BiR İcTiHAD KAYNAGı OLARAK KuR`AN KıssALARı

advertisement
islam Hukuku Araştırmaları Dergisi., sy.9, 2007, s.97-152
BiR İcTiHAD KAYNAGı OLARAK KuR'AN KıssALARı
Dr. Abdullah ACAR
The Stories of the Qur'an as a case law source
The name of the study is The Stories of Qur'an as a case law source analyzes verbal
and·the rıieaning of story on the verses in the Qur'an in juridical perspective.
The main source of lslamic Law is The Holy Qur'an. On the other harid, the stories
form a very important part of it. Do these stories comprise only of histarical
information? Bu! at the same time they remind us same of the samples for taday' s ~or
any time- juridical application. Furthermore, how can humanbeing absorb benefit from
messages of the stories while they have already acidressed ·them to the preceding
community? This point of compass is main the aim of the inquiry and the study is an
essay to show the principles and methods in order to use the stories as a material_ior
law.
The Holy Qur'an contains individual and social messages on juridical platform similar
in all of theother areas~ There is no doubt that these messages give supplementary
mechanism on the law base on communities in different period. The style of the
Qur'anic speech is very impressive and these values can be transferable to the next
generations with same of the new techniques and methods.
The main characteristic of the Qur'an is to convey only the necessary part of the
stories, instead of the all in details. Of"course, only God determines and allats the
length of the story, where and on which chapter. If, stories could be deeply,
thoroughly and closely search, it will be easy to see a lot of utility about law and so
many philosophy for humanity on the preferency of God.
As a resul!, qualified majority of scholars are convinced that the stories -are already
part of The Holy· Qur'an- can be utilise on the platform of the law and as a case law
{ijtihad) on condition that necessary principles should be respected .
. "'-' I..L>.- IL.> •?- ~ .)l_.ill ~ .J\!, tSf'"i ~\; .J') . .JI_}ll 4.,.o'>L-)'1 :t..;r-Jiy> ~)1 1 ..ı....dı
._.-;,k:lı
...:.-:; J t?i }
~~uı ~~ Jı
~\
uJı ı.i..!. ..:J~ı _;=ı
}'j; uı
<..o=_,..'>'-":' rJ .:,ıpı ~ .:.r-
J' ~~ 1 u- ..:JL.. J.ı._. ~
;~U:..- ':il ~ 4
'll ü\;IJ)i .ı.,
y
, .:JJ; J-r- •J'>\;.) ..,;ı_ywı
.:.r' ~1...-':i\) t_pl,il 1\.,;Ji>l ;;JU.. '-'l;.ıJIJ ~\ .y ~ )1 J...u!.l) :U..., _,ll./' ...b.<JI ,_u,
. .JjWI ~1} J.li ~
c.r•
ô~Li:..-':11
98
Dr. Abdullah ACAR
..::,}11..\.1 .:.r'
.i_;.ili....;J:ı<
·c?..A:;
cJ
y _:Ll .ı
JS' t::4-:-- <ıow..o.ll \.,. )_j J_ç. ;y,ı...:.,.}II.J '-!·,)ll JıL. )1 J_ç. <.jp; r-.?Jı .;i _,.;ll
o~ J..L.',Iı.:ı_..;WI
~..,ll
)=:i JıL.)Io.U
.)\oy~ }1 lt .ı.>;>-'11
.ı.;.ıJ,-1 ._;a...ı t: ;,yll J~.,>.- }ll jl L,;J..i; ~ }1 ~1 ,J..,.;IJ.>.. ; } y
':/1 < ji.J-1 ~ .~Li.:JI
J'" ~~J
J_ç.
:Uo)
y
.:.r' }I.J.;, ~l.:.r'
\.tJ).r"
~ ~ ~ , lôl .~1 j>-1> lp ı.J!IJ,
\>.i""
yl.bl-1
'i\ j_J y .)i _;ll
c;,_._.. .)
~
y _;Ll .
~)1 4L:;LI
_s.::__ ~1 ı.>l .)\ J_), <.j..ÜI iJıı
;-:.J. ./ <ı All J r _.1:> ftS ..:JJ.; .;:?_, .:ı jl.ıı d- ,,.Lölı :.r ~ı ı.>; .:ı ı J,;-Jı :.r .:ı~ , ~
..11
.:ıı
:.:-<>--
r-.?Jı.:ııpı cr •?-" )\..,i if'~~ .:ı~
. 1.,;--l.r-! ~ '-!J.J.r'=.ll
(
F
.:ıi ı.J!~' cr
'ftS
.:ıı.;, .;.U..il
t>oL,.\1 .)\ .b rı ol,p,- }ll) .:ı jl.i ..:JJ.; J.ç- Jl=..S J .:ı jl..il.l ~ lp J.ç-
r..l>.:.-;
ı. GİRİŞ
İslam hukuku vahiy k~ynaklı olmasiriın ta.}Jii sonucu olarak temel
ilkelerini öncelikle Kur'an'dan· ve onun açıklayıcısı ve uygulayıcısı Sünnet'ten
alır. Her ikisi de müslümanlar için iyi, doğru ve mükemmelin ölçusüdür. Bu
iki kayn.aktan ilham alan bir diğer kaynak. da ictihaddır. Hakkında .kesin
nass bulunmayan. meselelerde .ictihad yapılırken Kur'an'~n parçası olan.
kıssalara ·müracaat edilmesi, başta Hz. Peygamber olmak üzere saha be ve
diğer fakihler tarafından gerçekleştirilen bir istidlal metodudur. Müslüman
toplumun yeni .ihti):'a~larına çözüm bulunurken. öncelikle ilk kaynak Kur'an 'a ,
.b_aşvurulmuş, tabii olar,ak kıssalann da ictihad kaynağı olarak kullanılması
fiili bir durum arzetmiştiL
Özellikle, modernite ve teknolojinin zorunlu olarak müslümanların
yeni problemleri~ giderilebilmesi için, "sarih alıkarn
ayetleri" dışındaki bazı ayetlerden de hüküm elde edilebtleceği düşüncesiyle,
son zamanlarda hem ilim erbabımn, hem de kalplerinde eğrilik bulunan bazı
kişilerin dikkatlerinin yeniden kıssalara yöneldiği gözlemlenmektedir. ·
Kur'an'ın anlaşılması ve ondan hüküm ç~J.s;a:rılmasında gerekli kurallara
uyulriıadan, özellikle de kendileriyle ne aniatılmak istendiği konusunda
·zannl kanaatler bulunan kıssalardan hüküm araştırması yapılırken takip
edilmesi gereken metodları bilmeden/ bilmezlikte;;::_: gelinerek verilen
_hükümlerin geçerliliği yoktur.
arasına ?oktu~., ba,zı.
Kıssalardan_
elde edilen ictihad örnekleri incelendiğinde · bunların
Kur'an ve sünnetin hedeflediği maslahata uygun olduğu, ancak bu kaidelerin
külli · kaideler mahiyetinde olmadığı, sadece hukuka yardırncı ilkeler
seviyesinde kaldığrgörülmektedir. Kur'an'da asli ve tall gayelP-rle zikredilen
Bir ictihad· Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 99 ·
bazı. kıssa ayetlerinin nazil oluş amaçları açıkça beyan edilmiş, .bazıları
.. h~kkındaki gaye ve amaÇlar kişisel . kanaatıere bırakılmı_Ş gibidir.
Kanaati_mize göre Kur' an' da;. kıssaların zikredilmesinin değişik sebepleri .
oldugu gibi h u k u k i sebepleri de. olmalıdır.. Çünkü, . ·:Allah 'zn sana
gösterdiği gibi insanlar arasında h ü k m e tm e n için btz sana Kitab 'ı hak
olarak indirdik ... ", 1 "Andolsun ki Biz sizegerekeni açık ·açık bildiren ayetler,
sizden önce yaşayıp gitmiş_ olanlardan ö r n e k l e r ve takvaya u !aşmış
kimseler için öğütler indirdik" 2 ayetlerinde "mutlak" olarak beyan edildiğine
göre ~ur;an, bir bijtün olarak İslam hukukunlin kaynağıdır. Onda, namaz,
orııç, faiz, kısas gibi "doğrııdan" i,badet ve hukuku ilgilendiren ayetlerin
yanında, . itikaf, adak, menfaatın payıaşılıp paylaşılamayacağı vb. bir çok
meselelerde . bilgi ihtiva eden "dolaylı" ifadeler kıssalar arasına da
yerleştirilmiştir. Önceki ümmetler hakkında zikredilenlerden ib ret· alınması
istendiğine göre, açık·ve dofaylı şekilde ifade edilen hukuki telmihlerden de
ibret <!-lmak gerekmektedir. ~ira, Kur'an bir rehber ve hidayet kaynağı ise,
kıssalar bundan hariç tutulamaz.
İslçı.mi ilim dallarının, kıssaları kendi zaviyesinden ele alındığı, Ôrıların
kutsal m~tiİıleile
karşılaştırmasını, eğitici, öğretici yönünü araştİrdıklarİ görülür. Biz ise, tô.lf
edebf yönünü,
tarihselliğini,
·
wl.kıfliğini,
diğer
men kablend" nın kon.usuna da!ıil edilen bazt kıssa ·ayetleri
dışında, diğerlerinden de hüküm elde edilmiş m~dir? Elde edilmişse hangi
gerekçe ve yöntemlere başvurulmuştur? Kzssalar huccet kqbul edilerek
ulaşılan ve flkzh ya da tifsir kitaplannda zikredilen hükümler nele,;dir?
İhtiyaç/ann sürekli değiştiği bir ortamda, k ıssalardan İslam 'zn. ruhuna.
uygun hükümler nasıl ve hangi şartlarta elde edilebilir? gibi : konuları
delillerden
"şer'u
örneklerle ·açıklamaya. çalışacağız. Ayrıca, kıssaların_ Kur'an'da· belirtilen
gayelerinden en meŞhurıı olan "i br et" kelimesinin islam hukukunda-nasıl
anlaşıldığı ve bura.dan hareketle, kissalar güncel meselele re k ı··-y · a.:S.
edilirken dikkate alınİnası gereken kurallarla ilgili doğrıı bakış açilan
geliştirme gayreti içinde olacağız.
2. İSLAM HUKUKU VE KUR'AN KISSALARI
Bazı
•
1
1
Kur'an-ı
Kerim 'de kıssalar ·hacim itibariyle
büyük yer kaplamaktadır.
.
.
müfessirler, Kur'an 'ın üçte birini,. baz~ları ise üçte ikisini kıssaların
Nisa, 41105.
Nur; 24/34.
··
100
Dr. Abdullah ACAR
·oluşturduğunu
belirtirken, 3 bir kısmı, Asr-ı Saadet'te vuku bulan bazı olay
ve harplerle ilgili haberler kıssalara ilave edilirse kıssaların Kur'an 'ın yarısını
teşkil_ edebileceğini söylemektedirler. 4
Kur'an'ın asıl
gayesini g~rçekleştirmede önemli bir yere sahip olan
kıssalar, mü'minlere yoğun bir şekilde öncelikle ahlaki mesajlar sunar. Dfnf ·
Hikqyelet
denilen· bu
kıssaların,
insanlar
üzerindeki
Gtkisi,
küçümsenemeyecek derecede fq.zladır. Çünkü bu kıssalar, öğüt vermek ve
doğm yolu göstermek üzere gönderilen son peygamber tarafından, Ilakk'ı
üstün tutma, müŞrikleri susturma, yeni müslümanları teselli ve onları bir
n~vi n~habilite etme amacıyla okunduğu bilinmektedir. 5 Şimdi, peygamber
· hayatlarının bir anlatımı, bir ölçüde onların sünnetinin tarifi denilebilen
kıssa k~limesinin terim ve ıstılah manalarını· izah ederek onların ictihad
kaynağı oluşl~u;ını Hz. Peygamber ve daha sonraki dönemlerden örneklerle
konuyu izah etmek istiyoruz:
2. 1. K I S S A. HAKKINDA GENEL BİLGİ
Kur'.anl ı s t ı 1 a h t a "k a s a s" veya "k z s s a" denildiğinde,
genellikle
şu
anlaşılmaktadır: "Yalan ihtimali ve hayalin karışması
· mümkün olmayacak
bir tarzda tarihin derinliklerinde kaybolmuş,
unutulmuş veya bazı izleri insanlığın hafızasında varlığını
koruyabilmiş
hadiselerin, muhataplara, adeta olaylara yeniden bir canlılık vererek
anlatılması, beyan edilmesidir." 6
Kur'an-ı
Kerim'deki kıssaların "ıstılahi" anlamını anlamak ve doğru
açıklamak kıssaların ilgili olduğu terkipierin iyi bilinmesi gerekir. Bu
konuları dört maddeyle özetlemek mümkündür: ·
a- Kıssalar Kur'an'dan bağımsız düşünülemez. Kıssa kelimesini tam
anlayabilmek için Kur'an'ın bilinmesi ve kıssaların Kur'an'dan
kop-arılmaması
zonınludur.
"Kz(a)sasu'l-Kur'an
adı
altında,
tıU~ir
usulündeki bu terkib, kıssalann Kur'an'dan bir parça olduğunu ifade için
yeterlidir. Bu tarife göre, "Kı(a)sasu'l- Kur' an" denilince, Kur'an-ı Kerim 'de
resul ve nebiler ile ilgili ya da ilgisiz, ancak anlatılmasında insanlığın
menfaati bulunan, ders içeren her türlü kıssaya denir. Mesela; Ashab~ı Kehf,
bkz. Yıldırım, Suat, "Kur' an-ı Kerim'de Kıssalar", Atmürk Ünv. islfimi ilimler Fakültesi Dergisi,
sy. 30, Ankara 1979, s. 37.
"bkz. Şengül, idris, Kur'an i<ıssaları Üzerine, İzmir 1994, s. 26, 27.
5
bkz.Bayraktar, Mehmet, "Kur'an Kıssalarının Anlam ve Değeri", IV. Kur'an haftası Sempozyum Açılış Konuşması,
Ankara, 1998, s. 13.
·
6
Şengül, a.g.e, s. 46.
3
Bir ictiha? Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları ı O ı
herhangi bir peygamberle ilgili olmamasına
hedefler gereği, Kur'an 'da zikredilmiştir.
rağmen, taşıdığı
ulvl gaye ve
b-Kıssalar,
peygamberlerle ve onlardan bazılarının çocukluk ve gençlik
dönemleriyle irtibatlıdır. Çünkü, çoğu kıssada ağırlıklı olarak peygamberler,
bazılannın çocukluk ve gençlik çağlarında başlarından geçen olaylar ve
kavimleriyle olan münasebetleri/mücadeleleri anlatılmaktadır. Zaten kıssa
denilince ilk akla gelen nebi veya resullerdir. Öte yandan, Hz. Yusılf, Hz.
İbrahim,'Hz. Musa ve Hz. İsa gibi bazı peygamberlerin risaletlerinden önceki·
çocukluk ve gençlik dönemlerine ait bilgiler de, ileride peygamber olacak
olmalarından ötürü kıssa teriminin kapsamı içinde olmalıdır kanaatindeyiz.
c-İlahi
tercih doğrultusunda kıssalarda zikredilen bazı şahsiyetler ve
Uzeyir, Lokman, Zülkarneyn gibi bazı ulvi
şahsiyetlerle Firavun, Karun gibi isyankar bazı kimselere kıssalarda yer
verilmesinin tercihi yine Allah'a aittir. Bunlar hakkında Kur'an'da verile.n
bilgi~er de kıssanın kapsamında olup onlar hakkında verilen bilgiler hukukun
istidde edebileceği kaynaklar arasında sayılmalıdır. Nitekim, Karun'un mal
stoku yaparak hal~ına zulmetınesini anlatan ayetlerin "miflıum" larından
karaborsacılığm yasak oluşuna dair hükümler çıkarılması bu görüşü
destekler mahiyettediL 7
kavimler de
kıssalarla irtibatlıdır.
.
'·
.
d-Suhuf vi 'd.ört büyük kitap
hakkında haber veı::en ayetlerin yanısml
bazı umumi ifadelerle önceki kavimler ·hakkında bilgi verenler de dalaylı
şekilde kıssa ayetleri ·kabul edilebilir. Bunlar iyi bilinirse, hangi ayetleriı;ı
"kıssa
ayeti" olarak değerlendirileceği meselesi de vuzuha kavuşmuş
olacaktır.
Kur'an'da bizzat peygamberler ve kavimlerinin isimleri bildirilerek
gibi, isimleri zikredilmeden umumi bir ifade ile
8
"min kabliküm, kunlni'l- uza, 9 ma kad sebeka 10 ve kablelıum min
kamin 11 ·. " şeklinde önceki ümmetler hakkında haber veren ayetler de
mevcuttur. Kıssalardan bağımsızmış gibi gözüken bu tür ifadelerin
bulunduğu ayetlerin, hangi kategoride değerlendirileceğinin izahına ihtiyaç
anlatılan kıssalar olduğu
vardır.
7
8
9
Bkz. Vazır, Hak Dini, V. 3755.
Bakara (2). I 83.
Tahfı (20). 5 I.
Tahfı (20). 99.
lll
11
Meryinf{ 19). 98.
1 02
Dr. Abdullah ACAR
Mesela, kıssa ayeti olarak değerlendirilmeyen, ancak_ içerisinde Hz.
Muhammed'den öncekilerle ilgili bilgi ihtiva eden meşhur oruç ayetinde, 12
"size" ve "sfzd~n öncekilere" şeklinde İki ayrımuhatap zikredilmektedir. Bu
. durumda, öncekilerin orucu hakkında bir bilgi aktanldığı kesindir. Ancq.k,
ayetteki "sizden öncekilere" kısmının, kimler olduğır tartışılmıştır. Bu
koİıuaa İbnu'l -Arabf (v. 543/1148)
'sizden öncekilereJarz kılındığı gibi'
kısmı hakkında üç görüşün mevcut olduının u, bunların "ehl-i kitap",
zikrettikten sonra şunu kaydeder:
olduğu
görüşü,
bizden öncekilerin orucunun,
13
konuşmamakla tutulduğundan dolayı doğru değildir. Ayetin zahirine göre
doğru olan görüş, bu ifadenin 'nasara' ya delalet ettiğidir. Bunun delili,
onların Muhammed ümmetine en yakın millet olmaları ve İslam'dan önce
onların bizim oruca benzer yemeden içmeden oruç. tutuyor olmalarıdır ki, bu
tarz bize benzemektedir." 14
"n!lsara" veya ·:tüm
"Tüm insaniann
insanlık" olabileceğini
ve
Kurtubf ise, Şa'bi, .Katade
diğer fukaha'ya dayanarak ayetteki
benzetmenin, onıcun şekliyle değil,· miktarı, vçıkti ve oruç tutma ayını ifade
ile ilgili olduğunu belirtir.'' 15 Bu değerlendirmelerin ışığında oruca
bakıldığında, oruç tutmak, özellikle Ramazan ayında hem bize, hem de
onceki ümmetiere farz kılınmıştır. Dolayısıyla, "bizden/ sizden öncekiler"
şeklindeki bazı umumi ifadeler, yakın ümmetieri ifade edebileceği gibi, çok
önc_e yaşamış ve izleri kaybolmuş olanları da içine alan geniş bir kavramdır.
Buna rağmen, bu tür ayetlerin anlaşılmasında, hadis, sahabe ve tabiin'in
sınırlandırmalannın etkili olduğu görülmektedir. _
Yukanda belirttiğimiz gibi, Kur'an'da kıssalardaiJ. ayn/bağımsı~ olarak
aktanlan bazı ayetler mevcuttur. "Sizden öncekilere ''yazıldı, Jarz kılındı,
tavs{ye edildi, vb.·~ ayetlerde ifade edilen hususların doğrudan kıssa
· kapsamına girmediği, onların, daha çok bizden._ önceki şeriatlardan ilahf
vahye dayananlar için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, öncekileri·
ilgilendirdiği, kıssaların da öncekiler hakkında bilgi aktaran ayetler olması
dolayısıyla, bu tür ayetlerin de "dolaylı şekilde" kıssa kapsamında te~aklzi
edHmesinde kanaatimizce bir .sakınca yoktur. Çünkü, kıssalarn.ı içerikleri iyi
ı
ı ı Bakara· (2).183.
.·
·
· ·
. ·
.·
·
ıl Burada, Meryem, 19/26. ayeıe atıf vardır: Bu ayetıe, Hz. Meryem'in kavmi yemeden içmeden-oruç
tuttukları gibi, konuşmama şeklinde de oruç tutuyorlardı (Bkz. Heyet: Kur'an-1 Kerim ve Türkçe
AÇikiainafl Med/i, s. 3Ö6, S. Arabistan, 1992); Bu ayeıte geçen "savm" kelimesinin "susmak
anlamına gelen "sanu" şekli_nde de okunduğuna dair görüş ·için bkz. Kurıubi, a.g.e. s. Xl, 98;"
Esed, a.g.e. s. 612.
ı< İbnü'l-Arabi, Ahktimu'l- Kur'an, Kahire 1967, s. 1, 74.
ıs Kurtubi. a.g.e,. s. 21275.
·. Bir ictihad Kaynağı Olarak Kurian Kıssalcırı ı 03 ·
incelenirse, peygamberlerin hakkı üstün tutma mücadeleleri ile kendilerine
tebliğ için Verilen kitap/sahifelerdeki 'ilahi prensipler'in benzerlik arzettiği
görülür. .
.:.
Bu durumda, Kur'an'da önceki "semavZkitaplardan 1611 naklen aktarılan
bilgiler olduğu gibi; "her millet veya her kavim"e vahyettik 17 gibi, genel
ifadelerle aktanlan b,~~msız bilgilerle, önçe yaşayan bazı kavimlerden.
aktarılan sözlerin de mevcut olduğu söylenebilir. Öyleyse, kıssaların suhuf
ve kitaplada da irtibatı vardır:~
Öte yandan, t e r i m olarak kıssayı tanımıayabilmek için, bazı bakış ·
açılarının etkili olduğu görülmektedir. Kıssalarla ilgilenenlerin, kendi bakış
açılanndan hareketle kıssanın ıstılahi tarifini yapmaya çalıştıkları müşahade
edilmektedir.
tarifi yapılırsa yapılsın, kıssalar, Kur'an'ın
için, onu kapsamlı ve m~htevasına ilişkin bir
tanımlaması gerçekten zordur. Bunun için olmalı ki, önceki alimierin kıssayı
kapsamlı olarak tanımlamadıklan görülür. Ancak, bütün zorluklara ve uzun
olmasına rağmen şöyle bir tarif yapılabilir:
Ancak hangi
açıdan
yansına yakınını teşkil ettiği
Kur'an 'm değişik surelerinde yer alan ve tahminen yansım oluşturan,
önceki bazı ümmetierin btm! yaşantzlaw{a, aniann bu durumunu Allah 'm
istediği doğrultuda düzeltmeyi' çalışan davetçiZer ve kavimlerinin isimleri.
başta olmak üzere, peygamber allilayan baiı zat/ann da_ hayatlarını anlatan;
mucizelerle desteklenen elçile!'t; karşı çıkanlannJeci sonlarını açıklayan, en
önemlisi teselli ve ibret için anlatıldığı ifade edilen bölümlere "Kur'an
11
Kıssalan denir.
Kur'an-ı
· - mana ilişkisinin de m~cize olduğu
bilinmektedir. Kıssc:ılarda dahil olmak üzere Kur'an'daki her şey bir ilim veya
hidayet kaynağıdır; Tam burada, "kassa" fiilinin 'bir kimsenin.·izini sürüp.
gitmek, peşine takılmak' anlamlarını eklersek, Kur'an'daki kıssaların
aslında, ilahi mesaja "i t. t i b a" yani, hem kıssalardaki elçilere hem de bu
kıssaların kend.isine bildirildiği Peygamber'in
i z i n d e n gitmek, O'nun
peşini t a k.i p etmek gibi bir bağlantı kurulabilir. Sonuçta, bu kıssaların
nakledildiği
insanlara,
ilahi yasa:lara
göre
yaşamalarının
ve
"peygamberlerinin izinden gitmelerinin gereği" vurgulanır ki, bu da kı s sanı
16
17
Maide (5), 44-45.
Nisa (4), 163.
Kerim'in,
lafız
1 04
Dr. Abdullah ACAR
manaları arasındadır
ve en önemlisidir. Hakk'ın karşısında yer alanlara ise,
kıssalarla iyiliklere yönelmeleri, yaptıklan gayr-i ahlaki ve gayr-ı hukuki
davranışlanndan ilişkilerini k e s m e l e r i tavsiye edilmektedir.
Ayrıca,
Kur'an'da öncekilerle ilgili bilgiler, dunımun gerektirdiği
zamanında ve yeteri kadar anlatılarak, ayetler arasına
serpiştirilrtıiş birer, 'k e s i t'e benzemektedirler. "Nitekim, Kur'an'da
doğumundan vefatma kadar bir peygamberin hayatı anlatılmaz, sadece belli
bölümleri anlatılır. Bu dunımda kıssalar arasına, bütün halinde değil de k e s
i k
k e s i le. = p a r ç a l ı bazı hukuki serpiştirmeleri de içine
alabilmektedir ki, gerçekten kıssalardan elde edilen hukuki yonımlar genelde
hukukun temelini değil, konular arasına özenle yerleştirilmiş birer kesit/ t
a b l o 18 lar gibi, ülll ama küçümsenemez hususlar içermektedirler. Bu da
bazı kıssa kelimesinin kök manasında gizli manalara uzak değildir.
biçimde, tam
2. 2. KISSALARIN ANLATILMA SEBEPLERİ
Kur'fm'ın
Fatiha suresinden sonra gelen belki de önemine binaenikinci
sırada yer alan Bakara suresinin hemen başında zikredilen "İşte bu Kitap,
müttakfler için bir rehberdir" 19 ayetinde çok kısa olarak özetlenen Kur'an'ın
a m a c ı; emirleriyle, yasaklanyla, nasihatleriyle; kıssalarıyla bir bütün
olarak, her hususta rehber olmasıdır. Aslında peşinen şu söylenebilir:
"Kur'an'ın gönderilme sebebi ne ise, kıssaların anlatılına sebepleri de odur."
Ancak kıssalann özel anlatılına sebepleri ayetlerde açıklanmıştır.
ayetlerde belirtilen bu gayelerden yola çıkarak, onların
fıkhi/hukuki gayelerinin olup olmadığı hususunda izahta bulunmak
istiyonız. Öncelikle, bu amaçları maddeler· halinde sıralayalı m:
Biz
kıssalann
a- Hz. Peygamber başta olmak üzere, yeni müslüman olmuş kitleleri
"
teselli etmek ve psikolojik destek/moral vermek. 20
b- Kalplerdeki
imanı
k u vv et 1 e n d i rm e k. 21
"i b ret" alınmasını sağlamak. Kur'an'da anlatılan
kıssalann anlatılına gerekçelerinden birisi ve en meşhur ifadesi olan "i b r e
t" alma ve bununla hemen eş anlamlı kelimeler, yine Kur'an'da
c-
Kıssalardan
ıs Bkz. Buna benzeı· görüşler için. Rii.Zi. Mefiitilı, s. ll. 541.
'" Bakara (2), 2.
·
if
~o İlgili ayetler için bkz. Hicr (15), 97; En'fım (6), 33; Yüsuf(l2), ll O; Kalem (68), 48. 49: Şuariı (26). 3. ·1.
21
Hud (1 1), 120.
·
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları ı 05
zikredilmektedlr. Mesela; "zikra = .s,P ve mev'ıza = ;;J;,s.y", 22 ibretün = ö .?.'
23
,
"dydtün · = ..:;;~ ı 24 ve "belt{iJan = ~ 'N. " 25 kelimelerinde kıssaların
amacının "öğüt alma, ders çılcarma, mesqj ve ibret" olduğu açıkça beyan
edilmektedir. 26
Kıssaların
gayeleri arasında açıkça hukuki bir gaye bulunmadığı,
ibret kelimesinin yer aldığı görülür. Hukuki bakündan kıssalardan
nasıl ibret alınacağı ise, ibret kelimesinin usul-i fıkıhtaki anlaşılınasına
bağlıdır. ilim dalına göre değişik anlamlar ifade eden "ibret ve i 't i b ar"
kelimesinin kök anlamından yola çıkarak, İslam Hukuku=f ı k ı h sahasında
"ibret" kelimesi ve içerisindeki g iz 1 i m a n ala r, İslam Hukuku'na yeni
ufuklar kazandırmış, hatta "k zy as" la birlikte anılır olmuştur. Bu sebeple,
önce kelimenin aslından başlamak istiyoruz.
sad~ce
2. 2. 1 . . İ b r e t
Kelimesinin Anlamı
"İbret"
'a.b.r' kelimesinin masdar kullanımlarından birisi olup,
· lugattaki asıl anlamı olan "geçiş" i unutturacak kadar farklı, aslında iyi
incelendiğinde o kadar da uzak olmayacak bir şekilde, ders çılcarmalc, örnek
almalc, içinde hissetmek, mukqyese yoluyla lcötüden {yi sonuç çıkarma/c, vb.
anlamlarda ve yine meCiizf anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. 27 "İbret"
kelimesinin, dini literatürdeki te r i m anlamı ·hakkında: Yazır, "müşahade
edileni ma'rifetten, henüz müşahade edilmeyeni ma'rifete vesile tutulan
halete denir" 28 şeklinde izah yapmaktadır.
Kur'an 'da, "ibret" kelimesiriin, f!lCZid bablara nakliyle elde edilen ve
değişik bir kullanımı olan "i'tibar" kelimesine rastlamaktayız. Bu kelime de,
Yazır'ın yukarıda ·~ibret" ile ilgili naklettiğimiz terim manasma yakın, hatta,
hemen hemen aynı anlamlarda kullanıldığı görülmektedir.
Bizzat "i b r e t" kelimesinin kullanıldığı ayetler 29 çoğunlukla
"İncelenmrye değer bir durum, önemsenmryip kolayca geçiştirilemez, sonuç
çıkanlacak, ders alınabilir, kısaca 'ibret' "öz d e ş le ş t ir m e, kendini
22
23
2
'
25
2
"
27
28
29
Hud cı ı), ı20; Tiiha (20). 99.
Yusuf(l2), 111.
Hicr ( 15), 75.
Enbiya (2 1), ı 06.
Ateş, n.g.e, IV, 437.
Komisyon. Söz/iik, ll, 1325.
V azır, a.g.e,V, 4816.
Bkz: Al-i imran, 3/13; Yusut: 1211 ı 1; Nahı, 16/66; l'vİü'minun, 23/21; Nur, 24/44: Niizi'at, 79/26.
1 06
Dr. Abdullah ACAR
onun yerine geçirme" veya
çıkarma"
30
Ş
a t ı b f'nin · tabiriyle
~·k
e rt d i n e
pay
şeklindeki anlamlarıyla karşımıza çıkar.
Öte yandan "H ayVa nlarcİa sizin için ibrei: vardır... "31 ayetindeki
daha çok,
i b r e t kelimesinin, fıkıhtaki "k ı y a s ·e d i n" afilamından
.., .
"hayvanların karınlarından size bir a k ı ş, s ü z ü 1 m e vardır," şeklinde
hakiki veya "onların bu durumu, incelemeye, düşünm~ye, araştırmaya değer
. bir durumdur," şeklinde mec!lzi anlamda anlaşılmalıdır. Zaten bu ayet, kıssa
ayetleri içerisinde değerlendirilmeyip sadece arad~ki b'ağlantının tespiti
açısından zikredilmiştir.
kök harflerden türeyen ve ism-i fiiil siygasıyla 'd- b ir i s e b il
şeklinde kullanılan ayette32 ise, bu kelime ''yoldan geçip giden, yolcu",
anlamında kullanıldığı, böyle bir kullanımda ise,
kelimenin hakiki
anlamında kullimıldığı görülür.
Aynı
nakliyle oluşan ve Hz. Yusl!f döneininde rüya
gören kralın, gördüğü rüyasının ne anlama geldiğini yardımcılarına sorduğu
olayı anlatan ayette, 33 "ta' b ür it n" şeklinde geçen kelimenin anlamının,
"rüya YC?rumlamak, manevi=gözle görülemt;Jlen Şt;Ylerden, maddf güncel
sonuçlar çıkartmak, rüyaya kryas yaparak, . önemli ipuçları elde etmek,
günlük hqyata dair veriler elde etme" şeklinde anlaşıldığı açıkça hissedilir.
Bu konuda, Yazzr, "Suver-i hayaliyyeden . bir cibeti delalet bularak,
maverasındaki hakikate geç e b il m ekti r ki bunda en mühim nokta,
o hadisat-ı hayaliyyenin enfüsi olan haysiyeti ile afiiki olan haysiyetini
temyiz edebilmektir, "34 demektedir. ı.
Bu fiilin muzari
kalıba
İbret kelimesinin "iJ t i'a l" babına nakliyle hasıl olan "i'tibar" da
başka bir kullanım şeklidir. Bu kelime, ilgili ayette:;s yine,
'JP ı ibret
alın, ders çıkann, düşünün, kqfa yorun, muk.qyese edin, gibi manalara
gelmektedir. Müfessirler buradaki emri,. "kryas edin, göz önüne alzn';, 36,"aynz
cins iki Şt;Yden bilinenden bilinmt;Jleni elde etme" 37 veya "Te'accüb ederek,
mütte'ız (öğüt
30
31
alma) olmaktu·"38 şeklinde
açıklamaktadırlar
Şatıbi, Ebu. İshak el-Muviifakiir, IV Ci lt, (Terc:Mehmet Erdoğan), istarıbul, 1993, s. 3/390.
Mü'minün, 23/21.
.
N isa, 4/43.
Yusut: 12/43.
"Yazır. Hak Dini. s. 4/2864.
35
Haşr, 59/2.
3
° Cassfıs, Alıkômu'l-Kur'an, Beyrut 1405, IV, 49.
37
ibnü'l-Cevzi, Zôdü '1-mesir ji ilmi'r-refsir, Beyrut 1404, VI!I, 206. ·
38
Yazır, a.g.e. Vl,.4815.
32
33
·
Bir ictih<ıd Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 107
Burada· bir hususa daha işaret etmek gerekir ki o da kıyası hüccet
kabul edenledn kıssa sonlarındaki "ibret alın, ibret vardır, ta'bir edin" gibi
ayetlerle, kıssa içerisine dahil edilmernesine rağmen bazı açılardan benzerlik
arzeden, "mesel" ayetleri _kıyasın rn~şruiyetine delil kabul edilmiştir. Yusuf
(as) kıssasında iki defa bu kelimenin kullanılması ve Hz. Peygamber (sas)
dönemini = yakın tarihi·. anlatan ayetlerde de 39 bu şekilde bir ifadenin
kullanılması ise rnanidardır. Bu açıdan usul-i fıkıhtaki
"i'tibdr "
kelimesinin anlamlarına da bir göz atmak gerekir.
2. 2. 2. F ı k ı h U s
a
uI ü n d e
'İ' t i
b ar Kelimesinin A n I a m I
r.ı
cü r c d n f (v. 816/1413), i'tibar kelimesi hakkındaet-Ta'Jf/at'ında
"kzyasın ta kendisi= 'aynu'l-kzyds" v~ya "kzyasın menba'z" şeklindeki kısa
ifadeden sonra, "hakkında hüküm sabit olan şey/lerden, istenilen hükmü
Çıkarmaktır ve ona benzetrnektir" 40 şeklinde izah yapmaktadır. Usül
kitaplarında genellikle "kıyas"ın hucciyyetine delil olarak, özellikle ilk
sırada, "i'tibar ayeti" 41 • ile diğer ayetler 42 ve hadis-i şeriflerhı43 takdim
edildiğini görmekteyiz. P~e z d ev f (v. 482!1089), Usül'ünde, sahabe, tabiln
ve cumhuru fukaha'nın kıyası huccet olarak kabul ettiğini beyan ederken, bu
ayetlere istinad ettiklerini zikreder. 44
Hanefi fukahasından Cassds (v.370/980) ise, bu ayetteki "i'tebini"
emrinin 'vücub' gerektirdiğini ve bu ernirle 'kıyas' yapmanın vacip olduğunu
beyan eder. 45 Bunlardan başka, Ş f r d z. f (v. 476/1083)/ 6 Cü ey n f (v.
478/1085)/ 7 Gaz d l f (v. 505/1111)/8 R d z f (v. 606!1209/ 9 ve A m id i .
(v. 63111234f0 _gibi diğer alimler de, ilgili ayetlerdeki kelimeleri kzyas yapın
şeklinde anlarnışlar, buna karş_ılık, ibadet, ceza gibi hususlarda ise kıyasın
caiz olmadığına ancak, kıyasın şer'! bir delil olduğuna· kail olmuşlardır..
v
39
Mesela bkz. Haşr (59), 2.
°Cürciin1, Kitabıt 'ı- Ta 'rifiit,
41
4
Haşr (59), 2.
42
Beyrut 1983, s. 30.
·
·
N isa (4), 59, 83.
Tirmizi, "Ahkam", 3; Ebu Dayud, "Akd":i.
Bkz. Pezdevi, a.g.e, lll, 270.
·
·.
.
.
'
4
; Cassas, a.g.e, s. IV, 49; Zeydan, Abdülkerim, ei-Veclz ji (ısü/i'l-jiklı, Beyrut i"987. s. 178; HaliM. Abdülvehhab, iln!ıt
ıtsıili '/- fıklı, Kuveyt 1972, s. 31.
.
46
- Bkz. Şi razi, el-Liima · ji-ıtsıt!rl-jiklı, Beyrut I 985, 1, 98.
47
Cüveyni, ei-Bıtrlıiinjiusıili'l- fıklı, (<ahire 1418.
48
Gazali, ei-Mustasfii, Beyrut 1413, s. 328.
49
Bkz.Razi, el-Malısıtl, Riyad 1400, V, 38.
;o Bkz. Am idi, el-i/ıklim ji ıısıili '1-a/ıkiim, Beyrut, 1404, s.4(9.
43
44
1'08
Dr. Abdullah ACAR
Şatzbi
de, "i'tibar"
ın
bunlardan ilkinin "k ı y
a s"la eş anlamı olduğunu, diğerinin ise, 'ibret alma' manasında olup. 'bir
şeyden
k e n d i n e
p a y çıkarma' şeklinde ifade edilebileceğini
belirtmektedir. 51 Haydar ijendi de, Haşr Suresi, ikinci ayetinin nüzul
sebebini uzunca anlattıktan ve tefsirini yapıktan sonra, "İşte, kıyasin
hucciyyetine kitaptan delilimiz, bu ayettir, der ve 'i'tibar'ın üç manasını
iki
manasının olduğunu,
J
"
j
a
şöyle açıklar:
a-Bir şeyi nazirine ret veya irca' manasını mutazammındır:
Siz
bir şeyi nazirine red veya irca ediniz.Yani bir şeyip. naz!rinde sabit olan
şeyle hükrnediniz,
manasını rnutazarnrnm olur ki kıyas dahi bunu
rnütenavildir.
b-İtti'az
manasma gelir ki, bununla insan rnutte'ız ve rnütenassıh olur:
Siz bu vak'adan ibret alınız, rnütte'ız olunuz ki, kıyas da zaten bu mana da
vardır. Aycttc ernrin başındaki "fa" harfi 'ta'lil' için konulmuş olup Beni
Nadir Yahudilerinin, dünya malına güvenmelerinin a.kıbeti ve hezimetlerine
'i'tibar' la emrederek, cezaya düşenierin halinden ibrct alıp, onların
hatalarma düşmeyin dernektir ki, kıyasın içinde bu mana da vardır.
c-'U b ı1 r ve t e c a v ü z manasma gelir: Çünkü,
fer'in hükmüne intikal ve 'ubur (geçiş) vardır." 52
aslın
y
B
z
u
ıı,
hükmünden
Kelimenin kökünde bulunan
'"geçme, geçiş" anlamı hakkında
Yazu·'ın şu görüşleri, bu kelimenin fıkıh usulünde kullanılışı hakkında bize
ipuçları vermektedir: "İbret almak diye hülasa ettiğimiz "i'tebiril" emri.
meşhud olan bir rna'lilrna dikkat edip, ondan rneçhulu
bilmeye intikal
eylemek demek olur. Bu da usul-i fıkıhta 'kD'(i"s' dei:ıilen, istınbat usulünün
ta . kencUs..idir. Onun için fukaha bu emirden kıyasın hucciyyetine istidlal
eylem işlerdir. ·~ 53
tc:
Ş<
a:
u:
V<
ni
aı
Bütün bu açıklarnalardan,. kıssaların İslam Hukuku açısından da !:)'jr
b<
takım amaçları ve gerçekleştirdiği/gerçekleştireceği hedeflerinin var olduğu.
ta
ciolay;sıyla._. hüküm çıkarmada kaynak olarak kullanılabileceği sonucuna
hı
. uİaşılabilir. Bu durumda, kıssaların sadeec "edebi" açıdan Kur'an 'da y.cr
almad.ığ_ını ve ·:kzssalardan ibret alınması gerektiği, 'ibret alma/c' demenin
di
ise,
'hükmi~
olandan hükmü olmayan hakkmda, sonuç elde etme/c'
şe/dinde
aı
bı
bi
'
Şi\tıbi. el-Muıiri[akcit (tre. Mehmet Erdoğan), İstanbul 1994, lll, 390.
Büyük Haydar Etendi, Usıil-i Fıkıh Dersleri, İstanbul. ts. (Üçdal Neşriyat), s. 354 .
:u Yazır, a.g.e. IV, 2865.
51
52
:H(
--"
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları ı 09
.fikıhta anlaşıldığı
ve en önemlisi, "ibret" le qyn1
kelimelerin genellikle kzssalann sonunda kullanıldığı,
anlamı
içeren diğer
dolqyıslJila, kzssalarla
.fikhın sıkı irtibatının olduğu anlaşzlmaluadzr. İşte, fıkıhta
böylesine önem
arzeden kıssaların İslam Hukuku ile irtibatları ve fakihlerin bu konudaki
görüşierinin bnfnmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
2. 3. KISSALARIN
· İRTİBATI
2. 3. 1.
Kıssalan
İ SL A M
Anlamada
HUKUKU
Düşülebilecek
FIKIHLA
Hatalar
Kıssaları
anlamada hatalı yol takip etmeye ve dolayısıyla kıssaların
yanlış aniaşılmasına sebep olabilecek bazı dururnlar ortaya çıkabilmektedir.
Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
lügavf olarak anlamak, mecazını düşünmemek Kur'an'da
kelimelerin "hakikat" veya "mecaz!" anlamlarının olduğu
tarafından dile getirilmiş, "ziknı'l-hal iradetü'l-mahal" ya da
"ziknı'l-mahal
iradetü'l-hal"
tarzında
misallerin
bulunabileceği
54
belirtilmiştir.
Risalet asri ve daha sonraki asırlarda da insanlar, Kur'an'ı
bütün yönleri ile ele alıyorlar ve yaşıyorlardı. Onda insanlar için örnek olan,
tamamen hayır ile vasfedilen bildirilenleri, vasat, ifrat ve tefritten uzak bir
şekilde anlamaya. çalışıyorlar, bütün yokuşları Kur'an'ın muciz tesiri ile
aşmaya çalışıyorlardı. Ancak, insanlar ile risalet arasındaki zamqn
uzayınca, diğer anlayış ve izah unsurları ve vasıtalarının ya.nısıra "lügat"
ve "l.afız" dönemi başladı. Bu lügat dönemi o kadar gelişti ki, bazılarının
nazarında diğer anlayış vasıtalarını da geçip, anlama ve açıklamada yegane
araç haline geldi. Böylece lügata dayalı harfi düşünce doğd:u. v.e gelişti. Hatta
bazısı, zaman, mekan, tarih ve hayatın akışı çerçevesi dışında amel eden bir
takım etkin adamlar yetişti. Onlardan bazısı ümmetin uyanışını engelleyen
hususları, daha da çok artırdı. Bütünüyle İslam'ı, İslam Tarihini şekileiliktc
aramaya başladılar ki, bunlar arasında en meşhurları Zahirilerdir. Bir çok
düşünce ve tezlerini, v.ukuu imkansız olan şeyler üzerine bina ettiler. Oysa
bu, normal dünya hayatinda bile imkansızdır. Çünkü, onlar islamı, bir toplum,
bir ümmet ve bir medeniyet meydana getirmesi mümkün olmayan lügavl ve
1-
Kıssalarz
zikredilen
usülcüler
;, Gazziili, ei-Muswsfii, l, 84.
ll O Dr. Abdullah ACAR
.lafzı k.alıplara (şekilciliğe)
ve bireysel ibadetlere indirgediler. 5s Şu halde, hem:
Kur'an'ın l;>ütünü hem de kıssalarda zikre.dilen kelimelerin lügavi
manalannın ·önemi ·yanında, onların ilk dönemlerde nasıl anlaşıldıkları ve
dini ıstılahlannın bilinmesi gerekir.
2- Zorlaina tifşir ve yorumlarda bulunmak: Kendisiyle İslam gerçeğinin
kötülendiği, kavrarnların hatalı kullanıldığı, İslam'ın dar bir .çerçeveye
hapsedilerek onun temel amaçlanndan uzaklaştınldığı, tıpkı batıl ehlinin,
İslami olmayan bir şeyi İslamiymiş gibi göstermesi, önceleurnesi gereken şeyi
eiteleyip, tali olanlan öne almaları gibi "hatalı te'vil", "fasit istidlal" ve
zorlamalarla kıssaları kendi çıkarlarına alet etmek, Kur'an'ın ruhuna ve
İslam'ın temel ilkelerine aykırıdır.
Kıssalarda gerek helak olan ~avimierin, gerek uymak zorunda oldukları
şeriattan kopçın toplulukların
ve gerekse doğru yoldan sapan grupların büyük ·
bir kısmını şüphesiz hatalı te'vil he_lak etmiştir ki, bunlardan en meşhurları
Yahudilerdir. Onlar "Tevrat'taki · kelimeleri ye~lerinden #.aydırarak
.değiştirir/er. 'Eğr:r size şu verilirse alın, verilmezse sakının' derle1~ ... "56
Onların, işlerine gelmeyen Tevr~t _ayetlerinin yerlerini değiştirerek veya
yanlış te 'villerle hüküm verdikleiini ayet açıklamakta dır. . ·Bu ayet in
devam ında, "Allah bir kimseyi şaşkınlığa düşürürse, Sen Allah 'a ·karşı onun
lehine bir şey yapamazszn ... " buyrulması ise, ayetlerin yerini değiştirmenin,
mamilarını kendi' h eva \~e hevesin~- göre yorumlarnanın,. "şaşkınlık ve ona hiç
kimsenin hatta Peygamber'in bile yardımının olamayacağinzn açıklanması",
Kı.ir'an.ayetle~inden d~ rastgele ve işine gelecek şekilde hüküm elde etmenin
caiz olmadığının beyanıdır.
Bu durumda manası kolaylıkla aniaşılamayan ayetler ve özellikle
ayetleri karşısında müslümanlara şu görevler düşmektedir:
kıssa
a- Manası aniaşılamayan kıssalarda tevakkzif etmek. Gerçekten sahih
.
ve sabit olduğu konusunda asla şüphe olmadığı için, kıssa kelimesiyle
isimlendirilen yaşanmış tarihi· olaylar ilk bakışta manası anlaşılamasa bile
p"'eşinen . reddedilmemelidir. Zira ilim sahipleri, ümmetin selefi tarafından
<ieğerlendirilen kıssalar ve onlardan elde edilen.liükiiinlere hüsn-u zann bes- ··
.leyerek, ilmeve ictihada olan saygıyı göstermişlerdir. Muhayee, kefalet,·cu'ale.
akidlerinin meşruiyeti konUsunda, alimierin kıssaları delil olarak kullanması,
55
56
Gazziili, eı-Muswsfii, ı. 2 ı vd.
Maide (5), 4 ı.
·Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları l l l
hiçbir akl-ı selim sahibi tarafından· tenkid edilmemiş. yanlış veya isabetsiz
oİduğu belirtilmemiştir. .Mesela·, Hlzır'ın bir çucuğu öldürmesinin sebeb-i
hikmeti beşer tarafınd~ın kavranarrüıdiğı gibi, bir peygamber olan Hz. Musa
tarafından bile anlaşılamamaktadır.
Kıssalarla amel edilirken hukuk 'bilgisine sahip olmak. Kur'an,
köklü bir kaynağı olunca, fakihlerin fıkıh ilmini iyi bilmeleri gerektiği
gibi, onunla alakah diğer ilimleri de iyi bilmeleri gerekir.· Bunl~ra .kısaca
ictihad ehli denilebilir, ·
b -
fıkhın
c- Kıssalardaki muhatablann {yi tespit edilmesigerekir.
bulunan bazı hukukf te!mihlerin teşrf' amaçlı olup
olmadıklan tespit edilmelidir ki, bunlar ancak diğer muteber nasslar vrya
ictihadlayapılabilir.
d
-Kıssalarda
. e - Kıssalarla ulaşılan -hükümlerin, kat'iyyet slfatz .kazanmış şeriatın
genel makşatlanyla çeliŞmemesi gerekir. Çünkü hükümler, bir ya da iki
nassdan alınmaz/ar. Aksine, birarajagetlrilmek s.uret{yle yakfn !fade ı eden ·
nass topluluğundan alırlar:
Hakkinda kesin hüküm bulunan meselelerde kıssalarla amel
edilmemelidir.
J-
Yukarıda
özet olarak sunduğumuz bu maddelerden. hareketle, hangi
kıssaların hüküm· çıkan:naya elverişli oldukarını genel ilkelerle tespit etmek
istiyoruz:
2.
4;
İSLAM ·HUKUKUNDA
KI S SALARDAN
FAYDALAN MA
ŞARTLARI
İslam Hukukçuları, kıssa
ayetlerinden istinbat ettikleri hükümleri bazı
temel ilkelerden hareketle elde ettiklerinde şüphe yoktur. Buradan hareketle,
İş_!am hukukunda hangi kıssanın huccet olarak kullanılabileceği hakkında
ip~çları tespit edilebilir. Biz de Kutan'ın anlaşılmasında önemi haiz bulunan
lafızların delaleti gibi usul-i tefsiive usUl-i fıkıh kaiçielerinden yola çıkarak,
kıssaların sahih şekilde anlaşitması ve hangi kıssaların huccet olabileceği
konusunu incelemek istiyoruz. Aksi halde, bazı kıssalardan, özellikle
"kalplerinde eğrilik bulunanlar için" islam'ın ruhuna ters hükümler de elde
etmek mümkündür.
ll 2
Dr. Abdullah ACAR
Öncelikle, hakkında sarih nass bulunan konularda kıssaların ne
lafızlarından ne de mefhumlarından istifade edilebilir. Kısmen hüküm koyma
yetkisi bulunan· veya .Kur'an'ın hükümlerini tebytn eden Sünnet tarafından
vuzuha kavuşturulan hususlarda ise kıssalar tiilf delil olabilir. Öte yandan,
kıssalardaki hükümterin şer·ı nasslara aykırı olmarnası da önemli bir .
konudur. Yine, kıssalarda anlatılan hadiselerin kabul ya da red edildiklerine
delalet eden kafinelerin de dikkate alınmaları gerekmektedir. .
Şimdi,
kıssalardaki
çalışalım:
bu prensipleri maddeler halinde ve örneklere açıklayarak,
hükümterin hangi çerçecede anlaşılması gerektiğini izah etmeye
·
ı- Kıssalardaki
K e r i m ' in diğer sarih
alıkarn ayetlerine aykırı olmamalıdır: Kıssaların tahrif, istismar ve hatalı
te'vilden uzak olarak, isabetli bir şekilde anlaşılabilmesi için yapılması
gereken şeylerin en önemlisi; haber verdiğinde doğruluğu, hükmettiğinde ise
adaleti kafi olan Kur'an ışığında ve onun Rabhani rehberliği çerçevesinde
anlaşılmasıdır. Nitekim ayette, "Rabbinin sözü lıem doğrulukçq., lıem de
adaletçe tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek lıiç l?.imseyoktur. o
işitendir, bilendir"57 buyurulmaktadır. Çünkü ~ur'an, İslam kültürünün ruhu,
binasının ternelidir. Kur'an, İslam'daki her kanun için kendisine başvunılan
bir temel dayanak mesabesinde olup, onların esası durumundadır.
hüküm K u r ' a n -
ı
Bunun içindir ki, Kur'an'ın rnuhkem ayetlerine ve açık belgelerine
rnuarız gibi gözüken her şey, yine önce onun süzgecinden geçirilrnelidir.
öyleyse, kıssalardan elde edilen hükümterin Kur'an'ın mhuna
aykırılıklarının tespitinde yine kendisi en iyi rehberdir. 58 Şayet bazı insanlar
Kur'an'dan ve kıssalardan onun ruhima aykırı bir şey elde ediyorlarsa, bu
dummda ya Kur'an'da çelişki olmalıdır ki bu muhaldir 59 ya da bizim
anlayışırnızın doğru olmadığı veya çelişkinin h_a.kiki değil, vehme dayanmış
olmasından olabilir. Bunun içindir ki, müslüman bir kadının gayr-i ruüslim
bir erekekle ~vlenemeyeceği konusunda sarih ayetler varken, Asiye
annemizin Fir'avn'la evli oluşunu anlatan ayetler delil olamaz. Her ne kadar
Fir'avn döneminde inanan bir kadının müşrikle evli olmasına vurgu
olabilirse de, artık Kur'an, müslüman bir kadının rnüşrikle evlenmesi bir
yana, ehl-i kitap erkekle bile evlenmeyi yasaklamıştır.
7
; En'fını (6) 115.
;s Geniş bilgi için bkz. Albayrak. Halis, Kur'an 'm Kur'an'la Tefsiri. Ankara 1988.
9
; Bkz. Bu kitap içinde asla şüphe=çelişki olmayan kitapıır. Bakara (2), 2.
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 11 3
Bu madde, "qyetler arası ilişkilere dikkat etmek ve siyak sibak'a riqyet
etmek" şeklinde de özetlenebilir. Çünkü, "ayetler arası bağlantının tesbiti,
Kur'an'ı anlamada önemli bir öğedir ve. Kutan'daki ·konu bütünlüğüne
ulaşma ve muayyen bir konuyu bütün yönleriyle anlayabilmenin en mühim
yoludur ... "60 NitekiU:, fakihler ayet ve hadisierin sadece zahir manalarma
itibar etmemişler, onların sebeb-i nüzulüne, sebeb-i vürı1du!la ve ilgili olduğu
diğer ayetlere, umumi veya husust oluşu vb. konulara oldukça dikkat
etmişlerdir. Bu · konu ile ilgili ciltler dolusu usül kitapları meydana
getirmişlerdir. 61 Kur'an'ın bir parçası olan kıssalarda da, bu hususlara dikkat
etmenin zorunluluğu aşikardır.
Kıssaların lafız ya da mefhumundan elde edilen hükmün, a k s i n i
ifade eden sarih nass bulunursa, bu hüküm geçersizdir. Çünkü bu hüküm
diğer sağlam ·nasslara muhaliftir.
Mesela; mü'min olan A s i y e
62
validemizin Fir'avn ile evliliği ile Hz. Lut'un (as), kendisil).e gelen meleklere
ilişrnek isteyen kavmine, belki de son çare olarak söylediği "f:y
Milletim 1
işte kızlamn,
onlarla evlenin bu sizin için daha helaldir, daha temizdir"63
ayeti, ilk okunduklannda, inanmış kadınların müşriklerle evlenmeleri için
huccet olabileceği intibaını vermektedir. Ancak bu durum, sarih ayetleri yok
saymak demek olur ve hakkında kesin hüküm bulunan bir meseleye muhalif
olur. Çünkü Allah (cc), ön c e müşrik kadın ve erkeklerle evlenmeyi, "İman
etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmryin. Beğenseniz bile, imanlı bir cartye,
müşrik bir kadındin daha tyidir. İman etmedikçe müşrik erkeklerle de
kadznlannzzz evlendirmqyin. Beğenseniz bile,· inanmış bir lcöle müşrik bir
erkekten daha tyidir... "64 ayetiyle "umumi" şekilde yasaklamış, daha s o n r
a
müşrikler arasından
kitabı
ehl-i
"tahsis" ederek, böyle
kadınlarla
evlenilebileceğini, " ... Mü'min kadınlarla ehl-i kitap olan kadınlardan jffetli
olanlan, mehirlerini vermeniz, namuslu olmaları, zina etmemeleri ve gizli
dost tutmamatan şartıyla evlenmen iz helaldir... "65 ayctiyle açıkça beyan
etmiştir.
Bütün
evlenınesini
60
61
61
"
3
İslam
caiz
alimleri de
"müşrik"
görmemişlerdir.
66
bir erkekle
müslüman bir
kadının
'
.
.
Hz.Lut'un (as) kendi kızları veya kendine
Iş ıcı k. Yusuf. Kur'iin'ı Anlamada Temel ilkeler, Ankara 1997, s. 5 ı.
Serahsi. Usıil, 1, 124 vd; Gazfıli. e/-Mustasfo. ll, 32 vd; Am idi, el-1/ıkiim. Il. I 81 vd.
Kurtubi. a.g.e.. XI. 19~.
H üd ( I I). 78.
"" Bakara (2 ). 221.
65
Maide (5}, 5.
"" Serahsi. e/- Mebsıit, Xl. 102; Kfısfıni, Bediiiu's-saniii'. Beyrut 1974. ll, 31 1; Özel. Ahmet. .. E/ıl-i kiıap". DİA.
. 1 ·14. · ..Dr. Abdullah ACAR
inanan. kavminin kt.tlarıyla evlenmelerini istemesi ise, şeriatını ilgilendiren.
bir durwn olmalıdır. önun şeriatının devam edip etmeçiiğine dair bir bilgi
olmadığı~a ve o sözü söylediği. andaki zor şartlar ·göz önüne alınırsa, bu
kıssadarı-;höyle bir sonuç çıkarılamaz.
Çü~kü Lut (as), inanmamaları ve livata yapmaları sebebiyle, kendi
'
.
kavmint kız verıniyordu. Ancak, bütün çıkış yolları tıkanınca ve I.<endisine
gelen i}iisafirlerine de kavminin kötü muamele ·yapacaklarını anlayınca,
kendi kızlarının . kafır kavminin erkekleriyle evlenmeleri konusundaki
yasaklayıcı tavrından vazgeçerek ehven-i ·şerri tercih etmek zorunda kalmış
olabilir. O'nun: ş~_riatı~da mü'min_ p~r kacİıhıri.. ~üşrikle evlenmesinin helal
olma ihtiJilali de vardır. Belki de bu sebeple İslcım'ın ilk dönemlerinde de bu
caizdL Nitekim Peygamberimiz (s.as), kızı Zeyn;p'i (ra), o sıralarda müşrik
olan Ebü'l-As. b: .er- Rabi' ile evlendirJ.!liŞti. Daha sonra Bakara, 2/221. ayet.
İıazil olunca bu hüküm değiştirildi. 67 ·Hz. Peygamber'in bu uygulaması:
hakkında kesin nass bulunmayan meselelerde veya "m~kfıtun .anh ·hüküm
belirtilmeyen konularda adet ne ise ona tabi olduğu şeklinde
yorumlanmaktadır. Bununla birlikte sarih ayetler nazil olunca, bunlara
aykırı uygulamalar değiştiriliyordu.
1
~-:
Aynı şekilde,
evli
olmalarına rağmen
ettiği,
... "
Nuh ve Lut'un (as) ikisinin
68
iman etmedikleri, ancak
"Allah inkar edenlere, Nuh 'uri
ayetJnden
harumlarının da peygamberle
kansı
onların
ile Lut'un
bu
evliliğe
kansım
devam
misal verdi
anlaşılmaktadır.
Bahsedilen bu iki peygamberin, Allah'a inanmayan kadınlarla evli
olmalan da, mÜslümanların örnek alamayacağı bir durumdur.. Müslüman
kadınlar, gayr-i müslim biriyle evlenct:ekse, · ayette belirtildiği -giqi, sadece
ehl-i kitapla evlenebilir. Bu meselede konulan fıüküm kesindir. Belki, onların
şeriatında Aliah'iı inanmay?n kadınla evlenme~~ -~Üsaade edilmiş olabilir.
En önemlisi, bizlm-;önderimiz Hz. Peygamber'in aynı anda dört ka&ından
fazla kadınla evli oluşu, Kur'an'da h a li sa te n ·le k e = sana özel
denilmiş ve ayetin devamında diğer mü'minler, "m i n d u n i' l- m ü'm i n i
n" 69 denilerek,. açıkça bu uygulamadan "hariç " tutulmuşsa, yani, evliliğin
kemiyeti . (sayısı)
konusunda bile, biz kendi Peygamberimizi örnek
alamıyorsak, Nuh. ve Lut'un (as) evliliklerinin keyfiyetin! zaten örnek
.
67
68
69
Kurtubi, el-Cômi'. XIV, 122.
Tah ri m (66), 10.
Ahzfıb (33), 50.
B(r ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 11 S
alamayız. Onların
inanmayan kadınlarla evli olmasının bizim için başka ibret ·
yönleri vardır ki bu da peygamber hanımı bile olsalar, ahirette onların
. sahipsiz/şefaatsiz . kalacaklarıdır. Bu· durumda, bir kimse atalarının·
peygamber soyundan· gelmesiyle, dindar olmasıyla övünmesi, ona ne
dünyada ne de ahirette bir· fayda sağlar.. Yine, As iye annemizin ayette
belirtilen duası, müslüman bir kadının, zengin olmasına rağmen ı:nüşrik bir
kocanın yanında rahat olmadığı/olamayacağını ifade etmesi ve .bir kadırün ·
müşrik bir kocanın yanındaki psikolojisini tarifi bakımından önem
arzetmektedir. ·:l3u da, müslüman kadınların gayr-f müslim erkekle berciber
yaşamalarındaki zorluğu ve onlarla evliliği meneden ayettekF0 .yasağın.
sebeb-i hikmetinr ifade etmektedir. Öyleyse, kıssalardaki anlatılan bir olay, '
_ilıanan kadınların inanmayan erkeklerle evlenemeyeceklerifl:in . gerekçesin( ·
:~içıklamakta ve: ner kıssanın mutlaka ders çıkarılacak bir yönü bulunduğunu' .
:~rtaya koymaktadır. .
"Ayetler
arası
irtibata dikkat etmek"
şeklindeki
genel kaideyi,
h·er
ayet için geçerli kılmakla birlikte özellikle kıssa ayetleri için de geçerli
· kılmanın ve işi ehline bır~ kınanın zorunluluğu aşikardır. Ayetler '·arası
ilişkiye dikkat etmeden yapılan bu tür fstidlale, İslam alimleri, 'fasit istidlô.l"
demişlerdir. . Dolayısıyla, hükmü nas~la belirtile!l ve sınırları çizilen · bİr
meselede kzssalarla amel etmek caiz değildir. Hele hele, kıssa ayetlerinin
·veya kıssaların tamamını~·. ucundan kıyısından koparılarak, · siyak
. sibakına bakılinadan, işine gelecek şekilde fetva vermek, dinen asla caiz
olmadığı .gibi ahlaki de değil,dir. Aksi halde, Yahudilere. hi~aben söylene~. ·.
.ve .
"Yoksa siz, Kitab'zn bir kısmina inanıp .bir kısmını inkar· mı ediyorsunuz?
Sizden öyle davranan/ann C.ezasz dünya .hqyatznda rüsvqylzk,- kzyamet
gününde ise en şiddetli azab~ itilmektir... "71 ayetinin muhatapları arasına
dahil olunmuş olur ki, kıssala!ın Kur'an'ın ışığında anlaşılınasına yine kıssa
ayeti delil kabul edilmektedir. ;
2. S a h i h S ü n n e t 'le kesin hükmü bildirilen hususlarda da
kıssalarla amel edilmemelidir: Kıssalann doğru bir şekilde anlaşılması
gereken şeylerden birisi de; Kur'an-ı Kerim'i tefsir ve beyan
yani onun mücmelini tafsil, mübhemini tefsir, umümu~u tahsis ve
. mutlakını takyid ettiği üzerinde karar kılınmış olan Sünnet'in. hakemliğine
. başvurmaktır. Çünkü, hadis-i şeriflerin'Kur'an'ı anlamada ve yorumlamadaki
için
yapılması
ettiği,
70
71
Bakara (2). 221.
Bakara (2), 85.
116
Dr. Abdullah ACAR
etkileri ve katkılan ,tartışmasızdır. Sünnetin, bilhassa ibadet ve muamelat
konusundaki bir çok ayetin anlaşılması ve hayatta uygulanmasını
göstermesi yanında, Kur'an'a tabi bir teşri' kaynağı olarak, bazı konularda
müstakil hükümler koyduğu da bilinmektedİr. 72 Deniz hayvanlarının
ölüsün ün helal olup olmadığı, "Onun suyu temiz, ölüsü de helaldir, " 73
hadisiyle vuzuha kavuşmuş ve bu konuda Sünnet bağımsız hüküm koyarak
bir· probl~mi halletmiştir. Aslında bizim söylemek istediğimiz Şey, kıssa
ayetlerinin anlaşılmasında da "Sünnet'in belirlryici" ·olduğu ve kıssalarla
ulaşılan hükiimlerin SüQnet'e aykırı olmaması hususudur. Mesela; aşağıda
zikredeceğimiz kıssa ayetlerinin tam olarak ne ifade ettiğini anlayabilmek ·
için Kur'an ve Sünnet'e başvurmak gerekir.
"Hz. Yusll:fu (as) Mzszr'da satın alan adam kansına dedi /ci; 'Ona
değer ver ve güzel bak! Belki bizeJaydasz olur vrya onu evlat ediniriz... " 74
ayeti ile "... Firavun 'un kansz, bana da sana da gözbebeği olacak bir çocuk.
O'nu öldürmryin, belki bize birJaydasz olur, ya da onu evlat ediniriz, dedi"'~'
ayetinde "ev 1 at e d i n m e" den bahsedilmektedir.
Siyak
ve
sibakında,·
evlat edinmeyi kötüleyen bir ibare
bulunmamasından ötürü, bu ayetler ilk okunuşta o dönemlerde "evlat
edinmenin" meşru olduğunu, dolayısıyla evlatlık almanın İslam'da da meşru
olabileceği intibaını uyandırmaktadır. Aslında, ilahlık davasında bulunan
Fir'avn ile, inanmadığı ayetlerde açıklanan Mısır Aziz'inin evlatlık
konusundaki uygulamalan müslümanlar için örnek olamaz. Her ne kadar
Hz. Musa ve Hz. Yusuf'tan bahsediliyorsa da onlar henüz küçük bir çocuk
oluP. peygamber değildirler.
bakarak, "Kur'an 'da evlat edinmek anlatılmış ve
zemmedilmemiştir, Öylryse, evlatlık alınabilir" gibi hatalı bir
kı)!asla
sonuç/hüküm çıkarmaya kalkışılıp; aynı. kg_nu ile ilgili " ...Allah sizin
evlatlzklarznzzz öz oğlunuz kzlmadz, bu sözleisizin uydwmalannzzdzr'/16 a y e
t i ve "Kim babasından başkasına nesep iddia ederse, . o lcimse cennet
kokusunu alamayacaktzr. Halbuki cennet kokusu beş yüz yzllzk yoldan
Bu ayetlere
72
73
7
'
75
7
''
SuyGti,/rkiin, ll, 175; Zeydan;. ei-Med!ınl, s. 170; Ebu Zehra. n. g. ·e. s. 92.
Ebu Dfıvüd. "Taharet", 41; !i mı izi, "Taharet", 52.
Yusuf(l2), 21.
Kas as (28), 79.
Alızab (33 ), 4.
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları l l 7
hissedilir"77 h a d i s i görmezlikten · gelinirse, elde edilen hüküm ayet ve
hadisiere
zıt
bir hüküm
olacağından
geçersizdir.
Aksine bu ayetlerden, evlat edinmenin c a i z o l m a d ı ğ ı sonucu
çıkarılırsa,'bu daha doğıı,ı bir hukümdür. Çü.nkü, H_z.Yusl!fu satın alan azizin
kavmininAllah'a inanmadıkları, " .. Şüphesiz·ben Alla h' a i n ·an maya
n bir kavmin dininden uzaklaştzm ... " 78 ve " ... çok tann mz daha tyi? yoksa
a
gücüne karşı durulamaz olan tek Allah mz? Sizin A ll h ' z b z ra k zp t
a p .t z k l a r z n z z, sizin ve atalannızzn uydurduğu s ô" z d e i l a h lardan
başka bir şry değildir... " 79 ayetlerinden anlaşılmaktadır. Bu durumda,
Allah'a inanmayanların uygulamalarının "ictihad kaynağı" olarak
kullanılamayacağı
ve bu ayetlerin bizi de bağlamayacağı aşikardır. Kur'an'da
Fir'avn dönemindeki evlatlık uygulamasına atıf yapıl!fiası mümkün olmakla
birlikte, ayetlerde kendisinin açıkça ilahlık davasında olduğu bildirildiğine
göre, 80 onun uygulaması da müslümanları bağlamaz.
Öte yandan, evlatlık İslam'da h u k u k e n yasaklanmış olmasına
rağmen a h l a k e n tavsiye edilerek çocuğu olmayanların ihtiyaçlarının
giderilmesine müsaade edilmiştir. Kendi nesebine geçirmeksizin koruy1ıcu
aile mahiyetinde, bir çocuğu belli bir yaşa kadar yedştirip, oİıun bütün
ihtiyaçlarınİ karşılamak dinen ve ahl~ken .övülrnüŞtür. Nitekim, ."Hz. Aişe
validemizin çocuğu olmadığı için, kardeşi Muhammed'in yetirn
kızlarını/yeğenierini büyütmüş ve onların malından zekat vermediğini" 81
anlatan hadisler mevcuttur.
Kısaca
evlat edinmenin İslam'da yasak oluşu, m .ah re m iye t, .ha
1 v e t ve m i r a s şebebiyledir, denilebilir. Kız çocuğu büyüyünce erkeğe
(babalığa), oğlan çocuğu da kadına (analığa) mahrem olm~ktadırlar.
Evlatlık olayını anlatan yukarıdaki kıssa ayetleri incelendiğinde bazı i
p u ç 1 a r ı sezilmektedir: Hz.. Yusz!fıın evlat edinildiği kesin olmamakla
birlikte aynı çatı altında yaşamalarından dolayı evin. hanınıının ona ilgi
duyması-,- islam'a ·göre evlat · edmmede mahremtyecprensibinin önemini
·göstermekte, dolaylı şekilde ·de olsa, evlatlık müessesinin zamanla husumete
dönüşebileceğine işaret etmektedir. "Eğer Allah 'zn burhanını görmesrydi o
da ona yönelmiŞti" ayeti, peygamber adayı da olsa; nefsine uyabileceğini ·
n İbn Miice, "Hudud", 36.
78
Yusuf(l2), 37.
Yusuf(l2), 39-40...
so Bkz. Niizi'iit (79). 24.
79
81
•
Muvatta, "Zekat", 10.
ll 8
Dr. Abdullah ACAR
göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Hi. Musa da babalığı sayılan
Fir'avn'la geçinernemiş ve saraydan ayrılmakzorunda kalmıştır. Kısaca, Hz.
Yusuf analığı ile, Hz. Musa da babalığz ile geçinememişti. Evlat edinrnede
.· kan bağı olmadığı için, başlangıçtaki duygusal ana-baba-evlat ilişkileri".,
zaii).an ilerledikçe, yerini tamir edilmesi mümkün olmayari hadiselere'
bırakabileceğt_ .ilgili ayetlerden anlaşılmaktaçl.ır. islam'da evlat ~dinmenin.···
yasa~lanmasrhda, bunların ·da etkili olduğu tahmin edilebilir.
Öte ya_ndan, ayetler'in birinde k? ca (Aziz), kar ı s ı ndan Hz. Yuslfla
· · iyi davranmasını istemekte; diğerinde ise k a d ı n (Asiye),
k o c a sı
. Fir'avndan Hz. Musa'ya iyi davranmasını istenmektedir. Kanaatimizce bu
durum, . ister kadın ister erkek olsun, evlatlık alınanlara kötü muamele
edilebileceğini,
zulmedilmemesi
Dikkat
dolayısıyla,
yukar:ıdaki
şartlada
evlatlık
alınanlara
gerektiğine işaret etmektedi~.
edilirse,
ayetlerde : sadece
erkek
çocuklarının
evlat
ed~nilmesinden bahsedilmektedir. Buna bakarak, sadece erkek çocukları
evlatlık alınabilir de denilemez. Mü~aade edilen şartlarla, kız ya da erkcl<..
çocuğuna bakılabilir .
.. Hadislerin, kıssaları açıkZayişma ve tdhsis edişine bir örnek daha
ven~Üm: Hz. Meryem, Hz. İsa'yı dünyaya getirince kavmine şöyle söyleme_ı>l ·
.-erritedilir: "Eğer birine rastlarsan, be~:z Allah 'a oruç adadim, bu gün kimsejle
konuşmayacağım, de"82 Bu ayette Hz. Me1yem, Allah'a "kç:ınuşmama
·· adağında" bulunmaktadır. Cassas,. "Bu ayete göre, konuşmayı terkedip
susma fiilinde, Allah'a bir taat ve kurbiyet, yakınlık vardır. Eğer öyle
olmasaydı,. Hz. Meryem'e böyle bir adakta bulunması öğretilmezdi. O
dönemlerde oruç tutanlar konuşmazlardı. Ancak Hz. Meryem'e bu kadar
··konuşma izni veri~miştir. Çünkü Hz.. Zekeriya, çocuğu olacağına dair bir
işaret olmak üzere üç gün 83 konuşmaktan -men edilmiştir" şeklinde bilgi
verilmektedir. 84
Hz. Meryem
kıssasını
okuyan· bir kimse, "Ben de Hz. Meryem gibi
konuşmayacağım" · diye adakda bulunsa veya yemin etse, bizim dinimizde
buna cevaz verilmemesi, yine hadisle sabit olmuştur. Böyle yemin eden bir ·
kişiye Hz. Prygamber (s as): "... Ona gidin ve söyleyin, konuşsun, gölgelensin,
•
·
82
Meryem (19), 26.
83
Al-i İmran (3), 41.
84
Cassas, a.g.e•. V, 45, 46.
.
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları l l 9
otursun ve bu şefr-ilde otucunu tamamlasın, " 85 buyurmuş ve böyle bir
davranışı caiz görmemiştir. Dolayısıyla, kendi yaniışına Hz. Meryem 'in veya
ba_şkala~ının hareketir'fi':d.e_lil getirmek isabetli değildir. :. :· · ·
ffz_;Peygalnber ta~~İ'i.~drurNecrari'~ görevl(olaiak gön~erile~·: Muğire b.
Şu'be or~da yaşadığı olayı"şöyİe anlatmaktadır: "Ben orçıya varınca, oradaki
hıristiyan halk 'Sizin Kital;>_İ~\zda HJ!. /Vf~jyem·~. 'Ey fiatıili'un kız!cçr.rdeşi' 86
diye hi tab ediliyor. Bu nasıl olur? Çünkü Hz. Musa ve' Harun', İsa'dan' çok
önce yaşamışlardır" diye bana soru ~or_dular. Ben Medine'ye geri gelip, Hz.
Peygamber'in (sas) yanına ulaşınca, bu konuyu ona sordum.· O da; 'Onlar çok
öncelerden beri, çocuklarına, peygamberlerinin ve salih kimselerin adlarını
koyarlardı' diye cevap verdi. "87 Bu olay~a da kıssa ayetlerinin neifade ettiği,
Hz. Peygamber'in açıklamasıyla anlaşılabilmiştir. Öyle,Y.se: sadece bu olayda
değil, .diğer kıssalardan veya onlardan hüküm ıstinbat ederken Sünnet'in
hakemliğine b~şvurmak gereklidir.
izah edildiği gibi, kıssalarda. zikredilen ve hüküm çıkarmak için delil
kabul edilen hadiselerin, ayetlere uygun olması kadar, Sünnet'e de uygun
.
olması gerekmektedir. Aksi halde, "Allah ve Resulü bir işe hükqm verdiği
zamaTJ, irzaninzş bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerirı-e göre seçme hal,kz
yoktur...... "88 ayetinde belirtilen-hususlar çiğnenmiş olabjlir:. Qolayısıyla, ayet
ve hadislerde net bir şekilde hüküm beyan edilen hususlarda;· · kıssa: veya
başka delillerle amel etm_ek doğru olmaz.
.
Karadavf, hem Kur'an'ın ve hem de hadislerin bir ·bfJtün halinde
değerlendirilmeleri, birbirine irca etme ve meseleleri bir bütün halinde ·ele
almanın
önemını
anlantken, konumuzu da ilgilendirecek -ifadeler
kullanmaktadır: "Biri kalkar da, bir ayet veya hadisten- sırf zahiri
anlamlarına dayanarak ve öteki ayet ve hadislerle karŞıH:ı.ştirma4atı,
Peygamber'in genel anlamd(;lki sünneti ni,. Sahabe ve dört halife'hi~ öhi.ek
uygulamalarını dikkate almadan, dahası onu Kur'ani usule irca edip,
islam'ın genel amaçları ışığında değerlendirmeden bir hüküm elde etineye
çalışırsa, hatalardan kurtulamaz. izlediği bu metot d~ sağlıklı· bir met.ot
değildir. Ayrıca, bu hareketiyle İslaf!I'ı zedelemt_ş ve İslam· düşmanıanna
aleyhte konuşma ve alay etme fırsatr vermiş olur. "89 Bu konuda Said Hawa
s; Buhari. "Eyman ve'n- Nüzür". 31.
86
Meryem (19). 28.
.
87
Hal idi. Salah.Abdülfettah. Tasvibiiı fifelınii ·ba 'zı '1- tivtit, Dımaşk 1987, s. 43.
88
Ahzab (33 ). 36.
· ·
89
Karadavi, Yusuf, islami Uyamşm Prablemleri (tre. H. Fehmi Ulus), İstanbul 1990. s. 163.
1 20
Dr. Abdullah ACAR
da inancın dışında amel konusunu ilgilendiren hususlarda eğer bir kıssa
huccet kabul edilecekse, diğer sağlam delillerden destek alınmalı. hatta ahad
haberle bile yetinilmemelidir" 90 demektedir.
· 3. Kıssalardaki hüküm İslam' ın g e n e 1 prensiplerine aykırı
olmamalıdır: Kur'an-ı Kerim genellikle külli = tümel hükümler ihtiva
ettiği iÇin onda fazla detay yoktur. Kur'an'da nasslar sınırlı, meseleler
sınırsız olunca, fakihler muteber her çeşit kaynaktan istifade etmenin
yollarını araştıı:mışlardır. .Zamanın değişmesi, aynı ayetin günün şartlarına
_göre, yeniden ele alınmasını gerektirmiştiL Bu sebeple, . oluşan yeni
problemleri çözmek için, aynı ayet daha önce anlaşılan manasından daha
başka anlamları da ihtiva edebilir. Bu işlem yapılırken, bir ihtiyacın olumlu
ya da olumsuz bir hükümle sonuçlandınıması gerekir. Bir meselenin hükmü
_belirtilirken daha çok "caizdir, meşrudur" ya da "caiz değildir, meşru
değildir" gibi ifadeler kullanılır. Mesela; Salih (as) kıssasındaki bir gün
devenin, bir gün diğer insan}arın su içmeleri olayını anlatan ayetten,? 1
"muhayee" nin caiz olduğunu, ilk dönem fakihleri açıklamışlar, 92 böylece,
diğer nasslara aykırı olmayacak şekilde bir kıssa ayetini delil kabul ederek,
menfaatin nasıl paylaşılabileceği konusunda bir problemin çözümünü
gerçekleştirmişlerdiL
·'
Menfaatin paylaşımı anlamındaki bu tabirden, bizim de, zamanımııda
"devre mülk" olarak isimlendirilen, belirli kişiler tarafindan satın alınan
kaplıca evleri veya yazlık tabir edilen evlerin, senenin belli gimlerinde ev
sahiplerinin menfaatlerini paylaşmalarının meşru/caiz olduğuna dair işaret
taşıdığ1nı söylememiz, 93 yukarıda verilen kurala uygundur ve bu fetva ile
· insanların bir ihtiyacı giderilm iş olmaktadır.
Bir başka misal de, Yunus (as) kıssasından verilebilir: Geminin batına ·
tehlikesine karşı, gemide bulunanlar arasından--bir kişinin "kur'a çekilerek"
denize . atılacağı, Yunus (as) kıssasında 94 anlatılır. Bütün fakihlcr, bu
kıssadaki kur'a çekme hadisesine kıyasla, herhangi bir insanı denize atma
veya can tehlikesi bulunan bir ortam'da kur'a yöntemine başvurarak böyle bir
Havva, Said el-Esiisfi't-w,fsir (t<v. Beşir Eryarsoy). istanbul 1990, lll. 359.
"' Kamer (54), 28.
'
7
9
' Kii.sfıni, a. g. e .. IV, 173.
'
93
Kaya, Remzi, Kur'an Kıssalarmm Tefsir n· J.·şri'deki Yeri. Kur'an ve Telsir Araştıınıaları-lll,
istanbul 2001, s. 521/
·
""Bkz. Saftat (37), 141.
90
J
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssalan 1 21
uygularnaya gitmenin caiz olmadığını, aksine, çözümlenmesi zor ve çetin
rneselelerde kur'a yöntemine başvurulabileceği kanaatindedirler.:s"' ·.
4. Kıssalardaki hüküm, tahsis edilmiş olmamalıdır: Ni-Ierh~ngi bir
şarta bağlı olarak söylenen söz veya sadece belli şahsı ilgilencli~en-kelarn" 96
şeklinde tarifi yapılan t a h s i s, kıssalarda da bulunmaktadır. .Mesela;
Yahudilere ait bazı hükümterin sadece onları ilgilendirdiğin'~ 'dair net
açıklamalar verilmiştir. "Yahudilere
bütün tımaklı lzayvanlrin haram kıldı/~.
Sığır ve· koyunun da yağlannz ·onlara haram kı ldık. Bundan· szri{annzn,
·bağzrsaklannzn taşıdığı ya da kemiğe kanşan yağlan hariç tuttuk.
97
Saldırganlıklan yÜZünden. onları böyle cezalandu·dık. .. "
ayetinde olduğu
gibi. Bu ayetin hükmü gayet açıktır. Bu ayette sıralanan haramlann, daha
sonrakilere de hararn olduğu hükmü çıkarılamaz.
" Cumartesi günü, içinizden· azgınlık edenleri, elbette bilmişsinizdir... 98
ayeti de, yine sadece Yahudileri ilgilendirdiği için, Muhammed (as) ürnrnetini
cumartesi günü çalışınama konusunda bağlamaz. Aksine, o gün de yani
Cumartesi günü de çalışmanın m u b ah olduğuna delalet eder. İbn Hazm
bu konuda icrna olduğunu bildirrnektedir. 99
5. Kıssalann s i ya k ve. s i b a k !arında, anlatılanların ka b
u I veya
r e d edilişine işaret eden lafız ya da kafinelere dikkat
edilmelidir:
Kur'an kıssalarında anlatılan olayı!). örnek alınıp
alınrnayacağına dair genellikle· bir karine bulunmaktadır. Bu karineler bazen
açık bazen de kapalı olabilmektedir. Ayetlerde "onaylanan", "övülen",
·"cennetle ödüllendirilen" vb. ifadelerle bahsedilenlerin örnek olabileceği,
aksine "kötülenen", · "lanetlenen", "cehenneme götüreceği" bildirilen vb.
şeyler ise örnek alınrnazlar. Çünkü, "i y i" ve "k ö t ü" ancak "v a lı i y"
yoluyla bilinebilir. Davranışlar arasında yerilen veya övülen şeyler ancak
nakil veya
şeriatla bilinebilir. 100 Öyleyse, Kur'an ile onun dizleri
konurnundaki kıssalarda da, doğrudan ya da dotaylı şet<ilde "övme" ve
yerıne" ile ilgili zikredilen ifadelerin, hük4rn çıkanrken kesinlikle dikkate
alınması gerekmektedir. 101 Çünkü "{yi" ya da "kötü" n ün bilinmesinde ve
95
Cassas, a.g.e.. V, 253 ; Kuıtub1, a.g.e.. XV, ı2s.
""Cüveyn1, e/-Burluin. I. 223 vd.
97
En'am (6), ı46.
98
Bakara (2 ), 65.
99
ibn Hazm, el-İiıkam. s. ı 61.
100
Cüveyni, Ki ta bu "1-lrşad. Beyruı ı 985, s. 228.
ıuı Suyüti, lt kan, ll, ı65; Zeydan, el-Medlıal, s. ı60; Ebu Zehra. a. g. e.. s. 82: Atar. Ftkdı
s. 232.
Usu/ii. s. 3 I; el- Hınn. a. g. e..
1 22 . Dr. Abdullah ACAR ·
onların
mertebesinde Allah
Teala'nın
bu ifadeleri zikretmesinin-:·bir gayesi
vardır.
Bu_ tür ifadelerin ayetlerde bulundi.ığu yerler ve kıssalardan_ ·hüküm
çıkarırken Jasit istidlril .yapılmasını önleme konusunda ş, a t ı· b f bazı
ipuçları vermektedir:
·
~:.. ·
"Kur'an'da yer alan her kıssanın, her ayetin ml.ltl~ka ya önll:ride ya da
sonunda ki, genelde sonunda bir 'r e d! z i m m = kötü,leme' Y'!: bulunur
veya bulunmayabilir. Eğer o aniatılana karşı bir n;d varsa,· onun· batı! ve
yalan olduğı.i konusunda herhangi bir problem yoktur. Eğer reddine bir izah
yoksa; o, zaman bunun sıhhatine ve doğruluğuna götüren bir .delil olacaktır.
Mesela, 'Yahudiler, Allalı 'ı gereği gibi tanımadılar, Çünkü, Allalı hiçbir beşere
bir şey indilmedi dediler,' şeklindeki sözlerine hemen bir red geliyor ve •
onlara de ki: ·Peki Musa'nın insanlara bir m;r ve hidayet olarak getirdiği
Kitab'ı kim indirdi? ... ' 102 Öyleyse, Allah'ın kesin olarak kitaplar indirdiğinde
şüphe yoktur." 103
Red/zernın
veya kötüleme ifadelerine
kıssaıardan birkiıç
örnek verelim:
Yahudilerin birbirlerini 'kötülükten vazgeçirmeyişleri
beğenitınernekte ve bu vurdumduymazlıkları "/ u ';ı n e ~ lanetlendi" 104
ifadesiyle kötülenmektedir. Yine, ·Hz. isa 'ya "Allab 'zn, oğlu" denilmesi
reddedilip böyle diyenierin "kqfir old~klan" 105 ilgili aye~te net bir şekilde
bildirilmekte, Hz. İsa'nın kesinlikle Allah'ın oğlu olmadığı ve bu ifadenin
büyük günah olduğı.ı vurgulanmaktadır.
Kur'an'da,
Aynı şekilde,
Hz.
Süleyman'ın
(as) sihir yaparak dirayetli bir hükümdar
olduğu hakkındaki inanışın/söylentinin batıl oluşuna ve sihirle uğraşmanın
ha ra m oluşuna ise, ayetin sonundaki "... sihre inanıp onu satın alanların .
ahirette nasipleri yoktur... " 106 ifadeŞi delil kabul 'edilmektedir. Çünkü, bu. tür
ifadeler, diğer, haramlığı bildiren lafızlardan daha kuvvetli bir 'delalete
sahiptirler.
Ayetlerin . siyak ve sibakında genellikle bu tür ifadeler ·bulunmakla
birlikte, bazen ki~salarda anlatılan olayın olumlu ya cia olıımsuz oluşuna
ilişkin hiçbir beyan bulunmaz. Böyle, red/zem
edilmeyip; "meslaltun anh"
102
·
103
1
"'
105
106
En'am (6), 9 ı.
Şat1bi, Mııl'iifakiil, lll, 337.
Bkz. Maide (5), 78.
Bkz. Maide (5), 72.
Bakara (2), 102.
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 123
geçilen kıssa ayetlerinden, çoğunlukla olumlu hüküm çıkarıldığı
görülmektedir. Bu durumda alimler, konunun
kabul . veya red edileceğine,
.
diğer nassların (ayet ya da hadislerin) yardımıyla ·veya ictihadla
karar
. vermektedirler. Konu ile ilgili Hz. Salih'in (as) mucize devesinde anlatılan
"muhqyee" 107 meselesini örnek vermekle. iktifa edeceğiz. Biı ayetin ne
önünde ne .de sonunda bu işlemi kötüleyen bir durum yoktur. Sadece, kavmin
deveyi kesmeleri . sonucu 1_ Allah'ın gazabına uğradıkları ifade edilir.
Dolayısıyla, bu ayetten, boyle bir işlem yapmanın mubah olduğu hükmü
çıkarılmıştır.
6. Kıssalarda şer'i
itibar edilmemelidir:
esaşlara
ve akli · prensipiere uymayan
şeylere
"Usul-i fıkıhta teklif ma ldyutak (takat üstü yükümlülük) caiz değildir.
Normalin üstünde olan güçlük ve sıkıntı doğuracak mülellefıyetler de teklif
ma la yutak kabilinden sayılmıştır. Şu halde, bunlar doğniltusunda
seyretmeyen, normal şartlar altında uygülamiil imkanı olmayan her şer'!
nass, aslında üzerine hüküm bina, edilecek bir esas, kendisine istinad cilecek
bir ka ide değildir." 108
Kıssalarda
zaman zaman insanüstü,_ takat getirilemeyecek hususlar
zikredilmekte ve bunlar çeşitli gayelerle delil olarak kullanılmaktadır.
Mesela, Hz. İbrahim'in, oğlunu kurban etmekle imtihan edilmesi, "çok özel"
bir hadise olup normal bir beşerin güç yetiremeyeceği bir durumdur. Allah bu
hadiseyi, "belaün müb1İl" şeklinde vasıflandırarak, İsmail'in kurban
edilmesini, büyük bir kurbanlık göndererek bağışlamışken, bir kimse, "Ben
de çocuğumu kurban etmek istiyorum diye adak da bulunsa, böyle bir adak
geçersiz oh~p. yerine bir hayvan kurban etmesi tavsiye edilmiştir. 109 "Sonra
Sana; 'Allah 'z birleyerek ihrahim 'in yoluna uy, O Allah 'a ortak koşanlardan
değildi' dfye vahyettik"n°. ayetindeki, ittebi' emrinden yola çıkılarak, 'ben
Hz. İbrahim'e uyuyorum şeklinde yanlış bir istidlalle, onun bu davranışını
taklit etmeye kalkışılamaz. Yoksa, "Allah insanlara ancak güçlerinin
yettiğiniyükler"! 1.t ayetiyle bu durum tezat teşkil eder. Nitekim, ilgili ayetin
manasının;
İbrahim gibi, Allah'a iman edin, yoksa onun gibi . adakta·
107 Kamer (54), 28.
108 Şat1bi, a.g.e., I, 89 vd.
109 İbnü'l- Arabi, Alıkiimu '1- Kur 'tiız. IV, I608; Cassas, Alıkiimu '/- Kur'iin , V, 35 I; Kurtubi, elCtimi', XV, lll.
·
110
Nahl (16), 123.
111
Bakara (2), 287
124
Dr. Abdullah ACAR
bulunmayın.
Dolayısıyla,
anlaşılması
Çünkü, iman . asıldır, nezretmek ise tali bir durumdur.
önce asla ·uyulur. Asıl varken, tali işlere uyulmaz 112 " ·şeklinde
gerektiği zikredilmiş ve bunun özel bir dumm olduğuna dikkat.
·çekilmiş tir.
Hz. Musa ile Hızır'ın arasında cereyan eden olaylar da, özel bir
durumdur ve beşer aklının kavrayamayacağı hadiselerdir. Hz. Musa gibi bir ·
p~ygamberin bile bilemediği bir hadiseyi, diğer insanların bilmesi akien
mümkün değildir. Bu kıssadaki ayetlerin de yukarıdaki çerçeve dahilinde
değerlendirilmeleri gerekmektedir. Mesela; bu kıssadan, Hızır'ın yaptığı ya
da ona yaptınldığı gibi, 113 küçük çocuklar zalim olabilecekleri endişesiyle
öldürülebilecekleri hüJs:mü çıkarılamaz. Buna mukabil, Musa İle Hızır
kıssasından, "arkadaşlıklarda ön şart koşulabilir veya onun gemiyi delmesi
gibi, zararlılar arasından daha az zararlı şeyler tercih edilebilir, şeklindeki
hükümler bumeyanda değerlendirilmelidir.
7. Kıssalardaki boşluklar "İ s r a i l i yy a t " la
daldurularak
kıssalar konu
hüküm elde edilm~ye çalışılmamalıdır: Kur'an'daki
bütünlüğü halinde zikredilmeyip yeri ve zamanı. gelince k e s i t ler halinde
veya konunun anlaşılınasina yardımcı olaccik tarzda sunulmuşlardır.
Kıssalarda ve onların aralarında bulunan bazı boşluklar,
maalesef,
"israiliyyat" la doldunılınaya çalışılmıştır.
i
s r a i ı i y y a t ise, "israiliyye kelimesinin çağulu olup kelime,
İsraill bir kaynaktan aktarılan kıssa . veya hadise manasınadır. İsrail,
rivayerlere göre, Hz. Yakub'.urt (as) ismi veya lakabıdır. Yakub (as), da
Kur'an'da zikredilen meşhur on iki Yahudi boyunun (esbat) arasıdır. Kur'an
Yahudil~rden ekseriya 'Benu İsrail'=İsrailoğulları'
şeklinde bahseder.
İbranice olan İsrail kelimesi, 'kul' manasma gelen 'İsra' ile, Allah manasma
gelen 'll' den mürekkeptir ve "Allah'ın kulu" anlaınındadır.
İsrailiyyattan maksadın ne olduğu ve kelimenin ı s t ı 1 a h 1 manasına.
gelince; kelime her ne kadar tefsire girmiş Yahudi kültürünü ifade ediyorsa
da, bunda bir inhisar düşünülemez. İslam'a ve özellikle tefsire girmiş olan
Yahudi, Hristiyan ve diğer diniere ait kültür kalıntılarıyla, dinin gerek lehine
ve gerekse aleyhine uydurulup, Hz. Peygamber'e ve O'nurt ınuasırları olan
salıabc ile müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, israiliyyat
112
113
İbnü '1- Arabi, a.g.e.. IV, 1608; C assas, a.g.e.. V, 351; Kurtubi, a.g.e. XV, ı ı 1.
Çünkü, ayet! e "Ben bunları kendiliğimden yapmadmı .. demektedir. Bkz. Kehf (ı 8). 82.
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 125
kelimesinin manası içine girer. Bu kelime ile, İslam'a yabancı olan her şey
anlaşılmaktadır." 114
' .
Klasik İsra.iliyyat tarifiyle günümüzde kıssalardan hüküm Çıkarmadaki
·ilkesizlik, Çağdaş İsrailiyyat olarak nitelendirilmekte ve "Zayıf şa-hsiyctli
bazı din adamlannın bu tür israiliyyatı yayarken, kimi Kur'an ayetlerini tek
taraflı anlatır ve anlattıklarını sınırlayan ya da vardıkları sonuçlara ·ters
düşen ayetleri görmezlikten gelirler. Kur'an'1 bir bütün olarak ele alinazlar.
Onları dinleyen fakat kendi dini hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan halk
yığınları, onların bu anlattıklarına inanır, dinlerinin böyle ?lduğunu
sanırlar" 115 denilmektedir. Böylece, kıssalardan kurallara aykırı ve işiile
gelecek şekilde hüküm vermek israiliyyatın modem şekilde de devam
ettirildiğine işaret sayılmaktadır.
••
1
İsrailiyyat
türü bilgilerle, kıssalardaki boşluklan doldunıp hüküm elde
etmeye birörn e k verelim:
Hz. İbrahim, hanımı ile oğlu İsmail'i Kabe yakınlarına bıraktığı ve
onlar için dua ettiği ayetlerde anlatılır. 116 Kıssa, bundan sonra Hz. İbrahim'in
ne zaman tekrar Mekke civarına döndüğünü bildirmemekle birlikte, başka bir
surede Hz. İsmail'in babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa eriştiği yaşta
kurban edilişi anlatılır. ı ı 7 Kurban olayından sonra Hz. İsmail ile babası I Iz.
İbrahim'in Kabe'yi . birlikte yükselttikleri zamana kadar ne zaman
görüştüklerine dair yine boşluklar bulunmaktadır. Ancak, Hz. İsmail'in
annesiyle birlikte yaşadığı, annesinin vefatından sonra Cürhüm kabilesinden
bir kızla evlendiği, daha sonra Hz. İbrahim'in oğlunu ziyarete geldiği ve bu
gelinin Hz. İbrahim'e iyi davranmadığı, bu yüzden "Kızım kocana söyle
eşiğini değiştirsin" şeklindeki cümleden dolayı, hanımını boşadığı ve aynı
şekilde, ikinci hanımı için de bu sözü söylediği, hadis kitaplarında rivayet
edilir. ı ıs
Kur'an'da böyle bir anlatım bulunmamakla birlikte, bu konuda hadis
diye rivayet edilen metnin, güvenilirliği ve sağlam hadis olmadığı
belirtilmekte ve "Eşik değiştirme ile ilgili anlatılanlar israill haberlerdendir.
İbn Abbas'a ait ve hayli uzun olan bu rivayetin çok az bir kısmı 'merfu', geri
kalan ise 'mevkuf'tur. Mevkuf olan haberin bazısının "garib" olduğu ve İbn
"" Aydemir. Teftirde İsniil~ı;viir, s. 6, 7.
115
Şimşek, Kur 'an Ktssfılamıa Giriş. s.l51.
11
" Bakara (2). 126.
111
Salllit (37), 102-111.
118
Buhari. "Enbiya", 9.
1 2 6 . Dr. Abdullah ACAR
_Abbas tarafından Ehl-i Kitap 'tan rivayet edildiği söylenir" denilmektedir. 119·
Buna rağmen, hadis diye zikredilen bu olay, Kur'an'daki ayetlerle
bütürileştiriimekte ve. müslüman bir balmnın oğlundan hanımını boşamasını
isterse·, ,oğlunun bu tavsiyeye uymasının zorunlu· olduğuna delil kabul
edilmektedir. Hz. İbrahim oğlundan hanımını boşamasını istemişti ve
Abdullah b. Ömer de, babası Hz. ömer'in (ni) . isteğiyle, çok. sevdiği
hanımından aynlmıştı" şeklinde bir hüküm çıkarmak, nass olup olmadığı
tartışılan bir metinle amel etmek,· hatta israiliyyatla
amel etmek
olacağından,
geçersizdir. Hatta, "kinayeli sözlerle" gerçekleştirilen
boşamanın . geçerli olacağı, yukandaki haber mesned kabul edilerek,
kaynaklarda belirtilmektedir. 12 ° Kanaatimizce, her boşanma birbirinderi
farklı ve ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken hukuki bir olaydır. illet
açısından benzerlik arzetmeyen hadiseler birbirin'e kıyas edilmemelidir.
K~saca, hükümleri, illetlerine irca etmeden hüküm elde etmeye kalkışmak, bir
takım çelişkilere düşmeye sebep olabilir. Birbirinin aynı olanlan farklı, farklı
olanlan da birbirinin aynı durumuna getirilmiş olur. Bu ise, dinin temelini
teşkil eden adalet ilkesine aykırı olur.
·
Kıssalann Kur'an'.daki anlatıruinda zaman zaman boşluklar olduğu ve
aradaki kısımların çeşitli şekilierde bazen de israiliyyat türü şeylerle
dolduru~ması, Kur'an'ın söylemediği bir şeyi ona söyletmek olacağı için
kıssalarla 'fasid istiçllal" etmek olur. Çünkü "bu tür uydurma yorumlar,
zamanla nassla özdeşleşmekte, hattc;ı ayetin önüne geçmektedir. Veya
kanşinasa bile, yapılan bu ara boşluk yorumlannın otorfteleşmesine ve ilave
bir gerçekmiş gibi algılanmasına yol açmaktadır. 121
Ancak, böyle bir sınırlamadan, kıssalann "miflzumunun. de/aleti"
yoktur ·anlamı çıkanlmamalıdır. Bizzat kıssadaki nassın kendi "lqfzınzn ·
delaleti" olduğu gibi, "miflzumunun delaleti" yl€ de çıkarılan sonuçlar elbette
muteberdir.
Yukarıda sıraladığımız ilkeler ve Kur'an'da zikredilmeyen kıssalara
israiliyyat eklemenin uygun olmayışıyla ilgili olarak Mevdudf, şunları
sıralamaktadır: "Bana göre Kur'an'da olmayan ifade biçimleriyle
ayetlere anlam vermek,
mümkündür:·
119
şu
dört
şarta
Aydemir. a.g.e, s. 304.
°Kurtubi. a.g.e, İX. 373.
121
12
ancak
Akdemi,, Hrist~mn Kaynaklara ve Kıir'an~t Kerim 'e Göre Hz. isa. s:vı-vııı. ·
bağlı
kalınakla
Bir ictihad Kaynağı Olarak kur'an Kıssaları ı 2 7
. a- Siyak ve sibakı böyle bir anlam çıkarmaya müsaitse,
b- Kur'an'ın başka yerlerinde, çıkaritan anlamı destekleyici başka
bit karine/ler varsa, .
c-
Eğer
ayeti sahih bir had'is izah ediyorsa,
4- Güvenilir bir kaynakta bildirilmişse. · Sözgelimi tarihi bir bilgi varsa
ve onu arkeolajik tespitler, ilmi belgeler destekliyorsa. Eğer şer'i bir hüküm
söz konusu ise, .muteber fıkıh eserleri dikkate alınabilir. B1Jnların dışında,
kendiliğiJlden bir kı~sa icad ederek Kur'an'ı anlamaya çalışmak, bence
sakıncaİı bir davranış !olur."122 Dolayısıyla, hakkında ayet veya s ahi h hadis
buluna~·· meselelerdeF:. jsrailiyyat türü şeylerle amel edilmez. Yukarıda
sıraladığımız vK kıs.?ia ·ayetlerinden örneklerle izah etmeye ·çalıştığımız
kaidelere, "qye_tYerin · ~ebeb-t nüzulünil bilmek, Kur'an 'zn in~iği dönemdeki
Arapça'nın lqfizlanmn mdnalanm bilmek, hüküm çzkci.rma·konusunda ihdas
edilen lqfizlarla ilgili katdeleri bilmek vb. 123 kaide veya ilkeleri de ilave
etmek mümkündür. , Şunu tekrar belirtelim ki, ancak bu ilkelerden yola ,
çıkarak, kıssa ayetleriyle sahih istidlal mümkün olabilir.
2. 5.
Kıssalann
Nassların
Me f h u mIa
lafızlarından
hüküm
rı
elde
y I a istidlal
edilebildiği
gibi,
onların
mefhumlarından da hüküm elde edilebilmektedir. Nassların mefhumlarına
kıyas
yapılabileceği
konusundaki delil, yine "bu sebeple Yahudilere
... yazdzk"
şeklinde başlayan bir kıssa ayetidir. 125 Mefhumdan hüküm
çıkarma ise, "mefhum-i muvafakat" ve "mefhum-i muhalefet" o mak üzere iki
yolla gerçekleşmektedir.
124
2. S. 1. M e f h
um - i
Mu v
af a k at
'la
Kıssalardan
Hüküm
Çıkarma
Mefhüm-i muvafakat aslında, "anlam bakımından uyumlu olma"
demektir. 126 Buna, fıkıh literatüründe c e I 'i k ı y as denildiği gibi,
yukarıda izah edilen nasszn
delaleti de denilmektedir. N a s s, lafzıyla
önce bir hükme delalet eder ve bu hüküm diğer bir olaya da tamamen tatbik
m Mevdüdi, Tejlıinı, V, 71.
123
IŞICik, a.g.e, s. 25, 93, 109.
Maide (5), 32.
ıı; Cassiis, a.g.e. IV, 49.
126
Komisyon, (MEB) Önıekleriy/e Türkçe Sözliik. İst, 2000, lll, 1926.
12
•
1
128
Dr. Abdullah ACAR
edilirse, nassın bu ikinci hükmü de içine almasına, kapsamasına mdlzum-i
muvcifakat deiıir. 127 Daha önce belirtildiği gibi, bu şekilde hüküm çıkanlırken
de ayetlerin siyak ve sibaklarındaki r e d ve k a b u l e delalet edebilecek
lafız ye marralara (karinelere) oldukça dikkat etmek gerekmektedir.
Öte yandan, bu şekildeki hüküm elde etme işi, mefhümların kıyasta
kullanılmasına da örnek teşkil edecek mahiyette~ir. Açıkça kıyas
yapılmamasına rağmen, insan zihni, kastedilmeyen manalar iÇin ve farkında
olmadan kıyas yapmaktadır, denilebilir.
Aslında, aynı
ayetten farklı kaideler.uygulanarak, aynı hükümler elde
edilebileceği gibi, farklı hükümlere ulaşmak da mümkündür. Yukarıda
örnekleriyle izah edilen delalet şekillerinin "lafızlanyla mı, manalarıyla mı
(mefhumlanyla mı) olduğu konusunda.ki görüş ayrılıkları, bu görüşümüzü ·
desteklemektedir. Mesela; Amidf, 'nassın delaletiyle' hüküm elde etme
konusunda örnek verilen "ana-babqya "o/'' bile demcyin 11128 ayetinin
...
delaletinin lafzıyla mı?, mefhumuyla mı? konusundaki farklı görüşleri
sıraladıktan sonra .. kendisi bu ayetin delaletinin, konulduğu manadan d a. h
a ü s t seviyedeki eziyetleri de kapsayacak şekilde, manasından daha çok,
lafzıyla delalet eder, şeklindeki kanaatini bildirir. 129 Ebu Zehra da, yııkarıc\a
belirtilen dört çeşit delaletin tamamını mantCtkun
delaleti, yani lafzın
130
delaleti olarak kabul eder.
Ancak delalet yoluyla anlamalar, daha çok
ayetin bizzat lafzından anlaşılmayıp, "nassın lafzından anlaşılan manaya
uzak olmayan ve illeti hakkında, selim aklın muhalefc;t ederneyeceği konular
hakkında da aynı hükmü verme", şeklinde anlaşıldığı için, "m e f h ı1 m u n
d e ı a ı e t i şeklinde ci e kabul görmüştür.
ll
~yetlerin
mana (mefhum) bakımından kıyas yapılabileceğine dair
kanaatini, yine bir kıssa ayetiyle destekleyen Cassas ise, Hz. /ldem'in iki
oğlundan birinin diğerini öldürüşünü anla-ran ayetlerden 131 hemen sonraki,
"İ ş te bu y ü z d e n d i r ki İsrailoğullarına şöyle yazmıŞt'ik.: Kim, bir
cana Vf!yayeryüzünde bozgunluk çıkmmqya karşılık olmaksızın, hakszz yere
bir cana kzyarsa bütün insanlan öldü1müş gibidir... " 132 ayetinin "m i n e c
. ı i z a ı i k!! şeklinde başlamasının bir s e b e b i nin, önceki ayette
127
128
129
13
"
131
132
Haydar Etlmdi. ;ı.g.e. s. 244; Bilmen. a.g.e. 1. 88 ; Ebu Zehm. a.g.e. s. 123.
İs ra ( 17). 23.
Anıidi. a.g.e. ll~ 277.
Ebu Zehni.·a.g.e. s. 128
Miiide (5). 27-31.
Milide (5). 32.
Bir ictihad Kaynağı OlarakKur'an Kıssaları 129
zikredilen "i 1 1 e t" le bu ayetteki illetin ortak olması olduğunu ve ortak
illetleri sebebiyle ayet/erin m eJ h u m 1 m an a bakımından klJlaS
yapılabileceğinin- bir delili olduğunu belirtfr_. ,;133 Buna göre, ayetlerin
lafızlarıyla kıyas yapılabileceği gibi, onların manalarma da kıyas yapılabilir.
Mesela, "Alış-veriş yaparken Aslıab-ı Kehf gibi, yiyeceklerin helal olup
olmadığına dikkat etmek gerekir"
hükmü, ilgili ayetin dolaylı olarak .
hatırlatmak istediği bir konudur. Bu ise, n.~ssdan anlaşilan "manadan;~ yola.
çıkılarak varılan bir sonuçtur. Öte yand~n; kissalarda ·:dolayh ·knlatı~
metodu" kullanılarak, insanları alışkın olmadıkları bir metotla onları eğitme
amacı güdülmüştür. Örnekle konuya açıklık getireUm.
Kur'an'da, Hz. Adem ve eşinin cennette yasak agaca yaklaşınaları
için şeytanıri onlara vesvese verdiği şöyle anlatılır: "Derken şeytan,
birbirlerine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese .
verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedf kalanlardan
134
olursunuz diye yasak/adı, dedi.
. . " Hz. Ade
. m ve. Havv·a, " .•.Ağacın mey'vesini
tattıklarında ayıp yerleri kendilerine gö!iJTJ.dü ve cennet yapraklanndan
üzerierini örtmt!f)'e başladılar... "135
Alim olup
olmamasına bakılmaksızın
bu ayetleri okuyan bir insanda,
"şeytanın, insanları açıklığa, çıplaklığa sevketmek için çeşitli. vaadlerle
kandırdığı, hatta peygamber olan birisini aldattı ise, normal bir insanı daha .
kolay aldatabileceği kanaatinin hasıl olması normaldir. Ayette geçen ş e y t
a n ı n v e s v e s e s i tabiri, bir şeyler hatırlatmaktadır. Çünkü şeytan•
denilince akla kötülük gelir. Bu durumda, ondan gelen vesveselerin/ iğyaların
daima kötü yönde olacağı muhakkaktır. Hatta, onun kötülük emredcceği,
".·.. onlansaptzrmak içi!} Senin doğruyoluna oturacağım. Onlara önlerinden,
arkalanndan, sağlarzndan, sollanndan sokulacağzm ve sen onlardan çoğunu
şükredenlerden bulmayacaksın "136 ayetlerinde açıkça bildirilmektedir. Öte
yandan, Hz. Adem ile Havva'nın üzerlerindeki elbiselerinin çıkarılması
sonucu, derhal üzerierini cennet yapraklarıyla örtmeleri hadisesinden de,
· insanların onları örnek alarak, ç ı p 1 a k durmamaları, giyinmeleri gerektiği
hükmünü çıkarmak, ayetin mefhumuna uygundur. Bu durumda, örtünmenin
ölçüsü, miktarı gibi detaylar, diğer nasslardan çıkarılabilir. Örtünme ile ilgili
Kur'an'ın diğer ayetleri de bu görüşü destekler mahiyettedir ve enteresandır
133
Cassas, a.g.'e. IV, 49 ..
A'raf (7), 20.
"'A'raf(7). 22.
13
& A'riif(7), 16, 17.
134
.
130 . .-.~r Abdullah ACf\R
ki,.ayet )'ine "Ey Adem,ogullan" şeklinde başlamaktadır: "Ey Adem ·oğullan
! Size ajip yerleHni.zi 6rtec_ek giysi, susfenecek elbiseyaratak. Bir de daha
hayırlı olafz:,•takva elbisesi' ... "137
•
·
,; {şte bunlar, ... · seçkin kzldzgımiz kimselerdendir. Onlara, çok
merhametli olan Allah 'zn ayetleri okunduğunda ağlayarak ?ecdeye
kapanzrlardz" me,alindeki Meryem Suresinin 58. ayetini · okuyan· bir
müslümartiiı. "oNlar ·'gibi, ben de secde ~cİ~yim" şeklinde ve mefhu!ll-i
. muvafakit~l_Q adını bilerek ya da bilmeyerek ister istemez .bir kıyas yapm<l:sı
normal bir hadisedir. Zaten t~lavet secdesini~ "vacib" oluşuna huccet olarak
takdim edilen ayetlerin·çoğu kıssalarda zikredilen ayetlerdir. 138
Kıssalarda:· erkek; ·kadın, toplum; yönetici, ileri gelenler, zenginler ve
peygamberler gibi "şahıs. unsurları" dikkat çekmektedir.. KUr'an 'daki konular
arasındaki denge 1Jnsurunun, kıssalarda da gözetildiği, erkekten bahsedildiği
kadar da kadın'' ve kadınlardan bahsedildiğini belirtriıekte fayda· vardır. ·
Kadıniann idarecifiği konusunda da ayetin miflui.m-i muvijakat'ından·
hareketle olumlu fetva verilmektedir. Kıssalarda kadın; biirün zamanlarda :
oldu~ gibi, eş, anne, kız, kardeş, yönetici olarak toplumdaki konumuna göre
kıssalar içerisjp.e P.erpiştirilmiştir. Bu sebeple. kıssaların sadece erkeklerden
bahsettiğini söylemek, mümkün :değildir. Böylec::e,
kıssa, içinde yeterli
mikta~da:~>§~dıp.lar, konunun d~taylarında bahsedilir. Ancak, kadından
bahsedilirken, -'isim verilerek değil, genel anlamda kadın ve kadın
duygulann4ap. ba-Iisediierek olayların kişiselleştirilmediği görülür. .·
Sadece .. Hz .. İsa'nin. babasızlığını vurgulamak üzere, . defalarca Hz.
Meryem'den bahsedilir ki, isa'nın ilah .olmadığı ve normal bir beşer gibi onun
da annesinin oldugu zihlnlere kqzınıL İnsanlığın atas~ Hz. Adem'cj.en i~miyte.
bahsedilirken, anası sayılan "Havva". nın. isminden bahsediimeinesi, buna
·mukabil Hz. Meryem'in hem ismiyle,· hem 'Cie bir sı.ire adıyla I}ur'an 'da
zikredilmesi, Allah'ın eş ve çocuğa ihtiyacının bulunmadığına sert bir cevap
v~ Hz. Meryem'le oğluna verilen değerle açıklanabilir.
İşte, Kur'ap. kıssalarında isim verilmeden zik~edilen kadınlardan birisi
de "Sebe' Melikesi'.' dir. Kaynakh:~rda: "Belkzs" olarak meşhur olan bu kadının .·
gerçek ad~iun bu olup olmadığı tartışmasına girecek değiliz. Ancak J;\.1-lr'~n .
A 'raf (7), 26.
138
Kfrsani; Bedfii{ı•s-sanili'; 1, 180.
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur';:ın Kıssaları 1 31
· belirtmemesine rağmen, bu adla me§hur olmu~ ve bazı muteber .kaynaklar da
bu ismi kullanır olmu§tur. Biz de bu ismi kullanarak, konuyu izaJ:1 edeceğiz.
··
Aslında, kadınların yöneticiliği' konusu; onların eİı basit ~İılamda
.. çalJ§m~larından, en üst düzeyde gö~ev alma anlamındaki! devlet ba§kanı olup
olamayacaklarına kadar deği§ik hus'usları içine ı:ı.labilecek ·bir · komidur.
Bahsedilen konularla ilgili olarak, Kur'an'da sarih bir hüküm
bulunmamaktadır. Kadınların devlet ba§kanı (halife), haki.·m-vb. şekilde idari
ya da yargı kurumunda görev ·alıp alamayacakları 'hususü; :islam alimlerinin
·. zihinlerini hep meşguletmi§tir. J3u. konuda, çe§itli delillerden istifade ederek
· ilk defa söz söyleyenle~in ya da bir ba§ka d~yi§le farklı §ey söyleyenletfn, ilk ··.
dqnem müfessirlerinde:n Taberi ve · İbn !İazm gibi . ıali111ler Ql~uğu
belirtilmektedir. 139
İlk dönemlerde kadınlarm idareciliği konusundaki· . tartı§malar,
• genellikle .kı s as, diyet veya §ehadet gibi meselelerde kadıtım ·erkek, erkeğin.
de kadına e§it o~up olmayacağİ konuJannda yapıldığı görülür. 14° K~dınların
yöneticiliğine delil olma konusunda bu kıss.a, daha sonraları ke§fedilmi§
denilebilir. İlk dönem müfessirlerinin bu kıssayı tefsir 'ederkeQ., .onun bu
yönü ile ilgilenmedtklerf g{)rüimektedir. Onlar daha çok, kıssada ·anlatılan
mucizeler, güne§e tapınimi· inesetesi ve uzaktaki tahtın nasıl getlrjldiği vb,
konular üzerinde dıirmaktadı.rlar.
·
. Ancak,· zamanın. deği§.mesiyh~ Kur'an'a .bakı§ açısınçla da deği§ikler
· ".olmu§ tur. Mes·ela: Sebe·· Melikesi:'nden · ba.hseden aye'tıerden, kadının idareci
ve devlet ba§~anı olabileceği hükmünü çıkaranlar olduğu gibi, az sonra
. zikredeceğimiz · hadis-i §erifın · de yardımıyla, aynı · kıssayı farklı
yorumlayanlar,.kadıp.ın idareciolamayacagını iİ~ri sürenler: de olmu§tur.
Belkıs'ın
kraliçe
olduğunu
ve daha sonra iman
ettiği.~'Allah'a tesl~m
oldum ve ben şimdiye kadar kendime yazık etm{şim, ;;~ .:rıı ı . ay~tfıiderı
anla§ılmaktadır. İman ettikten 'sonra onun kraliçeliğe devam edip etmedigi ·
veya onun yönetici olu§unu "kötüleyen" herhangi bir ifadeye rastlanmaz.
Sad.ece, §eytanın güne§e tapmayı ·onlara süslü göstermesi Şeklinçteki bir>
niteleme vardır ki, · bu da inançia ilgili bir diırumd:ur. _Bu kıssanln
139
.
BkZ,Gazali, Muh~m~~d, Fıkıhçı/ar ve hadisçi/erin Hz:Peyganiber'in
· islami Araşurnia/ar, sy.2, Ankara 1'992, s. 107 vd.
140
Taberi, a.g.e., ll, 102. .
·
:
141
.
Nemi (27), 23-44.
Sıi11netine bakışlari(trc. Mehmet Gö~ez).
·
·
13 2
Dr. Abdullah ACAR
mefhumundan, kadınların i d a re c i o l a b i le c e ğ i konusunda son
dönemde yapılan değerlendirmeleri sıralayalım:
Muhammed Gazzalf, ·Belkıs kıssasİndaki olaylan mesned kabul ede~ek,
her türlü idari görev alabileceği
görüşünü İbn Hazm'a dayandırmaktadır. O, işlerini bir kadma tevdi eden bir
kavimJelah bulmaz" 142 mealideki hadisi şöyle te'vil ederek görüşünü ispata
çalışır. "O günkü Fars toplumu putperestti. Monarşik ve baskıcı bir sistemleri
vardı. Hz. Peygamber, bu devletin günden güne çöktüğünü göniyordu. Bu
durumdan kurtulmak için veraset yoluyla başlarına tecrübeli bir asker
.. getirmeleri gerekirken bir kadını kral seçtiler. . .İşte, Hz. Peygamber bu
durumu kötülemek için böyle b'ir cümle söylemiş olabilir. Belkıs'a gelince,
KUr'art. ondan sitayişle bahsetmiş; ancak yönetiminde zayıf ol~uğu ya da
kavmi'nin iflah etmediği ile .ilgili bir yorum yapmamıştır. Bilakis, iyi bir
istişare
ile kavmini kurtuluşa· sevkettiğinden söz edilmektedir." 143
Doİayısıyla, Belkıs'ın idareciliği için, Kur'an "jjlah olmadı/ar" demezken, Hz.
Peygamber'in İr~~ 'h lar için söylediği " .. .jjlah olmazlar" ifadesi arasındaki
.ifıtilaf, yukandakite'ville giderilmiş olma~tadır. Gazzali'ye göre, Kur'an'ın
kÖtülemediği bir olay karşısında, hadisin kötülemesiyle amel edilmemelidir
·ve ona göre bu kıssanın mefhumu kadınların idareciliği için delil o}abilir.
devlet
başkanlığı ·dışında~
kadınların.
Süleyma,n Ateş de, Sebe' kavminin başında bulunan kimse bir kraliçedir
Ayetlerin söz geliminden bu kadının zeki olduğu, kavmini iyi
yönettiği, fevri davranışlarla toplumunu felaketiere sürüklemediği, tedbir ve
ihtiyatla kavmini ölümden veya esaretten kurtardığı, hakkı görüp anlayınca
da puta tapmayı bırakıp müslüman olduğu ve Süleyman'ın emrine girdiği
anlaşılır. Bu üslupta kraliçeye övgü vardır. Bundan pek ala bazı kadınların
da devlet başkanı olabileceği anlaşılır," 144 derken, onun da ayetlerin ön ve
sonlanndaki red ve zemm ifadelerini oldukça dikkate aldığı anlaşılmaktadır.
yani
kadındır.
Hayreddin Karaman ise, Sebe' melikesi
kıssasında, Belkıs yönetİ'minin
aleyhine hiçbir şey söyleı::ımediğini, on~n)ilgisini, ileri görüşlüğünü, yönetim
becerisini gösteren sözter. ve davranışların nakledildiğini, tam yeri geldiği
halde bir ülkeyi kadının yönetmesinin kötü sonuçlar doğuracağına ait bir
işarete bile yer verilmediğini söyleyerek, bu durumun, kadının devlet
142
.J3uhari, "Fiten", I 7; Tirmizi, "Fiten", 75.
Gazzali, a. g. e.,s. I08.
l.ı.ı Ateş, Çağdaş Tefsir, VI, 399.
143
Bir İctihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 1 3 3
başkanlİğı
da dahil olmak üzere gerektiğinde kamu görevi
gösteren deliller arasında sıralamaktadır." 145
Şimşek
kadınların yöneticiliği
konusunda bu· ayetleri de
delil kabul ederek şöyle demektedir: " ... Kur'an-ı
Kerim, yöneticinin
cinsiyetiyle ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamaktadır. Ancak,
kendilerinden bahsettiği yöneticiler vardır. Peygamber yöneticiler dışında
şahıs
olarak kendisinden övgüyle söz edilen bir erkek yönetici
bulunmamakla birlikte,. Hz. Süleyman 'ın kendisine mektup gönderdiği Se be'
Kraliçesi'nden övgüyle bahsedilmektedir. Özellikle devlet başkanlığı
açısından mesele ele alİndığında, Kur'an-ı Kerim 'in toplumsal mesel el erde
şura'yı. gündeme
getirmesi
Ve Peygamber sonrası "Raşid Halifeler" olarak
.
.
.
bilinen. ilk :dört halifenin · şura prensibine göre yönetime getirilmeleri,
meselenin. seçimle ilgili olduğunu göstermektedir. Şayet, kadın devlet
başkanlığına aday olur ve seçilecek olursa, buna engel gösterilecek herhangi
bir ayet m: evcut değildir. " 146
M. Said
de,
yapabileceğini
.•.
Kıssanın mefhumuimn, kadınların yönetici olabileceğine huccct kabul
edenlerin ortak noktasını, Belkıs'ın idareci oluşuna Kur'an'ın bir red/zernın
ifadesinin bulunmayışı s'eb~biyle kıssanın mefhumunun örnek alınabileceği
oluşturmaktadır.
idareci olabileceğine delil kabul
eden yukarıda. sıraladığİmız görüşlere mukabil, son dönem alimlerinden
bazıları· da, aynı kıssayı, hadis-i şerifin de yardımıyla kadınların i da re c i
o ·z a m ay a· c ağ z na delil getirmektedirler: Mesela, .sabun i, bu kıssada
kadrnların yÖnetici olam.ayacağına karineler vardır der ve şöyle açıklama
yapar: ''Hüdhüd adlı kuş kaybolmuş ve Hz. Süleyman ·çok kızmıştı, hatta onu
keseceğini bile söylemişti. Eğer geçerli mazeret getirirse bu i·şi yapmayacaktı..
Nihayet, Hz. Süleyman'ın bile bilmediği bir habh getirdi ki, o da bir kadının
kraliçe olduğu ve güneşe taptıklan idi. Halbuki bütün varlıklar Hz.
Süleyman'ın. (as) emrinde idi ve o her şeyi bilebilirdi. Hz. Süleyman'ın
kadının idareciiiğini bilmemesi, bu işin o zamana kadar duyulmamış,
enteresan ve .garip bir durum olduğunu gösterir. Bu sebeple, Hüdhüd'ü de
böyle enteresan bir haber getirdiği için bağışlamıştır." 147 Sabun i bu görüşüne
Bu
kıssanın
mefhumunu
kadınların
Bkz. Karaman, Hayreddin, İslam ·da Kadm ve Aile. İstanbul, 1994, s. 89, 90.
Şimşek, M. Said, Kur'an·m Ana Konuları. istanbul, 2000,s. 215.
147
Sfıbüni, Saji•etii ·ı-tejiisir. lll, 125.
145
146
134 . Dr. Abdullah ACAR
delil olarak, " ... işlerini bir kadına tevdi eden bir kavimfelah bulmaz"1 : 8
şeklindeki az yukarıda zikredilen h~disi d~ ilave der.
.
. Bu paraleldeki diğer b.ir görüş· de Şöyledir: Sebe' melikesi Belkıs, Hz.
Süleyman'a tabi olmadan önce devlet r~iBidir. o zaman hak dinde olmayıp,
güneşe tapıyordu. Müslüman olup Süleyman'a (as) teslim olduktan sonra
yine kraliçe olup olmadığı Kur!an'da · belirtilmemektedi~. Bu durumda
ate.şperest bir kadının durumunun Müslümanlara delil olması düşünülemez.
Kur'an'da kadının devlet . başkanı qiabileceğine dair sarih bir a.yetin
bulunmaması ve Hz. Peygamber'in açık hadisleri doğrultusunda kadının
devlet reisi olamayacağı açıktır." ı4 9 Kanaatimizte, güneşe tapan bir devlet
başkanı kadını Kur'an'ın övmesi düşünÜlemez. Aksine Kur'an, ~ kadının
devlet yönetimindeki şura prensibine uygun hareket etmesini ve ihtiyatl~ · ·
davranmasını övdüğü kanaatindeyiz. N~tekim S. Ateş, kadının .idareci
olamayacağının delili olarak ileri sürülen ve yukanda meali verilen hadisi
sıhhat ve delalet yönüyle tenkid etmekte ve bu konuda delil olama:yac(lğını
iddia etmektedir." ıso
Yukandaki kıssa ayetlerini kadınların yönetici olamayacağına delil
kabul eden alimierin de, kıssa ayetinin m~fhumunu yorumladıklan, ancak bu
yorumlarında hadis-i şerifin etkisi altında kaidıklan görulmektedir. oysa,
hadisin sebeb~i vün1du öncelikle İran'lıların tutumunu kötülemek içindir.
Bütün bu açıklamalardan şu tespiti yapmak mümkündür: Bu kıssaİıın
nazil olıiş amacı, kadın haklarına ve kadınların idareci olabileceğine işaret
etmek değildir. Ancak, son dönemde bu ayeÜerin delil olarak kullanılması, ·
kendi devrimizin v~ içinde bulunduğumuz çağın meşelelerine, her zaman
olduğu gibi Kur'an eksenli bir çözüm bulma· gayreti ve ictihad kapısının
· kapanmasını önleme
çabalar.ı. olarak değerlendirilmelidir. Her. insanın içinde
.
··.
yaşadığı kültüreL ortamdan etkileninesi tcr5ii bir durumdur. Ancak,
Kur'an'dan ve özellikle kıssalardan çözüm aranırken, sıraladığımız kuralların
dikkatealınması ve İslam'ın genel ilkelerine aykırı olmaması gerekmekt~dir.
Kadınların idareci olmalan hususunda, Kur'an'ın her türlü' sorumluluk·
ve yetkilerde dengeyi koruduğu gözden kaÇınlmamalıdır. Allah'a iman, salih
· amel vb. konularda erkeğin hemen yanında kadın da .zikredilmiş .ve.
sorumluluklan sıralanmıştır. "Yerine göre kadınlar, erkeklere tercih·:.
148
149
150
Buhari, "Fiten", 17; Tinnizi. "Fiten", 75.
Topaloğlu, Bekir, islam 'da Kadm. İstanbul I 970, s. 274.
Ateş, Süleyman, Çağdaş Tefsir. VII, 399 vd.
Bir ietihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 1 3 5
. ·-:·:-=--·
.
.
.
edilmiştir. Örneğin, kiŞiye ana-babasına iyi · davranmasını · öğlltleyen
ayetlerde, 151 . kadın erkekten önce zikredilmiştir.: 152 Dolayısıyla, · uhrevl
yükümlülüklerde erkekle aynı derecede sorumlu tutulan ~.aditiı.rr, · dünyevl
·işlerde de, her açıdan yetkili ve sorumlu tutulabileceği fikri ağırlık
kaianmaktadıt. 153
.
~ur'an'da kadınlarıriJ.dareciliği
. :
·..
.
l
meselesi ile ilgili doğrudan bir ayetin
bulunn'ı..ayıp, dalaylı şekQ;cie Sebe' Melikesi'nden övgüyle bahsedilmesi,
kadınların lehine yorumlanmalı ve liyakat esasına göre, onların da yönetici
olabilmelerinin önü açılmalıdır kanaatindeyiz. Nitekim, Hz. Prygambet (sas)
. döneminde; bugün}\:ü tabirle kadın zabıtalarııi., kadın satıcıları kontrol edecek
şekild~ görevlendirilmelerini anlatan olaylardan,. Asr-ı Saadet'te kadınlara
• çeşitli sorumluluklar ve.rildiği, dolayısıyla, onların çalı~hıaları yanında,
yönetici olabileceklerine de örnek teşkil edebilecek uygulamaların varlığı,
yukarıdaki ayetlerin, kadınların . lehine yorumlanması hususundaki
kanaatimizi güçlendirmektediL 154
Kısa~a. kıssa ayetlerinde lafız veya .mefhumun del~i.let e~tiği,. fakat
zcınmedilmeyen olaylar, dalaylı şekilde, .dfğif"iyi şeyier" içirrbir Örnek teŞkil
edcbilmektedir.
2. 5. 2. M e f h u m - i
Mu h
a1 e f e t
' le
Kıssalardan
Hüküm
Çıkarma
Mefhum-i muhalefeti tanımıayabilmek için ·anun delaletini kabul
edenler ve etmeyenlerin bulunduğunu, ona göre tarifınin'· yapılabileceğini
peşinen zikretmekte fayda vardır. Bu şekildeki delaleti kabul edenlere göre
Miflıum-i Muhalifet," Nassın lafzı, hükme esas teşkil eden bir kayıtla
mukayyed .olduğu zaman, bu kayıt kaldırılarak söylenen hükmün zıddını,
söylenmeyen (meskı1tun anh) mesele için isbat etmektir.'' 155 · Kısaca
belirtmek gerekirse, her hangi şarta bağlı olarak bir şey helal denilmişse,
konulan o şart kald~~ıldığı zaman "mefhı1m-i muhalefeti" yle o şeyinharam
oluşuna delalet eder. Dolayısıyla, herha,ngi bir şart konulmadan>zikredilen
bir haram, mefhfım-i muhalefet.yoluyla:hel~l olmaz, he~al o.~an.şey de haram
!<~
ısı Lok man (3 I), I 4.
ısı Şimşek, Kur'an'm Ana Konuları, s:215.
ısJ Ramazan, Said, Drei lıaupiprobleme des Js/mns in der lıeutigen Zeit, (Günümüzde İslam'ın Üç Ana
Problemi) Cenevre 2003, s. I I vd. · ·
·ı" Detaylı bilgi için bkz: Savaş, Rıza, Hz. Mubammed Döneminde Kadm. İzmir I 991.
ıss Ebu Zehra, ~;g,e, s. 128; Atar, a.g.e. s. 2ı9.
136
Dr. Abdullah ACAR
olmaz.
kitaplarında,
Usül
edilebileceğini
savunanlar,
şu
mananın
muhalefetiyle
ayeti örnek verirler:
hüküm
istınbat
·
"Sizden, hür ve md'min kadınlarla evlenmrye gücü yetmryenler,
ellerinizdeki mü'min çariyeler/e evlensin. "156 Bu ayetteki "güç yetirememe"
· ·şartı kaldırılınca, hür ;k<\~ınlarla evlenıneye gücü yetenterin cariyelerle
eVlenemeyeceğine ''mefhum-i muhalefet" yoluyla delalet etmektedir..
..
1:
•
• ••
'
.
.. ...
Kıssa ayetinden bir örnek vermek gerekirse; "Cumartesi günü, içinizden
·az_gmlzk edenleri, elbette bilmiŞsinizdir, İşte oiz'lara; qşağzlzk maymunlar .
olun! dedik, 157 ayetine göre Yahudiler için Cumarte~i günü çalışmaları
yasaklanmıştır. Bu hüküm bu haliyle Muhammed (as) ümmetini bağlamaz.
Aksine, mefhum-i muhalefetinden o gün de, yaqi Cumartesi günü de
..çahşmanın mubah olduğuna delalet eder, kanaatindeyiz. Çünkü, ayetteki
yasak sadece Yahudileri ilgilendirmekte ve diğer ümmetler için herhangi bir
kayıt bulunmamakta, hatta herhangi bir nassı iptal etmemektedir. Nitekim,
İbn Hazm bu konuda icma olduğunu bildirmektedir. 158
Ha~efılerin dışındaki mezhep mensupları, "mefhfım-i muhalefet"le
amel ~d·i_{ebiİeceğini söylerler. Çünkü nasslarda zikredilen "şartlar" boşuna
· zikredHmemişle~gir.' Ancak, bu şekildeki delaleti kabul etme~· için bazı
M{delere· uymak·. :ona göre ~h üküiri. koymanın sahih olacağıılı b~Jirtirler. Bu
kaide_leriİl biz sadece isimle'rini. zikredeceğiz. Kaidelerle ilgili örnekler için
usül kitaplarına müracaat edilmelidir.
l.Nasslardaki kayıtlar, mübalağa, teşvik ve· tehdit (sakındırma)
gayesi taşımamalıdır.
2.Nasslarda bulunan kayıtlar,
ifade eder mahiyette olmamalıdır.
3.Mefhfım-i
nassa
muhalif yoluyla
aykırı olmamalıdır.
zamanın
ulaşılcrn
adet ve
bir hüküm,
uygulamalarını
diğer
sahih bir
"
Mefhum-i muhalefet yoluyla hüküm elde edilebilen nasslarda
bulunan "kayıtların" vasıflarından yola çıkılarak onu; Miflu1m-i lakap,
' vasJ!, şart, gqye l:'C:: a~ed · gibi gruplara ayırmışlardır. 159
··'
•
15
PNisa (4), 25.
Bakara (2), 65.
158
ibn Hazm, el-ilıkiim. s.l61
159
Ebu Zehra, a.g,e, s. 131 vd.; Atar, a.g.e, s. 234 .vd.
157
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kı~saları ı 3 7
Mefhüm-i muhalefet'i Hanefilerin kabul etmemeleri, "Kitap ve
Sünnet'in nasslarından hüküm çıkarmada ihtiyatlı olmalarından
kaynaklanmaktadır. Çünkü,
nasslar~a bulunan kayıt ve şartların asıl
maksatlarını . beşer aklı bilmeyebilir; Ancak Hanefiler, Kitap ve Sünnet
dışındaki
beşeri
sözlerde bulunan şart ve kayıtlarin maksatları
bilinebileceğinden, günlük konuşma, alış-veriş gibi muamelata dair işlerde
"mefh.üm-i muhalefeti" huccetl,cabul ettikleri belirtilmektedir. 160 Bu dummda,
Hanefilerin mefhum-i muhalefeti ilke ~larak benimsedikleri ve onu tamamen
reddetmedikleri anlaşılmaktadır. Bu dumm; kıssa ayetlerinin mefhüm-i
muhaJefet'inden hüküm çıkarma hususunda ha,ngi mez.hebe göre am~l etme
problemini karşımıza getirrtıektedir. Kıssalardan mefhüm-i muhalefet yoluyla
hüküm çıkarma konusunda Karadavf'nin, son dönemde İslam dünyasının
içinde. bulunduğu "yerinde sayma" probleminden kurtulabilmesi için önerdiği
görüşlerinden faydalanarak, buradan kendimize çıkışyolu bulmak istiyomz:
"Ne Allah'ın Kitab'ında ve ne de .Resülünün Sünnetinde, belli bir fıkıh
mezhebiyle bağımlı kalmamızı gerektiren herhangi bir delil elimizde yoktur:
Aksine, mezhep imamlarının bizzat kendi sözleri, ictihad yaptıkları
konularda kendilerini taklid etmelerini ve ictihadlarını kıyamete kadar
devam edecek şekilde· bir din ve. şeriat haline getirilmesini,· ittifakla
yasaklamaktadır. " 161 " •.• İşte devraldığımız fıkhi mirasımız karşısında
tutumumuz, ·tercih ve seçme, ayıklama ve tashih .. olmalıdır. Bu tutumumuz,
bazı hallerde, dört İnezhebin ve cumhümn görüşünün dışına çıkarak,
tanınmamış ve terkedilmiş bir görüşü bile almamızı gerektirebilir ... " 162
dört mezhep arasında bir "telfik" yapılmasından
öte, insanların maslahatı buli.ınan konularda, bağımsız olarak, belli·. bir
konuda diğer mezhepterin görüşlerinden de istifade edebilmenin yanında,
daha önce sıralanan kurallara uymak kaydıyla, kıssa ayetlerinden de,
mefhüm-i muhalefet ·'yoluyla hüküm istınbatının mümkün olacağını
Bu
açıklamalardan,
düşünüyomz.
Yukarıda ayrintılarıyla anlatılan
"mefhüm-i muhalefet" gibi teknik bir
metodla ilim erbabının hüküm çıkarmasının yanında, bir de, engellenmesi
mümkün olmayan, daha sade ve basit bir şekilde, ancak diğer nasslara aykırı
olup olmadığını tesbit edebilecek kapasitedeki kişilerin de, bu yolla bazı
160
Buhfıri, Ke.şf. ll, 252; Ebu Zelıra, ·a.g.ıi, a. y.: Atar, a.g.e, a. y.
161
Karadavi, Yusuf, İslam Hukuku. Sıireklilik, (çev: A. Yaman-Y. [ŞICik), İst. [999, s. !37.
162
Karada vi. a.g.e. s. [ 70.
·
.138
Dr. Abdullah ACAR
..
hükümler elde edebileceğini .tahmin. ediyoruz. Yani, bir. kıssayı okuyan
kişinin• zihninde, o kıssayı okuduğu anda oluşan· "mefhum-i muhalefet'; c
benzeyen sonuçlann bulunması normaldir~ .Kaldı kf, İslam alimleri bu yollahÜküm istınbat etmişl~r ve eserlerinde bunları zikretmişlerdir. Şimdi birkaç_
kıssa ayetiyle konuyu örneklendireliii!:
·'
Hz. Yusuf'un kardeşleri tarafından kuyiıya atılışı, bİr kervan tarafın_dan ·
bulimup' 63 satılması ayetlerde bahseElilir. Kıssalan hukuki açıdan inceleyen
İslam alimleri bu ayetin mefhum-i muhalefeti sayılabilecek mahiyette,
"buluntu" bir ·çocuğun Yusuf gibi sa~ılamayacağını. belirtirler. 164 Yani;
Kur'an'da çocuk satılmasından bahsediliyor, öyleyse bu no~al bir durumdur·
dememişlerdir. Böyle bir hükme, iki yolla ulaştıklarını tahmin etmekteyiz.
Birincisi, Hz. Yakup, peygamber olmasına. rağmen." oradan ge~cn kcrvaiıın
müsl~manlardan oluşup oluşmadığı hakkında bir bi'lgC.aktarılmadığından,
onların buluntu çocukla ilgili uygulamalan bizi bağlamaz. İkincisi ise, ayetin
rnefhfım-i muhalifi ve onu destekleyen diğer nasslarla, kervancıların
yaptıklan fiilin "aksi, muhalifi" bir hüküm veriler~k. buluntu çocukların
satıiamayacağı hükmüne ulaşılmış olabilir.
Yine, Hz.Yusuf'u kuyuya atan kardeşlerinin akşam eve ağlayarak
gelişl~ri ilgili ayette şöyle anlatılır: "Akşama doğru ağldşm~ak Yalcub 'un
yanına geldiler. "' 65 Bu ayette, yaptıklan suçu bastırmak iÇin, . Yusuf'un
kardeşlerinin ağlamasından bahsedilmektedir. Ayette geçen bu "ağlama"
eyleminin,
diğer
zamanlardaki
"şehadet=şahitlik"
te
kullanılıp
kullanıla:mayaGağı inceleme konus~ olmuştur. B~ konuda alimler, "yalan·
söyleme ihtimalinden . dolayı bir kişinin kendi lehine şahitlik yaparken
ağlaması, geçerli bir davranış değildiL Çünkü, Yusuf'un- kardeşleri, yapmacık
ve babalarını inandırma gayesiyle ağlayarak kendi lehlerine bir mazeret
. uydurmuşlardır" 166 demektedirler. Dolayısıyla,
salim bir akılla
düşünüldüğünde, ay~tin mefhfım-i muhalefetinderi "Onlar kendilerini ,haklı
göstermek için ağlamışlardır, öyleyse biz ağlamamariyız" anlamı çıkar ki,
bahsedilen tefsirlerde zikredilen, ·"şahitlerin lehlerine şahitlik yaparken ·
ağlamamalari esastır" prensibinin kaynağı bu olsa ger~ktir,
Bir başka misal:
·
•
Yusuf(I2), 15-20.
Kurtubi, a.g.e, IX, 133
Yusuf(l2)16.
166
İbnü'l- Arabi, Alıkamu '1-Kur'iin, lll, 1073; Kurtubi, a.g.e, IX, 145.
t(>.l
165
..
··.·.··
Bir idihad Kaynağı OlarakKur'anKissalan 139
Hz . .t\dem'in yaratılişmd~, Allah'ın (cc) meleklerlı: diyaloğu Kur'an'da
şöyle anlatıl~r: "Hatırla ki, Rabb.in meleklere,· .Ben ]Yeryüzünde b.ir halife
yaratacağım, dedi. Onlar:. Biz hamd ederek Seni' tesbih ve. takdis edip .
dyrurken, yeryüzilnde Jesat çıkaracak, orada' kan dökecek inscinz mı halife ..
kılryorsun? dediler. Allah. da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben
bilirim, dedi. "167
Bu ayette, bilmedikleri bir konuda· meleklerinkonuştuklarİ ve Alİ~h'ın ·
onların bilmeyeceğl şeyleri bilepUeceği anlatılmaktadır. Bu ayetin mefuı1m-i .
muhalefetinden, "Melekl~r bilmeden bir hükÜm verdi, . alimler ise
araştırmad~ri hüküm • vermeriıeÜdii:İer" .şeklinde bi~ sonuç çıkarmak, her ne
kadar .şart, gaye,· ~akap, vasıf ve ~ded gibi kayıtlar bulunmasa, da insan
zihninde olUşan ve ayetin rhanasının delaletiyle ulaşılan bir l:iükuıridür.
"Tilavet secdesi'; de yukarıdaki . hükümle benzerlik arzetmektedir.
İslam alimlerinin, tilavet seedesinin farz veya vacip oluşuna dair
kullandıkları huccetler, Alak Suresi'nin ·sonundaki ayetiri yanında yine
çoğunlukla kıssa ayetleri ve. Hz. Peygamber'in
(sas) bu ayetleri okuduğu
.
.
zaman yaptığı uygulamalarıdır. Kıssa ayetinden bir örnek verelim: Allah
(cc), Hz. Adem'i yaratmış ve ona meleklerin secde etmelerinin istemişti. Bunu
üzerine iblis hariÇ, onların tamamı secde ettikleri ilgili ayette 168 anlatılır. Her
ne kadar, bu ayetin doğrudan tilavet secdesiyle bir alakası görünrnüyorsa da,
zımnında Allah'a secde etmenin l<ı)'Il1et · ve değerine bir işaret vardır,
denilmektedir. Zira, K a s a n .f (v. 587/1191), "Adem'e secde edin"
ayetlerinP 69 melek ve şeytanların ilk emredildikleri şeyin, "s e c d e" olrrıası
ve secde ayetlerini okuduğu zaman Hz. Peygamber'in hemen secde yapmasını
delil kabul ederek, "t i 1 av e t . s e c d e ~ i" yapınimm vacip oluşuna diğer
secde ayetleriyle birlikte bu ayetrde .delil olarak kabul etmektedir. 170 Onun ·bu
ayetleri huccet kabul ·edişi, yine mefhum-i muhalif yoluyla, yani, "şeytan
secde etmemiştir, öyleyse biz secde etmeliyiz" şeklindeki anlayışından
kaynaklana:bilk
2. 5. 3; KıssaHmn K ı ya st a ·Kullanılması
Kıssalardan "ibret•.ı çıkarılması gerektiği,
17
"
168
169
17
bizzat ayetlerin
Bakara (2), }o.
Bakara (2), 34.
Bakara (2), 24; A 'raf{?), ll; İsrn' (17), 61; Kehf(l8), 50; Ta-ha (20), 116.
Kiisfini. Bediii'u 's-saniii', I, 180.
·
°
sonlarında
1 40
Dr. Abdullah ACAR
açıklanmaktadır. Aslında
bunlar kıssa ayetlerinin anlatılına gerekçeleridir.
Kıssalardaki bu "ibret" gerekçesine karşılık, diğer hukuki hükümlerde "illet"
gerekçesi şartı aranır ki bu kıyasın rükünlerinden birisidir. Aralarındaki bu
ortak illet olmadan yapılan kıyas da eksik olmaktadır. Kıssalardan, hüküm
çıkarm.ada en etkili yöntem ise,
"kıyas"
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kıssalardan, kıyasın haricindeki metod~arla da hüküm çıkarılmış oımasına
rağmen, "ibret" kelimesindeki diğer manalarla beraber "klJlas" manasının
daha baskın oluşu ve "Ey akzl sahipleri ibret alın" şeklindeki ayetlerin
kıyasın cevazına delil olarak sunulması, İslam hukukunda "ibret almak,
anca!' '' ıy as yoluyla olur·~. şeklinde anlaşılmış ve kıssalardan daha çok
"klJlaS" metoduyla sonuç elde edilmesine vesile olmuştur. Ancak, "i' te b i r
Ü" emrinin Kur'an ayetlerinin, kıssa, mesel ayırımı yapılmaksızın, Kur'an'ın
tamamına şa.mil olduğu da bir hakikattir. Şimdi kıssaları kıyasta nasıl
kullanabiliriz? Bunun ilkeleri ne olmalıdır? sorularına kısaca cevap arayalım.
metodunun, kıssa ayetlerinde iki yolla
Bunlardan birincisi, nassın delaleti
bölümünde de izah edilen kıssaların mantfıklarıyla ya da ibareleriyle kiyas
yapmaktır. İkincisi ise, y1ıkarıda kısmen mefhum-i muhalefet konusunda da
değinilen, kıssaların "manalannzn" kıyas edilmesi, yani meflifımlanyla ya da
delaletleriyle kıyas yapmaktır.
Her
şeyden
kullanılabileceğini
önce
~ıyas
düşünüyomz.
Kıssalatın "mij}zuin"lanyla kıyas yapılması, yukarıda mefhum-i
muvafakat" ve mefhfırİı-i muhalefet" in delaleti bölümünde işlendiği için, biz
sadece "lqfizlann" kıyasta·kullanılması konusunu ele alacağız.
S ö z l ü k t e; bir şeyi, takdir etmek, ölçmek, karşılaştırmak ve iki şey
arasındaki benzerlikleri tespit etmek anlamlarına gelen kıyas 171 I s t ı 1 ah ta
"hakkında nass bulunmayan bir meselenin hükmünü aralarındaki ortak illet
sebebiyle, hakkında nass bulunan bir meselenin hükmüyle ortaya
çıkarmaktır" 172 şeklinde tanımlanmaktadır. Kıyasın en önemli unsuru ise
"illet" tir. İ ll et ise; hakkında hüküm bulunan meselenin dayandınldığı açık
ve net ya s ı f tır, şeklinde tarif edilmektedir. 173 içkideki "sarhoşluk = sekr"
edicilik vasfı gibi. 174
İbn Manzur, Lisanii 'l-A rab. "k-y-s" md.; Şener, Abdülkadir. Kı vas. İsıılısiin. isusliilı. Ankara 1974, s. 6 7
Ebu Zehra, a.g.e, s. 189; Zeydan, e/-Veclz, s. 163.
.
m Hallaf. ilm-i Usüli'l-jiklı, s. 25; Şener, a.g.e, s. 68.
m Halla!: a.g.e, s. 23.
171
172
Bir ictihad Kaynağı Qlarak Kur'an Kıssaları ı 41
illeti ·tespit ise bilgi açısından oldukça büyük bir donmanımı
gerektiren bir husustur. Kıssa ayetleri gibi ahkamla ilgili olup olmadığı zor
tahmin edilen bazı nasslardaki illeti tespit işi ise daha da fazla özeni hak
eden bir meseledir. Ancak, kıssaları okuyan ve. onlardan fıkhl h ükü~
çıkarmak isteyen kişilerde, bazı özelliklerin bulunması zoriınludur. Bu
konuda İmam Şqfii şöyle der: "Bir hakim, bir müftü, nassları istediği şekilde
yorumlayarak, kişiye özel fetva veremez. Arıcak onlar, Kitab'ı, ondaki nasihi,
mensuhu, hassı, arnını ve edebini; Sürinet'i, eski ve yeni ilim chlinin
söylediklerini ve Arap dilini iyi bilir, birbirine benzeyen şeyleri ayırd eder ve
kryas'ı kavrarsa, ancak öyle fetva verebilirler. Bu özelliklere sahip olmayan
birinin kıyas yapması caiz değildir. ... " 175
Kıssa
ayetleri okunduğu zaman, "İslam'm genel prensiplerine
aykzn . olmqyan, insaniann
sağlamayı amaçlayan, kısaca
maslahatını
mer!faatı
celp,
ve
işlerinin
mazaJTatı
lwlaylaşmasmı
difetmek, " fikrini
temel ilke kabul ederek, buradan hareketle, kıssalarClaki illet tespit edilirse,
yine nasslara aykırı bir iş yapılmayacağı kanaatini taşımaktayız. Aslında biz
bu görüşümüzü, "ne muteber olduğuna, ne de ilğa edildiğine dair şer'! bir
delil bulunmadıkça, illet kabul edilebilen ve adına "masalih-i mürsele"
·denilen bir illeti tespit metoduna 176 dayandırmaktayız. Dolayısıyla, illetler ya
nasslarda açıkça belirtilmiş (mansfJ.s) olabilir ya da istınbat yoluyla elde
edilmiş (müstenbat) olabilir. İşte, kıssalarda açıkça zikredilmeyen "illetler"
tespit edilirken, bu metoda oldukça ihtiyaç duyulmaktadır.
Ayetlerdeki illetler yeri gelince izah edileceğinden şimdi, kıssa
ayetlerinin bazı kıyas işlemlerine "asıl" yapılması ile ilgili bazı hususlara ve
esaslara dikkat çekmek istiyoruz:
2. 5. 3.
ı. Kıssalara
K ı ya s
ın
E sa s 1 ar
ı
Kıssalara kıyas
uygulanabilmesinin bazı şartları olduğtı muhakkaktır.
Diğer bir deyişle her kıssa kıyasa konu olamaz. Şimdi bunların· neler
.olduğunu tespit etmeye çalışalım.
1. Kur'an'ın diğer ayetlerinde oldugu gibi, kıssa ayetlerinin de
önemli bir bölümünü teskil eden· hikat, iman esasları, tevhid, Allah'ın
175
176
Ebu Zehra. a.g.e, s. 212, ei-Ümm'den naklen.
Nebhan, a.g.e, s. 325: Bilmen, a.g.e. 1, 178: Ebu Zehra, a.g.e, s. 209: Atar. a.g.e. s. 67.
142 . Dr. Abdullah ACAR
vb. konufarla; ibadet esaslarını açıklayan ayetlerle
ile ilgili konularda kıyas ya_pıliımayacağına dair
görüşler ·ışığında, kıssalarda iman esaslannın her devirde· "ay n ı" olduğu,
"b i r" AllaWın bulunduğu, büt;ün peygamberiere Allah'ın vahyettiği gibi
konular, kıyasın "aslı;! olamaz. Ya.· da
tur ayetler,_ "mantık" ilmindeki. -·
tab~rle'> ''birinii öncü( veya büyük önenhe" olamazlar. çÜnkü, ·f\llah'ın
· "mu~~lefetürt/ li'l-havadi~" yani ·kendisinin sonradan yarattığı varlıklara
benzerneme gİbi bir sıfatı hıilunhüı.küı.dır. Aytıca, ·imanı mesele "gaybi" bir .
olay
olduğu
.
. içiri;. kıyasa asıl olamaz..
.. . .
zati. -subuti
sıfatları
kıyas yapılamaz: İrianç
,bu
/
·. 2. Kıyas y~pılacak kıs~cı4a· anlatıla_n konu h a s olmamalıdır. Usül_
kitaplarında genellikle, "Huz~yme adli sahabenin (ra) iki şahit yerine kabul
edilmesi ile ilgili hadis 177 ·özel bir durum ·olarak zikredilir. 178 Ancak biz,-·
kıssaiardaki b~~ı ~·özet,- olaylan da kıyas koıtusu. etmemeliyiz. Birkaç k1ssa
ayetiyle konuyu izaha çalışalım:
.
.
.
-·~
.
.
.
Ht. İbrahim'ın .(as)· oğlunu kurban etmesi olayı, sadece ona "has" bir .-
emirdir ve vahiyd_ir. Böyle özel bir hadise, _diğer insanların çocuklarını kurban
etmeleri için bir örnek veya "Aİlah için oğlunu Hz. İbrahim kurban etmek
istemiş, ben de edeyim", şeklinde bir kıyas olamaz. Çünkü, Hz. İsmail'in ..
kurban edilmes-ine Allah (cc) bile müsaade etrriemi§, onun yerine büyük bir·
kurbanlık feda- etmiştir. 179 ·Aslında, hem baba hem oğul açısından
düşünüldüğünde, böyle apaçık/büyük bir irntihana (belaün _mübin), ancak·.
seçkin peygamberler tahammÜl edebilir. Çurikü, ~mlarda _diğer insanhirda .
bulunmayan _ "sıdk, emanet, . tebliğ, Jetanet, . ismet" gibi . beş .ö,zeltik,
bulunmaktadır, Sadece peygamberlere ·has böyle büyük bir imtihanın
karşılığı, dünyada "z i b h l n az l m =büyük kurbarziık, n ahirette de yine
büyük mükafat olmalıdır.
.,·
· Dolayisıyl~ peygamberlerin mucizeleriyie-;- p~ygamberlikleriyle ilgili·
"Özel'' hadiselerle, Hz. Musa ile H_ızır ·kıssasında· olduğu gibi "insanüstü"
bazı hadiselere kıyas yapılamaz. Hızır kıssasında, Hızır'ın çocuğu öldürmesi,
gemiyi delmesi, d{ıva.rı doğrultınası gibi olaylar, bir beşerin akıl ve takatının ·_
üst;ünde, ola~anüstü olaylard~r. Zaten ayetin devamında Hızır'dan "kendi
katlmızdan'. iltm verdiğimiz, . ozel bilgiyle donatılmış kul" 180 olarak
· · bahsedilrriesi,
bu .olayın
insanüStü bazı hakikatler ..içerdiğini ve bunun
.
'.·
. . "özel"
in Ehu İlavud, ,;Akdi)<y~M. 20.
178
Serahsi, Usıil, II, 149; Husrev, Mir'iitii '1-ıısıil. Il, 77.
179
Saffaq3i), 106-107.
.
·
18
°Kehf(18), 65.
ı
\
· Bir ictihadKayn,<'ığı Olara!< Kur'an Kıssaları 143
bir durum olduğunun· d_elilidiL.· Elbette, bu kissadan başka sonuçlar elde
etmek mümkündür. ·Bu tür; özel durumlan .ifade . eden kıssalann bu
bölümleriyle kıyas yapmak, 'Jasü:.istidiai" olur. Nitekim, Hariciler arasında·
taraftarı en çok olan Ezarik_a'nın· dışında· ~iğer tüm mezJ:ıepler, Hızır
kıssasındaki gibi ileride eşkıya olur düşüncesiyle, çocukların öldürülmesinin
haramlığında icrria olduğu kayd.edilrriektedir. 181
: Bun:a mukabil, ~~özef olmay_pn" bazı kıssa. ayetkri, kıyas'ın "a.Si"ı
olabilirler. Mesela; çoğu fikıh kitabında zikri geç~n "m u h · a y e e
=merifaatzn pqyiaşzmz" nin cevazına, ayetin siyak ve slbakında bir kötü.lerİıe
bulunmaması ve özel . bir durum arzetmemesi sebebiyle fetva ~erildiği
kanaatindeyiz. Ayetie, bir gün devenin, bir gün diğer insaniann su. içmeidi . .
olayı anlatılmaktad~r. 182 Bu~ ayette, mucize devenin s~ içm~sinde~
bahsedilmesi ayri bir ~oniıdur, · dt;venin kendisinin mucize oluşu ayrı bir
konud,ur. Kıssada zikredilen "su içme hakkı" mucize· bir durum olmayıp,
aksine türiı ürri:İheti ilgilendiren bir konu olduğu ve.daha sonraki insanların
da ·hu muain~leye o1ari i li t i y. a ·ç ları ·illet kab~l edilerek, muhayçe
işlemine cevaz verildiği anlaşılmaktadır.
....
.·
:·
·.
Ancak, burada usül yönündeh bir problem vardır. Acaba İslam alimleri, .
. !~muhayee" iŞlemin'e, cev~z veri~ken . hangi m~todu/kaynağı ·kullandılar?
İncelecÜğimiz kadarıyla, bu işlemin cevazı, daha çok "şer'u men kablena•:
dan elde edilen hükümleriç.erisinde zikredilmiş olması ve neshedildiğine dair
bir karine olmadıkç~ Ö~cekilerin şeriatı bizim için de şer~attır 183 ilkesine bağlı .
olarak verÜmişola~ilir. Böylece, muhayee~nin, Muhammed.üinmeti için de
meşru olabilecegi". .. sonucuna ulaşmış· olabilirler. Aslında bu· olayın
öncekilerin şeriatı ile ilgili bir olay olmadığı, Hz. Salih'in (as) şeriatında bu·
işlemin bütün işler için geçerli olacağı şeklinde bir emir bulunmadığı
kanaatindeyiz. Sadece mucize devenin sti içmc;sinde kullanılan bu metoduJ1,
onun şeriatı şekliı::ıde takdim edilmesi yerine, bunun kıssa olarak ele alınması
daha· sağlıklı olacaktır.. Yine, Hz. Salih'in (as) kendisinden önceki kutsal :
kitap ya dasuhuf'ta da bu şekilde bir emrin olup olmadığı hakkında net bir
açıklama yoktur. Bu yüzden biz bu ayeti şeriat=hukuk ayeti değil, kıssa
ayeti olarak değerlendireceğimizi belirtmiştik. Bu dururı::ıda, ·muhayec'nin
meşruiyetini, şer' u men kablena aracılığıyla değil, .kıssa ayetlerinin kıyas
İbn Hazm, a.g,e, s. 159.
Kamer {54), 28.
183
Ser;ı.hsi, Usül,. Il, 100
181
182
144
Dr. Abdullah ACAR
edilmesini delil kabul ederek meşru kabul edebilecektik..Yani, "muhayee" nin
meşruiyetine cevaz, kıssa ayeti kıyas yapılarak da verilebilirdi. Şöyle ki:
Öncelikle, yukarıda Şatıbf'nin "Kur'an'da yer alan her kıssanıri h'er
ayetin mutlaka ya önünde ya da sonunda ki genelde sonunda bir 'r e d
vrya z e m m ' ya bulunur veya bulunmayabilir..." 184 açıklamasını da
dikkate alarak, şimdi kıyas yoluyla m u h ay e e 'yi tekrar friceleyelim:
ı. Önerme (A
s 1 ): Kıssa ayetlerinde Allah (cc), suyun nöbetieşe
içilebileceğinden bahsetmiş ve ayetlerin siyak- sibak'mda
bu işlemi
zeminetmediği gibi, bizzat emretmiş tir.
2. Önerme (Fe r' ): Hz. Salih'in (as) kavminden sonra da, insanların
bu tür muhqyeeye benzer işleriyapmaya ihtiyaçlan bulunmaktadır.
Sonuç= (Hüküm): Allah'ın Kur'an'da zemmetmediği, neshetmediği
ve insanların da ihtiyacı. olan bu rylem, sonraki insanlar için de bir ömek
olabilir, yani caizdir.
Önceki ümmetierin yaptığı ve neshedilmryenleri.n müslümanlan da
bağiayacağı ilkesinden hareketle, meşruluğuna cevaz verilen muhayeeye, k
ı y a s yoluyla cevaz verilmesi, nihayetinde aynı kaprya çıkmak,tadır.
Sonuçta değişen nedir?.
Şer'u men kablena delili, hemen hemen tüm fıkıh kitaplarında
"t a l !" kaynaklardan sayılır ve ondan elde edilen hükme; bazılan bu delili
temelden yok saydıkları, bazıları da "talf" kaynak yoluyia elde edildiği için,
"hülanün kuvveti vrya şiddeti" konusunda ihtilaf etmektedirler. Her ne kadar
kıyas yoluyla elde edilen hükümlerin delaleti
z a n n 1 de olsalar,
kıssalardan kıyasla elde edilen hüküm; talf delil olmaktan çıkıp, birinci delil
olan Kitap'tan elde edilen, fıkhın dört ana kaynağını oluşturan ve Cumhur
tarafından aslf
kaynak kabul edilen kıyasla eloe edildiği için, şer'u men
..
kablena' dan daha kuvvetli bir hüküm olabilir şeklinde cevap vermek
mümkündür.
i k i n c i bir örnekle, Aslıab-ı Kehf
yoluyla hüküm çıkarma istiyoruz:
kıssasındaki
bir ayetten
kıyas
. Aslıab-ı Kel!f kıssasındaki gençler 300 küsür sene mağarada
uyurluktan sonra uyanıyorlar ve içlerinden birini ş~hre alış-veriş yapmaya
184
Şatıbi, a.g.e, lll, 340.
Birietihad Kaynağı Oli!rak Kur'an Kıssaları 145
.
.
~.-.f~:~
. -·:.:·
gonderirken aralannda geçen diyaloğu Kur'an şöyle anlatıyor: "... Şimdi
içinizden birini şu gümüş parqyla şehre göndedn de, yiyeceklerden en
temizi hangisi ise, size ondan azık olarak alıp getirsin. Aman dikkatli olsun,
sakın kimseye Çizden bahsetmesin ... "185
-,. Ayette zikredilen, "ez k a ta a m e n = ~AW. ,_f) " kelimesini, İslafiı
alimlerinin "helal yiyecek, Allah adma kesilmiş hayvan eti, hırsızlık, çalmtz
değil, gasp olmayan yiyecek" şeklinde tefsir 186 ettikl_eri görülür. Bu ayetin "z
ah i r" manasından, "Ashab-ı Kellf 'in·alış-verişlel7.nin helal olmasma azami
dikkat gösteriyor/ardı"
hükmüı;ıe ulaşmak çok kolaydır. Onların
yiyeceklerinin helal olmasın~ dikkat etmelerinin s e b e bL; Ey Peygamberler!
Temiz· olan şeylerden yiyin, güzeLiŞler yap m. Ben. sizin yaptzklannzzı
hakkıyla bilenim"187 "ayetinin kendi dönemlerindeki peygamber tarafınd<:J-n
da tebliğ edildiğini göstermektedir. Ayetteki "t ay y i b a t " kelimesinin,.
hem maddi hem de manevi yönden temiz olan yiyecek anlamına geldiğini
söylemek gerekir ki, bu da yukarıdaki "e z k a " kelimesinin müteradifidir.
Çünkü, yıkanan bir yiyecek temiz olabilir ama, çalıntı bir mal veya Allah'ın
adı anılmadan kesilen bir hayvan İslam'a göre temiz sayılmaz.
Ashab-ı Kehf,
baş düşmanları olan krala yakalanmamaya dikkat
ettikleri kadar, yiyeceklerinin helal olmasına da dikkat ediyorlardı. Hatta,
ayetin sıralanışından onların, kendilerinin yakalanmasından daha önce,
yiyeceklerinin "temiz, helal" olmasına dikkat ettiklerini söylemek yanlış
olmaz. Çünkü, ayetlerin tertibinin Kur'an'ı yorumlamada çok büyük önemi
vardır. Mesela; "abdest" ayetinde 188 aıimler, organların sırayla (te v a 1 Y)
yıkanmasına, ayetin sıralanışını deliL .~abul ettikleri bilinmektedir. Şimdi,
Ashab-ı Kehf'in bu dummunu anlata~ _ayeti, "a s 1 (;; kabul ederek, bir
hüküm elde etmeye gayret edelim:
ı.önerme
(A s 1): Ashab-ı Kelif, gayr-i İslami bir ortamda haram
şüphesi nedeniyle, alışverişlerinin helal olmasma dikkat ediyorlardı. (Ayetin.
siyak ve sibak'mda da bu durumun lehya da aleyhine bir i/ade yoktur).
2.Önerm~ (F e r ' ): Her dönemde insanlarm alış-veriş yapm(/y"a
ihtiyaçlan vardır ve müslümaniann dayiyecekZerine haram kanşma şüphesi
daima mevcuttur.
ıs;
186
187
188
Kehf(IS), 19.
İbnü'l- Cevzi, Ziidii '1-mesirV. 121; Kurtubi, a.g.e, X, 375.
Mü'minün (23), 5 L
·
·
Maide (5), 6.
146
Dr. Abdullah ACAR
Sonuç (Hüküm): öyleyse!. müslümanlar da Ashab-ı Ke!Jfgibi, alıŞ<
veriş/erine, özellikle gıda maddelerini aldıklanyer ve malın her yönüyle helal
oluşu gibi hususlara dikkat etmelidir/er. .
Zanni olmalp.rı sebebiyle, kıyas yoluyla elde edilen. hükümlerin farz,
vacip seviyesinde hüküm ifade edemeyecekleri gerçeğine rağmen, bu ayette
geçen "b ak s ı n, a ra ş t ı r s ı n = _# " ifadesi; "hem kendini kimseye
helli. etmeme konusunda dikkatli davransın, hem de yiyeceklerin· temiz
olmasına dikkat etsin" şeklinde anlaşılınaya müsaittiL İkinci mana tercih
edilirse, bu· durumda, alış-yerişe dikkat etmek Harretllerin tabiriyle en
. azında~ vadp olu~. '·çünkÜ;·''b~ ayetin sü.bfttu. kat'!; delaleti zanni'dir. öte
yandan·. · '·'VÜoub:···!fade eder•ı..~Ltiu:kmü ~erili"rk~n . ."Allah adı anılmadan
.~esilenleiiY.df!leyfn .. :" 189 ve "Ar;riizdaJ;za(lannzzı batit:yolla yemeyin ... "190
'ayetle~inin d~ ·dikkate alındığını belirtm~i< gerekir:. ÇünkÜ, bu ayetlerde hem
. har~~ . Y,.olla, · liem· ·de Allah'ın adı anılmadan·. kesilen hayvanların
yenilemeyeceği bildirilmektedir. Özellikle, haram-helalin birbirine karıştığı-'' ·
çağımızda, -ki Avrupa'da durum daha vahimdir- bu hükme ne kadar ihtix~Ç
. duyduğumıız açıktır.
3. Kıssadan kıyasla
elde edilen sonuç, diğer nasslara aykın
olmamalı veya başka muteber bir n a s s ı
i p t a I e t m e m e lidir.
Sadece kiyas yoluyla ~laşılan hükümler değil, istınbat yoluyla elde edilen
bütün hükümlerin Kur'an ve Sünnet'e aykırı olmaması gerekmektedir.
Çünkü, 'Jdsit istidlal" lerle veya yanlış kıyas yapılarak, doğru sonuca
ulaşılamaz.
Kıssaların lafız ve manal~nndan kıyas ve diğer yollarla hüküm
çıkarılabileceği ve bunlara dair verdiğimiz örn.ekleri burada tamamlıyor,
kıssal;;ırdan elde edilen hükümlerin ne ifade ettiği, yani ilzam derecesi veya
· şiddeti konusuna değinm~k istiyoruz.
.
..
.
·~)
. 2. 6 ..KISSALARDAKİ HÜKÜMLERİN NİTELİGİ
Fıkıh usülünde
ibadetlerle yani kişinin rabbiyle olan ilişkilerini
düzenleyen şer'! nasslar, onların ':farz, vacip, haram veya mubah" oluşlanna
delalet ederken, muamelat konusuna dahil olan veya dünyevi meseleleri
190
Maide (5), 3; En'fım (6), 121, 145.
Bakara (2),188; N isa (4), 29.
,
Bir ictihad Kaynağı Olarak Kur'an Kıssaları 1.4 7
·tanzim eden şer'! nasslar ise yapılan işlerin ·:szhhat", 'fesat'' v~ya "butlçm"
oluşlan için ·delil olarak kullanılırlar. 191 Kıssalarda <ia öncekilerin
ibadetleriyle ilgili bilgilerin bulunması, müslümanların da onlara "farz~· yeya
"haram" seviyesinde uyulmasını gerektirecek bir mecburiyet ifade etmezler.
Buna mukabil, bazı muamelat konutarı için delil olarak zik~edilen kıssalar
veya ·onların yorumlan, o işin "sahih, fasid veya batı!". oluşuna del~let .
edebilir. Belki "yapılması güzel" veya en azından nasslara aykırı değildir
anlamındaki "meşru" sözünün kullanılması bu sebeple olmalıdır. Mesela; · ·
Kur'an'da bir an için namazın farz kılınışıyla ilgili bir emir bulunmadiğını
·farzedeli m. Buna muRabil, kı s sa ayetlerinde na_mazın kıymeti ve. önceki
. peygamberler ve ikavimleriılin namaz kılışlarıyla ilgili. pek ·çok ay_ef
bulunmaktadır. 192 Bu kıssa ayetJerinden, .ictihadla .namazın "farz·"olduğuna
dair delll getirenler bulunabileceği gibi, onun, "tavsiye edilen, övülen,·kısata.
farz olmayıp mubah" bir şey olduğu hükmünü verenler de buhınabili.r. İşte,
· Kur'an'da hükmünün . kat'iyyeti konusunda netlik. bullınınayan kıssa
.ayetleriyle verilen hükümler, .vücup, yani kesinİik değÜ ancak zann ifade
edebilirler. 193 . Nitekim. islam alimleri, kıssalardaki namaz~· oruç, hac ve
zekatla. ilgili ayetleri, asli 'delil :olarak değil ikinci veya ta.ll' delil, y~ni.
kuvvetlendirın~k ve. pekiştirn:ıek için . delil . · olarak zikretmektedirler.
İba<ietlerin farzıyyetini bildiren sarih ayetler kafi iken, fakihlerin kıssa
ayetlerini yardımcı delil kul,anmaları, onların da tım derecede fıkıh/hukuk
için delil olabileceğini gösterebilir.
Yardımcı
delil olarak kıillarulmasının yanı sıra, bağımsız olarak da bazı
huccet olarak kullanıldığı görülmektedi_r. Mesela; ihtiyar! ibadet
olan· itikafa .girmenin meşruiyetinin bir delili, Tav4f edenler,,. ibadete
kapananiar (İtikqfedenler), mkü. ve se~de edenler için Evim 'i temiz tutun,
diye emretmiştik"194 ayetindeki "a k ifi n" kelimesidir. Bu ayeti Cas.sas.
İtikafa girmenin ve tavaf yapmanın mbşruluğuna Rur'im;dan delil olatak
kabul 'etmiştir. 195 Yine, adak adamanın ineşnıiyet delili de kıssa ayetidir. 196
FakÜılerin, kıssalardaki bazi ibadetler~ •dair d~laleti, . "~eşnıiyet". şekiinde
kıssalann
'
.
..
Şirfızi, el- Lii1iıa ', J?eyrut 1985, s. I, 6.
: . .
· .
Kıssalarda namazla ilgili bazı ayetler için bkz .. Ba)>ara (2) 83; Al-i imran (3), 39; Maide (5), 3, 12;
Yunus (lO), 87; Hüd (ll), 87; Yusuf(l2), 100; İbrahim (14), 40; Meryem (19), 11, 30-32.55,58, 59; Tfı-ha (20), 14;
Enbiya (2 I); 72-73; Hac (22), 26; Lokman (3 1), 17.
193
Geniş bilgi için bkz. Şatıbi, a.g.e, I, 30.
194
Bakara (2), 125. ·
19
; Cassas, a:g.e, ı, 94.
196
Adak için bkz.. Al-i imran (3), ·35. Bu ayete istinaden İbnii '/- Arabi, "nezretmenin meşruluğuna bu ayet delildlr" ·
demektedir. Bkz. Alıkiimu'/-Kur'lin, I, 268.
·
·
191
192
148
Dr. Abdullah ACAR
vasıflandınp, farz, vacip, h·aram veya mendup . şeklinde nitelememeleri,
kıssaların delaletinin zanni oluşu ve onların tali delil oldukla~ı hakkındaki
kanaatleri' desteklemektedir. Çünkü, adak adamak meşru bir davranıştır.
Buna mukabil, yerine getirilmesi farz veya haram olan adak da olabilir. Bu
dıırumda, kıssalarda adakla ilgili bilgiler, adak adamanın dini hükmüne
değil, meşruiyetine delil olabilirler.
Daha önce, İsİarn hukuku için ictihadın önemi ·ve kıssaların da
ictihada kaynak olabileceklerine dair beyanlardan, ictihadın sahasın-ın ve
kaynaklarının geniş olduğu anlaşılmaktadır. Bu geniş sahada, müctehidlerin
kanaatleti, Kur'an ve Sünnet'in yorumundan başka bir şey degildir. Ancak,
·dini nassların mahiyetierine aykırı olmamak kaydıyla yeni hükümler.
geliştirilebilir. Kıssalar da. temel nass olan Kur'an'ın parçası olduklarına
göre, onlardan da "yeni şeyler" elde etmek ·mümkündür. Mesela, alış-veriş
yapılan mekan ve gıda rn.alzemesinin her türlü mahiyetine dikkat etmenin
lüzumu konusunda, Aslıab-ı Kehf'in davranışları misal gösterilebilir, ya da,
kadınların . idareciliğine Sebe melikesi örnek teşkil edebilir. Ancak, bu
örneklemeler · birer norm olmayıp genel kurallarla sınırlı ve kesinlik
bakımından zanni bilgi iptiva ederler. Kıssalardakj olayları bu şekildeki
ictihadi konulara huccet kullanmayı yasaklayan herhangi bir nass'
bulunmaması, onların bu yönlerden de ibr~t alınablıeceklerini, kendilerine
kıyas yapılabileceğini gösterir kanaatindeyiz.
S O N U Ç
İslam Hukukunun temel kaynağı Kur'~ın:ın önemli bir bölümünü teşkil
eden
kıssaların
anlaşılmaktadır.
Kur'an'ın
bazı
ictihadi
meselelerde
kaynak
.-
olabilecekleri
23 yıllık nazil sürecinde, sarih alıkarn ayetlerinin yanuıda, .
gerçekleşmesi her devirde mümküri olan ve yeni nesillere model olabilecek,
savaş, barış, anlaşma, ticaret, evlenme, boşanma, ölüm, miras vb. konularda
örnek olayların anlatıldığı bir vakıadır. Nazil olduğu dönemde yeni
müslüman olmuş· kitleleri teselli etme, onlara rrıoral verme gibi · asıl
gayelerinin haricinde,. kıssalardan her zaman ibret alınabilecegi, dolayısıyla '
hukuki ibretlerin de elde edilebileceği anlaşılmaktadır.
Bir ictihad Kaynağı Olara.k·ki.ır'an Kıssaları ı :49
İslam inancında ilk ve mutlak yasama = teşri ' yetkisiAllah 'a. aittir.
Bunda, insanı mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın, hukuk da dahil olmak
üzere insanlığınher türlü ihtiyacını yine en mükemmel olarak tanzim edeceği
inancının etkisi büyüktür. Bu sebeple, fıkıhta da vahiy her şeyin üzerindedir.
Vahiy varken akla itibar edilmez. Vahiy eseri olduklarından, kıssaların
bir/birden çok değeri vardır. Onların bir değeri olmasaydı, kıyamete kadar
rehber olan ve kendisinden sonra· bir daha kitap gelmeyeceği belirtilen
Kur'an'da yer almazlardı.
İslam Hukuk,unda, ictihad ehlinin başvuracağı. •·zsnad kaynakları"
ndan ilki ve en önemlisi 'Kur'an'dır. İslam Hukukunda fıerhangi bir ·mesele,
ayetler arasında ayİrım yapılmaksızın öne~ Kur'ah'a ·başvurularak çözÜlm~ye.
çalışılır. Orada "sarih" bir hüküm bulunursçı, diğer kaynaklara pek müracaat
edilmez. Eğer hüküm, Kur'an'da "mücmel" veya kıssalarda .olduğu gibi
"dolaylz" bir şekilde yer alıyorsa, bumin açıklanması için sırasıyla-ecUğer asli
kaynaklardan destek alınır. Sünnet, mücmel ayetlerin anlaşÜma~ırdi ilk
sırada yer almaktadır. Burada da bulunamıyorsa, diğer kaynak~ara muracaat ..
edilir. Bu müracaatta en onemlifaaliyet, ehlinin yapabileceği ".ictihad" dı'r.
· Kur'an ve Sünnet'te kıssaların lafız· ve maİıalarıyla ictihad yapılmasını
eng~lleyen bir nass bulunmamaktadır. Aksine, meseleleri _haHetmek iÇin
kıssalar da dahil her çeşit ictihad kaynağı~a başvurmak, isabet .etmese de en
azından bir ecirle mükafatlandırılmıştır.
İslam coğrafyasının genişlemesi
ve farklı kültürlerin İslam'a girmeleri,
onların bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Bunlar, akaid ve fıkıh
süzgecinden geçirilerek tashih edilmeye çalışılmı§tır. Müslümanların gayr-i
Müslimlerle münasebetleri .ve modern çağın zorunlu olarak müslümanların
bünyesine· soktuğu bazı hukuki meselelerin halledilebilmesi için kıssaların
. yenicten gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Çok iyi değerlendirilmesi ve
diğer sahih nassların iptal edilmemesi şartıyla,
kıssaların. ictihadi
meselelerde huccet olabileceği, onlardan hukuk alanında · da. istifade
edilebileceği anlaşılmaktadır. ·Nitekim, ktihadlarında Kur'an 'ni bütününü
dikkate alan fakihler, kıssalarda dahil olmak-üzere onu-n her ayetini ictihad
·kaynağı Ôlarak.kullanmışlardır.
Kur'çın'.daki
tüm ayetler :hukuku ilgilendirmemekle biı;likte o, İslam
Hukukunun temel kaynağıdır. ;Aile vb. bazı konular hariç, çoğu konunun
külli' ifadelerle yer aldığı Kur'an'da alıkarn ayetlerinin beş yüz civarında
1 50
Dr. Abdullah ACAR .
olduğu, ·diğer
ayetlerin ise, başka meselelere huccet olabileceği bazı ·İslam
alimlerince~dlle getirilmektedir. Ancak, iyi inedendiğinde kıssa ayetleri de
d'~hil olmak Üzere, alıkarn ayeti zannedilmeyen. bir çok ayett~n tali seviyede
cie.. olsa hukuki sonuç elde ed.ildiğİ anlaşılmaktadır. Dolayısıyl~. alıkarn
ayetlerini kesin hatlarla ayırmak, 'I'fur'an'ın bütünlüğüne ve ondaki ayetler
arası irti.batın koparılmasına yol açabilir.
Kfssalardan hukuk alanında istifade edilebileceği gerçeğine rağmen,
onlardan··. "hukuk
denilebilecek. tarzda ve
. n01mu''
.
. . müstakil . bir hukuk kuralı
elde egHemediği, onların daha Çok tali: meseleler içtn delil olarak kullanıldığı
tespit ··edilmiştir. Sarih ayetlerle hükriıü bildirilen namaz, oruç, hac, zekat,
faiz, kısas, hırsızlık vb. fiillerin meşruiyetinde kıssaların yardımcı delil
olarak kullanıldığı görülmektedir.
Fetva veya kaza makamında bulunanlar, İslam'ın temel prensiplerine
ve şer'i maksadara aykırı olmamak şartıyla sarih nass bulunmayan bazı ·
meselelerde kıssalardan hüküm istınbatı yapabilirler.
Kıssalarda, değişik asırlarda
birbirine benzer bazı hukuki hadiselerin
zikredilı:p.esi, peygamberlerin vahiy · aldıklim kaynağın "aynı" olduğunu
göstermektedir. Kur'an'ın nüzulundan önce, Arap Yarımadasın~a vahiy
kültürünil yansıtai:ı bazı hukuk! uygulamaların bulunması, insan: fıtratına
yerleştirilen · iyi ve kötü kavram!arının aynı Yüce kuvvet tarafından
balışedildiğini ve her devirde insanların fert ve cemiyet hayatına Allah'ın
·müdahale ettiğinin bir nişanesidir. ·"İslam Hukuku orijinal bir hukuk
olmayıp, eski hukukun ıslah edilmiş halidir" gibi düşünceler doğru değildir.
Alıkarn
ayetlerinin haricindeki kıssa ayetleri gibi bazı ayetlerin
delaletlerinin "zanni" olması, onların huccet olarak kullanılmalanna mani
değildir. Zaman zaman "zanni" delaletlerden
faydalanılması, o konu
..hakkındaki birden fazla çözümün olabileceğine ve İslam'da ictihadm daima
bir çözüm yolu olduğuna işaret olarak kabul edilmelidir.
. Kur'an 'daki "zanni" delalet yerine ~iahad haber" veya "zayıf'' hadislerle
amel edildiği görülmektedir. Kanaatimizce, delaletizanni bile olsa ayetlerle
amel etmek, zayıf hadislerle amel· etineye tercih _ediİrnelidir.• Mesela, Hz.
· Süleyman ile Belkis hakkında: ·bilgi ·veren ayetlerin, kachnın idareci
olabileceği hakkındaki zahni delaktinin. kabul edilmesi, kadınların idareci
olamayacağı konusunda delil kabul e·Cınen · hadisin delaleti ve sıhhati
hakkındaki tartışmalara tercih edilebileceR mahiyettedit:· ·En azından, bu
Bir ictihad Kayn-ağı Olarak Kur'an Kıs_saları ı sı
. ayetlerin subuti kat'i, delaleti zanni iken, hadisin. sübutunu~ da delaletinin
de zaiıni olduğuna dair görüşler "\?ulunmaktadıL Bu durumda, _ay~tlc, amel
·
.,
etmenin uygun olacağı aŞikardır, ~ _ .
Kıssalarla ariıel etme konusunda y{ıkarıda izah etmeye ·Çalıştığımız
. husus, Ebu Hanife'nin eleştii:-ildiği konulardan biri olan ."hile~i şer'iyye" ile
karıştırılmamalıdır. 197 Zaten, sarih şekildeki bir harami helal, .;liel~-li de
haram kılma düşüncesi savunulamaz. S~ylemek istediğimiz şey, hakkında
kesin hükmü bulunan bir meselede kıssa/lar ile amel etmek değil, aksine, ·
maslahat gereği, bazı tereddütlü hususlarda, "kzssaları ihmal etnıeyip ohlarz.
maslahat için i'mal etmektir."
Kıssaların
yeniden · ele
alınıp
incelen!llesinde önemli _qlan husus,
gibi reformist bir düşünceyle değil, ·aksine
onların İslam 'ın genel mashihat ve kolaylık prensibi ve muhkem nasslarıyla
. uyumlu bir şekilde incelenmesine dikkat edilmesidiL.
nassların, Hristiyanlıkta olduğU
Her dönemde· farklı :amaçlarla· Kur'an'a yaklaş'ari.farın ·_.blilunmasi
nedeniyle, onunla ilgili genel-geçer bir okumanın tarifini yapmak imkansız
. g~bi görünmek~ediL Fakat, Kur'an'ı anlamak ve ·yaşadığı ·çağın
problemlerinin· çözümüne katkıda bulunmak isteyenlerin d!kkat edece_ği ilk
şey; onu ön yargıdan uZak ve tarafsız bir anlayışla okurrtaya başlamak_·olsa .
gerektir. Bazıları için bir defa okumak kafi iken, Kur'an'dan ve tabii ki ·
kıssalardan "bir şeyler" elde etme çabasında olanların, onu bir defa okuma
·gibi bir lüksleri yoktur. Aksine, ayetleri tekrar tekrar inceleyerek, onlar
arasındaki irtibatlara çok iyi dikkat etmeleri gerekmektedir.
Özetle, Kur'an öyle bir kitaptır ki, çoğu dini ilimierin temel kavramları
ve ilkeleri çerçeve olarak onda yer alır, Hukuk ilminin ihtiyaç duyduğu ·birçok_
kelime ve kavramın temelini de, · Kur'an'da yer alan ilahi mesajlar
oluşturmaktadır. Bu bilgiler, bazen alıkarn ayetleri, bazen ·de diğer ayetler
içerisine serpiştirilmiştir. Kısaca, Kur'an her ilim dalı için bitmez Jü_kenmez
bir lügattir. Bu lügatin sahibi ise, her şeyi hilgi'siyl~ k~şatan alim Ve habir
Allah'tır.
·,.
197
,Ebıi Hanif~'nl~
·'
şer'iyye k~n~s;l;,~a ~j~~ıi/;ı~esiıii~
ğı
ds~. S:ff~f''Hile-i şer'iyy~
hile-i
isabetli olmarn kon.usunda bk.
konusunda Ebü Hanife'ye Yöneltilen ithamlar", immıH Azam.Ebıi Hanife ve Diişiince Sisteni(i>empoz_ı~t\nit, Bursa 2005,
-11,'45-58.
.
.
.
.
.
.
.
Download