UZAY YOLCUSU

advertisement
EDİZ, BEDİZ, EFSUN, OZAN VE AYBÜKE
UZAY YOLCUSU
4. ve 5.
NURAY BİLGİLİ
EFSUN
OZAN
1
AYBÜKE
EDİZ
BEDİZ
2
3
Altın gölde kocaman bir Ejderha yaşardı. Büyüklüğünden dolayı ona Ulu Ejderha denirdi. Dünyadaki bütün sular, yani denizler, göller ve nehirler
ona aitti. Denizlerde ve göllerde yaşayan balıklar,
havada ve karadaki diğer canlılar ondan hem çok
korkar, hem de çok saygı duyardı.
Ulu Ejderha, korkunç ve heybetli görüntüsünün
altında çok iyi bir kalp taşıyordu. Başının üzerinde,
kocaman gözleri, boynuzları, kulakları ve uzun sivri dişleri vardı. Suda yüzmesini sağlayan kuyruğu
ve derisinin üzerindeki pulları, denizde yaşamasını kolaylaştırıyordu. Karada yürümesi için büyük
ayaklara ve havada uçmasını sağlayan kanatlara
sahipti. Ayrıca yağmur yağdıracağı zaman, ağzından ateş de çıkarabiliyordu. Ulu Ejderha dört büyük unsuru, yani su, toprak, hava, ve ateş’i kullanabiliyordu.
Ulu Ejderha Ay gökyüzünde göründüğü zaman,
denizin derin sularından çıkardı. Deniz yüzeyine
çıktığı zaman Ay ışığı kanatlarına yansır ve onların
büyümesini sağlardı. Kanatları yeterince büyüdüğünde ise uçmaya başlardı. Altın ormanda yaşayan hayvanlar, Ejderhanın gökyüzünde kanatlanıp
uçmaya başladığını gördüklerinde, yağmur yağacağını anlardı. Ulu Ejderha 29,5 günde bir bu
döngüyü tekrar ederdi. Çünkü Ay 29,5 günde bir
görünürdü. Yavaş yavaş büyür, dolunay olur, daha
4
5
sonra küçülür ve 3 gün kaybolurdu. Gökyüzü üç
gün karanlıkta kalırdı.
İyiliksever Ulu Ejderha, denizde ve yeryüzünde
yaşayan bütün canlılara yardım ederdi. Dünyanın
dengesini sağlardı. Dünyayı evirip çeviren oydu,
Bu yüzden ona bazen "Eviren" anlamında, Evren
adıyla da hitap edilirdi. Yağmur yağdırır, bitkilerin
ve ağaçların büyümesini sağlardı. Balıklar onun
sayesinde susuz kalmadan engin denizlerde yüzerdi. Altın ormanda yaşayan hayvanlar ormanın
bereketli yağmurlarını sabırsızlıkla bekler, Ay gökyüzünde göründüğü zaman “işte dünyanın ışığı göründü”, diyerek sevinçle çığlık atarlardı.
İçlerinde en bilgesi ve en yaşlısı Baykuş idi.
Baykuş o gece de her zaman olduğu gibi yarı uykulu gözlerle, kayın ağacının oyuğundaki yuvasında, Ay’ın gökyüzünde görünmesini bekliyordu.
Baykuş'un yuvarlak çerçeveli gözlükleri vardı. Biraz hantal ve şişmandı ama diğer hayvanlara her
konuda bilgi verir ve yol gösterirdi. Her şeyi bilen
Bilge Baykuş 270° dönebilen kafasını gökyüzüne
çevirdiğinde, Ay gökyüzünde çoktan doğmuştu.
Gece karanlıkta uçabilen bir kuş olduğu için, hemen vakit kaybetmeden harekete geçti ve ormanın
eteklerindeki denize doğru uçmaya başladı. Bütün
hayvanların, hatta balıkların dilini bile anlayıp konuşabiliyordu Bilge Baykuş.
6
7
8
Onu deniz kıyısında Tekir Balık bekliyordu. Büyük yüzgeçleri, kuyruğu ve ağzının üstünde, kedi
bıyıklarına benzeyen uzun dokunaçları vardı. Tekir
Balık, Ulu Ejderhanın habercisiydi. Engin denizin
karanlık ve derin tuzlu sularına sadece o dalabilir
ve Ulu Ejderha ile görüşebilirdi. Bilge Baykuş Tekir
Balığa doğru eğilerek şunları söyledi;
— Suların efendisi kanatlansın,
Uçsun gökyüzünde.
Bu akşamda göründü,
Ay yeryüzünde ...
Tekir Balık bunları duyar duymaz hemen yukarı
doğru sıçradı, havada bir takla atarak tekrar denize daldı. Kuyruğu ve kocaman kuş kanatlarına
benzeyen yüzgeçleri ile acele acele denizin dibindeki mağaraya doğru yüzmeye başladı. Meraklı,
birbirinden güzel renkli ve ışıltılı diğer balıklar onu
durdurup soru sormaya çalıştılarsa da, başarılı olamadılar.
9
Tekir Balık Ejderhanın mağarasının kapısından
yavaşça içeri süzüldü. Ulu Ejderha mağarasında
derin uykudaydı. Uzun boynuzları, sivri dişleri ve iri
vücudu ile çok büyük görünüyordu. Nefes alıp verirken kulaklarının arkasındaki solungaçlar hareket
ediyordu. Tekir Balık büyük bir heyecan içinde Ulu
Ejderhanın kulağına doğru eğilerek şunları söyledi;
10
— Efendimiz efendimiz,
Bilge Baykuş görmüş,
Ay belirmiş gökyüzünde,
Kanatlanıp uçmanın zamanı geldi yeryüzünde...
O gece de Tekir Balık ejderhayı uyandırdı. Ulu
ejderha suları dalgalandırarak derin uykusundan
uyandı ve uzun uzun gerindi. Deniz dibinden yüzeye doğru yüzmeye başladı. Denizin üstüne çıktığında ay ışığından denize yansıyan yakamozlar
ışıl ışıl parlıyordu. Ay ışığının vucuduna yansıması ile birlikte kanatları çıkmaya başladı. Kanatları
büyük gövdesini taşıyacak kadar büyüdüğünde ise
havalandı ve uçtu. Ulu ejderha havada uçarken,
ağzından alevler saçıyordu. Ağzından çıkan alevler deniz yüzeyini ısıttı ve ısınan sudan çıkan buhar, gökyüzünde yağmur bulutları oluşturdu. Yağmur bulutları yoğunlaştığında ise gökgürültüsü ve
şimşekler eşliğinde, bereketli damlacıklar tek tek
yeryüzüne düşmeye başladı.
11
İşte bu şekilde su döngüsü devam ederdi. Ama
günlerden birgün Ay gökyüzünde görünmedi. Her
zaman Altın Dağ'ın arkasından doğup yükselen Ay,
o gece gecikmişti. Ay gökyüzünde görünmeyince
Ulu Ejderha denizden çıkıp gökyüzünde uçamadı
ve yağmur da yağmadı. Yeryüzündeki bütün sular
kurumaya başladı, ağaçlar, çiçekler ve tüm yeşil
12
bitkiler boyunlarını büktüler. Hayvanlar üzgün ve
keyifsizdi.
Bilge Baykuş bütün gece boş yere Ay’ın doğmasını bekledi durdu. Çok geçmeden bir terslik olduğunu anlayan Bilge Baykuş, insan dostları Ediz,
Bediz, Efsun, Ozan ve Aybüke’ye haber vermeye
karar verdi. Şehire doğru uçmaya başladı. Şehirdeki renkli ve parlak ışıklar gözlerini kamaştırsa da,
yüksek gökdelenlerin arasından geçerek, beşlinin
çadırını bulmaya çalıştı.
Bu sırada Ediz, Bediz, Efsun, Ozan ve Aybüke
de bu konuda bilgi topluyordu. Aybüke kütüphanesindeki kitapları karıştırmaya devam ederken,
Ozan her zamanki umursamaz ve rahat görünen
tavrıyla gitar çalıyordu. Aybüke Ozana dönerek;
— Ozan biliyormusun, eğer arılar yeryüzünden
kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalırmış.
— Evet tabi ki biliyorum. Bilim adamı Einstein’in
bir öngörüsü bu..
Aybüke’nin biraz kafası karışmış görünüyordu,
merakla Ozana soru sormaya devam ettti,
13
— Peki küçücük bir arı ile insanlığın yok olması
arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki?
14
— Çünki arılar olmazsa tozlaşma, dolayısıyla
muhteşem üçlü yani bitki, hayvan ve insan olmaz.
Beren bir an duraksadı ve kafasını kaşıyarak devam etti;
— İyi ama, arılar neden bir sebep yokken ve durup
dururken yok olsun ki?
Ozan gitar çalmayı bıraktı ve Aybüke’nin meraklı
sorularını cevaplamaya devam etti.
— Bak, arılar sadece çiçeklerdeki polenler ile beslenmez. Suya da çok ihtiyaçları vardır. Zaten yuvalarıda tatlı su kaynaklarının yanındadır. Susuz kalırlarsa arılar ölmeye başlar. Eğer arılar yok olmaya
başlarsa bu durum düyadaki su miktarının azaldığının bir göstergesidir. Ve aynı zamanda, eğer arılar
tamamen yok olursa daha önce de söylediğim gibi,
bitkiler arasında tozlaşma olmaz. Tozlaşma olmazsa bitkiler üreyemez ve ortadan kalkar. Bitkiler yok
olursa hayvanlar ve ardından da insanlar yok olur.
15
Tüm bu konuşmalar sürerken Bilge Baykuş çadırın tepesindeki aydınlık açıklığından içeri girdi ve
Bediz’in oturduğu sedirin üstüne kondu. Bediz’in
kulağına eğildi ve şunları fısıldadı;
— Eğer varsan nefes alırsın, nefes alırsan dü-
16
şünürsün, düşünürsen soru sorarsın, soru sorarsan öğrenirsin, öğrenirsen bilirsin, eğer biliyorsan
yaşıyorsun demektir...
Bediz yüzünde tatlı bir gülümseme ve sevgiyle
Bilge Baykuş'u koluna aldı ve ..
— Bilge Baykuş yine bulmaca gibi konuştun.
Söylesene ne demek istedin?
Bilge Baykuş, uzun zamandır Ay'ın gökyüzünde
görünmediğini, ormanda yaşayan hayvanların ve
kendisinin bunun sebebini anlayamadığını söyledi. Dünyadaki canlıların tehlike içinde olabileceğini
söyledi.
— Ancak insanlar bu durumu araştırarak çözebilirler, diyerek ekledi..
Ediz, Bedizin ve Bilge Baykuş'un yanına gelerek,
— Bence bunu anlamak için Ay'ın yerinde olup
olmadığını anlamamız gerek, dedi. Daha sonra da
şöyle ekledi.
17
— Yukarıda ne olursa aşağıda da aynısı olur.
Sanırım bu sorunu çözmek için yukarı yani uzaya
gitmemiz gerekecek. Uzay yolculuğu için Efsun'u
18
buraya çağıralım. Sabah çadırın önünde buluşup
yola çıkarız, dedi.
Arkadaşları sorunla ilgili Efsuna bilgi verdiler. Bu
sırada Efsun da evinde internetten araştırma yapıyordu. O da çok merak etmişti neler olduğunu.
Böylece kahramanlarımızın serüveni başlamış
oldu. Ertesi sabah, Efsun bisikletiyle çadıra doğru
yola çıkmıştı bile. Bisikletin pedallarını çevirirken,
bir yandanda dedesinin cada taşını kullanmak için
kendisine öğrettiği sihirli sözcükleri hatırlamaya
çalışıyordu.. Cada taşı sihirli güçleri olan ve farklı
boyutlara kapı açabilen yeşil renkli büyülü bir taştı. Elbisesinin kemerinde taşıdığı bu taşı yanından
hiç ayırmazdı. Çünki kötü insanların eline geçmesinden korkardı. Kendisi çadırın yanına geldiğinde, diğer arkadaşları çoktan çadırın önüne çıkmışlardı.
Efsun gelir gelmez, uzay giysilerinin bulunduğu
çantalarıda yanlarına alarak, bisikletlerine bindiler
ve kentin dışındaki mağaraya doğru yola çıktılar.
Mağaranın önüne geldiklerinde bisikletlerinden indiler ve yanlarına çantalarını da alarak içeri girdiler.
19
El fenerlerininde yardımıyla mağaranın derinliklerine doğru ilerlemeye devam ettiler. Mağaranın
20
içinde ilerlerken aşağı ve yukarı doğru uzanan sivri uzantılar Bediz'in dikkatini çekti. Kahverengi ve
krem renklerinin tüm tonlarını görmek mümkündü. Yukarıdan aşağı doğru sarkan sivri kayaların
ucundan damlayan sular, mağaranın zemininde
oyuklar açmıştı.
Ozan büyük bir hayranlıkla bunları inceledi..
— Daha önce resimlerde ve filmlerde görmüştüm bunları, ama bu kadar muhteşem ve etkileyici
olabilecekleri aklıma gelmemişti diyerek hayranlığını dile getirdi.
— Ozan gibi arkadaşları da hayran kaldılar ve
Ediz Ozan’a dönerek ardı ardına sorular sormaya
başladı..
— Ozan bunların özel bir adı var mı? Acaba insanlar mı yapmışlar bunları? Eğer insanlar yapmadıysa nasıl oluşmuşlar?
Ozan elindeki fenerle, hem taşları inceliyor hem
de Ediz’in sorularına yanıt vermeye çalışıyordu.
21
— Bunlar sarkıtlar ve dikitler. Yağmur yağdığı
zaman yeryüzündeki suların bir kısmı yer altına
iner. Sanırım kayaların üzerinden akan mineralli
sular bu oluşumları meydana getiriyor, dedi Ozan.
22
Daha sonra daha yakından incelemek için elini
sarkıtların üstünde gezdirdi. Ozan ve Ediz’in konuşmalarını bölen Efsun araya girdi .
— Çocuklar hadi vakit kaybetmeyelim, aksi halde susuz kalırsak böyle güzel oluşumları da bir
daha göremeyeceğiz.
Birden Efsun'un elindeki Cada Taşı parlamaya
başladı, yaydığı yeşil ışık mağaranın duvarlarını
aydınlatıyordu. Mağaranın içinde sakladıkları uzay
aracına oldukça yaklaşmışlardı. Bir süre daha ilerlediklerinde karşılarına kocaman metal bir kapı çıktı. Bu kapıyı açmak için dedesinin Efsun'a öğrettiği
sihirli sözleri söylemesi gerekiyordu.
Efsun elindeki Cada Taşını havaya kaldırarak şu
sözleri mırıldandı.
— Evren Uğurlu döner,
Gece gündüzü örter!…
O Felekte dün olmaz,
Ay, gün doğup dolanmaz!...
23
Bu sözcükleri söyler söylemez ağır metal kapı
yavaş yavaş açılmaya başladı. Hepsinin de kalp
atışları hızlanmıştı. Kapı tamamen açıldığında,
disk şeklindeki uzay gemisi gümüş rengiyle karşılarındaydı.
Fazla zaman kaybetmeden, uzay giysilerini giyen beşli gemiye bindi. Cada Taşı uzay gemisinin
güç kaynağı idi.. Efsun Cada Taşını geminin kontrol
düğmelerinin bulunduğu bölümde gezdirdi. Taşın
sığabildiği oyuk tıpkı bir mıknatıs gibi taşı kendine
çekti. Efsun Cada taşını yerine yerleştirince geminin tüm ışıkları yandı ve yavaş yavaş havalandı.
Bu sırada Bediz Efsun'un kulağına eğildi ve;
—Efsun, söylesene bilmecenin cevabı ne idi,
merak ettim...
— Tabiki gideceğimiz yer, yani uzay!...
Uzaya çıktıklarında karanlık sonsuz boşluğun
içindeki yıldızlar, ışıl ışıl rengarenk görüntüleri ile
çok etkileyiciydi. Çocuklar bir süre hayran hayran
bu manzarayı seyrettiler. Sonra Bediz konuşmaya
başladı..
— Hayret! Koskoca bir boşluk ve bu boşlukta havada duran gezegenler ve diğer cisimler...Üstelik
hiçbiri birbirine çarpmıyor! Nasıl olur?
Efsun hemen cevap verdi
— Güneş! Gezegenler Güneş'in çekim kuvvetinin etkisindedir. Hepsi Güneş'in çekim etkisiyle
kendi yörüngelerinde hareket ederler.
24
— Acaba bizde uzaya çıksak, Güneşin çekim etkisine kapılıp yörüngesine girermiyiz? diye sordu
Bediz.
—Bunu anlamanın bir tek yolu var, uzay yürüyüşü, dedi Efsun.
Hepsi gemiden çıkıp uzay yürüyüşü yapmaya
karar verdi. Uzayda atmosfer olmadığı için uzay
başlıklarını taktılar ve oksijen tüplerini açtılar. Beren Güneş’in etrafında dönen gezegenleri gösterdi.
— İşte Gezegenler; Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Üranüs ve Neptün. Eskisi gibi Güneşin
etrafında dönüyorlar.
— Çocuklar biliyormusunuz ben Balık burcuyum
ve gezegenim de Neptün. Diyerek Efsun araya girdi ve devam etti.
— Bediz senin burcun Kovaydı değil mi, Ozan
seninkide Boğa, Kova burcunun gezegeni Üranüs,
Boğa burcunun ki Venüs..
Bunun üzerine Aybüke ve Ediz hemen doğum
tarihlerini Füsun'a söyleyerek burçlarını sordular.
25
— Aybüke sen Aslan burcusun ve gezegenin
Güneş, Ediz sen Akrep burcusun ve gezegenin
Mars diye yanıtladı Efsun.
— Peki bu burçlar uzayda gerçekten var mı?
diye sordu Aybüke.
— Evet. Burçlar aslında hayvan isimleri verilmiş
yıldız gruplarıdır, bunlara Takımyıldızlar denir. Eski
insanlar yıldız gruplarını bir hayvanın ya da herhangi bir şeyin, “örneğin terazi gibi” şekline benzetmişler ve onun adını vermişlerdir, diyerek devam
etti Efsun..
— Aaaaa, gerçekten çok ilginç !...Bakın Boğa takımyıldızı tıpkı bir boğaya benziyor. Yıldızları hayali
bir çizgi ile birleştirisek uzun iki tane boynuz ve dört
ayak çıkıyor ortaya...Bakın bakın!... Koç takımyıldızı da öyle... Kafası ve kuyruğu var ve koşuyor gibi
sanki...Çok gizemli. Tıpkı bulmaca çözer gibi, dedi
Aybüke ve ardından.
— Peki bu şekilde kaç tane Takımyıldız var diye
birde soru sordu..
Çocuklar adeta bilgi konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı ve beyin fırtınası yapıyorlardı. Ediz hemen cevapladı.
— Bildiğim kadarıyla 88 tane Takımyıldız var ve
bunların büyük çoğunluğu hayvan isimleri.. Acaba
bizim Ulu Ejderha'nında gökyüzünde bir Takımyıldızı var mı? Ne dersiniz.
— Elbette... Diye devam etti Efsun.
26
BALIK TAKIMYILDIZI
27
BOĞA TAKIMYILDIZI
28
— Küçük Ayı Takımyıldızı'nın hemen altında
uzanan Takımyıldız Ejderha olarak bilinir..
— HEY!... Galaksilere bakın şekilleri ne kadar ilginç. Rengarenk kelebekler gibi!...
Edizin çok ilgisini çekmişti bu oluşumlar. İşaret
parmağını kaldırıp tek tek saymaya başladı..
— Kaç tane var acaba? Bir, iki üç, diye devam
ederken bir anda karşısında Ay’ı gördü. Küre şeklindeydi ve üzerinde meteorların çarpmasından
oluşan kraterler vardı..
— İşte Ay!... Hala yerinde duruyor. Bence, bir
terslik var mı üzerine inip inceleyelim, dedi.
Uzay gemilerine geri döndöndüler. Gemiyi Ay
üzerine indirirken hepsi çok heyecanlıydı. İlk kez
Ay üzerinde yürüyüş yapacaklardı. Ay'da atmosfer
olmadığı için hepsi tekrar uzay giysilerini giydi ve
başlıklarındaki oksijen tüplerini açtılar.
Ay’a ilk adımını atan Ediz olmuştu. Yere eğildi ve
bir taş parçası aldı eline. Taşı havaya attı fakat taş
yavaş çekim filmlerdeki gibi ağır ağır Ay yüzeyine
indi.
29
— Ayda yer çekimi Dünyadaki gibi değil, Ay'ın
çekim kuvveti daha az. Bir cismin Ay’daki ağırlığı
KOÇ TAKIMYILDIZI
30
Dünya’daki ağırlığının yaklaşık 1/6’sı kadar. Bu
da demek oluyor ki, Bediz dünyada 60 kilo ise ayda
10 kilo gelir. Yani Ay'da yaşasaydı diyet yapmasına
gerek kalmazdı dedi Efsun. Ve Hepsi birden gülmeye başladı.
Birbirleriyle konuşup şakalaşırken bir anda etraflarındaki bütün taşlar kendiliğinden havalandı.
Hepsi şaşkınlıkla etraflarına baktılar. Fakat kimseyi
göremediler. Bu gizemi çözmek için herbiri bir yöne
dağıldı Ediz tam bir kayanın arkasına bakmak üzereydi ki sırtına dokunan bir şey hissetti. Hemen
arkasını döndü ve yeşil bir uzaylıyla karşı karşıya
geldi. İkiside ellerini kaldırıp çığlık attılar ve taşların arkasına saklandılar. Bir süre sonra başlarını
kayanın arkasından çıkararak korku dolu gözlerle
birbirlerine baktılar. Ediz derin bir nefes aldı ve bulunduğu yerden yavaş yavaş çıktı.
Yeşil yaratık saklandığını zannediyordu ama başının üstündeki uzun antenleri kayanın arkasından
görünüyordu. Ediz yanına yaklaştı, zavallı küçük
yaratık çok korkmuştu ve tir tir titriyordu. Ediz elini
yavaşça ona doğru uzattı, oda Ediz'in taklitini yaparcasına uzun parmaklarını uzattı.
31
— Korkma küçük yeşil zeytin, sana zarar vermem.
Yeşil yaratık sanki onun ne söylediğini anlamış-
32
33
tı. Başının üstündeki antenler birbirine dokundu ve
Ediz kulaklarında şu sesi duydu.
— Merhaba...
Ediz yaratığın telepati gücüyle konuştuğunu anlamıştı, görüntüsü çok farklıydı ama çok da sevimliydi. Diğer çocuklarda ne olduğunu anlamak için
Ediz'in yanına geldiler. Ediz küçük yaratığın elinden tuttu ve onunla yürümeye başladı. Ediz arkadaşlarına;
— Bakın, taşları kimin havalandırdığını buldum.
Ne kadar sevimli değilmi?
— Ooo ne kadar ilginç bir yaratık, dedi Bediz ve
devam etti..
— Çok da komik, her tarafı yem yeşil. Sanki midesi bulanmış gibi görünüyor.
Bediz dilini çıkarınca, o da aynısını yaptı. Hepsi
birden gülmeye başlayınca küçük yaratık da onları
taklit etti ve gülmeye başladı.
— Peki ona ne ad verelim? diye sordu Efsun.
Ediz;
— Yeşil Zeytin diyebiliriz.
Hepsi yaratığı çok sevmişti. Kimi antenlerine dokunuyor, kimi elini tutuyordu. Yaratıkta sürekli onlar
34
ne yaparsa aynısını yapmaya çalışıyordu.
Ozan;
— Çocuklar, dünyadaki canlılar bizim Ay ile ilgili
sorunu çözmemizi bekliyor. Haydi daha fazla oyalanmayalım.
Küçük Zeytin Ediz'in elini sıkı sıkı tutuyordu ve bırakmaya da niyeti yoktu. Hep birlikte yürümeye başladılar. Küçük yaratık Ediz'i sürekli çekiştiriyordu. Ediz
bunun üzerine Yeşil Zeytin'e dönerek şöyle dedi;
— Hey!... Nereye götürmeye çalışıyorsun bizi,
söyle bakalım?...
Daha sonra hep birlikte onu takip etmeye başladılar. Küçük yaratık telepatik yeteneğini kullanıyordu ve çocukların kulaklarına sürekli “Ay Toyon,
Ay Toyon” sesi geliyordu. Kimdi veya neydi acaba
bu Ay Toyon?.. Bir süre yürüdükten sonra, kocaman bir kraterin içine yapılmış, muhteşem bir yapı
gördüler. Yapının yanına geldiler. Gerçekten çok
ihtişamlı görünüyordu. Uzay üssü gibi bir yere benziyordu. Biraz daha yürüdüler ve sonra büyük kapının önünde durdular.
35
Kapıyı nasıl açabilecekleri konusunda konuşurken, Yeşil Zeytin başının üstündeki antenleri bir-
36
birine değdirdi ve kapı açıldı. Kapı açılır açılmaz
içeriden beyaz bir ışık süzüldü. İçeri giren çocuklar
biraz irkilmişlerdi. Her taraf bembeyazdı ve etrafta
hiçbir şey görünmüyordu. Ozan arkadaşlarına dönerek;
— Ne diyorsunuz, etkileyici ve muhteşem bir yer
ama insan aynı zamanda ürküyor da..
Ediz onu cevapladı.
— Evet insan bildiği şeyden değil, bilmediğinden
korkar. Sanırım şu an bilmediğimiz bir yerdeyiz.
— Hey çocuklar şu taraftan biri geliyor.
Efsun eliyle karşı tarafı işaret ediyordu. Sanki yürümüyor, havada süzülerek geliyordu. Beşli
kendilerine doğru gelen şeyi, yavaş yavaş görmeye başladı. Bu bir insandı. Adamın başında silindir
bir başlık ve başlığın üzerinde Ay sembolü vardı.
Ayaklarına kadar uzanan beyaz bir elbise giymişti.
Elinde bir asa taşıyordu. Asa'nın ucunda yine Ay’ı
sembolize eden bir işaret vardı. Bu adam son derece güler yüzlü biriydi.
37
Yeşil Zeytin hemen çocukların yanından ayrılarak ona doğru koştu ve elini yakaladı, bir yandan
da "Ay Toyon, Ay Toyon" diyordu.
38
Efsun yanında duran Ozan'ın kulağına eğilerek
fısıldadı;
— Demek ki Ay Toyon bu adam. Kim acaba, ne
arıyor burada?
Bu sözleri söyler söylemez, Ay Toyon sanki onları duymuş gibi karşılık verdi;
— Evet Ay Toyon benim çocuklar, söyleyin bakalım asıl siz ne arıyorsunuz burada.
Efsun konuşması için Ozan'ı öne doğru itekledi.
Ozan boğazını temizledi, yutkundu ve kekeleyerek
devam etti;
— Eee, efendim biz Dünya'dan geliyoruz.
Dünya'da bir sorunumuz var. Susuz kaldık, şimdi
Ay'dayız ama uzun süredir Ay Dünya'dan görünmüyor. Ulu Ejderha da yağmur yağdırmak için denizden çıkamıyor.
Ozan'ı sonuna kadar dinleyen Ay Toyon elindeki
asayı hafifçe kaldırdı. Elindeki asadan çıkan renkli ışıklar, çocukların önünde üç boyutlu bir görüntü
oluşturdu.
39
— Bakın çocuklar, dedi..
40
YAZ
21 HAZİRAN
İLKBAHAR
GÜNEŞ
23 EYLÜL
21 MART
KIŞ
SONBAHAR
21 ARALIK
— Dünya kendi ekseni etrafında ve güneşin etrafında döner. Ay ise kendi ekseni etrafında, dünyanın etrafında, hem de bir uydu olduğu için, Dünya
ile birlikte, Güneş’in etrafında döner. Ay'ın Dünya
etrafındaki dönme süresi 29,5 gündür. Ay’ın dünyadan bakıldığıda 4 evresi vardır. yeniay, ilk dördün,
dolunay, son dördün. Düya'nın kendi ekseni etrafında dönüşü 24 saat, Güneş etrafında dönme süresi 365 gün 6 saat 48 dakikadır. Dünya'nın kendi
ekseni etrafında dönüşüyle günler, Güneş etrafında dönüşüyle de mevsimler meydana gelir.
Bu arada Ay Toyon'un asasından, Ay Dünya ve
Güneş'in görüntüleri ve bunların dönüş hareketleri
yansıyordu.
— Peki ama, herşey bu kadar düzenli ve sistemli
bir şekilde hareket ederken, neden biz bir süredir
Dünya'dan Ay’ı göremiyoruz? diye bir soru sordu
Efsun.
— Evet Efsun güzel bir soru, dedi Ay Toyon.
Efsun Ay Toyon'un kendisine ismiyle hitap etmesine şaşırmıştı. Çünki hiç kimse ismini söylememişti.
41
— Çocuklar söz konusu olay Ay tutulmasıdır. Ay
tutulması Dünya'nın Güneş ve Ay arasına girmesi -
KUZEY KUTBU
AY
DÜNYA
GÜNEY KUTBU
Ay
TUTULMASI
42
GÜNEŞ
DÜNYA
AY
ve Dünya’nın gölgesinin Ay'ın üzerine düşmesidir.
Bu durum geçicidir merak etmeyin. Ben size bir de
kitap armağan etmek istiyorum. Bu kitap sihirli bir
kitaptır, farklı boyutlara ve zamanlara kapı açar ve
zamanda yolculuk yapmanızı sağlar. Eğer aklınıza
takılan bir şey olursa, ya da yapmanız gereken bir
şey, kitabı açıp yedi sihirli sözcüğü bir araya getirmeniz yeterli olacaktır.
Çocuklar kitabı büyük bir merak ve sevinçle aldılar.
— İyi ama 2 sorum var, dedi Aybüke. Birincisi bu
yedi sihirli sözcük, bunları kimden ve nasıl öğreneceğiz? İkincisi bu kitabın üzerinde bir de anahtar
deliği var. Kitabın anahtarını nereden bulacağız?
Ay Toyon gülümsedi ve,
— Merak etmeyin çocuklar. Anahtar ile kitabı açtığınızda, kitap size bir soru soracak. Sorunun cevabı bu 7 sihirli sözcük olacak, dedi.
43
Akıllarından geçen bütün soruların cevaplandığını düşünüyorlardı. Ay Toyon’a tek tek teşekkür ettiler ve Yeşil Zeytin adını verdikleri yaratıkla vedalaştılar. Hep birlikte büyük kapıdan çıktılar ve uzay
aracına doğru yürümeye başladılar. Efsun birdenbire durdu;
— Aaa çocuklar, Ay Toyon'un kim olduğunu ve
orada ne aradığını sormayı unuttuk, üstelik bize
verdiği kitabın anahtarınıda almadık, dedi.
Hep beraber arkalarını döndüklerinde krater içindeki devasa yapının yerinde olmadığını gördüler,
herşey yok olmuştu. Çok şaşırdılar ve birbirlerine bakakaldılar. Hiç birinin ağzını bıçak açmıyordu. Gördükleri acaba hayalmiydi yoksa gerçek mi?
Hepsi aynı hayali görmüş olamazdı. Sessizce yürüdüler ve uzay aracına bindiler. Efsun aracı çalıştırmak için Cada Taşı’nı yerine yerleştirdi. Araç
havalandı ve dünyaya doğru hareket etti.
Çocuklar koltuklarına oturdular, son kez sonsuz
uzay boşluğunu seyrediyorlardı ki, bir anda önlerinden meteorlar geçti ve Dünya’ya doğru yöneldi.
— Eyvah!... hepsi Dünya’ya doğru gidiyor!... diye
bağırarak sessizliği bozdu Aybüke.
— Teleşlanmayın, meteorlar Dünya atmosferine
girdiği zaman yanar ve küçük parçalara ayrılır, dedi
Ozan.
— İyi ama, uzay araçları da Dünya'ya dönerken
atmosferden geçiyor, onlar neden yanmıyor? diye
sordu Aybüke.
44
— Meteorlar yüksek hızla atmosfere girdikleri
için yanarlar, uzay araçları dayanıklı özel malzeme ile üretilir ve atmosfere girdiklerinde hızlarını
düşürürler. Bu yüzden yanmazlar, dedi Ozan.
Mağaraya geri döndüklerinde hepsi çok yorulmuştu. Araçlarından teker teker indiler ve giysilerini değiştirdiler. Mağaranın önündeki bisikletlerine
bindiler. Bisikletleriyle yola çıkar çıkmaz yağmur
yağmaya başladı. Başlarını yukarı kaldırdıklarında, Ayın hilal şekli ve gümüş rengi karşılarındaydı.
Çadırlarına geldiklerinde hepsi bir köşeye çekildi
ve hem dinlendiler hemde konuşmaya devam ettiler. Çok heyecanlı ve hareketli bir gün yaşamışlardı.
Ertesi gün Bilge Baykuş yine çadırın
açıklığını kullanarak içeri girdi. Çadırın
da bir daire çizip çocukları selamladı ve
koluna kondu. Sonra ağzındaki anahtarı
avucuna bırakıp konuşmaya başladı.
45
— Çocuklar!...
Çok teşekkür ediyoruz size,
Çare buldunuz derdimize.
Yedi kapı açıldı bize,
Kutlu olsun hepimize...
aydınlık
ortasınOzan'ın
Ozan'ın
46
47
48
Daha sonra, geldiği yerden tekrar çıkıp gitti. Bir
süre sessizlik oldu, derken Efsun sessizliği bozdu.
— Kuş dili bilsek de, sanırım Bilge Baykuş'un
sorduğu bilmeceleri ve söylediği sözleri çözmek
için yeterli olmaz dedi.
Bir süre gülüştükten sonra anahtarı elden ele
dolaştırıp incelediler. Anahtar gümüştü ve eski antika bir görünümü vardı. Anahtarın, Ay Toyon’un
kendilerine verdiği kitaba ait olduğunu anlamışlardı. Ama hala kitabı nasıl ve ne için kullanacakları
konusunda en ufak bir fikirleri yoktu.
Bediz arkadaşlarına çay getirmişti, yanındaki
küçük kurabiyeleri Efsun'un ninesi göndermişti. Ozan gitarıyla çok güzel bir melodi çalıyordu.
Ediz’in içinden gelen bir ses anahtarla kitabı açmasını söylüyordu.
49
Aslında hepsi ne olacağını ve nasıl maceralar
yaşayacaklarını çok merak ediyordu. Çocukların
hepsi Ediz'in yanındaydı. Ediz anahtarı kitabın
üzerindeki deliğe yerleştirdi ve yavaşça çevirdi.
Kitap açıldı ve beyaz bir sayfanın üzerinde elyazısı ile yazılmış bir yazı belirdi. Aslında bu bir soru
idi. Bediz elindeki kurabiyeden ısırdı ve soruyu
okudu;
“Bunlar gizli yedilerdir,
Müzikteki notalar hagileridir ?”
Müzik konusunda bilgi sahibi Ozan'dı. Hepsi birden Ozan'a doğru baktı. Ozan hemen gitarı eline
aldı ve notaları çalmaya başladı.
— "do,re,mi,fa,sol,la,si,". Müzikteki notalar yedi
tanedir, dedi.
O anda çadırın ortasında bir kapı açıldı ve içeri çağlar öncesinde yaşamış gibi görünen bir kız
girdi. Kız hiç görmedikleri bir elbise giyiyordu ve
görünüşüde farkıydı. Hepsine tek tek baktı ve gülümsedi. Başını hafifçe öne eğip selam verdi.
— Merhaba, adım İxchel, Maya kenti
Mayapan’dan geliyorum. Ay Toyon sizden bahsetmişti. Ediz, Bediz Efsun, Ozan ve Aybüke değil mi?
Ozan hemen öne çıktı ve ve elini İxchel’e uzattı.
— Merhaba ben Ozan, Maya kültürünü biliyorum. Özellikle astronomi bilginiz muhteşem..
— Evet ben de bundan söz edecektim size.
Astronomlarımız uygarlığımıza doğru yaklaşan bir
meteor tespit ettiler ve eğer dünyaya çarparsa yok
50
51
olacağız. Dolayısıyla bizden sonra Dünya'da yaşayacak olan uygarlıklar ve insalarda olmayacak.
— Ama bildiğim kadarıyla meteorlar atmosfere
girdikleride yanıyor ve parçalanıyor, dedi Ozan.
— Evet ama bu oldukça büyük, unutmayın ki dinazorları Dünya'dan silen de bir göktaşıydı, diye
cevap verdi İxchel.
— Pekala çocuklar hemen harekete geçmeliyiz.
Hep birlikte mağaraya gidelim ve uzay aracını alalım, dedi Ozan.
Yanlarına İxchel’ide alan çocuklar yine bisikletlerine bindiler ve mağaranın yolunu tuttular. Yolda
konuşmalarına devam ettiler.
— Ay Toyon’u nereden tanıyorsun İxchel? diye
sordu Ediz.
— Ay Toyon zamanın sahibidir. Kainatın içinde
bütün çağlarda ve uygarlıklarda dolaşır. Bizim gibiler onun yardımcılarıyız, o bize yetki ve görev
verdiği sürece, zamanda yolculuk yapıp insanlara
yardım edebiliriz..
52
Mağaranın önünde bisikletlerini bırakıp yollarına yaya devam ettiler. Uzun bir yürüyüşten son-
53
54
ra uzay aracının yanına geldiler ve araca bindiler.
Ediz yanında getirdiği kitabı anahtar ile tekrar açtı
ve kitabın sayfasında yeniden bir soru belirdi. Zamanda yolculuk yapıp başka bir boyuta geçmeleri
için bu soruya cevap vermeleri gerekiyordu.
“Bunlar gizli yedilerdir,
Işıktaki renkler hagileridir?”
— Bu sorunun cevabını sanırım ben biliyorum,
dedi Efsun ve devam etti..
— Sarı, Turuncu, Kırmızı, Mavi, Yeşil, Mor ve
Lacivert.. Cam bir prizmadan yansıyan ışık bu
renklere ayrışır, ayrıca gökkuşağındaki renklerde
yedidir
.
Uzay aracının önünde başka bir boyuta geçmelerini sağlayacak olan ışıktan bir kapı açıldı. Açılan
kapıdan hızla geçtiler. Işık hızı ile yol almışlardı ve
hepsi gözlerini kapatmıştı. Gözlerini açtıklarında
farklı bir uygarlığın içinde buldular kendilerini. Aşağıda devasa yapılar ve kocaman bir şehir vardı.
55
Piramitlerin üstünden geçerken çok şaşırdılar.
Çünki piramitlerin sadece Mısır'da olduklarını düşünüyorlardı.
— Aaaa çocuklar bakın basamaklı piramitler gö-
56
rüyorum aşağıda, diye bir çığlık attı Aybüke, çok
heyecanlanmıştı.
— Evet burası benim yaşadığım yer Mayapan.
Aşağıdaki piramitler tapınaklarımız ve gözlemevlerimiz. Hepsi özenle inşa edilmiştir. Kukulkan Piramidi dunyanin yedi harikasindan biridir. 4 cephede
91 basamak vardır. Tepedekiyle birlikte saydığınızda yılın gün sayısı olan 365 sayısını verir.
Bir süre şehrin üzerinde dolaştılar ve İxchel kendi kültürleri hakkında bilgi vermeye devam etti.
— Piramitler gökyüzünü incelemek amaçlı yapılmıştır. Özellikle tapınaklar ve gözlemevlerimiz
yıldızların yörüngelerine uygun olacak şekilde yönlendirilerek yapılmıştır. Boğa takımyıldızı ve Akrep
takımyıldızı bizim için çok önemlidir, çünki M.Ö.
3000 yıllarında ilkbahar ve sonbahar ekinoksları,
Güneş bu burçlarda iken yaşanırdı. Sizin yüzyılınızda ise ekinoks, Güneş Koç ve Terazi burçlarını
ziyaret ettiğinde oluşuyor.
— Ekinoks mu? diyerek anlamadığını ima etti
Ediz.
57
—Evet Ekinoks. İlkbaharın ve sonbaharın başladığı ilk gün, yani gün ve gece eşitliği. Çok eski
uygarlıklar için bu günler çok kutsaldı. Sizler ona
Nevruz ismini verirsiniz. Güneş’in Koç burcuna giriş yaptığı ilk gün, yani 21 Mart, ateşler yakılır yemekler yenir ve bir bayram gibi kutlanır.
Bu konuşmalar devam ederken, Ozan uzay aracıyla nereye ineceklerini sordu.
— Kukulkan piramitinin üstündeki açıklıktan içeri
doğru girmemiz gerekiyor. Orada kahin astronom
Tukan Tekin bizi bekliyor, diye yanıt verdi İxchel.
Üstteki açıklıktan içeri girdiler. Aşağıdaki yuvarlak pistin kenarlarında ışıklar vardı. İki tarafından
jaguar heykelleri yükseliyordu. Onları aşağıda
ixchel’in sözünü ettiği kahin Tukan Tekin bekliyordu. Çocuklar araçtan indiler, en önde onlara İxchel
yol gösteriyordu. İxchel çocukları Tukan Tekin ile
tanıştırdı. Tukan Tekin çocuklara gülümsedi.
— Hoşgeldiniz çocuklar ben de sizi bekliyordum.
Sanırım İxchel size neden burada olduğunuzu anlatmıştır. Sizleri gördüğüme çok sevindim, dedi.
Tukan Tekin önde çocuklar arkada yürümeye başladılar ve tapınaktan dışarı çıktılar. İxchel ve Tukan
Tekin Maya şehrini gezdirmeye başladılar. Bir taraftan da kendi kültürleri hakkında bilgi veriyorlardı.
— Bizim mitolojimize göre 70 000 yıl önce, Mu
58
59
60
61
adı verilen devasa bir kıta vardı. Bu kıta Pasifik okyanusunda, Asya ve Amerika kıtlarının arasındaydı.
Asyadaki en büyük imparayorluk Uygur İmparatorluğu idi. O zamanlar, İnsanlar üstün güçlere sahipti
ve telepatik olarak anlaşabiliyorlardı. Konuştukları
dil tek bir ana dildi. Fakat bundan 12 000 yıl önce,
bu büyük kıta maalesef sulara gömüldü. Kurtulanlar
Amerika Asya ve çevredeki adalara göç etmek zorunda kaldı.
Biz zamanı Beş Güneş çağına ayırırız. Dünyadaki
canlılar, Dört ana element tarafından yani Su, Hava,
Toprak ve Ateş ile dört kez yok oldu. En son Mu kıtası sular tarafından yok edildi. Şimdi yaşadığımız
zaman ise Beşinci Güneş Çağı, ve bu çağda da bizi
bir tehlike bekliyor.
— Peki bu Beşinci Güneş Çağı nasıl bir tehlikede? diye sordu Füsun.
— Bu sefer tehlike uzaydan geliyor. Çok büyük bir
meteor kentimize yaklaşmakta. Eğer çarparsa yok
olacağız ve insanlık yok olacak, yani sizler ve gelecek kuşaklar olmayacak.
— Biz size nasıl yardım edeceğiz, bunun için ne
yapmamız gerekiyorsa yapmaya hazırız, dedi Bediz.
— Ay Toyon Cada Taşı’nın sizde olduğunu ve bu
62
taşın bir takım gizli güçlere sahip olduğunu söylemişti.
Hepsi birden Efsun’un kemerindeki Cada Taş’na
baktılar.
— Evet bu taş birtakım gizli güçlere sahip, ama
Cada Taşıyla bu yaklaşan meteoru nasıl yok edeceğiz? diye sordu Efsun.
Tukan Tekin;
— Cada Taşı aslında bir yeşim taşıdır. Etkisini
artırmak için bir süre su içinde tutulması gerekir.
Cada Taşını Chapala gölüne atıp el ele tutuşacağız ve taşa yoğunlaşacağız. Taşla telepati kuracağız ve göktaşına karşı dünya etrafında bir koruma
kalkanı oluşturacağız.
Göle doğru yola çıktılar pazar yerinin ortasından
geçerken yerli halktan bir kadın onlara kaynamış
mısır ikram etti. Mısır Mayaların ulusal yemeği idi.
Yolda ilerlerken Ediz’in, rasathane benzeri bir yapı
dikkatini çekti.
— Bu nedir? diye sordu.
63
— Bu Venüs gezegeninin hareketlerini izlediğimiz bir gözlemevi. Venüs gezegeni Ay’dan sonra
gece gökyüzünde görülen, en parlak gökcismidir.
64
Bazen sabah, Güneş doğmadan önce doğuda,
bazen de akşam yıldızı olarak batıda görülür. Gece
göğünün en güzel yıldızıdır o. Ama, bizim kehanetlerimize göre sabah yıldızı olarak doğduğu zamanlarda felaketler ve savaşlar olur, dedi Tukan Tekin.
— Evet son zamanlarda sabah yıldızı olarak doğuyor, diye ekledi İxchel.
Aybüke;
— Bu insanlar gerçekten astronomi konusunda
çok ileri düzeydeler diyerek, aklından geçen düşünceleri Ozan ile paylaştı.
Daha sonra İxchel devasa büyüklükte yuvarlak
bir taşın önünde durdu. Taşın üzerinde kabartma
yazılar ve çeşitli semboller vardı.
— Bakın, bu Maya takvimi. Takvimin üzerinde
bizim çeşitli hayvan isimleriyle adlandırdığımız takımyıldızlar var.
65
Göl kenarına yaklaştıklarında Güneş dağların ardından batmak üzereydi. Ufuk çizgisinin üstünde
Güneşin bütün sıcak renkleri bir ressamın paletinden çıkmış gibi görünüyordu.
Sarı- Turuncu-Kırmızı.
İxchel,
— Bu sıradağlar And dağlarıdır, dedi.
Ozan hemen İxchel’in ardından devam etti.
— Bizde de “Andlaşma” kelimesi “And” kökünden gelir. “And İçmek” ya da “Andlaşma Yapmak”
barış anlamındadır.
— Bizim ve sizin dilinizde kullanılan pek çok
ortak kelime var. Sizin Atanız Mustafa Kemal de
dillerimiz arasındaki ortak kelimeleri bulması için
Tahsin Mayatepek’i buraya göndermişti. Ayrıca
“Mayatepek” soyadının gizemini ev’e döndüğünüzde araştırmalısınız, diye ekledi İxchel.
Göl kenarında Maya halkının kullandığı sandallar vardı. Büyük bir tekneye bindiler ve hareket ettiler. Gölün durgun ve bulanık sularının ortasında
durdular ve Füsun kemerinde taşıdığı Cada Taşını
gölün derin sularına bıraktı. Toplam yedi kişiydiler
ve tüm evrenin olumlu güçlerini harekete geçirmek
için bu sayı önemliydi.
— Evet çocuklar zamanımız azaldı. Meteor dünyaya çok yaklaştı. İçimizdeki enerjiyi yoğunlaştırıp
Cada Taşı’nı harekete geçirmeliyiz, haydi el ele tu-
66
tuşalım ve taşa yoğunlaşalım, dedi Tukan Tekin.
Hepsi ele ele tutuştu ve gözlerini kapattı. Birden
gölün derinliklerinden gökyüzüne doğru bir ışık
sütunu yükseldi. Bu ışık sütunu Dünya’nın atmosferinde bir koruma kalkanı oluşturdu. Bu kalkan
çemberi yoğunlaştı ve heryer aydınlandı. Bir süre
sonra meteor atmosfere girdi. Koruma çemberi
çok güçlüydü. Meteorun çarpmasıyla birlikte gökyüzünde büyük bir patlama oldu. Meteor parçaları gökyüzünde milyonlarca parçaya ayrıldı. Yavaş
yavaş meteorların parlaklığı azaldı ve teker teker
söndüler.
Çocuklar gözlerini açtıklarında Güneş çoktan
batmış ve yıldızlar çıkmıştı. İşe yaramıştı. Meteor
parçalanıp yok olmuştu. Tekneden inip karaya çıktıklarında kendilerini çok yorgun hissediyorlardı. İlk
konuşan Füsun olmuştu.
— Cada Taşı, diye mırıldandı.
Taş gölün kıyısında parlıyordu. Taşı alıp tekrar
kemerine yerleştirdi. Akşam karanlığı çökmüştü,
fakat gökyüzü açık ve ışıl ışıldı. Yolda yürürken İxchel gökyüzünü gösterek;
67
— Bakın Venüs... Göklerin güzel tacı.. Tekrar
gece göğünde. İnsanların çobanı, Orion Takımyıl-
dızı da yanında dedi.
— Evet, Çobanın yani Orion’un yıldızı, sevgili
Venüs, dedi Ozan.
— Evet evet... Venüs’ün diğer adı Çolpan yıldızıdır ama Çoban Yıldızı da denir, diye karşılık verdi
Beren.
Bu şekilde konuşup gülüşerek Kukulkan piramitine geldiler. Tukan Tekin çocuklara tek tek teşekkür
etti. İxchel hepsine birer tana yeşim taşından yapılmış Jaguar heykelciği armağan etti.
— Jaguar yaşadığımız Beşinci Güneş Çağının
sembolüdür, dedi.
Vedalaşma bittikten sonra çocuklar araçlarına
bindiler. Onlara kendi yaşadıkları zamanın kapısını
açacak olan kitabı eline alan Efsun, açtığı sayfadaki bilmeceyi okudu.
“Bunlar gizli yedilerdir,
Dünyadaki kıtalar hangileridir?”
Bir an önce eve dönmek isteyen Bediz;
— Afrika, Antarktika, Asya, Avrupa, Avustralya,
Kuzey Amerika, Güney Amerika, diye atıldı.
68
Cevabı verir vermez ışıktan bir kapı açıldı ve
araçları kapıdan içeri girdi. Kendilerini tekrar mağaranın içinde buldular.
69
Bilinmeyen
Kelimeler
Evren: Eski Türk mitolojisinde, ”evren” de denen
ejderhaların kainatı çevirdiklerine ve dönmesini sağladıklarına inanılırdı. (çeviren > eviren > evren)
Einstein: “A’yı hayatta ba-
şarı olarak tanımlayalım, o
zaman A = X + Y + Z’ dir; X
çalışmaktır, Y oyundur, Z ise
çenesini tutmayı bilmektir.”
diyen ünlü Musevi asıllı Alman Fizikçi.
Tozlaşma: Bir çiçekten ser-
best kalan polenlerin diğer
çiçeğin tepeciğine ulaşması
ve burada yeni bitki tohumlarının oluşması olayıdır.
Cada Taşı: Genellikle yeşil
renkli olduğu söylenen, şamanların yağmur yağdırmak
için kullandıkları ve sihirli
olduğuna inanılan bir taştır.
Download