakların
sürdürülebilir kullanımının gerçekleştirilmesidir.
Sürdürülebilir tanm, tarımsal faaliyetin olumsuz çevresel
etkilerini minimize eden, verimliliğin ve tarımsal gelirin devamlılığını
sağlayan ve tarımda endüstriyel girdilerin kullanımının azaltılmasına
yönelik bir stratejidir. Buna göre sürdürülebilir tarım, yeni bir dünya
görüşü ve yeni bir yapılanma modelini gerektirmektedir. Doğal
kaynaklann korunması ve geliştirilmesi, çevrenin korunması, enerji
tasarrufu, verim lilik ve karlılığın sağlanması, gıda maddelerinin kaliteli ve
sağlık koşullarına uygun olarak üretilmesi gibi amaçlarla tarım işletmeleri
ve kırsal kesim için yaşanabilir bir sosyo-ekonomik ortam oluşturmayı
hedefleyen sürdürülebilir tarım, uygun bir alternatif olarak görülmektedir.
Ancak günümüz tarımının geleneksel yapısı, gıda maddeleri talebinin
yüksekliği, Özellikle gelişmekte olan ülkelerde uzun vadeli politikalar
yerine kısa vadeli ekonomik kalkınmanın sağlanmasını amaçlayan
politikalara ağırlık verilmesi, tarım kimyasalları ve diğer girdileri üreten
sanayinin çok ileri düzeyde gelişmiş olması gibi faktörler nedeniyle
sürdürülebilirliğe yönelik politikaların tarımda uygulanması, doğrudan ve
hızlı bir biçimde olamayacağı açıktır (Rehber, 1991).
Sürdürülebilirlik stratejisinin en önemli koşulu alan kullanım
planlaması
ve
iyi
işletmeciliktir.
Bununla
birlikte
tarımda
sürdürülebilirliğin sağlanması için çeşitli eylem planlan geliştirilmiş ve
tartışılmaktadır. Bu planlara göre sürdürülebilir tarım için öncelikli
eylemler; (i) verimli topraklar tarımsal üretim için korunmalı, (ii) toprak ve
su kaynaklarını koruma çalışmaları geliştirilmeli, (iii) marjinal araziler
üzerinde tarımın etkilen azaltılmalı, (iv) bitkisel ve hayvansal üretim
faaliyetlerinin birbirine entegre olması teşvik edilmeli, (v) kuru tarım
bölgelerinde sürdürülebilirlik ve verim lilik yükseltilmeli, (vi) entegre
tarımsal
mücadale
uygulamaları
yaygınlaştırılmalı,
(vi i)
tanm
kimyasallarının (ilaç, gübre, büyümeyi düzenleyiciler gibi) kullanımı
kontrol edilmeli, (viii) tarımın genetik kaynakları korunmalı, (ix) küçük
çiftçiler ve tarım kesimindeki topraksız ailelerin tanmdışı işlerde
istihdamı artırılarak toprak üzerindeki nüfus baskısı hafifletilmeli ve (x)
tanmda fiyat politikalan yerine koruma politikalarına ağırlık verilmeli
olarak saptanmıştır (Beazley, 1993).
Tanm ekonomisi, doğası gereği, çok sayıda bilim dalları ile
ilişkili, bu bilim dallarının bulgu ve yöntemlennden yararlanan, olayları
geniş bir perspektif içinde inceleyen ve parça-bütün ilişkilerini
değerlendiren bir bilim dalıdır. Bu bakımdan Tarım Ekonomisti
disiplinlerarası çalışmalara yatkındır (Yurdakul, 1994). Günümüzde çevre
53
sorunları gibi karmaşık sorunların çözümüne yönelik yaklaşımların
geliştirilmesinde çok disiplinli ve disiplinlerarası işbirliğine dayanan
çalışmaların yapılması dışında daha etkin bir çözüm yolu
bulunmamaktadır. Tarımsal üretim doğaya bağlı ve doğa ile içiçe
olduğundan bir yandan çevre sorunlarından en çok etkilenmiş ve diğer
yandan da bilinçsiz üretim yöntemleri ile çevre sorunlarına neden
olmuştur. Tarım Ekonomistleri, bilinçli kaynak kullanım politikaları
üreterek, doğal kaynakların sömürülmeden, verimliliği koruyarak,
kaynakların sürekliliğini sağlamaya katkıda bulunabilir. Doğa, insan ve
üretim arasındaki ilişkilerde dengeleri sağlayabilir ve tarımsal üretimin bu
yönde sevk ve idare edilmesine önemli katkılar yapabilir (Yurdakul,
1994). Kaldı ki Çevrebilimin
kapsadığı konular ve dolayıyla SK
yaklaşımının temel dayanağını oluşturan ekolojik esaslar nedeni ile de
Tarım Ekonomisi Bilimi hem bu kavramların tanımlanması, hem de SK
politikalarının saptanması ve saptanan politikaların uygulanması
açısından önemli işlevlere sahiptir. Çünkü Tarım Ekonomisi Biliminin
uğraşı alanı doğal kaynaklar ve çevreyi kullanarak geliştirilen tarımsal
faaliyetler olması nedeniyle bu bilim dalı ekolojik esaslara dayalı olarak
çalışmalarını yürütmektedir. Günümüzde ABD ve Avrupa ülkelerinde
Tarım Ekonomisinin çok geniş konuları kapsadığı ve sınırlarının hızla
değiştiği görülmektedir (Talim, 1994). Bu yeni konulardan biri de doğal
kaynaklar ve çevre ekonomisi ve yönetimi konusudur. Bu alan hemen
hemen bütün gelişmiş ülkelerde, Tarım Ekonomisi Biliminin bütün
dallarına entegre edilmiştir.
Özellikle ABD ve diğer ülkelerde disiplinlerin çok fazla tartıştığı
ve ilgilendiği sürdürülebilir tarımsal kalkınma kavramının teorik
altyapısının kurulması ve bunların ekonomik değerlendirmelerde
kullanılması, Tarım Ekonomisi disiplini açısından büyük önem
taşımaktadır. En azından Tarım Ekonomistlerinin bu kavramı çok iyi
anlayarak geliştirilmesine katkı yapmaları gerekmektedir. SK kavramının
daha kapsamlı analizlerinin yapılması gerekir. Bu analizler SK
yaklaşımlarını kritize etmeyi, sürdürülebilirlik amacı taşıyan kuruluşların
kurulması ve SK yanlılarınca ortaya atılan temel soruları yönlendirmeyi
içerebilir. SK taraftarlarının tartıştığı esas konular; büyüme, dağıtım,
kaynaklar, çevre kalitesi ve insan refahı arasındaki ilişkilerin
incelenmesidir. Bazı bilim adamları SK'yı çevresel kısıtlara bağlı kalan
ekonomik büyümenin sağlanması olarak tanımlamaktadır. Kaynaklann
devamlılığı açısından SK ise, doğal kaynaklar ve çevrenin kullanımını
minimize etmeyi amaçlamaktadır (Batie, 1989). SK kavramının teorisi ve
uygulanması ile ilgili araştırmalar, mesleğin zorluklarını oluşturmaktadır.
Çünkü SK kavramı yasal ve kurumsal yönlerden sürekli gelişmekte ve
kavram bütünüyle tarım, ekonomik kalkınma ve doğal kaynaklara yönelik
politikalara entegre olmakta, ancak, konunun çeşitli zorluklan nedeniyle
bu alana yeterli ilgiyi göstermeyen uzmanlar bütünüyle karar organları ve
güncellikten uzaklaşmaktadır.
Tarım ekonomistleri birçok şekilde sürdürülebilirliği tartışmaya
katkıda bulunabilir. Tarım ekonomistleri yapacakları ekonomik ve sosyal
analizlerle, hem politika saptama, hem de SK kavramı ve amaçlarının
54
daha sistematik ve tutarlı olmasına yardımcı olabileceklerdir.
Günümüzde dahi SK kavramının teorik çerçevesinin tam olarak
saptanamadığı ve saptanan ilke ve yöntemlerin çok sınırlı olarak
uygulanabildiği görülmektedir (Batie, 1989). Eğer SK kavramı geniş
kapsamlı olarak uygulanacaksa, mevcut kuruluşların yerine yeni
örgütlenmelerin yapılması ve tarımda örgütlenmenin özellikle gelişmekte
olan ülkelerde yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Mevcut politikalar
ve kuruluşlarda ana iyileştirmeler yapılmaksızın, SK ilkelerinin ekonomi
politikalarına daha iyi entegre etmeye yönelik pek çok amaç tamamen
sözde kalacaktır. Tarım ekonomistleri bir yandan sürdürülemeyen
eylemler için politik teşvikleri kaldırarak mevcut politikaları değiştirerek,
bir yandan da sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen yeni kuruluşları
oluşturarak SK amaçlarını gerçekleştiren kurumsal oluşumda yardımcı
olabilirler.
5.2. Türkiye’deki Durum
Türkiye tarım işletmelerinin temel özelliği, işletmelerin sayıca
çoğunluğunun arazi varlıklarının küçük, çok parçalı ve dağınık olmasıdır.
İşlenerek tarım yapılabilecek alanın son sınırına ulaşılmış olmasına
karşın, mevcut alanlar etkin olarak kullanılamamakta, endüstriyel ve
kentsel yerleşimler, turistik tesisler ve kamu yatırımları ile diğer amaç
dışı kullanım alanlarına tahsis edilmektedir. Böylece toprak kaynakları,
tahrip edilmektedir. Yanlış tarım tekniklerinin uygulanması, iklim,
topografik faktörler vb. nedenlerle erozyon ile önemli miktarda toprak
kaynakları tahrip olmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'de sürdürülebilir
tarımsal üretim yapılabilmesi için kaynakların geliştirilmesi, kaynak
tabanlarının tahribinin önlenmesi, tarımda girdi kullanımına yönelik
politikaların ve düzenlemelerin yeniden yönlendirilmesi ve tarımsal
üretim faaliyeti ve kaynaklarını olumsuz etkileyen tarım dışı faktörlerin
gözden geçirilmesi ve buna yönelik ulusal stratejilerin oluşturulması
gereklidir.
VI. ve VII. Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda sürdürülebilir
ekonomik kalkınmaya olanak verebilecek şekilde doğal kaynakların
yönetimini sağlamak ve gelecek kuşaklara insana yakışır bir doğal, fiziki
ve sosyal çevre bırakmak temel ilke ve politika olarak belirlenmiş olsa da
(Anonim, 1994; Anonim, 1995), uygulamada ekonomi ve özellikle tarım
politikalarına çevre unsurunun entegre edilemediği ve tarımda
sürdürülebilirliği sağlayabilecek stratejilerin belirlenmediği görülmektedir.
Tarımsal kalkınmanın sürdürülebilirliği açısından çeşitli çevresel,
ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya olan ülkemizde, SK
yaklaşımına uygun olarak yeni eylem planlarının hazırlanması ve
bunların mümkün olan en kısa sürede uygulanması ile doğal kaynakların
korunması ve geliştirilmesinin sağlanması gereklidir Kaynakların
korunması ve devamlılığını sağlayacak önlemler, bu konuda görevli
kuruluşların
yeniden şekillendirilmesi
veya
yeni
kuruluşların
oluşturulması şeklinde olabilir. Bu kurumsal oluşumda tarım
ekonomistleri aktif rol alabileceklerdir. Bu kurumsal ve hukuksal
düzenlemelerde tarım ekonomistleri hem politikacıların strateji
55
geliştirmesine yardımcı olacak, en doğru bilgiye ulaşmalannı sağlayacak
bilimsel konularda yardımcı olabilirler, hem de (Gündem 21'de de yer
aldığı gibi) sürdürülebilir tarım stratejilerinin geliştirilmesinde ve bu
stratejilerin üreticiler tarafından benimsenmesinde rol oynayabilirler.
Verimliliğin korunması, toprak kalitesinin korunması, su ve enerji
kaynaklarının tahrip edilmeden kullanımı, çevreye duyarlı tanmsal
uygulama ve teknolojilerin geliştirilmesi, kaynakların korunması vb.
konular da üreticilerin eğitilmesi ve böylece üreticilerde davranış
değişikliği yaratılarak, çevre duyarlılığının artırılması, konunun uygulama
boyutu açısından büyük önem taşımaktadır. SK, temelde insan
faaliyetleri ile doğal ekosistemin uyumunu öngörmektedir. Bu bakımdan
multidisipliner bir yaklaşım içinde araştırma, eğitim ve öğretim faaliyetleri
geliştirilmeli, çiftçi, tarım işçileri, teknik elemanlar, tüketiciler ve hatta
karar organları ve politikacılar da SK bilincinin yaygınlaştırılması,
uygulamada başarılı olmak için gerekmektedir.
Türkiye'de tanm ekonomistlerinin sürdürülebilir tarımsal
kalkınma açısından önemli bir işlevi üstleneceği bir diğer konu, makro
ekonomik ölçütler ve özellikle milli gelir hesaplarıyla ilgilidir. Milli gelir
hesaplarında doğal kaynakların miktarı ve bu miktarda meydana gelen
değişmeler yer almamaktadır. Hesaplamada, sadece fiziki sermayede
meydana gelen aşınma ve eskimeler amortisman olarak yer almakta,
oysa gelecekteki potansiyel üretimi düşürecek faaliyetlere karşılık,
bugünkü gelir düzeyinde bir düzenleme yapılmamaktadır (Fisünoğlu,
1990). Tanm kesimi ile ilgili sürdürülebilirlik göstergeleri ve tanmsal net
yurtiçi hasılanın hesaplanabilmesi için, su ve rüzgar erozyonu, çölleşme,
tuzlanma, artan asitlilik ve tanm tekniğinin işlenen arazide neden olduğu
diğer yıpranmalar, çayır ve meralarda oluşan yıpranmalar, baraj ve
göletlerin ekonomik ömürlerini tamamlamadan artan sedimantasyon ile
kullanım dışı kalması, kirliliği azaltma veya önleme maliyetlerindeki
artışlar gibi çevresel maliyetlerin değerlerinin saptanması ve tanm
sektörü hasılasından çıkarılması gerekir. Böylece sektörel düzeyde
sürdürülebilir gelir veya hasıla hesaplanmış olacaktır. Bu amaçla
ülkemizde fiziksel ve parasal doğal kaynak muhasebesinin oluşturulması
gerekmektedir.
Çevresel düzeltimli tarımsal
makro
ölçütlerin
belirlenmesi, tarımda kaynak kullanım sorunlarına sürdürülebilirlik
çerçevesinde çözümler getirilmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.
Oysa Türkiye'de tanmsal üretimde toprak ve su gibi doğal kaynaklar
önemli yer tutmakta ve bu kaynaklar düşüncesizce hızla tüketilmektedir.
Bu nedenle milli gelir hesaplarında doğal kaynak stoklarındaki değişmeyi
ve kirliliğin yarattığı refah kaybının gerçek maliyetlerini veya toplumsal
maliyetlerini gözönüne alacak düzeltmelerin yapılması gerekir.6
6. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Dünyadaki fakirlik, eşitsizlik, kaynakların aşırı tüketimi
azaltılamadığı ve kirlenmeyi önleyecek veya en azından azaltabilecek
teknolojiler geliştirilip uygulanmadığı sürece, çevre sorunlarının çözümü
olanaklı görünmemektedir. Yeni dünya düzeninde sürdürülebilir
kalkınmanın sadece bir aldatmaca mı olduğu veya ekolojik duyarlılığın
56
ekonomik faaliyetleri tamamen durdurması mı gerektiği tartışılmaktadır.
İnsanlığın varlığı, ancak ekonomik faaliyetlerin devamı ile olanaklı
olduğuna göre, yapılacak iş, ekonomik faaliyetlerin bugünkü biçiminin
eleştirel bir sorgulanmasından sonra yeniden tanımlanması, faaliyetlerin
ne kadar ve kimler için olacağına ilişkin yeni değerler sisteminin
oluşturulmasına gereksinim vardır. Bu sistem ekonomik faaliyetlerin
çevresel boyutlannı gerçek anlamda hesaba katmak zorunda kalacaktır.
SK yaklaşımının özellikle doğal kaynakların tükenme eğilimini
vurgulaması yönünden dikkate alınması gereklidir. Bu yaklaşım doğal
kaynakların korunması ve geliştirilmesi için siyasal ve bürokratik
müdahaleyi gerekli görmekte olup, bu özel mülkiyet esasına dayanan
serbest piyasa çevreciliği yaklaşımı ile çelişmektedir. Bunun için
öncelikle
doğal kaynaklarla ilgili mülkiyet haklarının yeniden
düzenlenmesi, bu konu ile ilgili sorunların çözümlenmesi, bu hakların
devri ile ilgili temel esasların saptanması için ayrıntılı ve istikrarlı bir
yasal ve idari organizasyonun varlığı gereklidir. Ayrıca bireysel fayda ve
maliyetler ile toplumsal fayda ve maliyetler arasında farklılıklara neden
olan dışsallık sorunlarının çözümü için devletin çeşitli çevre politikası
önlemlerini alması gerekmektedir. Doğal kaynaklar kullanıldıkça oluşan
amortismanlar, bina, alet ve makinalann amortismanlarında olduğu gibi,
GSMH hesaplarında dikkate alınmalı ve çevre düzeltimli makro
ekonomik
ölçütlerin
hesaplanması sürecine geçilmesi
yolları
araştınlmalıdır. Bunun için öncelikle sektörel ve ulusal düzeylerde doğal
kaynakların envanteri ve muhasebeştirilmesinin yapılmasına gereksinim
bulunmaktadır. Bunun için doğal kaynakların amortismanı ve
yıpranmaları ile çevre muhasebesinde izlenecek yaklaşımlann
saptanması gereklidir. Bunun için uygun bir doğal kaynaklar yönetim
sistemi oluşturulmalı, bu sistemin ekonomik ve geleneksel araçları
belirlenmeli, sistem içinde görev alacak kamu ve özel kuruluşların
fonksiyonları tanımlanmalı, sistem kendi finansmanını sağlayabilmeli ve
böylece yerel aktörler (çiftçiler, çiftçi örgütleri vb.) harekete geçirilmelidir.
Tanmda kullanılan kimyasal gübreler, ilaçlar, büyümeyi
düzenleyiciler, tarımın küresel ısınmaya katkıları, yaban yaşamı ve doğal
peyzajın bozulmasına olan etkileri belirgin olarak ortaya çıktıktan sonra,
bu sorunların ayrıntılı olarak analizi ve çözümüne yönelik ekolojik,
ekonomik ve teknolojik yaklaşımlann ulusal tanm politikasının amaç ve
araçları ile birlikte değerlendirilmesi ve bütünsellik içinde uygulanması
gereklidir. Ülkemizde tarım ve tanmsal sanayilere yönelik politikalara
çevre unsurunun entegre edilmesi açısından Tarım Ekonomisi disiplinine
önemli görevler düşmektedir, öncelikle bu kesimlere yönelik projelerin
hazırlanması aşamalarına çevresel değerlendirmelerin eklenmesi,
kredilendirme ve teşviklerde yatırımların çevresel etkilerinin özellikle
incelenmesi gereklidir. Ayrıca kırsal çevre sorunları, üreticilerin yaşam
kalitelerinin yükseltilmesi, tarımsal kaynaklarla ilgili sorunlara çözüm
önerilerinin getirilmesi ve yerel ve makro düzeyde sürdürülebilirliğin
ölçülmesine yönelik araştırmalara ağırlık verilmelidir. Bunun için
öncelikle Tarım
Ekonomisi
disiplininin
lisans ve
lisansüstü
programlarında doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi ve yönetimi
57
konularına yer verilmesi gerekmektedir, öze llikle ülkemizde doğal
kaynakların
korunması,
geliştirilmesi
ve
kullanımının
yeniden
düzenlenmesi için yapılması gereken ayrıntılı bilimsel çalışmalann
gerekli olduğunu vurgulamak gereklidir. Tarımda SK uygulamaları ile
ilgili olarak yabancı literatürde çok sayıda araştırma bulunmasına karşın,
ülkemizde bu tip araştırmalar çok yetersizdir. Tarımın yapısal
sorunlanmn çözümüne yardımcı olması açısından bu tür araştırmalann
ülkemizde de yapılması ve bunların sonuçlanndan yararlanarak makro
düzeyde değerlendirmelerin yapılması ve ulusal tarım politikalannın bu
sonuçlara göre yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Açıl, A F. ve Demirci, R.. 1984 Tanm Ekonomisi Dersleri. A.Ü Z F.
Yayın No 880, Ders Kitabı: 245, Ankara.
Anonim, 1994 Çevre, VII Beş Yıllık Kalkınma Planı ö I.K. Raporu,
DPT Yayın No 2360. Ankara.
Anonim, 1995 Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), DPT,
Ankara
Batie. S S., 1989 Sustalnable Development: ChallengesTo The
Profession of Agricultural Economics, American Journal of
Agricultural Economics, Vol:71, No:5:1083-1101.
Beazley, M.. 1993 Caring For The Earlh, IUEN. ÜNEP, W W F, Reed
International Books Limited, LoncJon, UK.
Brundtland, G H. et al.,1987. Our Common Future, VVorld Commission
on Environment and Development, Oxford University Press, Oxford,
UK
Brown, L.. Postel, S. and Flaxin, C., 1992. Environmentally Sustainable
Development: Building on Brundtland, UNESCO, Belgium.
Ceylan, T., 1995. SK, Gelişme İktisadı, Editör: T.lşgüden, F.Ercan ve
M.Türkay, Beta Basım Yayın A.Ş., İstanbul.
Erkuş, A., Bülbül.M., Kıral.T., Açıl.A.F. ve Demirci, R., 1995. Tanm
Ekonomisi. A.Ü.Z.F. Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınlan
No:5, Ankara.
Ertürk, H., 1996. Çevre Bilimlerine Giriş. U.Ü. Güçlendirme Vakfı Yayın
No: 10, Bursa
Fisunoğlu, HM .. 1986. Çevre Sorun lan ve Ekonomi, Sanayi ve Çevre
Sorunlan Konferansı, TÇSV Yayını, Ankara, s.144-172.
Fisunoğlu, M, 1990 Sürdürülebilir Kalkınma ve Ekonomi, Sürdürülebilir
Kalkınma Konferansı, TÇV Yayını, Ankara, s.39-48.
Gökçe, O. ve Kaya, F.. 1997. Tanmsal Üretimde Çevresel Girdilerin Maliyete
Yansıtılması, 3. Verimlilik Kongresi, MPM Yayınlan No:599, Ankara,
s.342-359.
Hatcher, R.L., 1996. Local Indicators For Sustainability: Measuring The
Human Ecosystem, İn: Sustainable Development, Edited By B. Nath,
L. Hens and D. Devuyst, Vub Press, Belgium.
İnan, I.H., 1994. Tanm Ekonomisi, 3. Baskı, Hasad Yayıncılık ve
Reklamcılık, İstanbul
58
Kalaycı, I. ve Doğan, Ç.,1997. Doğal Kaynaklardaki İsrafı Enazlama
Arayışları ve Dışsallıklann İçselleştirilmesi (Teorik Bir Yaklaşım), Doğal
Kaynak Kullanımında Alternatif Yöntemler Yeni Yaklaşımlar, Editör V.F.
Savaş, M.Ü. Türkiye Ekonomisi Araştırma Merkezi ve FriedrichNaumann Vakfı, Ankara, s.171-182.
Karagölge, C., Kızıloğlu, S. ve Yavuz, O., 1995. Tarım Ekonomisi Temel
İlkeler, A.Ü. Yayınları No: 801, Z.F. Yayınları No:324, Ders Kitapları
Serisi No: 73, A.Ü.Z.F. Ofset Tesisleri, Erzurum.
Keleş, R. ve Hamamcı, C., 1993.Çevrebilim, İmge Kitabevi, Ankara.
Kışlalıoğlu, M. ve Berkes, F., 1994. Ekoloji ve Çevre Bilimleri, 2. Basım,
Remzi Kitabevi, İstanbul.
Martinez, A., 1987. Ecological Economics Energy Environment and Society,
Oxford, UK.
Naess, A., 1992. Ecology Community and Lifestyle, Translated and Edited
By D. Rothenberg, Cambridge University Press, Great Britain.
Nath, B. and Talay, I., 1995. Ethics of North-South Divide and Their
Environmental Consequences, İn: Proc. UNESCO International
Symposium Environmental Ethics, İstanbul, Turkey.
Norgaard, R.B., 1991. Sustainability.The Paradigmatic Challenge To
Agricultural Economics, 2161 Conference of The International
Association of Agricultural Economist, Tokyo, Japan.
Rehber, E., 1991. Alternatif Tanm Üzerine Bir Tartışma, U.Ü.Z.F. Dergisi
Sayı: (1991 ):8:153-160, Bursa.
Smith, C., 1994. Economic Development Grovvth and Welfare, The
Macmillan Press Ltd., London, UK.
Talim, M., 1994. Dünyada ve Türkiye’de Tarım Ekonomisi Düşüncesinin
ve Araştırmalarının Gelişimi, Türkiye Birinci Tarım Ekonomisi
Kongresi, Editör: T.özkaya, 1. Cilt, İzmir, s.18-30.
Tannvermiş, H., 1997. Türkiye’de Çevre Politikaları, TKK Üçüncü Sektör
Kooperatifçilik, Sayı: 118: 41-77, Ankara.
Tannvermiş, H., 1998. Sürdürülebilir Kalkınmaya Yönelik Olarak Ulusal
Gelir Hesaplarının Yeniden Gözden Geçirilmesi Açısından Doğal
Kaynaklar ve Çevre Kirliliğinin Makro Ekonomik Hesaplar Sistemine
Katılabilme Olanakları ve Türkiye İçin Bir Model önerisi,
Muhasebeciler İçin Çevre Paneli, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve
Mali M üşavirler Odası, (Bildiri-Baskıda), İstanbul.
Tumer, R.K., (Ed), 1988. Sustainable Environmental Management,
Belhaven, London, UK.
Yurdakul, O., 1994. Türkiye’de Tarımın Temel Sorunları ve Tarım
Ekonomisi, Türkiye Birinci Tarım Ekonomisi Kongresi, Editör:
T.özkaya, 1. Cilt, İzmir, s.4-17.
59
Download