15 Temmuz`u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar

advertisement
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
253-272
15 Temmuz’u Anlamak:
Parametreler ve Sonuçlar
Haluk Alkan*
Öz
15 Temmuz’da gerçekleştirilen başarısız darbe girişimi
Türk halkının güçlü direnişi sayesinde bastırılmış ve
Türkiye demokrasisi büyük bir tehlike atlatmıştır. 15
Temmuz darbe girişimi, Türkiye’de daha önce yaşanan
darbelerden farklı özelliklere sahip bir olaydır. Bu
girişim, gerek dinamikler, gerek nitelikler ve gerekse olası
sonuçlar açısından farklılıklar taşımaktadır. Bu çalışmada
öncelikle askeri darbe literatürü açısından 15 Temmuz
darbe girişiminin taşıdığı farklılıklar ele alınmaktadır.
İkinci olarak darbe girişiminin ayırt edici parametreleri
incelenmektedir. Sonuç kısmında ise bu parametreler
ışığında olası sonuçlar üzerinde durulmaktadır.
Anahtar Kelimeler
15 Temmuz darbe girişimi, askerî darbeler, Türkiye
Siyaseti, sivil toplum, devlet-ordu ilişkileri
*
Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
İstanbul/Türkiye
[email protected]
253
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
Giriş
15 Temmuz 2016 gecesi saat 22.00 sıralarında İstanbul ve Ankara’nın ana
caddelerinde tankların boy göstermesi ve İstanbul’da Boğaziçi Köprüsünün
(yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü) tank ve askerî araçlarla trafiğe
kapatılması, helikopter ve F-16’ların kentler üzerinde ses duvarını aşacak
şekilde alçak uçuşlara başlamaları Türkiye’nin darbe geleneğinde birçok
açıdan ilklerin yaşanacağı yeni bir süreci başlatmıştır.
TRT Ankara stüdyolarına baskın düzenleyen darbeci askerlerin saat 00.13’te
haber spikerine zorla okuttukları bildiri pek çok vatandaş için bilinen bir
içeriğe sahipti. 1960 ve 1980 darbelerinde olduğu gibi darbeciler yine
Atatürk’ün kurduğu rejimin tehlikeye düşmüş olduğunu, ülkeyi kurtarmak
amacıyla demokrasiye müdahale edildiğini, uluslararası anlaşmalarla
belirlenmiş taahhütlere bağlı kalınacağını, yeni bir anayasa hazırlık sürecinin
başlatılacağını ve bu amaçlarla ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildiğini,
ikinci bir emre kadar yine ülke genelinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini
açıkladılar (AA 2016: 11). Bu bilindik ifadeler birçok insan için yeni bir
karanlık dönemin başlangıcı anlamına gelmekteydi. Daha Cumhurbaşkanı
Erdoğan ekranlara çıkıp vatandaşları darbeye karşı direnişe çağırmadan önce
birçok insan, kendiliğinden sırf darbecilerin isteklerine karşı olduklarını,
sokağa çıkma yasağını tanımadıklarını göstermek için evlerinden çıkarak
yollarda yürümeye başladılar. Halkın daha başlangıçta darbenin meşruiyetini
tanımayarak direniş göstereceği sinyalini açık bir biçimde vermesi, Türkiye
siyaseti açısından bir ilktir.
İkinci ayırt edici fark, daha başından itibaren darbecilerin kimliklerini
halktan saklamaya çalışmaları olmuştur. Gerek 1960, gerek 1980 askerî
darbelerini yapanlar, yine 1971 muhtırasını verenler ve 28 Şubat sürecini
yönetenler açıkça kimliklerini ortaya koyan ordu mensupları idi. 1960
müdahalesinde Albay Türkeş, bildiriyi bizzat radyoda kendisi okumuştu
(Aydın ve Taşkın 2015: 62-63). Bunun dışındaki tüm doğrudan ve
dolaylı müdahalelerde komuta kadrosu isimlerini sürecin her aşamasında
açıklamışlar ve sorumluluğu üstlenmişlerdi. 15 Temmuz gecesi ise “Yurtta
Sulh Konseyi” adı dışında halka, hiçbir isim ve komuta süreci ne açıklanmış
ne de kendini göstermiştir.
254
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
Ayırt edici üçüncü fark ise darbecilerin ülke demokrasisinin meşru
kurumlarına ve direnen halka açık ve kanlı bir saldırıya girişmiş olmalarıdır.
Türkiye’de darbecilerin demokratik kurumlara ve karşıt gördükleri
toplumsal grup ve siyasetçilere şiddet uygulamaları yeni bir şey değildir.
Önceki darbelerde de silahlı kuvvetler siyasetçilere ve halka karşı şiddet
uygulamıştır. 1960 darbesinde geniş bir toplumsal meşruiyete sahip
olmalarına rağmen Başbakan Menderes ve arkadaşları, yargılama hakkı ile
ilgili tüm temel kurallar ihlal edilerek oluşturulan, göstermelik Yassıada
yargısı tarafından idam sehpasına gönderilmiştir (Tanör 2003). Ordu, 1971
muhtırasından sonra gençlik hareketlerini kanlı bir şekilde tasfiye etmiştir.
1980 müdahalesi sonrasında çok sayıda işkenceden ölüm gerçekleşmiş ve 50
kişi (26 siyasi suçlu) idam edilmiştir (Aydın ve Taşkın: 331). Öncekilerin 15
Temmuzdan farkı, uygulanan şiddetin açık bir toplumsal direnişi karşılarında
bulamamaları nedeniyle görünür olmayacak şekilde ve sözde hukuk örtüsü
altında gerçekleştirilmiş olmasıdır. 15 Temmuz darbe girişiminde darbeciler,
ülke demokrasisini temsil eden kurumsal yapılara ve darbeye direnen halka
karşı kaba, kanlı, orantısız açık bir saldırı gerçekleştirmişlerdir. Ülkenin
seçime dayalı iki kurumuna Cumhurbaşkanlığı makamına ve Meclise karşı
ve bu iki makamın meşruiyetini sağlayan halka karşı, kısaca millete dayanan
ne varsa yok edilmeye ve sindirilmeye çalışılmıştır.
15 Temmuz gecesinde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı tavrı ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplanan milletvekillerinin partiler üstü
mutabakatı, bu kurumlara meşruiyetini veren Türk milletinin sabaha kadar
süren direnişi darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasının temel, belki de
yegâne nedenidir. Bu direniş yalnızca demokrasi tarihimiz açısından parlak,
yeni bir sayfanın açılmasına kapı aralamamış, aynı zamanda Türkiye’de
asker – devlet, darbeler – demokrasi ilişkilerinin yeniden tanımlanmasına
yönelik analitik yaklaşımların geliştirilmesi zorunluluğunu da beraberinde
getirmiştir.
15 Temmuz darbe girişiminin en sarsıcı yansımalarından biri, darbenin
başarıya uğratılmasının toplumsal ve kurumsal dinamiklerinin analiz
edilmesinden çok, özellikle uluslararası analizlerde darbe girişiminin
başarısızlık nedenleri üzerinde yoğunlaşılmış olmasıdır.
Bu açıdan dikkat çekici bir örnek Florence Gaub’un (2016) 15 Temmuz
darbesinden sonra Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü için
255
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
hazırladığı analizde görülmektedir. Gaub analizinde başarılı bir darbe için
iyi organize olmuş ordu içindeki %2 oranında bir kuvvetin yeterli olduğunu
belirtmektedir. Ona göre bu, ordunun niteliğine göre bir taburdan, bir
tugaya kadar bir gücü içermektedir. Yine başarılı bir darbe için 15 ila 45
arasında kritik görevlerde üst düzey komutan yeterlidir. Bir askerî darbenin
sonuçlanabilmesi için sayıdan çok iç organizasyonun yanı sıra, toplum
için hayati öneme sahip, medya organları, iletişim araçları, ulaşım gibi
kurum ve hizmetler üzerinde kontrol sağlayabilme yeteneği de önemlidir.
Gaub, darbeci grubun topluma yönelik ilk çağrısının kitlelerde bulduğu
karşılığın darbe sürecinin başarısını yakından etkileyen faktörlerden biri
olduğu görüşündedir. Toplumun genelinin darbecilerin çağrısına uyumlu
hareket etmesi ya da tersine bu isteklerin aksi yönde kitlelerin harekete
geçmesi darbeci grubun hareket tarzını ve başarısını etkileyebilmektedir.
Bir başka faktör, darbecilerin siyasal, bürokratik ve ekonomik seçkinler ile
işbirliği yapabilme derecesidir. Tahmin edileceği üzere bu tür işbirliklerini
geliştirebilmiş müdahalelerin başarıya ulaşma ihtimali yüksek olacaktır. Bu
şartlar tam olarak gerçekleşmese dahi dış güçlerin desteği ve askerin şiddet
uygulama kapasitesi bir darbeyi başarıya ulaştırabilir. Ordunun uyguladığı
şiddetin, toplumun gösterdiği tepki ile baş edemediği durumlarda, ordu
içindeki farklı grupların ayrışması ise dış desteğe sahip olsa bile bir darbenin
başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olabilir.
15 Temmuz sonrası Batılı analistlerce yapılan buna benzer yorumlar ister
istemez son dönemde literatürde daha çok vurgulanan ordunun demokratik
denetimi veya “demokratik darbe” gibi kavramsallaştırmalar açısından (Bkz.
Varol 2012) olaya yaklaşıldığı izlenimini güçlendirmektedir. Yorumlarda
başarısız darbe ile Cumhurbaşkanının güçlendiği, otoriter yönelimin
artacağı, çoğunlukçu demokrasinin pekişeceğine yapılan vurgular da bu
izlenimi güçlendirmektedir (Bkz. Kirişçi 2016, Bar’el 2016, Economist
2016). Bu analizlerin en büyük eksikliği darbe literatürüne hâkim olan özerk
ve profesyonel ordu anlayışını temel alan bir bakış açısı ile kaleme alınmış
olmalarıdır. Bu nedenle 15 Temmuz’un farklılıklarını ortaya koymak için
konunun teorik çerçevesine ve bu çerçevenin 15 Temmuz’u açıklamaktaki
yetersizliklerine bakılması gerekmektedir.
256
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
Asker – Devlet İlişkileri Literatürü Açısından 15 Temmuz
Asker – Devlet ilişkilerine demokratik kurumlara ordunun müdahale etme
nedenleri açısından geliştirilen yaklaşımlar ordunun ne ölçüde sivil siyasi
kurumlara bağlı bir kültürel ve yasal yapının kurumsallaşmış olduğu sorusu
üzerinde yoğunlaşırlar. Bu yetki alanları liberal bir devlette olması gerektiği
gibi düzenlenmemişse veya böyle bir kültür ülkede yerleşmemişse, ordu
farklı gerekçelerle siyasal otoriteye müdahale edebilir, hatta bazı örneklerde
onun yerine geçebilir. Goodpaster ve Huntington, demokratik bir sistemin
ordu tarafından tehdit edilebileceği bir ilişkinin, silahlı kuvvetlerin rejimi
ve siyaset sürecini koruyucu (Advocacy) biçimde yapılandırıldığı ülkelerde
ortaya çıkacağını belirtmektedir (Goodpaster ve Huntington 1977). Bu
özellik, devletin halkını ülke dışından gelecek saldırılara karşı koruma
yükümlülüğü ile sınırlı, yürütme otoritesine bağlı silahlandırılmış bir kurum
anlayışını muğlak hale getirerek özgürlükçü bir toplumsal düzeni tehlikeye
atabilir. Ordu, siyasi otoritelerden özerk olarak, içerideki sosyal ve siyasal
gelişmeleri izleyen, denetleyen bir güç konumuna gelir ki Huntington bu
tip devletlere “Proteryen Devlet” adını vermektedir (Huntington 1973:
192-193). Proteryen modelde ordu, rejimi korumak adına zaman zaman
demokratik sürece müdahale edip, siyaseti yeniden dizayn ederek kışlasına
dönmekte, ya da diğer bazı örneklerde doğrudan veya dolaylı olarak daha
uzun süreli askeri rejimler kurabilmektedir. Bu yaklaşımda temel sorun
ordunun, devlet çıkarları ile kendi çıkarlarını özdeşleştirmiş, siyasi ve
toplumsal süreçlerden özerk bir varlık olarak görülmesidir. Bu yaklaşım
liberal Batılı devlet modelini esas almakla birlikte sorunludur. Ayrıntılı
analizler gelişmiş demokrasilerde dahi askeri otoritelerin siyasal karar alma
süreçlerine nüfuz kurma çabası içinde olduklarını göstermektedir (Bkz Schiff
2009). Aslında bu ülkelerde yaşanan müdahalelerin daha örtülü olması
ya da askerlerin karar alma süreçlerine dâhil edilmesi yoluyla çıkabilecek
krizlerin yumuşatılabilmesidir.
15 Temmuz darbe girişiminin devlet ideolojisine bağlı olan ve o ideolojiyle
kurumsal konumunu özdeşleştirmiş ve görece özerk yapısı korunmuş, ordu
hiyerarşisi ya da ordu içindeki bir grup tarafından gerçekleştirildiği iddia
edilemez. Tersine bu darbenin dinamiğini ordu hiyerarşisinin dışından, bir
örgütün çıkarları tarafından yönlendirilmesi oluşturmuştur. Bu yönüyle
darbeci grup kurumsal bir konumdan çok bir sosyolojinin üzerinde
257
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
konumlanmış, onun uzantısı olarak hareket etmiş bir yapıya sahiptir.
Darbe sürecini kontrol amacıyla doğrudan Fethullah Gülen’e bağlı olan
ve “ordu imamı” olarak nitelendirilen bir akademisyen Adil Öksüz’ün
sürecin yönetildiği Ankara’nın Kazan ilçesindeki Akıncılar üssünde
yakalanması, tankların içinde daha önce Fethullahçı Terör Örgütüne
(FETÖ) mensubiyetleri nedeniyle Emniyet Müdürlüğü ile ilişkileri
kesilmiş polis amirlerinin yakalanması, süreçte Tübitak uzmanlarının
ve yargı mensuplarının aktif rol oynamaları, 15 Temmuz’da ordunun bir
örgütsel yapının vurucu kanadı olarak işlev gördüğünü ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla askeri darbeleri mesleki özerklik, otorite alanı veya koruyucu bir
misyon edinmeyle açıklayan liberal yaklaşım ile 15 Temmuz’un açıklanması
mümkün görünmemektedir.
Askerî darbeleri ekonomi temelinde çıkar ilişkilerine bağlı olarak açıklamaya
çalışan yaklaşımlar da bu açıdan değerlendirilebilir. Klasik Marksist görüş
orduyu, bir üst yapı kurumu olarak kapitalist sınıfın koruyucu bir unsuru
olarak ele almaktadır. Daha sonraları “ilerici askerler” ile işbirliği temelinde
bir devrim süreci anlayışını savunan Marksist yaklaşımlar da ortaya çıkmıştır.
Marksist yaklaşımın karşısında darbeleri, silahlı kuvvetlerin ülke
ekonomisindeki yaygın ve güçlü bir konum edinmesinin bir sonucu olarak
ele alan yaklaşımlar bulunmaktadır. Askeri darbelerin veya askeri vesayetin
oluşumunda ordunun ekonomik bir aktör olarak piyasa ve kamu ekonomisi
içindeki ayrıcalıklı konumunun belirleyici bir etkisi olduğu farklı analizlerde
ifade edilmektedir. Ekvador, Guatemala, Honduras (Mani 2010), Pakistan
(Siddiqa-Agha 2003) gibi ülkelerde askerin rejim içindeki belirleyici
konumu ve zaman zaman siyaset sürecine müdahalesi bu ülkelerdeki
toplumsal değişimin ekonomik yapıda yol açtığı dengesizlikler üzerinden
anlamlandırılmıştır. Bu durum, mevcut kurumlar üzerinde askerin görünür
hakimiyetinin, büyüyen kamu sektörü içinde ordunun konumunun
güçlenmesinin bir sonucudur. Örneğin Gumbel (2008), Türkiye’de askeri
vesayeti OYAK’ın ekonomi içindeki rolü ile ilişkilendirerek açıklamaktadır.
Bu analizlerde, siyasal kültür ve kurumsal yapı arasındaki etkileşimin askerî,
hem anayasal olarak hem de ekonomik bir aktör olarak güçlendirdiğine
işaret edilmektedir. Dolayısıyla askerler siyasal süreçlerle yalnızca rejimi
korumak kaygısı ile değil, sosyoekonomik değişimin etkileri ya da
siyasi otoritelerin ekonomi politikalarında stratejik değişikliğe gittikleri
dönemlerde müdahaleci bir rol oynayabilmektedirler.
258
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
Özellikle ordunun ekonomideki konumu ile yabancı ülkelerin veya
uluslararası şirketlerin çıkarlarının kesiştiği örneklerde askerlerin daha
uzun süreli müdahalelerle ekonomik yapıyı yeniden şekillendirdikleri ve
geçiş sürecine nezaret ettikleri birçok örnek bulunmaktadır. Özellikle Latin
Amerika ülkelerinde görülen askeri müdahalelerin ekonomik statükoyu
korumak ya da yabancı ortakların istedikleri doğrultuda ekonominin
revize edilmesi ile yakından ilişkili oldukları, en azından bu perspektif ile
okunabilecekleri görülmektedir (Bkz. Alkan 2016). Aynı durum askerin
körfez sermayesi ile bağlantılı olarak piyasa üzerinde hakimiyet kurduğu
Mısır gibi ülkeler için de söz konusudur. Mısır’da sadece iç politikada asker
– sivil ilişkisi değil, siyasetin işleyişi konusunda Körfez ülkelerinin beklenti
ve endişeleri de dış destekli askeri darbelere zemin hazırlayabilmektedir
(Marshall 2015).
15 Temmuz darbe girişimini ordunun Türkiye ekonomisi içindeki konumu
açısından okumak da mümkün değildir. Darbede başat rol oynayan FETÖ
yapılanmasının ülke ekonomisi içinde belli bir konumu vardır. Bu yapı
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) şemsiyesi
altında yedi bölgesel işadamı federasyonu (MARİFED, KASİF, ANFED,
DASİDEF, ESİDEF, ANFİSED, GÜNSİAF) tarafından 2005 yılında
kurulan ve Türkiye genelinde 80 ilde faaliyet yürütmekte olan 162 işadamı
derneğini temsil eden bir çatı kuruluş altında örgütlenmiştir. Örgüt
özellikle 2006 yılından itibaren Afrika ülkeleri ile geliştirilen bağlantılar
ve bu bağlantıların Türkiye’nin Afrika politikasında arabulucu bir konum
edinmesiyle güçlenmiş bir ağ yolu ile siyaset sürecine de nüfuz etmeye
çaba harcamıştır (Alkan ve Mercan 2013). Ancak FETÖ yapılanmasının
bir iş ağına sahip olması ile ordu içindeki yapılanma ve darbe girişiminin,
kurumsal olarak silahlı kuvvetlerin ekonomideki konumu ile doğrudan
bir ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe girişimini asker
– ekonomi ilişkileri bağlamında mevcut literatürle çözümleyebilmek de
mümkün değildir.
Ordu içindeki hizipler ya da anlaşmazlıklar da askerî darbelerin bir diğer
nedenidir. İlk bakışta 15 Temmuz darbe girişiminin böyle bir yaklaşımla
çözümlenebileceği ya da değerlendirilebileceği düşünülse bile olaya daha
dikkatli bir gözle bakıldığında bu açıdan da Türkiye’de yaşanılanla benzerlik
taşımadığı görülecektir. Ordu içindeki hizipler, farklı ideolojik yaklaşımları
259
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
temsil etseler de, genellikle darbelere yön veren ve başarılı olunduğunda yeni
süreci yönlendirenler yine askerlerin kendileri olmuştur. Askerî liderler, sivil
unsurlarla işbirliği yapabilirler, onların düşüncelerini önceleyebilirler, ancak
karar alıcı olarak süreçte her zaman merkezi rol oynarlar. Sudan’da 19891999 yılları arasında General El-Beşir ve ülkenin tanınan din adamı Turabi
arasında ortaya çıkan ilişki de bu temelde şekillenmiştir. Nitekim Beşir
daha sonra, Turabi ile yollarını ayırarak ülke yönetimini kendi otoritesi
altında toplamıştır (Mantzikos 2010). Oysa 15 Temmuz girişiminde
askerlerin “dışarıya tabi” olarak hareket ettikleri çok açıktır. Bu nedenle
darbe girişiminin ordu içindeki “bir numarası”nın kimliği bile yeterince
açıklanamamıştır. Dışarıdaki lidere itaat eden darbeciler, sivil abilerinin
talimatı doğrultusunda hareket etmişlerdir.
15 Temmuz’un Parametreleri
15 Temmuz darbe girişiminin dört parametre temelinde analiz edilebileceği
görülmektedir. Tabi burada belirtilen parametreler öncül bir önermedir ve
geliştirilmeye açıktır:
-
Devşirme – Yabancılaşma geleneğinin muhafazakar bakış açısıyla
yeniden yorumlanması,
-
Türk modernleşmesinin devlet – sivil toplum ilişkilerinde yol açtığı
kırılmalar,
-
İdeolojik arka plan olarak, Mesihçi paradigma,
-
Kurumsallaşma becerisi.
Devşirme Geleneği – Yabancılaşma ve FETÖ
Osmanlı Devletinde, özellikle Fatih döneminden sonra doğrudan Sultanın
otoritesine bağlı devşirme sistemine dayalı bir bürokratik ve askerî
yapı merkezi yönetimin bel kemiğini oluşturmuştur (Uyar ve Erickon
2009: 37-41). Bu yapı devletin kurulma sürecinde doğrudan kardeş
kavgasına dönüşen ve beyler arasındaki anlaşmazlıkların belirleyici olduğu
iktidar mücadelelerine karşı daha özerk ve hiyerarşik bir mekanizmanın
oluşturulmasına yardımcı oldu. Siyasi merkezi, çevreye karşı güçlendiren
bu sistem toplumsal yapıdan görece özerk ve ona mesafeli bir yönetsel
anlayışın zaman içinde yerleşmesine de kaynaklık etmiştir. 18.yüzyılın
ortalarından itibaren başlayan reform arayışları –ki bu çabalar ağırlıklı
260
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
olarak askeri alandaydı-, bu arayışlara rağmen yaşanan toprak kayıpları 19.
yüzyılda artık gayrimüslim unsurlara dayalı bir devşirme mekanizmasını
sosyolojik açıdan anlamsız kılmıştır. Asker ve sivil bürokrasi artık daha yerel
unsurlara dayanmak zorundaydı. Ancak Batılı reformların taşıyıcı gücü
olan bu unsurların toplumdan görece özerk kılınmaları ve merkezileşmenin
yanında yer almaları anlayışı varlığını korumuştur. Yeni devşirme sistemi
içeride yatılı okullara ve ülke dışına eğitim için gönderilen kişilere bağımlı
olarak yeniden yapılandırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosu
bu reform sürecinin içinden gelen askerlerdi ve savaş koşulları içinde
kendilerine iyice bağımlı hale gelen sivil bürokrasi üzerinde de hâkimiyet
kurmuşlardı. Türkiye’de radikal modernleşme (İnalcık 1963) döneminin
belirleyici aktörleri de asker ve sivil bürokratik seçkinler olmuştur (Heper
2006). Bu durumun bir sonucu olarak merkezi gücü oluşturan asker ve sivil
bürokrasi hemen her toplumsal grup ve siyasal oluşumla çatışmaya girmiş,
bu gruplara karşı zaman zaman ödüllendirici, zaman zaman cezalandırıcı bir
politika izlemiştir.
Yeni devşirme sisteminin iki ayağının olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki
eğitim sistemidir ve bu sistem uzun yıllar yatılı okul sistemine dayalı olarak
işlev görmüştür. İkinci ayağı ise yurtdışı burslar yolu ile sürekli yeni seçkin
grupların farklı sektörlerde üretilmesi yolu ile gerçekleştirilmiştir. İlginç bir
biçimde Fethullah Gülen bu devşirme mekanizmasını örgütünün kurumları
yolu ile topluma yaymış, hem de devlet geleneğinin oluşturduğu mevcut
devşirme mekanizmalarından başarı ile faydalanmıştır. 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra kapatılan okullar listesine bakıldığında bu durum
kendini açık bir biçimde göstermektedir. 15 Temmuz öncesi çoğu yatılı,
diğerleri öğrenci evleri ve yurtlarla desteklenmiş çok sayıda farklı düzeylerde
eğitim kurumu ve üniversite bu yapı adına faaliyet göstermekteydi. Bu
gün FETÖ adına konuşan, yurt dışına çıkan, tutuklanan veya ihraç edilen
birçok isim, kamu kurumlarının bursları ile yurt dışına gönderilip eğitim
alan kişilerdir. Fethullah Gülen, muhafazakâr toplumsal kesimlere sıcak
gelen söylemlerle o insanların çocuklarını kendi değerlerine, ülkelerine
yabancılaştırmış ve bu amaçla devlet olanaklarını kullanabilmiş bir örgütün
lideridir. Örgüt devletin, sınav sistemleri, araştırma projeleri, burslar gibi
tüm mekanizmalarına birer devşirme aracı olarak nüfuz edilebilmiştir. Başka
bir ifade ile bu yapı, 80’li yıllardan itibaren devlet tarafından daha önce
oluşturulmuş olan tüm devşirme mekanizmalarına nüfuz etmeye başlamış
261
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
ve bu mekanizmaları kullanarak yabancılaştırma yolu ile dönüştürme
stratejisi uygulayabilmiştir. Askerî, akademik ve bürokratik seçkinler içinde
bu mekanizmalar yolu ile yaygın bir ağ sistemi oluşturabilmiştir. 15 Temmuz
darbe girişimi ile ortaya çıkan, ordu içinde geliştirmiş olduğu yapılanma
da aslında kendini mevcut devşirme geleneğine başarılı bir biçimde adapte
edebilme ve devlet şekilciliğinden yararlanabilme yeteneği ile açıklanabilecek
bir durumdur.
Devlet – Sivil Toplum İlişkileri: Gelenek ve Kırılmalar
Liberal anlamıyla sivil toplum, bireylerden oluşmuş toplumun sahip olduğu
özgürlükler alanının devlet iktidarına karşı özerkliğini ifade etmektedir.
Bu karşıtlık devleti ele geçirme amacını gütmeyen bir karşıtlıktır. Temelde
devlet iktidarının toplumsal aktörlerin çabaları ile oluşmuş özgürlük
alanını boğma olasılığına karşı bir ürkekliğe sahiptir. Dolayısıyla, böyle bir
kuşkunun beslediği devletten özerkleşebilmiş, bu şekilde onunla ilişkiye
geçebilen, bu ilişkide kendini destekleyen mekanizmaları üretebilmiş örgütlü
bir toplumsal yapılanmanın varlığına gereksinim duyulmaktadır (Sarıbay
2000:101). Sivil toplum, bireylerin herhangi bir otoriter baskı olmaksızın,
kendi aralarında yaptıkları sözleşmeler temelinde örgütlenebildikleri,
sosyal, ekonomik ve kültürel bir etkileşim alanı oluşturabilmelerini ifade
etmektedir (Kalaycıoğlu 2000: 119). Sivil toplum bu şekliyle, kamusal alan
ile özel alan arasındaki bir kesişmeyi, bir ara bölgeyi temsil etmektedir.
Sivil toplumun güçlü olması demek, devlete karşıtlık içermeyen bir güç
merkezinin varlığına işaret eder. Doğal olarak, toplumun kendi içinde
özerk toplumsal yapılar üretebildiği, ekonomik ve sosyal sorunlarını bu
mekanizmalar aracılığı ile çözümleyebildiği koşullarda devlet iktidarının
özel alana müdahale inisiyatifi kendiliğinden sınırlanacaktır. Aksine, sivil
toplum alanının zayıflığı devlet iktidarının özel alana nüfuz edebilmesini
kolaylaştıracak, hatta tümüyle hâkim olması gibi bir sonuç doğurabilecektir.
Osmanlı Devlet geleneği, 1100’lü yıllarda Büyük Selçuklu Devleti
döneminde gerçekleştirilen bir dizi reformla başlatılan bir evrimin en üst
düzeyini temsil etmekteydi. Nizam’ül-mülk’ün reformları ve Cüveyni ve
Gazzâli gibi din bilginlerinin çabaları ile şekillenen bu girişim, öncelikle
toplumsal alanda çatışan Sünni mezheplerin, devlet tarafından denetlenen
maddi ve bürokratik olarak merkeze bağlı resmî eğitim kurumları (Nizamiye
Medreseleri) vasıtasıyla kaynaştırılması, dolayısıyla sosyal alanda bu temel
262
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
üzerinde bir meşruiyet sağlanırken, buna karşılık, siyasal alanda devletin
daha çok kendi pratikleri doğrultusunda yönetilmesi ayrımına dayanıyordu
(Hudgson 1993: 49). Osmanlı Devletinde de İslam hukukunun özel alanla
ilgili düzenlemeleri sosyal alana hâkim iken, merkez kendi siyasal kararlarını
vermede belirli bir özerkliğe sahipti. Bu uzlaşma devlet ile sivil toplumun
sınırını belirliyordu. Devlet toplumsal alanda gelişen pratiğin ve kurumların
koruyuculuğunu, buna karşılık toplum bu korumanın meşruiyet sağladığı
itaat sorumluluğunu üstlenmekteydi.
Bu sınır Osmanlı Devletinin son döneminde başlatılan merkezileşme
çabalarından derinden etkilenmiştir. Devlet giderek artan oranda topluma
nüfuz etmeye başlamış, yeni Cumhuriyet’in devrimleri de bunu en üst
aşamaya taşımıştır. Balkan Savaşı, sonrasında Birinci Dünya Savaşı ve
Kurtuluş Savaşı ülkenin 1912’den itibaren sürekli olağanüstü savaş koşulları
altında yönetilmesi sonucunu doğurmuş ve bu süreçte zayıflayan sivil toplum
ve onun geleneksel kurumları bu değişim döneminde dengeleyici bir güç
olamamışlardır. Merkezi reformlar sosyal hayatın her yönüne kurumsal bir
dirençle karşılaşmadan nüfuz edebilmiştir.
Bu arka plan ışığında, çıkarılabilecek sonuç şu şekilde özetlenebilir:
Türkiye›de İslami cemaatler, merkezileşme girişimleri karşısında geleneksel
değerlerini ve kurumlarını koruyamama problemi ile karşı karşıya kalmış,
eskiden olduğu gibi siyasal alan tarafından tekrar «tanınma» gayreti
içinde olmuşlardır. Menderes, Özal gibi siyasi liderlerin toplumda yaygın
meşruiyet bulabilmelerinin temel nedenlerinden biri, sosyal yapıda yer
bulan ve modernleşme sürecinden olumsuz etkilenen kesimlerle kurdukları
etkileşimdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya çıkan cemaatlerin genellikle
siyasi olmaktan çok eğitim, dayanışma yönleri ile öne çıkan sosyal ağlar
olarak gelişme göstermelerinin nedeni de burada aranmalıdır. Fethullah
Gülen’in kendi düşüncelerini üzerinde şekillendirdiği Saidi Nursi’nin “euzu
billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyase” (Mektubat: 368) sözünün temelinde de
siyasal alanın geleneksel etkileşim ilişkisinin kaybına duyulan tepki ve sosyal
alanda yeniden yapılanma arayışı bulunmaktadır.
Türkiye’de demokrasi birçok müdahaleye rağmen gelişme gösterdi, ancak
devlet lehine bozulan devlet – sivil toplum sınırı yeniden inşa edilemedi.
80’li yıllarla birlikte cemaatlerin siyasi otoriteler, dolayısıyla devletle olan
ilişkileri yeniden şekillenirken bu kez de bürokrasiye geçiş yolu ile tersine bir
263
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
süreç başladı. FETÖ bu anlamda, var olan muğlaklıktan yararlanarak önce
bürokrasiye, oradan siyasete geçiş yapan ve ürettiği toplumsal ilişki ağları
ve kurumlar ile bir bütünlük oluşturarak devleti ele geçirmeye yönelmiş bir
örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır.
İdeolojik Zemin: Mesihçilik
Mesih ve Mehdi inancı farklı birçok din ve inanç sisteminde bulunmaktadır.
“Beklenen Kurtarıcı” olarak tanımlayabileceğimiz Mesih inancı Yahudilik
ve Hıristiyanlıkta vazgeçilemez dini inançlar arasındadır (Fığlalı 1981: 179).
Her iki inanışta da Mesih, kargaşanın hüküm sürdüğü kıyamete yakın bir
dönemde gelerek krizlere son verecek ve inancı yeniden güçlendirecek
bir kişidir. Hıristiyanlıkta bu kişi doğrudan Hz. İsa iken, Yahudilikte
beklenen İsrailoğullarından farklı bir kişidir. Dolayısıyla inananlar için
Mesihi tanımak ve onun ardında toplanmak her iki din için de görev
kabul edilmektedir. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de beklenen
bir kurtarıcıdan bahsedilmez. Mesih kelimesi Hz. İsa’yı tanımlamakta
kullanılan bir sıfat olarak yer alır. Aynı şekilde Kur’an’da Mehdi ifadesi
“insanın hidayeti benimsemesi” anlamında kullanılmaktadır (Yavuz 2003:
371). İslam’da Mehdilik anlayışı bir inanç ilkesi olarak Şii mezheplerde söz
konusudur. Şii ekoller kimin Mehdi olduğu konusunda farklı görüşlere
sahip olsalar da Ehl-i Beyt ailesinden bir kişinin kıyametin kopmasına yakın
bir dönemde geleceği konusunda görüş birliğine sahiptirler. Sünni ekollerde
Mehdilik düşüncesinin daha geç dönemlerde ve daha çok Hadisi Şeriflere
dayalı olarak şekillendiği belirtilmektedir. Erken dönem Sünni literatürde
Mehdilik inancına hemen hemen hiç temas edilmemiş, konu daha çok
Hadisçilerin dahil olduğu Selefiyye’ye ait eserlerde yer almıştır (Yavuz 372).
Mehdilik inancının tarihî ve sosyolojik karşılığı bir sığınma mekanizması
olarak hem Batı, hem de Doğuda kendine yer bulmasıdır. Kötülüğü ortadan
kaldıracak, kurtarıcı beklentisinin toplum içinde yaygınlaştığı dönemlerde
Mesihçi veya Mehdici hareketler taraftar toplamış ve yaygın isyanların ortaya
çıkmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devletinde Trakya ve Anadolu’da
birçok isyanın Mehdilik iddiasıyla, hatta bazı durumlarda Hıristiyanların
desteğini almak amacıyla Mesihçi anlayışlarla bir arada formüle edilmiş
olması tarihsel bir gerçekliktir (Bkz. Coşkun 2001).
264
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
Fethullah Gülen, Saidi Nursi’nin eser ve düşüncelerinde yapmış olduğu
gibi, Mehdilik konusunda da bu kavramı kendini merkeze alarak yeniden
yorumlamış ve onu örgütünün ideolojik alt yapısına yerleştirmiştir. “Mesih
Nerede? Mehdi Kim?” başlıklı kitapta, yine aynı başlığı taşıyan ve bizzat
kendisinin kaleme aldığı bölümde Gülen, Mesihçi anlayışla ilişkiyi şöyle
kurmaktadır (2010):
Evet Hazreti Mesih’in bir şahs-ı manevi olarak inmesini çok uzak
görmüyorum…Şahs-ı manevi olarak gelecek demek, bir şevkat ruhu,
bir merhamet manası öne çıkacak, insanlar üzerinde bir rahme esintisi
belirecek…insanların birbirleriyle anlaşacaklar, uzlaşacaklar demektir…
Diyalog ve hoşgörü adına değişik kiliselere gidilip “Gelin Kur’anı birlikte
okuyalım” deniliyor. Değişik yerlerde “Siz de bizim İncil derslerimize iştirak
edin” diyorlar… Bunu, İseviyetin tasaffisi, mesihiyet ruhunun mukaddimesi
saymada bir mahzur görmüyoruz.
Gülen aynı kitapta, kendisini açıkça Mehdi olarak ilan etmeyen, ancak
izlediği yol açısından Mehdilik fonksiyonu gösteren insanların olabileceğini,
bazı tarihi şahsiyetler üzerinden, örnekleyerek açıklamaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminde sonra yapılan açıklamalar ve bazı resmî
belgeler Mehdilik ve Mesihçi anlayışın örgüt içinde itaat kültürünün
yerleşmesi amacıyla kullanıldığına işaret etmektedir. Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 31 Ağustos 2016 tarihli 428 nolu kararında,
FETÖ’nün, devlet tarafından yapılan merkezi sınavlarda soru çalınmasını
Mehdilik inancıyla açıklamaya ve meşrulaştırmaya çalıştığını, bazı örgüt
mensuplarının Gülen’i Mehdi, Mesih sıfatı ile andıkları, İstanbul 18. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi İlhan Karagöz’ün verdiği bir kararda Gülen’i açıkça
Mehdi ilan ettiği (HSYK - 428; 2016) resmi olarak alıntılarla belirtilmiştir.
Darbe girişiminden sonra tutuklanan Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın
emir subayı Yarbay Levent Türkkan’ın ifadesinde de ortaokul yıllarından
beri kendisine yardımcı olan “abilerin” Gülen’i Mehdi olarak gördükleri yer
almıştır (Posta, 2016).
Bu yönüyle FETÖ, dinî inanç ve kavramları, örgüt amacı doğrultusunda
yeniden yorumlayan, dinî kavramların içini boşaltarak adeta yeni bir din,
inanç sistemi oluşturmaya çalışan bir ideolojik zemine sahip bulunmaktadır.
Bu ideolojik zemin en olumsuz koşullarda, her düşünsel açmazda liderin
265
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
ulûhiyetinin devreye sokularak örgüt içinde bir eleştirinin çıkmasını
frenlemekte ve itaatin sağlanmasında rol oynamaktadır.
Kurumsallaşma
Özellikle 667 nolu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde bakıldığında
FETÖ yapılanmasının kurumsal yaygınlığı hakkında şöyle bir profil ortaya
çıkmaktadır. Resmî verilere göre bu çalışmanın kaleme alındığı tarih itibariyle
on ilde toplam 15 üniversite, ilk, orta ve lise eğitimi düzeyinde toplam
997 okul, 109 öğrenci yurdu, 35 sağlık kuruluşu, 19 sendika, federasyon,
konfederasyon, 229 vakıf ve dernek, 3 haber ajansı, 16 TV kanalı, 23 radyo
kanalı, 45 gazete, 15 dergi ve 29 yayın evi FETÖ ile bağlantılı olduğu
gerekçesiyle kapatılmıştır. Bunun dışında çok sayıda holding ve şirkete yine
aynı gerekçe ile kayyum atanmıştır.
Bu profil FETÖ’nün yüksek düzeyde kurumsallaşma yapısına sahip
bulunduğunu göstermektedir. Örgüt her düzeyde eğitim kuruluşu, medya
organı, yayınevi, işçi ve işveren örgütü, farklı alanlarda faaliyet yürüten
birçok vakıf ve derneğe sahip bulunan, farklı sektörlerde bir ağ yapısı
oluşturmuş bulunmaktadır. Bu kurumsal yapının birtakım sonuçlar
doğurması kaçınılmazdır.
Bu sonuçlardan ilki, ekonomik ve sosyal açıdan, eğitim ve medya boyutlarını
içeren, çalışma hayatındaki çeşitli gruplara yönelik olan bu kadar yaygın
düzeyde yapılanmış bir ağın oluşturduğu çıkar ve dayanışma perspektifinin,
siyaset alanını dışarıda bırakmasının imkansızlığıdır. İster istemez böyle bir
yapı siyasete nüfuz etmek zorundadır. Yukarıda ele alınan parametrelerle
de bu durum birleştiğinde kurumsal deneyimden devlete, yönetme
aşamasına geçişin kurumsal açıdan alt yapısının oluşturulduğunu söylemek
mümkündür.
İkinci sonuç, kurumsal ağın örgüte sağladığı meşruiyettir. Kurumların
çalışma biçimi, kamuoyu oluşturma yeteneği örgüte karşı algı profilini
de şekillendirmektedir. Bu şekilde örgüt sağdan sola siyasi yelpazenin her
kanadına nüfuz ederek onların düşüncelerini kendi çıkarları doğrultusunda
yönlendirebilecek araçlara sahip olabilmiştir.
Bu kurumsal yapı ek olarak, örgüt üyelerine istihdam, kariyer, dayanışma
ve ortalamanın üzerinde imkanlar sunan bir yaşam alanı oluşturmaktadır.
FETÖ’ye katılmak çocuklarınızın eğitiminden, kalacakları yurda,
266
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
okuyacağınız kitaptan, izleyeceğiniz TV kanalına, devlet imkanlarından
yararlanmaya kadar uzanan geniş bir fırsatlar dünyasına da dahil olmak
anlamına gelmektedir. Bu ağın sağladığı güvence örgüt üyelerinin yapının
meşruiyeti konusundaki inançlarını pekiştirirken, aynı zamanda örgüte
üye olmayı da özendirmektedir. Bu kurumsal çeşitlilik ve sağladığı fırsatlar
devşirme – yabancılaştırma mekanizmasının işletilmesinin de zeminini
oluşturmaktadır.
Sonuçlar
Bu analizler 15 Temmuz darbe girişiminin üç önemli sonucuna işaret
etmektedir. Öncelikle darbe girişiminin, silahlı kuvvetlerin kontrol alanı,
mesleki profesyonellik ya da koruyucu misyon edinme yaklaşımları ile
açıklanabilmesi mümkün değildir. Ortaya çıkan sorunun, ordu merkezli bir
yaklaşımla çözümlenebilmesi de tek başına yeterli değildir. Yapılan analiz
15 Temmuz girişiminin her şeyden önce kurumsallaşma geleneğimizde
belirleyici bir dinamik olan modern-devşirmeci anlayışın sorgulanması
gerektiğini göstermektedir. Topluma mesafeli – merkeze bağımlı bürokratik
kadrolar oluşturma arayışına dayalı yaklaşım ve mekanizmalar özünde
değerlerini dışladığı, ancak tek insan kaynağını oluşturan millet ile devlet
arasında derin bir boşluk oluşturmuştur. Dolayısıyla 15 Temmuz’un ortaya
çıkardığı sorunun çözümünün, “kurucu değerlere” dönülmesi ile mümkün
olabileceği tezi baştan sorunlu bir hale gelmektedir. 15 Temmuz akşamı
sokağa çıkan ve kanını akıtan insanların büyük çoğunluğu, değerleri
modernleşme sürecinde dışlanan toplumsal kesimlerden gelmektedir.
Toplumda görüş birliği oluşturabilecek konularda bile, bu kesimleri
dışlayan yorum ve kurumsal mekanizmalar üretmiş bir geleneğin, kendisini
yenilemeden soruna bir çözüm üretebileceğini düşünmek oldukça tartışmalı
bir önermedir. Olması gereken, devletin ve her kesimden siyasetin devşirmeci
anlayış ve mekanizmaları terk etmeleridir. Fırsat eşitliğine dayanan ve liyakati
esas alan bir kamu hizmeti anlayışının yapılandırılması bu açıdan önem
taşımaktadır. Eğitim sisteminin fırsat eşitliğini hayata geçirecek şekilde
yeniden ele alınması, yalnızca halka güvenilmesi ve patronaja dayalı tüm
yolların tıkanması zorunluluğu 15 Temmuz’un en önemli sonuçlarından
biridir.
Devlet ile sivil toplum ilişkilerinin yeniden yapılandırılması, bu ilişkinin
felsefi temelinin ve kurumsal boyutunun üzerinde bir görüş birliği
267
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
sağlanmasının gerekliliği de ortaya çıkan diğer bir sonuçtur. Tarihsel
gerçeklikler ve radikal modernleşme geleneğinin sivil toplumun her alanına
nüfuz edip onu dizayn etme eğilimi, sosyoekonomik değişme ve demokratik
gelişme nedenleriyle artık mümkün değildir. Vesayetçi kurumlar yerlerini
demokratik alana terk etmek zorundadırlar. Ancak bu dönüşümün tek
başına yeterli olamayacağını 15 Temmuz girişimi bizlere göstermiştir. Devlet
ile sivil toplumun sınırı konusunda yeni bir tanımlamanın yapılamamış
olması, toplumun yerleşik meşruiyet kalıplarını kullanan, geliştirdikleri
kurum ve bağlar yolu ile devlete nüfuz etmeye çalışan güç odaklarına karşı
zayıflık doğurmaktadır. 1000’li yıllarda yapıldığı gibi günümüz koşullarında
devlet ve sivil toplum ilişkisinin yeniden tanımlanması gerekmektedir.
Üçüncü bir sonuç, toplumsal meşruiyet kalıplarımızın şekillenmesinde
önemli bir yere sahip dini değer ve kavramların üzerine yoğunlaşılması
zorunluluğuna işaret etmektedir. Bireyin dini bilginin dışında tutulması,
bazılarınca savunulduğu gibi onu özgürleştirmemekte, aksine onu dini
kavramları içini boşaltarak yorumlayan kişi ve oluşumlar karşısında zayıf
bırakmaktadır. Yaşanan olaylar, dini kavramların derinliği ile edinilmesinin,
din eğitiminin son derece önemli olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda
eğitim müfredatlarının yenilenmesi, İlahiyat Fakülteleri, Diyanet İşleri
Başkanlığının bazı çalışmalar yapması gerekmektedir.
Kaynaklar
“Akar’ın Darbeci Emir Subayı: Gülen Mehdi Olarak Kabul Ediliyordu”.
Posta. 30 Eylül 2016.
Alkan, Haluk (2016) (Ed.). Latin Amerika Siyaseti Geçiş Sürecinde Başkanlık
Sistemleri. Ankara: SDE Yay.
Alkan, Haluk ve Muhammet Hüseyin Mercan (2013). “Yeni Burjuvazi,
Ekonomik Kalkınma ve Afrika: Tuskon Afrika Ticaret Köprüleri”.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi 1/1: 25-41.
Andrew J, Goodpaster and Samuel P. Huntington (1977). Civil-Military
Relations. Washington D.C: University of Nebraska Press.
Aydın, Suavi ve Yüksel Taşkın (2015). 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi.
İstanbul: İletişim Yay.
268
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
Bar’el, Zvi (2016). “The Failure of Turkey’s Coup: Now It’s the Omnipotent
Erdogan’s Turn for a Revolution”. Haaretz. 16 Temmuz. http://www.
haaretz.com/middle-east-news/turkey/.premium-1.731359 [Erişim
01.10.2016].
Coşkun, Ali (2001). “Osmanlı Dönemi Dini Kurtuluş Hareketlerinin
Sosyolojisi”. M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 20: 115-143.
Dakika Dakika FETÖ’nün Darbe Girşimi (2016). Ankara: Anadolu Ajansı
2016.
“Erdogan’s Revenge”. Economist. 23 Temmuz 2016. http://www.economist.
com/news/leaders/21702465-turkeys-president-destroyingdemocracy-turks-risked-their-lives [Erişim 01.10.2016].
Fığlalı, Ethem R. (1981). “Mesih ve Mehdi İnancı Üzerine”. AÜİFD XXV:
179-214.
Gaub, Florence (2016). Military Coups: a very Short Introduction. European
Union Institute for Security Studies (EUISS). (doi:10.2815/730006).
Gumbel, Peter (2008). ‘Turkey’s Warren Buffett looks West’. Fortune
Magazine. 20 Şubat. http://money.cnn.com/2008/02/20/news/
international/gumbel ulusoy.fortune/index.htm [Erişim 28.09.2016].
Gülen, M. Fethullah (2010). “Mesih Nerede? Mehdi Kim”. Mesih Nerede?
Mehdi Kim. Ed. Ömer Çetinkaya. İstanbul: Işık Yay. https://books.
google.com.tr/books?id=0t4fAwAAQBAJ&pg=PT4&dq=Mehdi+kim+mesih+nerede&hl=tr&sa=X&redir_esc=y#v=onepage&q=Mehdi%20kim%20mesih%20nerede&f=false, [Erişim 14.09.2016].
Heper, Metin (2006). Türkiye’de Devlet Geleneği. Çev. M. Soyarık. İstanbul:
Doğu Batı Yay.
Hodgson, Goodwin. S. (1993). İslam›ın Serüveni-II. Çev. A.Eker-M.
Bozkurt vd. İstanbul:İz Yay.
Huntington, Samuel P. (1973). Political Order in Changing Societies. New
Haven: Yale University Press.
İnalcık, Halil (1963). “Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi”. Belleten
XXVII/108: 985-992.
Kalaycıoğlu, Ersin (2000). “Sivil Toplum ve Neopatrimonyal Siyaset”.
Global Yerel Eksende Türkiye. Der. E. F. Keyman-A. Y. Sarıbay.
İstanbul: Alfa Yay. 119-140.
269
bilig
GÜZ/2016/SAYI 79
• Alkan, 15 Temmuz’u Anlamak: Parametreler ve Sonuçlar•
Kirişçi, Kemal (2016). “Erdoğan’s real opportunity after the failed coup in
Turkey”. Brookings. 16 Temmuz. https://www.brookings.edu/blog/
order-from-chaos/2016/07/16/erdogans-real-opportunity-after-thefailed-coup-in-turkey/ [Erişim 02.10.2016].
Mani, Kristina (2010). “Militares Empresarios: Approaches to Studying the
Military
as an Economic Actor”. Bulletin of Latin American Research. (doi:10.1111/
j.1470-9856.2010.00445.x)
Mantzikos, Ioannis (2010). “Why the Islamic Revolution Ended: The
Regional Politics of Sudan since 1989”. Mediterranean Quarterly
21/3. (doi 10.1215/10474552-2010-015).
Marshall, Shana (2015). The Egyptian Armed Forces and The Remaking of an
Economic Empire. Washington : Carnegie Middle East Center.
Mektubat (2016) http://www.risaleinur.com.tr/kulliyat/0368.html [Erişim
02.10.2016].
Sarıbay, A. Yaşar (2000). “Türkiye’de Demokrasi ve Sivil Toplum”. Global
ve Yerel Eksende Türkiye. Der. E. F. Keyman - A.Y. Sarıbay. İstanbul:
Alfa Yay. 99-118.
Schiff, Rebecca L. (2009). The Military and Domestic Politics: A Concordance
Theory of Civil-Military Relations. New York: Routledge.
Siddiqa-Agha, Ayesha (2003). “Power, Perks, Prestige and Privileges: The
Military’s Economic Activities in Pakistan”. The Military as an
Economic Actor. Der. Jörn Brömmelhörster and Wolf-Christian Paes.
New York: Palgrave Macmillan. 124-142.
Tanör, Bülent (2003). Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri. İstanbul: YKY.
Uyar, Mesut ve Edward J. Erickson (2009). A Military History of The
Ottomans. CL: Praeger Security International.
Varol, Ozan O. (2012). “The Democratic Coup d’E´tat”. Harvard
International Law Journal 53/2: 292-356.
Yavuz, Yusuf Ş. (2003). “İslam İnancında Mehdi”. İslam Ansiklopedisi. C.
28. İstanbul: TDV Yay. 371-374.
270
bilig
AUTUMN/2016/NUMBER 79
253-272
Understanding July 15:
The Parameters and Results
Haluk Alkan*
Abstract
The failed July 15 coup attempt in Turkey was suppressed
thanks to the strong resistance of the Turkish people, and
Turkey’s democracy has survived a great danger. The July
15 coup attempt has different characteristics in Turkey
compared to the earlier coups. This attempt carries
potential differences in terms of dynamics, qualifications
and results. In this study, first, the particularities of July 15
coup are discussed in the light of the literature. Secondly,
distinctive parameters of the July 15 coup attempt are
analyzed In the conclusion, possible outcomes of the
failed coup attempt are explained according to these
parameters.
Keywords
July 15 coup attempt, military coup d’état, Turkish
politics, civil society, state and military relationship
*
Prof. Dr., İstanbul University, Faculty of Economics and Administrative Scienes, Department of
International Relations – İstanbul/Turkey
[email protected]
271
билиг
осень/2016/Выпуск 79
253-272
Понимание 15 Июля:
Параметры и Результаты
Халук Алкан*
Аннотация
Неудавшийся 15 июля попытка государственного
переворота в Турции было подавлено благодаря
сильному сопротивлению народа и демократия в
Турции пережила большую опасность. попытка
государственного переворота15 июля имеет
различные характеристики по сравнении с другими
переворотами. Эта попытка несет потенциальные
различия с точки зрения динамики, квалификации и
результатов. В этом исследовании рассматривается,
во-первых, особенности переворота с точки зрения
литератур. Во-вторых, изучается отличительные
параметры попытки переворота. В заключение,
объясняются возможные итоги в соответствии с
этими параметрами.
Ключевые слова
Переворот 15 Июля, военные перевороты,
политика Турции, гражданское общество, военногосударственные отношения
* Проф.Док., Университет Стамбул, Факультет экономики, политологии и международных
отношений - Стамбул / Турция
[email protected]
272
Download