Enerji Kaynaklarının Türkiye`nin Siyasi Yapısına Etkisi

advertisement
ENERJİ KAYNAKLARININ TÜRKİYE’NİN SİYASİ YAPISINA ETKİSİ
Yüksel KAŞTAN
ZKÜ Karabük T.E.F.
[email protected]
ÖZET
Dünya’da 18.Yüzyılda buharlı makinenin icadı ile kömürün, 19.Yüzyılın sonlarında
içten yanmalı motorların icadı ile petrolün önemi artmıştır. Osmanlı Devleti’nin
I.Dünya Savaşı’na katılmaya zorlanmasının nedenleri arasında Orta-Doğu ve Kafkas
Petrollerinin yanı sıra Zonguldak Kömür madenleri de yer alır. Osmanlı Devleti’nin
Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince petrol bölgeleri elinden çıkmış, kömür
madenleri işgal edilmiştir. Kafkas petrolleri için İngiltere, ABD ve Rusya mücadele
içerisine girmiştir. Türk Kurtuluş Savaşı’nda Kafkaslarda İngiliz ve ABD siyaseti,
Irak’ta İngiliz siyaseti, Güneydoğu Anadolu’da ise Fransız askeri ve siyaseti ile
mücadele edilerek zafere ulaşılmıştır.
Soğuk Savaş sonrası Kafkas devletlerinin yeniden bağımsızlıklarını kazanmaları
ile Kafkaslar gelişmiş ülkelerin nüfuz paylaşım alanı olmuştur.
Türkiye Doğu
sınırında Ermenistan’ın siyaseti, Azarbaycan topraklarını işgali, Ermeni meselesini
gündeme taşıması nedeniyle, Irak sınırında ise Körfez Savaşı, PKK ve mülteciler
nedeniyle oldukça sıkıntı çekmiştir. Türkiye’nin sınırlarının ve siyasi yapısının
belirlenmesinde enerji kaynaklarının önemli ölçüde etkisi olmuştur. Bu çalışmada;
kömür madenleri ve petrolün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmadan önce, kuruluşunda
ve daha sonraki dönemlerde siyasi yapısına etkisi araştırılmıştır
Giriş
Dünyada enerji üretiminde fosil kökenli yakıtlar özel bir öneme sahiptir. Dünya’nın
enerji ihtiyacının %75’i fosil kökenli kömür, petrol ve doğal gazdan sağlanmaktadır.
İngiltere’de 18.Yüzyılda buhar gücü ile döndürülen makineler için kömür çok önemli
bir enerji kaynağı olmuştur. Kömür madenine sahip ülkeler sanayileşmede daha hızlı
ilerlerken aynı zamanda kömürün gemi ve donanmalarda kullanılmaya başlanması ile
dünya ticaretine, uluslararası taşımacılığa ve askeri güce de sahip olmuşlardır.
Bir başka enerji kaynağı olan petrol 20. Yüzyılda içten yanmalı motorların (benzinli
ve dizel) icat edilmesi ile önem kazanmaya başlamıştır. İçten yanmalı motorların seri
üretimiyle; otomobil, kamyon, gemi ve uçaklarda akaryakıt olarak petrole olan talebi
ciddi oranda arttırmıştır. Coğrafyacılar araştırmaları sonucu dünyada petrol
rezervlerinin daha çok Orta Doğu ve Kafkaslarda olduğunu tespit etmiştir. 1859’da
1000 tonu bulmayan dünya petrol üretimi 20.Yüzyılın başında 20 milyon tonu
bulmuştur. Petrol ulaşım sektöründe % 70 oranında akaryakıt olarak kullanılmakla
birlikte ilaç, gübre, kozmetik, boya gibi yaklaşık 4000 civarında alanda daha
kullanılmaktadır. [1]
Dünyada petrol tekelinin oluşması İngiltere ve ABD’li şirketlerin öncülüğünde
gerçekleşmiştir. ABD’de Amerikan şirketleri, Orta ve Uzak Doğu’da
ise İngiltere
şirketleri petrollere hakim duruma gelmişti. 19. Yüzyılın sonunda Avrupa Romanya,
Polonya, Kafkaslar, Rusya ve Bakü petrolleri önem kazanmaya başlar. Dünyada
1913 yılında petrol ve petrol pazarındaki mücadele daha çok iki büyük kartel sahibi
ABD’li Rockefeller ile İngiltere adına Deterding arasında cereyan edecektir. [1]
Karbon bazlı enerji kaynağının bir başka türü de doğalgazdır. Doğalgaz enerjide
bugünkü konumuna gelişi
1816 yılında ABD’nin Baltimore kentinin sokak
lambalarının doğalgaz aracılığıyla aydınlatılmasıyla başlar. Bugün Dünya enerji
tüketiminin % 22’si doğalgaza dayanmaktadır. Doğalgaz daha çok %75 oranında
ısınmada kullanılmakla beraber az da olsa elektrik üretiminde de kullanılmaktadır.
A. Enerji Kaynaklarının Osmanlı Devleti’nin Siyasi Yapısına Etkisi
a. Kömür Madeninin Osmanlı Devleti’nin Siyasi Yapısına Etkisi
Kömür madeni Osmanlı Devleti’nde Ereğli’de Uzun Mehmet tarafından 1829
yılında
bulunmasına
karşın
işletmeye
açılması
ve
devletin
bu
madenden
faydalanması ancak 1848 yılında Tanzimat’la beraber bir takım yasal düzenlemelerin
yapılması sonrası olabilmiştir. Tanzimat’a kadar özel sektöre veya yabancı şirketlere
işletme imtiyazları verilememekteydi. Osmanlı Devleti’nde kömür ocakları Bahriye
Nezareti’nce işletilmekteydi. [2,3,4,5]
Tanzimat’la beraber alınmaya başlanan dış borçların bir türlü ödenememesinin
yanında bir de 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşı’nın mali yükü hazineye eklenince
devletin maliyesi oldukça bozulur. Bu nedenlerle Bahriye Nezareti iyice borç batağına
düşerek işletme sahiplerine kömür ücretlerini ödeyemez duruma gelmiştir. Galata
Sarraflarının, devlete baskısı sonucu kömürün % 40’ının ihraç edilmesine karar
verilmiştir. Böylece yabancı sermaye ülkeye gelerek kömür havzasında İhsaniye,
İnamiye, Eseyan Karamayan, Kurci, Ereğli gibi önemli şirketler kurmuştur. 1896
yılında Ereğli’de Fransız sermayeli Ereğli Şirketi kurulmuştur. [4,6,7]
Osmanlı -Rus Savaş’ında İngiltere ile Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne destek
vermemeleri sonucu Osmanlı Devleti’ne Alman sermayesi girerek hakim olmaya
başlamıştır. 1879’da Alman sermayesi ile Anadolu Osmanlı Şimendifer Kumpanyası
kurulmuştur. Rosa Lüxemburg’a göre Osmanlı Devleti giderek Alman dış politikasına
bağımlı, itaatli bir alet haline gelmekteydi. Bunun bir örneğini de kömür havzası
oluşturur. 1913'te İngiltere'nin kömür ihracatının yaklaşık % 40’ı Osmanlı Devleti’nce
gerçekleştirilmekteydi. Aynı şekilde Fransa ve Almanya gibi Rusya’da havzaya
“Maden Osmanlı Anonim Şirketi”ni kurarak girmişse de bir süre sonra Bolşevik İhtilali
ile havzadaki nüfuz ve etkisi yarım kalmıştır.[8,9]
I.Dünya Savaşı’nda kömür havzasının stratejik bir önemi bulunmaktaydı. Savaş
boyunca İstanbul ile Goeben ve Breslau zırhlılarının kömür ihtiyacının tamamının
Zonguldak'tan
karşılanması
zorunluydu.
I.Dünya
Savaşı’nda
Osmanlı-Alman
yakınlaşması nedeniyle havza Almanların rahatça hareket edebildikleri bir bölge
haline gelir. Birçok şirketin hisse seneti Alman sermayedarların eline geçer.
Taşkömürü havzası, "Harp Kömür Merkezi" adı ile kurulan komisyon tarafından
yönetilmeye başlanmıştır. Alman sermayesi Hügo Stinnes ile havzaya tamamen
hakim olmaya çalışmış ve Fransız sermayesi ile mücadele ederek otoritesini kırmak
istemiştir. Fakat Almanya’nın savaşta yenilmesi ile Stinnes havzadaki imtiyazını
“Societe Commercial d’Orien” adlı İtalyan şirketine devretmek zorunda kalmıştır.
[2,10,11]
b.Petrolün Osmanlı Devleti ’nin Siyasi Yapısına Etkisi
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında petrolun değer kazanması ile birlikte
Ortadoğu ve Kafkasların Almanya için önemi daha da artmıştır. Almanya stratejik
yöneliminde, petrol yataklarına uzanmayı ve petrol yollarını kontrol altına almayı
hedeflemiştir. Almanya, Bağdat-Berlin demiryolu ile civardaki petrol yataklarını
kontrolü altına almak istiyordu. İngiltere ise Osmanlı Devleti içindeki halklarla gizli
anlaşmalar yaparak bu topraklardaki maden ve petrol arama, ticareti, devri gibi
faaliyetleri kontrolü altına almaya çalışmıştır. İngilizlerin “Anglo Persian”’ şirketine
karşı Almanlar “Türkisch Petroleum Şirketi”ni kurmuştur. Fakat bir süre sonra İngiltere
ile mutabakata varılarak, Irak petrolleri Anglo Parsian % 50, Royal Dutch Shell % 25
ve Deutsche Bank % 25 oranında paylaşılmıştır. Almanya’nın bu çıkışı Deterding ile
Rockfeller’in rekabetini sonlandırarak her iki şirket Almanya’ya karşı ittifak olur. [1,12]
I.Dünya Savaşı öncesi İngiltere Avrupa’da giderek güçlenen Almanya karşısında
durabilmenin yollarından birini de denizlere hakim olmakta görüyordu. Winston
Churchill bu nedenle donanmasına mazotla çalışan gemiler yaptırtmıştır. İşte bu
gemiler için acilen İngiltere’ye petrol gerekmekteydi. I. Dünya Savaşı öncesinde
Churchill, Osmanlı’ya bağlı topraklarda petrol arama faaliyetine girerek petrol
ticaretini kontrol etmeye çalışmıştır. 1870-1913 yılları arasında petrol tüketimi 13 kat
artan Almanya ise Kafkaslar ve Orta Doğu petrollerini hayat alanı olarak görür.
İngiltere ve Almanya’nın Osmanlı petrol kaynaklarını paylaşma konusundaki
çekişmesine ABD ve Rusya’da dahil olmuştur.[13]
II.Meşrutiyet sonrası İttihat ve Terakki Hükümeti’nin Almanya ile ilişki daha
ilerlemiştir. Özellikle I.Balkan Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın kayıtsız kalması
nedeniyle Osmanlı Devlet yöneticilerinin bu devletlere itimadı kalmamıştır. Osmanlı
yöneticileri artık ittifak olarak Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nu
görmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nın bitimine kadar Almanya’ya
petrol imtiyazlarını tanımıştır. [12,14]
I.Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri “Reval Paylaşım Projesi” ne göre 1916
yılında “Sykes- Picot Paylaşım Projesi” ni gerçekleştirmiştir. Hicaz Kralı Hüseyin’in
oğlu Şeyh Faysal Irak Kralı olmuş ve böylece petrol imtiyazı İngiltere’ye geçmiştir. Bu
paylaşım planına göre; Kafkaslar Ruslara, Orta- Doğu İngiltere’ye, Suriye, Lübnan ve
Güneydoğu Anadolu Fransa’ya, Ege İtalya’ya verilecek ayrıca Doğu Anadolu’da
Ermeni ve Kürt devletlerinin kurulması sağlanacaktı. Ne var ki 1915 yılındaki
destanlaşan Çanakkale savaşları sonrasında yardım ulaşamayan Rusya’da iç
kargaşanın artmasıyla 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali çıkmıştır. Rusya Brest-Litovsk
Antlaşması ile I.Dünya Savaşı’ndan çekilmiştir. 1917 yılında ABD’nin de I.Dünya
Savaşı’na iştirak etmesiyle birlikte Rusya’dan boşalan Kafkas petrol bölgesi İngilizler
ile ABD arasında bir çekişme alanı oluşturmuştur. [15,16]
1913 yılında Royal Dutch Shell 27 milyon Florin kar payı dağıtırken, 1919 yılında
96 milyon Florin kar payı dağıtmıştır. Dünyada 1913 yılında genel petrol tüketimi 565
milyon varil iken 1918 yılında 687 milyon varile ulaşmıştır. Savaş sırasında ise
tüketim günde 12 bin tona çıkmıştır. Ludendorf “Müttefiklere savaşı asıl kazandıran
petrol olduğunu” ifade etmiştir. Lord Gurzon “gelecek, müttefiklerin bir petrol seli
üzerinde zafere doğru yürüdüklerini yazacaktır.” demiştir. 1917 sonlarında Fransız
Devlet Başkanı Clemenseau, telgrafla ABD’ye “bir damla petrolün, bir damla kan
kadar önem kazandığını” belirtmekteydi. [14]
Osmanlı Devleti ve Almanya’nın I.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmaları sonucu Orta
Dogu ve Kafkaslardan uzaklaştırıldı. I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin
toprakları İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilmiş, Mondros Ateşkes Antlaşması
sonrasında Musul ve Kerkük bölgeleri İngiltere tarafından savaşmadan haksızca ele
geçirilmiştir. Osmanlı Devleti ile I.Dünya Savaşı’nın galipleri arasında yapılan Sevr
Barış Anlaşması’nda Wilson İlkeleri’nin Self Determinasyon maddesi gereğince ülke
parçalanmakta
ve
Türklere
Orta
Anadolu’da
sadece
belirli
bir
coğrafya
bırakılmaktaydı. Bu paylaşım planı Türk Kurtuluş Savaşı ile gerçekleşememiştir.
B.Enerji Kaynaklarının Türkiye’nin Siyasi Yapısına Etkisi
a. Kömür Madeninin Türkiye’nin Siyasi Yapısına Etkisi
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında havzada Osmanlı Devleti’nin siyasi
nüfuzu yok olmuştur. Bu devrede havzaya Fransız, İtalyan ve Ruslar hakim olmaya
başlamıştır. Fransız Hükümeti hem havzadaki imtiyazları garanti etmek, hem de
Karadeniz’deki donanmasına yakıt ikmali için 8 Mart 1920 tarihinde Zonguldak’ı işgal
etmiştir. Fransız ordusu 18 Haziran‘da
Ereğli’den, 21 Haziran 1920’de de
Zonguldak’tan ayrılmıştır. [4]
TBMM Hükümeti 2 Mayıs 1920’de Zonguldak havzasını stratejik öneme sahip yer
olarak belirlemiş “taht-ı rabt” etmek için harekete geçmiştir. Daha sonra kömür
madenlerinde çalışanların haklarının belirli kanunlarla düzenlenmesi için Havza-i
Fahmiyye Amele Kanunu 10 Eylül 1921 tarihinde çıkarılmıştır. Maden Müdürlüğü’ne
yeni atanan İzmir Milletvekili Mustafa Rahmi’nin “Memleket ve millet beş on şahsı
mütegallibin değil, bilhassa bu fakir amelenin servet ve saadetiyle yükselecektir” der.
Yine Meclis’te Emin Sazak Zonguldak ile ilgili durumu anlatırken bir konuşmasında
“Zonguldak’ta her kime sorarsanız sorun her ne görürseniz görün hepsi Ereğli
Şirketi’nin hakimiyeti altındadır. Bu açıkcası gücüme gitti…” ifadesinde bulunmuştur.
Ereğli Şirketi 1936 yılında devletleştirilerek Etibank’a geçmiştir. [4,17]
b.Petrolün Türkiye’nin Siyasi Yapısına Etkisi
I.Dünya Savaşı esnasında ABD’nin İran petrollerini tekeline geçirme mücadelesi
karşısında İngiltere Türklerin elinde bulunan Irak ve Musul petrollerine gözünü
dikmiştir. Savaş sırasında Türklerden petrol bölgeleri alınmış, fakat savaş sonrasında
Türkler
barışa
yanaşmamıştı.
Versails
Barış
Anlaşması’na
gereğince
Irak
petrollerinden Almanya’nın % 25 hakkı Fransa’ya verilmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti
ile imzalanan Mütarekenin 24. Maddesi’nde Ermenilerin Doğu Anadolu Bölgesinde
Vilayet-i Sitte’de çoğunlukta oldukları ve bu bölgede bir kargaşa çıkarsa buraların
İtilaf Devletleri’nce işgal edilebileceğine yer verilmişti. Böylece bölgede büyük bir
Ermeni devleti kudurtularak Kafkas ve Irak petrollerinden Türkler uzaklaştırılacaktı.
İngiltere, Kafkaslarda da Bolşevik tehlikesine karşı; Azarbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan devletlerini kurdurarak tampon oluşturmuştur. Böylece 1917 yılında Bakü
petrolleri İngilizlerin eline geçmiştir. 1919 yılında Rusya Toris’i ele geçirip Kazvin’i
almıştır. İngilizler Buşir, Şiraz ve İsfahan’ı alarak ABD şirketlerini İran’dan çıkartmak
istemişlerdir. 1920’lerde Kafkaslarda İngilizler büyük oranda petrol imtiyazlarını eline
geçirmiş ve “Anglo Caucasian Oil Co” şirketini kurmuştur. Almanlar ise 1920’de
Rusya ile Bakü petrolleri için Rabollı Andlaşmasını yapmıştır. Alman Rus ittifakı ile
1920’de Ruslar Bakü’ye girmiş, İngilizleri İran’ın Hazar Denizi limanı Enzeli’den
sürmüştür. [16,18,19,20,21,22]
I.Dünya Savaşı sonlarında Rusya’da Kerenski Hükümeti, Harlamof başkanlığında
bir heyeti Kafkaslara göndererek “Kafkaslar Ötesi Komiserliğini” oluşturtur. 15 Kasım
1917’de Rusya “Milletlerin Hakları Bildirisi” yayınlayarak Doğu Anadolu’da bir Ermeni
devleti kurulmasına izin verir. Çarlık Rusya’da meydana gelen Bolşevik ayaklanması
sonrası Rusya Osmanlı Devleti ile Brest-Litovsk Antlaşması’nı yaparak I.Dünya
Savaşı’ndan resmen çekilmiştir. Anlaşma gereği Kars, Ardahan ve Batum’un
Ermenilerce boşaltılmaması nedeniyle Türk ordusu ileri harekatı başlamıştır. 15
Nisan 1918’de Kars, 15 Mayıs 1918’de Gümrü’nün alınmasıyla 3 Haziran 1918
tarihinde Ermenistan ile Batum Antlaşması yapılır. Brest-Litovsk Anlaşması
gereğince Kars, Ardahan ve Batum illerinde halk oylaması yapılarak Türkiye’ye
katılmış olmasına karşın Mondros Mütarekesi ile Türk ordusunun I.Dünya Savaşı
önceki sınırlarına çekilmesiyle Kars, Ardahan ve Batum’da Türkiye’nin egemenliği
sona ermiştir. Bu antlaşma sonrasında bölgeyi İngilizler ele geçirince Türk ordusu bu
defa da İngilizlerle mücadeleye başlamıştır. [12,23,24]
Osmanlı Devleti, Kafkasları İngilizlerin işgal ederek büyük bir Ermeni devleti kurma
projesini engellemek için bölgeden çekilirken
Ahıskelek Hükümetleri,
Acara Şura Hükümeti, Ahıska ve
Kafkas Geçici Hükümeti ve Nahcıvan Şura Hükümet’leri
kurulmasına vesile olmuştur. Kars Cenubigarbi Kafkas Hükümeti’nin İngiliz ve
Ermenilerin isteklerini reddetmesi üzerine İngilizler Kars’ı işgal ederek Güney- Batı
Kafkas Geçici Hükümeti’ne son vermiş ve Hükümet üyelerini Malta adasına sürmek
üzere tutuklamıştır. [25,26]
24 Eylül’de Ermenilerin Türkler üzerine saldırıya geçmesi üzerine 28 Eylül tarihinde
Türk Ordusu karşı taarruza geçerek 29 Eylül’de Sarıkamış’ı, 30 Ekim’de Kars’ı
almıştır. Türk Ordusunun Gümrü’ye girmesi sonucunda Ermenistan ile 2/3 Aralık
1920 tarihinde Gümrü Barış Antlaşması imzalanmıştır. TBMM Hükümeti, 22 Şubat
tarihinde Gürcü Hükümeti’ne gönderdiği bir notayla Brest-Litovsk Adlaşması gereği
Türkiye’ye verilen Artvin ve Ardahan’ın geri verilmesini istemiş ve 11 Mart 1921
tarihinde Batum geri alınmıştır. Fakat Türkiye’nin Batı cephesinde acilen para ve
silaha ihtiyacı olduğu için I.İnönü Savaşı sonrasında 16 Mart 1921 tarihinde Rusya ile
Moskova Dostluk Antlaşması imzalamış ve buna göre Batum Gürcistan’da, Nahcıvan
Azerbaycan’da özerk olarak kalacak, Artvin ve Ardahan ise TBMM Hükümeti sınırları
içerisinde kalmıştır. Bu anlaşma Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında 13 Ekim
1921’de Kars Anlaşması ile teyit edilmiştir. [27,28,29,30, 31,32, 33,34,35,36]
Türk Kurtuluş Savaşı İngiltere’nin bölgeden petrol çıkartma planlarını engellemiştir.
Hal böyle olunca Anglo Persian’ın durumu da iyice güçleşmeye başlamıştır. Bu
durum karşısında İngiltere Anadolu’daki direnişi ve dikkatleri batıya çekme planları
yaparak petrol bölgesini rahatlatmak istemiştir. Bunun için 1919 Ocak ayındaki Paris
görüşmelerine Yunanistan da davet edilerek Ege Bölgesi İtalyanlardan alınarak
kendilerine verilmiş ve Ege’ye asker çıkarmalarına müsaade edilmiştir. Böylece
Türkler petrol bölgesinden uzaklaşacak ve bütün gücünü Türk-Yunan savaşına
harcayacaktır. Seine Bankası, Societe Parisien de Banque, Royal Dutch Shell
hisseleri, Bank de L’union Parisienne, National De Credit tarafından Yunanlıların mali
kaynakları sağlanmış ve 300 bin Yunan askeri Anadolu’ya 15 Mayıs 1919’da
çıkartılmıştır. [1]
18 Ocak 1919 tarihindeki Paris Konferansı’nda Ermenistan’ın ABD mandası olarak
Osmanlı Devleti’nden ayrılmasına karar verilir. ABD Başkanı Wilson derhal
Anadolu’ya Amerikan heyetleri göndererek durumun tespit edilmesini ister. Harbord
başkanlığında bir general, beş albay, bir de Fransız irtibat subayından oluşan
Amerikan İnceleme Kurulu 5 Temmuz’da görevlendirilir. Yüzbaşı Emory Niles ile
Arthur Sutherland ABD Hükümeti adına Doğu Anadolu’daki durumu yerinde görerek,
ABD’ye rapor edecektir. [18,22,24,37,38,39]
The New York Times’da çıkan bir haberde “Türkler kendilerini yönetemezler. İtilaf
Devletlerince sıkı bir takip altında bulundurulmaları gerekir.” denmesi ve yine aynı
amaçla Müttefiklerarası Komisyon’un “King-Crane” adıyla da anılan Amerikan Kolu,
ABD’nin Paris’teki Delegasyon Başkanı Frank-Polk’a verdiği raporda “Türkiye;
İstanbul, Türkiye ve Ermenistan olarak üçe bölünsün. Buralarda kurulacak
mandaterlik için ilk sırada ABD düşünülebilir…Kilikya Ermenistan’a bağlanmalıdır…”
denmekteydi. Near East Dergisi’nin Ağustos 1919 sayısında Türkiye’nin sınırlarını
“Güneyde Arap topraklarının bittiği, ABD Mandasının başladığı ve bu Mandanın
batısında kalan topraklar olarak” belirtilmekteydi. New York Herald başta olmak üzere
Amerikan gazetelerine göre “İngiltere ve Fransa Suriye ve Irak’ı alırken ABD’ye fakir
olan Ermenistan’ı bırakmıştır” denmektedir. Bu nedenle paylaşımda bir haksızlıktan
söz edilmektedir. Bu görüşmelerde Lloyd George “…hiçbir mesele yoktur ki, halli
Türkiye meselesinin halli derecesinde İngiltere’yi alakadar etsin. İmparatorluğumuzun
geleceği Türkiye meselesinin halline bağlıdır…” demekteydi. Amerikan petrol firması
Standart Oil of Newyork iki uzmanını petrol keşifleri için Ortadoğu’ya göndermiştir.
Uzmanlardan birinin ülkesine yazdığı raporda “ Pasta o kadar büyük ki, bunun
Amerika’ya ait olması için her şey yapılmalıdır” şeklinde ifade etmektedir. [40,41,42]
1920’deki Barış görüşmelerinde Fransa’ya Irak petrollerinin % 25’i söz verilmişti.
San Remo’da Fransız- İngiliz Anlaşması ile İran petrollerinden de Fransa’ya belirli
ölçüde bir pay verilecekti. Ama Standard Oil Co’nun bu karara karşı çıkması ile
Fransa’nın
İran’daki
payı
daha
başlamadan
sona
ererek
Fransa’nın
Irak
petrollerinden alacağı pay % 23.2’de kalmıştır. Savaşın sonunda petrol bölgesine
sahip olan Gürcü petrol imtiyazlarını yine İngiltere’ye verince İngiliz şirketleri daha
karlı çıkarken ABD şirketleri daha az pay alır duruma düşmüştür. Bu nedenle ABD
San Remo kararlarını reddetmiştir. [1]
Halk Komiseri Sulinof Standard Oil Co’nun büyük ortağı olduğu Kuzey Amerika
Demiryolları Şirketi’yle anlaşmıştır. Bu şirket Groezni Petrol bölgelerinden Hazar
Denizi’ne ve Batum’a elektrikli tren hattı yapmıştır. Bakü bölgesi demiryollarını
döşemiş ve ABD Bakü petrollerinden pay almaya başlamıştır. Standard Oil Co’nun
1920 yılında kurduğu özel gizli servis ile Rus ajan Einhorn birlikte çalışıyordu. [1]
İtilaf Devletleri’nin 26 Nisanda SPA Konferansı’nda kararlaştırdığı ve 11 Mayıs’ta
İstanbul Hükümetine tebliğ ettiği metin 10 Ağustos 1920’de Sevr de imzalamıştır.
Sevr Anlaşması Türkiye’yi İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Ermeniler arasında
paylaştırıyor ve Ankara-Eskişehir-Kastamonu-Samsun çevresindeki küçük bir araziyi
Türkiye toprağı olarak tanıyordu. Doğu’da özerk bir Kürdistan kuruluyor. Ermenistan
devletlerinin sınırlarını çizme işi ABD’ye bırakıyordu. [42]
İngiltere ile Fransa arasında yapılan gizli bir anlaşma ile İngiltere işgal ettiği Urfa ve
Antep bölgesini Fransızlara devrederek kendisi Irak petrollerinin üzerine doğru
kaymıştır. Fransa Ermenileri Suriye ile Türkiye arasında bir bölgeye göç ettirerek
hem Irak hem de Suriye arasında bir tampon devlet oluşturmaya çalışacaktı.
İstanbul’da İngilizlerin baskın kalması ve Güney Cephesinde halkın mücadele ve
başarısı sonrasında Fransa Ankara Hükümeti’yle 20 günlük ateşkes anlaşması ve
Sakarya Meydan Savaşı sonrasında
da “Ankara Antlaşması” nı yaparak savaşı
bitirmiştir. Böylece Türkiye’nin İskenderun ve Antakya sancakları hariç güney sınırı
belirlenmiştir. [43,44]
1922 yılında Londra’da İngiltere ile ABD arasında Musul Petrolleri ile ilgili bir
anlaşma yapılır. Anlaşmayı Standard Oil Co Başkanı Walter Teagle parafe etmiştir.
Irak petrolleri İngiliz ve Amerikan firmaları arasında pay edilir. Ortadoğu petrolleri
konusunda bilgisi olan ve Batılı devletlere bu konuda yardımları bulunan Ermeni asıllı
Osmanlı vatandaşı Gülbenkyan’a da %5 pay verilmiştir. Böylece Orta Doğu’nun su
ve petrol kaynakları işgal altına girmiştir. Amerika’da 1922 yılında hazırlanmış bir
raporda “Türkler Musul ve Kerkük’ü Misak-ı Milli sınırları içersinde gösteriyorlar ve
Van, Erzurum illerinin yanı sıra bu bölgelerdeki büyük petrol yataklarına son derece
büyük ehemmiyet veriyorlar” denmekte ve bu da ABD’nin Orta Doğu ile Kafkaslara
olan ilgisini göstermektedir. [1,14]
Lozan
Barış
Antlaşması’nda
Musul
ve
Kerkük
meselesi
bir
çözüme
kavuşamamıştır. Dokuz ay sonra İngiltere ile Türkiye arasında tekrar görüşülecektir
ve bu zamana kadar mevcut durum devam edecektir.
1924 yılında Hakkari
bölgesinde çıkan Nasturi ve 1925 yılında Doğu Anadolu Bölgesi’nde çıkan Şeyh Said
isyanları ile uğraşan Türkiye’nin 1926 yılında İngiltere ile Musul- Kerkük anlaşması
yapılarak bölge elinden çıkmıştır. Bu isyanlarda İngiltere’nin etkisi olmuştur. Daha
sonraki süreçte Koçgiri, Dersim gibi Kürt isyanları yine İngilizlerin kışkırtmaları ile
meydana gelmiştir. Bu isyanların temel amacı Türkiye’nin petrol bölgelerinden
uzaklaşması ve arada tampon devletlerin oluşturulmasıydı.
c.Soğuk Savaş Sonrası Enerji Politikaları ve Türkiye
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Orta Asya ve Kafkasya’daki petrol ve
doğal gazın Avrupa ülkelerine taşınmasında Türkiye önemli bir konum arz etmiştir.
ABD’nin “Batı Rotası” planı Kafkas ve Orta Asya enerji kaynaklarının Gürcistan ile
Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara ulaştırılmasını amaçlamıştır. Bu plan
çerçevesinde 2000 yılında Azeri petrol şirketi SOCAR yedi uluslararası petrol
şirketiyle Bakü-Ceyhan hattı için bir anlaşma imzalamıştır. Bu tarihi proje
kapsamında Bakü'den başlayıp, Ceyhan'da son bulacak toplam 1774 km
uzunluğunda bir boru hattı ile (Türkiye kesimi 1074 km) başta Azeri petrolü olmak
üzere bölgede üretilecek yılda 50 milyon ton düzeyinde ham petrolün, Ceyhan'da
inşa edilecek deniz terminaline ve buradan da tankerlerle dünya pazarlarına
ulaştırılması amaçlanmaktadır. Bu proje Doğu- Batı enerji koridorunun önemli bir
ayağını oluşturan BTC hattının çıkış noktasında olması nedeniyle Türkiye'nin
jeopolitik önemini arttıracak ve Ceyhan’ın önemli bir uluslararası petrol piyasası
merkezi haline gelmesini sağlayacaktır. Böylece Kıbrıs’ın neden AB, ABD ve Rusya
tarafından farklı siyasetlerde desteklendiği sanırım daha net anlaşılmaktadır.
[45,46,47,48,49]
AB içinde en çok ithal edilen enerji kaynağı petroldür. AB'de tüketilen petrolün
%78'i ithalat yoluyla karşılanmaktadır: AB’de petrolü %36 ile doğal gaz ve %32 ile
diğer yakıtlar takip eder. 2003 yılı itibarıyla dünya kanıtlanmış petrol rezervlerinin
%65’i
Orta Doğu’da, gaz rezervlerinin %39’u Eski SSCB ülkelerinde, %34’ ü Orta
Doğu ülkelerinde bulunmaktadır. BP’nin 1999 verilerine göre dünya petrol üretiminin
yaklaşık %41’i OPEC üyesi ülkeler tarafından üretilmektedir. Dünya petrol tüketimin
%30’u Kuzey Amerika, %22’si Avrupa ülkeleri ve %27’si Asya-Pasifik ülkeleri
tarafından gerçekleştirilmektedir. Dünya ispatlanmış toplam rezervleri yaklaşık 1
trilyon varil olup Irak % 11’lik oranla önemli bir rezerve sahip ülkedir. Dünyada alınıp
satılan petrolün ise % 75’i Orta Doğu ülkelerine aittir. Petrolün İngiltere’de % 65’i,
Avrupa Ortak Pazar ülkelerinde % 60’ı, Japonya’da % 65’i Orta Doğu ülkelerinden
sağlanmaktadır. Bu oranlara göre Orta Doğu’da çatışmaların daha da şiddetleneceği
aşikardır.[46,47,50,51,52,54,55]
Bu nedenle Petrol dünyanın en önemli enerji kaynaklarından birisidir. Bir yandan
sanayileşme ile birlikte petrol tüketimindeki hızlı artış diğer taraftan petrole alternatif
bir enerji kaynağının henüz bulunamamış olması petrolün önemini daha da
artırmıştır. Batılı güçlerin petrol rezervlerinin yakın gelecekte bitecek olması ABD, AB
ve diğer Avrupa Ülkelerinin dikkatini Orta Asya ve Orta Doğu’ya yöneltmesine neden
olmuştur. Türkiye stratejik konumu nedeniyle Avrupa'ya petrol taşınması için önemini
gittikçe arttırmaktadır. Eski Sovyetler Birliği devletleri için INOGATE programı
(Avrupa'ya Devletlerarası Petrol ve Doğal Gaz Taşımacılığı) çerçevesinde önemli bir
çalışma yapılmıştır. [56,57,58]
Sonuç
Osmanlı Devleti uzun süre kömür madenlerine sahip olduğundan İngiltere, Fransa
ve Almanya’nın nüfuzu altında kalmış ve bu ülkelerin ülkenin siyasi yapısına ve
ekonominse
etkide
bulunmuş,
parçalanmanın
devam
etmesini
sağlamıştır.
20.Yüzyılın başından itibaren ise petrolün önem kazanması ile yine dünyada en
zengin rezervlerin olduğu yerler Osmanlı Devleti’ne aitti. Bu nedenle I.Dünya Savaşı
ve Türk Kurtuluş Savaşı’nda petrol bölgelerinin önemli etkisi olmuş ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin siyasi yapısının şekillenmesinde öncü olmuştur. O dönemde ülkede
borçlar, Ermeni, Kürt meselesi, azınlıklar gibi nedenler öne sürülerek parçalanmaya
çalışılmaktaydı.
Orta- Doğu’da uzunca süre devam eden İran- Irak Savaşı ve Irak’ın Kürt
bölgesinde 1988 yılında Halepçe’de gerçekleştirdiği hadise sonrasında binlerce
Peşmerge mülteci Türkiye’ye sığınmıştır. Bu nüfus hem Türkiye’nin, hem de bölgenin
sosyal ve ekonomik yapısında olumsuz etkilerde bulunmuş ve daha sonraki süreçte
bölgede terör faaliyetlerinin hızla artmasında etken olmuştur.
İran, Kafkas ve Orta Doğu petrolleri Türkiye’nin etrafında ve komşuları olduğundan
bu ülkelerdeki siyasi gelişmeler Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinde
yakından etkilemiştir. İran’da Hizbullah ve türevleri gibi oluşturulan illegal örgütler
Türkiye Cumhuriyeti için bir tehlike teşkil etmiştir. Ülke içinde uzunca süre devletin
güvenlik güçleri bu örgütlerin elemanlarını, hücrelerini, bağlantılarını bulmak ve
çökertmek için mücadele etmiştir. Türkiye yıllarca coğrafyasında Orta Doğu ve
Kafkas enerji kaynaklarının getirmiş olduğu sıkıntıları çekmiştir.
2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başladı. Bu duruma karşı ABD'nin
tepkisi sert oldu. Irak'ın Kuveyt'i işgali ve ABD'nin isteklerine rağmen bunu
sürdürmesi durumu iyice gerginleştirdi. Irak'ın bu hareketi Ortadoğu'daki petrole
dayalı ABD'nin çıkarlarını alt-üst etmişti. Körfez Krizi ve Körfez Savaşı’nda ABD’nin
Irak’a müdahalesi ile Türkiye ihracatının yaklaşık % 40’ını gerçekleştirdiği bölgeleri
kaybetmiş ve ekonomisi oldukça güç duruma düşmüştür. Bölgedeki inşaat
sektöründeki Türk işçi ve firmalar işini kaybetmiş, alacaklarına da el konmuştur.
Kerkük – Yumurtalık Petrol boru hattı tahrip olmuş ve Türkiye’nin buradan gelen geliri
de kaybolmuştur. ABD’nin Irak’ı bölmesi ve Kuzey Irak’ı ayırması sonrası bölgede
oluşan otorite boşluğu nedeniyle PKK çok hızlı bir şekilde gelişme imkanı bulmuş ve
Türkiye’yi maddi, manevi olarak büyük zarara uğratmıştır. [53]
Petrol yüzyılı aşan bir süredir dünyanın en önemli enerji kaynağı olmaya devam
ediyor. Petrole eşdeğer yeni bir enerji kaynağı bulunmadığı sürece bu öneminin
devam edeceği görülmektedir. Türkiye’nin çevresinde meydana gelen savaşların,
dünyanın bilinen rezervlerinin % 65’nin bulunduğu Orta Doğu ve Kafkas petrol
havzalarına hakim olmak veya bu petrolün üretim ve dağıtımını kontrol etmek için
verilmektedir. Günümüzde yine Türkiye PKK, Ermeni meselesi, borçlar ve iç
meselelerle uğraşırken, enerji bölgelerinde Kafkaslarda Çeçenistan, Gürcistan,
Ermenistan ve Azarbaycan’da, Orta- Doğu’da İran, Irak, Suriye, Filistin bölgelerinde
çok sıkıntılı bir süreç yaşanmaktadır. Türkiye hem ülke dışındaki, hem de ülke
içindeki bu tür sıkıntıları daha fazla çekmemek uyanık olmalıdır. Türkiye etrafındaki
enerji potansiyeli nedeniyle devamlı Sevr Barış planı çerçevesinde sıkıştırılarak
dışarıda Ermeni ve Kürt, içeride de alevi, Sünni, laik- anti laik ve etnik milliyetçiliğe
dayalı çatışmalara her zaman hazır olmalı ve tedbirini almalıdır.
Kaynakça
1. Zischka, A., Senyonow J., Perlo, V.; Bir Damla Petrol Bir Damla Kan, Çev. Tarık Dursun
K. Kurul Yayınevi, İstanbul,1965.
2.Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası İstatistikleri;Cumhuriyetin 10.Yılında Zonguldak, ZTO
Yay.1933, Zonguldak.
3.Waylett, W.J.; “Zonguldak Havzasının Geliştirilmesinde Enternasyonal Kooperasyonun
Hikayesi”, Zonguldak, Aralık 1961, CENTO.
4. Çıladır ,S.; Zonguldak Havzasında İşçi Hareketlerinin Tarihi 1848-1940, Yer altı Maden/ İş
Yayınları, 1977, Ankara.
5.Naim,A.; Zonguldak Havzası (Uuzn Mehmet’ten Bugüne), Hüsnü Tabiat Matbaası,
İstanbul 1934.
6. Tesal, N. D.; Zonguldak Vilayetinin İktisadi Ehemmiyeti, İstanbul 1957, Sulhi Garan Mat..
7. Hayat Ansiplopedisi, C.VI,s.3341.
8. Avcıoğlu, D.; Türkiye’nin Düzeni,Dün- Bugün- Yarın, Tekin Yayınevi, İstanbul 1998.
9. Kıray ,M.; Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, DPT Yayınları, 1964.
10. Sönmez,M.; 100 Göstergede Kuruluşundan Çöküşe Türkiye Ekonomisi, İletişim Yay.,2003,İst.
11. Şanda,H. A.; Türkiye’de 54 Yıl Önceki İşçi Hareketleri, Evren Yayınevi, İstanbul 1962.
12. Earle, E., M.; Bağdat Demir ve Petrol Yolu Savaşı (1903-1923), Çev.K.Yargıcı,
N.Uğurlu,Örgün Yayınevi,İstanbul 2003.
13. Kurmel ,Ö., A.; Dünyada Yeni Jeostratejik Dengeler Ve Kuzey Kafkasya, Yedi Yıldız Dergisi,
Sayı:4.
14. Karadağ,R.; Petrol Fırtınası, Emre Yayınları, İstanbul,2000.
15. Çetinkaya,N.; Çağlar Öncesinden Günümüze Doğu Anadolu, ABO ajans, İstanbul 2000.
16. Tansel, S.; Mondros’tan Mudanya’ya,C.I,MEB Yayını,İstanbul 1991.
17. Firuz B., Yalabıyık,İ., Orpen, S.; Türkiye Kömür İşletmeleri, TKİ Yayını, Ankara 1962.
18. McCarthy, J.,; Ölüm ve Sürgün, İnkılap Yayınevi, II.Baskı, Ankara 1995, Çev.Bilge Umar.
19. Ursavaş ,A. S.; Kilikya Faciası ve Urfa Kurtuluş Mücadeleleri, Ankara.
20. Aydemir,Ş. S.; Tek Adam, C.II,Remzi Kitabevi, İstanbul 1981.
21. Shaw, S. J., Shaw, E. K.; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, II.Cilt, e Yay., İst.2000.
22.Sonyel,S. R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I (1918-1920), TTK Yayını, Ankara 1973.
23. Tansel,S.; Mondros’tan Mudanya’ya,C.II,MEB Yayını,İstanbul 1991.
24.Gül, M.; “Bir Amerikan Heyetinin 1919 Yılında Doğu Anadolu’daki Tespitleri ve O Dönem
Ermeni- Amerikan İlişkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Askeri Tarih Bülteni.
25. Sonyel, S. R.;Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II,TTK Basımevi, Ankara 1991.
26. Önal,S.; Milli Mücadelede Oltu, Ankara 1968.
27. Öztoprak,İ.; Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, TTK Yayını, Ankara 1989.
28. Deliorman,A.; Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, İstanbul 1973.
29. Özçelik,A.; Ali Fuad Cebesoy, Akçağ Yayınevi, 1993.
30. Öğüt, 11 Kasım 1920.
31. Hakimiyet-i Milliye, 12 Ocak 1921.
32.Yerasimos, S.; Ekim Devriminden Milli Mücadeleye Türk- Sovyet İlişkileri, Gözlem Yay.İst. 1979.
33. Tengirşek,Y. K.; Vatan Hizmetinde, İstanbul, 1967.
34. Açıksöz, 22 Haziran 1921,s.I’den 21 Haziran 1921 tarihli Le Temps.
35. Karabekir,K.; İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1969.
36. Tansel,S.; Mondros’tan Mudanya’ya, C.IV, MEB Yayını,İstanbul 1991.
37. İkdam, 27 Ekim 1919.
38. Bıyıkoğlu,T.; Atatürk Anadolu’da, C.I,Ankara 1959, T.İş Bankası Yayını.
39. Erol,M.; Türkiye’de Amerikan Manda Meselesi 1919-1920, Giresun 1972.
40. Sarıhan, Z.; Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.II,TTK Yayınları, Ankara 1994.
41. İleri, 25 Ekim 1919.
42. Tansel, S.; Mondros’tan Mudanya’ya,C.III,MEB Yay.,İst.1991.
43. Atatürk,M. K.; Nutuk, İstanbul 1973, C.II.
44. Selek,S.; Anadolu İhtilali,C.II,Kastaş Yayınları,2000.
45. Fouskas,V. K.; Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya, Soğuk Savaş Sonrası ABD Politikaları,Çev.Ali
Çakıroğlu, İmge Yayınevi.
46. http://www.wsws.org/tr/2003/jan2003/econ-j04.shtml
47. Strategic Enerji Policy Challenges for the 21st Century, 21.yüzyılda Stratejik Enerji
Politikaları Problemi.
48. Klare, M.; "Oiling the Wheels of War, Savaşın Tekerlekleri Yağlanıyor,, The Nation, 7 Ekim 2002.
49. Observer, 6 Ekim 2002.
50.Pamir, A.N.,”Dünyada ve Türkiye’de Enerji, Türkiye’nin Enerji Kaynakları ve Enerji Politikaları”,
Metalurji Dergisi, Sayı 134, Ankara, Temmuz 2003.
51.Altın, V.,”Türkiye 2003 Enerji Vizyonu”, TMMOB Enerji Politikaları, Enerji Sempozyumu Bildiriler
Kitabı, Ankara, Aralık 2003.
52. Doğan , Y.; Milliyet, 26 Ekim 2000.
53. Taşman, C. E.; 15 Günlük Mücadele Dergisi, Sayı:13.
54. EnerGATE Dergisi, 2003/Şubat Sayısı.
55. International Petroleum Encyclopedia (2003) Oil & Gas Journal, December 2003.
56. Rebuilding America's Defences, Amerika Savunmasının Yeniden İnşası.
57. The Grand Chessboard,[Büyük Satranç Tahtası.
58. http://www.wsws.org/articles/2002/oct2002/iraq-o04.shtml.
Download