Jfifa{etinin

advertisement
İSLAM HUKUKU AÇISINDAN OSMANLI H1LAFET1N1N MEŞRU1YETİNİN DEÖERLENDİRİLMES!
İsfam Jfu~u~u Jlçısından Osmanfı Jfifa{etinin
:Meşruiyetinin (])eğerfendirifmesi
İsmail KÖKSAL'"
GlRlŞ:
Hz. Peygamber (s.av.)'in dar-ı bekaya irtihaliyle
hilafet sisteminin ilk temsili Hulefay-ı Raşidin
döneminde gerçekleşti. Sonra Emevi ve Abbasi hilafetleriyle devam etti. Hararneyn-i Şerifeyn ve Kudüs'ün
Osmanlı Devleti idaresine girmesi ve zamarun Abbasi
halifesi Mütevek.kil Aleilah'ın da hilafet merkezi Mısır'ın
(Kahire) Osmanlı'ya katılmasıyla bu mukaddes emaneti
Yavuz Sultan Selim'e ve onun şahsında Osmanlı'ya vermesi, yaklaşık 400 sene sürecek yeni ve ayru zamanda
son olacak bir lıilafet dönemi açmıştır. Meseleyi temel
naslar açısından değerlendiren fukulıa bugüne dek sürecek bazı ihtilaflara ginniştir.
başlayan
Osmanlı Hilafetine mani olabilecek engellerin başın­
da; sünni müslümanlar için Hilafetin Kureyşiliği, Şia için
de imametin Ehl-i Beyt'e ait olması gelmektedir. Aynca
Osmanlı Hilafetinin veliaht usulüyle, belli bir soy ve aile
içerisinde babadan oğula tevarüs etmesi de yine kendi
meşruiyeti açısından i11til~a sebep olmuştur. Bu sebepten
Osmanlı Devleti'ndeki padişahJann tahta geçmesi ve
devletin genel yapısıyla ilgili konuya temel teşkil edecek
özet bir bilgi ver~en sonra; Fılah açısından Siyaset-i
Şer'iyye'yeı
ve İslam Hukuku açısından Anayasa
Hukuku'na giren bu konunun tahliline geçeceğim. Yalruz
imametin EhJ-i Beyt'e tahsisi konusu özellikle Şia
imamiye açısından ilmin konusu olduğunu belirtmekte
fayda vardır.
I - OSMANLI SALTANATININ YAPlSI:
qsmanb Devleti'nin askeri ve idari açıdan asıl teşki ­
dönem Orlıan Bey zamarud.ır. Orlıan
Bey'le kunılan Osmanlı Hanedam içinde devlet reisinin
seçimi, II. Murad'ın hükümdarlığına kadar nüfuzlu şah­
siyetlerle beylerin elindedir. ancak Osmanlı ailesi dışında
latıru kazandığı
*
1.
Yrd. Doç. Dr., Fırat Üniversitesi İlalıiyaı Fakilltesi, Öğretim Üyesi.
Alıkam-ı Sultaniye de denir.
hiçbir ailenin o makamı elde etmesine müsaade olunrnamıştır. I. Murad, beylerin kararıyla babasının yerine
hükümdar olduğıı gibi, Yıldınm Beyazid de yine ayru
şekilde o makama getirilmiştir. Osmanlı Devletindeki
beylerin, yani bir çeşit ,ehl-i hal ve akdin hükümdarlar
üzerindeki hüküm ve nüfuzu. Fatih Sultan Mehmet'in
İstanbul'u fethine kadar devam. etmiştir. Zaten dış dünyada Osmanlı padişahlannın sultan ünvanını alması da bu
döneme rastlar.
Saltanat devri asıl Fatih'le başlar. Fatih devrine kadar
hükümdarlar Divan-ı Hümayun'un bizzat reisliğini
yaparken, Fatih Divan başkanlığ1nı Vezir-i Azam'a
devretmiş ve neticelerin kendisine arzedilmesi usulünü
getiımiştir. Aynca padişahların yeme, içme ve otunna
adabıru bile, haZtrlattığ1 bir kanun ile tanzim yoluna gitmiş ve Osma.rılı. Devleti'nde daha sonra alabildiğine
ileriye teşrifat usulünün de temelini atnuştır.
Fatih devrine' kadar elıJ-i lıall ve akid denen bey ler ·
tarafından sultan tayin edildiğinden veliahdlık söz konusu
değildir. Sadece Çelebi Meluned'in saltanatı oğlu Murad'a
vasiyet etmesi bunun istisnasını teŞkil eder. Fatih Sultan
Meluned ise, doğruluğu tartışmalı olan şu kanun maddesi
ile saltanatın eviadına intikalini ancak bunun için yaşa
itibar edilmemesi~ prensip haline getirmiş; fakat saltanata geçen hükümdarların kamu düzeni (nizam-ı alem) için
kardeşlerini bile öldürmelerine müsaade etmiştir: "Her
kirnesneye eviadımdan saltanat müyesser ola, kardeşlerin
nizam-ı alem için katletınek münasiptir. Ekserulema dahi
tecviz etmiştir, onunla ami1 olalar." Kamu düzeni için
isyan (bağy) cezası olarak idan1 verileceğini Hanefi
fukul1asının çoğıınun caiz gördüğü doğrudur.ı Ancak
Osmanlı uygulamasındaki gelişmelerin hepsinin bu hukuki görüşe uygun olarak cereyan ettiğini söylemek de
mümkün değildir.
2. İbni Nfıceym, Ze)1ı0ddin, ei-Balıru'r-Raik Şerhu Kenzi'd-Dekaik, e lMatbatü'l- llmiyye by. ve bt., yok, s. 5145.
İSLAMI ARAŞTıRMALAR DERG!S!, Ch,T: 13, SA YI: 1, 2000
1 :. •. .•.
'·
63
.
.
.. .
.. ·- -~,·-~ - ·· -·-·-···· ··-:-
İSMAİL KÖKSAL
Fatih'in kanunnamesiyle koyduğu ve tarihçilerio
amud-u nesebl, yani saltanatın babadan oğula intikali
usulü, I. Alınıed (1012/1603) devrine kadar devam
etmiştir. I. Alunet devrinden itibaren s~tanatın aile içindeki en yaşlı erkek çocuğa intikali esası benimsenmiş ve
böylece kardeş katli meselesi de kapanmıştır. Bu kanun
Abdülmecid ve Abdiliaziz zamanlarında yapılan bazı
gayretiere rağmen, Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar
uy gularınuştır.
Bilindiği gibi Osmanlı padişahları 923/1517 tarihinde
Yavuz Sultan Selim'in Ayasofya Cami'nde son Abbasi
Halifesi tarafından halife ilan edilmesiyle, sultan
ünvaıunın yanında halife ve halifey-i Rasulillalı ünvan. larını da kullanmışlardır. Bu sebepten Osmanlı
padişalılarırun tayin usulleri, halifelerin tayin usulleriyle
yakından ilgilidir.
Osmanlı padişahlarırun
tahta çıkması esnasında
için gerekli olan biat merasiminin aynen
uygulandığını ve bu merasinılere cülus merasirni dendiği­
ni görüyoruz. Padişahların cülus hatt-ı hüınayunlarında
valiabdlık usulünün meşru olabilmesi için şart olan
adayın gerekli vasıfları haiz olduğu hususu da "şevketli,
kerametlü efendimiz bil-irs ve bil-istihkak varis-i
saltanatı şer'iyye olmalarıyla ... " şeklinde ifade edilmiştir.
Zira menıleketin en yüksek idare, asker ve ilmiye mensup
ları bu merasimlerde hazır bulunmaktadır.
Irilafete
geçiş
Kısaca
Yavuz'dan itibaren saltanat vasıflarına lulafet
ünvanını da katan Osmanlı padişahları, kendilerini her
açıdan İslam alemine uydurmak ve hilafet hüİcUnılerine
uymak mecburiyetinde lıissetmişlerdir.3
II - HİLAFETİN MAHiYETi VE OSMANLI
SALTANATI:
İslam Hukuku'nda icranın başı olan şalus için üç
ünvan zikredilmektedir; halife, emirü'l-mü'minin4 ve
imanı. Hilafet aslında bir kimseye halef olınak, onu temsil etmek demektir. Genel olarak halife is<;; Hz.
Peygamber (s.av.)'in vefatından sonra yerine geçeiL din
ve devlet işlerini yürüten kişiye verilmiş bir ünvan olarak
bilinir. S İslam devletinin başkanına bu isim verilirken üç
ınünasebet gözetilmiştir.6
A- İlk halifenin Rasulullalı (s.a.v.)'den sonra gelip,
risalet görevi dışında kalan vazifeleri ifa hususunda O'nun
yerini almış olmasından dolayı halife denmektedir.
B-
Asıl
yeı:yüzündeki
hakim Allah (c.c.) olduğundan, O'nun
hakimiyetini temsil etmesi sebebiyle halife
denmektedir.
C- Aslında Allalı Teala'yı temsil bütün müslümanlara
tevcih edilmiştir.? Onlar ise bir nevi akit ve mukavele
(biat) ile bu temsil ve velayet makarnını seçtikleri kimseye tefviz etınişlerdir. Dolayısıyla İslam devlet
başkanının bütün müslümanlara ait olan Allah'ı temsil
makarnını, onlara halef olarak yapınası sebebiyle halife
o larak isinılendirilmiştir.
Halife kelimesi mana itibarıyla; alliret işlerinin
müdafa ve muhafazasını, dünya işlerinin de sevk ve
idaresini içine almaktadır. Bu kelime bu manada, Kur'anı Kerim'deki halife kelimeleri ile uyum içerisindedir.S
Ben de bu sebepten dolayı "devlet başkanı" terkibi yerine,
"halife" kelimesini kullarımayı tercih ediyorum. Zaten
tarih~e bu kelime İslam devletinin başkanı için kullarulan
özel bir ıstılah haline gelmiştir. Hilafet sistemi
denildiğinde, İslarrıl devlet ve hükünlet sisteminin; halife
denildiği zaman ise İslam dev Jetinin başkanırun
anlaşıldığı bir gerçektir.
İslam
devletinin başkaıuna, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
ve O'nun
gibi abkam-ı ilaluyi tatbik etınesi sebebiyle bazen "halifey-i Rasulillalı" bazen de kısaca "lıalifetullalı" dendiği
olıuuştur. Fakat Hz. Ebubekir "halifetullah" lakabını reddetmiş ve kendisinin Rasulullah (s.a.v.)'in halifesi
olduğunu söylemiştir.9 Bundan sonra İslam devletinin
başkanları için genellikle "halifey-i Rasulillalı" kısaca da
"halife" kelimesi kullanılınaya başlanmıştır. İslam devletinin başkanı İslam ünlmetinin işleriyle uğraşuğı için,
onlar adına iş yapan bir vekil manası na da "halifey -i müslimin" adını da alnuştır. Bunun yanında "İmamü'l­
mü'minin"ıo ve "Eınirü'l-mü'minin" gibi terkipler de kulyapuğı devlet başkanlığı makarnında bulunması
larulınıştır.
3.Yediyıldız, Bahaddin-Halaçoğlu, Yusuf, Büyük İslam Tarihi,
(Redaktör: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Y., İst. 1989, s. 12/293 vd.,
312-314: Uzunçarşılı, !smail Hakkı, Osmanlı Tarilıi, Türk Tarilı
Şunu da bilmekte fayda vardır : Her konuda Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in izinden yürüyecek ve O'nu temsil
edecek makam demek olan hilafet, maalesef bu marıa ve
fonksiyonunu her zaman devam ettirememiştir. Bu sebep-
Kurunıu Y., Ank. 1988, 5. Baskı, s.1/495-500. Akgündüz, Alımet­
Öztür, Said, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV Y., İstanbul 1999, s. 397399, Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunanıeleri; EY Vakfı Y., İstan­
bul 1990, s. 1/204-205.
4.Bu ünvanı ilk olarak kullanan Hz. Ömer'dir (Akgündüz-Öztürk,
Bilinmeyen Osmanlı, 142.)
5.Kayaşoğlu, İsmet, İslam Kavramlan Tarihi, Doruk Matbaacılık
Sanayi, Aııkara-1980.
6. Karaman, Hayrettin, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Y., İstanbul,
1991, s. 1/85; Öke, lvli.m Kemal, Hilafet Hareketleri, TDV Y.,
Ankara-1991, s .. 106.
7. Bakara, 30.
8. Yazır. Elnıalılı Muhammed Hanıdi, Hak Dini Kur'an Dili, Esu
Neşriyal İstanbul- 1984. s. J/339-400.
9. Eıyarsoy, Mehmet Beşir, İslam Devlet Yapısı, işaret Y., İstanbul,
1988, 2. Baskı, s. 122.
10. Hilafete imarnet de denir, Nanıazdaki inıamlık görevinden ayınnak
JOl,JRNAL OF İSLAMJC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000
64
" " - - - - -_;,_
___
_;_
_ _________;_.-- - --·-- ----
İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HİLAFETİNİN' .MEŞRUİYETİNİN' DEGERLENDİRİL.MESİ
le bazı araştinnacılar bilafeti iki kısma ayınnaki:adır:
1- Hilafet-i
kanıile
veya hilafet-i hakikiye denilen
gerçek hilafet ki, şartlarına haiz ve ~üslümanların nzası
ile yapılan seçim ve biat sonucu elde edilen hilafetfu. ıı
Büyük Türk Hukukçusu Sadrü'ş-Şeria, buna Hilafet-i
nübüvvet de demektedir.
2- Hilafet-i suriye denilen şekli hilafet ki, gerekli şart­
haiz olmayan veya ümmetin seçim ve biatıyla değil
de, c eb ir ve istila suretiyle elde edilen imamettir. Hilafeti kalıriye de denir.ı2 Bunda saltanat ve hükümdarlık manası ağır basmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "Benden
sonra hilafet otuz senedir, ondan sonra korkunç bir
saltanata inkilap eder." 13 Hadisinin işareti ve bütün İslan1
hukukçularının ittifakıyla gerçek manada halife Hillefay-i Raşidin'dir. Halife Ömer b. Abdiliaziz bir tarafa
bırakılırsa, Emevi ve Abbasi halifelerinin çoğu ikinci
grupta kalmıştır. Bir başka ifadeyle, şeklen ve hükıni Iıa­
lifeler olarak kabul edilmişlerdir. Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in balısettiği otuz sene, Hz. Ebubekir'den itibaren
Hz. Hasan'ın altı aydan ibaret bulunan hilafet süresiyle
sona ermektedir. Osmanlı padişalılarııun en az ikinci
manada halife olduklarında şüphe yoktur. Aynca, hak ve
yetkileri bulunmayan şekli halifelik değil, bütün hak ve
yetkilere haiz olan halifelik manasında lıalifedirler.
ları
Osmanlı Padişahları
Yavuz Sultan Selim'den itibaren,
halife ve imamü'l-müslimin ünvanlannı son halife
Abdulmecid Efendi'ye kadar kullaiunışlardır. 1924 yılın­
da hilafetin kaldırılmasıyla ilgili kanun bunun en son
delilidir. Aynca Yavuz'dan itibaren bütün Osmanl ı
padişahlan halife ünvanını kullanrnışlardır. Mesela
Yavuz Sultan Selim'in Haleb'in fethinden itibaren halife
ünvanını kullandığına delil, 1516 yılında tahrir edilen
Semendire Sancağı Kaİıunnamesi'nin başında yer alan
"Halifetullah" tabiridir. Daha sonra da 1519 tarihli
Trablusşam Kanunnamesi'nin başında ise, en az on defa
halife ve hilafet fuivanları kullanılmıştır. Oğlu K.anuni ise.
Ebussuud gibi bir İslam Hukukçusunun kaleme aldığı
Budin kanunaarnesi'nin başında;·
için buna "imamet-i kObra" adı verilir. İmamet, aslında öne geçmek
ve lider olmak demektir. Halifeye "imam" veya "İmamü'I-Müsliınin"
denmesi de bundan kaynaklanmaktadır. (.4Jcgündüz-Öztürk,
Bilinmeyen Osmanlı, 142.)
marnet-I kübra" adı verilir. İmamet, aslında öne geçmek
1l. Bu konuda A.Ü.İ.F.'de yaptığım "İslam Hukuku'nda Devlet Başkanı
seçim Şekli" isimli yüksek lisans tezinin ilgili bölümlerine balolabilir. (10, 6 1, 87, 137).
.
12. Arnold, T.W., İslam Ansiklopedisi, 5. Cilt, halife maddesi. Udeh,
İslam Ceza hukuku ve Beşeri Hukuk, Mütercin1. AkifNuri İhya Y ..
istanbul-1973, s.4/41 7- 109; el -Hatip. Abdü'l-Kerim. el-Hilafe ve' Iİmame, Darü'l-Ma'ıife, Beyrut. 1978. 2. Baskı, s. 299. vd.
13. İbn Hanbel. Alın1ed. Müsned. 5/220-221.
"Halifey-i Rasul-i Rabbi'l-alemin, Mümelıhidü
ve Zıllullahi'z-Zalili ala kaffeti'lüme~
Haizü'l-imameti'l-uzma ves-Sultani'lbahir.
Vaisül-hilafetil-kübra kabiren an kabir. Naşirü'l~
Kavanini's-Sultaniye,
aşirü'l-havakınıl -Osmaniye.
Sultanu'l-arabi ve'l-acem ve'r-Rum, Hanu'l-hıma'l­
harameyni'l-muhteremeyn vel-mekameyni'l-muazzameyni'l-mufahlıarneyn, Sultan İbn-i Sulıan. es-Sultan
Süleyman Han İbn-ı Sultan Selim Han" ünv~nlarını klıl­
lanınaktadır ki, bu koimda fazla bir şey söylemeye ihtiyaç
bırakmayacak kadar açıktır.
Kavaidüşşer'il-Mübin
Zaten Yavuz'un Kalure ve Mekke'de bulunan
Mukaddes emanetleri istanbul'daki Topkapı Sarayı'na
taşıması ve bunlar için Hırkay-i Şerif Dairesi'nin yapıl­
ınası ve nihayet Kudüs. Medine ve Mekke'nin Osmanlı
Devleti'nin eline · geçerek padişahlann Hadimü'lHarameyn olarak ilan edilmesi ile halife sıfatı perçinlenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazaını olan Lütfi
Paşa, Osmanlı Padişalılfuının Halifeliği konusunda şüp­
hesi bulunanlara, Halas'l-Ümrne Fi Marifeti'I-Emrneı 4
isimli nsalesiyle mukıli cevaplar vermeye çalışmıştır.
Bilindiği gibi Lütfi Paşa. ilk dönem Osmanlı tariluni
yazan ınuteber ve Yavuz'a nmasır bir tarilıçi ve devlet
adarnıdır. Bu kaynaklardan sonra muasır kaynaklardan
hiçbirinde hilafetle ilgili kayıt olmadığını söylemek ciddi
bir hatadır. Kaldı ki, Yavuz'un muasın olan Mısır'lı tarihçi İbn-ı Iyaz'da, hilafetin Yavuz'a devrini, o günlerde
kaleme aldığı eserinde açıklamaktadır.
Bu konuda önemli bir izalı da Eyüb ·Sabri Paşa'ya aittir. Ona göre üç ,Çeşit hükünlet vardır:
a- Hilafet ; veya imarnet hükümetidir ki Hz.·
Peygamber (s.a.~.)'in vekili olarak Şer-i Şerifi uygulayan
her hükünıet bu guruba girer.
b- Kendi yaptığı kanunlar ile' idareyi yürüten siyaset
hükümetidir.
c- Akıl ve Şer'i nazara almadan cebirle ve zulümle
idareyi yürütenierin hükümetidir ki, buna da tabii
hükünlet denmektedir. Bu taksiıne göre Osmanlı idaresi
birinci guruba girmektedir. ıs
III- OSMANLI SALTANATININ HiLAFET
OLMASINA
MANi
SAYILABiLECEK
ENGELLER :
A- ililafet in
Ku reyşlilere
Halife olmanın bazı şartlan vardır. Osmanlı tatbikakendisine uyulmayan ve en çok tartışmalı olan bir
tında
14. Yazma. Süleymaniye Ktp.-Ayasotya Ki taplığı, No: 2877.
15. Akgündüz, Öztürk, Bilinm~yen osmanlı. 143-144.
İSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, CİLT: 13, SA YI: 1, 2000
\. :- ··:·····---·· ·.
ait olm ası meselesi:
65
. -
....... . ··- :--........:--· ·.. - · . - ·-······· ·--:.
lSMAİL KÖKSAL
şartı da,
halifenin Kureyş kabilesinden olması şartıdır. Bir
lasım İslam Hukukçulan halifenin Kureyş'ten olmasuun
şart olmadığını
ve hilafet gibi amıneye ait bir ıneselede
nesebin tesiri olmayacağını ileri sürerke~ çoğunluğun bu
şartı kabul etmesi uygulamada zorluk çıkarnuştıır. Mezkur
çoğunluk "İmamlar Kureyş'tendir."I6 hadisine dayanmaktadır. ·
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatım müteakip Beni
Saide çardağında toplanan Ensar ve Muhacirler, halifenin
kim olacağını tartışmaya başladı. Gelişen olaylar sırasın­
da Hz. Ebubekir'in mezkur hadisi zikretmesiyle hilafete
Kureyş'ten birisi olan kendisi seçildi.I7 Hz. Peygamber
(s.a.v.)'den bu konuda başka hadisler de nakledilmiştir.
Genel olarak bu şartı kabul edenler şu hadisleri delil gösterirler: "Kureyşlileri öne geçiriniz, onların önüne
geçmeyirıiz." ıs "İnsanlar devlet başkanlığı konusunda
Kureyş'e tabidir."I9 "Bu işin ehli Kureyş'tir."20 Yine bu
konuda Ashab ve Tabiinin icmaı olduğunu söylerler.
Hilafetin Kureyş'e mahsus olmasının hikmetlerini ise şu
şekilde açıklamaktadırlar: Kureyşliler önceden beri
mübarek şehir Mekke'de mukaddes ve Ka'be'nin yanında
Araplann liderliğini yapmaktaydılar. Satvet ve şevket .
sahibidirler. Kur'an-ı Kerim Kureyş lehçesinde innıiştir.
Yine Kur'an'a en çok sanlan ve İslam'ı ilk yayarı onlardır.
Onlarda din, hem ruhen hem de neseben iyice yerleşıniştir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Kureyşliydi. Bu
sebepten müslümaniann onlara itaatı kolay olur. Fakat
Kureyş'in Hz. Peygamber (s.a.v.)'in mensup olduğu
Haşiıniler kolundan olması şartı aranmaz. Çünkü saha
çok daralacağı için ilıtilaf çıkar. ı ı
Şia bu meseleyi tartışma mevzuu yapmayıp, İslam
·devletini yönetme görevinin Hz. Ali'nin Fatmakanalıyla
'
'neslinde
elliinde olduğunda şüphe duyınazken; Hariciler
toptan, Mutezile'nin ise ekserisi Kureyşlik şartını kabul
etmez. Fakat içlerinden bazılan adaylar arası eşitlik
dururnlarında tercilı sebebi yaparlar. Zahiriler ve Ehl-i
Sünnet ise bu şartı kabul etmiştir.ıı
16. İbn Hanbel. Ahmed, el-MOsned (MOsned-i Enes), Çağn, Y., İstan­
bul- 198l.,s.3/ 183.
17. ei-Maverdi, Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri ei-Ba~dadi, el·
Alıkrunü's-Sultaniye, Matbaatü'l- Vatan. Mısır, 1928, s.5: eiBağdadi, Ebu Mansur Abdülkahir, el-Fark Beyne'l-Fırak, Muıercim :
Etheın Ruhi Fığlah, TDV Y., ..<\nkara, 1991, s. 16.
18. eş-Şafı Ebu Abdilialı Mulıanınıed b. İdris, ei-Omm, Daru'ş-Şab, by..'
yolu 1321, s. s.l /143 .
19. El-Müslinı. Ebu'l-Huseyıı, Çağrı Y.. İstanbul, 1992, Kiıabu'l-İmar.:,
s.2/ 14.
20. MOslim, Kitabu'I- İıııare, 2/1451, no: 2., Ebu Ya'la, ei-Alıkamu's·
Sultaniye, 20; Şafı~ el-Omm, 11143.
21. Reşit Rıza, ei-Hilafe, Matbaatti Menar, Mısır. 1342, s. 1921: inayel
Hamid, Çağdaş İslami Siy:ısi DOşOnce, MOtercim: Yusuf Ziya,
Yöneliş Y., by. ve bl. yok, 2. Baskı, s. 107.
22. Hatipoğlu, Melımet Said, Hilafetin Kuıeyşiliği, A.Ü.İ.F. Dergisi, 23.
66
Bazılan
hilafetteki Kureyşlilik şartını kesin bir hüküm
olarak değil de üstünlük sıfatı olarak ele almış ve diğer
adayiara karşı efdaliyet bildirir. tercih sebebi oları
demişlerdir. Bunun yanında, bu şart sadece Araplar için
geçerlidir, fikrinde olanlar da vardır.23 Kureyş'i itibarlı
bir kavim olarak kabul edenler, kendilerinden daha
itibarsız kavirnlere itaat etmeyeceklerini de ileri sürmüşlerdir.24
Konunun tahliline gelince :
1- "İmamlar Kureyş'tendir. "25 hadisiyle Hz. Ebu
Bekir ilk halifeleri kasdetrniş olabilir.26 Çünkü bu şartı
ileride izalu geleceği gibi- süreklilik arzedecek bir özellik
taşımamaktadır. Aynca bu hadisler KureyşliJer için mutlaka bir hüküm ifade etmemektedir. Onlann doğru yolda
olmaları şartıyla mukayettir.27 "Merhamet ettikleri, söz
verip tuttuklan ve hükümlerinde adil oldukları müddetçe
imamlar Kureyştendir. "ıs Hadisi de bunu göstermektedir.
Yine halifenin kim olacağı tartışmalan sırasında
Muhacirlerin Ensar'a karşı ililafetin kendilerinde olduğu­
na dair ileri sürdükleri deliller; önce müslümarı olmalan,
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in aşiretinden olmaları ve Allalı
yolunda çok çile çekmeleridir. Bu üç şart arasında
hilafetin Kureyş'te olduğunu bildiren hadisin
zikredilmeınesi
enteresarıdır.29
Yine Hulefay- ı
Raşidin'den diğerlerinin seçiminde de bu hadisin
zikredilmemesi, hiç olmazsa garib bir hadis olduğunu
göstermektedir.JO Fakat bu açıklamalara iUet olarak değil
Sayı, s. 121 vd.; Şafii , el-Onun, 11143-144; İbn Hazm, Ebu
Muhammed Ali b. Ahmed Said. ei-Mulıalla, ldare!U't-Tıbaati'l·
MOnire, Mısır-1351, 1. B:ıskı s.9/3591362; Hintli Abd!llnıecid,
İngiltere ve Alem-i İslam; Hariciye vekaleti terc!lmesi, by. ve bt.
yok. s. 52; Şeref. Muhammed Celal, Neş'eti'I-Fikr's-Siy:ısi ve
Taıawu ruhu Fi'l-İslam, D:ıru'n-Nahaditii-Arabiyyc:. Beyrut., 1982, s.
80: Köksal İsmail, TağayyOrO'l·Aiıkam Fi'ş-Şeriati'l-İslamiyye, doktora tezi, Camiat!l'z-Zeytune, Tunus-1999, s. 152.
23.Zeydaıı , Abdulkadir, cl· Ferd ve'd-Devle fi'I ·Fıklıi'l-lslami,
Mütercim: Cemal Anu, Kalem Y., Istanbul, 1969, s. 209; Eryarsoy.
İsianı Devlet Yapısı, 179-!83.
24.Hassaıı, Ümid, İbn Haldun Metodu ve Siyasi Teorisi, Sevih
Matbaası, Ankara, 1982, s. 215.
25. İbn Hanbel, MOsned (Müsned-i Enes), 3/183.
26. Cemnleddin, Seyyid Abdullah. İslam'da İdari Siyaset, Naşir: A.K.
Kabakçı-E. Bayraktar. Hira Y.. by. ve bt. Yok. s. 108.
27. LÖlfı Paşa, Hal:ısu'l-Ünınıe, V:ırak: 7b.
28.Naim, Alımeı-Mir.ıs, Kamil; Sahilı-i Bulıari Muhıasan Tecrid-i Sarih
Tercemesi ve Şerhi, DİB Y.. Ankııra-1987. s. 9/220: Cemaleddin.
İslam'da İdari Siyaset. 108: Udeh. Islam Ceza Hukuku ve Benzeri
Hukuk, 4/384 vd.
29.Akbulııt, Ahmed, İlk Devriıı Siyasi Olaylarının MOslüman
DüşOneesine Etkileri, İslami Araşurmalar Dergisi, Ankara-Ocak
1991. s.40: Fığlalı. Ethem Ruhi. Çağımııda İtikadi Islam
Mezhepleri, Selçuk Y., Ank.I990, 4. Baskı, s. 33.
30. lbn Aşur, Muhammed Tahir. Usulfı'n-Nizami'l-lctimai Fi'l-lslanı. elMatba:ıtu'r-Rasmiyye, Tunus, l964. s. 213.
JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000
İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HİLAFET!NIN MEŞRUİYErtNIN DEGERLEND!R1LMES!
de,
Reşit Rıza'nın yapuğı
gibi hilanet
açısından bakıla­
bilir.3ı
2- Bu konuda hadisler mevcuttur. Fakat İbn Haldun'un
da belirttiği gibi3:! o devirlerde Kureyş Meşhur bir kavimdi. Araplar Kureyş'ten başkasım kabul etmezdi.
Hadislerin buyurulma illeti budur. Zamanla onlann bu
itiban durumlan kayboldu. Dolayısıyla hadisin hükmü de
bitti.33 O devirlerde bir adet olarak devlet başkaruıun en
itibarlı bir kavimden olması gerelanekteydi. Bu sebepten
hadisteki maksat, Kureyş dahil bütün kavirnlerin itaat
edebileceği bir soydan devlet başkanı seçmektir.34 Bu
açıdan bu hadislerin kesin bir hükmü değil de. bir tercih
ve üstünlük şartı ifade edebileceğini söyleyebiliriz.
Çünkü kesin hükümler zamana göre değişmesi mümkün
olmayabilir. Özellikle bu konu oldukça lıassasur. Çünkü
insanlar, milliyetçilik ve ırkçılık duygulan gereği olarak
bu hadise tutunduktan sonra, idareyi bir daha bırakmaya­
bilirler. Bu sebepten Kureyşilik sıfatı, özellikleri eşit olan
adaylar arasında bir tercih sebebi olabifu.35
3- Asabiyeti (ırkçılık) kaldırmak için gelen36, insanIann birbirlerini rab edinmemesini (sözlerinden
vazgeçilmeyen önderler) gaye edinen bir dinin, bir kabileye böyle bir öncelik vermesi mümkün değildir. Çünkü
bu şart bir manada Kureyşliler'in mutlak üstünlüğünü
ifade etınektedir.37 Böyle bir sonucu İslam açısından
kabul mümkün değildir. Bu noktada Kutan-ı Kerim'in
Talut'un komutanlığıyla ilgili verdiği bilgi de konuya ışık
tutmaktadır. Talut Allah (c.c.) tarafından bir komutan
olarak tayin edilince: toplumun ileri gelen kişileri. zengin
ve soylu olmalan sebebiyle kendilerinin bu göreve daha
uygun olduklarını söylediler. Bunun üzerine Cenab-ı
Allah, bilgi ve vücut üstünlüğü sebebiyle Talut'u seçtiği­
ni açıkladı.JS Bu olay cıa, hilafette soydan çok liyakatın
önemli olduğunu gösterir.
31. ei-Hilafe, 19-21. '
32. Abdumı.lunan, Mukaddimatü Kitabi'I-Iber ve Divani'I-Mübtedi ve'IHaber fı-Eyyanıi'I-Arabi ve'I-Acemi ve'I-Berber ve Men AsaraltOm
Min-Zevi's-Sultani'I-Ekber, ei-MattiaatO'ş-Şerefıyye, Mısır-1327, s.
115-116.
33.En-Nebhan, Muhammed Faruk, Nizamu'I-Hukm fı'l-lslam,
Müterciın: Servet Armağan, Sönmez y., İstanbul, 1980, s. 4S, 407.
34.Hallaf, AbdOivahhab, es-Siyasetil'ş-Şeri'iyye, ei-MatbaatO'sSelefıyye, Kalıire,13SO, s. 26, 50; Zeydan, ei-Ferd ve'd-Devle, 207:
Mevdudi, Ebu'I-Aia. Hilafet ve Saltannt, Mütercinı: Ali Genceli,
Hilal Y., Isı. , !980. s. 359; Eryarsoy, Isianı Devlet Yapısı, 181.
Köksnl, TağayOrO'I-Ahkam, 151-152.
35. Zeydan, ei-Ferd ve'd-Devle, 209.
36. Nairn, Miras. Tecrid-i Sarilı, 91229-231.
37. Şirvani, Harun Han, İslam'da Siyasi DnşOnce ve İdare, MOtercim:
Kemal Kuşçu, Alımed Said Mtb., İstanbul, 1965, s. 210.
38.8akara 247; İbn Kesir, İmadüddin Ebu'l-Fida İsmail, TefsirO'IKuı'ani'I-Azim,İhtisar eden: Muhammed Ali es-Sabuı:ıi, Dersaadet
Baskısı, by. ve bt. yok, s. 11224.
İSLAMi ARAŞTIRMALAR
DERG!S!, Ctt..T: 13, SA YI: 1, 2000
4- İslam emaneti ehline vermeyi emretınektedir. 39 Bu
sebepten dolayı ehil insaniann devlet başkanı olması
gerekir. Kureyşli veya farklı bir kavimden olması faıket­
mez, kim ehil ise o halife olacaktır. Bu açıdan şeriatın
eh.liyet prensibiyle Kureyşilik şartı çakışmaktadır, diyebiliriz. Bunu onlann ehliyet şartırıa bağlayan hadis40
teyid etmektedir. Yine bu görüşü, mutlak olarak ehliyetli
devlet başkanlarından bahsedip de kureyşilik şartını
zikretıneyen hadislefi:n takviye ettiğini söyleyebiliriz.4t
5- Hz. Peygamber (s.a.v.), bir hadisinde "Bir Rabeşli
köle bile olsa itaat ediniz."42 buyurmuşlardır. Bu durum,
bir Rabeşli kölenin bile devlet başkanı olabileceğini
göstermektedir.43 Fakat Kureyşilik şartını kesinlikle
hilafette arayanlar. bu hadise daha küçük kademedeki
yöneticilerle alakal ı . bir mana vermişler veya zorla bu
makama gelen lıalifeleri kabul etmişlerdir.44 Dolayısıyla
velayet-i uzma makamı olan bilafeti anlanıamışlardır.
Fakat delil sadece bu olsaydı, belki bu anlayış isabetli
kabul edilebilirdi. Diğe/deliller ile beraber düşünülünce
böyle bir itiraz geçersiz kalır. Çünkü mevcut pek çok delli
bu makamın tek bir kabileye tallSis edilemeyeceğini
göstermektedir. Mutlak olarak idarecilere itaatin
emredilmesi45 , hırslı ve isteklllerin bu makama getirilmemesi46 gibi emirler buna örnektir.
6- "İmamlar Kureyş'tendir"47 lıadisini rivayet eden
Ebu Bekir'e ilk biatı yapan ve devlet başkanı olmasına
vesile olan Hz. Ömer, vefat ederken~ "Eğer Huzeyfe'nin
kölesi Salim hayatta olsaydı. onu lıalife- tayin ederdim."
demiştir. Halbuki Salim Kureyşli değildi. Demek ki, Hz.
Ömer hilafetin Kureyşi.liği şartını kabul etmemekteydi.4S
Veya uyulmasıriın zonınlu olmadığım düşünmekteydi. ·
Bu da hilafetin Kureyş dışındaki bir kavim veya milletten
olabileceğine bir delildir.
7-
Eğer
hilafet için
'
Kureyşilik şartı olsaydı,
Hz.
39. Nisa, 58.
40. Nainı, Miras, Tecrid-i Sarih, 91220, Şafii , ei-Üınm, 11143.
41. Lütfi Paşa bu konuda "İnsanlann kıyamet gOnü Allalı'n en sevimiisi
adil hOkümdar, en sevimsizi de zalim hOkOmdardır" (et-Tirmizi, Ebu
lsa Muhammed b. lsa b. Sevre, es-SOnen, Çagn Y., İst.. 1981.
Kitabü'l-Ahkam, no: 1325, s. 3/617.) Hadisini örnek verir. (Halasü'IOmme, Varak: Sb)
42. Müslim, KitabO'I-lmare, 2/1467-1468.
43. Lütfi Paşa, HalasO'I-Ümme, Varak: Sb; Cemaleddin, İslam'da İdari
Siyaset, 108.
44.En-Nevevi, Muhiddin, Yalıya b. Şeref b. Mürri b. ei-HOmami b.
Havaribi, Şerhu Salıihi'I-Müslim, Daru'I-Kütilbi'I-İinıiyye, Beyrut,
1349, s. 12122S-226; Na.im-Miras, 21667-668.
45. Müslirn. Kitabu'l-lmare, 211467-1468.
46. Müslirn, KitabO'I-lmare. 2114S9, KöksaL İslam Hukukunda Devlet
Ba~karurun Seçim Şekli, 121-123.
47. İbn Hanbel, MOsned (Müsned-i Enes), 3/129.
48. Udeh, İslam ve Siyasi Durumumuz, Pınar Y. baskısı,! by. ve bt. yok,
s. 140.
67
İSMAİL KÖKSAL
Peygamber (s.a.v.) savaş gibi çeşitli sebeplerle devletin
merkezi olan Medine'den aynhrken kendi yerine
Kureyşileri naib bırakırdı. F~at O böyle yapmamıştır.
Hemen her kabileden kendisine naib bırakmış ve gerektiğinde de komutan ve valiler atanu.ştır.49
Bu da
Kureyşilik şartının devlet başkanlığı için şart olmadığına
dair bir deW olarak kabul edilebilir. so
8- İlgili hadislerin, Kureyşlilerin halife olabileceğini
ifade ettiğini kabul etsek bile, bugün için uygulaması olamazdı. Çünkü, yıllardır sayıJan çoğalarak bütün dünyaya
• yayılmaları sebebiyle, Kureyşlileri tesbit etmek oldukça
zor olacaktı. Türkistan'ın yetiştirdiği büyük Hanefi Fakibi
Sadrü'ş-Şeria (747/1346), bu meseleyi şöyle vuzulıa
kavuşturacak Osmanlı Padişahlanna hilafet yolunu
açmıştır: "Zikredilen şartlardan ıanıret gereği ortadan
kalkanlar aranmayacaktır. Zamarunuıda Kureyşilik şartı
da ortadan kalkmıştır." Bu durum da mezkur hadislerin
bu manada uygulanamayacağını göstermektedir. Fakat
İslam Hukukundaki üstünlüğün takvada olması, soya
dayalı üstünlüğün kaldıolması ve bütün insaniann tarağın
dişleri gibi eşit sayılması meseleyi yeterince aydınlat­
maktadır. sı
B-Hilafetin Ebi-i Beyte ait
Şi'aya
o lm ası
meselesi:
göre halife (imam) Hz. Ali'nin Hz.
Fatıma
kanalıyla gelen neslinden olmalıdır. Yalnız Şia bugün pek
çok fırkaya ayrılmış durumdadır. Bizi ilgilendiren ve
önemli olan, çoğunluğu teşkil eden İmamiye ve Zeydiye
fırkalannın görüşleridir. Yine Zeydiler ve İmamiye
arasında da azımsanmayacak kadar büyük farklılıkJar
vardır.
Zeydilere göre İmaınlar vasıf ile tayin edilir. İmaın
için asıl şart alim ve muttaki olmasıdır. Aynca, gerçek
imam ortaya çıkarak kendisinin halife olduğunu ilan
etmek zorundadır. Çünkü insanlar onun gerçek imam
olduğunu bilrneyebilir. Bu sebepten imam gizli olamaz.
Yine onlara göre imarnın Hz. Hasan veya Hüzeyin soyundan olması farketmez. Hz. Ali soyundan olması da bir. şart
değildir. Sadece efdaliyet bildirir, yani tercih sebebidir.
Zaten Hz. Ali'nin de halife olması liyakati sebebiyleydi.
Fakat efdal (bu makama dalıa layık olan) varken, mefdulün (ikinci veya dalıa geri sırada ehil olanın) imame~
caiz olduğu için Hz. Ebubekir. Ömer ve Osman'ın hilafetleri salıihtir. 52
49. Eıyarsoy, İslam Devlet Yapısı, 180.
50. Akgnııdoı. Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı. 143.
51. Hucuraı, 13; lbn Kesir, 21367-368.
52. Eş-Şehrisıani. Muhaııımed b. Abdulkerim. el Milel ve'n-Nilıal,
Matbaatü'l-Ezher. 1. Baskı, s.l/302-314: İbn H:ızm, el-Fas! fi'l-Milel
ve'l-Ehvai ve'n-Nihal, lvlatbaatü'l-Edebiyye. by. yok 1320. 1. Baskı.
68
Görüldüğü gibi Zeydiler Hz. Ali ve soyunun
imametinde fazla ısrarlı değildir. Bu sebepten asıl olan
İmamiye'nin görüşüdür. Onlar ise imameti nübüvvete
kıyas etmektedir. Nasıl ki, peygamberler gönderilir ve
Allah TeaJanın mwadını bildirir, imamlar da aynen
öyledir. Bu sebepten imam tayini Cenab-ı Allah'a vaciptir.53 görüşündedirler. Onlara göre imamlarla peygamberler arasında sadece makam farkı vardır. Devlet yönetimi
ve idare açısından her iki gurup da ayru görevi yapmaktadır. 54 İmamların gönderilrnemesi. i nsanların günah
işlemelerine sebep olur. Dolayısıyla hakikatı bulamayışlarına,
imamlann gönderilmeyişini mazeret
gösterebilirler. "Peygamberlerden sonra insanlara (sapık­
lıkları) konusunda bir mazeret olmasın. "55 ay eti gereği,
imamlann gelmesi gerekmektedir. Zira insanların
lıidayete gelmesi için sadece kanunlan koymak yetmez.
Bunun yanında alıkam-ı ilahinin icrası da çok önemlidir.
İşte imamların görevi budur. Bu sebepten imarnet meselesi insanlara bırakılacak kadar basit olmadığı için Allalı
Teala bu işi dini bir rükun olarak nasla tayin etmiştir.
Dolayısıyla imamlar masunıdurlar ve doğru karar verirler. Zaten gerçek doğruyu bilmeyen ve bu sebepten kesin
bir bilgi ile hareket etmeyen liderlerin insanlara gerçek
bir rehber olması da mümkün değildir. Önemli olan
sadece işlerin düzenli gitmesi meselesi olsaydı, insanlar
kendi aralannda birisini seçerek bunu yapabilirlerdi.56
Fakat bu mesele elinin aslı olduğu için, bu noktada itaatsizlik göstermek. Allalı ve Rasulü'nün önüne geçmek57
onların istediği bir hükme karşı gelmekS& ve hevaya göre
hareket etmek59 olur.60 Bu sebepten Hz. Peygamber
(s.a.v.) bu noktadaki vazifesini de yerine getirmek için
vefat etmeden önce imam tayinini yapnuştır. Kutan'daki
elliine verilmesi ernredilen emanet61 ve itaat edilmesi
gereken idarecileı:62 işte bu imanllardır.63 Bu imam Hz.
Ali ve ondan sonra Hz. Fatıma kanalıyla kıyanıete kadar
s. 4192; İbn Hasen el-lraki, Ebu Abdullalı Osman b. Abdullah, elFiraku'l-MOfterika Beyne Ehli'z-Zeyğı ve'z-Zendeka. Naşir. Yaşar
Kuılu:ıy.
A.O.I.F.
y.,
Ankara,
1961.
s.
36-37.
53. Fığlalı, İtikadi Islam Mezhepleri, 160; Mevdud~ İslam Nizamı, Hila
Y., baskısı, Isı. 1978., 3.baskı, s. 311-312.
54. Humeyni, İslam'da Devlet, MOtercim, HOseyin Haıenıi, Objeklif Y.,
İsl 1991,2. Baskı, s. 84; İbn Hasen el-Iraki, ei-Fır.ık.'U'l-Müfterika,
34-35.
55. Nisa, 165.
56. el-Hatib. Abdulkerim, .:1-Hilafe ve'l-lmame, Da.ru'I-Ma'rife, Beyrut,
1978, 2. Baskı, s. 414; İbn H:ızm, el-Fasl, 4195; Şirvani, İslam'da
Siyasi Düşünce ve Idare. 205: Fığlalı.lıikndi Islam Mezhepleri, 161:
Mevdudi , Hilafeı ve Saltaııat, 204.
57. Hucurat, 1.
58. Ahzab, 36.
59. Kassas, 68.
60. El-Haıib, el-Hilafe ve'l-lmaıne, 414; ez-ZOhayli, Vehbe, el-FıklıO'I·
İslaıııi ve Edilletühii. Darü'l-Fikr, Dimeşk 1989, 4. Baskı, s. 4/674.
6 1. Nisa, 58.
62. N isa, 59.
63. Humeyni. Islam'da Devlet. 116.
JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH. VOL: 13, NO: 1, 2000
İSLAM HUKUKU AÇISINDAN OSMANLI HİLAFETİNİN ~ŞRUİYETiN!N DEGERLENDİRİLMESl
gelecek neslinden olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'den
soıınt ilk imanun Hz. Ali ve ondan sonra bu görevin,
O'nun Hz. Fatıma kanalıyla layarnete kadar olacak olan
nesiinde olduğuna dair deliller:
1- Hz. Peygamber (s.av.) Tebük savaşına çıkacağı
Hz. Ali'yi Medine'de kendi yerine vekil tayin etti.
Durumu kendileri lehine dğerlendinnek isteyen münafık­
lar, Hz. Peyamber (s.a.v.)'in kızdığı için Hz. Ali'yi geride
bıraktığı fikrini yaymaya başladı. Bunlan duyan Hz. Ali.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek durumu şikayet etti ve
savaşa katılmak istediğini söyledi. Hz. Peygamber (s.a.v.)
de; "Sen bana Musa'ya nisbetle Harun gibisin Farlaınız
sadece benden . sonra nebinin gelmemesidir''64 buyurdular. Bu hadis ve badisenin de belirttiği gibi, Hz. Ali nebilik dışındaki bütün sıfatlan almıştır. Bunlar; uhuvvet,
velayet, veraset, hilafet ve emirclir.65
sırada,
2- Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda Haccı'ndan dönerken
Gadir Hum denilen mevkiye gelince, "Ey Peygamber!
Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Allah'ın
risalet vazifesini yerine getirmemiş olursun "66 ay eti
nazil oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.av.); "Bana
Rabbim'den şu emir geldi, diyerek şunlan söyledi: Ey
Halk! Ali b. Ebi Talip beninı kardeşim, vasim (Benden
sonra görevimi yapacak kişi) halifem ve beriden sonra
imamdır. Ey halk Allah onu size vasi ve imam tayin
etmiştir. Ona itaati herkese farz !almıştır. O'na muhalefet
eden lanete uğrayacak, saygı gösteren ise rabmete nali
olacaktır. Dinleyiniz ve itaat ediniz. Allah melvanız, Ali
de imanuruzdır. imarnet ondan sonra layarnete kadar
onun soyundan devam edecektir." Bundan sonra Hz.
Ali'nin elini tutup · yukanya kaldımrak; "Ben kimin
mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır"67 buyurmuştur.68
3- Hz. Peygamber (s.a,v.) vefatı öncesi hastalığı şid­
detlenince. yanında bulunan sahabilere "Bana bir kalem
ve kağıt getirin, size bir vasiyet yazacağım, taki benden
sonra sapıklığa düşmeyesiniz." dedi. Orada bulunanlardan bir kısmı emri yerine getinnek için harekete geçer.
Diğer bir kısmı ise bu sözleri hastalığının şiddetiyle
söylemiş olabileceğini ileri sürüp- emri yerine getirmek
istemez. Bu sebepten bir tartışma başlar. Bunu üzerine
Hz. Peygamber (s.a.v.) "Benim yanımda tartışmak olmaz,
yarnından uzaklaşın." buyurur. Sonra orada bulunanlara;
Arap yanmadasında hiçbir gayr-ı müslim otuonasına izin
64. Buhari, Kitabü'l-Ma~azi, Babu GazdeL Tebuk., s. 51129.
65. İbn Hazm. el-Fasl, 4195; Fığlalı, İtikadi Islam Mezlıepler:i, 676.
66. Maide. 67.
67. İbn Hanbel'in Müsned'inde "Ben k.imin Mevlasıysam Ali de onun
mevlasıdır" hadisi yer almaktadır. (l/84).
68.Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, 113261327; Fığlalı, İtikadi İslam
Mezlıepleri, 141.
verilmemesi, muhtelifkabilelerden gelen elçilerin hürmet
le karşılanması , bir de ra"isi tarafından unutulan veya
kasden terkedilen üçüncü bir vasiyetini söyler. Şiiler
burada; eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) muradım yazdıra­
bilseydi, Ali. b. Ebi Talib'in kendisine halef olması gerektiğini bildirecekti.69 demektedirler.
4- İslam dininin oniki halifeye kadar aziz kalacağıru
bildiren hadisler70 Hz. Ali ve ondan sonra gelen onbir
imarnı gösterdiği için !?izim doğruluğumuzu gösteren bir
delildir, derler. 7ı
Şim~rin inançlarına göre 12. İmam olan Mul1ammed
Mehdi b. Hasenel-Askeri 225. hicri yılında doğınuş, bir
süre gizli kalmış. n ve hallan arasına geri dönmüştür.
Sonra tekrar gizlenmiş ve bir daha dönmemiştir. 73 Halen
sağdır. Kıyametten önce tekrar zuhur edip zulümle dolmuş dünyayı adaletle dolduracaktır. Hala gelmesi beklenmektedir. Fakat yokluğu zamanlannda vazifesi ihmal
edilmemiş, adil ve fakili olan naibleri tarafından yerine
1
getirilmiştir. 74
Şu anda Şii İmamiye'nin merkezi İran sayılır. Mevcut
İran İslam Cumhuriyeti'nde Gaib İmam'a75 niyabet eden
makam. Rehberlik Makamıdır. Cumhurbaşkanlığı daltil
bütün makamlardan yüksektir. Adil, fakih, günün
icaplannı bilen, göZÜpek, becerikli, tedbirli birisi, halkın
ezici çoğunluğunun da istemesi şartıyla bu makama
seçilir. Eğer böyle birisi yoksa, yaklaşık olarak bu özellikleri taşıyan üç, beş veya altı kişiden oluşan bir topluluk
bu makanun gereğini yapar. Başta devlet işlerinin İslam'a
uygun olup olmadığını kontrol olmak üzere, her türlü
teftiş ve teklife yetkilidir. 76
İran İslam dmhuriyeti'nde cumhurbaşkanlığı ile
doğrudan
halk t.anifından dört yıllık bir süre için seçilir.
Yürütme: Rehberlik Makamı dahil, cumhurbaşkanlığı.
başbakan ve bakanlardan oluşur. n '
Bu şekilde sıralamış olduğumuz Şii imantilerin inanç
ve görüşlerini şu şekilde değerlendirebiliriz :
69. lbn Teymiyye, Tak.i}oyııddin Ahmed b. Halim, MinlıacO's-SOnnetiıı
Nebeviyye Fi-N:ıkdı Kelami'ş-Şia ve'l-Kadeıiyye. Matbaatü'l-KObra
el-Emiriyye, Mısır. 1322, s. 31266-270; Fı~lalı, ilikadi Islam
Mezhepleri, 28-29.
70. Müslim, KitabO'l-lmare, 2/1452.
71. Fığlalı, İtikadi Islam Mezhepleri, 142.
72. Bu döneme gaybet-i suğra denir.
73. Bu döneme gaybet-i kObra denir.
74. Şeyh Saduk. RisaletO İtikadati'l-İmanıiye. lvlOtereinı: Etlıem Ruhi
Fığlalı, A.Ü.İ.F. Y.. Ankara. 1978.. s. 112: Fığlalı. İtikadi İslam
Mezhepleıi, 161.
75. Mehdi'y-i Mwıtazar da denir.
76. Zengin, lsmail,İran Devrimi ve Ortado~u'ya Etkileri (lisansüstü tez)
A.Ü.S.B.F. Ktph. Ank. 1989. s. 71. Üşür, Serpil. Din-Siyaset Kadw.
Alev Y., İsı. 1991, s. 131-132; Reşid Rıza, el-Hilafe, 19-21.
77. Üşür, Din-Siyaset ve Kadw, 133-134.
İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGlSt, CİLT: 13, SA YI: 1, 2000
~
·.
:- ..· .
69
••
-~·.
t'
· -
~~... ..-~·
-
•
- - - - · . . . . ... -:
İSMAİL KÖKSAL
a-Medine'de Hz. Peygamber (s.a.v.)'in naibi olarak
kalmasıyla alakah olan "Sen bana Musa'ya
nisbetle Harun gibisin" 7& hadisini zayıf bulanlar var. Bu
şüplıeyi bir tarafa koyalım. Sahlh olduğunu kabul etsek
bile, bu hadis özel bir olayla ilgili olarak söyleruniştir.
Yine Hz. Ali Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ailesinin ihtiyacını
görmek için kalmıştı. Yani herkesin vekili olarak
kalmamıştır. Bu da külli değil, cüz'i bir fazileti gösterebilir. Ay nca dörunek üzere giden birisinin yerine vekalet
eden şalus, müvekkilin gelmesiyle görevinden azledilir.
Kaldı ki Hz. Musa'dan sonra yerine Hz. Harun değil,
Yuşa b. Nun geçmişti. Yine Hz. Harun, Musa'dan önce
vefat etmişti. Eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) "'Sen bana
Musa'ya nisbetle Yuşa gibisin" demiş olsaydı Şia'nın
anladığı mana belki anlaşılabilirdi. Hz. Ali'den başka
sahabilerin de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e vekil olarak
kaldığı da ayn bir gerçektir. İ.şte bu sebeplerden dolayı.
hadiste geçen "mevla" kelimesine "dostluk ve yakınlık"
manasının verilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.79
Hz. Ali'nin
1
1
1
b-"Ey Peygamber! Sana indirileni tebliğ et, eğer bunu
yapmazsan. tebliğ vazifeni yerine getirmemiş olursun. " SO
ayeti Veda Haccı'ndan sonra değil. çok daha önceleri:
üstelik müslümanlarla alakalı değil, kafirlerle alakalı
olarak nazil olmuştur. Hem "Ben kimin Mevlasıysam Ali
de onun Mevlasıdır."82 Hadisinden maksat ; dostluk,
yakınlık ve fazilet değil de Hz. Ali'nin liilafeti olsaydı,
Hz. Peygamber (s.av.) bunu açıkça anlatırdı. Şu rivayet
bu noktada ilginçtir: İ.mam Hasan Müsenna'ya83 bu
hadisin doğru olup olmadığı sorulduğunda, böyle bir
hadisin var olduğunu söylemiştir. Öyleyse gerçek halife
sadece Ali midir, denilince; "Hayır, eğer Hz.
Peygamber(s.a.v.)'in bu sözünden maksadi Iiliafet olsaydı; zekatı ve namazı açıkladığı gibi bunu da açıklardı.
Ama muradı bu değildi. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)
maksaduu en iyi anlatabilen birisiydi." diye cevap vermiştir.S4 Yine Mustafa Zihni, Dorakutni'den şu nakli
yapar: Şeyheyn'in (Ebubekir ve Ömer) bu makam~ ehll
78. Buhari, Kit:ıbü'l-Mağaz~ Babu Gazveıi, Tebuk, s. 51129.
79. Kurtubi, Ebu Abdilialı Mhuammed b. Alımed el-Ensari, el-Cami' liAhkami'l-Kur'an, Darü'I-Kütllbi'I-Mısıriyye, Kahire. 1937, s .
11267,268, ei-Hatib, ei-Hilafe ve'l-lmame, 439. İbn Teymiyye,
Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, 2/9-12,46, 4/87-91; Şehristani, ·eiMilel, ve'n-Nihal, 1/327: İbn Haza, ei-Fasl. 1/94-95; Eryarsoy, 138.
80. Maide 67.
81. İbn Kesir, 1/534: lbn Teymiyye, MinhacO's-Sünneti'n-Nebeviyye,
3/9-12.
82. İbn Hanbel, 1184, 118, ll9, 152, 331.
83. Hz. Hasan'ın oğlu, Hz. Ali'nin torunudur. Bu sebepten ikinci Hasan
manasına Hasan-i Müsenna olarak bilinir.(Delı-Hoda, Ali Ekber.
Lugatnaıne, Sinıs Mtb., Tahran-1388, s . 19/606).
84. Zihni, Mustafa, İslam'da Hilafet, Matbayı-Ebu'z-Ziya, İst. 1327, s.
71.
70
olup olmadıklan imam Cafer Sadık'a sorulduğunda.
onlann ellİl ve iyi insanlar olduğunu söyler. Delil olarak
da, Hz. Ali'nin Fatina'dan olan kızı Ümmü gillsümü Hz.
Zaten Veda
Ömer'e tezvic etmesini gösterir. ss
Haccı'ndan sonraMaide 67. ayetinnazil olmasını beklemek tutarsızlık olur. Çünkü "Ben sizin dininizi tamarnladırn."86 ayeti Veda Haccı'nda nazil olmuştur.s7 Dinin
tamamlarunasından sonra yeni ayet gelmeyeceği gibi,
böyle milllİm olduğu iddia edilen bir mesele de biç kala-
maz.
c- Hayatlaoru Allalı ve Rasulü yolunda mallarıyla
beraber feda eden ashabın, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bir
sözü karşısında duyarsız kalması imkansızdır. Kaldı ki,
hayatında sözü dirılenmeyen insaniann bile. son
nefeslerde bir dedikleri iki edilemez. Zaten bu kadar
önemli olduğu iddia edilen bir meselenin sekerat anına
kadar tebliğ edilmemesi de Allalı rasulünün vazifesini
hakkıyla yapamadığı fikrini ortaya çıkarır. Bu da
mulıaldir. Yine, eğer lıilafet makanuna Hz. Ali'nin gelmesi ilalli bir emir olsaydı, "Allah'ın arslaru" sıfatıyla anılan
birisinin korkmadan bu makama geçmeye çalışması
gerekirdi.SS Halbuki böyle bir çalışmasını bilmiyoruz.
Yine Hz. Hasan'ın Muaviye ile anlaşmaması gerekirdi.
Aksine Muaviye'yi halife olarak tanıdı ve biat etti. Ay nca
İmamiye'nin iddia ettiği; Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sekeratı arunda açıklanmayan veya unutulmuş olan üçüncü
vasiyetin, Hz. Ali'nin imam tayiniyle alakalı olacağı
meselesi sadece bir zandır. İnsanlar herşeyi zannedebilir.
Fakat zan bir hakikat ifade etmez.S9
d-Hadislerde bahsedilen oniki imarnın hllafeti. fiili
Halbuki Hz. Ali ve Hasan istisna edilirse, on
iki imandan on tanesi fiilen lıilafete geçmemiştir. Hz.
Hasan ise çok kısa bir süre bilafette kalmıştır. Aynca Hz.
Ali'nin torunlan bilafet makamını ele geçirmek için
uğraşmamışlardır. Bu sebepten Şia'nın İslamiyetin oniki
imama kadar aziz kalacağına dair hadisleri9 1 bu şekilde
yorumlamalan için herhangi bir makul mesnedleri yoktur.92
lıilafettir.90
Kur'an-ı Kerim ve sünnet-i nebeviyye mevcut olduktan sonra imamlann hüccetliğine ilttiyaç kalmaz. Zaten
85. Zihni, İslam'da Hilafet, 72.
86. Maide 3.
87. İbn Kesir, 1/482-483.
88. Nursi, BeduOzzanıan Said, Lenıalar, En var Neşriyat. İst., 1990., s.
25.
89. "Şüphe yok ki zan hiçbir gerçeklik ifade etmez." (Nec m, 28)1 Y :ız ır,
H:ık Dini Kur'an Dili, 714602.
90. Nevevi. Şerh-'I müslim, 71201-202. Naim. Mirab, Tecrid-i Sarih.
71365-366.
91. Müslim, Kilalıü'I-İmare, 211452.
92. Fığlalı, ttikadi İslam Mezhepleri, 142-143.
JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13. NO: 1. 2000
=--------------------~----- --·----
İSLAM HUKUKU
AÇlSINDAN OSMANLI HİLAFETtNlN MEŞRUIYETİNİN DEGERLENDİRlLMESl
Nisa suresi 165. ayette, imamların neden gerektiği değil
de peygamberlerin gönde~ş sebebi anlatılmaktadır.93
Ayeti okuyan herkes bu manayı anlayabilir. Yine; Nisa
suresi 58. ayetteki "emanet"94 kelimesinden imarnet
makamıru. 59. ayetteki "ulu'l-emr"9S kelimesinden de
imarnlann kasdedildiği sonucuna vannak, ayetleri mevcut fıkirlere uyarlamak olur. Çünkü mezkur ayetlerin
böyle anlaşılacağına dair yeterli delilleri yoktur.
Aynca; imamlan göndermek Cenab-ı Hakk'a vaciptir,
fıkri yanlıştır. Çünkü hiçbir şey Allah Teala'ya vacip olamaz. İbadullah konumundaki bizler, sadece O'nun koyduğu ölçülere göre hareket ederiz. O ise dilediğini yapar.
Yaptıklarından sorguya çekilerneyen ve hesap vermeyen
sadece O'dur. 96
Yine; nerede ise nebiler derecesinde olan imaıniann
yetkisi. şeriaun bile değişebileceği fıkrini gündeme
getirebilir.97 Aynca bu şekildeki bir imarnet anlayışı.
ümmetin iradesini ortadan kaldıracak bir mahiyettedir.
Çünkü herşeyi en doğru şekliyle onlar bilmektedir.
İmamlann masumiyeti ve her zaman doğru karar verebilmeleri ise, İslami açıdan kabul edilmesi mümkün
olmayan inançlardır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a v.)'e bile
verilmeyen bir hak, nasıl olur da imarnlara verilebilir.
Zira ümmetin genel çoğunluğu (ebl-i Sünnet), Hz.
Peyganıber (s.a.v.)'in zellede (kasıtsız küçük hatalar)
bulunabileceğini kabul etmiş, fakat, bu hatalar üzerinde
Cenab-ı Hakk'ın O'nu durdurmayacağına kail olrnuştur.9s
Olsa olsa imamlar değil de ümmet ınasum olabilir. Çünkü
Cenab-ı Allah onlar hakkında "siz iyiliği emreden,
kötülüğü yasaklayan hayırlı bir ümmetsiniz. "99 buyurmuştur. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) de "Ümmetim
sapıklık üzerinde birleşeJTiez."tOO hadisiyle buna işaret
etmiştir. ıcı Bütün bunlara, Hz. Peygaınber (s.a.v.)'in Hz.
Ali'den başka Beni Haşim içinde hiçbir kimseye devlet
görevi vermediğini ıoı de eklersek, meselenin Şia'run
93. İbn Kesir, J/466.
94. Buradaki emanet kelimesi, Allalı ve kulları tarafından herhangi bir
surette bırakılmış bütün emanetleri içine alır. (Yazır. Hak Dini
Kur'an dili. 211370).
95. Ulu'l-Emr; idareci ler, bakimler ve işlerde başvurulacak mesut kimseler anlamına gelir. (Yaıır, Hak Dini Kur'an Dil~ 2/1376).
96. Kassas, 68.
97. el-Hatib. el-Hilafe, ve'I-İmame, 338.
98. Bilmen, Ömer Nasuhi, Muvazzalı tım-i Kelam, Bilmen Y., lst,
1992, s. 184; il-Hatib, Hilafe ve'l-İmame, 439.
99. Al-I İmraıı, 180.
100. İbn Mace, Hafız ebu Abdilialı Muhammed b. Yezid el-Kazvini,
Çağn Y.. lst. 1981, Kitabu'I-Fiten, Babu Sevad-ı Azam. No: 3950,
s. 211303.
!Ol. Çenise, M.A.-ez-Zıbk., M.l. lstam'a Yönelik Fikri Savaşlar,
Mütercim: SO!eyman Çetin, araştııma y. , !st. 1990, s. 19.
102. Mevdudi, Hilafet ve SaltanaL 127.
iddia
ettiği
gibi
olmadığı
Bugün için Şia'daki imarnet inancırun hilafet
konusunda pratik bir fayda sağlamadığı mulıakkaktır.
Çünkü oniki imam gitmiş, beklenen Mehdi de asırlardır
gelmemiştir. Bu sebepten onlar da seçtiği şahıslada
yönetilmektedir. İnın'da olan budur. Rehberlik makamı
dahil her görev için seçim yapılmaktadır.ıo3
C- Saltanattaki Veliabd Yoluyla Tayin Usulü:
Veliahdlık; her yönüyle hilafet vasfı üzerinde olan
mevcut haliferıin, yine hilafet şartlarını taşıyan birisini
kendinden sonra iş başına gelmek üzere, ebl-i hal ve
akdin onayı, adayın da kabulü şartıyla tayin etınesidir. ı04
Buna istiblaf da denir. Halef teyin edilen şahıs hilafet
şartlanru taşıyorsa, elıl-i hal ve akd de (şura) onaylamışsa,
fukalıa bu seçimin caiz olduğuna hükmetmiştir.ıos Bu tür
bir seçimde, devlet başkarorun birisi lehine veliahtlik teklifı sadece bir tavsiye olarak ele alırunış olınaktadır. t06
Yaııi: eğer elıl-i hal v« akd dolayısıyla ümmet kabul
eunezse, halifenin gösterdiği adayın bu makama geçemeyeceği anlamıru taşunaktadır. Böylece bir durumun
İslam Hukuku'na uyınadığıru söylemek mümkün değildir.
Çünkü herkes birisini tavsiye edebilir. Halife de normal
hakkını kullannuştır. Fakat aday onun tavsiyesi sonucu
değil de, ümmetin nzası ile bu makama geçmiş olmaktadır. Bu sebepten seçilen velialıde itaat gerekmektedir.
Bunun ilk örneği Hz. Ömer ve Ebubekir'de
Hz. Ebubekir, Hz. Qmer'i seçerken
çevresindeki sahabenin ileri gelenlerine danışrruştı ve
onlarla anlaşarak~bu karan vermişti. Yine Hz. Ömer altı
kişilik
şura
l~eyetini
seçerken çevresindekilere
daruşnuştı.ıos Bu,ndan dolayı her iki halifenin de yapmış
olduğu böyle bir seçimi, ehli-lıal ve akdin onayıyla
gerçekleşmiş kabul etmek gerekir. ,
görülmüştür.I07
Böyle bir seçim yolunun Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
uygulamalan arasında olmadığı için, caiz olmayacağını
söyleyenler vardır. Fakat bu düşünce yanlışUr. Çünkü bu
bir seçim sistemidir. Eğer beğenilmezse reddedilir. Şayet
Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir seçi.mi tatbik etmiş
olsaydı, değiştirilemezdi. O da bu sebepten herhangi bir
seçim yolu önermedi. Fakat bugün böyle bir seçim
usulünü ümmet değiştirebilir.t 09 Eğer bu seçim usulü
103. Zengin, İran Devrimi, 71; Oşor, Din-Siyaset ve Kadın. 131-132,
Reşit Rıza, ei-Hilafe, 19-21.
104. Ebu Ya'la, e i-Alıkaınüs-Sultani ye, 23-25, Reşit Rıza, ei-Hilafe. 35.
105. Udeh, İslam ve Siyasi Duruınumuz. 155, Nııim-Miras, Tecıid-i
Saıih. 7/365.
106. Zeydan, İslam Davetinin Esastan. 204.
107. lbn Asur, UsuiO'n-Nizami'J-Ictimai Fi'l-lslaın, 209.
108. Eryarsoy, islam Devlet Yapısı, 149.
109. Seyyid Kutup ise Hz. Peyganıber (s.a.v.)'in kendinden sonra veli-
İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Ctt..T: 13, SA YI: 1, 2000
\. ~ - ....
sonucuna vannz.
71
.
\
- ·. ~·-- · ·-· ··--;
İSMAİL KÖKSAL
İslam Hukuku'na aykın olsaydı sahabe tarafından uygulanmazdı. ll o
Sonralan, meşru bir halifenin ehli hal ve akde danış­
madan bir veliabd tayini yapıp yapamayacağı tartışma
konusu olmuştur. Bunu kabul edenler Hz. Ebubekir'in
çevresine danışmadan Hz. Ömer'i tayin ettiğini, reddedenlerise çevresine danışarak bu işi yaptığını söylerler.ı ı ı
Yalnız her iki halde de, ümmetin emini olan halifenin
ümroet aleyhine bir şey düşünemeyeceği gerekçesiyle
böyle bir tayirı yapmasında, ümmetin karşı çıkmaması
• kaydıyla mahzur olmayacağı sonucu çıkmaktadır.ıı ı
Açıkça istişareyi emreden ayet ve hadisiere rağmen ı ı 3
Hz. Ebubekir'in çevresinde danışmadığıru düşünmek ise
uzak bir ihtimaldır.
Veliabdlik meselesinde zamanla tartışmalar daha da
ileriye gitmiştir. Çünkü halifenin kendi akrabasını veliabd
olarak tayin edip etineyeceği gündeme gelmiştir. Bunun
ilk örneği de Hz. Muaviye'nin oğlu Yezid'i veliabd tayin
etmesi olmuştur. Bunu kabul edenler; baba oğlu lehine
şahitlik yapabilir, dolayısıyla caizdir. Yine, ümmetin
menfaati bunu gerektirmekteyse, emini olan halifenin
oğlunu bu makama tavsiye etmesinde bir salanca yoktur,
dÜŞüncesini savunmuştur. Fakat bu tayinde ehl-i hal ve
akdinonayı şarttır, demiştirler ve halkın biatırun bundan
sonra olabileceğine hükmetmişlerdir. Gerekçe olarak da
babanın oğlu lehine karar verme ihtimalini göstermişlerdir. ı ı4
Yine eğer, bir halife oğlunu değil de
babasını velialıd göstennekteyse kabul edilebilir. Çünkü
bir insanın oğlu lehirıe icraat yapması daha çok
muhtemelken babasını tercih etmesi. bunun ümmet lehine
· yapılnuş bir tercih olduğuna delildir. derler. Bu fikirleri! ni: fıtrat kanunları gereği oğul babaya tercih edilmesi
gerekirken babanın tercilı edilmesi bu şekilde sonuç verir.
diyerek savunurlar. ı ıs Bu fikre karşı gelenler ise. uygulamaların meseleyi hukuki bir mesele olmaktan çıkarıp.
özel bir mülkiyet meselesi haline getireceğini söyleQliştir.
Her yönüyle önceden yapılan bir atama veya seçim
olmayan istihlaf tartışmasının ilerleyen
olduğıında şüphe
abd tayin etmeme gerekçesini açıklama sadedinde, "Eğer ıeyin
etseydi. halife gOcünO onun emrinden alınış olurdu ve bOylece
otoriter bir yapı oluşurdu, bu sebepten tayin etmedi." der. (lslam'da Sosyal Adalet, mOtercim: Mehmet Beşir Eryarsoy, Bir y., Isı.,
1386, s. ı68.)
llO. Hamidullah, Muhammed, Mukadder, Mütercim: İlısan Süreyya
S ınna, Zafer Mı., lstb., 1986, s. 83; İbn Hazın, el-Fas!, 4/169.
ı ll. Nebhan, Nizamu'I-Hukm Fi'l-İslam, 483.
ı 12. Nebhan, a.g.e., ı36.
ı 13. Şura. 38: Al-I lmran, ı 59. Hz. Peygamber (s.a.v.) bile bir peygamber oldugu halde değişik sebeplerden istiş:ır.>: etmiştir.
ı ı4. Nebhan, NizamO'l-Hukm Fi'l-İslanı. 481.
ı 15. Maverdi, el-AhkamO's-Sultaniye, 9; Neblıan. NizanıO'l-Hukm li'lİslam, 481.
72
boyutlarında,
birden fazla kişinin veliabd tayirı edilip
problemiyle kaışılaşılmıştır. Eğer böyle bir
tayin mümkünse, kendi aralarında sıra şartı gözetilecek
midir? sorusuyla karşılaşılmıştır. Normal şartlarda istihlaf
yolunun caiz olduğıınu kabul edenler. sırasıyla üç kişiye
kadar velialıd tayini de yapılabilir demişler ve delil olarak
da Mute savaşında Hz. Peygamber (s.a.v.)'in üç kişiyi
sırasını belirterek komutan tayin etmesini göstermişlerdir.
Aynca Kutan ve hadisteki abde vefayı emreden naslar
gereği sıra gözetimini de şart olarak kabul etmişlerdir.t ı6
Tarilite bunun örneği olmuştur. Erneviierden Velid b.
Abdillalı, yeğeni Ömer b. Abdulaziz ve kardeşi Yezid'i
arka arkaya velialıd tayin etmiştir. ı ı 7 Meselenin burasın­
da; birinci veliabd başa geçince ikinciyi değiştirebilir mi,
sorusuyla karşılaşılmıştır. Sıfatları değişmemişseve velialıt seçilirken şura ehlinin de karan varsa değiştirilmeye­
ceği, aksi halde değiştirilebileceği kabul edilmiştir.! ı s
edilemeyceği
Veliabdlik meselesinin ayri bir sorusu, baliğ olmanuş
da velialıd tayin edilip edilemeyeceğidir.
Ümmetin selameti ve istikrarı için çocuğun velialıdhğıru
kabul edenler, ileride olgunlaşarak işi idare edebilecek bir
seviyeye geleceğini öne sürerek tezlerini savurunuşlardır.
Fakat buna rağmen bir çocuğun başa geçmesini düşün­
mek mümkün değildir.ıı9 Veraset sistemini kabul edenlerin de çocuğun büyüyeceğini ileri sürerek delil
getirmeleri de bir gerçektir. ı2o Böylece sırası gelen şalı­
sın şartları tutuyorsa başa geçıniştir. ı ı ı
çocukların
Bütün bunlardan anlaşılan, istenilen her meseleye
kuvvetli veya zayıf şer'i bir delil bulurunuş olmasıdır.
İslam hukukunda bu sahanın açık naslarla teyid edilmeyişi de tartışmalara başka bir sebep olmuştur. Devlet
başkanlarına yakınlığı olan ve onlann ihsanlanyla
yaşayan bazı fukuha ise. bu şekilde ortaya çıkan durumlara "caiz değil" demek yerine, uygunluğıına dair bir delil
bulmayı tercih etmiştir. Aynca, mevcut idarenin zorlamasıyla caiz diyenler olabilceği gibi, ümmetin selametiniri bu şekilde icra edilen bir yöntemde olduğıınu düşü­
nenler de olabilir.
Velialıdlığı bir tercilı olarak değil de, kesinlik ifade
eden bir şart olarak ele alırsak. halifenin kendinden sonra
116: Maverdi. el-Alıkamu·s-Sultaniye. ı2-ı4; es-Seralısi, Muhammed
b. Alımed b. ebi Sehl, Serhu's-Siyer, MOtercinı:Muhamnıed Mürrir
Ayntahi, Daru·t-Tıbaa, isı., 124ı,s. 2/231; Nebhan, Nizamu'IHukm, Fi'l-lslam, 485; Ebu Ya'la, ei-Alıkanııı's- Sultaniye, 26-27.
117. Niyazi, Mehmed, Islam Devlet Felsefesi, Ötükeıı y., isı., 1990, ı.
bas. S. 83.
ı 18. Nebhan, Nizanıu'I-Hukm li'I-İslam, 486; Niyazi, İslam Devlet
Felsefesi. 83.
ı 19. Lldelı. İsianı Ceza Hukuku ,.e Beşeri Hukuk. 439.
120. Udeh, a.g.e .. 411 vd.
121. İbn Hazm, el-Fas!. 419ı-92; Udeh, Islam ve Siyasi Durumumuz.
ı63.
JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: I, 2000
İSLAM HUKUKU AÇISINDAN OSMANLI HiLAFETİNİN MEŞRUİYETİNİN DEGERLENDİRİLMESİ
başa geçecek şahsı tayin yetkisini nereden alclıguu ispat
Eğer
bu usulü gerçekten ünunet uygun görmekteyse
vs. olmasın diye) şu an için de "caiz·
değildir. " diyebilmek oldukça zordur. Tabi ki bu durumda veliahdlığı, mevcut halifenin sadece bir önerisi olarak
kabul etmekteyiz. Yine son karan verecek olan ümmet
veya şura olacaktır.
gerekir. Bunun bir delilinin olmadığı açıktır. Ürrunet bir
başkasını da seçebilir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kendinden sonra hiçbir kimseyi halife tayin etmemesi de bunu
göstermektedir.ı22
Bu açıdan veliabd gösterıneyi bir
tavsiye olarak değerlendirmek gerekir. Eğer halifenin
aday gösterdiği şahsın veliabd olmasının kesinliği
düşünülürse, şartlan tutmayan birisinin de veliabd gösterilebilmesi sözkonusudur. Bu da ümmete yapılacak en
büyük bir zulüm olur. Buna da imkan yoktur.
(seçim
tartışmalan
D- Saltanatın Veraset Yoluyla intikali:
İslam Tarihi'nde Irilafetin veraset usulüyle devarnı
Emeviler ile başlanuştı,r, denilebilir. Öyle anlaşılılıyor ki,
Hz. Muaviye, kanlı hadiselerle Hz. Osman'ın şehid
edilmesinden sonra İslam .toplumunda çıkan bölümneler
ve savaşlardan dolayı bir halife seçebilmenin zor olacağını tahmin etmiştir. Bu sebepten bu gibi ihtilaflara bir
sınır koymayı kararlaştımuş ve Şam'da Bizanslılar arasın­
da cari olan veraset sistemini kabul etmiştir.l25 Fakat
hilafetin veliabd yoluyla tesbitinde de gördüğümÜZ gibi
genel manada veraset meselesi veliabdlığın sonucu olarak
ortaya çıknuş bir durumdur. Önceleri herhangi bir kişinin
veliahdlığt söz konusuyke~ sonra; akrabalann tayinine,
daha sonralan ise baba ve oğul için yorumlanıalara
gidilmiş, hatta akil ve baliğ olmayan bir çocuğun bile
veliahdlığt düşünülebilmiştir. Tabi olarak bunun sonucunda, bir aile veya soyda hilafetin kalmasında bir
rnahzur olmayacağı sonucuna vanlmıştır. Veraset de
zaten bu manadadır. Böylece hilafet bir aile içindeki en
büyük erkek çocuğa veya bir sülaledeki en büyük erkeğe,
duruma göre de içlerinden seçimle belirlenecek birisine
geçmiştir: Zamanla da hilafetin salıib(bulunan aileye
farklı bir konum yeri! eb ilmiştir.
Akrabaların tayininde, hatta başkalarının da veliabd
gösterilmesinde subjektif hissi fi.kirlerin olabileceği bir
gerçektir. Bu sebepten, mezkur şekilde yapılacak seçimlere delil bulmak yerine, böyle endişeli yolları tıkamak
gerekir. Zaten bilinınedik bir zaman için önceden yapıla­
cak bir tercihin mantığını anlamak oldukça zordur.
Mevcut devlet başkanının ölümüyle herkesin hemen
isyan edeceği veya devletin yıkılacağı gibi bir risk de
kolay kolay olamaz. Bu sebepten meşru bir seçim için
zemin hazırlanmaya çalışılması en uygun seçenektir.
Veliabd tayin edilen şahsın seçiminden bir süre sonra
veya kendinden daha
kabiliyetli ve eh.i.l insanların ortaya çıkması muhtemeldir.
Aynca veliabdlık sisteminin hanedanlık ve veraset
usulüne yol açtığı da açıktır. m Her halife kendine yakın
bir şahsı tayin edince, hilafet bir ailede kalmaya devam
etmiş, duruma göre bu ailenin ~ü altında ürrunet
ezilebilmiş, fakat hakkını arayamanuştır. Her ne kadar
veliabdlık usulünde çevredeki ehil kişilerle İstişare
edilmekteyse de, böyle bir çevrede bulunan ehl-i hal ve
akdin mevcut yönetimin rağnuna iş yapması ve durumu
tarafsız olarak değerlendirmesi oldukça zordur.
şartlannda değişiklik olması
Hilafetin vera,setle devam edip etmemesine dair bir ·
nass yoktur. Fakat iirrunet, mezkur aile içerisinden gelen
şaluslara geıçekten razı ise ve onların şartlan hilafete
uygunsa, böyle bir usulün ınazisi' de yoktur. Çünkü bu
şekilde olan genel bir kabul, ümmetin bu durumdan razı
olduğu, dolayısıyla da onlann İstişaresine dayandığı neticesini verir. Fakat mutlak olarak verasetin İslam
Hukuku'na uygun bir usul olduğunu söyleyebilmek
mümkün değildir.l26
Veliahdlığın, ortaya çıktığı ve uygulandığı tarihteki
devirler için iyi denilebilecek yanlan da vardır. Çünkü
tayin edilen veliahdlar daha küçük yaşlarda iken devlet
yönetimine alıştınlmaktaydı. Ki yöneticilik bir yönüyle
sanattır. 124
Bu da istikbalde kabiliyetli bir devlet
başkanının netice vermektey di._Aksi halde; basın-yayın,
haberleşme ve eğitimin yaygın - olmadığı bir dönemde
devletin başına özel olarak yetiştirilmemiş kişilerin
geçmesi, ehliyetsiz insanların vazife almasına sebep olabilirdi.
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Davut'tan sonra Süleyman'ın
halife olduğu anlatılmaktadır. ı 21 Bu durum tarilıi bir olay
olarak nakledildiği için ünınıeti bağlayıcı olmadığı sonucuna varılmıştır. Çünkü halife seçimleri sırasında salıabe
bu ayetlerden başka bir mana çıkarmanuşlardır. ı ıs Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in "biz peygamberler miras bırak-
122. İbn Aşur, Usulü'n-Nizami'l-İctimai Fi'I-İslam, 209. Fakat buna rağ­
men vefat etmeden önce halifenin, şartianna uygun bir velialıd
seçmesi ni, üıerine düşen son bir görev olarak kabul edenler de
olmuştur. (Eryarsoy, İslam Devlet Yapısı, 164.)
!23. Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku. 1/95.
I 24.White, Leonard D., Amme İdaresine Giriş, MOtercim: .A.rif
Ayaslıoğlu, Reyan Toker, A.Ü.S.B.F.- Newyork Ü.Amme İdaresi
ve Sosyal Hizmetler F. ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü Müşterek Yayını, by. ve bl yok, s. 28.
125.
126.
127.
128.
Nebhan, Nizamü'l-Hukm fı'I-İslam, 70.
Udeh, İslam ve Siyasi Dururnumuz, 187.
Nemi, 16.
Yeniçeri, Celal, İslam'da Devlet Bütçesi, Şamil y., İst., 1984, s. 9;
73
iSLAMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 13, SA YI: 1, 2000
(
'·
:..... .
o
•
•
••
-
,
..
....... ' ··- ·:--..:--.c·· ·- . ·-···-·· ·-·····-='
İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HiLAFETİNİN MEŞRuiYETİNİN DEÖERLENDİRİLMESİ
mayız." 129 hadisi de malla alakalı bir veraset olduğu için,
Hz. Davud'tan sonra tahta Süleyman'ın varis olması bir
tenakuz oluştunnaz. Hz. Zekeriyya'nıp bir peygamber
olarak varis istemesi130 demalla alakali bir veraset değil,
nübuvvetle ilgiliydi. Bunun neticesinde, hilafetteki
verasetin olup olmayacağına dair şer' i bir nassın olmadığı
sonucuna vanyorum. Fakat zaman içerisinde maslahata
göre düşünülebilecek bir usül olabilir.
Babanın çocuğuna olan velayeti gibi bir ailenin de
ümmet üzerinde idare hakkına sahip olması mümkün
değildir. Çünkü hilafet meselesi veraset konusu değildir.
Yönetim ise ümmetin hakkıdır. Eğer ümmet bir aileye
"Biz senin idarene ra.zıyız." derse, bu durum bir yönüyle
kendilerine ait olan bu hakkı mezkur aileye vermek manasına gelir. Böylece meşruiyet kazanabilir. Fakat devlet
içerisindeki pek çok insandan kimin razı ve kimin de
karşı olduğunu tesbit etmek zor bir iş olacağından, böyle
bir usule başvurmak malızurdan hali değildir. Yalnız
cumhurun istemediği halde bu durum kesinlikle devam
edemez.131 Böyle bir durumda, halka ait olan bu hak,
yani yönetim emaneti zorla gasbedilmiş olur. Bu durumun da İstişare veya şuraya hamledilecek herhangi bir
tarafı olmadığından, İslam Hukuku açısından kesinlikle
meşru değildir.
E- Hilafetin belli bir soya ait olması:
Hilafetin belli bir aile veya ·soya aitolmasıyla verasetle devamı arasında pek bir faık yoktur. Eğer yönet:i.m,
belli bir ailede değişmez bir surette devam etmekteyse, bu
veraset olur ki, bu meseleyi önceki mevzuda anlattık
Yanız Irilafetin Kureyş veya Ehl-ı Beyt'te olması durumu
biraz farklıdır ve hanedanlık söz konusu değildir. Zira
Kureyş dünya üzerinde iyice çoğalmış ve dağılmış bir
kabiledir. Aralardaki akrabalık sadece sözde kalnuştır.
Dünyanın her tarafında olabilmeleri mümkündür. Elıl-i
Beyt için de bu konuda aym değerlendirmeyi yapabiliriz.
Acaba lıilafet belli bir ziimreye tahsis edilebilir mi?
Zümre kelimesinden özelliği değişmeyen bir gurup
anlaşılır.1 32 Ki soydan farklıdır. Zira zümre oluşmasında
vasıf önemlidir. Bu sebepten Kureyşilerin ve Elıl-i
Beyt'in zümre kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Çünkü diğer insanlardan farklı bir üstünlükleri yoktur. 133
Zaten lıilafetin Kureyş ve Ehl-i Beyt'e ait olduğunu
Niyazi, İslam Devlet Felsefesi, 49. Okandan Hz. Davud ve
Süleyman'ın halife olmasını Hakim Şiınoil vasıtasıyla İlham-i ilahi
neticesi olduğunu ve bu tayinde liyakatin esas alındığıru kaydeder.
(Umumi Amme Hukulaı Dersleri, İ.Ü.H.F.y., İsl, 1959, s. 186188.) Fakat ümmet içerisindeki genel anlayış bundan farklıdır ve
bir verasetin olduğu noktasındadır.
129. Buhari, Kitabu Fardı'l-Hums, s. 4/42.
130. Enbiya 89-90.
13 I. Seyyid Bey, Hilafetin Mahiyet-i Şeı'iyyesi, TBMM Mtb., Ankara,
1340, s. 24; Udeh, İslam ve Siyasi Durumumuz, 187.
132. Şafak, Ali,Hukuk Teriınieri Sözlüğü, Rehber Y. , Ank. bt. yok,
Zümre maddesi.
74
söyleyenler de; onların üstünlüğü sebebiyle değil, bu
sahanın onlara tahsis edilmesi sebebiyle bu görüşe sahiptirler. Yani Allalı ve Rasulü bu görevi Kureyşilere veya
Elıl-i
Beyt'e vermiştir, diye düşünmektedirler.
Dolayısıyla bu kabul, bir irıanç mahsulüdür. Onlan bu
göreve tahsisin hikmeti faziletleri olarak değer­
lendirilmektedir. Bu da yine görüş salıipleri nazannda bir
üstünlük bildirir. Fakat bu bütün müslümanlar içerisinde
mutlak bir üstünlük değildir. Çünkü İslam hukuku açısın­
dan Kureyşi veya Ehl-i Beyt'ten olmak mutlak bir fazilet
değildir. Yalnız lıilafetin Kureyş veya Eltl-i Beyt'te
kalınası gerektiğini kabul edenlere yapılacak bir şeyin
olmadığını belirtmek gerekir. Çünkü mesele bir inancın
tezahürüdür. Ancak bu konudaki delilleri tartışılabilir ki
ilgili yerlerde bunun zikri geçti.
İslam dünyasında görülen lıilafetin bir aile, soy veya
zümrede kalmasıyla alakalı bu iki inancı taşıyan gurup
dışında daha başka bir kesim yoktur. Tarihte görülen
Irilafetin Osmanlılar'da olduğu gibi belli bir soyda
devamıyla alakalı görüşler bir inançtan kaynaklanmaınaktaydı. Yalnız o gün için böyle bir sistemin tatbikinde
fayda görülmekteydi. Böyle bir uygulamanın doğru veya
yanlış olması ise ay n bir konudur.
Ehl-i hal ve akdi (şura heyeti veya meclis) de seçkin
bir zümre olarak göremeyiz. Çünkü bunlar ümmet
tarafından tavzif edilmişlerdir. Makama liyakatlan dışın­
da hiçbir ayncalıklan yoktur. Her an bu görevlerinden
azilleri de mümkündür. Aynca seçkinliği kabul edilen
zürnrelerin özelliklerinin değişmemesi gerekir. Fakat elıl­
i hal ve akdin, bu şekilde değişmeyen üstün bir tarafı yoktur. Yine onların bu göreve getirilmelerinde, belli şartlan
bulundurmalan yanında ümmetin seçimi de belirleyici bir
rol oynadığından, seçkin bir zümre olduklan düşüncesi
yanlıştır.
İslam Hukuku'na göre üstünlük takYadadır ve bunu
sadece Allalı (c.c.) bilebilir. İnsanlar bir tarağın dişleri
gibi eşittirler. Arab'ın aceme, aceminde Arab'a karşı dava
edebileceği bir fazileti yoktur.134 Bu sebeplerden dolayı
hilafet gibi liyakat isteyen bir vazife, sadece layık olanlara verilebilir. Yani halifenin seçiminde; çevre, kabile,
soy ve şahsiyet rol oynayarnaz.
SONUÇ:
İslam Hukuku açısından Osmanlı Saltanatı, hilafetteki
asgari şartlan taşımaktadır. Meşruiyetine engel gösterilebilecek olan lıilafetin Kureyşiliği, imametin Ehl-i
Beyt'e ait olması ve yine belli bir soyda, babadan oğula
veya ailedeki büyük erkek eviada veliabd usulüyle
tevarüsen intika).inin, helkes için aranabilecek olan diğer
şartiann mevcudiyetiyle şer'an bir malızur teşkil etmediği
sonucuna vanlmıştır.
133. İslam'a göre Ostünlük sadece takvadadır. (Hucurat, 13).
134. Hucurat 13; Mü'minun 101; İbn Kesir, 2/575-576, 3/367-368;
Yazır, Hak Dini ve Kur'an Dili, 4/4478-4481.
JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000
-----~-----'---------..-:.--------··-·-·--
Download