Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi BİRGÖREN1 AVNÎ’NİN MUHİBBÎ’YE ETKİSİ Özet Osmanlı sultanları, II. Murat‟tan itibaren ciddi biçimde Ģiirle uğraĢmaya baĢlamıĢlardır. Bazılarının Ģiir sayısı az olsa bile bazılarının mürettep divanları vardır. Biz bu yazımızda Avnî mahlasıyla Ģiir yazan Fatih Sultan Mehmet ve Muhibbî mahlasıyla Ģiir yazan Kanûnî Sultan Süleyman üzerinde duracağız. Her iki padiĢah da devlet yönetimindeki baĢarılarının yanında bilim, sanat, mimari ve edebiyat alanına özellikle ilgi göstermiĢ, bilim adamları ve Ģairlere destek olmuĢ, kendileri de Ģiir yazmıĢ sultan Ģairlerdir. Osmanlı kronikleri ve bugünün genel kültür ansiklopedileri, padiĢahlardan bahsederken genellikle onların devlet adamlığını öne çıkarıp siyasi, askeri, iktisadi ve mimari alanlardaki icraatlarını ele alıyorlar. Edebiyat ansiklopedilerinden bazılarında padiĢahların edebi yönüne değinildiği oluyor. Bizim amacımız Fatih ve Kanûnî‟nin edebi yönünü ele almak olduğu için tezkirelerden, edebiyat ansiklopedilerinden ve yayımlanmıĢ divanlardan yararlanmayı düĢünüyoruz. Saray mensubu oldukları için her iki sultan Ģairin de eğitimi küçük yaĢlarından itibaren özel hocalar elinde tamamlanmıĢtır. Ġlmi, siyasi, ahlaki ve edebi bir birikim elde etmeleri için kendilerine her türlü imkân sağlanmıĢtır. Devletin resmi dili Türkçe ile birlikte Arapça ve Farsça gibi dönemin geçerli dilleri ve bazı batı dillerini öğrendiler; Fatih‟in dile karĢı ilgisi daha fazlaydı. Devlet yönetimiyle de küçük yaĢlarından itibaren tanıĢan Sultan Mehmet ve Sultan Süleyman hocaları, lalaları ve danıĢmanları eĢliğinde sancaklarda valilik deneyimi kazandılar. Bu insanların bulunduğu mekânlarda ilmi, dini ve siyasi konuĢmalar yapıldığı gibi Ģiir ve edebiyat sohbetleri de yapılmaktaydı; dolayısıyla Ģiirle küçük yaĢta tanıĢtılar. Onların siyasi, askeri ve sosyal alanlardaki icraatları kadar edebiyat alanındaki faaliyetleri de bizim için önem arz etmektedir. 1 Sakarya Üniversitesi SBE Doktora Öğrencisi, [email protected] Hamdi Birgören ÇalıĢmamızda önce bu iki sultan Ģairin kısaca özgeçmiĢlerini verecek, edebi Ģahsiyetleri üzerinde duracağız. Bu iki sultan Ģairin divan ve yayımlanmıĢ nazire mecmualarına bakarak Muhibbî‟nin Avnî‟ye yazdığı nazireler üzerinde duracağız. Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Edebiyatı, Nazire, Avnî, Muhibbî, Sultan ġair AVNİ’S İMPACT ON MUHİBBİ Abstract The Ottoman sultans, From the time of Murat II. began to work on poem seriously. Even though the number of poems belongs to some of them is low , some of them had ollected poems.. In this article we will focus on Sultan Mehmet the Conqueror who wrote poems under the pseudonym by Avni and Suleiman who wrote poem under the pseudonym Muhibbi. The Sutlans not only were succesful in the state-run success, science, art, architecture , literature but also has shown particular interest in the field, they supported scientists and poets, those Sultans also wrote poetry poets. Ottoman chronicles and general culture of today's encyclopedias, referring to statesmanships often putting forward their state's political, military, economic and architectural areas that are addressing the actions of. Some of the of literary encyclopedias mentioned about the lterary direction of the sultans also.As our aim is to discuss the direction of literary tezkires Conqueror and Suleiman the Magnificent, we woul like to benefit from the published divans and literature encyclopedias. As they are the courtier poet's they are both educated in the hands of private tutors also completed training from an early age. All kind facilites were provided to them to get scientific, political, moral and literary . They learned languages such as the state's official language is Turkish with the Arabic and Persian languages in the current period and some western languages.; on the other hand the Conqueror were more likely to have an intereston the language. The Sultan Mehmet and the Sultan Suleyman Sultan who met state goverment at the early ages, gained governorship experinces in company with their teachers, servant tutors and consultants in sanjanks. Places where these people are intellectual, religious, and political speeches were made, as was done in poetry and literature conversations, so they met in poetry at a young age. Their political, military and social actions in the field of literary activities so it is important for us. Before this study, we will show a brief biography of the poet to these two sultans,and we will focus on literary figures. We will also focus on the poet which Muhibbi wrote for Avni taking into consideration to parallels(nazires) which were written by those two Sultans. Keywords: Classical Turkish Literature, Nazires, Avni, Muhibbi, Sultan Poet TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 246 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi GİRİŞ Klasik Türk edebiyatının baĢlangıcından itibaren nazire ile karĢılaĢmaktayız. Örnek alınan Ģeyin bir benzerini yapmak biçiminde basitçe tanımlayabileceğimiz nazire terimi için Muallim Naci, “bir Ģairin Ģiirine müĢabih olmak üzere o vezin ve kafiyede söylenen manzume2” tanımını vermektedir. Önce Arap edebiyatında ortaya çıkan nazire yazma geleneği, oradan Fars edebiyatı vasıtasıyla Türk edebiyatına girmiĢtir. AlıĢıldığı gibi nazire meĢhur Ģairlerin beğenilen Ģiirlerine yazılır. ġiire yeni heves eden Ģairler için bir Ģiiri model alıp benzerini yazmak bir alıĢtırma sayılabilir. Ayrıca örnek alınan Ģaire karĢı bir saygı ifadesidir. Klasik Ģiirin hazır kalıpları içerisinde güzel Ģiirlerin bir benzerini yazmak, Ģairler için bir hüner gösterme aracı olur. Aslında nazirenin, model alınan Ģiirden üstün olanı makbul sayılır; hiç değilse onun seviyesinde olabilmelidir. Nazire yazan Ģairler, bir yandan da kendilerini ispatlama imkanı bulurlar. Sebep ne olursa olsun sonuçta tanzir edilen Ģiire özenme ve öykünme esastır. Nazîreler beğeni ve hayranlık yanında hırs veya kıskançlık yüzünden üstünlük iddiasına da dayanabilir.3 Bir Ģiirin nazire sayılabilmesi için örnek alınan Ģiire vezin, kafiye ve redif açısından benzemesi gerekir4. Konu benzerliği olması gerektiğini söyleyenler de vardır. Örnek alınan Ģiirin tam zıddı manada yazılanlarına nakîze denmektedir. Bazı Ģiirlerde, hangi esere nazire olduğu ifade edilir. Yine birbirine nazire olan Ģiirlerin toplandığı nazire mecmuaları vardır5. Klasik Ģiirdeki nazire örnekleri için bu kaynaklardan yararlanılabilir. Kayıtlara geçmemiĢ olanların karĢılaĢtırma yoluyla ortaya çıkarılması da mümkün olabilir. Türk tarihinin akıĢını değiĢtiren Fatih Sultan Mehmet, bir hükümdar olarak torunlarından Kanûnî Sultan Süleyman‟ı mutlaka etkilemiĢtir. Ancak bir Ģair olan Avnî‟nin oğlunun torunu Muhibbî‟yi nasıl etkilediğini görmek üzere her ikisinin edebi yönlerine ve Ģiirlerine göz atmamız gerekecek. Fatih Sultan Mehmet Sultan Mehmet, Çelebi Mehmet‟in torunu ve II. Murat‟ın oğlu olarak 1429 yılında Edirne‟de dünyaya gelmiĢtir6. Küçük yaĢtan itibaren Hocazade, Molla Gürani, Molla Ġlyas, Siraceddin Halebi, Molla Hayreddin gibi devrin büyük âlimleri elinde eğitimine baĢlanmıĢtır. Osmanlı Ģehzadelerinin küçük yaĢtan itibaren sancağa çıkması adet olduğu üzere çocuk yaĢında Manisa‟ya sancakbeyi olarak gönderilir. Bir yandan devlet yönetiminde tecrübe edinirken diğer yandan bilim ve sanatla uğraĢmaya devam etmiĢtir. Dil öğrenmeye karĢı da meraklı olduğundan Arapça, Farsça gibi medreselerde okunan diller yanında Rumca, Sırpça gibi Batı dillerini ve Çağatay Türkçesini öğrenmiĢtir. Bilim ve sanata olan merakı, etrafına bilim adamlarının ve Muallim Naci, Lügat-i Naci, Asır Matbaası, İstanbul, 1898 (?). Fatih Köksal, ‚Nazire/Türk Edebiyatı‛, DİA, c. 32, Türk Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2006, s. 456. 4 Nazire mecmualarında kafiyesi farklı nazire örnekleri de verilmektedir. Bkz.Beyazıt Devlet Kütüphanesi, nr.5782, vr.29b, 30a, 30b. 5 Nazire mecmualarına örnek olarak şu eserler verilebilir: Ömer bin Mezid, Mecmû’atü’n-Nezâir (143637), Eğridirli Hacı Kemâl, Câmi’ü’n-Nezâir (1512/13), Edirneli Nazmî, Mecma’ü’n-Nezâir (1523), Pervâne Bey, Mecmua (1560-61), Hayretî (?), Mecmu’a-i Nezâir (16. yy.), Budinli Hısâlî, Metâli’ü’n-Nezâir (17.yy) 6 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani (I), Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996. 2 3 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 247 Hamdi Birgören Ģairlerin toplanmasına vesile oldu. Zaman zaman onlarla tartıĢmalar, Ģiir ve edebiyat sohbetleri yapardı. Kendisi de Avnî mahlasıyla Ģiir yazdığı için Ģairlere özel ilgisi vardı. Sehi Bey tezkiresinde “Her cins latifeye kâbil, her çeşit hünere mâil, özellikle ilim ehline son derece rağbet gösterir ve iltifat ederdi ki hiçbir padişah etmemiştir7” demek suretiyle Sultan Mehmet‟in bilim, sanat ve meslek erbabına sahip çıktığını bildirmektedir. Latifî‟nin ifadesine göre “onun dönemindeki bilgin, fakih ve yetenekli insan çokluğu hiçbir padişah devrinde olmamıştır.8” Kınalızâde Hasan Çelebî‟nin belirttiğine göre Sultan Mehmet, medreselerde okuyan öğrencilerin baĢarılı olanlarını bir deftere kaydeder, devlet kadrolarında boĢluk oluĢtuğunda onları görevlendirirmiĢ9. Hatta yetenekli insanlara ilgisi Osmanlı sınırları dıĢına da taĢmıĢtır. Bu amaçla Hint‟te Hâce-i Cihân‟a, Acem‟de Molla Câmi‟ye her yıl bin flori gönderirmiĢ. Osmanlı Ģairlerinden 30 kiĢiye maaĢ bağlamıĢ. Babası II. Murat, Ģiir ve sanattan anlar, kendisi de zaman zaman Ģiir söyler bir padiĢahtı. ġairlere ve bilim adamlarına ihsanlarda bulunurdu. Marifetin iltifata tabi olduğunu bildiğinden hüner sahiplerine destek olurdu. Bu konuyu bir Ģiirinde Ģöyle ifade ediyor: Her hüner ki cihânda buldu vücûd Padişâh-ı zamâne himmetidir II. Murat, nazik yaratılıĢlı ve Ģair ruhlu bir insan olduğu için Osmanlı tahtını küçük yaĢındaki oğlu Mehmet‟e bırakıp Manisa‟ya çekildi. Ancak Haçlıların Osmanlı aleyhine planlar yapmaya baĢlaması üzerine tekrar Edirne‟ye gelip devletin baĢına geçti. Sultan Mehmet de yeniden Manisa sancakbeyi oldu. Babasının ölümü üzerine 1451 yılında yedinci Osmanlı PadiĢahı olarak tahta çıktı. Kendi birikimini ve devletin gücünü Ġstanbul‟un fethine yoğunlaĢtırdı. Sultan Mehmet artık Fatih‟tir. Ortaçağ‟ın sonunu getiren, Bizans Ġmparatorluğunu tarih sahnesinden silen yüce bir padiĢahtır. Bir yandan imar faaliyetlerine, diğer yandan ilim ve sanat faaliyetlerine hız veriyor. Çağatay devletinden Ali KuĢçu‟yu getirtip Fatih Medreselerinin kurulmasını sağlıyor. Birçok kiliseyi medreseye dönüĢtürüyor. Bu arada âlimlerle, Ģairlerle toplantılar düzenlemeyi ihmal etmiyor. Avnî‟nin Kadrî Çelebi, Ahmed PaĢa, Resmî, Sabâyî, Ulvî ve Nesîmî gibi Ģairlere nazireler yazdığı Pervane Bey ve Edirneli Nazmî‟nin mecmualarında kayıtlıdır. Avnî‟ye nazire yazanlar arasında Ahmed PaĢa, Âhî, Hâkî, Hasbî, Hayretî, Kemâl PaĢa-zâde, Enverî, Edirneli Nazmî gibi Ģairler vardır. Hangi Ģairlerden ilham aldığı da böylece anlaĢılmaktadır. Ahmet PaĢa‟nın ilk bendini aĢağıya aldığımız “gönül” redifli meĢhur murabbaına Avnî nazire yazmıĢtır: Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt), Haz. Mustafa İsen, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1980. Mustafa İsen, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999. 9 ‚Hikâyet olınur ki bu tâ’ife-i şerîfeye kemâl-i meyl ü mahabbetlerinden havme-i himâyetlerinde olan kavâbil-i zemândan dânişmend ü mu’îd ve tâleb ü müstefîd her kim var ise ism ü resmi ile defter idüp huzûr-ı şerîflerinde saklarlar idi ki bir mansıbı cedîd mahlûl olsa kangısı lâyık u ma’kûl ise taklîd itmekle binâ-yı sarây-ı ‘ilm ü kemâli teşyîd iderler idi.‛ Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuara, Haz. İbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1989. 7 8 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 248 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Kuru sevdâda yeler bî-ser ü bî-pây gönül Dimedüm mi sana dolaşma ana hây gönül Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül10 Avnî‟nin muhammes biçimindeki naziresinin ilk bendi: Sevdün ol dilberi söz eslemedün vây gönül Eyledün kendüzüni âleme rüsvây gönül Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül Cevre sabreyleyemezsin nideyin hây gönül Gönül ey vây gönül vây gönül vây gönül11 Bir yandan devlet iĢleriyle uğraĢırken diğer yandan Ģiir meclisleri düzenliyor, Ģairlerin okuduğu Ģiirleri dinliyor, fırsat buldukça kendisi de aĢıkane Ģiirler yazıyordu: Sâkiyâ mey vir ki bir gün lâlezâr elden gider İrüşür fasl-ı hazân bâğ-ı bahâr elden gider 249 Her niçe zühd ü salâha mâil olur hâtırum Gördügümce ol nigârı ihtiyâr elden gider Her ne kadar geleneğe uygun Ģiirler söylüyorsa da o bir hükümdardır; dolayısıyla Ģiirlerindeki hükümdarca eda kendisini ortaya çıkarır: Bir şâha kulam kim kulı sultân-ı cihândur Mihr-i ruhı şems-i felege nûr-feşândur Sevgilisini cihan sultanına benzetirken kendisini onun karĢısında kul olarak düĢünür. sevgilinin yüzü, gökyüzündeki güneĢten daha parlaktır. O Bir yandan omuzlarında devlet sorumluluğu vardır. Anadolu‟da Türk birliğini sağlayamamanın endiĢesini de taĢımaktadır. Karamanoğulları, Ġsfendiyaroğulları varlığını sürdürmekte, hatta zaman zaman problem de çıkarmaktadırlar. Özellikle Karamanoğlu‟nun davranıĢlarına karĢı kızan Fatih, Ģair kimliğini de göstererek duygularını Ģöyle dile getirir: 10 11 Ali Nihat Tarlan, Ahmed Paşa Divanı, İstanbul, 1966. Muhammed Nur Doğan, Avnî (Fatih) Divanı, kultur.gov.tr TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi Birgören Bizümle saltanat lâfın idermiş ol Karamânî Hudâ fursat virürse ger kara yire karam anı12 Burada kükreyen bir hükümdarın Ģairane ifadesini görüyoruz. Bir insanın bu beyti söyleyebilmesi için hükümdarlığı hissetmesi gerekir. Zaten bir süre sonra da Karamanoğullarının Osmanlı Devleti‟ne katıldığına Ģahit oluyoruz. Divan Ģiiri geleneğine göre düzenlenmiĢ bir gazelin matla ve makta beyitlerini buraya alıyoruz. Birinci beyitte “eğer hicran söz konusu ise mutlaka o benim canıma kast edecektir, hey Müslümanlar, yardımda bulanacaksanız tam zamanıdır” ifadesini kullanırken bile muhatabının bütün Müslümanlar olduğunu, Osmanlı sultanlarının kendilerini bütün Müslümanlardan sorumlu tuttuklarını anlayabiliyoruz. Makta beytinde “Ey Avnî, sen güzellik sultanına kul oldun, eğer Osmanlı ülkesi diye bir yer varsa mutlaka sana teslim edilmiĢtir” derken yine Osmanlı ülkesini ve kendisinin sultan olduğunu hissettirmektedir: Kasd-ı cânum eyleyüpdür yine hicrân var ise Hey müselmânlar demidür bana dermân var ise Ol şeh-i hüsn ü cemâle çün kul oldun Avnîyâ Sana olmışdur müsellem mülk-i Osmân var ise Gelenek içerisinde benzerlerinin, farklı Ģairler tarafında da söylenmesi mümkün olsa bile Ģairin Avnî olması bize hükümdarca bir edayı çağrıĢtırmaktadır. “Ben öyle bir sultana kul oldum ki bütün dünya onun yanında bir dilencidir, öyle bir aya tutuldum ki onun yüzü sabah güneĢi gibi aydınlıktır” derken bile bu edayı hissettiriyor: Bir şâha kul oldum ki cihân ana gedâdur Bir mâha dutuldum ki yüzi şems-i duhâdur Bir baĢka beytinde “Hıta ülkesi Türkünü (güzelini) gör ki içkiyi içtikten sonra gönül ülkesini Türkler gibi yağmalar, katliam yapar” derken bile Türklerin savaĢçılığından, gözü karalığından bahsettiğini fark ediyoruz: Gör ol Türk-i Hıtâyı nûş kılmış câm-ı sahbâyı Salar dil milketine türktâz-ı katl ü yağmâyı Aslında Fatih Sultan Mehmet‟in Türk ve dünya tarihindeki yerini, yazdığı Ģiirleri değil, onun hükümdarlığı, Ġstanbul‟u fethedip bir dünya imparatorluğu olan Bizans‟a son vermesi belirler. Bilim, sanat, mimari alanlarında sayısız icraatın sahibi olan Fatih‟in bizim için Ģiiri, Ģiirdeki edası, üslubu da önemlidir. Kendisini Farsça yazan büyük Ģairlerle karĢılaĢtırmaktadır: Bu kelâm ile Nizâmî işidürse sözüni İlteler sana hased Sa‘di vü Selmân bu gice Mustafa İsen, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999; Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretü’şşuarâ, Haz. İbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1989. 12 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 250 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Benim yazdığım Ģiirleri, söylediğim sözleri Nizamî-i Gencevî iĢitecek olsa, Sadî-i ġirazî ve Selman-ı Savecî seni kıskanırlar diyor. Müslüman bir hükümdar olan Fatih aynı zamanda geleneğin Ģairidir. Ġslami terimlere de Ģiirlerinde yer vermektedir. AĢağıdaki gazelin ilk beytinde hac ile ilgili terimlere, ikinci beytinde düĢmanların iftirasından Allah‟a sığınan inançlı bir Müslümanın kullanacağı terimlere yer verirken makta beytinde “sevgilinin hüma kuĢuna benzer elinin gölgesi üzerine düĢtüğü için Avnî dünya sultanlarının hanı oldu” demek suretiyle gazelini hükümdarca bir eda ile tamamlamaktadır: İreli cân kulağına senün ışkun nidâsından Urur lebbeyk işigünde tavâf eyler safâsından Seherde bülbüle sordum niçün feryâd idersün sen Niyâz iderin Allah’a rakîbün iftirâsından …………. N’ola oldı ise Avnî cihân sultânları hânı Ki düşdi üstine sâye senün destün hümâsından Genç yaĢında babasından devraldığı Osmanlı ülkesini 30 yıl boyunca baĢarıyla yöneten, Osmanlı Devleti‟ni cihan imparatorluğuna tahvil eden Fatih Sultan Mehmet, bu kadar devlet gailesinin arasında edebiyatla da uğraĢmaya fırsat bulmuĢ, yazdığı Ģiirler bir divançe oluĢturacak miktara ulaĢmıĢtır. ġiirlerinin tamamı tespit edilememiĢ olmakla birlikte bugün elimizde 71 gazel, 1 muhammes, 3 kıta, 1 natamam gazel, 6 müfred ve 1 âzâde mısra bulunmaktadır13. Avnî (Fatih) Divanı‟nın yurt içi ve yurtdıĢı kütüphanelerinde kayıtlı 15 yazması vardır14. Fatih‟in Ģiirleriyle ilgili ilk çalıĢma G. Jacob tarafından Upsala Üniversitesi Kütüphanesi‟ndeki bir mecmuaya dayanarak 1904 yılında Berlin‟de yapılmıĢtır. Türkiye‟deki çalıĢmalar Saffet Sıtkı Bilmen, Fatih Divanı (Ġstanbul, 1944), Kemal Edip Ünsel Fatih‟in ġiirleri (Ankara, 1946) basılmıĢtır. Ahmet Aymutlu ise tıpkıbasım ve transkripsiyonlu çalıĢmasını 1959 yılında Ġstanbul‟da bastırmıĢtır15. Avnî (Fatih)‟nin babasından miras aldığı Ģairlik yeteneği oğulları Cem Sultan ve II. Bayezid yoluyla torunu Muhibbî‟ye intikal etmiĢtir. Kanûnî Sultan Süleyman Babası Yavuz Sultan‟ın Trabzon‟da sancakbeyliği yaptığı 1494 yılında dünyaya geldi. Küçük yaĢında baĢlayan eğitimi, sancağa gittikten sonra da devam etti. Karahisar, Bolu, Kefe, Saruhan‟da sancakbeyliğinde bulundu. Şiirler için bkz. Muhammed Nur Doğan, Fatih Divanı ve Şerhi, Yelkenli Yayınları, İstanbul, 2006. Kültür Bakanlığı, Yazmalar.gov.tr 15 ‚Avnî‛, Büyük Türk Klasikleri Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1985, C. II, s. 164. 13 14 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 251 Hamdi Birgören Babasının vefatı üzerine 1520 yılında padiĢah oldu. Osmanoğullarından 10. Sultan ve 2. Ġslam halifesiydi. OturmuĢ bir devlet sistemi devraldı. 6 milyon kilometre karenin üzerinde olan ülkesini ikiye katladı. Süleymaniye Medreselerini yaptırdı. Bilim, sanat, kültür ve mimari alanındaki çalıĢmalara sürekli destek oldu. Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesine hakimdi; Sırpça da konuĢabiliyordu. Hukuk ve edebiyat alanlarında baĢarılı, çok iyi bir Ģairdi. Fatih‟ten beri yürürlükte olan kanunlarda düzenlemeler yapması, bu kanunları uygulatması dolayısıyla Kanûnî ismiyle anılır. Bu kanunlar 1826 yılına kadar yürürlükte kalmıĢtır. Batılılar MuhteĢem Süleyman ismini verirler. PadiĢahlığı 46 yıl süren Kanûnî dönemini anlamak için zamanındaki önemli isimleri zikretmek bile yeterli olur: Denizlerde Babaros Hayreddin PaĢa, mimaride Mimar Sinan, hukukta Ebussuud Efendi, Ģairlerden Fuzuli, Baki, Hayali, Nev‟î. Kanûnî‟nin daha iyi anlaĢılması için onu rakipleriyle karĢılaĢtıranlar vardır. Batı‟da Charles Quint, Safevî Devleti‟nde ġah Tahmasb ile karĢılaĢtırılır ve Kanûnî‟nin her yönüyle onlardan ütün olduğu kabul edilir16. Üç kıtaya hakim bir imparatorluğun yönetimi yanında ilim ve Ģiir faaliyetlerine de zaman ayıran Kanûnî, bütün divan Ģiirinin en baĢarılı Ģairlerinden biridir. 3000 kadar gazeliyle, Edirneli Nazmî ve Zatî‟den sonra en çok gazel yazan Ģairdir. ġiirlerinde Muhibbî mahlasını kullanmıĢtır. Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Muhibbî Divanı‟nda 2799 gazel, 1 terci-i bend, 30 murabba, 18 muhammes, 56 kıta, 217 müfred bulunmaktadır17. Osmanlı döneminde II. Mahmud‟un kızı Adile Sultan tarafından daha az Ģiirlerini ihtiva eden bir Divan baskısı daha yapılmıĢtır18. Sehî Bey, “yere ve mevkie göre söylenen yüce Ģiirler” nitelemesini kullanarak Muhibbî‟nin Ģiir söylemedeki baĢarısını belirtir19. Latîfî, “fesahat ve belağata bürünmüĢ olan sözleri gayet latif, beliğ, güzel ve hoĢtur, nazik edalar ve renkli sözlerle Farsça, Türkçe güzel gazelleri ve nazik Ģiirleri vardır20” değerlendirmesini yapıyor. Elbette sultan Ģairlerin Ģiirleri yanında, Ģiir iklimi oluĢturmaları ve Ģairleri desteklemeleri edebiyat ve sanat adına kalıcı etkiler yapmıĢtır. ÂĢık Çelebi, Muhibbî ile ilgili değerlendirmesinde Ģiire yetenekli olması, olgun kiĢileri ve Ģairleri yeteneklerine göre maddi yönden desteklemesi, kendisinin de atalarından daha fazla Ģiire rağbet göstermesi dolayısıyla onun döneminde Ģiirin seviyesinin yükseldiğini söylüyor 21. Muhibbî‟nin çağdaĢı olup sultânü‟Ģ-Ģuara olarak kabul edilen Bâkî, padiĢahın iki gazeli hakkında Ģunları söylüyor: PadiĢahın iki gazeli elime ulaĢtı. Bunlara nazire yazmaya kalkıĢtım. Birisi için iki tane nazire yazdım. Niye iki nazire yazdığımı sorarlarsa „yenilen güreĢe doymaz‟ diye cevap veririm. Gazelin matla beyti, makta beyti ve diğer beyitleri mükemmeldir. Hele “Eğrilik olsa aceb mi kâfiri mihrâbda” mısraına nazire yazmak mümkün olmuyor. Acem ve Süleyman II (Kânûnî), Yeni Türk Ansiklopedisi, c.10, İstanbul, 1985. Coşkun Ak, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987. 18 Divan-ı Muhibbî, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet, 1308. 19 Sehi Bey, Tezkire (Heşt Behişt), Haz. Mustafa İsen, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1980. 20 Rıdvan Canım, Latîfî Tezkiretü’ş-şuarâ ve Tabsıratu’n-nuzamâ (İnceleme-Metin), AKM, Ankara, 2000. 21 ‚Şi’r bir tabaka dahi terakki etti. Padişah dahi ehl-i irfan ü mürebbi-i zarifani idi. Kâmillere muradınca ve kâbillere istidadınca enva-ı bahşiş ü bahşayişle ve bab-ı lutf-ı ihsandan küşayişle telakki idi.‛ Âşık Çelebi, Meşairü’ş-şuara, Aşir Efendi Ktb, 268. 16 17 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 252 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Rum Ģairleri içerisinde mihraba dair Ģiir söyleyen çok olmuĢtur ama bu güçte ve güzellikte söylenilenine rastlamadım22. Tarih kaynaklarına göre23 46 yıllık saltanatının 10 yılını fiilen seferlerde geçiren bir hükümdarın, üç kıtadaki topraklarının asayiĢi, halkının huzuru, can ve mal emniyetiyle ilgilenirken bilim, sanat ve edebiyata zaman ayırabilmesi bile baĢlı baĢına büyük bir baĢarıdır. Bütün bunların yanında atasözü gibi dillerde dolaĢan gazellerin, beyitlerin sahibi olması ise onun Ģairlik gücünü ayrıca izah etmektedir. AĢağıdaki gazel, dillere pelesenk olmuĢ, anlam ve söyleyiĢ güzelliğini hala muhafaza etmektedir: Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhât gibi Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdır Olmaya baht u saâdet dünyâda vahdet gibi Ko bu ıyş u işreti çün kim fenâdur âkıbet Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâat gibi Olsa kumlar sagışınca ömrüne hadd ü aded Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi Ger huzûr itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol Olmaya vahdet cihânda kûşe-i uzlet gibi...24 Osmanlı cihan imparatorluğunun tek söz sahibi, dünya Müslümanlarının büyük halifesi olan Kanûnî Sultan Süleyman, yüce Yaratıcı karĢısında kendisini bir kul olarak görmekte, Ġslam peygamberine karĢı duyduğu saygıyı ve inancının inceliklerini Ģiirlerinde göstermektedir: Zâhir oldu kün didün bir dem semâ ile zemîn Hamd-i bî-hadd şükr-i bî-add sana Rabbü’l-âlemîn Coşkun Ak, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987. Yeni Türk Ansiklopedisi,Ötüken Yayınları, C. 10, s. 3756, İstanbul, 1985; ‚Kanûnî Sultan Süleyman‛, Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yayıncılık, C. 2, s. 220, İstanbul, 1996. 24 Muhibbî’nin şiirleri için bkz. Coşkun Ak, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987‛ adlı eser esas alınmıştır. 22 23 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 253 Hamdi Birgören İntihâb itdün kamu mürseller içre Ahmedi Adına kâfir müselmanlar anun dirler emîn Dünyanın geçici olduğunu, hangi makama eriĢirse eriĢsin, insanların ölümlü olduğunu kendisi unutmadığı gibi bunu Ģiirleriyle de dile getirir: Rüstem oldun tutalum yahud Ferîdûn-ı cihân Kurtulur musun ecelden kuvvet ile mal ile Zamanında Ģairlere ve bilim adamlarına rağbet göstermiĢ, onlarla Ģiir toplantıları düzenlemiĢ, büyük Ģairlerin Ģiirlerine nazireler yazmıĢtır. Yazdığı nazirelerden, takdir ettiği, dolayısıyla etkisinde kaldığı Ģairleri tahmin etme imkanı da vardır. Muhibbî (Kanûnî)‟nin nazire yazdığı Ģairler arasında Melihî, ġeyhî, Ahmed PaĢa, Nevâyî, Necatî, Fuzûlî, Hayâlî, Zâtî, Hayretî gibi Ģairlerin isimleri sayılabilir. Kendisine nazire yazan Ģair sayısı ise çoktur. Farsça yazan Ģairlerden Hüsrev, Hâfız, Selman-ı Sâvecî, Nizâmî gibi Ģairlerin isimlerinden bahsetmesi, onları da okuyup takdir ettiğini göstermektedir. Nizâmî‟den bahsettiği bir beytinde Ģiir görüĢü hakkında ipuçları da buluruz: Nazmun Muhibbî nazmına benzer Nizâmî’nin İnce hayâl nâzik ü rengîn edâyı gör Büyük bir hükümdar olmasına rağmen klasik Türk Ģiiri geleneğinde Ģiirler söyleyen bir Ģairdir. Dolayısıyla insanî duygulara, düĢüncelere, hayallere sahiptir. Bu duygu ve düĢüncelerini de bir insan olarak klasik nazım Ģekilleri ve türleri çerçevesinde ĢiirleĢtirmiĢtir. Klasik Ģiirin mazmunlarından, edebi sanatlarından, birikimlerinden yararlanmıĢtır: Dil urup dilber yine zülfin girih-gîr eylemiş Bu dil-i dîvâneye tedbir-i zencîr eylemiş Bir baĢka gazelinde rindane duygularını dile getirmektedir. Ey zâhit, bizi sevgiliden ve Ģaraptan döndürmeye çalıĢma, bizim hamurumuz saf Ģarapla yoğrulduğu için bunlardan vaz geçmeyiz: Zâhidâ men eyleme mahbûb u meyden dönmezüz Çün mey-i nâb ile olmışdur bizüm tahmîrimüz Ömrünün büyük kısmında Hıristiyan dünya ile savaĢmıĢ bir Ġslam halifesinin Hıristiyanlıkla ilgili terimlere yer vermesi klasik Ģiir çerçevesinde gerçekleĢmektedir. Eğer cihan kilisesinde Hıristiyan kuĢağına tutunmuĢ denmeyecek olsaydı, Muhibbî sevgilinin saçlarının ucuna ulaĢmak isterdi: Muhibbî irmek isterdi ser-i zülfine dildârun Ana deyr-i cihânda dinmese zünnâre yasdanmış Her konuda Ģiirleri bulunan Müslüman bir Ģairin tasavvufî duygulara bigâne kalması düĢünülemez. Ġnsanlar için yük olan dünya kesretini hatırından uzaklaĢtır ki maksadına ulaĢabilesin, zira zevk ve mutluluk vahdettedir: Hâtırundan yükdür tarh eyle dünyâ kesretün İresin maksûdına zevk ü safâ vahdetdedür TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 254 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Klasik Ģiir çerçevesinde dinî, tasavvufî ve beĢerî konuları Ģiirine yansıtsa da Muhibbî bir hükümdardır. Nizam-ı âlem için yaĢamakta ve savaĢmaktadır. Verdiği sözden dönmez, düĢman karĢısında geri adım atmaz: Karşuda leşker olsa Kaf tâ-be Kaf Nâmerd ola yüz çeviren göricek masaff Hürrem Sultan‟a karĢı beslediği hislerin, oğullarının ölümü üzerine duyduğu üzüntülerin, çıktığı seferlerin, fermanların izlerini de Ģiirlerinde görürüz. Sevgilinin saçlarını, yüzündeki hatları bir bayrak gibi kaldırıp sefere çıktı, anlaĢılan onun kastı Ġran‟dır: Şam-ı hattun leşker-i zülfün livâsın kaldırup Yüridi yir yir meğer kasdı anun Îrânadur Hürrem Sultan‟ın yazdığı bir Ģiire cevaben, mamur Ġstanbul‟dan mektup gelecek olsa onun saçının kokusunu sabah vakti Bağdat‟tan alırım, diyor: Nâmeler gelse kaçan İstanbul-ı âbâddan Bûy-ı zülfini seher-geh aluram Bağdâddan KardeĢler arasındaki kavgadan sonra Safevîlere sığınan oğlu Bayezid‟in manzum mektubuna yine manzum olarak yazdığı cevapta hükümdar bir baba Ģefkatiyle Ģöyle hitap ediyordu: Ey dem-a-dem mazhar-ı tugyân u isyânum oğul Takmayan boynına hergiz tavk-ı fermânum oğul Ben kıyar mıydum sana ey Bâyezid hânum oğul Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul Bir zamanlar dünyaya Feridun, Hüsrev ve Cem gibi kimselerin hükmettiğini hatırlayarak hükümdarca bir eda ile kendisine nasihat ettiği de olmaktadır: Ganimet gör bu birkaç gün giçürme ömrüni zâyi’ Bilürsin kande gitmişdür Feridun Hüsrev ü Cemler Dil ve üslubu konusuna gelince Muhibbî‟nin dilini vasat saymak gerekir. Nazire yazdığı veya kendisine nazire yazan Ģairlerle, özellikle çağdaĢlarıyla karĢılaĢtırıldığında anlaĢılır bir dile ve rahat bir söyleyiĢe sahip olduğu söylenebilir. O dünyanın en büyük hükümdarıdır, imreneceği, kendisiyle kıyaslayacağı birisi de yoktur. Mülkün temelinin adalet olduğunun da farkındadır. Hükümdarca bir eda ile kendi gönlüne hitap etmektedir: Şâh olup ey dil eger kılmayasın adl ile dâd İki âlemde mukarrer olusarsın nâ-murâd TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 255 Hamdi Birgören Mûr gibi pâyimâl etdirme gel miskinleri Saltanat geçer Süleyman dahi olsan hemçü bâd Gözi yaşın her fakîrin zulm ile bahr eyleme Pâdişâh-ı dehr olmakdansa yeğdür yahşi ad Dehr elinden ey gönül gam çekdüğüme gam yime Bunı fikr eyle kim almışdur bu dünyadan murâd Ey Muhibbî etme dünyâ fikrini an âhirün Kande gitdi Hüsrev ü Cemşid ü Dârâ Keykubâd Adaletin, kılıcın ve kalemin sultanı olan hükümdar Muhibbî, güzellikler ülkesinin sultanı karĢısında âĢıkların kul olduğunu, çaresiz olduğunu bilmektedir. Neylerem mülket-i Dârâ’yı vü Hüsrev tâcın Kapusında bana dildâr yiter bende dişe Yine klasik Ģiir anlayıĢı çerçevesinde herkes farklı terennüm etse de âĢıkların hakiki sevgilisinin müĢterek olduğunu ifade eder: Sad-hezârân ışk eri var cümlenün cânânı bir On sekiz bin yaradılmış âlemün sultânı bir Avnî’nin Muhibbî üzerindeki etkisi Osmanlı Devleti‟nin iki önemli siması, devirlerinin iki büyük hükümdarı, bunca devlet iĢleri arasında Ģiir ve sanatla ilgilenmeye vakit ayırabilmiĢ sanatsever iki Ģair. Birbirlerine göre biri, dedenin babası, diğeri torunun oğlu. Aynı sorumlulukların yükünü omuzlamıĢ iki devlet adamı. Ġkisi de devraldığı ülke topraklarını daha da büyütmüĢ. Ülkelerindeki bilim, sanat, edebiyat, imar hareketlerini desteklemiĢ. PadiĢahlıklarının önemli bir kısmını seferlerde, savaĢ meydanlarında geçirmiĢ iki kahraman. Ġkisi de ülkelerinde adaletin tesisi için uğraĢmıĢ ve bu amaçla kanunlar geliĢtirmiĢ. En önemli özellikleri bu kanunları uygulamıĢ olmalarıdır. Ġkisi de insan. SevmiĢler, kızmıĢlar, öfkelenmiĢler, affetmiĢler, savaĢa çıkıp ölüme meydan okumuĢlar. ġairleri koruyup gözettikleri bir yana oturup Ģiir yazmıĢlar. Bizim üzerinde durduğumuz husus, acaba birinin diğeri üzerinde etkisi olmuĢ mudur? Divan Ģiirinde bu sorunun cevabını bulmak için birbirine nazire yazıp yazmadıklarına bakılır. Pervane Bey Mecmuası ile Edirneli Nazmî‟nin Mecmualarında kayıtlı nazireler arasında her iki sultan Ģairin Ahmed PaĢa‟nın “yiter” redifli gazeline yazdıkları nazireler yer almaktadır. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 256 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Ahmed Paşa’nın Gazeli25 Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün ÂĢıka cennet gerekmez Ģol ruh-ı zîbâ yiter Hulle-i sündüs hayâl-i zülf-i anber-sâ yiter MahĢer-i zülfünde haĢr olmağa diller bî-hisâb Sen kıyâmetsin niĢân ol kâmet-i bâlâ yiter Tan mıdur Ya‟kûb-ı dil bakmazsa Yûsuf hüsnine K‟âsmân-ı câna mi‟râc itmeğe „Îsâ yiter Gayrıdan tecrîd ol iy dil beyâbânında kim Perde-dâr-ı sırr-ı mecnûn dâmen-i sahrâ yiter Âh Ahmed‟den oda yansa kayırmaz mihr ü mâh 257 Hatt-ı eĢ‟ârum çü nakĢ-ı künbed-i mînâ yiter Avnî’nin Naziresi Muhibbî’nin Naziresi Şâh-ı ‘ışkam gam beyâbânı bana kişver yiter Şâh-ı ‘ışkam bir kadeh mey başuma efser yiter Âteş-i âhum livâ-yı ejdehâ-peyker yiter Dûd-ı âhumun livâsı ejdehâ-peyker yiter Dâm-ı mihnetde gönül murgı remîde olsa ger Pister-i gülden yaraşur sana cânâ Hâb-gâh Zülf şehbâzunı sal kim bir zamân irer yiter Seng-i hârâdan bana bâlin ile pister yiter Hey kıyâmet gamzeden diller perîşân olsalar Sen mey iç gülşende cânâ al ele zerrîn ayağ Târ-ı zülfün ‘ukdesi cem’iyyet-i mahşer yiter İçmeğe hûn-ı dili çeşmüm bana sâgar yiter Pervane Beg Mecmuası’nda bu gazele şu şairlerin yazdığı nazireler verilmektedir: Kemal Paşazade, İshak Çelebi, Kâtibî, Câmî, Lâmi’î, Münîr, Kemal Paşazade, Refîkî, Kâdirî, Kadri Çelebi, Zâtî, Zâtî, Sûzî, Avnî (Fatih), Sürûrî Çelebi, Nâmî, Hitâbî, Nehârî, Sabâyî, Sehî (Tezkireci), Mu’îdî, Za’îfî, Sıfâtî, Nazmî, Selmân, Derûnî, Râzî, Râzî, Nâsır, Lâmi’î, Nikâbî, Âhî Çelebi, Kâtib Sinânî, Ferdî, Muhibbî (Kanunî), Sıfâtî. Burada bazı şairlerin birden fazla nazire yazdıkları görülüyor. Ahmed Paşa’nın gazelini ve ona yazılan nazireleri Edirneli Nazmi, Mecmau’n-nezair’inde de veriyor. 25 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi Birgören İki ‘âlem nakşını görmek dilersen âşikâr Ger semend-i nâzıla iy dost cevlân eylesen Devr içinde şîşe-i mey câm-ı İskender yiter Zülfünün çevgânına top olmağa bu ser yiter Avniyâ cismün yanup küllî kül olduysa eger Pây-mâl itdürme gel ceyş-i dili ceyş-i gama Işk odın hıfz itmek içün işbu hâkister yiter Ger murâdun cânısa gamzen ana gönder yiter Kûyuna varmaz gönül eyler visâlün ârzû Âşık-ı dîdâra sanman Cennet ü Kevser yiter İy Muhibbî ayağı toprağına îsâr içün Eşk-i çeşmüm rûy-ı zerdüm bana sîm ü zer yiter Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün Kâfiye: -er Redif: yiter Birinci beyitler hem söyleyiĢ, hem anlam yönünden birbirine çok benziyor: Ģâh-ı ıĢk/Ģâh-ı ıĢk; âteĢ-i âh/dûd-ı âh; liva/liva; ejdeha-peyker/ ejdeha-peyker; yiter/yiter. Bu benzerlikleri tespitten sonra Muhibbî‟nin bu nazireyi Ahmed PaĢa‟ya değil de büyük dedesi Avnî‟ye yazdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Edirneli Nazmî‟nin Mecmau‟n-nezâir‟inde Resmî‟nin bir gazeline Avnî ve Muhibbî tarafından yazılmıĢ nazirelere yer veriliyor. Resmî’nin Gazeli Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün Her kaçan cân kasdına gamzen çeker tîg-ı helâk Çagrışur her gûşede dil-hasteler rûhı fidâk Rûhını kaşun kemânına revân kurbân ider Her ki Türk-i gamzenün tîrinden ola zahmnâk Zülfünün zencîrine yüz bin dil ü cânlar esîr Gamzenün hançerlerinden sad hezârân sîne çâk Tozumun her zerresi mihr-i cihân-ârâ ola Ben gubâr ol meh-likânun per olam yolında hâk TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 258 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi La’l-i rûh-efzâ-yı cânân yâdına Resmî müdâm Dûstâne dûst kâm iç ta’n-ı düşmenden ne bâk Cevher-i câm ile kalbün hâlis eyle zer gibi Jeng-i gamdan tâ dilün âyîne bigi ola pâk Avnî’nin Naziresi Muhibbî’nin Naziresi Sîneden ben kim çekem âh u figân-ı derdnâk Tîg-ı ‘ışkun yâresinden oldı sînem çâk çâk Yâreler kan aglayup ol dem iderler sîne çâk Eylerem ben ol sebebden dûd-ı âh-ı derdnâk Şerbet-i la’lün sunup agyâra öldürdün beni Ni’met-i vaslunı gayra bana hicrân şerbetin Gayra cân virüp ‘acebdür kim beni kıldı helâk Hîç ehibbâsın kişi zehr ile eyler mi helâk 259 Her ne denlü zülfünün şeh-bâz-ı cânlar sayd ider Ol mehün gûşına te’sîr eylemez âh u sirişk Ol hevâda cân kuşı pervâz ider bî-vehm ü bâk Berri bahr itdi yaşum irişdi âhum tâ simâk Sürmege yüz pây-i serv-i yâra bulur dest-res Zerreveş ser-geştesin çün ol güneş-ruhsâra sen Kankı ‘âşık kim su gibi meşrebini ide pâk Bu hevâ-yı ‘ışk ile it özüni yolında hâk Sîneye gelsün hayâl-i yâr dirsen ‘Avniyâ İrmeyüp rûz-ı visâle bu Muhibbî haste-dil Zahma merhem gibidür ger eyler isen sîne çâk Olısar hicrân şebinde âhir ol miskîn helâk TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi Birgören Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün Kâfiye: -âk Redif: Yok Birinci beyitlerde âh u figân-ı derdnâk/dûd-ı âh-ı derdnâk, sîne çâk/sînem çâk çâk terkiplerinde söyleyiĢ benzerliği vardır. Ġkinci beyitlerde ġerbet-i la‟lün sunup agyâra/ Ni‟met-i vaslunı gayra, Ģerbet/Ģerbet, beni kıldı helâk/ehibbâsını kiĢi eyler mi helâk ifadelerinde anlam benzerliği vardır. Resmî‟nin gazeli, Avnî ve Muhibbî‟nin nazireleriyle karĢılaĢtırıldığında Muhibbî‟nin bu nazireyi Avnî‟ye yazdığı anlaĢılmaktadır. Edirneli Nazmî‟nin Mecmau‟n-nezâir‟inde Ulvî‟nin bir gazeline Avnî‟nin bir ve Muhibbî‟nin iki naziresi verilmektedir. Ulvî’nin Gazeli Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün Yüz mi bu yâ berg-i gül yâ nesteren yâ yâsemen Hat mı bu yâ ‘anber-i sârâ vü yâ müşk-i Hoten Tûbi vü Firdevs mi ol kadd yâ serv-i revân Safha-i kâfûr mı bu ten ya berg-i nesteren Vakt ile itsem nazar kılca görinür ol miyân Hîç görinmez gözüme zerrece işbu dehen Terk-i mâ vü men kılup mey-hânede olgıl mukîm Gûşe-i mescidde nice bir hadîs-i mâ vü men Ger kılam mey-hâne kapusın vatan ‘ayb eylemen Ki_iderem isbât-ı sıdk-ı da’vi-i hubbü’l-vatan Var sen ey sûfî ‘ibâdet idüben cennet dile Bana mey içmek nasîb itdi ezelde Zü’l-minen Hatt u hâlünden ne tan kim dem ura ‘Ulvî olur ‘Itr-ı enfâsı ile anun mu’attar encümen TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 260 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Avnî’nin Naziresi Şâhid-i gül bâgda çün geydi gül-gûn pîrehen Dügmeler takındı ana zînet içün gonceden Gerçi kim agız bir itdi güller ile gonçeler Ol şeker-leb söze gelse anlara degmez sühen Salını seyr-i gülistân eylesen yüz nâz ile Şâhlarda salınu kalur göricek yâsemen 261 Göricek güller yoluna dökilüp saçıldugın Varını ol dem nisâr itdi önünde nesteren Tâ ki ol gül-ruh gelüp seyr-i gülistân eyleye ‘Avniyâ dâyim ter olsun eşk-i çeşmümle çemen TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi Birgören Muhibbî’nin İlk Naziresi Muhibbî’nin İkinci Naziresi Gam elinden sîne-çâkem sanman ancak pîrehen Vasl-ı cânân isteyen itmek gerek terk-i beden Penbe-i dâgum yiter çün küşte-i ‘ışkam kefen Kim şehîd-i ‘ışk ola lâ-büd olur ol bî-kefen Eşk-i çeşmüm virmeseydi gark uşbu cismümi Pâyine bir serv-kaddün gözyaşın eyle revân Âteş-i âh ile başdan şem’veş yanardı ten Gül gibi bir gül-ruhun yâdına çâk it pîrehen Sevdüginün her kişi ister vefâsına yiler Sîne çâk ü dîde pür-hûn yüregüm üstinde dâg Ben cefâsın isterem hergiz vefâsın istemen ‘Işk şâhı devletinde eksügüm ne lâleden Cevri çok bir yâr sevdüm dîde gönlümden tutar San’at-ı ‘ışkı ne mümkin başa ilte degme kes Dile sordum didi âh hep dîdedendür dîdeden Olmayınca bu belâ kûhı içinde Kûh-ken Bir devâsuz derd imiş dirler egerçi derd-i ‘ışk Zîver-i dünyâya dil virme Muhibbî gey sakın Derde dermân bulmasun derdine dermân isteyen Kime kılmışdur vefâ sana kıla bu pîre-zen Kankı taş katısa dögsün başını Ferhâd ana Ol leb-i şîrînün ‘ışkın başa iltem başa ben Lebleri yâdına ‘îş eyle ki gül hengâmıdur Çün geçen geçdi Muhibbî bir dahı gelmez giden TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 262 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün Kâfiye: -en Redif: Yok Ulvî ile Avnî‟nin Ģiirlerinde yasemen/yasemen, nesteren/nesteren kelimelerinin kullanıldığı görülüyor. Avnî‟nin kullandığı pîrehen kelimesi Muhibbî‟nin ilk nazirenin birinci, diğerinin ikinci beytinde geçmektedir. Avnî‟de seyr-i gül/Muhibbî‟de gül hengâmı sözlerinin kullanılması da anlam etkileĢimine iĢaret sayılabilir. Muhibbî‟nin bu nazireleri de Avnî‟ye yazdığını söyleyebiliriz. Mecmaü‟n-nezâir‟de Nesîmî‟nin bir gazeline Avnî ve Muhibbî tarafından yazılan Ģu nazireler veriliyor. Nesîmî’nin Gazeli Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün Başunı tûb eylegil gir vahdetün meydânına Ey gönül müştâk isen ger zülfinün çevgânına ‘Âşıkun başıyla oynar dil-berün sîmîn eli Ey yalancı ‘âşık epsem girme cânun kanına 263 Çekmeyen ‘ışkun belâsın görmeyen derdün gamın Derdi dermânsuzdur anun çâre yok dermanına Cânını kurbân kılandur yâr içün gerçek şehîd Sad hezârân rahmet olsun ol şehîdün cânına Zülfinün sırrın ne bilsün zâhid anı bana sor Ger esîr olmak dilersen zülf-i müşk-efşânına Gel nikâbun tarfını gül-gûn yanagundan gider Tâ gülistân gelmesün ayruk gül-i handanına Hûblarun bâgında çokdur fitnelü nergis velî Fitnelik hatm oldı anun nergis-i mestânına TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi Birgören Ey uman yarın günün cennâtını Hak’dan ki ben Satmışam anı bugün yârun leb ü dendânına La’l ü mercândur tudagun lü’lü’-i terdür dişün Âferîn ol bahr ü kânun lü’lü’ ü mercanına Kirpügün nâvek okıdur kaşlarun Çâçî kemân Ugramaz ‘âşıkdan özge ol okun peykânına Ey Nesîmî ger sözün ma’nâsı bî-pâyân degül Niçün irmez kimsenün ‘aklı anun pâyânına Avnî‟nin Naziresi Muhibbî‟nin Naziresi Gamzeler tîrini toldurmıĢ kaĢı kırbânına Gözleri hançerler almıĢ gamzelerden yanına Dil niĢân olmak diler benzer susadı kanına Gel beni öldür hemân tek girme kimse kanına Kıymet olmaz dil-berün gerçi metâ‟-ı vaslına Cân lebe geldi lebünden virmedün bir katre su Dil harîdâr olur anun bakmayup hicrânına Son deminde dûstum kasd eyledün îmânına ĠĢlesün kâfir gözün ne sıgar ise yolına Derd-i „ıĢkun lezzetin bilen n‟ider dermânını Eylesün Ģîrînilik ne lâyık ise cânına Rahmet olsun derd-i „ıĢk ile ölenler cânına Âb-ı Kevserle hayât âbına kalmaz ihtiyâc Sorma hâlin „âĢık-ı dil-hastenün ey mâh-rû Ġrse ger la‟lün tabîbi haste-dil dermânına Senden artuk kim ne bilsün derd ne dermânına ġöyle tenhâdur bu mihnet-hâne-i hecr içre kim Olalıdan hüsn meydânında ol meh Ģeh-süvâr Gussa vü gamdur gelen her gice „Avnî yanına BaĢumı tûb eyledüm ben zülfinün çevgânına Bahr-i „ıĢka ey Muhibbî niceler gark oldılar Görmedüm bir kimse dir irdüm anun pâyânına Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün Kâfiye: -an Redif: -ına TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 264 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Avnî ile Muhibbî‟nin Ģiirlerinde birinci beyitlerde susadı kanına/girme kanına, gamzeler/gamzeler ifadelerindeki benzerlik yanında, Avnî “birinin kanına susadığı için yanına gamzeler okunu almak”, Muhibbî‟de “birinin kanına girmek için gamze hançerini yanına almak” gibi anlam benzerliğinden yararlanmıĢlardır. Üçüncü beyitlerde cânına/cânına, dördüncü beyitlerde dermân/dermân kelimeleri yanında anlam benzerlikleri de dikkat çekmektedir. Bu benzerliklerden sonra Muhibbî‟nin bu nazireyi Avnî‟ye yazdığını söyleyebiliriz. Divanların karĢılaĢtırmasıyla tespit ettiğimiz bir söyleyiĢ ve Ģekil benzerliği Ģu Ģiirlerde görülmektedir: Avnî’nin Gazeli Muhibbî’nin Naziresi Sâkiyâ mey vir ki bir gün lâle-zâr elden gider Her kaçan görsem yüzin sabr u karâr elden gider Çün irer fasl-ı hazân bâğ ü behâr elden gider Dilde kalur ‘ışk gayri cümle kâr elden gider Her niçe zühd ü salâha mâil olur hâtırum Ol sehî servi gibi görelden olmışam âşüftesi Gördügümce ol nigârı ihtiyâr elden gider Akıdur bu dîde cûy-ı eşk-bâr elden gider Şöyle hâk oldum ki âh itmege havf eyler gönül Giceler fikr eylesem yârün perîşân zülfini Lâ-cerem bâd-ı sabâ ile gubâr elden gider Akl âşüfte olup dil târümâr elden gider Gırre olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ İster idüm sabr idem dil virmeyen mehrûlara Bâki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider Lîk görsem ol periyi ihtiyâr elden gider Yâr içün ağyâr ile merdâne ceng itsem gerek Leşkerin çekdi Muhibbî geldi çün sultân-ı gam İt gibi murdâr rakîb ölmezse yâr elden gider Şehr-i gâret dil gibi muhkem hisâr elden gider Vezin: Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün Kafiye: -âr TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 265 Hamdi Birgören Redif: elden gider Bu iki Ģiirde de hem Ģekil hem anlam benzerlikleri görülüyor. Genel olarak bir sebebe bağlı olarak âĢığın kendini kontrol edememesi üzerinde duruluyor. Ġkisinde de “sevgiliyi gören âĢığın kendini kaybetmesi” düĢüncesi değiĢik Ģekillerde iĢleniyor. Aslı Melîhî‟ye ait olan “ey vay gönül” redifli gazeline önce Ahmed PaĢa tarafından murabba biçiminde nazire yazılmıĢ, bu murabbayı çok beğenen Avnî de buna muhammes biçiminde bir nazire yazmıĢtır. Ancak biz bu Ģiirlerin izini sürdüğümüzde Muhibbî‟nin de “vay gönül” redifli gazel yazdığına Ģahit oluyoruz. Ahmed Paşa’nın Murabbaı -1Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül -2Bizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm Pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm Kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelüm Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül -3Felekün nûş iderem nîşini sâğarlar ile Doğradı hâr-ı cefâ bağrumı hançerler ile Baş koşam dimez idüm ben dahi dil-berler ile Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül -4Yarun itden çog uyar ardına ağyâr diriğ Bize yâr olmadı ol şuh-ı sitem-gâr diriğ Kıldı bir dil-ber-i hercâîyi dil-dâr diriğ Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül -5Ben dimezdüm ki hevâ yolına ser-bâz gelem Ney-i ışkunla gamun çengine dem-sâz gelem Dir idüm ışk kopuzun uşadam vâz gelem Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 266 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi -6Dil dilerken yüzinin vaslını cândan dahi yiğ Bir demin görür iken iki cihândan dahi yiğ Akdı bir serve dahi âb-ı revândan dahi yiğ Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül -7Ahmedem kim okınur nâmum ile nâme-i ışk Germdür sözlerümün sûzile hengâme-i ışk Dil elinden biçilübdür boyuma câme-i ışk Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül Vezin: Feilâtün feilâtün feilâtün feilün Avnî‟nin muhammes biçiminde naziresi -1Sevdün ol dilberi söz eslemedün vay gönül Eyledün kend’özüni ‘âleme rüsvây gönül Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül Cevre sabr eyleyemezsen nideyin hây gönül Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül -2Çâk olan dest-i cefâ-y-ile girîbânundur İlişen hâr-ı gâm u mihnete dâmânundur Dökilen yire belâ tîği-y-ile kanundur Her dem ağıza gelen mihnetile cânundur Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül -3Tâli‘ün yüzi gülüp olmadı handân nideyin Yüregün derdine bulınmadı dermân nideyin Kasduna yâr çeker hançer-i bürrân nideyin Virisersin bu gam u mihnet ile cân nideyin Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 267 Hamdi Birgören -4‘Işk-ı dildâr ile niçe idesen nâle vü zâr Eyledün sabr ü karârı bu hevâlarda nisâr Zülfi sevdâsı ider ‘âlemi çün başuna dar Fâiyde ne dutalum eyleyesen terk-i diyâr Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül -5Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dil-şâd olmak Dest-i cevr ile yıkılan dilün âbâd olmak Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbüli âzâd olmak Niçeye dek işün efgân ile feryâd olmak Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül -6Çünki dildâr niyâzun görüben nâz eyler Nâleni işidicek şîveye âğâz eyler Bezm-i gamda kadüni çeng yüzün sâz eyler Nâlişün perdesini Zühreye dem-sâz eyler Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül -7Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı Mihnet ü derd ü gama olmağiçün erzânî ‘Avnîyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı Gönül eyvay gönül vay gönül eyvay gönül Muhibbî’nin Gazeli Tutdı ülfet Câna benzer gussa vü gam ey gönül Anun içün görmezem ben seni hurrem ey gönül Sırr-ı ışkı ben ne denlü saklaram âhır beni Eyledün bir âh ile rüsvây-ı âlem ey gönül TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 268 Avnî’nin Muhibbî’ye Etkisi Ben senün ile ışk sahrâsında ser-gerdân idüm Âlem ile yaradılmamışdı âdem ey gönül Dem-be-dem artar cerâhat sîne-i bîmârda Bulmaya sen gibisin âlemde merhem ey gönül Işka düşdi bu Muhibbî’nün belâlar başına Sen getürdün âhır öldürsen gerekdür ey gönül Avnî Muhibbî Nazım şekli Muhammes Gazel Vezin Feilâtün/ feilâtün/ feilâtün/ feilün Fâ’ilâtün/ fâ’ilâtün/ fâ’ilâtün /fâ’ilün Konu Aşk karşısında gönlün çaresizliği Aşk karşısında gönlün çaresizliği 269 SONUÇ Birisi 15. yüzyılın, diğeri 16. yüzyılın iki büyük hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ve Kanûnî Sultan Süleyman bütün Türk tarihinin baĢarılı devlet ve siyaset adımlarındandır. Kendi dönemlerinde ülkelerinin sınırlarını geniĢletmiĢlerdir. Adaleti mülkün temeli sayan anlayıĢa uygun olarak kanunlarda düzenlemeler yapmıĢlardır. Sahn-ı Semân ve Süleymaniye Medreseleri zamanlarının en iyi bilim yuvalarıdır. Bütün ülke sathındaki imar faaliyetleri yanında bilim ve edebiyata da destek olmuĢlardır. ġiir sohbetleri düzenleyen, baĢarılı Ģairleri ödüllendiren bu iki sultanın her ikisi de usta birer Ģairdir. Fatih, Avnî mahlasıyla; Kanûnî ise Muhibbî mahlasıyla Ģiirler yazmıĢtır. Nazire mecmualarında Avnî ile Muhibbî‟nin baĢka Ģairlere yazdığı nazireler kaydediliyor. Her ikisinin de nazire biçiminde düzenlediği Ģiirlerde Muhibbî‟nin büyük dedesi Avnî‟yi örnek aldığı fark ediliyor. Ġlk defa Melîhî tarafından gazel biçiminde düzenlenmesine rağmen Ahmed PaĢa‟nın murabbaından sonra murabba biçimiyle tanınan ve sevildiği için birçok Ģair tarafından nazireler yazılan “vay gönül” redifli Ģiire Avnî‟nin aynı vezin ve redifle muhammes biçiminde bir naziresi vardır. Muhibbî‟nin de “ey gönül” redifli gazelini yazarken bu Ģiirin etkisinde kaldığını tahmin ediyoruz. YaĢadıkları yüzyıla damgasını vuran bu iki hükümdar, adalet ve dirayetle ülke yönetme yanında Ģiirle de uğraĢmıĢlardır. ġiirlerinde dünyayı ve varlığı klasik Ģiir penceresinden algılamakta ve Ģiirlerini geleneğin birikimleriyle oluĢturmaktadırlar. Bir insan olarak aĢklarını, sevdalarını, TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 Hamdi Birgören inançlarını, hayallerini Ģiire yansıtırken zaman zaman da padiĢah olduklarının bilinç ve coĢkusuyla hükümdarca bir edaya sahip olmuĢlardır. KAYNAKLAR AK, CoĢkun, Muhibbî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987. ÂġIK MEHMED ÇELEBĠ, MeĢairü‟Ģ-Ģuarâ, Ankara Adnan Ötüken Ġl Halk Kütüphanesi, istinsah tarihi 1323 (1904), 06 Hk 218. ÂġIKPAġAZÂDE, Tevârîh-i Âl-i Osman, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul, 1332, s. 191. “Avnî”, Büyük Türk Klasikleri Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 1985, C. II, s. 164. BEYÂNÎ Mustafa b. Carullah, Tezkiretü‟Ģ-Ģuarâ, haz. Ġbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1997. CANIM, Rıdvan, Latîfî Tezkiretü‟Ģ-Ģuarâ ve Tabsıratu‟n-nuzamâ (Ġnceleme-Metin), AKM, Ankara, 2000. DĠVAN-I MUHĠBBÎ, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet, 1308. DOĞAN, Muhammed Nur, Fatih Divanı ve ġerhi, Yelkenli Yayınları, Ġstanbul, 2006. DOĞAN, Muhammed Nur, Avnî (Fatih) Divanı, kültür.gov.tr EDĠRNELĠ NAZMÎ, Mecma„u‟n-Nezâ‟ir (inceleme - Tenkitli Metin), Haz. Fatih Köksal, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü , 3377, Ankara, 2012. HOCA SADEDDĠN EFENDĠ, Tâcü‟t-tevârîh V, Haz. Ġsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999. ĠSEN, Mustafa, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999. “Kanûnî Sultan Süleyman”, Osmanlı Ansiklopedisi, Ġz Yayıncılık, C. 2, Ġstanbul, 1996. KINALIZÂDE HASAN ÇELEBĠ, Tezkiretü‟Ģ-Ģuara, Haz. Ġbrahim Kutluk, TTK, Ankara, 1989. KÖKSAL, Fatih, “Nazire/Türk Edebiyatı”, DİA, c. 32, Türk Diyanet Vakfı Yay., Ġstanbul 2006, s. 456. MEHMED SÜREYYÂ, Sicill-i Osmani, Tarih Vakfı Yayınları, c. 1, Ġstanbul, 1996. Mehmet II (Fatih), Süleyman II (Kanûnî), Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 1985. SEHÎ BEY, Tezkire (HeĢt BehiĢt), Haz. Mustafa Ġsen, Tercüman 1001 Temel Eser, Ġstanbul, 1980. “Süleyman II (Kanûnî)”, Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, C. 10, Ġstanbul, 1985. ġARDAĞ, RüĢtü, ġair Sultanlar, Türkiye ĠĢ Bankası Yayınları, Ankara, 1982. TARLAN, Ali Nihat, Ahmed PaĢa Divanı, Ġstanbul, 1966. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 9, Aralık 2016, s. 245-270 270