Kaidetun Azimetun fi`l Fark Beyn İbadet Ehl`ul İman ve`l

advertisement
Kaidetun Azimetun fi’l Fark Beyn
İbadet Ehl'ul İman ve’l İslam ve Ehl'uş
Şirk ve’n Nifak
Şeyh'ul İslam İbni Teymiyye (661/728)
www.at-tawhid.org
1
‫بسم هللا الرحمن الرحيم‬
Hamd ve şükür Allah’adır ve O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz.
Nefsimizin ve amellerimizin kötülüklerinden O’na sığınırız. Allah’ın
hidayete erdirdiğini saptıracak ve Allah’ın sapıklık üzere bıraktığı kimseyi
hidayete erdirecek yoktur. Bir olan ve ortağı bulunmayan Allah’tan başka,
kendisine ibadet sunulmaya layık ilahın olmadığına ve Muhammed’in
O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.
İslam ve İman Ehlinin İbadeti
İslama bağlı olanlar ve iman edenler, hidayet, tevhid, ihlas, ilim, şeri’at
ehli olan, rasul ve nebileri takip edenler ile; putperest (müşrik)lerden ve
kendilerini onlara benzeten diğer din mensublarından şirk, cehalet,
sapkınlık, bid’at ehli olanların ibadetlerindeki farklılık hususuna dair
(şunlar söylenebilir). Müslümanın ibadeti iki asıl üzeredir:
(Bu asıl ve prensiplerden) ilki: Bir olan ve ortağı bulunmayan Allah
(subhanehu ve teala)’dan başkasına ibadet etmezler.
(Bu asıl ve prensiplerden) ikincisi: Allah (celle celaluhu)’ya, Allah (celle
celaluhu)’nın emrettiği ve şeri’at kıldığı, rasulleri aracılığıyla ilettiği
biçimde ibadette bulunurlar.
(Yani) Allah’a; şirk koşmadan, takva üzere ve elçilerine itaat ederek,
ibadet ederler. Allah (celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:
‫اب أ َ ِلي ٌم قَا َل َيا قَ ْو ِم ِإنِي‬
َ ‫س ْلنَا نُوحا ً ِإلَى قَ ْو ِم ِه أ َ ْن أَنذ ِْر قَ ْو َمكَ ِمن قَ ْب ِل أَن َيأ ْ ِتيَ ُه ْم‬
َ ‫ِإنَّا أ َ ْر‬
ٌ َ‫عذ‬
‫ون‬
َّ ‫ِير ُّم ِبي ٌن أ َ ِن ا ْعبُدُوا‬
ٌ ‫لَ ُك ْم نَذ‬
ِ ُ‫اَّللَ َواتَّقُوهُ َوأ َ ِطيع‬
"Şüphesiz, biz Nuh'u; kavmini, onlara acı bir azab gelmeden evvel uyar,
diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. O da dedi ki: Ey
kavmim, gerçek şu ki, ben size (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım.
Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin." (Nuh 71/1-3)
Yine, Huud (aleyhi selam), Salih (aleyhi selam) ve Şu’ayb (aleyhi
selam)’ın kavimlerinin önde gelenlerine şöyle dediklerini buyurmaktadır:
َ ‫َوإِلَى عَا ٍد أ َ َخا ُه ْم ُهودا ً قَا َل يَا قَ ْو ِم ا ْعبُدُواْ اَّللَ َما لَكُم ِم ْن إِلَـ ٍه‬
َ ‫غي ُْرهُ إِ ْن أَنت ُ ْم إِالَّ ُم ْفت َ ُر‬
‫ون‬
"Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur."
2
(Huud 11/50)
Mesih (İsa) hakkında da şöyle buyurmaktadır:
ْ‫س َرائِي َل ا ْعبُدُوا‬
َ ‫لَقَ ْد َكفَ َر الَّذ‬
ْ ِ‫ِين قَالُواْ إِ َّن اَّللَ ُه َو ا ْل َمسِي ُح ا ْب ُن َم ْريَ َم َوقَا َل ا ْل َمسِي ُح يَا بَنِي إ‬
َّ ‫علَي ِه ا ْل َجنَّةَ َو َمأ ْ َواهُ النَّا ُر َو َما ِلل‬
َ ‫ظا ِل ِم‬
‫ين‬
َ ُ‫اَّللَ َر ِبي َو َربَّ ُك ْم إِنَّهُ َمن يُش ِْر ْك ِباَّللِ فَقَ ْد َح َّر َم اَّلل‬
‫ص ٍار‬
َ ‫ِم ْن أَن‬
"Mesih: Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz.
Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram
kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur demişti."
(el-Ma’ide 5/72);
ٌ ‫اَّللَ َربِي َو َربُّ ُك ْم فَا ْعبُدُوهُ َهذَا ِص َرا‬
‫ست َ ِقي ٌم‬
َّ ‫َوإِ َّن‬
ْ ‫ط ُّم‬
"Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na
kulluk ediniz. İşte doğru yol budur." (Meryem 19/36)
İşin aslı, bütün peygamberler (kavimlerini davet ettiklerinde) şöyle
demişlerdir:
‫ون‬
َّ ‫فَاتَّقُوا‬
ِ ُ‫اَّللَ َوأ َ ِطيع‬
"Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin." (eş-Şuara 26/108)
Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in milleti hakkında da şöyle
buyurmaktadır:
َ ُ‫َويَقُول‬
َ‫ق ِم ْن ُهم ِمن بَ ْع ِد ذَ ِلكَ َو َما أ ُ ْولَِئِك‬
ٌ ‫سو ِل َوأ َ َط ْعنَا ث ُ َّم يَت َ َولَّى فَ ِري‬
َّ ِ‫ون آ َمنَّا ب‬
ُ ‫الر‬
َّ ِ‫اَّللِ َوب‬
َ ِ‫ِبا ْل ُم ْؤ ِمن‬
‫ين‬
"Onlar derler ki: Allah'a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik. Sonra bunun
ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler."
(en-Nur 24/47);
َ ِ‫َان قَ ْو َل ا ْل ُم ْؤ ِمن‬
َ ‫إِنَّ َما ك‬
‫س ِم ْعنَا َوأ َ َط ْعنَا‬
َّ ‫ين إِذَا دُعُوا إِلَى‬
َ ‫سو ِل ِه ِليَحْ ُك َم بَ ْينَ ُه ْم أَن يَقُولُوا‬
ُ ‫اَّللِ َو َر‬
َ ‫اَّللَ َو َيت َّ ْق ِه فَأ ُ ْولَ ِِئكَ ُه ُم ا ْلفَا ِئ ُُز‬
‫ون‬
َّ ‫ش‬
َّ ‫َوأ ُ ْولَ ِِئكَ ُه ُم ا ْل ُم ْف ِل ُحو َن َو َمن يُ ِط ِع‬
ُ ‫اَّللَ َو َر‬
َ ‫سولَهُ َو َي ْخ‬
"Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasulü'ne davet edildiklerinde,
mü'minlerin sözü ancak: İşittik ve itaat ettik! demeleridir. İşte asıl bunlar
3
kurtuluşa erenlerdir. Her kim Allah'a ve Rasulü'ne itaat eder, Allah'a saygı
duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir." (en-Nur
24/51-52)
İtaati Allah (celle celaluhu)’ya ve Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’e;
korku ve takvayı yalnızca Allah (celle celaluhu)’ya vermektir. Allah (celle
celaluhu) şöyle buyurmaktadır:
ْ َ‫سيُ ْؤتِينَا اَّللُ ِمن ف‬
ُ‫سولُه‬
ْ ‫سولُهُ َوقَالُواْ َح‬
َ ُ‫سبُنَا اَّلل‬
ُ ‫ض ِل ِه َو َر‬
ُ ‫َولَ ْو أَنَّ ُه ْم َرض ُْواْ َما آتَا ُه ُم اَّللُ َو َر‬
َ ُ‫ِإنَّا ِإلَى اَّللِ َرا ِغب‬
‫ون‬
"Eğer onlar Allah ve Rasulü'nün kendilerine verdiğine razı olup: Allah bize
yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Rasulü de. Biz yalnız
Allah'a rağbet edenleriz! deselerdi (daha iyi olurdu)." (et-Tevbe 9/59)
Allah (celle celaluhu)’yu ve Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’i (tek
hüküm) verici konuma getirmek. Bunun gibi, Allah (celle celaluhu) şöyle
buyurmaktadır:
‫سو ِل َو ِلذِي ا ْلقُ ْربَى َوا ْليَتَا َمى‬
َ ُ‫اَّلل‬
َّ ‫َّما أَفَاء‬
ُ ‫لر‬
ُ ‫علَى َر‬
َّ ‫سو ِل ِه ِم ْن أ َ ْه ِل ا ْلقُ َرى فَ ِللَّ ِه َو ِل‬
َ ‫سبِي ِل ك َْي َال َيك‬
‫سو ُل فَ ُخذُو ُه‬
َ ‫َوا ْل َم‬
َّ ‫ين َواب ِْن ال‬
ُ ‫الر‬
َّ ‫ُون دُولَةً بَي َْن ْاْل َ ْغنِ َياء ِمن ُك ْم َو َما آتَا ُك ُم‬
ِ ‫سا ِك‬
‫ب‬
َ َ‫اَّلل‬
َ ‫َو َما نَ َها ُك ْم‬
َّ ‫اَّللَ ِإ َّن‬
َّ ‫ع ْنهُ فَانت َ ُهوا َواتَّقُوا‬
ِ ‫شدِيدُ ا ْل ِعقَا‬
"Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da
sakının." (el-Haşr 59/7)
Bundan dolayı; helal Allah (celle celaluhu) ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in helal yaptıkları, haram da Allah (celle celaluhu) ve Rasulü
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in haram kıldıkları, din de Allah (celle
celaluhu) ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in din yaptıklarıdır.
Allah (celle celaluhu), (kuluna) yeterlilik ve ümidi kendine has kılmıştır:
َ ‫اَّللُ قُ ْل أَفَ َرأ َ ْيتُم َّما ت َ ْدع‬
ِ ‫اوا‬
َّ ‫ُون ِمن دُو ِن‬
َّ ‫ض لَيَقُولُ َّن‬
َ ‫ت َو ْاْل َ ْر‬
َ ‫َولَِئِن‬
َّ ‫سأ َ ْلت َ ُهم َّم ْن َخلَقَ ال‬
َ ‫س َم‬
ِ‫اَّلل‬
‫س َكاتُ َرحْ َمتِ ِه قُ ْل‬
ِ ‫شفَاتُ ض ُِر ِه أ َ ْو أ َ َرادَنِي ِب َرحْ َم ٍة َه ْل ُه َّن ُم ْم‬
َّ ‫إِ ْن أ َ َرادَنِ َي‬
ِ ‫اَّللُ بِض ٍُر َه ْل ُه َّن كَا‬
َ ُ‫علَ ْي ِه يَت َ َو َّك ُل ا ْل ُمت َ َو ِكل‬
‫ون‬
َ ُ‫اَّلل‬
َّ ‫س ِب َي‬
ْ ‫َح‬
"De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip
dayanırlar." (ez-Zümer 39/38);
4
‫ب ا ْلعَ ْر ِش ا ْلعَ ِظ ِيم‬
َ ‫سبِ َي اَّللُ ال إِلَـهَ إِالَّ ُه َو‬
ْ ‫فَ ِإن ت َ َولَّ ْواْ فَقُ ْل َح‬
ُّ ‫علَ ْي ِه ت َ َو َّك ْلتُ َو ُه َو َر‬
"(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka
ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir."
(et-Tevbe 9/129);
َ ‫ِي أَيَّدَكَ بِنَص ِْر ِه َو ِبا ْل ُم ْؤ ِم ِن‬
‫ين‬
ُ َ‫َو ِإن يُ ِريدُواْ أَن يَ ْخد‬
ْ ‫عوكَ فَ ِإ َّن َح‬
َ ‫سبَكَ اَّللُ هُ َو الَّذ‬
"Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kafidir." (elEnfal 8/62);
ْ َ‫اس قَ ْد َج َمعُواْ لَ ُك ْم ف‬
َ ‫الَّذ‬
ْ ‫اخش َْو ُه ْم فَ َُزادَ ُه ْم إِي َمانا ً َوقَالُواْ َح‬
َ َّ‫اس إِ َّن الن‬
ُ‫سبُنَا اَّلل‬
ُ َّ‫ِين قَا َل لَ ُه ُم الن‬
‫َونِ ْع َم ا ْل َو ِكي ُل‬
"Bir kısım insanlar, mü'minlere: Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı
asker topladılar; aman sakının onlardan! dediklerinde bu, onların
imanlarını bir kat daha arttırdı ve: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!
dediler." (Al-i İmran 3/173)
Bu sebepledir ki, Allah (celle celaluhu), peygamberlerin ve onlara iman
edenlerin tek yardım kaynağıdır. Allah (celle celaluhu) şöyle
buyurmaktadır:
َ ِ‫سبُكَ اَّللُ َو َم ِن اتَّبَعَكَ ِم َن ا ْل ُم ْؤ ِمن‬
‫ين‬
ْ ‫يَا أَيُّ َها النَّ ِب ُّي َح‬
"Ey Peygamber! Sana ve sana uyan mü'minlere Allah yeter." (el-Enfal
8/64)
Yani; Allah tek başına sana ve sana iman edip tabi olanlara yeter. Bu
(mana), selefin cumhurunun ve halefin cumhurunun bu ayeti anlayış
biçimidir.
İşte bu, ne önceki nesillerden ne de sonraki nesillerden, kendisinden
başka dinin kabul edilmeyeceği İslam dinidir. İslam, Allah (celle
celaluhu)’nun emrettiği şekilde, her zaman Allah’a ibadet etmektir,
ibadetin yöneltildiği tek makam (ise) Allah (celle celaluhu)’dur. Allah
(celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:
‫ت‬
ِ ‫اوا‬
ِ ‫َوقَا َل اَّللُ الَ تَت َّ ِخذُواْ ِإلـ َهي ِْن اثْنَي ِْن ِإنَّ َما ُه َو ِإلهٌ َو‬
َّ ‫ون َولَهُ َما فِي ا ْل‬
َ ‫س َم‬
ْ َ‫اي ف‬
ِ ُ‫ار َهب‬
َ َّ‫احدٌ فَإي‬
َ ُ‫اصبا ً أَفَغَي َْر اَّللِ تَتَّق‬
‫س ُك ُم‬
َّ ‫ون َو َما بِكُم ِمن نِ ْع َم ٍة فَ ِم َن اَّللِ ث ُ َّم إِذَا َم‬
ِ ‫َواْل َ ْر‬
ِ ‫ض َولَهُ الدِي ُن َو‬
5
َ ‫ق ِمنكُم بِ َربِ ِه ْم يُش ِْرك‬
َ ‫ض ُّر فَ ِإلَ ْي ِه تَجْ أ َ ُر‬
ُّ ‫َف ال‬
ُّ ‫ال‬
‫ُون ِليَ ْكفُ ُرواْ بِ َما‬
ٌ ‫ض َّر عَن ُك ْم إِذَا فَ ِري‬
َ ‫ون ث ُ َّم إِذَا َكش‬
َ ‫ف ت َ ْعلَ ُم‬
‫ون‬
َ َ‫آت َ ْينَا ُه ْم فَت َ َمتَّعُواْ ف‬
َ ‫س ْو‬
"Allah buyurdu ki: İki ilah edinmeyin! O, ancak bir ilahdır. Öyleyse
Benden, yalnızca Benden korkun! Göklerde ve yerde ne varsa, O'nundur,
itaat, kulluk da (din de) O'nundur. O halde Allah'tan başkasından mı
korkuyorsunuz? Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra
size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız. Sonra da
sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak
koşarlar! Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle
yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati
bileceksiniz!" (en-Nahl 16/51-55)
Halbuki şeri’atlerdeki yasalarda farklılıklar sözkonusu olmaktadır örneğin
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in durumu, hicretten önce ve
hicretin ardından on küsur ay boyunca Beyt'ul Makdis’e yönelerek namaz
kılmıştı, Allah (celle celaluhu) daha sonra, Kabe’ye yönelterek kıbleyi
değiştirtdi. Bunun sonucu olarak şeri’atin bu kuralı değişti ancak her iki
durumda da –hem önce hemde sonra- din –ortak koşmaksızın yalnızca
Allah’a ibadet edilen İslam Dini- bir ve aynıydı. Sahihi Buhari ve (Sahihi)
Müslim’de (rivayet edildiğine göre) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuştur:
ٌ‫احد‬
َ ‫ أ ُ َّم َهات ُ ُه ْم‬،ٍ‫َواْل َ ْنبِيَا ُء إِ ْخ َوةٌ ِلعَالَّت‬
ِ ‫ َودِينُ ُه ْم َو‬،‫شتَّى‬
"Enbiya (Peygamberler), farklı annelerden olan kardeşler gibidirler. Fakat
onların dini birdir." (Buhari; Müslim)
Yani, şeri’atleri farklı olsa da dinleri bir ve aynıdır. Allah (celle celaluhu)
şöyle buyurmaktadır:
‫سى‬
َ ‫ش ََر‬
َّ ‫صى ِب ِه نُوحا ً َوالَّذِي أ َ ْو َح ْي َنا ِإلَ ْيكَ َو َما َو‬
َّ ‫ِين َما َو‬
َ ‫ص ْينَا ِب ِه ِإب َْرا ِهي َم َو ُمو‬
ِ ‫ع َلكُم ِم َن الد‬
َ ‫علَى ا ْل ُمش ِْر ِك‬
َ ‫سى أ َ ْن أَقِي ُموا الد‬
‫ين َما ت َ ْدعُو ُه ْم إِلَ ْي ِه ا ََّّللُ يَجْ تَبِي‬
َ ‫ِين َو َال تَتَفَ َّرقُوا فِي ِه َكبُ َر‬
َ ‫َو ِعي‬
‫يب‬
ُ ‫ِإلَ ْي ِه َمن َيشَا ُء َو َي ْهدِي ِإلَ ْي ِه َمن يُ ِن‬
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin! diye Nuh'a tavsiye ettiğini,
sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah
size de din (teşri) kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah'a ortak
koşanlara ağır geldi." (eş-Şuara 42/13);
6
َ َ‫اَّللِ الَّتِي ف‬
ُ‫الدين‬
َ ‫اس‬
ِ َ‫اَّللِ ذَ ِلك‬
َّ ‫ق‬
َّ َ‫ِين َحنِيفا ً فِ ْط َرة‬
َ َّ‫ط َر الن‬
ِ ‫فَأَقِ ْم َوجْ َهكَ ِللد‬
ِ ‫علَ ْي َها َال ت َ ْبدِي َل ِل َخ ْل‬
َ ‫ون ُمنِي ِب‬
َ ‫اس َال يَ ْعلَ ُم‬
‫ص َالةَ َو َال ت َ ُكونُوا ِم َن‬
َّ ‫ين ِإلَ ْي ِه َواتَّقُو ُه َوأَقِي ُموا ال‬
ِ َّ‫ا ْلقَ ِي ُم َولَ ِك َّن أ َ ْكث َ َر الن‬
َ ‫ب ِب َما لَدَي ِْه ْم فَ ِر ُح‬
َ ‫ين ِم َن الَّ ِذ‬
َ ‫ا ْل ُمش ِْر ِك‬
‫ون‬
ِ ‫ين فَ َّرقُوا دِينَ ُه ْم َوكَانُوا‬
ٍ ‫شيَعا ً ُك ُّل ِح ُْز‬
"Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o
fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için
hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak
insanların çoğu bilmezler. Gönülden katıksız bağlılar olarak, O'na yönelin
ve O'ndan korkup sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden
olmayın. (O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de
parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç
duymaktadır." (er-Rum 30/30-32);
َّ ‫س ُل ُكلُوا ِم َن ال‬
َ ُ‫صا ِلحا ً إِنِي ِب َما ت َ ْع َمل‬
‫ع ِلي ٌم َوإِ َّن َه ِذ ِه أ ُ َّمت ُ ُك ْم‬
َ ‫ون‬
ِ ‫طيِبَا‬
َ ‫ت َوا ْع َملُوا‬
ُ ‫الر‬
ُّ ‫يَا أَيُّ َها‬
َّ َ‫ون فَتَق‬
‫ب ِب َما لَدَي ِْه ْم فَ ِر ُحو َن‬
ِ ‫أ ُ َّمةً َو‬
ٍ ‫طعُوا أ َ ْم َر ُهم َب ْينَ ُه ْم ُزبُرا ً ُك ُّل ِح ُْز‬
ِ ُ‫احدَةً َوأَنَا َربُّ ُك ْم فَاتَّق‬
"Ey Peygamberler! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben
sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim. İşte sizin ümmetiniz bir tek
ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup sakının. Ne
var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup
kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler."
(el-Mü’minun 23/51-53)
Yine peygamberler hakkında şöyle demektedir:
‫ُون‬
ِ ‫ِإ َّن َه ِذ ِه أ ُ َّمت ُ ُك ْم أ ُ َّمةً َو‬
ِ ‫احدَةً َوأَنَا َربُّ ُك ْم فَا ْعبُد‬
"Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenlerin tabi olduğu
İslam) bir tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de
sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin." (el-Enbiya 21/92)
Ümmet kelimesi din olarak açıklanmıştır yani (ayette) dininiz bir ve
aynıdır (denilmektedir). Allah (celle celaluhu)’nun buyruğu gibidir:
َ ‫علَى آث َ ِار ِهم ُّم ْهتَد‬
َ‫س ْلنَا ِمن قَ ْب ِلك‬
َ ‫علَى أ ُ َّم ٍة َوإِنَّا‬
َ ‫بَ ْل قَالُوا إِنَّا َو َج ْدنَا آبَاءنَا‬
َ ‫ُون َو َكذَ ِلكَ َما أ َ ْر‬
َ ُ‫علَى آث َ ِار ِهم ُّم ْقت َد‬
‫ون‬
َ ‫علَى أ ُ َّم ٍة َوإِنَّا‬
َ ‫ِير ِإ َّال قَا َل ُمتْ َرفُو َها ِإنَّا َو َج ْدنَا آبَاءنَا‬
ٍ ‫فِي قَ ْريَ ٍة ِمن نَّذ‬
"Hayır; dediler ki: Gerçekten atalarımızı bir din (ümmet) üzerinde bulduk
ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete)
yönelmiş (kimse)leriz. İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir
7
memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde
şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: Gerçekten biz,
atalarımızı bir din (ümmet) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların
izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." (ez-Zuhfruf 43/22-23)
Eğer, ümmet kelimesinin anlamı insanlardır denilirse, bu durumda dahi
(bizim verdiğimiz) mana aynıdır yani, insanlığı yalnız Allah’a ibadete
çağırmak (manasında). Tıpkı Allah (subhanehu ve teala)’nın buyurduğu
üzere:
‫سى‬
َ ‫ش ََر‬
َّ ‫صى ِب ِه نُوحا ً َوالَّذِي أ َ ْو َح ْي َنا ِإلَ ْيكَ َو َما َو‬
َّ ‫ِين َما َو‬
َ ‫ص ْينَا ِب ِه ِإب َْرا ِهي َم َو ُمو‬
ِ ‫ع َلكُم ِم َن الد‬
َ ‫علَى ا ْل ُمش ِْر ِك‬
َ ‫سى أ َ ْن أَقِي ُموا الد‬
‫ين َما ت َ ْدعُو ُه ْم إِلَ ْي ِه ا ََّّللُ يَجْ تَبِي‬
َ ‫ِين َو َال تَتَفَ َّرقُوا فِي ِه َكبُ َر‬
َ ‫َو ِعي‬
‫يب‬
ُ ‫ِإلَ ْي ِه َمن َيشَا ُء َو َي ْهدِي ِإلَ ْي ِه َمن يُ ِن‬
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!" (eş-Şura 42/13);
‫ُون‬
ِ ُ‫سو ٍل ِإ َّال ن‬
َ ‫َو َما أ َ ْر‬
ُ ‫س ْلنَا ِمن قَ ْب ِلكَ ِمن َّر‬
ِ ‫وحي ِإلَ ْي ِه أَنَّهُ َال ِإلَهَ ِإ َّال أَنَا فَا ْعبُد‬
"Senden önce hiçbir rasul göndermedik ki ona: Benden başka ilah yoktur;
şu halde Bana kulluk edin! diye vahyetmiş olmayalım." (el-Enbiya 21/25);
َ ‫الرحْ َم ِن آ ِل َهةً يُ ْعبَد‬
‫ُون‬
ْ ‫َوا‬
َ ‫سأ َ ْل َم ْن أ َ ْر‬
ُ ‫س ْلنَا ِمن قَ ْب ِلكَ ِمن ُّر‬
َّ ‫ُون‬
ِ ‫س ِلنَا أ َ َجعَ ْلنَا ِمن د‬
"Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahman
(olan Allah)'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?"
(ez-Zuhruf 43/45);
َّ ‫سوالً أ َ ِن ا ْعبُدُواْ اَّللَ َواجْ ت َ ِنبُواْ ال‬
ُ ‫طا‬
ُ ‫َولَقَ ْد َب َعثْنَا ِفي ك ُِل أ ُ َّم ٍة َّر‬
ُ‫غوتَ فَ ِم ْن ُهم َّم ْن َهدَى اَّلل‬
ُ ‫ض فَان‬
َ ‫َان عَاقِبَةُ ا ْل ُمك َِذ ِب‬
َ ‫ْف ك‬
َّ ‫علَ ْي ِه ال‬
‫ين‬
َ ْ‫َو ِم ْن ُهم َّم ْن َحقَّت‬
َ ‫ظ ُرواْ َكي‬
ِ ‫ِيرواْ فِي اْل َ ْر‬
ُ ‫ضاللَةُ فَس‬
"Andolsun ki Biz, Allah'a kulluk edin ve Tağut'tan sakının! diye
(emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik." (en-Nahl
16/36);
‫ون‬
ِ ُ‫ِعبَا ِد ِه أ َ ْن أَنذ ُِرواْ أَنَّهُ الَ إِلَـهَ إِالَّ أَنَا ْ فَاتَّق‬
"Allah kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile:
Benden başka ilah olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve Benden korkun!
diye gönderir." (en-Nahl 16/2)
Bütün peygamberler, Allah (subhanehu ve teala)’nın belirttiği üzere Nuh
8
(aleyhi selam) şöyle demektedir:
َ ‫علَى اَّللِ َوأ ُ ِم ْرتُ أ َ ْن أَك‬
‫س ِل ِمي َن‬
َ َّ‫ي ِإال‬
ْ ‫ُون ِم َن ا ْل ُم‬
َ ‫فَ ِإن ت َ َولَّ ْيت ُ ْم فَ َما‬
َ ‫سأ َ ْلتُكُم ِم ْن أَجْ ٍر ِإ ْن أَجْ ِر‬
"Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim
ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam
emrolundu." (Yunus 10/72)
Halilullah İbrahim (aleyhi selam) hakkında da şöyle buyurmaktadır:
َ ‫ب ا ْلعَالَ ِم‬
‫وب يَا بَ ِن َّي‬
َّ ‫ين َو َو‬
ْ َ ‫س ِل ْم قَا َل أ‬
ْ َ ‫ِإ ْذ قَا َل لَهُ َربُّهُ أ‬
ُ ُ‫صى ِب َها ِإب َْرا ِهي ُم بَنِي ِه َويَ ْعق‬
ِ ‫سلَ ْمتُ ِل َر‬
َ ‫س ِل ُم‬
َ ‫ص َطفَى لَ ُك ُم الد‬
‫ون‬
ْ ‫إِ َّن اَّللَ ا‬
ْ ‫ِين فَالَ ت َ ُموت ُ َّن إَالَّ َوأَنتُم ُّم‬
"İbrahim'in (hanif) dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de
iyilerdendir. Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol! demiş, o da: Alemlerin
Rabbine boyun eğdim, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet
etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti. O halde
sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi)." (el-Bakara 2/130-132)
İbrahim (aleyhi selam) ve İsmail (aleyhi selam) şöyle demektedirler:
َ‫علَ ْينَا إِنَّكَ أَنت‬
َ ‫س َكنَا َوت ُ ْب‬
ْ ‫س ِل َمي ِْن لَكَ َو ِمن ذُ ِريَّتِنَا أ ُ َّمةً ُّم‬
ْ ‫َربَّنَا َواجْ عَ ْلنَا ُم‬
ِ ‫س ِل َمةً لَّكَ َوأ َ ِرنَا َمنَا‬
‫الر ِحي ُم‬
ُ ‫الت َّ َّو‬
َّ ‫اب‬
"Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenler (müslümanlar) kıl, neslimizden de
sana itaat eden (müslüman) bir ümmet çıkar." (el-Bakara 2/128)
Allah (azze ve celle), Musa (aleyhi selam)’ın şöyle dediğini aktarmaktadır:
َ ‫س ِل ِم‬
‫ين‬
ْ ‫سى يَا قَ ْو ِم إِن كُنت ُ ْم آ َمنتُم ِباَّللِ فَعَلَ ْي ِه ت َ َو َّكلُواْ ِإن كُنتُم ُّم‬
َ ‫َوقَا َل ُمو‬
"Ey kavmim! Eğer Allah'a inandıysanız ve O'na teslim olduysanız
(müslümansanız) sadece O'na güvenip dayanın." (Yunus 10/84)
Musa (aleyhi selam)’a iman eden büyücülere hakkında şöyle
buyurmaktadır:
َ ‫س ِل ِم‬
‫ين آ َمنَّا ِإالَّ أ َ ْن َو َما ت َن ِق ُم ِمنَّا‬
َ ‫ت َر ِبنَا لَ َّما َجاءتْنَا َربَّنَا أ َ ْف ِر ْغ‬
ِ ‫ِبآيَا‬
َ ‫علَ ْينَا‬
ْ ‫صبْرا ً َوت َ َوفَّنَا ُم‬
"Sen sadece Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için
9
bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman
olarak canımızı al, dediler." (el-A’raf 7/126);
ْ‫سلَ ُموا‬
َ َ ‫ِإنَّا أ‬
َ ‫ون الَّذ‬
َ ُّ‫ور يَحْ ُك ُم ِب َها النَّ ِبي‬
ْ َ ‫ِين أ‬
ٌ ُ‫نُز ْلنَا الت َّ ْو َراةَ فِي َها ُهدًى َون‬
"Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Teslim
(müslüman) olmuş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi." (elMa’ide 5/44)
Yusuf es-Sıddık (aleyhi selam) hakkında, onun şöyle dediğini
aktarmaktadır:
َ ‫صا ِل ِح‬
‫ين‬
َّ ‫س ِلما ً َوأ َ ْل ِح ْقنِي بِال‬
ْ ‫ت َ َوفَّنِي ُم‬
"Beni müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat!" (Yusuf 12/101)
(Saba Melikesi) Belkıs şöyle demektedir:
َ ‫ب ا ْل َعالَ ِم‬
َ ‫سلَ ْي َم‬
‫ين‬
ْ َ ‫ب ِإ ِني َظلَ ْمتُ نَ ْفسِي َوأ‬
ُ ‫سلَ ْمتُ َم َع‬
ِ ‫ان ِ ََّّللِ َر‬
ِ ‫َر‬
"Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman ile beraber
alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim (müslüman) oldum." (en-Neml 27/44)
(İsa) Mesih (aleyhi selam)’ın havarilerine dair şöyle buyurmaktadır:
َ ‫س ِل ُم‬
َ ‫َو ِإ ْذ أ َ ْو َحيْتُ ِإلَى ا ْل َح َو ِار ِي‬
ْ ‫سو ِلي قَالُ َواْ آ َمنَّا َوا‬
‫ون‬
ْ ‫ش َه ْد ِبأَنَّنَا ُم‬
ِ ‫ين أ َ ْن‬
ُ ‫آمنُواْ ِبي َوبِ َر‬
"Hani havarilere: Bana ve peygamberime iman edin! diye ilham etmiştim.
Onlar (da): İman ettik, bizim Allah'a teslim olmuş kimseler (müslümanlar)
olduğumuza sen de şahit ol! demişlerdi." (el-Ma’ide 5/111)
Allah (subhanehu ve teala) şöyle buyurmaktadır:
‫س ِط الَ ِإلَـهَ ِإالَّ ُه َو ا ْل َع ُِزي ُُز‬
ْ ‫ش َِهدَ اَّللُ أَنَّهُ الَ ِإلَـهَ ِإالَّ ُه َو َوا ْل َمالَ ِئكَةُ َوأ ُ ْولُواْ ا ْل ِع ْل ِم قَآ ِئ َما ً ِبا ْل ِق‬
ْ ‫سالَ ُم َو َما‬
َ ‫ف الَّذ‬
َ ‫ا ْل َح ِكي ُم إِ َّن الد‬
‫اب إِالَّ ِمن بَ ْع ِد َما َجاء ُه ُم‬
ْ ‫اإل‬
َ َ ‫ِين أ ُ ْوتُواْ ا ْل ِكت‬
َ َ‫اختَل‬
ِ ِ‫ِين ِعندَ اَّلل‬
‫ب‬
ِ ‫ا ْل ِع ْل ُم َب ْغيا ً َب ْينَ ُه ْم َو َمن َي ْكفُ ْر ِبآ َيا‬
َ ‫س ِري ُع ا ْل ِح‬
َ ِ‫ت اَّللِ فَ ِإ َّن اَّلل‬
ِ ‫سا‬
"Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler
ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler.
Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur. Allah nezdinde hak din
İslam'dır." (Al-i İmran 3/18-19)
10
Katade (rahimehullah), Allah (subhanehu ve teala)’nın:
َ ‫إِ َّن الد‬
ِ‫ِين ِعندَ اَّلل‬
‫سالَ ُم‬
ْ ‫اإل‬
ِ ‘Allah nezdinde hak din İslam'dır’ sözü hakkında şöyle der:
"Allah’tan başka tapılmaya layık ilah yoktur şehadeti ve Allah’tan gelen
herşeyi kabul. İşte bu, Allah’ın Kendisine şeri’at kıldığı ve peygamberlerini
gönderdiği, dostlarını hidayete erdirdiği (İslam) din(i)dir. Allah
(subhanehu ve teala) bundan başka bir din kabul etmemekte ve (bu dine)
tabi olanların dışında hiç kimseyi ödüllendirmemektedir."
Allah (azze ve celle), Kendisinin vahyetmediği bir dini şeri’at edinen yada
herhangi birşeyi –vahiyden hiçbir delili olmaksızın- helal yahut haram
kılan kimseleri kınamaktadır:
َّ ‫ِين َما لَ ْم يَأْذَن بِ ِه‬
ُ‫اَّلل‬
ِ ‫أ َ ْم لَ ُه ْم ش َُركَاء ش ََرعُوا لَ ُهم ِم َن الد‬
"Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var?"
(eş-Şura 42/21)
Allah (subhanehu ve teala) müşrikleri, Allah’ın haram kılmadığı şeyleri
haram kılmalarından ve Allah’ın haram kıldıklarını helal kılmalarından ve
böylelikle Allah’ın vahyetmediği bir dini şeri’at edinmelerinden dolayı şu
sözlerle kınamaktadır:
‫َاء‬
َ ‫احشَةً قَالُوا َو َج ْدنَا‬
َّ ‫اَّللُ أ َ َم َرنَا ِب َها قُ ْل ِإ َّن‬
َّ ‫علَ ْي َها آبَا َءنَا َو‬
ِ ‫اَّللَ َال يَأ ْ ُم ُر ِبا ْلفَحْ ش‬
ِ َ‫َو ِإذَا فَ َعلُوا ف‬
َ ‫اَّللِ َما َال ت َ ْعلَ ُم‬
َ ُ‫أَتَقُول‬
‫س ِج ٍد‬
َ ‫ون‬
َّ ‫علَى‬
ْ ‫س ِط َوأَقِي ُموا ُو ُجو َه ُك ْم ِعندَ ُك ِل َم‬
ْ ‫ون قُ ْل أ َ َم َر َربِي ِبا ْل ِق‬
َ ‫ين لَهُ ال ِد‬
َ ‫َوا ْدعُو ُه ُم ْخ ِل ِص‬
‫ين‬
"Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah
da bize bunu emretti derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı
bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? De ki: Rabbim adaleti emretti. Her
secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak
O'na yalvarın." (el-A’raf 7/28-29);
َّ ‫اَّللِ الَّتِي أ َ ْخ َر َج ِل ِعبَا ِد ِه َوال‬
َ ‫ق قُ ْل ِه َي ِللَّذ‬
‫ِين آ َمنُوا ِفي‬
ِ ‫طيِبَا‬
َّ َ‫قُ ْل َم ْن َح َّر َم ِزينَة‬
ِ ‫ت ِم َن‬
ِ ‫الر ْز‬
َ ‫ت ِلقَ ْو ٍم يَ ْعلَ ُم‬
‫ون قُ ْل ِإنَّ َما َح َّر َم َربِ َي‬
ِ ‫صةً يَ ْو َم ا ْل ِقيَا َم ِة َكذَ ِلكَ نُفَ ِص ُل ْاْيَا‬
َ ‫ا ْل َحيَا ِة الدُّ ْنيَا َخا ِل‬
‫اَّللِ َما لَ ْم يُنَ ُِز ْل‬
َّ ِ‫ق َوأَن تُش ِْركُوا ب‬
ِ ‫ا ْلفَ َو‬
َ ‫اح‬
ِ ْ ‫ش َما َظ َه َر ِم ْن َها َو َما بَ َط َن َو‬
ِ ‫اإلثْ َم َوا ْلبَ ْغ َي بِغَي ِْر ا ْل َح‬
َ ‫اَّللِ َما َال ت َ ْعلَ ُم‬
‫ون‬
َ ‫س ْل َطانًا َوأَن تَقُولُوا‬
َّ ‫علَى‬
ُ ‫ِب ِه‬
"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram
11
kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde
müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz. De ki:
Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı
aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı
ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (elA’raf 7/32-33);
َ ‫ج ِم ْنهُ ِلتُنذ َِر ِب ِه َو ِذ ْك َر ٰى ِل ْل ُم ْؤ ِم ِن‬
‫ين ات َّ ِبعُوا‬
ٌ ‫صد ِْركَ َح َر‬
َ ‫نُز َل ِإلَ ْيكَ فَ َال َيكُن ِفي‬
ٌ َ ‫المص ِكت‬
ِ ُ ‫اب أ‬
ً ‫نُز َل إِلَ ْيكُم ِمن َّر ِب ُك ْم َو َال تَت َّ ِبعُوا ِمن دُونِ ِه أ َ ْو ِليَا َء قَ ِل‬
َ ‫يال َّما تَذَك َُّر‬
‫ون‬
ِ ُ ‫َما أ‬
"Elif. Lam. Mim. Sad. (Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt
vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe
olmasın. Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da
başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!"
(el-A’raf 7/1-3)
Putperest (Müşrik)lerin ve Ehl-i Kitapdan Bid’atçıların Dini
Putperest (müşrik)lerin ve Ehl-i Kitab'dan bid’atçıların dinine gelince; bu
öyle bir dindir ki, Allah (subhanehu ve teala) hakkında hiçbirşey
indirmemiştir. Onlar ya, Allah (subhanehu ve teala) ile birlikte başkalarına
yalvarırlar yahut: "Onlara bizi Allah’a yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyoruz
derler" ve "Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir" derler. Veya
Allah (subhanehu ve teala)’ya, Allah’ın emretmediği yahut şeri'at
kılmadığı biçimde -Allah’ın emri hususunda Allah’a ortak koşanların ibadet
ettikleri şekilde- ibadette bulunurlar. Allah (subhanehu ve teala) şöyle
buyurmaktadır:
ْ‫سي َح ا ْبنَ َم ْر َي َم َو َما أ ُ ِّم ُرواْ إِّال َّ ِّل َي ْْعبُد ُوا‬
ِّ ‫ُون ه‬
ِّ ‫اّلل َوا ْل َم‬
َ ‫ات َّ َخذُواْ أ َ ْح َب‬
ِّ ‫ارهُ ْم َو ُر ْهبَانَ ُه ْم أ َ ْر َبابا ً ِّ همن د‬
َ‫ع َّما يُش ِّْركُون‬
َ ُ‫احدا ً ال َّ إِّلَـهَ إِّال َّ هُ َو سُ ْب َحانَه‬
ِّ ‫إِّلَـها ً َو‬
"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da
rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara
ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka –tapılmaya
layık- ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır." (etTevbe 9/31);
‫اس كُونُواْ ِّعبَادا ً ِّلهي ِّمن‬
ِّ َّ‫اب َوا ْل ُح ْك َم َوالنُّب ُ َّوةَ ث ُ َّم يَقُو َل ِّللن‬
‫َما كَانَ ِّلبَش ٍَر أَن يُ ْؤتِّيَهُ ه‬
َ َ ‫اّللُ ا ْل ِّكت‬
‫اب َوبِّ َما كُنت ُ ْم ت َ ْد ُرسُونَ َوالَ يَْ ْ ُم َركُ ْم‬
ِّ ‫ُون ه‬
َ َ ‫اّلل َولَـ ِّكن كُونُواْ َربَّانِّ ِّيهينَ بِّ َما كُنت ُ ْم تُْعَ ِّله ُمونَ ا ْل ِّكت‬
ِّ ‫د‬
12
َ‫س ِّل ُمون‬
ْ ‫أَن تَت َّ ِّخذُواْ ا ْل َمالَئِّكَةَ َوال ِّنهبِّ ِّيه ْينَ أ َ ْربَابا ً أَيَْ ْ ُم ُركُم بِّا ْلكُ ْف ِّر بَ ْْعدَ إِّ ْذ أَنتُم ُّم‬
"Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitab, hikmet ve peygamberlik
vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun!
demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve
öğretmekte olduğunuz Kitab uyarınca Rabbe halis kullar olunuz. Ve size:
Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin, diye de emretmez. Siz
müslüman olduktan sonra hiç size kafirliği emreder mi?" (Al-i İmran 3/7980);
َ‫ْف الض هُِّّر عَنكُ ْم َوالَ ت َ ْح ِّويالً أُولَـئِّكَ الَّ ِّذين‬
َ ‫قُ ِّل ا ْدعُواْ الَّ ِّذينَ َزع َْمتُم ِّ همن د ُونِّ ِّه َفالَ َي ْم ِّلكُونَ َكش‬
‫عذَابَهُ إِّ َّن‬
َ َ‫ب َويَ ْر ُجونَ َر ْح َمتَهُ َويَ َخافُون‬
ِّ ‫يَ ْدعُونَ يَ ْبتَغُونَ إِّلَى َر ِّبه ِّه ُم ا ْل َو‬
ُ ‫سيلَةَ أَيُّ ُه ْم أ َ ْق َر‬
ً ‫اب َر ِّبهكَ كَانَ َم ْحذُورا‬
َ
َ َ‫عذ‬
"(Rasulüm!) De ki: Allah'ı bırakıp da (ilah olduğunu) ileri sürdüklerinize
yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de
değiştirebilirler. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha
yakın olacak diye- vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar ve azabından
korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır." (el-İsra 17/5657)
Yani, putperest (müşrik)lerin kendilerine yalvardıkları kimseler,
Rabblerine yakınlaşabilmeyi kendileri arzu eder ve (bunun için) vesileler
ararlar. İbni Abbas (radiyallahu anhuma ecmain) ve Mücahid
(rahimehullah) şöyle demişlerdir:
"(Ayet'te mevzubahis edilen kimseler) İsa (aleyhi selam), onun annesi
(Meryem), Üzeyir (aleyhi selam), melekler, güneş, ay ve yıldızlardır. "
(ed-Durer el-Mansur, 4/189-190)
İbni Mes’ud (radiallahu anh) şöyle der: "İnsanlardan bir kısmı, cinlerden
bazılarına taparlardı. Cinler daha sonra İslamiyet’i kabul etti. Onlara tapan
kimseler bunu bilmelerine rağmen onlara tapmaya devam ettiler. (Ve
bundan dolayı) Allah (subhanehu ve teala) onları (bu ayette dile getirdiği
biçimde) kınadı." (ed-Durer el-Mansur, 4/190)
Bu sebeple, bu ayetin manasına yönelik bütün görüşlere göre Allah
(subhanehu ve teala) mahlukattan birine yalvaran kimseleri kınamaktadır,
gerçekte (kendisine yalvarılan) mahlukun bizzat kendisi Allah’a ibadet
etmekte, (Allah’a) yakınlaşmanın yollarını aramakta ve (Allah’tan) umup
13
(Allah’tan) korkmaktadır. (Kendisine yalvarılanlara) melekler,
peygamberler ve insan ve cinlerden salih kimseler dahildir. Allah
(subhanehu ve teala)’ya yakın olan ve (bundan dolayı) yüceltilmiş
kimselere yalvarmak caiz olmadığına göre, Allah’a itaatsizlik eden şeytan
ve cinlere yalvarmak daha da fazla caiz değildir. Ayet, kısıtlamada
bulunmaksızın, Allah’tan başkasına yalvaranlara işaret etmektedir. Allah
(azze ve celle) kendisine yalvarılan şahsın kendisine yalvaran kimselerden
bir kötülüğü defedemeyeceği bilakis ona kötülük yükleyeceği hususunu
aşikar hale getiriyor başka bir yerde buyurduğu üzere:
ِ ِّ ‫اوا‬
ِّ َّ ‫ُون‬
ِّ ‫ت َو َال فِّي ْال َ ْر‬
َّ ‫اّلل َال يَ ْم ِّلكُونَ ِّمثْقَا َل ذَ َّر ٍة فِّي ال‬
َ ‫س َم‬
ِّ ‫قُ ِّل ا ْدعُوا الَّ ِّذينَ َزع َْمتُم ِّ همن د‬
ُ‫شفَاعَةُ ِّعندَهُ إِّ َّال ِّل َم ْن أ َ ِّذنَ لَه‬
َّ ‫ير َو َال تَنفَ ُع ال‬
ِّ ‫يه َما ِّمن‬
ٍ ‫ش ْر ٍك َو َما لَهُ ِّم ْن ُهم ِّ همن َظ ِّه‬
ِّ ِّ‫َو َما لَ ُه ْم ف‬
‫ي ا ْل َك ِّبي ُر‬
َ ‫َحتَّى ِّإذَا فُ ِّ هز‬
َّ ‫ع عَن قُلُو ِّب ِّه ْم قَالُوا َماذَا قَا َل َربُّكُ ْم قَالُوا ا ْل َح‬
ُّ ‫ق َوهُ َو ا ْل َْع ِّل‬
"(Müşriklere) de ki: Allah'tan başka ilah saydığınız şeyleri çağırın! Onlar
ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların
buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu.
Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati
fayda vermez." (Sebe 34/22-23)
Dolayısıyla Allah (celle celaluhu), mahlukatın tıpkı yönetimde bir payı
olmadığı ve Allah’a herhangi bir şekilde yardım etmediği gibi (kainatın
idaresi hususunda) hakimiyeti de yoktur. Onun tek yapabildiği şefaattir ki
Allah (azze ve celle) ona şefaat edebilme iznini bahşetmediği müddetçe
(şefaat hakkı da) yoktur. Allah (azze ve celle) şöyle buyuruyor:
ُ َ‫اّلل َما الَ ي‬
‫اّلل ق ُ ْل‬
ِّ ‫ض ُّرهُ ْم َوالَ يَنفَْعُ ُه ْم َويَقُولُونَ َهـؤُالء شُفَْعَا ُؤنَا ِّعندَ ه‬
ِّ ‫ُون ه‬
ِّ ‫َويَ ْْعبُدُونَ ِّمن د‬
َ‫ش ِّركُون‬
ْ ُ‫ع َّما ي‬
ِّ ‫اوا‬
َ ‫ ِ سُ ْب َحانَهُ َوتَْعَالَى‬
ِّ ‫ت َوالَ فِّي ال َ ْر‬
َّ ‫اّلل بِّ َما الَ يَ ْْعلَ ُم فِّي ال‬
َ ‫س َم‬
َ ‫أَتُنَبِّهئ ُونَ ه‬
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere
tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De
ki: Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz? Haşa! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir."
(Yunus 10/18);
‫ش ِّفيع لَّْعَلَّ ُه ْم‬
َ َ‫ي َوال‬
َ ‫َوأَنذ ِّْر بِّ ِّه الَّ ِّذينَ يَ َخافُونَ أَن ي ُ ْح‬
َ ‫ش ُرواْ إِّلَى َربِّه ِّه ْم لَ ْي‬
ٌّ ‫س لَ ُهم ِّ همن د ُونِّ ِّه َو ِّل‬
َ‫َيتَّقُون‬
"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile)
uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır;
14
belki sakınırlar." (el-En’am 6/51);
َ ‫َوذَ ِّر الَّ ِّذينَ ات َّ َخذُواْ دِّينَ ُه ْم لَ ِّْعبا ً َولَ ْهوا ً َو‬
‫س َل نَ ْفس ِّب َما‬
َ ‫غ َّرتْ ُه ُم ا ْل َحيَاة ُ الد ُّ ْنيَا َوذَ ِّ هك ْر بِّ ِّه أَن ت ُ ْب‬
‫اّلل‬
ِّ ‫ُون ه‬
َ ‫َك‬
َ ‫سبَتْ لَ ْي‬
ِّ ‫س لَ َها ِّمن د‬
"Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için Kur'an
ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı."
(el-En’am 6/70);
‫علَى ا ْل َْع ْر ِّش َما‬
ِّ ‫اوا‬
َ ‫ست َ َوى‬
ِّ ‫ ِ َو َما َب ْينَ ُه َما فِّي‬
َ َ‫اّللُ الَّذِّي َخل‬
َ ‫ت َو ْال َ ْر‬
ْ ‫ست َّ ِّة أَيَّ ٍام ث ُ َّم ا‬
َّ ‫ق ال‬
َّ
َ ‫س َم‬
َ‫يع أَفَ َال تَتَذَ َّك ُرون‬
َ ‫ي ٍ َو َال‬
‫لَكُم ِّ همن د ُونِّ ِّه ِّمن َو ِّل ه‬
ٍ ‫ش ِّف‬
"Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan,
sonra arşa istiva eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir
şefaatçınız vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?" (es-Secde 32/4);
‫علَى ا ْل َْع ْر ِّش ي ُدَ ِّبه ُر‬
ِّ ‫اوا‬
َ ‫ست َ َوى‬
ِّ ‫ ِ ِّفي‬
َ َ‫اّللُ الَّذِّي َخل‬
َ ‫ت َوال َ ْر‬
ْ ‫ست َّ ِّة أَيَّ ٍام ث ُ َّم ا‬
َّ ‫ق ال‬
‫ِّإ َّن َربَّكُ ُم ه‬
َ ‫س َم‬
َ‫اّللُ َربُّكُ ْم فَا ْعبُد ُوهُ أَفَالَ تَذَ َّك ُرون‬
َ ‫ال َ ْم َر َما ِّمن‬
‫يع ِّإال َّ ِّمن بَ ْْع ِّد ِّإ ْذنِّ ِّه ذَ ِّلكُ ُم ه‬
ٍ ‫ش ِّف‬
"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri
yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. Onun izni olmadan hiç
kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin.
Hala düşünmüyor musunuz!" (Yunus 10/3);
‫شفَ ُع ِّع ْندَهُ إِّال َّ بِّ ِّإ ْذ ِّن ِّه‬
ْ َ‫َمن ذَا الَّذِّي ي‬
"İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?" (el-Bakara 2/255);
‫اّللُ ِّل َمن يَشَا ُء‬
ِّ ‫اوا‬
َ ‫عت ُ ُه ْم‬
َ ‫شفَا‬
َ ‫ت َال ت ُ ْغنِّي‬
َّ َ‫ش ْيئا ً إِّ َّال ِّمن بَ ْْع ِّد أَن يَْْذَن‬
َّ ‫َوكَم ِّ همن َّملَ ٍك فِّي ال‬
َ ‫س َم‬
‫َويَ ْرضَى‬
"Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu
kimse için Allah'ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz." (en-Necm
53/26)
Dalalet Ehli, Allah’tan Bir Yetkiye Dayanmayan ve Ne Olduğu
Bilinmeyen Bir Varlığın Dinine Davet Eder
Dalalet Ehli, davet ettikleri dine dair Allah’tan bir yetki ve vahiy
bulunmayan, ne olduğu bilinmeyen bir varlığın dinine davet eder. Allah
15
(celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:
‫ق َوأَن‬
ِّ ‫ي ا ْلفَ َو‬
َ ‫اح‬
ِّ ‫ش َما َظ َه َر ِّم ْن َها َو َما بَ َطنَ َو‬
َ ‫اإلثْ َم َوا ْلبَ ْغ‬
َ ‫قُ ْل إِّنَّ َما َح َّر َم َر ِّبه‬
ِّ ‫ي ِّبغَ ْي ِّر ا ْل َح ه‬
َ‫اّلل َما الَ ت َ ْْعلَ ُمون‬
ِّ ‫علَى ه‬
َ ْ‫اّلل َما لَ ْم يُنَ ِّ هز ْل بِّ ِّه سُ ْل َطانا ً َوأَن تَقُولُوا‬
ِّ ‫تُش ِّْركُواْ بِّ ه‬
"De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı
aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı
ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (elA’raf 7/33);
َ‫ع َّما كُنت ُ ْم ت َ ْفت َ ُرون‬
َ ‫سَْلُ َّن‬
ِّ ‫َو َي ْج َْعلُونَ ِّل َما الَ َي ْْعلَ ُمونَ نَ ِّصيبا ً ِّ هم َّما َر َز ْقنَاهُ ْم ت َ ه‬
ْ ُ ‫اّلل لَت‬
"Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri
şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira etmekte
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!" (en-Nahl 16/56)
Allah (celle celaluhu) Firavunun Milletinden mü’min kulları hakkında
onların şöyle dediklerini aktarır:
‫ش ِّركَ ِّب ِّه‬
ْ ُ ‫اّلل َوأ‬
ِّ َّ ِّ‫َويَا قَ ْو ِّم َما ِّلي أ َ ْدعُوكُ ْم إِّلَى النَّ َجا ِّة َوت َ ْدعُونَنِّي إِّلَى النَّ ِّار ت َ ْدعُونَنِّي ِّل َ ْكفُ َر ب‬
‫يز ا ْلغَفَّ ِّار‬
ِّ ‫س ِّلي ِّب ِّه ِّع ْلم َوأَنَا أ َ ْدعُوكُ ْم ِّإلَى ا ْل َْع ِّز‬
َ ‫َما لَ ْي‬
"Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe
çağırıyorsunuz. Siz beni, Allah'ı inkar etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri
O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, aziz ve çok bağışlayan
Allah'a davet ediyorum. Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin
dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur." (Ğafir 40/41-43)
Allah (celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:
َّ ‫س لَ ُهم ِّب ِّه ِّع ْلم َو َما ِّلل‬
‫ظا ِّل ِّمينَ ِّمن‬
ِّ َّ ‫ُون‬
َ ‫اّلل َما لَ ْم يُنَ ِّ هز ْل ِّب ِّه سُ ْل َطانا ً َو َما لَ ْي‬
ِّ ‫َويَ ْْعبُدُونَ ِّمن د‬
‫ير‬
ٍ ‫نَّ ِّص‬
"Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği,
kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar.
Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur." (el-Hac 22/71)
(Buradaki) yetki/izin Allah (subhanehu ve teala)’dan gönderilen vahiydir.
Allah (subhanehu ve teala) şöyle buyurmaktadır:
16
َ َ ‫أ َ ْم أ‬
َ‫علَ ْي ِّه ْم سُ ْل َطانا ً فَ ُه َو يَت َ َكلَّ ُم بِّ َما كَانُوا بِّ ِّه يُش ِّْركُون‬
َ ‫نز ْلنَا‬
"Yoksa onlara bir kesin delil (vahiy) indirdik de, o delil, müşrik olmalarını
mı söylüyor?" (er-Rum 30/35);
َ َ ‫س َّم ْيت ُ ُمو َها أَنت ُ ْم َوآبَا ُؤكُم َّما أ‬
‫ان‬
ْ َ ‫ي ِّإ َّال أ‬
َّ ‫نز َل‬
َ ‫س َماء‬
ٍ ‫اّللُ ِّب َها ِّمن سُ ْل َط‬
َ ‫ِّإ ْن ِّه‬
"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey
değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir." (en-Necm 53/23)
Bu vahyedilmiş din, Allah (azze ve celle)’nin şeri’at kıldığı dinden başkası
değildir. Oysa dalalet ehli öyle bir dine tabidirlerki, vahyedilmiş şeri’at ile
uyuşmadığı gibi ne de onların bu konuda ilmi vardır. Aslında onların
yaptıkları şey, boş hevalarını takip etmektir ve bunun hevalarını tatmin
etmekte olduğunu buldular. Bu sebeple hak üzere olan alimler, şeri’ate ve
ilme tabi olmaya ve çağırmakta ve bu iki prensibe uymaksızın ibadette
bulunan kimseleri Allah (azze ve celle)’nin kınadığı gibi kınamaktadırlar:
َّ ‫س لَ ُهم ِّب ِّه ِّع ْلم َو َما ِّلل‬
‫ظا ِّل ِّمينَ ِّمن‬
ِّ َّ ‫ُون‬
ُ ‫اّلل َما لَ ْم يُنَ ِّ هز ْل ِّب ِّه‬
َ ‫س ْل َطانا ً َو َما لَ ْي‬
ِّ ‫َو َي ْْعبُدُونَ ِّمن د‬
‫ير‬
ٍ ‫نَّ ِّص‬
"Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği,
kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar.
Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur." (el-Hac 22/71)
Bundan dolayı Allah (azze ve celle) dalalet ehlinden (yaptıkları amellere
delil teşkil edecek) ilim ve (Allah’ın onlardan bu amelleri kabul ettiğini
gösteren) izin talep etmektedir:
ُ‫ف ت َ َرانِّي فَلَ َّما ت َ َجلَّى َربُّه‬
ْ ‫قَا َل لَن ت َ َرانِّي َولَـ ِّك ِّن انظُ ْر إِّلَى ا ْل َجبَ ِّل فَ ِّإ ِّن ا‬
َ َ‫ستَقَ َّر َمكَانَهُ ف‬
َ ‫س ْو‬
ً ‫ص ِّْعقا‬
َ ‫سى‬
َ ‫ِّل ْل َج َب ِّل َج َْعلَهُ دَ هكا ً َو َخ َّر مو‬
"De ki: O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana
ilimle söyleyin." (el-En’am 6/143)
Bunun sonucu olarak, hak üzere olan kimse söylediği ve inandığı şey
hakkında ilim sahibi olandır diğer yandan söylediği ve inandığı şeyi
destekleyici ilme sahip olmayan kimse Allah (azze ve celle) hakkında
yalanlar/iftiralar yaymaktadır. Allah (azze ve celle) şöyle buyurmaktadır:
17
ْ َ‫اّللُ ِّمن ف‬
‫ض ِّل ِّه‬
ْ ‫اّللُ َو َرسُولُهُ َوقَالُواْ َح‬
‫سيُ ْؤتِّينَا ه‬
‫سبُنَا ه‬
‫َولَ ْو أَنَّ ُه ْم َرض ُْواْ َما آتَاهُ ُم ه‬
َ ُ‫اّلل‬
َ‫اّلل َرا ِّغبُون‬
ِّ ‫سولُهُ ِّإنَّا ِّإلَى ه‬
ُ ‫َو َر‬
"De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helal, bir kısmını da
haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a
iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus 10/59);
‫ِّب ِّإ َّن‬
ِّ ‫علَى ه‬
َ ْ‫ِّب َهـذَا َحالَل َو َهـذَا َح َرام ِّلهت َ ْفت َ ُروا‬
ِّ ‫ف أ َ ْل‬
َ ‫اّلل ا ْل َكذ‬
َ ‫سنَتُكُ ُم ا ْل َكذ‬
ُ ‫َوالَ تَقُولُواْ ِّل َما ت َ ِّص‬
َ‫ِّب الَ يُ ْف ِّل ُحون‬
ِّ ‫علَى ه‬
َ َ‫الَّ ِّذينَ َي ْفت َ ُرون‬
َ ‫اّلل ا ْل َكذ‬
"Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: Bu helaldir, şu da haramdır
demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz
Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler." (en-Nahl 16/116);
‫عد ٌُّو‬
َّ ‫ت ال‬
ِّ ‫ ِ َحالَالً َطيِّهبا ً َوالَ تَت َّ ِّبْعُواْ ُخطُ َوا‬
َ ‫ان إِّنَّهُ لَكُ ْم‬
ِّ ‫اس كُلُواْ ِّم َّما فِّي ال َ ْر‬
ُ َّ‫يَا أَيُّ َها الن‬
ِّ ‫ش ْي َط‬
َ‫اّلل َما الَ ت َ ْْعلَ ُمون‬
ِّ ‫علَى ه‬
َ ْ‫وء َوا ْلفَ ْحشَاء َوأَن تَقُولُوا‬
ِّ ‫س‬
ُّ ‫ُّمبِّين إِّنَّ َما يَْ ْ ُم ُركُ ْم بِّال‬
"Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yeyin,
şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size
ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
emreder." (el-Bakara 2/168-169);
‫ق‬
ِّ ‫علَى ه‬
َ ْ‫ب الَ ت َ ْغلُواْ ِّفي دِّي ِّنكُ ْم َوالَ تَقُولُوا‬
ِّ ‫َيا أ َ ْه َل ا ْل ِّكتَا‬
ِّ ‫اّلل ِّإال َّ ا ْل َح ه‬
"Ey Ehl-i Kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten
başkasını söylemeyin." (en-Nisa 4/171);
‫سيُ ْغفَ ُر لَنَا‬
َ ‫اب يَْ ْ ُخذُونَ ع ََر‬
َ َ‫ ِ َهـذَا ال ْدنَى َويَقُولُون‬
َ َ ‫ف ِّمن بَ ْْع ِّد ِّه ْم َخ ْلف َو ِّرثُواْ ا ْل ِّكت‬
َ َ‫فَ َخل‬
َّ ‫اّلل ِّإال‬
ِّ ‫علَى ه‬
َ ْ‫ب أَن ال َّ ِّيقُولُوا‬
َ ‫َو ِّإن َيْْتِّ ِّه ْم ع ََر ِ ِّ همثْلُهُ َيْ ْ ُخذُوهُ أَلَ ْم ي ُ ْؤ َخ ْذ‬
ُ ‫علَ ْي ِّهم ِّ هميثَا‬
ِّ ‫ق ا ْل ِّكتَا‬
َ‫سكُون‬
َّ ‫ا ْل َح‬
ِّ ‫ق َود ََرسُواْ َما فِّي ِّه َوالد َّا ُر‬
َّ ‫اآلخ َرة َخ ْير ِّلهلَّ ِّذينَ يَتَّقُونَ أَفَالَ ت َ ْْع ِّقلُونَ َوالَّ ِّذينَ يُ َم‬
َ‫ص ِّل ِّحين‬
ْ ‫صالَةَ إِّنَّا الَ ن ُ ِّضي ُع أ َ ْج َر ا ْل ُم‬
َّ ‫ب َوأَقَا ُمواْ ال‬
ِّ ‫بِّا ْل ِّكتَا‬
"Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını
alıp, nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek Kitab'a varis olan birtakım kötü
kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar.
Peki, Kitab'da Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine
dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitab'dakini okumamışlar
mıydı? Ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınız ermiyor
mu? Kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle
iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz." (el-A’raf 7/169-170)
18
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den Hadis Rivayet Eden
İki Çeşit İnsan
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den Hadis rivayet eden iki çeşit
insan vardır: Sıdk ve zabt ehli olanlar ile sıdk ve zabt ehli olmayanlar. Bu
ikinci kategoride olanlar (Rasulullah adına) kasıtlı olarak yalan
söyleyenlerdir ancak çoğunluğu kasıtlı yalan söylemeyen fakat zayıf hafıza
sebebiyle yalan rivayet etme olasılığı bulunanlardır. Alimler (bu ikinci
kategoride olan kimseleri) her iki çeşit insanı, dinde eksiltme yada
arttırma olmaması için eleştirye tabi tutmuşlardır. Kendi görüşleri,
araştırmaları, anlayışlarına ve kalplerinin hoşnut kaldığı şeylere dayanarak
konuşanlara gelince; bunların sözleri iki çeşittir: Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) ile uyuşan herşey doğru ve ona muhalefet eden herşey
de yanlıştır. Bu insanların çoğu bilerek hata etmezler ancak kasıtsız olarak
hataya düşer, ama bazıları da varki doğru olmayan sözü –hakikat başka
şekilde olsa da- bilinçli olarak söyler.
Peygamberlerden Sonra En Faziletli Kimseler
Peygamberlerden sonra en faziletli kimseler, en doğru ilim ve din sahibi
olan, Allah’ın kopması mümkün olmayan ipine en sıkı sarılan ve İslam’ı en
yakın takip eden sahabelerdir. Şüphesiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in ümmeti en faziletli ümmet, sahabeler de bu ümmet içindeki en
faziletli kimselerdir. Sahih’te, birçok değişik lafız ile Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)’in şöyle dediği kayıtlı bulunmaktadır:
َ ‫ ث ُ َّم الَّذ‬،‫ِين يَلُونَ ُه ْم‬
َ ‫ ث ُ َّم الَّذ‬،‫اس قَ ْرنِي‬
‫ِين يَلُونَ ُه ْم‬
ِ َّ‫َخي ُْر الن‬
"İnsanların hayırlısı benim asrım(daki sahabelerim)dir. Sonra onlara yakın
olan (tabii’den olan)lardır. Sonra onlara yakın olanlardır (yani tabiilerin
tabiileri; etba-i tabiin’dir)." (Buhari; Müslim)
Allah (subhanehu ve teala) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara
güzellikle tabi olanlardan razı olduğunu bildirmektedir:
َ ‫ص ِار َوالَّذ‬
َ ‫اج ِر‬
َ ُ‫ون اْل َ َّول‬
َ ُ‫سا ِبق‬
‫ع ْن ُه ْم‬
َ ُ‫ان َّر ِض َي اَّلل‬
َ ‫ين َواْلَن‬
َ ْ‫ِين اتَّبَعُو ُهم ِب ِإح‬
َّ ‫َوال‬
ٍ ‫س‬
ِ ‫ون ِم َن ا ْل ُم َه‬
َ ‫ار َخا ِلد‬
‫ِين فِي َها أَبَدا ً ذَ ِلكَ ا ْلفَ ْو ُز ا ْلعَ ِظي ُم‬
َ َ ‫ع ْنهُ َوأ‬
َ ْ‫َو َرضُوا‬
ٍ ‫عدَّ لَ ُه ْم َجنَّا‬
ُ ‫ت تَجْ ِري تَحْ ت َ َها اْل َ ْن َه‬
"(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile
19
onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur,
onlar da Allah'tan razı olmuşlardır." (et-Tevbe 9/100)
Öne geçenler, Rıdvan ağacı altında beyat verenler, (İslam’ın)
başlangıcında sadaka verenler ve Hudeybiye’nin fethinden önceki
savaşlarda (Rasulullah’ın yanında yer alıp) savaşanlardır. Allah
(subhanehu ve teala) şöyle buyurmaktadır:
ُ ‫ير‬
‫ست َ ِوي ِمن ُكم َّم ْن‬
ِ ‫اوا‬
َّ ‫س ِبي ِل‬
ْ َ‫ض َال ي‬
َ ‫َو َما لَ ُك ْم أ َ َّال تُن ِفقُوا ِفي‬
َّ ‫اث ال‬
ِ ‫ت َو ْاْل َ ْر‬
َ ‫س َم‬
َ ‫اَّللِ َو ِ ََّّللِ ِم‬
َ ‫أَنفَقَ ِمن قَ ْب ِل ا ْلفَتْحِ َوقَات َ َل أ ُ ْولَ ِِئكَ أ َ ْع َظ ُم د ََر َجةً ِم َن الَّذ‬
َ‫عد‬
َ ‫ِين أَنفَقُوا ِمن َب ْعدُ َوقَاتَلُوا َوكُالً َو‬
َ ُ‫اَّللُ بِ َما ت َ ْع َمل‬
‫ون َخبِي ٌر‬
َّ ‫سنَى َو‬
َّ
ْ ‫اَّللُ ا ْل ُح‬
"Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve
yerin mirası Allah'ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve
savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların
derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla
beraber Allah hepsine de en güzel olanı vadetmiştir. Allah'ın
yaptıklarınızdan haberi vardır." (el-Hadid 57/10)
Müslim’in Sahih’inde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle
dediği kayıtlı bulunmaktadır:
‫ش َج َرة‬
َّ ‫ار أ َ َحدٌ ِم َّم ْن بَايَ َع تَحْ تَ ال‬
َ َّ‫َال يَ ْد ُخ ُل الن‬
Buhari’nin Sahih’inde ve Müslim (in Sahih’in)de (geçen bir hadisde) Cabir
(radiyallahu anh) şöyle bildirmektedir: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) Hudeybiyye Günü’nde bize:
َ ‫ْص ُر ا ْليَ ْو َم ْل َ َر ْيت ُ ُك ْم َمك‬
.‫ش َج َر ِة‬
َّ ‫َان ال‬
ِ ‫ َولَ ْو ُك ْنتُ أُب‬،‫ َو ُكنَّا أ َ ْلفًا َوأ َ ْربَعَ ِمائ َ ٍة‬.‫أ َ ْنت ُ ْم َخي ُْر أ َ ْه ِل اْل َ ْرض‬
‫ش‬
ُ ‫تَا َب َعهُ اْل َ ْع َم‬
"Yeryüzünün üstündeki en hayırlı kişilersiniz! dedi. Bindörtyüz kişiydik.
Eğer görseydim size ağacın altında (beyat verdiğimiz) yeri
gösterebilirdim." (Buhari; Müslim)
İşte onlar ve onları takip edenler, Allah (azze ve celle)’nin en güzel ödülü
vereceğine dair söz verdikleridir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in sahabelerinin yolu; Peygamberleri (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in onlara emrettiği biçimde ve yalnız Allah’a ibadet etmektir. Helal
Rasulullah’ın helal kıldığı, haram onun yasakladığıdır, din de onun şeri’at
20
kıldığı şeylerden oluşmaktadır.
Onlar Allah (subhanehu ve teala)’nın emrettiği biçimde beş vakit namazı,
vaktinde ve mescitlerde cemaat halinde kılarlar. Onlar Ramazan’da oruç
tutar, Kabe’ye hacca gider, zekatı verir, iyiliği emreder ve kötülükten men
ederler ve Allah yolunda cihad ederler.
Peygamberlerinin emrettiği her şekilde Allah’a ibadet eder, Allah’tan
başkasına ibadet etmez, Allah ile birlikte Allah’tan başkasına –ne gökteki
ne yerdeki, ne melekler ne yıldızlar ne peygamberler ne de kendilerini
(peygambereler uymak suretiyle) onlara benzeten (salih)lereyalvarmazlar (duada bulunmazlar). Bilakis onlar bunlardan herhangi birini
yapmanın Allah ve Rasulu’nun apaçık şekilde yasakladıkları Allah’a şirk
(ortak koşmak) olduğunu bilirler.
Onlar, yaratılmış bir nesneye –melek olsun, cin olsun, ya da peygamber
olsun olmasın herhangi bir insana, ne mezarında ne de onun bulunmadığı
zaman ve yerde- yalvarmazlar. Onlar, Allah’tan başkasından yardım talep
etmez, Allah’tan başkasından zafer elde etmeyi talep etmezler.
Onlar, Allah’tan başkasına güvenip tevekkül etmez, herhangi bir
yaratılmışa -yokluğunda yahut ölü iken- yalvarmazlar ne de o kişiden
imdatlarına yetişmelerini ve rahata kavuşturmalarını beklemezler, ona
şikayette bulunmaz ne de ondan bağışlanma, hidayete ulaştırma yahut da
zafer beklemezler. Bunun aksine, bütün bunları yalnız Allah’dan talep
ederler.
Onlar Hıristiyanların yaptıkları gibi, meleklerden yada ölmüş
peygamberler ve salih kimselerden mezarlarının başında yada uzakta,
şefaat dilemezler. Onlardan hiçbiri Hıristiyanların yaptığı gibi: Ey Cebrail,
ey Mikail bana Allah katında şefaat et! demezler tıpkı; Ey İbrahim, ey
Musa, ey İsa bana Allah katında şefaat et! demedikleri gibi. İşin aslı;
onlar, ölmüş yada orada bulunmayan kimseden birşey istenmeyeceğini
bilirler. Onlar, meleklerin Allah’ın emrettiği dışında birşey
yap(a)mayacaklarını ve Allah’ın kendisinden razı oldukları dışında kimseye
şefaat etmeyeceklerini bilirler. Bunun aynısı peygamberler ve salih
kimseler için de doğrudur. Ancak; onlar hayatta iken onlardan –tıpkı
sahabelerin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den dua ve tevessül
diledikleri gibi ve mahlukatın Hesap Günün’de Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)’den şefaat etmesini isteyecekleri gibi- dua etmeleri ve şefaat
etmeleri talep edilebilir. Bolca salat ve selam (Rasulullah’ın) üstüne
21
olsun!
Onlar Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve imamlardan
diğerlerinin arkasında beş vakit namazı kılarlardı. Ensar’ın ikamet ettikleri
her yerde, Cuma ve Bayram namazlarının dışındaki –ki Cuma ve Bayram
namazlarını Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in arkasında kılarlardınamazları arkasında kıldıkları bir imamının olduğu mescidleri vardı. Bunlar
Medine ehliydi.
Medine sınırları belirlenmemiş aksine dağınık yerleşim biçimlerinden
müteşekkil, her kabilenin kendi mescidleri, mezarlıkları ve oturma
alanlarının olduğu ve bu şekilde diğer kabilelerin alanlarından ayrıştığı
geniş bir alandı. Medine terimi bütün bunları kapsamaktaydı ve yalnızca
Bedevi Araplar, bu terimin kapsamına dahil değildi. Allah (azze ve celle)
şöyle buyurmaktadır:
َ ُ‫ب ُمنَافِق‬
‫ون َو ِم ْن أ َ ْه ِل ا ْل َمدِينَ ِة‬
ِ ‫َو ِم َّم ْن َح ْولَكُم ِم َن اْل َع َْرا‬
"Çevrenizdeki Bedevi Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar
vardır..." (et-Tevbe 9/101)
Toprağı işleyenler Medine ehlinden olup Ensar’dan başkası değildi. Her
kabilenin yaşadığı sahaya Daar (yurt) denirdi ve buradaki yurt kelimesi
kabileyi kendisine atfetmek manasındadır (yani: Dar’ul Beni Kaynuka;
Kaynuka oğullarının yurdu denilmesi gibi).
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) herbir yerleşim birimine (Daar)
mescidler inşa edilmesini ve temizlenerek tütsülenmesini emretti. Sahih
hadiste şöyle geçer:
‫عي ٍْر إِلَى ث َ ْو ٍر‬
َ ‫ا ْل َمدِينَةُ َح َر ٌم َما بَي َْن‬
"Medine, Ayr ve Sevr Dağları arasında kalan kısımlarıyla Haram’dır."
(Buhari; Müslim)
Ayr (eşek), Zu’l Halife yakınlarında bir dağdır. Arka tarafı eşeğin sırtına
benzer. Sevr, Uhud yakınlarında küçük bir dağdır ve Mekke’deki Sevr Dağı
değildir. Bu Hadis, bazı alimlerin hataen Medine’nin Ayr’dan Mekke’deki
Sevr Dağı’na kadar bölümü kapsadığını düşünmelerine yol açmıştır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
22
‫سانِي‬
َ ‫ُح ِر َم َما بَي َْن الَبَت َ ِى ا ْل َمدِينَ ِة‬
َ ‫علَى ِل‬
"(Medine'nin) iki kara taşlığı arasındaki saha benim dilimle (Allah
tarafından) Harem kılındı." (Buhari; Müslim)
Arap (biri), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e şöyle dedi:
‫ت أ َ ْفقَ َر ِمنَّا‬
ٍ ‫َما بَي َْن الَبَت َ ْي َها أ َ ْه ُل بَ ْي‬
"Medine'nin kara taşlı iki tarafı arasında benim ailemden daha muhtaç bir
aile yoktur." (Buhari; Müslim)
Bundan dolayıdır ki, bu ikisi arasında olan herşey Medine sayılmıştır ve bu
(bölge) Ayr ve Sevr (dağları) arasıdır.
Sahabeler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Allah (celle celaluhu)
ve Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’in emir gereğince namazlarında
teşehhüdde:
ُ‫اَّللِ َو َب َركَاتُه‬
َ ‫سالَ ُم‬
َّ ُ‫علَ ْيكَ أَيُّ َها النَّبِ ُّي َو َرحْ َمة‬
َّ ‫ال‬
"Ey Nebi! Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun!.." (Buhari;
Müslim) diyerek salat ve selam getirirlerdi. Onlar, Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)’e, onun kendilerine öğrettiği biçimde salat ve selam
getirirlerdi. Örneğin şöyle demekteydiler:
‫علَى ُم َح َّم ٍد‬
َ ‫علَى آ ِل إِب َْرا ِهي َم َوبَ ِار ْك‬
َ َ‫صلَّيْت‬
َ ‫علَى ُم َح َّم ٍد َو‬
َ ‫ص ِل‬
َ ‫علَى آ ِل ُم َح َّم ٍد َك َما‬
َ ‫اللَّ ُه َّم‬
َ ‫علَى آ ِل إِب َْرا ِهي َم فِي ا ْلعَالَ ِم‬
ٌ ‫ين إِنَّكَ َح ِميد ٌ َم ِجيد‬
َ َ‫ار ْكت‬
َ ‫َو‬
َ َ‫علَى آ ِل ُم َح َّم ٍد َك َما ب‬
"Her kim bana bir defa selam gönderirse, Allah ona o selam sebebiyle on
defa selam eder." (Müslim)
Benzer bir hadis salavat hakkında rivayet edilmiştir1 bir defa salavat
getirene, Allah on defa salat eyler. Dolayısıyla, Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)’e salat ve selam gönderdiklerinde, Allah onlara (on)
salat ve selam gönderir.
Bu şekilde selam göndermek –namazda (teşehhüdde iken) veya
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bulunmadığı bir yerdePeygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in (işitip) cevap
23
vereceği tarzda bir selamlama değildir aksine bu selamlama, selam
gönderenlerin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile karşılaştıklarında
ve selamladıklarında karşılık vereceği tarzda bir selamlamadır. Namazdaki
selamlama, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e namazda
gönderilen salavat gibidir ve (bu salat ve selama) on katıyla karşılık veren
Allah’tır.
Allah (azze ve celle) Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ölmesine
sebebiyet verdiğinde, sahabeler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
hayatteyken üzerinde bulundukları şeye bağlı kalmaya devam ettiler.
Sahabeler ve tabiinden olanlar, Ebu Bekir (radiyallahu anh), Ömer
(radiyallahu anh), Osman (radiyallahu anh) ve Ali (radiyallahu anh)’ın
arkasında Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Mescidinde tıpkı
diğerlerinin arkasında kıldıkları gibi namaz kıldılar. Ancak bu dördü
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Mescidinde -Ebu Bekir
(radiyallahu anh) ve Ömer (radiyallahu anh) ölene kadar, Osman
(radiyallahu anh) kuşatma altında olduğu döneme kadar, Ali (radiyallahu
anh) ise Irak’a gidene kadar- namaz kıldırmıştır.
Bu dördüne beyat Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Mescidinde
verilmiştir bu yüzden İmam Ahmed ibni Hanbel şöyle demiştir: "Medine’de
hilafet (makamı) için verilen her beyat Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in sünneti üzeredir."
Onlar, beş vakit namazı kılmaya ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’e namazda salat ve selam göndermeye devam etmişlerdir. Onlar
namazda ve namaz dışında –bunun kendilerine yeterli olacağı ve işin
gerçeği, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in emretmediği yada
şeri’at kılmadığı herşeyden korumaya kafi olduğunun- bilincinde olarak
Allah’a yalvarmışlardır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat
ettiğinde, hastalandığı Aişe (radiyallahu anha)’nın odasında defnedildi.
Rasulullah’ın eşleri (mü’minlerin anneleri)nin doğu tarafında ve Mescidinin
arka tarafında, Mescide birleştiği yerde (defnedildi). Allah (celle celaluhu)
şu buyruğunda onlardan bahsetmektedir:
َ ُ‫ت أ َ ْكث َ ُر ُه ْم َال يَ ْع ِقل‬
َ ‫إِ َّن الَّذ‬
‫ون‬
ِ ‫ِين يُنَادُونَكَ ِمن َو َراء ا ْل ُح ُج َرا‬
"(Rasulüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez
kimselerdir." (el-Hucurat 49/4)
24
Bu odalar (evler) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve
(mü’minlerin anneleri olan) eşlerine aitti. Allah (celle celaluhu) buna şu
buyruklarında değinmektedir:
َ ‫َيا أَيُّ َها الَّذ‬
‫ِين آ َمنُوا َال ت َ ْد ُخلُوا بُيُوتَ النَّبِي ِ ِإ َّال أَن يُ ْؤذَ َن‬
"Ey iman edenler! İzin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin." (elAhzab 33/53);
‫َوقَ ْر َن فِي بُيُو ِت ُك َّن‬
"Evlerinizde vakarla oturun." (el-Ahzab 33/33)
Alıntı yapılan: dipnotlar
َ ‫اَّللِ ب ِْن أ َ ِبي‬
‫اَّللِ صلى هللا عليه وسلم َجا َء ذَاتَ يَ ْو ٍم َوا ْلبُش َْرى‬
َ ‫ع َْن‬
َّ ‫سو َل‬
َّ ‫ع ْب ِد‬
ُ ‫ط ْل َحةَ ع َْن أ َ ِبي ِه أ َ َّن َر‬
‫ فَقَا َل " إِنَّهُ أَتَانِي ا ْل َملَكُ فَقَا َل يَا ُم َح َّمدُ إِ َّن َربَّكَ يَقُو ُل‬. َ‫فِي َوجْ ِه ِه فَقُ ْلنَا إِنَّا لَنَ َرى ا ْلبُش َْرى فِي َوجْ ِهك‬
‫عش ًْرا‬
َ ‫علَ ْي ِه‬
َ ُ‫سلَّ ْمت‬
َ ‫س ِل ُم‬
َ ‫علَ ْي ِه‬
َ ُ‫صلَّيْت‬
َ ‫ص ِلي‬
َ َّ‫علَ ْيكَ أ َ َحدٌ ِإال‬
َ ُ‫أ َ َما يُ ْر ِضيكَ أَنَّهُ الَ ي‬
َ َّ‫علَ ْيكَ أ َ َحدٌ ِإال‬
َ ُ‫عش ًْرا َوالَ ي‬
"
1-
Abdullah ibni ebi Talha (radiyallahu anh) babasından naklediyor: Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün geldi, yüzünde sevinç alametleri vardı. Biz
de: (Ya Rasulullah) Yüzünde sevinç alametleri görüyoruz, dedik. Bunun üzerine
(Rasulullah) şöyle buyurdu: Bana bir melek gelerek; Ey Muhammed! Rabbin
şöyle buyurur: Sana bir salevat getirene benim on rahmet etmemi, bir selam
gönderene benim on defa lütuf ve yardımda bulunmam seni memnun eder mi?”
(Nesai #1283; Darimi, Rikak, #58; Ahmed, Müsned, #15769)
Kabirleri Mescidler Edinmek ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’e Salat ve Selam Göndermek
Sahihayn’da Aişe (radiyallahu anha)’dan nakledildiği üzere, Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ölmeden önceki rahatsızlığında şöyle
buyurmuştur:
َ‫اجد‬
َ ِ‫اَّلل‬
َ َّ‫علَى ا ْليَ ُهو ِد َوالن‬
َّ ُ‫لَ ْعنَة‬
َ ‫ور أ َ ْن ِبيَائِ ِه ْم َم‬
َ ُ‫ارى ات َّ َخذُوا قُب‬
َ ‫ص‬
ِ ‫س‬
"Allah Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin. Bunlar peygamberlerinin
kabirlerini birer mescid edindiler." Yine başka bir isnad zinciri ile:
25
"Ancak kabrinin mescid edinilmesinden endişe etmekteydi."
Aişe (radiyallahu anha) şöyle demiştir:
َ ُ‫فَلَ ْوالَ ذَاكَ أُب ِْر َز قَب ُْره‬
َ‫ش ْيبَةَ َولَ ْوال‬
َ ‫ َوفِي ِر َوايَ ِة اب ِْن أَبِي‬. ‫س ِجدًا‬
ْ ‫ِي أ َ ْن يُت َّ َخذَ َم‬
َ ‫غي َْر أَنَّهُ ُخش‬
ْ‫ذَاكَ لَ ْم يَ ْذك ُْر قَالَت‬
"Böyle bir çekince olmasaydı kendi kabri de açıkta bırakılırdı." Buhari’nin
(naklettiği hadisin) sözleri:
"Ancak kabrinin mescid edinilmesinden endişe etmekteydim." (Buhari;
Müslim; Nesai, Sünen; Nesai, el-Kübra; Darimi; Ahmed, Müsned; İbni
Hibban)
Müslim’in Sahih’inde Cundeb bin Abdullah, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in vefatından beş gün önce şöyle dediğini söylemiştir:
َ‫اَّللَ ت َ َعالَى قَ ِد ات َّ َخذَنِي َخ ِليالً َك َما ات َّ َخذ‬
َ ‫اَّللِ أ َ ْن يَك‬
َّ ‫ُون ِلي ِم ْن ُك ْم َخ ِلي ٌل فَ ِإ َّن‬
َّ ‫ِإنِي أَب َْرأ ُ ِإلَى‬
َ ‫ِإب َْرا ِهي َم َخ ِليالً َولَ ْو ُك ْنتُ ُمت َّ ِخذًا ِم ْن أ ُ َّم ِتي َخ ِليالً الَت َّ َخ ْذتُ أ َ َبا َب ْك ٍر َخ ِليالً أَالَ َو ِإ َّن َم ْن َك‬
‫ان‬
َ ُ‫قَ ْبلَ ُك ْم كَانُوا يَت َّ ِخذ‬
‫اجدَ إِنِي‬
َ ‫ور أ َ ْنبِيَائِ ِه ْم َو‬
َ ‫ور َم‬
َ ‫يه ْم َم‬
َ ُ‫اجدَ أَالَ فَالَ تَت َّ ِخذُوا ا ْلقُب‬
َ ُ‫ون قُب‬
ِ ‫س‬
ِ ‫س‬
ِ ‫صا ِل ِح‬
َ‫أ َ ْن َها ُك ْم ع َْن ذَ ِلك‬
"İçinizde benim bir halilim bulunmasından Allah’tan sakınırım. Allah
İbrahim (aleyhi selam) gibi beni de halil edindi. Ümmetimden kendime bir
halil seçseydim Ebu Bekir’i seçerdim. Dikkat edin! Sizden öncekiler
peygamerlerinin kabirlerini mescid edinirlerdi. Dikkat edin! Kabirleri
mescid edinmeyin! Bunu size yasaklıyorum!" (Buhari; Müslim; İbni
Hibban; Taberani, el-Kebir)
Sahihayn’da Aişe (radiyallahu anha) ve İbni Abbas (radiyallahu anhum
ecmain)’in şöyle dedikleri nakledilmiştir:
َ ‫اَّللِ ب َْن‬
َ ‫ َو‬،َ‫أ َ َّن عَائِشَة‬
َ‫اَّللِ صلى هللا عليه وسلم َطفِق‬
َّ ‫سو ِل‬
َّ َ‫ع ْبد‬
ٍ َّ‫عب‬
ُ ‫ قَاالَ لَ َّما نَ َُز َل ِب َر‬،‫اس‬
ُ‫ فَقَا َل َو ْه َو َكذَ ِلكَ " لَ ْعنَة‬،‫شفَ َها ع َْن َوجْ ِه ِه‬
َ ‫ فَ ِإذَا ا ْغت َ َّم بِ َها َك‬،‫علَى َوجْ ِه ِه‬
َ ُ‫صةً لَه‬
ُ ‫َي ْط َر‬
َ ‫ح َخ ِمي‬
‫صنَعُوا‬
َ ِ‫اَّلل‬
َ ‫ يُ َحذ ُِر َما‬." َ‫اجد‬
َ َّ‫علَى ا ْل َي ُهو ِد َوالن‬
َّ
َ ‫ور أ َ ْن ِب َيا ِئ ِه ْم َم‬
َ ُ‫ارى ات َّ َخذُوا قُب‬
َ ‫ص‬
ِ ‫س‬
"Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ölümüne sebep olan hastalığı
sırasında yüzüne bir bez parçası örtmeye başlamıştı. Nefesi daralınca
26
(ateşi yükselince) bezi açtı ve şöyle dedi: Allah Yahudi ve Hıristiyanlara
lanet etsin. Bunlar peygamberlerinin kabirlerini birer mescid edindiler.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu sözü ile Ehl-i Kitabın
yaptıklarından sakındırıyordu." (Buhari; Müslim)
Sahihayn’da Ebu Hureyre (radiyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
َ‫اجد‬
َ َّ‫اَّللُ ا ْليَ ُهودَ َوالن‬
َّ ‫لَ َع َن‬
َ ‫ور أ َ ْنبِيَا ِئ ِه ْم َم‬
َ ُ‫ارى ات َّ َخذُوا قُب‬
َ ‫ص‬
ِ ‫س‬
"Allah Yahudi ve Hıristiyanları kahretsin. Çünkü onlar, peygamberlerinin
kabirlerini mescid edindiler." (Buhari; Müslim) Müslim’in (naklettiği
hadisin) sözleri:
َ‫اجد‬
َ َّ‫اَّللُ ا ْليَ ُهودَ َوالن‬
َّ ‫لَ َع َن‬
َ ‫ور أ َ ْنبِ َيا ِئ ِه ْم َم‬
َ ُ‫ارى ات َّ َخذُوا قُب‬
َ ‫ص‬
ِ ‫س‬
"Allah Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin. Bunlar peygamberlerinin
kabirlerini birer mescid edindiler." (Müslim)
Ebi Hatim’in Müsned’inde ve Sahih’inde (nakledildiğine göre) Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"İnsanların en şerlileri hayatta bulundukları sırada (üzerlerine) kıyametin
koptuğu ve kabirleri mescid edinen kimselerdir." (Müslim; Ahmed,
Müsned, 1/405; 1/435; Ebi Hatim, Sahih, Mesacid #340; İbni Huzeyme,
#739; Ebu Ya’la; Taberani, el-Kebir, #10413; İbni Hibban, el-Mevarid
#340-341; Bezzar, #3420)
Malik’in Muvatta’sında (nakledildiğine göre) Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) şöyle buyurmuştur:
َ َّ‫شتَد‬
َ ‫غ‬
ْ ‫اللَّ ُه َّم الَ تَجْ عَ ْل قَب ِْري َوثَنًا يُ ْعبَدُ ا‬
َ‫اجد‬
َ ِ‫اَّلل‬
َّ ‫ب‬
َ ‫ور أ َ ْن ِبيَائِ ِه ْم َم‬
ُ ‫ض‬
َ ُ‫علَى قَ ْو ٍم ات َّ َخذُوا قُب‬
ِ ‫س‬
"Ey Allah'ım, benim kabrimi, kendisine ibadet edilen bir put haline
getirme! Peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen kimselere Allah'ın
gazabı şiddetlidir." (Malik, Muvatta; Ahmed, Müsned)
Ebu Davud’un Sünen’inde ve başka yerlerde (nakledildiğine göre)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
27
ُ ‫صالَت َ ُك ْم ت َ ْبلُغُنِي َحي‬
‫ْث ُك ْنت ُ ْم‬
َ ‫صلُّوا‬
َ ‫علَ َّى فَ ِإ َّن‬
َ ‫َوالَ تَجْ عَلُوا قَب ِْري ِعيدًا َو‬
Benim kabrimi (sıkça gelip gidilen) bayram yerine çevirmeyin. Nerede
olursanız olun bana salavat getirin. Çünkü sizin salavatınız bana erişir."
(Ebu Davud, Sünen; İbni Mace; Malik, Muvatta; Ahmed, Müsned; Acluni,
Keşf'ul Hafa)
Sa’id ibni Mansur’un Sünen’inde –naklonulduğuna göre- Abdullah ibni
Hasan ibni Hasan ibni (Ali ibni) Ebu Talib –tebei tabiin döneminin en asil
Hasanlar’ından biridir- o, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kabri
başında sürekli (duran) bir kimseyi görmüş ve ona şöyle demiştir:
"Ey adam! Şüphe yokki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
ُ ‫صالَت َ ُك ْم ت َ ْبلُغُنِي َحي‬
‫ْث‬
َ ‫صلُّوا‬
َ ‫علَ َّى فَ ِإ َّن‬
َ ‫ورا َوالَ تَجْ َعلُوا قَب ِْري ِعيدًا َو‬
ً ُ‫الَ تَجْ َعلُوا بُيُوت َ ُك ْم قُب‬
‫ُك ْنت ُ ْم‬
Benim kabrimi (ziyaretgah yapmak suretiyle) bayram yeri edinmeyin.
Nerede bulunursanız bulunun, bana salavat getirin. Çünkü sizin
salavatınız nerede getirilirse getirilsin bana ulaşır... (Ebu Davud, #2042;
Ahmed, Müsned, 2/246; 2/367; Ebu Ya’la, #469) Seninle Endülüs’de
bulunan kimse bu açıdan eşittir."2
Ebu Davud’un Sünen’inde ve başka yerlerde Evs es-Sekafi’den rivayet
olunduğu üzere Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur:
َ ‫صالَت َ ُك ْم َم ْع ُرو‬
‫ قَا َل قَالُوا َيا‬. " ‫علَ َّى‬
َ ٌ‫ضة‬
َ ‫ص ْعقَةُ فَأ َ ْكثِ ُروا‬
َ ‫صالَ ِة فِي ِه فَ ِإ َّن‬
َّ ‫علَ َّى ِم َن ال‬
َّ ‫َوفِي ِه ال‬
َ ُ‫علَ ْيكَ َوقَ ْد أ َ ِر ْمتَ يَقُول‬
‫اَّللَ ع ََُّز‬
َ ‫صالَتُنَا‬
َّ ‫ فَقَا َل " ِإ َّن‬. َ‫ون بَ ِليت‬
َ ‫ض‬
َّ ‫سو َل‬
ُ ‫ْف ت ُ ْع َر‬
َ ‫اَّللِ َو َكي‬
ُ ‫َر‬
‫اء‬
َ ‫َو َج َّل َح َّر َم‬
ِ ‫سادَ اْل َ ْن ِب َي‬
َ ْ‫ض أَج‬
ِ ‫علَى اْل َ ْر‬
"Cuma günü ve gecesinde bana çok çok salavat getiriniz. Çünkü sizin
salavatınız bana arz olunur. Ashab; Ya Rasulullah, senden hiçbir şey
kalmadığı halde, (çürüdüğün halde) salavatımız sana nasıl arz olunur?
dediler. (Rasulullah) Allah (celle celaluhu) nebilerin cesetlerini arza haram
kıldı (toprak onları yiyemez)! buyurdu." (Ebu Davud; Nesai; İbni Mace;
Ahmed, Müsned; İbni Ebi Şeybe; Abd’ur Rezzak, el-Musannef)
Nesai, İbni Hibban ve diğerlerinin İbni Mes’ud (radiyallahu anh)’dan
rivayetlerine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
28
buyurmuştur:
َ ‫اح‬
‫سال َم‬
ِ َّ‫سي‬
َ ً‫ِإ َّن ِ ََّّللِ َمالئِكَة‬
َّ ‫ض يُبَ ِلغُونِي ِم ْن أ ُ َّمتِ َي ال‬
ِ ‫ين فِي اْل َ ْر‬
"Şüphesiz ki, Allah’ın gezici birtakım melekleri vardır. Onlar, ümmetimin
selamını bana tebliğ ederler." (Ebu Davud; İbni Mace; Nesai; Ahmed,
Müsned; Hakim; İbni Hibban)
Bizlere, -uzakta olsun yakında olsun- Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’e gönderilen salat ve selamın ulaştırılacağı, Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)’in şu sözüyle bildirildi:
"Bana salat edin, çünkü nerede olursanız olun sizin salatınız bana ulaşır."
Yine şöyle buyurmuştur:
"Benim kabrimi (sıkça gelip gidilen) bayram yerine çevirmeyin." Bunun
gibi, -uzakta olsun yakında olsun- Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’e gönderilen selam ona ulaştırılır:
"Şüphesiz ki, Allah’ın gezici birtakım melekleri vardır. Onlar, ümmetimin
selamını bana tebliğ ederler."
Yani, bütün müslümanlar namazda (teşehhüdde): "Ey Nebi! Allah’ın
selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun!" dediğinde, (bu selam)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ulaştırılır. Sahabeler ve tabiin
(teşehhüdeki) selamın, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kabri
başında verilen ve (kabirde bulunanları) selamlamak üzere verilen
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de selama karşılık verdiği
selamdan daha iyi ve daha faziletli olduğunu bilmekteydiler çünkü kabir
başında verilen selam, hadiste geçtiği üzere müslümanlar tarafından
paylaşılmış olur:
‫ما من رجل يُزور قبر اخيه ويجلس عنده اال استأنس به ورد عليه حتى يقوم‬
"Hiçkimse yoktur ki, hayatayken tanıdığı birinin mezarından geçerken
(selam verdiğinde) Allah onun ruhunu selama karşılık vermek için ona
döndürmesin." (Nesai; İbni Hibban; İbni Abd’il Berr, el-Temhid; İbni Abd’il
Berr, el-İstizkar; İbni Kayyım, Kitab el-Ruh)
Bunun aksine ibadet eden kişinin namazda gönderdiği selam -ki namazda
bu selamı göndermekle mükellef tutulmuştur- Allah tarafından on katı ile
29
karşılığı verilmektedir oysa selamlama kastı ile verilen selam tıpkı
yaşarken Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e verilen ve onun da
karşılık verdiği gibi (on katıyla karşılığı verilmeyen selam biçimi)dir.
Bütün sahabeler, her namazda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
selam gönderirlerdi bazan da onun yanına giderek selamı ona
ulaştırırdılar. Yani ilk selam, Allah’ın her namazda söylenilmesini emrettiği
selam iken, ikinci tür selamlama sadece onunla biraraya gelindiğinde
veril(mesi meşru kabul edil)en selamdır. İlk çeşit selam göndermenin
karşılığı çok daha büyüktür çünkü Allah (azze ve celle) on katı selam ile
karşılık vermektedir oysa ikinci çeşit selama yalnızca Rasulullah (selamı
almak ve selama karşılık vermek suretiyle) karşılık verir. Yine Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) sahabelerine, mescide girerken:
‫ وافتح لي أبواب‬،‫ اللهم اغفر لي ذنوبي‬،‫ والصالة والسالم على رسول هللا‬،‫بسم هللا‬
‫رحمتك‬
"Bismillah (Allah'ın adıyla), Ey Allah'ım! Muhammed'e rahmet et! Allah'ım!
Benim günahlarımı bağışla ve rahmetinin kapılarını bana aç!)" ve
mescidden ayrılırken:
َ‫اب َرحْ َمتِك‬
َ ‫سال ُم‬
َّ ‫بسم هللا الرحمن الرحيم ال‬
َ ‫ اللَّ ُه َّم ْافتَحْ ِلي أَب َْو‬، ِ‫سو ِل هللا‬
ُ ‫علَى َر‬
"Allah'ın adıyla, Ey Allah'ım! Muhammed'e rahmet et! Allah'ım!
Rahmetinin kapılarını bana aç!" (Müslim, #713; İbni Mace# 771; Beyheki,
eş-Şuab el-İman; İbni Ebi Dünya, el-Kubur; Sabuni, el-Miateyn; İbni
Abd'il Berr, el-İstizkar; İbni Abd’il Berr, et-Temhid; İbni Kayyım, er-Ruh;
Abd'ul Hak; Suyuti, Şerh'us Sudur; İbni Kudame, el-Umde) demelerini
öğretmiştir.
Birçok insan, peygamberlerinin vefat etmesinin ardından, -ki
peygamberler hayattayken onları (tapılma nesnesi konumuna getirmek
suretiyle) Allah’a ortak koşmaları yahut (Allah’la birlikte) Rabler
edinmeleri mümkün değildi- (peygamberlerinin) kabirlerini (ziyaretgah
yapmak suretiyle) bayram yerine çevirip, onları ibadet nesnesi konumuna
getirerek onlarla Allah’a ortak koşmuştur.
İşte bu sebeple Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabı ve
onların takipçileri, Allah’ın Rasulunu gönderdiği tevhide sıkı sıkıya
yapışmış ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in –şirk ve şirke
30
götüren yollar gibi- yasakladığı şeylerden kaçınmışlardır. Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyruğu ile, insanları Rasulullah’ın mezarı
ile (şirk koşmaktan yahut şirke götüren yollara sapmaktan) men
etmişlerdir ki, Rasulullah üzerinden şirk koşulmasın. Bundan dolayıdır ki,
Rasulullah’ın vefat etmesinin ardından –Rasulullah hayattayken şirk
koşulmasını engellediği gibi- bu kötülüğün onun yakınında işlenmesine
mani olmuşlardır. İşte bu, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve
ümmetinin en seçkin özelliklerinden birdir çünkü ondan sonra başka
peygamber yoktur ve ümmeti sapıklık üzere bir araya gelip, sapıklık
üzerinde birleşmez.
Eğer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mezarı (türbe gibi)
yükseltilseydi, birçok cahil insan (mezarı) mescid, bir put ve bayram yeri
edinirdi. Ne var ki, Rasulullah (vefat ettiği Aişe annemize ait) odada
insanlardan gizlenmiş biçimde defnedildi ki, hiç kimse (Rasulullah ve/ya
mezarı ile) şirk koşamasın ve ne onu bir put haline getiremesin ne de
mezarı yakınında (bi’dat/şirk gibi) kötülük işleyemesin.
Bundan dolayıdır ki, bu husus –(kendileri salih olmalarına rağmen
insanların onların üzerinden şirk koştukları) hiç kimseye ait değilkenRasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e mahsus bir özellik olmuştur. Bu
sebeple, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mescidi takva üzere
kuruludur, oraya sefer düzenlemeye cevaz verilmiştir, orada ibadet
etmenin çok fazileti vardır ve yakınında mezar bulunmasına rağmen
ziyarete gitmenin meşru kılındığı başka mescid yoktur.
Diğer mescidlerin çoğu, mezarlar(ın türbeye dönüştürülmesi ve halkın bu
gibi yerleri ziyaretgah edinmeleri) sebebiyle inşa edilmiştir ve bu
(İslam’da) yasaklanmıştır, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
ümmetini –kabirleri mescid edinmeleri dolayısıyla- bunu yapmamaları için
uyarmıştır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mescidi takva üzere inşa edilmiş
ve Ka’be’den sonra mescidlerin en değerlisidir, hayır mescidlerin en
hayırlısıdır da denilmiştir. (Mescid-i Nebevi’de) kılınan namaz, (Ka’be
dışında) başka mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır, orayı
ziyaret etmek için sefer düzenlemek meşru ve müstehabdır.
Yapılması yasaklanmış fiillerde bulunmaya gelince, onun mezarı başında
bunları yapmak mümkün değildir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’in mezarını ziyaret edip, mescidine sefer düzenleyen kimseler için
-diledikleri (şirk ve/veya bid’at) fiilleri işleyebilecekleri herhangi bir mezarı
31
ziyaretde yapabileceklerini- yapmaları mümkün değildir. Sahih’de sabit
olduğu üzere, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
‫صلُّوا ِإلَ ْي َها‬
َ ‫سوا‬
َ ُ ‫ور َوالَ ت‬
ُ ‫الَ تَجْ ِل‬
ِ ُ‫علَى ا ْلقُب‬
"Kabirler üzerinde oturmayın ve onlara doğru namaz kılmayın." (Müslim;
İbni Mace; Ahmed, Müsned)
Bunun yanında, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların kabirleri
mescid edinmelerini de –az önce geçtiği üzere- yasakladı. Bütün bu
(yasaklamaların) sebebi; şirkin temelinin, Ademoğullarının içinde salih
kimselerin mezarları üzerinden şirk işlemeleri biçiminde ortaya çıkmış
oluşudur. (Ademoğullarının içinde) şirk ilk defa Nuh (aleyhi selam)’ın
milletinde ortaya çıkmıştır. Abdullah ibni Abbas (radiyallahu anhuma
ecmain) şöyle demektedir:
"Adem (aleyhi selam) ile Nuh (aleyhi selam) arasında on asır (nesil)
vardır. Bu zaman zarfında insanların hepsi İslam üzere idiler." (Buhari;
Müslim; İbni Sa'd et-Tabakat’ul Kübra, 1/42)
Yine Sahih’de sabit olduğu üzere, insanlar Hesap Gününde (şefaat talep
ettiklerinde) şöyle diyeceklerdir:
‫ض‬
ُ ‫يَا نُو‬
ِ ‫س ِل ِإلَى أ َ ْه ِل اْل َ ْر‬
ُ ‫الر‬
ُّ ‫ح أ َ ْنتَ أ َ َّو ُل‬
"Ey Nuh! Sen yeryüzünde Allah’tan başka şeye tapan insanlara risalet
vazifesiyle gönderilen peygamberlerin birincisisin." (İbni Cerir, Tefsir,
4/275; Hakim, 2/546; Zehebi)
İşte bu sebepten dolayıdır ki, Allah (azze ve celle), Nuh (aleyhi
selam)’dan önce gelmiş hiçbir peygamberden ve ne de Nuh (aleyhi
selam)’ın milletinden önce helak olmuş bir kavimden söz etmemektedir.
Allah (azze ve celle) Nuh (aleyhi selam)’ın kıssasını anlatırken şöyle
buyurmaktadır:
َ ُ‫س َواعا ً َو َال يَغ‬
َ َ ‫سرا ً َوقَ ْد أ‬
‫ضلُّوا‬
ْ َ‫وث َويَعُوقَ َون‬
ُ ‫َوقَالُوا َال تَذَ ُر َّن آ ِل َهت َ ُك ْم َو َال تَذَ ُر َّن َودا ً َو َال‬
َّ ‫َكثِيرا ً َو َال ت َ ُِز ِد ال‬
َ ‫ين إِ َّال‬
َ ‫ظا ِل ِم‬
‫ض َالال‬
"Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan,
Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! (Böylece) onlar
32
gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak
şaşkınlıklarını arttır!" (Nuh 71/23-24)
Aralarında Muhammed bin Ka’b el-Karzi’nin de bulunduğu seleften bir
grup şöyle dediler:
َ ‫صا ِل ِح‬
‫ش ْي َطا ُن إِلَى قَ ْو ِم ِه ْم أ َ ِن ا ْن ِصبُوا‬
َّ ‫ فَلَ َّما َهلَكُوا أ َ ْو َحى ال‬،ٍ‫ين ِم ْن قَ ْو ِم نُوح‬
َ ‫س َما ُء ِر َجا ٍل‬
ْ َ‫أ‬
َ ‫س‬
‫س َمائِ ِه ْم فَفَعَلُوا فَلَ ْم ت ُ ْعبَ ْد َحتَّى ِإذَا‬
َ ‫ون أ َ ْن‬
ْ َ ‫س ُّمو َها ِبأ‬
َ ‫ َو‬،‫صابًا‬
ُ ‫ِإلَى َم َجا ِلس ِِه ُم الَّتِي كَانُوا يَجْ ِل‬
ْ‫عبِدَت‬
ُ ‫س َخ ا ْل ِع ْل ُم‬
َّ َ‫ َهلَكَ أُولَِئِكَ َوتَن‬.
"Bunlar Adem (aleyhi selam) ile Nuh (aleyhi selam) arasındaki zamanda
yaşamış salih kimselerin isimleridir. Onlar öldükten sonra, onların yolunu
takip ederek ibadet eden kimseler bulunmaktaydı. Sonra İblis (salih
kimselerin takipçilerine) gelerek şöyle dedi: Eğer onların tasvirlerinden
olsaydı bu sizin ibadet etme şevkinizi arttırırdı. Bunu yaptılar, onlardan
sonra gelen nesillerde ortaya bir grup insan çıktı, şeytan onlara gelerek
şöyle dedi: Sizden önce gelen (salih atalarınız) bunlara tapmaktaydı, siz
de bunlara tapın." (Buhari; Müslim) Abd bin Humeyd tarafından Tefsirinde
Muhammed bin Ka’b’dan rivayet olunmuştur. (Suyuti, ed-Durr el-Munzur,
6/269)
İşte bu, putlara tapınmanın başlangıcıydı ve bu putlar –bu salih kimselerin
şekillerinde yapıldığından dolayı- (ayette zikredilen) bu isimlerle
anılmaktaydı. Buhari Sahih’inde Ata’dan ibni Abbas (radiyallahu anh)’nın
şöyle dediğinden bahseder:
‫ب ِبد َْو َم ِة‬
ِ ‫ار‬
َ
ٍ ‫ أ َ َّما ُودٌّ كَانَتْ ِل َك ْل‬،ُ‫ب بَ ْعد‬
َ ‫ص‬
ِ ‫ت اْل َ ْوثَا ُن الَّتِي كَانَتْ فِي قَ ْو ِم نُوحٍ فِي ا ْلعَ َر‬
َ ‫غ‬
ُ ‫وث فَكَانَتْ ِل ُم َرا ٍد ث ُ َّم ِل َبنِي‬
ُ ُ‫ َوأ َ َّما َيغ‬،‫ع كَانَتْ ِل ُهذَ ْي ٍل‬
َ‫ف ِع ْند‬
ٌ ‫س َوا‬
ٍ ‫طي‬
ِ ‫ْف ِبا ْل ُج ُر‬
ُ ‫ َوأ َ َّما‬،‫ا ْل َج ْندَ ِل‬
َ ‫ق فَكَانَتْ ِل َه ْمد‬
ُ ‫ َوأ َ َّما يَعُو‬،‫سبَا‬
ْ َ‫ َوأ َ َّما ن‬،‫َان‬
َ .
ِ‫ ْ ِل ذِي ا ْل َكالَع‬،‫س ٌر فَكَانَتْ ِل ِح ْميَ َر‬
"Nuh kavmindeki vesenler, sonradan Arab kavminde oldu. Ved putuna
gelince; o, Devmet'ul Cendel'de Kelb kabilesinin idi. Suva putu, Huzeyl
kabilesinin idi. Yeğus, Murad kabilesinin, sonra da Yemen'in Sebe şehrinin
yanında el-Cevf mevkiinde Gutayf oğulları'nın idi. Ye'uk, Yemenli bir
kabile olan Hemdan'ın idi. Nesr de Hımyer'in Zu'l Kela hanedanının idi."
(Buhari)
Alıntı yapılan: dipnotlar
33
2- Şeyh’ul İslam İbni Teymiyye şöyle demiştir: "Sa’id (ibni Mansur) şöyle de
demiştir: Abd’ul Aziz ibni Muhammed Suheyl ibni Ebi Suheyl’den onun şöyle
dediğini rivayet etmiştir: Hasan ibni Hasan ibni Ali ibni Ebu Talib beni mezarlıkta
gördü ve Fatıma (radiyallahu anha)’nın evinden yatsı vaktine yakın bir
zamanda: Yatsı (namazını kılma)ya gel! diyerek beni çağırdı. Ben: (Gelmek)
istemiyorum dedim. Bana: Ben seni neden (sık sık) mezarlıkta görüyorum? diye
sordu. Ben: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e selam gönderiyorum
dedim. Şöyle dedi: Mescide girdikten sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)’e selam gönder. Bunun için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: Benim kabrimi (ziyaretgah yapmak suretiyle) bayram yeri
edinmeyin. Nerede bulunursanız bulunun, bana salavat getirin. Çünkü sizin
salavatınız nerede getirilirse getirilsin bana ulaşır... Seninle Endülüs’de bulunan
kimse bu açıdan eşittir." (er-Red ale’l-Ahne’i, 93)
34
Download