UNUTULMAYACAK BİR SANAT: MİNYATÜR/ Saliha YILDIRIM* Minyatür

advertisement
UNUTULMAYACAK BİR SANAT: MİNYATÜR/ Saliha YILDIRIM*
Minyatür; kağıt, parşömen, fildişi üstüne boya ve yaldızla
ışık, gölge, boyut verilmeden yapılan bir sanattır. Eski Mısır ve
Yunan’da doğduğu sanılmaktadır. Genelde el yazması kitapların
süslenmesi ve konuların betimlenmesinde kullanılmıştır.
BATIDA MİNYATÜR
Altın çağını Bizans’ta Justinianus döneminde
yaşamıştır. Hıristiyan gelenek ve konularına uygun olarak
sürdürüldü. Orta Çağ’ da Avrupa ülkelerine geçti.
El yazması kitapların süslenmesinde IX­XII yüzyılda
dinsel metinlerin süslenmesinde kullanıldı.
VIII. yüzyılda Venedikli Rasalba Griera’nın icat ettiği
fil dişi üstüne minyatür yapma tekniği önce XV. Louis’in
sarayında tutuldu ve sonra Avrupa saraylarında yayıldı.
En önemli yapıtlar İtalyan, Fransız, Burganyalı ve
Flandre’nin Rönesans prenslerinin saraylarında yapıldıysa
da matbaanın icadıyla minyatür Avrupa’da önemini yitirdi.
Romantizm döneminde minyatür portre Avrupa’da önem
kazandıysa da yerini fotoğraflara bıraktı.
İSLAM KÜLTÜRÜN’DE MİNYATÜR (NAKIŞ)
Soyut güzelliği temel alması bakımından Müslümanlarca
sevilen minyatür, İslam Kültürü’nde XI. yüzyıldan itibaren
gelişme göstermiştir. XII. yüzyılda Kahire,Fatımî Okulu
gibi minyatür okulları açılmıştır. El yazması kitaplar
minyatürlerle zenginleştirilmiştir. Nakkaş veya musavvir
denilen minyatür sanatçıları muhteşem hayâl gücüyle ve
zengin renk kullanımıyla zaman zaman gerçekçiliğe de yer
verilmiştir.
Arap­İslam minyatürü, Orta Asya’da Uygur
Minyatürleriyle, Anadolu Selçuklu Devleti’ne ait minyatür
üsluplarından etkilenmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’ne
ait minyatürlerin bir bölümü Abbasiler döneminde derlenmiş
yada doğrudan Arapça’ya çevrilmiştir.
İslami minyatürler genellikle tıp,botanik,astronomi gibi
bilimsel konuların yanında; mesnevi ve öykü kitaplarında da
kullanılmıştır.
Ahmed Musa, onun öğrencisi Şemseddin Şeyhi, Derviş
Muhammed, Behzad, Aka Mirak, Ali en ünlü nakkaşlardır.
TÜRK­İSLÂM MİNYATÜRÜ
İlk örnekleri Anadolu
Selçuklularda vermişti.En ilgi
çekici ve tipik örnekleri Topkapı
Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde
korunan Varka ve Gülşah adlı
mesnevide
yer alır.İstanbul’un
Osmanlı Devleti’nde
minyatür,
II.Beyazıt döneminde minyatürlü el yazması kitaplar
çoğalmaya başladı. Edebî kitaplarla birlikte tarih ve
sultanların yaşamları konusundaki kitaplarda minyatürlerle
süsleniyordu. Bu dönemde Uzun Firdevsî’nin yazdığı
Süleymannâme adlı yapıt klâsik Osmanlı minyatürünün
başlangıcı sayılır.
I.Selim (Yavuz) dönemi minyatürlerinde değişik mekan
ve renk düzenleri içinde yapılara ve insan tiplerine yer
verildi. Bunu yeni bir Türk minyatürü akımı olarak gören
araştırmacılar vardır. Nedeniyse Yavuz’un Çaldıran
Savaşı’ndan dönerken yanında getirdiği İranlı nakkaşların
etkileridir. Gerçi Anadolu Selçuklu minyatürünün de Arap
ve İran minyatürüne etkisi büyük olmuştu. Bu etki
I.Süleyman (Kanuni) döneminde gelişmeye başladı ve klasik
Osmanlı minyatürü en parlak çağını yaşadı. Şahname,
gazavatname ve gazaname adıyla hazırlanan yapıtlara
minyatür ekleme geleneği başladı.
Klasik edebiyat kitaplarındaki İran okullarının etkisini
sürdüren minyatür anlayışının yanında yeni konular ve yeni
bir üslup belirmeye başladı. İnsan yüzleri şematik, giysiler
gerçeğe yakın yapılıyor, kumaş, halı ve giysilerin üzerindeki
desenler. yapılardaki süslemeler ayrıntıyla gösteriliyordu.
Osmanlı tarihiyle ilişkili kent, kale, limanların görüntüleri
içine hiç insan figürü konulmadan gerçeğe yakın
canlandırılıyordu. Bu tarzın önemli temsilcisi olan Matrakçı
Nasuh aynı zamanda kaleme aldığı Beyan­ı Menazil­i
Sefer­i Irakeyn­i Sultan Süleyman Han adlı kitabında
I.Süleyman İstanbul’dan Tebriz’e gidişi ve Irak üzerinden
dönüş yolu üzerindeki konak yerlerini ve alınan kentleri 128
minyatür halinde çizdi. Gözleme dayalı bu eser Osmanlı
minyatürünün gerçekçi bir yönde gelişmesinde rol
oynamıştır.
Osmanlı minyatürü II.Selim ve III.Murat zamanında
gelişmesini sürdürdü. Nigarî, bu dönemde yetişmiş bir portre
nakkaşıdır.
XVII. yüzyıl nakşı, Osmanlı ünlülerini, şeyh ve
bilginlerini, onların Osmanlı sultanlarıyla ilişkilerini
anlatan minyatürler yapmıştır.
Osmanlı minyatürü son parlak dönemini XVIII. yüzyılın
ilk yarısında yaşamış ve XVIII. yüzyılın ikinci yarısında
batı kültürüne ilginin artması ve resim alanında da kendini
göstermesiyle minyatür gerilemiş ve XIX. yüzyılında
tamamıyla yerini Batı resmine bırakmıştır.
Osmanlı Devleti’nin imparatorluk haline gelmeye
başladığı yıllardan sonra saray yönetimi, Osmanlı Saray
fethinden sonra II.Mehmet (Fatih) zamanında kendi
teşkilatı içinde Ehl­i Hiref adı altında sanatçı topluluğunu
portresini yaptırmasıyla gelişmeye başlamıştır ve XIX.
oluşturmuştur. Sarayın her türlü sanat ve zenaat işlerini
Yüzyıla kadar süren kendine özgü bir Osmanlı Minyatürü
gören ve saraydan maaş alan bu topluluk imparatorluğun
gelişmiştir.
politik gücünün üst düzeye ulaştığı ve imparatorluk
Osmanlı sultanları da Selçuklular gibi nakış haneler
hazinesinin zengin olduğu dönemde kalabalık bir kadroya
kurarak tezhip edilmesine ve minyatürlerle
sahipti. Ehl­i Hiref teşkilatı içinde katipler mücellitler ve
zenginleştirilmesine yardımcı oldular.
nakkaşlar adı altında bölükler oluşturulmuştur.
Fatih döneminde önce portre alanında nakkaşlık gelişti.
Türk minyatür sanatı devletin bünyesinde eser verme
İtalya’dan getirilen ressamlar Fatih’in portresini yaptılar.
geleneğini XIX. yüzyıla kadar devam ettirmiş ve
Nakkaşlar Venedik’e gönderildi. Bu alanda yetişmiş en ünlü
imparatorluğun çöküşü ile bu akımlar durmuştur.
nakkaşlar; Sinan Bey, gül koklayan Fatih portresi ile
Günümüzde ise geleneksel sanatların yaşatılması yönündeki
tanınır ve öğrencisi Bursalı Şiblizâde Ahmet’tir.
faaliyetler çerçevesinde yürütülmektedir.
––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––­­–––––
*10 Fen­A Sınıfı Öğrencisi
26
Download