HİTLER FAŞİZMİ NASIL GERÇEKLEŞTİ ??? SELAMİ İNCE 23.12

advertisement
HİTLER FAŞİZMİ NASIL GERÇEKLEŞTİ ???
SELAMİ İNCE
23.12.2012
Meclis Hitler’e diktatörlük yetkisini, 24 Mart 1933 tarihli oturumunda, yüzde 70’i aşan ezici
milletvekili çoğunluğuyla verdi. Oylamaya 81 Almanya Komünist Partisi (KPD)
milletvekilinden bir teki bile katılamadı. Çünkü hepsinin milletvekilliği kısa süre önce
düşürülmüş, birçoğu gözaltına alınmıştı. Sosyal Demokrat Partili (SPD) 120 milletvekilinden
bir kısmı bile komünist ya da vatan haini suçlamasıyla vekillikten atılmış ya da aranır
duruma düşmüştü. Sadece 94’ü meclise gelebiliyordu. Hitler’in büyük planları, büyük
hedefleri vardı. Büyük hedeflere ulaşmaya çalışırken, karşısına ’kuvvetler ayrılığı’ gibi hiçbir
engelin, hiçbir formalitenin çıkmasını istemiyordu.
Meclis’te Hitler yeterli çoğunluğa sahipti ama destekçileri diğer sağcı ’ milliyetçi partiler de
zaten Hitler’in ağzının içine bakıyorlardı. Hitler, yasayı çıkartmaya Meclis’e bizzat faşist
simge olan kahverengi gömleğiyle geldi. Yasa çıkınca da memnuniyetini dile getiren
konuşmayı yaptı. Hitler’in sonraki propaganda bakanı Joseph Goebbels yasanın çıktığı
günkü duygularını aynı gün defterine şöyle not ediyordu: ’Buradaki gibi, halledilip yere
çalınan bir şey bu zamana kadar görülmedi’ Emsalsiz bir başarı bizi bekliyor’’
Hitler, kısa sürede emsalsiz başarılar elde etti de.
YÜRÜTME DE SAF DIŞI EDİLDİ
Hitler, yasa çıkartmak dâhil bütün iktidarı üzerinde toplayan yetkiyi almasından sonra, bu
Meclis’i feshedip 12 Kasım 1933 tarihinde, yalnızca kendi partisi NSDAP’nın tek listeyle
katıldığı yeni bir genel seçim yaptı. Ayrıca seçimlerde halk Almanya’nın Milletler
Cemiyeti’nden ayrılmasını da onayladı. Hitler taa o zaman Milletler Cemiyeti’nin ’fuzuli’ ve
’ayrımcı’ olduğunu anlamıştı.
Peki, Meclis böyle yetkisizleştirildi de hükümet daha mı fazla yetkiyle donatıldı? Hayır, öyle
göründü ama asla böyle bir şey olmadı. Hitler bakanlara, ’benim bakanım’ bile demiyordu.
Bakanları doğrudan muhatap almıyor, ya sekreteri ya da müsteşarı aracılığıyla emirlerini
iletiyordu.
Rakamlarla kabinenin durumu şöyleydi: Kabine 1933 yılı Şubat/Mart ayı içinde 31 kez
toplanmış. Yetkilendirme Yasası (Ermächtigungsgesetz) çıktıktan sonraki iki aylık
Nisan/Mayıs döneminde ise, 16 kez toplanmış. İlk başlarda oldukça çalışkan bir kabine
görüntüsü var. Ancak yılın bundan sonraki 7 ayı ve tüm 1934 yılı içinde kabinenin toplantı
sayısı sadece 42’de kalmış. Bunlara kaçına Hitler’in bizzat katıldığı da belli değil. Kabinenin
bundan sonraki toplantısına dair bir kayıt yok. 4 yıl toplanmayan kabinenin son toplantı
tarihi ise, 5 Şubat 1938. Sonra yine toplantı yok.
Böylelikle Hitler, kuvvetler ayrılığı içindeki önemli bir kuvveti daha yani ’yürütmeyi’ de saf
dışı etmiş oldu. Bakanlar kurulu da işlevsiz hale gelirken, Hitler, kabine dışı odaklarla iş
yapmaya ve çok sayıda ’özel yetkili’ kişiyle çalışmaya başladı.
ADIM ADIM FAŞİZM
Bir milliyetçi partiler koalisyonu olan Hitler hükümetinde başlangıçta Hitler’den başka
sadece iki faşist daha vardı: İçişleri Bakanı Wilhelm Frick ve Hitler’in verdiği özel işleri
yapmakla görevli bakan Hermann Göring. Daha sonra Joseph Goebbels propaganda Bakanı
oldu. Ardından diğer partilerdeki bakanların hepsi Hitler’in partisine geçti. Önce Komünist
Partisi, sonra 22 Haziran 1933’te de Almanya Sosyal Demokrat Parti ’vatan haini’ olduğu
gerekçesiyle yasaklandı. Ardından bütün partiler yasaklandı. Hitler’le seçim işbirliği yapan
parti bile yasaklandı. Hitler yasakladıkça, herkes Hitler’e daha fazla takla atmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg 2 Ağustos 1933 tarihinde öldü. Hitler kendini ’Führer
ve başbakan’ ilan etti. 19 Ağustos 1934’te Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığın aynı kişide
toplanmasına dair halk oylaması yapıldı. Tabi ki Hitler’in istediği oldu. Aynı gün bütün
önemli kurumlar tek elde, Hitler’de toplandı. Partisi, devlet oldu.
Hitler’in yaptığı her şeyi halk ve partisi coşkuyla destekledi. ’Komünistler götürülürken’
herkes sustuğu için, daha sonra hikâyeyi biliyorsunuz: Yahudiler, sosyal demokratlar,
liberaller falan götürülürken sesini çıkaracak ortalıkta kimse kalmadı. İş işten geçtikten
sonra herkese, zamanında Hitler’e karşı çıktığını, Hitler’i uyardığını anlatmaya başladı.
ÖNCE ATAMAYLA SONRA SEÇİMLE GELDİ
Almanya Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, Adolf Hitler’i, 30 Ocak 1933 tarihinde
başbakan atadı. Böylelikle Almanya’da hükümet,5 Mart 1933 seçiminden önce 1 Şubat
1933’ten itibaren faşistlerin eline geçti. Hitler’in atanması meclisin çaresizliği sonucu oldu.
Siyasal ve ekonomik krizler karşısında çaresiz kalan Almanya, Hitler’den önce 3 yılda iki
hükümet değiştirdi.
Bir önceki başbakan antikomünist Franz von Papen’in planına göre, Almanya’da
komünistler, Almanya’da devrimci durum yaratacak bir genel greve gidecekler ve
istikrarsızlık daha da artacaktı. Franz von Papen, Hitler’in, siyasi kriz içindeki Almanya’yı
erken seçime götürmesini istiyordu. Franz von Papen, erken seçimde Hitler’i alt edeceğini
düşünüyordu ve zaten iyice yaşlanmış olan Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’a da bütün
bunu inandırmıştı. Elbette Hitler de, iktidarı alınca, bir daha bırakmayacağını biliyordu.
14 Eylül 1930 seçimlerinde yüzde 18,3 oy alan NSDAP, Meclis’te sosyal demokratlardan
sonra ikinci partiydi. Her açıdan kriz yıllarıydı ve Alman parlamentosu ’bir de bunları
denemek’ zorunda kaldı. Faşistler, yıllardır koalisyonlarla yönetilen ülkede halkın
istikrarsızlıktan,1.dünya savaşı yenilgisinden ve 1929 ekonomik krizi etkilerinden iyice
bıktığını görüyordu.
Hitler, atandığı gün radyodan halka seslendi ve neler yapacaklarının ipuçlarını verdi: Alman
birliği kurulup Avrupa’nın Alman hâkimiyetinde olması sağlanacak ve dünya komünizm
belasından kurtulacak. Başta büyük sermaye olmak üzere Hitler herkesten tam destek
gördü. 5 Mart 1933’te ise seçilerek tekrar geldi.
ASIL SORUN KOMÜNİZM
27 Şubat 1933 tarihinde Reichstag yandı. Alman parlamentosunun yanması, Hitler’in asıl
niyetinin ne olduğunu gösteren başlangıçtır. İçişleri Bakanı Wilhelm Frick, Hitler’in emriyle
hemen yangın sabahı Devletin ve Halkın Korunması Kararnamesi’ni çıkardı. Kararname
öğleden sonra Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi.
Kararnamenin özünü, ’Devleti tehdit eden komünizm şiddetine karşı savunma’
oluşturuyordu.
Hitler, Reichstag’ı kendi yaktırdığı net olduğu halde, suçu komünistlere yıktı ve
milletvekilleri başta olmak üzere çok sayıda komünist bu kararnameye uygun tutuklandı.
Rejim muhalifi bütün yayınlar yasaklandı, sendikalar kapatıldı. Seçimlere kadar komünistlere
karşı tam bir cadı avının başlatıldığı Almanya’da seçimden 3 gün sonra Alman Komünist
Partisi’nden seçilmiş bütün milletvekillerinin vekilliği bu kararnameye dayandırılarak
düşürüldü. Böylelikle Hitler, anayasal değişiklikler yapabileceği kadar milletvekiline, yani
meclisin üçte birine sahip oldu.
SELAMİ İNCE
28.02.2016
Reichstag yangını bugünlerde ne anlatır?
Bir hatırlatma: Alman faşizminin başlaması için Alman Parlamentosu’nun yakılması
gerekiyordu.
Almanya Parlamentosu (Reichstag) 27 Şubat 1933 gecesi yakıldı. Hitler, azınlık
hükümetindeydi. 5 Mart 1933 tarihinde genel seçim vardı ve Hitler tek başına iktidar olmak
için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Yangın, Hitler’e sadece tek başına iktidar değil sonsuz
da bir güç verdi. Bu yıldönümünde yangını, yangın davasını ve sonrasını çok kısaca
özetleyelim.
Berlin’de olay yerinde Hollandalı 24 yaşındaki inşaat işçisi Marinus van der Lubbe yakalandı.
Komünist olduğunu söyleyen Marinus, polisin söylediğine göre, kundaklama eylemini tek
başına gerçekleştirdiğini anlattı.
Yangın gecesine dönelim: Reichstag yangını binanının çeşitli bölgelerinde ve aynı anda
çıkmıştı. Oysa Marinus van der Lubbe, ne binayı tanıyordu ne de aynı anda birkaç yerde
olabilecek yeteneğe sahip biri gibi görünmüyordu. Kaldı ki, Almanya’da veya Berlin’de
yaşamıyor, Almanya’da kimseyle bir ilişkisi de yoktu.
Hollanda’da ev sahibi kadın, Marinus’un olayla ilgisinin ne olabileceğine dair önemli bir
detay anlatmıştı. Ev sahibine göre, Marinus, Berlin’deki Almanlardan oraya gelmesi için bir
çağrı aldı. 12 Şubat tarihinde gelen bu çağrı post kartı Marinus’a göre Alman
komünistlerden geliyordu ve orada çok önemli illegal bir işi halletmesi gerekiyordu. Marinus
evini terk etti ve 18 Şubat’ta Berlin’e geldi. Marinus, gözü pek, atılgan, sosyalist çevrelere
girip çıkan bir gençti ve Hollanda komünist çevrelere girer çıkardı.
Bu post kartını kimler yazmıştı? Bunlar Alman komünistler miydi? Hayır, bununla ilgili hiç bir
bilgi yok. Ancak, Marinus, görüştüğü insanların Komünistler olduğuna inanıyor ve komünist
mücadele uğruna Reichstag’ı yakmaya karar veriyor. Ya da Alman polisine bunları anlattığı
söyleniyor. Ancak, kendisi bir köşede yangın çıkarırken, başka kişilerin de oralarda
olduğundan ve bu kişilerin işlerini garantiye almak için binanın diğer bölgelerini ateşe
verdiğinden haberi yok.
Eylemci sanık olarak aynı gece gözaltına alınan Alman Komünist Partisi (KPD) Berlin Meclis
Grup Başkanı Ernst Torgler ve yine gözaltına alınan Bulgar Komünistler Georgi Dimitrow,
Blagoi Popow ve Wassil Tanew’i tanımıyor bile.
Faşizm uyumaz
Olay gecesine bakıldığında büyük faşistlerin hazırlıklı ıolduğu görülüyor. Adolf Hitler, Joseph
Goebbels, Hermann Göring ve Wilhelm Frick gibi faşist büyükler yangın yerine gelmekte ve
orayı miting alanına çevirmede gecikmedi. Hitler o akşam suçluyu tespit etti: Uluslararası
komünizm, Alman birliğine ve dirliğine karşı kokteyl bir örgütle saldırmıştı!
Hitler şöyle devam etti:
’Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz. Alman halkı artık merhamet
göstermeye tahammül göstermez. Her komünist eylemci nerde görülürse vurulacak.
Komünist milletvekilleri daha bu gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz
edilecektir. Reichstag yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.’ Faşist
Göring de bir çift laf etti: ’Bu komünist isyanının başlamasıdır, devam edecekler. Bir dakika
bile gecikemeyiz’’
Göring doğru söylüyordu. Bir gün bile beklemediler ve sabah Cumhurbaşkanı adına Alman
Halkının ve Devletinin Korunmasına Yönelik Reichstag Yangını Kararnamesi çıkarıldı. (Die
Verordnung des Reichspräsidenten zum Schutz von Volk und Staat
’Reichstagsbrandverordnung.) Bu kararnameyle birlikte, yürürlükteki Weimer Anayasası
kaldırıldı, Almanya pratikte demokrasinin ve insan haklarının bütün kurallarını askıya almış
oldu. Polise sebep göstermeksizin gözaltına alma ve yargıya da sanığı hukuki yardımdan
muaf tutma hakkı verildi. Reichstag yangını faşizme geçisin en önemli adımı oldu. Toplama
kamplarının ilk nüveleri burada atıldı çünkü kısa sürede 100 bin Alman Komünist Partisi
üyesi ve sosyal demokrat tutuklandı.
Aydınlar da gözaltında
Hitler’in partisi NSDAP, komünistlerin ve sosyal demokratların isyan başlattığını iddia
ederek bu iki partiye karşı cadı avına girişti. Berlin’deki bütün komünistler evlerinden alındı,
bütün KDP milletvekilleri tutuklandı. Parti seçim çalışması yapamaz hale geldi. Marinus van
der Lubbe’den sosyal demokratlarla da ilişkisi olduğuna dair ifade aldılar. Bunun üzerine
seçimden önce partiye yakın medya tümden kapatıldı, partinin 14 gün afiş asması
yasaklandı. (Elbette beklenildiği gibi NSDAP tek başına iktidar oldu.)
Daha 28 Şubat günü Almanya’nın dünya çapındaki entelektüelleri, gazeteci ve yazarları da
tutuklandı. Tutuklanan bazı isimler şunlar:
Alfred Apfel, Fritz Ausländer, Rudolf Bernstein, Felix Halle, Max Hodann, Wilhelm Kasper,
Egon Erwin Kisch, Hans Litten, Erich Mühsam, Carl von Ossietzky, Wilhelm Pieck, Ludwig
Renn, Ernst Schneller,Werner Scholem ve Walter Stoecker. Bir kaç gün sonra da Komünist
Parti Genel Sekreteri Ernst Thälmann tutuklandı. Daha sonra Bulgaristan Başbakanı olan
komünist teorisyen Georgi Dimitrow da davanın tutuklu sanığı idi.
Marinus van der Lubbe’nin yargılanmasına 21 Eylül 1933’te başlandı. Daha önce enerjik ve
kabına sığmayan bir genç olan Marinus’un adeta yerlerde süründüğü görüldü. Marinus’un
bromla zehirlendiği, hipnotize edildiği veya uyuşturucu verildiği gibi tartışmalar yapıldı.
Yargılama boyunca Marinus sorulara evet ya da hayır dışında bir cevap veremedi, cümle
kuracak gücü olmadı. Dava bitti, Marinus 10 Ocak 1934 tarihinde idam edildi. Tüm
yargılama süreci boyunca Dimitrow’un yaptığı savunma ise, bütün bu sürecin faşistlerce
planlandığını kanıtlar nitelikte. Bundan sonra da zaten faşist baskı Dimitrow’un
söylediklerine uygun sürdü. Yeryüzü kana boyandı.
Yaptıranlar da yargılayanlar da aynı
Marinus van der Lubbe, Reichstag’ı yaktığını kabul etse de, kundaklamayı kimin yaptırdığı
aydınlığa kavuşmadı. Çünkü, Alman sol çevrelerde ve uluslararası kamuoyunda Marinus’a
kundaklamayı yaptıranların aynı zamanda Marinus’u yargılayanlar olduğu imajı hiç
silinmedi.
Yıllar sonra Marinus’un kardeşi Jan van der Lubbe, kardeşinin yeniden yargılanması için
mahkemeye başvurdu. 1980 yılında Berlin Mahkemesi faşist dönemdeki yargılamaların
tümünün zaten hukuk dışılığına hükmedildiğini hatırlattı ve ayrıca Marinus’un beraatine
karar verdi. Alman Komünist Partisi olayı araştıran komite kurdu ve partiden kimsenin
Marinus ile bir ilişkisinin olmadığını saptadı. Ayrıca, Marinus’un akli dengesinin bu suçu
işlemeye uygun olup olmadığına dair o zaman hazırlanan doktor raporu hala kayıp. Yangını
başlattığına dair ilk ifadesi dışında kanıtlar da yok.
Hollanda’da bir çok meydana Marinus van der Lubbe adı verildi. 27 Şubat 2008’de olaydan
75 yıl sonra Hollanda’da yaşadığı şehir Leiden’e heykeli dikildi ve adı verilen bir sitenin
duvarına fotoğrafı afiş olarak asıldı.
Naci Kaptan
LİNK : http://nacikaptan.com/
[status draft]
[nogallery]
[geotag on]
[publicize off|twitter|facebook]
[category güvenlik]
[tags IRKÇILIK & FAŞİZM DOSYASI, adolf HİTLER, FAŞİZM]
Download