00-O?n ve arka kapak1 (Page 3)

advertisement
SERXWEBUN Kasım 2009
27
mokratik-ulus hareketinin muazzam
çözüm gücünü ve ulus-devlete alternatif yapısallığını açıklamaya yeter.
Ulus-devlet çözümsüzlüğünün bir
yandan küresel sermaye hareketleri
tarafından üstten, diğer yandan kentsel,
yerel ve bölgesel özerklik hareketleriyle
demokratik-ulus ve dinsel hareketler
tarafından alttan sıkıştırılmasıyla yaşanan kaos yeni sistemler doğurmaya
adaydır. Bunun birçok işaret ve kanıtları
ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Liberalizm bir yandan klasik ulusdevletçiliği aşıp yeniden inşa etmeye
çalışırken, öte yandan bu eylemini demokrasinin geliştirilmesi maskesi altında
yürütmeye önem ve özen göstermektedir. Katı ulus-devletçiler ise, eskinin
muhafazakârlarını aratmayan bir tutuculuk ve gericilik içinde debelenip
durmaktadırlar. Bir nevi günümüzün
gerçek muhafazakârları pozisyonunu
takınmış durumdadırlar. Dinciler ise,
geleneksel ümmet arayışı içindedir.
Modernizmi din kisvesi altında yaşamsallaştırmaları ve din temelli bir ulusdevletçiliği inşa etmeleri güçlü olasılıktır.
İran bu konuda öğretici bir örnektir.
Demokratik-uluslaşma seçeneği günümüzün çok karmaşık ideolojik ve
yapısal sorunları konusunda sunduğu
yüksek çözüm potansiyeliyle gelecek
vaat etmektedir. Özellikle AB’nin aldığı
yol etkileyicidir. Demokratik modernitenin hem ideolojik hem de yapısallık
bakımından demokratik-ulus seçeneğini
temel boyutlarından biri olarak ele alması çok önemlidir. Uygarlığa hem
katkı hem kurtuluş şansı tanımaktadır.
Demokratik modernitenin demokratik-ulus üzerinden sağlayacağı yeniden
inşa çalışmaları, toplumsal ve çevresel
temel sorunların çözümü konusunda
en umutlu projeler durumundadır.
2- Dinsel geleneğin canlanışı:
Dinsel kültür hareketleri
Modernitenin, özellikle ulus-devletçiliğin laikçilik kavramıyla sömürgeleştirmeye çalıştığı dinsel gelenekte
etnisitenin hayata tekrar dönüşü gibi
bir canlanmayı yaşadığı gözlemlenmektedir. Şüphesiz bu eski toplumsal
işleviyle aynı seviyede bir canlanış
değildir. Bu gerek radikal unsurlarıyla
gerek ılımlı kanatlarıyla resmi modernitenin damgası altında bir geri
dönüştür. Modernitenin birçok özelliğini özümsemiş olarak dönüş yapmaktadır. Aslında konu biraz daha
karmaşıktır. Laiklik, her ne kadar
dinin dünyevi yaşamdan, özellikle
devlet işlerinden tam elini çekmesi
olarak tanımlanırsa da, muğlak bir
kavramdır. Söylendiği gibi laiklik ne
tam dünyevidir ne de devlet dinden
tam soyutlanabilir. Daha da önemlisi,
dinler hiçbir zaman ahret yaşamını
düzenlemezler. Asıl düzenledikleri
dünyevi, toplumsal, özellikle de devletsel, iktidarsal işlevlerdir.
Laiklik ortaçağda Yahudi yapı ustalarının Katolik dünyanın hegemonyasını kırmak için geliştirdikleri bir
(Masonik) mezheptir. Her ne kadar
pozitif bilimlerle iç içe geliştiği gözlemlense de, Yahudi ideolojisinin Rabbanik unsurunun bir türevi olduğu
kuşkusuzdur. Bu husus iyi anlaşılmadan, gerek laiklik gerek yol açtığı sorunlar anlaşılamaz. En az diğer dinsel
gelenekler kadar Rabbanik (Tanrısal;
Yahudice ‘efendi’ anlamına gelir) unsur
taşımaktadır. Fakat bu gerçeğini çok
gizli ve çok ambalajlarla inşa etmek
durumundadır. Ortaçağ Katolikliğinin
amansız baskıları bu tür yöntemler
kullanmalarını zorunlu kılmıştır. Hollanda-İngiliz burjuva devrimiyle hamle
yapan laikler, Fransız Devrimi’nden
çok daha büyük kazançlar sağlamışlardır. Ulus-devlet inşası ile devlet
çekirdeğinin ulaşılması, tanınması ve
iktidardan düşürülmesi en zor olan
kesimi olarak örgütlenmişlerdir. Bu
dönemden günümüze kadar bu hâkimiyetlerini sürdürmektedirler. Derin
devlet olgusu biraz da bu gerçeği ifade
eder. Dünyada bugün sayıları iki yüzü
geçen her ulus-devlet laik olduğu
kadar Masoniktir. Kapitalist modernitenin ideolojik hegemonyasının temel
gücüdür. Etkileri küreseldir. Bu konumlarını halen pekiştirerek sürdürmektedirler. Diğer etkili oldukları
odaklar medya tekelleri, üniversite
hocaları başta olmak üzere dünyanın
stratejik gidişatında pay sahibi olan
birçok sivil toplum kuruluşlarıdır. Laik
dünya dedikleri modernitenin akıl ho-
caları ve denetmenleri konumundadırlar. Dünyevi, seküler dedikleri işlevleri bu kapsamdadır.
İslam’ın etkisini güçlü yaşayan
toplumlarda laiklik-din tartışması
Başta Katoliklik olmak üzere, Sünni
İslam ve diğer katı dinî gelenekler
modernitenin etkisiyle aşındıkça, laiklik bir ideoloji ve siyasi program
olarak önemini yitirir. Geleneksel
dinin yeniden canlanışı, özellikle İslamî
geleneğin etkisini halen güçlü yaşayan
toplumlarda laiklik-din tartışması alevlenmektedir. Özünde ulus-devletle
ümmetçilik anlayışı arasındaki ideolojik
ve politik iktidar savaşıyla bağlantılı
olan bu gelişmelerin sanki sadece modern yaşam tarzıyla ilgiliymiş gibi
yansıtılması doğru değildir. Hıristiyanlık’la Musevilik arasındaki mücadelenin bir benzeri artık İslam dünyasıyla Musevilik arasında yaşanmaktadır. Ortadoğu’daki büyük çatışmaların altında bu gerçeklik yatmaktadır. Avrupa ve ABD türü bir
Musevi-İslam uzlaşması gerçekleştirilmek istenmektedir. Radikal unsurlar
uzlaşma karşıtı ve çatışmacı unsurları
oluştururken, ılımlı unsurlar uzlaşmaya
daha yakın görünmektedirler.
Yine de geleneksel din kültürünün
canlanışını tümüyle gericiliğin hortlaması olarak görmemek önem taşır.
Modernite ve ulus-devletçiliğe başkaldırdıkları oranda demokratik muhteva taşırlar. Ayrıca güçlü ahlaki damarları da temsil ettikleri göz ardı
edilemez. Modernitenin üzerinde
çok oynadığı ve sömürgeleştirdiği
kültürlerden biri olarak bu gelişmelerle yakından ilgilenmek demokratik
modernite açısından önem taşımaktadır. Benzeri canlanma her bastırılmış kültürde ve dinsel geleneklerde
görünmektedir. Konu küreseldir. Dolayısıyla sadece İslam-Yahudi çekişmesi olmayıp, küresel boyutta cereyan eden olaylarla ilgilidir.
Tıpkı farklı etnik kültürleri demokratik-ulus kapsamında çözmek mümkün olduğu gibi, dinsel kültürün demokratik muhtevasını da demokratik-ulus içinde eşit, özgür ve demo-
Download