III. SELİM ve DÖNEMİ SELİM III and HIS ERA

advertisement
Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e
III. SELİM ve DÖNEMİ
SELİM III and HIS ERA
from Ancien Régime to New Order
Edtör
SEYFİ KENAN
İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM)
İcadiye Bağlarbaşı caddesi 40
Üsküdar 34662 İstanbul
Tel. (0216) 474 08 50 Faks (0216) 474 08 74
www.isam.org.tr
Kapak: III. Selim odasında (Kostantin Kapıdağlı, 1803; TSM, nr. 17/30)
Bu kitap;
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti’nin
31.10.2008 tarih ve 2008 / 31 sayılı kararıyla basılmıştır.
Baskı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara
© Her hakkı mahfuzdur.
İstanbul, Aralık 2010
Kenan, Seyfi (ed.)
Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e III. Selim ve dönemi = Selim III and
his Era from Ancien Régime to New Order / Seyfi Kenan (ed.) – İstanbul :
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2010.
752 s. ; 24 cm. – (İSAM Yayınları ; 88. Akademik Araştırmalar Dizisi ; 7)
Dizin var.
ISBN 978-605-5586-27-0
Geldim şu âlemi ıslah edeyim
Özümü meydanda gördüm sonradan
Zaman mahlûkuna meylimi verdim
Sermayemden zarar gördüm sonradan
Anonim Türk Ezgisi
Kaynak kişi: Feyzullah Çınar
İçindekiler / Contents
ÖNSÖZ / PREFACE · 9
GİRİŞ / INTRODUCTION · 13
III. Selim ve Islahat / Selim III and Reforms ∙ 25
Kemal Beydilli, III. Selim: Aydınlanmış Hükümdar ∙ 27
Mehmet Öz, Kānûn-i Kadîm: Osmanlı Gelenekçi Söyleminin
Dayanağı mı, Islahat Girişimlerinin Meşrulaştırma Aracı mı? ∙ 59
Muzaffer Doğan, III. Selim Döneminde Devlet Teşkilâtına
Dair Bazı Düzenlemeler ∙ 79
İlhami Yurdakul, III. Selim’in İlmiye Islahatı
Programı ve Tatbikatı ∙ 105
Seyfi Kenan, III. Selim Dönemi Eğitim Anlayışında Arayışlar ∙ 129
İktisat ve Teknoloji / Economy and Technology ∙ 165
Suraiya Faroqhi, In Quest of their Daily Bread: Artisans
of Istanbul under Selim III ∙ 167
Cengiz Kırlı, Devlet ve İstatistik: Esnaf Kefalet Defterleri
Işığında III. Selim İktidarı ∙ 183
Tuncay Zorlu, III. Selim Dönemi Osmanlı Teknolojisi ∙ 213
Siyaset ve Diplomasi / Politics and Diplomacy ∙ 253
Kahraman Şakul, Osmanlılar Fransız İhtilâli’ne Karşı:
Adriyatik ve İtalya Sularında Osmanlı Donanması ∙ 255
Güneş Işıksel, II. Selim’den III. Selim’e Osmanlı
Diplomasisi: Birkaç Saptama ∙ 315
Enes Kabakcı, Napoléon Bonaparte’ın Mısır Seferi (1798-1801) ∙ 339
Yüksel Çelik, III. Selim Devrinde Mısır’da Osmanlı-İngiliz
Rekabeti (1798–1807) ∙ 351
7
III. SELİM VE DÖNEMİ
Mustafa Aydın, III. Selim Zamanında Kafkasya ∙ 367
Fatih Yeşil, İstanbul Önlerinde Bir İngiliz Filosu:
Uluslararası Bir Krizin Siyasî ve Askerî Anatomisi ∙ 391
Yeniçeriler ve Nizâm-ı Cedîd / Janisarries and Nizâm-ı Cedîd ∙ 495
Mehmet Mert Sunar, Ocak-ı Âmire’den Ocak-ı Mülgâ’ya Doğru:
Nizâm-ı Cedîd Reformları Karşısında Yeniçeriler ∙ 497
Aysel Yıldız, Şeyhülislam Şerifzâde Mehmet
Atâullah Efendi, III. Selim ve Vak‘a-yı Selîmiyye ∙ 529
Yüksel Çelik, Nizâm-ı Cedîd’in Niteliği ve III. Selim ile II. Mahmud
Devri Askeri Reformlarına Dair Tespitler (1789-1839) ∙ 565
Sultanın İlk Daimî Sefirleri / The Sultan’s First
Permanent Envoys ∙ 591
Alaaddin Yalçınkaya, III. Selim Döneminde
Dış Temsilciliklerin Kurulması ∙ 593
Abdullah Uçman, III. Selim’in Viyana Elçisi:
Ebûbekir Râtib Efendi’nin Nemçe Sefâretnâmesi ∙ 625
Sanat ve Müzik / Art and Music ∙ 639
Günsel Renda, Sultan III. Selim ve Resim Sanatı ∙ 641
Şehvar Beşiroğlu, Sultan III. Selim ve Besteleri ∙ 653
Sonuç Yerine: Dönemin Sonu ve Sened-i İttifak /
In Lieu of Conclusion: The End of Era and the Deed of Alliance ∙ 665
Ali Yaycıoğlu, Sened-i İttifak (1808): Osmanlı İmparatorluğu’nda
Bir Ortaklık ve Entegrasyon Denemesi ∙ 667
EK 1 / Appendix 1 ∙ 711
EK 2 / Appendix 2 ∙ 725
Dizin / Index ∙ 729
8
ÖNSÖZ / PREFACE
Viyana’ya orta elçi tayin edilen Ebûbekir Râtıb Efendi, heyetiyle birlikte
görev yerine giderken Macaristan’da yol üstünde bulunan Izsák köyüne
uğradığında tarih Ocak 1792’yi gösteriyordu. Kasabayı andıran büyüklükte olan bu köyden Mihal Nayed adında bir Macar beyzâdesi elindeki
IV. Mehmed’in tuğrasını taşıyan bir ferman ile ağa mektubu ve mübâyaa
tezkeresi gibi Osmanlı döneminden kalma bazı belgeleri gösterdiğinde,
Ebûbekir Râtıb Efendi, “Şimdiden sonra bunlar neye lâzımdır, bunları
ihrāk etmelidir!” demiş ve Macar beyzâdesi de “Elbette Âl-i Osman bir
ulu devlettir, ‘grand seigneur’dür; bir devletin bu ismi alması kolay bir
iş değildir. Yine geri gelecektir, dolayısıyla elimizde bu sened bulunsun;
zamanla lazım olur!” şeklinde cevap vermişti.
Bu konuşmadan yaklaşık bir ay önce ise devletin başlıca simalarından
oluşan bir heyet 27 Aralık 1791 günü şeyhülislamın evinde bir araya gelerek güncel siyasî meselelerin dışında yaşanan gelişmeler için imparatorluğun nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini görüşmüş ve Yaş Antlaşması’na yol
açacak mükâlemelerin yapıldığı ve içlerinde Nizâm-ı Cedîd ıslâhatıyla ilgili
lâyiha verenlerin de yer aldığı bu toplantıda, Rus tarafının talepleri tartışılırken heyettekilerden bazıları, “Bu antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’na üç
beş yılı geçmeyen uzunlukta nefeslenecek bir vakit kazandırabilir; ancak
daha sonra Ruslar tekrar saldıracaklardır. Dolayısıyla bu zaman zarfında,
askerî teşkilât ve eğitim düzeninden iktisadî alana kadar ciddi bir yapılanma ve yenilenme sürecine girilmediği takdirde ‘…nefeslenecek vakit’ dediğimiz vaktin Anadolu yakasına hicret ve intikal vaktimiz olacağı güneş gibi
zâhirdir” sonucuna varmışlardı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun içeriden ve dışarıdan iki farklı görünümünü
dile getiren bu satırları okurken, 18. yüzyılın önde gelen entelektüellerinden
9
III. SELİM VE DÖNEMİ
Ragıp Paşa’nın, – bugünün diliyle – “uzaktan bakıldığında bu devlet heybetli bir aslan gibi gözükür; ama yanına yaklaştığınızda bu aslanın yelesinin
dökülmüş, dişlerinin sökülmüş ve pençelerinin tırnaksız olduğunu görürsünüz” şeklindeki sözlerini hatırlamamak mümkün değildir.
Osmanlılar’ın sosyal hayattan siyasî yapıya, askerî düzenden eğitim ve
düşünce dünyasına kadar değişen çeşitli alanlarda yaşadıkları açısından çok
önemli evrelerden birini oluşturan; birbirleriyle uyumlu veya uyumsuz iniş
çıkışların, tartışmaların, önemli gelişmelerin, hatta sıçramaların yanında
derin hayal kırıklıklarının da yaşandığı bir aşama olan ve III. Selim’in tahtta oturduğu bir zamanla buluşan bu dönem hakkında bir çalışma yapma
fikri, açıkçası 2006’da İSAM’da gerçekleştirdiğimiz “150. Yılında Islahat Fermanı” konulu konferanstan sonra aklımıza düşmüştü. Konferansı veren Kemal Beydilli hocamızla bir sohbet esnasında, III. Selim’in katledilişinin 200.
yılına rastlayan 2008’de hem bu hükümdarı ve yaptıklarını anmak, hem de
askerî alandan okullaşmaya varıncaya kadar bu döneme damgasını vuran
çeşitli gelişmeleri veya olguları tartışmak düşüncesi doğdu ve bu düşünce
kısa zamanda olgunlaşarak İSAM’ın desteğiyle küçük bir projeye dönüştü.
Aralık 2008’de yurt içi ve yurt dışından gelen çeşitli araştırmacıların katılımıyla “Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e: Ölümünün 200. Yılında III.
Selim ve Dönemi” başlıklı iki gün süren bir sempozyum gerçekleşti.
Mütevazı bir bütçeyle yapılan bu sempozyuma davet edemediğimiz; fakat sempozyum esnasında bu konu üzerinde çalışmakta olan ve doktora
tezlerini bitiren bazı arkadaşlarımız oldu. Sunulan bildirileri makaleye dönüştürme aşamasına geçtiğimizde, birkaç kişi haricinde herkes makalesini
gönderdi; ancak sempozyum programında yer veremediğimiz Günsel Renda hocamızdan ve tezlerini bitiren diğer arkadaşlarımızdan da kitap çalışmasına katkıda bulunmalarını istedik. Onlar da bizi kırmadılar ve böylece
beş çalışmanın daha bu projeye dahil olma imkânı doğdu.
Bu kitap çalışmasında asıl hedef, ölümünün 200. yılında III.Selim’i ve
dönemini çeşitli açılardan değerlendirmek, “nizâm-ı kadîm”den “nizâm-ı
cedîd”e, başka bir ifadeyle klasik yönetim sisteminden yeni düzene geçiş
çabasını ve sonuçlarını özgün araştırmalarla ve disiplinlerarası bir çalışma
yöntemiyle tartışmaktır. Tabi ki herhangi bir çalışmanın, başkalarının destek ve yardımı olmadan arzulanan yetkinliğe ulaşması mümkün değildir.
10
ÖNSÖZ
Bu çalışmanın hazırlık sürecinde fikirlerinden istifade ettiğim ve daima
teklifsiz yardımlarını gördüğüm, araştırmalarında genellikle III. Selim ve
dönemi üzerinde yoğunlaşan Kemal Beydilli hocamıza özel bir teşekkür
borçluyum. III. Selim deyince hemen akla bu dönem hakkında kapsayıcı
ilk ciddî çalışmayı yapan Stanford Shaw ismi de geliyor doğal olarak ve içimizden, keşke o da hayatta olsaydı da uzun yıllar bu döneme emek vermiş
birisi olarak ondan da son bir yazı alabilseydik; ancak programımız ona
yetişemedi. Ama yine de Shaw’un III. Selim üzerine yapmış olduğu, bence
Edward Said’in oryantalizm tanımlamasının epey uzağına düşen çalışmalarını burada bir kez daha anmak isterim.
Bu çalışmanın farklı aşamalarında yardımlarını esirgemeyen Suraiya
Faroqhi, İdris Bostan, Feridun Emecen, Ali Akyıldız’a ve kitabın son şeklini
almasında yaptığı son dakika katkısından dolayı –son dakikada kurulmuş
veya yazılmış bir makale değil kesinlikle, zira doktora tezinden çıkardı– Ali
Yaycıoğlu’na teşekkürü bir borç bilirim. Sempozyumun gerçekleşmesinden kitaba dönüşmesine kadar ihtiyaç duyulan desteği ve imkânı sağlayan
İSAM çalışanlarına, özellikle kitaplaşma sürecinde özverili ilgi ve yardımlarını gördüğüm tashih, dizgi ve tasarım bölümündeki arkadaşlara ayrı ayrı
teşekkür ederim. Altı yıldır İSAM Yayınları başkanlığını yürütürken her
kitapta olduğu gibi bu çalışmada da yardımlarını gördüğüm ve yayınların
hummalı trafiğini yetkinlikle takip eden Sema Doğan’a, bu sürede çıkan her
kitap yazarı gibi ben de teşekkürlerimi ifade etmeliyim.
Niyazi Berkes’in Türk çağdaşlaşma tarihinin “ikinci aşaması” olarak adlandırdığı III. Selim dönemindeki askerî yapıdan dış siyasete, sanattan eğitime kadar yayılan çeşitli alanlarda yaşanmış gelişmelerde, yenileşme çabaları
konusunda “ne olduğunu” ortaya koymaktan veya olanın göz alıcı bir şekilde “fotoğrafını çekmek”ten ziyade, “niçin olduğunu” inceleyen araştırmalardan oluşan bu çalışmanın Türk siyaset, kültür ve çağdaşlaşma düşüncesi
tarihine mütevazı bir katkı sağlamasını ümit ederim.
Seyfi Kenan
Kadıköy, Ekim 2010
11
İstanbul Önlerinde Bir İngiliz Filosu:
Uluslararası Bir Krizin Siyasî ve
Askerî Anatomisi*
FATİH Y EŞİL**
Napoléon Bonaparte, Moniteur gazetesinde yayımlanmak üzere Fransa Dışişleri Bakanı Talleyrand’a gönderdiği 30 Aralık 1806 tarihli bir
yazıda, Londra’nın çıkarlarına hizmet ettiğini düşündüğü Rusya’nın,
Osmanlı Devleti’ne karşı uyguladığı siyaseti değerlendirmekteydi. Öncelikle Pazvantoğlu Osman ve Alemdar Mustafa paşaların Rus ordusuna karşı verdikleri mücadeleyi öven Napoléon, makalenin devamında
Bâbıâli’ye gözdağı vermek amacıyla Marmara’da bulunan dört İngiliz
savaş gemisinden bahsetmektedir. Fransa kamuoyunu, devam eden savaşın haklılığına ikna ve gerekli mobilizasyonu sağlamak için kaleme
alındığı her halinden belli olan makalede, Osmanlılar’ın birkaç savaş
gemisiyle korkutulamayacağı vurgulanmakta ve bu şekilde İngiltere’nin,
Osmanlı başkentinde en fazla birkaç bina yağmalamakla yetineceğinin
altı çizilmekteydi. Nitekim Napoléon’a göre bu harekât ve Rusya’nın İran
 Bu çalışmanın araştırma ve yazıya geçirilme sürecinde Prof. Dr. Kemal
Beydilli’nin sağladığı lojistik ve verdiği sınırsız destek karşısında yazarın duyduğu minnettarlığı ifade etmekte her türden şükran cümlesi âciz kalmaktadır.
Yazar, makaleyi zenginleştiren görsel malzemeleri yayına hazırlayan Serhat
Küçük’e ve değerli katkılarda bulunan Kahraman Şakul’a minnettardır. Yazar,
ayrıca Hazel H. Heugan Educational Trust’ın sağladığı maddî imkânlarla çalışma fırsatı bulduğu National Archive (Londra) ve Scottish National Library
(Edinburgh) çalışanlarına teşekkürü bir borç bilir.
 Dr., Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
391
III. SELİM VE DÖNEMİ
siyaseti1 sadece “bütün müslümanları ortak bir davada ve vatanlarının
en değerli çıkarları etrafında toplamakla” kalmayacak, fakat bunun yanı
sıra İngiltere’nin Ortadoğu’daki siyasî ve ekonomik çıkarlarına büyük
bir darbe indirecekti.2 Bu bağlamda 1798-1799 senelerinde Fransa’ya karşı aynı ittifak antlaşmasına imza koyan üç devletten Osmanlı İmparatorluğu, 1806’ya gelindiğinde her geçen gün Londra ve St. Petersburg’dan
uzaklaşırken, Paris’e bir adım daha yaklaşıyordu. Çanakkale ve İstanbul
limanlarında bulunan dört İngiliz savaş gemisinin ve birkaç ay sonra
Bozcaada açıklarında bunlara katılacak olan diğer İngiliz gemilerinin
görevi, söz konusu süreci tersine çevirerek Bâbıâli’yi yeniden Fransa’ya
karşı kurulması planlanan koalisyona katılmaya ikna etmekti. Zira bu sırada Osmanlı Devleti ile Rusya arasında savaş başlamış, İngiltere’nin İstanbul elçisinin ise Bâbıâli nezdinde neredeyse hiçbir hükmü kalmamıştı.
Osmanlı Devleti’nin, müttefiklerinden kopuşunda 1806 senesi bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Nüfusu gün geçtikçe artan Nizâm-ı Cedîd ordusunun finansmanı için gerekli maddî imkânların sağlanabilmesi
amacıyla korumacı bir iktisat politikası izlemeye başlayan Bâbıâli, beratlı tüccarlar sebebiyle yaşadığı malî kaybı azaltacak tedbirler almaya
çalışmaktaydı. Zira Avrupa devletlerinin vatandaşlarına, antlaşmalar ile
verilmiş olan haklara sahip olabilmek için gayrimüslim Osmanlı tüccarları uzun süredir söz konusu devletlerin konsolosluklarından berat almaktaydı. Osmanlı ticaretinde önemli bir yere sahip olan Rumlar ise St.
Petersburg’un yükselişine ve elde ettiği ticarî ayrıcalıklara nazaran daha
çok Rusya’yı tercih etmekteydi.3 Bu bağlamda Rusya’ya yapılan bir seyahatin ardından, kıyafet değiştiren Rum tüccarlar ve Rus bandırası ile
Osmanlı limanlarında ticaret ve taşımacılık yapan gemi kaptanları, hiçbir
1
Rusya’nın Dağıstan ve Gürcistan’ı işgalinden Bâbıâli’nin ve İran’ın duyduğu
rahatsızlık konusunda bkz. Ahmed Cevdet, Târih, İstanbul 1309, VIII, 51; Armand Gosu, “The Third Anti-Napoleonic Coalition and the Sublime Porte”,
International Journal of Turkish Studies, 9 (2006), s. 228-230.
2 I. de Testa, Recueil des Traités de la Porte Ottomane, Paris 1865, II, 288-289. Yazar, Fransızca kaynakları Doç. Dr. Yunus Koç ve Doç. Dr. Gümeç Karamuk’un
yardımıyla kullanabilmektedir.
3 Osmanlı Devleti, bu sırada İngiltere’den yapılan ithalâta da sınırlama getirmeye çalışmaktaydı (Câbî Ömer Efendi, Târih, [haz. Mehmet Ali Beyhan], Ankara
2003, I, 102).
392
FATİH YEŞİL
Osmanlı reâyâsının sahip olmadığı haklardan ve gümrük muafiyetlerinden faydalanmaktaydı.4 Zamanla yabancı misyonlar açısından da önemli
bir gelir kaynağına dönüşen beratların, bilhassa Rus konsoloslar tarafından kanunsuz bir şekilde verildiğini ve beratlı tüccarların, elçiler tarafından siyasî amaçlar için kullanıldığını öne süren Bâbıâli, 1806 Mayısından itibaren bu konuda oldukça sert tedbirler almaya başlayacaktı.5 Bu
bağlamda Reîsülküttab Vâsıf Efendi, Rusya’nın İstanbul elçisi Italinsky’e,
artık Osmanlı tebaasından hiç kimsenin Rus bandırası taşımasına izin
verilmeyeceğini bildiren bir nota verdi. Mayıs ayı başlarında başkent dışındaki bütün Rus temsilciliklerine ulaştırılan söz konusu notada Bâbıâli,
elçiliklerden aldıkları beratlarla tâbiyet değiştiren Rumlar’ın, sekiz gün
içerisinde berat aldıkları konsolosluklardaki görev yerlerine dönmelerini
talep etmekte ve buna uymayan bütün beratlı tüccarların, tüm mallarının
müsadere edileceğini bildirmekteydi. Buna karşılık durumdan oldukça
rahatsız olan Italinsky, Rusya’da üç sene ikamet etmeyen hiç kimseye berat verilmediğini bildiren bir takriri Bâbıâli’ye göndermekle yetindi.6
İngiltere’nin İstanbul elçisi Charles Arbuthnot’un Bâbıâli’nin aldığı
karara tepkisi, Rus elçiden çok daha sertti. Zira derhal elçilik tercümanı Berto Pisani’yi, Bâbıâli’ye gönderen Arbuthnot, Osmanlı Devleti’nin
talebinin, Italisnky’nin İstanbul’dan ayrılması ile sonuçlanabileceğini
4
Aslında “patente, bayrak ve tercümanlar” 1799 Osmanlı-Rus ittifakının yenilenmesi için yürütülen müzakerelerde tartışma konusu olan temel meselelerden
biriydi. Zira Bâbıâli delegasyonu, Rusya’nın Osmanlı reâyâsına “göz koymasından” hiç de hoşnut olmadığını müzakereler sırasında açıkça dile getirmişti (bu
konuda bkz. II. Mahmud ve III. Selim Devrine Ait Avrupa Devletleri Sefirleriyle
Yapılan Mükâlemelerin Mazbatası: Bükreş Muahedesine Tekaddüm Eden Devirlerde Siyasî Meselelere Dair Yazılar, TTK Kütüphanesi, Y/524, vr.174b-182b).
5 Ancak alınan tedbirler problemi çözmekte yetersiz kalacaktır. Zira II. Mahmud
devrine gelindiğinde artık sadece tüccarlar değil, Balkanlar’da ahaliye zulmeden paralı askerler de, bilhassa Rus konsolosluklarından berat almaya başlamıştır (bu konuda bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Hatt-ı Hümâyun
Tasnifi (HAT), 45558).
6 Bu konuda Arbuthnot’un, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na, 6 Haziran 1806 tarihiyle gönderdiği “On Russian Affairs” adlı rapora bakılabilir. The National Archive (NA), Foreign Office Papers (FO) 78, nr. 50, s. 87 vd.; ayrıca bkz. Ahmed
Cevdet, Târih, s. 73, Johann Wilhelm Zinkeisen, Geschichte des osmanischen
Reiches im Europa, Gotha 1863, VII, 397-398; Vernon Puryear, Napoleon and the
Dardanelles, Berkeley, 1951, s. 100.
393
III. SELİM VE DÖNEMİ
belirttikten sonra, Rusya ve İngiltere arasındaki ittifaka referans vererek,
muhtemel bir “Osmanlı-Rus harbinin, İngiltere ile savaşı kaçınılmaz kılacağını” bildirmiştir.7 Bununla da yetinmeyen büyükelçi, İngiltere’nin Akdeniz Donanma Komutanlığı’na, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında savaşın her an başlayabileceğini rapor etmekte ve Fransa ile yakınlaşmakta
olan Bâbıâli’ye gözdağı vermek için daha önce talep ettiği filonun derhal
yola çıkmasını istemekteydi. Zaman içerisinde üslûbunu gittikçe sertleştirecek olan Arbuthnot, örtülü bir şekilde Bâbıâli’yi ilk defa savaşla tehdit ederken, diğer taraftan da Osmanlı Devleti’ne komşu olan Fransa’nın
muhtemel bir saldırısı halinde koruma önermekteydi.8 Ancak Prusya’nın
durumunu yakından izleyen Osmanlı hükümeti ne Fransa ile ne de Rusya
ve İngiltere ile savaşmayı planlamaktaydı. Çünkü bu sırada Osmanlı dış
politikasına yön veren Nizâm-ı Cedîd ekibi, Rusya’nın Fransa ile savaştığı
sürece batı sınırlarının güvence altında olduğunu, Fransa’nın müdahalesi
durumunda ise müttefikleri İngiltere ve Rusya’nın buna izin vermeyeceğini düşünüyordu. Ancak Bâbıâli’nin dış ilişkiler konusundaki bu rahatlığı
fazla uzun sürmeyecektir.9 Zira İngiltere elçisinin her an gerçekleşmesini
beklediği saldırı, Fransa’nın Dalmaçya’da bulunan ordusu tarafından değil,
Arbuthnot’un Malta’daki donanma komutanlığına rapor ettiği gibi Rusya
tarafından gelecekti. Nitekim Italinsky 10 Temmuz 1806 tarihi itibariyle
İngiltere elçisine, “Bâbıâli’nin düşmanca tavrı devam ederse Osmanlı sınırında bekleyen ordulara işgal emri verildiğini” bildirmişti.10
7 NA (FO 78/50), s. 89.
8 İngiltere’nin İstanbul büyükelçisinin hazırladığı “Secret Remarks upon the
Present Conduct of the Porte” başlıklı rapor için bkz. NA (FO 78/50), s. 23 vd.
9 Bu sırada bütün devlet erkânının ülke sınırlarından emin olduğu söylenemez.
Nitekim daha henüz 1805 gibi erken bir tarihte Ömer Fâik Efendi, Avrupa’daki
siyasî zeminin değişkenliğini vurguladıktan sonra Nizâm-ı Cedîd ekibine
şöyle seslenmekteydi; “Zira ber-muktezâ-yı vakt [ü] hâl Françeli’nin Rusya ve
İngiltere üzerine izhâr-ı adâveti ve Devlet-i Aliyye ile ziyade dostluk ve ittifak
muamelesi beher hâl Rusyalu ve İngiltereli ile mühâsamayı mûcip olunacağını
cezmetdim. Binâenaleyh evvel emirde serhadâd nizâmı ve vüzerâ-yi i‘zâmın
intizâm-ı hâllerini ve Karadeniz ve Akdeniz boğazlarının takviyeti ehem
maslahat mülâhaza olunub …” (Ömer Fâik Efendi’nin birkaç sene içerisinde doğrulanacak olan kehâneti için bkz. Ahmet Sarıkaya, Ömer Fâik Efendi
Nizâm’ül-Atik [mezuniyet tezi, 1979], İstanbul Üniversitesi, s. 5).
10 10 Temmuz 1806 tarihli söz konusu rapor için bkz. NA (FO 78/50), s. 203. Eylül
1806 ortasına gelindiğinde Arbuthnot üzerinde ciddi bir baskı kurmuş olan
394
FATİH YEŞİL
Bu sırada İstanbul’daki siyasî atmosfer de en az Rusya ve İngiltere ile
Bâbıâli arasındaki ilişkiler kadar gergindi. 19 Haziran 1806’da Kadı Abdurrahman Paşa’nın Osmanlı başkentine ulaşmasının ardından Nizâm-ı
Cedîd taraftarları ile yeniçeriler arasında tırmanan gerginlik yaklaşık bir
ay sonra çıkacak olan Edirne İsyanı ile (Vakası) zirveye ulaşacaktı.11 Başkente yürüyerek, genel bir isyanla III. Selim’i tahttan indirmeyi planlayan Edirne yeniçerileri ve Tirsinikli çevresinde toplanan Balkan âyanının
izleyeceği yol Nizâm-ı Cedîd ekibinin de kaderini belirleyecekti.12 Zira
Osmanlı donanması, başkentten ayrılmış olmasına rağmen İstanbul’da
kalan dört geminin sultanı, kendi kapı halkından korumak için Sarayburnu önlerinde demirlediği konuşuluyordu.13 Her ne kadar Nizâm-ı Cedîd ekibi ve muhalefet arasındaki ilişkiler tırmanmakta olsa da gerilimin
tek sebebi bu değildi. Nitekim 1806 senesi ortalarından itibaren imparatorluk taşrasına kadar yayılan savaş söylentileri, İngiliz ve Rus konsolosluklarına küçük çaplı saldırıları tetiklemekteydi.14
Napoléon’un, ülke içindeki ve dışındaki hayatî problemlere çözüm arayan İstanbul’a yeni bir büyükelçi göndermesi sorunları daha da içinden
çıkılmaz bir hale getirecekti.15 Zira Prusya Kralı III. Friedrich Wilhelm’in
11
12
13
14
15
Italinsky, İstanbul’da artan Fransız nüfuzu sebebiyle Rus ordularının Dinyester
üzerinden saldırıya geçmesi gerektiğini belirtmekteydi (NA [FO 78/51], s. 115).
6 Nisan 1807’de ise Arbuthnot, Osmanlı-Rus ittifakının yenilendiği tarihlerde
St. Petersburg’un Balkanlar’ı işgal etmek için “büyük bir heves duyduğundan”
haberdar olduğunu kabul edecekti (NA [FO 78/55], s. 243-244).
İngiliz elçinin Edirne Vakası ile ilgili olarak gönderdiği tahriratlar için bkz.
NA (FO 78/50), s. 148, 150, 199, 225 vd. (bu konuda ayrıca bkz. Mütercim Âsım
Efendi, Târih, İstanbul 1293, I, 363 vd.; Ahmed Cevdet, Târih, s. 60 vd.; Ottokar
Schlechta-Wssehrd, Die Revolutionen in Constantinople in den Jahren 1807 und
1808, Viyana 1882, s. 60).
NA (FO 78/50), s. 239 vd.
26 Haziran 1806 tarihli İngiltere büyükelçisinin raporu için bkz. NA (FO 78/50),
s. 147, 152.
İzmir’deki İngiliz maslahatgüzârının, savaş şaiyaları sebebiyle bölgedeki yabancı temsilciliklerin saldırıya uğraması konusunda İngiltere’nin İstanbul büyükelçisine gönderdiği, 2 Haziran 1806 tarihli tahrirat için bkz. NA (FO 78/50),
s. 131.
Yeni elçinin birinci sekreteri Lablanche 25 Haziran 1806 tarihinde İstanbul’a
gelerek gerekli düzenlemeleri yapmaya başlamıştı (NA [FO 78/50], s. 152).
395
III. SELİM VE DÖNEMİ
de altını çizdiği üzere “General Sébastiani16, makamına geçmek üzere yola çıktığına göre kriz anı yakındı ve onun İstanbul’a gelişi yeni bir
dönemin başlangıcı” olacaktı.17 Fransa’nın İstanbul’daki nüfuzunu arttırmak ve İran ile Osmanlı İmparatorluğu’nu, Paris’in müttefiki olarak
aynı ittifak antlaşmasında bir araya getirebilmek için Bâbıâli nezdine
atanan Sébastiani, görev yerine kendisi açısından daha elverişli bir zamanda ulaşamazdı.18 Nitekim Fransa’nın yeni büyükelçisi 9 Ağustos 1806
tarihinde İstanbul’a geldiğinde hem Avrupa genelinde hem de Osmanlı
İmparatorluğu özelinde bütün şartlar Fransa’dan yanaydı. 20 Temmuz’da
Fransa, Rusya ile Osmanlı toprak bütünlüğünü teyit eden Clarke-d’Obrill
Antlaşması’nı imzalamış, Prusya ve Polonya’daki ordularını, ikmal yollarını keserek hareketsiz bırakabilecek Avusturya’yı baskı altına almıştı.
Rusya ise tam da bu sırada Viyana’yı, Eflak ve Boğdan’ı işgal etmek gibi
bir düşüncesinin olmadığına ikna etmeye çalışmaktaydı.
Avrupa’daki diplomatik dengelerin yanında Napoléon’a karşı yeni bir
koalisyonu oluşturmayı planlayan İngiltere ve Rusya’nın İstanbul’da izledikleri siyaset de Sébastiani’nin, Bâbıâli nezdindeki etkisini arttırmaktaydı. Beratlı tüccarlara yeni bir “nizam” verilmeye çalışılmasıyla müttefikler
arasında başlayan problemler, devam eden Sırp İsyanı’na destek verdiği
düşünülen Eflak ve Boğdan voyvodalarının azliyle yeni bir boyut kazanacaktı. Nitekim daha 20 Haziran’da Napoléon, III. Selim’e gönderdiği
bir mektupta19 Rumlar’ın, Rusya bandırası ile seyrüsefer yapmasının engellenmesini ve Boğazlar’ın Rus gemilerine kapatılmasını istiyordu. Aynı
mektupta söz konusu isteklerin bir adım ötesine geçen Napoléon, görevdeki voyvodaları, tıpkı beratlı tüccarlar gibi Rus ajanı olarak nitelemekteydi. Dalmaçya’daki Fransız ordularının Rusya üzerine yapacakları
muhtemel bir yürüyüş açısından büyük bir önem arzeden Balkanlar’da,
nüfuz alanını genişletmeye çalışan Fransa ile bölgedeki mevcut ağırlığını
16 İstanbul büyükelçiliğine atandığında henüz otuz beş yaşında olan HoraceFrançois-Bastien Comte Sébastiani’nin biyografisi için bkz. Jean-Louis Bacquégrammont v.dğr., Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991)
et de la Turquie en France (1797-1991), İstanbul 1991, s. 48-49.
17 Zinkeisen, Geschichte des osmanischen Reiches im Europa, s. 400.
18 Sébastiani’nin İstanbul’a gelişi konusunda bkz. BOA, HAT, 15034, 15096,
15096/A.
19 Testa, Recueil des Traités de la Porte Ottomane, s. 277-278.
396
FATİH YEŞİL
kaybetmek istemeyen Rusya arasında bir antlaşma imzalandığı haberi bu
sırada, 14 Ağustos 1806 tarihinde İstanbul’a ulaştı. Mevcut şartları değerlendiren ve artık toprak bütünlüğünün, tehditkâr iki komşusu tarafından
onaylandığını düşünen Osmanlı idaresi, Sébastiani’nin telkinlerine de
uyarak söz konusu haberden sadece on gün sonra Rusya taraftarı olarak
gördüğü Eflak ve Boğdan voyvodalarını azlederek yerlerine Fransa’ya
daha yakın duran Alexander Suzzo ve Charles Callimachi’yi atadı.20 Bu
bağlamda Italinsky’nin azillere verdiği tepki, birkaç ay önce Bâbıâli’nin
beratlı tüccarlar konusunda aldığı önlemlere verdiğinden çok daha sertti.
Zira Reîsülküttab Vâsıf Efendi’ye gönderdiği notada Italinsky, kanunsuz
gümrük oranları ve ticarette çıkartılan zorluklardan, Balkan âyanlarının,
bilhassa Yanyalı Ali Paşa’nın, kontrol altında tutulmamasından şikâyet etmekte, Sébastiani’nin İstanbul’a gelişiyle birlikte artan Fransız nüfuzuyla doğru orantılı olarak Boğazlar’ın Rus gemilerine kapatılacağına dair
söylentilerden duyduğu rahatsızlığı resmen dile getirmekte ve nihayet
voyvodaların azliyle Osmanlılar’ın mevcut antlaşma ve konvansiyonları
hiçe saydığını öne sürerek derhal yeniden göreve atanmalarını istemekteydi.21 St. Petersburg’a, azillerin gerçekleşmesi halinde sınırda bekleyen
Rus kuvvetlerinin Eflak ve Boğdan’a girmesini tavsiye eden Italinsky ve
ona destek veren Arbuthnot’un sert tutumundan ve Avrupa’daki mevcut
güç dengesinden destek alan Sébastiani derhal devreye girerek, Osmanlı, İran ve Fransa arasında saldırı ve savunma ittifakının kurulması için
20 Aslında bu durum Balkanlar’da, Avusturya ve Rusya arasında devam eden
nüfuz mücadelesine sonradan dahil olan Fransa’nın 1790’ların ikinci yarısından itibaren izlediği siyasetin bir sonucuydu. Zira Mısır’a saldırmadan hemen
önce Fransa, Eflak ve Boğdan’a konsolos atayabilmek için Bâbıâli nezdinde ilk
girişimlerini yapmıştı. Mısır harbi esnasında akamete uğrayan bu girişim savaş
sonrası dönemde sonuç verecekti. Napoléon’un Kıta Avrupası’nda kazandığı
zaferlere koşut olarak genişleyen bölgedeki Fransız nüfuzu, Sébastiani’nin çabalarıyla atanan voyvodalarla birlikte zirveye çıkacaktı (Fransa’nın Eflak ve
Boğdan’da konsolosluk açmak için yaptığı girişimler konusunda bkz. Sultan
Selim-i Sâlis Devrine Aid Muhâberât-ı Siyâsiyye, İÜ Kütüphanesi, nr. TY 886,
vr.10 vd.).
21 Italinsky’nin notası ve aynı gün Arbuthnot’un, voyvodaların azlini protesto
ederek Rusya elçisine destek vermek için Bâbıâli’ye verdiği nota için bkz. Fehmi
İsmail, The Diplomatic Relations of the Ottoman Empire and the Great European
Powers from 1806 to 1821 (doktora tezi, 1975), University of London, s. 65.
397
III. SELİM VE DÖNEMİ
Bâbıâli’ye tekliflerde bulunmaya başlamıştı. Zira henüz resmen III. Selim
tarafından kabul edilmeden22 St. Petersburg’a yakın duran ve Sırp isyancılara destek veren Konstantin İpsilanti ve Aleksander Mouruzi’nin23 azledilmesi Sébastiani’nin İstanbul’da kazandığı ilk diplomatik zaferdi.24
Bâbıâli’nin, Avrupa devletlerinin elçilerine uyguladığı teşrifattan farklı olarak Sébastiani’yi “sıra dışı bir şekilde onurlandırması”25 bir tarafa,
voyvodaları Rusya’nın onayı olmaksızın görevden alması gerçekten de
Rusya açısından bardağı taşıran son damlalardan biriydi. Nitekim 15 Şubat 1799 tarihli ittifakın26 yenilenmesi sırasında, saldırıya uğrayan devlete yardıma giden müttefik devlet askerlerine verilecek tayınat miktarı
ve Boğazlar meselesiyle birlikte en sert müzakerelere sahne olan Eflak ve
Boğdan voyvodalarının statüsü27 1802 tarihli konvansiyon ile güvence
altına alınmıştı. Buna istinaden voyvodalar yedi seneliğine atanacak ve
görev süreleri tamamlanmadan, ancak St. Petersburg’un görüşü alınarak azledilebilecekti. Balkanlar’da derhal etkisini gösteren voyvodaların
azlinden28 hemen sonra müttefikler ve Fransa arasındaki nüfuz müca-
22 Sébastiani’nin İstanbul’da resmen kabulü konusunda bkz. BOA, HAT, 14558.
23 Franz Ottanfels, Beiträge zur Politik Metternichs im griechischen Freiheitskampfe, 1822-1832 (haz. J. Krauter), Salzburg 1913, s. 15; Selim Aslantaş, Osmanlıda Sırp
İsyanları, 19. Yüzyılın Şafağında Balkanlar, İstanbul 2007, s. 96.
24 23 Ağustos 1806 tarihinde gerçekleşen Eflak ve Boğdan voyvodalarının azlinden beş gün sonra Sébastiani huzura kabul edilecekti. Sébastiani’nin huzura
silâhlarıyla birlikte kabul edilmesi ve daha sonra Napoléon’un doğum günü
münasebetiyle verilen hediyeler, devrin diplomatik mahfillerinde en fazla tartışılan konularıydı (Drilaut, Selim-i Sâlis ve Napolyon [trc. Köprülüzâde Mehmed Fuad], İstanbul 1329, s. 70-72; Sébastiani’nin kabulden sonraki günlerde de
padişahla şahsen yaptığı görüşmeler ve III. Selim’in Fransa elçisine “resm ve
âdetten hariç muâmele eylenmesi” hususunda kaleme aldığı hatt-ı hümâyun
için bkz. BOA, HAT, 5551).
25 NA (FO 78/52), s. 230.
26 ittifak metni için bkz. BOA, HAT, 46234; Mecmua-i Muâhedât, IV, (Ankara
2008), s. 14 vd.; Halil Nuri, Târih, Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 239, vr.
458a vd.
27 II. Mahmud ve III. Selim Devrine Ait Avrupa Devletleri Sefirleriyle Yapılan
Mükâlemelerin Mazbatası, vr. 202b-203a.
28 Azillerden hemen sonra Pazvantoğlu’nun Eflak işgali konusunda bkz. Drilaut,
Selim-i Sâlis ve Napolyon, s. 72.
398
FATİH YEŞİL
delesine29 sahne olan Bâbıâli, eski dostlarının ısrarlarına ve tehditlerine dayanamayarak 17 Ekim 1806’da mâzul voyvodaları yeniden göreve
getirmek zorunda kalacaktır. Nitekim Fransa ve Rusya arasında imzalanan Clarke-d’Obrill Antlaşması’nın St. Petersburg tarafından onaylanmadığı haberinin İstanbul’a ulaşmasının ardından30 Osmanlılar’ın, voyvodaları Rusya’nın görüşünü almaksızın azletmelerinin hiçbir hukukî
dayanağı kalmamıştı. Diğer taraftan Sébastiani’nin, Boğazlar’ın mevcut
savunmasını oldukça zayıf bulması ve Rusya’nın savaş tehditleri ile St.
Petersburg’a destek veren İngiltere karşısında Osmanlı ordusunun güven
telkin etmemesi de voyvodaların yeniden atanmasında büyük bir öneme
sahiptir. Ancak voyvodaların iadesi ne İngiltere ne de Rusya açısından
yeterliydi. Zira müttefikler, Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki nüfuzunu tamamen bertaraf etmeyi amaçlamaktaydı. Bu bağlamda
voyvodaların azlini yakından takip eden ve 1798 ittifakının yenilenmesi
konusunda Bâbıâli tarafından sürekli oyalanan Arbuthnot’un iadeden
sonra dahi İstanbul önlerine gelecek bir filo talep etmesi doğaldı. Nitekim Fransa’nın, İstanbul ve genel olarak Osmanlı İmparatorluğu üzerinde kazanacağı nüfuz, doğrudan İngiltere’nin genel olarak Asya’ya yönelik
siyasetini ve özel olarak Hindistan egemenliğini tehdit etmekteydi.31 Italinsky ise İstanbul’da kurmaya çalıştığı diplomatik baskıyı destekleyecek,
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan sınırlarında her an savaşa hazır bir
şekilde bekleyen bir orduya sahipti ve Rusya bu orduyu çok geçmeden
kullanacaktı. Rusya’ya yakın duran voyvodaların azledilmesi müttefikler
tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun taraf değiştirdiğinin açık bir ka29 Söz konusu nüfuz mücadelesi Osmanlı idarecilerine de yansımaktaydı. Nitekim Rusya’ya derhal savaş ilân edilmesi için üzerinde baskı kurulan Sâlihzâde
Ahmed Esad Efendi “iki zimmînin azl ve nasbı maddesiçün ilân-ı sefere cevâz-ı
şer‘i olmadığını ve bir vechile fetva verilemeyeceğini” beyan etmekteydi. Bu
bağlamda Esad Efendi’nin 14 Eylül 1806’da azledilmesi ve yerine savaş taraftarı
Mehmed Atâullah Efendi’nin getirilmesi siyasî açıdan Fransa’nın kazandığı
bir üstünlük olarak görülebilir (Esad Efendi’nin, voyvoda azilleri karşısında
takındığı tavır için bkz. BOA, HAT, 15627).
30 Ahmed Cevdet, Târih, s. 74; William Deans, History of the Ottoman Empire
from the Earliest Period to the Present Time, Edinburgh 1854, s. 189.
31 Fransa’nın yeniden Mısır’a saldıracağına dair, bu sırada İstanbul’da dolaşan
söylentilerin İngiliz elçisini endişelendirmesi konusunda bkz. BOA, HAT,
14682.
399
III. SELİM VE DÖNEMİ
nıtı olarak algılanmakta ve birkaç sene evvel verilmiş olan sözlerin unutulması anlamına gelmekteydi.32
Eflak ve Boğdan’a Fransa’ya yakın voyvodaların atanması Napoléon
açısından ne kadar önemliyse Boğazlar’ın Rus gemilerine kapatılması da
en az o kadar önemliydi. Nitekim bu şekilde sadece Yedi Ada’da konuşlanmış olan Rus birliklerinin en kısa ikmal rotası bloke edilmekle kalmayacak, fakat aynı zamanda İngiltere, Akdeniz’de Rusya’nın desteğinden
mahrum kalacaktı.33 Bu bağlamda Sébastiani, bilhassa Clarke-d’Obrill
Antlaşması’nın St. Petersburg tarafından tasdik edilmediği haberinin 1806
Eylülünde Osmanlı başkentine ulaşmasının ardından, Bâbıâli nezdinde bu
konuda yaptığı girişimleri yoğunlaştırdı.34 Nitekim Bâbıâli’yi İstanbul’u
terketmekle tehdit eden Fransız elçinin de altını çizdiği üzere Bâbıâli tam
32 Mevcut ittifakın tecdidi ile ilgili olarak Rusya’nın İstanbul elçiliği ile Bâbıâli arasında yürütülen müzakereler esnasında Rus delegasyonu, Osmanlı
İmparatorluğu’nu Fransa’ya karşı kurulacak geniş bir koalisyona dahil
etmeye çabalamakta ve bunun için ittifak metninin gizli tutulacak ekine
bu konuyla ilgili bir madde ilâve etmeye çalışmaktaydı. Nitekim Rus temsilciler sürekli Fransa’da uygulanan cedîd nizamdan bahsediyor ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun Napoléon tarafında yer alması durumunda eninde sonunda nizam değiştirerek bir cumhuriyete dönüşeceğini öne sürüyordu. Rusya’nın,
Fransa’dan soğutmaya çalıştığı Osmanlılar ise Avrupa’da Napoléon’a karşı
oluşturulacak geniş katılımlı bir koalisyona girmeye hiç de sıcak bakmıyordu. Görüşmeler esnasında Rus delegasyonunu çeşitli bahanelerle bu konudan
uzaklaştırmaya çalışan Reîsülküttab Mahmud Râif Efendi, zaman içerisinde
Osmanlı Devleti’nin “tebdil-i meslek” edeceğinden şüphelenen Italinsky’e şunları söylemekteydi: “Fransalu ile ittifâkdan Devlet-i Aliyye’ye ne faide olabilür
ki Rusya ve İngilterelü gibi müttefikini Devlet-i Aliyye terkeyleye bunu bir
akl tecviz ider mi?” 6 Rebîülâhir 1220 (4 Temmuz 1805) tarihinde gerçekleşen
mükâlemenin mazbatası için bkz. II. Mahmud ve III. Selim Devrine Ait Avrupa
Devletleri Sefirleriyle Yapılan Mükâlemelerin Mazbatası, vr. 116b-122a; Gosu,
“The Third Anti-Napoleonic Coalition and the Sublime Porte”, s. 206 vd.
33 Fransa’nın Malta ve Mısır’dan çekilmesi üzerine kurulu olan İngiltere’nin Akdeniz politikasında Rusya’nın Boğazlar’dan serbestçe geçişi önemli bir yer işgal
etmekteydi (J. C. Hurewitz, “The Background of Russia’s Claims to the Turkish
Straits”, Belleten, 28 [1964], s. 481).
34 Sébastiani, antlaşmanın Rusya tarafından onaylanmadığını 16 Eylül 1806
tarihinde III. Selim’e bildirmişti. Bu konuda bkz. Puryear, Napoleon and the
Dardanelles, s. 104; bu gelişmenin İstanbul’da yarattığı etki konusunda ayrıca
bkz. NA (FO 78/52), s. 168.
400
FATİH YEŞİL
bir tarafsızlığı, Fransa ordularına saldıracağı kesin olan Rus savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişini engelleyerek sağlayabilirdi. Zira Bâbıâli, Pressburg Antlaşması ile Dalmaçya’ya yerleşen Fransız ordularının, Balkanlar
üzerinden Rusya’ya yürümesine izin vermiyordu.35 Fakat Sébastiani’nin ve
Fransa’ya meyleden Osmanlı üst düzey idarecilerinin burada görmezden
geldikleri en önemli nokta Bâbıâli’nin, Rusya’nın aksine, Fransa ile arasında
herhangi bir ittifak antlaşmasının bulunmamasıydı. Nitekim Boğazlar meselesi de tıpkı mevcut voyvodaların değiştirilmesi gibi Osmanlı Devleti ve
Rusya arasındaki antlaşmalar ile güvence altına alınmıştı. Ancak Avrupa’da
devam eden ve Osmanlı İmparatorluğu’nu hiçbir şekilde ilgilendirmediği
düşünülen çatışma karşısında tarafsızlığını, muhataplarına ispata çalışan
Bâbıâli, mevcut ittifakın yenilenmesi için 1805’te yapılan görüşmelerden
beri, Rus gemilerinin Boğazlar’dan geçişini sınırlamaya çalışmaktaydı.36 Bu
bağlamda görev emirleri arasında Boğazlar’ın bütün Rus gemilerine kapatılmasının da bulunduğu Sébastiani, İstanbul’da Napoléon’un isteklerini
kabul ettirebileceği kâtiplerle muhatap olmaktaydı.
16 Eylül 1806’da divan üyelerinin neredeyse tamamıyla değiştirilmesi ve göreve yeni atananların Fransa’ya yakın kişiler arasından seçilmesi
Sébastiani’nin işini daha da kolaylaştıracaktı.37 Bu süreçte Rusya her ne
35 Napoléon her ne kadar Fransız orduları için Viyana’dan, Avusturya topraklarını kullanarak Dalmaçya’ya geçiş izni aldıysa da bu rota Rusya üzerine giderken
Fransa’ya hiçbir avantaj sağlamamaktaydı. Zira Napoléon, söz konusu rota
üzerinden Rusya’ya saldırması durumunda sadece İtalya’daki ikmal depolarından uzaklaşmakla kalmayıp aynı zamanda askerî yürüyüşe coğrafî açıdan
uygun olmayan bir hattı takip etmek zorunda kalacaktı (bu konuda bkz. Piers
Mackesy, The War in the Mediterranean, 1803-1810, Londra 1957, s. 156). Bâbıâli
aslında Fransız ordularının Osmanlı toprakları üzerinden Rusya’ya sevkedilmesine sıcak bakmaktaydı. Ancak birkaç ay evvel çıkan Edirne’deki isyanın
verdiği dersle Bâbıâli, Fransız birliklerinin bilhassa Bosna’dan geçişi esnasında,
İstanbul’un kontrolü dışındaki sekbanlar ve yeniçeriler tarafından saldırıya
uğramasının yeni bir isyanı tetiklemesinden çekinmekteydi (Ahmed Cevdet,
Târih, s. 75; İsmail, The Diplomatic Relations of the Ottoman Empire, s. 95).
36 Zira Paris sefiri Münib Efendi’ye bu sırada gönderilen tahriratlara nazaran
Bâbıâli, Boğazlar’ı uzun vadede bütün gemi geçişine kapatmayı planlamaktaydı
(İsmail, The Diplomatic Relations of the Ottoman Empire, s. 73).
37 NA (FO 78/51) s. 123. Divanda yapılan değişikliklerden sadece birkaç gün sonra
Sébastiani’nin Boğazlar’ın Rus gemilerine kapatılması, Dalmaçya’daki Fransız
birliklerine Dinyester’e geçiş izni verilmesi ve Napoléon’un kardeşinin Napoli
401
III. SELİM VE DÖNEMİ
kadar 1800 tarihli Boğazlar’la ilgili konvansiyona referans veriyor olsa da
1805 tarihli Osmanlı-Rus İttifak Antlaşması’nın Boğazlar’la ilgili maddesindeki38 bir boşluk Sébastiani’ye görevini yerine getirmekte yardımcı olacaktır. Zira Osmanlılar, ancak ortak bir düşman karşısında Boğazlar’ı Rus
savaş gemilerine açık tutmakla yükümlüydü. Oysaki hâlihazırda Paris ve
İstanbul arasında hiçbir husumet bulunmamaktaydı. Bu bağlamda voyvodaların azliyle gerilen Osmanlı-Rus ilişkileri, Boğazlar’ın Rus gemilerine
kapatılacağına dair söylentilerin kulaktan kulağa yayıldığı 1806 Ekim’ine
gelindiğinde artık kopma noktasına gelmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nu
hiçbir şekilde kaybetmek istemeyen ve muhtemel bir çatışma durumunda Rusya’nın, Orta ve Kuzey Avrupa’da bulunan birliklerini Balkanlar’a
kaydırmasından çekinen Londra ve İstanbul elçisi Arbuthnot bu süreçte
bir taraftan Bâbıâli’ye, Italinsky’i destekleyen notalar verirken diğer taraftan da iki ülke arasında ara buluculuk yapmaya çalışmaktaydı. Nitekim
5 Ekim 1806’da İsmet Bey, Reîsülküttab Galip Efendi ve İbrâhim Nesim
Efendi ile Arbuthnot arasında gerçekleşen mükâlemede, Sébastiani’nin
İstanbul’da elde ettiği nüfuz bir tarafa İngiltere ile ittifakın yenilenmesi,
Rus gemilerinin Boğazlar’dan serbestçe geçmesi ve voyvodaların azli en
temel tartışma konularıydı. İngiltere elçisi bu üç konuda kesin cevaplar
beklemekteydi. Osmanlı tarafı ise her ne kadar İngiltere ile 1798 ittifakını
tecdit etmek istiyorsa da Arbuthnot’a açıkça ifade edildiği üzere Fransa ile
çıkacak bir savaştan çekinmekteydi. Boğazlar konusunda da Bâbıâli yapıcı
bir tavır sergilemekte ve Rus gemi geçişlerine izin vermeye devam edeceği
izlenimi uyandırmaktaydı. Voyvodalar meselesinde ise Bâbıâli diğer problemlerden daha farklı bir tavır sergilemekteydi. Zira Galip Efendi, mâzul
voyvodaların geri atanmasının III. Selim’in iktidarına zarar vereceğini,
yeniçerilerin ve ahalinin bunu bir zayıflık olarak göreceğini düşünmekteydi. Dolayısıyla Nizâm-ı Cedîd ekibi nasıl ki İngiltere ile Sarayburnu
önlerinde yaşanacak bir çatışmadansa, Balkanlar’da Fransa ile savaşmayı tercih ediyorsa39, voyvodaların geri atanması konusunda da doğrudan
kralı olarak tanınması için Bâbıâli’ye başvurması dikkat çekicidir (Testa, Recueil des Traités de la Porte Ottomane, s. 279-281).
38 Mecmua-i Muâhedât, s. 35 vd.; söz konusu antlaşmanın Boğazlar’la ilgili maddesi ve gizli maddeleri için bkz. a.g.e., s. 37, 41vd.
39 23 Kasım 1806 tarihinde Arbuthnot’un Thomas Louis’e gönderdiği tahrirat NA
(FO 78/52), s. 107-108.
402
FATİH YEŞİL
saray iktidarını tehdit edecek bir iç savaştan ya da isyandan ziyade, Rusya
ile savaşmayı yeğliyordu. Bâbıâli’nin bu problem için ürettiği çözüm
ise voyvodaların azlinde tamamıyla mâzul Reîsülküttab Vâsıf Efendi ve
Sadrâzam Hâfız İsmâil Paşa’yı sorumlu tutmaktı.40 Bu şekilde saray tamamıyla konunun dışında bırakılarak III. Selim’in “şerefine halel” getirilmeyecekti. Bu bağlamda Arbuthnot, Italinsky’den ısrarla İstanbul’u terkederek “meydanı ortak düşmanlarına [Sébastiani]” bırakmamasını istiyordu.41 Her ne kadar 1806 Ekim ayı ortalarına kadar Arbuthnot İstanbul’da
yaptığı temasların sonucunda Bâbıâli’yi bütün talepleri kabul etme noktasına getirdiyse42 de çabalarının kalıcı bir sonuç vermesi pek de mümkün
40 BOA, HAT, 15295.
41 Arbuthnot’un 6 Ekim 1806 tarihiyle Italinsky’e gönderdiği tahrirat için bkz.
NA (FO 78/51), s. 199-211. Arburhnot’un ara buluculuğu için bkz. BOA (HAT,
7633) ve TSMA, E. 3206. III. Selim’in İngiltere kralına 30 Ekim 1806 tarihiyle
gönderdiği ve Londra hükümetinin Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında ara buluculuk yapmasını talep ettiği nâmesi için bkz. NA (FO 78/52), s. 67.
Arbuthnot’un, rahatsızlığı sebebiyle ekim ayı ortalarında Büyükdere’de istirahate çekildiği dönemde de İngiliz elçiliğinin Bâbıâli nezdindeki girişimleri
devam etmiştir. Nitekim elçilik tercümanı Pisani 12 Ekim’de Bâbıâli tercümanı
Hançerlizâde ile görüşürken, bundan birkaç gün sonra İngiltere elçiliği birinci
kâtibi William Wellesley Pole, Bâbıâli’de geniş katılımlı bir mükâlemeye iştirak
etmiştir. Cebelitârık, Sicilya ve Malta’da hazırlanan İngiltere ordusundan ve
donanmasından bahisle Bâbıâli’yi örtülü bir biçimde tehdit eden Pole, voyvodaların derhal göreve iadesini talep etmekteydi. Mükâleme ile ilgili olarak
Arbuthnot’a verdiği raporda Pole, hâlihazırda Bâbıâli tercümanı olarak görev
yapan Hançerlizâde’nin kardeşinin, mâzul voyvodalar yerine atanan yeni
voyvodalardan biri olmasını büyük bir şanssızlık olarak gösterir. Zira Hançerlizâde ailesi, mâzul voyvodaların göreve iade edilmemesi için Bâbıâli’deki
bütün bağlantılarını kullanmaktadır. Gerek St. Deny, gerek seyahatnâmesinde
İngiliz filosunun İstanbul’a gelişine müstakil bir bölüm ayıran John Hobhouse, Pole’un Bâbıâli’deki girişimlerinin ve “kaba, cesur ve tehditkâr” tavrının
filonun İstanbul’a gelişinde ve Osmanlı Devleti’nin taraf değiştirmesinde bir
dönüm noktası teşkil ettiğini öne sürmektedir. Ancak görüşmelerin oldukça
dostane bir havada geçtiği ve mükâleme sonrası Pole’un reis efendinin davetiyle yemeğe kaldığı yeri gelmişken belirtilmelidir (bu konuda bkz. NA [FO 78/51],
s. 226-238; krş. Juchereau de St. Deny, Révolutions de Constantinople en 1807 et
1808, Paris 1819), II, 40 vd.; John Hobhouse, Journey through Albania, and Other
Provinces of Turkey in Europea, and Asia, to Constantinople during the Years
1809 and 1810, Londra 1813, s. 1025-1027).
42 Nitekim 20 Ekim 1806’da kaleme aldığı tahriratta Arbuthnot, Bâbıâli’nin
Rusya’nın bütün taleplerini kabul ettiğini ve eylül ayı başlarından beri
403
III. SELİM VE DÖNEMİ
gözükmüyordu. Zira Rusya’nın tavrı belliydi ve Italinsky daha 28 Eylül
1806 tarihli notayla voyvodaların yeniden atanmaması ve Boğazlar’la ilgili söylentilerin önünün alınmaması durumunda İstanbul’u terkedeceğini
Bâbıâli’ye bildirmişti. Yeniçerilerin başını çektiği İstanbul’daki kamuoyu
ise derhal Rusya’ya savaş ilân edilmesini istemekteydi. Bu bağlamda aslında Osmanlı Devleti’nin ve ordusunun yeni bir savaşı kaldıramayacağının
farkında olan Nizâm-ı Cedîd ekibi bir taraftan Italinsky’nin, diğer taraftan
da İstanbul ahalisinin arasında kalmıştı.43
Bâbıâli ve Fransa, Boğazlar’ı Rus gemilerine kapatmak için gereken
fırsatı, voyvodaların azlinden birkaç ay sonra 28 Ekim 1806’da General
Michelson komutasındaki Rus birliklerinin üç koldan Osmanlı sınırlarını aşmasıyla elde edecektir.44 Nitekim mâzul voyvodaların makamlarına
atanmış olmasına rağmen Rusya’nın, savaş ilânına gerek duymaksızın
saldırması sadece İstanbul’daki değil, Avrupa’daki diplomatik dengeleri
de sarsacak gelişmeleri beraberinde getirecekti. Zira söz konusu saldırı
ile Rusya, Avrupa’daki birliklerinin bir kısmını Balkanlar’a kaydırmak zorunda kalmış ve daha da önemlisi Avusturya, Fransa tarafına geçmese de
Balkanlar’daki nüfuzunu tehdit eden Rusya ve dolayısıyla İngiltere saflarından uzaklaşmaya başlamıştır.45 İstanbul’da ise Rus saldırısı ile birlikte
esen rüzgârı Sébastiani arkasına almıştı. Bu sırada Napoléon’un Avrupa’da
İstanbul’a gönderilmesini istediği filonun Osmanlı başkentine gelmesine gerek
kalmadığını belirtmekteydi. Ancak Arbuthnot’a göre Osmanlı başkenti için
hazırlanacak olan gemilerden sadece birinin, İngiltere’nin tavrını belli etmesi
için İstanbul’a gelmesi şarttı (NA [FO 78/52]), s. 95).
43 Arbuthnot’un bu konuda kaleme aldığı 26 Aralık 1806 tarihli ayrıntılı rapor
için bkz. NA (FO 78/52), s. 188 vd.
44 Ahmed Cevdet, Târih, s. 97 vd.; Mütercim Âsım Efendi, Târih, İstanbul 1293, I,
177, 190 vd. Nitekim Clarke-d’Obril Antlaşması’nın, St. Petersburg tarafından
onaylanmamasının hemen ardından Kronstadt’da demirli Rus deniz filosundan altı saff-ı harb gemisi Akdeniz’e doğru yelken açmıştı (bu konuda ayrıca
bkz. Mackesy, The War in the Mediterranean, 1803-1810, s. 159).
45 İngiltere’nin Viyana büyükelçisi Robert Adair’in, uzun süredir sınır ihlâli yapan Rusya’nın Osmanlı saldırısını ve bu yeni durumun Avusturya’nın Avrupa
güç dengeleri dahilindeki pozisyonunu nasıl etkileyebileceğini tartıştığı raporlar için bkz. Robert Adair, A Mission to the Court of Vienna in 1806, Londra
1844, s. 143-146 (24 ve 28 Ekim 1806 tarihli yazışmalar), s. 344-346 (2 Kasım 1806
tarihli yazışma) ve s. 351-352 (6 Aralık 1806 tarihli yazışma).
404
FATİH YEŞİL
kazandığı parlak zaferlerin ve hemen ardından Pressburg Antlaşması’na
dair haberlerin İstanbul’da yankılanması46, Sébastiani’nin İstanbul’daki
siyasî ağırlığını arttırmaktaydı.47 Bu bağlamda Napoléon’un İngiltere’ye
karşı kıta ablukası ilânının hemen ardından Bâbıâli’nin, Boğazlar’ı yabancı bandralı gemi geçişlerine kapatması Fransa’nın askerî başarılarının diplomatik alandaki yansımalarından biri, belki de en önemlisiydi.48
Diplomatik alandaki gelişmelerin yanı sıra Napoléon’un, Bâbıâli’nin
askerî yardım taleplerine olumlu cevap vermesi ve Dalmaçya’da General Marmont kumandasındaki birliklerden İstanbul’a top ve askerî
mühendis göndermesi49 de Fransa imparatorunun III. Selim nezdinde46 Nitekim bu süreçte 26 Eylül 1806’da Metz’e ulaşan Napoléon, 14 Ekim’deki
Jena zaferinin ardından 25 Ekim’de Potsdam’a ve 27 Ekim’de Berlin’e girmişti.
Avrupa’daki siyasî ve askerî gelişmeleri dikkate alan Bâbıâli’nin takip ettiği dış
politikaya yön veren Napoléon’un Avrupa’da kazandığı zaferlerden en büyük
etkiye sahip olanı ise hiç şüphesiz Fransız ordularının Prusya’daki hızlı ilerleyişi ve Frederisyen Prusya’nın son bulmasıyla sonuçlanacak olan Jena zaferiydi.
Bu bağlamda Sébastiani, bilhassa Jena’daki zafer haberinin 14 Ekim 1806’da
İstanbul’a ulaşmasının ardından Osmanlı başkentinde sürekli Napoléon’un zaferlerinden bahsederek taraftar toplamaya çalışmakta, imparatorun III. Selim’e
yazdığı nâmeleri şahsen padişaha takdim etmekteydi. Sébastiani’nin bu sırada
yaptığı propaganda, III. Selim’in şahsen Napoléon’a yazdığı kutlama mesajları
ve Napoléon’un, III. Selim’i Rusya ve İngiltere’ye karşı cesaretlendirmenin ötesinde kışkırttığı nâmeleri için bkz. Testa, Recueil des Traités de la Porte Ottomane, s. 282-284; Puryear, Napoleon and the Dardanelles, s. 114-115. Napoléon’un
Berlin yürüyüşü için ayrıca bkz. M. A. Thiers, History of the Consulate and the
Empire of Napoleon, Londra 1850, II, 148 vd.
47 Napoléon’un zafer haberlerinin devam etmesi ve buna bağlı olarak Fransa’nın
siyasî ağırlığının artmasıyla Sébastiani, Bâbıâli’yi Boğazlar konusunda baskı
altına almaya ve tehdit etmeye başlayacaktı. Nitekim Osmanlı idaresi İngiliz
donanmasından çekindiği kadar Balkan topraklarının Fransız işgaline uğramasından da endişe duymaktaydı. Zira Boğazlar’dan Rus savaş gemilerinin
geçmesini “vesvese üzere” olan Fransa’nın “hazmetmesi” mümkün değildi
(BOA, HAT, 7754, TSMA, E. 3206; NA [FO 78/52], s. 84, 87, 89, 96; 1806 senesi
öncesinde Fransa’nın “Nemçelü ile müttefikân Devlet-i Aliyye memâlikine
varub muharebe itmek kasdında” olduğuna dair Hâlet Efendi aldığı duyumlar
konusunda ayrıca bkz. BOA, HAT, 15152).
48 Cemal Tukin, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi, İstanbul 1947,
s. 109 vd.
49 Tıpkı İran’da olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda da askerî uzmanlar
aracılığı ile siyasî üstünlük sağlamaya çalışan Fransa, Bâbıâli’nin herhangi bir
talebi olmaksızın askerî yardım önerisinde bulunmaktaydı. Rusya ile savaşın
405
III. SELİM VE DÖNEMİ
ki saygınlığını günden güne arttırmaktaydı. Zira III. Selim artık, dostu
Napoléon’un, imparator elkabıyla kaleme aldığı nâmeleri kabul etmekte
ve Fransa’nın yükselişine paralel olarak Napoléon’un kardeşlerini Napoli
ve Hollanda kralları olarak tanımaktaydı. Vâhid Efendi’nin, İran elçisi50
ile birlikte Fransa Dışişleri bakanıyla ittifak müzakerelerinde bulunmak
üzere İstanbul’dan ayrılması51, göreve iade edilen mâzul voyvodaların yebaşlamasıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun artan askerî ihtiyaçlarına
binaen Bâbıâli, Fransa’nın yardım önerilerine olumlu cevaplar vermeye başlayacaktı. Nitekim Taleyrand’ın Sébastiani’ye gönderdiği tahriratlara nazaran
General Marmont, Dalmaçya’ya komşu Osmanlı paşalarına yardım etmeye
hazırdı ve talep edildiği takdirde 25.000 kişilik bir askerî gücü Tuna cephesine ve altı gemiden oluşan bir filoyu Karadeniz’e gönderebilecek güce sahipti.
Zira bu şekilde sadece Sırp İsyanı bastırılmakla kalmaz “Mora reâyâsının dahi
akılları başlarına” getirilebilirdi. Ancak Bâbıâli, Mısır harbi esnasında olduğu
gibi doğrudan askerî birliklerin gönderilmesi şeklinde yapılacak bir yardımdan ziyade sadece Osmanlı tahkimatlarını yenileyecek ve yeni top teknolojisinin transferinde ve modern topların kullanımında yardım edebilecek askerî
mühendislerin istihdamından yanaydı. Bu konudaki yazışmalar ve İstanbul’a
gönderilen Fransız mühendisler için bkz. Testa, Recueil des Traités de la Porte
Ottomane, s. 208-209, 277-278, 288-293, BOA, HAT, 15751; C. E. Black, “Sobier’s
Mission to Constantinople: 1807”, Journal of Modern History, 16 (1944), s. 22-23.
50 Fransız diplomat Amédée Jaubert’in Tahran’da yaptığı müzakerelerin ardından 21 Ekim’de İstanbul’a gelen İran elçisi Mirza Rızâ, Fransa ile imzalanacak
ittifak antlaşması için Sébastiani ile görüşmelere başlamıştı. Aralık ayı sonlarında Talleyand ile görüşmek üzere Vâhid Efendi ile birlikte İstanbul’dan ayrılan İran elçisi ve faaliyetleri için bkz. Puryear, Napoleon and the Dardanelles,
s. 112. İngiltere’nin bu duruma tepkisi ve devrin İngiliz-İran ilişkilerinin iyi
bir analizi için bkz. Edward Ingram, “An Aspiring Buffer State: Anglo-Persian
Relations in the Third Coalition, 1804-1807”, The Historical Journal, 16 (1973), s.
509-533.
51 27 Aralık 1806’da İstanbul’dan ayrılan Vâhid Efendi ile Talleyrand arasındaki
ittifak müzakerelerinde ön plana çıkan noktalardan en önemlisi, saldırıya uğrayan müttefik devlete yardıma giden askerî birliklerin iâşe ve ibâtesinin yardım edilen devlet tarafından karşılanmasıydı. Yardıma giden birliklerin nakliye masraflarının da saldırıya uğrayan devlet tarafından ödenmesini öngören
Fransız önerisine göre İran’a gönderilecek Fransız birlikleri Osmanlı toprakları
üzerinden nakledilecekti. Askerlerinin can ve mal güvenliğinin garanti edilmesini isteyen Fransa, ittifak antlaşmasının yanı sıra yeni bir ticaret antlaşması
da imzalamak istiyor ve bununla birlikte Mısır harbi sırasındaki ticarî kayıplarının karşılanmasını talep ediyordu. Antlaşma görüşmelerini çıkmaza sokan
Fransa’nın önerisinde ayrıca Boğazlar’ın İngiltere ve Rusya’ya kapatılması da
önemli bir yere sahipti. Bütün bunlara karşılık Fransa’nın sadece Osmanlı
406
FATİH YEŞİL
niden azli ve Arbuthnot’un bütün çabasına rağmen Bâbıâli’nin 23 Aralık
1806 tarihinde Rusya’ya savaş ilânı52 bu atmosferde gerçekleşir.53
Avrupa’da ve İstanbul’da az önce ana hatlarıyla tasvir edilmeye çalışılan gelişmeler yaşanırken Londra’da da William Pitt tarih sahnesinden
çekilmiş ve iktidara Napoléon’a karşı çok daha sert tedbirlerin alınmasını
toprak bütünlüğünü garanti etmesi ve savaş esnasında yeniden Osmanlı sınırlarına dahil olması muhtemel olan Kırım’ın da bu garantiye eklenmesi ittifak
görüşmelerini kesintiye uğratmaktaydı. Nitekim Vâhid Efendi, görüşmeler
esnasında sözü sürekli Kırım’a getiren Talleyrand’a, İngiltere ile muhtemel
olan bir deniz savaşında Osmanlı İmparatorluğu’na hiçbir koruma sağlamayan böylesi bir antlaşmayı imzalamaya mezun olmadığını bildirecekti. Bu
bağlamda Napoléon’un Friedland’daki başarısızlığının ardından Talleyrand’ın
beklentilerini düşürerek, Bâbıâli’nin İngiltere’ye savaş ilânı karşılığında diğer
bütün taleplerinden vazgeçeceğini bildirmesi de bir sonuç vermeyecekti (bu
konuda bkz. Puryear, Napoleon and the Dardanelles, s. 159, 171-172, İsmail, The
Diplomatic Relations of the Otoman Empire, s. 95 vd.).
52 Bu süreçte Arbuthnot’un girişimleri sadece Bâbıâli’nin savaş ilânını geciktirmekle kalmamış, fakat aynı zamanda savaş ilânından sonra Italinsky’e ve
Osmanlı sınırları dahilinde yaşayan Rus tebaaya oldukça yumuşak davranılmasını da sağlamıştır. Nitekim savaş ilânından sonra Italinsky, Yedikule’ye
hapsedilmemiş ve Ruslar’ın malları müsadere edilmemiştir. Zira savaş ilânını
takiben Bâbıâli Italinsky’nin üç gün içerisinde, Rus tüccarların ise on gün
içerisinde Osmanlı topraklarını terketmesini isterken, Arbuthnot yaptığı girişimlerle Italinsky’e fazladan iki gün ve Rus tüccarlara da yedi gün kazandırmıştı. Rusya beratına sahip olan Osmanlı tüccarları ise savaş ilânı sonrasında
resmen İngiltere’nin himayesine geçmiştir. Bu bağlamda büyük çoğunluğunu
Rumlar’ın oluşturduğu beratlı tüccarların Italinsky’nin ayrılmasından hemen
sonra üç renkli devrim kokartları takarak Fransız himayesine geçmesi zikre
değer bir ayrıntıdır (bu konuda bkz. BOA, HAT, 7005, NA [FO 78/52], s. 193-194
ve Mütercim Âsım Efendi, Târih, s. 216-218). Arbuthnot’un savaş ilânını geciktirmek için Bâbıâli’ye verdiği notaya, başta Şeyhülislâm Atâullah Efendi olmak
üzere ulemânın verdiği sert tepki ve “ulemâ ile ricâl ve kibârın beynlerinde
nifâk ve nefsâniyyet hâsıl” olması konusunda ayrıca bkz. Ebûbekir Efendi,
Vak‘a-i Cedîd, İstanbul 1332, s. 14-15.
53 Müttefikler açısından asıl amacın Sébastiani’nin nüfuzunun kırılması olduğu
göz önüne alındığında Rusya’nın Balkan harekâtının hiçbir işe yaramadığı
hatta Fransız elçinin İstanbul’daki ağırlığını arttırdığı söylenebilir. Zira savaş
ilânından sonra Sébastiani Bâbıâli’ye daha sık gitmeye ve elindeki haritalarla,
Osmanlı idarecilerine harekât planları hazırlamaya başlamıştı (BOA, HAT,
15751 ve Haus –Hof und –Staats Archive [HHSA] Türkei VII, Baron Strümer’in
24 Ocak 1807 tarihli raporu).
407
III. SELİM VE DÖNEMİ
isteyen “yetenekliler kabinesi” gelmişti.54 Fransa ile süregiden çatışmada tarafsız kalmayı tercih eden ülkelerde Napoléon’un nüfuz kazanmasını önlemek, yeni kabinenin dış politikasında en önemli hedeflerden
biriydi.55 Diplomatik girişimlerini destekleyebileceği ve gerektiğinde
çekinmeden kullanabileceği askerî gücü bulunmayan Arbuthnot ise Eylül 1806 başlarından itibaren Fransa’nın İstanbul’daki artan nüfuzundan
ve Bâbıâli’nin Napoléon saflarına katılmak üzere olduğundan şikâyet
eden raporlar göndermekteydi. Bu bağlamda İngiliz elçi, İngiliz-Osmanlı ittifakının yenilenmesi için yaptığı girişimlerin başarısız olmasını ve
Bâbıâli’nin kendisini 1805 senesi sonlarından beri sürekli oyalamasını,
Rus-Osmanlı ittifakını bir sene evvel tecdit eden Italinsky gibi askerî bir
güce sahip olmamasına bağlamaktaydı.56 Nitekim 27 Eylül 1806 tarihiyle
İngiltere’nin Akdeniz Donanma Komutanlığı’nda bulunan Sidney Smith’e
gönderdiği mektupta İngiliz elçi, ailesiyle birlikte İstanbul’da ikamet etmesinin artık imkânsız hale geldiğini belirtmekte57 ve 3 Eylül’de talep
ettiği filonun derhal gönderilmesini istemekteydi. Zira İngiltere büyükelçisine göre Osmanlılar Birleşik Krallık donanmasından, Fransa’nın
Dalmaçya’daki ordularından çok daha fazla çekinmekteydi ve birkaç İngiliz savaş gemisinin İstanbul’da görünmesinin, Fransa’nın Bâbıâli üzerindeki nüfuzunu tamamıyla kıracağını düşünmekteydi. Daha da önem54 İngiltere’de yaşanan kabine değişikliğinin ve politik çekişmelerin Avrupa’da
devam eden savaşa etkisi konusunda bkz. Steven Watson, The Oxford History of
England, The Reign of George III (1760-1815), Oxford 1985, s. 451 vd.; Keith Feiling,
A History of England, Londra 1966, s. 769, 770.
55 Nitekim İstanbul’a yönelik harekâtı takiben İngiltere, Fransa’nın Kuzey Avrupa ülkeleriyle ittifak kurarak, koalisyon güçlerine karşı “Kuzey Konfederasyonu” oluşturma düşüncesini bertaraf etmek ve Danimarka’nın Fransa saflarına
geçmesini önlemek amacıyla denizden Kopenhag’ı bombalayacaktı. Osmanlı
başkentine düzenlenenin aksine siyasî ve askerî sonuçları açısından başarılı
olan Kopenhag harekâtı için bkz. Holland Rose, “The Contest with Napoléon,
1802-1812”, The Cambridge History of British Foreign Policy, 1783-1919 (ed. W.
Ward-P. Gooch), Cambridge 1922, I, 362vd.
56 Bâbıâli’nin çeşitli bahanelerle İngiliz elçiyi oyalaması ve Arbuthnot’un bu konuya dair görüşleri için bkz. Zinkeisen, Geschichte des osmanischen Reiches im
Europa, s. 392.
57 Nitekim Arbuthnot daha 5 Ekim 1806’da Italinsky’nin İstanbul’dan ayrılması
durumunda, çocuklarını daha güvenli bir yer olan Malta’ya göndereceğini
Bâbıâli’ye bildirmişti (NA [FO 78/51], s. 201).
408
FATİH YEŞİL
lisi Arbuthnot’a göre “İngiltere en azından bunu (İstanbul harekâtını)
Rusya’ya borçluydu.”58
Arbuthnot’un uzun süredir tekrarladığı fakat Londra’da pek de bir
etki uyandırmayan İstanbul’a bir filo gönderilmesi konusundaki tavsiyesine, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nda yaşanan değişiklikle birlikte
çok daha farklı bakılmaya başlanacaktı. Bu bağlamda 1 Kasım 1806’da
Amiral Sidney Smith’in, Arbuthnot’dan gelen mektubu donanma kumandanı Amiral Collingwood’a iletmesiyle birlikte derhal küçük bir
filo hazırlanmaya başlanır. Nitekim doğrudan Amiral Collingwood’un
emirleri doğrultusunda üç saff-ı harb gemisi ve iki daha küçük gemiden oluşan filo 8 Aralık 1806 günü Amiral Thomas Louis kumandasında Malta’nın Valetta Limanı’ndan demir almış ve 21 Aralık’ta Bozcaada
açıklarına ulaşmıştır.59 Çanakkale Boğazı dışında gemilerin ve denizcilerin ihtiyaçlarını karşılamak için altı günlük bekleyişin ardından 27
Aralık 1806 gece saat 3:00’da İngiliz filosu Boğaz’dan geçmek üzere demir alarak hareket etmiştir. Gün aydınlandıktan sonra kaleleri selâmlayan filoda bulunan iki saff-ı harb gemisi Çanakkale’de demirlemiştir.
Osmanlı başkentine doğru yola devam eden Canopus ve Standard’ın
28 Aralık 1806’da İstanbul Limanı’na demirlemesiyle Osmanlı başkentindeki İngiliz savaş gemilerinin sayısı üçe çıkmıştır.60 Ancak bu
58 En kısa sürede Osmanlı başkentinden ayrılmak istediği mektubun her satırından anlaşılan Arbuthnot’un söz konusu tahriratı için bkz. Life and Correspondance of Admiral Sidney Smith, Londra 1848, II, 209 vd.
59 Çanakkale’ye doğru ilerleyen İngiliz filosuna Amiral Thomas Louis kumanda
etmekteydi. Filo şu gemilerden oluşmaktaydı: Kaptan Thomas Louis komutasındaki Canopus (80 toplu), Kaptan Thomas George Shortland komutasındaki Thunderer (74 toplu), Kaptan John Talbot komutasındaki Standard (64
toplu). Kaptan Thomas Harvey komutasında İstanbul’da bulunan Endymion
da (40 toplu fırkateyn) söz konusu filoya katılacaktır. İstanbul harekâtının
başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 15 Şubat 1808’de Avam Kamarası’nda
yapılan görüşmelerde, İngiltere Deniz Kuvvetleri Komutanı Thomas Grenville,
filo komutanı Thomas Louis’nin görev emrini aldıktan sonra yola çıkmakta
ağır davrandığını belirtmekte ve başarısızlıkta bu gecikmenin önemli bir yeri
olduğunu öne sürmekteydi (W. M. James, The Naval History of Great Britain,
During the French Revolutionary and Napoleonic Wars [ed. A. Lambert], Londra
2002 [1822 tarihli birinci baskıdan tıpkıbasım], IV, 296-297).
60 Nitekim 13 Kasım 1806’da Malta’dan ayrılmış olan Endymion 21 Kasım 1806’dan
beri İstanbul Limanı’ndaydı. 21 Kasım 1806’da Arbuthnot’un Thomas Louis’ye
409
III. SELİM VE DÖNEMİ
süre içerisinde Osmanlı İmparatorluğu, Rusya’ya çoktan savaş ilân etmiş ve Adriyatik’te bulunan Rus birliklerinin ikmalini sağlamak üzere İstanbul’a gelen Rusya bandıralı gemiye el koymuştur.61 Ancak bu
küçük İngiliz filosunun Çanakkale’ye gelmesi İstanbul’daki diplomatik dengelerde büyük bir değişimi gündeme getirmeyecekti. Nitekim
bilhassa Rus gemilerinin Boğazlar’dan geçişi hususunda hassas olan
Sébastiani, Bâbıâli’yi İstanbul’u terketmekle tehdit etmekteydi. Rusya
ile savaşın resmen başlaması ise Arbuthnot açısından durumu içinden
çıkılmaz bir hale getirmişti. Napoléon’un, kazandığı başarılar sayesinde Avrupa devletlerini siyaseten yanına aldığı ölçüde, İstanbul’daki
ağırlığını kaybeden Arbuthnot, diplomatik çabalarını desteklemek için
İstanbul’a gelen Standard ile Italinsky’nin Osmanlı başkentinden ayrılmasıyla62 tamamen yalnız kalır.63 Bu bağlamda büyük bir ümitsizliğe
kapılan Arbuthnot, Çanakkale’de demirleyen İngiliz filosunun hiçbir
şart altında bölgeyi terketmesini istememekteydi.64
61
62
63
64
ve Thomas Louis’nin 22 Kasım 1806’da Arbuthnot’a gönderdiği tahriratlar için
bkz. NA (FO 78/52), s. 103, 110. Amiral Louis Ocak 1807 başında Çanakkale’ye
geri dönecektir.
Holland Rose, “Admiral Duckwoth’s Failure at Constantinople in 1807”, The
Indecisiveness of Modern War and Other Essays, Londra 1927, s. 158-159. Rus
gemisinin mürettebatının, Arbuthnot’un girişimleriyle serbest bırakılması
konusunda ayrıca bkz. NA (FO 78/52), s. 194.
NA (FO 78/52), s. 194 ve BOA, HAT, 6988. Italinsky’nin ardından, Rus konsolosların da Osmanlı İmparatorluğu’nu terketmelerinin istenmesi konusunda bkz.
NA (FO 78/58), s. 3-6.
Arbuthnot’un 1 Aralık 1806 tarihiyle Dışişleri Bakanı Lord Howick’e gönderdiği
rapor konusunda bkz. NA (FO 78/52), s. 83-93. Nitekim Avusturya’nın İstanbul
elçisi Strümer, her ne kadar gönlü müttefiklerden yana olsa da ülkesinin tarafsızlığı sebebiyle İstanbul’daki diplomatik çatışmalardan uzak durmaya çalışıyor, Prusya elçisi Baron Bielfeld ise Jena sonrası süreçte Osmanlı başkentinde
hiçbir etkinlik gösteremiyordu. Bir diplomattan ziyade tüccar olan Danimarka
elçisi Hübsch, herhangi bir siyasî etkinlik göstermiyor, İspanya ve Hollanda
temsilcileri ise ülkelerinin durumu gereği Sébastiani’nin yanında yer alıyordu.
Bu sırada Arbuthnot’u İstanbul’da destekleyecek tek elçi olan Napoli temsilcisi
Ludolf’ün ise ülkesi Fransa tarafından işgal edilmişti (bu konuda ayrıca bkz. St.
Deny, Révolutions de Constantinople en 1807 et 1808, s. 50-51).
Arbuthnot’un bu konuda Amiral Thomas Louis ve Dışişleri Bakanı Lord
Howick’e gönderilmek üzere kaleme aldığı sayısız tahrirattan birkaçı için bkz.
NA (FO 78/52), s. 107, 150, 198.
410
FATİH YEŞİL
Rus elçinin İstanbul’dan ayrılması ve küçük de olsa bir İngiliz filosunun Çanakkale’ye gelişiyle birlikte Bâbıâli savaş hazırlıklarını hızlandıracaktı. Nitekim Balkan cephesine yönelik hazırlıkların65 yanı sıra Çanakkale Boğazı’nda zaten devam etmekte olan inşa faaliyeti66 artık eskisinden çok daha büyük bir önem arzediyordu. Aslında Osmanlı idaresi
XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren Boğazlar’ın tahkim edilmesine özel
bir önem atfetmeye başlamıştı. Nitekim 1768-1774 Osmanlı-Rus Harbi
esnasında, Mora’daki isyanın da etkisiyle, IV. Mehmed zamanında Venedik saldırılarına karşı inşa edilmiş olan Çanakkale Boğazı’ndaki tahkimatlar, Baron de Tott’un67 nezaretinde tamir edilerek mevcut toplara
yenileri eklenmişti. Ancak Çanakkale tahkimatlarında gereken bakımın
ve yenilemenin uzun süredir yapılmaması Boğaz’ın savunulmasını neredeyse imkânsız hale getirmekteydi. Zira eski tahkimatlar inşa edildikleri devrin gemi ve top teknolojisi dikkate alınarak düzenlenmişti.
Kalelerde bulunan topların büyüklüğü ve yere raptedilmiş olması se65 Bâbıâli, orduyu kurban bayramından hemen sonra rûz-ı hızırda Balkanlar’a
sevketmeyi düşünmekteydi. Ancak savaş hazırlıklarının hızlandırılmasını
isteyen Sébastiani, Osmanlı ordusunun bir an önce yola çıkması yönünde
Bâbıâli’ye baskı yapıyordu. Zira Fransız elçiye göre Rusya, Osmanlı ordusunun
yola çıkışını bekleyeceğine dair bir taahhütte bulunmamıştı. Sébastiani’nin
de belirttiği üzere ordunun baharda sevkedilmesine dönük bu âdetin hiçbir
geçerliliği yoktu. Kaldı ki, “Fâtih Sultan Mehmed Han hazretleri kış içinde
bunca memâlik zabteylediği” Fransızlar’ın dahi bildiği bir gerçekti (BOA,
HAT, 15751; Osmanlı ordusunun, savaş ilânından yaklaşık üç ay sonra, 12 Mart
1807’de Dâvud Paşa sahrasından hareketi için bkz. BOA Bâbıâli Evrak Odası
[BEO], Sadâret Defterleri Kataloğu Teşrifat Defterleri [A.TŞF] 357, s. 33).
66 1806 Haziran başında kaleme alınmış olan Çanakkale Boğazı’ndaki tabya inşa
faaliyetiyle ilgili bir rapor için bkz. BOA, HAT, 14991/B.
67 Nitekim 1807 başlarında yenilenen tahkimatlar Baron de Tott’un Çanakkale’de
inşa ettiği tahkimatlardı. Zira söz konusu kaleler ve istihkamlar “mürûr-ı ezmine ile harâb” olmuştu. Öyle ki, yapılan incelemelerde bazı kale kapılarının
kırık olduğu bazılarında da top ve mühimmat bulunmadığı ortaya çıkmıştır.
Bu bağlamda de Tott’un inşa ettiği kalelere ve tahkimatlara toplam 106 top konulması düşünülmekte ve Seddülbahir Kalesi civarına yeni bir tabya inşa edilmesi planlanmaktaydı (bu konuda bkz. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi [TSMA],
nr. E. 3666; Çanakkale tahkimatlarının herhangi bir saldırıya karşı koyamayacak kadar zayıf oluşu konusunda Baron de Tott’un gözlemleri ve tahkimatlarda
yaptığı düzenlemeler konusunda ayrıca bkz. Baron de Tott, Memoirs of Baron
de Tott, Londra 1785, II, 37-40, 45 vd.).
411
III. SELİM VE DÖNEMİ
bebiyle topçular, top namluları ile düşman gemilerini hizalayarak ateş
etme imkânına sahipti. Nitekim ikinci bir atış için yeniden nişan almak
amacıyla topların yerinden oynatılamaması bir tarafa toplar, kalibrelerinin büyüklüğü sebebiyle ilk atışta fazla ısınıp şişiyordu. Boğaz’ın
iki yakasında bulunan on dört adet büyük topun su yüzeyine yakın
yerleştirilmiş olması, diğer bataryalarınsa denize uzak Boğaz sırtlarında
bulunması Boğaz’dan geçen gemilere nişan alınmasını engelleyen diğer
önemli faktörlerdi.68 Bu sebeple seyahatnâme müelliflerinin ve askerî
uzmanların da belirttiği üzere akıntıyı yenebilecek güçteki rüzgârı arkasına alan bir düşman filosu, Çanakkale Boğazı’nı kayıp vermeksizin
rahatlıkla geçebilirdi.
Çanakkale Boğazı’nın yanı sıra İstanbul’daki tahkimatlar hakkında da
Bâbıâli’ye görüş bildiren Baron de Tott’tan69 sonra, Yaş Antlaşması’nı takiben İstanbul Boğazı’ndaki kaleler yeniden yapılandırılmaya çalışılacaktı.
Kaynarca Antlaşması’nın yarattığı travma bir tarafa II. Catherina’nın geliştirdiği Grek Projesi’nin70 Avrupa’da kulaktan kulağa yayılmasıyla birlikte artan Rus fobisi İstanbul Boğazı’ndaki kalelerin ve neferatın yeniden
68 XVIII. yüzyıl başlarında Çanakkale Boğazı’ndaki tahkimatları gezen Tournefort, izlenimlerini seyahatnâmesinde şu şekilde dile getirmekteydi: “Boğaz’ı
zorlamak isteyecek bir ordu büyük bir tehlikeye atılmış olmaz çünkü bu istihkâmlar arasındaki uzaklık 4 milden fazladır; Türk topçusu iyi bir rüzgârı
arkasına alarak geçecek gemileri pek rahatsız edemeyecektir … Bugüne kadar gördüğüm en büyük toplar olan bu toplarda ne kundak ne de geri tepme
özelliği bulunduğundan her biri birden çok defa ateş edemeyecektir. Kademeli
olmayan istihkâm duvarlarını bir anda yerle bir edebilecek ve topları da topçuları da yıkıntılar altında bırakabilecek borda topları bulunan savaş gemileri
geldiğinde, tabyalardaki bu topları doldurmaya hangi yiğit cesaret edebilir ki,
altı gülle bütün bu istihkâmları yerle bir edebilir …” (bu konuda bkz. Joseph
de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi [ed. S. Yerasimos, çev. A. Berktay],
İstanbul 2005, II, 9-10; Tournefort’tan sonra Çanakkale’yi gören, fakat onunla
neredeyse aynı görüşleri dile getiren de Tott ve Eton’ın gözlemleri için ayrıca
bkz. Tott, Memoirs of Baron de Tott, s. 32; W. Eton, A Survey of the Turkish
Empire, Londra 1799, s. 94-95).
69 Tott, Memoirs of Baron de Tott, I, 234.
* Murad Hatip, Bahriye Şehri Kala-i Sultaniye, Ankara 2009, s. 21. Bu gravürü
kullanmama izin veren sayın Murad Hatip’e teşekkür ederim.
70 bu konuda bkz. D. S. Margoliouth, “Turkish Diplomacy in the Eighteenth Century”, The Muslim World, 7(1917), s. 36-54.
412
FATİH YEŞİL
Nara Kalesi’nde kullanılan büyük toplar (Abdülaziz dönemi)*
düzenlenmesinde büyük bir öneme sahiptir. Nitekim Rusya’nın Osmanlı
başkentini er ya da geç işgal ederek müslümanlardan cizye toplamaya
başlayacağına dair inanç, Bâbıâli ve daha da önemlisi imparatorluk ahalisinde günden güne güçlenmekteydi. Balkanlar’da stratejik bölge ve limanların kaybı, Rus donanmasının Karadeniz’deki etkinliği ve nihayet
Avrupa başkentlerine gönderilen Osmanlı elçilerinin raporları söz konusu fobiyi besleyen faktörlerdi. Bu bağlamda İstanbul’a yapılacak bir saldırının Karadeniz’den geleceğini düşünen I. Abdülhamid, 1788’de Rusya
ve Avusturya ile savaşın başlamasıyla İstanbul Boğazı’nı yeniden tahkim
etmeye başlamıştı.71 Yaş Antlaşması ile Rusya seferinin son bulması ise
İstanbul Boğazı’nın güçlendirilmesinde yeni bir döneme girildiğine işaret etmekteydi. Nitekim Boğaz’a yeni eklenen tahkimatlarla kale sayısının
dokuza çıkartılması ve kale neferatına yeniden nizam verilmesi bu döneme rastlamaktadır.72 İstanbul Boğaz kalelerinde görevli yamaklara tâlim
71 I. Abdülhamid’in Boğaz tahkimatlarında yeniden yapılanmayı öngören nizamnâmesi için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3391, vr. 2b-3a; bu konuda
ayrıca bkz. Nûri Efendi, Târih, vr. 4b-5a.
72 bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz Boğazı’nın Tahkimi”, Belleten,
XLIV (1980), s. 513 vd.
413
III. SELİM VE DÖNEMİ
yaptırılmaya başlanmasının73, eski tabyaların elden geçirilerek mevcutlara
yenilerinin eklenmesinin74 ardından, 1798 senesinde başlayan OsmanlıFransız harbi esnasında Bâbıâli boğaz tahkimatlarına özel bir önem atfedecektir.75 Rusya ile savaşın başlaması ve Arbuthnot’un tehditkâr tavrı ise
başta Anadolu tarafındaki kaleler olmak üzere İstanbul Boğazı’ndaki tahkimatlara Nizâm-ı Cedîd neferlerinin tayin edilmesini gündeme getirecekti.76 Bu bağlamda muhtemel bir Rus saldırısı göz önünde bulundurularak, Boğaz’ın Karadeniz girişinde yer alan bölgelerin takviyesinin büyük
bir önem arzettiğinin farkında olan Osmanlı idaresi, tayin edilen mühendisler eliyle tahkimatların yenilenmesine başlamıştı. Ancak Bâbıâli’ye göre
Karadeniz’den İstanbul’a yapılacak bir saldırıda donanma esas savunma
hattını teşkil edecekti. Mevcut gemilerin ikmallerinin tamamlanması ve
donanmaya nefer yazılmasının yanı sıra bu süreçte Boğaz nâzırına mîr-i
mîranlık verilerek dairesi 200 kişiye, maaşı da senelik 5000 kuruşa yük-
73 Nûri Efendi, Târih, vr. 270a-274b.
74 1796 baharında Karadeniz Boğazı’nda Garipçe, Anadolufeneri ve Büyük Liman
tabyalarında inşa faaliyetine başlanmak üzereydi (bu konuda bkz. BOA, Cevdet-Askeriye [C. Askeriye], 7798; söz konusu inşa faaliyetinin 1797 sonbaharında da devam etmesi konusunda ayrıca bkz. BOA, C. Askeriye, 1338, 11447).
Napoléon’un Mısır saldırısı öncesinde Karadeniz Boğazı tahkimatlarının Fransız mühendislerin nezaretinde tahkim edildiği bu bağlamda zikre değer bir
ayrıntıdır. Ancak cumhuriyetçi ve mutlakiyet taraftarı olarak ikiye bölünmüş
olan Fransız uzmanların arasındaki çekişmeler yapılan işin verimini düşürmekteydi (Fransız mühendislerinin Boğaz tahkimatlarının güçlendirilmesinde
oynadıkları rol konusunda bkz. BOA, HAT, 8138, 10374).
75 Bu dönemde Boğazlar’ın müttefik İngiliz mühendislerce tahkim edilmesiyle
İngiliz ordusu, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının askerî durumu ve savunması hakkında birinci elden bilgilere sahip olmuştur (bu konuda bkz. NA [FO
78/26], s. 121, 133, 137 ve 145; ayrıca bkz. William Wittman, Travels in Turkey,
Asia-Minor, Syria and Across the Desert into Egypt during the Years 1799, 1800
and 1801, Londra 1803, s. 56; BOA, Kamil Kepeci, 2388, s. 11-12; Ahmed Vâsıf
Efendi, Târih, İÜ Ktp., TY, nr. 6012, vr. 43b-44a).
76 BOA, C. Askeriye 21389 (10 Zilkade 1221). Üsküdar Ocağı’ndan Karadeniz
Feneri’ne gönderilen neferattan hiç de hoşnut olmayan kale yamakları ile
Nizâm-ı Cedîd askerleri arasında çıkabilecek bir çatışmayı önleyebilmek için,
Üsküdar Ocağı sağ kol ağası İçelli Vezir Ahmed Paşa’nın kumandasındaki
birliklerin Domuzderesi tarafında savaşa hazır bir halde bekletildiği yeri gelmişken belirtilmelidir (Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 101).
414
FATİH YEŞİL
seltilmiştir.77 Kale-i Seba’da mevcut bulunan 1500 nefere, 500 nefer ilâve
edilmesi ve kalelerdeki top, kundak ve yuvarlakların yenilenmesi de bu
sırada alınan önlemler cümlesindendi. Fakat İstanbul Boğazı’nın en zayıf noktası, nâzır ve mühendisin de vurguladığı üzere “Boğaz haricinde
olan sevâhilden asker çıkarılması mümkün olan mahaller”di. Söz konusu
mahallerin tahkim edilmesi ve bölgeye 250 adet “tâlimci tüfengci” (yeniçeriler) yerleştirilmesi görevi Hâcegân’dan Hüseyin Şâkir Bey’e verilmiştir.
Boğaz’ın geri kalan bölümünde inşa edilmesi düşünülen tahkimatlardansa Ârif ve Kâmî efendiler sorumluydu. Boğaz’ın kuzey bölümünde bulunan Istıranca tarafındaki köylerde genellikle yeniçerilerin ikamet ediyor
oluşu da Boğaz’ın tahkim edilmesinin önünde duran bir diğer engeldi.
Nitekim bölgeye Nizâm-ı Cedîd neferlerinin yerleştirilmesi önemli sorunlara yol açacağından Bekârhisarı, Terkos ve Kırklareli’nden aylık 5’er
kuruş maaş ile yazılacak 500 nefer sekbanın burada istihdam edilmesi
planlanmaktaydı. Boğaz’ın kuzeyinde bulunan iskeleleri koruma görevi
Kapıcıbaşı Emin Ağa’nın kumandasında bulunacak, Yeniçeri Ocağı’nın
avcılar ortasına ihale edilmekteydi. İstanbul Boğazı’nın, Karadeniz girişinden Varna’ya kadar uzanan bölümünün savunulması için de “Sevâhil-i
Bâhr-i Siyâh Başbuğluğu” ismiyle yeni bir makam ihdas edilerek yaz ve
kış burada bir bölüğün görev başında bulunması sağlanmaya çalışılıyordu. Bölge âyanının ve yeniçerilerin kontrolü altında bulunan İstanbul
Boğazı’nın Anadolu tarafı ise “vesveseli olub ekser mahalline asker ihrâcı nâ-kābil”di. Bu bağlamda Şile âyanı Uzun Hasan’ın nezaretine havale
edilen bölgede, Hasan Ağa’nın onayladığı yerlere tabyalar inşa edilmeye
başlanmıştı. Ancak inşa edilen yeni tahkimatlara ve askerî düzenlemelere
rağmen İstanbul Boğazı’nın savunulmasında78, Boğaz akıntıları ve rüzgârlar, Osmanlı ordusundan çok daha önemliydi.79
77 Yemenicizâde Vezir Mustafa Paşa’nın Boğaz nâzırı olarak atanması konusunda
bkz. Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 101.
78 III. Selim devrinde İstanbul Boğazı’nın takviyesi ve Boğaz kalelerinde görevli
neferatın yeniden düzenlenmesi konusunda genel olarak bkz. Ahmet Özcan,
Kethüda Said Tarihi (yüksek lisans tezi, 1999), Kırıkkale Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, s. 84; Mahmud Râif Efendi ve Nizâm-ı Cedîde Dâir Eseri
(nşr. Kemal Beydilli-İlhan Şahin), Ankara 2001, s. 79-81.
79 W. Eton tarafından kaleme alınan “A Plan for Attacking the Turkish Fleet in
the Porte of Constantinople” başlıklı rapor da İstanbul boğaz savunmasının
415
III. SELİM VE DÖNEMİ
İstanbul Boğazı’ndaki tahkimatların elden geçirilmesinde ve neferatın yeniden düzenlenmesinde Rusya fobisi ne kadar etkiliyse Çanakkale
Boğazı’ndaki tahkimatların yenilenmesinde Arbuthnot’un tehditleri80 ve
Rusya’nın Adriyatik’teki etkinliği o kadar etkilidir. Nitekim Italinsky’nin
İstanbul’u terketmesiyle harekete geçen Bâbıâli, St. Deny’i81 derhal
Çanakkale’ye göndererek Boğaz savunması hakkında bir rapor kaleme
almasını istemişti. Her ne kadar “Bahr-i Sefid Boğazı’nda sefâin mürûrundan korkulmaz idüği erbâb-ı vukufdan işidilmekte”yse82 de Fransız
uzmanın verdiği rapor Osmanlı Devleti açısından hiç de iç açıcı değildi.
Zira devrin en büyük savaş gemileri olan saff-ı harb gemilerinden oluşan
ve usta bir subayın komuta ettiği filonun Osmanlı topçusuyla çatışmaya
girmeksizin ilerlemesi durumunda, rüzgârın da yardımıyla, Boğaz’ın en
önemli savunma hatları olan Kilitbahir ve Sultaniye kalelerinden rahatlıkla geçebileceğini bildiren St. Deny, Naraburnu, Kilitbahir ve Sultaniye kalelerinin Boğaz’ın en stratejik noktası olduğunu belirtmekte ve bu
bölgeye büyük bataryalar inşa edilmesini önermekteydi. Tournefort gibi
Boğaz girişinin kuzey ve güneyinde bulunan bataryaların birbirinden oldukça uzak bölgelere inşa edilmiş olduğunu tespit eden St. Deny, Boğaz
bütün zayıf noktalarını ortaya koymaktadır (bu konuda ayrıca bkz. Eton, A
Survey of the Turkish Empire, s. 520 vd.).
80 Arbuthnot’un tehditlerini ciddiye alan III. Selim bu konuda kaleme aldığı bir
hatt-ı hümâyunda âcilen önlem alınmasını istemekteydi. Nitekim “Elçi kâfiri
yazub Malta ve Korfu tarafından donanmasını Boğaz’a getürtmek ihtimaldir…
[dolayısıyla] …İktiza ederse Boğaz’a gemi batırub Boğaz’ı kapamalıdır ateş kayıkları dahi lâzımdır ya maazallah içerü külliyetlü bir donanma gelürse fena
şeydir…” (Enver Ziya Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları [Ankara 1999], s.
98). Nitekim Bâbıâli İngiliz donanmasının Ege denizindeki bütün manevralarını yakından takip ediyor ve bölgeden İstanbul’a gelen ticaret gemilerinin
kaptanlarından bilgi alıyordu. 27 Aralık 1806’da İzmir’den İstanbul’a gelen
Avusturya tüccar sefinesinin kaptanının, yolda rastladığı İngiliz savaş gemileri
hakkında verdiği bilgiler konusunda bkz. TSMA, nr. E 5244. Akdeniz’de seyrüsefer yapmakta olan tüccar gemilerinden İngiliz ve Rus donanmaları hakkında
bilgi edinilmesi konusunda ayrıca bkz. Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 101.
81 1792’de babasının idamından sonra Fransa’yı terkeden St. Deny 1793’te İngiltere hizmetine girmişti. İngiliz ordusunda top ve istihkâm subayı olarak görev
yapan St. Deny, 1805 yılında Osmanlı hizmetine girdi (St. Deny, Révolutions de
Constantinople en 1807 et 1808, s. 53-54).
82 BOA, HAT, 14376.
416
FATİH YEŞİL
kıyılarının birbirine yaklaştığı Naraburnu’na83, Osmanlılar’ın düşündüğü
gibi bir zincir çekilmesinin ya da yangın salları konmasının saff-ı harb
gemilerinin geçişini engelleyemeyeceğini öne sürmekteydi. Bu bağlamda Boğaz’ın en dar bölgesine dama tahtası nizamıyla yerleştirilecek on
iki saff-ı harb gemisinden oluşan bir Osmanlı filosu savunma açısından hayatî bir öneme sahipti. Nitekim düşman filosu coğrafî şartların
gerektirdiği şekilde Osmanlı gemilerine yaklaşmak zorunda kalacak ve
kıyı bataryalarının desteklediği Osmanlı filosu ateş üstünlüğüne sahip
olacaktı.84
St. Deny’in raporuna istinaden Çanakkale Boğazı’nın güçlendirilmesi
görevi 1806 sonlarında Boğaz nâzırı olarak atanan sâbık Îrâd-ı Cedîd
Defterdarı Feyzullah Efendi’ye verilmişti.85 Her ne kadar 1806 Eylülünden beri Çanakkale Boğazı’na top ve mühimmat86 gönderiliyor olsa da
83 Naraburnu’nun karşısında yer alan Güllük Boğazı’nın sağ tarafı arasındaki
genişlik 2 mil ve Kale-i Sultâniye ile Kilitbahir arasındaki mesafe 3,5 mil olarak
hesaplanmıştı (BOA, HAT, 7598/F).
84 St. Deny’e göre Osmanlı başşehrine denizden saldırmak da düşman kuvvetleri
açısından ölümcül sonuçlar doğuracak bir harekâttı. Böylesi bir harekâtta İstanbul Boğazı’na girmek zorunda kalacak olan düşman filosu, öncelikle akıntı ile
mücadele edecekti. Boğaz’ın iki kıyısının belirli bölgelerde birbirine yaklaşması
ve doğrudan İstanbul Boğazı’nı gören tepelere, gemilerden daha yüksek bataryalar yerleştirebilme kolaylığı, Osmanlı ordusuna avantaj sağlayan en önemli
unsurlardı (söz konusu rapor için bkz. St. Deny, Révolutions de Constantinople
en 1807 et 1808, s. 54 vd.). 1807 başlarında Bâbıâli nezdindeki nüfuzu iyiden iyiye
artan Sébastiani de Osmanlı idaresine, St. Deny’le aynı yönde raporlar vermekteydi. Fransız elçiye göre bir deniz gücü olan İngiltere’nin Osmanlı başşehrini
istilâ etmesi mümkün değildi. Zira İstanbul “Boğaz boyuna yedi sekiz bin kara
askerî ta‘bî eyledikden sonra Yedikule ve Kızkulesi ve Üsküdar’a toblar vaz‘ıyla
istihkâm virildikde kızgın gülle ile her gûne müdâfaa olunur ve İngilterelü’nün
yüz gemisi gelse bir şey idemeyüb bu bâbda Devlet-i Aliyye her vechle havfdan
mâsundur”. Bu bağlamda “İngilterelü’nün merâmı idhâl-i sefine ile Devlet-i
Aliyye’nin donanmasını ma‘zallah-ı teâlâ yakmakdır kara askerî olmamağla
gayr-ı gûne bir şey idemez”di (Sébastiani’nin Osmanlı idarecilerini, Rusya ve
İngiltere aleyhine cesaretlendirerek kışkırttığı 7 Ocak 1807 tarihli mükâlemenin mazbatası için bkz. BOA, HAT, 15751).
85 bu atama ve Feyzullah Efendi’nin Boğaz nâzırlığı konusunda bkz. Makāle-i
İstibsâr-ı Âmir der-Beyân-ı Amden İngiliz, İÜ Ktp., TY, nr. 1638, vr. 4a.
86 1806 Eylül ortalarında Çanakkale Boğazı’na yapılan ilk büyük mühimmat sevkiyatında bölgeye 1645 kantar barut, 27.000 fişenk, seren direklerini yıkmak için
417
III. SELİM VE DÖNEMİ
Feyzullah Efendi’nin Çanakkale’ye gelişinin kale ve tahkimatların güçlendirilmesiyle ilgili faaliyetleri hızlandıracağı ve daha organize bir şekilde yürütülmesini sağlayacağı düşünülmekteydi. Nitekim denizde İngiliz donanmasına mukavemetin mümkün olmadığını düşünen III. Selim,
Çanakkale Boğazı’nın coğrafî şartların sağladığı avantajlarla kolayca savunulabileceğini düşünüyordu.87 Bu bağlamda görünürde Boğaz kalelerini ve istihkâmlarını güçlendirmeye çalışan Feyzullah Efendi, bir taraftan aralarında husumet bulunan Biga mütesellimi Hadımzâde Osman
ile Anadolu valisi ve Boğaz seraskeri Ebûbekir Paşa’yı88 uzlaştırmaya ve
eşgüdümü sağlamaya çalışırken diğer taraftan da bölgeye gönderilmesi
planlanan neferlerin89 intikalinin hızlandırılması için çaba harcıyordu.90
Zira Boğaz’ın önemli bölgelerinde karakollar inşa edilerek tayin olunan
neferlerin devriye gezmesi savunma açısından büyük bir öneme sahipti.91
Daha sonra Sekbân-ı Cedîd Ocağı ağalığı da yapacak olan devrin Nizâm-ı
Cedîd Ocağı kethüdâsı (dönme) Süleyman Ağa kumandasındaki tâlimli askerler, Tekirdağ’da isyancılarla başa çıkamayan Aziz Efendi’nin sekbanlarıyla birlikte Çanakkale Boğazı’na sevkedilmekteydi.92 Çanakkale
Boğazı’nın yanı sıra Feyzullah Efendi’nin altını çizdiği üzere stratejik bir
bölgede bulunan Bozcaada Kalesi en kısa zamanda onarılarak bölgeye
87
88
89
90
91
92
1650 zincirli gülle, 86 demir, 32 tunç top, 125 humbara, 2625 top hartucu, 101 top
arabası ve 404 tekerlek gönderilmişti (bu konuda bkz. TSMA, nr. E. 3790/7; daha
sonra yapılan sevkiyatlar için ayrıca bkz. TSMA, nr. E 3790/6; BOA, HAT, 14376).
TSMA, nr. E. 1065/1.
BOA, 14376/B.
Çanakkale Boğazı’na bu sırada Nizâm-ı Cedîd neferatı da gönderilmesi planlanmaktaydı. Ancak kazalardan toplanan askerlerle, muallem neferat arasında
husumet çıkamasından endişelenen Nizâm-ı Cedîd ekibi bu konuya oldukça
ihtiyatlı yaklaşmaktaydı. Bu bağlamda Anadolu’daki Nizâm-ı Cedîd kışlalarında bulunan neferat İstanbul Boğazı kalelerinde görevlendirilmek ve gerekirse
Çanakkale’ye gönderilmek üzere başkente çağırılmıştır (BOA, HAT, 15334).
Zira bu sırada Biga, Karasi ve Hüdâvendigâr sancaklarındaki mevcut neferatın,
Malkara âyanı Ahmed Ağa tarafından toplanarak Çanakkale’ye gönderilmesi
istenmekteydi (BOA, HAT, 6350, 14376, 14376/B).
İngilizler’in karaya asker çıkartmasına karşı bir önlem olarak Biga ve çevresindeki kazaların neferatı Hadımzâde maiyetinde sahillerde görevlendirilmişti.
Yine aynı sebeple İstanbul’dan 300 topçu tüfenkçisi de Çanakkale’ye doğru
yola çıkmıştı (bu konuda bkz. BOA, HAT, 14376).
Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 101; BOA, HAT, 15085.
418
FATİH YEŞİL
destek birlikler gönderilmeliydi. Tehdit altında bulunan ve nefere ihtiyaç duyan bir başka ada da Limni idi. Boğaz nâzırı bu adaya da en kısa
zamanda nefer yollanmasını talep etmekteydi. Başkentten gönderilmesi
planlanan top ve mühimmatın yanı sıra Sultaniye, Kilitbahir, Sultanhisarı
ve Seddülbahir kalelerinde mevcut neferata tâlim yaptırmak üzere Topçu
Ocağı’ndan top ustaları ve yirmi beşinci cemaatin topçuları da bölgeye
ulaşmıştı.93 Kalelerdeki top kundaklarını yenilemek üzere gedikli ustaların bölgeye gelmesi ise top tamir işlerini hızlandırmaya yetmeyecekti.94
Çünkü kundaklık ağaç bulunamaması, ustaların esas görevlerini yerine
getirmesini geciktirmekte ve gedikliler ilk anda demir işleriyle ilgilenmekteydi. St. Deny’nin bölgeyi gezdikten sonra derhal İstanbul’a dönmesi de bir diğer problemdi. Zira tabyaların yapımına bir mühendisin nezaret etmesi şarttı. Bu bağlamda şimdilik Baron de Tott’un inşa ettiği, fakat
bakımsızlıktan harap olmuş tabyaların yerine yeni tabyalar yapılmaya
çalışılmaktaydı. Bu bağlamda mevcut tabya ve kaleleri dolaşan Boğaz nâzırı istenilen top ve mühimmatın âcilen bölgeye intikal ettirilmesini talep
etmekteydi.95 Ancak mevcut tahkimatların tamir edilerek güçlendirilmesi ve gerekli görülen noktalara yeni tabyaların inşa edilerek bölgeye neferat sevkedilmesi konularında yapılan çalışmalar Feyzullah Efendi’nin
de İstanbul’a gönderdiği raporlarda96 tasvir ettiğinin aksine eksiksiz ve
sorunsuz bir şekilde ilerlemiyordu. Daha sonra görüleceği üzere Kapta93 Söz konusu kalelerde topçu neferatı bulunmasına rağmen bunların “tob atmakta
maharetlerinin bulunmaması” büyük bir sorun teşkil etmekteydi. Bunun yanı
sıra defterlerde ismi mevcut fakat kalelerde cismi nâmevcut neferatın yerine de
âcilen asker yazılması gerekmekteydi. Feyzullah Efendi, ihtiyaç duyulan neferlerin bölgeden yazılabileceğini belirttikten sonra askere alınacak köylülerin bir
anda deneyimli topçu neferlerine dönüştürülemeyeceğinin altını çizmekteydi.
Bu sebeple neferata tâlim yaptıracak daha fazla top ustasına ihtiyaç vardı (BOA,
HAT, 6350).
94 BOA, HAT, 6988, 7089, 14376.
95 En çok 9 ve 11 kıyyelik balyemez toplarına ihtiyaç duyulduğunu belirten Feyzullah Efendi’nin raporu için bkz. BOA, HAT, 6350.
96 Nitekim Feyzullah Efendi, bu sırada İstanbul’a gönderdiği takrirlerde sürekli
işlerin yolunda gittiğinden, tahkimatların eksiksiz bir biçimde en kısa zamanda
bitirileceğinden ve “Boğaz muhafazasına dikkat olunmak niyet-i hâlisânesiyle
Bayramiç’te olan konak ve sair eşyasını terk ile kale-i Sultâniyye’de tavattun”
etmek zorunda kalması sebebiyle çektiği sıkıntılardan bahsediyordu (bu konuda iyi bir örnek olması açısından bkz. BOA, HAT, 14376/B);
419
III. SELİM VE DÖNEMİ
nıderyâ Sâlih Paşa’nın sadrazama gönderdiği tahriratlarda da altını çizdiği üzere Boğaz savunmasında çok ciddi eksiklikler vardı97 ve bunların
kısa sürede tamamlanması pek de mümkün görünmüyordu.
Boğaz kalelerinin güçlendirilmesi için gerekli insan gücünü ve top ve
mühimmatları bir araya getirmekte güçlük çektiği anlaşılan Feyzullah
Efendi, İngiliz savaş gemilerinin Kepez Limanı’nda demirlemiş olmasından da oldukça mustaripti. III. Selim’in de “dostane” bir şekilde “defedilmesini” istediği98 filoya komuta eden Amiral Thomas Louis ise
Arbuthnot’dan gelen emirler doğrultusunda Çanakkale’den ayrılmak
istemiyor ve havaların kötülüğünü, gemilerin ikmal durumunu ve ihtiyaçlarını satın alacak maddî imkânlardan yoksun bulunmalarını bahane ederek hareketini olabildiğince geciktirmeye çalışıyordu.99 Feyzullah
97 Bu eksiklikleri III. Selim, ancak İngiliz donanmasını Topkapı Sarayı’nın penceresinden gördüğünde farkedecekti. Nitekim İngiliz filosunun başkente kadar
girmesini Çanakkale Boğazı’na tabya yapılmamasına bağlayan III. Selim, iki
ay boyunca Naraburnu ve Kepezburnu “deyü feryad” etmişti. Padişah kaleme
aldığı bir hatt-ı hümâyunda feryadını şu şekilde dile getirmekteydi: “…İki yüz
sene evvel Venedik çektirilerini ihâfe içün vazeyledikleri taş havanlarına güvenüb [Evliya Çelebi’nin söylediği gibi] ‘tehey Boğaz kal‘alarında toplar vardır
ki içinde terzi dikiş diker’ deyü iftihar ettiniz. Doğrusu içinizde tob ve tüfenge
ve harbe dair bir şey bilür olmadığından başka öğrenmeye dahi heves eder yok.
Karşu karşu kal‘alardan sefine alabandasına taş atmakla sefineye zarar olmayacağını [bile bilmiyorsunuz] … Boğaz’ın her hâlini vükelâ niçün elif gibi bilmez.
Henüz Sultaniye’de kaç tob olduğunu adanın mürûrundan sonra kendülerinin
tutulan kâğıtlarından öğrendim. Bu lâyık mıdır ki kendi tobumuzun adedini
adadan tashih eyleyelim. Hâlâ ne suretle mürûr û ubur eylediğini bilmezsiniz.
Bekleyelim ki iftihâren gazetelere bassunlar ve tevârîh-i harb yazsun da biz de
öğrenelim. Bunu idare eyleyenlere ibtida Gelibolu’dan Seddülbahr’e varınca ne
mikdar sahildir ve tabyalar hangi mahaldedir ve kaçar topu vardır ve topçu
neferatı kaçtır ve isimleri nedir ve toplar kaç karıştır ve çapları ne kadardır ve
kaçar dane vardır bilmek ve sahih defterler elinde olmak lâzımdır. Bunların
birisinden haberiniz yoktur” (Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 106).
98 BOA, HAT, 15334
99 Osmanlı arşiv belgelerinin çizdiği tablodan farklı olarak aslında Amiral
Thomas Louis de bir an önce Çanakkale’yi terketmek istemekteydi. Nitekim
Londra’nın Osmanlı İmparatorluğu ile savaşa girerek yeni bir cephe açma
niyetinde olmadığını Arbuthnot’a ileten amiral, 11 Ocak 1807 tarihiyle İngiliz
elçiliğine gönderdiği tahriratında Endymion’u İstanbul’da bırakarak bölgeden
çekilmek istediğini açıkça ifade etmekteydi (NA [FO 78/55], s. 94-95). Thomas Louis’nin, Arbuthnot’un isteğiyle Bozcaada’ya çekilmekten vazgeçtiğini,
420
FATİH YEŞİL
Efendi’nin havanın poyraz estiği günlerde filonun ihtiyaç duyduğu parayı tedarik ettiğini Amiral Thomas Louis’ye iletmesi ve poliçe karşılığı
derhal ödemenin yapılarak ihtiyaçlarının en kısa sürede sağlanacağını
bildirmesi boşunaydı.100 Zira durum öyle bir hal almıştı ki, bölgedeki
Osmanlı neferlerinin iâşelerinin sağlanamamasıyla sonuçlanabilecek
olsa da Feyzullah Efendi gemilerin bütün gereksinimlerini karşılamaya
hazırdı.101 Nitekim İngilizler’in, et, tavuk ve sair ihtiyaçlarını bölgeden
satın alarak karşılaması sadece fiyatları yükseltmekle kalmayıp aynı zamanda Osmanlı neferleri için gerekli iâşenin tedarikini zorlaştırıyordu.
Bu durumda Osmanlı ordusu zahire tedariki hususunda, XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren neredeyse bütün savaşlarda gözlemlendiği
üzere, bölge âyanının insafına kalıyordu. Kepez’de demirli İngiliz gemilerinin Boğaz dışına çıkartılması için Arbuthnot nezdinde de gerekli girişimlerin yapılmaya başlandığı102 sırada kriz, Italinsky’i Malta’ya götürmek üzere Boğaz’ı terkeden İngiliz korvetinin geri dönmeye çalışmasıyla
çok farklı bir boyuta taşınacaktı. Zira 24 Ocak 1807’de lodosla birlikte
Boğaz’dan içeri girmeye çalışan Kaptan Harvey komutasındaki Standard
isimli İngiliz korveti, kalelerden yapılan uyarıyı dikkate almayacak ve
İngiliz sefaretine bildirdiği 26 Ocak 1807 tarihli mektubu için ayrıca bkz. NA
(FO 78/55), s. 263.
100 BOA, HAT, 7089.
101 Feyzullah Efendi’nin İngiliz filosuna peksimet göndermesi konusunda bkz.
Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 101.
102 İngiltere büyükelçisi, Bâbıâli’nin bu konudaki notasına verdiği cevapta, voyvoda atamaları ile ilgili soruna ve Bâbıâli’nin Fransa ile ittifak kurması tehlikesine karşı bir önlem olarak elçi ve İngiltere vatandaşlarını İstanbul’dan
güvenli bir şekilde tahliye etmek amacıyla söz konusu filonun bekletildiğini
belirtmekteydi. Nitekim bu konular şimdilik kapandıysa da Arbuthnot’a göre
İstanbul’a gelmek üzere Tulon’dan ayrılan Fransız donanması hem İngiliz
hem de Osmanlı çıkarlarını tehdit etmekteydi. Bu bağlamda bu küçük filo
sadece İngiliz vatandaşlarını değil, Osmanlı başkentini de korumaktaydı.
Ancak Bâbıâli, Osmanlı donanmasının birkaç hafta içerisinde Çanakkale’ye
doğru yola çıkacağını belirterek aynı bölgede iki filonun bulunmasının
gerginliği arttıracağını belirtmekteydi. Bu bağlamda Osmanlı yönetiminin,
Çanakkale Boğazı’ndan geçen her gemiye İngiliz filosunun sandal göndermesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin
değil, İngiltere’nin düşmanı olduğunu belirtiyor ve İngiliz filosunun derhal
Çanakkale’yi terketmesini istiyordu (Bâbıâli’nin Arbuthnot’a verdiği nota için
bkz. BOA, HAT, 15334).
421
III. SELİM VE DÖNEMİ
tahkimatlardan açılan top ateşine mâruz kalacaktı. İsabet alan korvetin
diğer üç İngiliz savaş gemisinin yanında demirlemesiyle sonuçlanacak
bu küçük çatışma Thomas Louis’ye henüz tamamlanmamış Osmanlı
tahkimatlarını inceleme fırsatı vermişti. Nitekim İngilizler artık Osmanlı
tahkimatlarının, rüzgârı arkasına alan tek bir korveti bile durdurmaktan âciz olduğunu birinci elden görmüşlerdi.103 İngiliz amiralin durumu
protesto etmesine Feyzullah Efendi’nin tepkisi ise oldukça sertti. Nitekim
bundan sonra gelen bütün gemilerin Boğaz girişindeki kalelerde durmasını isteyen Feyzullah Efendi, Thomas Louis’den ayrıca bunu garanti
eden bir belge de alacaktı.104
Muhtemel bir harekât öncesinde Boğaz tahkimatlarının durumunu incelemek105 ve Arbuthnot’un diplomatik çabalarını desteklemek amacıyla yola çıkan bu küçük filo Çanakkale’ye ulaşmadan önce Arbuthnot’un
tavsiyeleri nihayet Londra’da beklediği etkiyi uyandırmaya başlamıştı.
Zira İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Howick’in, büyükelçiyi, İstanbul ve
İzmir’deki İngiliz manifaktürlerinde çalışan işçileri korumakla görevli
daha büyük bir filo oluşturulması için kaleme aldığı tahrirat 21 Kasım
1806’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na postalanmıştı.106 Bu bağlamda
Thomas Louis’nin emrinde Çanakkale’de bulunan filonun da katılacağı
Amiral John Duckworth komutasındaki altı saff-ı harb gemisinden müteşekkil107 daha büyük bir donanma İngiltere’den Kadiz Limanı’na doğru
103 Kaptan Thomas Louis’in 26 Ocak 1807 tarihiyle olayı bütün ayrıntısıyla tasvir
ettiği raporu için bkz. NA (FO 78/55), s. 261-262.
104 Kepez Limanı’nda demirli Canopus, Standard, Thunderer ve bunlara nazaran
daha küçük savaş gemileri olan Active ve Nautilus’dan oluşan İngiliz filosu
konusunda bkz. BOA, HAT, 6350, 7089, 15334, 15350; James, The Naval History
of Great Britain, s. 298.
105 Paul Shupp, The European Powers and the Near Eastern Question, 1806-1807,
New York 1966, s. 359.
106 Yaklaşık iki ay sonra Amiral Duckworth’a verilecek olan görev emrinin bir
özeti olan Dışişleri Bakanı Lord Howick’in, Donanma Komutanlığı’na gönderdiği tahrirat için bkz. NA (FO 78/52), s. 292 vd.
107 Amiral Duckworth komutasındaki filo Royal George (100 toplu), Windsor
Castle (98 toplu), Repulse (74 toplu), Ajax (74 toplu), Pompée (74 toplu), Lucifer
ve Meteor isimli bomba gemilerinden oluşmaktaydı. James, The Naval History
of Great Britain, s. 299; R. C. Anderson, Naval Wars in the Levant (1559-1853),
Liverpool 1952, s. 440.
422
FATİH YEŞİL
ilerlemekteydi. İngiltere’nin Akdeniz donanması komutanı Amiral Collingwood ise bu sırada İstanbul’a yapılacak harekâta Adriyatik’teki Rus filosunu da dahil etmek için çaba sarfediyordu.108 Nitekim 12 Ocak 1807’de
Amiral Duckworth ve filosu Kadiz Limanı’na yanaştığında Collingwood,
Amiral Seniavin’e ortak harekât için bir mektup kaleme almakla meşguldü.109 Zira San Domingo harekâtının sonuçlanmasını takiben Aralık
1806’dan beri İngiltere, Akdeniz donanmasını takviye etmekteydi. Ancak
Dalmaçya’da bulunan Fransız ordularının Akdeniz’deki en önemli üslerden biri olan Sicilya’yı tehdit altında tutması sebebiyle İngiliz donanma
karargâhı Adriyatik’te bulunan savaş gemilerinin bölgeden ayrılmasını
onaylamıyor ve dolayısıyla İstanbul’a daha büyük bir filo göndermeyi
göze alamıyordu.110
108 Collingwood’un yanı sıra Amiral Duckworth da Amiral Seniavin’i, İstanbul
harekâtına katkıda bulunması için iknaya çalışmaktaydı. Zira bu sırada hiçbir savaş hazırlığı olmayan ve elinde kısıtlı sayıda savaş gemisi bulunan Rus
amiralden, İngiltere’nin Akdeniz Donanma Komutanlığı, Sicilya’yı savunmak
için iki gemi istemekte, Amiral Duckworth ise aynı günlerde İstanbul harekâtı
için dört saff-ı harb gemisi talep etmekteydi (Rus donanmasının Akdeniz’deki
faaliyetleri konusunda bkz. Anderson, Naval Wars in the Levant [1559-1853], s.
439).
109 Bâbıâli’nin savaş ilânını takiben St. Petersburg’dan Amiral Seniavin’e gönderilen tahriratlarda İyon adaları açıklarında bulunan amiralin, Balkan ordularına
komuta eden General Michelson ile ortak hareket ederek İstanbul’un Mısır’la,
Fransa’nın da Asya ile bağlantısını kesmek üzere Kuzey Ege’ye doğru harekete
geçmesi istenmekteydi. Fakat söz konusu emirlerin Seniavin’e oldukça geç
ulaşması sebebiyle Rus amiral ancak 10 Şubat 1807’de yola çıkacaktı. Çanakkale Boğazı önlerine geldiğinde ise Amiral Duckworth ve filosu İstanbul’dan
geri dönmekteydi (bu konuda bkz. Alexander Mikhailovsky-Danilevsky, Russo-Turkish War of 1806-1812 [ed. A. Mikaberidze], West Chester 2002, s. 66;
Rusya’nın 1807 senesinde Adriyatik’te bulunan savaş gücü konusunda ayrıca
bkz. Fedotoff White, “The Russian Navy in Trieste during the Wars of Revolution and the Empire”, American Slavic and East European Review, 6 [1947],
bilhassa s. 33-34). Bâbıâli de bölgedeki Rus ve İngiliz donanmalarının ve bilhassa muhtemel bir çıkartma harekâtında kullanılabilecek piyade askerlerinin
hareketliliğini Rusya ile mevcut ittifakın yenilendiği dönemde bile yakından
takip etmekteydi (Korfu’da bulunan Riyâle Seyyid Hüseyin’in bu konuda kaleme aldığı rapor için ayrıca bkz. BOA, HAT, 6240).
110 Nitekim Ocak 1807’de İngiltere donanmasının Akdeniz filosu yirmi yedi saff-ı
harb gemisi, daha küçük çapta yirmi iki savaş gemisi, yirmi şalapo olmak üze-
423
III. SELİM VE DÖNEMİ
İstanbul gibi iç denizde bulunan bir başkente başarılı bir askerî harekât
yapabilecek güçten ve donanımdan yoksun bir filoya komuta eden Amiral Duckworth’a 13 Ocak 1806 tarihinde verilen görev emrinde, harekâtın
amaçlarına öncelikle diplomatik yollardan ulaşılması istenmekteydi. Zira
Arbuthnot kaleme aldığı tahriratlarda, her ne kadar Boğaz tahkimatlarının ve Osmanlı ordusunun zayıflığından bahsetse111 de filoda yeterli
sayıda piyadenin bulunmaması harekâtın başarılı olabilmesinin önünde
duran en önemli engeldi. Bu bağlamda İngiliz kurmay heyeti ve Dışişleri
Bakanlığı askerî güçten ziyade filonun Osmanlı başkentinde görünmesiyle birlikte Bâbıâli’de yaşanacak şaşkınlık ve dehşete güvenmekteydi.
Nitekim Kadiz Limanı’ndan dört aylık su ve provizyon alacak olan gemilerin İstanbul’a vardıklarında derhal şehri tehdit edebilecek bir konum
alması istenmekteydi. Amiral Duckworth’un, İngiltere elçisiyle görüştükten sonra harekâta yön vermesinin istendiği emirlerde, şehre yapılacak
saldırı İngiliz elçinin inisiyatifine bırakılmaktaydı. Filo İstanbul’a ulaştığında İngiliz elçi Yedikule’de gözaltında tutuluyorsa, Amiral Duckworth
öncelikle Arbuthnot’un ve diğer İngiliz vatandaşlarının serbest bırakılmasını talep edecekti. Söz konusu talep yerine getirilmediği takdirde filo
komutanı Osmanlı başkentini topa tutmakla yükümlüydü. Zira İngiliz
elçiliğinin güvenlik altına alınması, saldırı öncesinde filonun yerine getirmesi gereken öncelikli hedeflerden biriydi. Diplomatik temasların sonuç vermemesi durumunda ise Osmanlı donanmasının bütün provizyon
re toplam altmış dokuz parça gemi ve 25.705 gemiciden oluşuyordu (Mackesy,
The War in the Mediterranean, 1803-1810, s. 163, 398).
111 Örneğin 29 Eylül 1806 tarihli tahriratında Arbuthnot, Osmanlı donanmasının
güvenli bir limana çekilemeyecek bir yerde demirli olduğunu ve İstanbul’da
İngiliz filosuna karşı koyabilecek güçte hiçbir tahkimatın bulunmadığını bildirmekteydi. Nitekim Adalar önüne demirleyecek İngiliz gemilerine zarar verebilecek hiçbir hazırlığın bulunmadığını ve söz konusu filonun, Edirne Vakası
sebebiyle Balkanlar’la ilişki kuramayan İstanbul’un Asya ile de bağlantısının
keseceğini rapor eden İngiliz elçi bu şekilde Bâbıâli’ye istenilen her şeyin kabul ettirilebileceğini düşünüyordu. Arbuthnot’a göre harekâtın önünde duran
tek engel, hâlihazırda çok kötü bir durumda olan Çanakkale tahkimatlarıydı.
Zira bunların Fransız topçu ve mühendislerince güçlendirilmesi İngiliz filosu
için bir problem yaratabilirdi. Fakat rüzgârı arkasına alan gemiler, söz konusu
tahkimatların önünden kolaylıkla geçebilirdi (bu konuda bkz. NA [FO 78/51], s.
170-171).
424
FATİH YEŞİL
ve cephanesiyle birlikte teslim alınması büyük bir önemi haizdi. Nitekim
İngiliz filosunun selâmeti ve İstanbul’un topa tutulması, öncelikle Osmanlı donanmasının etkisiz kılınmasına bağlıydı. İstanbul’da sıcak çatışmanın başlaması durumunda Amiral Duckworth, destek birliklerin gönderilmesi için derhal İzmir Limanı’nda, bölgedeki İngiliz vatandaşlarını
tahliye için bekleyen Amiral Leccombe komutasındaki Gallaton fırkateynini haberdar edecekti. Bu bağlamda İstanbul’un, İngiliz taleplerini reddetmesi durumunda General Fox, İskenderiye’nin işgali için 5000 kişilik
bir kuvvetle Sicilya’dan yola çıkacaktı. Görev emrinin sonunda Amiral
Collingwood, Arbuthnot’un hazırlayacağı İngiliz tekliflerini Bâbıâli’nin
müzakere etmek istemesi durumunda Osmanlılar’a yarım saatten fazla
süre verilmemesini tavsiye etmekteydi. Zira Collingwood’a göre kabul ya
da reddin dışında Bâbıâli’nin şartları müzakere etmek için talep edeceği
süre, aslında şehirdeki direnişin hazırlanmasına ya da Osmanlı donanmasının güvenli bir bölgeye çekilmesine hizmet edecekti.112
Görev emrini aldıktan ve gemilerinin ikmali sağlandıktan hemen
sonra, 15 Ocak 1807’de, Kadiz Limanı’ndan ayrılan Amiral Duckworth, 30
Ocak 1807’de Malta kıyılarına ulaşmıştır. Burada Sicilyateyn’deki Birleşik
Krallık elçisinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Rusya’ya karşı savaş ilân
etmiş olabileceğini haber veren mektubunu alan Amiral Duckworth’un
belki de ilk defa harekâtın başarısı konusunda şüphe duymaya başladığı
düşünülebilir. Zira Amiral Duckworth, muhtemel bir savaş durumunda,
Fransa’nın Mısır’daki nüfuzunu kırmak için hazır tutulan 5000 kişilik
kuvvetin derhal Kahire’ye gönderilmesi için General Fox’u uyarmaktaydı.
Ancak Malta’da Italinsky, Amiral Duckworth ve General Fox’un kurmay
subayı John Moore arasında yapılan görüşmeler sonucunda İskenderiye
işgalinin tehirine karar verilecekti. Nitekim ne İngiltere ne de Osmanlı
İmparatorluğu tarafından henüz savaş ilân edilmişti.113
112 Amiral Duckworth’a verilen görev emri için bkz. Life and Correspondance of
Admiral Sidney Smith, s. 217-222.
113 Amiral Duckworth, Bozcaada açıklarında Arbuthnot ile yaptığı ilk görüşmenin ardından, İstanbul’daki gelişmelerden General Fox’u haberdar edecek ve
İskenderiye üzerine gönderilecek, General Hallowel kumandasındaki birliklerin derhal yola çıkarılmasını isteyecekti (“Admiral Duckwoth’s Failure at
Constantinople in 1807”, s. 161).
425
III. SELİM VE DÖNEMİ
İngiliz filosu Osmanlı başkentine doğru yol alırken, Arbuthnot’un
Bâbıâli nezdindeki diplomatik girişimleri de devam etmekteydi. OsmanlıRus savaşının resmen başlamasıyla Arbuthnot’un çabaları hız kazanarak
daha da yoğunlaşacaktı. Bu sırada İngiliz savaş gemilerinin Çanakkale
Boğazı’nda bulunmasından rahatsız olan Bâbıâli’yi yatıştırmak için sürekli filonun Osmanlı başkentini, Fransızlar’dan korumak için Çanakkale’de
bulunduğu114 yönünde notalar veren Arbuthnot, tavrını her gün biraz
daha sertleştirecektir. 26 Ocak 1807 tarihinde Bâbıâli’de, Reîsülküttâb
Galib Efendi, İbrâhim Nesim Efendi, İsmet Beyefendi ve Kethüdâ Bey’in
katıldığı mükâleme ise İngiliz elçi ve Nizâm-ı Cedîd ekibi arasındaki
çatışmada bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Oldukça gergin bir ortamda geçen mükâlemenin hemen başında Arbuthnot, İngiliz-Osmanlı
ittifakının yenilenmesi için yaptığı girişimlerin, Bâbıâli’nin türlü bahaneler öne sürerek sonuçsuz bırakılmasından rahatsız olduğunu belirtmiştir.115 Zira İngiliz elçi, Nizâm-ı Cedîd ekibinin, Sébastiani’ye “âdetten ziyade ikram ve iltifat” etmesinden116, Fransa elçisine tahsis edilen yalıdan,
Napoléon’un doğum gününde hediye edilen atlardan, daha da önemlisi
Napoléon’un imparator olarak kabul edilmesinden şikâyet etmekteydi.
Müttefik bir devletin elçisi olarak kendisinin dışlanmasını117 ve İngiltere
114 Rus ordularının Balkanlar’daki ilerleyişi sırasında da Italinsky benzer bir
söylem kullanmaktaydı. Nitekim Rusya’nın Hotin ve Bender’i işgal ederek
Yaş ve Belgrad’a doğru ilerlediği sırada -22 Aralık 1806- Italinsky, Rus ordularının Osmanlı İmparatorluğu’nu, Napoléon’un tecavüzünden korumak için
Balkanlar’ı işgal etmekte olduğunu öne sürmekteydi (bu konuda bkz. NA [FO
78/52], s. 167).
115 İngiltere ile ittifakın yenilenmesiyle ilgili olarak Arbuthnot’un girişimlerinden
şüphelenen III. Selim, bir an önce “sebeb-i tâcil”in öğrenilmesini istemekteydi.
Zira Bâbıâli Fransa ile muharip değildi ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin
İngiltere’ye, devam eden savaşta bir faydası yoktu. Bu bağlamda, “Kimsenin
aleyhine olmayarak tedâfüî ittifak ne zaman olsa olur, tâcil iktiza eylemez”di
(BOA, HAT, 1774).
116 Daha öncede belirtildiği üzere Arbuthnot, Bâbıâli’nin Sébastiani’ye gösterdiği
ilgiden ve kendisine verilen nişandan, Fransız elçinin Bâbıâli’ye danışmanlık
yapmasından, Fransız uzmanların istihdamından duyduğu rahatsızlığı sık sık
dile getirmekteydi (örneğin bkz. BOA, HAT, 15295; NA [FO 78/55], s. 135).
117 Bu sırada Sébastiani ile yapılan mükâlemelere nazaran, Osmanlı yönetimi bilinçli
bir şekilde Arbuthnot’a soğuk davranmaktaydı (bu davranışlar sebebiyle İngiliz
elçinin diplomatik girişimlerine ara vermesi konusunda bkz. BOA, HAT, 15751).
426
FATİH YEŞİL
korumasındaki beratlı tüccarlara yapılan haksızlıkları da dile getiren
Arbuthnot, Fransız elçinin, Balkan topraklarından Fransız ordusuna geçiş
imkânı sağlanması, Boğazlar’ın Rus gemilerine kapatılması ve Osmanlı
Devleti’nin İngiltere safından ayrılması konusunda kaleme aldığı nota
üzerine derhal istenmeyen adam (persona nongrata) ilân edilmesi gerektiğini belirtmekteydi.118 Sébastiani’nin, mâzul Reîsülküttâb Vâsıf Efendi
tarafından İngiltere büyükelçisine iletilen notası bir tarafa Arbuthnot’a
göre İngiltere’nin düşmanı olan bir devlet, Bâbıâli tarafından da düşman
olarak kabul edilmeli ve Sébastiani İstanbul’a hiç gelmemeliydi. Bu bağlamda Rusya ile devam eden savaşın derhal durdurulmasını ve İngiliz
ittifakının yenilenmesini talep eden Arbuthnot aksi takdirde, Osmanlı
sınırları dahilinde bulunan İngiliz vatandaşlarından bir an önce ülkeyi
terketmelerini isteyeceğini ve kendisinin de İstanbul’a ortak harekât düzenleyecek olan İngiliz ve Rus donanmalarını beklemeye başlayacağını
söylemekteydi. Zira İngiltere ve Rusya, Fransa’nın İstanbul’daki nüfuzunu kırmak için karadan ve denizden gerekli her tür harekâtı yapma kararındaydı. Böyle bir durumda Rus elçi Italinsky’e yapılan “kötü muamele”,
kendisine karşı tekrarlanırsa İstanbul’dan ayrılacağı tehdidini savuran
Arbuthnot, ikinci bir filonun İstanbul’a doğru yola çıkacağını haber veren 23 Aralık 1806 tarihli tâlimatnâmeyi Osmanlı heyetine gösterir.119
Mükâleme metninden İngiliz elçinin tavrından oldukça rahatsız olduğu
anlaşılan Osmanlı heyeti, St. Petersburg ile mevcut ittifakın, Napoléon’un
Rusya’ya doğru ilerlediği sırada tecdit edildiğini belirtmekte, İngiltere ittifakının yenilenememesini de antlaşma görüşmeleri için gerekli ruhsatnâmenin Arbuthnot’un elinde bulunmamasına bağlamaktaydı. Devlet-i
Aliyye’nin, Sébastiani’nin verdiği notalarla idare edilmediğini dile getiren
Osmanlı heyeti, Fransa elçisine tahsis edilen yalının da Osmanlı elçisi
Muhib Efendi’ye yapılan ikrama karşılık olarak verildiğini öne sürmek118 Nitekim Arbuthnot, Sébastiani’nin İstanbul’dan gönderilmesi için ilk notayı
1806 Eylül sonlarında vermişti (NA [FO 78/519], s. 168).
119 Söz konusu tâlimatnâmeye göre İngiltere idaresinde bulunan limanlara “Tenbihler irsâl olunub elçi-yi mumâileyhin [Arbuthnot] ma‘rûzât ve ifâdâtına
[nazaran] ilâve kuvvet ve akıbetü’l-emr ledelhâce atabe-i seniyye hakkında
vesile-i zecr ve mecburiyet olmak üzere Akdeniz’de vâki İngiltere kuvvet-i
bahriyesi müdîri Lord Kolnord [Collingwood] sergerdenin maiyetine bir ikinci donanma ta‘yin olunduğu” yazılıydı (BOA, HAT, 6971).
427
III. SELİM VE DÖNEMİ
teydi. Napoléon’un imparator olarak tanınması ise tamamıyla Fransa’nın,
Rusya ve Avusturya’ya karşı, Austerlitz Muharebesi’yle (Üç İmparator
Savaşı) sonuçlanan zaferlerinin bir sonucuydu. Kaldı ki, savaşın hemen
başında tarafsızlığını ilân eden Bâbıâli, Fransa’nın Dalmaçya ordularına
Balkanlar’dan geçiş izni vermemiş, fakat müttefik Rusya, savaş ilânına kadar Boğazlar’ı kullanmaya devam etmişti. Buna mukabil Osmanlı heyeti,
Rusya’nın, ittifak sebebiyle tahkim edilmemiş ve “dostlukdan gayri bir gûne
tâlimatları olmayan”120 Osmanlı kalelerini işgale başladığını ve “Rumili’yi
ifsâd içün beyannâmeler neşrettiğini”121 belirtmekteydi. Osmanlı tarafının öne sürdüğü argümanlara karşılık Arbuthnot, Rusya’nın aslında barışçıl amaçlarla Balkanlar’da ilerlediğini söyleyerek, Bâbıâli’nin sebepsiz
savaş ilân etmesinden ve savaş ilânı öncesinde kendisinin Rusya’nın
Balkan orduları komutanı General Michelson’a, gerginliği önlemek için
yazdığı mektupların Alemdar Mustafa Paşa tarafından Rusçuk’ta alıkonulmasından yakınmaktaydı. Bâbıâli’yi açıkça kendi müttefikiyle savaş
başlatmakla suçlayan Arbuthnot’un, “Bu suretde İngilterelü dahi Devlet-i
Aliyye mülküne dostâne geldikde böyle mi dinilecek peşin haber vireyim ki İngiltere donanması Sarayburnu’na gelecekdir” sözleri Osmanlı
heyeti açısından mükâlemenin sona ermesi anlamına gelmekteydi. Zira
Korfu’da bulunan Amiral Seniavin’in Rus donanması ile Bozcaada önlerinde, İngiltere donanması ile birleşerek İstanbul’a karşı ortak bir harekâta girişmesi planlandıysa, diplomatik görüşmelerin artık hiçbir anlamı kalmamıştı. Osmanlı tarafının bu kati cevabına karşılık Arbuthnot,
son defa taleplerini tekrarlayacaktır. Nitekim İngiliz elçi, Sébastiani’nin
derhal İstanbul’dan gönderilmesini, İngiltere ile ittifakın yenilenmesini, Rusya ile savaşın durdurulmasını, Rusya’nın korumasındaki beratlı
tüccarlara taarruz olunmamasını, Yedi Ada Cumhuriyeti’nin Yanyalı Ali
Paşa’nın “cevr ü taaddisinden vâreste” kılınmasını ve nihayet Bâbıâli’nin
“tebdil-i meslek” ile taraf değiştirmemesini istemekteydi.122 Bu bağlamda
120 Nitekim 1806 Mart ayı sonlarında Pisani ile yapılan mükâlemede Osmanlı
Devleti’nin “Rusya Devleti’nden vücuhla emin bulunulduğundan hududların
takviyesine lüzum görülmediği” açık bir dille ifade edilmişti (BOA, HAT, 1774).
121 bu konuda ayrıca bkz. Zinkeisen, Geschichte des osmanischen Reiches im Europa, s. 419.
122 Arbuthnot bu talepleri yazılı olarak da Bâbıâli’ye vermiş ve yine yazılı bir
cevap talep etmişti (26 Ocak 1807 tarihinde Bâbıâli’ye İngiliz elçisinin verdiği
428
FATİH YEŞİL
Arbuthnot’un taleplerinin kabulü, Osmanlı İmparatorluğu’nun Fransa’ya
savaş ilânı anlamına gelmekteydi. Ancak taleplerini ardı ardına sıralayan Arbuthnot, Osmanlı temsilcilerinin de belirttiği üzere Dalmaçya’da
önemli bir gücü bulunan ve Polonya’daki ordularının bir kısmını güneye
kaydıran Fransa tehdidine karşı Bâbıâli’ye hiçbir güvence vermemekteydi. Buna mukabil Arbuthnot, İngiliz ve Rus savaş gemilerinden oluşan bir
filonun Çanakkale’den girmesi durumunda Bâbıâli’nin tavrını öğrenmeye çalışmaktaydı. Osmanlı heyeti ise savaş dolayısıyla Rus gemilerinin geçişine hiçbir şekilde izin verilmeyeceğini, İngiliz gemilerinin ise Boğaz’da
dostane durdurularak durumun Çanakkale’deki görevlilerce İstanbul’a
yazılacağını ve daha sonra alınacak karara nazaran hareket edileceğini
belirtmişti.123 Bu cevap karşısında daha üst perdeden konuşmaya başlayan İngiliz elçi, bir çatışmanın çıkacağını haber vermekte ve Osmanlı
temsilcilerini “…bu sözlerim kinâyeye haml olunmasun… Gelen İngiliz
donanmasını Boğaz’da batırdılar ne güzel batmayub [İstanbul’a] gelür
ise [Çanakkale] Boğazı’ndan tob endâhtıyla men‘ olunduğuçün bu tarafda [İstanbul’da] ideceğini itmek lâzım gelmez mi… Boğaz ne kadar
kuvvetli ise İngiliz gemilerine yine güçlük yokdur mürûr iderler” diyerek
tehdit etmekteydi. Bu bağlamda Arbuthnot’un da açıkça ifade ettiği üzere İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğu “İşte bugünkü gün nim-muhârib
olmuştu.”124
İngiltere elçisi ile yapılan mükâlemenin sonuçlanmasının ardından,
durumun vahametine vâkıf olan Osmanlı idaresi Çanakkale’de sürdürülmekte olan tahkimat inşasını ve bölgeye asker sevkini hızlandırmaya çalışmaktaydı. Nitekim St. Deny’nin raporuna istinaden Osmanlı donanma-
nota için bkz. NA [FO 78/55], s. 110 vd.; söz konusu notanın bir kopyasının
Sébastiani’ye verilmesi ve bu durumdan Napoléon’u haberdar eden bir tahriratın reîsülküttâb tarafından kaleme alınarak, Fransa’ya postalanması konusunda ayrıca bkz. BOA, HAT, 7754).
123 İngiltere elçisinin İstanbul’dan ayrılmasının hemen ardından Çanakkale
Boğazı’nın gemi geçişlerine kapatılarak, “bir kayık dahi geçmemesine dikkat
ve ihtimam olunduğu” yeri gelmişken belirtilmelidir (bu konuda bkz. BOA,
HAT, 2007).
124 Osmanlı-İngiliz ilişkileri açısından bir dönüm noktası teşkil eden bu uzun
mükâlemenin mazbatası için bkz. BOA, HAT, 6971.
429
III. SELİM VE DÖNEMİ
sı hazırlanmış125 ve Kaptanıderyâ Sâlih Paşa komutasında Çanakkale’ye
doğru yola çıkmıştı.126 Ancak geçen süre içerisinde Feyzullah Efendi’nin
nezaretinde sürdürülen Boğaz tahkimatlarını yenilemesinde büyük bir
ilerleme kaydedilmemişti. Nitekim Çanakkale’ye ulaşır ulaşmaz Kale-i
Sultâniyye’yi teftiş eden Sâlih Paşa inşa faaliyetini hızlandırmak için bölge ahalisinin seferber edildiğini rapor etmekteydi. Kalelerdeki mevcut
topların durumu ise çok kötüydü. Büyük kalibreli topların “menzili öğrenilmek” ve mermer gülleleri test etmek için yapılan atışlarda, güllelerin
“ekserisi menziline varamayub tob ağzından çıktığı gibi pâre pâre olduğu”
görülmekteydi. Bu bağlamda Sâlih Paşa, Marmara adasında hazırlanan
bir kantarlık 500 mermer gülle büyük toplarda kullanılamayacağından
ve kalelere âcilen yeni top sevkiyatı yapılamayacağından, büyük kalibreli toplar için derhal mermer gülle imal edilerek gönderilmesini talep
ediyordu.127
125 İngiltere elçisi ile 26 Ocak’ta gerçekleşen mükâlemeden hemen önce bölgenin
güvenlik altına alınması amacıyla Osmanlı donanması Çanakkale’ye doğru
yola çıkmıştı. Bu bağlamda Kepez Limanı’nda demirli İngiliz filosundan oldukça rahatsız olan III. Selim, artık “Ne mikdar olursa olsun ve nasıl bayrak
çekerse çeksin fîmâ ba‘d sagīr ü kebîr harb gemilerinin” Boğaz’dan geçirilmemesini ve gerekirse Boğaz’ın daraldığı bölgeye bir geminin batırılarak Çanakkale Boğazı’nın kapatılmasını istiyordu (BOA, HAT, 15350).
126 15 Ocak 1807 tarihli raporunda Arbuthnot, yedi saff-ı harb ve beş daha küçük
savaş gemisinden oluşan Osmanlı filosunun Çanakkale’ye gitmek üzere hazırlandığından bahsetmekteydi. Savaş gemilerine Küçük Hüseyin Paşa’dan beri
gerekli bakımın yapılmaması sebebiyle Osmanlı donanmasının Mısır harbindeki gücünden çok şey kaybettiğini bildiren İngiliz elçi, kaptanıderyânın,
gemilerde istihdam etmek üzere adam bulmakta sıkıntı çektiğini belirtmekteydi. Nitekim ocak ayı sonlarında İstanbul’da demirli bulunan Endymion’un
kaptanı Cappel’in verdiği rapora göre Osmanlılar’ın, İstanbul’da sekiz saff-ı
harb gemisi, on iki firkateyn, sekiz korvet ve Çanakkale’de bir saff-ı harb ve
ikişer tane fırkateyn ve korveti bulunmaktaydı (bu konuda bkz. NA [FO 78/55],
s. 31, 120, 122; Tuncay Zorlu, Innovation and Empire in Turkey, Sultan Selim
III and the Modernisation of the Otoman Navy, Londra 2008, s. 119-120; Sâlih
Paşa’nın, Boğaz Seraskerî Ebûbekir Paşa ve Boğaz Nâzırı Feyzullah Efendi’nin
güçlendirme faaliyetini kontrol etmek üzere Çanakkale’de görevlendirilmesi
için ayrıca bkz. Mustafa Necib Efendi, Mustafa Necib Efendi Tarihi, İstanbul
1280, s. 16; Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı
Mustafa Risalesi [haz. A. D. Yıldız], İstanbul 2007, s. 99) .
127 BOA, HAT, 7632
430
FATİH YEŞİL
İstanbul önlerinde görünecek bir filo ile diplomatik sorunların bir
anda çözüleceğine inanan Arbuthnot, İngiliz donanmasının bir an önce
gelmesi için girişimlerini yoğunlaştırmaktaydı. Nitekim Boğaz tahkimatlarını güçlendirmek üzere Fransız mühendisler çoktan Çanakkale’ye gönderilmişti ve filonun kaybettiği her gün Bâbıâli’ye Çanakkale Boğazı’nı
güçlendirmek için zaman kazandırmaktaydı.128 Ancak diğer taraftan
Arbuthnot, yapılan hazırlıklara rağmen krizin başlangıcından itibaren
kaleme aldığı neredeyse bütün raporlarda Osmanlı donanmasının ve
ordusunun savaş gücünün yetersizliğinden, Rus ordularının istedikleri
zaman İstanbul’a kadar yürüyebileceklerinden, Çanakkale tahkimatlarının değil İngiliz filosunu, rüzgârı arkasına alan hiçbir gemiyi durduramayacağından, hatta filonun İstanbul’a gelmesinin Osmanlı başkentinde
herhangi bir direnişle karşılaşmayacağından bahsetmekteydi.129 İngiliz
hükümetini, İstanbul’a yapılacak bir harekât için cesaretlendiren Arbuthnot, bu sırada iplerin tamamen Sébastiani’ye geçtiği Osmanlı başkentinde diplomatik açıdan tamamen yalnız kalmıştı. Nitekim 26 Ocak 1807
sonrasında Bâbıâli’nin tavrını daha da sertleştirmesiyle derinleşecek olan
siyasî yalnızlığına, eşinin ölümünün ve geçirdiği rahatsızlıkların eklenmesi Arbuthnot’un kendisini ve çocuklarını yabancı bir ülkede, güvenlikten yoksun, kuşatılmış bir durumda hissetmesine sebep olacaktı.130 Uzun
süredir Londra’dan herhangi bir tâlimat alamamaktan mustarip İngiltere büyükelçisinin, Çanakkale’de demirli İngiliz filosu ile haberleşmesinin engellenmesi ise Arbuthnot’a İstanbul’dan ayrılmak için gerekli ve
kendince yeterli fırsatı verecekti. Nitekim mükâlemeden bir gün sonra
elçilik tercümanı Pisani’nin Bâbıâli’ye, Çanakkale’ye gönderilecek kurye
için yaptığı başvuruların birinde bölgeye bir “ofiçyal” gönderilmesi için
yol emri talep etmesi, zaten tedirgin olan Osmanlı idaresinin endişelerini
128 Nitekim Arbuthnot daha 15 Eylül 1806 tarihli raporunda bu konuyu dile getirmişti (NA [FO 78/51], s. 155).
129 bu konuda iyi bir örnek teşkil etmesi bakımından bkz. NA (FO 78/55), s. 29-31.
130 6 Haziran 1807 tarihinde Arbuthnot’un, İngiliz Dışişleri Bakanı George
Canning’e başarısızlık konusunda günah çıkardığı yirmi varaklık uzun savunmasında söz konusu tedirginlik bütün çıplaklığıyla görünmektedir (bu
konuda bkz. NA [FO 78/55], s. 334). 14 Şubat 1807 tarihiyle Lord Howick’e gönderdiği tahriratta da Arbuthnot, dört çocuğunun güvenliği için İstanbul’dan
ayrıldığını belirtmekteydi (NA [FO 78/55], s. 174).
431
III. SELİM VE DÖNEMİ
arttıracak ve kurye için belgenin verilmesi bilinçli olarak geciktirilecekti.131 Gönderdiği kuryelerin Tuna’nın öte yakasına geçmesine izin verilmeyen132, Bâbıâli’de yaptığı bütün gizli görüşmeler bir şekilde Sébastiani’ye
iletilen133 Arbuthnot artık Londra’nın yanı sıra Çanakkale’de bulunan
İngiliz donanmasıyla da iletişim kuramayacağını düşünmekteydi. Dolayısıyla Arbuthnot’a göre bütün haberleşme kanalları bir şekilde tıkanan
bir elçinin, görev yerini terkederek elçiliğini, ülkesiyle daha rahat iletişim
kurabileceği bir bölgeye taşımasından tabii bir şey olamazdı.
Arbuthnot, 29 Ocak 1807 günü İstanbul Limanı’nda demirli Endymion’da, elçilik personeline ve İngiliz tüccarlarına verdiği akşam yemeği
131 Nitekim iki günlük görüşmelerin sonunda reis efendi, Arbuthnot’un Çanakkale’de bulunan İngiliz filosuyla haberleşmesinin, iki devlet arasında sıcak çatışmanın başlamasına sebep olabileceğinden kuşkulanıldığı için engellendiğini açık bir dille belirtmişti. Zira son mükâlemede İngiltere elçisinin, ısrarla St.
Petersburg ve Londra arasındaki ittifakın altını çizmesi, “aher niyeti” olduğu
anlaşılan Arbuthnot için bazı önlemlerin alınmasını zorunlu hale getirmişti.
Pisani’nin, Arbuthnot’u durumdan haberdar etmesinin ardından haberleşmesine izin verilmediği takdirde İstanbul’u terkedeceğini ve kurye göndermekten
muradının İngiliz donanmasını İstanbul’a davet etmek olmadığını, fakat son
gelişmeleri ve mükâlemede konuşulanları Londra’ya rapor etmek istediğini
Bâbıâli’ye bildiren İngiliz elçi, Kaptan Cappel’den, tahriratlarını Çanakkale’ye
ulaştırması için gece karanlıkta İstanbul’dan ayrılacak bir kişiyi görevlendirmesini ister. İstanbul’daki diplomatik mahfillerde dolaşan dedikoduların
etkisinde kaldığı anlaşılan Arbuthnot, 22 Aralık 1806’daki Rus saldırısının
ardından Bâbıâli’nin, İstanbul Limanı’nda bulunan Endymion’a el koymayı
ve İngiliz manifaktüründe çalışanları hapsederek İngiliz hükümetine bütün
isteklerini kabul ettirmeyi düşündüğünü rapor etmekteydi (bu konuda bkz.
NA [FO 78/55], s. 131-134; Arbuthnot’un, İngiliz elçiliğini koruyan yeniçerileri
kurye olarak istihdam etmeye çalışması için ayrıca bkz. NA [FO 78/55], s. 173;
Pisani’nin Bâbıâli’de birkaç gün “süründürülmesi” ve Çanakkale’ye gönderilecek kuryer/ofiçyale yol emri verilmemesi konusunda ayrıca bkz. BOA, HAT,
7023).
132 NA (FO 78/55), s. 84
133 Aslında bu dönemde Bâbıâli’de elçilerle yapılan görüşmeler ve elçilerin verdikleri notalar bir şekilde dışarı sızdırılmaktaydı. Zira Arbuthnot’un da belirttiği
üzere Sébastiani’nin verdiği notalar kendisine ulaştırılmaktaydı (bu bağlamda 26 Ocak’taki mükaleme sonrası, Sébastiani’nin İbrâhim Nesim Efendi ile
yaptığı durum değerlendirmesi için bkz. BOA, HAT, 15245. Arbuthnot’un
Bâbıâli’ye verdiği notaların Fransa’da, Moniteur gazetesinde yayımlanması
konusunda ayrıca bkz. NA [FO 78 /55], s. 252).
432
FATİH YEŞİL
sırasında, bütün Avrupa ülkeleri içerisinde en çok casusun bulunduğu
başkent olarak tanımladığı İstanbul’dan gizlice ayrılmayı planlamaktaydı.
Gizliliği bozmamak için Kaptan Cappel’den gemiye binenlerin tekrar karaya çıkmasının engellenmesini isteyen Arbuthnot134, İstanbul’daki bütün
tüccarların Endymion’a bindiğinden emin olduktan sonra gemiye gelerek zoraki yolcuları durum hakkında bilgilendirmişti. Yaptığı konuşmada
Rusya’nın Polonya’daki yenilgisinin ardından, Osmanlı dış politikasının tamamen değiştiğinin altını çizen Arbuthnot, artık İngilizler’in Osmanlı topraklarında can güvenliğinin olmadığını belirtmekteydi. İşlerini ve bütün
mallarını olduğu gibi bırakmak zorunda kalan tüccarların, kendisiyle aynı
fikirde olduğunu Londra’ya rapor eden Arbuthnot’un bu tutumuna sadece,
İngiliz sefâretinin tavsiyesiyle Osmanlı hizmetine girmiş olan St. Deny karşı çıkmaktaydı. Zira Korsikalı yüzbaşının aldığı bilgilere göre Bâbıâli aynı
gün Endymion’a el koymayı planlamaktaydı. Osmanlı Devleti’nin yapacağı
böylesi bir eyleme karşı koyulması durumunda donanmanın ve İstanbul
Boğazı’ndaki sahil bataryalarının harekete geçeceğini belirten St. Deny,
Endymion gibi bir gemi ile Çanakkale’den çıkmanın da imkânsız olduğu
konusunda Arbuthnot’u uyarmaktaydı. Harita üzerinde, Çanakkale’de inşa
edilen yeni tabyaların yerleri konusunda Kaptan Cappel’i bilgilendiren St.
Deny, yol emrini göstermeksizin hiçbir gemiye Çanakkale Boğazı’ndan
geçiş izni verilmediğini belirtmekteydi. İstanbul’daki durumu yakından izleyen Kaptan Cappel ise tamamıyla elçinin yanında durmakta ve
“İstanbul’da kalmanın, yakalanmaktan daha kötü” sonuçları olabileceğini
öne sürmekteydi. Dolayısıyla Kaptan Cappel’i ve Arbuthnot’u “kaçmanın
delilik olduğuna ikna etmeye çalışan” St. Deny’nin bütün çabası boşunaydı.
İstanbul’dan ayrılmak için bütün hazırlıkları tamamlamış olan Arbuthnot,
elçilik çalışanlarından birini Pera’daki İngiliz Sefârethânesi’nde bırakmış ve
ertesi gün resîülküttaba verilmek üzere kaleme aldığı bir notayı Danimarka
elçisine iletmişti.135 Bu bağlamda St. Deny’nin, gemiyi terketmesinin ardından, Endymion İstanbul Limanı’ndan Çanakkale’ye doğru yelken
134 Pisani’nin, gemiden inmek istemesine rağmen kendisine izin verilmemesi ve
arkasında bıraktığı ailesi için duyduğu endişe için bkz. BOA, HAT, 1451.
135 Arbuthnot’un İstanbul’dan ayrılmasının ardından sefârethâne ve elçiliğin
günlük rutin işleriyle ile Baron Hübsch’ün ilgilenmesi konusunda bkz. NA
(FO 78/55), s. 272.
433
III. SELİM VE DÖNEMİ
açmıştır. İki gün sonra, 31 Ocak sabahı, Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’nın sancağını selâmlayan Endymion136, aynı gün Çanakkale’de demirli Thomas
Louis’nin filosuna katılacaktı. Kıyıya yanaşır yanaşmaz elçilik tercümanı
Pisani’yi kaptanıderyâya gönderen İngiltere elçisi, Sâlih Paşa’ya İstanbul’dan
ayrılmasının sadece bir önlem olduğuna dair garanti vererek, 26 Ocak’ta
verdiği notaya olumlu cevap verildiği137 takdirde derhal İstanbul’a döneceğini bildirmişti.138 Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’dan “çok medenî” bir cevap
alan Arbuthnot139, herhangi bir çatışmaya girmek istemeyen filo komutanı
Thomas Louis’nin de ısrarıyla gemilerin Çanakkale Boğazı’ndan dışarı çıkarak Bozcaada önlerinde demirlemesine müsaade etmiştir.140 İzmir’deki
136 BOA, HAT, 7094.
137 Bâbıâli, Arbuthnot’un on üç varak uzunluğundaki notasının cevaplandırılmasında yaşanan gecikmeye, tahriratın İngilizce’den Türkçe’ye üç gün süresince
tercüme edilememesinin sebep olduğunu öne sürmekteydi.
138 Pisani ile Sâlih Paşa arasında yapılan bu ilk görüşmede durum hakkında bilgi almaya çalışan kaptanıderyâ, elçinin hapsedilme korkusuyla İstanbul’dan ayrıldığını öğrenmişti. Buna mukabil Sâlih Paşa ne İngiltere, ne de Osmanlı tarafından
harp ilânına dair en küçük bir işaret yokken elçinin İstanbul’dan ayrılmasına
bir anlam veremediğini belirterek, Rusya elçisinin bile savaş ilânından sonra
“sırf elçi beyin [Arbuthnot] hatırı için” hapsedilmediğini belirtmekle yetinmiştir.
Görüşme esnasında kaptan paşadan ara buluculuk yapmasını talep eden Pisani
ise Arbuthnot’un “kemâl-i vesvesesinden bu işe acele kalkışmış” olduğunu kabul etmişti. Pisani, bu hareketin savaş ilânı anlamına gelmediğini, Sébastiani’ye
nişan verilmesinden rahatsız olan elçinin Bozcaada açıklarında bulunmasıyla
İstanbul’da ikamet etmesi arasında bir fark bulunmadığını belirterek, filonun
güvenle Boğaz’dan geçmesine ve elçinin Bozcaada’da bulunduğu sürece filonun
yiyecek almasına izin verilmesini talep etmekteydi (BOA, HAT, 1451, 7094).
139 Feyzullah Efendi’nin şukkasına göre Arbuthnot “dostluk arzusuyla ba‘zı teklifâtda olmak mülabesesiyle Devlet-i Aliyye cânibinden dahi husumet gösterilmeyüb”, filonun Boğaz dışına çıkışına izin verilmişti. Feyzullah Efendi’nin
bölgede yapılan güçlendirme çalışmalarının büyük bir hızla devam ettiğine,
İngiliz filosuna rahatlıkla karşı konulabileceğine ve Arbuthnot’un filo ile beraber, Pisani’yi Kale-i Sultâniyye’de bırakarak Çanakkale Boğazı’ndan dışarı
çıktığına dair tahriratı için bkz. BOA, HAT, 14991/A. Feyzullah Efendi’nin,
İngiliz filosu hakkındaki görüşlerine rağmen III. Selim, “elçinin bu mülâyim
hareketine kat‘a i‘tibâr olunmamasını” İngiliz filosunun “Boğaz’dan içerü
hücum ideceklerini bilüb ânâ göre tedarik görülmesini” istiyordu (BOA, HAT,
7094).
140 Filoya Çanakkale’den dışarı çıkarken, Osmanlı tebaasından bir kılavuz kaptanın eşlik etmesi konusunda bkz. NA (FO 78/55), s. 273.
434
FATİH YEŞİL
İngiliz manifaktüründe çalışanların da bir an önce limanda demirli Glatton
fırkateyni ile tahliye edilmesini talep eden Arbuthnot artık, kendi ifadesiyle
“diplomatik olaylara yön verebilmek için” 8 Şubat’ta Bozcaada’ya ulaşacak
olan Amiral Duckworth komutasındaki takviye filoyu beklemekteydi.141
İngiltere büyükelçisinin İstanbul’u âni bir kararla terketmesi Bâbıâli’de
büyük bir şaşkınlıkla karşılanmıştır. Nitekim elçinin Çanakkale’ye doğru
yelken açmasından bir hafta sonra Bâbıâli’nin yayımladığı deklerasyonda
elçinin 26 Ocak mükâlemesi sırasında takındığı tehditkâr tutum tasvir
edilmekte ve süreç içerisinde Osmanlı idaresinin Napoléon’un taleplerini
savaşı göze alarak geri çevirmesinin altı çizilmekteydi. III. Selim’in, İngiltere kralına mahremâne yazdığı nâmelere ve cevaplarına dikkati çeken
Bâbıâli, mevcut durumun yegâne sorumlusu olarak Arbuthnot’u ve yaptığı “uygunsuz teklifleri” göstermekteydi.142 Osmanlı idaresi ayrıca, İngiliz elçinin Rusya’nın Osmanlı topraklarını işgale başlamasıyla suskunluğa
gömülerek St. Petersburg’un yaptığı haksızlığa göz yumduğunu belirtmekteydi. Yayımladığı beyannâmede, Arbuthnot’un Danimarka maslahatgüzarına bıraktığı notayı da referans veren Bâbıâli, İngiliz elçinin emniyeti için İstanbul’dan ayrıldığını iddia etmekte olduğunu açıklamaktaydı. Bâbıâli’nin, buna karşı geliştirdiği argüman ise elçinin verdiği notanın
cevabını bile beklememiş olmasıydı. Söz konusu deklarasyonda Osmanlı
idaresi, İngiliz kurye için talep edilen yol emri konusunda da haklılığını
ortaya koymaya çalışmaktaydı. Nitekim Bâbıâli hiçbir zaman, kuryeye
izin verilmeyeceğini bildirmemişti. Tam aksine mükâleme esnasında İngiliz elçinin “Boğaz’dan cebren ve harben donanma imrârını tasrîh etmesi” sebebiyle durum açıklığa kavuşturulana kadar İngiliz kurye bekletilmeye çalışılmıştı. Bu bağlamda Arbuthnot, “İngiltere teb‘ası hakkında
insilâb-ı emniyeti mûcib olacak cüz’i ve küllî bir hâlet vukua gelmiş değil
iken” İstanbul’u terketmişti. Ancak bütün bunlara rağmen Bâbıâli “İngiltere Devleti’ni müsâlih bilüb tarafından icrâ-yı husumet olunmadıkça
141 Arbuthnot’un İstanbul’dan ayrılışını bütün ayrıntısıyla tasvir ettiği 3 Şubat
1807 tarihli tahriratı için bkz. NA (FO 78/55), s. 136-142; bu konuda ayrıca bkz.
St. Deny, Révolutions de Constantinople en 1807 et 1808, s. 59-61.
142 Nitekim Sâlih Paşa’nın da daha sonra belirteceği üzere, “Mecnûn-ı merkum
İngiliz elçisinin [bu hareketiyle] icrâ-yı merâma vesile aramakda olduğu
âşikârdı” (BOA, HAT, 7094)
435
III. SELİM VE DÖNEMİ
saltanat-ı seniyye adâvet izhârından ictinâb edeceğini” ilân ederek, Osmanlı sınırları dahilinde bulunan İngiliz tebaasının, III. Selim’in koruması altında olduğunu bildirmekteydi.143 Amiral Duckworth komutasındaki
takviye filonun Bozcaada açıklarına ulaşmasından sadece bir gün sonra
ise Osmanlı idaresi krizin artık kontrolden çıktığını farkederek, dört gün
önce kendisini savunmak için yayımladığı deklarasyonun bir benzerini
İstanbul’daki sefârethânelere gönderme ihtiyacı duyacaktı.144
Bâbıâli tarafından artık bir “mecnun” olarak görülen Arbuthnot’un
İngiltere ve Osmanlı devletlerini “nim-muhârib” ilân ederek İstanbul’dan
ayrılması, padişahın ve Nizâm-ı Cedîd ekibinin dikkatlerini bir defa daha
her iki Boğaz’ın güçlendirilmesi için yapılan çalışmalara yöneltecekti.145
Nitekim III. Selim’in de belirttiği üzere “şimdi maslahat Boğaz’ın kemaliyle takviyeti”ydi.146 III. Selim, Çanakkale Boğazı’na gönderilmesi planlanan neferatın âcilen bölgeye sevkedilmesini, düşman gemilerine sahil
bataryalarından yapılacak müdahalelerde en önemli rolü üstlenecek olan
kızgın gülle toplarının ve ocaklarının âcilen Çanakkale’ye sevkedilmesini
ve nihayet İngiliz filosunun karanlıkta yapacağı bir harekâta karşı mehtapların bölgeye ulaştırılmasını emretmekteydi.147 Zira “Boğaz’ın mevkii
cihetiyle [savunmaya] gayet uygun olması” sebebiyle “münâsib burunlara tabyalar ve toblar” konularak Çanakkale rahatlıkla savunulabilirdi.148
143 5 Şubat 1807 tarihli deklarasyon için bkz. BOA, HAT, 7022; metnin İngilizce
tercümesi için ayrıca bkz. NA (FO 78/55), s. 176-179.
144 Zira III. Selim, İngiltere’ye olan “kemâl-i hürmetinin” ve “nakz-i ahde dair
ictinâbının bu tarafda dahi herkese i‘lân olunmasını” istiyordu (BOA, HAT,
7094). İstanbul’daki sefâretlere 9 Şubat tarihiyle gönderilen sirküler için bkz.
BOA, Cevdet-Hariciye, 7435; metnin İngilizce tercümesi için ayrıca bkz. NA
(FO 78/55), s. 182-184.
145 Arbuthnot’un İstanbul’dan ayrılmasının hemen ardından III. Selim’in Çanakkale Boğazı’ndaki tahkimatların bir an önce tamamlanması ve İstanbul’da
yapılması planlanan tabyaların inşasına derhal başlanması için bir hatt-ı
hümâyun kaleme almıştı (BOA, HAT, 7006).
146 BOA, HAT, 7023.
147 BOA, HAT, 2007, 7023.
148 III. Selim tarafından hazırlanan planlara göre toplar, Boğaz’dan geçen gemilerin alabandalarına karşı değil, Boğaz akıntıları dikkate alınarak gemilerin
başına ve kıçına nişan alabilecek şekilde, siperlerin arkasına gizlenerek yerleştirilmeliydi. Sahilde karakol gezecek olan neferat ise İngilizler’in yapacağı bir
kara harekâtını önleyebilmeliydi (bu konuda bkz. TSMA, E 1065/1).
436
FATİH YEŞİL
Bu bağlamda III. Selim’in de belirttiği üzere “mâzallah u teâlâ [İngilizler] geçerlerse ancak gaflet ve tekâsülden” Boğaz’dan kayıp vermeden
Marmara’ya girebilirdi.149
“İstihkâmâta ve asâkire dair ne tedbir hatıra gelür ise icrâ olunmasını”
isteyen III. Selim’in kaleme aldığı hatt-ı hümâyunlar üzerine bölgedeki bütün kale ve tahkimatları yanındaki müslüman ve yabancı mühendisler150 ile birlikte teftiş eden Sâlih Paşa, bir taraftan sürekli kendisiyle
görüşme talebinde bulunan Pisani’yi oyalıyor, diğer taraftan da tabyalardaki eksiklikleri tamamlamaya çalışıyordu.151 Bu bağlamda bölgede “kalaycı amelesinin” bulunmaması topların tamirini geciktirmekteydi. Daha
önce Feyzullah Efendi’nin kaleme aldığı raporlarda da sıkça vurgulanan
mühimmat sevkiyatı konusundaki problemlere de henüz bir çözüm üretilememişti. Sâlih Paşa’nın bizzat teftiş ettiği, Boğaz’ın hemen girişinde
bulunan Kumkale’de mevcut topların bakımı her ne kadar Fransa Harbi
(1798) esnasında yapılmış olsa da buradaki tabyalar hâlihazırda İngiliz
gemilerine karşı koyabilecek durumda değildi.152 Boğaz’da bulunan kale
ve tahkimatlardaki topların teknolojik açıdan eskiliği153 bir tarafa bölge149 III. Selim’in bu yorumu için bkz. TSMA. E 1065/2.
150 28 Ocak itibariyle Arbuthnot ile yapılan müzakerelerden haberdar olan Sébastiani, emir subayı Lascours’u ve mühendis Jerome Mechain’i Çanakkale’ye
göndererek mevcut tahkimatların takviye edilmesine katkıda bulunmaya
çalışmaktaydı. Askerî hazırlıklara verdiği desteğin yanı sıra bu süreçte Fransız elçi, metropolitlerle de sürekli irtibat halinde kalarak, imparatorluğun
hıristiyan tebaasının, müttefikler tarafından ayaklandırılmasını önlemeye
çalışıyordu (Drilaut, Selim-i Sâlis ve Napolyon, s. 98; Puryear, Napoleon and
the Dardanelles, s. 137; St. Deny, Révolutions de Constantinople en 1807 et 1808, s.
63-64).
151 Nitekim zaman ilerledikçe durumun ciddiyetinin farkına varan Sâlih Paşa,
“aman efendim şu şalapo ve ateş kayıkları ve mühimmat-ı lâzımeyi dakîka-yı
vâhide fevt itmeksizin taraf-ı çâkeriye yetişdirilmesi” için III. Selim’in devreye
girmesini isteyecekti (BOA, HAT, 15483).
152 III. Mustafa devrinde Kumburnu’nda Baron de Tott’a yaptırılan dört toplu
tabyanın yeniden inşa edilmesi konusunda bkz. BOA, HAT, 2007.
153 III. Selim’in de belirttiği üzere “Kaptan paşa üç beş kantar gülle atar toblar
ile uğraşıyor. Aman o toblar bir işe yaramaz çok tecrübe eyledik, vaktiyle
[IV. Mehmed zamanında] şöhret için yapılmıştır. On sekiz vukıyye kızgın
gülle istimâl olunmak lâzımdır. Niçün mühendislerden ve erbâbından tahkik
olunmuyor?” (BOA, HAT, 7094). Feyzullah Efendi’nin genellikle eski topların
437
III. SELİM VE DÖNEMİ
de bulunan topçu neferlerinin isimleri defterlerde mevcut, fakat cisimleri
nâ-mevcuttu.154 Kalelerde hazır bekleyen askerlerin, topların ateşlenmesi konusunda kulaktan dolma bilgilere sahip olması ise gerekli top ve
mühimmat zamanında sevkedilse dahi Boğaz’ın gerektiği biçimde savunulamayacağı anlamına gelmekteydi.155 Mühimmat ve neferatla ilgili
problemlerin yanı sıra Çanakkale Boğazı’nın savunulmasında en stratejik bölgeler olan Naraburnu ve Kepez’deki tabyaların inşası halen devam
etmekteydi. Hadımzâde Osman Ağa’nın kethüdâsına havale edilen Nara
ve Kepez’deki tabyalar gibi Osman Ağa’nın oğlu tarafından yenilenen
Sultanhisarı Kalesi civarındaki tahkimatlar da henüz tamamlanmamıştı. Nitekim mühendislerin çizdiği plan çerçevesinde, Sultanhisarı’nın
yan tarafından denize dökülen nehrin yönünün değiştirilmesi için civar
köylerden toplanan 2000 kişi, İngiliz filosunun harekete geçmesinden
önce inşaatı bitirmeye çalışmaktaydı.156 Bölgeye gönderilen askerler için
zahirenin tedarik edilememesi ise uzun süredir çözülemeyen bir diğer
önemli sorundu.157 Zira XVIII. yüzyılın bilhassa ikinci yarısından itibaren bütün savaşlarda gözlemlenen nefer iâşesinin düzenli sağlanamaması,
154
155
156
157
bulunduğu tahkimatlara sadece elli dört yeni top yerleştirdiği yeri gelmişken
belirtilmelidir (Ahmed Cevdet, Târih, s. 110).
Çanakkale dizdarının 16 Mayıs 1807 tarihiyle Çanakkale tahkimatları hakkında kaleme aldığı rapor durumu bütün açıklığı ile gözler önüne sermektedir. Nitekim İngiliz filosu Marmara’ya hücum etmeden önce Kumkale
dizdarının ihtiyarlığı sebebiyle yerine bir vekil gönderilmişti. Ancak kaledeki
topçu ve yerli neferatın yaşlarının ilerlemiş olması konusunda hiçbir önlem
alınmamıştı. İngiliz filosunun hücumu sırasında dizdar vekilinin “neferat-ı
merkuma nüfuzunun tesiri olmadığından ve tobları idareye mükemmel nefer
bulamadığından” bazı toplar sadece bir defa ateşlenebilecekti. Kaptanıderyâ
Küçük Hüseyin Paşa’nın iltimasıyla Seddülbahir dizdarlığına ve kalenin topçubaşılığına getirilen kişinin ise savaş deneyimi yoktu. Bu bağlamda İngiliz
filosunun saldırısı esnasında ancak bir defa ateşlenebilen toplardan atılan
güllelerin filoya ulaşmadan suya düşmesi ya da Boğaz’ı geçerek karşı kıyıyı
vurması gayet doğaldı (TSMA, E 1449).
Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’nın raporlarından kalelerde bulunan topçu neferatının, ateş etmek için toplara kaç kıyye barut konulması gerektiğini dahi
bilmedikleri anlaşılmaktadır. Nitekim yapılan tatbikatlarda balyemezlere ve
otuz altı çapındaki toplara fazla barut konulması sebebiyle “mermer gülleler
tahammül idemeyüb paralanmaktaydı” (BOA, HAT, 2007).
BOA, HAT, 2007/A.
BOA, HAT, 7635.
438
FATİH YEŞİL
savaş alanına sevkedilen sekbanların civar köylerde yaşayan ahaliyi tâciz
etmesiyle sonuçlanmaktaydı. Ahalinin bulunduğu köylerden göç etmesine sebep olan bu yapısal sorun Çanakkale tahkimatları bağlamında tabya
inşasında çalışacak iş gücünün kaybı anlamına gelmekteydi. Boğaz savunması açısından büyük bir önem arzeden Bozcaada Kalesi’nin ve kale
neferatının durumu da Çanakkale’deki tahkimatlardan farklı değildi.158
Zira kalede hazır bulunması gereken top, mühimmat ve topçulardan eser
yoktu.
Bütün bu sorunların birkaç gün içerisinde çözüme kavuşturulmasının mümkün olmadığını aslında Çanakkale Boğazı’nda bulunan yüksek
rütbeli Osmanlı idarecileri de kabul etmekteydi. Bu bağlamda İngiliz
filosunun, İstanbul’a yelken açmak üzere harekete geçmesinden sadece
altı gün önce Sâlih Paşa, Sadrazam İbrâhim Hilmi Paşa’ya gönderdiği
bir tahriratta, padişahın İngiliz filosunun Çanakkale’den ancak Osmanlı
yönetiminin gafleti sebebiyle geçebileceğine dair hatt-ı hümâyununa şu
şekilde cevap vermekteydi:
… Gerçi memurların ikdâmıçün bu te’kid lâzımdır ancak hakikat-i hâlde
bu mütâlaa var ise emr-i müşkîldir zira bir iki üç sefine olsa avn-i hâkla
mutlaka geçirilmez dinilebilür lâkin otuz kırk pâre İngiltere sefinesi tarafeyne ateş saçarak şedîd lodos havasıyla duhul sevdâsında olur ise kıl‘a ve
tabyalardan [açılan ateşle gemilerden] birazı gark ve telef olduğu hâlde
birazı geçebilür mütâlaası hatıra gelür …159
Nitekim elinde “mütefennin tobcu” bulunmayan, bölgedeki askerlere
tâlim yaptırmak üzere İstanbul’dan gönderilen topçular da dahil olmak
üzere, modern taktik formasyonu bilen ve çağdaş teknolojinin ürünü
158 Bozcaada Kalesi’nin kötü durumu sebebiyle kaledeki topçubaşının cezalandırılması ya da azledilmesi Hadımzâde Osman Ağa tarafından engellenmekteydi. Dolayısıyla Sâlih Paşa, söz konusu kaledeki neferata tâlim yaptırmak için
âcilen iki top ustasının bölgeye gönderilmesini istemekte ve Kösedağ voyvodasının sevkedeceği 200 neferi de Bozcaada’da istihdam edeceğini bildirmekteydi (Bozcaada’ya yapılan asker sevkiyatı ve sahilin Hadımzâde Osman Ağa’nın
oğlu tarafından savunulması için bkz. BOA, HAT, 2007).
159 TSMA, E. 1065/2.
439
III. SELİM VE DÖNEMİ
olan topları kullanabilen, savaş görmüş çok az askerî bulunan, talep ettiği top ve mühimmat zamanında eline ulaşmayan, müteaddit uyarılarına
rağmen sahillerde devriye gezmek üzere Hudâvendigâr ve Karesi sancaklarından talep ettiği neferler bir türlü sevkedilmeyen, elde bulunan askerlerin tayınatı için gerekli paraya sahip olmayan Sâlih Paşa gerçekten de
büyük bir çaresizlik içerisindeydi.160 Zira İngiliz filosu kapıya dayanmış,
saldırı için uygun rüzgârı beklemekteydi.
İngiliz filosunun Çanakkale Boğazı’ndan içeri girmesi halinde Marmara kıyılarında bulunan sahil tabyalarının hiçbir işe yaramayacağının
farkında olan III. Selim, Boğaz’ın tahkimine özel bir önem atfetmekteydi. Ancak filonun Çanakkale’yi geçmesi halinde ikinci ve son savunma noktası Osmanlı başkentinde inşa olunacak tabyalardı. Dolayısıyla
Arbuthnot’un İstanbul’dan ayrılmasının ardından Çanakkale’deki inşa
faaliyetinin bir benzerini İstanbul’da da görmek mümkündür. İstanbul
Boğazı’ndaki kalelerin güçlendirilmesi ve yeni tabyaların inşa edilmesinde General Sébastiani başrolü oynamaktaydı. Nitekim III. Selim’le
birlikte Tersane ve Tophane’de yapılan hazırlıklara nezaret eden Fransa
elçisi, kendisiyle yapılan mükâlemelerde İstanbul savunması için önemli
gördüğü bölgelere tabya inşa edilmesini öneriyordu. Mühendis Ali Bey,
İspanya elçisi Marki d’Alménara ve önceden İngiliz hizmetinde olup hâlihazırda Fransa hizmetinde çalışan mühendis Antuan ile birlikte İstanbul Boğazı’nın Tophane ile Yenikapı arasında kalan bölümünü muayene
eden Sébastiani, Kızkulesi’nin yıkılarak yerine tabya inşa edilmesini161 ve
160 Kaptanıderyâ Sâlih Paşa, sadrazamı Çanakkale tahkimatlarının gerçek
durumu hakkında bilgilendirmesine rağmen, aynı gün III. Selim’e sunulmak üzere gönderdiği arizasında, tahkimat işlerinin, gerekli malzeme ve
mühimmat sevkedildiği sürece sorunsuz ilerlemekte olduğunu “ikdam ve
ihtimamda hiç kusur edilmediğini” belirtmekteydi. Bu bağlamda Sâlih Paşa,
III. Selim’in hatt-ı hümâyununa cevaben İstanbul’a gönderdiği arizasında
“vücud-ı hümâyuna telaşı mucib olur mütâlaasıyla” hiçbir problemden bahsetmediğini, sadrazam için kaleme aldığı tahriratta açıkça ifade etmiştir
(TSMA, E. 1065/1-2).
161 Mühendis Ali Bey, “Kızkulesi kadîm binâ olduğundan hedmiyle yerine tabya
inşasının münasib olmadığı” konusunda Bâbıâli’ye karşı bir rapor sunmuştu.
Buna nazaran Kızkulesi’nin, mazgallar açılarak olabildiğince tahkim edilmesinde Osmanlı idaresi açısından bir sakınca yoktu. İngiliz filosu, İstanbul’a
gelmeden önce yeni tabyaların inşasıyla ilgili yapılan incelemelerin sonucunda
440
FATİH YEŞİL
Harem İskelesi’nin denize yakın olan bölümünün tahkim edilmesini tavsiye ediyordu. Bunların yanı sıra Bâbıâli’de yapılan görüşmelerin ardından İncili Köşk altında bulunan bölgelerin tahkim edilmesi ve top konmaya müsait olan iskelelere de tabyalar yapılması karara bağlanmıştır.162
Osmanlı idaresi, İstanbul Boğazı’nı tahkim etmenin yanı sıra mevcut
neferatın tâlim yapmasının da savunma açısından önemini kavramıştı.
Zira III. Selim, Tophane’de mevcut bulunan kızgın gülle ocaklarına ilâveten yenilerinin imal edilmesini ve İstanbul Boğazı’nda muhtemel bir
çatışmanın yaşanacağı Kızkulesi ve Sarayburnu arasındaki bölgeye yerleştirilecek eski bir gemiye Tophane’den kızgın gülle atılarak tatbikat yapılmasını istiyordu.163
Çanakkale ve İstanbul’daki askerî hazırlıklar devam ederken, İngiltere elçisi de, kendi tabiriyle “barışı yeniden tesis etmek için” girişimlerini yoğunlaştırmıştı. Amiral Duckworth’un takviye gemilerle, Bozcaada
açıklarında bekleyen Thomas Louis komutasındaki İngiliz filosuna katılmasıyla164 Arbuthnot, siyasî ağırlığının arttığını düşünmekteydi. Taleplerini Bâbıâli’ye kabul ettirebilmek için gerekli askerî güce sahip olduğunu
düşünen İngiliz elçi, bir taraftan Çanakkale Boğazı’nda sürdürülmekte
“Âsitâne burclarının ve bazı konakların hedmiyle seğirdim mahalli açılarak”
istihkâm yapılmasına da kesin bir dille karşı çıkan Osmanlı idaresi, İngiliz
saldırısı ile birlikte tabya inşası için bazı evlerin yıkılmasına izin verecekti
(Boğaz’da inşa edilmesi planlanan tabyalar ve Ali Bey’in çizdiği planlar için
bkz. BOA, HAT, 31964; Boğaziçi’nde inşa edilen bataryaların önünü kapatan
evlerin yıkılması konusunda bkz. Deny, Révolutions de Constantinople en 1807
et 1808, s. 71). 1814 senesinde İstanbul’a gelen Edward Raczynski de tıpkı Sébastiani gibi Osmanlı Devleti’nin Kızkulesi’nin bulunduğu yere, ilk defa Fransız
mühendis Montalembert tarafından inşa edilen tarzda bir tabya yerleştirmesinin İstanbul savunması açısından hayatî öneme sahip olduğunu belirtmekteydi. Nitekim buraya yerleştirilecek bir top, Tophane’deki bataryaların da
yardımıyla Boğaz’ın büyük bir kısmını ateş altında tutabilecekti (bu konuda
ayrıca bkz. Edward Raczynski, 1814’de İstanbul ve Çanakkale’ye Seyahat [trc.
Kemal Turan], İstanbul 1980, s. 50).
162 BOA, HAT, 31964.
163 BOA, HAT, 15866.
164 İngiliz filosu artık sekiz saff-ı harb gemisi, iki fırkateyn ve iki bomba gemisinden oluşmaktaydı (Charles Ekins, The Naval Battles of Great Britain, Londra
1828, s. 318).
441
III. SELİM VE DÖNEMİ
olan inşa faaliyetlerini engellemeye çalışıyor165, diğer taraftan da aceleyle ayrıldığı İstanbul’da kalan eşyalarının kendisine gönderilmesi için
taleplerde bulunuyordu.166 Marmara’dan dışarı çıkarken Çanakkale’de
bulunan Pisani aracılığıyla, bölgedeki en yüksek rütbeli Osmanlı idarecisi olan kaptanıderyâya gönderdiği tahriratlarda, tehditkâr bir dil benimseyen Arbuthnot, hava şartlarının şahsen Sâlih Paşa ile görüşmesini
165 Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’nın, Feyzullah Efendi, Hadımzâde Osman Ağa ve 100
nefer muallem tüfengendaz neferat ile Bozcaada’ya çıkması ada açıklarında
bekleyen İngiliz filosunu hareketlendirmişti. Pisani’yi derhal adaya gönderen
Arbuthnot, kalelerin hangi sebeple tahkim edildiğini öğrenmeye çalışmaktaydı. Bu incelemenin rutin bir teftiş olduğunu belirten Sâlih Paşa, Osmanlı
Devleti’nin Rusya ile savaşta olduğunu, kıyı bataryalarının bu sebeple güçlendirilerek, sahillere asker kaydırıldığını belirtmiştir. Pisani’nin, çocuklarıyla
birlikte filoda bulunan elçinin tahkimat inşasından “rahatsız olması” sebebiyle adaya asker çıkarılmamasını “rica etmesi” ise kaptan paşanın sabrını
zorlayacaktı. Elçilik tercümanının sözlerine bir anlam veremeyen Sâlih Paşa,
“Bir devlet kendi memleketinde olan kılâına asker ve mühimmat ile takviyet
virdikde benim hatırım içün terk [edin] dimek ne şekil olur?” sorusuyla mukabele etmişti. Mükâleme esnasında yeniden söz alan Pisani, İstanbul’a gitmek
üzere bekleyen İngiliz filosunun iâşe ve ikmalini sağladığı Bozcaada’ya asker
sevkiyatı devam ederse ve kale ve tabyaların tahkim edilmesine devam edilirse
elçinin, bir an önce müdahale etmek isteyen amirallere hâkim olamayacağını
belirtmekteydi. Sâlih Paşa ise Pisani’ye, bu faaliyetlerle Bâbıâli’nin İngiltere’ye
savaş ilân etme amacında olmadığına dair garanti vermeye çalışmaktaydı. Nitekim mükâleme esnasında Bozcaada’ya sevkedilecek takviye birlikler konusunda pazarlığa başlayan kaptanıderyâ, adaya şimdilik 200 nefer göndermeyi,
bir süre sonra Çanakkale’ye ulaşması beklenen neferatı ise İngiltere elçisinin
26 Ocak tarihli notasına cevap verilene kadar bekletmeyi önermekteydi. Sâlih
Paşa’ya göre Bâbıâli’yi savaş ilân etmiş gibi algılayan İngiltere elçisinin bu tavrı iki farklı sebebe bağlanabilirdi. Kaptanıderyânın mülâhazasına göre zaten
“vesvese üzerine” İstanbul’u terkeden Arbuthnot, Sâlih Paşa’yı Çanakkale’de
görünce “vehme kapılmış” olabilirdi. İkinci şık ise filo, muhtemel bir savaş
durumunda stratejik bir yer olan Bozcaada’yı işgale hazırlanmaktaydı ki, kaptanıderyâya göre İngiliz filosunun, mevcut gücüyle böyle bir işgale kalkışması
pek de mümkün değildi. Ancak buna rağmen kaptanıderyâ geceleri, gizlice
Kumkale’den Bozcaada’ya asker sevketmeye devam edeceğini İstanbul’a bildirmekteydi (bu ilginç mükaleme için bkz. BOA, HAT, 2007; İngiliz filosunun
Bozcaada’dan kereste, un ve sair ihtiyaçlarını karşılaması konusunda ayrıca
bkz. NA [FO 78/59], s. 73).
166 elçi ve oğlunun, İstanbul’da kalan “bazı malzeme-i zaruriyelerinin [Kaptanıderyâ Sâlih Paşa tarafından] tedârik” edilmesi hakkında bkz. BOA, HAT, 1451.
442
FATİH YEŞİL
engellediğini belirtiyordu. Duckworth’un gelişiyle beraber filonun daha
da güçlendiğinin altını çizen İngiliz elçi, filonun İstanbul’a gitmesine gerek kalmaksızın Bâbıâli’nin derhal ateşkes ilân ederek Rusya ile devam
eden savaşı bitirmesini ve mevcut ittifak antlaşmasını yeniden yürürlüğe koymasını talep etmekteydi. Rusya ve Osmanlı devletleri arasında
ara buluculuk yapmayı öneren Arbuthnot, barış görüşmeleri sırasında
Bâbıâli’nin saygınlığına gölge düşürecek ya da toprak bütünlüğünü tehdit
edecek hiçbir talepte bulunulmayacağına dair garanti vermekteydi. Bu
şartlar yerine getirildiğinde, bir başka ifadeyle Bâbıâli, Fransız nüfuzu altında hareket etmediğini ispatladığında İngiltere, bütün gücüyle Osmanlı
İmparatorluğu’na destek vermeye başlayacaktı. Bozcaada önlerinde bulunan İngiliz filosunun ve “her an gelmesi beklenen kara birliklerinin”
sultanın çıkarlarını korumak üzere Bozcaada açıklarında beklediğinin
altını çizen Arbuthnot, Çanakkale’den herhangi bir çatışmaya girmeden
İstanbul’a gidebilmek için izin istemekteydi. Aksi takdirde İstanbul’da
çok daha ağır şartlar öne sürecekleri tehdidini savuran İngiliz elçi, tahkimatlardaki faaliyetin derhal durdurulmasını ve Fransız mühendislerin
geri çekilmesini istiyordu.167
Aynı mektupta Sâlih Paşa ile Bozcaada’da bizzat görüşmek istediğini belirten Arbuthnot’un bu talebi, kaptanıderyâ tarafından geri
çevrildikten sonra İngiliz elçi, 11 Şubat’ta Çanakkale’de yapılacak bir
mükâleme için bir başvuruda daha bulunur. Ancak olumsuz hava
şartları ve İngiliz elçiyi taşıyan Endymion’a kalelerden ateş açılması sebebiyle bu görüşme bir defa daha ertelenir.168 İki gün sonra, 13
Şubat’ta ise filo Bozcaada açıklarından demir alarak Boğaz’a yaklaşarak
Yenişehirburnu’nda demirlerken aynı gün İngiliz elçi, Osmanlı heyeti ile görüşmek üzere bir defa daha Çanakkale’ye doğru yola çıkmıştır.169 Kumkale’de Arbuthnot, Pisani, Feyzullah Efendi ve Sâlih Paşa’nın
167 Bozcaada açıklarında demirli Canopus’dan Sâlih Paşa’ya gönderilmek üzere
Arbuthnot’un 8 Şubat tarihiyle kaleme aldığı mektup için bkz. NA (FO 78/55),
s. 156-158; mektubun Türkçe tercümesi için ayrıca bkz. BOA, HAT, 1577/A.
168 NA (FO 78/55), s. 162.
169 Arbuthnot’un Kaptan Paşa ile görüşmeye giderken hava durumu sebebiyle
yaşadığı sorunlar için bkz. NA Admirality (Adm) 51/1642 (Captains’ Logs, The
Log of Royal George).
443
III. SELİM VE DÖNEMİ
katılımıyla yapılan müzakerelerde kaptanıderyâ, İngiltere elçisinin
Endymion ile İstanbul’a giderek görüşmelere orada devam etmesini,
filonun geri kalanının Bozcaada açıklarında beklemesini isteyecekti. Sâlih Paşa’nın önerisini uygulamak bir tarafa, filo komutanı Amiral Duckworth’a dahi söyleyemeyeceğini belirten Arbuthnot, bu teklife
karşı filonun yeniden Kepez Limanı’nda demirlemesi ve tahkimat yapımının durdurularak Çanakkale’de bulunan dört kaleye nezaret etmek
üzere dört İngiliz subayının görevlendirilmesi önerisiyle mukabele etmiştir. Nitekim bu öneri kabul gördüğü takdirde İngiliz elçi, zaman kazanmak için Endymion ile değil, bir Osmanlı teknesiyle bile İstanbul’a
geri dönmeye razı olduğunu belirtmekteydi. Arbuthnot’un tekliflerine
olumlu ya da olumsuz cevap verme yetkisi olmayan Sâlih Paşa, Rusya ile savaşın durdurulması ve ittifakın yeniden yürürlüğe konulması
hususunda da temkinli konuşmaktaydı. Zira General Michelson’un karargâhına bir Osmanlı yetkilisiyle birlikte ara buluculuk yapmak üzere
gitmeyi öneren Arbuthnot, Fransız tehdidini dile getiren Sâlih Paşa’ya,
muğlak cümlelerle destek sözü vermekle yetiniyordu.170 Mükâleme
mazbatalarından Arbuthnot’u oyalamaya çalıştığı anlaşılan Sâlih Paşa,
mükâleme konusunda İstanbul’a gönderdiği tahriratta, “mesfurların
teklifleri bir vechle kabul olunur teklif olmadığı zâhir ve bunların bu
kâğıdları virmeleri her ne kadar ayak patırdısı olduğu bâhir ise de cibilliyetleri inad ve ısrar üzre olduğundan” filonun harekete geçmesinin
muhtemel olduğunu bildirmekteydi.171
Her ne kadar Arbuthnot mükâlemenin bitmesinden hemen önce,
filodaki amirallerle yapılacak değerlendirme toplantısının ardından
kararın Kaptan Paşa’ya iletileceğini bildirmiş olsa da filoda yapılan
toplantıda derhal İstanbul’a yelken açılması kararı çıkmıştı. Zira eğer
Arbuthnot’un tavsiyesiyle er ya da geç İstanbul’a gidilecekse, tahkimatlar daha fazla takviye edilmeden harekâtın bir an önce başlaması askerî
açıdan büyük bir öneme sahipti. Çanakkale’de kalan Pisani’yi durumdan
170 söz konusu mükâlemenin mazbatası için bkz. NA (FO 78/55), s. 201-209; mükâleme ile ilgili olarak Arbuthnot’un, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Howick’e
gönderdiği, 14 ve 17 Şubat tarihli raporlar için bkz. NA (FO 78/55), s. 162 vd.;
198 vd., (FO 78/59), s. 102 vd.
171 BOA, HAT, 7025.
444
FATİH YEŞİL
haberdar eden Arbuthnot ise Kaptan Paşa’ya görüşmelerin, barış için
gittikleri İstanbul’da devam edeceğini bildirmekle yetinmekteydi. Nitekim savaş kararı alınmasından sonra kaleme aldığı raporlarda, krizin
başlangıcından beri ilk defa harekâtla ilgili şüphelerini ortaya koyan
Arbuthnot, Osmanlı idaresinin Rusya’ya savaş ilânını takiben kale ve
tahkimatlarını güçlendirmesinden, yeni bataryalar inşa etmesinden ve
donanmasını Haliç’ten dışarı çıkarmasından bahsetmekteydi.172 14 Şubat gecesi belirlenemeyen bir sebeple yanmaya başlayan ve ertesi sabah
saat 9.30’da havaya uçan Ajax’ın mürettebatının durumunu Londra’ya
rapor etmek için kaleme aldığı tahriratta173 ise İngiltere elçisi, önceki
yazışmalarında belirttiği kadar kolay bir şekilde Osmanlı donanmasının ele geçirilemeyeceğini, süreç içerisinde Boğaz bataryalarının Fransız mühendisler eliyle tahkim edilerek Osmanlı savunmasının güçlendirildiğini belirtmekteydi. Nitekim sadece Bâbıâli’nin değil artık bütün
İstanbullular’ın beklediği174 İngiliz donanmasının başşehire ulaşmasına,
ahalinin vereceği tepki konusunda da Arbuthnot’un ciddi şüpheleri vardı.175 Bu bağlamda Osmanlı-Rus harbini sona erdirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını belirten Arbuthnot, nihayet “bu amaca ulaşmak
için muhtemelen majestelerinin onaylayacağından daha ileri gittiğini”
kabul etmekteydi.176
172 NA (FO 78/55), s. 165-166.
173 647 mürettebatın bulunduğu Ajax 266 İngiliz denizciye ve birkaç İngiliz
tüccara mezar olmuştu. 20 dakika içerisinde alevlerin bütün gemiyi sarmasıyla birlikte Ajax’ın hemen yanı başında bulunan Royal George, Pompée,
Thunderer, Active ve Endymion zincirlerini kırarak Bozcaada’ya doğru sürüklenmeye başlamıştı. Tahliye sandallarının gönderilmesini geciktiren bu
karışıklığın ardından, aralarında Kaptan Blackwood’un da bulunduğu 381 denizci Canopus’dan gönderilen sandalların yardımıyla denizden toplanmıştır
(Ajax’ta yaşanan patlama için bkz. NA [FO 78/55], s. 186 vd.; James, The Naval
History of Great Britain, s. 300). Kumkale’den de görülen Ajax’taki yangını ve
patlamayı İstanbul’a bildiren tahrirata III. Selim’in sevindiği anlaşılmaktadır.
Nitekim padişah tahrirata “cenâb-ı Allah azîm, inşallah her tarafta perişân
eylesin, elhâmdülillâh” hatt-ı hümâyunuyla mukabele etmiştir (BOA, HAT,
7025).
174 HHSA Türkei VII, Baron Strümer’in 1 Şubat 1807 tarihli raporu.
175 NA (FO 78/55), s. 200.
176 NA (FO 78/55), s. 189-190.
445
III. SELİM VE DÖNEMİ
Uzun süredir Çanakkale’de beklemekte olan Amiral Thomas Louis’nin
tahriratlarına177 nazaran, elindeki yetersiz filoyla imkânsız bir göreve gittiğinin bilincinde olan Amiral Duckworth’un da harekâtla ilgili ciddi endişeleri vardı. Nitekim 14 Şubat’ta Amiral Collingwood’a gönderdiği tahriratta, Amiral Louis ile benzer kaygıları dile getiren Amiral Duckworth,
elçinin İstanbul’u terketmesinin üzerinden on dört gün geçtiğini ve bu
sürede Fransız mühendislerin yardımıyla Boğaz tahkimatlarının takviye
edildiğini, dolayısıyla kendisine verilen görevin mahiyetinin tamamıyla değiştiğini belirtmekteydi. Zira dört bir tarafı düşmanla çevrili bir iç
denize girmenin tehlikelerinin altını çizen Amiral Duckworth’a göre en
önemli problem harekât sırasında yara alacak gemilerin yeniden yüzer
duruma getirilmesi için gerekli malzemenin sağlanabileceği bir limanın bulunmamasıydı. Filonun İstanbul’da bulunduğu sırada, Çanakkale
Boğazı’ndaki güçlendirme çalışmalarına devam edilmesi ise dönüş yolunun kapanmasına ve İngiliz gemilerinin iç denizde sıkışmasına sebep
olacaktı.178
Başarısızlığa uğrama ihtimalini göz ardı etmeyen Amiral Duckworth,
bütün imkânsızlıklara rağmen, görev emrinde açıkça belirtildiği üzere
kendisinden bir üst makamda bulunan Arbuthnot’un179 tavsiyelerine
uyarak 18 Şubat Çarşamba günü rüzgârın değişmesiyle birlikte, harekât
177 Nitekim takviye filonun âcilen Çanakkale’ye ulaşması için bütün gücüyle
çalışan Thomas Louis, tahkimatlar tamamlanmadan bir an evvel Osmanlı
başkentine doğru yelken açılması gerektiğini bildirmekteydi. Zira Amiral
Louis böyle bir harekât için, ikisi üç anbarlı olmak üzere en az on saff-ı harb
gemisine ve çok sayıda fırkateyne ve bomba gemisine ihtiyaç duyulacağını,
tahkimatların şubat ayı başındaki durumuna bakarak rapor etmekteydi (kıyı
tahkimatlarının saf dışı bırakılması için piyade birliği talep eden Thomas
Louis’nin 5 Şubat tarihli tahriratı için bkz. NA [FO 78/59], s. 70-73).
178 James, The Naval History of Great Britain, s. 300. Amiral Duckworth’un,
Çanakkale’ye ulaştıktan hemen sonra 8 Şubat tarihiyle Boğaz’ın askerî durumunu tasvir ettiği tahriratı ve Boğaz tahkimatlarını gösteren kroki için ayrıca
bkz. NA (FO 78/55), s. 211-216.
179 Yapılacak saldırının zamanı gibi askerî kararlarda Arbuthnot’a, Amiral
Duckworth’un üstünde yetki verilmiş olması, İstanbul harekâtı üzerine kaleme alınan neredeyse bütün İngiliz kaynakları tarafından büyük bir zafiyet
göstergesi olarak takdim edilmektedir (örneğin bkz. James, The Naval History
of Great Britain, s. 299).
446
FATİH YEŞİL
hazırlıklarına başlanması için gereken emri başta Amiral Sidney Smith
ve Amiral Thomas Louis olmak üzere gemi kaptanlarına iletir. Buna göre
hazırlıklar tamamlandıktan sonra, ilk uygun rüzgârla harekete geçecek
olan filo Osmanlı tahkimatlarından ateş açılana kadar düşmanlığı ima
eden hiçbir harekette bulunmayacaktı.180 Harekât planına göre İngiliz
filosunun Boğaz’dan içeri girdiği esnada, Osmanlı savaş gemilerinden
ateş açıldığı takdirde, Amiral Sidney Smith komutasındaki Pompée, Standard, Thunderer ve Active gemileri filodan ayrılarak Osmanlı gemileri
ile çatışmaya girecekti.181 Zira İngiliz filosunda bulunan diğer gemilerin
olabildiğince hızlı bir şekilde tahkimatların önünden geçerek Marmara denizine açılmaları güvenlik açısından en önemli unsurlardan biriydi.
Her ne kadar Çanakkale Boğazı’nın girişinden yaklaşık 1 mil yukarıda
bulunan ve dış hisarlar olarak isimlendirilen bölümde, Boğaz yaklaşık 2
mil genişliğinde olsa da kuzeye doğru gidildikçe daralan Çanakkale Boğazı, Naraburnu mevkiinde yaklaşık üç çeyrek mil genişliğe düşmekteydi.
Osmanlı donanması, kıyı bataryalarının sağlayacağı ateş üstünlüğünü arkasına alabilmek için tam da bu noktada konuşlanmıştı.
Boğaz tahkimatları daha fazla takviye edilmeden İstanbul’a doğru yelken açmayı isteyen Amiral Duckworth’un182 13 Şubat’tan beri beklediği
rüzgâr nihayet 18 Şubat 1807’de güney-güney/doğudan esmeye başlamış
ve ertesi gün daha da güçlenerek devam etmiştir.183 Sabah saat 7.15’te Amiral Duckworth’dan harekât emrini alan filo Çanakkale Boğazı’na girmek
üzere demir aldı. Savaş nizamı alan İngiliz donanmasına, Boğaz’ı tanıyan
Amiral Thomas Louis’nin komuta ettiği Canopus kılavuzluk yapmaktaydı. Hareketten yaklaşık 45 dakika sonra Boğaz’daki ilk tahkimatların
önünden geçen Canopus’un arkasında ise Repulse, Amiral Duckworth’un
sancağını taşıyan Royal George, Windsor Castle ve bombalarıyla bunla180 NA (FO 78/55), s. 225.
181 Amiral Duckworth tarafından Sidney Smith’e verilen görev emri ve harekât
planı için bkz. Memoirs of Admiral Sidney Smith, Londra 1839, II, 20-21.
182 Nitekim İngiltere elçisinin kaleme aldığı tahriratlara nazaran 17 Şubat 1807 itibariyle Boğaz tahkimatlarındaki inşa faaliyeti daha da hızlandırılmıştı (Rose,
“Admiral Duckworth’s Failure at Constantinople in 1807”, s. 169).
183 Rüzgâr uzun süredir, filonun Boğaz akıntılarını geçmesine izin vermeyecek
şekilde esmekteydi (kuzey-kuzey/doğudan esen rüzgârlar ve hava durumu
konusunda bkz. NA [Adm 50/46], nr. 7; NA [Adm 51/1642]).
447
III. SELİM VE DÖNEMİ
ra eşlik eden Meteor ve Standard bulunmaktaydı. Çanakkale’de bulunan
Osmanlı donanmasını ve tahkimatları etkisiz hale getirmekle görevli Sidney Smith’in komutasındaki Pompée, yedeğinde Lucifer’in bulunduğu
Thunderer ve nihayet Active ve Endymion en son Çanakkale Boğazı’na
giren İngiliz gemileriydi. Sekizi sekiz geçe Boğaz’daki ilk tahkimatlar olan
dış hisarlara ulaşan İngiliz filosuna önce Asya sonra Avrupa tarafındaki
tabyalardan ateş açılmasıyla birlikte İngiltere ve Osmanlı devletleri artık
resmen ilân edilmemiş bir savaşa girmişti. Ancak tahkimatlardan ateşlenen toplar o kadar zayıf ve isabetsizdi ki, Amiral Duckworth bunlara
cevap vermeden yoluna devam etmeyi tercih etti.184 Barış için İstanbul’a
gittiklerini göstermeye çalışan İngiliz filosu, 9.30’da Boğaz’ın en dar yeri
olan Naraburnu’na ulaşmıştır. Kanalın bu bölümünde, harekât planına
uygun olarak ikiye ayrılan konvoyun önünde yer alan yedi İngiliz savaş
gemisi Marmara denizine doğru yola devam ederken Pompée, Standard,
Active ve Thunderer, sahil bataryalarını ve Osmanlı donanmasını yok etmek üzere geride kaldı. Osmanlı filosunu bordalayan İngiliz savaş gemilerinden ilk anda ateşlenen tüfekler, gemilerde bulunan az sayıdaki Osmanlı denizcisini Boğaz’ın Asya tarafına doğru kaçmaya zorlamaktaydı.
Zira Sidney Smith’e verilen emirler çerçevesinde amiral, elinden geldiğince Osmanlı denizcilerinin karaya çıkmasına izin vermekteydi. Sahildeki
tepelerde görünen Osmanlı piyade ve süvarileri ise Pompée’nin toplarına
hedef olmakta ve sahile yaklaşmalarına izin verilmemekteydi. Bu sırada
Teğmen Oates komutasında bir grup İngiliz deniz piyadesi karaya çıkmaya çalışırken, Osmanlı filosunu bordalayan Standard limanda demirli savaş gemilerini topa tutmaktaydı. Osmanlı donanması Standard’dan atılan
güllelere mâruz kaldığı sırada, Osmanlı fırkateynlerini yok etmek üzere
Thunderer mürettebatından bir grup İngiliz denizci, Active’in ateş desteği altında yola çıkmıştı. Standard’ın yanı sıra Thunderer ve Pompée’nin
top ateşine hedef olan Osmanlı gemileri, kuzeybatıya doğru kaçmaya
çalışırken Thunderer’ın destek ateşi altında Pompée’den yola çıkan bir
başka grup, Osmanlı donanmasının en büyük saff-ı harb gemisini ele
geçirmiştir. Geminin birinci ve ikinci kaptanları, esir alınarak Sidney
184 Devrin kaynaklarından sadece M. James, filoda bulunan iki bomba gemisinin,
Lucifer ve Meteor, açılan ilk ateşe cevap verdiğini yazmaktadır (James, The
Naval History of Great Britain, s. 302).
448
FATİH YEŞİL
Smith’e getirilirken, Thunderer mürettebatından seçilen teğmenlerin
komuta ettiği İngiliz denizcileri Osmanlı donanmasını ateşe vermekle
meşguldü. Kaçmaya çalışan Osmanlı gemileri ise Active tarafından takip edilmekteydi. Çatışma sırasında gemileri terkederek karaya çıkmayı
başaran Osmanlı askerlerini takip eden teğmenler Fenmore ve Boileau
ise Naraburnu’ndaki Osmanlı tahkimatlarında bulunan toplam otuz bir
topu çivileyerek, derhal gemilerine geri dönmüştür. Nitekim ateşe verilen
saff-ı harb gemisinin berhava olması beklendiğinden İngiliz gemilerinin
bir an evvel sahilden uzaklaşması gerekmekteydi. Bu bağlamda Osmanlı
donanmasına öldürücü darbeyi, İngiliz denizcilerinin kıyıdan ayrılmasının hemen ardından Standard’ın topları indirecekti.185 Yaklaşık dört
saat içerisinde bölgedeki Osmanlı savaş gemilerinin neredeyse tamamının batırılmasıyla sonuçlanan muharebe esnasında İngiliz filosu bir Osmanlı korvetini ve bir şalapoyu ele geçirmiştir. Yaklaşık 370 kg. (800 Ib)
ağırlığında gülleler fırlatan Osmanlı toplarına hedef olan İngiliz donanmasında Royal George, Canopus ve Standard çatışmayı küçük yaralarla
185 19 Şubat 1807’de Naraburnu’nda yaşanan deniz savaşına katılan İngiliz savaş
gücü;
Pompée. . . . . . . . . . . . .80 top
Thunderer . . . . . . . . . .74 top
Standard. . . . . . . . . . . .64 top
Active . . . . . . . . . . . . . .38 top
Toplam . . . . . . . . . . . . .256 top
İngiliz donanmasıyla çatışmaya giren Osmanlı savaş gücü;
Sahil tabyaları . . . . . . .31 top (sadece çivilenenler)
1 saff-ı harb gemisi . . .64 top
1 fırkateyn . . . . . . . . . .40 top
2 fırkateyn . . . . . . . . . .36’şar top
1 fırkateyn . . . . . . . . . .32 top
1 korvet . . . . . . . . . . . . .22 top
1 korvet . . . . . . . . . . . . .18 top
2 korvet. . . . . . . . . . . . .10’ar top
1 brik. . . . . . . . . . . . . . .8 top
2 hücumbot . . . . . . . . .1’er top
Toplam . . . . . . . . . . . . .309 top
449
III. SELİM VE DÖNEMİ
atlatan gemilerdi.186 Bu bağlamda İngiliz filosunda görevli beşi astsubay
olmak üzere, yetmiş yedi denizci ve deniz piyadesinin yaralandığı muharebelerde, İngiltere sadece on denizci ve deniz piyadesini kaybetmişti.
Kurban bayramına denk gelen İngiliz filosunun saldırısı esnasında, limanda demirli Osmanlı gemilerinde çok az sayıda askerin bulunması,
henüz inşası devam eden sahil bataryalarındaki askerlerin ise daha önce
savaş deneyimi olmayan köylülerden ve bölge âyanının sekbanlarından
oluşması hiç şüphesiz Amiral Sidney Smith’in işini kolaylaştırmıştı. Nitekim Standard’ın sahil bataryalarını topa tutmaya başlamasıyla beraber,
Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’nın bizzat komuta ettiği neferatın firar etmesi,
bölgedeki Osmanlı askerî gücünün zayıflığını ve Çanakkale Boğazı gibi
coğrafî açıdan savunmaya elverişli bir bölgeyi dahi müdafaa edebilecek
kabiliyetten uzak olduğunu ortaya koymaktadır.187
Çatışmanın, İngiliz filosunun lehine sonuçlanmasının ardından Amiral Sidney Smith komutasındaki muzaffer188 dört savaş gemisi ve esir alınan Osmanlı şalaposu saat 17.15’te Naraburnu’nun kuzeyinde bekleyen
Amiral Duckworth’un komutasındaki gemilere katılmak üzere yeniden
yola koyulmuştu. Marmara denizine girmeden evvel hasar tespiti ve al186 Naraburnu’nda yaşanan çatışmayı bütün ayrıntısıyla tasvir eden Amiral Sidney Smith’in, filo kumandanı Amiral John Duckworth’a sunduğu rapor ve
Amiral Duckworth’un, filonun Marmara denizine girişini anlattığı 21 Şubat
tarihinde Amiral Collingwood’a gönderdiği rapor için bkz. Life and Correspondance of Admiral Sidney Smith, s. 222-230; muharebeye giren Standard’ın
kaptanı Thomas Harvey ve Active kaptanı R. M. Moubray’in, Amiral Sidney
Smith’e sundukları raporlar için ayrıca bkz. Memoirs of Admiral Sidney Smith,
s. 21-24; çatışma konusunda ayrıca bkz. BOA, HAT, 7633.
187 Muharebe esnasında sahil bataryalarında bulunan neferatın ve Kaptanıderyâ
Sâlih Paşa’nın firarı konusunda bkz. Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi,
Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 100 vd.; Mustafa Necib Efendi,
Mustafa Necib Efendi Tarihi, İstanbul 1280, s. 17. Çanakkale’de bulunan Fransız
konsolosu M. Méchain’in İngiliz filosunun Boğaz’dan geçişini Sébastiani’ye
bildirdiği tahriratı için ayrıca bkz. St. Deny, Révolutions de Constantinople
en 1807 et 1808, s. 66 vd.; bu konuda ayrıca bkz. Makāle-i İstibsâr-ı Âmir derBeyân-ı Amden İngiliz, vr. 5a vd.
188 Başarılı kariyerine bir zafer daha ekleyen Amiral Sidney Smith, çatışmadan
sonra İngiliz Donanma Komutanlığı’nca onurlandırılacaktı (Amiral Smith’in
oldukça parlak sicil kaydı için bkz. Joseph Haydn, The Book of Dignities, Rolls
of the Official Personages of the British Empire, Londra 1851, s. 294).
450
FATİH YEŞİL
dıkları yaraların tamiri için Çanakkale Boğazı’nda bir süre daha kalan İngiliz filosu aynı gün saat 20.15’te İstanbul’a doğru yelken açmıştır.189 İngiliz savaş gemileri her ne kadar İstanbul’a güçlü güney rüzgârını arkasına
alarak oldukça hızlı bir şekilde ilerlemekteyse de filo, Osmanlı başkentine yaklaşırken rüzgâr mûcizevî bir şekilde hızını keserek İngilizler’in
İstanbul’u tehdit edebilecek mesafeye yaklaşmasına engel olacaktır. Ancak İngiliz savaş gemilerinden önce Çanakkale’deki muharebenin haberi, yapımı planlanmış hiçbir tabyanın henüz tamamlanmadığı İstanbul’a
ulaşmıştı.190 Üstelik Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’nın muharebe üzerine gönderdiği tahriratlarda kıyı bataryalarının İngiliz filosu üzerinde etkisinin
olmadığı, dolayısıyla çatışmaya girmekten kaçınılması tavsiye edilmekteydi.191 Bu bağlamda İstanbul Boğazı’nın takviyesi için gerekli çalışmaları başlatan III. Selim öncelikle İncili Köşk’ün altında bulunan bölgenin
189 İngiliz filosunun çatışma sırasında aldığı yaraları, İstanbul’a doğru yola çıkmadan tamir etmesi konusunda bkz. Âsım Efendi, Târih, s. 225.
190 İngiliz filosunun Çanakkale Boğazı’na girdiği sırada Naraburnu’nda demirli
bir mektup gemisi haberi İstanbul’a götürmek için derhal demir alarak yola
çıkmıştı. 20 Şubat sabaha karşı İstanbul’a gelen geminin kaptanı Küçük
Tönbekzâde’nin, durumu Tersane eminine bildirmesinin ardından, sadrazama gönderilmişti. Sadrazam ise reis efendi ve kethüdâ beyi yataklarından
kaldırmayı uygun bulmayarak sabahı beklemeyi tercih etmiştir (Ubeydullah
Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 102).
191 Sâlih Paşa’nın muharebe sırasında kaleme alındığı anlaşılan arzuhale nazaran İngiltere donanmasına Kumkale ve Seddülbahir’den atılan toplar işe
yaramamış ve İngilizler “Çanakkalesi ve Kilidbahir pişgâhına geldiklerinde
iki kaleden vahid toblar atılarak müdahale olunmakda kusur olunmayub
kendüsi dahi iki tarafa ateş saçarak gecüb Naraburnu’nda” demirli Osmanlı
donanması ile muharebeye başlamıştı. Sâlih Paşa, 22 Şubat tarihiyle İstanbul’a
gönderdiği tahriratta ise bütün müdahalelere rağmen filonun geçişine engel
olunamadığı bildirilmekteydi. Kaleme aldığı metnin her satırında şaşkınlığı
okunan kaptanıderyâ, filonun Kızıladalar açığında demir atması durumunda
karşı kıyıda bulunan Haydarpaşa ve buraya yakın bölgelerde inşa edilen tabyalardan top atılmamasını tavsiye etmekteydi. Zira aksi takdirde İngilizler’in
“Beşiktaş pişgâhında olan Donanma-yı Hümâyun’u ihrâk ideceği bî-iştibâhdır
… evvel ve ahîr kelîmâtda bizim tarafımızdan tob atılmadıkça kendüsi atmayacağını beyân itmişdi ve fi’l-hakika öyle hareket eyledi Allah aşkına ve resûlullah aşkına kendüsi tob atmadıkça tob atılmamasına himmet [edin]… zira
karadan atılan tobun faidesi yoktur … ol tarafa vâsıl oluncaya değin mümânaat kaydında olunmasun çok söyleyeceğim sohbet vardır aman efendim olta
urmasına bakmayub yapılan tabyalardan tob atılmak lazım gelür ise karadan
451
III. SELİM VE DÖNEMİ
takviye edilmesini istemekteydi. İhtiyaç duyulacak top ve mühimmatın
hazırlanması için de Râgıb Efendi Baruthane’ye, Çelebi Mustafa Reşid
Efendi Tophane’ye gönderilmişti. Ayrıca filonun başkente gelmesi durumunda İstanbul kapılarının her birine “birer daire ağası ve birer orta
yeniçeri” tayin edilmesinin, yeniçeri ağasından “usûl-i münâsible” talep
edilmesi planlanmaktaydı.192 Ertesi gün Ayasofya’da “yalâb şab” cuma namazını eda eden devlet ricâlinin193, yapılan çalışmaları ve Çanakkale’de
yaşananları ahaliden gizlemeye çalışması ise boşunaydı. Zira aynı gece
saat 22.00’da Amiral Duckworth komutasındaki gemiler, filo açısından
en korunaklı bölge olan Kınalıada önünde demir attığında194 İstanbullular, kapılarına dayanan düşmanı kendi gözleriyle görecekti.195
İngiliz filosunun Adalar açıklarında demirlemesinin hemen ardından, husumetin sonlandırılması için bir “proje” kaleme almaya başlayan
Arbuthnot, Osmanlı-İngiliz ittifakının derhal yenilenmesini talep etmekteydi. Osmanlı Devleti ve Rusya arasında devam eden savaşın sona erdirilmesi için ara buluculuk yapmayı öneren İngiliz elçi, savaş sonrası
dönemde St. Petersburg ve İstanbul’un aynı ittifak antlaşmasına imza
koymasını istemekteydi. İmzalanacak antlaşmalarda Osmanlı toprak
bütünlüğünün korunacağına ve “Bâbıâli’nin onurunu kıracak hiçbir talepte” bulunulmayacağına, İngiltere hükümeti adına söz veren Arbuthnot, antlaşmalar sonucunda meydana gelebilecek bir Fransa saldırısına,
müttefiklerin en sert şekilde cevap vererek Osmanlı Devleti’ne yardım
edeceğini vaat etmekteydi. Amiral Duckworth ise aynı tarihte hazırladığı ültimatomda, Arbuthnot’un talepleri karşılandığı ve Osmanlı Devleti
192
193
194
195
atılan tobun faidesi olmayub Beşiktaş pişgâhında olan Donanma-yı Hümâyun
muhterik olur” (bu konuda bkz. TSMA, E. 3196, 3790/1).
BOA, HAT, 15820.
Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa
Risalesi, s. 102.
Adalar önünde bulunan filodan sadece Endymion, Bâbıâli ile haberleşmeyi
sağlayabilmek için İstanbul’a daha yakın bir pozisyonda demir atmıştı.
İngiliz filosunun Çekmece açıklarında görünmesiyle beraber “Yedikule bîçaresi kendüyü Cezâir ve yahud Kandiye kal‘aları gibi bir metin kal‘a zannıyla
bir tob ile uzakdan merhaba edüb lâkin İngiliz, Boğaz kal‘alarını henüz kal‘a
idâdından saymadığından tob-ı mezkûra ip takmayub ve hârtasına bıyık tutmamıştı” (Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı
Mustafa Risalesi, s. 102-103).
452
FATİH YEŞİL
çatışmadan vazgeçtiği takdirde filonun Çanakkale Boğazı’nın dışına çekileceğini belirtmekteydi. Bu bağlamda tahkimatlardaki inşa faaliyetinin
durdurulması amiralin tek talebiydi.196 İstanbul harekâtının siyasî ve askerî hedeflerini özetleyen bu iki ültimatom, filonun Osmanlı başkentine
gelişinin ertesi günü (21 Şubat 1807) görüşme talebiyle filoya gönderilen
İshak Bey197 tarafından sözlü olarak Bâbıâli’ye iletilmiştir. İshak Bey’in
İngiltere’nin taleplerini sormak için Arbuthnot’a verdiği mektubu ise İngiliz elçi, filoda tercüman bulunmaması sebebiyle okuyamayacaktı. Buna
mukabil Arbuthnot, Bâbıâli’ye aynı gün gönderdiği ikinci bir tahriratta,
“Dostluğun şimdiye kadar ve her zaman için hükümdarımın ve onun emirlerini yerine getirmekle görevli olanların hedefi olduğu ve hep olacağını
tekrarlamaktaydı.”198 Nitekim yapılan görüşmede İshak Bey, barışın tesisi
için İngiliz filosunun yeniden, daha önce Amiral Thomas Louis’in komutasındaki savaş gemilerinin demirlediği Kepez Limanı’na çekilmesini
istemekteydi. Rusya’nın hâlihazırda Osmanlı topraklarını işgal eden bir
ülke olduğunu belirten İshak Bey’e göre Sébastiani’nin İstanbul’dan gönderilmesi ancak İngiliz filosunun geri çekilmesi ile mümkün olabilecekti.
Arbuthnot’a ancak ertesi gün cevap verilebileceğini bildirerek filodan
ayrılan İshak Bey, Bâbıâli’ye giderek mevcut durumu değerlendirmek ve ilk
anda yapılacaklara karar vermek amacıyla Nesim Efendi ve Resîülküttap
196 Söz konusu “Project” için bkz. NA (FO 78/55), s. 230 vd.
197 Yukarıda adı geçen, şehzade elçisi olarak da bilinen İshak Bey, daha önce III.
Selim ve XVI. Louis arasındaki mektuplaşmada rol almıştı. Fransa’dan döndükten sonra Kaptanıderyâ Küçük Hüseyin Paşa’ya intisap eden İshak Bey,
Napoléon’un Mısır işgali esnasında orduda önemli görevlerde bulunmuştur.
Şubat 1807’de henüz Mühendishâne’de bir öğrenci olan Başhoca İshak Efendi
ile ilişkisi olmayan Safiyesultanzâde İshak Bey’in, Prof. Dr. Kemal Beydilli’nin
yaklaşık on sene evvel bu konuda yayımlanan makalesine rağmen, son yapılan
araştırmalarda dahi halen karıştırılması dikkat çekicidir (bu konuda bkz. Kemal Beydilli, “Şehzâde Elçisi Safiyesultanzâde İshâk Bey”, İslâm Araştırmaları
Dergisi, 3 (1998), s. 73-81; Thomas Walsh, Jounal of the Later Campaign in Egypt,
Londra 1803, s. 148; Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 105; G. Douin-E. Fawtier-Jones,
L’Angleterre et L’Egypt, La Politique Mameluke (1801-1803), Kahire 1929, s. XCVIXCIX. İshak Bey’in “vakur ve ciddi görünümüyle yaşlı bir centilmen oluşu”
konusunda ayrıca bkz. Rose, “Admiral Duckwoth’s Failure at Constantinople
in 1807”, s. 195).
198 İngiltere elçisinin Fransızca kaleme aldığı nota için bkz. TSMA, E. 6697.
453
III. SELİM VE DÖNEMİ
Saldırı öncesi Boğaz tahkimatlarının durumu. NA (FO 78/55)
Galib Efendi ile görüşmüştü. İshak Bey’le yapılan değerlendirmenin ardından toplanan, İbrâhim Nesim Efendi, Defterdar Osman Efendi, Hacı
İbrâhim Efendi, Mustafa Reşid Efendi ve Galib Efendi’nin katıldığı meşveretten, İshak Bey’in derhal Sébastiani’ye gönderilmesi, Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşılığında seferin durdurulması ve ittifakın
tecdidi konularını görüşmek üzere ertesi gün (22 Şubat) Bâbıâli’de daha
geniş katılımlı bir meşveret toplanması kararı çıkmıştı.
454
FATİH YEŞİL
Bâbıâli’nin cevaplarını filoya iletmek üzere gönderilecek Dîvân-ı
Hümâyun tercümanının, tıpkı İshak Bey gibi, Arbuthnot’a İstanbullular’ın
silâhlandığını bildirmesi de aynı meşverette alınan kararlar arasındaydı.
İngiliz filosu ve silâhlanan İstanbul ahalisi sebebiyle kapıldıkları büyük
endişe, meşverette konuşulanlardan ve III. Selim’in bu konudaki hatt-ı
hümâyunundan anlaşılan Nizâm-ı Cedîd ekibi bir taraftan filonun barışçı yollarla defedilmesi için çaba sarfederken, diğer taraftan da Osmanlı
donanmasının hazırlanması için gerekli çalışmaların başlatılmasını istemekteydi. Filonun gönderilmesinin yazılı olmayan ön şartı ise şüphesiz
Sébastiani’nin İstanbul’dan ayrılmasıydı.199 Meşveretin bitmesinin ardında derhal Fransa sefâretine gönderilen İshak Bey, Osmanlı Devleti’nin
“kendisini savunamayacak durumda olduğunu ve İngiltere’nin Fransız
elçiyi, Osmanlı-Rus savaşının müsebbibi olarak gördüğünü” bildirmişti. Buna mukabil Fransa imparatoru tarafından İstanbul’a atandığını ve
ancak yine onun emriyle görevi bırakabileceğini dile getiren Sébastiani,
Bâbıâli’nin, Arbuthnot’un teklif ettiği antlaşmayı imzalaması durumunda
“Napoléon’un hışmını üzerine çekeceğinin” altını çizmekteydi. Konuşmaya şahit olan elçilik tercümanı Pierre Ruffin ise hava durumu sebebiyle
filonun Adalar önünde uzun süre kalamayacağını belirterek İshak Bey’i
ve temsil ettiği Osmanlı ricâlini, tıpkı Sébastiani gibi cesaretlendirmeye
çalışmaktaydı.200
İshak Bey’in ardından Sadrazam İbrâhim Hilmi Paşa ile görüşen Sébastiani bir taraftan Osmanlı üst düzey idarecilerinde “artık var olmayan
bir cesareti uyandırmaya” çalışırken diğer taraftan da devam etmekte olan
tabya inşaatının hızlandırılması için alınması gereken önlemleri devlet
ricâline bildirmekteydi. Her ne kadar Osmanlı yönetimiyle yaptığı görüşmelerde heyecanını gizlemeye çalışsa da Paris’e gönderdiği tahriratlardan,
199 Meşverette tartışılan konuların arzedildiği III. Selim, “i‘lân-ı seferde harbin
Sarayburnu’nda farz” olacağını belirtmekte ve her ihtimale karşı “kuvveti
yirmi kat ziyade yani sekiz yüz top”u bulunan düşmanın gücüyle boy ölçüşecek bir savunma planı hazırlanmasını istemekteydi (BOA, HAT, 7975). İngiliz filosunda bulunan gemilerde toplam 642 top bulunduğu yeri gelmişken
belirtilmelidir.
200 Görüşmeye bizzat şahit olan Ruffin, anılarında bu konuya özel bir yer ayırmıştır (Henri Deherain, La vie de Pierre Ruffin, Orientaliste et Diplomate, 17421824, Paris 1930, II, 84-85).
455
III. SELİM VE DÖNEMİ
filoda kara harekâtı yapabilecek kadar piyadenin bulunduğunu düşünen201 III. Selim ve Nizâm-ı Cedîd ekibi kadar endişeli olduğu anlaşılan
Sébastiani202 ilk anda, tıpkı Osmanlı ricâli gibi İstanbul kapılarının her
birine, birer tabya inşa edilerek Boğaz’ın takviye edilmesini önermekteydi.203 Krizin başlangıcından beri, Âsım Efendi’nin tabiriyle “fettân-ı zaman halef-i şeytan Sebastiyan”ın204 tavsiyeleriyle hareket eden Osmanlı
idaresi, tahkimi planlanan her bir kapıya derhal bir nâzır atamıştı.205 Beş
201 Arbuthnot’un, Sâlih Paşa ile yaptığı görüşmeler esnasında kara askeri konusunda savurduğu tehditler ve Çanakkale’deki muharebe esnasında İngiliz
filosunun karaya asker çıkartması sebebiyle III. Selim ve Nizâm-ı Cedîd ekibi
İngiliz donanmasında İstanbul’u işgal edebilecek kadar çok sayıda piyade
birliğinin bulunduğunu düşünmekteydi. Ancak Sébastiani’nin altını çizdiği
üzere “on bir kıt‘a İngiliz gemisinden korkulub da izhâr-ı muvâfakat ve mağlubâne tanzîm-i mukāvele olunur ise pek büyük nâkısayi ve saltanat-ı seniyyenin kesr-i nâmusunu müstelzim” olacaktı. Bu bağlamda III. Selim’in belirttiği
üzere “Bizim havfımız gerüde kara askeri vardır deyû idi şimdi anlaşıldı ki
inşâllâh bu donanmadan gayrı yok inâyet-i hâkla inşâllâh İstanbul’a avn-i
hâkla bir şey idemez” (bu konuda bkz. Mustafa Nûri Paşa, Netâyicü’l-vukū‘at,
İstanbul 1327, IV, 45; TSMA, nr. E 1065/1; BOA, HAT, 1437).
202 Sébastiani’nin tedirginliği 20 Şubat 1807 tarihiyle Fransa Dışişleri Bakanı
Talleyrand’a gönderdiği tahriratta açık bir şekilde görülmektedir (Testa, Recueil des Traités de la Porte Ottomane, s. 298; bu konuda ayrıca bkz. Zinkeisen,
Geschichte des osmanischen Reiches im Europa, s. 439; Ottanfels, Beiträge zur
Politik Metternichs im griechischen Freiheitskampfe, 1822-1832, s. 16).
203 Modern taktik organizasyon konusunda bilgi sahibi olan kişilerle görüşülerek
savunma planının hazırlanmasını isteyen III. Selim bu önerinin uygulamaya
konulmasını onaylamıştı. Zira Sébastiani’nin endişelerinin bertaraf edilmesi
konusunda sadrazamı uyaran Osmanlı padişahı devlet ricâline şöyle seslenmekteydi: “…kapılara kaleler güzel lâkin cem‘-i zamanda söz ile iş görmek
mümkün iken akl-ı harbî [bunu tecviz] eylemez hususan düşman kavîdir dikkat olunsun ve harb bilür ashâb-ı tecrübe ile istişâre olunsun sonra düşman
hem galib olur ve hem bunu [İstanbul’u] yakar ve yıkar pek mülâhaza olunsun”
(BOA, HAT, 7178).
204 Âsım Efendi, Târih, s. 232.
205 Bu bağlamda tabya inşaatlarına nezaret etmek üzere Reîsülküttab Galib Efendi Ahırkapı’ya, Defterdar Osman Efendi Çatladıkapı’ya, Kethüdâ-i Sadr-ı Ali
İbrâhim Nesim Efendi Kumkapı’ya, Râmiz Efendi Yenikapı’ya, Ahmed Aziz
Efendi Dâvud Paşa İskelesi’ne, sâbık Defterdar Hasan Tahsin Efendi Samatya
Kapısı’na, Hububat Nâzırı Elhac Mustafa Efendi Yedikule’ye, Baruthaneler
Nâzırı Râgıb Efendi ve vezaretle Ordu çarhacısı tayin olunan Ali Paşa baruthanelere ve sâbık Defterdar Mustafa Reşid Efendi Harem İskelesi, Kadıköy ve
456
FATİH YEŞİL
gün boyunca devam edecek olan tabyaların yapımına başlanmasının hemen ardından ilk şoku atlatan Fransız elçi ve Nizâm-ı Cedîd ekibi daha
ayrıntılı bir savunma planının hazırlanması için çalışmaya başlamıştır.
Bu bağlamda Sébastiani’nin “tertîb-i harbe dair takdim eylediği lâyiha”ya
göre İngiliz donanmasının şehre yaklaşmasını ya da en azından İstanbul
Boğazı’nda şehri bombalayabilecek bir pozisyon almasını engellemek, İstanbul Limanı’nda demirli Osmanlı donanmasına saldırmasını önlemek
için Haliç’i koruma altına almak ve nihayet filonun şehri topa tutması
durumunda Osmanlı donanmasına destek sağlamak, hazırlanacak savunmanın temel unsurlarıydı. Dolayısıyla Üsküdar ve Rumeli sahillerinde inşa edilecek tahkimatlar birbirlerini hizalayacak şekilde konumlandırılmalıydı. Zira İstanbul’u topa tutabilmek için filonun, Boğaz’dan içeri
girmesi ve İngiliz savaş gemilerinin Yedikule’den Sarayburnu’na kadar
tek sıra halinde dizilmesi gerekmekteydi ki, bu bölgeye yerleştirilecek
tabya topları ve humbaralar sebebiyle Amiral Duckworth’un böyle bir
karar alması pek de mümkün gözükmemekteydi. Topkapı Sarayı, Tophane, İstanbul Limanı’nın iç tarafı ve Üsküdar bölgesindeki tabyalar206
diğerlerine göre daha güçlü olacağından İngilizler’in limana girmesi de
imkân dahilinde değildi. Ancak alınan önlemlerin, bir başka ifadeyle İstanbul sahillerinin tahkimatlarla donatılmasının savunma için tek başına
yeterli olmayacağını belirten Sébastiani, “cemî‘-i tertibâtın merkezî mesabesinde olacak bir müdîr-i mutlakın” görevlendirilmesini istemekteydi.
Bu görevli, “Tabya askerinin cins ve mikdarı ve her birinin zâbiti kimdir
ve zâbit-i mümâileyh ne mahalde duracaktır ve hangi tarafları gözedüb
Fenerbahçe’ye tayin olunmuştu. Ancak daha sonra rikâb kaymakamı olarak
İstanbul’a çağırılan Mûsâ Paşa’nın Anadolu tarafına intikal etmesiyle birlikte
Mustafa Reşid Efendi’nin görev yeri değiştirilerek Topkapı Sarayı sahillinde
inşa olunacak tabyalara nezaret etmekle görevlendirilecekti (Mustafa Necib,
Mustafa Necib Efendi Tarihi, s. 18; Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 102).
206 İnşa edilen tabyalara gönderilen mühimmat ve inşaat malzemesi dikkate alındığında ve sürdürülen inşa faaliyetinden anlaşıldığı kadarıyla bu bölgenin en
ağır şekilde tahkim edildiği görülmektedir. Topkapı, İncili Köşk, Yalı Köşkü,
Ahırkapı, Çatladıkapı, Kumkapı, Yenikapı, Samatya, Dâvud Paşa İskelesi, Kadıköy, Kızkulesi, Baruthâne-i Âmire ve Bostancıbaşı Köprüsü’nde inşa olunan
tabyalar için verilen mühimmat ve inşaat malzemeleri için bkz. BOA, Maliyeden Müdevver Defter Tasnifi (MAD), 10442, s. 155-156.
457
III. SELİM VE DÖNEMİ
muhâfaza edecektir ve bi’l-cümle tabyalar ne mikdardır ve isimleri nedir ve her birinin topu ne kadardır ve gülle ve hartuç ve mühimmâtları
ism ü resimleriyle kaçardır” bilmeliydi. Çatışma esnasında sahilde başlayacak bir yangının önlenmesi için tulumbacıların da istihdam edildiği tabyalara atanan nâzırlar da “kendü neferlerini ve neferât zâbitlerini
tanıyacak” ve “her gün öğle vaktinde, yirmi dört saat içinde her ne vâki
olmuş ise” sadrazama bildirmekle yükümlü kılınacaktı.207 Muhtemel bir
muharebe esnasında “telâş ve şamatanın”208 yol açabileceği sorunları dile
getiren Fransız elçi, tabyaların tamamlanmasının ardından topçuların
günde dörder saat tâlim yapmasını, neferatın tayınatlarının zamanında
dağıtılmasını ve geceleri tabyalarda görevli askerlerin kontrol edilmesini
önermekteydi. Nâzırlar ve kolluklar nasıl tabyalardaki askerleri gözetim
altında tutuyorsa, tabyaların başladığı noktadan bittiği noktaya kadar
207 Tabyalara atanan nâzırlar gerçekten de komutaları altında bulunan neferatı
ve zâbitlerini tanıyor ve sadrazama düzenli rapor gönderiyordu. Örneğin Zahire Nâzırı Mustafa Efendi’nin nezaretinde bulunan “Yedikule tabyasındaki
mevcud zâbitan ve neferat ve sairenin defteridir ki ber vech-i âti zikr û beyân
olunur.”
Yeniçeriyân-ı Dergâh-ı Âli
2. Bölük yeniçeri: Turnacı ağa 1, odabaşı 1, aşçı usta 1, neferat 60, saka 3
Yekün 66
79. Cemaat: Odabaşı 1, aşçı usta 1, alemdar 1, neferat 80, saka ve karakullukcu 19
Yekün 102
Bölük-i Acemiyân: Çorbacıyan 1, neferat 5
Yekün 6
Turnacı ağa etbaları: 6
Tobcuyân-ı Dergâh-ı Âli
29. Cemaat: Çorbacı ağa 1, vekilharç 1, alemdar 1, aşçı usta 1, karakullukcu 1,
tob ustası 6, top neferi 60, saka ve karakullukcu 9
Yekün 80
Tulumbacıyan 4
Mühendis 1
Ceman Yekün 265
(BOA, HAT, 14979/C). Oldukça benzer bir organizasyon formuna sahip 395
mevcutlu Samatya tabyası, 276 mevcutlu Çatladıkapı tabyası, 228 mevcutlu
Dâvud Paşa İskelesi tabyası, 302 mevcutlu Ahırkapı İskelesi tabyası için sırasıyla bkz. BOA, HAT, 14979, 14979/A, 14979/B, 15189/A.
208 Tıpkı Sébastiani gibi III. Selim de Sadrazam İbrâhim Hilmi Paşa’dan, “telâş
ve ızdırab eylemeyüb akilâne hareket eylemesini” istemekteydi (BOA, HAT,
15820).
458
FATİH YEŞİL
100’er adım fâsıla ile yerleştirilecek nöbetçiler de Boğaz’ı yirmi dört saat
kontrol altında tutmalıydı. İngiliz filosunun saldırısına açık bir halde
Dolmabahçe önünde bulunan Osmanlı donanmasının, tabyaların koruması altında bulunan Bahçekapı mevkiine çekilerek, merdiven misali
sıralanmasını tavsiye209 eden Sébastiani, ayrıca “karanlık gecelerde ince
donanma kürek ile İngiliz sefineleri üzerine varub ızdırab vermesini” de
önermekteydi. Filonun, tâcizde bulunan Osmanlı kayıklarını takip etmesi durumundaysa, bölgeye çok yakın olan Kadıköy’deki tabyalar harekete
geçerek İngiliz gemilerine esas darbeyi vurabilirdi.210
Nizâm-ı Cedîd ordusunun bütçeye getirdiği malî yük sebebiyle zaten
kriz içerisinde bulunan Osmanlı ekonomisi, Fransız elçinin tavsiyeleri
dikkate alınarak yeniden düzenlenen tahkimatların inşaat masraflarını
III. Selim devrindeki bütün savaşlarda ve ordu finansmanında kullanılan malî enstrümanlar ile karşılamaktaydı.211 Tabyaların inşası için finansman sıkıntısını elindeki mevcut kaynaklarla aşmaya çalışan Bâbıâli,
tahkimat inşaatlarına nezaret edecek mühendisleri de kısa bir süre içerisinde bulacaktı. Zira 22 Şubat 1807’de daha önce Fransa’nın Dalmaçya
ordusundan telep edilen askerî mühendislerin İstanbul’a ulaşması tahkimat inşasını hızlandıran en önemli faktörlerden biriydi.212 Ancak Fransız
mühendisler İstanbul’a geldiklerinde, yine Fransız uzmanlar tarafından
takviye edilen Tophane dışında hiçbir bölgenin tam mânasıyla tahkim
edilmediğini görmüşlerdi. Boğaziçi’nde Fransız bayrağını taşıyan filikasıyla aşağı yukarı gidip gelen ancak bilhassa Sarayburnu’nun takviyesiyle
209 İstanbul dışında bulunan savaş gemilerinin başkente çağırılmasının ardından
Tersane’de bulunan on beş kalyon derhal techiz edilerek Beşiktaş’a gönderilmişti (Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 203).
210 Harekât esnasında Osmanlı ordusunun izleyeceği savunma stratejisini her
yönüyle özetleyen Sébastiani’nin lâyihası için bkz. TSMA, E 3790/2.
211 İngiliz filosunun Osmanlı başkentine gelişinden hemen sonra, tahkimat inşası
için Zahire Hazinesi’nden 500, Havass-ı Aliyye’den 648, vakıf gelirlerinden
ihsân-ı hümâyun olarak 2000, satışa çıkartılacak esham muacelelerinden
2000 ve müceddeden tanzim olunacak Selânik eshamı muacelâtından 3500
kese ayrılmıştı. Bunlara bir de Rusya ile savaşın başladığı esnada Boğaz istihkâmlarının güçlendirilmesi için hazineden verilen 4000 kese eklendiğinde,
İstanbul Boğazı’nda tabya yapımı için ayrılan bütçe 12.648 keseye (6.324.000
kuruş) ulaşmaktadır (BOA, HAT, 15189/B).
212 BOA, HAT, 7633
459
III. SELİM VE DÖNEMİ
ilgilenen Sébastiani’nin yanı sıra Fransız elçilik sekreteri La Blanche ve
Latour-Maubourg, Sébastiani’nin maiyet subayları Fleuranges ve Gérarde, Dalmaçya ordusundan gelen yüzbaşılar Boutin, Leclerc ve Coutaillut, daha önce Alemdar Mustafa Paşa’ya hizmet etmiş olan Sébastiani’nin
yaveri Coigny ve bu sırada İstanbul’da bulunan Kont de Pontécoulant
Osmanlı başkentinin tahkimi için çalışan Fransızlar’dı. En az Fransızlar
kadar saldırının sonuçlarından etkilenecek olan İspanya elçisi ve maiyeti de takviye çalışmalarına katılmaktaydı.213 Fransız mühendislerin
İstanbul’a gelişi kadar, Napoléon’un 20 Ocak 1807 tarihli nâmesinin III.
Selim’e sunulması da savaş hazırlıklarının seyrini değiştiren önemli gelişmeler arasındadır. Nitekim Fransa’nın verdiği siyasî desteği arkasına alan
III. Selim, topların Boğaz’da nerelere konuşlandırıldığına ve harekât planına dair yapılan arzlar ile yetinmiyor, bizzat tahkimat inşaatları gezerek
teftiş ediyor ve elindeki dürbünle İngiliz filosunun hareketini yakından
takip ederek214 savaş hazırlıklarına tıpkı Nizâm-ı Cedîd ekibi gibi destek
vermeye çalışıyordu. Öyle ki genel olarak “ten-perver ve sefâya mestnâzende çelebiler (Nizâm-ı Cedîd ekibi)… bir garib vaz‘ u hâletle müteşekkil olmuşlardı ki resm ü ta‘biri gayr-ı kabildi.”215
Başkente kadar gelmiş olan düşmana karşı yürütülen savaş hazırlıklarına kadim ocaklar216 ve İstanbullular da büyük bir destek
213 İstanbul Boğazı’nın tahkimi için çalışan yabancılar için bkz. Deny, Révolutions de Constantinople en 1807 et 1808, s. 76-77; Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir
Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 102. İspanya elçisinin
çıkacak muhtemel bir çatışmada görev almak üzere Osmanlı başkentinde
bulunan İspanyollar’dan bir topçu takımı kurması konusunda ayrıca bkz.
Drilaut, Selim-i Sâlis ve Napolyon, s. 109.
214 Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 104; III. Selim’in bizzat savaşa katılma isteği konusunda bkz. HHSA Türkei VI/1; BOA, HAT, 15685.
215 Âsım Efendi, Târih, s. 232.
216 İngiliz filosunun İstanbul önlerinde görünmesinin ardından kadim ocakların sergiledikleri tavırdan duyduğu memnuniyeti III. Selim kaleme aldığı bir
hatt-ı hümâyunda şöyle dile getirmekteydi: “Bu kadar ocaklarım zâbitânı ve
neferat kullarım doğrusu güzel gayret eyleyüb gazaya can atıyorlar, cümlesinin iki cihanda yüzleri ak ve kılıçları düşman kanları ile berrak olsun ve
nân u nimet cümlesine helâl olsun.” “İngiliz donanması Sarây-ı Hümâyun
pîşgâhında lengerendâz olduğu esnâda şerefyafte-i sudûr olan hatt-ı hümâyun
sureti” için bkz. HHSA Türkei VI/1.
460
FATİH YEŞİL
İngiliz filosu karşısında kalan sahillerin tahkimi çalışmalarına
katılan III. Selim ve General Sébastiani (Melling).
vermekteydi.217 İngiliz filosunun gelişiyle birlikte dehşete kapılan ahali,
bir taraftan İstanbul’un dört bir tarafındaki inşaatlarda çalışıyor diğer
taraftan da silâhlanarak muhtemel bir savaşa hazırlanıyordu.218 Zira geleneksel olarak savaşın ve savaş hazırlıklarının dışında tutulmaya çalışılan gayrimüslim tebaa bile ruhanî önderlerinin liderliğinde Boğaz’a akın
217 “Mecmû‘ ahâli-i İslâmbul’un dahi silâhlanub asker olması” ve hatta “nisvân
makulesinin bile hidmete âmâde” olması konusunda bkz. BOA, HAT, 5929.
218 Özellikle Kırım’ın kaybından beri, İstanbul’un hıristiyanlar tarafından işgal
edileceğine dair yayılan efsane ve söylentilerin, ahalinin kısa sürede seferber
olmasını sağladığı düşünülebilir (Osmanlı başşehrindeki Rusya fobisi konusunda bkz. Fatih Yeşil, III. Selim Döneminde Bir Osmanlı Bürokratı: Ebûbekir
Ratib Efendi, [yüksek lisans tezi, 2002], Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, s. 146-150; Kahraman Şakul, “Nizâm-ı Cedîd Düşüncesinde Batılılaşma ve İslâmî Modernleşme”, Divan. İlmî Araştırmalar, 19 [2005], s. 133;
Wittman, Travels in Turkey, Asia-Minor, Syria and Across the Desert into Egypt
During the Years 1799, 1800 and 1801, s. 233-234; Georg Wilhelm Valentini, Military Reflections on Turkey, Londra 1828, s. 20).
461
III. SELİM VE DÖNEMİ
ederek tabya inşasına destek vermekteydi.219 Ahalinin sadece birkaç gün
içerisinde seferber olması ise İstanbul’da dolaşan dedikoduların ve söylentinin gücünü yansıtmaktadır. Nitekim genel olarak yeniçerilerin kontrolünde bulunan kahvehanelerde yapılan sohbetlerin en önemli konusu
İngilizler’in karaya çıkarak kızların ırzına geçeceği ve dükkânların zarar
göreceğine dair etrafta dolaşan dedikodulardı. İstanbullular’dan bir kısmının İngiliz saldırısını kıyamet alâmeti olarak yorumlaması ve “mehdî
hurûcunun derkâr” olduğuna inanması da hiç şüphesiz ahalinin seferber
edilmesinde rol oynayan en önemli unsurlardan biriydi.220 Ancak Rusya
üzerine gönderilecek olan ordunun İstanbul’da bulunmasının yanı sıra
talebelerin ve yeniçerilerin önderliğinde ahalinin silâhlanması221 başkenti, krizin müsebbibi olarak görülen Nizâm-ı Cedîd ekibi açısından tehlikeli bir hale getirmekteydi.222 Kabakçı İsyanı’na giden yoldaki duraklardan belki de en önemlisi olan İngiliz filosunun gelişiyle birlikte, iktidara
hükmeden hegemonyal kâtipler grubunun iradesi dışında bulunan ordunun kadim sınıfları tamamıyla kontrolden çıkacaktı. Zira İstanbul’daki
mülksüz göçmenlerin, İngiliz filosuna karşı kullanılmak üzere yeniçeriler
219 Gayrimüslim tebaanın savaş hazırlıklarına verdiği destek o kadar büyüktü ki,
8 Mart 1807’de Rum ve Ermeni patrikleri kethüdâ beyin huzurunda samur
kürk ile taltif edileceklerdi (bu konuda bkz. BOA, BEO A.TŞF nr. 357, s. 28; ayrıca bkz. BOA, HAT, 7633; Georg Oğlukyan, Ruzname, III. Selim, IV. Mustafa,
II. Mahmut ve Alemdar Mustafa Paşa (çev. H. Andreasyan), İstanbul 1972, s.
2; Ottanfels, Beiträge zur Politik Metternichs im griechischen Freiheitskampfe,
1822-1832, s. 18). Devrin önemli kaynakları arasında yer alan Ubeydullah Kuşmânî tarafından kaleme alınan risâlede yeniçeri ve cebecilerin reâyâyı zorla
tabya yapımında çalıştırdıklarını belirtilmektedir (Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 102).
220 Âsım Efendi, Târih, s. 227.
221 Yeniçeri Ağası Pehlivan Ağa’nın İstanbullular’ı “pürsilâh itmesi” konusunda
bkz. Makāle-i İstibsâr-ı Âmir der-Beyân-ı Amden İngiliz, vr.7a; Ebûbekir Efendi,
Vak‘a-i Cedîd, s. 15.
222 Nitekim Kumkapı tabyası nâzırı ve Nizâm-ı Cedîd ekibinin önde gelen üyelerinden Kethüdâ-i Sadr-ı Ali İbrâhim Efendi, görev yerine gitmek üzere
Boğaz’dan kayıkla geçerken Balıkhane’nin üst tarafında Sarayburnu’nda yedek
yerine geldiğinde “diyanet ashabından bir kavî-himmet sıdk-ı niyetin” suikast
girişimine mâruz kalacaktı. İbrâhim Efendi, atılan kurşunun hizmetkârlarından birine isabet etmesiyle kurtulacaktı (Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir
Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 104).
462
FATİH YEŞİL
tarafından dalkılıç olarak yazılması223 ve bu şekilde taşıdıkları silâhların
meşrulaşması, Osmanlı donanması için seferber edilmeye çalışılan yeniçerilerin çıkardığı huzursuzlukla224 birlikte birkaç ay sonra başlayacak isyana zemin hazırlamaktaydı. Bu bağlamda filonun Osmanlı başkentinde
görülmesiyle birlikte oluşan savaş durumu esnasında, aslında uzun süredir Osmanlı ordusunda gözlemlenen emre itaatsizlik ya da tayinatla ilgili
problemler artık İstanbul’da da yaşanmaya başlanacaktı. İstanbul’un cephe haline gelişiyle birlikte ordunun yanı sıra silâh kontrolü konusunda da
problemler çıkmaya başlayacaktır. Zira bu sırada başkent savunması için
223 Yeniçeri ağası, yirmi beş-otuz adet dalkılıç ağası ve alemdar tayin ederek
bir günde yaklaşık 6000 nefer dalkılıç yazılabileceğini tahmin etmekteydi.
Zira yeniçeriler, ek gelir ve yeni yoldaşların ocağa katılması anlamına gelen
dalkılıç yazılması talebini büyük bir sevinçle karşılamışlardı (BOA, HAT,
14459; İstanbul güvenliği için büyük bir tehdit olan talebeler, mülksüzler
ve yeniçerilerden 12’şer akçe yevmiye ile her bir bayrağı elli nefer olmak
üzere 150 bayrak altında 7500 nefer dalkılıç yazılması konusunda bkz. Câbî
Ömer Efendi, Târih, s. 105; Mustafa Necib, Mustafa Necib Efendi Tarihi, s. 19;
Ubeydullah Kuşmânî ve devrin diğer bir önemli kaynağının verdiği farklı
rakamlar için ayrıca bkz. Âsım Efendi, Târih, s. 232; Ubeydullah Kuşmânî
Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 103; Kemal
Beydilli, Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul 2001,
s. 171).
224 Bu sırada hazırlanmakta olan Osmanlı donanması için gereken neferat öncelikle yeniçeriler arasından toplanmaya çalışılacaktı. Ancak yeniçerilerin
denizci olmadıklarını öne sürerek gemilere binmek istememeleri binenlerin
ise tayınatı beğenmeyerek ve top atmayı reddederek huzursuzluk çıkartmaları Osmanlı idarecilerini yeni bir çözüm bulmaya itecekti. Nitekim savaş
konusunda Nizâm-ı Cedîd ekibine nazaran çok daha istekli oldukları anlaşılan yeniçeriler derhal donanma ile İngiliz filosunun üstüne gidilmesini
talep etmekteydi. Buna mukabil araya giren Yeniçeri Ağası Pehlivan Hüseyin
Ağa, ordunun nefere sıkıştığı her durumda geleneksel olarak yapıldığı gibi
Unkapanı hamallarının başını çektiği mülksüz göçmenleri serdengeçti olarak
askere almaya başlayacaktı. Bunun yanı sıra Şile âyanı Uzun Hasan’ın 1000
civarında neferle İstanbul’a gelmesi ve 50 kuruş bahşişle gönüllü toplanması
donanmadaki nefer sıkıntısının büyük ölçüde giderilmesini sağlayacaktır
(yeniçerilerin çıkardıkları huzursuzluklar ve her akşam donanmaya yazılan
yeniçerilere, tayınatın dışında zerde pilav verilmesi konusunda bkz. Câbî
Ömer Efendi, Târih, s. 104-106; Fahri Derin, “Yayla İmamı Risâlesi”, Tarih
Enstitüsü Dergisi, sy. 3 [1972], s. 221; bu sırada yazılan gönüllüler için bkz. BOA,
MAD, 10442, s. 269).
463
III. SELİM VE DÖNEMİ
Toıpkapı Sarayı önünde İngiliz filosu ve şehri savunma hazırlıkları (Melling).
Cebehâne-i Âmire’den tabyalara dağıtılan silâh ve mühimmat adım adım
siyasete hükmeden idarî heyetin tasarrufundan225 çıkmaktaydı.
Nizâm-ı Cedîd siyasetine karşı oluşan muhalefeti hem idelojik hem de
askerî açıdan daha da güçlendiren savaş durumu Bâbıâli’yi, Arbuthnot’un
raporlarında sıkça altını çizdiği komplolara karşı savunmasız bırakmaktaydı.226 Yabancı temsilcilikler ve hatta çıkarları sarsılan Fenerli aileler ta225 Tabyaların yanlarında inşa edilen cephaneliklere dağıtılan silâh ve mühimmatın saldırı sonrası dönemde geri toplanmasında, Nizâm-ı Cedîd ekibi büyük bir
sıkıntı çekecekti. Bu konuda Bâbıâli’den yazılan müteaddit emirlere cevaben
neferlere tevzi olunan silâh ve mühimmatın “girü istirdâdı mümkün olmadığı” ifade edilmekteydi. Nitekim tabyalara dağıtılan silâhlardan görmezden
gelinemeyecek kadar büyük miktarı Cebehâne-i Âmire’ye teslim edilmemişti
(İstanbul’a herhangi bir zarar vermeyen İngiliz filosunun ayrılmasından sonra
Galata, Eyüp, Üsküdar ve Âsitâne’de “erâzil makūlesinden silâhı çıkartmanın
dahi bir iş” olması konusunda bkz. Ömer Efendi, Târih, s. 110; başta silâh ve
mühimmat olmak üzere inşaat malzemeleri ve muhtemel bir çatışmada yaralanacak neferlerin tedavisinde kullanılacak tıbbî malzemenin iadesi konusunda
bkz. BOA, MAD, 10442, s. 157, 165; MAD, 8596, s. 261; BOA, C. Askeriye, 7554,
7555).
226 Mevcut savaş durumunun ideolojik ayırımları ilzam ettiği bir dönemde İstanbul, casusların psikolojik savaş operasyonlarına açık bir haldeydi. Nizâm-ı
464
FATİH YEŞİL
rafından çıkartılan söylentiler, kahvehanelere ya da berber dükkânlarına
devam eden İstanbullular ve bekâr odalarında yeniçeri olmayı bekleyen
mülksüzler, bir cümle ile cedîd nizamın kaybedenleri üzerinde özellikle
etkiliydi. İstanbullular’ı bir taraftan ortak düşmana karşı diğer taraftan
da sürdürdükleri gösterişli hayat tarzı ve rüşvet dedikodularıyla ön plana
çıkan Nizâm-ı Cedîd ekibine karşı birleştiren de bu etkiydi. Bu bağlamda Nizâm-ı Cedîd siyaseti sebebiyle konumları sarsılan yeniçerilerin ve
onların kontrolü altında bulunan mülksüz göçmenlerin227 (pırpırîler)
nazarında İngiliz filosunun İstanbul’a gelişi, ekonomik kriz ve kadimin
ayaklar altına alınması pahasına uygulanan siyasetin bir sonucuydu.228
Cedîd’e karşı yürütülen örtülü operasyonların farkında olan III. Selim,
İstanbullular’ın silâhlanmasından pek de memnun değildi. Nitekim padişaha göre “Ahâli-i İstanbul’un cümlesi silâhlandığı ve dellâllar nidâsıyla halkı
ayaklandırdıklarını işidiyorum. Donanmaya mukabele inşallah gine donanma ile olur bir de tobla olur ahalinin işinden kalub silâhla serseri gezmesi
münasib değildir.” Zira “düşman casusları” savaş halini vesile bilerek “dürlü
dürlü erâcif” çıkartmakta ve ahali de “bir alay casus sözüne inanub cemiyetle
hilâf-ı rızâ-yı şahâne” hareket etmekteydi. Casuslarla mücadele etmesi için
sekbanbaşıyı görevlendiren III. Selim, “mâzallah böyle vakitlere nâ-münasib
bir şey zuhuruyla dine ihânet ve düşmana iânet” edilmesinden çekinmekteydi.
Bu bağlamda İstanbul’da kulaktan kulağa yayılan söylentilerin, Rusya yanlısı
İpsilanti ailesi tarafından çıkarılmış olmasından şüphelenilmekteydi (BOA,
HAT, 1437, 7522; Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 109). Her ne kadar
İstanbullular’ın topyekün silâhlanmasının taktik açıdan bir faydası bulunmasa
da dört bir tarafı düşmanla çevrili bir bölgede sıkışan İngiliz filosunun morali
üzerinde büyük bir etkisi olduğu açıktır. Zira İngiliz filosu, kıyıdaki 10.000
kişilik gücün “hıristiyan köpekleri ve gemilerini” yok etmek üzere beklediği
söylentisiyle çalkalanıyordu (Royal George’da görevli bir asteğmen tarafından
kaleme alınan ve filonun psikolojik durumunu bütün ayrıntısıyla tasvir eden
bir yazı için bkz. “Forcing the Dardanelles, Passages in the Life of a Sailor”,
The United Service Journal and Naval and Military Magazine, XIV [Ocak 1842],
s. 88).
227 Cemal Kafadar, “Janissaries and Other Riffraff of Ottoman İstanbul: Rebels
without a Cause”, International Journal of Turkish Studies, 13 (2007), s. 113-134.
228 Mısır harbi sonrası dönemde Bâbıâli’nin takip ettiği dış politikanın da ortaya
koyduğu üzere Nizâm-ı Cedîd ekibi, Osmanlı Devleti’ni ihtilâl savaşlarından
mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışmaktaydı. Ancak İngiliz filosunun
İstanbul’a gelişi ne Fransa’yı ne de koalisyon güçlerini karşısına almak istemeyen Bâbıâli’nin tarafsızlık üzerine kurulu diplomasisinin bir sonucuydu.
Nitekim Âsım Efendi’nin de belirttiği üzere Bâbıâli, “Bu sırada ne yârdan ne
serden geçebiliyordu; bu iki tarafı [Fransa ve koalisyon devletleri] ol vaktde
465
III. SELİM VE DÖNEMİ
Zira İngiliz donanmasının, Nizâm-ı Cedîd ekibinin çağrısıyla İstanbul’a
gelmiş olduğunu ve “bu vesile ile Âsitâne’de müctemi‘ olub birden Yeniçeri Ocağı’nı kaldırub kışlalara Nizâm-ı Cedîd askerini” yerleştireceğini
düşünenlerin sayısı hiç de az değildi.
İngiliz filosunun İstanbul’a gelişinin ardından başkentte yapılan
tahkimat çalışmalarının benzerine Çanakkale’de de rastlamak mümkündür. Nitekim tıpkı saldırı üzerine İstanbul’a davet edilen âyanlar gibi229, Çanakkale’ye de Karamürsel âyanı İznikli Osman Bey ve
birden ele almak fi’l-hakîka cem‘-i beyne’l-zıddeyn yahud iki karpuzu bir
koltuğa sığışdırmak kabilindendi.” Her ne kadar İngiliz filosunun İstanbul’a
gelişi Nizâm-ı Cedîd ekibinin takip ettiği dış politikanın bir sonucu olsa da
filo ve Osmanlı siyasetini belirleyenler arasında organik bir ilişki kurulamaz.
Ancak yeniçerilerin önderlik ettiği devrin İstanbullular’ı çok daha farklı
düşünmekteydi. Örneğin Pehlivan Ağa’nın dalkılıç mahallerini gezerken
yaptığı propaganda, Kabakçı Mustafa’nın önderlik ettiği hareketin gelişimi
ve ideolojik temelleri konusunda önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Zira yeniçeri ağası, “Alenen İngilizlü ve Moskovlu bizim içimizde imiş şevketlü padişahımız beyhude telâş ve ızdıraba düşdü acaba bunlar İstanbul’u düşmana
virdikde zahir kendüleri kral olacaklardır” demekteydi. Âsım Efendi’ye göre
İngiliz amiraller de davetle İstanbul’a geldiklerini ve Karadeniz tarafından
da Rusya’nın İstanbul’a saldıracağını ifade etmekteydi. Bu bağlamda Kabakçı
Mustafa İsyanı esnasında İbrâhim Efendi’nin evinden alınarak öldürülmek
üzere Sultanahmet Meydanı’na götürülmesi sırasında isyancılardan su isteyen
sabık Îrâd-ı Cedîd nâzırına, “Sana güzel bir İngiliz testisi yaraşırdı” denmesi
dikkat çekicidir (Georg Oğlukyan, Rûznâme, s. 9; Âsım Efendi’nin yorumları
ve saldırı esnasında Nizâm-ı Cedîd’in önemli isimlerinden biri olan İbrâhim
kethüdânın rahatlığı ve adamlarına İngiliz filosunu istediği zaman istediği
yere gönderebileceğine dair yaptığı konuşma için bkz. Âsım Efendi, Târih, s.
236-238; İstanbullular’ın, “İngilize gel dediler geldi ve git dediler gitdi bunda
bir madde vardır” diyerek Nizâm-ı Cedîd ekibi ile saldırı arasında bağlantı
kurması konusunda ayrıca bkz. Câbî Ömer Efendi, Târih, s. 110; SchlechtaWssehrd, Die Revolutionen in Constantinopel in den Jahren 1807 und 1808, s. 71;
Mısır harbi sonrasında Osmanlı Devleti’nin takip ettiği dışpolitika konusunda
ayrıca bkz. Yasemin Saner Gönen, The Integration of the Ottoman Empire into
the European State System during the Reign of Sultan Selim III [yüksek lisans
tezi, 1991], Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
229 İngiliz filosunun İstanbul önlerinde görünmesinin ardından Şile serdarı Uzun
Hasan, İznik âyanı Mustafa Bey, Adapazarı âyanı Kara Osman ve Gebze âyanı
Semerci Osman, sekbanlarıyla birlikte İstanbul’a davet edilmişti. Uzun Hasan
sekbanlarıyla birlikte Osmanlı donanmasında istihdam edilirken, diğer âyan-
466
FATİH YEŞİL
Bergos âyanı Kadri Ağa sekbanlarıyla230 birlikte gönderilmişti. Başkentte, İngiliz filosunun Çanakkale’yi kolayca geçmesinde rol oynayan
önemli bir aktör olarak görülen Hadımzâde Osman Ağa’nın, bölgedeki nüfuzu sebebiyle idamının ertelenmesi231 ve donanmanın Marmara denizini terkederken yaşanacak muhtemel bir çatışmada kendisine
görev verilmesi ise Osmanlı ordu organizasyonunda İstanbul ve taşra
arasındaki hassas dengenin önemine işaret etmekteydi. Ancak Bâbıâli
bu sefer tek bir nâzıra güvenmek yerine Dâvud Paşa tahkimatından
sorumlu Aziz Efendi’yi boğaz nâzırlığına ve Çarhacı Ali Paşa’yı Boğaz seraskerliğine atayarak, Çanakkale’deki önemli kalelerin her birine birer nâzır gönderecekti.232 Aziz Efendi Çanakkale’ye ulaşmasının ardından, derhal Feyzullah Efendi ve Ebûbekir Paşa ile görüşerek,
İngiliz filosunun Boğaz’dan nasıl geçtiğini ve Boğaz’daki eksiklikleri
öğrenmeye çalışmıştı. Bölgedeki en önemli tahkimat olan Naraburnu
lar Fenerbahçe, Gaziköy ve Harem İskelesi’ne tayin edilmiştir (Mustafa Necib,
Mustafa Necib Efendi Târihi, s. 20; Ahmed Cevdet, Târih, s. 116).
230 Kadri Ağa’nın beraberinde getirdiği sekbanların bölgede ciddi bir huzursuzluğa yol açtığı görülmektedir. Kadri Ağa kumandasındaki 1000 nefer süvari
ve piyade “dağlı askerî kangı karyeye uğrar ise karye ahâlisi” firar etmekteydi.
Bu bağlamda Ali Paşa’nın isteği ve ahaliye verdiği garanti ile Güllük tabyasında istihdam edilen sekbanlar bu bölgedeki köyleri de huzursuz edecekti. Öyle
ki, Kadri Ağa, “Rızâ-yı aliyyede bulunmak ister ancak askeri bir acayib kavim
bir dürlü söz kâr etmez” (BOA, HAT, 7598/G). Aziz Efendi, zaman içerisinde
sekbanlarına sahip olmayı başaramayan Kadri Ağa’nın yerine, Çanakkale
Boğazı’nın savunmasını muktedir âyanlara havale edilmesini talep edecektir.
Nitekim İngiliz filosunun Çanakkale’yi terketmesinden sonra Sirozlu İsmâil
Bey Boğaz’ın Rumeli tarafını, Karaosmanoğlu Ömer Ağa ise Anadolu tarafını
korumakla görevlendirilecekti (BOA, HAT, 2016/B).
231 Çarhacı Ali Paşa’nın görev yerine intikaline kadar Boğaz seraskeri olarak
kalan Ebûbekir Paşa ile Hadımzâde ailesi arasında zaten var olan husumet
Çanakkale’deki tahkimat çalışmalarını geciktiren en önemli problemlerden
biriydi. Hadımzâde’nin idamının ertelenmesi ve Ebûbekir Paşa ile arasındaki
husumet konusunda bkz. BOA, HAT, 7607, 7598/E, G.
232 Aziz Efendi’nin Çanakkale’ye doğru yola çıkmasının ardından Dâvud Paşa
İskelesi’ndeki tabyanın nâzırlığına Selim Sâbit Efendi getirilecekti. Çanakkale
savunması açısından önem arzeden kalelere nâzır olarak atanan Emtia Gümrüğü Emini Hasan Ağa, Başbakikulu Şirinzâde Esad Bey ve Yeniçeri Kâtibi
Reşid Efendi, Aziz Efendi ile birlikte bölgeye hareket etmişti (Mustafa Necib,
Mustafa Necib Efendi Târihi, s. 19; Âsım Efendi, Târih, s. 231; Ahmed Cevdet,
Târih, s. 116).
467
III. SELİM VE DÖNEMİ
tabyalarını dolaşarak Feyzullah Efendi’nin yaptığı çalışmalar hakkında
İstanbul’a bilgi veren Aziz Efendi bu sırada bölgeye ulaşan Eğriboz
Valisi Ali Paşa’nın, beraberindeki neferatla birlikte Güllük tabyasında
istihdam edildiğini rapor etmekteydi.233 Ancak Aziz Efendi de bir önceki Boğaz Nâzırı Feyzullah Efendi’nin çektiği sıkıntıları aynen yaşamaktaydı. Zira bölgede halen yeterli zahire bulunamamakta234 ve günden güne sayısı artan askerî birliklere tayınat verilememekteydi. Asker
sayısının artmasına mukabil, askerlerin kalitesinde bir yükselme de
görülmemekteydi. Nitekim bölgeye Karesi ve Hudâvendigâr sancaklarından intikal eden askerlerin “birinde tüfeng yoktu ve cümlesi çoban
makulesi”ydi.235 Diğer taraftan kalelerde mevcut top ve mühimmatın
da eksiklikleri Aziz Efendi’nin çabasıyla tamamlanmaya çalışılmaktaydı.236 Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen III. Selim’in şedit hatt-ı
hümâyunları237 ve daha da önemlisi İstanbul’a kadar gelmiş olan İngiliz filosunun korkusuyla Çanakkale tahkimatlarının, yine mühendislerin çizdiği planlar çerçevesinde takviyesi daha hızlı bir şekilde
ilerlemekteydi. İstanbul’dan ve Rumeli’den tecrübeli topçu neferlerinin
bölgeye gönderilmesi ve Naraburnu ve Güllük körfezinin özel olarak
233 BOA, HAT, 7598/H.
234 Çanakkale’de bulunan ordunun iâşe ile ilgili problemi, İngiliz filosu Marmara
denizini terkettikten sonra da çözülemeyecekti (BOA, HAT, 7598/B).
235 BOA, HAT, 7615/B.
236 BOA, HAT, 7598/D.
237 Nitekim İngiliz filosunun İstanbul’a gelişinden birkaç gün sonra kaleme aldığı
bir hatt-ı hümâyunda III. Selim “İstanbul’a bu düşmanın hücumu ve bu kadar
piç û tâbe sebeb ancak (Çanakkale) Boğaz’a tabya yapılmamasından” kaynaklandığını belirtmekteydi. Zira Allah’ın “inâyât ve keremiyle bu düşman
göze kesdirilür lâkin verâsı beni bî-şuur eyliyor bu gayret ve celâdet ile iki
günde İstanbul havalisine bu kadar istihkâm virildi iki mahda (Çanakkale)
Boğaz’a iki tabya yapılamadı bu nasıl olacak Boğaz memurları itâb havfıyla
şimdi ne işe yararlar kapudan paşa da (Sâlih Paşa) burada Allah aşkına buna
tiz çare bulunsun heriflerin (İngilizler’in) istimâletlerinden başka Naraburnu
ve Kepezburnu tabyaları evvel be-evvel tekmil” olunmalıydı. III. Selim’in
gerekli top ve mühimmatın en kısa zamanda Çanakkale’ye gönderilmesini,
gerekli neferatın intikalini emrettiği ve “şu İstanbul’a olunan ihtimâm gibi
(Çanakkale’ye) ihtimam gösterilmesini” istediği hatt-ı hümâyunlar için bkz.
BOA, HAT, 2016, 7598 ve 14470.
468
FATİH YEŞİL
tahkim edilmesiyle Çanakkale savunması eskisine nazaran çok daha
güçlü bir hale getirilmişti.238
Çanakkale’de sürdürülen takviye çalışmalarından habersiz bir şekilde İstanbul Boğazı’ndaki tahkimat inşasını ve savaş hazırlıklarını Adalar açıklarında demirli gemilerden takip etmekte olan İngiliz filosu, 22
Şubat’ta havanın düzelmesiyle birlikte Amiral Duckworth’dan harekâta
başlama emri almıştı.239 Ancak tam da bu sırada beyaz bayrak ile İshak
Bey’in çıkagelmesi filodaki savaş hazırlıklarının sona ermesine sebep
olacaktı. Fakat İshak Bey, bir önceki günden farklı olarak bu sefer dost
bir devletin temsilcisi gibi filo tarafından selâmlanmayacak ve kendisine
bu durum açık bir dille ifade edilecekti. Sıcak çatışmaya girmeden siyasî hedeflere ulaşmaya çalışan Arbuthnot ile görüşen İshak Bey, İngiliz
elçinin son şeklini verdiği “proje”yi teslim alır. Ancak söz konusu projenin çevirisinin zaman alacağını öne süren Osmanlı temsilcisi, iki gün
daha müsaade edilirse antlaşma metninin hazırlanarak elçiye sunulacağını belirtmekteydi. İshak Bey’in tekliflerini derhal Amiral Duckworth
ile görüşen Arbuthnot, savaş hazırlıklarına başlamış olan filonun şehre
yaklaşacağını bildirerek, verdiği notaya aynı gün Dîvân-ı Hümâyun tercümanı tarafından cevap verilmesi, Osmanlı donanmasının konumunu
koruması ve tahkimat inşaatının durdurularak Fransa elçisinin tahkimatlardan uzaklaştırılması halinde Bâbıâli’ye yirmi dört saat daha verileceğini bildirmişti. İshak Bey ise filoyu mümkün olduğunca şehirden uzak
tutmaya çalışmaktaydı. Nitekim Nizâm-ı Cedîd siyasetini, uzun süredir
devam eden kıtlıkların ve enflasyon baskısının müsebbibi olarak gören
238 Aziz Efendi’nin nezaretinde Çanakkale Boğazı’na yapılan takviye çalışmalarında, Boğaz’ın Asya tarafında Kale-i Sultâniyye ve Naraburnu arasındaki
bölüm ile Avrupa tarafında Kepezburnu’nun hemen karşısında yer alan
Kilitbahir mevkii en yoğun şekilde tahkim edilen bölgelerdi. Bu bağlamda
Aziz Efendi’nin yaptığı takviye çalışmaları esnasında Çanakkale Boğazı’nın
Anadolu tarafında beş havan ve 163 top, Avrupa tarafına ise beş havan ve 264
top yerleştirilmesi planlanmaktaydı. Zira İngiliz filosu Çanakkale Boğazı’nı
terkettikten on üç gün sonra bile III. Selim, tahkimat inşaatlarının on-on beş
gün içerisinde tamamlanması için hatt-ı hümâyunlar kaleme almaktaydı (bu
konuda bkz. TSMA, nr. E 3790/9; Aziz Efendi’nin 13 Mart 1807 tarihiyle kaleme
aldığı ayrıntılı rapor için ayrıca bkz. BOA, HAT, 7598).
239 Arbuthnot’un Tersâne-i Âmire’ye yapılması planlanan saldırıya bizzat katılma
isteği konusunda bkz. NA (FO 78/55), s. 324.
469
III. SELİM VE DÖNEMİ
Aziz Efendi’nin Çanakkale Boğazı’nda yaptığı takviye çalışmaları
(TSMA, nr. E 3790/9).
silâhlanmış İstanbullular’ın çıkartacağı bir isyandan çekinen Osmanlı idaresi, tıpkı Arbuthnot gibi çatışmaya girmeden bu krizi atlatmaya
çalışmaktaydı.240 Bu bağlamda İshak Bey’in gelişiyle kesintiye uğrayan
filodaki savaş hazırlıkları, görüşme esnasında rüzgâr hızının azalmasıyla
tamamen duracaktı.241
240 İshak Bey’le yapılan bu görüşmede Arbuthnot ve Amiral Duckworth, III.
Selim’in, problemin barışçıl yollardan halledilmesi için çalıştığına ancak
İstanbullular’ın “sulhe adem-i meyyal olduklarına” dair bir izlenim edinmişti
(TSMA, nr. E 11971).
241 Sadece birkaç saat saldırıya elverişli bir şekilde esen rüzgârın kesilmesi filonun
harekâta başlamasının önündeki en büyük engeldi. İstanbul’dan hiç eksik olmayan güney-batı istikametinde esen rüzgârın kesilmesi, en az İshak Bey’in
470
FATİH YEŞİL
Boğaz akıntılarını gösteren bir plan (NA [FO 78/59])
görüşmelerde oynadığı rol kadar, belki de ondan daha fazla Bâbıâli’ye zaman
kazandırmaktaydı. Zira bundan sonra filonun İstanbul’a yaklaşmasına imkân
tanıyacak rüzgâr bir türlü esmeyecekti. Öyle ki, 2-2,5 nat hıza ulaşan Boğaz
akıntısı sebebiyle İstanbul’a daha yakın bir bölgede demirli olan Endymion
zaman zaman geri çekilmek zorunda kalacaktı (NA [Adm 51/1642]). Arbuthnot, 22 Şubat görüşmesiyle ilgili olarak kaleme aldığı ilk tahriratta rüzgârın sadece altı saat saldırıya elverişli bir şekilde estiğini belirtmekteyse de 6 Haziran
471
III. SELİM VE DÖNEMİ
İshak Bey’in filodan ayrılmasının ardından amiraller ve Arbuthnot,
hava durumunun elverişsizliği sebebiyle harekâttan vazgeçilerek görüşmelere devam etme kararı almıştır. Zira filonun ilk harekâtta başarısız
olması durumunda, İstanbul’daki panik havasının dağılacağını filodaki
herkes biliyordu. Dolayısıyla komuta heyetinin Royal George’da toplanmasının hemen ardından aynı gün saat 17.30’da önce Endymion’da sonra
Royal George’da Dîvân-ı Hümâyun tercümanı Hançerlizâde242 ile yapılan görüşmelerde Arbuthnot, İngiltere’nin barışçı amaçlarla İstanbul’a
geldiğini tekrarlayarak, savaş hazırlıklarının durdurulması karşılığında
müzakerelere karada devam edilebileceğini bildirmişti. Buna mukabil
Hançerlizâde, verilen notanın tercümesinin bitirilemediğini söyleyerek
zaman kazanmaya çalışmaktaydı.243 Nitekim Arbuthnot’un taleplerini
bir defa daha yazılı olarak almak için filoya geldiğini belirten tercüman,
Bâbıâli’nin haysiyetine zarar vermeyecek fedakârlıklarda bulunulması
istendiği takdirde çok kısa bir süre içerisinde talep edilen teminatların verilebileceğini İngiltere elçisine bildirmekteydi. Dîvân-ı Hümâyun
tercümanının filodan ayrılmasını takip eden saatlerde Arbuthnot’un
rahatsızlanması ise İstanbul önlerine kadar gelmiş olan İngiliz donanması için bir başka kötü haberdi. Bu bağlamda krizin başlangıcından
beri Londra’dan düzenli ve yeterli tâlimat alamamaktan şikâyet eden
Arbuthnot’un244 diplomatik görev ve yetkilerini, henüz on üç yaşındayken Eton Koleji’nden ayrılarak Birleşik Krallık donanmasına katılan245,
dolayısıyla diplomatik deneyimi bulunmayan Amiral Duckworth’a devretmesi, rüzgârı arkasına alan Osmanlı idaresini daha da avantajlı bir
konuma taşımaktaydı.
1807’de Dışişleri Bakanı George Canning’e sunduğu raporda Marmara denizinin ticaret rüzgârı olarak da bilinen güney-batı rüzgârının sadece üç saat
harekâta uygun bir şekilde estiğini belirtmektedir (NA [FO 78/55], s. 325-326).
242 Makāle-i İstibsâr-ı Âmir der-Beyân-ı Amden İngiliz, vr. 7a.
243 görüşme için bkz. Ahmed Cevdet, Târih, s. 114.
244 İngiliz elçi neredeyse bütün tahriratlarında yeterli ve zamanında tâlimat alamadığından şikâyet etmekteydi. Kriz süresince bu probleme bir çözüm üretemeyen Arbuthnot, örneğin 1806 Ekim ayında gönderdiği raporlara cevaben 10
Ocak 1807’de Londra’dan postalanan tâlimatlara ancak 10 Nisan 1807’de vâkıf
olabilmişti (bu konuda bkz. NA [FO 78/55], s. 249).
245 Rose, “Admiral Duckwoth’s Failure at Constantinople in 1807”, s. 162.
472
FATİH YEŞİL
23 ve 24 Şubat günlerinde de tahkimatlarda yapılan çalışmaları, havanın elverişsizliği sebebiyle Royal George’un güvertesinden izlemek durumunda kalan Amiral Duckworth246 diplomatik girişimleri sürdürmeye
çalışmaktaydı. Ancak zaman ilerledikçe Duckworth’un talepleri azalırken,
gönderdiği notalardaki dostluk vurgusu artmaktaydı. Zira saldırıya izin
vermeyen hava şartları sebebiyle amiralin elinden başka bir şey gelmiyordu. Bu bağlamda iki gün süresince takviye faaliyetini protesto eden ve
Arbuthnot’un kaleme aldığı projenin imzalanması için derhal bir temsilcinin filoya gönderilmesini talep eden amirale bir Osmanlı temsilcisi ile
kıyıda görüşmesi teklifi iletilmişti. Müzakereler esnasında Duckworth’un,
filo komutanı olması sebebiyle görev yerini terkedemeyeceğini bildirmesi üzerine Osmanlı tarafı Amiral Thomas Louis ile Kadıköy’de
görüşmeyi kabul etmiştir. Filo ile diplomatik temaslar devam ederken,
Sébastiani’nin hazırladığı plan çerçevesinde gemiler arasında ve su ihtiyacını karşılamak üzere Adalar’a gidip gelen İngiliz filosuna ait filikalar Fenerbahçe’de bulunan tahkimatlardaki “dilâverler” tarafından tâciz
ediliyordu.247 24 Şubat’ta “müstakil serdarlıkla” kaptanıderyâlığa atanan
246 İstanbul Boğazı’nda devam eden takviye çalışmalarını kontrol etmek için
her gün İngiliz filosundan bir korvet, bir fırkateyn ve bir brik, top menziline
girmeden Baruthane ve Kumkapı açıklarına kadar gelmekteydi (Câbî Ömer
Efendi, Târih, s. 108).
247 Kınalıada’dan su almak üzere filika ile Endymion’dan astsubay (midshipman/
non-commissioned officer) Harwell komutasında yola çıkan dört İngiliz denizci, Fenerbahçe’deki tabyalarda görevli neferat tarafından esir alınmıştır.
Esirler, sorgulanmak üzere doğrudan Kaptanıderyâ Seydi Ali Paşa’ya gönderilirken, Osmanlı neferatı huzura çıkarak 40 altın atıyye ile ödüllendirilmişti.
On beş, on altı yaşlarındaki Harwell’in sorgulanmasıyla Osmanlı tarafı İngiliz
savaş gemilerinin durumu, filonun komuta heyeti, asker sayısı gibi önemli
konularda birinci elden bilgilere sahip olmuştur. Çanakkale Boğazı dışında
Rus donanmasının bulunmadığının da öğrenildiği sorgudan sonra Bâbıâli’nin
İngiliz filosuna karşı tavrının değiştiği ve diplomatik girişimlerden ziyade tamamıyla askerî tedbirlerin ön plana çıktığı düşünülebilir. Zira artık Osmanlı
idaresi, İngiliz filosunun İstanbul’a zarar verecek kabiliyetten oldukça uzak
olduğunu biliyordu (25 Şubat’ta “Adalar önünde olan İngiltere sefinelerinden
ahz olunub Tersâne-i Âmire tarafına gönderilen küçük oğlanın” sorgu zabtı için bkz. TSMA, nr. E 5114). Diğer esirlerin de sorgulanmasının ardından
Amiral Duckworth ardı ardına Bâbıâli’ye notalar göndererek “mütareke bayrağı altında esir edilmiş beş” İngiliz’in serbest bırakılmasını talep edecekti.
Öyle ki Amiral Duckworth, tutsak İngilizler’i kurtarabilmek için 27 Şubat’ta
473
III. SELİM VE DÖNEMİ
Seydi Ali Paşa248 da gece ve gündüz filikasıyla Boğaz’ı dolaşarak tabyaları
sürekli kontrol altında tutmaya çalışıyordu.249 Rüzgârın yardımıyla askerî açıdan bir adım öne geçen Osmanlılar diplomatik açıdan da İngiliz
filosuna üstünlük kurmaya çalışmaktaydı. Nitekim Kadıköy’de yapılması
planlanan müzakereler için seçilecek temsilcinin “rütbelü olmayub bayağı bir kâtib” olmasına karar verilmişti. Ancak İstanbul’a kadar gelmiş olan
düşman filosuyla görüşmek, tıpkı İstanbullular’ın “düşman-ı tabîî” olarak
gördükleri Rusya ile ittifak kurmak gibi iktidarı domine eden siyasî elit
açısından tehlikeli sonuçlara gebeydi. Dolayısıyla Osmanlı temsilcisinin
ahalinin gayretini düşürmemek için “nâssın ma‘lûmu olmayacak suretde”
Kınalıada’da yaşanan çatışma sırasında esir düşen on bir nefer Osmanlı askerini serbest bırakacaktı. Bu bağlamda Osmanlı idaresi “beyne’l-asker kīl ü
kāl” olmaması için İngiliz esirlerin yeniçeri ağası ve kaptan paşa mârifetiyle
serbest bırakılmasını düşünmekteydi. Ancak buna rağmen III. Selim İngiliz
esirlerin, filonun Naraburnu’nda gerçekleşen muharebe esnasında el konulan
şalapo ve korvetin serbest bırakılmasından sonra salıverilmesini istemekteydi.
Nitekim Amiral Duckworth İstanbul’dan ayrıldıktan sonra ele geçirdiği gemileri Çanakkale’de bırakacaktır. İngiliz esirler ise ancak filonun İstanbul’dan
ayrılmasının ardından, Çanakkale’yi savunmak üzere yola çıkan Seydi Ali
Paşa ve Kaptanıderyâ-yı Sânî Bekir Bey tarafından serbest bırakılacaktı (bu
konuda bkz. NA [Adm 51/1642]; BOA, HAT, 1454; Câbî Ömer Efendi, Târih, s.
124). Her ne kadar devrin vekāyi‘nâmeleri ittifaken, askerî öğrenci Harwell’in
Amiral Duckworth’un oğlu olduğunu bildirmekteyse de ne Osmanlı ne de İngiliz arşiv belgeleri bu bilgiyi doğrulamaktadır (bu konuda ayrıca bkz. James,
The Naval History of Great Britain, s. 306).
248 Ahırkapı’da görevli Seydi Ali Kaptan, 24 Şubat’ta tabyaları teftiş eden III.
Selim’in dikkatini çekerek, İngiliz filosunun Çanakkale’den rahatlıkla geçmesinde ihmali görülen Sâlih Paşa’nın yerine başbuğlukla kaptanıderyâ olarak
atanmıştı. Yeni kaptanıderyâ, Sébastiani’nin hazırladığı savunma planında
“müdir-i mutlak” olarak tarif ettiği görevleri ifa etmekteydi. HHSA Türkei VI/1;
Ahmed Cevdet, Târih, s. 115 (mâzul Kaptanıderyâ Sâlih Paşa’nın Tekirdağ’a
sürgün edilmesi konusunda bkz. Mustafa Necib, Mustafa Necib Efendi Târihi,
s. 19). Ancak göreve yeni atanan kaptanıderyâ, donanmada istihdam edilen
ve sürekli sorun çıkartan yeniçeriler tarafından başbuğ olarak kabul edilmiyordu. Nitekim Osmanlı donanmasının en üst düzey subayı olan Seydi Ali
Paşa’nın “gemilere binmesinde bazı mahsur mülâhaza olunduğundan filika
ile şuralarda [Sarayburnu] gezinüb Haliç’in muhâfazasına ikdâm eylemesi
münâsib” görülmüştü (BOA, HAT, 14991).
249 Kaptanıderyâ, Boğazı teftiş ederken çıkacak muhtemel bir çatışmada Osmanlı
donanmasına liman reisi komuta edecekti (BOA, HAT, 14991).
474
FATİH YEŞİL
Kadıköy’e ulaştırılması III. Selim ve Nizâm-ı Cedîd ekibi açısından büyük
bir öneme sahipti.250
Amiral Duckworth ile yapılan görüşmeler sırasında III. Selim’in isteğiyle üst düzey ulemânın ağırlıkta olduğu bir meşveret toplanması, aslında Nizâm-ı Cedîd ekibi ve III. Selim’in müzakerelere Kadıköy’de devam
edilmesi için meşru bir zemin arayışını yansıtmaktadır. Zira altısı ilmiye
silkinden olmak üzere toplam dokuz katılımcının iştirak ettiği meşverette
yapılan tartışmalarda üst düzey ulemânın ikiye bölündüğü açıkça görülmektedir. Makamlarını Nizâm-ı Cedîd’e borçlu olan, İsmet Beyefendi’nin
başını çektiği grup “her vechle müdâfaa-i düşmana bakılmaktan gayri
bir” yol bulunmadığını öne sürerken, diğer grup savaş konusunda daha
çekimser kalmaktaydı. Çatışmaya girmenin çıkar yol olmadığını düşünenlere göre Osmanlı ordusu ve donanması bir savaşı daha kaldırabilecek güçten yoksundu. Ayrıca Zahire Nezâreti’nin kuruluşunu takiben
Üsküdar’da yaptırılan hububat depolarının filo tarafından topa tutulması,
mevcut zahire kıtlığını daha da derinleştirerek bir isyanın fitilini ateşleyebilirdi.251 Kaldı ki, Adalar önünde demirli filo yenilgiye uğratıldıktan
sonra İngiliz donanmasının “kuvvet kesbiyle” yeniden Boğazlar’a hücum
etmesi ve Rusya’ya daha fazla İngiliz yardımı gönderilmesi muhtemeldi.
Zira ikinci bir İngiliz saldırısına, Karadeniz’den Rusya’nın da destek vereceğinden hiç kimse şüphe etmiyordu. İngiliz elçinin gönderdiği notaların tek tek okunduğu meşveret esnasında Hâlet Efendi’nin ve Dîvân-ı
Hümûyun tercümanının müzakerelere devam etmek üzere Kadıköy’e
gönderilmesi konusunda genel bir fikir birliğine varılmıştı. Ancak Hâlet
Efendi, Arbuthnot’un projesini müzakere etmek üzere değil, fakat tam
tersine zaman kazanmak amacıyla İngiliz filosunu “iğfal için” Kadıköy’e
gidecekti. Bu bağlamda Hâlet Efendi, Amiral Thomas Louis’e Rusya’nın
işgal ettiği bölgelerden çekilmediği takdirde barış antlaşmasının imza250 III. Selim’in bu konuda kaleme aldığı hatt-ı hümâyun için bkz. BOA, HAT,
14991.
251 Zahire Hazinesi ve kıtlıklar konusunda bkz. Fatih Yeşil, “İstanbul’un İaşesinde
Nizâm-ı Cedîd: Zahire Nezaretinin Kuruluşu ve İşleyişi (1793-1839)”, Türklük
Araştırmaları Dergisi, sy. 15 (2004), s. 113-142. İngiliz filosunun gelişini takip
eden günlerde İstanbul’da öncelikle pirinç, kahve ve zeytinyağı fiyatlarının
yükselmesi ve buna diğer temel tüketim maddelerinin fiyat artışının eşlik
etmesi konusunda bkz. Âsım Efendi, Târih, s. 239.
475
III. SELİM VE DÖNEMİ
lanmasının mümkün olmadığını, aksi takdirde “kimseye söz anlatılamayacağını” bildirecekti. Nitekim meşverette alınan karara göre Osmanlı
temsilcisi, “mecmu‘ asker (Rusya’nın) üzerine kalkub muharebe itmekde
iken biz sulh ve ittifak itdik dimek ne vechle olabilür… (kaldı ki, İstanbul
ahalisi) gemileri buralarda göreliden berü ayaklanub el-hâlet-i hâzihî bir
iki yüz bin nüfus müsellah ve âmâde olarak vükelâyı yerlerinde oturtmuyorlar müstahkem tabyalar yapub ve toblar bindirüb donanmayı dahi
techize icbâr eylediler hatta kapudan paşanın (Sâlih Paşa) tebdili zaruri
icab itdi sizin donanmanız burada durdukça halka söz anlatmak şevketlü
efendimizin ve vükelanın vüs‘ünde değildir bunlar (İstanbullular) din ve
devlet uğruna can feda etmek üzere birbirini sebkat…” ettiklerini açık bir
dille ifade edecekti.
İngiltere ile mevcut ittifakın yenilenmesi de meşverette tartışılan konular arasındaydı. Ancak bu hususta da Osmanlı Devleti açısından ciddi sıkıntılar mevcuttu. Zira Bâbıâli, Fransa’nın savaş ilânına sebep olabilecek 1798 ittifak metnini yeniden yürürlüğe sokmaktan yana değildi.
Dolayısıyla Hâlet Efendi, Fransa ile başlayacak bir savaşta İngiltere’nin
Osmanlı Devleti’ne yardım edemeyeceğini, hâlihazırda Bâbıâli ile savaş
halinde olan Rusya’nın ise Fransız ordularına daha önce Polonya’da karşı
koyamadığını belirtecekti. Bu sebeplerle Hâlet Efendi, İngiltere ile derhal imzalanması istenen ittifakın Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığına zarar
vermeyecek şekilde düzenlenmesini talep ederek imzalanacak antlaşmanın gelecekte çıkması muhtemel savaşlar için geçerli olmasını isteyecekti.
İngiliz filosu, tamamen zaman kazanmaya yönelik olarak hazırlanan bu
tekliflere cevap hazırlamakla meşgul olurken, Osmanlı idaresi de donanmanın eksiklerini gidermeye ve Boğaz tahkimatlarını tamamlamaya gayret edecekti.252
25 Şubat’ta gerçekleşmesi beklenen görüşme için Amiral Thomas
Louis de ayrıntılı bir tâlimatla donatılmıştı. Çanakkale’de yaşananlar
üzerinde fazla durmaması istenen Louis, Naraburnu’ndaki muharebeye, İngiliz gemilerinin geçişini engelleyen Osmanlı tarafının yol açtığını
bildirerek İngiltere’nin, Bâbıâli’nin Napoléon’un dostluğunu tercih etmesi durumunda Osmanlı Devleti’ne çok daha fazla zarar verebileceğini
252 BOA, HAT, 32118.
476
FATİH YEŞİL
hatırlatacaktı. Bu bağlamda İngiliz Amiral Arbuthnot’un hazırladığı
proje çerçevesinde barış yapılabileceğini tekrarlayarak, İngiliz elçinin,
Sébastiani’nin İstanbul’u terketmeden başkente dönmesinin mümkün olmadığına vurgu yapacaktı. Ancak planlanan bu görüşme İstanbullular’ın
baskısı ve tahkimatların ve donanmanın eksikliklerinin kısa sürede tamamlanması253 sebebiyle gerçekleşmeyecekti.254 Hâlet Efendi’nin durumu amirale bildirmesi ise filoda Bâbıâli’nin zaman kazanmak için sahneye koyduğu yeni bir oyun olarak algılanmıştır. Ancak çok geçmeden
Bâbıâli’nin Hâlet Efendi aracılığı ile filoya gönderdiği karşı ültimatom,
İngiliz filosu açısından durumun vahametini bütün açıklığı ile gözler
önüne serecekti. Nitekim Hâlet Efendi’nin kaleminden çıkan notada
253 Bu sırada Tersane’de demirli bulunan, ikisi üç ambarlı olmak üzere on iki parçadan oluşan Osmanlı donanması savaşa hazır hale getirilerek yirmiden fazla
topçu filikası ve 100’ü aşkın kayıkla birlikte beklemekteydi. Haliç iki sıra filika
ile kapatılırken, Tophane tarafına, bu yönden yapılacak bir saldırı düşünülerek
ateş gemileri yerleştirilmişti. Tamamlanan tahkimatlar ise Boğaz’da yaşanacak
bir çatışmada ateş üstünlüğünü Osmanlı tarafına vermekteydi. Zira yapımına
daha önce başlanmış olan tabyalar İngiliz filosunun gelişinden hemen sonra
bitirilmişti. Bu bağlamda beş gün içerisinde Yedikule’den Sarayburnu’na kadar uzanan bölgeye yetmiş yedi, saray bahçesine yirmi dört, Sarayburnu’ndan
Haliç’e 127 bu bölgenin karşısına kırk yedi, Tophane sahiline otuz sekiz ve
Asya yakasına kırk sekiz olmak üzere toplam 361 tabya inşa edilerek İstanbul
Boğazı’na toplam 540 top ve 110 havan yerleştirilmiştir (Douin- Fawtier-Jones,
L’Angleterre et L’Egypt, La Politique Mameluke (1801-1803), s. CXIII; Life and Correspondance of Admiral Sidney Smith, s. 238; Deny, Révolutions de Constantinople en 1807 et 1808, s. 81; Zinkeisen, Geschichte des osmanischen Reiches im Europa,
s. 443; Drilaut, Selim-i Sâlis ve Napolyon, s. 110; BOA, HAT, 7633; Mustafa Necib,
Mustafa Necib Efendi Târihi, s. 19; ticaret gemilerinin ve sandalların topla teçhiz
edilmesi konusunda ayrıca bkz. Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler
ve Gaziler, Kabakçı Mustafa Risalesi, s. 103).
254 Hâlet Efendi’nin “askeriye duyurmayarak tercüman ile hafîyeten Kadı karyesinde Ali Ağa’nın hânesine gitmek üzere tayin olunduğu” meşveret meclisi
için bkz. BOA, HAT, 32118. Kadıköy’de yapılması planlanan mükâlemenin
gerçekleşmemiş olmasına rağmen Ebûbekir Efendi, Mahmud Râif Efendi ve
İbrâhim Nesim Efendi’nin, Kadıköy’de Râif Efendi’nin sahilhânesinde gizlice
Amiral Sidney Smith’le görüştüğünü ve görüşmenin ardından İngiliz filosunun İstanbul’dan ayrıldığını belirtmektedir. Filonun gelişi ve Nizâm-ı Cedîd
ekibi arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bu bilginin de yine İstanbul sokaklarında dolaşan söylentilerden biri olduğu düşünülebilir (bu konuda ayrıca bkz.
Ebûbekir Efendi, Vak‘a-i Cedîd, s. 16).
477
III. SELİM VE DÖNEMİ
Bâbıâli, tahkimat inşasına son vermenin, ahali arasında genel bir infiale
sebep olacağından mümkün olmadığını vurgulamaktaydı. Yine aynı notada belirtildiği üzere Osmanlı Devleti ve İngiltere arasındaki ittifakın
yeni şartlar dahilinde tâdil edilerek devam etmesini isteyen Bâbıâli, ayrıca Rusya ile İngiltere’nin ara buluculuğunda barış yapılmasına sıcak bakmaktaydı. Barış için Osmanlı Devleti’nin öne sürdüğü şartlar, Rusya’nın
Memleketeyn’e müdahalesinin önlenmesi ve St. Petersburg’un işgal ettiği
Hotin, Bender, Akkirman ve Kili kaleleri için tazminat ödemeyi kabul
etmesiydi. Fakat Rusya ile ilgili sorunların çözüme kavuşturulması için
Osmanlı idaresi, Amiral Duckworth’un ya da Arbuthnot’un elinde, St. Petersburg tarafından onaylanmış bir yetki belgesinin bulunup bulunmadığını sormaktaydı. İngiltere ile mevcut savaş halinin sona erdirilmesi içinse Amiral Duckworth, yukarıdaki talepleri kabul ederek Bozcaada’ya çekilmeyi vaat etmeliydi. Amiral Duckworth, Hâlet Efendi’nin oldukça sert
bir üslûp ve güvenle kaleme aldığı notaya cevaben gönderdiği tahriratta
görüşmelerin bu şekilde kesintiye uğramasından duyduğu üzüntüyü dile
getirirken, ümitsizce Arbuthnot’un hazırladığı projede öne sürülen şartların hâlâ geçerli olduğunu belirtmekteydi. Fakat Amiral Duckworth her
ne kadar 22 Şubat tarihli antlaşma taslağına referans veriyor olsa da artık Rusya ile ilgili talepleri bir kenara bırakmıştı. Barışın yeniden tesisi
için Sébastiani’nin İstanbul’dan ayrılması ve İngiltere, Rusya ve Osmanlı
Devleti arasında ittifakın kurulması yeterliydi. Bâbıâli’nin, “İngiliz ve Rus
kuvvetlerine karşı büyük bir zafer kazanmışçasına” ileri sürdüğü şartları, Osmanlı Devleti’nin Fransız hâkimiyeti altına girmesinin bir delili
olarak sunan Amiral Duckworth, görüşmelere yeniden başlanmasının
Bâbıâli’nin yabancı boyunduruğundan kurtulması anlamına geleceğini
bildirmekteydi. Bu bağlamda olumsuz hava şartlarına sahil bataryalarının tamamlanmasının eklenmesiyle Amiral Duckworth yolun sonuna
geldiğinin farkına varmıştı. Zira Bâbıâli’ye gönderdiği tahriratlarda artık çok daha mûtedil bir tavır takınan Duckworth, daha iki gün önce
“sabrının taştığına”, sahildeki takviye çalışmalarına son verilmemesi ya
da notasına üç saat içerisinde cevap gönderilmemesi durumunda şehre
saldıracağına dair savurduğu tehditleri bir kenara bırakmıştı.255
255 Bir gün evvel toplanan meşveret meclisinde alınan kararları yansıtan söz
konusu nota ve Amiral Duckworth’un cevabı için bkz. Douin- Fawtier-Jones,
478
FATİH YEŞİL
Bâbıâli’nin, İngiliz filosuna “Bundan sonra kâffe-i Memâlik-i Mahrûse’de bir avuç toprak bile yoktur ki bir nefer İngiliz pâyendâz olub halkın
suret-i gazâbına dûçar olmaya ol derecelerde ki, şevketpenâh hazretleri
bile bir İngilizi ehl-i İslâm’ın pençe-i hışm u infiâllerinden himâye ve
siyânete kādir olmadığını”256 ve bu sebeple görüşmelerin karada devam
etmesinin imkân dahilinde bulunmadığını bildirdiği esnada İngiliz filosu halen İstanbul’a yaklaşmaya çalışmaktaydı. Her ne kadar 26 Şubat
gecesi güney-güney/batıdan hafif bir esinti başlamış olsa da sabah saat
sekizde şehre daha yakın duran Endymion, rüzgârın Boğaz akıntısından daha zayıf olduğunu rapor etmekteydi.257 Aynı saatlerde, doğrudan
Osmanlı komuta heyetinin emriyle bir grup Osmanlı neferi yanlarında
iki top bulunduğu halde Kartal subaşısının önderliğinde Kınalıada’ya
geçmişti.258 Boğaz’da inşa edilen tahkimatlar bir tarafa filonun demirlediği bölgeye en yakın adanın da silâhlandırılmaya çalışılması İngiliz
donanmasının güvenliğini doğrudan tehdit etmekteydi. Bu durum karşısında derhal savaş pozisyonu alan gemilerden Canopus adaya çıkartma yapmak üzere manevraya başlarken, Repulse ve Lucifer de kıyıdaki
Osmanlı neferlerini sökmek üzere ateşe başlamıştı. Kınalıada sahilinde
yaşanan ilk çatışmada geri püskürtülen Osmanlı neferlerinden on biri
İngilizler’ce esir alınacaktı.259 Aynı gün öğleden sonra Osmanlı neferlerinin adada yeniden görünmesi ile birlikte Canopus’da bulunan deniz
piyadeleri adaya ikinci bir harekât düzenleyecektir. Sahilde mevzilenen
Osmanlı güçlerini adanın içlerinde bulunan manastıra kadar takip eden
256
257
258
259
L’Angleterre et L’Egypt, La Politique Mameluke (1801-1803), s. CXIV vd.; bu konuda ayrıca bkz. Shupp, The European Powers and the Near Eastern Question,
1806-1807, s. 386.
BOA, HAT, 7633.
NA (Adm 51/1642).
Bu harekâtın gerçekleşmesinde, Bâbıâli tarafından verilen emirler kadar, hiç
şüphesiz daha önce İngiliz filikaları ile yaşanan küçük çaplı çatışmanın ve
padişahın dağıttığı atıyyelerin de etkisi vardı (BOA, HAT, 15685).
Amiral Duckworth Osmanlı askerlerinin “kayıpsız ve risksiz bir şekilde”
esir alınmasını emretmişti. Zira tutsaklar, daha önce de belirtildiği üzere,
İngiliz esirlerin serbest bırakılması ümidiyle 27 ve 28 Şubat’ta, iki ve dokuz
kişilik gruplar halinde Bâbıâli’ye gönderilecekti (NA [Adm 51/1642]; Amiral
Duckworth’un esirlerin salıverilmesinden sonra kaleme aldığı notalar için
ayrıca bkz. TSMA, nr. E. 8298/1, 8598/5).
479
III. SELİM VE DÖNEMİ
İngiliz askerleriyle yaşanan çatışmalar esnasında bölgedeki gayrimüslimlerin verdiği destek260, deniz piyadelerinin püskürtülmesinde büyük bir
öneme sahiptir. Manastırda yaşanan çatışmanın ardından sahile doğru
çekilen İngiliz güçlerinin takviye talebine Royal George, Windsor Castle, Standard ve Pompei tarafından cevap verilerek adaya taze birlikler
sevkedilmiştir. Ancak muharebe esnasında Amiral Duckworth’un verdiği emirlerden,261 İngiliz filosunun çatışmanın büyümesini önlemek için
elinden geleni yaptığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda gün batımına kadar
devam eden çatışma sırasında, bir anda komuta gemisi Royal George’dan
çalınan geri çekil borusu Amiral Duckworth’un, aslında savaşa girme niyetinde olmadığını göstermektedir.262 III. Selim ise İstanbul Boğazı’nda
inşa edilen tahkimatların tamamlanmasıyla birlikte yapılan harekâttan
ve sonuçlarından oldukça memnundu. Zira bu çatışmanın, psikolojik üstünlüğü tamamıyla Osmanlı tarafına geçireceğinden emindi.263
260 Çatışma sırasında Osmanlı neferlerine destek veren kırk iki reâyâ daha sonra
cizyeden muaf tutulacak ve muafiyet fermanları IV. Mustafa ve II. Mahmud
tarafından da onaylanacaktır (bu konuda bkz. BOA, C. Maliye, 7087, 8482,
10146, 19349, 23368; C. Askeriye, 8490).
261 Duckworth adı geçen gemilerde bulunan deniz piyadelerinden “savaşa girmekten çekinerek Canopus’un yürüttüğü harekâta destek vermelerini” istemekteydi (NA [Adm 51/1642]).
262 İngiliz filosunun ikisi subay olmak üzere yedi ölü ve on dokuz yaralı ile atlattığı Kınalıada’daki çatışma için bkz. NA (Adm 51/1642), Memoirs of Admiral
Sidney Smith, s. 53-54; Ekins, The Naval Battles of Great Britain, s. 321; Âsım
Efendi, Târih, s. 232-234; Ahmed Cevdet, Târih, s. 116; Câbî Ömer Efendi, Târih,
s. 107; James, The Naval History of Great Britain, s. 306.
263 Nitekim İngiliz filosunun İstanbul’dan ayrılışından hemen sonra kaleme aldığı
bir hatt-ı hümâyunda III. Selim’in belirttiği üzere İngiltere’nin müttefiki olan
“Moskovlu’ya riayeten Devlet-i Aliyyem’e böyle bağteten ale’l-gafle Boğaz’a
hücum ve dühûl ile adalar önünde demirleyüb gösteriş itmesi ve İstanbul’a
şöyle iderim ve donanmaya böyle iderim gürüldüleri tahammül olunur nesne
olmayub… Kahr ü tenkillerine ibtidâr olunmuştu… Vükelâ-yı devlet ve ocaklarım ağalarının bi’n-nefs ikdâm ve yeniçeri ağası ve cümle zâbitanı ve cümle
yeniçeri ve cebeci ve tobcu ve arabacı ve humbaracı ve kalyoncu ve bostancı
dilâverlerinin din ve devlet uğrunda izzet ve ihtimâm ve şecaatleriyle birkaç
gün zarfında emr-i küllî olan Donanma-i Hümâyunu’mu ihraç ve İstanbul ve
etrafında kavî istihkâmlar olması karşumuzda gurur ile duran düşmana dehşet ve hususen (Kınalı) adaya giden gazilerin def‘ine İngiliz kâfiri vâfir asker
ve gemi toplarıyla çalışmış iken merdâne cenk idüb vâfirini müzmahil itmeleri hayli dehşet virüb firarlarına sebeb olmağla cümleleri Devlet-i Aliyyem
480
FATİH YEŞİL
İngiliz birliklerinin gemilerine intikallerini takip eden saatlerde Amiral Duckworth’un isteğiyle Royal George’a gelen komuta heyeti arasında
yapılan tartışmalar, Bâbıâli’nin Kınalıada’da diş göstermesinin ardından
harekâtın kontrolünün tamamıyla İngiliz filosundan çıktığını ve çaresiz
kalan amiralin muhtemel bir yenilginin sorumluluğunu paylaşma isteğini yansıtmaktadır. Halen diplomatik görüşmelerle sorunun halledilebileceğine inanmak isteyen kaptanlar, Osmanlı donanmasına saldırılması
durumunda kuzey akıntısının filoyu Sarayburnu’na sürüklemesiyle yaralanan gemilerin kurtarılamayacağını düşünmekteydi. Nitekim filonun,
kıyı bataryalarının menziline girmesi ölümcül sonuçlar doğurabilirdi.
Bâbıâli’nin Amiral Duckworth’un az önce gönderdiği notaya olumsuz
bir cevap vermesi durumunda ise komuta heyeti, filodaki saff-ı harb gemilerinin bilhassa devlet binalarını topa tutmasından yanaydı. Amiral
Duckworth’un dışındaki diğer kaptanlar bu şekilde İstanbul’daki Nizâm-ı
Cedîd karşıtı hizbin harekete geçmesini ve her an beklenen isyanın başlamasını ümit etmekteydi. İstanbul’da çıkacak bir isyanla taleplerinin yerine
getirileceğine güvenen amiraller, Osmanlı donanması ile Boğaz’ın dışında yapılacak bir muharebede filonun daha avantajlı olacağına inanıyordu.
Bu bağlamda İngiliz komutanlar, Çanakkale’nin bloke edilmesiyle birlikte
İstanbul’da yaşanacak kıtlığın isyanın çıkışına zemin hazırlayacağından
emindi. Amiral Duckworth’un aksine Çanakkale Boğazı’nın tahkim edilmesi konusunda endişelenmeyen komuta heyeti, filonun talepleri yerine
getirilmeden İstanbul’dan ayrılmak istemiyordu. Ancak Kınalıada’daki
çatışmanın ardından filonun ihtiyaç duyduğu provizyon ve suyun sağlanmasında sıkıntı çıkabileceğini264 düşünen Amiral Duckworth, Bâbıâli’ye
Çanakkale tahkimatlarının takviyesi için daha fazla zaman kazandırılmadan İstanbul’dan ayrılma taraftarıydı. Amiral Sidney Smith’in başını çektiği grup ise Bâbıâli’nin, bütün kaynak ve enerjisini İstanbul savunmasına
hizmetkârlığını ve padişah kulluğunu gayret-i askerî iktizâsınca temamca icrâ
etmişlerdir. Allah berhüdâr itsün, yüzleri ağ olsun doğrusu uğruma can fedâ
itdikleri gördükçe Hırkâ-i Saadet pîşgâhında ağlayarak dua itdim ve itmekdeyim…” (BOA, HAT, 15685).
264 Nitekim 30 Ocak 1807’de Malta’nın Valleta Limanı’ndan İstanbul’a doğru yola
çıkan Royal George, Windsor Castle ve Repulse’a dört aylık provizyon yüklenmişti. Dolayısıyla filoda bulunan diğer gemilerin ciddi bir provizyon sıkıntısı
bulunmaktaydı (James, The Naval History of Great Britain, s. 299).
481
III. SELİM VE DÖNEMİ
yönelttiğini düşünmekteydi. Napoléon’un Mısır işgali esnasında kazandığı deneyime istinaden Amiral Smith, Çanakkale Boğazı’nın takviyesini
tavsiye eden Fransız mühendislerin Osmanlı komuta heyeti tarafından
dinlenmeyeceğinden emindi. Amiral Smith’in planına göre Çanakkale’ye
yapılacak bir çıkartma harekâtıyla Boğaz’ın bloke edilmesi ile yaşanacak
kıtlık ve panik Nizâm-ı Cedîd ekibinin otoritesini zayıflatacaktı.265 Bu sırada İstanbul’a yapılacak saldırıdan önce, III. Selim’e başkenti terketmesi
için süre verildiğine dair bir notanın Bâbıâli’ye iletilerek şehirdeki İngiliz
ve Rus yanlıları (casuslar?) aracılığıyla III. Selim’in başkentten ayrıldığı
haberinin yayılması İngiliz filosunu yeniden avantajlı bir konuma getirecekti.266 Çünkü komuta heyetinin gayet iyi bildiği üzere İstanbul’daki
durum oldukça gergindi.267
Amiral Sidney Smith’in harekâta devam edilmesi konusundaki ısrarına rağmen Amiral Duckworth İstanbul’dan ayrılma kararını çoktan
vermişti. Zira Royal George’un güvertesinden, harekete hazır Osmanlı
donanmasını, Boğaz sahilinde kendisine doğrultulmuş top namlularını
ve kayıklarla Boğaz’a hücum eden İstanbul ahalisini izleyen Duckworth,
Rusya üzerine gönderilmesi planlanan Osmanlı ordusunun İstanbul’da
bulunmasından büyük bir endişe duymakta268 ve ilk uygun rüzgârla demir alarak İstanbul’u terketmeyi düşünmekteydi. Bu bağlamda 28 Şubat’ı
1 Mart’a bağlayan gece rüzgârın kuzey-kuzey/doğudan esmesiyle hareket
hazırlıklarına başlayan filo, sabah saat 08.25’te savaş düzeni alarak Adalar
açıklarında manevraya başlamıştı. Komuta heyetindeki diğer subayların
istekleri doğrultusunda, Osmanlı donanmasını Boğaz dışına çekebilmek
265 Memoirs of Admiral Sidney Smith, s. 38-40.
266 Amiral Sidney Smith tarafından imzalanan görüşme kayıtları için bkz. Life
and Correspondance of Admiral Sidney Smith, s. 234.
267 11 Mart 1807 tarihiyle Bozcaada açıklarından kardeşi Charles Douglas Smith’e
yazdığı bir mektupta, Amiral Sidney Smith, İshak Bey aracılığı ile III. Selim’e,
İngiltere, Rusya ve Osmanlı donanmalarının birlikte Fransa’ya karşı İstanbul’u
koruyabileceğini ve “isyankârları” cezalandırabileceğini garanti eden bir mesaj gönderdiğini ifade etmektedir (bu konuda bkz. Life and Correspondance of
Admiral Sidney Smith, s. 246).
268 6 Mart 1807 tarihiyle Amiral Collingwood’a gönderdiği raporda, Duckworth
İstanbul’u terketmesine sebep olan endişelerini açık bir şekilde yazmıştır (Life
and Correspondance of Admiral Sidney Smith, s. 238).
482
FATİH YEŞİL
için 16.00’ya kadar İstanbul açıklarında manevra yapan filo269 aynı gün
İstanbul’dan ayrıldı.270 20 Şubat’tan beri Adalar açıklarında bekleyen İngiliz filosunun İstanbul’dan ayrılması sahil bataryalarında, donanmada
ve Haliç girişindeki kayıklarda görev yapan yeniçeri ve gönüllüleri harekete geçirmişti. İstanbullular’ın İngiliz filosunun, Osmanlı donanması
tarafından takip edilerek batırılması konusunda Bâbıâli üzerinde kurduğu baskı kısa bir süre içerisinde sonuç verecekti. Zira Sébastiani’nin de
altını çizdiği üzere donanmaya hareket emri verilmemesi durumunda
İstanbul’da bir isyanın çıkması muhtemeldi.271
1 Mart gecesi Marmara denizinde yol alan İngiliz filosu ertesi sabah
saat 5.00’te Naraburnu’nun 6 mil kuzeyinde demirlemiştir. Bu sırada
Boğaz’da yapılan yeni tahkimatları yakından inceleyen Active kaptanı R.
M. Moubray’ın verdiği bilgiler Amiral Duckworth’u harekâtı sonuçlandırmaya sevkeden endişeleri doğrular nitelikteydi. Zira kaptan Moubray
filonun çıkışının, girişinden çok daha zor olacağını rapor etmekteydi.272
Filonun eksiklerini tamamlamak ve Active’in verdiği bilgiler doğrultusunda harekât planını hazırlamak için Naraburnu’nun kuzeyinde bekleyen İngiliz filosunun bölgedeki camilerden birinin imamı tarafından
görülmesi ve Çanakkale’deki Fransız konsolosunun durumdan haberdar edilmesiyle Osmanlı birlikleri de yeni bir çatışma için hazırlıklara
başlamıştı. Öyle ki, Boğaz seraskeri, tahkimatlarda bulunan askerleri cesaretlendirmek ve tabyaları kontrol etmek için sabaha kadar, Boğaz’da
bulunan bütün tabyaları dolaşmıştı. Bu bağlamda İstanbul’da kalan İngiliz esirlerin serbest bırakılması ümidiyle, daha önce esir alınan Osmanlı korvetini ve şalaposunu273 Naraburnu’nun kuzeyinde bırakan Amiral
269 Life and Correspondance of Admiral Sidney Smith, s. 237.
270 NA Adm (51/1642).
271 İngilizler’in İstanbul’dan ayrılmasından sonra üç ambarlı iki saff-ı harb, iki
adet seksen dört toplu, beş adet yetmiş dört toplu savaş gemisi, sekiz fırkateyn ve sekiz korvetten oluşan Osmanlı donanması İstanbul’dan ayrılmıştı.
Ancak Osmanlı donanması, Çanakkale’ye doğru ilerleyen İngiliz filosuna
Marmara’dan çıkana kadar müdahalede bulun(a)mayacaktı (bu konuda bkz.
Douin-Fawtier-Jones, L’Angleterre et L’Egypt, La Politique Mameluke [1801-1803],
s. CXXI-CXXII).
272 Anderson, Naval Wars in the Levant (1559-1853), s. 441-442.
273 TSMA, nr. E 11971.
483
III. SELİM VE DÖNEMİ
Duckworth, 3 Mart sabahı saat 7.30’da demir alarak takviye edilmiş Çanakkale Boğazı’na doğru ilerlemeye başlayacaktı. Savaş nizamı alan
gemiler yine girişteki sırayla hareket ederken, filonun önünde bu sefer
Endymion değil, takviye çalışmalarını yakından takip eden Active bulunmaktaydı. Saat 8.30 civarında Naraburnu’na ulaşan İngiliz filosu274,
barışın sağlanması için son bir girişimde daha bulunarak kaleleri on üç
defa ateşlenen toplarla selâmlamaya çalışmıştır.275 Filonun Ege denizine
çıkmak için hareket ettiği haberinin Fransız konsolos tarafından Naraburnu ve Kumkale’de bulunan tahkimatlara haber verilmesiyle birlikte
Naraburnu’nda bulunan Osmanlı neferlerinin görüş alanına giren İngiliz gemilerine ateş açılmıştır. Ancak bu sefer Osmanlı birlikleri, on iki
gün öncesine nazaran çok daha güçlü durumdaydı. Zira bu süre zarfında
bölgeye intikal eden tecrübeli ve tâlimli topçular muharebenin gidişatı
üzerinde hayatî bir rol üstlenecekti.276 Bölgede Osmanlı donanmasına ait
savaş gemilerinin bulunmaması ise rüzgârı arkasına alan İngiliz filosunun geçişini kolaylaştıran en önemli faktördü. Nitekim yaklaşık bir saat
on beş dakika süren çatışma esnasında İngiliz filosunun, Osmanlı savaş
gemilerini saf dışı bırakabilmek için takviye edilmiş tahkimatlar önünde oyalanması, çok daha ağır hasar görmesine sebep olacaktı. Fransız
274 Naraburnu bölgesinde, Çamlıburun mevkiinde tahkimat bulunmadığını Active aracılığıyla öğrenen Amiral Duckworth, filodaki gemilerin bu tarafa daha
yakın seyretmelerini sağlamaya çalışmaktaydı (BOA, HAT, 7598).
275 Amiral Duckworth, Çanakkale bataryalarında görevli neferatta, problemin
barışçıl yollarla çözüldüğü izlenimini yaratabilmek için Canopus’a tabyaları
selâmlama emri vermişti (bu konuda bkz. “Forcing the Dardanelles, Passages
in the Life of a Sailor”, s. 90).
276 Hadımzâde Osman Ağa, kendisini savunmak üzere İstanbul’a gönderdiği arzuhalde 19 Şubat 1807’de tahkimatlarda “ma‘rifetlü tobcu” bulunmaması sebebiyle İngiliz filosunun rahatlıkla Boğaz’ı geçebildiğini yazmaktaydı. Nitekim
Osman Ağa, filonun Marmara’dan ayrılışı sırasında Kumkale’de, şehir ağası
komutasında bulunan “Rumili serhadlerinde terbiye olmuş” bir tek topçu neferinin dahi kaleden açılan ateşin isabet oranını yükselttiğine bizzat şahit olduğunu belirtmekteydi (Hadımzâde’nin, tahkimat inşasının gecikmesine sebep
olan Feyzullah Efendi’yi açık bir dille suçladığı arzuhal için bkz. BOA, HAT,
7615/B); bölgeye İstanbul’dan gönderilen topçu ortası ve “yevmlü neferatın” bu
sefer merdâne cenk eylemesi konusunda bkz. BOA, HAT, 2016/A; muharebede
Nizâm-ı Cedîd neferlerinin oynadığı rol için ayrıca bkz. Câbî Ömer Efendi,
Târih, s. 109).
484
FATİH YEŞİL
konsolosun da belirttiği üzere, “İngilterelü kati çok tob atmışken asâkir-i
İslâmiyye azîm mertebede gayret idüb tobların cümlesini i‘mal eylediler
hele tobcuların sebât ve metâneti ve arabaları eyü değil iken tobların
doldurulmasına sür‘atleri ve gülleyi isâbet itdirmeğe maharetleri şâyân-ı
senâdır düşman gemileri hasâretzede olmak gerekdir zirâ kati çok gülle
gemilerin vücuduna isâbet itdiğini re’yü’l-ayn gördüm.”277
Gerçekten de devrin belki de en büyük top güllelerine hedef olan İngiliz filosunda Windsor Castle, Repulse, Standard, Active, Endymion ve
ağır ateş altında kalan bomba gemileri Lucifer ve Meteor geçiş esnasında yaralanan gemilerdi. Bu bağlamda ağırlıklı olarak Boğaz’ın Anadolu
tarafında bulunan ve tam mânasıyla bitirilmemiş tahkimatların top ateşine mâruz kalan İngiliz filosu, çatışmayı yirmi sekiz ölü ve 138 yaralı
ile atlatacaktı. Hasar gören gemiler278 ve İngiliz tüccarların arkalarında
bıraktıkları mallar279 dışında planlanan hiçbir siyasî hedefe ulaşamayan İstanbul harekâtı sırasında İngiliz filosunun verdiği toplam kayıp
ise kırk altı ölü ve 235 yaralıyı bulmaktadır. Harekât sonrası Bozcaada
açıklarında demirleyen İngiliz filosu, aldığı büyük darbenin yaralarını
sarmaya çalışırken 7 Mart 1807’de, bir başka ifadeyle harekâtın bitimin277 Çanakkale’de bulunan Fransız konsolosu tarafından kaleme alınan belgenin
başlığında istinsah tarihi olarak 19 Şubat veriliyor olsa da söz konusu tahrirat
İngiliz gemilerinin Marmara’dan çıkışları esnasında meydana gelen çatışmayı tasvir etmektedir. Zira belgede açık bir şekilde belirtildiği üzere İngiliz
filosu Çanakkale tahkimatlarına, Boğaz’ın iç tarafında bulunan Naraburnu
bölgesinden yaklaşmaktaydı. Osmanlı birliklerinin ateşe Kumkale ve Nara
tarafından başlaması ve tahriratta Osmanlı topçularının, on iki gün öncesine
nazaran çok daha başarılı olduklarının dile getirilmesi de belgenin 1807 Mart
ayı başlarında kaleme alındığını ortaya koymaktadır (bu konuda bkz. BOA,
HAT, 6636; 3 Mart 1807’de Çanakkale’de yaşanan çatışma konusunda ayrıca
bkz. TSMA, nr. E 11277; NA [FO 78/59], s. 121 vd.; James, The Naval History of
Great Britain, s. 308-310).
278 İngiliz gemilerinin aldığı ağır hasar konusunda bkz. TSMA, nr. E 11971; NA
(Adm 51/1642); “Forcing the Dardanelles, Passages in the Life of a Sailor”, s. 90;
Life and Correspondance of Admiral Sidney Smith, s. 240-241; İngiliz denizcilerin cesetlerinin Çanakkale sahillerine vurması konusunda ayrıca bkz. BOA,
HAT, 7636.
279 Harekât sonrasında, İstanbul’dan Arbuthnot ile birlikte ayrılan İngiliz tüccarların malları İngiliz Dışişleri Bakanlığı açısından çözülmesi zor bir problem
olarak gündeme gelecekti (NA [FO 78/55], s. 265-266, 311 vd.).
485
III. SELİM VE DÖNEMİ
İngiliz filosu Bozcaada açıklarında (TSMA, nr. E 3790/8)
den dört gün sonra Amiral Seniavin komutasındaki Rus filosu bölgeye
ulaşmıştır. İstanbul’a yeniden ortak bir harekât yapmayı öneren Amiral
Seniavin’e, Çanakkale ve İstanbul’a güçlü kara birliklerinin bulunmadığı bir filo tarafından yapılacak her türden harekâtın başarısızlığa mahkûm olduğunu bildiren Amiral Duckworth, Osmanlı başkentine yeni bir
saldırı ile zarar verilebilse dahi filonun Çanakkale’den geri çıkmasının
imkânsız olduğunu belirterek Rus amiralin teklifini geri çevirmiştir.280
280 Harekât öncesi Rusya’dan talep edilen, fakat bölgeye intikal etmeyen dört
saff-ı harb gemisi konusunda sitemkâr ifadeler kullanan Amiral Duckworth
aynı tahriratta Bozcaada’yı işgal etmeyi teklif etmekteydi. Sekiz saff-ı harb
gemisine sahip olan ve iki destek gemisi daha bekleyen Amiral Seniavin ise
önceliğinin İstanbul’a yeni bir harekât düzenlemek olduğunu ve komutasındaki filoda 2000 piyadenin bulunduğunu bildirerek, Amiral Duckworth’dan
bizzat gelmese dahi altı savaş gemisiyle kendisine destek olmasını istiyordu.
Amiral Duckworth’un 2000 kişilik piyade birliğini zayıf bulması üzerine
Çanakkale’yi bloke etmeyi ve başta Bozcaada olmak üzere bölgede bulunan
486
FATİH YEŞİL
Bu bağlamda 12 Mart’ta filoda bulunan İngiliz tüccarları, İstanbul büyükelçisi Arbuthnot ve Mora’daki İngiltere temsilcisi Isaac Morier’i Malta’ya
götürmek üzere Windsor Castle’ın Bozcaada’dan ayrılmasıyla birlikte
İngiltere’nin yaptığı İstanbul harekâtı resmen sonuçlanmıştır.281 Zira
Amiral Duckworth da birkaç gün içerisinde yeni bir görev emri alarak
Bozcaada’dan Mısır’a doğru yelken açacaktır. İstanbul’a yapılan harekâtın
sonuçsuz kalmasının ardından, Hindistan’ın güvenliği açısından büyük
bir önem arzeden Mısır’a General Hallowel komutasında düzenlenen
harekât da Mehmed Ali Paşa’nın güç gösterisine dönüşerek akamete uğrayacaktı.282 Bozcaada’da kalan Amiral Seniavin ise tek başına Çanakkale
Boğazı’nı bloke etmeye çalışmaktaydı.283
adaları işgal etmeyi öneren Amiral Seniavin’e 13 Mart tarihinde kaleme aldığı
tahriratla cevap veren Amiral Duckworth Batı Akdeniz’de bulunan İngiliz
Donanma Komutanlığı tarafından yeni bir göreve atanmak üzere çağırıldığını
bildirmekte ve “güçlü piyade birlikleri olmaksızın hiçbir şey yapılamayacağı
konusunda”, Amiral Seniavin’i Çanakkale’yi “bizzat görmüş bir komuta subayı olarak” bir kez daha uyarmaktaydı. Amiral Duckworth ve Amiral Seniavin
arasında gerçekleşen yazışmalar için bkz. NA (FO 78/59), s. 76 vd.; bu konuda
ayrıca bkz. Rose, “Admiral Duckworth’s Failure at Constantinople in 1807”,
s. 176 vd.
281 NA (FO 78/59), s. 122; Mikhailovsky-Danilevsky, Russo-Turkish War of 18061812, s. 67 vd.
282 Ayrı bir çalışmada ele alınmayı hak eden İngiltere’nin Mısır saldırısı konusunda bkz. BOA, HAT, 6465; Life and Correspondance of Admiral Sidney Smith,
s. 249 vd., James, The Naval History of Great Britain, s. 312 vd.; Zinkeisen,
Geschichte des osmanischen Reiches im Europa, s. 447 vd.; Deny, Révolutions
de Constantinople en 1807 et 1808, s. 93 vd.; Drilaut, Selim-i Sâlis ve Napolyon,
s. 118 vd.
283 İngiliz filosunun İstanbul’dan ayrılışını takip eden günlerde III. Selim
Bozcaada’nın kurtarılması ve Boğaz ablukasının kırılması konusunda ardı
ardına hatt-ı hümâyunlar kaleme almaktaydı. Bozcaada önlerinde yaşanan
deniz savaşı, nefer azlığı dolayısıyla adaya çıkartma yapılamaması, Sirozlu
İsmâil Bey’in muharebelerde oynadığı rol ve III. Selim’in hatt-ı hümâyunları
için bkz. TSMA, nr. E 2472/1, 2, 3, 3790/5; BOA, HAT, 6465, 7042, 7598/A, F;
Bozcaada önlerinde demirli İngiliz filosunun “asâkire perişânlık viririm fikr-i
fâsidesiyle” Osmanlı birliklerini tâciz etmesi konusunda ayrıca bkz. BOA, HAT,
7636. Deniz muharebelerini takiben Bozcaada’da yapılan barış görüşmelerinde, bilhassa “pâtente” kâğıtlarından şikâyetçi olan Bâbıâli, Rusya’nın Osmanlı
reâyâsına, Eflak ve Boğdan’a ve iç işlerine karışmamasını ve nihayet Osmanlı
İmparatorluğu’na yapılan saldırılarda üs olarak kullanılan Gürcistan’daki
487
III. SELİM VE DÖNEMİ
Harekâtın başarısızlıkla sonuçlanması İngiltere kamuoyunda hararetli
tartışmaların yaşanmasına sebep olacaktı. Ancak elçi ve İngiliz tüccarların hapsedilme tehlikesi, kana susamış Türk imgesi ve güçlü Osmanlı tahkimatlarından İngiliz gemilerine atılan muazzam top gülleleriyle
kamuoyunun tatmin edilmesi284, Avam Kamarası’nda harekât hakkında
siyasî ya da askerî bir soruşturma açılmasını gündemden çıkartacaktır.285 İngiliz elçinin filoyu talep etmesinden uzun süre sonra harekâtın
başlaması, bu süre zarfında Bâbıâli’nin Boğazlar’daki tahkimatları güçlendirmesi, Amiral Duckworth’un harekât öncesi talep ettiği piyade birliklerinin Sicilya’nın güvenliği bahane edilerek filoya verilmemesi286 ve
nihayet havanın olağan dışı bir şekilde saldırıya elverişsizliği yapılan tartışmalarda ön plana çıkan noktalardı. Amiral Duckworth’un kaleme aldığı tahriratlarda287 kendisine verilen yetersiz ve yanlış bilgiler nedeniyle
başarısızlığın sorumlusu olarak Arbuthnot’u göstermesi ise Londra’da
“ismi artık başarısızlıkla eş anlamlı olarak kullanılan”288 İngiliz elçi ile
arasında ciddi bir tartışmanın yaşandığına işaret etmektedir.289 Nitekim
Arbuthnot, harekât sonrası kaleme aldığı raporlarda, filonun askerî kanadını hiçbir zaman yetersiz ve yanlış bilgilerle donatmadığını belirtirken290, Amiral Duckworth donanma komutanlığına verdiği savunmada,
Anakra Kalesi’ndeki ve Yedi Ada Cumhuriyeti’ndeki askerlerini çekmesini talep edecekti (bu konuda bkz. BOA, HAT, 15189; NA (FO 78/56), s. 43-48, 155-158,
235 vd.; Fehmi İsmail, “1807’de Ruslar’ın ve İngilizler’in Osmanlılarla Yeniden
Münasebet Kurma Teşebbüsleri”, İÜEF Tarih Dergisi, 30 [1976], s. 23-38).
284 The Times’ın 1807 Mart ayı sonlarından itibaren yayımladığı haberlerin İngiliz
kamuoyunun tatmin edilmesinde önemli bir rol üstlendiği düşünülebilir.
285 James, The Naval History of Great Britain, s. 312.
286 TSMA, nr. E 11971.
287 Amiral Duckworth tarafından kaleme alınan raporlardan bir kısmının Türkçe tercümesi, “Dukvort nâm İngiliz amiralinin makarr-ı saltanât aleyhinde
olan memuriyyetine dair bazı tafsili hâvî olub donanmasında müstahdem
olmuş oficyallerin tarafından yazılan mekâtib-i adîdenin tercümesidir” başlığı
altında TSMA, nr. E 11971’de kayıtlıdır.
288 NA (FO 78/55), s. 317.
289 TSMA, nr. E 11971.
290 Arbuthnot saldırı öncesinde her ne kadar İstanbul ahalisinin İngiltere tarafına
daha yakın durduğuna, Boğaz tahkimatlarının İngiliz filosunu durduramayacağına ve İstanbul önlerinde yapılacak küçük bir güç gösterisinin siyasî hedeflere ulaşabilmek için yeterli olduğuna dair raporlar kaleme almakta ve bunlar
488
FATİH YEŞİL
Boğazlar’daki savunma tertibatının Arbuthnot’un raporlarında tasvir
ettiğinden çok farklı olduğunu öne sürmekteydi. Sonuçta harekâtın başarısızlığını tamamıyla üstlenen Arbuthnot291, tenzîl-i rütbe ile İngiltere
Maliye Bakanlığı’nda sıradan bir memur olarak hayatına devam ederken,
Amiral Duckworth harekât öncesindeki konumunu koruyacaktı.
Osmanlı tarafında ise İngiliz filosunun kolayca İstanbul önlerine kadar gelmesinin faturası, saldırı öncesinde Çanakkale Boğazı’nı tahkim
etmekle görevli Feyzullah Efendi’ye kesilecekti.292 Feyzullah Efendi’nin,
biraz da kamuoyu baskısıyla idam edilmesinin yanı sıra mâzul Kaptanıderyâ Sâlih Paşa da sürgüne gönderilmiştir. Feyzullah Efendi’nin yerine
Çanakkale’ye nâzır olarak atanan Aziz Efendi, Boğaz açıklarında Rus donanması ile deniz muharebelerinin devam ettiği esnada mevcut tabyaların güçlendirilmesine ve yenilerinin inşasına devam etmekteydi.293
Çanakkale’de bulunan Amiral Thomas Louis tarafından doğrulanmaktaysa
da Duckworth kumandasındaki filonun gecikmesi Bâbıâli’ye takviye hususunda zaman kazandırmıştı. Yine filonun İstanbul’a doğru yola çıktığı esnada
Çanakkale’de bulunan elçilik tercümanı Pisani’nin tahkimatlarda herhangi bir
çalışmanın yapılmadığı konusunda filoya güvence vermesi, İstanbullular’ın ve
Nizâm-ı Cedîd ekibinin “İngiliz donanmasından her şeyden daha çok çekindiğini” belirtmesi Amiral Duckworth’da harekâtla ilgili yanlış beklentilerin
oluşmasına sebep olmuştu (bu konuda bkz. TSMA, nr. E. 11971; NA [FO 78/55],
s. 258-259, 318-321, 335). İngiliz filosu ile Çanakkale önlerinde yapılan görüşmelerde kilit bir rol üstlenen elçilik tercümanı Pisani mart ayı ortalarına kadar
bölgede kalmıştır. Tahkimatlardaki takviye çalışmaları konusunda İngiliz
ve Rus donanmalarını bilgilendirmesinden şüphelenilen Pisani daha sonra
Kütahya’ya sürgüne gönderilecekti (bu konuda ayrıca bkz. BOA, HAT, 2016;
Ubeydullah Kuşmânî Ebûbekir Efendi, Asiler ve Gaziler, Kabakçı Mustafa
Risalesi, s. 103).
291 NA (FO 78/55), s. 328.
292 Nitekim III. Selim, İngiliz filosunun Çanakkale’den geçişinin tek sorumluluğunu, Boğaz’ı zamanında takviye etmeyen kişilere, daha açık bir ifadeyle Sâlih
Paşa ve Feyzullah Efendi’ye yüklüyordu (bu konuda bkz. BOA, HAT, 7636).
293 Tehdidin farkında olan Aziz Efendi, inşa faaliyetini hızlandırmak için elinden
geleni yapıyordu. “Gece ve gündüz ameleye şevk içün mehterhâne” çaldıran
Aziz Efendi mart ayı ortalarında dahi malzeme, mühimmat ve zahire sıkıntısı
çekmekte, ihtiyaç duyduğu maddî imkânların bulunmamasından şikâyet etmekteydi. Aziz Efendi’nin çağdaş askerî mimariye uygun olarak yaptığı takviye çalışmalarının ardından, bölgedeki ikinci büyük inşa faaliyeti yeniçeriliğin
ilgasından hemen sonra, Rus tehdidinin baş göstermesiyle birlikte gündeme
489
III. SELİM VE DÖNEMİ
Çanakkale’de mevcut kaleler*
*
Hatip, Bahriye Şehri Kala-i Sultaniye, s. 29.
490
FATİH YEŞİL
Bâbıâli askerî açıdan Rusya tehdidine karşı Çanakkale Boğazı’nı tahkim etmeye devam ederken siyasî alanda da Mısır işgali sonrasında benimsediği tarafsızlık ilkesini devam ettirmeye çalışmaktaydı. İstanbul’da
ve Çanakkale’de yaşanan çatışmaların ardından İngiltere’ye savaş ilân
etmeyen Osmanlı idaresi, Fransa’nın bölgedeki nüfuzunu arttırmaya yönelik bir araç olarak gördüğü askerî uzmanları ve birlikleri de geri çevirmekte ya da geri hizmetlerde kullanmaya çalışmaktaydı.294 Harekât
gelecekti. Ancak İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Stratford Canning’in yakından takip ettiği takviye çalışmalarından sonra dahi Çanakkale Boğazı,
rüzgârı arkasına alan güçlü bir donanmayı durdurmaktan uzak bir görünüm
sergilemekteydi. II. Abdülhamid ise bölgenin savunulmasında, tahkimat inşasından bir adım daha ileri giderek Kilitbahir’de, Çanakkale’yi savunacak topçuların yetiştirileceği bir okul açacaktı (Aziz Efendi’nin takviye çalışmaları
konusunda bkz. TSMA, nr. E 3790/3-4; BOA, HAT, 2016, 2016/B; HAT 7598/D,
7615/B; Black, “Sorbier’s Mission to Constantinople: 1807”, s. 284; II. Mahmud
devrinde Çanakkale tahkimatlarına yapılan takviye ve tahkimatların durumu
konusunda bkz. NA [FO 78/142], s. 98 vd.; Grenville Temple, Excursions in the
Mediterranean, Greece, and Turkey, Londra 1836, II, 8; George Keppel, Narrative
of a Journey Across the Balcan, Londra 1831, I, 51; Charles C. Frankland, Travels
to and from Constantinople in the Years 1827 and 1828, Londra 1829, I, 222-224;
II. Abdülhamid tarafından açılan topçu okulu için bkz. Hatip, Bahriye Şehri
Kala-i Sultaniye, s. 193).
294 İngiltere’nin resmen savaş ilân etmediği bu kriz esnasında Bâbıâli, Londra elçisi Sıdkı Efendi’nin İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na verdiği protesto notasıyla yetinecekti. Nitekim filonun İstanbul’dan ayrılmasını takiben Paris’teki Osmanlı
sefirine gönderilen bir tahrirata göre bu hareketin elçinin daveti ile mi İngiltere hükümetinin emriyle mi olduğu anlaşılamadığından harp ilân edilmeden
sadece sahillerin muhafazasıyla iktifa edildiği belirtilmekte ve muhtemelen
Londra’nın husumetini daha fazla celbetmemek için Fransa’nın Dalmaçya
ordularından gönderilmesi planlanan yardımın geri çevrilmesi talep edilmekteydi. 23 Nisan 1807 tarihli Sıdkı Efendi’nin notası ve Dışişleri Bakanı George
Canning’in ilişkilerin yeniden tesisi için Arthur Paget’nin Çanakkale’ye doğru
yola çıkışını bildirdiği 28 Nisan 1807 tarihli cevabı için bkz. NA (FO 78/59), s.
105-106; bu konuda ayrıca bkz. BOA, HAT, 5914, 38109. Ancak Fransa’ya gönderilen bu tahrirata rağmen 3 Nisan 1807’de Fransa’nın Dalmaçya ordusundan
yeni mühendisler İstanbul’a gelecekti. Osmanlı Devleti’ni siyasî ve askerî açıdan kaybetmemek için gönderilen bu mühendislerin faaliyetlerinin Kabakçı
İsyanı ve sonrasında Bâbıâli’de değişen dengeler sebebiyle sekteye uğradığını
ve IV. Mustafa’nın, yeni tahkimatların inşasında ve eskilerin yenilenmesinde
Fransız mühendislerin kullanılmamasını istediğini de yeri gelmişken belirtelim. Fransız mühendislerin geri hizmetlerde kullanılması ve geri çekilmesi
491
III. SELİM VE DÖNEMİ
sonrası dönemde İstanbul’daki etkisi azalan Sébastiani,295 uzun süredir
uygulanmakta olan Nizâm-ı Cedîd siyaseti bağlamında İngiliz filosunun
gelişiyle keskinleşen ideolojik ayırımların ve siyasî fırsatın zemin hazırladığı ve Rusya’nın Boğaz ablukasının beraberinde getirdiği fiyat artışı ve
kıtlığın tetiklediği Kabakçı İsyanı ile birlikte Osmanlı başkentindeki bütün gücünü kaybedecekti. Zira artık Fransız elçinin padişahın huzuruna
çıkma girişimleri sonuçsuz kalıyor296, Bâbıâli Fransız uzmanların en kısa
zamanda geri çekilmesi için elçilik üzerinde baskı kuruyordu. Osmanlı
İmparatorluğu’nu, konumu gereği gözden çıkartamayan Londra ise tam
da bu dönemde devreye girerek yeniden barışı ve ittifakı tesis etmeye
çalışarak sahip olduğu ticarî imtiyazları ve bölgedeki nüfuzunu arttırmayı hedefliyordu. Bâbıâli’nin, Arbuthnot gibi “yeteneksiz elçiler sebebiyle İngiltere’nin kontrolünden çıktığını” kabul eden Londra297, 1809’da
imzalanacak Çanakkale Antlaşması298 ile siyasî hedeflerinin önemli
konusunda Sébastiani üzerinde kurulan baskı için bkz. II. Mahmud ve III.
Selim Devrine Ait Avrupa Devletleri Sefirleriyle Yapılan Mükâlemelerin Mazbatası, vr. 128b-129a; C. E. Black, “Sorbier’s Mission to Constantinople: 1807”, s.
23, 25, 27.
295 14 Haziran 1807’de reîsülküttab ve Sébastiani arasında gerçekleşen mükâleme
bu durumun en açık kanıtıdır (II. Mahmud ve III. Selim Devrine Ait Avrupa
Devletleri Sefirleriyle Yapılan Mükâlemelerin Mazbatası, vr. 217b-220a).
296 Mehmet Ali Beyhan, Saray Günlüğü (1802-1809), İstanbul 2007, s. 205-206.
297 NA (FO 78/62), s. 199 vd.
298 Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasında yaşanacak muhtemel bir çatışmada Bâbıâli’ye vereceği siyasî ve ekonomik desteği açık bir şekilde ortaya koyan
İngiltere, Fransa’nın Boğazlar’ı kullanarak Karadeniz’e girişini önlemeye çalışmaktaydı. Tilsit Antlaşması ise müzakere sürecinde İngiliz temsilci Adair’in
Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden İngiltere tarafına çekmekte kullandığı bir
başka argümandı. Antlaşma müzakereleri devam ederken İran’la yakından
ilgilenen Londra, tampon bölge olarak gördüğü İran aracılığıyla Rusya’yı da
kontrol altına almaya çalışıyordu (Çanakkale görüşmeleri ve antlaşması konusunda bkz. NA [FO 78/56], s. 163-176, [FO 78/63], s. 31-37, 52-68, 71-74, 77-85;
NA [FO 352, klasör nr. 1, dosya nr. 2]; [FO 881/86], s. 30-35; Robert Adair, The
Negotiations for the Peace of the Dardanelles in 1808-1809, Londra 1845, bilhassa
I, 37 vd., 96, 128, 186-188; Şânîzâde Mehmed Atâullah, Târih, İstanbul 1290, I,
157 vd., 162-166; Stanley Lane-Poole, The Life of the Right Honourable Stratford
Canning, Londra 1888, I, 44 vd.; Allan Cunningham, “Robert Adair and the
Treaty of the Dardanelles” Anglo-Ottoman Encounters in the Age of Revolution
(ed. E. Ingram), Londra 1993, I, 103-143).
492
FATİH YEŞİL
bir kısmına ulaşmıştı. Nitekim II. Mahmud, antlaşmanın mimarı olan
Robert Adair’in İstanbul’dan ayrılması vesilesiyle kendisine gönderdiği
özel bir mesajda299, 1806 ortalarından itibaren iki ülke arasında yaşanan
problemlere referans vererek İngiltere ve Osmanlı devletleri arasındaki mevcut ilişkilerin Rusya’nın saldırgan siyaseti sebebiyle bozulduğunu
belirtmekteydi. Oysaki İstanbul ve Londra arasındaki dostluğun uzun
bir geçmişe sahip olduğunu öne süren II. Mahmud İngiltere’nin devam
etmekte olan Osmanlı-Rus harbinde, en azından siyasî açıdan Bâbıâli’yi
desteklemesini istemekteydi.300 Bu bağlamda 1809 sonrası dönemde yaşanan İngiliz-Osmanlı yakınlaşması, XIX. yüzyılın ilerleyen safhalarında
da devam edecekti. Yüzyıl ortalarında zirveye ulaşacak Osmanlı-İngiliz dostluğunda, Çanakkale Antlaşması’nın imzacıları arasında yer alan
Stratford Canning hiç şüphesiz en önemli rollerden birini üstlenmişti.
Ancak İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkiler XIX. yüzyıl sonlarında bir defa daha bozulacak ve zaman içerisinde iki devlet yine
Çanakkale’de karşı karşıya gelecekti. Zira İstanbul harekâtının 108. yıl dönümünde, 19 Şubat 1915’te, Çanakkale Boğazı’nın tabyaları bir defa daha
Rusya’ya yardım etmeye çalışan İngiliz donanmasına bağlı savaş gemilerinin top atışına mâruz kalmaktaydı.301 Ancak bu sefer Amiral John de
Robeck’in işi Amiral John Duckworth’dan çok daha zordu.
299 II. Mahmud’un “resm ü adetden hâric ve muamelât-ı mu‘taddan baid” mesajı
için bkz. TSMA, nr. 6007.
300 İngiltere hükümeti ve İngiliz kamuoyunun Rusya’ya bakışında ve dolayısıyla
Osmanlı-İngiliz yakınlaşmasında 1812 senesi bir dönüm noktası teşkil etmektedir (bu konuda bkz. M. S. Anderson, “British Public Opinion and the
Russian Campaign of 1812”, Slavonic and East European Review, 34 [1954-1955],
s. 408-425).
301 Çanakkale Savaşı’nın başlangıç tarihi olan 19 Şubat 1915’te İngiltere donanmasına bağlı Queen Elizabeth zırhlısının, Boğaz’ın dış tarafında kalan tabyaları
topa tutması konusunda Erkân-ı Harbiyye Reisi Vekili Enver Paşa’nın aynı tarihli tahriratı için bkz. Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri, Ankara
2005, I, 16.
493
Download