Fatih İlhan 21401801 TURK 102-06 Başak Berna Cordan Sanat ve

advertisement
Fatih İlhan
21401801
TURK 102-06
Başak Berna Cordan
Sanat ve Hayat
Tuna Kiremitçi’yi yaptığı müzikten az buçuk tanırdım kitabı okumadan önce. Uçan
Halıların Ayrodinamik Sorunları’ nı okurken de yazar hakkındaki ön bilgimden olsa gerek
eseri müzik parçalarına benzettim hafiften. Sonra fark ettim ki bütün sanat eserleri diğer sanat
eserlerinden parçalar sezdiriyor içlerinde, sanatçı bunun için uğraşmamış olsa bile.
Kitap bir rock parçası gibi hafiften başlıyordu. Heyecanı az ama duygulu… Arpeji
duyuyor gibiydim sanki la minörden re ye geçerken. Klasik bir aşk şarkısı gibi değildi ama
verdiği o duygu, biraz rahatsız edici ancak ufaktan mutlu. Ritim bozukluklarını ufaktan
hissettiriyordu yani. Bozuk ritim kötü olmak zorunda değildir, bozuk ritim yeniden yerine
oturduğunda insan daha önce hiç hissetmemiş gibi huzurlu hisseder çünkü kendini. Yumuşak
arpejden sonra sert bir gitar girdi, düşen akorlarla. Tam umutsuzluğa kapılacakken tiz bir gitar
solosu bir melek gibi kollarımdan tutup kaldırdı beni. O zaman fark ettim diğer
enstrümanların mutlu bir melodiyle eşlik ettiğini soloya ve ritmin yerine oturduğunu bir daha
bozulmamak üzere, her şeyin yolunda olduğunu söyleyerek
Notalar parladı karpuzvari kırmızı / ve yeşil, doğa ananın tüm saflığıyla.
Kollar ve bacaklar arasından bakmadı / bir göz, görmedi güzelliği en
arkada.
Picasso mu okşamıştı tabloyu bilmem. / Göz nasıl girmiş o kollar
arasına? / Değilse de zalimmiş boyayan ressam. / Bir göz yaratıp da kör
etmiş duygulara…
Nasıl bir kitap olayları anlatıyorsa, müziği de veriyor aslında arkadan, renkler
saklanıyor satırların arasında, kokusunu duymadan pastoral bir şiir okumak anlamsız. Sanatçı
belki tasvir ediyor karşısındaki manzarayı, belki bir müzik duyduğunu anlatıyor bize ancak
benim bahsettiğim müzik o değil. O müzik ki yazar keyif aldıkça yazmaktan, şiddetlenir
kulağımızda. Yazar hüzünlendikçe hüzünlenir, yazar sevindikçe sevinir notalar ve sen
okurken unuttukça zamanı, bir parça mürekkep ve bir kısım sayfaya kaptırmazsın kendini.
Seni bir büyü gibi kitaba çeken şey, müziktir harflerden fırlayan, kokudur sayfalardan sızan,
renktir satırları boyayan ve nihayet dokunuştur, Natalie Portman’ın elidir, saçlarını okşayan.
Müzik dinlerken veya film izlerken hissedebilirken benzer duyguları, bir türlü resim
sanatını anlayamadım. Bir türlü koklayamadım ressamın kokladığını. Sonra fark ettim ki
hayat sanatların en karmaşığı, en zor koklananı…
Nice gözler gördüm dünya ile yaralı, / O gün ilk kez gördüm hep
gözleri kapalı. / Kollar ve bacaklar nasıl sardıysa aklımı / Bütün dünya
soyundu, perde kalmadı arada.
Sivrildi ve sarardı yeşil ile kırmızı. / Kavruldu renklerin en işe
yaramazı. / Hükmederken renklere hastalıklı bir sarı, / düşündüm kör
olsam, daha mı iyi acaba?
Nasıl ki bir romanı okurken olaylara takılıp kalmak ve hikâyenin arka planını es
geçmek kitabın yarısını okumamaksa, bir ağacın renklerine bakıp da rüzgârın, ağacın
yaprakları arasından geçerken çıkardığı sesi duymadan yaşamak da hayatın yarısını
yaşamamaktır. Hele bazı insanlar var ki ağaca bakmıyorlar bile, onların gözünde ilerisi var
sadece. Gelecekte şunu bunu yapacaklarını planlarken ne ağaçları görüyorlar ne kuşları
dinliyorlar ne çiçekleri kokluyorlar. Acılar bunun için önemlidir işte. Zaman bir şeylere
ulaşmak için kullanılan bir araç değildir. Zaman bir şanstır hayatı hissetmek için. Bunu en iyi
acı çekmiş olanlar anlar ki onlar hayatı hakikaten koklarlar.
Sarı dedim sonra gözler için burada, / Bütün renkler gibi ahengi var
onun da. / Mavi, kemanın son haykırışında / yayıldı, huzurla dolu,
salona.
Açmak bana düşmez belki o gözleri / lakin biri onlara gerçeği
söylemeli: / Gözler duymalı sesleri, görmeli renkleri. / Zira yaşamdan
başka şeyler de var hayatta. *
Kaynakça:
Kiremitçi, Tuna. Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları. İstanbul: April Yayıncılık, 2015.
* Şiirler bana aittir.
Download