Mevdudi - Mepa News

advertisement
Mevdudi
İslam dünyasında son devrin önde gelen ilim adamlarından biri olan Mevdudi, çok
sayıda eser kaleme aldı.
20.09.2016 / 09:31
Hindistan’daki Müslümanların kurtuluşu için verilen mücadelenin en önemli
isimlerinden olan Mevdudi, İslam’ın bir hayat nizamı olduğunu, bilinçli bir hareket e
metodla yaşayarak anlatmış, dinin bütün beşeri sistemlerden üstün olduğunu da hem
telif ettiği eserlerle hem de yaptığı davet çalışmalarıyla aktarmıştır.
​Asıl adı Mevlana Ebu’l Ala olan Mevdudi, 25 Eylül 1903’te Hindistan’da Haydarabad
eyaletinin Dekran şehrinde(Şimdi Pakistan’da) doğdu. Dedesi Hint yarımadasının etkin
olan Çiştiye tarikatının meşhur şeyhlerindedi. Babası Seyid Ahmed Hasan 1903 yılında
Delhi şehrine yerleşti. Ancak Mevdudi ailesi bundan 4 yıl sonra tekrar Dekran’a döndü.
Mevdudi ilk derslerini ailesinden tahsil etti.
ÇOCUKLUK YILLARI VE İLK EĞİTİMİ
Mevdudi’nin ailesi tarafından bilinçli olarak İngiliz kültürünün öğretildiği resmi eğitim
kurumlarına gönderilmediği bilinir. Bu süre zarfında özel öğretmenler tarafından
yetiştirildi. Arapça, Farsça ve İngilizce’yi bu dönemde öğrendi. Mevdudi, 4 yaşında başlayan aile içi eğitiminde derslerine sabah namazından sonra
başlar önce Kur’an-ı Kerin, ardından Arapça ve Farsça metin çalışmaları yapardı. Özel
ağırlık ise okuma ve ezberden müteşekkil olan Kur’an dersleriydi.
Mevdudi, ‘Babam bana fazla bir servet bırakmamışsa da ondan bana kalan en kıymetli
miras, almış olduğum ahlaki eğitim ve terbiyedir’ sözüyle ailesinin, kendi gelişimi
üzerindeki etkisini vurgulamıştır.
GAZETECİLİK YILLARI VE İLK ESERLERİNİ TELİF ETMESİ
1920 yılında babasının vefat etmesiyle birlikte çalışma hayatına atıldı. Mevdudi, Bijnor
şehrinde neşredilen Medine isimli dergide çalışmaya başladı. 17 yaşında Taç isimli
gazetesinin müdürü oldu. Ardından Delhi’ye gelen Mevdudi, El Camiad gazetesini
çıkardı. Camiad gazetesi 1920’li yılların Hindistan Müslümanları tarafından en sevilen
gazetesi oldu.
Mevdudi 24 yaşına geldiğinde, ismini tüm Hindistan’da duyuracak olan İslam’da Cihad
isimli kitabı telif etti. İhvan-ı Müslimin kurucusu Hasan El Benna, Arapça’ya çevrilen bu
kitaptan etkilenmişti.
Yarılarına devam eden Mevdudi, İslam’da Cihad kitabından 4 yıl sonra da İslam’ın
Anlaşılmasına Doğru’ isimli eseri kaleme aldı. Sene 1943’e geldiğinde Tefhimul
Kur’an’ı yazmaya başlayan Mevdudi, takip eden yıllarda İslam nizamıyla ilgili 60’dan
fazla kitap telif etmiştir.
Kitaplarında İslam nizamını her yönden ele alan Mevdudi, İslam’da cemiyet ve kadın
haklarıyla ilgili olarak, ‘Kur’an açısında kadın’ ve Hicab kitaplarını, İslam iktisadıyla
ilgili ‘Sud’ ve ‘Faiz’ kitaplarını, modern hayatın problemlerine karşı İslam’ın
cevaplarıyla ‘Tenkihat’ kitabını, Urducu yazdığı son eserinde ise ‘Hilafet ve Saltanat’
kitabını telif etmiştir.
İlmi meseleleri, oldukça sade ve anlaşılabilir bir dille açıklayan Mevdudi, 1932 yılında
Tercümanu’l Kur’an isimli bir de dergi çıkardı. Dergideki yazıların hedefi ise münevver
Müslümanların İslami uyanışını sağlamaktı.
Tercümanu’l Kur’an’ın neşredildiği sıralarda Muhammed İkbal, Mevdudi’yi ziyaret etti
ve ortak İslami çalışmalar yürütmek için Mevdudi’yi Lahor’a gelmeye ikna etti.
Mevdudi ve İkbal İslam anayasası yapmak ve bunu tüm detaylarıyla izah etmek için
çalışmalara başladılar. Ancak İkbal’in vefat etmesiyle bu çalışmalar yarım kaldı.
MEVDUDİ ve PAKISTAN'IN KURULMASI
Mevdudi Hindistanlı Müslümanları ikna etmek için çok gayretler sarf etmiştir. Onların
Hindistan'dan ayrı bir olduğunu ve müstakil devletlerinin gerekliliğini defalarca
söylemiştir. Hinduların Müslümanlara karşı sürdürdükleri zulümleri önlemek için kendi
devletlerini kurmaların kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır. Pakistan, Hindistan'dan ayrılıp müstakil bir devlet olunca Mevdudi de Pakistan
sınırında kalan Lahor kentine hicret etmiştir. Bu tarihten sonra da Pakistan
anayasasının İslami esaslara dayanması ve hayatin her alanında İslami hükümlerin
hakim olması yolunda tüm gayretlerini harcamıştır. Böyle İslami bir programı
oluşturmak için ülkeyi bastan basa gezmeye başladı. Bu gezileri Pakistan'ın diğer ileri
gelenleri tarafından bozgunculukla suçlandı ve 1948 de hapse atıldı. İdareciler
Mevdudi’yi hapse atmayı başarmasına karşın Pakistan’da Allah'ın hükmünden başka
hiç kimsenin hükmedemeyeceğini ilan etmeye mecbur oldular. Zira, Pakistan’ın
Hindistan'dan ayrılarak müstakil bir devlet olmasının esas nedeni zaten bu idi.
Mevdudi, 1950’li yıllarda serbest bırakıldı.
KADIYANİLİĞE KARŞI MÜCADELESI VE İDAMLA YARGILANMASI Hapishanede kalmış olması Mevdudi'nin azminden bir şey kırmamış, aksine daha
güçlü bir iman ve kararlılıkla dışarı çıkmıştır. Arkasından da Pakistan'da İslami
anayasanın yürürlüğe konmasını isteyen harekeri başlattı. Halk da bu hareketin
yanında yer aldı. O günlerde Pencap eyaletinde halkın çoğunluğu Kadıyaniliğin
İslam’dan ayrı bir azınlık olduğunun ilan edilmesini istiyordu. Fakat askeri idare bu
isteğin iptalini talep etti. İşte tam bu esnada Mevdudi "Kadıyanilik Meselesi" adli
kitabini yazdı.
Kitapta yazdığı kitabında askeriyenin bu iptal talebini reddediyor ve hükümetin bu
konudaki siyasetini kınıyordu. Bundan dolayı 1953’te tekrar tutuklandı ve idama
mahkum edildi. Mevdudi’nin ise idam kararına ilişkin şu konuşmayı yaptı:
"Eğer bu, Allah'ın bir iradesiyse büyük bir mutlulukla karşılıyorum. Bu bizim kavuşmayı
arzuladığımız şehadettir. Ölüm şu anda benim için yazılmamış ise hiç endişe
etmiyorum. Çünkü onların bu gayretleri beni hiç ilgilendirmiyor. Onlar bana en küçük
bir zarar dahi veremezler."
İdam kararının İslam aleminde büyük tepki uyandırması, Pakistan hükümetini, idam
kararını müebbet hapse çevirmeye zorladı. Daha sonra askeri kanunların yürürlükten kalkmasıyla birlikte Mevdudi de serbest
bırakıldı. 1958 yılından itibaren Pakistan'da Eyyüp Han'ın devrinin başlamasıyla tekrar
askeri yönetimi yürürlüğe girdi ve bütün siyasi parti/cemaatler de kapatıldı. Buna
rağmen Mevdudi Cemaat-i İslami’yi tekrar kurmaya karar verdi.
Cemaat-i İslami çalışmalarının 1964 yılında doruk noktasına ulaşması üzerine hükümet
yetkilileri cemaatin ileri gelenlerini tutukladı. Ancak halkın büyük tepkisi karşısında
tutuklamalardan vazgeçti.
MEVDUDİ VE PAKİSTAN-HİNDİSTAN ARASINDAKİ MÜCADELE
1965’te Hindistan’ın Pakistan'a saldırması üzerine Mevdudi, Pakistan'in
savunulmasının tüm Müslümanlara farz-i ayin olduğunu, ülke müdafaasında düşmanı
engellemek için çalışan herkesin mücahid olduğunu deklare etti. Hindistan Keşmir'e
saldırdığında da Mevdudi aynı kesin tavrını muhafaza etti.
Mevdudi'nin cemaatteki liderliği aralıksız olarak 1972'ye kadar devam etti. Bu
tarihlerde sağlık durumunun elverişsiz olmasından dolayı görevi Muhammed Tufeyl'e
teslim etti. Ama Cemaati İslami için sürekli müracaat edilen bir lider olmayı sürdürdü.
Bu mücadelesini de 22 Eylül 1979 da vefat edinceye kadar devam ettirdi.
MEVDUDİ'NİN PAKİSTAN DIŞI ÇALIŞMALARI
Mevdudi’nin çalışmaları sadece Pakistan'la sınırlı kalmamıştır. Aksine bütün İslam
alemine yayılmıştır. Mevdudi, Filistin’i, Arap Yarımadası’nı ve Mısır’ı da ziyaret ederek,
oralardaki İslami çalışmalar hakkında ileri gelenlerle fikir teatisinde bulunmuştur.
1961 yılında Medine-i Münevvere de İslam Cemaati’nin kuruluşu için kâmil bir program
hazırlamıştır. Sonra kendi şahsi gücünü ve cemaatinin gücünü Filistin'in kurtuluşu için
harcamıştır.
1966’da ise Mekke'de yapılan İslam ülkeleri toplantısında bu müessesenin bir
kurucusu olarak büyük çalışmalar yapmıştır. Pakistan’ın kuruluşundan sonra, ‘Cemaati İslami’yi oluşturdu ve 1979 yılında vefatına kadar liderliğini yürüttü. Kaynak: Mepa News
© 2015 Mepa News Tüm Hakları Saklıdır!
Kaynak Gösterilmeden Alıntı Yapılamaz!
Tasarım ve Yazılım: Mepanews
Download