ÖZGÜRLÜĞÜN CİNSİYETİ Her insan başkalarının özgürlüğüne

advertisement
ÖZGÜRLÜĞÜN CİNSİYETİ
Her insan başkalarının özgürlüğüne saygı duyduğu ölçüde özgürdür dersek eğer, bu
özgürlüğü bile tam anlamıyla yaşayamadığımızı gösterir. Özgürlüğümüz başkalarını
düşünmemiz gerektiğinin bilincini aşılar gibi. Peki, başkalarının özgürlüğüne saygı duymayıp
üstüne bir de saygı bekleyen insanlara ne demeliyiz? Herkes birbirine saygı gösterse
özgürlüğün diğer insanlara da bağlı oluşu gerçeği bu kadar rahatsız etmezdi belki.
Saygı göstermeyenlerden bahsettim de, bu saygısızlığın içinde bir de cinsiyet ayrımı
var elbette. Toplumdan topluma farklılık gösterse de, kadın erkek eşitsizliği hemen hemen her
yerde görülebiliyor. Özgürlük de bu duruma dahil. Mesela kadının özgürlüğünün kısıtlandığı
durumlar var erkekler tarafından, hatta bazen kadınlar kendilerini korumak için
özgürlüklerinden bile vazgeçmek zorunda kalabilirler. Tıpkı Beyza gibi. En yakın arkadaşının
kocasının saldırısı sonucunda cinayet işledi. Bu durumdan beş dakika öncesinde acaba hiç
cinayet işleyeceği aklına gelir miydi? Belki de bu olaylar saniyeler ya da dakikalar içinde
gerçekleşiyordur. Yani, bu kısacık zaman dilimleri bile insanın özgürlüğünü elinden alabilir.
Paslı, soğuk demir parmaklıklar arasında olmak nasıl bir duygu diye bir an düşündüğümde,
devam edemiyorum bu düşünceyi sürdürmeye çünkü güneşi, bulutları, gökyüzünü… daha bir
çok şeyi görememek var işin ucunda. Hatta, sevdiğimiz insanları da göremeyiz.
Peki, sevdiğimiz insanlar derken, şimdi bir erkeğe aşık olmuş bir kadını düşünelim.
Her şey güzel gidiyor, kadın adama güveniyor, bu adamla birlikte oluyor çünkü adam gelecek
vaat ediyor. Sonrasında da ansızın ortadan kayboluyor ve kadın öğreniyor ki dört aylık
hamile. Dört aydan sonra farkına vardığı için bebeğini aldıramıyor da. Sonrasında bebek için
aile ararken bulduğu gün bebeğin çok ağlaması tutuyor ve mahalledekiler duyacak diye anne
bebeğinin ağzını kapatıyor ve bir bakmış bebeği ölmüş. Evlat katili olarak demir
parmaklıklarının arasına hapsoluyor sonrasında. Daha nice hikayeler vardır o demir
parmaklıklar arasında kalan mahkumları bir dinleme şansımız olsa, en çok da kadınları. Belki
de bu şekilde kadınlarımızı dinlesek, saygı göstermeyi daha iyi öğrenebiliriz Yargılamadan
dinlemeyi bile öğretir bize bu. Beyza’yı da dinlemeliyiz dört aylık hamile olduğunu öğrenen
kadını da dinlemeliyiz.Bu kadınlarımızın daha ne suçları vardır kim bilir cinayetler,
hırsızlıklar… Ama her bir kadının hikayesini tek tek dinlesek aslında çoğunun planlanmamış
suçlar olduğunu hatta birileri için yapılan fedakarlıklar olduğunu bile görebiliriz belki de.
Mesela hırsızlık yapmıştır çünkü çocuğu açtır. Cinayet işlemiştir çünkü o an canın derdine ya
da namusunun derdine düşmüştür.
Hayat her insan için zorlayıcı şartları içinde bulunduruyor ama sanki kadınlar için
daha zor. Tüm bu durumları göz önünde bulundurduğumuzda daha da iyi anlıyor olmalıyız.
Bunu kadın oluşumdan dolayı bu şekilde dile getirmiyorum elbette. Yaratılışımız bile
erkeklere göre narin mesela. Narin, kırılgan, duygusal varlıklarız ama en çok da fedakar.
Bazen işte özgürlüğümüzden bile fedakarlık edebiliyoruz bir şeylere yetebilmek bir şeylerden
korunabilmek için. Kadın namusunu korumak için cinayet işleyecek kadar cesurken, bir o
kadarda fedakar çocuklarının karnını doyurmak için.
Bu hikayelerin bir de diğer yüzü var yalnız. Mesela hapishanede büyüyen çocuklar
var. Onları düşününce insanın içi sızlıyor hakikaten. Çocuklar demişken, teknoloji gelişti
çocuklar parklarda oynayamıyor, evde vakitlerini geçiriyorlar, anti sosyal oluyorlar diye
dertlenirken hiç hapishanede olan çocukları düşünmüyoruz bile. Masumken özgürlüklerinin
ellerinden alınışını ve bunun farkında bile olmayışlarını… Hiç arkadaş bile edinemiyorlardır
belki de. İçlerinde hep bir eksiklik, hep bir sessizlik oluyordur mutlaka. Çocukluğunu
yaşayamadan çocuk yaşta büyümek nedir görüyorlardır ama. Hayatın acımasız yönlerini bir
şekilde hafızalarına kazıyorlardır o parmaklıklar arasında anlatılan anılardan, olaylardan,
kavgalardan, geçimsizliklerden…
Bu durumları sayması kolay aslında dışarıdan bakan biri için ama sandığımızdan bile
daha kötü olduğuna eminim o durumun. Ne dizilerde gördüğümüze benzer, ne de hayal
edebildiklerimize. Hayat gerçekten zor en çok da parmaklıklar ardındaki kadınlar için. O
yüzden özgürlük en çok kadında zor.
Melis BAYRAK
KAYNAKÇA:
TAN,Canan.Kelepçe.İstanbul.Doğan Kitapçılık,2016.Baskı.
Download