International Journal of Languages` Education and Teaching

advertisement
International Journal of Languages’ Education and Teaching
ISSN: 2198 – 4999, Mannheim – GERMANY
UDES 2015 p. 2639-2647
A RESEARCH ON FOREIGN LANGUAGE PERCEPTION IN THE ERA BEFORE SCHOOLS OTTOMAN
EMPIRE
OSMANLI DEVLETİNDE “MEKTEPLER ÖNCESİ DÖNEMDE”YABANCI DİL ALGISI ÜZERİNE BİR
İNCELEME1
Tahir ÖZKAN 2
ABSTRACT
Ottoman Empire is a long lived state that reigned for 623 years. This state, in the times it was both economically and
politically powerful, had influenced its neighboring countries. By seeing power in other countries too, it started to get under
the influence of other states after 18th century. The Treaty of Karlowitz in the early 1800s was a turn point on the foreign
language education in the Ottoman Empire. There are differences on the foreign language view of Ottoman public and
intellectuals between before the Treaty of Karlowitz was signed and after it. Until 18th century public spoke Turkish for
Daily life while the language on education medium was Arabic. After tulip period Persian was started to be used.
Throughout this process, Ottoman public, intellectuals and statesmen posed an opposition to other languages. This is
because Turkish, Arabic, and Persian belonged to ‘Dar-al-islam’ and the other languages belonged to ‘Dar-al-harb’. In this
article of mine, the view of Ottoman intellectuals and public on the languages of Non-muslims is explained. To be able to
understand the reaction and irrelevance of Turks about Non-muslims’ languages Ottoman Education Institutes were briefly
looked upon. The view of Ottomans’, after Ottoman Empire lost its power, on foreign languages that they marginalized as
Dar-al-harp languages and the efforts they spent to learn them are discussed. In this article, the reasons why Ottoman
public (Turks) couldn’t learn foreign languages are dealt with and the results are presented to the ones it may concern.
Key Words: Foreign Language, Dâr’ul-Harp, Arabic, French, English
ÖZET
Osmanlı Devleti 623 yıl hükümran olmuş uzun ömürlü bir devlettir. Bu devlet ekonomik ve siyasi olarak güçlü olduğu
dönemlerde etrafındaki devletleri etkilemiştir. 18. yy dan dan itibaren de diğer devletlerin gücünü kabul ederek onlardan
etkilenmeye başlamıştır. 18.yy. başında Karlofça Anlaşması Osmanlı Devletinde yabancı dil eğitimi algısında dönüm noktası
olmuştur. Karlofça Anlaşması’nın imzalanmasından önce Osmanlı halkının ve aydınlarının yabancı dile bakışı ile bu tarihten
sonraki bakışı arasında farklar vardır. 18.yy.’la kadar halk arasında Türkçe konuşulurken, eğitim dili Arapça olmuştur. Lale
Devri ile birlikte Farsça da kullanılmaya başlanmıştır. Türklerin Arapça ve Farsçayı bu derece kabul edip kullanmaları ve
kendi dillerine bu dillerden çok sayıda kelime devşirmelerinin tek nedeni İslam dinine duydukları sevgi ve saygıdır. Bu
süreç içinde, Osmanlı halkı, aydınları ve devlet adamları diğer yabancı dillere, karşı olmuşlardır. Bunun sebebi, Türkçe,
Arapça ve Farsçanın Dâr’ul-İslam Memleketlerinin dili olması; diğerlerinin ise Dâr’ul-Harp memleketlerinin dili olmasıdır.
Bu makalemde, Osmanlı halkı ve aydınlarının gayrimüslim dillerine bakış açısı anlatılmaktadır. Türklerin gayrimüslim
dillere tepkisini ve ilgisizliğini anlayabilmek için Osmanlı eğitim kurumları özetle anlatılmıştır. Osmanlı Devleti’nin eski
gücünü kaybettikten sonra Dâr’ul-Harp dilleri diye ötekileştirdiği yabancı dillere bakışı ve bu dilleri öğrenebilmek için
ortaya koyduğu çabalar anlatılmıştır. Bu makaleyle geçmişte Osmanlı halkının (Türklerin) yabancı dil öğrenememe
nedenleri incelenmiştir. Buradan elde edilen verilerden yabancı dil öğrenememeye giden yollar geçmişin bilgisinden ortaya
çıkarılarak ilgililerin istifadesine sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Yabancı Dil, Dâr’ul-Harp, Arapça, Fransızca, İngilizce
Bu çalışma Nevşehir Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi tarafından düzenlenen “1. Uluslararası Dil Eğitimi ve
Öğretimi Sempozyumu’nda” sözlü bildiri olarak sunulmuştur.
2
Okt. Tahir Özkan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Atatürk İlkeler ve İnkılap Tarihi Bölümü, e-posta:
[email protected]
1
2640
Tahir ÖZKAN
1. GİRİŞ
Dünya var olduğu günden beri her toplum kendi kültürünü oluşturmuştur. Her grup kendi
kültürünü oluşturmanın yanında başkalarından etkilenerek onların kültür öğelerini almıştır.
Kültürler birbirlerini etkilenmişler, kültürel transferlerin yaşanmasına neden olmuşlardır. Kültür
transferlerinde akım ‘üst kültürden alt kültüre doğru olmuştur (Biçer, 2012: 108). Buna örnek olarak,
Orta Asya Türk Tarihine bakılabilir. Çinliler Türklerden önce yerleşik hayata geçtiklerinden Türklere
göre kültürleri daha sabit ve kurallı hale gelmiş, kültürlerini kendilerinden sonraki nesillere daha
kolay aktarabilmişlerdir. Bu da Çin kültürünün Türk kültürü karşısında daha da gelişmesine neden
olmuştur. Bu durumun farkına varan Asya Hun Devleti Hakanı Mete, Türklerin Çinlileşmesinden
endişe ettiğinden, savaşta yendiği Çinlilerin bölgelerine yerleşmek istememiş, onları vergiye
bağlamakla yetinmiştir.
Buna farklı bir örnek ise Uygur Türkleridir. Moğol orduları, Uygur Ordularından daha güçlüdür.
Aralarında yapılan savaşı kazanmışlar ancak Uygur Türklerinin içinde asimile olarak
Türkleşmişlerdir. Çünkü, Uygur Türk kültürü, Moğol kültürüne göre üst bir kültürdür.
Kültürlerin en önemli öğeleri ve taşıyıcıları dil olmuştur. Dil de toplumlar arası kültürel
değerlerin güçlendirilmesinde ve transferinde önemli rol oynamıştır. Başka toplumların bilgilerini,
değerlerini, kazanımlarını öğrenmek isteyen toplumlarda yabancı dil öğrenme isteği artarak devam
etmiştir. Buna başka bir örnek de Akadlar verilebilir. Güçlü Akad orduları Sümer ordusunu mağlup
etmiş, ancak güçlü Sümer kültürü karşısında Sümer dilini öğrenmek zorunda kalmışlardır. Böylece
tarihte ilk defa yazılı ve sözlü yabancı dil eğitimi başlamıştır (Biçer, 2012: 108). Dil öğrenme zamanla
bir zorunluluk haline gelmiştir. Dünya’da ulaşım olanakları arttıkça, iletişim artmış, iletişim arttıkça
küreselleşme hızlanmıştır. Küreselleşme ile birlikte yabancı dil öğrenmek bir zorunluluk haline
gelmiştir (Gökçe & Oğuz, 2009: 20).
İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİNİN EĞİTİM KURUMLARI “MEDRESELER”
751 tarihi Türk dünyası için önemli bir tarihtir. Bu tarihte yapılan Talas Savaşı’nda Türkler
Çinlilere karşı Arapların saflarında yer almasıyla birlikte Türk dünyasında İslam Dini hızla yayılmaya
başlamıştır. Din ile birlikte Arapça yabancı dili de Türkler tarafından öğrenilmeye başlanmıştır. Hatta
bu dil o kadar benimsenmiştir ki muhteviyatında bulunan birçok kelime günlük hayatta kullanılmaya
başlanmıştır. Türkler yeni yabancı dilleri olan Arapçayı öğrenmek için açtıkları okullara “Medrese”
denmiştir.
Medreseleri anlayabilmek için tarihi seyirlerine bir bakmak gerekir. ‘Medrese’ kelimesi ‘Arapça ve
Kur’an öğretilen yer’ anlamına gelmektedir. Bu eğitim kurumlarının ilk şeklini Hz. Muhammed
dönemdeki Dar’ul-Kurra’lar olarak görmekteyiz (Tunay, 2013: 210). Hicretten sonra bunların yerini
‘Mescid-i Nebevi’ alacak, ‘Ashab-ı Suffeler’le eğitimine devam edecektir. Bu okulların öğretmenleri Hz.
Muhammed ve onun arkadaşları olmuştur (Unan, 1999). Daha sonra bu mescitler yaygınlaşarak
İslam’ın eğitim-öğretim kurumları olarak faaliyet göstereceklerdir. Selçuklular döneminde bu
mescitlerin yerini, Nizam-ül Mülk tarafında yaptırılan ‘Nizamiye Medreseleri’ alacaktır. Araplardan
etkilenen Türkler eski alfabelerini bırakarak, Arap Alfabesini kullanmaya başlamışlar, dillerine de
Arapçadan bol miktarda kelime aktarmışlardır. Bundan böyle Türkler kullandıkları Türkçe
kelimelerin içine çok miktarda Arapça kelime ilave ederek Türkçeyi başka bir mecraya
kaydırmışlardır. Bu durum bu gün yeni bir dil gibi algılanan (ancak yeni bir dil olmayan) ‘Osmanlıca’
ortaya çıkmasına neden olmuştur (Doğramacıoğlu, 2010: 258), (Ağar, 1968: 4).
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
OSMANLI DEVLETİNDE “MEKTEPLER ÖNCESİ DÖNEMDE”
YABANCI DİL ALGISI ÜZERİNE BİR İNCELEME
2641
OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI
Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselme dönemlerindeki eğitim kurumlarını aşağıdaki gibi
sınıflandırılabilir. Bunları ilk önce düzenli ve düzensiz yapılar olarak ikiye ayırmak mümkündür.
 DÜZENLİ (RESMİ) EĞİTİM KURUMLARI
o
Mektepler
o
Medreseler
o
Enderun Okulları
o
Askeri Okullar
 DÜZENSİZ (GAYRİ RESMİ) EĞİTİM KURUMLARI
o
Cami ve İbadethaneler
o
Ahi ve Lonca Merkezleri
o
Tekke ve Zaviyeler
o
Saray ve Kütüphaneler
o
Kahveler ve Okuma Salonları (Sönmez, 2013: 163).
Mektep denilen eğitim kurumları, ‘sabî’ diye adlandırılan 5-6 yaşındaki çocukların gittikleri
ilkokullardır. Bu okullar cami yakınlarında ya da cami içlerinde bulunurlar. Dersleri ise
Medreselerden mezun olmuş imam ya da müezzinler tarafından verilirdi. Bu kurumlara ‘Taş Mektep’
Sıbyan Mektebi’ ve ya ‘Mekâtîb-i İbtidâiye’ de denmiştir (Gündüz, 2011: 136).
Medreseler ki Osmanlı Eğitim Sisteminin bel kemiğini oluşturmaktaydı. Bu okullar Osmanlı’da
ilk defa 1330 tarihinde Orhan Bey tarafından İznik’te açıldı. Bundan sonra fethedilen her yere bu
okullardan açılmaya başlandı. Fatih Döneminde bölgenin en gelişmiş Medresesi ‘Sahn-ı Semân
Medreseleri’ İstanbul’da kurulmuştur. Kanuni Döneminde de ‘Süleymaniye Medreseleri’ kurularak
Osmanlı önemli bir eğitim merkezi haline getirilmiştir. Bu okullarda eğitim dili Arapça olmakla
birlikte pratik ve güncel uygulamalarda yörenin ana dilleri kullanılmıştır (Anameriç & Rukancx,
2008: 4).
Bu okullar 7 yaş ile 15-20 yaş arasındaki öğrencilere hizmet vermekteydi. Ortaokul, lise ve
Üniversite gibi hizmet veren bu okullarda dersler Arapça olarak verilmekteydi. Damat İbrahim
paşa’dan itibaren bu okullarda Farsça da öğretilmeye başlanmıştır (Gökçe & Oğuz, 2010: 52).
Yükselme döneminin sonundan itibaren Osmanlı eğitim müesseselerine azınlık okulları da
eklenmiştir (Aydın, 2005: 12). Azınlık okullarının sayıları ve kaliteleri Osmanlı’nın dağılma dönemi
ile artmaya başlamıştır. Osmanlı halkının en zekileri bu okullara giderek yabancılaşma etkisini
giderek artırmıştır.
OSMANLI DEVLETİNDE YABANCI DİL
Osmanlı devletinde 1700 yıllarından önce öğretilen yabancı diller Müslim diller olan Arapça ve
farsça; 1700 lü yıllardan sonra ise gayri Müslim dilleri olan Fransızca, İngilizce, Rumca, Bulgarca,
Almanca, Rusça gibi dillerdir (Ulu, 2014: 602).
OSMANLILARIN YABANCI DİLE BAKIŞI
Osmanlılar İslam dinine duydukları sevgi ve saygıdan dolayı Arapça ve farsça dillerini
benimsemişler, bu dillerden birçok kelime devşirmişlerdir. Halk kendi arasında Türkçe, Arapça ve
Farsça kelimelerden oluşan bir dille (Osmanlıca) anlaşmıştır. Hatta bilim dili olarak medreselerde ilk
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
2642
Tahir ÖZKAN
önce Arapça kullanılmış ve daha sonraları da Farsçanın girmesine izin vermişlerdir. Osmanlıların
Arapçayı kullanmalarının nedeni İslam dinine olan saygı ve sevgidir (Özkan, 2010: 1786).
Türklerin Arapça ve Farsça dışında bir dili öğrenmemelerinin nedeni ise Müslümanlar olarak
kendilerini üstün görmelerinden kaynaklanmaktadır. Buna örnek olarak ise Ebussuud Efendiye
sorulan soruları örnek olarak verebiliriz. “Mesele: Padişah-ı âlem-penâh hazretleri bir diyarı feth
ettikte bazı Müslümanlar ol diyarda mütemekkin olup, ol diyarın dilince tekellüm eyleseler şer’an nesne
lazım olur mu? El-cevap: Gayet muztar olup ehl-i İslâm’a dini tefhime kadir olmayıp mühim olan
maslahatı ilâm edince ruhsat vardır”. Başka bir soru ise: “Müslim kâfir dilince zaruretsiz tekellüm
eylese, nikâhına zarar olur mu? Cevap: Zararı mahzdır. Küfrüne hükme olunup avreti tefrik olunmaz”.
Bir diğer örnek ise Vakanüvis Asım Efendi’nin Fransızca öğrenenler için “bazı kısa akıllılar” demesi
Osmanlı aydınlarının yabancı dil öğrenmek isteyenlere karşı bakışlarını göstermektedir. Aydınlar
arasından bir diğer örnek de Ahmet Cevdet Paşa’nın gizli gizli Fransızca çalıştığı, Said Halim Paşa’nın
öğrenciyken Fransızca öğrenmeye çalıştığı sıralarda Ayasofya Camii’nde ders dinlerken Fransızca
Elifba’sını düşürmesi üzerine bir arkadaşı kendisine “aman koynuna sok, arkadaşların görürse dayak
atar” demesi de toplumun yabancı dil öğrenmeye karşı bakışını ortaya koymaktadır. Bütün bunların
bir sebebi vardır. Çünkü Müslümanlığın yaşanmadığı topraklar “Dâr’ul-Harp” olarak ifade ediliyordu;
Müslümanların yaşadığı ve Müslüman inancına göre yönetilen yerlere “Dâr’ul-İslam” deniyordu.
1869 lu yıllarda bile medreselerin dışındaki eğitim kurumlarında Osmanlıca olarak bilinen Türkçe ile
derslerin anlatılması kararlaştırılmıştır. Buna gerekçe olarak da: “bir milletin eğitimde ilerleme
sağlamasını, kendi dilinde eğitim öğretim yapmasında aramak gerekir; bir topluma yabancı dille bilim
ve sanatta ilerleme yolunu göstermek zordur.” Denilmesi de Osmanlıların yabancı dile karşı bakışını
özetlemektedir (Akyüz, 2011: 13).
Halkın bu şekilde düşünmesinin nedenleri toplumun kendi kendilerine yetmeleri, batı
devletleri ile olan ticaretin az olması, dini ve ideolojik gerginlikleri sayılabilir. Osmanlı halkı kendi
sistemlerinin güçlü olduğuna inanmalarından dolayı Batı’nın görüş ve düşüncelerini öğrenmek gibi
bir kaygı taşımamışlardır. Başka devletler nezdinde temsil edilmek üzere elçilik göndermeyi
küçüklük olarak görmüş, Osmanlı devletlerine gelen ya da Osmanlı topraklarında bulunan elçilerin
varlığını da Osmanlı Devletine gösterilen saygı olarak düşünmüşlerdir (Özkan, 2010: 1787).
Bu tarz tutumlardan dolayı Osmanlı devleti dünya ile bütünleşmesini tam gerçekleştirememiştir.
Ancak Osmanlı’nın gücü azalmaya başlayınca buradaki eksiklik belirgin şekilde ortaya çıkmış ancak
bu durum düzeltilememiştir. Kâtip Çelebi “İrşâdü’l-Hayara ila Tarihi’l-Yunan ve’n-Nasara” adlı küçük
eserinde Hıristiyan Avrupa’nın gittikçe kuvvet kazanmasına karşın, İslâm tarihçilerinin bu âlemi boş
ve yanlış sözlerle tasvir etmesine üzülerek din kardeşlerini, “gafletten uyandırmak” için bu kitabı
yazdığını belirtmiştir. Osmanlıların gayri Müslim dillere bu şekilde bakışını İslam ile açıklamak da
zordur. Çünkü İslam dininin kurucusu Hz. Muhammed’in diğer kavimlerle anlaşabilmek için kâtibi
Zeyd b. Sabit’e İbranice ve Süryanice öğrenmesini istediği de farklı bir örnek olarak karşımızda
durmaktadır.
OSMANLI DEVLETİ’NDE YABANCI DİL ALGISININ EVRELERİ
Osmanlı devletinde Yabancı dile eğitim açısından değil de Osmanlı halkının yabancı dile bakış
açısından şemalandırmak gerekirse bu şema aşağıdaki gibi olmalıdır.
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
OSMANLI DEVLETİNDE “MEKTEPLER ÖNCESİ DÖNEMDE”
YABANCI DİL ALGISI ÜZERİNE BİR İNCELEME
2643
OSMANLI DEVLETİ'NDE YABANCI DİL
KARLOFÇA'DAN ÖNCE
(1299-1700)
KARLOFÇA'DAN SONRA (1700-1922)
1700 & 1820 ARASI
1820 - 1922 ARASI
Karlofça Anlaşması’ndan Önceki Yabancı Dil Algısı
Buraya kadar Osmanlı devletinde Okullar sistemi ve Osmanlı halkının yabancı dil öğrenmeye bakışı
anlatıldı. Şimdi de Osmanlı Devletinde yabancı dil eğitimini anlatılacak. Osmanlılarda yabancı dil
eğitimi 1773den önce ve sonra diye ikiye ayrılır (Boyacioğlu, 2015: 652). 1773 den önce de
karlofçadan önce ve sonra diye ikiye ayırmak mümkündür. 1773 den sonraki kısmı da kendi içinde
ikiye ayırmak mümkündür.
Kaşgarlı Mahmut’tan itibaren XIX. Yy kadar yabancılara Türkçe öğretmek için oluşturulmuş
kitaplar bilinmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki Türkler kendi dillerini öğretmek için çaba sarf
etmişlerdir (Ağar, 1968: 1).
Bu kadar toplum baskısına rağmen, yabancı dil öğrenenler de vardır. Bunlardan biri Evliya Çelebi’dir.
1611 – 1685 yılları arasında yaşamış, Türkçe haricinde Arapça, Farsça, Rumca, Latince dillerini
öğrenmiştir (Şakacı, 2014:518)
Bu dönemde açılmış olan dil oğlanları okulu ile özellikle azınlıklara çok kaliteli yabancı dil eğitimleri
verilmiştir (Bozkurt, 2011: 8).
Zaten Osmanlı topraklarının her tarafında Türkçe konuşulmuyordu (İleri, 2005: 214). En yaygın
kullanılan dil Türkçe idi ama yerel diller hala konuşuluyordu ve Osmanlı Devlet adamları hiçbir
topluluğa asimilasyon uygulamamıştır. Buna örnek olarak Avrupa’ya iskân edilen Türkler sayesinde
oradaki yöre halkı Türkçe öğrenebilmiştir. Bosna Hersek gibi bölgelerde ise Türkçe konuşan
insanlara rastlanmaz (Solak, n.d.: 167). Buradan da anlaşılmaktadır ki Türkler yabancıların dillerini
öğrenme konusunda istekli olmamışlar, kendi dillerinin konuşulması noktasında da toplumlara baskı
uygulamamışlardır (Demir, 2010: 10).
Karlofça Anlaşması’ndan Sonra Yabancı Dil Algısı
Avrupa’da Rönesans ve reform hareketleri olurken, kendi içlerinde büyük değişimler meydana
gelirken Osmanlı devleti bunlara duyarsız kalmıştır. Avrupa’da ve Japonya’da farklı diller ve Türkçe
öğretilirken Osmanlı dünya devletleri iletişimi Rumlara bırakmıştır.
Karlofça anlaşmasına kadar Osmanlı halkı ve idarecileri kendilerini gayri Müslimlerden üstün
görüyorlardı. Ancak bu mağlubiyetle Osmanlılar büyük bir şok yaşamıştır. Nihayet 1711 de Rusları
Prut nehrinde büyük bir mağlubiyete uğrattıktan sonra Karlofça mağlubiyetinin bir talihsizlik
olduğuna inanarak, kaybedilen toprakları geri almaya çalışmışlardır. Bu şevk ile Avusturya ile savaş
yapmış ancak savaşı kaybedince Pasarofça (1718) anlaşmasını imzalayarak artık kendilerinin Avrupa
karşısında üstün olmadığını inanmışlardır (AKSOY & Arslantaş, 2010: 480).
Bu tarihle birlikte artık Osmanlı devleti Avrupa’daki gelişmelerden haberdar olarak yeni gelişen
durumlara göre tedbirler almak için yabancı dile karşı bakışında değişimler yaşanmaya başlamıştır.
En fark edilir değişim ise memuriyetlerde yaşanmıştır. En etkili memurlar olan seyfiyenin ( askerî
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
2644
Tahir ÖZKAN
memurlar) yerini, kalemiye (kâtip, yazı işleri memurları) almıştır. Bu dönemden sonra Avrupa ile
yazışmalar önem verilmiştir. Buna bağlı olarak da bir kâtip pozisyonunda olan reisül küttap
memurlarının sayıları ve önemleri artarak devam etmiştir. Paris, Viyana, Varşova, Rusya’ya elçiler
gönderilerek Avrupa’ya ilk taifesi gönderilmiş oldu. Gidebilecek elçilerin yabancı dil bilenlerden
seçilmesi, giden elçilerin iki toplumun kültürlerini birbirine taşıyarak etkileşimi artırması toplumları
birbirine yakınlaştırmıştır. Böylelikle gayri Müslim toplumların dilleri de Osmanlı devletinde itibar
görmeye başlamıştır (Özkan, 2010: 1788), (Alan & Bolat, 2011: 1).
Rönesans ve Reform’dan sonra Avrupa çok değişmiştir. Avrupa’ya giden Türk elçileri halkın en çok
utanılacak şeylerinin cehalet olduğunu görmeleri, yine çocuklarını en az on yıl okutmaları, hak
yemeyip emeği boşa çıkarmayan toplumlar olduklarını görmeleri karşısında şaşkınlıklarını
gizleyememişlerdir (Akyüz, 2011: 14).
Artık Osmanlı aydınlarında yabancı dile karşı bir eğilim başladığı görülmektedir. Batılılaşmak için
halk arasında Fransızcaya karşı bir ilgi oluşurken, ticaret için İngilizce öğrenme ihtiyacı hissedilmiş,
Azınlık okullarında yabancı dersler verilmeye başlanmıştır (Şanal, 2013: 335). 1773 tarihi Osmanlı
Devleti’nde yabancı dil eğitimi açısından bir milattır. Yabancı dil eğitim bilimleri uzmanları bu tarihi
bir dönüm noktası olarak tespit ederler. Osmanlı Devleti’nde 1773 öncesine “Mektepler Öncesi
Dönemi”; 1773 ten sonrasına ise “Mektepler Dönemi” demektedirler. Bu tarihten sonra yabancı dil
Osmanlı Devleti’nde devlet eliyle de öğretilmeye başlanacaktır (Ağıldere, 2010: 695).
Bu dönem medreselerde ise Arapça öğretilmeye devam etmiştir. Arapça sarf ve nahiv kısımlarından
oluşmuştur. Sarf kısımlarında Emsile, Bina, Maksut, İzzi, Merah okutulurken; Nahiv kısımlarında ise
Avamil, İzhar, Kâfiye dersleri okutulmuştur (Hızlı, 2008: 31).
4. SONUÇ
İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnız yaşayamadığı gibi devamlı mahiyette konuşma ihtiyacı hisseder.
Böylece bir toplumun arasında anlaşabileceği bir dil kendiliğinden oluşmaktadır. Her bir toplum
kendi ararlarında anlaşmayı sağlayan ses işaretleri bularak onlarla anlaşma yoluna gitmiştir. Böylece
dil toplumlar arasında kültürler transferlerini sağlayan önemli köprüleri oluşturmuştur. İnsanların
sayıları arttıkça toplum sayıları artmış, toplum sayıları arttıkça yeni yeni diller ortaya çıkmaya
başlamıştır.
Yeryüzünde insan sayıları arttıkça savaşlarla ya da ticaretle insanlar arasındaki etkileşim daha da
artmıştır. İletişim araçları geliştikçe, etkileşim artmakta ve insanlar yeni diller öğrenme ihtiyacı
hissetmektedirler.
Türk tarihi açısından bakıldığında Türkler ilk önce Çinlilleri savaşlarda yendikleri zaman bile
onlardan uzak durmuşlardır. Çünkü yerleşik hayat süren Çinlilerin, göçebe yaşam süren Türkleri
asimile etme ihtimali vardır.
Tarihte ilk sözlü ve yazılı yabancı dil eğitimi, güçlü Akad ordularının Sümer ordularını yenmesinden
sonra başlamıştır. Savaşta yenen Akadlar güçlü Sümer kültüründen etkilenerek Sümerceyi
öğrenmeye çalışmışlardır.
Türkler 751 tarihinde toplu halde İslam’a girmeye başlamışlar ve İslam’a büyük saygı duymuşlardır.
İslam’a saygı duymayla birlikte Müslümanların dili olan Arapçayı da öğrenmeye başlamışlardır.
Nizam’ul-Mülk tarafından ilk Nizamiye Medreseleri kurulmuştur. Medrese Arapça ve Kur’an
öğrenilen yer anlamına gelmektedir. Bu medreselerde Arapça öğretilmiştir.
Osmanlıların yabancı dil algısı ikiye ayırmak mümkündür.
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
OSMANLI DEVLETİNDE “MEKTEPLER ÖNCESİ DÖNEMDE”
YABANCI DİL ALGISI ÜZERİNE BİR İNCELEME
2645
A.
Karlofça Anlaşması’ndan Önceki Yabancı Dil Algısı
Osmanlılar bu dönemde dili iki kategoriye ayırmışlardır.
1.
Müslümanların kullanmış oldukları diller
2.
Gayri Müslimlerin kullandıkları diller
1.
Müslümanların Kullandıkları Diller “Arapça ve Farsça”
Osmanlılar İslam’a büyük saygı duymuşlardır. İslam’a duydukları sevgi ve saygının gereği olarak
Araplardan birçok kültürel öğe transferi olmuştur. Bunlardan bir tanesi de Arapça dili olmuştur.
Arapçadan o kadar çok kelime Türkçeye aktarmışlardır ki halk arasında yeni bir dil olarak algılanmış
ve Osmanlıca adı verilmiştir. Gerçekte bir dile başka kelimeler aynen girmez. Kelimeleri alan toplum
onu kendi ses şekillerine yakıştırarak kullanır. Dolayısıyla bu yeni bir dil olmamakla birlikte aktarılan
kelimelerin fazlalığı ve çok sık kullanılmasından dolayı bazı topluluklar tarafından yeni bir dil olarak
algılanmış ve buna Osmanlıca denmiştir.
Osmanlı Devleti’ndeki eğitim kurumlarına “Medrese” denmiştir. Medrese Arapça öğretilen, Kuran
öğretilen yer anlamına gelmektedir. Türklerin Okullarına bu anlama gelen bir isim vermesi İslam’a
verdikleri değerin göstergesidir.
2.
Gayri Müslimlerin Kullandıkları Diller “Fransızca, Almanca, İngilizce, Rumca, Bulgarca,
Rusça…”
Osmanlı aydınları ve halkı gayrimüslimlerin dillerini kullanmamışlardır. Bu dillerin öğrenilmesi
ayıplanmış, öğrenenler toplumdan dışlanmıştır. Bu durumu da yine Osmanlı halkının diniyle
açıklamak mümkündür. Başka devletlere elçi göndermeyi zül olarak görmüşler, başka devletlerden
Osmanlı Devleti’ne gelen elçileri de Osmanlı Devletine duyulan saygının gereği olarak
düşünmüşlerdir. Çünkü bu diller ‘Dâr’ul-Harp’ memleketlerinin dilleridir.
B.
Karlofça Anlaşması’ndan Sonra Yabancı Dil Algısı
1)
Dâr’ul-İslam Memleketlerdeki İnsanların Kullandıkları Diller
Türkler için buradan anlaşılan Arapça ve Farsçadır. Bu diller yine medreselerde okutulmaya devam
etmiştir. Medrese kurumlarında bunların dışında başka bir yabancı dil kullanılmamıştır.
Gayrimüslimlerin memleketlerdeki insanların kullandıkları yabancı diller yeni açılan ya da askeriye,
rüştiye gibi Avrupaî tarzda eğitim veren kurumlarda öğretilmiştir.
2)
Dâr’ul-Harp Olan Memleketlerdeki İnsanların Konuştukları Diller
Osmanlı aydınları Avrupa’dan üstün olmadıklarını anlayınca karşılarındaki gücü tanımak ve anlamak
için ‘Dâr’ul-Harp’ memleketlerinin dillerine karşı bir ilgi uyanmaya başlamıştır. Bu ilgi daha sonra
devlet düzeyinde de başlamıştır. İlk önceleri yabancı diller tıbbiye ve askeriye alanlarındaki
öğrencilere öğretilmeye başlanmıştır. Ancak aydın olan insanlar kendi çocuklarına yabancı dil
öğretebilmek için çocuklarını Osmanlı sınırları içindeki azınlık okullarına ya da yabancı ülkelerdeki
okullara göndermişlerdir.
Yabancı Okullara Türk öğrencilerin gönderilmesinin önüne geçmek isteyen devlet adamları yabancı
dil mektepleriyle bu açığı kapatmaya çalışmışlar ancak tam başarılı olamamışlardır. Yabancı dil
konusunda başarılı denebilecek okul ‘Galatasaray Sultanisi’ olmuştur.
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
2646
Tahir ÖZKAN
Yabancı dil olarak en çok Fransızca tercih edilmiştir. Çünkü Fransızca bilmek demek dünyayı
anlamak demek ve batılılaşmak demek olarak algılanmıştır. Daha çok ticaretle uğraşmak isteyenler
ise İngilizceyi tercih etmişlerdir. Osmanlı aydınları ve Osmanlı halkındaki yabancı dil öğrenme
meselesi noktasında başarı kazandıkları iki dil, Arapça ve Farsçada olmuştur. Bunun yanında
Fransızca, İngilizce, Rumca, Rusça… gibi dillerde öğrenme meselesinde başarılı olunamamıştır.
Bunun sebebinin Osmanlı halkının bu dillere ve kültürlere karşı önyargılı bakışları,
Müslümanlıklarından dolayı kendilerini bu toplumlardan üstün görmesidir.
KAYNAKÇA
Ağar, M. E. (1968). Türkçe Öğretiminin Tarihçesi. İnsan Bilimleri Dergisi, 1–17. Retrieved from
www.insanbilimleri.com
Ağıldere, S. T. (2010). XVIII. Yüzyıl Avrapa’sında Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretiminin Önemi: Osmanlı
İmparatorluğu'nda İstanbul Fransız Dil Oğlanları Okulu (1669-1873). Turkish Studies - International
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 5(3).
AKSOY, N. D., & Arslantaş, H. A. (2010). Ana Hatlarıyla Selçuklu’dan Cumhuriyet'e Eğitim-Öğretimde
Kurumsal Değişim. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20(1), 471–488.
Akyüz, Y. (2011). Osmanlı Döneminden Cumhuriyete Geçilirken Eğitim-Öğretim Alanında Yaşanan
Dönüşümler. Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi, 1(2).
Alan, G., & Bolat, G. (2011). The American Board And The Ottaman Women’s Education. History Studies:
International Journal of History.
Anameriç, H., & Rukancx, F. (2008). XI. - XVI. Yüzyıllar Arasında Medrese ve Üniversitelerde Eğitim. Tarih
İncelemeleri Dergisi, 23(2).
̇ ği
̇ ̇ Ülkelerinde
̇
̇ ̇ ve Türkiye
̇ ile
̇ Karşilaştirilmasi. Bu Tebliğ,
Aydın, M. Z. (2005). Avrupa Birli
Diṅ Öğretimi
Ankara’da 2-3 Mart Tarihinde Yarınlar İçin Düşünce Platformu Tarafından Düzenlenen “Türk Milli
Eğitim Sisteminde Din Eğitimi Ve Öğretimi” Konulu Sempozyumda Sunulmuştur.
Biçer, N. (2012). Hunlardan Günümüze Yabancılara Türkçe Öğretimi. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür
Eğitim Dergisi, 1(4), 107–133.
Boyacioğlu, F. (2015). The Historical Development of the Foreign Language Education in Ottoman Empire.
Procedia
Social
and
Behavioral
Sciences,
174,
651–657.
http://doi.org/10.1016/j.sbspro.2015.01.597
Bozkurt, N. (2011). Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Simavlı Memurlar. Akademik Bakış Dergisi, (27), 1–12.
Retrieved from http://www.akademikbakis.org
Demir, N. (2010). Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine Göre 1877-1912 Yılları Arasında Kosova’da Eğitim Ve
Öğretim. Zeitschrift Für Die Welt Der Türken Journal of World Fo Turks, 2(3).
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
OSMANLI DEVLETİNDE “MEKTEPLER ÖNCESİ DÖNEMDE”
YABANCI DİL ALGISI ÜZERİNE BİR İNCELEME
2647
Doğramacıoğlu, H. (2010). Şemsettin Sami’nin Kaleminden Dil ve Edebiyat Meseleleri. Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, 3(10).
Gökçe, F., & Oğuz, N. (2009). Azınlık ve Yabancı Okulların Osmanlı-Türk Eğitim Sistemine Olan Etkileri.
International Congress on Interculteral Dıalogue and Education.
Gökçe, F., & Oğuz, N. (2010). Minority and Forign Schools on The Ottoman Education System. Eİnternational Journal of Educational Research, 1(1), 42–57.
Gündüz, A. (2011). Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Kırşehir Doğumlu Memurlar (1879-1909). History
Studies: International Journal of History, 3(1).
Hızlı, M. (2008). Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserler. Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 17(1), 25–46.
İleri, İ. (2005). Batı Gözüyle, Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Hükümetlerinin, Dil ve Eğitim Politikalarına
Karşı Tepkiler. Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve …. Retrieved from
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/23/126.pdf
Özkan, S. H. (2010). Osmanlı Devleti’nde Yabancı Dil Eğitimi. Turkish Studies - International Periodical For
The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 5(3).
Solak, E. (n.d.). Bosna-Hersek’te Türkçe ve Türk Dili Eğitimi ile İlgili Çalışmalar. Çankırı Karatekin
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(2), 165–174.
Sönmez, S. (2013). Primary education system in Ottoman Empire. International Journal of Humanities and
Social
Science
…,
3(5),
163–170.
Retrieved
from
http://ijhssnet.com/journals/Vol_3_No_5_March_2013/16.pdf
Şakacı, B. K. (2014). Evliya Çelebi ve Kütühya: Geçmişe Yolculuk. Turkish Studies - International Periodical
For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 9, 517–528.
Şanal, M. (2013). Batılılaşma Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Öğretmen Yetiştirme, 18291920. History Studies: International Journal of History, 5(1), 325–348.
Tunay, K. (2013). Yüksek Öğretim Kurumu Olarak Osmanlı’da Medreseler: Bir Değerlendirme. Bartın
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(208), 95–95. http://doi.org/10.14686/201321988
Ulu, C. (2014). Osmanlı Devleti’nin Son Dönemde Mürebbiyelik Müessesesi. Turkish Studies - International
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 9(1), 595–610.
International Journal of Languages’ Education and Teaching
UDES 2015
Download