Omer Sami COŞAR Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul`a gönderilen

advertisement
3 MART
• M uam m er D ürm üşün resim serg
Ü m il Yaşar Sanal Galerisi’nde pa:
tesi günü açılıyor.
• Bosna - Hersek Çağdaş G rafik
R»s». Güzel Sanatlar Galerisi’nde p
leşi güııu açılıyor. 18 M a n ’a dek süı
Omer Sami COŞAR
1922 yılı Kasım ayının ikinci
yansı...
İstiklâl Savaşı zaferle son bulmuş.
Düşmanla elbirliği yaparak milletine
karşı cephe alan Osmanlı padişahı Vahideddin (V. Mehmed) bir İngiliz savaş
gemisine binerek yurttan firar etmiş! Ne
sultan kalmış, ne halife! Milleti temsilen Türkiye Büyük Meclisi ve hükümeti
var.
Başkumandan Gazi Mustafa Ke­
mal Paşa ve onun yolunda, ona güve­
nerek yürüyenler için beklenilen
değişiklik kendiliğinden olmuştur, geri­
ye dönüşe de lüzum yoktur. Paşa, Sam­
sun’da başlattığı kavganın, Anadolu’nun
düşmandan temizlenmesi ile son buldu­
ğunu kabul etmemektedir. Hedefi vatan­
da geniş ve köklü bir düzen değişikliği
yapmak, asırların getirdiği yıpranmış,
köhne bir sistemi yıkıp atmaktır.
Yalnız karşısında oldukça kuvvetli
bir muhalefet var!
Saltanatsız, halifesiz Türkiye’nin
yaşayabileceğine inanmayan kişiler!
Bunların arasında İstiklâl Savaşı’nm
namlı paşaları da var. Kimsenin dili var­
maz bunlara "vatan haini” demeye. Fa­
kat b u n lar, eskiye bağlarını
koparmayan, birtakım hakikatleri Ga­
zi gibi görmek istemeyen kişiler. Tarih
bunun için onları şanlı hatıraları ile başbaşa bırakmış ve Gazi Mustafa Kemal’i
de Atatürk yapmış...
Gazi, 1 Kasım’da saltanatı lağvet­
miş, aynı zamanda, bütün arzusuna rağ­
men, hilafetten de yurdu kurtaramamış.
Meclis yeni bir halife seçecek denmiş...
Halifesiz Türkiye kurulmaz diyenler ge­
çici galebelerine sevinmişler. Osmanlı
hanedanından gelecek yeni halifeye öy­
lesine peşin güvenenleri var ki:
•
Mustafa Kemal Paşa ile
İstanbul'a gönderilen Refet Paşa
arasında gizil konuşmalar yapılır
Abdülmecid, General
Pelle’ye akıl danışıyor
Başlarken
TT~
2)1
ogpooooooooooooooooooooo
Hilafet 60 y ıl önce bugün, 3 Mart ¡924 günü kaldı­
rılmıştı. Bu önemli olayın 60. yıldönümünde, gazeteci
araştırmacı Ömer Sami Coşar1m Fransız kaynaklarına
da dayanan ve şimdiye kadar gün ışığına çıkmamış hu­
susları da içeren ilginç bir araştırmasını yayınlıyoruz.
Bu araştırmada hilafetin kaldırılışı sırasında geçen
ve bugüne kadar gizli kalmış olan bazı olayların perde
arkasını ve hilafet konusunda ilginç gelişmeleri bula­
caksınız.
ABDÜLMECİD’İN FRANSIZ
DOSTLUĞU
Pelle; “Son derece acele” kaydı ile
o gün Paris’e ulaştırdığı ilk telgrafta
Abdülmecid’in Ankara ile olan gizli te­
maslarından sefareti devamlı haberdar
tuttuğunu belirtir. Halifenin, Fransa
devletinin İstanbul’daki temsilcisine gü­
veni sonsuzdur!
Pelle şunları yazar: (1)
“Abdülmecid Efendi’nin hilafet
makamına oturacağı artık katileşmiştir. Bu sonuç, Fransa’nın menfaatleri­
ne en uygun sonuçtur. Mecid Efendi
her zaman memleketimize karşı büyük
dostluk beslemiştir. Fransız fikir haya­
tına, edebiyatına bağlılığı kuvvetlidir.
Bir zamanlar İngilizlerle dostluk kur­
ma yoluna da sapmış ise de şimdi ye­
niden ve tamamiyle bize dönüktür.
Geçen 2 Kasım’daki davranışı da bu­
na delildir. Cihan Savaşı’nda ölen as­
kerlerimizi anma törenine başyaverini
yollamış ve kendi adına da mezarları­
na çelenk koydurtmuştur!
Abdülmecid Efendi ile özel ve
çok samimî bağlarım var. Eşi prensesi
takdim ettiği tek Avrupah benim. Eşim­
le kendilerini sarayda birçok defalar zi­
yaret ettik."
•
YENİDEN SEÇİLME Mİ,
TANIMA MI?
Aynı günün gecesi General Pelle (sa­
at 21.45 -çok gizli)kaydı ile hükümetine
bir telgraf daha yollar. Bir noktanın he­
nüz anlaşılamadığını belirtir. Halifenin
önem verdiği bir nokta olacak bu:
“TBMM Abdüimecid’i halife mi
seçmişti yoksa halife olarak mı tanı­
mıştı'.’"
General Pelle, bu konudaki şüphe­
lerine rağmen Mecid Efendi’nin Anka-
•D e n iz Bilgin'in, batik
Sanat Galerisi’nde bur
• Ali Rıza Jadidi’nin r
M arm ara O teli’nde ’
• lllv l - Asiye Soya
nat Galerisi’ndeki f
tesi,
• Karm a resim ser
lerisi’ nde çarşam
• Banş Sayılı’n
Kredi Osmanbı
* • Ümraniye Kı
Kredi Kadıkö
• Neşe Erdok
nat Galerisi
• Çağdaş
Bir Kesil
si'nde cm
17.00’.
ni.
•A l
iani
11.'
B«
So
D.
kı
TBMM bu halifeyi seçecek!
Bu da muhtemelen Abdülmecid
Efendi olacak.
TBMM Başkanı Gazi Mustafa Ke­
mal Paşa ile Meclis’in İstanbul’a yol­
ladığı temsilcisi Refet Paşa arasında
telgrafla gizli konuşmalar yapılır. Hila­
fet makamına oturacak bu kişinin ileri­
de padişahlık iddiasında bulunmaya­
cağına dair açık söz vermesi lâzımdır,
hatta elinden bir de senet alınmalıdır.
•
(Bu hafta kapar
• Gal
REFET PAŞA NIN ARACILIĞI
Mustafa Kemal’in, Osmanlı hane­
danının bu artıklarına hiç güveni yok­
tur. Refet Paşa’ya çektirdiği şifre
telgrafta der ki;
“Gayet mahrem bir tanda Abdül­
mecid Efendi ile konuşun, hislerini, gö­
rüşlerini öğrenin ve bize bildirin.”
TBMM Başkanı bu işin çok gizli
tutulduğunu, hükümet üyelerinin dahi
bundan haberdar bulunmadığını, yalnız
Başbakan Rauf Bev’in gelişmeleri takip
etmekte olduğunu da Refet Paşa’ya
bildirir.
Fakat Mustafa Kemal ile müstak­
bel halife arasında, Refet Paşa’nm ara­
cılığı ile cereyan eden bu son derece
mahrem temaslardan devamlı şekilde ha­
berdar bir kişi daha var! Fransız devle­
tinin İstanbul’daki Yüksek Komiseri
General Pelle!
Abdülmecid Efendi, yabancı bir
devletin temsilcisine, TBMM Başkanı’ndan kendisine ulaşan teklifleri du­
yurmakta. akıl danışmaktadır. Bir ara
Ankara'dan gelen bu teklifleri kabulde
mütereddittir. General Pelle sonunda
onu, bu teklifleri kabule razı edecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 18
Kasım günü Abdülmecid’in hilafet ma­
kamına oturtulmasını görüşür ve gizli bir
celsede meseleyi karara bağlar. O ak­
şam Mustafa Kemal Paşa Refet Paşa’­
ya, halifenin ne sıfat kullanacağını,
kıyafetinin ne olacağım bildirir. Halife­
nin, Sultan Fatih gibi sarık sarması tek­
lifi reddedilir. Daha bazı şartlara da
boyun eğmek zorundadır Abdülmecid.
Fransız generaü Pelle’nin 19 Kasım
günü Paris’e yolladığı iki uzun telgraf,
Gazi Paşa’mn bu Osmanlı halifesine gü­
venmemekte ne kadar haklı olduğunu
ortaya koyan açık delillerdir.
• Gülseren Kayalı'nın, Taksim
Galerisi’ndeki resim sergisi pazartnü açılıyor. 18 M a rt’la kapana
• Necati Ü n al'ın , İş Bankası P;
kapı Sanal Galerisi’ndeki resim
pazartesi günü açılıyor. 23 M aı
na erecek. • Em si Oegasperi'ni
sergisi, M im ar Sinan Universil
nu’nda açılıyor. 22 M a rt’a dek
• Birsel M eral, çevre koleksi;
gisini salı günü Bebek Akbank I
lerisi’nde açıyor. • Kınız
çizgileri, Gülay A y& n ’m şiirleı
şan "E fka r-ı Aşk M akam
M ısra” sergisi, BFS Kİtabeı
allim Naci Cad. No. 41, (
M a rı’a dek sürecek.
Gazi Muştala Kemal Paşa, saltanatı lağvettikten sonra, yeni halife konusunda Abdlllmecid Etendi ile Refet Paşa aracılığı İle temas ediyordu. Aslında Mustafa Ke­
mal’in Osmanlı hanedanından kalan bazı kişilere hiç güveni yoktu...
Fransız Yüksek
komiseri Pelle
Paris'e yolladığı
telgrafta
Abdülmecid'in
Ankara İle gizli
temaslarından
sefareti haberdar
ettiğini bildirir ve
Abdülmecid'in
Fransa’ya her
zaman dostluk
beslediğini
belirtir
nuşmuştur. Kendisine, Fransa'nın
büyükelçisi ile sık sık buluşup konuş­
mak abşkanlığını katiyen kaybetmemek
niyetinde olduğunu söylemiş, Fransa'­
ya olan bağlılığını, hayranlığını, min­
nettarlığını tekrar leyid etmiştir.”
Generale göre, Abdülmecid baştercüman Cuinet'ye der ki:
"Mösyö Poincarre'nin parlamen­
toda. imparatorluğumdan bahsederken
kullandığı lisan beni çok duygulandır­
dı. Bana güvenebilirler. Fransa ile
Türkiye arasında samimî bir dostluğun
sağlam temellerinin atılması için hükü­
metim nezdinde her türlü müdahalele­
ri ve tavsiyeleri yapacağıma inanma­
lıdırlar."
Yüksek Komiser şu sonuca varır:
“Halifenin siyasi bir rol oynamak­
tan vazgeçmediği açık açık görülüyor.
Kendi tarafından yarın kabnl edilece­
ğim."
ra’nm kararına uyduğunu, halifeliği
Ertesi günü General Pelle ve İngi­
kabul ettiğim müjdeler ve şunları yazar liz Komiseri Henderson, peşi peşisıra
Paris’e;
Abdülmecid'in huzuruna giıerler. Yal­
"Haber henüz resmen açıklanma­ nız bu defa ziyaretler bilinmektedir; An­
dı. Daha önceki telgraflarımda da size kara temsilcisi Dr. Adnan da oradadır,
duyurduğum gibi, halife ile Ankara ara­ önemli bir konuya temas edilmez.
sındaki bütün görüşmelerden başından
itibaren haberdardım. Halifenin bana
• ANKARA'DA MÜCADELE
gösterdiği hu itimaddan, lüzum hasıl ol­
dukça. faydalanacağım... Bizlere kar­
Aradan iki gün geçer, ne gibi ha­
şı ilgisiz kalmasına imkân yoktur. Her berler sefarete ulaşmıştır? Fransız Yük­
ne kadar halifenin yetkileri şimdilik sı­ sek Komiseri yeniden konuya değinen
nırlandırılmış gibi görünüyorsa da, bu uzun bir telgraf hazırlar ve bunda
haliyle de sempatilerini kazanmış olma­ şöyle der;
“Barıştan sonra, şimdi Ankara’­
mız bize ancak fayda sağlar. Selefi, İngilizlerin elinde bir esirden başka şey da duruma hâkim olan paşalarla İttihad Terakki'li politikacıların arasında
değildir.”
Yüksek Komiser, “Hükümdarın mücadele başlayacaktır. Seçim meka­
eninde sonunda siyasi kuvvete de ye­ nizmalarını ve devlet memurlarının ço­
niden kavuşacağına" inanmaktadır. ğunluğunu ellerinde bulunduran
Birçok delillerinbu görüşünü kuvvetlen­ tecrübeli politikacılar olan İttihadçılar
dirdiğini ekler. Yalnız bu delillerin ne­ eninde sonunda durama bakim olacak­
lerden ibaret olduğunu açıklamaz, lardır. Muhtemeldir ki sultan-hallfe o
Fransa’nın, sonucu güvenle beklemesi zaman anayasal bir hükümdar olarak,
eskisi gibi, tekrar tahtına oturtulacak­
gerektiğini önemle kaydeder.
tır." (2)
Ayrıca der ki:
Generale göre, Mustafa Kemal Pa­
“Yetkileri sınırlandırılmış bir hal­
de iken de Abdülmecid'den faydalan­ şa’nm İttihadçılar tarafından devrilme­
si muhakkak gibidir ve bunun için de
mamız mümkündür!"
General Pelle’nin hükümetine son Fransa şimdiden Abdülmecid'i şiddetle
desteklemelidir. Halife koyu bir Fran­
bir tavsiyesi var:
“Yeni halifenin müşkül durnmla- sız taraftarıdır ve Türk milliyetçiliğinin
ra düşürülmemesine özellikle dikkat de göz bebeğidir! Onu desteklemek, ye­
edilmesi şarttır. Fransız gazeteleri, Ab­ niden padişah olmasını sağlamak Fran­
dülmecid’in Fransa'ya karşı beslediği sa'nın menfaatlerine çok uygundur.
Fransız temsilcisine göre, Abdülme­
dostluktan çok ihtiyath bir şekilde bah­
setmelidirler. Ziyadesiyle bu dostluğu­ cid’in temin etmesi muhtemel bir mü­
na değinmezlerse, halifeyi müşkül him sonuç da şu olacaktır: Ankara’daki
durumlara düşmekten kurtarmış olur­ müfrid görüşlü olanları bertaraf edeıck
bütün mutedil görüşlü kişileri bir ara­
lar!,."
ya getirmek!
• ABDÜLMECİD FRANSIZLARA
“Müfrid” denilen yeni büyük dev­
GÜVENCE VERİYOR
letlerin her türlü müdahalelerini redde­
Birkaç gün sonra, 26 Kasım’da, den. tam bağımsızlık isteyen kişilerin dc
Pelle nir telgraf daha yollar. Abdülme­ başında Gazi Mustafa Kemal Paşa
cid’in göreve başlarken ettiği yeminden vardır.
bahseder, Büyük Millet Mcclisi’ne sa­ W — Fransa D ışişle ri Bakanlığı a rşivi
dık kalacağına dair sözlerini hatırlatır
(F .D .B .A ) Turquie; C ilt . 110. (A f­
fa ire s Fielıgieuses E le clıo ns Ou
ve der ki;
N o uveau H alife)
“ Benimle olan özci konuşmalar­
(2 )— ( F.D .B .A .)■ aynı c iltle
da halife değişik bir dil kutlanıyor! Baştercümanımı saraya yollayarak
kendisinden yeniden mülakat rica et­
Yarın:
miştim. Halife, gelenin sefaretin yalnız
A bdülm ecid'in aklı
haştercümar.ı olmasına rağmen huzu­
A nadolu'da
ra kabulde İsrar etmiş, kendisi ile ko-
Saltanatın lağvından sonra ye­
ni bir halifenin seçimi söz ko­
nusu olduğunda Abdülmecid
Elendi’nln adı akla geliyordu..
Fransa'nın İstanbul'daki Yüksek Komi­
seri General Pelle, Abdülmecid Elendi ile
temas ediyor ve bunların sonucunu ül­
kesine bildiriyordu. Pelle. Abdülmecid ile
“ çok samimi” ve “ özel” bağları oldu­
ğunu da belirtir...
4 MART 1984
Ömer
Sami
COŞAR
AZİ Mustafa Kemal Paşa’run
kurmayı aklına koyduğu yeni
. devlet için, harikaten büyük bir
tehlike iniydi Abdülmecid Efendi?
Gazi Paşa’ya rağmen, saltanatı ye­
niden kuracak bir güce mi sahipti?
57 yaşma varan bu adamın ömrü sa, ray duvarlarının gerisinde, yan hapis ha­
linde geçmişti. Çocukluğu korkularla
doluydu. Daha sekiz yaşında iken Ba­
bası Sultan Abdülaziz’i tahttan indir­
mişlerdi. Hemen sonra, kimine göre
intihar etmiş, kimine göre katledilmiş­
ti! Büyük kardeşi Yusuf İzzettin, bilek­
lerini makasla keserek hayatına son
vermişti.
Bundan sonra Mecid Efendi, resim
yaparak veya piyano başında ya da ya­
bana gazeteleri okuyarak durgun haya­
tım sürdürmüştü.
Son padişah Vahidettin, Malta
Adası’nda İngiliz bayrağının gölgesin­
de nihayet kendini emniyette hissettiği
ilk günlerde, Mecid Efendi’nin seçimi­
ni duyuyor, berberi Şükrü’ye diyordu
ki;
Bizim budala, demek saltanat­
sız Hilafet’e razı! Yani bir tekke şeyhi
olacak!”
G
•
FRANSIZLARA GÖRE,
ABDÜLMECİD’İN HAYATI
Abdülmecid bir budala mıydı?
Kendisi ile yakından ilgilenen Fran­
sız Büyükelçiliği’nin istihbarat subayı,
onun bir hayat hikâyesini hazırlamıştı.
Elçilik arşivindeki dosyalardan çıkarı­
lan bu hayat hikâyesinin en ilginç yönü
şuydu:
“1908 Meşrutiyet ilânından sonra
Abdülmecid, İttihatçı subaylara sokul­
mak; onların gözüne girmek için teşeb­
büslerde bulunmuş, kendisini bir
Meşrutiyet aşığı olarak göstermeye dik­
kat etmiştir. Her fırsattı koyu bir Meş­
rutiyetçi olarak ortaya atılmıştır.
Yalnız İttihatçılar Abdülmecid’e güvenememişlerdir. Onu, “ fazlasıyla diplo­
mat, fazlasıyla kurnaz” bir kişi olarak
tanımışlardır. Bunun içindir ki, Abdülmecid’i bir yana bırakmışlar ve istib­
dada, saitçıhk yanlısı, bağnaz olduğunu
bile bile Vahideddin'i veliabd durumu­
na getirmişlerdir.”
Mustafa Kemal Paşa da 1908 İhti­
lâli’ni yapan genç subayların arasınday­
dı. Şüphesiz ki Abdülmecid’i o da
yakından tanıyordu.
Abdülmecid’in, İstiklâl Savaşı’nm
sürdüğü ve Anadolu ordusunun ilk ga­
lebelerini elde ettiği günlerdeki davra­
nışları da onun ne derece kurnaz
olduğunu ortaya koyuyordu. Bir ara oğ­
lunu Anadolu’ya yollamış, Ankara ile
bağlar kurmak istemişti. İşgal altında­
ki İstanbul’da, sarayı ve tüm hareket­
leri İngilizler tarafından devamlı bir
şekilde takip edilirken, bu gibi teşebbüs­
istiklâl savaşı zaferle biterse vahidettinlıt tahtını
koruyamayacağını hesaplayan Abdülmecid umutlanıyordu
Abdülmetid’in gözü
Anadolu’da
lere yalnız kendi inisiyatifi ile girişmesi­
ne imkân olabilir miydi? Birtakım güçler
ona yardımcı olmuş ve hatta yönetme­
miş miydi?
•
KURNAZ VE SİNSİ
Kurnaz bir adamdı Abdülmecid.
Kurnaz olduğu kadar sinsiydi. İntihar
eden ağabeysi Yusuf İzzettin’deki aklî
dengesizlikler onda yoktu. İstiklâl Sa­
vaşı zaferle son bulursa Vahideddin tah­
tını muhafaza edemezdi. Anadolu ise
saltanatsız halifesiz yaşamazdı. Demek
ki sıra ona gelecekti. Bu hesaplan tek
başına mı yapmıştı? Yoksa bir yaban­
cı devletin bunda kendisine yardımları
da var mıydı?
Gazi Mustafa Kemal daha o yıllar­
da Abdülmecid’in bu oyununu sezmiş,
İstanbul’dan yolladığı oğlu Ömer Fa­
ruk’u Anadolu’nun smınndan geri gön­
dermişti. Anadolu’nun ne sultana ve ne
de haiifeye ihtiyacı vardı.
İstiklâl Savaşı daha sonuca yarama­
dan umduğuna kavuşamayan Abdülme­
cid şimdi Anadolu’nun kahramanı,
Türk milletinin gözbebeği, yurdun kur­
tarmışı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı tek
başına altedebilir miydi? Yeni halife bu­
na inanacak kadar budala değildi. Ona
gene de ümit veren, onu cesaretlendi­
ren birtakım güçler vardı ortada.
Bu güçlerin Abdülmecid’e, Abdül­
mecid’in de bu güçlere ihtiyacı vardı.
Onları birleştiren gaye birdi:
— Mustafa Kemal Paşa’yı altetmek,
her ne pahasına olursa olsun tesirsiz hale
getirmek. Kışlasına dönmesini, yurdu
idareye devamdan vazgeçmesini sağla­
maktı!
Mustafa Kemal Paşa’ya karşı bu
kavgayı çoktandır sürdüren bu birtakım
güçlerin büyük bir noksanı vardı. Gazi
Paşa’ya karşı birleşirken bir bayrağa ih­
tiyaç duyuyorlardı. Zaferin kahramanı­
na karşı o sırada bir bayrak bulmak
kolay değildi.
İşte bu düşünceler, bu entrikalar o
birtakım güçlerle, Abdülmecid’i birleş­
tirecekti. Halife bayrağı altında Gazi
Mustafa Kemal’e karşı! Ve ne aadır ki.
halife bayrağı altında, İstiklâl Savaşı’nda sonuna kadar görevini yapmış ter-
Mustafa Kemal Paşa'nın yetkilerini
uzatan yasa Mec­
liste görüşülürken
bazı mebuslar M.
Kemal'e karşı tavır­
larını ortaya koy­
muşlardı
Halife Abdülmecid, Mustafa Kemal’in
zafere ulaşmasından sonra,
Vahideddln’in yerini
koruyamayacağını ve sıranın kendine
geleceğini düşünüyordu.
Halife Abdülmecit bir törende
görülüyor.
Meclis tarafından İstanbul’a temsilci
temiz kahram anlar, paşalar da
toplanacaklardı. Gazi’ye karşı... Abdül­
mecid’in yanında...
•
TEHLİKELİ GÜÇLER
Yurt için en büyük tehlike bu güç­
lerden geliyordu. Ve bunlarla halife iş­
Bu milletin üç yıldır süren fedakar­
lıklarını birden hiçe indirmek pahasına...
En tehlikeli oyunlarını 5 Mayıs’ta
sergilemişlerdi. Meclis’te çoğunluğa ya­
kın kişileri de kandırarak Başkumandan­
lık
K anunu’nu
uzatm am aya
kalkışmışlardı. Elebaşılarından biri, İt­
tihatçı Kara Vasıf, Sakarya’dan beri or­
du kıpırdayamıyor, kıpırdayamayacak
derken alkışlanmıştı. Ordunun kıpırdayamamış olmasmdan bahsedilmesi mi
bu Meclis üyelerini alkış tutmaya sürük­
lemişti? "Milleti rezil ediyorlar” diye
bir Erzurum Mebusu Hüseyin Avni, her
fırsatta Mustafa Kemal’e kinini kusan
bir eski subay, Seiabattin Bey! O da;
— Taarruz edecek inisiniz?
Diye Mustafa Kemal Paşa’ya sor­
muş, Başkumandan da kendisine:
— Taarruz edeceğiz, demiş.
Fakat zaman geçmiş, taarruza geçi­
lememiş, demek ki Selahattin Bey hakh
ve Mustafa Kemal haksız... Başkuman­
danlığı, yetkileri kısılarak uzatılsın...
Başkumandanlık Kanunu ortada
kalmış. Savunma Bakam, Genelkurmay
Başkanı gelmişler Mustafa Kemal Pa­
şa’ya, istifalarım getirmişler. Sabretme­
a
lerini isteyerek Meclis’e gitmiş ve savaş
halinde ordudan bahsedecek, gizli celse
istemiş.
Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Ho­
ca sinirlenmiş bu teklife. Saltanatçı, halifeci Hoca bağırmış:
Milletten neyi saklıyorlar. Alem
celsede söylesinler söyleyeceklerini. Mil­
let de duysun, öğrensin!”
İşte zaferden sonra Abdülmecid’in
etrafında kenetlenecek grubun adamla­
rı bunlar!
Gazi Paşa, söyleyeceklerini düşma­
nın duymasının ne kadar tehlikeli oldu­
ğunu anlatmış, askerî bilgiyi, savaş
devam ederken, uluorta, açık açık or­
taya dökemeyeceğini belirtmiş, konuş­
muş ve nihayet M eclis’in bir
çoğunluğunu yanına çekmiş, Başkuman­
danlık Kanunu, tüm yetkileri ile bir-üç
ay için yeniden uzatılmış...
Bu kişilerin Mustafa Kemal’e karşı
öylesine kinleri vardı ki, durmamışlar­
dı. Bir tehlikeli oyun daha hazırlamış­
lardı. Sanki bunlara göre Türkiye için
en büyük tehlike ne Yunan ordusu, ne
İngiltere, ne Fransa ve ne de bunların
işgal kuvvetleri idi. Bu büyük tehlike,
olarak gönderilen Refet Paşa (ortada), Halife Abdülmecid’in huzurunda görülüyor.
onların nazarında Gazi Mustafa Kemal
Paşa'dan geliyordu.
Ne pahasına olursa olsun, Mustafa
birliğine koşacaktı. Bir kısmı öz
Bu güçler, bu vatan için ne derece
menfaatleri peşindeydi! Fakat bir kısmı tehlikeli oyunlara girişebileceklerini, Kemal’in yetkilerini iyice kısmak lâzım­
da, Mustafa Kemal Paşa’nm kendileri­ Mustafa K e m a l’den k u rtu lm a k için ne­ dı.
Yarın:
ne anlatmaya, göstermeye çalıştığı ha­ ler yapmaya muktedir olduklarını sava­
“
Meclis
M
ustafa
Kem al'in
şın içinde, Büyük Taarruz’dan birkaç
kikatleri bir türlü kavrayamayacak,
yanında değil"
ay önce açık açık göstermişlerdi.
göremeyecek kadar kör insanlardı...
M
5 MART 1984
ömeıt
•
SamiI
COŞAR
Fransa'nın Ankara'daki temsilcisi Albay Mougin Paris'e telgraf çeker:
O
NKARA’dan gelen haberler o
gön Londra’da Lloyd Geor­
ge’un sekretaryasmda sevinç ya­
ratmıştı!
1922 yılı Temmuzunun ikinci yansındaydık.
İngiltere başbakanının Yunan taraf­
tan politikasına yapılan saldınlar son
zamanlarda şiddetlenmişti. İngiliz ordu­
larının Genelkurmay Başkanlığı’na yük­
selmiş Mareşal Wilson gibi şahsiyetler
dahi Lloyd George’un bu siyaseti üe ki­
me hizmet ettiğini anlayamıyorlardı.
Mareşal diyordu ki:
“Anadolu’da savaşı devam ettir­
mek, Yunanlıları bu şekilde inatla des­
teklemek, İngiliz menfaatlerine uygun
değildir. Britanya İmparatorluğu en ge­
niş İslâm ülkesidir. Müslüman vatan­
daşları,
milyonlarca
insan,
başbakanımızın bu politikasından şikâ­
yetçidirler.”
Bir başka İngiliz generali Tovvshend,
Anadolu’da Mustafa Kemal’in ordusu­
nu yakından gördüğünü, son derece di­
siplinli, silahlan tamamlanmış bir kuvvet
teşkil ettiğini açıklamış ve Yunan ordu­
sunun hezimete uğramaya mahkûm ol­
duğunu belirterek Anadolu’da savaşın
yemden patlamasına mutlak olarak mani
olunmasını istemişti (1).
Yok yere kan dökülmesi bu şekilde
önlenebilecekti.
Yeni bir savaşa' gerek kalmadan,
Anadolu’nun boşaltılmasını savunanlar,
Avam Kamarası’nda da çoğalıyordu.
Lloyd George ve kabinesi, belki de
bu gelişen baskı altında Mustafa Kemal’­
in şartlarına boyun eğecek, Yunan or­
dusunun Anadolu’dan çıkıp gitmesi için
ciddî teşebbüslere girişecekti. Onbiıılerce insanın ölmesi, yaralanıp sakatlan­
ması, şehirlerin yakılıp yıkılması, kış
arifesinde yüzbinlerce kişinin evsiz bark­
sız kalması ihtimalleri iyice zayıflamış­
tı.
Mustafa Kemal Paşa bu savaşı hiç
istemiyordu. Fakat hazırdı savaşa. Açık
açık ilân ediyordu bunu. Onun teklifi
üzerine, barışı kurtarabilmek için son bir
teşebbüs yapılıyor ve Meclis kararı ile
İçişleri Bakam Fethi Bey Avrupa’ya yol­
lanıyordu. Paris’e ve özellikle Londra’ya
son barış çağrılarını yapacaktı.
A
B aşkum andanlık
yetkilerine karşı
Aradan üç gün bile geçmemişti..
Mustafa Kemal Paşa’nın başkuman­
danlık yetküerini ellerinden almak için
iki ay önce çırpınmış olan aynı kişiler,
bu defa gene Mustafa Kemal’in şahsını
hedef tutan ikinci bir darbeyi planlıyor­
“Meclis, Mustafa Kemal’in
yanında
İngiltere savunma
Bakanlığı nın kanaatine göre;
Mustafa Kemal in yetkileri
daha dakısılacaktır. M.
Kemal e karşı grubu idare
edenler. Rauf(Orbay),
Celaleddin Arif ve Vehbi’dir
ye hakkı yoktu. Anayasa’ya göre ida­
reyi elinde tutan Meclis Başkanı ile
hükümeti arasındaki bağlar koparılmıştı.
Aslında fazla bir şeyi değiştirmiş olmu­
yorlardı. Yalnız ortada bir jest vardı!
Ve bir şeyler kazanmışlardı. Neydi ka­
zandıkları?
Paris'e giden te lg ra f
İngiltere Başbakanı Lloyd George'un Yunan yanlısı politikası eleştiriye uğru­
yordu. İngiliz ordularının genelkurmay başkanlığına kadar yükselmiş Mareşal
Wilson (sağda) gibi şahsiyetler dahi, bu siyaseti yadırgıyordu. Fotoğrafta, Ma­
reşal Wilson, Fransız Mareşali Foch ile.
lardı. Tek hedefleri Türkiye Büyük
lardı. Tek hedefleri Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı’mn bazı yetkile­
rini ellerinden almaktı. O sırada sanki
Mecüs için en âcfl mesele buydu! Bu yet­
kilerin o haliyle devamını bu beyler ken­
dilerine hakaret sayıyor, Meclis’in
haklarına kavuşması kavgasını sürdür­
düklerini iddia ediyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa ise, hemen bir
buçuk ay sonra patlayacak Büyük Taarru z’un hazırlıkları ile meşgul
olurken...
Sonraları saltanatın kaldırılmasına
ağlayacak, hilâfeti ve halifeyi kurtara­
bilmek için her çareye başvuracak bu
milletvekilleri grubu, 8 Temmuz’da ne
kadar sevinçli idiler. Meclis Başkanı’nın, Gazi Mustafa Kemal’in, hüküme­
tin ve üyelerin Meclis tarafından
seçiminde bundan böyle rol oynaması
konusu olamayacakü. Hükümeti ve üye­
lerini gizli oyla Meclis seçecekti. Gazi
Paşa’nın bundan böyle aday gösterme­
Yeşilay 64 yaşında
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 8
Temmuz tarihli bu karan, Anadolu’nun
bir buçuk ay sonra yanıp yıkılmasında,
onbinlerce Türk’ün şehit olmasında, bü­
yük halk kitlelerinin sefalete düşmesin­
de acaba ne ölçüde tesirli olmuştur?
Bu sorunun cevabı araştınlmalıdır.
Meclis’in kararından tasa zaman
sonra Fransa’nın Anrkara’daki temsil­
cisi Albay Mougin, Paris’e yolladığı
telgrafında şu bilgileri verir:
“Meclis’in aldığı karardan sonra
hükümet üyeleri İstifalarını verdiler.
Medis'te bir grup milletvekili Musta­
fa Kemal’i yıpratmaya çalışıyor. Bu fa­
aliyetin başında Kara Vasıf ile İsmail
Canbolat var. Mustafa Kemal’e karşı
muhalefeti özellikle Kara Vasıf sürük­
lemektedir. Bundan sonra Meclis’in
Mustafa Kemal’in yanıbaşında olduğu­
nu söylemek zordur. Hatta söylenemez.
Milletvekilleri bu defa ağır bastılar. Hü­
kümet üyelerinin seçiminde hiçbir mü­
dahale tanımıyoriar. Mustafa Kemal'in
elinden yetkilerini aldılar!”
Londra'ya giden bilgiler
Fakat en ilginç tepkiler Londra’dan
gelmişti.
Londra’da görevli Fransız Ataşemiliteri General La Panousse 20 Temmuzlu telgrafında şu bilgileri vermişti (2):
“Millî Savunma Bakanlığı Entelijans Servisleri'nin Doğu Seksiyonu,
Ankara’daki kabine değişikliklerini
memnunlukla karşıladı. Yeni hüküme­
tin kuruluş şekli, siyasî bir uzlaşmaya
doğru atılmış çok mühim bir adım ola­
rak addediliyor. Yeni kabinede İngilizlerin “ mutedil” kişiler olarak
gördükleri şunlardır:
—Rauf Bey: eski bir bahriye suba­
yı, Meclis Başkan Yardımcısı.
—Fuad Bey: Sağjık Bakanı, Yusuf
Kemal ile Avrupa’ya gelmişti.
— Celaleddin Arif: Adliye’ye geti­
rilmiştir. Roma Sefiri.
— Kâzım: Ticaret Nâzın.
— Vehbi Efendi: Eğitim Bakanı,
Bekir Sami ile Londra’ya gelmiştir.
İngiltere Savunma Bakanlığı’nda
hâkim olan kanaate göre, Ankara’da
idareyi elerine geçiren bu “mutediller”
Mustafa Kemal'in yetkilerini daha da
kısmaya karartıdırlar. Son zamanlarda
bunlar çok kuvvetlenmişlerdir. Bu gru­
bu idare edenler Rauf (Orbay), Celâleddin Arif ve Vehbi’dir. Grubun
çoğunluğunu hocalar teşkil etmektedir.
Muhafazakâr kişilerdir. Padişaha da
bağlıdırlar.
Entelijans servislerinin istihbaratı­
na göre, Ankara’da iktidara gelen bu
yeni grubun İstanbul hükümeti ile bir
yakınlaşma yolu araması ve Müttefik
Devletler’e karşı davranışlarında da
“ uzlaşıcı” çarelere başvurması ihtimal­
leri kuvvetlidir.”
Yunanlılara İngiliz öğüdü:
"B iraz daha dişinizi sıkın”
Lloyd George’a yetmişti bu bilgiler!
Bekleyecekti. Hatta Anadolu üzerin­
deki hastasını daha da kuvetlendirerek...
Nasıl olsa Ankara, Mustafa Kemal’in
kontrolünden sıyrılıyordu ve savaş ye­
rine konuşma yollan ile pazarlığa enin­
de sonunda yanaşacaktı.
Hemen o günlerde Londra’ya gel­
miş, ellerinde para kalmadığını anlata­
rak yeni krediler açılmadığı takdirde
Anadolu’daki savaşı derhal durdurmak,
işgal altındaki topraklan süratle boşalt­
mak zorunda olduklannı söyleyen Kral
Konstantin’in bakanlarını;
“Biraz daba dişinizi sıkın, sabredin,
meselenin bir hal şekline bağlanması ya­
tandır. Pazarlık masasına yatanda otu­
rulacaktır. Yunan ordusunun
pazarlıklar sırasında Anadolu’yu işgal
altında bulundurması bizim için büyük
bir güç olacaktır.”
diyerek, elleri boş, gerisin geri yollamış­
lardı Atina’ya!
Londra’dan bu şekilde ümitsiz geri
gönderilenlerden biri Gunaris idi. Ye­
nilgiden sonra Atina’da idareyi ele alan­
ların astıklarından biri...
Fethi Bey Londra’da
Ağustosun ilk günlerinde Mustafa
Kemal Paşa’nın temsilcisi Fethi Bey
Londra’ya ulaşıyor, Lord Curzon ve­
ya Lloyd George ile temas arıyordu.
Hiçbir önem vermemişlerdi ona. Hatta
eski hükümetin bu İçişleri Bakanı’nm
Ankara’da duruma hâkim olan yeni
Meclis grubunca kurulmuş yeni hükü­
mette de görevini muhafaza edip etme­
diğini araştırmışlar, müspet bir cevap
almalarına rağmen gene de Fethi Bey’i
kabul edecek, onunla barış konusunu
görüşecek bir tek kişiyi karşısına çıkar­
mamışlardı.
Fethi Bey’in, Anadolu’da yeniden
savaşın çıkacağına dair sözleri ile alay
etmişlerdi. Ankara’daki “mutedillerin”,
“hocaların” böyle bir yola gidilmesine
imkân vermeyeceklerine inanmış bir hal­
leri vardı. Mutlak olarak uzlaşma ara­
yacaklardı.
Meclis’teki bu grup, 8 Temmuz ka­
ran ile düşman karşısında Başkuman­
danın kuvvetini, prestijini yıpratmıştı.
Yurda ettiği zarann ölçüsü hesaplanamazdı...
Bundan sonra İngiltere Başbakanı,
Türkiye üzerindeki baskısını birden şid­
detlendirme yoluna giriyordu. 4 Ağustos’ta yaptığı konuşma ile İstanbul
üzerine yürüyerek Anadolu’yu korku­
tup sindireceğini, İstanbul’un da Yunan
tarafından işgal edilmesi ihtimalinin An­
kara’yı hemen uzlaşma yollarına geti­
receğini hesaplayan Yunan Kralı
Kosti’nin bu delice planını açıkça des­
teklemiş, yeni savaş çağrılarında bulun­
muştu. Bu nutuk, Atina’da şenliklere
yolaçmıştı.
Ve 22 gün sonra Anadolu’da yeni­
den kan dökülüyordu.
Büyük taarruza başlamaktan başka
çare kalmamıştı Gazi Mustafa Kemal ile
etrafındakiler için!
Bu sonuca varılmasında birinci Bü­
yük Millet Meclisi’nin saltanatçı, halifeci o grubunun hiç mi suçu yoktur?
YARIN: Abdülm ecid'in
OsmanlI Bankası M üdürü ile
gizli görüşmesi
(1) - G e n e ra l Tovvshend'¡n A n a d o lu 'd a ki
gezisinden Londra'ya dönerken B eyru t'­
ta G e n e ra l G ouraud ile yaptığı ko n u ş­
m anın zaptı (F.D.B.A. Turquie; C ilt 190.
R elations ave l'a n g le te rre ) 8 A ğu stos
1922.
(2) - F.D.B.A. Turquie, Cilt: 97.
6 MART 1984
Ömer
Sami
COŞAR
O
BDÜLMECİD’in hilâfet maka­
mına oturtulmasından sonra, ne
kadar Mustafa Kemal aleyhtarı
varsa cümlesi halifenin etrafında küme­
lenmeye başlıyordu. Bunların arasında,
vatanperver oldukları kadar saf kişiler
de vardı...
A
Refet Paşa bunlardan biriydi!..
İstanbul’a Büyük Millet Meclisi’nin
temsilcisi olarak gönderilmişti. Orada
herkesin üzerinde bir duruma sahipti!
Yalnız paşanın halifeye öylesine bir bağ­
lılığı vardı ki!.. 5 Ocak 1923 tarihinde
Abdülmecid’in seryaverine bir mektup
yollamış, (Konya) adlı atının “halife
hazretleri” tarafından bir hediye olarak
kabul edilmesinden duyacağı sevinci, şu
sözlerle anlatmaya çalışmıştı:
“Hayvanın, tarafı Hilafetpenahilerindeo takdir edilmesini lutfu İlâhi te­
lakki ediyorum. Büyük bir cüretkârlık
olacağını bilmekle beraber, İstiklâl Mu­
harebesinin tarihi bir hatırası olduğu
için, eski sadık bir askerin gaza yadi­
gârı olarak takdim ettiği Konya'nın ha­
life hazretleri tarafından lütfen
kabulünü ve halife hazretlerinin en kal­
bı ve en ubudiyetkâr hislerle ellerini öp­
tüğümün arz ve iblağına tavassut
etmelerini Seryaver Şekip Bey’den ri­
ca ederim...”
Ve Seryaver Şekip Bey, Refet Paşa’ya; “Hilafetpenah efeudim”lerinin
bu hayvanı hediye olarak kabul ettiğini
duyurduğu zaman kimbilir İstiklâl Savaşı’nın bu paşası ne kadar sevinmişti?
Acaba hiç mi farkına varmıyordu,
Abdülmetid’i tehlikeli yolunda ilerleme­
ye ittiğinden, cesaretlendirdiğinden...
O günlerde Ankara’da da bir faali­
yet vardı. Halifenin yetkilerinin artırıl­
ması için milletvekillerinden İsmail
Şükrü Hoca (Afyon) ile, Necati (Trab­
zon) bir teklif hazırianıışjar, Meclis’e ge­
tirmişlerdi...
Yasağa rağm en
ikili görüşm e
Ne kadar güvenleri vardı bu Abdülmecid’e?..
Dolmabahçe Sarayı’nda da bir şey­
ler konuşuluyordu...
Osmanlı Bankası’nın Müdürü Mös­
yö Steeg, halife tarafından kabul edil­
mişti!.. Mustafa Kemal Paşa ile,
Meclistin koyduğu açık yasağa rağmen,
bu mülakatta Ankara’yı temsüen ne Re­
fet Paşa, ne de Dr. Adnan (Adıvar) var­
dı. Osmanlı Bankası müdürü bu
Fransız’ın Türk devletinin halifesi ile ne
işi olabilirdi? Fransız yüksek komiseri,
Steeg-Abdülmecid konuşmasının zabıt­
larını okuyunca sevinmiş, şu yorumu ek­
lemişti; (I).
Halife Abdülmecid, Osmanlı Bankası'mn
Fransız Müdürü ile Ankara'nın yasağına
rağmen ikili bir görüşme yaptı
“Fransa’ya hizmet
edersem
mesut
olurum’’
Abdülmecid Fransız steege
şuniarı da söylüyordu: "Bazı
milletvekilleri
Ankara’nın buradaki temsilcileri tara­
bana geldiler,
fından sıkı bir şekilde kontrol altında
Meclisin
tutulmaktadır. Refet Paşa ile Adnan
Bey, kendileri de hazır olmadan hiçbir
kararlarını
yabancıyı kabnl etmemesi için kendi­
desteklediğime
sine tenbihatta bulunmuşlardır. Fakat
dair elimden
nasıl olduysa halife, Osmanlı Bankası
Müdürü Steeg 3e uzun süre başbaşa ka­
imzalı bir kâğıt
labilmiştir. Kendisinden bu konuşma­
almak istediler.
lım bir özetmi yapmasını istedim. Bunu
Reddettim."
size yolluyorum.”
Konuşmanın yapıldığı o günlerde
Lozan Konferansı gergin bir hava için­
de sürüp gitmekteydi. Fransız delegele­
“İstanbul’un, ananelerine bağh mu­ ri, yeni T ürkiye’yi ekonom ik
hafazakâr çevrelerinde hâkim kanaat boyunduruk altında tutmaya devam ede­
şudur: Bütün kuvveti ellerinde topla­ bilmek için îngilizlerden de daha hırslı,
yan bir meclis sistemi yıkılmaya mah­ daha hırçın davranıyorlardı. Türk ga­
kûmdur ve ilk seçimlerde de yıkıla­ zeteleri, Hüseyin Caİdd’in TANİN’i ha­
caktır. İstiklâl Savaşı’nın getirdiği riç* Fransa’ya ağır bir dil kullanarak
hâkimiyet-i milliye prensibi muhafaza saldırmaktadırlar.
Ayrıca, Fransız sömürge idaresine
edilecek, fakat bu sistem, anayasaya
uydurulmuş bir hükümdarla birlikte yü­ tâbi Hatay’dan, Suriye’den üzücü ha­
rütülecektir. Şimdiki halifenin de bu berler akmaktadır. Özellikle Hatay’da
görüşü paylaştığından şüphe edilmeme­ Tûrkler çok müşkül durumdadırlar.
lidir. Abdülmecid son derece ihtiyatlı
bir kişidir, hatta çekingendir denebilir.
Güçlü meclise ve son zaferleri ile daha O rtadoğu'da nüfuz kavgası
da kuvvetlenen Gazi Mustafa Kemal
O sıralardadır ki, halife, Ortadoğu
Paşa’ya karşı açık açık bir mücadele­ bölgesinde İngilizlerle FransızJar arasın­
ye atılmayacaktır. Buna rağmen, hali­ da sürüp gitmekte olan nüfiız kavgasında
fenin sözleri ve davranışları dikkatle Fransa’ya elinden elen yardımları yapaizlenmelidir. Ne yazık ki Abdülmecid. o o X » n o e ln i» k i « * » ! » " « * * I » » J » k . . k w . . »
Hilâfetin kaldırıldığı dönemin olayları içinde adları önemle geçenlerden
öir grup. Sağdan itibaren Refet Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay), Kâzım (Karabekir) Ali Fuad (Cebesoy) ve Dr. Adnan (Adıvar)...
İngilizler, Suriye’nin Fransa’ya bı­
rakılmış olmasından dolayı üzgündür­
ler. Kendi adamları Kr*J Faysal’ı (Arap
Kralı) olarak Şam’da tahta oturtmak
amelindedirler ve uğraşmaktadırlar.
(Mekke Şenfı) unvanım taşıyan Hüseyiiı de İngiliz Sömürgeler Bakan lığı’mn
adamıdır.
Abdülmecid, Osmanlı Bankası Mü­
dürüne şöyle der:
“ Fraasa’nın hizmetine, memnun­
lukla, Şerif AK Haydar’ı verebiKrim!
Suriye’de Emir Faysal’a karşı ondan
fay(Ulan»bilirsiniz. Şerif AO Haydar,
son derece kültürlü ve akh başında bir
kişiıfir. Kendisine saygı duyarım ve ona
kefil de olurum!..
V. Mehmet (Vahideddin) AH Haydar’ı, Mekke Şerifi 3ı» geri çağırmakla
ve yerine Hüseyin'in getirilmesini ka­
bul etmekle hata yapmıştır. Fakat ben
Hüseyin’i (Hicaz Kralı) olarak tanımı­
yorum. Hicaz Kralı diye bir unvan ola­
maz. Haflfeler, iki mukaddes şehrin
hizmetkârları unvanım taşımışlardır.
Tek kükümdar Peygamberimizde ve
ben onun hizmetkârıyım. Mekke Şeri­
fi ancak, halifenin izni ile görevine de­
vam edebilir. Aksi halde, hac anlamını
kaybeder. Ben, Hüseyin’i Mekke Şe­
rifi olarak tanımıyorum ve tanımaya­
cağım. Benim nazarımda Mekke Şerifi
Afi Havdar’dır.”
Bahsi geçen Ali Haydar o sırada
Şam’dadır ve Fransız idaresinin hizme­
tindedir!
Osmanlı Bankası Müdrü sorar:
— AH Haydar Suriye’de kalmaya
devam ederken de Mekke Şerifi unva­
nını muhafaza edebilir mi?
Halife, Fransa’ya yaranabilmek için
ne yapacağını bilmemektedir:
— Eğer Fransa uygun ve faydalı
görüyorsa Ali Haydar’ı kendisine bıra­
kır ve Mekke’ye bir başka şerif tayin
ederim!
Abdülmecid kimi kime veriyor, ki­
mi nereye tayin ediyor? Hangi kuvvete
dayanarak Hüseyin’i Mekke’den çıka­
rıp bir başkasını yerine oturtacak? Türk
ordusuna mı başvuracak?
Fransa'ya hizm et
e tm en in zevki
Steeg’in ayrılmadan bir sorusu da­
ha var:
— Acaba hafife hazretleri, majes­
teleri bu konuşmamızı Mösyö Poincarre’ye bildirmeme müsaade buyururlar
mı?
Halife o kadar sevinçli ki:
— Elbet, memnuniyetle. Bilirsiniz,
Fransa’yı ne kadar çok severim Ye ona
hizmet etmek imkânım bulursam, ken­
dimi mesut sayarım.
Giderayak Halife, Steeg’e göre, ağır
ağır konuşarak, kelimeler üzerinde du­
rarak şunları söyler:
“Bazı milletvekilleri bana geldiler.
Meclisin kararlarını desteklediğime dair
elimden imzab bir kâğıt almak istedi­
ler. Reddettim. Saltanatsız bir hilafeti
kabul ederken, siyasî meselelerden uzak
durmak zorunluğu içinde kaldığımı ha­
tırlattım. Hilâfet makamım işgal etmem
yolundaki çağrıya uydum. Bugün bu
makamdayım ve memleketimin hizme­
tinde olarak bu makamda kalacağım.
Memleketimin arzusuna uydum, yarın
da uyacağım.”
Bu son sözlere ve söyleniş şekline
General Pelle, büyük önem veriyordu.
Bu sözler başlı başına bir program teş­
kil ediyordu. Ve saltanatı hiç de akim­
dan çıkarmadığına işaretlerdi.
Yüksek komiser, Abdülmecid’in söy­
lediklerini bir-iki noktada düzeltmek ge­
reğini de duyuyordu:
Ali Haydar hiçbir zaman Mekke Şe­
rifi olarak görevde bulunmamıştı. Sa­
vaş içinde Sultan Reşad, İngilizler
yanına geçen Hüseyin’i azletmiş ve ye­
rine Ali Haydar’ı tayin etmişti. Fakat,
askerî hareketlerin gelişmesi karşısında
Ali Haydar hiçbir zaman Mekke’ye ula­
şamamış, Şam’da kalmıştı.
Halife kim in?..
Halife, Büyük Millet Meclisi’ne ye­
minini unutup böylesine bir yabana dev­
letin hizmetine girerken, Ankara’da da
bir milletvekili halifesine hizmet için ne
yapacağım bilemiyordu. Afyonkarahısar Milletvekili İsmail Şükrü, “ Hüafet-i
İslâmiye ve BMM” adh broşürünü bas­
tırıp Ankara’da dağıtmaya başlamıştı.
Diyordu ki: “Hafife Meclistin, Meclis
halifenindir!” 15 Ocak 1923 günü...
Mustafa Kemal Paşa’yı isyan ettir­
mişti bu sözler. Broşürün dağıtılmasın­
dan bir-iki gün sonra İzmit’te halka
konuşurken şöyle demişti:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi ha­
lifenin değildir ve olamaz.”
Gazi Mustafa Kemal, Anadolu’yu
örnek alarak, sömürge idarelerine kar­
şı ayaklanan Arap milliyetçilerine sev­
gilerini ve başarı dileklerini telgraflarla
iletirken halife, sömürgeci bir devletin
hizmetine giriyordu!
Gazi’nin, o şuada Abdülmecid tin
Osmanlı Bankası Müdürü ile neler ko­
nuştuğuna dair etraflı bir bilgisi yoktu.
Fakat, bunu seziyordu. O seziş kabili­
yeti vardı. Nasıl oluyordu da, İstiklâl
Savaşı içinde parlamış kahraman paşa­
lar, Kâzım Karabekir’ier, Refet’ler ve
Hüseyin Rauf (Orbay) gibi kişiler, Ab­
dülmecid tin hilâfet bayrağı altında top­
lanıyordu?..
_ _
Fransız kom iserinin raporu:
"M u s ta fa Kemal öldürülecek"
(1).— (F O B .A.) Turquie. C ilt: 98.
7 MART 1984
Ömer
Sami
COŞAR
Fransız Yüksek Komiseri pelle'nin 29 Mart 1923 tarihli raporundan:
0
AZİ Paşa’nın durumunda zayıf­
lama görülüyor!
TBMM’de Mustafa Kemal’e
karşı muhalefet kuvvetlendi!
Abdülmecid’in yeniden sultan-halife
ilân edilmesini isteyenler çoğalıyor...
Ankara’da Fransa’yı temsü eden Al­
bay Mougin'in 1923 yılının ocak ayın­
da yolladığı telgraflarda bu cümlelere
rastlanıyordu.
Büyük Millet Meclisi, Abdülmecid’i
baştacı edip Gazi’yi bir köşeye mi at­
mak isteyecekti? Türk inkılâp tarihinde
dokunulmazlığı var sanılan bu birinci
Meclis’te öylesine oyunlar peşinde ko­
şuluyordu ki...
Meclis’in kararı vardı; halife politi­
ka ile uğraşamazdı. Meclis, herkesin üs­
tündeydi. Milletindi. Ve bu Meclis’m bir
üyesi çıkıyor “ Meclis Abdülmecid
Efendi’nindlr’’diye broşür yayınlıyor­
du. Büyük Millet Meclisi bu hocaya göre
“ Halife Efendimizin bir danışma
kurulu” gibi bir şeydi! Demek istiyor­
du ki, halife, Meclis’m ve dolayısıyla
devletin ve milletin başıdır.
Hükümet, bu görüşü reddedenlerin
baskısı ile İsmail Şükrü Hoca’mn do­
kunulmazlığının kaldırılmasını istemiş­
ti. Meclis’in ilgili komisyonları meseleyi
inceliyor ve dokunulmazlığın kaldırılma­
sına dair isteği reddediyordu. O hükü­
metin başkanı da halifesine bağlı idi,
Adalet bakam da, şeriye bakam da...
Bir medrese hocasının oğlu, orta
medrese eğitimli İsmail Şükrü ve tem­
sil ettiği bu görüş, birinci Meclis’te bu
kadar taraftara mı sahipti?
İsmail Şükrü Hoca, Afyonkarahisar’dan önce Mustafa Kemal’in liderli­
ğini yaptığı M üdafaa-i Hukuk
grubundan milletvekili olmuştu. 46 ya­
şında idi. Sonraları, ayn bir grup için­
de birleşmekte olan Hüseyin Avni
(Erzurum), Selabaddm (İçel) Emin (Canik), Necati (Erzurum) gibi mebusların
yamna gitmiş, Mustafa Kemal’e karşı
dönmüştü.
BİR BAŞKA OYUN
Bu grup, bir ay önce de bir başka
oyunu sergilemişti. Bunlardan üçü ilk
nazarda çok basit görülen bir teklifi
Meclis’e getirmişler ve bunu alelacele
tasvip ettirmek istemişlerdi. Seçim ka­
nununda basit bir değişiklikti! Yeni
Türkiye devletinin sınırları dışında ka­
lan topraklarda doğanlar ve beş yıl de­
vamlı bir şekilde bir yerde meskeni
bulunmayanlar ne seçilecek ve ne de se­
çebilecekti!
Meclis’in o günkü toplantısını, din­
leyiciler locasından takip edenler arasın­
da Fransız Albayı Mougin de vardı.
Başktımandan’ı hiçbir zaman bu kadar
sinirli görmemişti. Paşa söz almış, tek­
lifin doğruca kendisini hedef tuttuğunu
anlatmıştı. Selanik’te doimustu ve as-
lu’da yaptığı geziler, din adamlarına
karşı davranışları, heykelini yaptırmak
gibi girişimler, bütün bunlar Mustafa
Kemal’i yıpratmış, zayıflatmış ve düş­
manlarını da çoğaltmıştı!
Fransız
Sefareti nin elde
ettiği istihbarata
göre; Meclis te
Selâhaddin Bey in
liderliğinde
toplanan
muhaliflerin sayısı
80 ilâ 100 ü
bulmuştur.
Mustafa Kemal e
sadık gruptan da
aralarında Refet
ve Cemal
paşaların da
bulunduğu yeni
kopmalar
olmuştur
kerlik görevi sebebiyle vatan hizmetin­
de devamlı dolaşmış, değil beş yıl, birkaç
yıl dahi aynı yerde kalmamıştı. Bunun
için de bu Meclis kendisini cezalandı­
racaktı?
Paşa çok sinirliydi. Demişti ki:
“Tahmin ediyorum ve ediyordum
ki, ecnebi düşmanlar bana suikast et­
mek suretiyle de memleketimdeki hiz­
metimden beni tecride çalışacaklardır.
Fakat hiçbir zaman hatır ve hayalime
getirmezdim ki, Mecfis-i Âli’de velevki üç kişi olsun aynı zihniyette bulu­
nabilsin...” (NUTUK)
Teklifi getirenler, belki de böylesine bir tepkiyi beklemiyorlardı! Bir şaş­
kın halleri vardı.
Necati (Erzurum) — Ben namussuz
depm, Paşa’ya karşı nasıl yaparım,
Paşa’nın yeri kalbimizdedir...
Emin (Canik)— “ Vallahi efendim,
batınına böyle bir şey hiç gelmedi, don­
dum kaldım! Paşa bizi, bu memleketi
kurtaran bir şahsiyettir. Böyle bir şeyi
hatıra getirmektense ölmek benim için
daha iyidir...”
Ve bunlann elebaşısı Hüseyin Avni
de:
“— Sen kalbimizdesin...”
diye söze başlamış, Mustafa Kemal’in
yanıldığından bahsetmiş, bu teklifi ha­
zırlayanların (Arapların, Boşnakların,
Arnavutların) 1908 Meşrutiyeti’nde ol­
duğu gibi yeni Meclis’i doldurmalarına
imkân vermemeyi düşündüklerini ileri
sürmüştü. Kimi aldatıyordu Hüseyin
Avni? Anadolu kalmıştı yeni devlete ve
bunun için de ırkçılık mı yapılacaktı?
Böylece, tertip ettikleri oyun orta­
da kalmış, bir komisyona yollanan tek­
lifleri geri gelmemişti.
ESKİ İTTİHATÇU-ARLA KAYNAŞMA
İşte bu kişilerdi 1923 yılının ilk ayın­
da Ahdfılmecid’i kendilerine bayrak se­
FRANSIZ İSTİHBARATINA
GÖRE MECLİS
Halife AbdUlmecItf, hilâfet kadrosunu gittikçe artırıyor ve selâmlık ziyaretlerine dnem veriyordu. Abdtilaziz'den bu yana bıra­
kılan denizaşırı gezilere de yeniden başlamıştı. Fotoğrafta, AbdUlmecid, şaşaalı selâmlık gezilerinden biri İçin saraydan çı­
karken görülüyor.
çenler. Ve bunlarla, özellikle İstan­
bul’da, eski İttihatçılar arasında bir kay­
naşma oluyordu. Hep birlikte Abdülmecid’e sarılacaklardı. Halife de öylesine
cesaretlendiriliyordu ki, sanki yeniden
padişah ilân edilmiş gibi davranmaya
başlamıştı.
Artık yabancı gazetelere demeçler ve­
riliyordu...
Martın ilk günlerinde Kahire’nin El
Ahbar gazetesi muhabiri ile konuşuyor,
Vahideddin’in daha önce aynı gazete­
de yayınlanan bir beyannamesine cevap­
lar veriyordu. Vahideddin halife seçilince
Abdülmecid’e bir tebrik telgrafı çekmiş
imiş! Bu telgrafı çekmekle de tek hali­
fenin kendisi olduğunu resmen kabul et­
miş imiş! Mekke Şerifi’nin kendini halife
ilân etmesi imkânsızmış! Halife ondan
başkası olamazmış!
Gazi Mustafa Kemal Paşa Ankara’­
dan ayrılıp Anadolu’da seçim gezileri­
ne başlarken, Abdülmecid de bu gezileri
İstanbul içinde tertipliyordu. Selâmlık
gezileri... Halife’ye kim akıl veriyordu,
kim onu cesaretlendiriyordu?
DENİZAŞIRI SELÂMLIK GEZİLERİ
de, Topkapı’ya, Fatih’e selâmlık gezi­
leri aralıksız devam etmişti! Neden de­
nizaşırı selâmlık gezileri olmasın? Böyle
bir âdeti II. Mahmud başlatmıştı. Yal­
nız, Abdülaziz’den beri de vazgeçilmiş,
unutulmuştu. Abdülmecid devri ile denizaşın selâmlık âdeti yeniden doğacaktı!
Emirler verilmişti saraydan, depolardan
14 kürekli (Zevrakçe-i saltanat) kayığı
çıkarılmış, hemen onanlmıştı. Ve Hali­
fe Efendileri saltanat kayığına kurulmuş,
hamlacılar küreklere asılmış, Üsküdar’a
Altunizade Camii’ne geçilmişti. Bir ye­
nilik daha vardı: Halife sancağı çekil­
mişti sandala! Yeşil zemin üzerinde tuğra
kaldırılmış, ay-yıldız konulmuştu. Ha­
life geliyor diye haberler salınmış, Üs­
küdar’da evlere bayraklar çekilmişti.
Abdülmecid’in hilâfet kadrosu da bir
hayli genişlemişti.
Mabeyn başkâtipleri yavaş yavaş dö­
nüyor, kâtipler yerlerini yeniden alıyor­
du/ Sarıkçıbaşı, ib rik tar usta,
kahvecibaşı, çuhadarlar, kilerci ustası..
İstanbul gazetelerinde bu yeni tayinlere
hemen her gün rastlanıyordu. Meclis
Halife’nin olduğuna göre, bunlann maaşlannı da Meclis, yani millet ödeyecek­
ti. A nadolu yakılm ış, yıkılmış,
yüzbinlerce insan evsiz barksız, l mil­
yon göçmen bekleniyor dışandan...
Bunlara para bulmakta zorluk çeken
devlet, Halife ata binerken ayağım bas­
mak için kullanılan çuha kaplı biniş is­
kemlesini taşıyan “iskemle ağası” na
maaş bağlayacak?
"MUSTAFA KEMAL
ÖLDÜRÜLECEK"
İstanbul’un halifeci çevreleri, gaze­
teleri ve özellikle İttihatçı kulüpleri ile
geniş irtibatı bulunan Fransız Yüksek
Komiseri Pelle, bu kaynaklara dayana­
rak hazırladığı 29 Mart 1923 tarihli ra­
porunda, siyasî durumu şu sözlerle
özetliyordu:
“İstanbul’da umumî kanaat şu
merkezdedir: Bugün veya yann Mus­
tafa Kemal Paşa bir haşininin veya bir
mutaassıp kişinin kurşununa hedef ola­
cak, hayatını kaybedecektir." (6)
Belki de, İstanbul’daki halifeciler gi­
bi, Fransız temsilcisinin de bir temen­
nisi idi bu sözler!
Pelle’ye göre, Lâtife Hanım’la ev­
lenme şekli, eşini yanma alarak Anado­
Sefaretin elde ettiği istihbarat rapor­
larına göre, Ankara’da Büyük Millet
Meclisi bir hercümerç içindeydi. Mec­
lis’te Mustafa Kemal’e karşı muhalefe­
ti Fransız generali şöyle anlatır:
“Muhalifler, Mersin Milletvekili Selahaddin Bey’in liderliği altında toplan­
maktadır. İkinci grup diye
adlandırılmaktadır. Bu gruba 80 ilâ 104
milletvekili dahildir. Her zaman toplu
hareket etmekte ve Mustafa Kemal’in
aleyhine de toplu şekilde oy vermekte­
dirler. Meclis her ne kadar 340 üyeli
ise de, hiçbir zaman toplantılarda
200’den fazla üye bulunmamaktadır.
Bunun içindir ki 80 ilâ 100 kişilik mu­
halefet mühim rol oynayabilir. Bu gru­
bu, Meclis’in İkinci Başkanı Hüseyin
Avni, AlbayKara Vasıf ve Adliye ile Şe­
riye vekilleri de ber zaman desteklemek­
tedir.
Son haftalarda, Mustafa Kemal’e
sadık kalan gruptan yeni kopmalar ol­
muştur. Aralarında Refet Paşa, Cemal
Paşa gibi Meclis’in en gözde askeri şah­
siyetleri de vardır ve şimdilik bunlar,
“ müstakil” olarak kendilerini tanıtmak­
tadırlar.”
Fransız komiserinin Mustafa Ke­
mal’e atfettiği bir “rüya” da var! Şüp­
hesiz, halifecilerin yaydıkları bir söylenti
daha... Neymiş, Mustafa Kemal’in ni­
yeti? General Pelle şunu yazıyor:
“Mustafa Kemal’in niyeti, Hali­
feyi tasfiye etmek.. Eski sultanlar gi­
bi, hiçbir sınır, hiçbir kontrol
tanımayan geniş yetkilerle tahta çıka­
cak. Veya halifeyi silik, yetkisiz, zavallı
bir halde yambaşında bulunduracak ve
tarihteki o askeri diktatörler gibi mut­
lak bir idare kuracak.”
İstanbul’un her tarafa yaymak iste­
diği bir (rüya)...
Ve bu adama karşı halife etrafında
birleşmek ne kadar doğal bir hareket
olacaktı!
Gazi Mustafa Kemal Paşa hazırlık­
ları hissediyordu. Nisanın hemen başın­
da Meclis kendi kendini-feshetmişti.
Muhalefet öylesine boş bulunmuştu ki,
onun başlıca savunucusu EBÜZZİYA
Velid Bey TEVHİD-İ EFKÂR gazete­
sinde: “ Meclis intihar etti!” demekten
kendini alamamıştı.
Seçim hazırlıkları başlamıştı.
YARIN:
"Lozan ve Türkiye”
(
6
)-
(F.D.B.A) Turquie, CİM: 98
Martın ilk günlerinde Ortaköy’e, Be­
şiktaş’a, Eyüp’e, atlarla, arabalarla, ev­
lâdan (prensler) peşinde, kafileler halin­
T \/s . n o r » *
VJ A I I.
t-
T". x . • » —
•
ı rz:
8 MART 1984
o
Omer
şgm i
COŞAR
c
• STİKLÂL Savaşı’mn sonrası ilk
| seçimlerde saltanatçı, halifeci birA takım kişiler elenmişti. Lozan
Antlaşması da imzalanmıştı.
Acaba Lozan barışı karşısında ha­
life ne düşünüyordu?
İstanbul’dan ayrılan Fransız Yüksek
Komiseri General Pelle’nin görevlerini
devam ettiren Jesse Cnrely, saraya baştercümanmı yollamış, görüşme isteğin­
de bulunmuş. Sarayın kapılan Fransa
temsilcisine açıktır diye cevap gelmiş.
Varmış saraya, bekletilmemiş, hemen
huzura alınmış! Halifenin her zaman ol­
duğu gibi ilk sözleri, Fransa’ya karşı
duyduğu yakın ilgiye dair... Halife ko­
nuşurken Fransız diplomatı bakmış ki,
Abdiilmedd ile kendisinden başka kim­
se yok odada. Gazi Paşa’nm kati tali­
matına rağmen, Dr. Adnan gelmemiş.
Acaba haber mi verilmemiş? Yoksa ha­
life, Fransız diplomatı ile başbaşa ko­
nuşmak istediğini belirtmiş ve Dr.
Adnan da razı mı olmuş?.. Bilinemiyor.
Jesse Curely de anlayamamış. Diyor ki:
“Bence meçhul sebeplerden ötürü
Dr. Adnan (Adıvar) mülakata iştirak
etmiyordu!”
Ve ekliyor:
“Rahatını kaçıran bir şahit bulun­
madan benimle konuşabilmelim imkâ­
nına kavuşmuş olmanın sevinci, hali­
fenin yüzünde açık açık görülüyordu.
Kendisi ile sohbetim bir buçuk saat de­
vam etti. Mabeyindekiler hayret için­
de kalmışlardı.”
Abdülmecid, Fransız diplomatına
önce “ Ankara’dakiler” den dert yanar,
şikâyetlerini anlatır ve der ki:
“Türkiye, Lozan Antlaşması nı yü­
rürlüğe koyamayacak kadar âcz için­
dedir. Türkiye'nin, Lozan’da kendisine
bırakılmış olan hürriyetlerden yararlı şe­
kilde faydalanabilmesi de imkânsızdır.”
(7)
Abdülmecid bir nokta üzerinde ıs­
rarla durur:
Yabancıların Türk adaleti önünde­
ki halleri!
Halifeye göre, yabancı devlet vatan­
daşlarına kabaca davranılacak, adale­
tin dağıtımında skandallar patlayacak ve
böylece, kısa veya uzun bir zaman so­
nunda fakat mutlak olarak, yabancı dev­
letlerin m üdahalelerine im kânlar
yaratılmış olacak!
Halifenin söylemediği; yabancı mü­
dahalesinin de kendisini yeniden tahta
sultan olarak yaklaştıracağı...
Fransızların isteği
Fransız diplomatı, Abdülmecid'in
Ankara'dakiler nezdinde nüfuzunu kul­
lanmasına, onlan "mutedil'' davranma­
ya davet etmesine hükümetinin büyük
önem vermekte olduğunu söyler ve ha­
lifeden şu cevabı alır:
“ İhtiyatlı davranmalın için ısrarlı
tavsiyelerde bulundum, bulunmaya de­
vam ediyorum. Fakat bu tavsiyelerimin
nazara alınacağına dair hiçbir ümidim
yoktur."
Halife Abdülmecid Fransız
diplom atıyla "başbaşa" yaptığı
görüşmede şöyle diyordu:
“TürkiyeLozan’ı
yürürlüğe
koyamayacak
kadar âcizdir’’
Fransa’nın yeni
Yüksek Komiseri
Curely,
Abdülmecidi
şöyle
tanımlıyordu: "Bir
gün ne yapıp
yapıp saltanatının
eski haklarına
tekrar kavuşmaya
azmetmiş bir hali
vardı”
“ Abdülmecid, siyasî haklarından
mahrum edilmiş olmayı bir türlü ka­
bul etmeyen bir kişi olarak karşımdaydı. Ve bir gün, ne yapıp yapıp, salta­
natın eski haklarına tekrar kavuşma­
ya azmetmiş bir hali vardı. Ben kendi­
sini böyle bir halde tanımıştım.”
Yorgun ve bitik
1923 yılının Temmuz’unda ise, ha
lifenin hali değişik miydi?
Jesse Curely der ki:
“Abdülmecid’i son aylarda ziyaret
etmemiştim. Bu defa yorgun, bitik, ih­
tiyarlamış buldum. Karşımda, cesare­
tini yitirmiş bir kişi vardı...”
Fransız diplomatı gene de ümitlidir
ve hükümetine şu nasihatlerde bulunur:
Yalnız halife, kimlere tavsiyelerde
“ Abdülmecid, Türkiye'de iktidarı
bulunduğunu açıklamaz. Kendini birta­ ele geçirebilecek güce sahip değildir. Bu
kım işler yapan mühim bir kişi olarak yolda girişimlerde bulunması da bek­
mı göstermeye çalışmıştır? Yoksa An­ lenmemelidir. Yalnız, şartların, mezi­
kara’da kendisine yakın birtakım çev­ yetleri inkâr edilemeyen bu kişiye
relerle hakikaten bağlantıları mı vardır? yardıma olması ümit edilir. Abdülme­
Jesse Curely, bu konuyu cevapsız bı­ cid, Fransa’nın samimî bir dostudur.
rakır ve yazısına devam eder:
General PeBe ile çok sıkı temastan var­
‘'Benimle ne zaman başbaşa, şahit dır. Yetkilerinin genişlemesi, kuvveti­
olmadan kaldıysa, sohbetlerinde de­ nin artması, Fransa’nın menfaatlerine
vamlı bir şekilde Ankara’dakfler hak­ lamamiyle uygundur. Onu müşkül du­
kında ağır bir dil kullanmıştır. Halife rumlara düşürmekten şiddetle kaçınma­
bu defa da aynı şekilde davrandı. Jön- lıyız.”
•ürkleri aşağılayarak dedi ki:
Bir yabancı devletin temsilcisine bu
— Babam onlara koca bir impara­ kadar teslim olan Abdülmecid’e hangi
torluk bıraktı. Onlar ise koca impara­ şartlar yardımcı olabilirdi? Abdülmetorluğu küçücük bir Türkiye haline cid’in hâlâ saltanatı geri getireceğine
getirdiler!
ümidini bir türlü yitirmemesinin sebep­
Abdülaziz’in bu oğlu hemen dokuz leri neydi? Kimlere güvenerek, Lozan
aydan beri Hilâfet makamını işgal edi­ Andlaşması’nı imzalayanlara, Ankara’­
yor. Fransız diplomatı, halife ilân edil­ ya karşı böyle ağır bir dil kullanabili­
diği günlerde de birçok defa onu ziyaret yordu?
etmiş, kendisi ile konuşmuştur. 1922 yılı
Kasım’mda halifeyi şu şekilde görmüş­ İngiltere oyuna katılıyor
İstanbul’un belli başlı gazeteleri, ga­
tür:
zetecileri onun yanındaydı. Bu arada
Ankara’da Cumhuriyet ilân edilmişti
ama, hemen arkasından, 9 Kasım’da
Anadolu ordusunun kahraman general­
lerinden Kâzım Karabekir, yanında es­
ki başbakan Hüseyin Rauf (Orbay)
olduğu halde saraya gelmiş, halifesinin
yanında olduğunu açıkça göstermişti.
Çok karışık ve tehlikeli bir hava esi­
yordu.
Ve İngiltere hemen oyuna katılmış­
tı.
4 Aralık akşamı İstanbul gazetele­
rinden birkaçına — hilâfetin en koyu
savunucularına — mektuplar iletiliyor­
du. Biri mi getirmişti? Posta ile mi yol­
lanmıştı? Mektuplar Londra’dan geli­
yordu. Biri Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, diğeri de İsmet Paşa’ya aitti. Fa­
kat mektuplar daha Ankara’ya ulaş­
madan bu gazetelerin eline geçmişti bi­
le!
Bir gariplik vardı bu işte. Bir oyun
seziliyordu.
Gönderenler kimdi?
İslâm dünyası adına konuştuğunu id­
dia eden Ağa Han ile Emir Ali! İki
Hindli. Bunlan Hüseyin Cahid de,
Ebuzziya Velid de, Ahmet Cevdet de
Lozan Konferansından gayet yakından
tanıyorlardı. Hatta bu iki Hindlinin İn­
giliz devletinin hizmetinde olduklarım,
güvenilecek kişiler olmadıklarını, Lond­
ra’nın izni olmadan bir adım bile ata­
mayacaklarını konferansın devam ettiği
günlerde gazetelerinde yazmışlardı.
Hindli Müslümanlann da bu iki kişiye
Halife Abdiilmecid, Fransız diplomatına sürekli “ Ankara'dakiler'den dert yanıyor­
du. Mustafa Kemal Paşa olayların peşini bırakmadı ve 3 Mart 1924’te hilâfet kaldı­
rıldı, Abdülmecid yurt dışına çıkarıldı. Bazılarının ileri sürdüğü gibi ne Türkiye’nin
durumu sarsıldı, ne de kimse Abdülmecid’e elini uzattı. Fotoğrafta, yeni Türkiye'­
nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 1931'de Bursa'da halkın arasında görülüyor.
güveni katiyen yoktu. Bunu da biliyor­
lardı.
İki H indli'nin istekleri
Mektuplarda yazıh istekleri neydi bu
iki Hindlinin?
1— Halifenin nüfuzunu azaltacak
hiçbir yola başvurulmamahdır.
2— Bir din adamı olarak halifeye,
Türkiye’nin siyasî bünyesinde yer veril­
melidir.
3— Halife, her zaman Osmanlı ha­
nedanı içinden seçilmelidir.
4— Halife, hiç olmazsa Papa kadar
prestij ve nüfuza sahip olmalıdır.
Doğrudan doğruya Türkiye’nin iç iş­
lerine müdahale idi bu istekler! Ve bu
müdahaleler, Londra'da Sömürgeler Ba­
kanlığında hazırlanan mektuplar yolu
ile ve sözde“ İslâmDünyası"da âlet edi­
lerek yapılıyordu.
yecan içindeydi. Kimler halifenin yar­
dımına koşuyordu?
Olaylar bundan sonra süratle geliş­
mişti. İngiliz oyununa düşen gazeteci­
ler, İstiklâl Mahkemesi önüne getirilmiş.
25 gün hapiste kaldıktan sonra beraat
etmişlerdi. Bu arada gazeteleri bir gün
bile yayınlarına ara vermemişti.
H ilâ fe t kalkıyor
Peşini bırakmamıştı Gazi Paşa, ha­
lifenin...
Nihayet 3 Mart akşamı Meclis, hi­
lâfeti de kaldırıyor ve o gece Abdüİmecid ile Osmanlı hanedanından kalanlar
yurt dışına çıkarılıyordu.
İstanbul’un hilafetçi gazetelerine gö­
re, Türkiye için bir intihardı bu hare­
ket (İKDAM); bundan sonra Türkiye
birkaç milyonluk küçücük bir devlet,
hatta bir (hiç) olarak kalmaya mahkûm
ediliyordu (TANIN); şimdi bir başka
Bu kadar açık bir oyun karşısında devlet hilâfeti hemen kapacak, bu kuv­
İstanbullu gazetecilerin basiretlerini bir­ veti Türkiye’ye karşı kullanmaya kalkı­
den bağlayan ne olmuştu? Halifeye karşı şacaktı (TEVHİDİEFKÂR)...
sonsuz bağlılıkları mı, yoksa Gazi Pa­
Türk dostu olarak tanınan bir Fran­
şa’ya veya onun yapmak istediği reform­ sız yazan Cbude Farrere de, ECHO DE
lara karşı duyduktan kin mi? İşgal PARİS adlı gazetede şu kehaneti savurdevrindeki İngiliz entrikalannı onlardan muştu:
iyi takip eden, onlardan iyi bilen yok­
“ Mustafa Kemal ve İsmet, bunun
tu. Bütün bu hatıralar sanki birden si­ cezasını çok ağır ödeyeceklerdir.”
linmişti hafızalarında!
O günden bu güne altmış yıl geçti:
Abdülmecid, 1923’ten sonra İsviç­
Almışlar bu mektuplan, hiçbir araş-'
tırma yapmadan gazetelerinin birinci re’de, Paris’te yirmi yıl yaşadı. Kim ona
sayfalanna yerleştirmişlerdi. Bir yorum elini uzattı? Hangi devlet, hilâfeti kap­
yaparak mı? Bu mektupian gönderen­ mak için gayret gösterdi?
lerin İngiltere’nin elinde birer propagan­
da ajanı olduklarını belirterek mi?
- Bini Hayır.
5 Aralık sabahı İstanbul halkı he­
Ta h a Toros Arşivi
Download