DIYANET ILMI DERGI • EKIM - KASIM - ARALIK 1992 • ClLT: 28 • SAYI: 4 KuR'AN-ı . . . M ukaddes Kur'an-ı kitabımız Kerim, ilimden uzak teşebbüslerin başa­ rılı olamayacağını, milletierin huzur ve refaha kavuşamayacağını, insanlığın bunalım­ KERIM VE ILIM lardan ve sosyal problemlerden kurtulamayacağını, cehaletin yeryüzünü karartacağını ve düşüncenin gelişmiyece­ ğini kabul ve telkin eder. D Halit GÜLER* le Bu önemli sebeple ve derin hikmetKerim'de şöyle buyurulur: Kur'an-ı "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insam alaktan yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti."(!) Demek ki insan her şeyi bilmiyor. Daha doğrusu başlangıçta hiçbir şey bilmiyor. İlim, dileyene her şeyi öğretiyer, ilerleme yollarını gösteriyor, medeniyet kapılarını ve hüner pencerelerini açıyor. Dünyayı yakından ilgilendiren önemli konulara ışık tutan, insanlığı rahatsız etmesi muhtemel problemierin hallini mümkün hale getirecek manevi formüllere insanlığı sahip kılan Kur'an-ı Kerim'in öncelikle ilimden, özellikle okuyup-yazmadan, bilginin sembolü kalemden bahsetmiş olmasının hikmet ve sebepleri üzerinde etraflıca durulması ve derinliğine düşünülmesi gerekir. Çünkü ilimsiz İslam'ı anlamak ve yaşamak mümkün olmadığı gibi, dünyayı ilgilendiren işleri ve ahirete ait hazırlıkları yeterli bir seviyede yürütmek de mümkün olmaz. Kur'an-ı tarzda geçmiş devirlerden örnekler vererek bilve geri kalmışlığı tenkit ve takbih eder. Allah-ü Teala şöyle buyurur: "Kitap ehlinden ve puta tapanlardan inkar edenler, şüphesiz içinde temelli kalacakları Cehennem ateşindedirler. İşte bunlar yaratıklarm en kötüsüdür."<2 l Müslümanlık, dini ilimlerle uğraşan kimse ile, yalnızca müsbet bilgilerle uğraşan mü'min kimseyi niyet, hizmet ve fazilet itibariyle eşit kabul ederek dengeyi sağlar. Kur'an-ı Kerim hangi sahada olursa olsun yararlı iş yapanları över ve: "Fakat inamp yararlı iş işleyenler, işte onlar da yaratıklarm en iyileridirler"<3l buyurur. Kerim, ibret alınacak gisizliği, görgüsüzlüğü, imansızlığı, tembelliği ğu "Muhakkak ki bu öğretim, İslam'ın öğretilmesidir. Fakat İslam, maddi oldukadar manevi alanda yani hayatın bütün görünüşlerinde bir hayat nizamından • Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı (1) Kur'an-ı Kerim, Alak suresi, ayet: 1, 2, 3, 4, 5. (2) Kur'an-ı Kerim, Beyyine suresi, ayet: 6. (3) Kur'an-ı Kerim, Beyyine suresi, ayet: 7. • 3• başka birşey olmadığından Peygamberin gayretini sadece ruhani-manevi sahada olarak vasıflandırmak mümkün değildir. "(4 ) Kur'an-ı Kerim, insanı yüceltmeyi, ilim ve fazilet sahibi yapmayı gaye edinBu önemli görevi yerine getirirken insanı fıtratına uygun ruh ve beden olarak ele alır. Ruhu iman ve ilimle, bedeni ibadet ve ahlakla, nefsi sabır ve şükürle besler, terbiye eder ve olgunlaştırır. miştir. Aşağıdaki ayet-i kerimede bu nokta şöyle açıklanıyor: ''Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. iyi işler yapanlar hariç. Onlar için ardı arası kesilmez bir müklifat vardır. "( 5) Yalnız inanıp En güzel biçimde yaratılan insanın, iyi işler yapması neticesinde hizmetinin büyük olacağı ve ardı arası kesilmeyen mükil.fatlara kavuşacağı Kur'an-ı Kerim'in pekçok yerinde ifade ediliyor. İyilik ve güzellik, ilim ve hikmet, inanmak ve ümitvar olmak, çalışmak ve araş­ ahlak ve fazilet, sevgi ve merhamet, güzel sanatlar ve edebi buluşlar. .. insanın fıtratına uygun; inkar ve isyan, kötülük ve çirkinlik, cehalet ve tembellik, şiddet ve zulüm, yokluk ve sefalet, nefret ve acımasızlık ... ters düşer. İnsana yakışmayan halleri zor kullanarak insan karakterine yerleştirmek için tarih boyunca yapılan çalışmalar hep hüsranla neticelenmiş, korkunç yıkılış ve kayboluşlara sebep-olmuştur. Bu sebeple dinimiz, ilme büyük önem vermiş, dünya ve ahiret için lüzumlu olan ilimleri müslümanlara tavsiye etmiştir. tırmak, Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizin gönderiliş sebeplerini açıklarken konumuzla ilgili noktaya da aşağıdaki ayet-i kerime ile şöyle işaret eder: "Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap ve hikmeti ve size bilmediki erinizi öğreten bir Resül gönderdik.' •(6) ievgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.) bir hadis-i şeriflerinde: __ö{renmek kadın ve erkek her müslümana farzdır"<7 l buyurur. "İiim Kur'an-ı Kerim: "De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"( 8) buyurmak suretiyle bilen insanın bilmiyen insandan, bilen toplumun bilmeyen toplumdan her zaman ve her yerde üstün olduğuna dikkat çekmiştir. Bu üstünlük yalnız dünya için değil, ahiret için de geçerlidir. Aşağıdaki hadis-i şeriflerde İslam dininin ilme büyük önem verdiğini ve bilgi- ne derin saygı duyduğunu göstermektedir: (4) islam Peygamberi, M. Hamidullah, Terc. M.S. Mutlu - Salih Tuğ., c. 2, s. 68. (5) Kur'an-ı Kerim, Tin suresi, ayet: 4, 5, 6. (6) Kur'an-ı Kerim, Bakara suresi, ayet: 151. (7) İbnü Mace, Sünen (Mukaddime), s. 81. (8) Kur'an-ı Kefiin, Zürn:er suresi, ayet: 9. • 4• "İlim ve hikmet mü'minin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alır."(9) "Bir kabilenin ölümü, bir alimin ölümünden ehvendir."(!O) "Alimler resüllerin mirasçılarıdır. "(ll) Dinimizin ilme verdiği önemi gösteren örnekleri daha da çoğaltmak, geçmişi­ mizden konu ile ilgili tabloları bulup dikkat nazariara sunmak mümkündür. Bunlardan bir tanesi de Bedir Savaşında esir alınan müşriklere müslümanların gösterdiği insani, ahlaki ve medeni muamelelerdir. Hz. Muhammed (S.A.S.)'in müslümanların galibiyetiyle neticelerren Bedir Savaşı esirlerinin serbest bırakılmalarının, esirlerden her birinin en az 10 müslümana okuyup yazma öğretme şartına bağlan­ ması gerçekten çok anlamlı bir davranış ve demokrasiye kazandırılmış güzel bir örnektir. Bu olay gösteriyor ki, Peygamber Efendimizi savaş meydanlarında bile ilmi düşünmekten ve eline geçen fırsatları, ortaya çıkan imkanları ilmin lehine değerlendirmekten hiçbir şey alıkoyamıyor. Okuyup yazma bilmeyen müslümanlarla hiçbir yere vanlmayacağını Peygamber Efendimizin çok iyi bildiğini bu olay ortaya koyuyor. Sürekli zaferin ilimle mümkün olacağını idrak eden Allah'ın Resulü, geçici zaferlerden kalıcı zaferiere yöneliyor. İlim ve insan sevgisi müslümanların ilk zaferinde asırlara ışık tutacak ve milletiere yol gösterecek çapta parlıyor. Denç yaşta İstanbul'u fetheden, yeni bir çağa imzasını atan Fatih Sultan Mehmet Han, toplarının Bizans surlarında açtığı gediklerden leventleriyle birlikte beyaz atının üzerinde şehre girer. Kendisini Bizansın ileri gelenleri çiçek buketleriyle karşılarlar. Genç padişah Rum kadınlarının takdim ettiği çiçek buketlerini kabul etmez, büyük bilgin ve gönül adamı Akşemseddin'i göstererek: "Bu buketleri ona verin. Her ne kadar bu şehri zabdetmek bana nasip olmuş ise de, İstanbul'un gerçek fatibi odur" der. Bu davranış İstanbul'un fethinde ilim adamlarının rolünü göstermesi ve genç padişahın alimiere saygıyı sergilernesi bakımından önemlidir. Fatih ilme değer vermemiş olsaydı ne Bizans surlarını yerle bir eden topları icad edebilirdi, ne de Haliç'teki zincirleri kıran gemileri karadan yürüterek denize indirebilirdi. Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır seferinden dönerken hocası Kemal Paşaza­ de'nin atının ayağından sıçrayan çamurlar kaftanını kirletir. Bıyıkları cesaretinin simgesi olan Padişahın öfkesi malum. Bu durum herhalde en iyi hocası tarafından bilinir. Çamurlu kaftanı görünce hocası ne diyeceğini şaşırır ve korkar. Yavuz Sultan Selim beklenenin ve tabii halinin aksine "üzülme hocam" der. "Bir alimin atının ayağından sıçrayan çamurlar benim kaftanımı kirlitmiş olmaz, bil'akis bize şeref kazandırır. Öldüğüm zaman bu kaftamn bu haliyle sandukamın üzerine örtölmesini vasiyet ediyorum" buyurur. Üzerinde durulmaya ve düşünülmeye değer İbret­ li ve ışıklı bir tablo. O çamurlar nasıl bir ışık saçıyor ki, zamanımızı bile aydınlatı­ yor. O devrin ilminin ve ihtişamının, aynı zamanda maneviyatının görkemli ürünlerini sergileyen Topkapı Sarayı Müzesi ilmin önemini ve alimin değerini kıyamete (9) Camiu's-Sahih (Bi Şerh-i imam İbn el-A'rabi), c. 10, s. 159. (10) Taberan!, Ebı1'd-Derda'dan rivayet etmiştir. (ll) Buhari 3/30, Tirmizi 39/19. • 5• kadar haykıracak olan o kaftanada sahip olmanın onurunu taşıyor. İslam'a gönül vermiş bir büyük padişahın alim e gösterdiği üstün bağlılık ve derin saygı. .. Sahabeden Abdullah İbn Amr'ın bize naklettiğine göre bir gün Peygamber Efendimiz, Mescid-i Şerife girerler. Görürler ki M escid-i Şerifte iki grup cemaat var. Bu iki gruptan birisi ilim müzakere etmekte, diğeri ise Allah'ı zikretmekte. Ehl-i ilim ve ehl-i zikir iki cemaat. Peygamber Efendimiz her iki cemaatı da sevgi ile selamladıktan sonra takdir hisleriyle şöyle buyurur: "Her iki cemaat ta doğru yolda ve yararlı bir gayretin içerisindedir. Zikir de ilim de mabede yakışır. Fakat benim gönlüm ve benim tercihim şu ilim öğrenen grupla beraberdir." imam Şafii: "İlim öğrenmek, nafile ibadetten makbuldür"< 12}. İbn-i Abbas: "Benim için gecenin az bir vaktini ilme ibadetle geçirmekten daha sevimlidir"(l3). ayırmak, bütün geceyi Hz. Ali (R.A.): "İiim maldan hayırlıdır. ilim seni korur, malı ise sen korursun. ilim amel edildikçe artar, mal ise harcandıkça eksilir"0 4). Görülüyor ki, İslam dini ve bu dine gönül vermiş, Kur'an-ı Kerim'in buyruğu­ nu iyi anlamış olanlar, bilgiye büyük önem vermekte, alimederin saygı göstermekte, bu maksatla ilim müesseseleri kurmakta ve kurulmuş olanları da yürekten desteklemektedirler. Kur'an-ı Kerim'in mükemmel kabul ettiği kimse; dini ilimlerlemüsbet bilgileri Dünya.ile Ahiret arasında imanı, zihni ve arneli bağlantı kuran, nefsi ile ruhunu bütünleştiren insandır. Kur'an-ı Kerim, dünya hayatının yalnızca dini ilimler le devam edemiyeceğine, ahiretin kazanılamayacağına, ilahi lütuf ve nimetIerin kemaliyle istifade edilir hale getirilemeyeceğine, beynelmilel platformlarda müslüman toplumların haklarının korunamıyacağına dikkat çeker. Dinimiz, bir müslüman için dini veeibelerini yerine getirecek kadar bilgiye sahip olmayı farz-ı ayın; tıb, hesap, astronomi gibi bilgilere sahip olmayı da farz-ı kifaye kabul etmiştir. Bu müsbet bilgilere müslümanlar arasında kimse sahip olmazsa, yani fizikçi, kimyacı, tabib, cebirci yetişmemiş ise bütün toplumu sorumlu kabul edeceğini asırlar­ ca önce açıklamıştır. anlaştıran, " ... Yeryüzü ve gökyüzü şeklinde mevcudatın oluşunu sağlayan sebep ve neticeler zincirinin araştmhp tetkik edilmesine, İslam karşı çıkmaz. Aksine, Kur'an-ı Kerim, bu konuda bilgi ve maliimatımızı derinleştirmemize bizi teşvik eder." "Gerçekten de yerlerin ve göklerin yaradıhşında, gün ve gecenin uzayıp kısal­ sahipleri için muhakkak birçok işaretler vardır. Bu gibi kimseler ayakta iken, otururken ve yatıp uzandıklan yerde Allah'ı tefekkör ederler, gökyüzü ve yeryüzünün yaradılışını inceden ineeye düşünürler (ve şöyle derler): -Ya Rabbi. Sen bunlan boş yere yaratmadın. Seni yüceltir, ululuğunu kabul ederiz. Sen bizi Cehennem azabından koru ... "(15) masında akıl (12) İhyau Ulil.mi'd-Din, -ı:erc.Ahmet Serdaroğlu, c. ı, s. 29. (13) Aynı eser, c. L s.25. (14) Aynı eser, c. 1, s.23. (15) Kur'an-ı Kerim, AI-i lmran sil.resi, ayet; 190-191. • 6. "İkisinin arasını bulucu mutedil sınırlar konduğu takdirde, iman ve ilim işbir­ haline gelir ve fizik yahut insana fayda sağlayan ilimler ile dini ilimler ikisi bir arada giderler."< 16l liği İkisi bir arada gidince de Kur'an-ı Kerim'in talimatı tahakkuk etmiş olur. gerçekleşmiş ve programı 1Imin; dini ilimler, müsbet ilimler şeklinde kesin çizgilerle tasnife tabi tutulmabile Kur'an-ı Kerim'in ruhuna aykırı düşer. Kur'an-ı Kerim'i iyi tetkik etmiş, yeryüzüne getirdiği geniş rahmeti, derin hikmeti ve sonsuz hizmeti iyi kavramış, düşüncesini O'nun aydınlığında yüceltmiş bir kimsede bu ayınma karşı çıkar. Himden bahseden kitaplarda bu tasnifin görülmesi için pratikliğini sağlamak içindir. Takdir edersiniz ki, bir kimsenin bütün ilimlerle uğraşması mümkün değildir. Belki aklı yeter de ömrü yetmiz. Kim hangi ilimle uğraşmak istiyorsa o kimseye rehberlik yapmak bakımından ilimler şıklara, her şık da kendi arasında bölümlere ayrılmaktadır. Belki ilimleri, belki değil muhakkak, faydalı ilimler, yararlı ilimler şeklinde sınıflandırmak gerekir. Müsbet ilimler, dini ilimler şeklindeki tasnif fayda veya zarar, yarar nisbeti açısından değildir. Her iki ilim dalının da faydalı olduğu kesindir. Herhalde öğrenmeyi kolaylaştırmak ve ihtisaslaşmaya gidilmesini sağlamak açısından böyle bir tasnife gidilmektedir. Müsbet ilimlerde fazilet derecesinde ileri gitmiş kimseler dini ilimleri küçümsemeyecek, dini ilimlerde aynı derecede olan kimseler de müsbet ilimleri küçümsemeyecektir. sı Tefsir, hadis, fıkıh ve kelam gibi dini; tıp, astronomi ve aritmetik gibi müsbet ilimler dinimizce övülmüş ve senelerce en ileri seviyede medreselerde okutulmuş­ tur. Matematik gibi hesaba dayanan, fizik gibi tecrübeye dayanan, tıp gibi insan vücudunu inceleyen ve hastalıklardan korumaya çalışan, astronomi gibi göklerin sırrını araştıran ilimler, Allah 'ın yüce kudretini eseriyle tanımakta ve tanıtmakta, dünyanın yaradılışındaki ve insanın hizmetine verilişindeki ilahi hikmetleri kavramakta bize yardımcı olur. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratlhşında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanlann faydasına olan şeyleri denizde taşıyıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri diriiterek üzerine her çeşit caniıyı yaymasmda, rüzgarlan ve yer ile gök arasmda emre hazır bekleyen bulutlan evirip çevirmesinde elbette düşünen bir toplum için (AIIah'm varlığma ve birliğine) deliller var- dır."<17l Kur'an-ı Kerim'in öngördüğü bir seviyede düşünen toplum haline gelmek koKolay değildir ama, yine de mümkündür. Allah'ın varlığına ve birliğine ait delilleri müsbet ilimlerlede yoğrulmuş mü'min düşünce ancak ortaya koyabilir. lay değildir. (16) İslam Peygamberi, M. Hamidullah, çev. Salih Tuğ, c. 2. s. 780. 07) Kur'an-ı Kerim, Bakara suresi; ayet: 164. •7• Cehaletleri sebebiyle müsbet ilimiere ve fenni gelişmelere karşı çıkanların bu müslüman olsalar bile müslümanlıkla karıştırmamak gerekir. Aşağı­ daki ayet-i kerimede görüldüğü gibi Hz. Musa ne güzel buyurmuş: "Musa, kavmlne: (Allah size bir inek kesmenizi emrediyor) demişti. (Bizimle alay mı ediyorsun) dediler. (Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım) dedi."cısı Cahillerden korunmak için Allah'a sığınınaktan başka çaremiz yoktur. Çünkü Allah'a sığınmak­ ta ilim var, hikmet var, firaset ve aydınlık var. tutumlarını, Ne yazık ki bu tutumu fırsat kabul ederek islamı suçlamak ve İslamın ilme verönemi tesirsiz hale getirmek isteyenler senelerce bu durumdaki insanların düşünce ve davranışlarını istismar ederek müslümanlığı müsbet ilme karşıymış gibi gösterme, hatta resmi kafalara kabul ettirme çabası içine girmişlerdir. Ne yazık ki bu düşüncede olanlar daha çok sinema ve tiyatroyu da karanlık emellerine alet etmek suretiyle genç nesilleri, dini ilimleri üniversiteye so kınamak için bir güç olarak hazırlama savaşı vermişlerdir. İsminin önünde akademik ünvanı bulunan kimseler bile zaman zaman bu istikamette yazılar yazma ve konferanslar verme gafletini göstermişlerdir. Halbuki İslam dininin müsbet ilme karşı olduğuna dair ilim tarihinden bir tek örnek göstermek mümkün değildir. Eğer öyle olsaydı İstanbul nasıl fethedilirdi? Eğer öyle olsaydı Selimiye ve Süleymaniye nasıl yapılırdı? Eğer öyle olsaydı Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd, Biruni' ve Tuğrul Bey nasıl yetişirdi? diği ilim, insana ve cemiyete faydalı olduğu ölçüde değer kazanır. Peygamberimiz; olmayan bilgiden Allah'a sığmırım"Cl9) buyurur. İnançsız bir ilim adamının iştigal konusu ne olursa olsun kendisine ve başkasına faydalı olacağı şüphe götürür. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim, yalnızca müsbet bilgilerle uğraşan kimselerin dinden uzaklaşmamaları için gerekli tedbiri almış ve zemini hazırlamıştır. Bu dengeyi sağlıyan ve hassasiyeti gösteren kimselerin, uzmanlık alanlarında çalışmaları ilerledikçe Kur'an-ı Kerim'e hayranlıkları da artmıştır. "Faydası Aşağıdaki ayet-i kerime Kur'an-ı Kerim'i bize mealen şöyle takdim eder: "Gerçekten bu Kur' an, (insanı) en doğru yola iletir ve iyi işler yapan mü'minlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler. "(20) tekamüle ve hizmete müsait duygu ve düşüncelerle yaratmüsait pekçok gizli kabiliyetİn sahibidir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.)'in; "Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Fakat annesi babası onu ya Yahudi, ya Hıristiyan ve ya da Mecusi yaparlar."C21 ) buyurması bunun açık delilidir. Diğer canlılar da bulunmayan bu özellikten dolayı da dünyayı hizmetine arnade kılmış ve çalışma alanı olarak göstermiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Namaz kıldıktan sonra yeryüzüne dağıAllah (C. C.) insanı mıştır. İnsan, geliştirilmeye (18) Kur'an-ı Kerim, Bakara suresi; ayet: 67. (19) İhyau Ulumi'd-Din, Terc. A. Serdaroğlu, c. 1, s. 81 (İbn-u Abdülberr; birden) (20) Kur'an-ı Kerim; İsra suresi, ayet: 9. (21) Tecrid-i Sarih, 4/529 No: 664. • 8. Im ve Allah (C.C.)'ın lütfundan (nasibinizi) eresiniz. "< 22l arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa İnsanı günah işlemeye, kötülük yapmaya zorlayan faktörler, çeşitli telkin ve tesirlerle sonradan kazandınidığı için en üstün varlık olarak yaratılan insanın dünyasında tezatlar, sürtüşmeler, yozlaşmalar ve ahlaki çöküntüler meydana getirir. İnsan, yaradılışında mevcut olmayan isyan, inkar ve cehalet gibi hallerle fıtratın­ da getirdiği güzelliklerin savaş meydanı haline gelir. Bunun neticesinde ruh perişanlığı, anlayış bulanıklığı ve karakter bozukluğu ortaya çıkar. Böyle insanlar, cemiyet içinde yaşar göründükleri halde, gerçekte yalnızlığın korkunç soğukluğunda kaybolmuş zavallılardır. Kendilerini içki ve kumara vererek bu yalnızlıktan kurtulmaya, eroin, esrar gibi uyuşturucu maddelerle ısındırmaya çalışırlar. İlimden de yoksun oldukları için nasıl bir felaketin kucağına sürüklenmekte olduklarının farkına varamazlar. Fert fert dini ve milli değerlerden arındırılıp yalnızlığa itilen olma hakkını, devlet kurma hürriyetini kaybederler. kalabalıklar millet Bu sebeple İslam dini, insanın güzel duygu ve düşüncelerle yaratılmış olmasını kabul etmekle beraber bu durumu kafi görmeyerek, bu inceliği tesbit etmek kaydıyla insanı ruh ve bedenle ilgili hizmetlerin ifasında sıkı bir disipline tabi tutmuş, fikren ve ahlaken yetiştirilmesi için en modern manada ve ileri seviyede eğitim ve öğretim müesseselerinin kurulmasını şart koşmuştur. Ecdadımız ilm e bu anlamda yönelmiş ve zamanın icaplarına uygun müesseselerini kurmuştur. Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde faydalı olan her türlü ilim o günün şartları içerisinde en ileri seviyede öğretilmiş, bu ilim yuvalarından Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, İbn-i Haldun, İbn-i Tufeyl, Gazali ve MevHlna gibi bilginler yetişmiştir. Fazla araştırmaya ihtiyaç duymadan şu neticeye varmak belki mümkündür: Ülkemizde son asırda gerçek manada ilmi düşünce yerleşmiş, eğitim ve öğre­ tim kurumlarını ciddi seviyede şekillendirmiş değildir. Geçmişimizi ve zengin kültürümüzü unutarak ve körü körüne Batıyı taklit ederek bir yere varamıyacağımız artık anlaşılmalıdır. Bu taklitçilik bizi yalnız dini ilimlerden değil müsbet bilgiden ve teknolojiden de mahrum bırakmıştır. Her şeye rağmen din! inancını kaybetmeyen ve milli kültürünü muhafaza eden Anadolu insanı, inancından aldığı ilhamla ve mazisinden kazandığı güçle ilme sahip çıkmıştır. Tarih boyunca Türk halkının ilme, hikmeteve fenne sırt çevirdiğini, gönül kapılarını kapattığını ve akıl merdivenini yıktığım gören olmuş mudur? Bunun böyle olduğunu hiç kimse iddia ve ispat edemez. Türk'ün göç yolları üzerinde yükselen medeniyet abideleri ilme yönelişimizin asrimıza ulaşan ve gelecek asırla­ ra da ulaşacak olan canlı şahitleridir. Türkiye'nin ilimle kalkınmasını, huzur duymasını, herkesin eşit muamele görmesini ve geleceğinden emin olmasını, gençlerin eşit şartlarda ve şansta okumasını istiyorsak dinimizin insana ve ilme verdiği değeri iyi anlamak zorundayız. (22) Kur'an-ı Kerim, Cuma suresi, ayet: 10. • 9• Kur'an-ı Kerim'in anladığı ve işaret ettiği gibi: Allah-ü Teiila Nisa suresinin 113. iiyeti kerimesinde mealen şöyle buyuruyor: "Allah'ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir grup, seni saptır­ Onlar sadece kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana lütfu cidden büyük olmuştur." · ınağa yeltenmişti. Allah'ın biz diğimiz şeyleri kullarına de en büyük lütfu bilmediğimiz şeyleri öğretmiş göstermiş olmasıdır. • 10. ve görme-