EDİZ, BEDİZ, EFSUN, OZAN VE AYBÜKE UZAY YOLCUSU 4. ve 5. NURAY BİLGİLİ EFSUN OZAN 1 AYBÜKE EDİZ BEDİZ 2 3 Altın gölde kocaman bir Ejderha yaşardı. Büyüklüğünden dolayı ona Ulu Ejderha denirdi. Dünyadaki bütün sular, yani denizler, göller ve nehirler ona aitti. Denizlerde ve göllerde yaşayan balıklar, havada ve karadaki diğer canlılar ondan hem çok korkar, hem de çok saygı duyardı. Ulu Ejderha, korkunç ve heybetli görüntüsünün altında çok iyi bir kalp taşıyordu. Başının üzerinde, kocaman gözleri, boynuzları, kulakları ve uzun sivri dişleri vardı. Suda yüzmesini sağlayan kuyruğu ve derisinin üzerindeki pulları, denizde yaşamasını kolaylaştırıyordu. Karada yürümesi için büyük ayaklara ve havada uçmasını sağlayan kanatlara sahipti. Ayrıca yağmur yağdıracağı zaman, ağzından ateş de çıkarabiliyordu. Ulu Ejderha dört büyük unsuru, yani su, toprak, hava, ve ateş’i kullanabiliyordu. Ulu Ejderha Ay gökyüzünde göründüğü zaman, denizin derin sularından çıkardı. Deniz yüzeyine çıktığı zaman Ay ışığı kanatlarına yansır ve onların büyümesini sağlardı. Kanatları yeterince büyüdüğünde ise uçmaya başlardı. Altın ormanda yaşayan hayvanlar, Ejderhanın gökyüzünde kanatlanıp uçmaya başladığını gördüklerinde, yağmur yağacağını anlardı. Ulu Ejderha 29,5 günde bir bu döngüyü tekrar ederdi. Çünkü Ay 29,5 günde bir görünürdü. Yavaş yavaş büyür, dolunay olur, daha 4 5 sonra küçülür ve 3 gün kaybolurdu. Gökyüzü üç gün karanlıkta kalırdı. İyiliksever Ulu Ejderha, denizde ve yeryüzünde yaşayan bütün canlılara yardım ederdi. Dünyanın dengesini sağlardı. Dünyayı evirip çeviren oydu, Bu yüzden ona bazen "Eviren" anlamında, Evren adıyla da hitap edilirdi. Yağmur yağdırır, bitkilerin ve ağaçların büyümesini sağlardı. Balıklar onun sayesinde susuz kalmadan engin denizlerde yüzerdi. Altın ormanda yaşayan hayvanlar ormanın bereketli yağmurlarını sabırsızlıkla bekler, Ay gökyüzünde göründüğü zaman “işte dünyanın ışığı göründü”, diyerek sevinçle çığlık atarlardı. İçlerinde en bilgesi ve en yaşlısı Baykuş idi. Baykuş o gece de her zaman olduğu gibi yarı uykulu gözlerle, kayın ağacının oyuğundaki yuvasında, Ay’ın gökyüzünde görünmesini bekliyordu. Baykuş'un yuvarlak çerçeveli gözlükleri vardı. Biraz hantal ve şişmandı ama diğer hayvanlara her konuda bilgi verir ve yol gösterirdi. Her şeyi bilen Bilge Baykuş 270° dönebilen kafasını gökyüzüne çevirdiğinde, Ay gökyüzünde çoktan doğmuştu. Gece karanlıkta uçabilen bir kuş olduğu için, hemen vakit kaybetmeden harekete geçti ve ormanın eteklerindeki denize doğru uçmaya başladı. Bütün hayvanların, hatta balıkların dilini bile anlayıp konuşabiliyordu Bilge Baykuş. 6 7 8 Onu deniz kıyısında Tekir Balık bekliyordu. Büyük yüzgeçleri, kuyruğu ve ağzının üstünde, kedi bıyıklarına benzeyen uzun dokunaçları vardı. Tekir Balık, Ulu Ejderhanın habercisiydi. Engin denizin karanlık ve derin tuzlu sularına sadece o dalabilir ve Ulu Ejderha ile görüşebilirdi. Bilge Baykuş Tekir Balığa doğru eğilerek şunları söyledi; — Suların efendisi kanatlansın, Uçsun gökyüzünde. Bu akşamda göründü, Ay yeryüzünde ... Tekir Balık bunları duyar duymaz hemen yukarı doğru sıçradı, havada bir takla atarak tekrar denize daldı. Kuyruğu ve kocaman kuş kanatlarına benzeyen yüzgeçleri ile acele acele denizin dibindeki mağaraya doğru yüzmeye başladı. Meraklı, birbirinden güzel renkli ve ışıltılı diğer balıklar onu durdurup soru sormaya çalıştılarsa da, başarılı olamadılar. 9 Tekir Balık Ejderhanın mağarasının kapısından yavaşça içeri süzüldü. Ulu Ejderha mağarasında derin uykudaydı. Uzun boynuzları, sivri dişleri ve iri vücudu ile çok büyük görünüyordu. Nefes alıp verirken kulaklarının arkasındaki solungaçlar hareket ediyordu. Tekir Balık büyük bir heyecan içinde Ulu Ejderhanın kulağına doğru eğilerek şunları söyledi; 10 — Efendimiz efendimiz, Bilge Baykuş görmüş, Ay belirmiş gökyüzünde, Kanatlanıp uçmanın zamanı geldi yeryüzünde... O gece de Tekir Balık ejderhayı uyandırdı. Ulu ejderha suları dalgalandırarak derin uykusundan uyandı ve uzun uzun gerindi. Deniz dibinden yüzeye doğru yüzmeye başladı. Denizin üstüne çıktığında ay ışığından denize yansıyan yakamozlar ışıl ışıl parlıyordu. Ay ışığının vucuduna yansıması ile birlikte kanatları çıkmaya başladı. Kanatları büyük gövdesini taşıyacak kadar büyüdüğünde ise havalandı ve uçtu. Ulu ejderha havada uçarken, ağzından alevler saçıyordu. Ağzından çıkan alevler deniz yüzeyini ısıttı ve ısınan sudan çıkan buhar, gökyüzünde yağmur bulutları oluşturdu. Yağmur bulutları yoğunlaştığında ise gökgürültüsü ve şimşekler eşliğinde, bereketli damlacıklar tek tek yeryüzüne düşmeye başladı. 11 İşte bu şekilde su döngüsü devam ederdi. Ama günlerden birgün Ay gökyüzünde görünmedi. Her zaman Altın Dağ'ın arkasından doğup yükselen Ay, o gece gecikmişti. Ay gökyüzünde görünmeyince Ulu Ejderha denizden çıkıp gökyüzünde uçamadı ve yağmur da yağmadı. Yeryüzündeki bütün sular kurumaya başladı, ağaçlar, çiçekler ve tüm yeşil 12 bitkiler boyunlarını büktüler. Hayvanlar üzgün ve keyifsizdi. Bilge Baykuş bütün gece boş yere Ay’ın doğmasını bekledi durdu. Çok geçmeden bir terslik olduğunu anlayan Bilge Baykuş, insan dostları Ediz, Bediz, Efsun, Ozan ve Aybüke’ye haber vermeye karar verdi. Şehire doğru uçmaya başladı. Şehirdeki renkli ve parlak ışıklar gözlerini kamaştırsa da, yüksek gökdelenlerin arasından geçerek, beşlinin çadırını bulmaya çalıştı. Bu sırada Ediz, Bediz, Efsun, Ozan ve Aybüke de bu konuda bilgi topluyordu. Aybüke kütüphanesindeki kitapları karıştırmaya devam ederken, Ozan her zamanki umursamaz ve rahat görünen tavrıyla gitar çalıyordu. Aybüke Ozana dönerek; — Ozan biliyormusun, eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalırmış. — Evet tabi ki biliyorum. Bilim adamı Einstein’in bir öngörüsü bu.. Aybüke’nin biraz kafası karışmış görünüyordu, merakla Ozana soru sormaya devam ettti, 13 — Peki küçücük bir arı ile insanlığın yok olması arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki? 14 — Çünki arılar olmazsa tozlaşma, dolayısıyla muhteşem üçlü yani bitki, hayvan ve insan olmaz. Beren bir an duraksadı ve kafasını kaşıyarak devam etti; — İyi ama, arılar neden bir sebep yokken ve durup dururken yok olsun ki? Ozan gitar çalmayı bıraktı ve Aybüke’nin meraklı sorularını cevaplamaya devam etti. — Bak, arılar sadece çiçeklerdeki polenler ile beslenmez. Suya da çok ihtiyaçları vardır. Zaten yuvalarıda tatlı su kaynaklarının yanındadır. Susuz kalırlarsa arılar ölmeye başlar. Eğer arılar yok olmaya başlarsa bu durum düyadaki su miktarının azaldığının bir göstergesidir. Ve aynı zamanda, eğer arılar tamamen yok olursa daha önce de söylediğim gibi, bitkiler arasında tozlaşma olmaz. Tozlaşma olmazsa bitkiler üreyemez ve ortadan kalkar. Bitkiler yok olursa hayvanlar ve ardından da insanlar yok olur. 15 Tüm bu konuşmalar sürerken Bilge Baykuş çadırın tepesindeki aydınlık açıklığından içeri girdi ve Bediz’in oturduğu sedirin üstüne kondu. Bediz’in kulağına eğildi ve şunları fısıldadı; — Eğer varsan nefes alırsın, nefes alırsan dü- 16 şünürsün, düşünürsen soru sorarsın, soru sorarsan öğrenirsin, öğrenirsen bilirsin, eğer biliyorsan yaşıyorsun demektir... Bediz yüzünde tatlı bir gülümseme ve sevgiyle Bilge Baykuş'u koluna aldı ve .. — Bilge Baykuş yine bulmaca gibi konuştun. Söylesene ne demek istedin? Bilge Baykuş, uzun zamandır Ay'ın gökyüzünde görünmediğini, ormanda yaşayan hayvanların ve kendisinin bunun sebebini anlayamadığını söyledi. Dünyadaki canlıların tehlike içinde olabileceğini söyledi. — Ancak insanlar bu durumu araştırarak çözebilirler, diyerek ekledi.. Ediz, Bedizin ve Bilge Baykuş'un yanına gelerek, — Bence bunu anlamak için Ay'ın yerinde olup olmadığını anlamamız gerek, dedi. Daha sonra da şöyle ekledi. 17 — Yukarıda ne olursa aşağıda da aynısı olur. Sanırım bu sorunu çözmek için yukarı yani uzaya gitmemiz gerekecek. Uzay yolculuğu için Efsun'u 18 buraya çağıralım. Sabah çadırın önünde buluşup yola çıkarız, dedi. Arkadaşları sorunla ilgili Efsuna bilgi verdiler. Bu sırada Efsun da evinde internetten araştırma yapıyordu. O da çok merak etmişti neler olduğunu. Böylece kahramanlarımızın serüveni başlamış oldu. Ertesi sabah, Efsun bisikletiyle çadıra doğru yola çıkmıştı bile. Bisikletin pedallarını çevirirken, bir yandanda dedesinin cada taşını kullanmak için kendisine öğrettiği sihirli sözcükleri hatırlamaya çalışıyordu.. Cada taşı sihirli güçleri olan ve farklı boyutlara kapı açabilen yeşil renkli büyülü bir taştı. Elbisesinin kemerinde taşıdığı bu taşı yanından hiç ayırmazdı. Çünki kötü insanların eline geçmesinden korkardı. Kendisi çadırın yanına geldiğinde, diğer arkadaşları çoktan çadırın önüne çıkmışlardı. Efsun gelir gelmez, uzay giysilerinin bulunduğu çantalarıda yanlarına alarak, bisikletlerine bindiler ve kentin dışındaki mağaraya doğru yola çıktılar. Mağaranın önüne geldiklerinde bisikletlerinden indiler ve yanlarına çantalarını da alarak içeri girdiler. 19 El fenerlerininde yardımıyla mağaranın derinliklerine doğru ilerlemeye devam ettiler. Mağaranın 20 içinde ilerlerken aşağı ve yukarı doğru uzanan sivri uzantılar Bediz'in dikkatini çekti. Kahverengi ve krem renklerinin tüm tonlarını görmek mümkündü. Yukarıdan aşağı doğru sarkan sivri kayaların ucundan damlayan sular, mağaranın zemininde oyuklar açmıştı. Ozan büyük bir hayranlıkla bunları inceledi.. — Daha önce resimlerde ve filmlerde görmüştüm bunları, ama bu kadar muhteşem ve etkileyici olabilecekleri aklıma gelmemişti diyerek hayranlığını dile getirdi. — Ozan gibi arkadaşları da hayran kaldılar ve Ediz Ozan’a dönerek ardı ardına sorular sormaya başladı.. — Ozan bunların özel bir adı var mı? Acaba insanlar mı yapmışlar bunları? Eğer insanlar yapmadıysa nasıl oluşmuşlar? Ozan elindeki fenerle, hem taşları inceliyor hem de Ediz’in sorularına yanıt vermeye çalışıyordu. 21 — Bunlar sarkıtlar ve dikitler. Yağmur yağdığı zaman yeryüzündeki suların bir kısmı yer altına iner. Sanırım kayaların üzerinden akan mineralli sular bu oluşumları meydana getiriyor, dedi Ozan. 22 Daha sonra daha yakından incelemek için elini sarkıtların üstünde gezdirdi. Ozan ve Ediz’in konuşmalarını bölen Efsun araya girdi . — Çocuklar hadi vakit kaybetmeyelim, aksi halde susuz kalırsak böyle güzel oluşumları da bir daha göremeyeceğiz. Birden Efsun'un elindeki Cada Taşı parlamaya başladı, yaydığı yeşil ışık mağaranın duvarlarını aydınlatıyordu. Mağaranın içinde sakladıkları uzay aracına oldukça yaklaşmışlardı. Bir süre daha ilerlediklerinde karşılarına kocaman metal bir kapı çıktı. Bu kapıyı açmak için dedesinin Efsun'a öğrettiği sihirli sözleri söylemesi gerekiyordu. Efsun elindeki Cada Taşını havaya kaldırarak şu sözleri mırıldandı. — Evren Uğurlu döner, Gece gündüzü örter!… O Felekte dün olmaz, Ay, gün doğup dolanmaz!... 23 Bu sözcükleri söyler söylemez ağır metal kapı yavaş yavaş açılmaya başladı. Hepsinin de kalp atışları hızlanmıştı. Kapı tamamen açıldığında, disk şeklindeki uzay gemisi gümüş rengiyle karşılarındaydı. Fazla zaman kaybetmeden, uzay giysilerini giyen beşli gemiye bindi. Cada Taşı uzay gemisinin güç kaynağı idi.. Efsun Cada Taşını geminin kontrol düğmelerinin bulunduğu bölümde gezdirdi. Taşın sığabildiği oyuk tıpkı bir mıknatıs gibi taşı kendine çekti. Efsun Cada taşını yerine yerleştirince geminin tüm ışıkları yandı ve yavaş yavaş havalandı. Bu sırada Bediz Efsun'un kulağına eğildi ve; —Efsun, söylesene bilmecenin cevabı ne idi, merak ettim... — Tabiki gideceğimiz yer, yani uzay!... Uzaya çıktıklarında karanlık sonsuz boşluğun içindeki yıldızlar, ışıl ışıl rengarenk görüntüleri ile çok etkileyiciydi. Çocuklar bir süre hayran hayran bu manzarayı seyrettiler. Sonra Bediz konuşmaya başladı.. — Hayret! Koskoca bir boşluk ve bu boşlukta havada duran gezegenler ve diğer cisimler...Üstelik hiçbiri birbirine çarpmıyor! Nasıl olur? Efsun hemen cevap verdi — Güneş! Gezegenler Güneş'in çekim kuvvetinin etkisindedir. Hepsi Güneş'in çekim etkisiyle kendi yörüngelerinde hareket ederler. 24 — Acaba bizde uzaya çıksak, Güneşin çekim etkisine kapılıp yörüngesine girermiyiz? diye sordu Bediz. —Bunu anlamanın bir tek yolu var, uzay yürüyüşü, dedi Efsun. Hepsi gemiden çıkıp uzay yürüyüşü yapmaya karar verdi. Uzayda atmosfer olmadığı için uzay başlıklarını taktılar ve oksijen tüplerini açtılar. Beren Güneş’in etrafında dönen gezegenleri gösterdi. — İşte Gezegenler; Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Üranüs ve Neptün. Eskisi gibi Güneşin etrafında dönüyorlar. — Çocuklar biliyormusunuz ben Balık burcuyum ve gezegenim de Neptün. Diyerek Efsun araya girdi ve devam etti. — Bediz senin burcun Kovaydı değil mi, Ozan seninkide Boğa, Kova burcunun gezegeni Üranüs, Boğa burcunun ki Venüs.. Bunun üzerine Aybüke ve Ediz hemen doğum tarihlerini Füsun'a söyleyerek burçlarını sordular. 25 — Aybüke sen Aslan burcusun ve gezegenin Güneş, Ediz sen Akrep burcusun ve gezegenin Mars diye yanıtladı Efsun. — Peki bu burçlar uzayda gerçekten var mı? diye sordu Aybüke. — Evet. Burçlar aslında hayvan isimleri verilmiş yıldız gruplarıdır, bunlara Takımyıldızlar denir. Eski insanlar yıldız gruplarını bir hayvanın ya da herhangi bir şeyin, “örneğin terazi gibi” şekline benzetmişler ve onun adını vermişlerdir, diyerek devam etti Efsun.. — Aaaaa, gerçekten çok ilginç !...Bakın Boğa takımyıldızı tıpkı bir boğaya benziyor. Yıldızları hayali bir çizgi ile birleştirisek uzun iki tane boynuz ve dört ayak çıkıyor ortaya...Bakın bakın!... Koç takımyıldızı da öyle... Kafası ve kuyruğu var ve koşuyor gibi sanki...Çok gizemli. Tıpkı bulmaca çözer gibi, dedi Aybüke ve ardından. — Peki bu şekilde kaç tane Takımyıldız var diye birde soru sordu.. Çocuklar adeta bilgi konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı ve beyin fırtınası yapıyorlardı. Ediz hemen cevapladı. — Bildiğim kadarıyla 88 tane Takımyıldız var ve bunların büyük çoğunluğu hayvan isimleri.. Acaba bizim Ulu Ejderha'nında gökyüzünde bir Takımyıldızı var mı? Ne dersiniz. — Elbette... Diye devam etti Efsun. 26 BALIK TAKIMYILDIZI 27 BOĞA TAKIMYILDIZI 28 — Küçük Ayı Takımyıldızı'nın hemen altında uzanan Takımyıldız Ejderha olarak bilinir.. — HEY!... Galaksilere bakın şekilleri ne kadar ilginç. Rengarenk kelebekler gibi!... Edizin çok ilgisini çekmişti bu oluşumlar. İşaret parmağını kaldırıp tek tek saymaya başladı.. — Kaç tane var acaba? Bir, iki üç, diye devam ederken bir anda karşısında Ay’ı gördü. Küre şeklindeydi ve üzerinde meteorların çarpmasından oluşan kraterler vardı.. — İşte Ay!... Hala yerinde duruyor. Bence, bir terslik var mı üzerine inip inceleyelim, dedi. Uzay gemilerine geri döndöndüler. Gemiyi Ay üzerine indirirken hepsi çok heyecanlıydı. İlk kez Ay üzerinde yürüyüş yapacaklardı. Ay'da atmosfer olmadığı için hepsi tekrar uzay giysilerini giydi ve başlıklarındaki oksijen tüplerini açtılar. Ay’a ilk adımını atan Ediz olmuştu. Yere eğildi ve bir taş parçası aldı eline. Taşı havaya attı fakat taş yavaş çekim filmlerdeki gibi ağır ağır Ay yüzeyine indi. 29 — Ayda yer çekimi Dünyadaki gibi değil, Ay'ın çekim kuvveti daha az. Bir cismin Ay’daki ağırlığı KOÇ TAKIMYILDIZI 30 Dünya’daki ağırlığının yaklaşık 1/6’sı kadar. Bu da demek oluyor ki, Bediz dünyada 60 kilo ise ayda 10 kilo gelir. Yani Ay'da yaşasaydı diyet yapmasına gerek kalmazdı dedi Efsun. Ve Hepsi birden gülmeye başladı. Birbirleriyle konuşup şakalaşırken bir anda etraflarındaki bütün taşlar kendiliğinden havalandı. Hepsi şaşkınlıkla etraflarına baktılar. Fakat kimseyi göremediler. Bu gizemi çözmek için herbiri bir yöne dağıldı Ediz tam bir kayanın arkasına bakmak üzereydi ki sırtına dokunan bir şey hissetti. Hemen arkasını döndü ve yeşil bir uzaylıyla karşı karşıya geldi. İkiside ellerini kaldırıp çığlık attılar ve taşların arkasına saklandılar. Bir süre sonra başlarını kayanın arkasından çıkararak korku dolu gözlerle birbirlerine baktılar. Ediz derin bir nefes aldı ve bulunduğu yerden yavaş yavaş çıktı. Yeşil yaratık saklandığını zannediyordu ama başının üstündeki uzun antenleri kayanın arkasından görünüyordu. Ediz yanına yaklaştı, zavallı küçük yaratık çok korkmuştu ve tir tir titriyordu. Ediz elini yavaşça ona doğru uzattı, oda Ediz'in taklitini yaparcasına uzun parmaklarını uzattı. 31 — Korkma küçük yeşil zeytin, sana zarar vermem. Yeşil yaratık sanki onun ne söylediğini anlamış- 32 33 tı. Başının üstündeki antenler birbirine dokundu ve Ediz kulaklarında şu sesi duydu. — Merhaba... Ediz yaratığın telepati gücüyle konuştuğunu anlamıştı, görüntüsü çok farklıydı ama çok da sevimliydi. Diğer çocuklarda ne olduğunu anlamak için Ediz'in yanına geldiler. Ediz küçük yaratığın elinden tuttu ve onunla yürümeye başladı. Ediz arkadaşlarına; — Bakın, taşları kimin havalandırdığını buldum. Ne kadar sevimli değilmi? — Ooo ne kadar ilginç bir yaratık, dedi Bediz ve devam etti.. — Çok da komik, her tarafı yem yeşil. Sanki midesi bulanmış gibi görünüyor. Bediz dilini çıkarınca, o da aynısını yaptı. Hepsi birden gülmeye başlayınca küçük yaratık da onları taklit etti ve gülmeye başladı. — Peki ona ne ad verelim? diye sordu Efsun. Ediz; — Yeşil Zeytin diyebiliriz. Hepsi yaratığı çok sevmişti. Kimi antenlerine dokunuyor, kimi elini tutuyordu. Yaratıkta sürekli onlar 34 ne yaparsa aynısını yapmaya çalışıyordu. Ozan; — Çocuklar, dünyadaki canlılar bizim Ay ile ilgili sorunu çözmemizi bekliyor. Haydi daha fazla oyalanmayalım. Küçük Zeytin Ediz'in elini sıkı sıkı tutuyordu ve bırakmaya da niyeti yoktu. Hep birlikte yürümeye başladılar. Küçük yaratık Ediz'i sürekli çekiştiriyordu. Ediz bunun üzerine Yeşil Zeytin'e dönerek şöyle dedi; — Hey!... Nereye götürmeye çalışıyorsun bizi, söyle bakalım?... Daha sonra hep birlikte onu takip etmeye başladılar. Küçük yaratık telepatik yeteneğini kullanıyordu ve çocukların kulaklarına sürekli “Ay Toyon, Ay Toyon” sesi geliyordu. Kimdi veya neydi acaba bu Ay Toyon?.. Bir süre yürüdükten sonra, kocaman bir kraterin içine yapılmış, muhteşem bir yapı gördüler. Yapının yanına geldiler. Gerçekten çok ihtişamlı görünüyordu. Uzay üssü gibi bir yere benziyordu. Biraz daha yürüdüler ve sonra büyük kapının önünde durdular. 35 Kapıyı nasıl açabilecekleri konusunda konuşurken, Yeşil Zeytin başının üstündeki antenleri bir- 36 birine değdirdi ve kapı açıldı. Kapı açılır açılmaz içeriden beyaz bir ışık süzüldü. İçeri giren çocuklar biraz irkilmişlerdi. Her taraf bembeyazdı ve etrafta hiçbir şey görünmüyordu. Ozan arkadaşlarına dönerek; — Ne diyorsunuz, etkileyici ve muhteşem bir yer ama insan aynı zamanda ürküyor da.. Ediz onu cevapladı. — Evet insan bildiği şeyden değil, bilmediğinden korkar. Sanırım şu an bilmediğimiz bir yerdeyiz. — Hey çocuklar şu taraftan biri geliyor. Efsun eliyle karşı tarafı işaret ediyordu. Sanki yürümüyor, havada süzülerek geliyordu. Beşli kendilerine doğru gelen şeyi, yavaş yavaş görmeye başladı. Bu bir insandı. Adamın başında silindir bir başlık ve başlığın üzerinde Ay sembolü vardı. Ayaklarına kadar uzanan beyaz bir elbise giymişti. Elinde bir asa taşıyordu. Asa'nın ucunda yine Ay’ı sembolize eden bir işaret vardı. Bu adam son derece güler yüzlü biriydi. 37 Yeşil Zeytin hemen çocukların yanından ayrılarak ona doğru koştu ve elini yakaladı, bir yandan da "Ay Toyon, Ay Toyon" diyordu. 38 Efsun yanında duran Ozan'ın kulağına eğilerek fısıldadı; — Demek ki Ay Toyon bu adam. Kim acaba, ne arıyor burada? Bu sözleri söyler söylemez, Ay Toyon sanki onları duymuş gibi karşılık verdi; — Evet Ay Toyon benim çocuklar, söyleyin bakalım asıl siz ne arıyorsunuz burada. Efsun konuşması için Ozan'ı öne doğru itekledi. Ozan boğazını temizledi, yutkundu ve kekeleyerek devam etti; — Eee, efendim biz Dünya'dan geliyoruz. Dünya'da bir sorunumuz var. Susuz kaldık, şimdi Ay'dayız ama uzun süredir Ay Dünya'dan görünmüyor. Ulu Ejderha da yağmur yağdırmak için denizden çıkamıyor. Ozan'ı sonuna kadar dinleyen Ay Toyon elindeki asayı hafifçe kaldırdı. Elindeki asadan çıkan renkli ışıklar, çocukların önünde üç boyutlu bir görüntü oluşturdu. 39 — Bakın çocuklar, dedi.. 40 YAZ 21 HAZİRAN İLKBAHAR GÜNEŞ 23 EYLÜL 21 MART KIŞ SONBAHAR 21 ARALIK — Dünya kendi ekseni etrafında ve güneşin etrafında döner. Ay ise kendi ekseni etrafında, dünyanın etrafında, hem de bir uydu olduğu için, Dünya ile birlikte, Güneş’in etrafında döner. Ay'ın Dünya etrafındaki dönme süresi 29,5 gündür. Ay’ın dünyadan bakıldığıda 4 evresi vardır. yeniay, ilk dördün, dolunay, son dördün. Düya'nın kendi ekseni etrafında dönüşü 24 saat, Güneş etrafında dönme süresi 365 gün 6 saat 48 dakikadır. Dünya'nın kendi ekseni etrafında dönüşüyle günler, Güneş etrafında dönüşüyle de mevsimler meydana gelir. Bu arada Ay Toyon'un asasından, Ay Dünya ve Güneş'in görüntüleri ve bunların dönüş hareketleri yansıyordu. — Peki ama, herşey bu kadar düzenli ve sistemli bir şekilde hareket ederken, neden biz bir süredir Dünya'dan Ay’ı göremiyoruz? diye bir soru sordu Efsun. — Evet Efsun güzel bir soru, dedi Ay Toyon. Efsun Ay Toyon'un kendisine ismiyle hitap etmesine şaşırmıştı. Çünki hiç kimse ismini söylememişti. 41 — Çocuklar söz konusu olay Ay tutulmasıdır. Ay tutulması Dünya'nın Güneş ve Ay arasına girmesi - KUZEY KUTBU AY DÜNYA GÜNEY KUTBU Ay TUTULMASI 42 GÜNEŞ DÜNYA AY ve Dünya’nın gölgesinin Ay'ın üzerine düşmesidir. Bu durum geçicidir merak etmeyin. Ben size bir de kitap armağan etmek istiyorum. Bu kitap sihirli bir kitaptır, farklı boyutlara ve zamanlara kapı açar ve zamanda yolculuk yapmanızı sağlar. Eğer aklınıza takılan bir şey olursa, ya da yapmanız gereken bir şey, kitabı açıp yedi sihirli sözcüğü bir araya getirmeniz yeterli olacaktır. Çocuklar kitabı büyük bir merak ve sevinçle aldılar. — İyi ama 2 sorum var, dedi Aybüke. Birincisi bu yedi sihirli sözcük, bunları kimden ve nasıl öğreneceğiz? İkincisi bu kitabın üzerinde bir de anahtar deliği var. Kitabın anahtarını nereden bulacağız? Ay Toyon gülümsedi ve, — Merak etmeyin çocuklar. Anahtar ile kitabı açtığınızda, kitap size bir soru soracak. Sorunun cevabı bu 7 sihirli sözcük olacak, dedi. 43 Akıllarından geçen bütün soruların cevaplandığını düşünüyorlardı. Ay Toyon’a tek tek teşekkür ettiler ve Yeşil Zeytin adını verdikleri yaratıkla vedalaştılar. Hep birlikte büyük kapıdan çıktılar ve uzay aracına doğru yürümeye başladılar. Efsun birdenbire durdu; — Aaa çocuklar, Ay Toyon'un kim olduğunu ve orada ne aradığını sormayı unuttuk, üstelik bize verdiği kitabın anahtarınıda almadık, dedi. Hep beraber arkalarını döndüklerinde krater içindeki devasa yapının yerinde olmadığını gördüler, herşey yok olmuştu. Çok şaşırdılar ve birbirlerine bakakaldılar. Hiç birinin ağzını bıçak açmıyordu. Gördükleri acaba hayalmiydi yoksa gerçek mi? Hepsi aynı hayali görmüş olamazdı. Sessizce yürüdüler ve uzay aracına bindiler. Efsun aracı çalıştırmak için Cada Taşı’nı yerine yerleştirdi. Araç havalandı ve dünyaya doğru hareket etti. Çocuklar koltuklarına oturdular, son kez sonsuz uzay boşluğunu seyrediyorlardı ki, bir anda önlerinden meteorlar geçti ve Dünya’ya doğru yöneldi. — Eyvah!... hepsi Dünya’ya doğru gidiyor!... diye bağırarak sessizliği bozdu Aybüke. — Teleşlanmayın, meteorlar Dünya atmosferine girdiği zaman yanar ve küçük parçalara ayrılır, dedi Ozan. — İyi ama, uzay araçları da Dünya'ya dönerken atmosferden geçiyor, onlar neden yanmıyor? diye sordu Aybüke. 44 — Meteorlar yüksek hızla atmosfere girdikleri için yanarlar, uzay araçları dayanıklı özel malzeme ile üretilir ve atmosfere girdiklerinde hızlarını düşürürler. Bu yüzden yanmazlar, dedi Ozan. Mağaraya geri döndüklerinde hepsi çok yorulmuştu. Araçlarından teker teker indiler ve giysilerini değiştirdiler. Mağaranın önündeki bisikletlerine bindiler. Bisikletleriyle yola çıkar çıkmaz yağmur yağmaya başladı. Başlarını yukarı kaldırdıklarında, Ayın hilal şekli ve gümüş rengi karşılarındaydı. Çadırlarına geldiklerinde hepsi bir köşeye çekildi ve hem dinlendiler hemde konuşmaya devam ettiler. Çok heyecanlı ve hareketli bir gün yaşamışlardı. Ertesi gün Bilge Baykuş yine çadırın açıklığını kullanarak içeri girdi. Çadırın da bir daire çizip çocukları selamladı ve koluna kondu. Sonra ağzındaki anahtarı avucuna bırakıp konuşmaya başladı. 45 — Çocuklar!... Çok teşekkür ediyoruz size, Çare buldunuz derdimize. Yedi kapı açıldı bize, Kutlu olsun hepimize... aydınlık ortasınOzan'ın Ozan'ın 46 47 48 Daha sonra, geldiği yerden tekrar çıkıp gitti. Bir süre sessizlik oldu, derken Efsun sessizliği bozdu. — Kuş dili bilsek de, sanırım Bilge Baykuş'un sorduğu bilmeceleri ve söylediği sözleri çözmek için yeterli olmaz dedi. Bir süre gülüştükten sonra anahtarı elden ele dolaştırıp incelediler. Anahtar gümüştü ve eski antika bir görünümü vardı. Anahtarın, Ay Toyon’un kendilerine verdiği kitaba ait olduğunu anlamışlardı. Ama hala kitabı nasıl ve ne için kullanacakları konusunda en ufak bir fikirleri yoktu. Bediz arkadaşlarına çay getirmişti, yanındaki küçük kurabiyeleri Efsun'un ninesi göndermişti. Ozan gitarıyla çok güzel bir melodi çalıyordu. Ediz’in içinden gelen bir ses anahtarla kitabı açmasını söylüyordu. 49 Aslında hepsi ne olacağını ve nasıl maceralar yaşayacaklarını çok merak ediyordu. Çocukların hepsi Ediz'in yanındaydı. Ediz anahtarı kitabın üzerindeki deliğe yerleştirdi ve yavaşça çevirdi. Kitap açıldı ve beyaz bir sayfanın üzerinde elyazısı ile yazılmış bir yazı belirdi. Aslında bu bir soru idi. Bediz elindeki kurabiyeden ısırdı ve soruyu okudu; “Bunlar gizli yedilerdir, Müzikteki notalar hagileridir ?” Müzik konusunda bilgi sahibi Ozan'dı. Hepsi birden Ozan'a doğru baktı. Ozan hemen gitarı eline aldı ve notaları çalmaya başladı. — "do,re,mi,fa,sol,la,si,". Müzikteki notalar yedi tanedir, dedi. O anda çadırın ortasında bir kapı açıldı ve içeri çağlar öncesinde yaşamış gibi görünen bir kız girdi. Kız hiç görmedikleri bir elbise giyiyordu ve görünüşüde farkıydı. Hepsine tek tek baktı ve gülümsedi. Başını hafifçe öne eğip selam verdi. — Merhaba, adım İxchel, Maya kenti Mayapan’dan geliyorum. Ay Toyon sizden bahsetmişti. Ediz, Bediz Efsun, Ozan ve Aybüke değil mi? Ozan hemen öne çıktı ve ve elini İxchel’e uzattı. — Merhaba ben Ozan, Maya kültürünü biliyorum. Özellikle astronomi bilginiz muhteşem.. — Evet ben de bundan söz edecektim size. Astronomlarımız uygarlığımıza doğru yaklaşan bir meteor tespit ettiler ve eğer dünyaya çarparsa yok 50 51 olacağız. Dolayısıyla bizden sonra Dünya'da yaşayacak olan uygarlıklar ve insalarda olmayacak. — Ama bildiğim kadarıyla meteorlar atmosfere girdikleride yanıyor ve parçalanıyor, dedi Ozan. — Evet ama bu oldukça büyük, unutmayın ki dinazorları Dünya'dan silen de bir göktaşıydı, diye cevap verdi İxchel. — Pekala çocuklar hemen harekete geçmeliyiz. Hep birlikte mağaraya gidelim ve uzay aracını alalım, dedi Ozan. Yanlarına İxchel’ide alan çocuklar yine bisikletlerine bindiler ve mağaranın yolunu tuttular. Yolda konuşmalarına devam ettiler. — Ay Toyon’u nereden tanıyorsun İxchel? diye sordu Ediz. — Ay Toyon zamanın sahibidir. Kainatın içinde bütün çağlarda ve uygarlıklarda dolaşır. Bizim gibiler onun yardımcılarıyız, o bize yetki ve görev verdiği sürece, zamanda yolculuk yapıp insanlara yardım edebiliriz.. 52 Mağaranın önünde bisikletlerini bırakıp yollarına yaya devam ettiler. Uzun bir yürüyüşten son- 53 54 ra uzay aracının yanına geldiler ve araca bindiler. Ediz yanında getirdiği kitabı anahtar ile tekrar açtı ve kitabın sayfasında yeniden bir soru belirdi. Zamanda yolculuk yapıp başka bir boyuta geçmeleri için bu soruya cevap vermeleri gerekiyordu. “Bunlar gizli yedilerdir, Işıktaki renkler hagileridir?” — Bu sorunun cevabını sanırım ben biliyorum, dedi Efsun ve devam etti.. — Sarı, Turuncu, Kırmızı, Mavi, Yeşil, Mor ve Lacivert.. Cam bir prizmadan yansıyan ışık bu renklere ayrışır, ayrıca gökkuşağındaki renklerde yedidir . Uzay aracının önünde başka bir boyuta geçmelerini sağlayacak olan ışıktan bir kapı açıldı. Açılan kapıdan hızla geçtiler. Işık hızı ile yol almışlardı ve hepsi gözlerini kapatmıştı. Gözlerini açtıklarında farklı bir uygarlığın içinde buldular kendilerini. Aşağıda devasa yapılar ve kocaman bir şehir vardı. 55 Piramitlerin üstünden geçerken çok şaşırdılar. Çünki piramitlerin sadece Mısır'da olduklarını düşünüyorlardı. — Aaaa çocuklar bakın basamaklı piramitler gö- 56 rüyorum aşağıda, diye bir çığlık attı Aybüke, çok heyecanlanmıştı. — Evet burası benim yaşadığım yer Mayapan. Aşağıdaki piramitler tapınaklarımız ve gözlemevlerimiz. Hepsi özenle inşa edilmiştir. Kukulkan Piramidi dunyanin yedi harikasindan biridir. 4 cephede 91 basamak vardır. Tepedekiyle birlikte saydığınızda yılın gün sayısı olan 365 sayısını verir. Bir süre şehrin üzerinde dolaştılar ve İxchel kendi kültürleri hakkında bilgi vermeye devam etti. — Piramitler gökyüzünü incelemek amaçlı yapılmıştır. Özellikle tapınaklar ve gözlemevlerimiz yıldızların yörüngelerine uygun olacak şekilde yönlendirilerek yapılmıştır. Boğa takımyıldızı ve Akrep takımyıldızı bizim için çok önemlidir, çünki M.Ö. 3000 yıllarında ilkbahar ve sonbahar ekinoksları, Güneş bu burçlarda iken yaşanırdı. Sizin yüzyılınızda ise ekinoks, Güneş Koç ve Terazi burçlarını ziyaret ettiğinde oluşuyor. — Ekinoks mu? diyerek anlamadığını ima etti Ediz. 57 —Evet Ekinoks. İlkbaharın ve sonbaharın başladığı ilk gün, yani gün ve gece eşitliği. Çok eski uygarlıklar için bu günler çok kutsaldı. Sizler ona Nevruz ismini verirsiniz. Güneş’in Koç burcuna giriş yaptığı ilk gün, yani 21 Mart, ateşler yakılır yemekler yenir ve bir bayram gibi kutlanır. Bu konuşmalar devam ederken, Ozan uzay aracıyla nereye ineceklerini sordu. — Kukulkan piramitinin üstündeki açıklıktan içeri doğru girmemiz gerekiyor. Orada kahin astronom Tukan Tekin bizi bekliyor, diye yanıt verdi İxchel. Üstteki açıklıktan içeri girdiler. Aşağıdaki yuvarlak pistin kenarlarında ışıklar vardı. İki tarafından jaguar heykelleri yükseliyordu. Onları aşağıda ixchel’in sözünü ettiği kahin Tukan Tekin bekliyordu. Çocuklar araçtan indiler, en önde onlara İxchel yol gösteriyordu. İxchel çocukları Tukan Tekin ile tanıştırdı. Tukan Tekin çocuklara gülümsedi. — Hoşgeldiniz çocuklar ben de sizi bekliyordum. Sanırım İxchel size neden burada olduğunuzu anlatmıştır. Sizleri gördüğüme çok sevindim, dedi. Tukan Tekin önde çocuklar arkada yürümeye başladılar ve tapınaktan dışarı çıktılar. İxchel ve Tukan Tekin Maya şehrini gezdirmeye başladılar. Bir taraftan da kendi kültürleri hakkında bilgi veriyorlardı. — Bizim mitolojimize göre 70 000 yıl önce, Mu 58 59 60 61 adı verilen devasa bir kıta vardı. Bu kıta Pasifik okyanusunda, Asya ve Amerika kıtlarının arasındaydı. Asyadaki en büyük imparayorluk Uygur İmparatorluğu idi. O zamanlar, İnsanlar üstün güçlere sahipti ve telepatik olarak anlaşabiliyorlardı. Konuştukları dil tek bir ana dildi. Fakat bundan 12 000 yıl önce, bu büyük kıta maalesef sulara gömüldü. Kurtulanlar Amerika Asya ve çevredeki adalara göç etmek zorunda kaldı. Biz zamanı Beş Güneş çağına ayırırız. Dünyadaki canlılar, Dört ana element tarafından yani Su, Hava, Toprak ve Ateş ile dört kez yok oldu. En son Mu kıtası sular tarafından yok edildi. Şimdi yaşadığımız zaman ise Beşinci Güneş Çağı, ve bu çağda da bizi bir tehlike bekliyor. — Peki bu Beşinci Güneş Çağı nasıl bir tehlikede? diye sordu Füsun. — Bu sefer tehlike uzaydan geliyor. Çok büyük bir meteor kentimize yaklaşmakta. Eğer çarparsa yok olacağız ve insanlık yok olacak, yani sizler ve gelecek kuşaklar olmayacak. — Biz size nasıl yardım edeceğiz, bunun için ne yapmamız gerekiyorsa yapmaya hazırız, dedi Bediz. — Ay Toyon Cada Taşı’nın sizde olduğunu ve bu 62 taşın bir takım gizli güçlere sahip olduğunu söylemişti. Hepsi birden Efsun’un kemerindeki Cada Taş’na baktılar. — Evet bu taş birtakım gizli güçlere sahip, ama Cada Taşıyla bu yaklaşan meteoru nasıl yok edeceğiz? diye sordu Efsun. Tukan Tekin; — Cada Taşı aslında bir yeşim taşıdır. Etkisini artırmak için bir süre su içinde tutulması gerekir. Cada Taşını Chapala gölüne atıp el ele tutuşacağız ve taşa yoğunlaşacağız. Taşla telepati kuracağız ve göktaşına karşı dünya etrafında bir koruma kalkanı oluşturacağız. Göle doğru yola çıktılar pazar yerinin ortasından geçerken yerli halktan bir kadın onlara kaynamış mısır ikram etti. Mısır Mayaların ulusal yemeği idi. Yolda ilerlerken Ediz’in, rasathane benzeri bir yapı dikkatini çekti. — Bu nedir? diye sordu. 63 — Bu Venüs gezegeninin hareketlerini izlediğimiz bir gözlemevi. Venüs gezegeni Ay’dan sonra gece gökyüzünde görülen, en parlak gökcismidir. 64 Bazen sabah, Güneş doğmadan önce doğuda, bazen de akşam yıldızı olarak batıda görülür. Gece göğünün en güzel yıldızıdır o. Ama, bizim kehanetlerimize göre sabah yıldızı olarak doğduğu zamanlarda felaketler ve savaşlar olur, dedi Tukan Tekin. — Evet son zamanlarda sabah yıldızı olarak doğuyor, diye ekledi İxchel. Aybüke; — Bu insanlar gerçekten astronomi konusunda çok ileri düzeydeler diyerek, aklından geçen düşünceleri Ozan ile paylaştı. Daha sonra İxchel devasa büyüklükte yuvarlak bir taşın önünde durdu. Taşın üzerinde kabartma yazılar ve çeşitli semboller vardı. — Bakın, bu Maya takvimi. Takvimin üzerinde bizim çeşitli hayvan isimleriyle adlandırdığımız takımyıldızlar var. 65 Göl kenarına yaklaştıklarında Güneş dağların ardından batmak üzereydi. Ufuk çizgisinin üstünde Güneşin bütün sıcak renkleri bir ressamın paletinden çıkmış gibi görünüyordu. Sarı- Turuncu-Kırmızı. İxchel, — Bu sıradağlar And dağlarıdır, dedi. Ozan hemen İxchel’in ardından devam etti. — Bizde de “Andlaşma” kelimesi “And” kökünden gelir. “And İçmek” ya da “Andlaşma Yapmak” barış anlamındadır. — Bizim ve sizin dilinizde kullanılan pek çok ortak kelime var. Sizin Atanız Mustafa Kemal de dillerimiz arasındaki ortak kelimeleri bulması için Tahsin Mayatepek’i buraya göndermişti. Ayrıca “Mayatepek” soyadının gizemini ev’e döndüğünüzde araştırmalısınız, diye ekledi İxchel. Göl kenarında Maya halkının kullandığı sandallar vardı. Büyük bir tekneye bindiler ve hareket ettiler. Gölün durgun ve bulanık sularının ortasında durdular ve Füsun kemerinde taşıdığı Cada Taşını gölün derin sularına bıraktı. Toplam yedi kişiydiler ve tüm evrenin olumlu güçlerini harekete geçirmek için bu sayı önemliydi. — Evet çocuklar zamanımız azaldı. Meteor dünyaya çok yaklaştı. İçimizdeki enerjiyi yoğunlaştırıp Cada Taşı’nı harekete geçirmeliyiz, haydi el ele tu- 66 tuşalım ve taşa yoğunlaşalım, dedi Tukan Tekin. Hepsi ele ele tutuştu ve gözlerini kapattı. Birden gölün derinliklerinden gökyüzüne doğru bir ışık sütunu yükseldi. Bu ışık sütunu Dünya’nın atmosferinde bir koruma kalkanı oluşturdu. Bu kalkan çemberi yoğunlaştı ve heryer aydınlandı. Bir süre sonra meteor atmosfere girdi. Koruma çemberi çok güçlüydü. Meteorun çarpmasıyla birlikte gökyüzünde büyük bir patlama oldu. Meteor parçaları gökyüzünde milyonlarca parçaya ayrıldı. Yavaş yavaş meteorların parlaklığı azaldı ve teker teker söndüler. Çocuklar gözlerini açtıklarında Güneş çoktan batmış ve yıldızlar çıkmıştı. İşe yaramıştı. Meteor parçalanıp yok olmuştu. Tekneden inip karaya çıktıklarında kendilerini çok yorgun hissediyorlardı. İlk konuşan Füsun olmuştu. — Cada Taşı, diye mırıldandı. Taş gölün kıyısında parlıyordu. Taşı alıp tekrar kemerine yerleştirdi. Akşam karanlığı çökmüştü, fakat gökyüzü açık ve ışıl ışıldı. Yolda yürürken İxchel gökyüzünü gösterek; 67 — Bakın Venüs... Göklerin güzel tacı.. Tekrar gece göğünde. İnsanların çobanı, Orion Takımyıl- dızı da yanında dedi. — Evet, Çobanın yani Orion’un yıldızı, sevgili Venüs, dedi Ozan. — Evet evet... Venüs’ün diğer adı Çolpan yıldızıdır ama Çoban Yıldızı da denir, diye karşılık verdi Beren. Bu şekilde konuşup gülüşerek Kukulkan piramitine geldiler. Tukan Tekin çocuklara tek tek teşekkür etti. İxchel hepsine birer tana yeşim taşından yapılmış Jaguar heykelciği armağan etti. — Jaguar yaşadığımız Beşinci Güneş Çağının sembolüdür, dedi. Vedalaşma bittikten sonra çocuklar araçlarına bindiler. Onlara kendi yaşadıkları zamanın kapısını açacak olan kitabı eline alan Efsun, açtığı sayfadaki bilmeceyi okudu. “Bunlar gizli yedilerdir, Dünyadaki kıtalar hangileridir?” Bir an önce eve dönmek isteyen Bediz; — Afrika, Antarktika, Asya, Avrupa, Avustralya, Kuzey Amerika, Güney Amerika, diye atıldı. 68 Cevabı verir vermez ışıktan bir kapı açıldı ve araçları kapıdan içeri girdi. Kendilerini tekrar mağaranın içinde buldular. 69 Bilinmeyen Kelimeler Evren: Eski Türk mitolojisinde, ”evren” de denen ejderhaların kainatı çevirdiklerine ve dönmesini sağladıklarına inanılırdı. (çeviren > eviren > evren) Einstein: “A’yı hayatta ba- şarı olarak tanımlayalım, o zaman A = X + Y + Z’ dir; X çalışmaktır, Y oyundur, Z ise çenesini tutmayı bilmektir.” diyen ünlü Musevi asıllı Alman Fizikçi. Tozlaşma: Bir çiçekten ser- best kalan polenlerin diğer çiçeğin tepeciğine ulaşması ve burada yeni bitki tohumlarının oluşması olayıdır. Cada Taşı: Genellikle yeşil renkli olduğu söylenen, şamanların yağmur yağdırmak için kullandıkları ve sihirli olduğuna inanılan bir taştır.