YENI BIR YlLA GIRERKEN

advertisement
.o
rg
ku
rd
si
va
.a
r
w
w
ı
)
w
(
•
•
YENI BIR YlLA
•
GIRERKEN
ARMANC/47/Rup el 2
FAŞiST DiKTATöRL üGüN YENİ SERüVENi:
de
çıkabilecek hesaplaşmalarda
eylül ayın­
da, "F-16 Projesi" olarak adlandırılan Türkiye 'nin "kalkın­
ma" ve "sanayileşme" modelinden dış politikasına kadar,
köklü değişiklikleri öngören bir
anlaşma ABD ile Faşist cunta arasında imzalandı. Bu anlaşmay­
la, sanayi ve tanının temel alanlan temamen emperyalist tekellere -özellikle ABD yönelimli olanlara- açılırken, Türkiye 'nin
dış politikasının çerçevesi de
bir kez daha belirlenmişti. Türkiye 'yi her alanda ABD emperyalizminin sıçrama tahtası haline getiren bu anlaşmanın amaçlanndan birisi de, bölge ilerici güçlerinin bastırılması ve gerici rejimierin korunması için
her türlü kolaylığın sağlanacağı
ve Türkiye 'nin üzerine düşeni
eksiksiz yerine getireceği idi. O
dönernede cunta, yaklaşan 6
Kasım sahte seçimleri nedeniyle
sürekli bu anlaşmanın amacı ve
kapsamını saklamaya çalıştı. Bu
w
w
w
.a
r
Geçtiğimiz ydın
si
va
ku
rd
"sessizlik" sürecinde, silah, madencilik, tanm, elektirik, elektronik vb alanllarda söz sahibi
olan uluslararası emperyalist tekellerin temsilcileri Türkiye 'ye
gelerek, söz konusu anlaşmanın
gerektirdiği ekonominin temel
alanlannda ikili anlaşmalar imzaladdar.
6 Kasım sahte seçimleriyle,
Türkiye ve Kürdistan halkların­
dan büyük bir şamar yiyen Faşist Generaller Cuntası aletacele
ve "oldubitti"ler le yeni yasalar
çıkararak, önceden imzalanan
anlaşmalar doğrultusunda uygulamalara girişti. Kukla Denktaş
Yönetimi eliyle, Ktızey Kıbns'ta
göstermelik bağımsızlık ilam bu
oldu bittilerin ilk somut adımı idi.
.o
rg
ABD
C• ILGINCA PLAN LARI UGR UNA
iNCiR LiK ÜSSÜ NÜ
KUL LANA BiLE CEK
Türkiye 'yi fıili olarak ABD
nin yanında Orta Doğu savaşına
taraf haline getiren "oldu bitti"
terin başında, istifa etmiş Ulusu
Hükümeti eliyle, Lübnan 'daki
ABD işgal birliklerine her yönden "nefes aldıracak önemde"
iN CiRLiK
"kolaylıklan",
üSSü'nden sağlıyabilecek bir
anlaşmanın
imzalanmasıydı.
Çerçevesi "F -16 Projesi" adıyla
bilinen anlaşmada çizilen bu tür
"kolaylıklar"ın istifa etmiş Ulusu Hükümeti döneminde gider
ayak tanınması boşuna değildir.
Faşist Cunta , böylesi bir anlaş­
mayı istifa etmiş Ulusu Hükümeti'ne imzalatmakla, hem iler-
muhatabın bulunmamasını,
hem
de yeni Hükümeti bu sorumluluktan "kurtarma "amacını taşı­
yor. Cunta'nın avunmasına gerek yok; Çünkü halklanmız, esas muhatabın kimler olduğunu
''SİA Anlaşması' 'nı hemen yürürlüğe koyanlan "Misaki Milli"
sınırlannı aşıp Irak Kürdistanı'­
na saldıranlan ve "F-16 Projesi"
adı altında Türkiye 'yi her yönden ABD'nin sıçrama tahtası
yapanlan çok iyi biliyorlar.
Tüm bunlardan Cuntacı Generaller, Ulusu Hükümeti, Turgut
Özal Hükümeti ve arkalanndaki
ABD emperyalizmi ve yerli finans kapitalin en gerici, en saldırgan kesimleri sorumludurlar .
Bunlar , ergeç bu yapılaniann
hesabını vereceklerdir.
"Transit Terminal Hizmetleri"nin İncirlik Üssü üzerinden
sağlanmasını öngören bu son ihanet anlaşmasının kapsamına
askeri birliklerin geçişi, konaklama ve " benzeri şeyler" giriyor. Cunta'nın ve ABD'nin ön
plana çıkardığı "sımrlı asker ve
sıhhi malzeme geçişi"nin aksine, anlaşmanın kapsamı çok
geniştir. Anlaşmadaki "benzer
şeyler" adı altında her türlü askeri araç ve gerecin nakledilebileceği açıktır. Zaten İncirlik Üssü'nün yapısı buna çok uygundur. Bilindiği gibi İncirlik Üssü,
23 Haziran 1954'te "Askeri Kolaylıklar Sözleşmesi"ne göre ku-
ARMANC/47/Rupel3
dönüştürülmesi,
İsrail'in
altında
olan f'.rtiney bölgesinin
bir "güvenlik Bölgesi" haline getirilmesi, Lübnan'ın Suriye ve
diğer anti-emperyalist Arap ülkeleri ilebağlannın kopanlması,
Falanjistlerin güçlendirilmesi ve
bölgeye yönelik her türlü saldı­
rıya olanak yaratılması planlandı.ABDile İsrail arasında imzalanan son anlaşma ise, iki ülkenin
ortak deniz ve hava manevralannı hazırlamasını, iki ülke arasın­
da askeri işbirliğini öngörmektedir. Ayrıca 29 Ekim 1983'te
Reagan tarafından imzalanan ve
"Ulusal Güvenlik Karar Direktifleri III" adını taşıyan planda,
Lübnan'da bulunan Suriye askeri birliklerine, Lübnan ilerici
demokratik güçlerine ve Filistin
Kurtuluş Örgütüne karşı, ABD,
İsrail ve Lübnan 'ın "ayrı ayrı",
ancak uyum içinde askeri eylemlere başvurmasını öngörüyor.
ABD-İsrail stratejik anlaş­
masından hemen sonra, ABD'
nin Suriye mevzilerine ve Lübnan ilerici güçlerine 28 savaş uçağı ile, misket bombalannı da
kullanarak saldırması, ABD'nin
Lübnan'da fülen savaşa girdiği­
nin göstergesiy di. Saldından
sonra İsrail, ABD'ye övgüler dizerek: "Geçen hafta Yaslıington
da vanlan anlaşmanın ruh una
uygun ilk adım"olarak saldınyı
yorumladı. Zaten Lübn~m 'daki
ABD askeri birlikleri, hiçbir za-
İşte
.a
dır.
Faşist Diktatörlüğün
w
w
w
Lübnan ve Filistin halkianna olan azgınca düşmanlığının somut bir kanıtı daha.
Bu anlaşma, aynı zamanda
ABD emperyalizminin bölgedeki planının bir parçasını oluş­
turmaktadır. ABD'nin Lübnan'a
yönelik işgalci ve saldırgan politikası yeni değildir. ABD, 1950
den bu yana, sürekli olarak İs­
rail 'ın bölücü ve işgalci eylemlerini destekiemiş; Bölgede askeri
ve politik gücünü artırmak için
her yola başvurmuştur. 1958
yılında, sözüm ona Lübnan 'ı
Suriye'ye karşı ''korumak''için
8 bin deniz piyadesini bölgeye
çıkaran ABD, bugün de Lubnan
işgali
man "barış gücü" olmadılar.
Çünkü onlar, taraftılar ve savaş
gücüydüler. Varlıkları, tıpkı İsra­
il işgal birliklerinin varlıklan gibi, bölge banşının kundaklanması üzerine temellenmişti. Vietnam ve Kore'de açığa çıkmış
olan bu "Aınerikanvari banş",
bu defa bölgemizde denenmek
isteniyor. Fakat bölge halklan
bu oyunu da boşa çıkarmayı er.
geç başaracaklardır.
1983 ortalannda, Kıbrıs'taki
İngiliz üslerine gizliden yerleşti­
rilen ABD ve NATO füzeleri
Kuzey Kıbrıs'ta inşia edilen Ha~
va alanı hep aynı amaçlar için
rg
ABD bu amaca uygun olarak
1982 ortalannda Lübnan'ı işgal etmesini koşulsuz
destekledi. 1983 Mayısın da
ABD denetiminde, İsrail ile
Lübnan arasında imzalanan anlaşmayla . Lübnan 'nın, ABD ve
İsrail denetiminde askeri üsse
İsrail'in
rs
i
Bu anlaşmayla Cunta, ABD'
nin çılgınca planlarını uygulamaya ne denli hevesli olduğunu
ve ne tür serüvenierin peşinde
koştuğunu bir kez daha kanıtla­
dı. Türkiye 'nin "kısa ve uzun
vadeli ulusal çıkarianna uygun"
görülen bu anlaşmayla Cunta,
her an bölgeyi hatta dünyayı sarabilecek savaşın körüklenmesinde daha aktif yer almış oluyor. Anlaşma, sadece İncirlik
üssü ile de sınırlı değildir. Kardeş Filistin ve Lübnan halkları­
nı,
Suriye askeri birliklerini
bombalıyacak olan ABD savaş
uçaklarının ve 6. Filo'nun personelinin "dinlenmesi ve moral
eğitimi" amacıyla savaş gemileri·
özellikle İskenderun Limanı 'na
daha sık uğrayabileceklerdir.
Bunun anlamı, Cunta'nın ikiyüzlülükle timsah gözyaşlan
döktüğü Filistinlileri katleden
bombalıyan ABD işgal birlikte~
ri, ·.Türkiye'de dinlenebilecek ve
yeni saldınlar için "moral eği­
timi" yapabileceklerdir. Uçaklar saldınlardan sonra İncirlik
Üssne inebilecek veber türlü ikmalı kolaylıkla yapabilecekler-
Suk-UL Garb kasabasında bile
"stratejik çıkartan" olduğunu
söyleyerek bölge halklannın ulusal ve sınıfsal kurtuluş hareketlerini bastırmak, Filistin
Kurtuluş
Örgütü'nün gucunu
kırmak ve Suriye 'yi sürekli tehdit altında tutmak için Lübnan:.
ı üs olarak kullanmak istiyor.
.o
donatılmış tır.
ı
kullanılacaktır. Geçtiğimiz yılın
rd
ve Yumurkadar uzanan yan tesisleri ve Karataş Muharebe Terminali ile Doğu Akdeniz 'de, ABD
nin en önemli askeri üssüdür. Bu
üs NATO'nun "topyekün karşı­
lık" stratejisine uygun olarak
talık'a
Kasım ayında
Lübnan 'a 200 kilometre uzaklıktaki Kıbrıs adasını, Cunta ve kukla Denktaş
yönetimi eliyle bölünmesi de
ABD çevik kuvvetlerinin yerleş­
tirilmesi için elverişli koşullar
yaratıyor. Böylece burası da yeni bir sıçrama tahtasını oluştu­
ruyor.
va
ku
rulmuş; İskenderun
Yine, faşist Evren'inürdün'
de yaptığı açıklamada "Bölgemizin ve Türkiye'nin yeni tehditler altında olduğunu" söyleyerek, ABD maşalığına gerekçe
bulmaya çalışması ve gerici ürdün Yönetimiyle görüşmelerde
"Türk-Ürdün Askeri Savunma
İşbirliği Anlaşması" için hazır­
lıklara girişme karannın alınma­
sı,
bölgede oyuanmak istenen oyunun ve bölge halklannı bekleyen tehlikelerin birer başka işaretleridir.
Türkiye'deki faşist diktatöraktif katılımıyla,bölgede
tehlikeli oyunların tezgahlanmasına doğal olarak Sovyetler
Birliği ve diğer sosyalist ülkeler,
bölgedeki ilerici yönetimler ve
güçler de seyirci kalamazlar.Bu
planiann boşa çıkanlması için
her türlü askeri önlernin alınaca­
ğı açıktır. Bu da gerilimin ve sa·vaş tehlikesinin artması demektir. Bunun sorumlusu da hiç
kuşkusuz ABD emperyalizmi,
Faşist Türk Cunta'sı, İsrail ve
bölgedeki gerici yönetimlerdir.
Buna İsrail'in ABD'den PERSlüğün
~
ARMANC/47/Rupel 4
savaşa kaynaklık edebileceğini
gösteriyor.
komünistlerin, devrimci demokratik güçlerinin görevi, faşist
diktatörlüğün tüm ihanetlerini
zamanında açığa çıkarmak ve
deşifre etmektir de. İyi bilinmelidir ki, faşist diktatörlük yıkıl­
madıkça, İncirlik üssü'nün Lübnan 'daki ABD işgal birliklerinin
her türlü gereksinmesinin karşı­
lanması için kullanılmasını öngören anlaşma ne ilk, ne de son
saldırganlık anlaşması olacaktır.
.o
İşte bu nedenle Türkiye ve
Kürdistan halktan, bölgemize
yönelik ABD planianna karşı,
bölge halklanyla en aktif dayanışmayı gösterirken, Türkiye ve
Kürdistan'da acil görev, bu tür
gelişmelirin olmasında büyük
payı olan faşist diktatörlüğü
yıkmaktır. Emperyalizmin planIanna angaje olmayacak, aksine
karşı duracak ve bölge ilerici
güçleriyle sıcak dayanışmada
bulunacak anti-faşist demokratik bir yönetimi işbaşma getirmektir. Türkiye ve Kürdistanlı
rg
RiNG füzelerini istemesi, PERSHiNG veCRUiSE füzelerinin
Türkiye 'ye yerleş tiritme planlan da eklenince, gelişmelerin her
an bölge ve dünyayı sarabilecek
kukla parti, seçimlere girdi. Bu
partiler aracılığı ile milletvekili
olmak isteyenlerin tümü de "12
Eylül felsefesine bağlı "ydılar. Fakat, cunta için bu da yeterli değildi. Cunta, bunların içinden
"12 Eylül felsefesine en iyi ve yürekten bağlı" olanlan seçti. İşte
aynı ölçü ve kurallarla cuntaca
saptanan, daha doğrusu "seçilen'
adaylar "ayn" partilerin milletvekili adaylan olarak seçmene
İşte böylesi koşullarda ve
böylesi kurallarla yapılan seçimin
sonuçlan bile cunta başlannı tam
memnun etmedi.
Cuntanın dayattığı bu tek seçeneğin çerçevesinde bile olsa,
seçmen kitlesi cunta partilerinin
rollerini
değiştirdi.
Cuntaya
rağmen geliştirilen bu yığınsal
tavır, cuntaya karşı nefretin ilk
yığınsal ifadesi oldu. İşte, "Cumhurbaşkanı" ünvanlı diktatör Evren'in "%90 millet desteiH" demagojisi de en elverişsiz koşulla­
ra rağmen tuzla buz oldu.
Bu seçimler, üçüncü MC'nin
ekonomi poli tİkasının mimarı, eski MESS başkanı, faşist cuntanın
başbakan yardımcısı, emperyalizmin en iri mali kuruluşlanndan
İMF ve Dünya Bankası'nın en sadık uşağı Özal başbakan oldu.
Özal 'ın kendi ifadesiyle enflasyonun %40'ın üzerine çıktığı,
Türk lirası değerinin başta ABD
dolan olmak üzere, yabancı p;ıra-
Cunta, yönetimi gaspettiği
günden bu yana 9uyguladığı Kürt
kökenli işçi ve memurlan Kürdistan'dan sürme politikasına 1983
dayatıl dı.
.a
w
gerçekleştirildi.
w
KUKLA İKİNCİ PARLEMENTO OLUŞTURULDU
w
Gerek yurt içinde ve gerekse
de yurt dışında Türkiye ile ilgili
olarak en çok konuşulan, tartışı­
lan konutann başında seçim opereti oldu. Bu seçim operetinin ilk
perdesi, 6 Kasım 1982'de süngü
zoru ile halklarımıza benimsetilen "anayasa" ya uygun çıkant­
lan 'Siyasi partiler ve seçim yasasi
ile açıldı. Çıkanlan bu yasalar ile
burjuva muhalefetinin önemli bir
bölümü bile,seçim dışı bırakıldı.
Cuntanın kurmalanna izin verdiği, daha doğrusu kurdurduğu üç
karşısında sürekli düştüğü yalnız Aralık ayının ilk haftası içinde Türk lirası dolar karşısında
%2,5(ikibuçuk)luk bir değer yitirdi.), ödemeler dengesinin çığ
gibi büyüdüğü, işsizliğin doruk
noktalarda seyrettiği, (1982 yı­
lında çalışabiten nüfusun % 18'i
lar
işsizken 19 83 'te % 20 'ye yükselen) işçi ve memurlann kendi ücretleri ile yaşamlannın olanaksız­
laştığı,fakat, tüm bunlara rai:!men
tekellerin karlannı artırdıkları. ve
devlet bütçesinin yaklaşık 1/3 'nün askeri harcamalara yatınldığı
bir ülkede bu sonuçlann nedeni
olan ekonomik ve siyasal ilişkiler
sürdürüldüğü sürece halklanmızın
hiç bir sorunu çözülemez. Ki,
Özal 'ın yönetimi de bu ilişkileri
sürdürecek ve halkianınıza yaşa­
mı daha da zehir ettirecektir
1983 yılı boyunca tutuklanmalar, gözaltına alınmalar, işken­
celer, köy baskınlan, insan kurşunlamalar ,memur ve işçi sürgünleri, işten atmalar tüm hızı ile devam etti. Kürdistan 'ın sınır bölgelerinde sergilenen vahşetler,köy­
lülerimizin günlük yaşamlannın
birer parçası haline getirildi. Faşist cunta birlikleri,Irak Kürdistanı 'na girdikleri dönemde Türkiye Kürdistanı'ndaki terör arttı­
nldı, ülkeye giriş çıkışlar kon tr ol
rs
i
Uluslararası, bölgesel ve ulusal
alanda çok yönlü ve çok hızlı gelişme ve değişmelere sahne olan
bir yılı geride bıraktık. Faşist
cuntanın, halklanmız üzerindeki
barbarlığı ve her türlü sahtekarlı­
ğı tüm şiddeti ile sürdü. Emperyalizm, uluslararası gerginliği
tırmandırarak, insanlığın geleceğini tümden tehdit eden nükleer
savaş tehlikesini, Cruise ve Pershing-2 ölüm roketlerini Batı Avrupa ülkelerine yerleştirmeye
başlama gibi attığı yeni adımlarla
büsbütün arttırdı. Emperyalizm,
başta Ortadoğu ve Orta Amerika
olmak üzere bölgesel savaş ortamını diri tuttu. Lübnan ve Filistin'in işgalini pekiştirirken, Nikaragua 'yı işgal etme planının bir
bölümü olan Grenada'nın işgali
va
ku
rd
•
•
• BIR
YlLA GIRERKEN
YENI
altına alındı.
ARMANC/47 /Rupel 5
SiYASi TUTUKLULAR KAHDiRENiŞLER
RAMANCA
GERÇEKLEŞ TiRDİLER
Faşist cuntaınn zındanlardaki
barbarlıkları geçtiğimiz yıl içinde
de tüm iğrençliği ile devam etti.
bu barbarlıkianna karşı
siyasi tutuklular kenetlenerek
kahramanca direnişler gerçekleş­
tirdiler. Bu direnişlerden biri
7 Temmuz 1983 tarihinde İstan­
bul Metris 'te , diğeri de 2 Eylül
19 83 tarihinde 2191 tutuklu ile
Kürdistanı'ın
w
w
Diyarbakır'da başladı.
Faşist cuntanın tüm baskı ve
sansür uygulamalanna rağmen bu
direnişierin sesi gerek yurt içinde, gerekse de uluslararası düzeyde büyük yankılar yaptı. Denilebilinirki, 12 Eylül faşist darbe-
w
sinden sonra, devrimci-demokratik güçlerin yığınsal olarak dayanışma halinde gerçekleştirdikleri
ilk eylemler bu direnişler oldu.
Cun ta 'nın halklanınız üzerinde
üç yıldan fazladır estirdiği terörle
yarattığı terörize ortamın perdesinin aralanınasında bu direnişie­
rin önemli katkılan oldu. Cunta
koşullannda ülke içinde ilk yı­
ğınsal ilişkiler, bu eylemlerle birlik, dayanışma eylemleri biçiminde gerçekleştirildi.
işgale
giriştikleri
dönemde ABD'nin "Çevik Kuvvetler" adı verilen cinayet mangalan, NATO askeri ve faşist
cuntanın askeri birlikleri, Türkiye
Kürdistanı 'nda ortaklaşa ''Expres
-83" adı verilen bir tatbikat yapı­
yorlardı. Aynı dönemde NATO
kurmaylan ve ABD Genel Kurmay Başkanı da Türkiye'de bulunuyorlardı.
Cuntanın askeri
birlikleri Irak
Kürdistanı 'nda istedikleri amaca
ulaşamamanın verdiği hırçınlıkla,
başta sınır köylerimiz olmak üzere halkımız üzerindeki baskılan­
ın, cinayetlerini vahşet boyutlannda sürdürdüler. Faşist cunta
birliklerinin sınır bölgelerindeki
bu vahşetleri ile ilgili olarak,Ar-
.a
r
Cuntanın
Faşist cunta, işte halklanmız
üzerinde her türlü barbar uygulamalan sürdürürken ve halklanmı­
zı her yönden sıkı bir kıskaca alırken, dışta da Reagan yönetiminin saldırgan politikası ile uyumlu bir dış politika uyguladı. Bu
polikitanın en somut örnekleri:
ABD Çevik Kuvvetleri için gerekli altyapı düzenlemelerinin Kürdistan'da yapılması, NATO ve
Çevik Kuvvetlerle birlikte Kürdistan'da savaş tatbikatlannın yoğunlaştınlması,
Lübnan 'daki
NATO ve ABD askeri birliklerine
sağladığı destek ve Kıbns'ın kuzeyinde sözde bağımsız bir devletin ilan edilmesi gibi 9 örnekleri
göstermek mümkündür.
Faşist cuntamn askeri birlikleri 25 Mayıs 1983 tarihinde,Irak
manc muhabirierinin bölgeden
gönderdikleri raporu 43. sayı­
mızda
yayınladık.(Armanc-43
s:19-20) Arınane muhabirierinin
bu raporu şu cümlelerle bitiyordu. "Ergeç bu yapılaniann hesabı
kendilerinden sorulacaktır. Bu
hesap gününü yakınlaştırmak için
dişe diş mücadeleyi hızlandıra­
lım."
İşte,
bu hesap gününü yakın­
için 9 verilen dişe diş
mücadelede yiğit arkadaşımız
AZAD'ı şehit verdik. Azad yoldaş, 1983 yılı içinde, Türkiye
Kürdistanı 'nda sömürgeci faşist
cuntanın cellatlanna karşı çarpı­
şarak şehit düşen hareketimizin
ilk şehidi oldu.
Faşist cunta, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri de
oldukça gergin tuttu. Gerici faşist basın ve diğer kitle iletişim alaştırmak
raçlanyla "Rum düşmanlığı" ayuka çıkanldı. Bir yandan bu şo­
venizm fırtınası kopanlırken, diğer yanda, 1974 yılından beri
Türk askerlerinin işgalinde bulunan KIBRIS 'ın kuzey bölgesinin
ilhakı çalışmalan yapılıyordu. Bu
çalışmalann en önemlileri arasında, Kuzey Kıbns' taki Türk askerlerinin sayısının arttınlması,
merkez bankası görevini de yerine getirmek koşulu ile TC Ziraat
Bankasının açılması, Türk lirası­
nın Kuzey Kıbns parası olarak
kabul edilmesi gibi uygulamalan
saymak mümkün.
Bu gelişmelerden sonra ,197 4
yılından beri fıilen işgal altında
bulunan Kıbns 'ın kuzeyinde sözde "bağımsız" bir "devlet" ilan
edildi. Bu,Kuzey Kıbns'ı ilhak etmeleriairi en ciddi ve resmi adı­
mıdır. Bundan böyle Rauf Denktaş Kuzey Kıbns'ın resmi valisi,
işgalci Türk birliklerinin komutanı da resmen faşist cuntanın sı­
kıyönetim komutanıdır. Kuzey
Kıbns ,(emperyalizmin Türkiye'ye yüklediği sıçrama tahtası rolü
çerçevesinde) emperyalizmin, özellikle de ABD emperyalizminin
Ortadoğu halkianna yönelik serüvenci ve saldırgan politikasının bir
üssü olarak kullanılacaktır. Bu
nedenle, Kuzey Kıbns'ı ilhak politikasına karşı durmak, başta
AKEL olmak üzere,Kıbns halklannın ilerici parti ve örgütleri ile
dayanışmada bulunmak önemli
bir görev olarak önümüzde bu-
.o
rg
Faşist cun tanın mahkemelerinde açılan onbinlerce davanın
büyük bir bölümü,geçtiğimiz yıl
içinde sonuçlandınldı. Sonuçlandınlan bu mahkeme kararlanyla binlerce ilerici, yurtsever ve
devrimci ağır cezalara çarptınldı.
Diyarbakır askeri mahkemelerinde açılan davalardan TKSP davası ve Apoculurla ilgili davalann
bir bölümü sonuçlandı. TKSP davasında içlerinde Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana ve
Nazif Kaleli 'nin de bulunduğu
birçok kişiye ağır cezalar verildi.
Apoculann davalannda çok ağır
hapis cezalan yanında, birçok ölüm cezası da verildi. Ayın mahkemelerde açılan "KİP-DDKD
birleşik davası", KUK ve Kurtuluş davalan da devam etmektedir.
CUNTA
ORTADOGU'DA
GüVENLiGiNt
HALKLARlN
TEHDIT EDiYOR
ku
rd
boyunca daha bir. hız verdi.
Onbinlerce insan Kürdistan 'ı
terketmek zorunda bırakıldı. Çalışanlann en insani haklan uğru­
na örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri "anayasa" maddeleri düzeyinde yasaklandı. Hele, öğretmen
ve polislerin spor kulüblerine bile
üye olmalan yasaklandı.
si
va
yılı
lunmaktadır.
BARIŞ HAREKETi EMPERy ALISTLERİN
ÇILGINLIKLARINA GEÇİT VERMEYECEKTIR'
Başta Sosyalist Sistem olmak
üzere, dünya devrimci süreci güçlerinin başanlan karşısında bunalıını gün geçtikçe derinleşen emperyalizm, uluslararası gerginliği
arttıraraktnükleer savaş tehlikesinin kaynağını oluşturuyor.
Reagan yönetimi bu gerginlik
ve saldırgan politikanın başıın çekiyor. Geçen yıl içinde atılan adımlar, Reagan yönetimi ve yandaşlanınn dünyayı bir nükleer savaşla yok edebilmek için her çıl­
gınlığa başvurabileceklerini kaıntladı. Bu adımiann en tehlikelisi, daha önce NA TO üyesi ülkelerin ortaklaşa kararlaştırdıklan
ABD'nin Pershing-2 ve Cruise füz.elc.:rinin İngiltere, Batı Almanya
ve ıtalya 'ya yerleştirme planıınn
İngiltere'den başlayarak gerçek-
li
dı.
.a
r
Aynca, Türkiye ve Kürdistan'da bulunan ABD ve NATO'nun irili ufaklı 60 üs ve 9 askeri hava
alanına ek olarak, Muş ve Batman'da, NATO standarttanna uygun yeni iki askeri havaalanının
yapımına başlandı. Böylece, cunta ne denli banş düşmanı olduğunu, Ortadoğu ve sosyalist ülkeler için 11e denli tehdit unsuru ol-
ku
rd
re Sosyalist Sistem, kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı hareketleri,
ulusal kurtuluş hareketleri ve kı­
sacası~savaşa karşı olan tüm insanlığı kapsayan barış hareketi,
çılgınlıklarına
emperyalistlerin
geçit vermeyecektir.
Cenevre 'de sürdürülmekte olan kısa menzilli füzelerle ilgili
görüşmelerin kesilmesi ardından,
stratejik nükleer silahlarla ilgili
SSCB veABD arasında yapılan
görüşmeler de ABD ve yandaşla­
nnın tutumlan yüzünden kesildi.
ABD emperyalizmi, Sosyalist
Sistem 'in caydıncı gücü karşısın­
da başlatmak zorunda kaldığı yumuşama süreci yerine, Reagan
yönetimi döneminde uluslararası
gerginlik politikasını koyduğu ve
bu politika uğruna her gün yeni
yeni ve tehlikeli çılgınlıklara baş­
vurduğu bir dönemde, faşist cunta da Türkiye Banş Derneği yöneticilerini ağır cezalara çarptır­
Barış gücü adı altında Lübnan:.
da bulundurulan NATO'nun askeri birlikleri başlı başına Ortadoğu halkianna yönelik bir tehdit unsurunu oluşturdu.
ABD emperyalizmi, İsrail ve
işbirlikçilerini Lübnan ve Ortadoğu'da yarattıktan gerginlik,geçtiğimiz yıl içinde tüm şiddeti ile
devam etti. İsrail ile Lübnan arasında ABD'nin tanıklığı ile imzalanan bir anlaşmaya dayanılarak
Lübnan 'da İsrail 'in işgalini pekiş­
tiren ,NATO askerleri Lübnan 'ın
ilerici güçlerine, FKÖ'ye ve Suriye'ye yönelik saldınlarını yoğun­
laştırdılar. Sözü edilen bu anlaş­
mayı dergimizin 41. sayısında yorumlarken:"Bu anlaşma ile ABD'
ye Lübnan topraklarım kullanarak, bölge halkianna saldın olanağı sağlanıyor." diye dikkat
çekmiştik. Özellikle Ortadoğuda­
ki güçler dengesinde 1 Suriye'nin
yeri önemlidir. Suriye, ABD'nin,
İsrail'in Ortadoğuya ilişkin planlan karşısında önemli bir engeldir. işte ABD'nin, Lübnan'da bulundurduğu işgalci askeri güç leri
mevzilerine
aracılığıyla Suriye
saldırmasının nedeni budur.
Bu saldmiann en büyüğü Reagan'ın emri üzerine 4.12.1983 tarihinde 18 savaş uçağı ile gerçekleştirildi. ABD'nin bu vahşi saldırısı, SSCB'nin her türlü desteği­
ne sahip Suriye birlikleri iki uçağı düşürerek,püskürttüler. Bu saldınlar1 İsrail hava akınlan ile birlikte devam ediyor.
FKÖ'nün içindeki son geliş­
arasın­
meler, Suriye ve FKÖ
daki ilişkilerin vardınldığı boyutlar, ABD ve İsrail'in bu tür saldı.
nlanm kolaylaştınyor.
Faşist Türk cuntası ile ABD arasında son günlerde imzalanan
bir anlaşma ile, Lübnan'da bulun-
si
va
leştirilmesi oldu. Başta sosyalist
ülkeler ve Batı Avrupa halkları olmak üzere, dünya halklannın milyonlan kapsayan banş hareketinin dünyayı sarsan etkinlikteki
direnişlerine rağmen kısa menzilli bu ölüm roketlerinin Batı Avrupa'da konumlandırılmasına baş­
lanması, dünyamızı bir toprak yı­
ğını haline getirecek nükleer savaş tehlikesini arttırdı.
Fakat, başta SSCB olmak üze-
w
w
duğunu kanıtladı.
Geçen yıl 20-26 Haziran 1983
tarihleri arasında Prag'da toplanan Dünya Banş Asaroblesi , barış mücadelesinin önemli bir kazanımı oldu.
w
EMPERYALiZM ORTADOGU!...
DA KAN AKlTlYOR
Emperyalizm, geçtiğimiz yıl
içinde dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel savaşlar çıkarma,
bazı ülkelerde kukla yönetimleri
işbaşma getirmek, bazı ülkeleri
direk işgal etmek, başta SSCB olmak üzere Sosyalist Sistem 'e en
kaba bir biçimde kara çalma gibi
çabalan da yoğunlaştırdı.
.o
rg
ARMANC/47/Rupel 6
durulan işgalci NA TO askerlerinin ihtiyaçlan ve Ortadoğu'ya
yönelik diğer saldırılar için gerek
~BD ve gerekse de NATO güçleri
Incirlik Askeri Havaalanını kullanabileceklerdir.
Geçtiğimiz yıl içinde Lübnan'
da ~u gelişmeler olurken, işgal altındaki Filistin topraklannda Filistin halkının direnişi, tüm barbariıkiara rağmen kahramanca
sürdü.
İran ile Irak arasındaki savaş
tüm şiddeti ile yıl boyunca sürerken, her iki yönetim de Kürt halkına karşı baskı oolitikasını devam ettirdiler. Geçtiğimiz yıl içinde, savaş büyük ölçüde Kürdistan 'a kaydınldığından Kürdis-
halkı büyük zararlar gördü.
Irak Kürdistanı 'nda ulusal demokratik güçler arasındaki ilişki­
ler yıl boyu gerginliğini korudu.
tan
YöNETİMİNİN
REAGAN
KOMPLOLLARINA RAGMEN
LATiN AMERiKA HALKLARININ MüCADELESi BOYUTLANlYOR
Geçen yıl Reagan yönetiminin gerğinliği tumandırdığı bölgelerden birisi de,Latin Amerika
oldu. ABD bu bölgedeki çeşitli
ülkelerde bulundurduğu askeri
birlikler ve CIA ajanları aracılığı
ile, bir yandan çeşitli komplolar
sonucu işbaşma getirdiği dikta·
törlükleri ayakta tutmaya çalışır­
ken, diğer yandan yeni yeni darbeler, işgaller tezgahlamaya çalı­
şıyor.
·ABD, 1979'da kanlı Somoza
yerle bir eden
sandinist yönetimini yıkmak için
çeşitli komplolar hazırlıyor. Görünen odur ki, ABD, bu bölgede
de Sosyalist Sistem ve diğer ilerici ülke ve örgütlerin etkinliğini
kırmak için, her türlü çılgınlığı
göze almaya hazırdır.
diktatörlüğünü
ARMANC/47/Rupel 7
başladılar.
DEVRiMCi
DEMOKRA TİK
GüÇLERiN DURUMU
Böylesine luzlı gelişmelerle
dolu bir yıl geride kalırken, Tür.kiye ve Kürdistan Devrimci De-
3-26 Kasım 1983 tarihleri araParis'teki Kürt Enstitüsü'nün salonunda Kürt ressamlannın
resimleri sergilendi. Büyük ilgi gören sergi, 3 Aralık 1983 tarihine
dek uzatıldı.
Sergiye Türkiye, Irak, Suriye
ve İran Kürdistan 'ın dan şu ressamlar katılmıştı: Ali, Baker, Xaztzade, İsa, Metini, Rasti, Remzi,
Saleh, Sayan ve Topal.
Fransız basını, bu arada Fransız
Komünist Partisi gazetesi
Humanite de Kürt ressamlan sergisine sayfalannda yer verdiler.
Sanatçılanmıza ait 38 tabioyu
görünce, kişi Kürt resminin azım­
sanmayacak bir yol kat ettiğini
görüyor. Ayrıca Kürt resmini bilsında,
w
Paris,te
Kürt
w
ressamla ri
w
• •
serg1s1
büyük
ilgi
gördü
karşı yığınların muhalefeti hergün biraz daha kabanrken, bu
muhalefeti topartayabilecek bir
organizasyon
oluşturulamadı.
Geçtiğimiz yıl içinde, gerek devrimci demokratik güçlerin1 gerekse de anti-faşist güçlerin birliktelikleri, yurt dışında gerçekleştiri­
len 1-2 noktasal eylemi aşamadı.
BAŞINA
!
.o
rg
GÖREV
Halklanmızın örgütlü siyasal
güçlerinin, giderek tüm anti-faşist
güçlerin mücadele birliklerini
gerçekleştirmek,en acil görev olarak önümüzde durmaktadır. Devrimci demokratik güçlerin bu çabalarına , dergimiz konumuna
uygun katkıda bulunmaya devam
edecektir.
Ayrıca, emperyalizmin, insanlığı nükleer savaşla yok etmeye
çalıştığı ve bu yolda da epey mesafe aldığı bir dönemde; bütün kı­
talardan milyonlarca banş savaşçısını kapsayan banş hareketini güçlendirmek_,insan olmanın
ölçüsüdür. Bu savaşımda,banş hareketinin bir müfrezesi olmaya
devam edeceğiz.
Faşist cunta ve kukla hükümetinin halklanmız üzerindeki
her türlü barbarlıktarım teşhir etmek, demagojik propagandalarını
boşa çıkarmak, her gün biraz daha tabanı genişleyen cunta karşı­
tı muhalefeti, cuntayı yıkma yoluna kanalize etmek için görev
ku
rd
mokratik Güçlerinin bu gelişme­
ler karşısında başarılı bir sınav
verdikleri ileri sürülemez. Gerek
devrimci demokratik güçlerin 1gerekse de genel olarak tüm anti-faşist güçlerin dağınıklığı geçtiği­
miz yıl boyunca da kendisini korudu.
12 Eylül faşist darbesi koşul­
lannda ağır darbeler yiyen 9devrimci demokratik güçlerin bir
bölümü, toparlanma ve mücadeleye hazırlanmaya yönelik somut
ve ciddi adımlar atarlarken, bazı­
lan da halen bunalımın sersemliğini yaşıyorlar. Bunlardan kimileri ideolojik, politik ve örgütsel
anlayışlannın pratikteki iflasının
şaşkınlığı ile, "h~rşey bitmiştir"
yaygaralannı ayyuka çıkanrlar­
ken,kimileri de varlıklarını salt isim düzeyinde korumanın çabalan içindedirler. İşte Kürdistan 'da
da böylesi anlayışlar yok değil­
dir. Fakat, pasifizmi öneren bu
şaşkınlara rağmen, Kürdistan Ulusal Demokratik Halk Devrimi
mücadelesi, işçi sınıfı politik hareketinin öncülüğünde yoluna devam ediyor. PPKK(Kürdistan Öncü İşçi Partisi) 2. Kongresinin
geçtiğimiz yılın ilk aylannda
başarı ile sonuçlanması, Kürdistan işçi sınıfı politik hareketinin
ve önder kadrolannın en zor koşullarda bile, bilimsel temelde toparlanma ve düşmana karşı savaşımı örgütleyebilme yetenek ve
kararlılık düzeyinde olduğunu bir
kez daha gösterdi.
Çeşitli düzeylerde sürdürülen
birlik çalışmalanndan da önemli
bir sonuç alınamadı. Cuntaya
.a
rs
iv
a
ABD, uluslararası tüm kurallan çiğneyerek, dünyanın gözlerinin içine baka baka, Reagan 'ayakışır bir haydutlukla 25.10.1983
tarihinde gerçekleştirdiği Grenada işgali, Nikaragua'ya karşı uygulanan planın bir parçasıdır.
ABD_ ve onun oluşturduğu
diktatörlüklerin tüm kasaplıklan­
na rağmen, Sosyalist Sistem ve
dünya devrimci sürecinin diğer
güçlerinin aktif desteği ile 1 Latin
Amerika halklannın mücadelesi
ciddi boyutlara vardı. Bu bölgede
emperyalizm, hergün yeni mevziler yitiriyor.
1983 yılında Şili'de gerçekleştirilen
"Ulusal Demokratik
Cephe" öncülüğünde yapılan yı­
ğın eylemleri faşist Pinochet diktatörlüğünü ciddi ölçülerde sarstı.
EL Salvador'da kurulan "Ulusal Bağımsızlık Cephesi" ABD'nin tüm çabalarına rağmen General Charlos Humberto Romerio
diktatörlüğünü çatırdatıy or.
Uzak Asya'da emperyalizmin
önemli dayanaklanndan Pakistan
ve Bengladeş diktatörlüklerine
karşı da halk muhalefeti örgütlenerek gelişiyor. Bu ülkelerin sokakları, işyerleri ve okullan artık
yığınsal eylem alanlarına dönüş­
tü. Bu diktatörlükler de ciddi ciddi kendi geleceklerini düşünmeye
mediğini,
tanımadığını
anlıyor
insan. Ressamlanmızm ürünlerini
kitleye sunmaması ve Kürdistanlı­
Iann bunları görme olanağını he-
başına!
men hemen hiç bulamaması~ bu
olumsuz sonucu yaratıyor.
Bunca zor koşullara rağmen
böylesi ürünler verebilen ressamlanmızın başarılı çalışmaları, övgüyü hak ettiği gibi, gelecekte daha büyük başanlar göstereceği
yolunda umut vericidir. Kürt
Enstitüsü, Kürt ressamianna bu
olanağı sağlamakla yerinde bir iş
yapmıştır.
İstanbul, Paris ve İsviçre 'de
1950'den bu yana birçok resim
sergisi açan Ressam Remzi'nin
büyük boy yağlı boya tablolannın yanı sıra, Metini'nin "Yasakı.~nmış Ana Dil" ve "Kısıtlanmış
Ozgürlük" tabloları; İran Kürdistanı'ndan Xazizade'nin Kürdistan' da özgürlüğün sadece sigara
kutusu üzerindeki yazıdan ibaret
olduğunu ifade eden deseni, Sayan 'ın "Yün Eğiren Kadın" dese-
ti
ARMA.l\IC/47/Rupel 8
SERGILENEN KÜRT RESSAMLARI
HAKKINDA KISA BİLGİLER
ALİ: 1957'de Irak'da doğdu.
Floransa'da Güzel Sanatlar okulunda öğrenim yaptı. 1976'dan
beri İtalya ve Avusturalya'da yaşamaktadır.
Soyut kavramlan işleyen bir
ressamdır. Doğunun kaligrofisinden ve batının resminden etkilenmiş olup eserlerinde doğu ve
batı kültürlerinin sentezini denemektedir.
BAKER: 1950'de Suriye'de
doğdu. Orta öğrenimini Halep'te
bir teknik lisede yaptı. Teknik üniversitedeki öğrenimini yanda
bırakarak Fransa'ya yerleşti.
Detaylan işleyen ressam, küçük payzajlar ve portreler üzerinde çalışmaktadır.
XAZİZADE:
1947'rle İran'da
doğdu. Birkaç
aydan beridir
Fransa'da kalıyor. Resimleri ile
tam gerçekçi ressamların resimle-
dir. Mesleki çalışmalanna rağ­
men hiçbir zaman resim yapmaktan geri kalmadı.
REMZİ:
1928'de doğdu.
1953 'ten beri Paris'te yaşıyor.
1950'den 1983 sonuna kadar İs­
tanbul, Paris ve Fransa'nın başka
şehirleri ile İsviçre'de ondan fazla resim sergisi sundu.
SALEH: 1953'te Irak'ta doğ­
du. 1976'dan beri İtalya ve Fransa'da yaşıyor. Floransa'da Güzel
Sanatlar Akademisi 'nde öğrenim
yaptı. Yeni resmin bir ressamı olarak kabul edilir.
SAYAN: 1959'da Türkiye'de
doğdu. İki yıldan beri Berlin'de
yaşıyor. Yaptığı desenlerde sürre alizmin izlenimleri vardır.
TOPAL: 1934'te Türkiye'de
doğdu. 1968'den beri Federal
Almanya'da yaşıyor. Türkiye'de
ve Federal Almanya ile Avusturya'da birçok resim sergisi açtı.
Bir tablosunda, yabani bir kuş
gibi dut ağacının dallan arasında
yiyecek arayan genç bir kızın
resmi vardır.
.o
rg
SERGİDE RESIMLERİ
ri arasında akrabalık bağı kurmak
mümkündür. Xazizade'yi onlardan ayıran özellik, Xazizade 'nin
canlı modeller üzerinde çalışma­
lanna karşılık, onlar fotoğraflar
üzerinde çalışmaktadırlar. Böylece Xazizade, gerçek ile doğrudan
ilişki kurmaktadır.Desenleri, kararlı bir iradenin ve sağlam elierin ürünüdür.
İSA: 1950 yılında Suriye'de
doğdu. Bir süreden beri Fransa'da yaşamaktadır. Tarih lisansın­
dan sonra kendisini resime adadı.
METİNİ: 1949'da Suriye'de
doğdu. 1978'den beri Berlin'de
yaşamaktadır. Beyrut Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenimini
yaptı. 1972'de Beyrut'taki Amerikan Akademisi'nin düzenlediği
Güzel Sanatlar Sergisi 'nde birincilik ödülünü aldı.
Sürrealizmden etkilenen bu
ressam ve heykettıraş Beyrut ve
Berlin 'de birçok sergi açtı.
RASTİ: 1946'da Türkiye'de
d~ğdu. 1970'ten 1978'e kadar
kılldığı Fransa'da şehircilik-mi­
marlık öğrenimini faptı. Halen
Cezayir'de şehireilik öğretmeni-
ku
rd
ni ve Saleh 'ın Iki nesli karşılaştı­
ran tablosu insanda unutamıya­
cağı imajlar bırakıyor.
.a
rs
iv
a
DKP SEMiNERiNDE:
KÜRT DiRENiŞ TARiHi ÜZERiNE
BAZI TEZLER
w
w
w
Alman Komünist Partisi Merkez Komitesi teori bölümünde
görevli B.Hartmann 11.11.1083'
te DKP-Köln bürosunda "Leninci Ulusal Politika ve Kürt Sorun u" isimli bir seminer verdi.
B.Hartmann, seminerine başla­
madan önce ''Türkiye üzerine
hiçbir bilgisinin olmadığını belirtti". Genel olarak Leninci Ulusal Politikayı açıklayacağını
söyledi.
B.Hartmann Leninci ulusal politikanın ezen ve ezilen ulus
milliyetçliğini anlatırken 1925
Şeyh Sait Hareketini örnek gösterdi. Şeyh Sait direnişi "emperyalizmle işbirliği yaparak tekrar halifeliği geri getirmek istiyordu. Bu yönüyle gericiydi.
Fakat Kürt halkı üerindeki ulusal baskıya da karşıydı. Bu yönüylede ilericiydi" diyordu.
yoldaş yanlış bilBu tez, M.Kemal.
in yönetimindeki ırkçı-şoven
Türk sömürgecilerinin Kürt halkının en şanlı direnişini dünya
ilerici kamuoyunun nezdinde karalamak amacıyla yaptığı alsakça
bir yalandı.
Kürt halkı, Türk halkı ile birlikte emperyalizme karşı savaştı
ve emperyalistlerit ülkelerinden
kovdu. Zaferden sonra: gayet
halkı olarak, Kürt halkı da hak
ve özgürlüklerine kavuşmak istiyordu.
Zaferden hemen sonra ırkçı­
şoven Türk burjuvazisi Kürdistan
topraklannı yeniden işgale baş­
ladı. Halkımız 1925'te Şeyh Sait yönetiminde Türk Ordusu'nun
ülkemizin yeniden işgaline karşı
silaha sarıldı. "Halifelikle" veya
"emperyalizmin kışkırtıcılığı" ile
B.Hartmann
gilendirilmişti.
Şeyh Sait ve
arkadaşlan Diyarbakır'da asılma­
dan önce "yaşasın halifelik" demediler, onlar "yaşasın bağımsız
Kürdistan" şiannı haykırdılar.
bir ilgisi yoktu.
Semineri izleyen Kürt komünistleri bu gerçeği B.Hortmann
yoldaşa anlattılar ve hatta TKP
yöneticileri de sürgünde yaşama­
lan nedeniyle M.Kemel'in bu yalanına kanmışlardı ve ne yazık
ki Kürt halkının 1925 direnişi
aleyhine yanlış bilgiler yayınla­
dıklannı söylediler.
Serninere katılan TKP temsilŞeyh Sait
cisi söz aldı.
yönetimindeki Diyarbakır direnişinin emperyalizmden yardım aldığını ve halifeliği geri getirmek
istediğini hiçbir kanıt getirmeden iddia etti. Ve 1925 Türki-
ARMANC/47/Rup el 9
nüş
artık olanaksızdır.
g
ur
d.
ak
yetçiliğine karşı başantı şekilde
mücadele etmek için nasıl bir politik konum alınmalıdır? En önemlisi ve en belirliyeci olan baş­
iv
ta SSCB olmak üzere Dünya sosyalist Sistemine karşı tutumdur;
reel sosyalizmin çıkarianna her
zaman öncelik vermek; Kürt ulusal sorunu çözümünü dünya devrimci sürecinin çıkarlannı önüne
çıkarmamaktır. Yani ikisini uyumlu yürütmektir. Özeesi ne aynlmayı ne de birlikte yaşamayı
mutlaklaştırmamaktır. TKP dahil
olmak üzere Türkiye Komünist ve
devrimci demokratik güçlerini
manın dışında- okumadık; şüphe­
siz böyleyse
olumludur. Ne ki
yapılan bu tartışmada TKP'nin
bazı temsilcilerinin eski yanlış
görüşlerinin bazılannda ayak diretiği görülüyor. Yoksa halen eskinin bir alışkanlığı mı bu?
ARMANC MUHABiRi
KÖLN
.a
Türkiye Cumhuriyeti'n in kuruluşundan hemen sonra 17 Şubat
4 Mart 1923 İzmir İktisat Kongresini yaparak 1 kapitalist kal-
müttefik görüi?, onlarla birlik ve
dayanışma için çalışmak, enterhasyonal dayanışmayı pratikte
uygulamaktır. Semineri izleyen
Kürt komünistleri belirtilenleri
söyleyince, TKP'nin başka bir
temsilcisi söz aldı ve "yarı özeleş­
tiri" biçiminde şunlan söyledi:
"o günkü Türkiye 'nin hangi yolu
izleyeceği belli değildi.TKP, V.
kongresini faşist diktatörlüğün
saidınianna rağmen başardı, TKP
de gelişiyor. V kongre çok soruna açıklık getirdi. TKP, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı­
nı ayn devlet kurma dahil olmak
üzere savunuyor"
Gerçekten, TKP'nin gelişip
Türkiye ve Kürdistan sorunlanna
çözümler getirmesini
doğru,
olumlu görmemek mümkün değildir. Önce de belirtildiği gibi,
1921 'de TKP yöneticilerinin öldürülmesi, 1923 İzmir İktisat
Kongresi ve burjuvazinin Kürdistan politikası, Türkiyenin kapitalizm "cennet"ine(! ) doğru at başı gittiğinin somut verileriydi.
TKP temsilcisi; V.kongre, çok
soruna açıklık getirdi" diyordu.
Daha kongre belgelerini -açıkla­
or
yolunu seçmişti. Zaten bu
burjuva sömürü hırsı onun Kürdustan üzerine ordusunu gönderip işgal etmesine sebep oldu.
Kürt emekçi halkına karşı giriş­
tiği vahşiliklerini anlatmaya gerek yok. içerde de Türk halkına,
TKP'
işçi sınıfına ve
ye terör estirdi. TKP'nin bu temsilcisi de çok iyi bilir ki daha
1921 yılının ilk ayında burjuvazi
15 komünisti Kara Deniz'de vahşice öldürdü. Burjuvazi karekteri
gereği yine emperyalizmle işbir­
liğine gitti. O dönemde Sovyetler
Birliği ile de ekonomik ilişkiler.
kurması TKP temsilcisinin bu sa:.
vını haklı göstermez. Ona bakı­
lırsa bu ilişkiler şu ya da .bu düzeyde bugün de sürmektedir.
Tüm bu ırkçı şoven ve terörist
politikanın sorumlusu ve miman
bizzat M.Kemal'dir.
''Kürtlerin kendi milliyetçiliklerine karşı mücadele etmeleri için TKP'de örgütlenmeleri gerektiği "de aynı şekilde yanlıştır.
Öyleyse doğrusu nedir? Kürdistanın somut koşullannda proleter
enternasyonal ist veya Kürtmillikınına
rs
ye 'sini E topy a ile karşılaştınla­
rak "bugün Etopya'ya o günkü
Türkiye'nin ayınsıdır. Şeyh Sait
ayaklanması da aynen bugün Eritre'deki ayaklanma gibi gericidir" diyerek yalınz Kürdistan halkının tarihini değil, Türkiye 'nin
de tarihini tersyüz etti. Dünya
komünist harekitinin de kendileri gibi düşündüğünü eklerneyi
de ihmal etmedi. TKP 'nin bu
temsilcisi; "Kürtlerin, milliyetçiliklerine karşı savaşmaları için,
Türkiye Komünist Partisi 'nde örgütlenmelidirler" diyerek milliyyetçilik sorununu da çözdü.(!)
Şeyh Sait önderliğindeki direnişin durumu anlatıldı. Tekrar
edilmesine gerek yok.
Tartışmaya katılan Irak Komünist Partisi 'nden yoldaşlar, bu
konuda TKP ile ayn düşündük­
lerini söylediler. Daha sonra çok
defa söz alan B.Hartınann _y 0 tdaş da bu iddiayı savunmadı.
Bir kere TKP yönetici yoldaşın iddia ettiği gibi bugünkü Etopya ile 1925 Türkiye'si ayın
Bugünkü Etopya ve
değildir.
1925 Türkiye'si iki ayn dünyadadırlar. Etopya'da Marksist-Leninist bir parti yoksa da (ki bugün kurma çalışmalan sonuç aşamasına gelmiş durumda), fakat
onların öncülüğünde diğer yurtsever demokratik güçlerle birlikte devrimin kazanımianın sosyalist sistemin maddi ve manevi
yardımıyla tuzla ilerliyorlar. Gönül rahatlıszıvla diyebiliriz ki.
devrimin kazanımlannda geri dö-
w
OKUYUCU MEKTUBU ............ OKUYUCU MEKTUBU ............ OKUYUCU MEKTUBU ............ OKUYUCL
w
POL iTiK A CiDD iYET iSTER
gibi, ülkemiz Kürdistan sömürgeci devletlerin ağır
w
Bilindiği
baskılan altındadır. Ağır haskıla­
nn en yoğun olduğu parçalann
başında Türkiye Kürdistan'ı gel-
mektedir. Burada yüzbinlerce insan,sömürgeci faşist Türk cuntası­
nın kanlı pençeleri altında en kötü günlerini yaşıyorlar. Gerek ülke içinde, gerekse ülke dışında
yeterli olmazsa da ağır ve zor
bir mücadele sürüyor. Ülkede ör-
gütsel savaşım, toparlanma çabalan içinde iken, ülke dışında bulunan devrimci demokratik güçlere de önemli görevler düşüyor.
Bu görevlerin başında, ülke içindeki mücadele ije dayanışma göstermek ve uluslararası düzeyde
kamuoyu oluşturmaktır. Bu doğ­
rultuda çalışmalar yapılırken, ülkede gelişen olaylan gerçekçi bir
şekilde ve abartmaksızın dünya
kamuoyuna aktarmak gerekir. Bu
devrimcilerin ciddiyeti açısından
alanda çok önemlidir. Ülkede gelişen olayiann abartmasız ve doğru bir şekilde
kitlelere aktarılması hem faşist
cun tayı teşhir edecek, hem de
devrimcilerin prestijini oldukça
yükseltecektir. Fakat ülkemizde
"devrimcilik" adına gerçeklerle,
gerçek dışı olaylan biribirine kanştıran kesimler vardır. Bu kesimler ajitasyon ve propagandala-
uluslararası
~
A~~C/47/RupellO
(
1
w
w
.a
rs
iv
ak
l
ur
d.
;
g
1
1
mürrnekten başka bir şey yapmı­
yorlar. PKK'ci baylar başkalan­
nı "teslimiyet çilik" ile "birşey
yapmıyorlar"la suçladarke n aslında önce bir kendilerine baksın­
lar. Özür dileyerek söyleyeyim
ki, Ortadoğu'yu görüp, orada yaşayan bir kişi olarak, Apoculann
ne olduklannı iyi bilirim. Onlann
kitleleri yanianna çekmek için
gerçek olmayan haber ve yayın­
Ianna tahammül edemediğim için
bu mektubu 'kaleme aldım. Onlar, gerçeklerle, gönüllerde yatanı
biribirine kanştınyorlar. Hepimiz
isteriz ki, bugün Kürdistan olsun,
ama ne yazık ki istemekle olmuyor. Kitleleri kuru ajitasyonla ayakta tutacağımıza , onlan böylesi zor günlere hazırlayalım.
Bu örgütün ajitasyon ve propagandasına, ancak gelişmelerden
haberi olmayan, yüreği vatan hasreti ile yanan, ancak Kürdistan
or
nna gerçek olmayan, alıartmalı
nül isterdfki bu yiğit kişiler de
haberleri materyal diye kullanyaşamlannı yitirmemiş olsalardı.
makta ustadırlar ! Burada anlatBu olay Avrupa'da büyük bir ilgi
mak istediğim örgüt, kendilerine
ile izlendi. Çeşitli kuruluşlar olaPKK diyen apoculardır. Bu örgüt, , ya müdahale etti, ama sonuçta oülkede gelişen olayları aktarmada 1 lay Apoculann kamuoyuna yanöyle bir yol ve yöntem izlemektesıttığı gibi çıkmadı. Bundan da
dir ki, akıl mantık işi değildir.
Avrupa kamuoyu, devrimcilere
Sanki var olmak koşullan bu ' karşı daha da temkinli olmaya
aslı astan olmayan ajitasyon ve
başladı. Aslında burada dikkat epropaganda lannda yatmaktadır.
dilmesi gereken önemli bir nokta
Bu örgütün yayınlannı izleyen bir
vardır. O da şu; bu örgütün adeta
okuyucu, olaylara biraz eleştirici
insanlannın ölümünün beklentisi
bir gözle baksa, bu tür yazılan
içinde olmasıdır. İnsanlan ölsün
hemen fark edecektir. üstelik bu
ki, özü boşaltılmış ajitasyon ve
işi yapanlar, onlann sıradan inpropaganda yapabilsinler. Kürdissanları değil, bizzat bu hareketin
tan 'da yol açtıklan tahribatlan siyasal hattının tesbitini yapanna, ölülerini sermaye diye kullalar tarafından bilinçlice, olaylar
nabilsinler. ölülerinin cesetleri üçarpıtılarık yapılmaktadır. "Boz- 1 zerinde ajitasyon ve propaganda
dur bozdur harca" anlayışı onla-)( çalışmalannı sürdüren bu sakat
nn temel felsefesi olmuştur. Öranlayışa sahip Apoculann , dünneğin, geçen Eylül ayının başınyada bir benzeri görüldüğünü sanda Diyarbakır askeri cezaevinde
mıyorum. Yine bu örgüt, kitle isömürgeci faşist güçlerin insanlık
çinde yaptığı propaganda larda;
dışı uygulamala nna karşı, hapisKürdistan 'da Suriye ve Irak sınıhane şartlarının düzeltilmesi için
nnda binlerce savaşçılannın olcezaevinde başlatılan açlık greviduğunu, yöre halkına "ev fılan
ne tüm ilerici, devrimci gruplar
inşa etmeyin, tarlalannızı ekmekatılmıştı. Bunlardan ölüm oruyin nasıl olsa balıarda savaş çıkacuna gidenlerin sayısı altmış idi..
cak(!)" v.s. şeyler söylüyorlar.
Siyasi tutuklulann kendi ara:
Soranın onlara, bugün Türkiye
larındaki karara göre, ölüm oruKürdistanı gibi bir yerde, "binlercuna, tüm tutuklular sırayla ve-.\ ce savaşçısı" olan bir örgüt(bu
peyder pey katılacaklardı. Ceza
örgüt yayınlarında, sömürgeci faevindeki bu onurlu direniş, tüm işist cuntaya karşı her türlü savaşa
lerici devrimci tutuklulanndı.
hazır olduklannı(!) belirtiyorla r)
Hiç bir örgüt bunu yalnız kendifaşist cuntaya karşı, aktif bir sane mal edemez, ettiği _zaman da
vaşım içinde olmayıp bir beklenbundan daha apt~ca _bır. ş~r. o~_ati içinde ise buna düpedüz teslimaz. Aynca bu, tum ilencı orgutmiyet denmez mi? Demek ki bol
l~r': karşı bir saygısızlık ve ~.üve~keseden atıp tutuyorlar, bun~nla
sızlık de olur. Ama gel gor kı,
da halkımızın direniş ruhunu söPKK'ci baylar, bildiklerini oku-~
maktan, bu onurlu direnişi de
•
kendi grupsal çıkarianna alet etmekten geri durmadılar. Bu konu
ile ilgili abartmalı haberlerle, direnişin ciddiyetine gölge düşürdü­
ler. Zaten bu onların yaptığı, bir
defaya mahsus, çarpıtılmış, abar-tılmış ve gerçekle ilgisi olmayan
bir :sansasyon da değildi. Bu sakat anlayışlan sonucu, Avrupa
kamuoyu devrimci güçlerin haber ve tutumlan konusunda şüp­
heye düştü. Bekle gör bir tutum
içine girdiler. Bu da, cuntaya kar-ı
D
şı güçlerin, yorulmak bilmez ça- ,
balanna zarar verdi. Başka bir ör- 1
nek de, PKK'ci baylann 1982 Ni-.'
sanında çıkardıklan bir bildiride
görüldü. Burada 38 kişinin Diyarbakır cezaevinde faşist cunta tarafından katiedildiği söyleniyordu.
Gerçekte ise o günkü direnişlerde 5
Gö- ..______ _____ ____
l
©~~~UM~[M=
l~~
(C[UJ[MlJ~W~
w
~~~~~
[M~~~[EU
[5)[UJ1f[UJU(QJ~
kişi
şehit
düşmüştü.
gerçeğini
yaşamayanlar
inanır.
Mektubum fazla uzadığı için, onların tüm yapılannı aniatma olanağı yok. Bir yurtsever olarak,
onlann yalnız pratikteki birkaç
özelliklerini anlatmaya çalıştım.
Aslında, onlann ideolojik yapıla­
nnı anlatan yayınlan (değişik örgütlerce yazılan) alıp okumak,
onlan daha da iyi tanıma fırsatı
doğurur. Belirtmekte yarar vardır ki, politika ciddi bir şeydir.
Hele devrimciler açısından, bu
ciddiyet bir kat daha önem kaza-
nır.
Bu
mektubumu
derginizde
yayınlamanızı diler, çalışmaları­
nızda başanlar diler, dostça se-
lamlanmla.
Federal
Alınanya
Diap.
24 Kasım, "Öğretmenler Günü" adı altında, öğretmenierin
cuntaya bağlılık günü olarak ilan
edildi. İki yıldan beridir ki, her
24 kasımlarda öğretmenler toplatılarak onlara ırkçı-şoven faşist
nutuklar çekilmekted ir.
C un ta ,24 Kasım'ı "Öğretmen­
ler Günü" olarak gelenekselleştir­
rnek çabasındadır. Öğretmenler
geçen yıl olduğu gibi,bu yıl da
24 Kasım günü, polis ve askerlerin kontrolü altında yürüyüş yaptılar, toplantılara götürüldüler, Atatürk heykellerinin önünde saygı
duruşunda bulunduruld ular.
Cunta başlan ise, "vatan",
"millet", "kutsal meslek" gibi
sözlerin
dolu olduğu bol bol
nutuklar attılar. Ama bir avuç gerici faşist öğretmenin dışında, geniş öğretmen kitlesi cuntanın öğ­
retmenlere ve onlann onuru olan
ARMANC/4 7/Rupelll
Ay nca Kürdistan 'dan bazı ağa
şeyhleri getirerek MDP'ye oy
sağlamaya çalıştılar. Bu iş için
milyonlan ca paranın harcandığını
bilmeyen yoktur. Kimilerine ise
araba, daire, arsa gibi şeyler verdiler. Örneğin MDP Mersin İl
ve
Başkan Yardımcısı R.Yanardağ'a
İşte
gün
son
binlerce öğretmenin sür-
edildiği, yüzlercesinin işine
verildiği 1 yine yüzlercesinin
işkencehanelere konuk edildiği
Diyarbakır'da bir 24 Kasım daha
böyle geçti. Şuna inanıyorum ki,
demokrat ik öğretmen hareketi
24 Kasım'ı gelecekte "cuntayı la-
netleme günü" olarak kutlayacaktır.
26.1 1.1983-D.Bakır
Bir öğretmen
or
ur
d.
rs
iv
son model Pegouet marka bir
araba ''hediye" ettiler.
12 Eylül'den öncee yurtsever
olduğunu ileri süren ve 6 Kasım
"seçimler inde" ise MDP'ye oy
toplamak için çalışan birisine:
"Bu partilerin üçü de cunta partileridir. Bunlara oy vermemek gerekir. Neden bunlardan MDP'ye
oy toplamak için çalışıyorsu­
nuz" şeklinde sordum. Aynen şu
cevabı aldım:"MDP Urfa'da yalnız birkaç kişiye 7 milyon lira
dağıttı. İşte şimdi MDP'yi niçin
desteklediğiınİ anlamalısın" dedi.
Mersin 'de göçmen Kürtlerin
yerleştikleri Çay ve Bekirdede
(Çilek) Mahallelerinde de bu oy
tüccarlan MDP'ye oy toplamak
için olağanüstü çabalar gösterdiler, hatta "işte görüyorsunuz
MDP l<ürtleri kendi partilerinde
yönetici bile yaptı. Başkan Türklerden, başkan yardımcısı da
kürtlerdendir. Daha ne istiyorsunuz." gib çirkef demagojileri bile
yaydılar. Fakat gerek cuntayı ve
onun partisi MDP'yi ve gerekse
de onlann oy tüccarlannı kendi
yaşamlannda iyi tanıyan halk,
onlann demagojilerine kanmadı.
Bu iki mahallenin kesin sonuçlan şöyledir:
MDP ANAP HP Boş
Mah.adı
Çay Malı. 177 196 644 450
.a
w
w
w
yaptılar.
öğretmendir.
başantı öğretmeni'' adı altında
cu~tanın eğitim sistemine en iyi
baglı olan öğretmene hediye ve-
ME RSi N'D EN
ME KT UP VAR
Bu mektupta cuntanın partilerinden MDP'nin Mersin ve Urfa'da çevirdiği bazı oyunlarda n söz
etmek istiyorum .
Bildiğiniz gibi, gerek son yıl­
larda büyüyen işsizlik,gerekse de
sömürgecilerin halkımız üzerindeki diğer baskıları yüzbinlerce
Kürt ailesinin Kürdistan 'dan göç
etmesine neden oldu. Bu nedenle, Türkiye'd eki bazı büyük şehir­
lerin kenar semtlerinde her türlü
sağlık ve sosyal olanaklar dan
yoksun ve gecekond u denilen
mahalleler oluşturdular. Bu mahallerin bazılanna "Kürt Mahallesi" veya "Doğulular Mahallesi"
de denilmektedir.
Bu tür mahalleler Mersin 'de
de vardır. İşte MDP, bu mahallelerdeki Kürt emekçiler inin oyları­
nı alabilmek için Mersin MDP il
örgütüne bazı işbirlikçi kürtleri
de aldı. Hatta bunlardan ilkokulu
bile bitirmeye n R. Yanardağ isimli birisini başkan yardımcısı
rildi. Bu öğretmen Ziya Gökalp
Lisesine cuntaca yeni atanan bir
g
cunta ve Atatürk'e bağlılığı içeren sloganiann bulunduğu pankartlar verdiler. Yürüyüş boyunca
polis ve askerler yürüyüş kortejini
gözlediler.
Dağkapı'daki heykelin önünde 2500'den fazla öğretmene istiklal marşı söylettiler. Ondan
sonra da toplu halde Kapalı Spor
Salonuna kadar yürüdük.
. Kapalı Spor salonunda , vilayetın büyük başlan çok parlak nutuklar attılar. Öğrencilere "öğret­
menliğin kutsallığını" içeren şiir­
ler okuttular . Daha sonra 1 ' 'yılın
ak
TöB-DER 'e ne denli düşman olduğunu biliyor. Bu nedenle de
derin nefret duyuyor.
işte bu nefret,24 Kasım 1983
günü, Diyarbakır'da yapılan öğ­
retmenler in cuntaya bağlılık yürüyüşünde ve Dağkapı'da Atatürk hey keli önündeki ''istiklal
marşı'' töreninde öğretmenierin
yüzlerinde okunuyor du.
24 Kasım günü okullanmızdan
vilayet binasının önüne geldiği­
mizde, öğretmenierin yüzlerinde
bir nefret ve töreniere bir isteksizlik farkediliyordu.
İlk ve orta dereceli okullarda görevli tüm öğretmenierin
yürüyüş te; ellerimize
katıldığı
140 1150 200
gibi, bu iki mahalkullanani ann oranı
% 20'dir. Bu rakam genel ortalamadan üç kat fazladır. Aynca
c un tanın tüm çabalann a rağmen
MDP boş oylann yansıkadar ancak oy alabildi.
Kendilerine "tırşıkçı "denilen
besleme çetelerini n halka kan
kusturma lan ile tamnan Bucaklar
MDP'de yer aldılar. Bucaklardan
6 Kasım seçimlerine dek siyaset
sahnesinde pek görülmeyen İhsan
Bucak1 bu kez MDP'den aday gösterildi.
MDP Urfa listesinin üçüncü sıra­
sında yer alan eşkiyabaşı tüm çabalara rağmen seçilmedi. Bu şa­
mann verdiği öfkeyle teseliiyi
Antep pavyonla nnda bulan i.Bucak, bundan dokuz gün önce gece zil zuma pavyonda n çıktığı
bir sırada bir taksinin çarpması
sonucu ağır yaralandı. Bu kornalık hali sürüyor.
MDP'nin iktidar olması için,
tüm sıkıyönetim komutanlıklan,
valilikler, mahalle ve köy karakolları seferber olmuşlardı. Fakat
yine de kendilerini halkın şama­
nndan kurtaramadılar.
Bekird.
170
Görüldüğü
lede boş oy
20.1 1.1983-Mersin
ARMANC/47 /Rupel 12
PERÇAK Jl DiRDKA KURDISTANE
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
SEBİBILDAITA DiB SIM i
w
w
n
w
gele Kurd hetani i'ro gelek caran
li dij hezen metingehkaran se~­
hildaye
wek lehiye xwl'n herikandiye. Di her sennildanek~ de
bi sedan gund Gbajar hatine weran kirin Gbi bezaran jİ kal, p'İr,
Ah etanıAb"ıgıheA zarok eç uA xort u
ken li desten diyan, wek pezen
qurbane'" hatine serjekirin. Hezen
m€tingehkar van hovitiyen xwe,
li her çar perçen Kurdistan e kem
an jt zede hetani' 'i'ro b€ nabeyn
dane domandin. Dema mirov bala xwe dide, ji destpeka sedsala
20 an il bi vir de bi kemasl20 sen"hildan li Kurdistana Bakur tene
ç~bône. Li ser van sen"hildanan di
pirtGka Mete Tunçay de van agahdariyen jeı1n he ne;
"1-Tevgera Nastun 12-28 lion
1924.
2-Serihildana Şex Seid 13 Sibat-31 Gulan 1925.
3-Sennildana Reşkotan
Raman 9-12 Tcbax 1925.
.a
Di buhara sala 193 7 an de gel~
Kurd li D~rsime careke din senhilda dest bi şereki çekdan kir.
Wek ku te zanin, seribildana OOrsimeli Kurdistana Bakur bil serihiidana dawi.Ango ji w@ roj~ ô
vir de, li Kurdistana Bakur tu şe­
ren çekdan pek nehatin.Her çiqas di pe sennildana OOrsime ve
li Kurdistana Bakur tu senöildan~n wisa girseyi pek nehatin ji, le
bel~ li perçeh Kurdistan~sen din
wek li Kurdistana Iraq ulrane gele Kurd he tani iro be nabeyn tekoŞın..da uxwin xwe rijand.
Jro jf gele me, li Kurdistamilra n
il Iraqe bi qehreman1 v€ tekoş1na
_,xwe bi şereki çekdan dide dowandin. IP bele em€ di v€ nivisara ~we de li ser perç~n Kurdistane'\"'di""'
yen n u tek"'
oşına wan nesekinin. Ev yek, xebatek gelek fire
dixwaze. Lewra jl w€ mijara niVı"­
sara me li ser Sermildana Dersime
be~, Wek ku em hemÜ jt dizanin,
u
u
4-Sennildana Sasone 1925-37.
5 -Seı1hildana Agriye ya yekem 16 Gulan-17 Hezıran 1926.
6-SeÔhildana
Koçuşağı 7
Cotmeh-30 Mijdar 1926(Ev tevger ya Koçane ye u li Dersime
çebuye.)
7 -Seri'hildana MÔtk126 Gulan25 Tebax 1927.
8-Serlhildana Agriye ya duem
13-20 lion 1927.
9-Sennildana Bicar Tenkil
(mana ve ev e ku, ew kes an j1
gruba ji civat~ re bi zirar e, dive
bi hawakı gelek hov b@te ceza kirio ku,1en dinanjfli wan binerin
ew jı tiştekt wisa nekin. Bi Yı"
haw~ bi bezaran ve kes ji Kurdistan€ şareder kirin ku hibe ıbret)
7 Cotmeh-17 Mijdar 1927.
10-Seı:lhildana Resı1ı 22 GQlan-3 Tebax 1929.
11-Serihildana Tendurek 14271lon 1929.
12-Tevgera Sawure 26 Gulan-
u
ARMANC/47/Rupel 13
.a
w
w
w
g
or
rd
.
Me di destpCka nivfsara xwe
de gotibG ku, w~ mijara niv1'sara
me li ser Se& il dana D~rsimt be.
L€ bel~ ev yek nay€ w~ man€ ku,
em€ bi dema beri se&ildan€ nizanibin a·le hômebin.Ger ku em
bi mercen bert serihildanenizanibin, erne nikaribin tişten rastji'li
ser t~çGna senbildane bibejin. Ji
ber ku reh€ seı1hildan~ gelekt bi
A
paş de dihere. Ango ew, ne huyerek b~emdt G ne j( cara yekem
bG, ku lı Kurdıstape p~ dihaL
Lewra jt, ji bo t~gihtştina iro, zanibGna dJJho gelek pewist e. Di~
wan de mirov li dujmin dinere,
A ct•bA
mirov ji xwe fedı"'d·k
ı e u
ı e; erdo tu veqelişe Gez t€kevim~. MeSele he tani tr o, e w tişten ku li ser
sedhildan€n Kurdan hatine nivıA A
sandin, hema tu b .ıgre h emuyen
wan yan dewleta Tirkan bi xwe
an jl nivtska~n Tirk nivısandine.
Wan li ser ve yek~ ji xwe re tekolin ç@kirine ~ hin tişt derxistine
hol~. Iı:o j1 dujmin bi saya van 1~­
kollnan ~ tecdlban, peşiya xwe
A
A
•
A
••
ht'n baştir dibıne u lı gor we, JI
xwe re tedbiran distfne. Le ka
me şoreşge~n Kurdan çi bi ser
A
•
ave xistiye? Ger em xwar runın
G rast biaxifın, deste me vala G
ruye me jt re.ş e. Ka hetani 1ro
~/0
•
A
çend leKolın,
an Jı•-" nıvısaren
zanist{\ilnıı) li ser tCkçGn~n sedsala
20 an(ji destpeka 1900'ı Ô vir de)
yen li Kurdıstana Bakur hatine
nivİsandin.? An jt me di ~ warl'
de çiqast se~ xwe şandiye? Ji
dm1' ku em sere xwe bieştnin, me
rabGye tim xwe li tişten Msa G
şernan rakşandiye. IP pir mixabin şe ma G tişten jiberkir~ ez be-
rs
i
u
MA KU EM Bİ DUHO NİZANİ­
BİN EME KARİBIN İRO F AM
BİKiN?
re) mirov nagih'ıhe dereke. Wek
em jrhetani tro negihand tu dere.
Ya girfutir ev e ku, dive em xwe
ji a dujmine xwe jt baş nas bikin.
Ji xwe kamasiyen peşiyen mena
yek jt ev bG ku, wan,ne dujmine
xwe uA ne Jı•A t•ıvd~~
tren wan b aş naS
nedikirin. Ya din jt, ji tCkçGn~n
sen"'hildanen beri' xwe tu tecmbe
nedigirtin. TecrÖbe girtina me ji,
giredayiya zanebilna duho ye.
Iro li Kurdistan€ bi bezaran
şoreşger~ hene Ghema jt ji xwe
AAld•~an şoreşgenA
razı ne. Tu deve
veke, w~ bi saetan li ser İmperya­
"
A
.A
A
A
li4
lızme,
faşızme,
kapıta
zmeA uol\ ı·ı
".,..
"Kb"'
ser Sovyete,
Vıetname,
u aye,
Çine, BGigaristane adtroka partiyen wan biaxife, ji wan ~naki­
yan bine. Le bel€ dema d or te ser
Kurdistane ii diroka gel~ Kurd,
tu meze dike ku di bine tur de
tişt tuneye.
An ii hin zanebôJ!~D ~elek w~at
ino<Li vir em wek hınekan nab~J}D
ku, p~istiya zanebiina d1toka
gel€n rizgar bôyi ii partiyen wan
tuneye. Bi vacayi, ev ye k gele k
pewist e u dive em baş bizanibin
u ji tekoşinen wan ji xwe re tecrôban bigrin. Dema em bi hawald
din bibejin, zanebÜna dtroka komünist ya navnete~ çikas ptw1st e zanebGna diroka gelt xwe
jf, ji bo şoreşgerekt hewqas pew?st e. Aiıgo, çawa ku 'tnsan~kt
bi nigekt nlkare bazde, her wısa
şoreşgerek1 ji vana yekt ~ gar,
nlkare siyaseteke rast blme__şihe.
Gotina me ev e ku, el!l bi drroka
xwe baş nizanİn, an Jı dİ vf wade sersariya dikin.
ku
1or
A
A
sen,.
nivisar bi arınanca bıranına
hildana OOrsim~ hatiye niv'l'sandin. Anıw ev nivısar ne lekoltnek
K
li ser dıroka
Kurct•ıstane.... ye uA "d
ı deake-me wisa jt tuneye. Ger me
"
A
A
A
1' d e h•ın b"'
di sınore
bıranıneke
uye,.
• t•ıren di qunciken tanA de derxıs
bin ronahiye, em ~ ~ ~fxweş
bibin.
va
13-Setihildana Z1lan 20 Heziran-despeka Ilont 1930.
14-Seıihildana
Oramar 16
Tırmeh-10 Cotmeh 1930.
15-Set'ihildana Agriy~ ya seem 7-14 Ylon 1930.
16-...~erİhildana Palamure 8
Cot~h-l4Mijdar 1930.
17 -Sen1ııldana Dersime 19 3 7
1938(1)
Bel~ ne carek~ ne jf du caran,
tam hivde caran gelt Kurd seri
hildaye i1 xwina xwe rijandiye.
Van seri hildanan hemllyen wan,
ji diyar e, di navMyna
wek li
1924 u 1937'an de p~k hatine.
Wek t€ zanin, di beri van serihildanen li j or rez b üne hin serihildanen din ji hene ku di vir de
nebatine nitirandin. Wek Sennildana Koçginye. Bi van minakiyan ji eşkere dibe ku, gele Kurd
roja ku hema bi qast ku~iya
derziye je re ronahl xuya buye,
sermildaye u de st avttiye çekan.
Le bel~ her care jİ serilıildan tek
çuye
hezen m~tingehkar ~i
serketine. An go li derekt senhıl­
dan şikandine IS derek din cardin
destpekiriye. Ve yeke bi vi hawi;.
ji destpeka sedsala 20'an hetanı
Senbildana
Dersime her dom
kiriye. Li vir tiştek gelek bala
mirov dikşine. Ew ji ev e ku;
Seribildan geleke wan di yek
dem€ de ç~bône, I~ beit tu
tekiliye k xurt jf di navbt~yna wan
de naye ditin. Dema li dereke
sen"hildan çebôye, j~ re alıkari­
yek xurt nebatiye kirin. Ew
bi sere xwe hatiye hiştin. L€ piş­
ti' ku ew hatiye şikandin, icar li
dereke din seribildane destpekiriye. Di vir de bixwaze nexwaze,
mirov van pirsan ji xwe dike: Ma
gelo çima wiha buye ii çima hemôyen van serihildanan tekçune?
Çima hezeıl dijmin her tim bi
serketine? Sebeben van t'Ckçünan ·
di ware abori, siyaSı ii navnetewi
de çı. b""un..? .
. ..
Çima rexıstrnek k~ kan~~ JI ~an
ser1hildana~ re peşengı~e bıke
demeket? U çima ji Seiilıildana
D~rsime ô vir de li Kurdistana
Bakur tu senhildan~n çekda~ ç~­
neb~n? Vana çend pirs~n ku di~
mitliq em karlbin bersiva wan bidin.
,.
.
Dema ku ~!ll !>ersıya van.pı~­
san bi hawakı ılını ·nedin, an Jl nı­
karibin bidin, wt dem€ j~ erne .
van qetilaman hin g~lek c~n din
bibtnin. Ger em dıxwazın ..... Kurdistan~ rizgar {l gele Kurd Jı azad
bikin, dive em sebeben bisemeketinen setihildan~n di dtroka xwe
de baş bizanibin. Bes ~wiste ku
em viya jİli vir diyar bikin ku, ev
e
n
Ev nezanf k€masiyek me ya mezin e. Ji delt ku em ve k~masiya
xwe ji nav~ rakin, em radibin hin
tiştan ji ber t~ko(ınen welat~n
din digrin Ü bi korani li Kurdistan~ dipar~z~n. U pir mixabin van
ditin~n ji ber kiri', gelek caran li
6
A
•
mercen KurdistaneA nay~n
u şaşıy~n mezin bi xwe re tfnin. Wek
A 1\ ct•
terziyeA ku bereA saq o b•d
ı ru
u ı
d~ re j1 bejna xwediy~ saqo biptve. Dema saqo JI.. xwed 4ı re ne be , Aıcar rabe piy~(mile) xwedt j~ke Ô
1\
Ht
e anı,.,.ıbi vı4 hawıA saqo le1\ bıne.
ro gelek h€zan, wek v1' terziye zana(!) be~ dh:inek ku li gor merc~n Kurdistan~ çewt parastine t
di du re JI·A xwes ti. ne k u merce"n
Kurdistan~ li ~ dttina xwe bİnin.
ARMANC/47/Rupell4
u
.a
w
w
w
..
g
or
rd
.
u
bu.
rs
i
Ohan, ben Şere Cihane Yekem di nabeyna hin dewleten
metingelıkar de hatibu parvekirin. Le hele hin dewleten ku we
deme qels b un u ji ve parvekirine
para xwe negirtibôn, di du re
xurt bun u xwestin e w ji ji ve xenônete para xwe bigrin. Ev dem
dema Ş ere Cihana Yekem e. Ango hezen impeıyalist u metingelı­
kar bi ve arınance Şeıi Cihana
Yekem derxistin. Wek te zanin,
di vf şeride İmparatoriya Osmani
li nik İmpeıyalisten Elman kete
şer. Şer çar salan ajot.peri destpeka şer, gele k gel ş(; n Imparatoriya Osmani hebun. İmparatori
roj bi roj diheliya. Seroken İmpa­
ratoriye (I ttihat-Terakki}
ketin
şer. Bi vi hawi riyake xelasiy€ ditin. Le hele hesabe mal u bajer li
hev demeket u şer wenda kirin.
Pişti tekçuna Dewleten İttifak
(Elmanya,
Awustuıya-Macaris­
tan, hnparatoriya Osmani) İmpa­
ratoriya Osmanidi 30'e Cotmeha
sala 1918'an de Peymana Mondorose imze
.... kir. Bi ve.... peymane,
Dewleten Itilaf(wek Ingiltere u
Fransa) dawiya İmparajOriya Osmanl dianin. Ya din jı, him ew
him ji ew welaten ku di bin İşgala
imparatoriye de bu, wek bira li
hev par dikirin. Li gor ve parveldrine, beşeki Kurdistan~(Kurdista­
na Iraqe) ji İ'ngilizan re dima ii
beşe k ji ji Fransiz an re. Peymana
Mondorose ji 25 niqtan pek dihat. Van niqtana bi kurtayi wisa
bun:"We hemuyen gewriyan(boxazan) ji keştiyen heren itilaf re
bene vekirin u ew deren ,ku leşke­
ren Tirkiye ji bo parastine 1~ k om
büne, we bete işgal kirin. 'We
nabeyna serokatiya Komele de
tunebu. Ji e ndamen Komele hin
kesan, (piraniya van xort bun)
serxwebüna KurdistanS diparastİn. Le be le seroke Komele Seid
Abdulqadir, H hemher ve ditine
derdiket ii otonomi diparast. Esas, ev ne otonomiyek rastm bu.
Li ser ve yeke' van agahdariyen
jerin di purtllka Nun Dersimi de
heye : " Di civinek komele ya
gişti de xortan daxwaz kirin, ku
biryara serxwebuna KurdistanS u
derkirine hemu hezen biyani bete
girtin. Serok Seid Abdulqadir li
hemher ve daxwaze dirket. Digot
ku, di demek wisa de li Tirkan
xistin, ji şan u şerefa Kurdan re
şerm e. Niha pewist e ku em, alikariya Tirkan bikin "(3) Ve ditine
di nav komele de ji xwe re gelek
alikar nedit. Le hele ev dijiyati
her ku çu kur bu u di peş de jİ
we hibe sebebeperçebiina komele. Ji van h'ezen ku serxwebun diearastin, hin ji komele veqetiyan
u Rexistina Civakiya Kurd(Teş­
kdat-t-İctimaiye) ava kirin. Di du
re ev rexistin her çiqas bu parti
jİ, le gelekixurt u fire nebu. Li aliye din cardin, ji wan kesen ku
serxwebun diparastİn li dorheta
Meletye, Sewaz, Koçgiri u Dersimexebatek siyast didan doruandin. Betırin ji li Koçgiriye k om
dibGn ii di diire ji ev der wek heremek rizgarkin elan kirin. Wek
te zanin, we şe re Koçgiriye ji
1918'an hetant 1921 'an dom bike. Beri çuyina w an hereman,
(Koçgin, Dersim)di nav Komela
Bilin d kirina Kurd ,da hin raberizandİn çedibin ii dawiya dawiye
biıyara çuyina hin kesan te girtin. "Di ve deme mudure nehya
Umraniye lawe Mistefa Paşa Elişane Koçgiribu .. ( .... ) Biryar ha te
girtin ku, Elişer bi çe Dersime uli
wir xebata rexistim bike"(4) Bi
van ınlnakiyan ji xuya dibe, ku
Kurdan, we deme hin xebaten
rexistini' kirine, ii ev xebat j
betinô Koçgiriye ii Dersime buye. Ango ji destpeka serlhildana
Koçgiriye u hetanİ şikandina we
tekiliyek di nabeyna Dersime fı
Koçgiriye de her hebuye. Pişti
çuyina Elişer ya Dersime, Dr.Nu- ~
n Dersimi ji diçe Zara-Divrigi- ...,
Kangal-Hafık -Umraniye-Bey.Pinar ~
Celalli-Sincan-Hamo-Zmra u Do- ~
murcu u li van derana şUbeyen s
Komela Bilind kirina Kurd(Kürt ~
taali Cemiyeti) vedike(S) Dema :;
Kurd ve xebate dikin, Mistefa . . :
Kemal ji' Komcivına Erzerome ci- !.=
,..,..
vandiye u,. gelek axa, şex
u serok'"
- s
şiren kurd kişandiye ba xwe.
di
ku
Al\
PEYMANA MONDOROSE U
REWŞA KURDAN
hemu keştiyen Tirkiyeli bamtera
(liman) di bin çavderiye de bepe
girtin. Dema hezen İtilaf pewist
bibinin, we karlbin niqten girİng
Işgal bikin. Hemu hander ii xeten
tirena w~ di bin emr~ hezen İtilaf
de bin. Xeten postexanan we karibin bene saxt kirin. Leşkeren
Tirk yen li Hicaze, li Yemene, li
Iraqe, li Bi\ıgazi uyen li Trablilse
we xwe ber dest bikin(2). Piştive
yeke, edi heına tu bigre dewlet ji
nave rabôbii u hı giraniyek we fı
li ser gel iıema bu.
Ve tevliheviye tavile t~sir li
hem gelen ku di bin deste Imparatoriya Osmani de bii kir u li getek deran tevgeren netewi derketin hole. Be şik van buyeran u
mercan, tesir li gele Kurd jİ kir.
Nişan jİ ev bu ku, hin ronekbrren
Kurd hatin ba hev hin rexistin
sazkirin. Ji van rexİstinan yek jİ,
Komela Bilindkirin Kurd(Kürt
Taali Cemiyeti) bu. H~r çiqas
Komcla Bilindkirina Kurd, di
demek kurt de xurt bu jİ, le cardin p ji peşengiya şereki netewi
gelek dur
~
Care ben her tişti, yekitiyek
va
Ev yek jtwek em dibfnin, neçilye
A
• t•
1\
senA uA van rexısınan
wek t aven
buha~ hatine t\ derhas bt\ne. Div~ baş b~te zanfu, hetant ku em,
welat~ xwe, gel~ xwe,
dtroka1\
,.
xwe, gelşa xwe, dosten xwe u
dujmin~n xwe baş nas nekin,em~
her b€ne kuştin, I€ bi ser ji'nekevin.
::ı
"'
A~AUSC/47/Rupe115
y~kalanmamak
IÇin
.a
w
w
w
varamayacağı, herşeyin rahatlıkla
uygulanabileceği bir yere götürülüyoruz imajı yaratılıyordu. Göz-
altında iken, çabalamız sonucu,
getirildiğimiz yerin, şehrin çok
uzağında olmadığını ve şehire en
çok 5 km. uzakta olduğunu saptadık.
PSiKOLOJiK BASKI VE iŞ­
KENCECiLERiN
iNSANI
ÇÖZMEK iÇiN BAŞVURDUK­
LARI YÖNTEMLER
Dolmuştan
gözleri
kapalı
ola-
me gibi olağan bir şeydi. Hele hele anne ve bacı yetmiyormuş gibi, bir de "bırakın beni, onun g ...
..... s ......... " e kadar varan iğrenç
küfürler.
3- Daha önce banda alınmış
işkence inilti ve bağırtı veya o
anda işkence görenin feryatlan
ve iniltilerini dinletme.
4-Moral bozucu marşlar dinletme.
5-Kafada sarsıntılar yapan,
kulağın ses ahengini bozan gıcır­
tı ve çok yüksek frekanslı sesler
dinletme.
6-llk işkence odasına alındı­
ğında yüzden fazla kişinin seyrettiği bir veye iki dakikalık göz açtırma. Bununl:ı orada olan polislerin ~eni ~yice tanıması sağlanı­
yor. Ikiyüze yakın göz ile karşı
karşıya geliyorsun ve bu kadar
insandan kurtulanııyacağın imajı
yaratılıyor, mutlaka konuşman,
çözülmen gerektiğine inandırıl­
maya çalışılıyorsun.
7-llginç olan yöntemlerden
biri de tuvalet kapısının arkasına
"kurtulmak istiyorsan, konuş"
levhasının asılı olması idi.
8-Gözler bağlı iken, tabanca
veya otomatik silah şarjörü değiştirme, ateşe hazır duruma getirme, ardından da kafaya dayatı­
lıp "konuşmazsan öldürürüm"
derken diğer polisin "şimdi öldürme, 15. gün öldürelim" deyip
engelleme numarası.(O zaman
gözaltı süresi 15 gün idi)
9-Bir ara hepsinin odayı terk
ettiğini hissettiren ayak sesleri.
Hemen ardından bir kişi geliyor,
iv
ak
ur
rak bir binanın önünde indirildik. Bir merdiven çıktık ve tekrar
başka bir merdivenden aşağı indik. En alt kata yani bodrum katına indirildii?;imi hissediyordum.
Orada ~özlerim açıldı. Bir hücrenin önünde idim. Salon yan karanlıktı. Hücreye sokuldum. Hücre çok hafif ışık alan karanlık bir
yerdi. Getirildiğim bu bina işken­
ce binası idi.
Burada 15 gün kaldım. Uygulanan
yöntemlerde psikolojik
baskı, işkence ve ideolojik saldın
(ömeğin,resmi ideolojinin güçlülüğü,sosyalizmin çürümüşlüğü vb)
belirleyici idi. Kimlik tesbit etme, getiriliş nedeni, meslek v.b.
gibi sorular ikinci planda kalıyor­
du. 1.şubeye getirilen herkese
söylenen ilk şey şu idi; "yine mi
geldin, üç dört kezdir geliyorsun,
bu sefer ....... !" Mesleki alanda
uzmanca sorular yöneltiyorlardı.
Bunun la kişiyi hem iyi tanımayı
hemde verilen bilgilerin doğrulu­
ğu ölçülüyordu.
İçimizden kendilerince hakkı­
mızda bilgi verebilecek olanlan özel odalara alıyor, bizim ile ilgili
sorular yöneltiyorlardı. Onlara
suçlu olmadıkları, kendilerine sorulan sorulara doğru yanıt verirlerse serbest bırakılacaklan empoze ediliyordu.
Psikoloiik baskı. e:özaltı süresinin belirleyici yanını teşkil eder.
Bu baskı, gözaltına· alındığım birinci günden son 15. güne kadar
sürdü. Uygulamalan sıralayacak
olursam şöyle idi;
1-Gelen polisler, hele hele şef­
leri ilkin ters bir bakışla seni
süzüyor ondan sonra aşağılayıcı
sözler söylüyorlardı.
2-Küfürler~ekmek yeme, su iç-
rs
Sekiz niifuslu bir işçi ailesine
mensubum. Erzurum Sivil Cezaevinin önünde bir ihbar sonucu, 2.
şube polisleri tarafından yakalandım. Önce 2.şubeye daha sonra da 1.şubeye götürüldüm. Aynı
günün gecesi polis karakoluna
gönderildim. İkinci gün polis karakolundan alındım. Bir dolmuşa
bindirildim. Dolmuşta benim ile
birlikte yakalanan ve aralannda
tanıdığım bazı gençler de olmak
üzere 8-9 kişi vardık. Dolmuş biraz iledeyip sakin bir sokağa girdikten sonra durdu. "Parkesi olan parkesini, parkesi olmayan
çeketini çıkarsın" denildi. Herkes söyleneni yaptı. Ardından
"herkes çıkardığı elbiseyi başına
geçirsin" dendi ve polisin biri kafalarımıza geçirdiğimiz elbiseleriınizle gözlerimizi iyice bağladı.
Kafalanmızı önümüze eğmemizi,
kıpırdamamanıızı ve ses çıkarma­
mamızı istediler. Bundan amaç,
sokaklardan geçerken kimsenin
dikkatini çekm~meyi sağlamaktı.
Dolmuş durmadan yol alıyordu.
Yol bir türlü bitmiyordu. Sanının
30 km.lik bir yol aldık. Bu yolculuk esnasında psikolojik baskı yapılıyor, uzak, ıssız ve kimselerin
d.
or
g
neler
yapmali?
insanın
kulağına
fısıldayarak
"ben de devrimciyim, bana inan,
gerçekten ben gizli geldim, benim geldiğimi kimse bilmiyor,
ARMANC/47/Ru pell6
lardı.
İlk işkence odasına alındığım­
da, bana bir takım sorular yöneltildi. Benden istedikleri cevabı a-
lamayınca ''yatınn şunu, bakalım
konuşmamak ne imiş" Komutu
verildi.
Önce ellerim
arkadan
yordu. Büyük abdest için izin veriliyordu ama küçük abdesti hücrede yapmak zorunda kalıyor­
duk. Sidik kokusu beyiniere işli­
yordu. Hücre tozlu, örümcek ağı­
nın bol olduğu, böceklerin at
oyuattığı bir yerdi. Tuvalet görevi de gören bu yerde yatıyorduk.
El yüz yıkamak yoktu. Elbise değiştirmek yoktu. Bu nedenle de
bitlenmemek elde değildi.
Sağlık sorunu işkence binası­
nın özüyle çelişkilidir. İçinde yaşadığım koşullar sağlık denen
şeyden tamamen uzaktı. Öyleki
buralar terkedildikten sonra dahi
izleri kalıyor. Buradan kapılan
hastalıklar yer yer hayata aksediyor. İnsanın çevresi fobili polis,
pis koku, yara ve karanlıklada
dolu. Doktora gitme herkese nasİp olmuyor. Ancak işkencede
bayılıp, ölüm tehlikesi ile karşı
karşıya kalanlar doktora götürülüyordu. Nedeni ise, bu kişileri
tekrar işkenceye tabi tutma ko·şullarının yaratılması idi.
.a
ruyor ve soru yağmuruna tutuFalaka epeyce sürdü. Istediklerini elde edemediler. Ayaklarımı çözdüler. Beton tabana
soğuk su döktüler. Bana bu su üzerinde yürürnemi söylediler. Yürümek isterneyince zorla yürüttüler. Yine bu arada soru yağmuru
devam ediyordu.
Aradan bir müddet geçtikten
sonra "mantoyu çalıştırın" komutu verildi. Tekrar yere yatınl­
dım. Bu sefer pantolonumu ve kilotumu da çıkarttılar. Önce elektrik jopunu vucudumda gezdirdiler. Daha sonra manyeto dan elektrik verdiler. Elektrik şoku beni sıçratıyordu, bağırtı ve feryatlanın binayı çınlatıyordu. Daha
sonra "gelin bunu erkeklikten
düşürelim, hayatta kadın yüzü
görmesin "dediler ve elektrik kablosu cinsel organıma bağladılar.
Elektrik şoku başıma, bumuma,
kulaklanma ve dilime de verildi.
w
w
w
yorlardı.
YAKALANMAMAK IÇIN
ÖNERİLERİM
or
g
1- Kişi, ne kadar önemli olursa olsun kendiliğinden gelen olaylarla ilgilenmemeli, verilen görevi yerine getirmek için dakik
olmalı ve sağlanan yoldan gitıne­
li.
2-Aranma durumu var ise, bulunulan yöreye ait kimlikle gezmeli.
3-Gidiş-geliş yollan sık sık de-
d.
temizlik
rs
bağlandı. Sonra zorla yere yatır­
dılar. Ayaklarıma falaka kepçesi
geçirerek ayaklarımı da bağladı­
lar. Sopa ile ayaklanının dibine
vurmaya başladılar.Aralıksız vu-
binasında
Işkence
kavramı yoktu. Kalınan hücreler
aynı zamanda tuvalet görevi görü-
mak işkence için yeterli bir nedendi. Nitekim tesadüfen yakalanan faşist veya gericilere her
hangi bir baskı yapılmıyordu. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra bırakılıyorlardı.L
ğiştirilmeli.
4-Evden çıkarken veya eve girerken çevreyi iyice kontrol etmeli. Bu,başka insanlar vasıtası ile de yapılabilir.
S-Umumi yerlere (kahve, gazino, pastane) gidilmemeli.
6-0laylar iyi bir şekilde izlenmeli. Adi olaylar dahi izlenmeli.
Ki aniden çıkan olaylar sıs sık aramaları da beraberinde getiriyor.
7-Çevrenin koşullan iyi bilinmeli, tehlikesiz olan sokaklar tanınmalı, tehlike anlarında şehir­
den yaya uzaklaşabilmenin yollan bilinmeli.
8-Görev amacı ile olmayan ziyaretler yapılmamalı.
9-Saptanan buluşma yerine giderken çevre çok iyi kon tr ol edilmeli.
lO-Çeşitli ülkelerin işçi partileri tarihleri, partizanlar üzerine
yazılan çeşitli kitaplar "Militana
Notlar" gibi okunmalı.
ll- Bir yakatanma halinde, yakalanan partizanın tanıyabiyece­
ği veya ismini verebileceği kişile­
rin o çevreden uzaklaştırılması.
Bu, yakalanan partizanın çözülmeyeceğine kesin olarak inansak
bile yapılmalı.
12-Ülkede geçmişte olmuş olayların yıldönümünde veya önemli bazı günlerde( 1 Mayıs, 21
Mart v.b) çok dikkatli olmak, o
günlere yakın dönemlerde şehir­
ler arasında yayın, illegal belge
v.b. taşınmamalı.
13-Çevreye uygun bir şekilde
giyinmeli, saç ve sakat normal
bir konumda olmalı.
ur
Polis için psikolojik işkence
kadar, vazgeçilmez bir uygulama
da fiziki işkencedir. Psikolojik
baskı ile elde edilerneyeni fiziki
işkence ile elde etmeye çalışıyor­
ku, diğer gün jopla kafaya vurma
v .s. Bu arada aralıksız soru sorınayı da ihmal etmiyorlardı.
IŞKENCE BINASI
ak
FiZiKI IŞKENCE
"Kafasına daha fazla kafasına verin ki kafası çalışmasın" denerek
elektrik şoku kafamda gezdirildi.
Bu yöntem de beni konuşturma­
mıştı. Bu sefer saçiarımdan tutarak ayaklarımı yerden kesiyorlar
ve öylece bekletiyorlardı. Dk günüm böyle geçti. Diğer günlerimde de buna benzer işkence yöntemleri uygulandı. Her gün deği­
şik yöntemler kullanılıyordu.Bir
gün falaka, diğer gün elektrik şo­
iv
çabuk söyle de gideyim ve ona
göre sana yardım edeyim'' diyen
sahte devrimcilik numarası.
lO-Namus olgusunu bir araç
olarak kullanma. "Eğer konuş­
mazsan ananı, hacını getireceğiz
ve senin gözlerinin önünde ırzları­
na geçeceğiz" tehdidi kullanılan
yöntemlerin en ilginç olanı idi.
Böylece konuşulmadığında "namussuz" imajı yaratılmak isteniyordu.
ll-Türk ordusunun ve Türk
devletinin "yenilmez"liğini sık
sık tekrarlayarak insanın ideolojik ve ulusal inançlarına saldırma.
Sık sık "siz Kürtler birşey yapamazsızınız, daha dün Araplara
karşı yeniidiniz hele güçlü Türk'ü
yenmek bir hayal" gibi sözler
tekrarlanıyordu. Böylece etkileme, yıldırma politikası güdülüyordu.
F AŞ İST ve GERICILER
DIŞINDA HERKESE IŞKENCE
YAPILIYORDU
Gözaltına alınan her kişiye
psikolojik veya fiziki işkencenin
yap ıldığını içerde karşılaştığım
kişilerden öğrendim. Benim şahit
olduğum, Ala Rızgari'den K.B.,
M. adlı kişilere yapılan işkence­
lerdir. Bunların dışında benim
yoldaşlanından R.A., Ş.B ve M.B
ye benim gözlerimin önünde iş­
kence yaptılar. Bu arada Ağ n Belediye başkanı ve arkadaşlarına
işkence edildiğini öğrendim. Siyasal eğilimleri belli olmayan birçok kişiye işkence ediliyordu .III.
MC diyebileceğimiz hükümet
başta olduğu için demokrat ol-
14-Şehirler arasında gidiş-ge­
lişlerde dikkat çekecek yayınlar
okunmamalı, gelişi güzel herkes i-
le sohbet edilmemeli, uzaklardan
geliyor imajını yaratmamak için
mümkün olduğu kadar çanta ve-
ARMANC/47/Rupel 17
iŞKENCECiLERDEN
NIY ABfLDİKLERiM
TA-
İşkencicelerden l.şube şefi o~
dı.
Yine "Ala Rızgari'den kimi
tanıyorsun?", "Dev-Yol 'dan kimi
tanıyorsun?", "Ala Rızgari nedir,
Rızgaricilerden kimleri tanıyor­
sun" gibi sorular sorularak onlar
bilgi istiyorlardı.
hakkında
iŞKENCEDE ÇÖZÜLMENİN
NEDENLERi
Çözülmenin en önemli nedeni
uğruna savaşılan şeye olan inancın ve bilincin yeterli olmamasıdır. Bunun dışında varolan nedenleri şöyle sıralayabilirim;
I-Polise karşı yeterli deneyim
w
.a
w
w
yın işleri nasıl olmaktadır, silalı­
lan nerededir, örgütün kaç evi
\
tırmaktır.
4-ölümden korkma düşüncesi;
giren bir insan başta ölümü göze almalıdır. Bunu göze alamayanlar çözülmektedirler. Zaten polis de "konuş,yoksa ölürsün'' deyimini sık sık kullanarak
ölüm korkusunu zihine yerleştir­
mek istemektedir. Savaşçı bir insan için işkence alanı da bir savaş
alanıdır. Burada ölmek savaş alanında ölmek ile özdeştir. Bu nedenle savaşçı bir insan savaşımda
hiçbir zaman ölümü düşünmeme­
li, savaşımın kurallannı yerine
getirmelidir.
Içerde bulunduğun dönemde
çözülentere rastlamadım. Ne bizim hareketimizden ne de diğer
hareketlerden. Bana ve yoldaşla­
nın olan R.A., Ş.B. ve M.B'ye ll
gün süreyle işkence yapıldığı halde çözülmedik. Sonuna dek direndik.
işkenceye
sahibi olmamak.
YÖNELTiLEN SORULAR
BiZiM HAKKlMlZDA ÇOK
ŞEY BiLMEDiKLERiNi KANITLIYORDU
İçeri düştüğüm zaman polisler
özellikle, ''hangi örgüttensin",
"bu şehirde falan örgütün sorumlusu kimdir?", "Türkiye'de ve
burada bulunan örgütler hangileridir ve bunlann yetkilileri kimlerdir?" gibi sorular yöneltiyorlardı. Böyleçe örgütler hakkında
bilgi toplamak istiyorlardı. Bununla da yetinmiyorlar daha da
detaylı sorulara geçiyorlardı. Örneğin; "Falan örgütün basın-ya­
g
Sorulan kişi adlan da o dönemde demokratik savaşımda aktif yer almış ve deşifre olmuş kişilerdi. Örneğin, Mahmut Çık­
man, Şakir Tutal, Mehmet Oruç,
Rıza Polat, Paşa Uzun v.b. kişi­
ler. Bulunduğum bölgede ismi sorulan kişiler , Dr.Şakir Yaşar,
Kutbettin Kızılay idi. İsimlerini
özellikle gözaltına alınan kişileri
konuşturmak için kullanıyorlar­
rs
lan 4045 yaşlannda
, yanın
dazlak kafalı, biraz şişman olan
"Taylan" şahıs, işkencecilerin
başında geliyordu. Yine l.şube­
den polis "Ali" diye bilinen, kısa
boylu esmer bir polis memuru.
"Mustafa" adındaki uzun boylu,
sanşın, zayıf bir polis memuru.
Yine l.şubeden özellikle sorguyu
yürüten ve şimdi ismini hatırlaya, madığım güzel Türkçe konuşan,
ortaboylu, sanşın bir polis memuru.
MiT'ten ortaboy lu, şişman, sa
saçlan epeyce dökülmüş, yeşil
gözlü olan bir yetkili. Yine onunla birlikte ortaboylu saçlan önden kırtaşmış biri daha vardı.
nıtlıyordu.
hesaplamamak. "İşte bana işken­
ce ediyorlar, ben bazı şeyleri söylerim, mahkemede de red ederim,
böylece de bu işten kurtulurum'
diye düşünerek, gelecekte bilmem
ne kadar yıl hapis yatmanın o andaki işkenceden daha da kötü olabileceğini hesaplamamak.
3-Nasıl olsa yakalandım, polis
herşeyi biliyor düşüncesine kapı­
larak gerçeği söylemek. Polisin
bildikleri çoğu zaman tasan veya
talımindir. Polisin bir takım şey­
leri bildiğine aldanarak konuş­
mak onun bildiklerini somutlaş­
or
yeri, tuvalete giderken, biraz yüksek olan tuvalet penceresinin unututarak açık bırakılması sonucu öğ­
rendim. Tuvalet penceresine tır­
manmış, çevreye bir göz atmış­
tım. Aynı şeyi di~er tutuklular
da yapmıştılar. Işkence yeri;
Kars'tan Erzurum'a giderken, Süt
Evleri Malıallesi civannda ana
transit yolun yanında resmi olarak "Trafik Polisi Amirliği"-tam
resmi adını hatırlayamıyorum-bi­
nası denen yerde. Bu bina dışar­
da "Trafik Polisi Arnirliği" olarak biliniyordu. Ama binanın sadece ön zemin katı bu amaçla
kullanılıyordu. Bodrum katı, arka zemin kat, ikinci ve üçüncü
katlar da iskence yeri idi.
uzun ve sürekli
d.
İşkencinen yapıldığı
2-İşkencede
düşünmeme, işkence ile birlikte
gelecekte nelerin olabileceğini
ur
iŞKENCE YERİ
vardır, maddi gelirler nereden gelmektedir?" v.b.
Bu dönemde hareketimizin
hakkında çok şey bilmiyorlardı.
Şu sorular çok ilginçti; "iGD'nin
arkasında TKP, SGB 'nin arkasın­
da TSİP var, DDKD'nin arkasın­
da kim var?" Bu soru hakkımızda
birşey bilmediklerini kanıtlıyor­
du. ttginç sorulardan biri de şu idi; "Burada DDKD1ilerden kimler var?" Bu soru da bizler hakkında çok şey bilmediklerini ka-
ak
taşınmamalı.
iv
ya bavul
devamı gelecek sayıda
Welatan Yekbın!
ŞENG A KARKERİ KURDISTAN
,..
PEŞENG
PEŞENG ç1kt1!
derket!
b1xw1ne,
oku,
okut!
b1de xwend1n !
ARMANC/47/RupellS
lopedıyeke bıçGk.
w
w
w
.a
Mlqalek$ v€ dfwana Ansiklopediy€ der heq€ niv~kar€ Kurd
Ere b Ş emo Şamtlov de ye. tt de
t~gottn ku Ereb Şemo sala 1897
an lı gunde Sllsız€, lı baja~ Oe~
(li Tırkıye))i diya xwe b{}ye. Ew
bingevanekı literatt1ra Kurda~
Sovyet~ ba.Ji sala 1918 vir de
endam~ Partiya Yekitiya Sovy@t
ya Komunist bil. Ew tevi'şe~ bajarvaniy€ bGye. Dı salBn btst'i' de
alikariyeke gelek mezin dane, ji
bo ku li gund~n Kurdan Sovy€t:
b~ne sazkinn€. Jİ sala 1931 'i hetani sala 1936'an, çawaqulixbı~
dosent, enstituya rex unfversita
Leningrade ye diroke, Filisofiy$,
zirnan ~ ıtteratthe de xebitiye.
Sal€n cı'h€, cih~ ronaht dİtıiıe
pirtllk€n wi y&. bi semiv'İsar€n
"şivan~ Kurd", "Kurman~d Elegez€'', ''Rya Bextewar'', ''Berbang", "Hikaye~d Gel€ Kurd ",
"Derheqqa Pırsa Feodalizm~ na-
ne, sera jı bo nişandayina kinofilman, Gniqitka doxtlriye hene.
Le, ji wan benden ansiklope. A k u derh eqe.1\ navçen
A
N aınye
.. . A
d ıye,
Nay~n ber yan~ de nin, em pe
dibesin weki' di van navçeyan de
jtKurd dijin.
Di ans1klopediy$ de usa jt derheq€ ve yek€ de t~ gotıne, wekt
artiste Erment ye eyan Hraçya
Nersisyan gelek kfnofilman de listiye. Ji van .lek filma "zere" ye
ku Kurd e, u sala 1926 an hatiye
u
ak
ur
va Kurda da", "Dimdim" tl y€n
mayin. Gelek afirandın~n wi, bi
piritlk& cih~, bi gelek ziman€n
geltn Sovyetistan€ Gwelat~n dereke hatine çap kirin. Bi ziman$
Rlİsİ, Ermeni, Erebi, Farısi, Alman1', 11 Macari hatine çap kirin.
Bı arnade kirina wl: filmeke dokumentaL li ser "Kurd~n Ermenistane" hatiye kisandine. Bona
keda mezın dınava xebata p~şda
bınna çanda kurd de, sala 1967
an ew h~layi navB' xebatkar€ Ermımistane yt kulturi yi emekdar
buye. Sala 1927 an hatıye hılbı­
jartın€ jı bo endam-mıqaledare akademiya Iraqeye Kurdan e zanyariye. Ereb Şemo Şamilov bı
ordened "Beyraqa xebat~ye Sor"
"Dostiya Gela" G bi geiek madalyan ve hatiye rewakirin. Di
ansiklopediy€ de herweha w~ne­
ye(fotograf) wiji derketiye.
Miqaleke v€ diwan€ derheq~
artista Kurd ya bi nav G deng
Nazi Şirayt da ye. Em t$ de dixwinın
dibinin, her wekt ew ji
esi€ xwe ve kurd e. S ala 1958 an
hejayt nave artista Komera Erme..
""
J\
A
nıstane ya emekdar buye. Ewe
sala 1940 t de studiya Moskova
ye ya estradaye ternam kiriye.
Hejmareke peşdahatinen we ye 'e
yan ew e, gava ew ser haceta anegor bi lingan miqam~n Kurdtle
dixe. Je şt1n de di anstklopediye
de hatiye nivffiin, wekf Nazt Şt­
ray sala 1956 an tevt htmdanina
kolekttva strka Ermentstan€ bGye. Ew bi ordBna Ntşana hurmete" ve hatiye rewakirin.
Di vB dıwan€ de her weha derheqe gund~ Kurda y$ şerkariy~
de (Navça Aragas~, Komera Ermenistan€) ji hatiye nivtsnt.
Xwendevan pedihesin, weki di vi
gundi de dibistan, klup, pirtÔkxa-
rs
Ronaht dft dtwana ansiklopediya Ermeniya Sovyett y$ 8'an ..
Her wekt hernil dtwan~n be~, di
vB de jt der heq~ gel~ Kurd de g~­
lek mal~mat€n heweskar hene. U
e w yeka femdari y~, ji ber ku tiş­
teki ıt ber çavan e, weki gel@n
Kurd Ô Ermeni bi sedsalan e ku
cinar@n hev b1lne, di rojBn oxır­
m€n gıran de pışta hev sekınfne,
lı h ev pırsme, lı ser şth -şayi~n
hev bGne, Gkılam~n hev sıtırane.
GeiB Ermeni f'ro ansiklopediy:a xwe çap dike ll li ser Kurdan
jt gelek mal~metiyan dinıvıse.E­
ger em, hemuy~n wan meqaley$n
ku li ser Kıırdan harine nıvisandi""'"1"".1\kd'd"'
A
ne,
u n vısen u ı ıwanen
ansikıopediyan de hatine neşir kırın
U ciyeki berhevbıkın
w~ btbe xeo
A
~-AA
A.
b atek e mezın u bıkerhatı, u dısa
ji bo gel~ Kurd jt w~ bıbe ansik-
d.
Xeül MURADOV
iv
remure
or
g
BESA
'
KURDAN
DI ANSfKLOPEDIYA
ERMENISTAN A
SOVYET DE
a
kişandin~.
...
t~
e go t'ın, we k"'ı Jı•• aCik Aı mayın
firandin€n hozan€ mezin H.Şiraz
yek jt'beyt-serhatiya "Xec~zer~ u
Siyabend"e ku ji sala 1935 an
virde ~end caran G çend cureyan
ronahı d1tiye.
Di ve diwane de 'i'nformasiyoneke mezin ronaht dftiye; derheqe komera Sovyetiye Sosyalistiye Oto n ome Çeçeno-inguşiya ye
de. T€ de usaji derheq~ ansambla
ve Komera otonome bi nave
"Vaynax" te gilikirine. C~e bB
kifşkirin~, wekt reqasvanen v~
kome yi sereke ewled~ Kıırd
Ebdul~ Muhemedov e, ku artiste
komereyi emekdar e.
Dİ ansridopediye de her usa
malumatİyen din ji der heq~ dirok, örf-edet, zargotin, ô edeb a
Kurdan de hene.
T@môre Xeln
MO.radov
A
1\
YERE VAN -Oktobır-1983
ARMANC/47/Rupelı9
yalnız kaldığım şehirde, yaptı­
ğım ve katıldığını 50'ye yakın gece ve toplantılarda Türkiye'deki
meseleler , özel olarak da Kürt
sorunlanna büyük yer
verildi. Aynca benim bir Kürdistanlı olarak gece ve toplantılara
çağnldığım yerlerde, Kürt halkı­
nın tarihine, kültürüne ve Kürt
halkı üzerindeki haskılara büyük
yer verildi. Aynca Kürt halkının
özgürlüğe ve bağımsızlığa olan
özlemini, Kürt halkının baskıya
ve zulme karşı olan kinini dile getiren türkülerim ve çaldığım parçalar Almanlar üzerinde büyük
bir etki bıraktı. Özellikle de faşist cuntanın 3 yıllık dönemi boyunca halkianınıza yaptığı baskı­
lan dile getiren ve baskıya, işken­
ceye karşı olan mücadelenin ateşini yükselten türkülerin, işkence
ve baskının dozunu daha açıklığı
ile ortaya seriyordu. Tercümesini
yaptığım bu türkülerimi dinleyenler arasında ağlayanlan gözümle gördüm. Tıpkı Yol fımini
görüp ağlayanlar gibi.
Sizlere biraz da bir Alman arkadaşın çalışmalan ile ilgili birşeyler yazayım. Bildiğiniz gibi
geçen yıl Türkiye Kürdistanı 'na
bir Alman turist grubu gitmişti.
Bu grup Türkiye aleyhinde çalış-
rs
i
halkının
.a
w
w
şinin kaldığı şehirden başka bır
şehire gitmesi yasaktır.Yabancı­
w
lar Dairesinin izni olmadan insanın ailesini ziyaret etmesi bile yasaktır. Aynca çok önemli hallerde izin veriliyor. örneğin; ailesinden birisinin ölmesi halinde ki,
böyle hallerde doktor raporunu
beraber götürmek zorunludur .
Yani ölüm olayını tasdik eden bir
belgenin doktordan alınması gereklidir. Ancak o zaman izin alı­
nabiliyor. Kampta kalanlar, bazı
hallerde, 8 kişi bir odada beraber
kalıyorlar. Bu insaniann temizlik
sorunlan büyüktür. iyi beslenme-
rg
.o
Aynca yazdıklanmı Arınane'ın
örgüt haberleri bölümünde yayın­
Iarsaniz sevinirim.
Ben 1980'den beri Almanya'da iltica etmiş bulunmaktayım.
Sizlere önce bu konuda biraz bilgi vereyim: İltica dilekçemi verdikten hemen sonra} beni kampa
gönderdiler. Gittiğim kampta
benden başka 600'den fazla Türkiye 'den ve başka ülkelerden gelen ilticacılar vardı. Bu insaniann
hepsi bir arada yemek yiyiyorlardı. Kamptaki kantine bütün insanlar sığmadığı gibi, bu insaniann kendi kendilerine yemek yapmalan da yasaktı.(Bu yasak daha
devam ediyor).Ka mpta verilen
yemek de kalitesiz olduğu gibi
üstelik çok az veriliyordu. Bu insanlann aldıklan aylık 85 DM'tı.
Daha sonra Alman hükümetinin
çıkardığı kemerleri sıkma politikası ile de aldığımız 85 Alman
Markı 75'e düştü. İltica eden bir
kişinin ilticası kabul oluncaya
kadar çalışması yasaktır. Yani bl!
insaniann çalışma müsaadesı
yoktur. Benim 3 yıldan fazla bir
süre oldu mahkemede n hiç bir
şey alamadım, olumlu veya olumsuz herhangi bir karar elime
geçmedi. İltica etmiş olan bir k_i-
dikleri için hemen hemen hepsi
da eklemek
istiyorum, kamplarda kalan insanlar, kampa giriş ve çıkışlarda
kontrol ediliyorlar. Kampın çıkı­
şında devamlı bekçiler vardır.~y~
nca bu insanlan askerler gıbı
başka şehirlere dağıtmalan da işin başka yanı. Dağıtımdan sonra beni de şimdi kaldığım Konstanz'daki kampa yolladılar. Yaklaşık olarak 2,5 senedir bu şehir­
deyim.
Yoldaşlar, sizleri bugüne kadar buradaki olaylardan haberdar
etmediğim için özür dilerim.
Bundan sonra sizlere olaylan anında bildireceğim. Bugüne kadar
hastadırlar. Şunlan
katınedeşen baskısına değindim.
Kocaman
büyük salonda yer
bekleyen
bir o kadar seyirci için iki gün
sonra aynı geceyi tekrarladık.
Buna benzer birçok yerde daha
beraber geceler düzenledik. Son
olarak yaptığımız iki geceden söz
etmek istiyorum. 3 Kasım ve 3
Aralık'da yaptı~ımız ve yine U:luslararası Af Örgütü'nün hazırla­
mış olduğu bu gecelerde, faşist
cun tanın üç yıllık dönemi boyunca yaptığı insanlık dışı uygulamalan üzerinde uzun uzun konuşuldu ve tartışıldı. Bu iki toplantıda yine Kürt sorunu ağırlığı­
nı korudu.
Özellikle de 26
Mayıs',ta Türk faşist ordusunun
Irak Kürdistanı 'na saidmsının amaçlan üzerinde, Kürdistan 'ı aralannda paylaşan, özellikle Türkiye, İran ve Irak'ın Kürt meselesindeki tutumlan ve beraber çalışmalan, aynca Türkiye'nin Amerika'nın jandarması haline geldiğini, ABD'nin Ortadoğu'daki
çıkarlannı korumak için, Türkiye 'yi oradaki ilerici yönetimlere
ve hareketlere saldırtmak için
kullandığını, Irak Kürdistanı 'na
yapılaniann bunun bir örneği olduğu
ortaya konuldu. Ralpf
Braun, Batı Alman hükümetini
faşist cuntaya yaptığı askeri ve
ekonomik yardırnlara değinerek
Batı Alman hükümetini n, faşist
cuntanın suç ortağı olduğunu ortaya koydu. Her iki gecede de benim konuşmalanmla özellikle ~~­
çimlerin ve kurulacak Turgut 0zal hükümetinin Avrupa kamuoyunu aldatamayacağını, yeni seçimler ve hükümetin Türkiye 'de
demokrasiye geçiş anlamına gelemeyeceğini anlatıp, faşist Evren'in 7 Kasım 1982'de çıkardığı yekalmadığından dışarda
va
ku
Değerli yoldaşlar,
buradaki çalışmalanın
hakkında bilgi vermek istiyorum.
Size
rd
ALM ANY A' DAK I•
KAM PLA R
VE
YA$ AM
malar yaptığı için grubun başka­
nı olan "Ralpf Braun" yakalanmış, 7 ay cezaevinde kalmıştı.
Alman hükümetinin yaptığı baskıdan dolayı Türkiye hükümeti
Ralpf Braun'u bırakmak zorunda
kaldı. Ralpf Braun 1 7 ayını D.Bakır Askeri Cezaevinde geçirmişti.
Ralpf Almanya'ya geldikten sonra kendisini tanıdım. Kısa bir süre
sonra yani ll Mart 1983 'te Amnesty Internation al 'in hazırladığı
geceye ikimiz katıldık. Gecenin
konusu "Türkiye'de Hapis, Almanya'da İltica" idi. Ralpf Braun
başından geçen olaylan anlatarak
Kürt halkı üzerindeki baskıya ve
cezaevlerindeki uygulamalara değindi. Ben de iltica etmemin nedenini ve faşist cuntanın Türkiye
ve Kürdistan halklan üzerinde
ARMANC/47/Rupel 20
roketlerini
YKDK
Ll
S\NED PEK HAT
dan buye perçeyekiJiyane.
Di bin van hoy u mercen ıe­
leki dİjwar de, dive em t~oşına
ji bo serxwebune, demokrasi' ~
azadiye hin zexmtir Ghin xurttir bikin.
Geli h evalan, komela me
YKDK bi van bawenY.an ve ke~
tıye re di ve ş un de jt t~oşina
xwe de bİde domandin.
YKDK, di nava salekt de,
dema ku em tengasiya abon bidin ber çavan, ~etek xebaten heja ~kaniye. Dı ware weşane de
organa koroele ARMANC li gor
pro$rama xwe mehe careke derketiye. Dtsa kovara zarokan
HELİN, bi derketina 7 bejmaren xwe ve di vi wan de watiniY-ek mezin bi elli aniye. YKDK
jİbil kar ll baren weşane JI gele k
xebaten heja p~aniye.
Li Swed, tekoşina lel~ Kurdİstane' ji aliye YKDK'e ve hem
di meşan de hem jİ dİ civf'nan de
hatiye parastin. ''
Bu yıl FAC'a getirilen ABD
raketlerine karşı tüm banşse­
verler yeni yeni eylemler düzenliyorlar. ABD raketlerinin geri gönderilmesi için FAC'ın tüm
şehirlerinde düzenlenen bu eylemlerden birisi de Lüdenscheid
kazanıyor. Insanlığı tümden yokolma tehlikesi ile karşı karŞıya
bırakan böylesi bir nükleer savaşa karşı, banş bayrağının yükseltilmesi yaşamsal bir görev
halini almıştır."
w
w
w
göndere 1im
u
rd
u
.o
u
rg
Kongra salewextiya YKDK
ya duemfn di 13.11.1983'an de
li xaniye ABF'e li Stockholm~
pek hat. Beriya ku kongre dest
bi civİna xew kir ji bo hem şe­
hİden Kurdistan u cihane hemu
endam, deqaki li piyan sekinin
giramiya xwe bo şehidan nişan dan. Pişti' ~iramiye hilbijartina diwane bu u Ii gor rojeve
seroke koroele rapora xebata
YKDK ya saleki peşke~ kir. Bi
kurtayt di rapora xebate de van
tiştan hate diyar kirin.
"Hevalen heja kongra salewextiya YKDK'e ya duemin di
demeki wısa de pek te ku, dı
Al
. . cih ane"'de te....k oşma
h emu... aı·ıyen
ji bo aştiye, demokrast usosyalizme gihiştiye konaxekt henbilind.Ev t~koşm, her wiha ji do
dijwartir Gzehmettir jt buye. Ji
ber ku, hezen emperyalist li d~
van tekoşman, dest bi tehdide
kiriye dixwaze cihan~ ber b1
şerek1" atomtbibe. Ji bo veyeke
ji çekdan bu ye politika wan Y-a
bİngehi. İro di Rojhelata Navin
u Emen"Ka Latini de tevliheviya
emperyalistan, bİ taybeti, ye Emerika Yekbuyi gelan ber bi
qetltame dibe. Van tevliheviyen
emperyaltstan weki do iro ji li
Kordıstane , bi dest~ dewleten
metingelıkar ve te domandin .
Gele Kurdistan€ iro di rewşeke wisa de diji ku li her dere
J(urdistane xizani,. zordesti, le-
u
.a
ger1•
SALEWEXTIYA
rs
i
ABD
KONG RA
va
ku
ni "anayasa "ya yer verdim. Yine
çaldığım türkülerle toplantılar sona erdi.
30 Kasım 1983'te Konstanz üniversitesinin hazırladığı Entemasy onalizm Haftası 'na yine Ralpf
Braun ile beraber hazırladığımız
programda önce almanca, türkçe
ve kürtçe olmak üzere üç dilde
bildiri ve plakatlar yazıldı, dağı­
tıldı.Daha sonra Em Kord in (Biz
Kürdüz) isimli bir film istedik ve
getirttik Almanca ve kürtçe olan
bu filmi, 1981 yılında gizli şartlar
altında bir Alman, Türkiye Kürdistanı'nda çekmiş. Filmin renkli oluşu geceye daha büyük bir
canlılık verdi. Diğer yandan son
olarak benim 4 Aralık 1983 günü
katıldığım geceden birşeyler yazayım; Kürdistanlı bir sanatçı olarak çağnldığım bu gecede yine
Kürt halkının durumunu, Kürdistan 'ın parçalanmışlığını, Kürdistan tarihini,geçmiş ve şimdiki otaylan, Kürt halkı üzerinde oynanan oyunlan ve bana sorulan sorulan cevaplayıp yine çaldığım
türkülerle toplantıyı bitirdik.
Arınane Konstanz muhabiri 6.12.1983
şehrinde yapıldı.
Lüdenscheid Gençlik Merkezi'
inde yapılan bu toplantıya
KKDK Federasyonu da davet
edildi. Toplantıya katılan KKDK
Federasyonu temsilcisi özetle şu
görüşleri savundu:
"Nükleer bir yıkım tehlikesinin giderek arttığı günümüzde,
banş mücadelesi daha bir önem
. .,. rapora xebate,.... rapora a-
Pıştı
bori' ji hate peşkeş kirin. Pişti
- nu. .
k ome ı"'
~
e yen
we"' Jı.... organen
hatİn hilbijartin.
Lİ ş_or rojeve peşniyar u
daxwazı hatin peşkeş kirin. Hin
peşniyar u daxwazen endaman
bi kongre ve hatin qebÔJ. kirin.
Bİ heviya seriiraziya komita
karger ya nu dawiya kongre hat.
*Aynca,
24-12-1983'te UlusAf Örgütü ile KKDK Lüdenschid şubesi birlikte, Kürdistan Halkı ve öncüsü PPKK ile
ilgili bir seminer düzenlediler.
Semineri çok sayıda kişi ilgiyle
izledi.
lararası
LüDENSCHEİD
Arınane Muhabiri
ARMANC/47/Rupe121
FASiZM ÜZERiNE
-atirme girişimlerine karşı savaş­
mak, burjuva demokrasisini çı­
kartan doğrultusunda geliştirme
ve genişletme savaşımıdır.
Faşizm ile burjuva demokrasisi arasındaki çelişkileri ilk sıra­
larda göremeyen Alman Komunist Partisi, 1918-20 yıllan arasında Weimar Cumhuriyetinin
karşı-devrimci
kullandığı
pahasına savaşım vermişlerdir.
w
w
w
Bu haklan elinde tutup, geniş­
letmek için de bütün güçleriyle
savaşmalıdır. Aynca işçi sınıfı
kendi siyasal partileri aracılığıy­
la her zaman demokrasi ve özgörlük için savaşmıştır. Dünya
devrimci sürecinin akışını izleyen bu savaşım, başlıca iki yönde verilmiştir.
Birincisi, işçi sınıfının nihai hedefleri açısından amaç olarak
sosyalist devrimi gerçekleştir­
mektir. Bu açıdan savaşım kapitalist devlete ve burjuva demokrasisine karşıdır.
İkincisi, işçi sınıfının kısa erimli hedefleri açısından acil görev,
faşizm tehlikesine karşı, gerici
burjuvazinin burjuva demokrasisini otoriter bir rejimle değiş-
yapısına
karşı
slogan ve taktikleri
değiştirmeksizin faşizme karşı
da kullanarak tek doğru yolun
proletarya diktatörlüğü savaşımı
olduğunu söylemişti. Halbuki
1918-20 yılları arasında tüm
burjuva partileri Weimar cumhuriyetinin karşı-devrimci yapı­
sını korumak ve sürdürmek için
burjuva demokrasisine sanlmış­
tılar. Proletarya iktidannı da en
baskıcı bir şekilde önlemeye çalışıyorlardı. Bundan dolayı, proletarya diktatörlüğünü kurup,
Weimar cumhuriyeti ve burjuva
demokrasisini yıkmak en doğru
yoldu. Fakat, faşizmin iktidara
geldiği, iktidar olan burjuva kesimlerinin, bırakalım buıjuva
demokrasisine sanlması aksine
olarak saldırdığı bır dönemde,
proletarya diktatörlüğü şianyla
ortaya çıktığı için, A.K.P. faşizme
karşı yeterince etkili
olamadı. A.K.P. demokrasi savaşımının işçi sınıfını proleterya
iktidan amacından saptıracağını
söylüyordu. Halbuki Lenin şöy­
le diyordu: "Demokrasi savaşı­
mının
proleteryayı
sosyalist
devrimden saptıracağını sosyalist devrimi engelleyeceğini, geriye iteceğini düşünmek büyük
bir yanlıştır. Aksine eksiksiz
demokrasi gerçekleştiritmeden
sosyalizm kurulamaz. Proleterya çok yönlü, tutarlı ve devrimci bir demokrasi savaşımı ver-
.a
r
K.E.'IN 1922'de toplanan 4.
Kongresi " ... faşizmi, purjuvazinin yanlızca işçi sınıfına yönelmiş bir hareketi değil, aynı
zamanda, burjuva demokrasisinin temel kurallarına yönelmiş
bir iktidar aracı' olarak vurguluyordu .... " (38 ). Öyleyse, "Bugünkapitalist düzen içinde yaşı­
yan milyonlarca emekçi çeşitli
ülkelerdeki burjuva yönetiminin
aldığı biçimlere karşı takinacaklan tavır üzerinde karar vermek
durumundadırlar. Biz anarşist
değiliz. Ama bu ülkelerin politik rejimlerine, örneğin burjuva
demokratik hakiann ve özgürlüklerin büyük ölçüde kısıtlandı­
ğı
buıjuva demokrasisi ya da
kesin faşizm biçimlerindeki
burjuva diktatörlüğüne ilgisiz
kalamayız ve bu kazançlan yaşatmak için azimle savaşaca­
ğız.'' (39)
Dünya işçi sınıfı ve emekçi
halktan, burjuva demokratik
haklan alabilmek için, kanlan
or
g
devam
nıeden burjuvaziye karşı kazanı­
lacak bir zafere hazır olamaz.''
Yine K.E., Fransa ve Avusturya
deneyimlerinden sonra faşizme
karşı savaşımda, burjuva demokrasisinin olumlu yönlerinin olduğu sonucuna varmış ve " ...Fransa'daki sınıf savaşımiarı K.E'e,
saldıran faşizme karşı, demokrasi
savaşımının mümkün olduğunca
geniş tutulması ve burjuva demokratik cumhuriyetin savunulması sloganı altında da savaşılma­
sının zorunlu olduğu deneyimini sağlamıştır ... .''( 40) Bu savaşı­
ur
d.
sayıdan
si
va
k
Geçen
mın
işçi
sınıfının
sağlayamayacağını
mokrasisinin
karşı
kurtuluşunu
ve burjuva de-
işçi sınıfını faşizme
koruyamayacağını,
çünkü
burjuva demokrasisi döneminde
okonmik ve politik enemenliği
sürdüren sınıfın en gerici kesimlerinin, aynı zamanda faşizmin
toplumsal taşıyıcılan olduktarım
K.E gözönünde bulundurmuştur.
Aynca, faşizmin, burjuva demokrasisi içinden geldiği gerçeği,
faşizmle burjuva demokrasisi arasındaki çelişkiterin önemini azaltmaz. K.E. 7. kongresinde Wilhelm Pieck, burjuva demokrasisi
yerine, proleterya demokrasisi
geçirilemediği sürece nihai amaca
varmak için sağlayacağı kolaylık­
lar açısından, burjuva demokrasisinin her türlü paçavrasıyla ilgilenitmesi gerektiğini söylemiştir.
Mourice Thorez, K.E. 'in 7.
kongresi'nde yaptığı konuşmada
anti-faşist savaşırndaki zayıflıkla­
rın
nedeninin burjuva demokrasisi karşısında, faşizmin kendine
özgü niteliği hakkındaki bulanık­
lıkta yattığını söylemiş ve faşizmle burjuva demokrasisinin
sermayenin iki ayn diktatörlük
biçimi olmasına rağmen, yine de
"kendilerine uygulanan politik ve
ARMANC/47/Rupel22
lınmadan yapılacak değerlendir­
sağlıklı olamayacağı
da
açıktır. Lenin'in demokrasi mücadelesinin zorunluluğuna ilişkin
görüşü, özellikle tekelci sermayenin demokrasiye karşı toplu bir
saldınya geçtiği gönümüzde büyük önem taşımaktadır.
Bilimsel sosyalistlerin demokrasi savaşımı anlayışı, hem burjuva demokrasisini insanlığın siyasal evriminin son aşaması olarak
gören reformizmden, hem de
demokrasi savaşımını red eden
"sol" sekterizmden farklı bir nitelik taşır. Faşist diktatörlüğe
karşı demokrasi savaşımını veren
bilimsel sosyalistler, bu demokrasinin sınırlannın farkındadırlar.
Bu ne proleterya demokrasisi'dir
ne de tam tarnma burjuva demokrasisidir. Esasında proleterya
diktatörlüğüne yaklaşım ve geçiş
biçimidir. K.entemasyonalde de
bu konu incelenmiş ve Fransa örneğine dikkat çekilerek şu sonuca varılmıştır: "Fransa'da bizler
(Komünistler-E.lewerenz) faşiz­
me karşı faşistleşen bir burjuva
demokrasisine bağlı değiliz. Hem
faşizme, hem de faşistleşen burjuva demokrasisine karşı, anti-faşist küçük burjuva demokrasisiyle beraberiz. " (41 )
Faşizme, burjuva demokrasisine saidırınakla kalmaz. Onun kurum ve kuruluşlanna yönelir. Faşizm, sadece işçi sınıfı ve yoksul
yaratır.
Önemli olan bu konu da
sunabilmektir.Bu
program
somut
program'da anti-faşist savaşıma
katılabilecek tüm güçleri çekebilecek yapı da olmalıdır.O.S.Mo­
nuilski K.enternasyonalda bu duruma değinerek şöyle demiştir:
"Bizim somut bir savaşını programız olmalıdır. Proleterya diktatörlüğü ve sosyalizm değil, kitleleri proleterya diktatörlüğü ve
sosyalizm için savaşmaya götüren
bir program"(42) olmalıdır. Bu
program sadece siyasal demokrasi
ile de sınırlı değildir. Siyasal demokrasiyi aşan, bazı yönleri ile
emperyalizme ve tekellere yönelmesi gereken program, faşizme
karşı en doğru ve geçerli programdır. Yoksa anti-faşist savaşını
proleterya diktatörlüğünü gerektirmiyor deyip mücadeleyi sadece
siyasal demokrasiyle sınırlamak
sağ bir anlayıştır. Çünkü faşizme
karşı mücadele özellikle faşizmin
toplumsal taşıyıcısı olan yerli ve
uluslararası tekellere önemli ölçüde yönelmek zorundadır.
.a
r
w
w
w
Faşizmin kururnlaşması
TtlRKtYE'DE
FAŞlZMtN iKTIDARA
GEUŞBlÇtMI
VE KURUMLAŞMA StlRECl
12 Eylül 1980'de gerçekleşti­
rilen askeri darbe ile iktidara gelen faşizm, tüm acımasızlığı ve
saldırganlığı ile hüküm sürmeye devam ediyor. Faşist Generaller Çetesi, şimdiye kadarki tüm uygulamalanyla Türkiye tekelci sermayesinin en saldırgan, en şoven ve
en gerici kesimlerinin diktatörlüğü olduğunu, baştan beri bu gerçeği görmek istemeyenierin de
kafalanna vura vura kanıtladı.
gittikçe
pekişiyor. Diktatörlük çeşitli manevralar yapıyor, değişik kılıflar­
la örtünrnek istiyor. Yaşarnın her
alanında yapılan değişiklik ve çı­
kanlan yasalarla tüm ipler faşist
K. Evren 'in elinde toplanmıştır.
Evren, efendilerinin istediklerini,
hiçbir engel tanımaksızın yapma
yetkisine sahip kılınmıştır. Bu
gerçeği ne 6 Kasım sahte seçimleriyle oluşturulan kukla parlemento, ne de faşist anayasanın
dışına düşmemeye gayret gösteren burjuva partileri değiştirebi­
lir. Faşizm, bir devlet biçimi olarak kururulaşıyor. Bu kurumlaş­
ınayı yıkmayı hedefierneyen bir
muhalefet, faşizmden kurtuluşu
getiremez.
üç yılı aşan bir süredir, Türkiye ve Kürdistan halkianna yaşamı zindan eden faşist diktatörlük, bir avuç tekelci burjuvazi ve
büyük toprak sahibine altın yılla­
nnı yaşattı. Bu süre zarfında uygulamaya soktuğu ekonomik,
toplumsal ve siyasi önlemlerle,
kökleri geçmişe dayanan bunalımiann yükünü kimlerin lehine
kime yüklemek istediğini açık seçik ortaya koydu. Sınıfsal çeliş­
kiler derinleşti. Burjuvazinin değişik katmanlan arasındaki çeliş­
kiler tüm çıplaklığı ile açığa çık­
tı. Faşizmin toplumsal taşıyıcıla­
n olan sermaye sahiplerinin
bunalımlannda geçici bazı azalmalar görüldü. Fakat sistemin
emperyalizme bağımlılığından ve
çarpık gelişmesinden kaynaklanan temel çelişkiler, gelecekte
daha büyük patlamalan doğurabi­
lecek nitelik kazandı. Çünkü,
Türkiye ekonomisinin bugün gebunalımlar
olduğu
çirmekte
yapısaldır. Sosyo-ekonomik yapı­
dan ve emperyalizme bağlılıktan
kaynaklanıyor. 1960,71 ve 80
darbelerini doğuran her düzenin,
sistemin kendisidir. TC 'yi yeniden restore etme amacıyla bu yola başvuruluyor.
Bilindiği gibi, 12 Eylül 1980'e
gelindiğinde, ekonomik, toplum~
sal ve siyasal bunalımlar ileri boyutlara varmıştı. Emperyalist mali kuruluşları ve yerli tekelci sermayenin işbirliği ile uygulamaya
sokulan 24 ocak kararlan aksi
sonuçlar veriyordu. Bu karariann
gerektirdiği bir dizi toplumsal
önlem, varolan yönetim biçimi i-
or
g
savaşımıyla bağlanması olanağını
si
va
k
melerin
yönelmez. O, aynı zamanda köy ve kent küçük ve orta
burjuvazisine, hatta tekel dışı
burjuva güçlerine de yönelir. Bu
durum, faşizme karşı demokratik
bir düzen uğruna verilen anti-faşist ve demokratik savaşımın, iş­
çi sınıfının amaçları ve kurtuluş
köylülüğe
ur
d.
ekonomik esaretin biçimi ne olursa olsun, halk kitleleri için aynı olduğu " sonucunun çıkanla­
mayacağını vurgulamıştır. Bu görüşte olan delegelerin dayanağı
yine Lenin 'di. Lenin; "mali sermayenin, ya da genel olarak sermayenin egemenliği siyasal demokrasi alanında herhangi bir reformla ortadan kalkacak değildir.
Bununla birlikte mali-sermayenin
bu egemenliği sınıf baskısının ve
sınıf savaşımlarının daha özgür,
daha geniş ve daha açık bir biçimi olarak, siyasal demokrasinin
önemini ortadan kaldırmaz"
Yukarıda görüldüğü gibi, burjuva demokrasisine karşı tutum
koşullara göre değişmektedir. Ülkelerin özgül koşullan dikkate a-
ARMANC/47/Rupe123
yanıyor.
1929 kapitalizmin genel buna-
rs
i
lımından Türkiye kapitalizmi de
etkilenmişti. O dönemde devletçilik adına, devlet, büyük ticaret
ve sanayi burjuvazisinin, toprak
ağalannın yardımına koşuyordu.
Bankacılık, borç ve kredi verme
alanlannda büyük buıjuva ve
toprak sahiplerinin yaranna düzenlemeler yapılıyordu. Üretimin
temel alanlannda yabancı özel
sermayeye dokunulmuyor, sadece elektrik, gaz, su, tunel ve demiryolu gibi daha çok altyapı tesisleri diyebileçeğimiz alanlarda
"devletleştirme" yapılıyordu. Bu
tür "devletleştirme"lerde, iş sahiplerine, gerçek değerin birkaç misli para ödenerek gerçekleştiriliyordu. Temel olmayan bu
alanlardaki "devletle ştirme "le re,
yerli ve yabancı sermayeye daha
fazla ve güvenceli kar sağlama or-
.a
w
w
F AŞ İZ ME YOL AÇAN EKOTOPLUMSAL VE Sİ­
yASAL GELiŞMELER
w
NOMİK,
Sömürgeci Türk buıjuvazisi,
daha Türkiye Cumhuriyeti 'nin ilanını bile yapmadan, kapitalizmi
benimsemiş ve bu doğrultuda önemli adımlar atmıştı. İzmir İkti­
sat Kongresi ile kapitalist kalkınma yolunun çerçevesi çizilerek TC, bu sosyo-ekonomik yapı
g
or
yandan emperyalizm, özellikle ABD emperyalizmi 70'li
yılların sonunda, Orta ve Yakın
Doğu'da çok önemli mevziler
kaybetmişti. Sovyetler Birliği 'ne
komşu ve bölge açısından stratejik öneme sahip Afganistan ve İ­
ran'daki gelişmeler, Camp-David
komplosunun başarısızlığa uğra­
ması, ilerici arap yönetimlerinin
emperyalizme karşı aktif tutum
almaları, bölgedeki Kürt, Türk,
Arap ve Fars halklannın yükselen
savaşımı ile başta Sovyetler Birliği olmak üzere, Sosyalist Sistem'in bölgede artan etkinliği,
emperyalizm açısından Türkiye'nin önemini kat kat artınyordu.
Emperyalizmin mali kuruluş­
lan ve tekeller, bağımlılık ve iş­
birliği çerçevesinde de emperyalist-kapitalist sistemin uluslararası
işbölümünde, Türkiye tekelci sermayesinin üstteneceği rolü de
sağlam temellere oturtmak istiyorlardı. Böylesi bir işbölümünün
sağlanabilmesi için de, tekelci
buıjuvazi dahil tüm burjuva saflarda, güç dengelerinde değişikli­
ğin olması gerekiyordu. Tüm bu
istemler, Türkiye mali sermayesinin çıkadarıyla da çakışıyordu.
Çünkü Türkiye 'de yaşanan ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalımlar tekelci sermaye açısından faşist diktatörlüğü zorunlu
kılmıştı. Türkiye tekelci sermayesinin en gerici, en şoven ve en
açık terörist kesimlerini, böylesi
bir seçeneğe başvurmasını zorunlu kılan koşulların daha iyi anlaşılabilmesi için 12 Eylül 1980
öncesi ekonomik, toplumsal ve
siyasal gelişmeleri genel hatlarıy­
la aktarmaktayarar vardır.
şartıandırma alabildiğine hızlanı­
yordu.İtalya'daki
faşist örgütlenmeden esinlenerek oluşturu­
lan "kadro hareketi" ile kitleler,
"imtiyazsız, sınıfsız ve kaynaş­
mış bir millet" demagojisi ile,
buıjuva diktatörlüğün peşine ta-
rd
.
Diğer
lişkilerini daha da ileriye götürüyor ve emperyalizme bağımlılığı
yeniden sistemleştiriyor, Türkiye
işçi sınıfı hareketine yönelik
boğma ve yoketme girişimleri,
bazı koşullarda yöntemler değiş­
se de devamlı olarak sürüyor, iş
kanunu, orman yasaları, grev ve
sendikalarla ilgili kanunlar, işçi­
leri, köylüleri ve diğer emekçi
kitleleri etkisizleştirme ve örgütsüz kılma amacını taşıyor. Bu dönemde özellikle de 1930'lu yılla­
rın başlarında, Kemalist diktatörlüğün açık saldın ve baskı uygulamalannın
yanında, ideolojik
kılmaya çalışılıyordu.
Kürt Halkının, kendi ulusal
haklarını almak için çeşitli aralıklarla başlattığı ayaklanma ve
ku
lişkiler derinleşiyordu.
üzerinde inşa edilmişti. Sanayi,
ticaret ve tarım alanında yapılan
düzenlemeler ve çıkanlan yasalarla büyük buıjuvazi ve toprak ağa­
lan daha da güçlendirilmiş tl. Teş­
vik-i Sanayü Kanunu, parasız arsa
ve vergiden muafiyet gibi kolaylıktarla sanayi burjuvazisinin gelişip güçlenmesi için her türlü çaba
sarfedilmiş, bizzat devlet desteği
ile kurulup, ticaret burjuvazisinin
denetimine bırakılan bir şirket aracılığıyla iç ve dış ticaret büyük
buıjuvazi lehine merkezileştiril­
mişti. Uzun yıllar toprak reformu demagojisi diri tutulmasına
rağmen, kırsal kesim büyük toprak ağalarına terk edilmişti. Tanı­
nan kolaylıklar ve alınan önlemlerle büyük toprak ağalannın kapitalistle şmeleri sağlanmıştı.
Kürdistan'daki ulusal hareketler ve isyanlar, "gericilik"le damgalanıp, halkımızın kanı oluk oluk akıtılırken, işbirlikçi toprak
ağaları, aşiret reisieri ve şeyhler
aracılığıyla, aşiretçilik ve şeyhlik
büyük ölçüde korunmuştu. Bugün Kürdistan 'da, varlıklarını sömürgeciliğin sürmesinde gören iş­
birlikçi egemen sınıfların, Türk
burjuvazisi ile işbirliği ve içiçeliği TC'nin kuruluşuna kadar da-
va
le alınamıyordu. Buıjuva yönetim aygıtındaki yönetememezlik
giderek artıyor ve toplumsal çe-
tamını yaratıyordu.
Diğer yandan, kurtuluş savaşı
içinde bile emperyalizmle ilişkisi­
ni kesmeyen Türk burjuvazisi,
TC'nin kuruluşundan sonra bu i-
isvanlar_. kitlesel katliam ve soySömürgeci
millitarist Kemalist diktatörlük,
bu isyanların emperyalistlerin
destek ve kışkırtmasıyla çıktığı
ve TC'yi yıkmak isteyen "gerici"
ve "dinci" terin bunlara öncülük
ettiği yalanını her yerde yaygınlaştırdı. Hatta bu yalanı o dönemin bir çok devrimcisine bile kabul ettirebildi. Türkiye'yi emper- ~
yalizme bağımlı kılmak için her ~
şeyi yapan büyük buıjuvazinin
bu yalanı, sonradan söz konusu ~
emperyalist ülkeler tarafından da ~
kırımtarla bastırılıyor.
s
yalanlandı.
DÜZELTME
Arınane'ın
tarafı
sayfa
rine" başlıklı
rafının
snn
46.
sayısında,
baş
9'da olan "Faşizm üzeseri yazının birinci paragbölümü eksik yazılmıştır.
Sözkonusu bölüm şu şekilde olacaktır:
"Bunu, ne banş içinde birarada yaşa­
ma politikası gerektirmekte, ne de faşiz­
min gücü yetmektedir. Çünkü, banş içinde birarada yaşama politikası farklı sosyoekonomik yapılı ülkeler arasında, yani
proletarya diktatörlüğünün tüm biçimleriyle buıjuva diktatörlüğünün tüm biçimleri arasında geçerlidir."
Düz e Jfir özür dileriz.
DÜZELTME
45. sayımızın 10. sayfasındaki yazının
2. stununun 2. satırından başlayan cümlesi dizgi hatası nedeniyle şöyle geçmitır.:
"denilebilinir ki, cuntanın mahkemesi
Banş
Derneği'nin
yöneticilerini, emperyalizmi ve uşaklannı yargıladılar."
Bu cümlenin doğrusu şöyledir:"Deni­
lebilinir ki, cuntanın mahkemesi Barış
Derneği 'nin
yöneticilerini yargılay arnadı;
aksine Banş Derneği yöneticileri, banş
düşmanı emperyalizmi ve uşaklannı yargıladılar." Düze ltir özür dileriz
CAGR
I
•
g
Diyarbakır Askeri Cezaevi 'nde politik tutuklular
üzerindeki barbarlıkların dozunun yeniden arttırıl­
ması üzerine YK.DK (Yekitiya Karke~n Demoqra18n
Kurdıstan) olayların gelişimi içinde iki çağn yayın­
or
ladı.
Başta Uluslararası M Örgütü, Barış Komitesi ve
Kızıl Haç olmak üzere uluslararası bir çok kuruluşa
rd
.
çeşitli dillerde gönderilen bu çağrıların Türkçe tam
metinlerini aşağıda okuyucularımıza sunuyoruz.
ARMANC
ku
Insan Haklarini Savunan Bütün Kuruluşlara
Avrupa basınına dayansıdığı gibi Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde 02.08.1983 tarihinde bütün tutukluların katıldığı bir açlık grevi gerçekleşti­
Bir aydan fazla süren bu açlık grevinde, gerek tutukluların azimli direnişi, gerekse de Türkiye, Kürdistan ve dünya kamuoyunun desteği
sonucunda askeri-faşist Cunta geri adım atmak zorunda kaldı. Başta tutukluların ziyaretçi ve avukatlarıyla serbest görüşme hakkı gibi bir takım haklar elde edilmişti .
·
Daha sonra tutuklular, kazandıklan bu haklarla Cunta'nıri cezaevindeki insanlık dışı uygulamalarını kitlelerin gözü önüne sererek mahkemelerde faşizmin kanh yüzünü açığa vurmada olanaklannı genişletmişlerdi.
Bu arada faşist generaller Cunta'sı 6 Kasım'da namlular altında kendisinin kurdurttuğu üç kukla partiyle genel "seçimleri" yaptırdı ve sözümona "demokrasi"ye geçildi. Seçim komedyası bittikten sonra, bu dönemde geriye atmak zorunda kaldıkları adımlan yeniden ilerietmeye
va
rilmişti.
giriştiler.
rs
i
Bunun somut örneği, Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde uygulandı. Daha önce tutukluların kararlı direnişi ve dünya kamuoyunun dayatmasıyla
elde edilen bir takım haklar bir bir ellerinden ahnıyor.
Şöyle ki, 24.12.1983 tarihinde hapishaneyi ziyarete giiien tutuklu ailelerine tutuklular yaptıkları açıklamada, daha önce elde ettikleri bir
takım hakların tek tek geri alındığını, ziyaretçiler tarafından gönderilen eşyaların içerde , kendilerinden geri alındığını, sıra dayağından
geçirildiklerini, ayrıca içerde bir sürü hastanın varolduğunu, doktora götürülmediklerini, bile bile ölüme terkedildiklerini belirttiler. Böyle devam ederse, her gün ölmektense bir gün ölmeyi ve açlık grevine gitmeyi tercih edeceklerini, başka seçeneklerinin olmadığını açıkladılar .
Diyarbakır Askeri Cezavi'nde durum budur. Biz burada, başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere bütün insan haklannı savunan kuruluşlara
sesleniyoruz: Bu olaya el atmanızı ve Diyarbakır Askeri Cezaevi'ne heyetler gönderip ve olayı yerinde incelemenizi istiyoruz. Aksi takdirde binlerce siyasi tutukluyu bile bile ölüme terketmiş olursunuz.
24.12.1983
.a
Diyarbakir Askeri Cezaevinde Açlik Grevi Yeniden Başladi
w
w
w
Diyarbakır Askeri Cezaevinde tutuklu aile ve yakınlanından alınan güvenilir bilgilere göre, Askeri Cezaevindeki bütün tutuklular, hapishanede
yeniden artan baskı, terör ve işkenceleri protesto etmek için 3 ya da 4 Ocak 1984 günü açlık grevine gittiler. Açlık grevine gidilmesi üzerine, hapishane yönetimi, koğuşlara asker sokarak grevi zorla kırmak istedi. Tutuklularla askerler arasında çıkan çatışmalar sırasında bir koğuş ateşe
verilerek tamamiyle yakıldı. Verilen bilgiler arasında, pek çok tutuklunun yaralandığı, ölüınierin olduğu yönünde yaygın kuşkuların oluştuğu
da yer alıyor.
Bilindiği gibi geçtiğimiz Eylül ayında da Diyarbakır Askeri Cezaevi'ndeki tutuklular açlık grevine gitmişler; bir ayı aşkın süren direnişten
sonra hapishane yöneticilerinin, greveilerio bazı istemlerini yerine getireceğine söz vermesi üzerine, greve son vermişlerdi. Ancak yıl sonunda,
görüşmeye giden ailelere, tutuklular, geçen açlık grevinden sonra verilen bazı haklan hapishane yönetiminin tekrar geri aldığını, baskı, dayak
ve zorbalığın yeniden yoğunlaştığını, böyle giderse en yakın sürede tekrar açlık grevine gitmek zorunda kalacaklarını bildirmişlerdi .
İkinci kez başlayıp halen sürmekte olan açlık grevi, tutuklu aile ve yakınları arasında büyük tedirginliklere yol açtı . Hapishane yönetimi, gelişmelere ilişkin haberlere dışarıya yansımasını engellemek için her çareye baş vuruyor . Halk , tutukluların durumundan büyük endişe duyuyor.
Avrupa'daki insan hak ve özgürlüklerinden yana tüm kişi ve kuruluşlara sesleniyoruz :
Diyarbakır'daki tut:ı.ıklularla dayanışmanızı dile getirin, baskı ve işkencelere son vermesi için faşist Türk Cunta'sına baskı yapınız.
Uluslararası Af Örgütü'ne, Kızıl Haç'a ve hukuk kurumları; Diyarbakır Askeri Cezaevi'deki kötü koşullan yerinde tespit etmek için araştırma
komisyonları gönderin. Baskıların son bulması için girişimde bulunun .
7 Ocak 1984
YKDK
-----------------------~
MON1HLY KURDISH MAGASINE /M ANATLIG KURDISK TIDSKRIFT
ADRESS : ARMANC: Tunnelptan 14·2tr 1 ll 37 Stockholm·Sweden Tel : 08·10 12 89
Ana·Utav(Xwedi)
: YKDK (Kurdlaka Dcmokratlaka Arbetarunlonen)
Prlce;(buha)
:7,& kr / 2 Dm /&O n..
Abone
:90 Kıonor/ &r /year /~al/- POSTGIR0:82 48 &8·&
Download