ILIMIY DERGI 2013.indd

advertisement
КЫРГЫЗ РЕСПУБЛИКАСЫ
ОШ МАМЛЕКЕТТИК УНИВЕРСИТЕТИ
Арашан гуманитардык
институтунун
ИЛИМИЙ ЖУРНАЛЫ
Araşan Sosyal Bilimler
Enstitüsü
İLMÎ DERGİSİ
15-16
БИШКЕК / BİŞKEK - 2013
HADIS TARAFTARLARININ TEŞEKKÜLÜ
Mairambek Cusupov*1
Özet
XIX. yüzyılın ortalarından itibaren, Batılı araştırmacıların öncülük ettiği, daha sonra bazı
Müslümanların da hadisleri tekrar gözden geçirmek için gösterdikleri faaliyetler sebebiyle,
İslâm dininin ikinci kaynağı olan Hadis/Sünnet, yeni bir seviyede tartışılmaya başlanmıştır.
Kur’ân ve sünnetin yeni durumlara cevap verecek şekilde yeniden yorumlanması düşüncesi,
gittikçe sistemleşen bir şekilde savunulmaya başlandı. Bu makalede hadis taraftarlarının teşekkülü konusu ele alınmıştır.
Аннотация
XIX. кылымдан ортолорунан баштап, алгачкы жолу батыш илим адамдарынын андан
кийин кээ бир мусулмандар хадистерди кайрадан карап чыгуу маселесин көтөрүшкөн.
Алардын көз карашы боюнча Ислам дининин негизги экинчи булагы болгон хадисте
талаш-тартышты жарата турган маселелер арбын. Куран жана Сүннөттүн жашоонун жаңы
талабына жооп бере турган негизде кайрадан жоромолдонуусу керек деген принципти
карманып келишкен.
Hadis Taraftarlarının Teşekkülü
Hicri II. asrın ortalarına doğru geldiğinde, İslam dünyası genişlemeye başladı. Hz. Ömer’in
Irak’ın fethiyle artık Müslümanlar başka kültür, medeniyet, örf ve dinlerle, Yunan felsefesiyle
v.s tanıştılar. Öyle fikir, düşüncelerle tanıştılar ki İslam’da, Kuran’da ve sünnete hiçbir yeri
olmayan. İlk defa Müslümanlar felsefeyle karşı karşıya geldiler. Yani kısacası farklı bir anlayışlarla tanıştılar.
Müslümanların çok farklı din ve kültürlerle karşı karşıya gelmesi ile birlikte, düşünce
ve kültür sahasında bir sarsıntı takib etmiştir. Fakihler hukuk sahasında, kelamcıların düşünce ve kelam sahasında oluşturdukları dinamizm, çeşitli mezhep ve fırkaların çıkmasına
neden olmuştur.
Bundan dolayı Havaric, Mürcie, Şia, Mutezile ve Kaderiye gibi çok mezhep ortaya çıkmaya
başladı. Bir takım yeni fikirler ortaya atıldı. Bununla birlikte bazı konularda ortaya çıkan mezhepler kendi görüşlerini desteklemek için hadis uydurma faaliyetlerinde bulunmaya başladı.
Müslümanlar önceden görmediği veya karşılaşmadığı bir felsefeyle karşılaştılar. İşte o zaman Basra’da akıla daha fazla önem veren Mutezile ortaya çıktı. Çünkü içlerinde bulundukları şartlar ve sosyal çevre Mu’tezile’nin akla önem vermesini iktiza ediyordu. Mutezilenin ilk
imamları II. y.y.’da yetişmeye başlamıştır.
Sahabe asrında Ehli Hadis diye adlandırılan bir ferd veya bir grup söz konusu değildi. Ancak bir ekol olarak ortaya çıkması daha sonralara aittir. Yani Ehl-i Hadisin ortaya çıkması II.
asrın sonlarına doğrudur. Ehl-i Hadisten maksat Hz. Peygamberden gelen her uygulamayı sün* Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hadis Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
143
net, onun dışındaki her şeyi bidat olarak kabul eden kimselerdir. Fazlu Rahman’a göre, “Hadis
hareketi I. asrın sonuna doğru başlamakla birlikte, hadisin ezici bir halk hareketine dönüşmesi
II. asrın sonlarında gerçekleşmiştir.”2
Ehli Hadisin bir ekol olarak ortaya çıkmasından sonra asıl tartışma, Ehli Hadis ve Ehli
Fıkıh(Rey) arasında cereyan etmiştir. Ehli Hadis onların fikirlerini bir bidat olarak görmüşler.
Ehli Rey ise onların sadece nakilci ve lafızcı olmaktan ibaret olduğunu ifade etmişler.3Fahreddin Razi bu konuda, “Ehl-i Hadis ilmi tartışma ve fikir yürütmede aciz idiler. Rey ashabı onlara
bir soru sorduğunda şaşırıp kalıyorlardı”4ifadesini kullanır.
Hem fakihlerin hem de kelamcıların Ehl-i Hadise yönelttiği eleştirilerin çoğunluğu, onların
sadece birer ravi ve nakilci olmalarından ibarettir. Bununla kalmayıp sahih hadisin anlaşılması
konusunda da ciddi tartışmalar olmuştur. Kelamcılar, Ehl-i Hadis’i insanların en cahili ve talep
ettikleri şeylerden en az nasibi olan kimseler olarak değerlendirdi. Buna rağmen hadisçiler ise
ilmin zahiri, dış görünüşü ve hadisin de sadece ismiyle yetindiler.5
Bu konuda Hattabi, Ehl-i Hadisi ve Ehl-i Fıkıhı şöyle değerlendirir, “Ehl-i Hadisin çoğunluğu, bütün çaba ve gayretini rivayetlere teksif etmiş. Hadislerin farklı tariklerini toplamak,
çoğu uydurma, şaz ve garib hadisleri tespit etmek birinci gayeleri olmuştur. Hadis metinlerine
gerekli itinayı göstermemiş ve anlamları üzerinde hiç düşünmemişler. Ehl-i Rey’i ayıplıyor, dil
uzatıyor ve onları sünnete muhalif olarak suçlamışlar.”
Ehl-i Rey’e gelince, “onlarda hadis ile yeterince ilgilenmemiş, iyisini kötüsünden ayırmak
için gerekli itinayı göstermemişler”,6 diyerek her iki gruba da değerlendirmede bulunmuş.
İslam bilim tarihini hadis açısından ele alındığında, XII-XIX y.y arası taklide dayalı bir
dönem olarak kabul edilmektedir.7
ÇAGDAŞ HADİS TARTIŞMALARI
Modern dönem dediğimiz Rönesans ve sanayi devrimi ile başlayan, sömürge hareketleriyle
devam eden ve imparatorlukların çöküşü ile biten dönemdir.8
XVIII. asırda başlayan sanayi devri ve teknolojinin gelişmesi yeni sosyal-siyasal yapılar ortaya çıkardı. Rönesans dönemin başlamasıyla artık İslam dünyasında yeni sorunlarla karşı karşıya geldiler. Günümüzdeki gün geçtikçe gelişen meselelere geçmişten çözüm
aranması imkânsız hale geldi. Müslümanların günümüzdeki sorunlarına çözümler üretilmesi ihtiyacı duyuldu.
On dokuzuncu asırdan bu yana İslam dünyası, batının önceleri politik ve daha sonraları da
kültürel etkisin hissetmiştir.9
XIX. y.y. bazı İslam ülkelerinin sömürgeye uğradığı bir dönemdir. Bunların içinde Mısır ve
Hindistan İngiliz işgaline uğrayan dikkat çekici ülkelerdendir. Hindistan 1848, Mısır ise 1882
yılında İngiliz işgaline uğramıştır.10 Bu ülkeler sömürgeci ve işgalci batılılarla beraber yaşamak
2. M. Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, s. 57- 58.
3. M. Görmez, a.g.e. s. 57-60.
4. Fahreddin Razi, Menakibu’ş-Şafii, s.242.
5. M. H. Kırbaşoğlu, Hadis Mudafası (İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelefi’l Hadis), s. 71-72.
6. Hattabi, Ebu Suleyman, Maâlimu’s-Sunen, I, 4.
7. Enbiya Yıldırım, Hadis Meseleleri, s.55.
8. M. Görmez, a.g.e. s. 51.
9. Prof. Fazlur Rahman, Tarih Boyunca İslam Metodoloji Sorunu, s.138.
10. Enbiya Yıldırım, a.g.e., s.55.
144
durumunda kaldılar. Bunun sonucun da ister istemez etkilenme söz konusu oldu. Bu etkilenme
kendisini dini referansların sorgulanmasında gösterdi. Böylece Kuran’ı tekrar yorumlamayı ve
hadisleri tenkid süzgecinden geçirmeye başladılar.
XIX. y.y Mısır, Suriye ve Hindistan’da olan entelektüel tartışmaların en önemlilerinden
birisi de hadisler etrafında olmuştur.11 Buralarda hadis literatürü sıkça tartışıldı.
Hadis, Tasavvuf ve Yenilikçilik gibi üç kavram ortaya çıktı. Bazıları tekrar hadise sarılırken,
bazıları da orta çağdaki hadis şerhlerini beğenmeyerek, tekrar hadislerin gözden geçirilmesi gerektiğini ileri sürmüşler ve yorumlamaya ve değerlendirmeye başladılar. Kısaca yenilikçi bir düşünceye sahip olmaya başladılar. Taklidi terk ederek aklı daha fazla ön plana koymaya başladılar.12
XVIII. y.y. bu tartışmalar Şiilerde de olmuş. Bunlar Ahbari ve Usulü olarak iki gruba ayrılmışlar. Ahbariler - Kuran, Peygamberin Sünneti ve İmametin yeterli olduğunu savunurken.
Usulüler ise ümmetin bir rehbere ihtiyacı olduğunu ve bu rehberin ictihadda bulunması gerektiğini söylemişler.
Tarihte de, İmam Şafi’den sonra Hadis Ehli ve Rey Ehli karşıtlığı devam etmiştir. Hatta
daha da katılaşarak sürmüştür. İmam Şafi sonrası dönemde mezhep taassubu ortaya çıktığı
zaman bu durum kendini iyice göstermiş.13 Akıla böyle bir soru gele bilir, acaba Ehli Hadis ve
Ehli Rey karşıtlığı İmam Şafi’den önce var mıydı? Evet, vardı fakat karşıtlıktan daha ziyade,
fıkıh ya da rivayet uğraşısında yalnızca birine ağırlık veren akımlar olduğunu düşünebiliriz.
Ehli Hadisten maksat daha fazla muhafazakâr olmaları, Ehli Rey’den maksat ise akılcı,
yenilikçi yani bazı konulara daha fazla eleştirisel yaklaşımla yaklaşmalarıdır.
Günümüzde de Ehl-i Hadisi Muhafazakâr, Ehl-i Reyi da Yenilikçi olarak adlandırabiliriz.
Bu iki ekol arasında hadis literatürü hala tartışma konusu olmaktadır.
Hem geçmişte hem de günümüzde hadislerin tartışma konusu olmasının sebebi ise, bazılarına göre hadislerin biri biriyle çelişkili bilgiler içermesi, bilimsel gerçeklere aykırı olması ve
dış kültürden gelenlerin Hz. Peygamberin sözü diye sunulmasıdır. Bundan dolayı rivayetlerin
tekrar değerlendirmeye tabi tutulması ve sahihlerin sakimlerden ayrılması savunulmuştur.
Sonuç olarak rivayetlerdeki tartışmalar İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren rastlamaktayız.
Dolaysıyla bu hareket günümüzde başlamış değildir.
Modern Hadis Tartışmalarının Zuhur Ettiği Yerler
Hint ve çevresi
Hindistan’da Şah Veliyullah Dehlevi (ö. 1182/1768) çağın getirdiği düşünce problemlerinden hareketle hükümlerin kendisinden çok, hikmeti ile uğraşmıştır. İlk dönem ulemasının
kelamından hüküm istinbat etmeye çalışan kimseler gibi düşünmek zorunda olmadığını açıkça
ifade eden Dehlevi, “Onlar da adam biz de adamız” diyerek taklidi reddetmiştir.14
Hint İslam uyanışının önde gelen önderlerinden olan Seyyid Amir Ali (1849-1928) İslam’ın
bilimsel gelişmeye engel olmadığını vurgulayarak medrese âlimleri ile onları taklit edenlerin rasyonel düşünmenin önünü kapattıklarını öne sürmüştür. Onun hadislerle ilgili değerlendirmesinde:
“Hadis kitaplarında – Buhari ve Müslim de dâhil – rivayetler zandan başka hiçbir şey değildir.”15
11. M.H. Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, s.14.
12. M. Görmez, a.g.e. s. 82-83.
13. M. Emin Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, s.185.
14. Şah Veliyullah Dehlevi, Huccetullahil-Baliğa, I. s.20.
15. E. Yıldırım, a.g.e., s.57.
145
Sıdık Hasan Han Kannuci’nin (1890), hadisler Hz. Peygamber’den sonra 150 yıl sonra
hikâye tarzında toplandığını ve insanlar tarafından değişiklik yapıldığını ileri sürmüş.16
Mevlevi Cerağ Ali (1844-1898), “Hz. Peygamberinemir ve öğütleri gelip geçicidir. Kutubu-Sittedeki hadislerin ve Hz. Peygambere atfedilen hadisler genelde uydurmadır, bununla
amel etmek akla ve vicdana ters hareket etmektir”, diyerek hadislerin neredeyse tamamının
uydurma olduğunu ileri sürmüş.
Bunun yanı sıra sadece Kuran’la yetinmenin yeterli olacağını ileri süren bir ekol ortaya
çıktı. Bunun ilk temsilcisi Kadiyani tarikatının öncüllerinden Seyyid Ahmed Han’dır. Bunlar
kendilerini Ehli Kitap olarak adlandırmaktadırlar.17 Bunlar esas itibariyle bir cemaat değildir ve
bütün konularda bu grubun mensupları aynı düşünmemektedir.
Seyyid Ahmed Han (1817-1898), “Kur’an, dini anlamak için esastır. Hadislere gelince,
bunlara güvenilmez, daha sonra edilmişlerdir. İlk devir hadis imamları, hadis kaynaklarına giren uydurma rivayetleri fark edememişler ve metin tenkide eğilmeden, sadece sened tenkidine
eğilmişler.”18 Kuran’a, tecrübeye ve akla aykırı olan hadislerin tamamının atılması gerek. Hz.
Peygamber’in sözlerinin tamamının vahiy olmadığını ifade etmiş.
Gulam Ahmed Perviz (1903-1985),“Hz. Peygambere Kuran’dan başka vahiy gelmemiştir.
Onun görevi sadece Kuran’ı tebliğ. Kuran insan için yeterlidir, Peygamberin tefsirine ihtiyaç
yoktur. Hadisler din değil, dinin tarihidir. Hadsilerin Hz. Peygambere nispeti zan ifade eder,
din ise zan üzere bina edilmez. Onun açıklamaları sadece kendi devrinde geçerlidir.” diyerek
Kuran’la yetinmenin yeterli olacağını savunmuş.
Bu gruba mensup olanların bazıları hadisleri tamamıyla reddedek Kuran’la baş başa kalmışlar. Ayetleri akli bir şekilde yorumlayarak yeni bir ibadet ve yeni bir düşünce ortaya koymuşlar. Bazıları hadislere şüpheci yaklaşmıştır. Esas itibariyle Kur’aniyyun mensuplarının hadisleri tamamen reddettiğini söylemekten uzağız.
Mısır:
Hindistan’da olduğu gibi Mısır’da da aynı dönemde, Kuran etrafında toplanma ve yenilenme hareketi başlandı.
İlk defa Cemaleddin Afgani (1897) bütün insanlığı İslam’ı yenilemeye çağırdı.19 Daha sonra
Muhammed Abduh’un zamanından günümüze kadar Mısır’da ilmi tartışmaların temel konusu,
hadis literatürün sahihliğiydi.20 Dini düşüncenin, körü körüne geçmişi taklitten, hurafelerden
arındırılmak suretiyle bütünüyle İslam’ın durumunun yeniden gözden geçirilmesine inanmış,
modern bilgiye dayalı zihinsel faaliyetin önemine vurgu vurmuş ve hızla değişen zamana göre
yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanmış.21
Muhammed Abduh (1849-1905)ülkesini cahil ve geri kalmış olarak görmüş. O, dinsel
inançları modern çağın ihtiyaçlarına göre ayarlamaya çalışarak, özgür ve bağımsız düşünce
alanına girmeye çalışmış. Ona göre haberlerin Buhari ve Müslim’de veya diğer muteber kaynaklarda olması bir kıymet ifade etmemektedir. Her hadisin sahihliğinin teyid edilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Abduh’un metodunun, kelamcılıktan daha çok felsefecilerin metodu olduğu
ileri sürülmüştür. Akla, nakil (Gelenek/Hadis) karşısında öncelik verilmiştir.22
16. E. Yıldırım, a.g.e. s.57.
17. M. Görmez, a.g.e. s. 89.
18. E. Yıldırım, a.g.e. s.58-59.
19. E. Yıldırım, a.g.e. s.61.
20. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.19.
21. Muammer Esen, Afgani Kelami ve Felsefi görüşleri, s.39.
22. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.29-32.
146
Muhammed Reşid Rıza (1865-1935) Suriye’de doğmuş,Muhammed Abduh’un el-Urevtül
vüska dergisini okuduktan sonra onun etkisinde kalmıştır. Abduh’un meşhur öğrencilerinden
sayılır. 1898 Mart ayında el-Menar dergisini kurmuştur. Reşid Rıza hocası gibi hadis ve sünnetin düzeltilmesine önem vermiş, fakat hocası gibi klasik dönem hadis tenkidine dayanmamıştır.
Kuran’dan sonra hadis ikinci kaynak olduğuna göre doğrusunun yanlışından ayrılması için ciddi bir teste tabi tutulması gerektiğini ifade etmiş. Taklide dayalı mezhepler tarafından formüle
edildiği şekliyle şeriat, yeni bir teste tabi tutulmalı ve modern zamana uyuşabilir yeni bir yapıya
büründürmelidir. Ona göre isnatları şüpheli, özellikle hiçbir şeye işaret etmeyen (ahad) haberler
ise, ictihad konusudur.23
Hadisler hakkında ilk ciddi tartışmayı başlatan insan ise tıp doktoru Tevfik Sıdkidir (1920).
Menar dergisinde sadece Kuran’la yetinmek gerektiğini ifade etmiş ve genel olarak hadisleri
kabul etmemiş.24 Ona göre hadisler ancak birkaç yüzyıl sonra kaydedilmiş ve günümüz insanlar
için değerini kaybetmiştir. O genellikle kavli hadsilere saldırmayı uygun görmüş.
Muhammed Hüseyin Heykel (1889-1956) İslami alanlara batılı eleştirel metotları getirmiştir. O, 1935’de Peygamberin siretiyle ilgili Hayatu Muhammed isimli kitabını yayımlamıştır.
Heykel bu kitabında olabildiğince Hz. Peygamberi bir beşer olarak belirtmeye çalışmış. Kaynak materyal olarak Kuran’ı kullanmış, hadisle ilgili çalışmalara pek de ilgi göstermemiş. Onun
hadis literatürünü kabul etmemesinin sebebi de geç yazıya geçirilmesidir.25
Mahmud Ebu Reyye özellikle taklidi reddedenlerdendir. Ona göre hadislerin metinsel olarak tekrar teste tabi tutulması gerekir. Bu da sahih hadisin üstün değerini kaybetmez. Hadis
külliyatında sahih diye isimlendirilen ve Hz. Peygamberin ağzından çıktığı şekliyle nakledilip
bize ulaşan hadislerin sayısı azdır. Kendisi sahih bir hadisin üstün değerini inkar etmez. Buhari
ve Muslim’in kitapların sahihliği konusunda önceki nesillerin icmasını reddetmiş ve bu eserlerde peygamber sözü olarak sunulanların çoğunluğunu uydurma olduğunu söylemiş. İctihad
kapısını sonsuza kadar açmıştır.26
Muhammed Gazali 1917 yılın’da Mısır’da doğmuş büyük alim ve düşünür. Ona göre hadis
mecmualarında tescili tamamlanmamış, ma’lul olmaktan uzak binlerce hadis vardır. Maalesef
tahkik alimleri bunlara değer vermemiş.27 Mütevatir hadisler kesin ifade eder, ama ahad haberler ise zan ifade eder. İtikadi meseleler sadece Kuran ve sünnetle sabit olur. Ancak mütevatir
haber ile sabit olan bir akidenin izahı için ahad haberlerden yararlana bilir.28 Eğer bir hadis
Kuran’a, kesin ilme ve tarihi hakikate çelişirse reddederim, der. Çünkü bu tür rivayetler zandan
başka hiçbir şey değildir.
XIX. y.y. yaşamış gelenekçi dediğimiz âlimlerden birisi de Mustafa es-Sibai’dir. Suriye’de
doğmuş ve Ezher’de eğitimin almıştır. Sünnete saldıran Müslim ve gayr-i Müslim olsun, herkese reddiye yazarak ve incelemeler de bulunmuş. Yazdığı kitaplarında ve makalelerinde Tevfik
Sıdki’nin düşünce ve fikirlerine karşı reddiye yazmıştır. Bazıları ahad haberleri kabul olunmayacağını söylemişlerse de, Sibai onunla amelin vacib olduğunu ileri sürmüştür.29
Mısır’ın dışında bazı Müslüman âlimler, batılı ilmi çalışmalar ile geleneksel İslami değerler arasındaki boşluğu doldurmak ümidiyle, İslam’da Hadis’in yerine ilişkin yeni kanıtlar
23. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.31-32.
24. E. Yıldırım, a.g.e. s.61-62.
25. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.47-48.
26. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.53.
27. Muhammed Gazali, Fakihlere ve Muhadislere göre Nebevi Sünnet, s.41.
28. Muhammed Gazali, a.g.e. s.278.
29. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.44-47.
147
ileri sürmüşler. Pakistan’lı âlim Fazlur Rahman(1919-1988), “Peygamber’in sünneti” kavramının, Muhammed sonrası cari bir kullanıma sahip olması gerektiğini ispatlamaya çalışmıştır.
Ona göre sünnet, doğal olarak konu dışı atasözleridir. Hz. Peygambere atfedilen hadisler azdır.
Ancak genelde ibadetlere ilişkin hadisler, Hz. Peygambere aittir. Hadis literatürünün tarihsel
açıdan tümüyle göz ardı edilmemesini, Nebevi sünneti temsil eden küçük olmasına rağmen en
azından yaşayan sünneti yansıtmakta olduğunu ortaya koymuş.30 Ona göre, “İslam’ın sadece bir
geçmişi olup da geleceği olmayacaksa, Müslümanların, bu sıfatla uğruna yaşayacakları hemen
hiçbir şeyler kalmayacaktı”31
Ebü’l-A‘lâ Mevdûdî, XX. yüzyılın başlarında İslâm dünyasında meydana gelen siyâsî-dînî
otorite boşluğunun telafisi gayesiyle plânlanan değişik dinî-siyâsî teşkilatların en önemlilerinden Cemâ‘at-i İslâmî’nin kurucusudur. Mevdûdî’ye (ebu’l ala el-Mevdudi)göre, bir hadis hangi
kaynakta yer alırsa alsın, senedin sahih olması demek zorunlu olarak hadisin de sahih olması
sonucunu doğurmaz. Bazen sahih senedli bir hadis metin bakımından zayıf olabilir. Muhaddisler geçmişte, bir yandan rivâyet esasına dayalı olarak hadisleri araştırırken diğer taraftan binlerce râvinin hayatlarını incelemek zorunda kalmışlardır.32 Bu düşünceden hareketle Mevdûdî,
hadis imamlarının körü körüne taklit edilmesini asla onaylamamış ve onların hükümlerini kesin
sonuçlar şeklinde algılamamıştır.
Şii yazar ve aktivist Ahmed el-Katib, İrak bölgesinde yaşayan entelektüel arap Şiilerdendir. Şii inançlarındaki temel kurallarınan olan taklit, din adamlarına humus verilmesi,
Aşura günlerinde kırbaçlama, velayet-i fakih teorisi gibi gözden geçirilmesine ve taklidi
körü körüne reddetmeye çağıran entellektüel şii yazarlardandır. Klasik Şii düşüncesine
çeşitli eleştiriler yönelterek imamet konusunu sonradan uydurulduğunu vurgulamış.Şii ve
Sünnilerle bitmeyen mezhep çatışmaları üzerine yoğunlaşarak, Sünnilerle olan sevgi ve
hoşgörü değerlerinin yeniden diriltilmesi ve önünde gerçek bir engel olarak gördüğü bir
çok şer’i görülen ahkamı ve inancı reddedilmesi gerektiğini vurgulayarak mezhebi Mezhebini tecdide çağırmış.33
Tarihte de ve günümüzde de ilimden ve basiretten haberi olmayan kimseler, delil getirmeden, hadisin tarihi olmadığını ve dolaysıyla Nebevi sünnete kendisini ulaştıran bir rehber olarak
kendisine güvenilmeyeceğini söyleyen maalesef cahil kimselerde olagelmiştir.
Hadis/Sünnet Hakkında Oryantalist Araştırmalara Bakış
Batılı ilim adamlarının İslam hakkında fikir beyan ederken yumuşak üslup ve yaklaşım
tarzının arkasında bir takım ekonomik ve siyasi sebepler vardır. İslam âlimlerini fikri alanda
harekete geçiren Müsteşrikler dediğimiz Batılı araştırmacılar olmuştur. Farklı kültürden olmaları sebebiyle tarihimizdeki her hangi bir bilgiyi çekinmeden sorgulamaktadırlar ve bilimsel bir
şekilde bir takım şüpheleri ortaya koymaktadırlar. Batılı dediğimiz bu adamlar Müslüman olmamalarına ve Hz. Peygamberi peygamber olarak görmemelerine rağmen XVIII. asırdan sonra
bu ilimle uğraşmaya başlamıştır.
İslami ilimlerin yanında özellikle sünnet ve hadis hakkında araştırmalar yapılmaya başlanmıştı. Bu çerçevede batı dillerinde hadis ve sünnetle ilgili bilimsel konferanslar, kitaplar ve makaleleri rastlamak mümkündür. Buna örnek olarak batılı ilim adamlarının ilim dünyasına sundukları
30. G.H.A Juynboll, Modern Mısırda Hadis Tartışmaları, s.10-11.
31. F. Rahman, Tarih boyunca İslam Metodoloji Sorunu, s.10.
32. İbrahim Hatiboğlu, Çağdaş Hadis Tartışmaları Bağlamında Mevdûdî’nin Dinamik Sünnet Yorumu, s.39.
33. 20 Kasım 2008 tarihinde, Arap ülkelerinde Şiilerin mezhebin esası gibi görünen konuları yeniden değerlendirme ve Şii
inançlarındaki temel kuralların gözden geçirilmesine çağıran bir bildiride, Arap Şiilerin önde gelen isimlerinen olan Ahmed
el-Katibin ifadesidir.
148
en büyük hizmetlerden birisi de Amsterdam Kraliyet Akademisinin maddi desteği ile (1882-1939)
yayınlanan, dokuz hadis kitabının fihristi olan “Concordance” dediğimiz çalışmadır.34
İlk defa Hadis ilmiyle uğraşan Avusturya asıllı, İngiliz vatandaşı Dr. Alois Sprenger
(1813-1893),hadislerin uydurma olduğunu iddia etmiş.35 1856 senesinde İslam öncesi ve İslam’ın ilk devrinde mevcut olan yazılı kaynaklar hakkında derlediği malzemeyi Arapça asıllarıyla birlikte On the Origin and Progress of Writing Down Historical Facts among Musulmans
çalışmasıyla neşretti.36
İngiliz müsteşrik, İskoç asıllı Sir William Muir (ö. 1905) ve Hollandalı Müsteşrik R.P.A.
Dozy (ö. 1883) yazdıklarında biraz iyimser davranarak en azından Buharideki hadislerin yarısının doğru olabileceğini ifade etmişler.37
Joseph Schacht (1902-1969) Fıkıhi hadiselerin menşeini araştırmaya koyulmuş ve Origins
of Muhammadan Jurisprudence adlı eserini ilk defa 1950 senedinde ilim dünyasına sunmuştu.38
Batı ilim dünyasını tanıyan, İslami ilimlere özellikle hadis ilmine katkıları olan Muhammed
Mustafa el-Azami Joseph Schacht karşı bir reddiye yazmış.
XIX. asırda Sünnet ve Hadis üzerinde bütün teferruatıyla duran Macar asıllı Yahudi Müsteşrik İgnaz Goldziher (ö.1921) olmuştur. Hadis ve Sünnete tahsis edilen en detaylı eseri ise
Muhammedanische Studien adlı eseridir. Ona göre hadisler ümmet içinde ortaya çıkmış temayüllerin birer şahitleridir.39 Goldziher’in bu yazmış olduğu eserine karşı hem İslam dünyasının
diğer ülkelerinden hem de Türkiye’den makale türünde reddiyeler yazılmıştır. Goldziher müsteşrikler arasında çok etkili olmasının sebebi ise müstakil bir yönteme sahip olduğu içindir.
G.H. Juynboll, oryantalist düşüncenin en etkili isimlerinden biridir. Şarkiyat çalışmalarını
bilhassa hadis ve sünnet alanına tahsis etmiş ve çok sayıda telif, tercüme ve neşir türünden makaleler ve kitaplar yazmıştır.40
Sonuç
Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki, İslam dünyasında günümüzde olduğu gibi geçmişte
de Hadis/Sünneti eleştirenler olmuştur.41 Çünkü onlara göre hadislerin tekrar gözden geçirilmesine ihtiyaç hissedilmektedir.
Günümüzde Hadis/Sünnet ile ilgili tartışmalar iki temel konuda yoğunlaşmıştır:
İslam’da Sünnetin yeri ve özellikle Kuran karşısındaki konumu.
Hadislerin güvenilir olup olmadığını tespiti.42
Bu iki konudaki tartışmalar hala günümüzde devam ede gelmektedir. Bazı kimseler hadislerin güvenilir konusunda şüphe ederek, tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmiş. Bazıları da bu akılcı düşüncenin yanlış olduğunu ortaya koyarak hadisleri savunmaya başlamışlar.
34. G.H.A. Juynboll, Oryantalistik Hadis Araştırmaları, s:20-21.
35. M. Görmez, a.g.e. s. 85.
36. G.H.A. Juynboll, Oryantalistik Hadis Araştırmaları, s.20.
37. M. Görmez, a.g.e. s. 86.
38. G.H.A. Juynboll, Oryantalistik Hadis Araştırmaları, s.20.
39. M. Görmez, a.g.e. s. 86-87.
40. Batı’da İslam Çalişmaları Sempozyumu, s.251.
41. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s.119.
42. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, s.119.
149
Bibliyografya
1. G. H. A. Juynboll, Modern Mısır’da Hadis Tartışmalar, Ankara Okulu Yayınlar, Ankara-2000.
2. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yayınlar,
Ankara-2006.
3. Enbiya Yıldırım, Hadis Meseleleri, Rağbet Yayınlar, İstanbul-2008.
4. Fazlur Rahman, Tarih Boyunca İslam Metodoloji Sorunu, Ankara Okulu Yayınlar, Ankara-1997.
5. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu Yayınlar, Ankara-1999.
6. M. Emin Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, Ankara Okulu Yayınlar, Ankara-1998.
7. Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlamasında Metodoloji Sorunu, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlar, Ankara-1997.
8. G.H.A. Juynboll, Oryantalistik Hadis Araştırmaları,
9. İbrahim Hatiboğlu, Çağdaş Hadis Tartışmaları Bağlamında Mevdûdî’nin Dinamik Sünnet Yorumu,
10. Hattabi, Ebu Suleyman, Maâlimu’s-Sunen, I, 4.
11. M. H. Kırbaşoğlu, Hadis Mudafası (İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelefi’l Hadis). III. Baskı,
Kayıhan Yayınları, İstanbul-1998.
12. Muammer Esen, Afgani, Kelami ve Felsefi Görüşleri, Araştırma Yayınları, Ankara
2006.
13. Oryantalizmi Yeniden Okumak,Batı’da İslam Çalışmaları Sempozyumu, Diyanet İşler
Başkanlığı Yayını, Ankara 2003.
14. Muhammed Gazali, Fakihlere ve Muhadislere göre Nebevi Sünnet, (çev. Ali Özek),
İslam Araştırmalar, İstanbul 1992.
150
Download