T.C ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ TÜRKİYE PİYASASINDA BULUNAN KETEN TOHUMU YAĞLARININ KALİTE STANDARTLARININ BELİRLENMESİ Hazırlayan Ecz. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ Danışman Prof. Dr. Müberra KOŞAR Farmakognozi Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2012 KAYSERİ T.C ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ TÜRKİYE PİYASASINDA BULUNAN KETEN TOHUMU YAĞLARININ KALİTE STANDARTLARININ BELİRLENMESİ Hazırlayan Ecz. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ Danışman Prof. Dr. Müberra KOŞAR Farmakognozi Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2012 KAYSERİ i BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans gösterdiğimi belirtirim. Ecz. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ ii “Türkiye Piyasasında Bulunan Keten Tohumu Yağlarının Kalite Standartlarının Belirlenmesi” adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir. Tezi Hazırlayan Danışman Ecz. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ Prof. Dr. Müberra KOŞAR Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Müberra KOŞAR ONAY: Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ………....… tarih ve …………..…… sayılı kararı ile onaylanmıştır. ………. /……../ ……… Prof.Dr. Müberra KOŞAR Dekan iii TEŞEKKÜR Tez çalışmalarım süresince desteğini ve yardımlarını esirgemeyen, bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım danışman hocam Prof. Dr. Müberra KOŞAR’a, Laboratuar çalışmalarımda benden yardımını esirgemeyen, kaynak teminimde yardımcı olan hocam Yrd. Doç. Dr. Perihan GÜRBÜZ’ e ve Arş. Gör. Selen Ertürk’ e, Kaynak temininde ve çeviri kısmında yardımlarını esirgemeyen hocam Öğr. Gör. Dr. Ayşe BALDEMİR’e Yine laboratuar çalışmalarımda yardımcı olan arkadaşlarım; Büşra ELBİSTAN, A. Kübra KARABOĞA, Kübra SÜMERLİ ve Döndü ÜNAL’ a Hayatım boyunca bana her konuda destek olup, yardımlarını esirgemeyen aileme Sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ iv TÜRKİYE PİYASASINDA BULUNAN KETEN TOHUMU YAĞLARININ KALİTE STANDARTLARININ BELİRLENMESİ Ecz. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Bitirme Ödevi, Mayıs 2012 Danışmanı: Prof. Dr. Müberra KOŞAR ÖZET Ülkemizde bitki tohumlarından elde edilen sabit yağlar birçok amaç için sıklıkla kullanılmaktadır. Özelikle son yıllarda bu alandaki ilgi ve kullanımın artması üretici sayısının ve elde edilen bitkisel yağ çeşitliliğinin artmasına neden olmuştur. Bitkisel yağ üretimindeki ve üreticiden tüketiciye kadarki sürede saflık ve kalite kontrollerinin belirlenmesi ve bunun sağlanabilirliği, kullanılan bitkisel yağın kalitesi, güvenliği ve insan sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Latince adı ‘Linum usitatissimum’ çok faydalı bitki anlamına gelen keten tohumundan elde edilen ve bezir yağı olarak da adlandırılan keten tohumu yağı, katı yağların olumsuz etkilerinden kaçınma eğiliminden dolayı içindeki doymamış yağ asitlerinin çokluğu sayesinde sağlıklı bir takviye kaynağı olarak gün geçtikçe artan talep ve kullanıma sahip olmaktadır. Bu çalışmada aktardan alınan açık ve paketteki öğütülmemiş ve paketteki toz keten tohumlarından laboratuar ortamında çözücü olarak hekzanın kullanıldığı soxhlet aparey ile 3 ayrı sabit yağ elde edilmiş ve % yağ miktarları hesaplanmıştır. Elde edilen bu 3 orjinal yağ ve piyasada talep edilen 11 firmaya ait keten tohumu yağının kalite standartlarını belirlemek amacıyla yağ örneklerine fiziksel (leke, çözünürlük, İTK) ve kimyasal testler (asit indisi, sabunlaşma indisi, ester indisi, peroksit indisi, iyot indisi) uygulanmıştır. Deney sonuçlarına göre; aktardan alınan farklı hallerdeki 3 keten tohumunun % yağ verimi uygun düzeydedir. Fiziksel ve kimyasal test standartlarına açık ve paket halindeki öğütülmemiş keten tohumundan elde edilen 2 orjinal yağ ile 3 firmaya ait keten tohumu yağının tamamen uygunluk gösterdiği ve diğer firma yağları ile paketteki toz keten tohumundan elde edilen yağın ise bazılarını geçemediği kaydedilmiştir. Anahtar Kelimeler: keten tohumu, sabit yağ, alfa linolenik asit, kalite kontrol v DETERMINING THE QUALITY STANDARTS OF THE FLAXSEED OIL IN TURKISH MARKET Pharm. Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ Erciyes University, Faculty of Pharmacy Graduation Project, June 2012 Advisor: Prof. Dr. Müberra KOŞAR ABSTRACT Fixed oil obtained from plant seeds are frequently used for many purposes in our country. Particularly, interest in this area and increasing usage in recent years has led to an increase in the number of manufacturers and the diversity of vegetable oil which has been obtained. In the production of vegetable oils and determination of purity and quality controls in the process from producer to consumer, its service availability, the quality of vegetable oil which has been used, its safety and human health has been great importance as far as possible from. Flaxseed oil, its Latin name 'Linum usitatissimum', which means a very useful plant obtained from flaxseed, also called linseed oil has the increasing demand and usage as a source of healthy reinforcement because of its tendency to avoid the negative effects of solid fats by means of the abundance of unsaturated fatty acids day by day. In this study, three separate fixed oils have been obtained from soxhlet apparatus used by hexane as solvent in the lab atmosphere, from open and packaged unground and packaged ground flaxseed bought from herbalist, and also the oil % quantities were calculated. The physical (stain, resolution, TLC), and chemical tests (acid, saponification, ester, peroxide, iodine indexs) were applied to oil samples on the purpose of determining the quality standards of the three original oil which were obtained and flaxseed oil owned by 11 firms demanding in the market. According to experimental results; the oil % yields of three flaxseeds were appropriate. Two original oils obtained from open and packaged unground flaxseed and flaxseed oil belonging the three companies had completely complied with physical and chemical testing requirements. However, the oils belonging other companies and the oil obtained from packaged ground flaxseed had been failed to pass some of them Keywords: flaxseed, fix oil, alpha linolenic acid, the quality control vi İÇİNDEKİLER BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK SAYFASI........................................................... i KABUL VE ONAY SAYFASI ................................................................................. ii TEŞEKKÜR .............................................................................................................. iii ÖZET.......................................................................................................................... iv ABSTRACT ............................................................................................................... v İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ vi KISALTMALAR ..................................................................................................... ix TABLO, ÇİZELGE VE ŞEKİL LİSTESİ ............................................................. xi FOTOĞRAF LİSTESİ ........................................................................................... xii 1. GİRİŞ VE AMAÇ .................................................................................................. 1 2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................... 3 2.1. BOTANİK ÖZELLİKLER ............................................................................. 3 2.1.1. Linaceae Familyası................................................................................. 3 2.1.1.1. Linum L. ......................................................................................... 3 2.1.1.1.1. Linum usitatissimum .............................................................. 6 2.1.1.1.2. Linum usitatissimum’ un Kayıtlı Olduğu Farmakope ve Monograflar ........................................................................... 8 2.1.1.1.3. Linum usitatissimum’ un Yayılışı .......................................... 8 2.1.1.1.4. Linum usitatissimum’ un Tarihteki Yeri ve Kullanımı .......... 8 2.1.1.1.5. Linum usitatissimum’ un Depolanması ve Stabilitesi ........ 17 2.1.1.1.6. Linum usitatissimum’ un Kimyasal Bileşimi ....................... 18 2.1.1.1.7. Linum usitatissimum’ un Biyolojik Etkileri........................ 28 2.1.1.1.8. Linum usitatissimum’ un Prospektüs Bilgileri ..................... 53 2.2. SABİT YAĞLAR.......................................................................................... 61 2.2.1. Sabit Yağların Fiziksel Özellikleri ....................................................... 67 vii 2.2.2. Sabit Yağların Kimyasal Özellikleri .................................................... 68 2.2.3. Sabit Yağ Elde Yöntemleri................................................................... 69 2.2.3.1. Sıkma Yöntemi ............................................................................ 70 2.2.3.2. Ekstraksiyon Yöntemleri.............................................................. 71 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER................................................................................ 76 3.1. DENEYSEL ÇALIŞMADA KULLANILAN MATERYALLER, KİMYASAL MADDELER VE GEREÇLER..................................................................... 76 3.1.1. Bitkisel materyal................................................................................... 76 3.1.2. Kimyasal maddeler............................................................................... 77 3.1.3. Kullanılan aletler .................................................................................. 77 3.2. DENEYSEL ÇALIŞMA ............................................................................... 78 3.2.1. Soxhlet ile Sabit Yağ Eldesi ................................................................. 78 3.2.2. Leke Kontrolü....................................................................................... 79 3.2.3. Çözünürlük Testleri .............................................................................. 79 3.2.4. İnce Tabaka Kromotografisi................................................................. 79 3.2.5. Asitlik İndisi Tayini.............................................................................. 79 3.2.6. Ester İndisi Tayini ............................................................................... 80 3.2.7. İyot İndisi Tayini ................................................................................. 80 3.2.8. Peroksit İndisi Tayini .......................................................................... 80 3.2.9. Sabunlaşma İndisi Tayini .................................................................... 81 4. BULGULAR ......................................................................................................... 82 4.1. Soxhlet ile Sabit Yağ Eldesi .......................................................................... 82 4.2. Leke Kontrolü................................................................................................ 82 4.3. Çözünürlük Testleri ....................................................................................... 82 4.4. İnce Tabaka Kromotografisi.......................................................................... 83 4.5. Asitlik İndisi Tayini...................................................................................... 85 viii 4.6. Ester İndisi Tayini ........................................................................................ 85 4.7. İyot İndisi Tayini .......................................................................................... 85 4.8. Peroksit İndisi Tayini ................................................................................... 86 4.9. Sabunlaşma İndisi Tayini ............................................................................. 87 5. TARTIŞMA ve SONUÇ ...................................................................................... 89 6. KAYNAKLAR ..................................................................................................... 94 ÖZGEÇMİŞ............................................................................................................ 109 ix KISALTMALAR Sect. : Bölüm cm : Santimetre mm : Milimetre ESCOP : Avrupa Bitkilerle Tedavi Birliği M.Ö. : Milattan önce M.S. : Milattan sonra yy. : Yüzyıl m : Metre ALA : Alfa linolenik asit °C : Santigrat derece ω : Omega EPA : Eikosapentaenoik asid DHA : Dokozahekzaenoik asit g : Gram LDL : Low density lipoprotein SDG : Sekoizolarisirezinol LA : Linoleik asit ml : Mililitre ACE : Anjiyotensin dönüştürücü enzim HbA1c : Glikohemoglobin HMGCoA : Hidroksimetilglutaril KoenzimA COX-1 : Siklooksijenaz-1 EFA : Esansiyel yağ asitleri PUFA : Çoklu doymamış yağ asitleri x NSAID : Non steroidal antiinflamatuar ilaç RNA : Ribonükleik asit CCl4 : Karbontetraklolür HDL : High density lipoprotein MCF-7 : Michigan Cancer Foundation ppm : Milyonda bir birim dl : Desilitre kg : Kilogram β : Beta kDa : Kilodalton GHz : Gigahertz Rf : Retention factor UV : Ultraviyole M : Molarite kcal : Kilokalori xi TABLO, ÇİZELGE VE ŞEKİL LİSTESİ Tablo 2.1. Türkiye’de Keten Tohumu Üretim, Verim ve Ekiliş Alanları ........................ 9 Tablo 2.2. Antik Çağdan Günümüze Keten Kronolojisi ................................................ 10 Tablo 2.3. Keten Tohumu Bileşimi ................................................................................ 19 Tablo 2.4. Çeşitli Metodlarla Ekstre Edilen Keten Tohumundaki Yağ Verimi ve Omega 9, 6, 3 içeriği……………………………………………………………………………19 Tablo 2.5. Keten Tohumu Aminoasit Bileşimi .............................................................. 22 Tablo 2.6. Keten Tohumu Vitamin İçeriği ..................................................................... 24 Tablo 2.7. Keten Tohumu Mineral İçeriği ..................................................................... 25 Tablo 2.8. Keten Tohumu Fenolik Bileşen İçeriği ......................................................... 27 Tablo 2.9. 100 gram toz ve öğütülmüş keten tohumundaki fitosterol ............................ 28 Tablo 2.10. Doymuş yağ asitleri..................................................................................... 63 Tablo 2.11. Doymamış yağ asitleri ................................................................................ 64 Tablo 2.12. Ek gruplu yağ asitleri .................................................................................. 65 Tablo 2.13. Halkalı yağ asitleri ...................................................................................... 65 Tablo 2.14. Bazı bitkisel sabit yağlar ............................................................................. 70 Tablo 3.1. Kullanılan yağların kodları ........................................................................... 77 Tablo 4.1. Çözünürlük Test Sonuçları ............................................................................ 83 Tablo 4.2. Asitlik, Ester, İyot, Peroksit, Sabunlaşma İndisi Test Sonuçları .................. 88 Çizelge 2.1. Linum usitatissimum bitkisinin sitematikteki yeri ........................................ 6 Şekil 2.1. Lini semen’ den enine kesit .............................................................................. 7 Şekil 2.2. 2004 yılında dünyadaki keten tohumu üretim yüzdesi ..................................... 8 Şekil 2.3. Basit ve karışık gliserit ................................................................................... 62 Şekil 2.4. Doymuş yağ asidi zincirinde C atomları ........................................................ 62 Şekil 2.5. Doymamış yağ asidi zincirinde C atomları .................................................... 64 Şekil 2.6. Soxhlet düzeneği ............................................................................................. 72 Şekil 2.7. Süperkritik sıvı ekstraksiyonunun şeması ve basınç- sıcaklık eğrisi .............. 73 xii FOTOĞRAF LİSTESİ Fotoğraf 2.1. Soğuk preslenen kanola tohumundan yağ çıkarılışı ................................. 71 Fotoğraf 3.1. Kullanılan yağlar ...................................................................................... 76 Fotoğraf 3.2. Soxhlet apareyi ......................................................................................... 78 Fotoğraf 4.1. Yağlara ait leke görüntüleri ...................................................................... 82 Fotoğraf 4.2. Yağlara ait İTK görüntüleri ...................................................................... 84 Fotoğraf 4.3. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K3 ..................................................... 85 Fotoğraf 4.4. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K4 ..................................................... 86 Fotoğraf 4.5. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K3 ..................................................... 86 Fotoğraf 4.6. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K3 ..................................................... 87 1. GİRİŞ VE AMAÇ Bitkilerle tedavi insanlık tarihi kadar eski bir iyileştirme metodudur. Bitki tohumlarından çeşitli yöntemlerle elde edilen sabit yağlar da bu amaçla kullanılanlar arasındadır. Özellikle tohumlarda, nadiren mezokarpta bulunan bitkisel sabit yağların içerdikleri yağ asitlerine bağlı olarak mebranlarda yapı taşı ve hücresel yakıt maddesi olma, hücre duvarları ve cildi koruma, bazı vitaminlerin absorbsiyonunu sağlama gibi etkileri vardır. Ayrıca vücutta önemli görevleri olan prostaglandinlerin ön maddesidirler. Türkiye’ de ayçiçeği, çiğit, susam, soya fasulyesi, kolza, yer fıstığı, haşhaş, keten, kenevir ve aspir olmak üzere 10 farklı yağlı tohum bitkisinin tarımı yapılmaktadır. Bunlardan biri olan ve ilk kültürü yapılan bitkiler arasında yer aldığı için kurucu bir bitki olarak kabul edilen, M.Ö. 5000 yılından bu yana çeşitli amaçlarla kullanılan, ülkemizde de Karadeniz, Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde kültürü yapılan keten (Linum usitatissimum L.) Linaceae familyasının Linum cinsine aittir. Keten 20150 cm boyunda, mavi çiçekli, haziran- temmuz aylarında çiçek açan tek yıllık bir bitkidir. Yetiştirilme amaçlarından biri 4-6 mm uzunluğunda, yumurta biçiminde, yassı, parlak, kırmızımsı-esmer renkli, kokusuz ve yağlı lezzette olan, öğütülmek veya yara lapası yapılmak suretiyle, tıbbi amaçlarla da eskiden beri kullanılagelen tohumlarından yağ elde etmektir. Doymamış yağ asitleri, fitosteroller, fosfolipitler ve vitaminler içeren, çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin olan keten tohumu yağı diğer bitkisel yağlardan özellikle insan organizması için önemli olduğu bulunan en yüksek düzeydeki alfa linolenik asit içeriğiyle ayrılmaktadır. F vitamini aktivitesi gösteren doymamış yağ asidi alfa-linolenik asit % 50’ den fazla miktardadır. Bu yüksek orandaki yağ asidi bileşimiyle keten tohumu yağı, kardiyovasküler ve immün sistem bozukluklarında, inflamatuar hastalıklarda, akut ve kronik konstipasyonda ve birçok fizyolojik 2 bozuklukta olumlu etkilere sahip olmakta ve böylece piyasada en çok talep edilen bitkisel yağlar arasında yer almaktadır. Sabit yağlara ait bu artan piyasa talebine karşılık piyasaya her geçen gün kalite bakımından sorgulanması gereken çok sayıda ürün sürülmektedir. Bu yağların uygun standartlarda olmaması, dahilen ve haricen kullanımlarda insan sağlığını tehdit etmekte ve bazen de geri dönüşümü olmayan olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Bu nedenle sadece eczanelerden ve eczacı danışmanlığında verilmesi gereken bu ürünlerin sağlık açısından uygun standartta olması da büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla piyasada bulunan ve yoğun tüketimi olan sabit yağların kalite standartlarının kontrolü de oldukça önemlidir. Bu nedenle çalışmamızın amacını piyasada bulunan ve yoğun kullanımı olan keten tohum yağlarının kalite kontrolü oluşturmaktadır. Bu kapsamda, aktardan alınan öğütülmemiş ve öğütülmüş hallerdeki keten tohumlarının % yağ verimleri tayin edilmiş, elde edilen bu yağlarla piyasada en çok talep gören 11 firmanın keten tohumu yağlarının Avrupa Farmakopesi ve diğer yağ standartları kullanılarak kalite özellikleri incelenmiştir. Piyasa yağlarının sonuçları hem standart olarak kullanılan ve tarafımızdan elde edilen yağlarla hem de standart değerlerle karşılaştırılmıştır. 2. GENEL BİLGİLER 2.1. BOTANİK ÖZELLİKLER 2.1.1. Linaceae Familyası Bitkiler otsu veya çalımsıdır. Yapraklar alternat veya oppozit, tam kenarlı, stipulalar salgı tüylerine sahip veya değil; çiçekler aktinomorfik, hermafrodit, hipogin, simoz veya tek. Sepaller 4-5, serbesttir. Petaller buruk, 4-5, serbest veya tırnaklarla birleşik, düşücü. Stamen 4-5, genellikle küçük verimsiz stamen demetli, altta birleşik ve diskus yoktur. Ovaryum üst durumlu, 3-5 karpelli, eksensel plasentalanma vardır. Situluslar 3-5’tir. Meyve 8-10 tohumlu kapsül, ovaryum gözü yalancı septalarla derinlemesine ayrılmıştır (1). 1. Çiçekler 5 parçalı; sepaller tam kenarlı; tohumlar yassı 1. Linum 1. Çiçekler 4 parçalı; sepaller 3 parçaya ayrılmış; tohumlar yumurta şeklinde 2. Radiola (1). 2.1.1.1. Linum L. Otsu veya küçük çalımsı, farklı veya aynı boydadır. Yapraklar tam kenarlı, alternat veya nadiren oppozit, stipula salgı tüylerine sahip veya değildir. Çiçekler simöz veya tek; sepaller 5, tam kenarlı; petaller 5, serbest veya tırnaklarıyla birleşik, düşücüdür. Stamenler 5, tabanda birleşmiş flamentler ve 5 küçük verimsiz stamen demetidir. Kapsül 5 karpelli, çoğunlukla açılan veya kısaca gagalı, her hücre bir ikinci perdeyle ayrılmış ve tohumlar 10, parlak tüylü, yassıdır (1). Balkanlarda ve Anadoluda merkezileşmiş zor bir cinstir. Çok yıllık türlerde bitki tabanı genellikle işe yarar taksonomik karakter sağlar. Bu cinsin modern monografik çalışmaya ihtiyacı vardır. 4 bölümden oluşur; 1. Yapraklar oppozit; çiçekler küçük, beyaz; genellikle tek yıllık (Sect. Catharolinum) 38. catharticum 4 1. Yapraklar alternat (veya alt yapraklar nadiren oppozit); tek yıllık olmayanlarda küçük, beyaz çiçekler 2. Tek yıllıklar küçük sarı çiçekli (petaller 3-8 mm); kapsüller 2-3 mm B. Sect. Linastrum 2. Çok yıllıklar, veya tek veya iki yıllıksa çiçekler ve kapsüller daha büyük. 3. Petaller sarı veya beyaz, altta birleşmiş; çıkıntılı gövde yaprak tabanlarında aşağı doğru kayıcı; stipula genellikle salgı tüylü; sepaller genellikle omurgalı (karinalı), hiç olmazsa meyvede A. Sect. Syllinum 3. Petaller mavi, leylak rengi, pembe veya beyaz, serbest veya birleşik; gövde silindirik; stipulada salgı tüyleri yok; sepaller omurgalı değil. 4. Çiçek sapları kısa, sepaller gibi tüylü; petaller genelikle bitişik, kapsül tüylü veya tüysüz C. Sect. Dasylinum 4. Çiçek sapları uzu, sepaller gibi tüysüz; petaller serbest; kapsül tüysüz D. Sect. Linum Linum usitatissimum türü Sect. D’ de yer almaktadır (1). D. Sect. Linum 1. Stigmalar çomaksı- ipliksi, stulusun kollarına doğru daralmış 2. Yaprak kenarı düz; sepallerde örtü tüyleri var ya da yok 3. Kapsül 5-6 mm, tamamen açılmış; sepaller 5-6 mm; tek, iki veya çok yıllık 36. bienne 3. Kapsül 7-8 mm, açılmayan veya alttan açılan; sepaller 5-9 mm; genellikle tek yıllık 37. usitatissimum 5 2. Yaprak kenarı pürüzlü; sepallerin (en azından iç sepallerden biri) kenarı bariz olarak salgı tüylü 4. Çok yıllık; sepaller 7-11 mm, ovat, akuminat 5. Yapraklar 3(-5) damarlı; petaller c. 25 mm 25. nervosum 5. Yapraklar 1 damarlı; petaller 12-18 mm 26. aroanium 4. Tek veya iki yıllık; sepaller 10-13 mm, daralan lanseolat 27. tmoleum 1. Stigmalar kapitat veya oblong kapitat, situlusun kollarıyla birleşmiş 6. Sepal kenarları salgı tüylü, genellikle kapsülden daha uzun; stigmalar kapitat 7. Tek yıllık; yapraklar lineer- lanseolat, 2-3.5 mm genişlikte 29. virgultorum 7. Çok yıllık; yapraklar lineer, 0.5-1 mm genişlikte 28. tenuifolium 6. Sepal kenarları örtü tüylü, kapsülden daha kısa; stigmalar oblong kapitat 8. Meyve sapları aşağı doğru kıvrık veya belirgin şekilde geri kıvrk 9. Çok yıllıklar; kapsül 5-8 mm; çiçek saparı 10-25mm 10. Otsular; gövde 30-50cm, çok çiçekli, yaprak damarları belirgin değil 34. austriacum 10. Yarı çalımsı; gövde 2-6 cm, 1-3 çiçekli; yaprak damarları belirgin 33. empetrifolium 9. Tek yıllık; kapsül 9-10 mm; çiçek sapları c.5 mm 35. peyronii 8. Meyve sapları dik 11. Gövde dik, dallanmış tabanlı; kapsül 7-9 mm 12. Dış sepaller oblong, akut ya da akuminat, 6-7 mm; yapraklar 2-5 mm genişlikte, ortadakine ek olarak belirgin yan damarların bir çifti ile 30. meletonis 12. Dış sepaller oblong- eliptik, obtus veya subakut, 4-6 mm; yapraklar 1-2 mm genişlikte, 1 damarlı 32. obtusatum 11. Gövde toprak üzerinde yatık olarak uzanmış, odunsu gövde, kapsül 5-6 mm 31. pcynophyllum subsp. kurdicum (1). 6 2.1.1.1.1. Linum usitatissimum Linum usitatissimum (keten, zeyrek, sağrek, sevelek, siyelek) Linaceae familyasının Linum cinsine aittir. Otsu, haziran-temmuz aylarında çiçek açan tek veya iki yıllık bir kültür bitkisidir. Bitki boyu 20-150 cm arasında olup büyük oranda genotipe bağlı olarak değişmektedir (1, 2, 3, 4, 5). Bitkinin sitematikteki yeri Çizelge 2.1 de gösterilmiştir. Çizelge 2.1. Linum usitatissimum bitkisinin sistematikteki yeri (6) Alem : Plantae Şube : Magnoliophyta Sınıf : Magnoliopsida Takım : Linales Familya : Linaceae Cins : Linum L. Tür : Linum usitatissimum Lini semen ( Şekil 2.1.) olarak kodekslerde kayıtlı olan tohumlar sabit yağ ve müsilaj bakımından zengindir (2). Bitki yapraklarını döktükten sonra toplanan kapsül şeklindeki meyveler dövülerek olgunlaşmış olan tohumlar çıkarılır ve elenerek ayrılır. 4-6 mm uzunluğunda, 2-3 mm genişliğinde, 1.5- 2 mm kalınlığında, yumurta biçiminde, bir ucu sivri, diğeri yuvarlakça, yassı, parlak, kırmızımtrak, esmer renkli, pürüzsüz, kokusuz ve yağlı tohumlar elde edilir (4,7,8). Bir lens ile dikkatli bakıldığında tohum kabuk yüzeyi çukurlu (oyuk oyuk) görülür. Testa içinde dar, beyazımsı bir endosperm ve 2 büyük basık, sarımsı, yağlı, radikula noktaları hiluma yakın kotiledonlardan oluşan embriyo vardır. Bir ucu yuvarlak, diğer ucu meyilli bir nokta şeklindedir ki bu durumda hilumu hafif basıktır (7). 7 Şekil 2.1. Lini semen’ den enine kesit (4) Yaprakları gri-yeşil, sesil ve akuminat, 20-40 mm uzunluğunda ve 3 mm genişliğindedir. Çiçek durumu panikula, açık mavi renkli ve sepaller petallerden daha kısadır. Korolla ve kaliks 5’ er parçalı, stamen 5 ve ovaryum 4-5 karpellidir ( 5, 9) Lifi için yetiştirilen keten bitkisinde gövde düz ve lif boyu uzunken; tohum elde etmek için ekilen formun gövdesi çok dallanmıştır, dolayısıyla çok sayıda çiçek ve meyva verir. Meyva basık küremsi, 5 gözlü ve 10 tohumludur (2, 3). İzole edilebilen ve çeşitli kullanımları olan kök ise keten ekimine başlangıç için temel nedenlerden biridir. Keten kökünün dallanması lifin kalitesini belirler. Birinci kalitedeki lif yan dalları olmayan kökten elde edilir (3). Yapılan araştırmalar sonucu; ketenin bitki boyunun birçok gen tarafından kontrol edildiği ve bitki boyunun kışlık ekimlerde 78-11.29 cm, yazlık ekimlerde 45-90 cm arasında değiştiği, bitki başına kapsül sayısının 20.0-35.6 adet, kapsül başına tohum sayısının 4.3-7.0 adet,1000 tohum ağırlığının 5.4-9.2 g ve bitki başına tohum veriminin 0.9-1.3 g arasında değiştiği tohum verimi ile bitkide kapsül sayısı ve 1000 tohum ağırlığı, kapsül sayısı, kapsülde tohum sayısı ve tohum ağırlığı arasında olumlu ve önemli ilişki olduğu, biyolojik verim açısından bitkide kapsül sayısı ve bitki başına verimin en yüksek etkiye sahip olduğu, verim yönünden bitkide kapsül sayısı ve 1000 tohum ağırlığının seleksiyon kriteri olarak alınması gerektiği belirlenmiştir (10,11). L. usitatissimum L.'nin drog olarak kullanılan kısımları; kuru ve olgunlaşmış tohumları, tohumlarından elde edilen keten tohumu yağı (bezir yağı), keten lifleri ve taze çiçekli halde tüm bitkidir (4, 12). 8 2.1.1.1.2. Linum usitatissimum’ un Kayıtlı Olduğu Farmakope ve Monograflar Avrupa Farmakopesi, Farmakopesi, ESCOP Çin Farmakopesi, Monografları, Fransız Komisyon E Farmakopesi, Monografları, İngiliz Bitki PDR Bitki Monografları (5) 2.1.1.1.3. Linum usitatissimum’ un Yayılışı Dünyanın birçok ülkesinde (2004 yılındaki verilere göre yaklaşık 47 ülke) ve Avrupa’da yetiştirilmektedir (4,10). 1994 yılından bu yana Kanada keten üretim ve ihracatında dünya lideridir. 2004-2005 yılında Kanada istatistiklere göre 500,00 ton üretmiş ve yaklaşık %90’ını ihraç etmiştir. 2005-2006’daki üretimi ise 1.035 milyon tondur. Kanada keteni başlıca Avrupa, Amerika, Japonya ve Kuzey Kore’ye ihraç edilmektedir. Kanada’yı Çin (%20), Amerika ( %16), Hindistan ( %11) izlemektedir (13, 14). (Şekil 2.2.) Şekil 2.2. 2004 yılında dünyadaki keten tohumu üretim yüzdesi (15) Ülkemizde ise tohum elde etmek için Batı, Kuzey ve İç Anadolu bölgelerinde kültürü yapılmaktadır (3, 4). Ancak üretim yıldan yıla azalmaktadır (16). (Tablo 2.1.) 2.1.1.1.4. Linum usitatissimum’ un Tarihteki Yeri ve Kullanımı Keten, M.Ö. 5000 yılından bu yana eski Mezopotamyalılar ve daha sonra da mumyalarını keten bezle saran Mısırlılar tarafından yetiştirilmektedir (9). M.Ö. 3000 yıllarında Babil’de tarımı yapılmıştır. Bu dönemdeki mezar odaları ketenin ekimini ve giysi olarak kullanımını tasvir etmektedir. M.Ö. 650’de Hipokrat karın ağrılarını hafifletmek için keten kullanımından bahsetmiştir. 9 Tablo 2.1. Türkiye’de Keten Tohumu Üretim, Verim ve Ekiliş Alanları (16) Yıllar Ekiliş (ha) Ekiliş Verim(kg/ha) Verim Üretim (ton) Üretim 1994 1.335 100 487 100 650 100 1995 650 48.69 600 123 390 60 1996 355 26.59 642 132 228 35 1997 355 26.59 642 132 228 35 1998 355 26.59 521 107 185 28 1999 355 26.59 640 131 227 35 2000 320 23.97 541 11 173 27 2001 290 21.72 534 110 155 24 2002 250 18.72 520 107 130 20 2003 250 18.2 440 90 110 17 Aynı dönemde kullandıklarını Theophrastus kaydetmiştir. öksürüğü M.S. 1. iyileştirmede yy.’da Tacitus keteni ketenin müsilaj olarak üstünlüklerini söylemektedir. M.S. 8. yy.’da Charlemagne ketenin sağlık için çok önemli olduğunu kabul etmiş ve yetiştirilmesi ve tüketilmesi ile ilgili kanuni düzenlemeler yapmıştır. On beşinci yüzyılda Hildegard von Bingen vücut rahatsızlıklarında keten tohumunu sıcak kompres olarak kullanmıştır (14). Tablo 2.2 de ketenin kronolojisi gösterilmiştir. Botanik adı Linum usitatissimum olan ketenin, Linnaeus’un “Species Plantarum” kitabında verilen latince anlamı çok yararlı ipliktir. İlk kültürü yapılan bitkiler arasında yer alan keten tohumu tıbbi özelliklerinden dolayı değerli olup kurucu bir bitki olarak kabul edilmektedir. Eski çağ ve günümüzdeki tarihsel kayıtlar ketenin ilaç, koruyucu, besin, lif kaynağı yönünden önemli olduğunu göstermektedir. Bugün ise yine benzer nedenlerden dolayı değerlidir. Genellikle tohum ve lif elde etmek için ekilir (10, 12, 14, 17). Roma, Yunan ve Mısırlılar tıbbi amaçla kullanmışlardır. Elder (M.Ö. 23-79) 30 formülasyonda keten tohumunun dahilen hafif laksatif enflamasyonlarda lapa olarak kullanımının olduğunu bildirmiştir. ve haricen lokal 10 Tablo 2.2. Antik Çağdan Günümüze Keten Kronolojisi (17) Tarih Kullanım 8000 Bereketli hilal tarihinde yabani keten tohumu (Suriye, Türkiye, İran) 7000 Bereketli hilalde kurulan tarımda evcilleştirilen ilk bitkiler arasında keten 6000 Ölü deniz bölgesinde tespit edilen keten eserlerini kalıntıları 5000 En eski tarihli Mısır keten bezi 4000 Avrupa da keten kullanımı: İsviçre Gölü sakinlerinin eserleri 2000 İlk sanayi? Babiller dokuma ipi için keten lifi sardı M.Ö 1400 1000 500 Mısırlılar mumyalarını bağlama ve mumyalamada keten ve keten yağını kullandı, keten bezi Mısır için birincil kumaş oldu Ürdün ve Yunanistan ekmeklerde keten tohumu kullandı Keten tohumu Hipokrat tarafından lapa halinde laksatif olarak kullanıldı, Fenikelilerin keten yelkenleri İngiltere’ ye keteni tanıttı 800 Charlemagne Roma’da keten üretimini kanunen öngördü 1000 Flanders keten sektörünün lider merkezi oldu 1400 Rönesans: Van Eyck yağlı boya muhafazasında keten yağı kullanılmasına öncü oldu 1500 Reformasyon: Huguenots Britanya adalarına keten üreten ustaları aldı 1600 Kolonizasyon: Fransız göçmenler Kuzey Amerika’ ya keten aldı M.S 1800 1980 1995 Sanayi Devrimi başladı: Linolyum döşemesi İngiltere’ de tescil aldı; tahmini 1793’ de pamuğun bulunmasıyla 1920’ lerde keten endüstrisi çöktü Tüketiciler ketenin çevre dostu olduğunu vurguladı, Kuzey Amerika ve Avrupa’da doğal ürünler üretenler ketene ilgi duydu Fonksiyonel bir gıda olarak keten doğdu 11 Günümüzde Çin Farmakopesi’nde konstipasyonda, kuru ve kaşıntılı ciltler için ofisinal olarak, Ayuverdik Farmakope’de de haricen lapa olarak, dahilen demülsan ve laksatif kullanımı kayıtlıdır. Amerika'daki geleneksel tedavi şeklinde; lapa olarak enflamasyonlarda, apsede ağrıların azaltılmasında ve veteriner hekimlikde emoliyen olarak kullanılmaktadır (12). Amerika'da nutrasötik ürünlerin terkibine girmekte sağlıklı yiyecek ve besleyici ürün olarak da tüketilmektedir. Almanya'da ise genelde laksatif olarak kullanılmakta olup haricen sıcak yakısı veya lapası enflamasyonlarda kullanılmaktadır (12, 18). Linum usitatissimum'un olgunlaşmış ve kurumuş tohumları su içinde beklemekle şişer, bu özelliğinden ötürü mekanik müshil olarak (hacim arttırarak) etki gösterir. Su veya süt ile kaynatılarak dışarıdan lapa halinde, yumuşatıcı olarak kullanılmaktadır (2). L. Usitatissimum’un tohumlarının kavrulduktan sonra düşük ısıda sıkmak suretiyle elde edilen kızılımsı esmer veya yeşilimsi esmer renkli, özel kokulu ve havada kolay kuruyan bir yağ olan sabit yağı ise yara ve yanık tedavisinde, veteriner hekimliğinde müshil olarak ve boya ve muşamba imalinde kullanılmaktadır (8). Bir gıda ürünü olarak keten tohumu: Yunanlılar tuzla kavrulmuş keten, arpa, kişniş karışımını (ekmek yapmak için ihtiyaç duyulana kadar toprak kavanozda saklanabilen) tercih etmişlerdir. Etiyopya’da 2.500-3.000 m yükseklikteki yaylalarda dikimi uygun olup yemek, içecek ve mamalar için önemli bir bileşendir. Örneğin kavrulmuş keten tohumu ezilip karıştırılır ve “w’et” adında bakliyatlı bir güveç yapılırdı. Yine kavrulmuş, ezilmiş ve pişmiş keten tohumuna tuz ve karabiber ilave edilerek popüler bir lapa yapılırdı. Ayrıca “ch’ilk’a” adlı içecek ise hafif kavrulmuş, öğütülmüş keten tohumunun su, bal ve tuzla karıştırılmasıyla hazırlanırdı. Bu içecek alkollü içeceklere izin verilmediği açlık dönemleri sırasında tüketilirdi (17). Bugün Kuzey Amerika’daki tüketiciler keten tohumunu cevize benzer tadından dolayı sevmektedirler ve bütün halde, yağ, kapsül, toz formlarını ve keten tohumuyla yapılan gıda ürünlerini bütün süpermarket ve sağlık gıda mağazalarından temin etmektedirler. Tüm veya öğütülmüş keten tohumu simit, çörek, çok tahıllı ekmek gibi pişmiş ürünler için iyi bir katkı maddesidir. Evde pişirmeyi sevenler için öğütülmüş veya tüm keten tohumu içeren kek, kurabiye ve çörek tarifleri mevcuttur (17). Yemeklik yağ kaynağı olarak keten tohumu: Mısır, Hindistan ve Çin dışında eski uygarlıklar yemeklik yağ olarak keten tohumunu nadiren kullanmıştır. Keten tohumu 12 yağı Çin’de eski çağlardan günümüze kadar kullanılan ana yemeklik yağ olmuştur. Preslemeyle elde edilen yağ yemeklik yağ olarak tüketilmiştir. Yirminci yüzyılın ilk yarısında iklimin zeytin ve fıstık üretimine engel olduğu Avrupa ve Kuzey Amerika’ da yemeklik yağ kaynağı olarak keten tohumuna dönülmüştür. Dünya savaşı (1939-1945) sırasında yemeklik yağ üzerine ithalat kısıtlamaları ve margarinin bazı vilayetlerde yasallaşmasıyla Kanada Ulusal Araştırma Konseyi keten üzerine araştırma başlatmıştır. 1950’ lerde keten tohumu yağının gıdalarda kullanılmasını sınırlayıcı faktör tadının diğer alternatiflerine göre farklı olmasıdır. Bu durum keten tohumu yağının yüksek ALA içeriğiyle ilişkili bulunmuştur. Keten tohumu yağı deneysel olarak işlenince (275 °C de 8-12 saat) ALA polimerize olmuş ve bu durumun ortadan kalktığı görülmüştür. (17). İnsan diyetinde işlenmemiş keten tohumu yağının doğrudan kullanımı ürün stabilitesi nedeniyle sınırlıdır. Keten yağı yüksek ALA içeriğiyle oksidasyon ve polimerizasyona oldukça duyarlıdır. Bu özellikleri diğer endüstriyel uygulamalar için uygun iken, kanola veya mısır yağı yerine keten yağının kullanımını sınırlamaktadır. Ketenin yağ özellikleri çok özel olup, yemeklik yağ için stabilite, alfa linolenik asit düzeyi %1-3 oranında olduğu zaman sağlanmaktadır. Kanada Keten Konseyi %5 den daha az ALA içeren keten çeşitlerini SOLİN olarak adlandırmıştır. Yemeklik keten tohumu yağı kakao yağı yerine yağ üretimine olanak sağlamaktadır. Ancak bu yağın sağlık üzerindeki yararlı etkileri içeriğindeki ALA (% 5’ den az) miktarının düşmesinden dolayı azalmaktadır (10). Bugün sağlık amaçlı satılan yüksek ALA içerikli keten tohumu yağı, stabiliteyi sağlamak için soğukta preslenmekte (35 derece altında), düşük oksijenli ortamda işlenmekte ve ışık geçirmeyen kaplarda paketlenmektedir (17). Hayvan yemi sektöründe keten: Bütün keten tohumu, yağ takviyesi, gövde veya yemek halinde hayvan yemine eklenmektedir. Avrupa’da LSOM, Asya da keten tohumu küspesi olarak bilinen yem; tohumlardan yağ ekstraksiyonu sonunda elde edilen küspedir. Bu değerli yem geviş getiren ve getirmeyen hayvanlardaki diyeti tamamlamak için kullanılmaktadır. Dehulling işleminin bir yan ürünü olarak elde edilen bu fraksiyon evcil hayvan gıdası için potansiyel bir maddedir. Keten yağı kedi ve köpek gibi evcil hayvan ve atların diyetlerine karıştırılarak kullanılabilmektedir. Keten aynı zamanda hayvanlardaki cilt ve sindirim problemlerini azaltmaya, kuru cilt ve kepeği önlemeye 13 yardımcı olup, parlak bir kabuk oluşumuna katkıda bulunmaktadır (10). Keten, hayvansal ürünlerdeki omega-3 yağ asidini artırmak için eklenmektedir. Keten tohumu ile beslenen tavukların yumurtasını yiyen erkeklerde trombosit fosfolipit ω -3 yağ asidi içeriği önemli derecede artmıştır. Bu yaklaşım insan dokularının ω -3 içeriğini artırmak için önemli bir stratejidir (17). Yumurtlayıcı tavukların yemindeki keten oranı %10-20 oranında artırıldığında ω -3 den zengin yumurtalar elde edilebilmektedir. Bu diyet formulü ile üretilen yumurtalar konvansiyonellerden 3 kat daha fazla ω-3 yağ asidi içermektedir. Tek bir omega ile zenginleştirilmiş yumurta günlük ALA alımının yarısını ve EPA ve DHA alımının da yaklaşık 4 de birini karşılamaktadır (10). Fonksiyonel bir gıda olarak keten tohumu: Antik çağda M.Ö. 500 yıllarında hazımsızlığı gidermede ketenin öneminden bahsedilmiştir. Keten tohumu aynı zamanda laksatif ve lapa olarak kullanılmaktadır. Laksatif ürün kavrulmuş keten tohumunun öğütülüp su ile karıştırılmasıyla hazırlanmaktadır. Etiyopya’ da keten tohumu içeren bir içecek kaşıntıyı rahatlatmak için kullanılmıştır. Kesik ve yara tedavisinde karaağaç ve pokeberry yaprakları ile birlikte keten tohumu lapa içine konulmuştur. Linum perene göz banyosu olarak, diğer varyeteler ise öksürük, safra taşı, akciğer rahatsızlıkları ve sindirim bozuklukları gibi rahatsızlıklar için halk ilacı olarak kullanılmıştır (17). Bütün keten tohumu, unu ve öğütülmüş hali çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Avrupa’da yapılan bir çalışmada keten tohumunu günlük diyetlerinde 12 hafta (8 g ALA/gün sağlayan bir çorba kaşığı) tüketen yüksek kolesterole sahip orta yaşlı erkeklerde kan basıncının önemli derecede düştüğü görülmüştür (10). Keten tohumu yağını 6 hafta boyunca tüketen populasyondaki protein aktivite oranının %40 artışıyla yağın, trombozu önleyici rolü rapor edilmiştir. 12 hafta boyunca günlük 1 yemek kaşığı keten tohumu yağı tüketen yüksek kolesterole sahip 5 erkekte 12. hafta sonunda C-reaktif proteini %48 ve serum amiloid düzeyi %32 azalmıştır (10). Rat ve diğer hayvanlarda yapılan çalışmalar sonucunda keten tohumunun antioksidan ve kan lipit düzeyini ile inflamasyonu azaltıcı etkileri rapor edilmiştir (10). Bazı deneyler keten tohumu yağının total kolesterol ve LDL kolesterol üzerine etkisi olmadığını ortaya çıkarmıştır. Ancak hayvanlar üzerinde ve bazı insan populasyonlarında yapılan çalışmalar ALA’dan zengin keten tohumu diyetinin kan kolesterol ve triaçilgliserol düzeylerini düşürdüğünü göstermektedir (10). 14 Keten tohumu kan şekerini düşürmektedir. Yapılan bir çalışma sonucunda 50 gram karbonhidrat içerecek şekilde keten zamkından zengin keten tohumu unu veya buğday unundan yapılan ekmekleri tüketen 6 sağlıklı gönüllüde keten tohumu grubunun kan glikoz eğrisi altındaki alan %28 daha düşük çıkmıştır (17). Meme kanseri üzerine keten tohumu etkilerini araştırmak için yapılan hayvan deneylerinde ketendeki ana besin bileşenlerinin tümör başlangıcı ve ilerlemesine müdahalesi görülmüştür. Keten, östrojen metabolizmasını değiştirerek ve hücre proliferasyonunu azaltarak meme kanseri riskini olumlu etkilemektedir (10). Lignan insanlarda antioksidan etkiye sahiptir. Diğer bitki tohumlarından 800 kat fazla lignan içeren keten en zengin bitki lignan kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir. Keten tohumu tüketimiyle lignan fitoöstrojenik bileşiklere dönüşür. Çalışmalar fitoöstrojen bileşiklerinin kimyasal salınımıyla hormon duyarlı kanser aktivitesinin bloke olduğunu ortaya koymaktadır (10). Keten tohumunun kolon kanserini önleyici etkileri havyan deneylerinde gösterilmiştir (18). Keten tohumu ayrıca sindirim sistemi için önemli olan çözünür ve çözünmez lifler için önemli bir kaynaktır. Ketendeki çözünür liflerin çoğu kolesterol düşürücü bir ajan olan müsilajdır. Keten tohumundan ekmek, kek hatta meyve suyuna bile eklenerek yararlanılabilmektedir. Çalışmalar ayrıca çözünmez liflerin konstipasyonu önlemeye ve bağırsak hareketlerini düzenlemeye yardımcı olduğunu göstermektedir. Almanya’ da hükümet kabızlık, irritabl bağırsak sendromu ve genel mide rahatsızlıklarında keten kullanımı için yetki vermiştir (10). Keten işlevselliğinin incelenmesi ek keten ürünleri ve sağlık yararları için umut vaat eden bir çalışma alanıdır (10). Koruyucu olarak keten: Eşsiz yağ asidi içeriği nedeniyle keten tohumu yağı değerli bir koruyucudur. Yağdaki çift bağlar kolayca oksitlenerek yarı saydam bir film oluşturmak üzere polimerize olmaktadır. Bu özelliğin muhtemelen ölülerini mumyalamak için keten tohumu yağı kullanan eski Mısırlılar tarafından bulunduğu belirtilmektedir. 10 yüzyıl sonra Van Eyck yağlı boyalarının kalitesini korumada keten tohumunun oksidatif polimerizasyona karşı duyarlılığından yararlanmıştır. Van Eyck’ in bu buluşu Rönesans ile birlikte bugünün hazineleri olan başyapıtları ortaya çıkaran Avrupa’ya hızla 15 yayılmıştır. Keten tohumu yağı ayrıca basılı kelimeleri koruyarak dünya yazı ve iletişimine katkıda bulunmaktadır (17). Keten Tohumundaki Fonksiyonel Gıda Bileşenleri (17) Bileşen Sağlığa Yararları Besleyici Lif Çözünür Lif Toplam kan kolesterolünde azalma Kan glikozunda azalma Çözünmez Lif Alfa-linolenik asit Laksatif etki Toplam kan kolesterolünde azalma Eikozanoid kaynaklı araşidonik asit üretiminde azalma İnflamasyonda azalma Koroner kalp hastalık riskinde azalma Lignanlar Kanseri önleme Keten lifi: Keten lifi yumuşak, parlak ve esnek, pamuk lifinden daha güçlü ama daha az elastiktir. Ketenden elde edilen lifin kimyasal bileşimi ve çapı önemli olsa da; uzunluk, güç ve inceliğiyle ön plandadır.(10). Yüzyıllar boyunca keten lifi tekstil sektöründe önemli bir yer işgal etmiştir. Mısırlıların cesetlerini sarmasında kullanmasından dolayı keten işleme sanatının Mısır kökenli olduğu düşünülmüştür. Daha sonra pamuk kullanımından önce birçok kavim tarafından giyildiği Hindistan’da tanıtılmıştır. Amerika’ da pamuk üretimi ve alanının artmasıyla tekstildeki keten kullanımı azalmıştır (10). Eski uygarlıkların iyi tanıdığı keten lifi ve keten bezinin iki önemli avantajı vardır. Birincisi uzun keten liflerinin bükülmesiyle elde edilen iplikler pamuğun iki katı kadar güce sahiptir. İkincisi ise içi boş keten lifleri kılcal yükselme özellikleriyle çok emicidir. Bu da sıcak iklimlerde bir soğutma etkisi yaparak keten kumaş giyiminin rahatlığını sağlamaktadır. Ayrıca ıslanan keten lifinin gücü artmakta böylece yelken, çadır, kilim ve ağır torbalarda arzu edilen dayanıklılık elde edilmektedir (17). Uzun çizgili lifler yüksek değerli keten ürünü yapmada kullanılırken, kısa lifler battaniye, minder, paspas gibi daha düşük değerli ürünlerin yapımında kullanılmaktadır. 16 Keten, elyaf ipliği, düğme, dikiş ve ayakkabı dikiş ipliği hazırlanması için yeteri kadar güçlüdür. Ayrıca keten Asya’da en yüksek kalitede mendil, yatak, perde, perdelik kumaş, yastık örtüleri, duvar kaplamaları, havlu, diğer dekoratif malzemeler, takım ve geleneksel elbise için malzemelerin yapımında kullanılmaktadır (10). Keten lifleri otomobil ve inşaat sanayinde kullanılan kompozit malzemelerin yeni bir parçası haline gelmektedir. Polihidroksibütirat polimerlerine dayalı keten lifinden üretilen biyokompozitler çevre dostu ve geleneksel plastiklere biyolojik olarak parçalanabilen bir alternatif olmaktadır (10). Keten elyafı aynı zamanda sigara yapımı ve banknot basımı için kağıt endüstrisinde kullanılmaktadır. Keten lifinin aşındırmayan, biyolojik olarak parçalanabilir, yenilenebilir bir hammadde olması endüstriyel uygulamalarda avantaj sağlamaktadır. Üretim maliyeti ve lif avantajlarının karşılaştırılması arasındaki ilişki büyük ölçekli uygulamalarda keten kullanımını sınırlamaktadır (10). Endüstride keten: Keten yağı havayla temas ettiğinde ALA’in çift bağları oksijenle reaksiyona girer ve nispeten daha yumuşak ve dayanıklı bir filme neden olabilir. Ketenin kuruma kalitesi olarak bilinen bu özellik vernik, muşamba, matbaa mürekkebi, suni deri üretiminde geniş kullanım sağlamaktadır. Keten aynı zamanda ahşap mobilyalar da bitirme yağı olarak da kullanılabilir. Ahşabın yüzeyini örtmeyip gözeneklerin içini ıslatarak, cilalı olmayan, parlak bir yüzey bırakmaktadır. Keten tohumu yağı, muşambadan döşeme yapmak için kullanılan en önemli hammaddelerdendir (10). Keten tohumu müsilajı arap zamkı ve tween 80 den daha iyi emülgatör özelliklere sahiptir (10). Keten tohumu zamkı ise geleneksel olarak ekmek ve dondurma ürünlerinde yumurta beyazı yerine, son zamanlarda kozmetiklerde krem ve losyonlara düzgün bir his vermesi için, lubrikan ve nemlendirici özellikleriyle de yapay salya hazırlanması için kullanılmaktadır. Ayrıca kitle laksatifi, stabilizatör ve x-ray testleri için kullanılan baryum sülfat süspansiyonlarında süspansiyon ajanı olarak da rol almaktadır. Hızlı kuruma ve film şekillendirme özellikleri keten tohumu zamkını yararlı bir saç şekillendirici bileşeni yapmıştır. Ayrıca tekstil, baskı ve kağıt endüstrisinde kullanımı vardır (19). 17 Özetle; keten tohumu fırın ürünleri ve margarinde yemeklik yağ olarak; kanser, kalp hastalıkları, hiperglisemi, inme, trombozisde fonksiyonel gıda olarak, battaniye, halı, alaşım, mendil, hasır, şilte, havlu yapımında lifinden yararlanılarak; karasığır, kedi, deve, köpek, at, kümes hayvanlarında yem olarak; kür ajanı, muşamba, mumlu bez (oilcloth), boyama, yazıcı mürekkebi, vernikte sanayi ürünü olarak kullanılmaktadır (10). 2.1.1.1.5. Linum usitatissimum’ un Depolanması ve Stabilitesi Keten tohumu %9-10 su içeriği ile 12 aydan fazla bir depolanma ömrüne sahiptir. Üründeki kalite bozulması aşırı nem ve sıcakta olmakta, tohumdaki iç veya dış renk değişikliği ve küf kokusuyla tanınmaktadır (20). Temiz, kuru ve kaliteli tüm keten tohumu oda sıcaklığında 1 yıla kadar saklanabilmektedir. (14). Toz keten tohumu tazeliğinin korunabilmesi için ihtiyaç kadar öğütülür. Bu form buzdolabında hava geçirmeyecek opak bir konteynerda 30 günlüğüne saklanabilir (14). Keten tohumu yağı son zamanlarda insan organizması için önemli olduğu bulunan en yüksek alfa linolenik asit içeriğiyle diğer bitkisel yağlardan ayırt edilmektedir. Ancak yüksek linolenik asit içeriği keten tohumu yağının zayıf oksidasyon stabilitesini etkilemektedir (21). Hava almayan kaplarda ışıktan korunarak saklanmalıdır (7). 22°C’ de 308 gün depolanan keten tohumu örneklerinden elde edilen yağdaki ALA yüzdesi ve peroksit değerinde önemli değişiklik görülmemiştir. Bir gramlık tüm keten tohumu, öğütülmüş keten tohumu ve keten tohumu yağı örnekleri ayrı ayrı kapalı cam tüplerde oda sıcaklığında 280 gün tutulmuş ve üç örnekte de yağ asidi bileşimi değişmemiş böylece keten tohumu ALA’ nin hem ısı hem de ışıkta stabil olduğunu düşünülmüştür. Bu küçük örnek çalışmalarından yola çıkılarak yapılan bir çalışmada ise 1 kg öğütülmüş keten tohumu 23°C’ de 128 gün kapalı ambalajlarda bekletilmiş başlangıçta ve 30 gün aralıklarla ölçülen kimyasal indislerde önemli bir değişiklik görülmemiştir. Öğütülmüş keten tohumu ışık geçirmeyen gevşekçe kapatılmış plastik kaplarda oda sıcaklığında 20 ay kadar depo edildiğinde peroksit seviyesi ve ALA içeriğinde değişiklik olmamıştır (14). Keten tohumunda yapılan bir diğer araştırma; 40-50 derece ve %35 ve üzeri nemde saklandığında kırmızı kahverengiden koyu kahveye doğru önemli derecede renk değişikliklerinin olduğunu göstermiştir. Saklama koşulları ketenin son kullanımı için etkili olabilecek tohum rengini etkileyebilmektedir. Keten tohumundaki koyuluk oranı 18 öğütülmüş tohumdaki lipitin zayıf stabilitesiyle ilişkilidir. Yüzde 2.7 ve 25 koyuluğa sahip tohumlardaki lipit stabilitesi karşılaştırıldığında %25’lik de daha yüksek serbest yağ asidi ve peroksit değerleri bulunmuştur. Bu da koyu keten tohumu varlığının arzu edilmeyen kaliteye yol açabileceğini göstermektedir. Tüm keten tohumu oksidatif olarak yıllarca stabil kalabilir ancak saklama sırasındaki nem şartları enzimatik oksidasyonu tetikleyebilir. Lipoksijenaz (LOX) gibi enzimler keten tohumu kalitesine etki eden oksidasyonu tetikleyebilir. LOX için pentadin sistemli substrat gerekmektedir. Keten tohumunda ise sadece doymamış yağ asitleri LOX substratı olabilir. Yeterli derecede nem ve zarar görmüş tohum saklama sırasındaki lipolitik aktiviteyi teşvik edebilmektedir (13). Keten tohumu depolama süresince böceklere tahıl taneleri gibi sıklıkla maruz kalmamaktadır. Testere dişli tahıl böceği, karışık un böceği, tüccar tahıl böceği, kırmızı un böceği gibi böcekler depolanan ketende meydana gelebilir. Saklama sırasında nemli olan ketenlerde çeşitli mantar böcekleri ve çok sayıda akar bulunabilir. Araştırmalar sonucunda bu böceğe karşı duyarlılığın keten çeşitlerinde farklı farklı olduğu bulunmuştur. Böceklerin büyümesi için optimum sıcaklık; 30-35 °C’dır. Etkinlikleri 18 °C altında büyük ölçüde geriler. Genelde serin ve kuru olan tahılda gelişemezler (14). 2.1.1.1.6. Linum usitatissimum’ un Kimyasal Bileşimi Yağ, besleyici lif ve proteinden zengin olan keten tohumu ortalama olarak % 52-76 linolenik asit içeren sabit yağ (%27-41), protein (%20-25), müsilaj (%3-10), steroitler, siyanojenik glikozitler (%0.1-1.5) (linustatin, neolinustatin, linamarin, lotaustralin), yüksek oranda çözünür ve çözünmez lif (%28), nem (%7.7), kül (%3.5), basit şeker(%1) memelilerde bulunan enterodiol ve enterolakton adlı lignanların prekürsorları sekoizolarisirezinol (SDG) ve matairezinol içermektedir (18, 22). Keten tohumu içeriği genetik, yetişme ortamı, tohum işleme ve analiz yöntemine göre değişebilmektedir (22, 23). Keten tohumu kimyasal bileşimi Tablo 2.3 de gösterilmiştir. Yağ Asitleri Keten tohumu endospermasında %35-45 (bazı kaynaklarda ise %30-40) oranında yağ bulunur (11, 12). Ancak bu miktar yetişme yeri, yetiştirilme ve çevresel şartlara bağlı olarak %38-45 arasında değişmektedir (13, 23). Yağ ekstraksiyon verimi ve yağ asidi içeriği hem yazarlar arasında biraz farklılık göstermekte, hem de ekstaksiyon 19 teknolojisine bağlı olmaktadır (24). Bu farklılık Tablo 2.4 de gösterilmiştir. Tablo 2.3. Keten Tohumu Bileşimi (22, 23) Enerji ve Besin Öğeleri/100g Tüm Keten Tohumu Toz Keten Tohumu Keten Tohumu Yağı Enerji (kal) 450 450 884 Yağ (g) 41.1 40.7 100 ALA (g) 22.7 23.0 57 Protein (g) 20.0 20.0 - CHO (g) 28.8 29.2 - Posa (g) 27.7 27.6 - Tablo 2.4. Çeşitli Metotlarla Ekstre Edilen Keten Tohumundaki Yağ Verimi ve Omega 9, 6, 3 içeriği (24) Yağ Verimi (%) Ekstraksiyon Metodu 40.30 Petrol eteri ile soxhlet 66.70 Linolenik Asit (%) Linoleik Asit Oleik Asit (%) (%) 49.30 14.70 24.10 55.76 15.81 16.76 - Ultrason yardımıyla kloroform/metanol eksraksiyonu 55.76 15.81 16.76 45.20 Petrol eteri ile soxhlet - - - 38.80 CO2 ile süperkritik ekstraksiyon 50.00 14.40 16.10 27.60 Metanol/amonyak/hekzan ekstraksiyonu 18.46 38.46 31.56 20 Hemen hemen bütün yiyeceklerde bulunan organik bileşikler olan yağ asitlerinin mükemmel bir karışımını yüksek miktarda içermesinden dolayı keten tarihsel açıdan değerli bir bitkidir (22). Keten tohumundaki toplam lipitlerin % 96’ sını nötral lipitler (açilgliseroller ve yağ asitleri) , % 1.4 kısmını ise polar lipitler (glikolipit ve fosfolipit) oluşturmaktadır. Nötral lipit fraksiyonunun ise %95-98’i triaçilgliserollerdir (13). Ketende doymamış yağ asitleri çoğunlukta olup bunlar; linoleik asit, linolenik asit, oleik asittir. Doymuş yağ asitleri (%5-11) ise başlıca miristik, palmitik, stearik asittir (12). Diğer bitkiler ile karşılaştırıldığında oldukça düşük doymuş yağ asiti ve zengin esansiyel omega-3 yağ asidi (alfa linolenik asit (ALA; C18:3) içeriğiyle keten tohumu mükemmel bir yağ asidi profiline sahiptir (10, 22). Keten tohumundaki toplam yağ asitlerinin %9 u doymuş, %18 i tekli doymamış ve %73 ü çoklu doymamış yağ asitleridir. Çoklu doymamış yağ asitlerinden biri olan ALA total yağ asitlerinin %57 sini oluşturur. Esansiyel omega-6 yağ asiti (linoleik asit; LA; C18:2) ise daha az miktarda bulunmaktadır. Yüksek ALA içeriği nedeniyle keten tohumu omega-6/omega3 oranı 0.3/1 dir (10, 23). Besinlerdeki katı ve sıvı yağlardan elde edilmesi gereken bu iki yağ asidi insan vücudunda üretilememektedir. Doymuş yağ asitlerinin en düşük düzeyine sahip olan keten yağındaki arzu edilen tekli doymamış yağ asidi düzeyi ise uygun seviyededir (22). Alfa linolenik asit miktarı daha düşük ancak linoleik asiti içeriği %70’ den fazla olan keten yağı ise solin olarak adlandırılmaktadır (25). Protein ve Enzimler Keten tohumu protein içeriği %10.5-31 aralığında rapor edilmiştir (26). Ancak bazı kaynaklarda %20-27 bazılarında da %20.9-41 arasındadır. Ortalama %34.5 olarak kabul edilmektedir (12). Keten tohumundaki başlıca proteinler; albumin ve globulindir. Globulin fraksiyonu total proteinin %73.4 ünü oluştururken, albumin yaklaşık %26.6 sını oluşturur. Youle ve Huang (1981); toplam proteinlerin %42 sini, Sammour ise toplam protein içeriğinin %40.2 sini albuminin (2S proteinleri) oluşturduğunu rapor etmiştir (13). 21 Globulinler seyreltik tuz çözeltilerinde çözünebilirken suda çözünmezler. Albüminler suda çözünürler. Linin, konlinin ve luti proteinleri ise aspartik, glutamik arginin, sistein ve glisin açısından zengindir (12). Linin gibi baskın globulinler albuminlerden daha yüksek molekül ağırlığına sahip olup daha az çözünürler (23). Keten tohumu yapısındaki glutaminin immün sistemi kalp hastalıklarına karşı koruyucu özelliği bu güçlendirici, arjininin de bitkinin diyette kullanımının önemini göstermektedir (12). Keten tohumu proteininin aminoasit modeli (deseni) soya proteinine benzer. Tohum kabuk renkleri farklı bile olsa iki keten çeşidinden elde edilen proteinlerin aminoasit miktarında çok az farklılık vardır (22). Keten tohumu aminoasit bileşimi Tablo 2.5 de gösterilmiştir. Keten tohumu; arpa, çavdar, yulaf ve buğdayda bulunan bir protein olan gluten içermez. Çölyak hastalığı olarak bilinen duruma yol açan glutendeki spesifik ajan prolin ve glutamin aminoasitlerinden zengin gliadindir. Çölyak hastalığı artık kronik inflamatuar bir hastalık olarak kabul ediliyorsa da duyarlı kişilerde glutenin gastrointestinal sistem mukozasındaki irritasyon mekanizması tam anlaşılamamıştır. Neyse ki glutene duyarlı kişiler diyetlerinde keten keyfini çıkarabilirler (22). Diğer yağlı tohumlarda olduğu gibi tohumdaki protein ve yağ içeriği arasında negatif bir korelasyon gözlenmiştir. Keten tohumu protein miktarı yağ içeriği arttıkça azalır. Aynı populasyondaki protein ve yağ içeriği arasındaki ilişki ise yıldan yıla ve bölgeden bölgeye değişmektedir (26). Keten tohumundan ayrıca 8-10 arasında aminoasit içeren bir dizi siklik polipeptit izole edilmiştir. Bunlar genellikle siklolinopeptit olarak isimlendirilir. Peptitlerden en az 3’ü (CLA, CLB ve CLE) bazı immün baskılayıcı aktivite göstermektedir. (25). Besleyici Lifler Lif bitki hücre duvarında bir yapı materyali olarak meydana gelmektedir ve insan sağlığı açısından öneme sahiptir. 2 ana lif çeşidi vardır (22); 1. Bitkideki sindirilmeyen karbonhidrat ve diğer maddelerden oluşan diyet lifi 2. Bitkilerden elde edilen, saflaştırılmış, besinlere ilave edilen sindirilmeyen karbonhidratlarıdır. Örneğin; keten tohumundan elde edilen müsilaj zamkı laksatiflere ve öksürük şuruplarına ilave edilebilir (22). 22 Tablo 2.5. Keten Tohumu Aminoasit Bileşimi (22) Kahverengi keten tohumu (g/100g protein) Sarı keten tohumu (g/100G protein) Soya unu ( g/100g protein) Alanin 4.4 4.5 4.1 Arjinin 9.2 9.4 7.3 Aspartik asit 9.3 9.7 11.7 Sistin 1.1 1. 1.1 Glutamik asit 19.6 19.7 18.6 Glisin 5.8 5.8 4.0 Histidin 2.2 2.3 2.5 İzolösin 4.0 4.0 4.7 Lösin 5.8 5.9 7.7 Lizin 4.0 4.0 5.8 Metionin 1.5 1.4 1.2 Fenilalanin 4.6 4.7 5.1 Prolin 3.5 3.5 5.2 Serin 4.5 4.6 4.9 Treonin 3.6 3.7 3.6 Triptofan 1.8 Belirlenmemiş Belirlenmemiş Tirozin 2.3 2.3 3.4 Valin 4.6 4.7 5.2 Amino asit Toplam lif bu ikisinin toplamıdır. İkisi de sindirilemez ve ince bağırsak tarafından absorbe olur ve kalın bağırsağa değişmeden gelir. Başlıca lif fraksiyonu 3 çeşittir; 1. Bitki hücre duvar yapı maddesi olan selüloz 23 2. Su veya diğer sıvılarla karıştırılınca viskoz hale geçen bir polisakkarit türü olan müsilaj zamkları 3. Odunsu bitkilerin hücre duvarında bulunan dallı bir lif olan lignindir. Ligninler lignanlara benzer bileşikler olup lignan gibi hücre duvarının bir parçasını oluşturur ve hücre duvarı karbonhidratları ile ilişkilidir. Lignininler hücre duvarının büyümesine ve sertliğine katkıda bulunmaktadır. Keten suda çözünen ve çözünmeyen lif içermektedir (22). Çözünür Lif Çözünmez Lif Tüm keten tohumu (1 yemek kaşığı) 0.6 – 1.2 g 1.8 – 2.4 g Öğütülmüş keten tohumu (1 yemek kaşığı) 0.4 – 0.9 g 1.3 – 1.8 g Diyet lifi bağırsakta şişirme ajanı olarak rol oynar. Bağırsaktaki maddenin geçiş zamanını azaltırken, maddenin viskozitesini ve dışkı ağırlığını artırır. Diyet lifi; iştahın ve kan glikozunun kontrol altında tutulmasına, kan lipit düzeyinin düşürülmesine, ayrıca kalp hastalığı, diyabet, kolorektal kanser, obezite ve inflamasyon riskinin azaltılmasına yardımcı olmaktadır (22). Tohum testasının epiderma hücrelerinde %10 kadar bulunan ve tohumların sıcak suda bekletilmesiyle kolaylıkla ekstre edilebilen keten tohumu müsilajı %50-80 karbonhidrat, %4-20 protein ve kül içerir. (4,19). Tohumun en dış katmanındaki ikincil duvar tabakasını oluşturan müsilajda 2:1 oranında asidik ve nötral polisakkarit karışımı vardır. Başlıca ksiloz, arabinoz ve galaktoz kalıntılarından oluşan nötral polisakkarit karışımı ve galaktoz, ramnoz ve galakturonik asit kalıntılarından oluşan polisakkarit asitler bulunmaktadır (19). Galaktoz, ksiloz, ramnoz, galakturonik asit majör, glikoz, arabinoz, fukoz ise minör bileşenlerdir (12). Keten tohumundaki asidik polisakkaritlerin nötrallere oranı kaynaklarına göre önemli ölçüde değişebilmektedir. Asidik polisakkaritlerin nötrallere oranını kabaca gösteren ramnoz ksiloz oranı 0.3 - 2.2 arasındadır (19). Fraksiyonlanmamış keten tohumu müsilajı viskoz bir solüsyon oluşturmaktadır. Ancak bu zamkın yüksek viskozite ve zayıf jel özeliklerine esas olarak nötral polisakkaritler katkıda bulunmaktadır. Fonksiyon ve yapısıyla ilgili sınırlı bilgi nedeniyle keten 24 tohumu müsilajının kullanımı henüz çok yaygın değildir. Diğer zamklara benzer şekilde kalınlaştırıcı, stabilizatör ve su tutma ajanı olarak kullanılabilir. Keten tohumu zamkı soğuk suda çözünebilir. Düşük konsantrasyonda Newtonian bir akış sergiler ve yüksek polimer konsantrasyonunda ince akışı kesilir Keten tohumu zamkı düşük-orta viskozitelidir. Viskozite pH’dan belirgin şekilde etkilenir. Örneğin pH 6-8 de, pH 2-6 dakinden daha yüksek viskozite elde edilir. Keten tohumu zamkı yüzey aktivite sergileyerek yağ/su emülsiyonlarını ve köpükleri stabilize eder (19). Karbonhidratlar Keten tohumundaki karbonhidrat miktarı düşük olup 100g başına sadece 1g elde edilmektedir. Bu nedenle keten, karbonhidrat alımına az bir katkı sağlamaktadır (22). Vitamin ve Mineraller Suda ve yağda eriyen vitaminler keten tohumunda çok az miktardadır. E vitamini; hücre protein ve yağlarını oksidasyondan koruyan, idrarla sodyum atılımını düzenleyen, kalp hastalıkları, bazı tip kanser ve Alzheimer’daki riski azaltmaya yardımcı olan gamatokoferol formunda bulunur (22) (Tablo 2.6). Tablo 2.6. Keten Tohumu Vitamin İçeriği (22) Vitaminler 100g 1 silme yemek kaşığı C vitamini (mg) 0.50 0.04 Tiamin (mg) 0.53 0.04 Riboflavin (mg) 0.23 0.02 Niasin (mg) 3.21 0.26 Pridoksin (mg) 0.61 0.05 Pantotenik asit (mg) 0.57 0.05 Folik asit (mcg) 11.00 9.00 Biotin (mcg) 6.00 0.50 Alfa-tokoferol 7.00 0.10 Delta-tokoferol 10.00 0.14 Gama-tokoferol 552.00 7.73 E vitamini (mg) 25 Keten tohumu az miktarda (0.3 mikrogram) bitki şekli olan phylloquinone formunda bulunan K vitamini içermektedir. K vitamini kanın pıhtılaşması ve kemik yapımında rol alan bazı proteinlerin oluşumunda önemli rol almaktadır. Bir çorba kaşığı öğütülmüş keten tohumundaki K vitamini miktarı; 1 üçgen dilim karpuz, 1 koçan mısır ve 1 fincan pişmiş pancardaki ile benzerdir (22). Keten tohumu mineral içeriği ise Tablo 2.7 dedir. 1 yemek kaşığı öğütülmüş keten tohumu 34 mg magnezyum içermekte olup bu miktar; az yağlı 250 ml meyveli yoğurttaki, 30 g Pecan cevizi ve kızarmış yarım tavuk göğsündeki ile aynıdır. Bir yemek kaşığı keten tohumundaki potasyum miktarı ise 66 mg olup bu da; 1 dilim kızarmış çavdar ekmeği, 1 kupa (175ml) demlenmiş çay veya haşlanmış katı yumurtadaki ile aynıdır. Keten tohumundaki sodyum miktarı ise düşüktür (22). Tablo 2.7. Keten Tohumu Mineral İçeriği (22) Mineraller 100g 1 yemek kaşığı (11g) Potasyum (mg) 831 66.0 Fosfor (mg) 622 50.0 Magnezyum (mg) 431 34.0 Kalsiyum (mg) 236 19.0 Sodyum (mg) 27 2.0 Demir (mg) 5 0.4 Çinko (mg) 4 0.3 Manganez (mg) 3 0.2 Bakır (mg) 1 0.1 Keten tohumunda bulunan linolenik asit ise F vitamini aktivitesi göstermektedir (4). 26 Fitokimyasallar Siyanojenik glikozitler: Keten tohumunun tüm organlarında toplam %0.05-0.1 oranında linamarin, linustatin, lotasutralin ve neolinustatin gibi siyanojenik glikozitler bulunmaktadır (12, 27). Genç filiz ve genç keten meyveleri %90'dan fazla monoglikozit, olgun meyvalar %30 oranında diglikozit, tohum ise özellikle diglikozit içermektedir. Linustatin toplam siyanogenetik glikozit miktarının yaklaşık 2/3'ünü, neolinustatin ise 1/3'ünü oluşturmaktadır. Monoglikozitler büyüme sürecinde, yapraklarda yüksek orandayken, kök ve gövdede bulunmamaktadır (12). Keten tohumundan yağ elde edildikten sonra kalan ve besin olarak kullanılan unda da siyanojenik glikozit varlığı tespit edilmiştir. Antinutritional faktör olarak bilinen bu glikozitler ekstraksiyon yöntemiyle uzaklaştırılmaktadır (12). Lignanlar: Gıdalardaki lignan seviyeleri büyük değişiklik göstermektedir. En zengin lignan kaynaklarından biri de diğer lignan içeren bitkilerden 10-100 kat daha fazla lignan içeren keten tohumudur (28). Ketenin toplam lignanı susamdan 47 kat, sarımsaktan 600 kat daha fazladır. Bir yemek kaşığı tüm keten tohumu yaklaşık 42 mg, toz halindeki keten tohumu ise 30 mg lignan içermektedir. Ketenin başlıca lignanı tüm tohumda gram başına 1-26 mg arasında bulunan sekoizolarisiresinol diglikozit’tir. Bu geniş aralık keten çeşidine, yetiştiği bölgeye ve analiz metodundaki farklılıklara dayanmaktadır (22). SDG memeli lignanı olarak bilinen enterodiol ve enterolaktonun prekürsörüdür (12). Ketende ayrıca matairesinol (MAT), larisiresinol, hinokinin, arctigenin, divaniltetrahidrofuran nordihidroguaiterikasit, izolarikresinol ve pinoresinol gibi diğer lignanlar da mevcuttur (13). Fenolik Asit ve Diğer Asitler: Keten kilogramı başına yaklaşık 8-10 gram ya da 1 çorba kaşığı öğütülmüş keten tozunda 64-80 mg fenolik asit içermektedir (22). Keten tohumu fenolik bileşen içeriği Tablo 2.8 ’dedir. Keten tohumundaki SDG molekülünde ferulik, kafeik, kumarik asit mevcuttur. Buna ek olarak yağsız keten tohumunda da kumarik, kafeik, ferulik, sinapik asitlerin olduğu rapor edilmiştir. Keten bitkisinin kotiledon ve genç sürgünlerinde birkaç sinnamik asit türevi belirlenmiştir. Bunlar arasında p- kumaril quinik asit, p-kumaril glikoz, klorojenik 27 asit, glikozil kafeik asit, kafeol glikoz, glikozil ferulik asit, ferulol glikoz, bir sinnamik asit esteri, klorojenik asit, hidroksibenzoik asit ve gallik asit bulunmaktadır (25). Keten tohumu çeşit ve yetişme ortamına bağlı olarak %2 ila %3 arasında fitik asit de içermektedir (25). Tablo 2.8. Keten Tohumu Fenolik Bileşen İçeriği (mg/100g) (13) Yağlı keten tohumu ekstresi Yağsız keten tohumu ekstresi Ferulik asit 161 313 Kumarik asit 87 130 Kafeik asit 4 15 Klorojenik asit 720 1435 Gallik asit 29 17 Protokateşik asit 7 7 1719 6454 Sinapik asit 18 27 Vanilin 22 42 Toplam 2767 8440 SDG 2653 4793 Fenolik Bileşenler p-hidroksibenzoik asit İzoprenoitler: Keten tohumu yağının sabunlaşmayan fraksiyonunda bir miktar yağda çözünür madde tespit edilmiştir. Triterpenlerden türetilen fitokimyasallar kolesterol (%2), sitosterol, kampesterol, stigmasterol, Δ5-avenasterol (%13), sikloartenol (%9), 24metilensikloartanol (%2) olarak tanımlanmıştır (12, 25). Keten tohumundaki fitosterol miktarları Tablo 2.9’ dadır. 28 Tablo 2.9. 100 gram toz ve öğütülmüş keten tohumundaki fitosterol (mg) (29) Tüm keten tohumu Öğütülmüş keten tohumu -sitosterol 83.6 96.0 Kampesterol 40.2 49.7 Stigmasterol 8.6 14.2 Δ5-avenasterol 21.6 20.9 Sitostanol <1.3 <1.3 Kampestanol 2.7 2.9 Diğer steroller 26.0 26.5 Toplam fitosterol 183 210 Flavonoitler: 100 g keten yaklaşık 35-70 mg flavonoit içermektedir (1 çorba kaşığı öğütülmüş ketendeki flavonoit miktarı da yaklaşık 2.8-5.6 mg kadardır) (22). Keten bitkisinin farklı bölümlerinden çoğu C-glikoziti olmak üzere toplam 17 flavonoit izole edilmiştir. Bunlar; orientin, izoorientin, viteksin, izoviteksin, visenin 1 ve 2, visenin-7ramnoglikozit, visenin-5-glikozit-7-ramnozit, lusenin 1 ve 2, lusenin-7-ramnozit, orientin-7-ramnozit, kemferol-3,7-O-diglukopiranozit, kemferol-7-monoglikozit, kemferol-7-diglikozit, herbasetin-3,7-O-dimetileter, herbasetin-3,8-O-diglikopiranozit (12). Linum usitatissimum'un petallerinden; delfinidin-3-glikozit, delfinidin-3-diglikozit, delfinidin-3-triglikozit, delfidin-3-rutinozit, delfinidin- 3-glikozilrutinozit, pelargonidin3-glukozit, glikozit, pelargonidin-3rutinozit, siyanidin-3-triglikozit, pelargonidin-3-glikozilrutinozit, siyanidin-3-rutinozit, siyanidin-3- siyanidin-3-glikozilrutinozit tomurcuklarından ise; siyanidin-3,5-di-glikozit, malvidin-3,5-diglikozit, malvidin-3ksilozilglikozit, hursitin-3-diglikozit, hursitin-3,5-diglikozit antosiyaninleri izole edilmiştir (12). 2.1.1.1.7. Linum usitatissimum’un Biyolojik Etkileri Kan Basıncı Üzerine Etki: Soyadan elde edilen östrojen ve fitoöstrojenin hafif hipotansif etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Keten tohumundan izole edilen SDG 29 lignanı da bir fitoöstrojen olup düşük dozlarda doza bağımlı olarak sistolik, diastolik ve ortalama kan basıncında azalma yapmaktadır. Yapılan araştırmalarda SDG’ nin uzun etkili bir hipotansif ajan olduğu bu etkisinin de guanilat siklaz enzim aktivitesini uyarmasıyla gerçekleştiği ve rapor edilmiştir. Etki mekanizması nitrik oksit ile benzer bulunmuştur (30). Günümüzde antihipertansif aktivite gösteren çeşitli sentetik ACE inhibitörleri kullanılmaktadır. Ayrıca gıda proteinlerinin enzimatik parçalanmasıyla elde edilen ACE inhibitörü peptitlerin de mevcut olduğu rapor edilmiştir. İn vitro çalışmalarda ACE inhibitörü peptitlerin ACE’nin aktif bölgesine bağlanarak ‘hippuryl-histidyl- leucine’’nin hippurik asite dönüşmesini inhibe ettiği kanıtlanmıştır. Keten tohumu protein hidrolizatları da açığa çıkan hippurik asit miktarını azaltarak ACE inhibitörü aktivitesinde düşüşe neden olmaktadır. Ham keten tohumu hidrolizatları %70 den fazla ACE inhibitörü aktiviteye sahiptir. Bu verilerden keten tohumu proteinlerinin yüksek kan basıncını düzenleyici rolüne sahip olduğu sonucuna varılmıştır (31). Keten tohumunda bulunan yüksek omega-3 yağ asidi içeriğinin endotel kaynaklı gevşetici faktör üretimi veya salınımına katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Sıçanların mezenterik arteryel yatağında keten tohumu diyet takviyesinin endotelial fonksiyon üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada 24 sıçan; kontrol grubu (10% protein; 5% lif; 7% lipit), keten tohumu grubu (25%keten tohumu eklenmiş; 10% protein; 7% fiber; 11% lipit) ve modifiye kontrol grubu (10% protein; 7% lif; 11% lipit) olmak üzere 3 gruba ayrılmıştır. Keten tohumu grubundaki sıçanların damar yatağında diğer gruplara göre asetilkolin vazodilatör cevabında bir artış olurken, noradrenalin veya nitrogliserin cevabında bir değişiklik gözlenmemiştir. Böylece keten tohumu takviyesinin endotel kaynaklı gevşetici faktör salınımını değiştirdiği sonucuna varılmıştır. Bu etkinin ya reseptör afinitesinde ya da efektör sistemine reseptör bağlanmasında bir değişim ile olduğu açıklanmıştır. Çünkü Omega-3 yağ asidi bakımından zengin diyetlerin reseptör sıklığını değiştirdiğine dair kanıtlar mevcuttur (32). Spontan olarak hipertansif ve normotansif sıçanlarda yüksek miktarda keten tohumu içeren diyetin kan basıncı ve mezenterik arteriyel yatak üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir başka çalışmada ise her iki grubun da kan basıncında değişiklik gözlenmemiştir. Ayrıca hipertansif sıçanlarda mezenterik arteriyel yataktaki perfüzyon 30 basıncı artışı diğer gruba göre daha yüksek çıkmış, böylece yüksek miktarda keten içeren diyetin bu yanıtı değiştirmede başarısız olduğu görülmüştür. Sodyum nitropurisside cevap iki grupta da benzerken, asetilkolin ve bradikinine karşı vazorelaksan cevap yüksek miktarda keten içeren diyetle beslenen sıçanlarda daha yüksek bulunmuştur. Ortaya çıkan bu yüksek vazorelaksan cevabın kan basıncını değiştirmeksizin olması, keten tohumunun basınçtan bağımsız bir mekanizmayla endotelial vazorelaksan fonksiyonunu düzelttiğini ortaya çıkarmaktadır (33). Kan Glikoz Düzeyi Üzerine Etki: Keten tohumundan izole edilen SDG’in tip-1 ve tip-2 diyabeti önleme veya geciktirmedeki rolünün antioksidan ve ayrıca fosfoenolpiruvat karboksikinaz (PEPCK) gen ekspresyonunu baskılayıcı aktivitesine bağlı olabileceği rapor edilmiştir (34). Tip 2 diyabette hiperglisemi; karaciğerde glikoneogenezde hız kısıtlayıcı bir enzim olan PEPCK ekpresyonundaki artışa bağlıdır. SDG’in PEPCK geninin ekspresyonu üzerindeki etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada hepatosit kültürü PEPCK gen ekspreyonunun fizyolojik bir inhibitörü olan insülin ya da SDG ile muamele edilmiştir. RNA ekstraksiyonundan sonra yapılan Northern blot analizleriyle, 100 mikrometre konsantrasyondaki SDG’in ve 10 nm konsantrasyonundaki insülinin PEPCK gen ekspresyonunu tamamen baskıladığı ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlardan SDG’ in PEPCK gen ekspresyonunu baskılayarak hipoglisemik etki sağlayabileceği rapor edilmiştir (35). Reaktif oksijen türleri tip-1 diyabetin patogenezinde rol aldığı için antioksidan aktiviteye sahip olan SDG ile tip-1 diyabetin gelişmesinin önlenebileceği düşünülmüştür. Yapılan bir çalışmada SDG tarafından diyabetin önlenmesinin serum ve pankreatik malondialdehit ve akyuvar seviyesindeki azalma ve pankreatik antioksidan rezervinde bir artış ile ilgili olduğu rapor edilmiştir (36). Yine tip-1 diyabetin oksidatif stresle ilişkisi ve SDG’in de bunun üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada SDG ile tedavi edilenlerde diyabet insidansı % 21.4 bulunmuştur. SDG’in diyabet gelişimini önlemesini serum ve pankreas malondialdehitindeki azalma ve antioksidan rezervindeki artış ile sağladığı rapor edilmiştir (37). Tip-2 diyabetteki oksidatif stresin rolü ve keten tohumundan elde edilen sekoizolarikresinol antioksidanının tip 2 diyabetteki etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada SDG uygulamasının diyabet insidansını %80 azalttığı görülmüştür. SDG 31 verilen ve diyabet görülmeyen farelerde oksidatif stres, total kolesterol ve HbA1c seviyelerinde artma olmamıştır. Bu sonuçlar tip 2 diyabetin oksidatif stresteki artışla ilişkisini ve SDG’ in de diyabet gelişimini geciktirmekte etkisini göstermektedir (38). Glikolize hemoglobin konsantrasyonu glisemik kontrolün doğru bir indeksidir. Tip-2 diyabetlilerde yapılan bir çalışmada hastaların 12 hafta boyunca keten tohumu lignanı tüketimi sonucu ortaya çıkan HbA1c azalması, pirinç unu tüketen plasebo grubuna göre daha fazla bulunurken, açlık kan glikozu, insülin konsantrasyonu ve insülin direncinde önemli bir farklılık gözlenmemiştir (39). Keten tohumu ve keten tohumu müsilajının kan glikoz cevabına etkisinin ayrı ayrı araştırıldığı çalışmalardan ilkinde 6 sağlıklı gönüllüye 4 hafta boyunca günde 50 gram karbonhidrat içeren standart beyaz ekmek ve keten tohumu unundan yapılan ekmek rastgele verilmiştir. Tüketimden 0,15,30,45,60. dakika sonra alınan kan örnekleriyle elde edilen kan glikoz eğrisinin altında kalan alan keten tohumu test ekmeği tüketenlerde diğerlerine göre %28 daha düşük bulunmuştur (40). İkinci çalışmada ise öncekinden farklı olarak gönüllülere 50 gram glikoz ve 50 gram glikoz ile karıştırılmış 25 gram keten tohumu müsilajı rastgele verilmiş ve 120 dakika sonra karşılaştırılmıştır. Buradaki kan glikoz eğrisi altındaki alan ise müsilaj ile karıştırılmış glikoz verilenlerde %27 daha düşük çıkmıştır. Böylece yağı alınmış keten tohumu ununun veya müsilajının glikozdan zengin tahıl veya atıştırmalık ürünlere katılmasıyla bunların neden olduğu kan glikozundaki artışın azaltılabileceği rapor edilmiştir (40). Keten tohumundaki diyet lifi özelikle de çözünür lif glikoz emiliminde azalmaya yol açarak glisemik yanıtı azaltmaktadır. Bu nedenle keten tohumunun tip 2 diyabet gelişme riski bulunanların diyetinde faydalı olabileceği düşünülmüştür (41). Keten tohumunun kan şeker düzeyi üzerine etkisini araştırmak için yapılan insan çalışmaları karışık sonuçlar vermiştir. Bu sebeple keten tohumu şu anda diyabet hastalığı için bir tedavi olarak tavsiye edilmemektedir (42). Kan Lipit Düzeyi Üzerine Etki: Serbest oksijen radikalleri hiperkolesterolemik ateroskleroz gelişimine yol açmaktadır. Keten tohumundaki yağ asitleri interlökin-1 (IL1), tümör nekrozis faktör (TNF), lökotrien B4 (LTB4), polimorfonükleer lökosit (PMNL) ve monosit yoluyla da serbest radikal üretimini baskılamaktadır. Lignanlar antitrombosit aktive edici faktör (PAF) aktivitesine sahiptir ve antioksidan özelliktedir. PAF, IL-1, TNF ve LTB4, PMNL’ i serbest oksijen radikali üretmesi için stimüle 32 etmektedir. Keten tohumu serbest oksijen radikali miktarını azaltmakta ve böylece serum kolesterolünü belirgin derecede düşürmeden de hiperkolesterolemik ateroskleroz gelişimini önleyebilmektedir (43). Ayrıca platelet fonksiyonları üzerindeki etkisiyle keten tohumu gibi alfa linolenik asitten zengin yağlar linoleik asite göre kardiyovasküler hastalıklara karşı daha fazla koruma sağlamaktadır (44). Kolesterol metabolizması üzerine keten tohumundan elde edilen alfa linolenik asiti etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada 9 hafta boyunca alfa linolenik asit veya doymuş yağ asitinden zengin %12.5 oranında lipit tüketen farelerde total kolesterol, LDL kolesterolü, HDL kolesterolü ve LDL/HDL kolesterol oranı alfa linolenik asit grubunda daha düşük bulunmuştur. Karaciğerdeki HDL reseptör konsantrasyonu, HMGCoA redüktaz ve kolesterol 7α -hidroksilaz aktivitesi doymuş yağ asiti grubunda %30-50 daha yüksek iken, kolesterol içeriği keten diyetine yanıt olarak %2.7 daha düşük çıkmıştır. Bunun aksine LDL reseptör konsantrasyonu değişmemiştir. Bu çalışma hamster hepatik kolesterol metabolizması üzerine ALA diyetinin etkisi olduğunun bir kanıtıdır. ALA’ ten zengin diyete yanıt olarak hamsterlar daha düşük bir hepati kolesteril ester düzeyi ve yanı sıra daha yüksek HMGCoA redüktaz ve CYP7A aktivitesi sergilemiştir. Artan CYP7A1 aktivitesi ise intrahepatik kolesterol havuzu tükenmesine yol açarak safraya daha çok kolesterol sekresyonunu sağlamaktadır (45). Ayrıca keten yağı veya perilla yağından elde edilen ALA’dan zengin diyetlerin hamster, sıçan ve bazı insan populasyonlarında kan kolesterol ve/ veya triaçilgliserol konsantrasyonlarını azalttığı gösterilmiştir (22). Yağında %51-52 linolenik asit içeren ve bitki lignanlarından zengin olan keten tohumunun serum lipitlerini %46 düşürerek hiperkolesterolemik aterosklerozu azalttığı rapor edilmiş ve antiaterojenik aktivitenin lignan ya da alfa- linolenik asit içeriğine bağlı olduğu öne sürülmüştür. Bu iddiayı doğrulamak için daha düşük alfa linolenik asit içeriğine sahip keten tohumu yağı ile yapılan çalışmada serum LDL ve total kolesterolün düşmesiyle hiperkolesteroemik aterosklerozun azaldığı görülmüştür. Böylece keten tohumunun bu etkisinin alfa linolenik asit içeriğinden bağımsız olduğu sonucuna varılmış ve belki de antioksidan aktiviteye sahip olan SDG içerinden kaynaklanabileceği düşünülmüştür (46). Sentetik arilnaftalen lignanların total serum kolesterolü ve LDL kolesterolünü düşürürken, HDL kolesterolünü artırdığı rapor edilmiştir. Lignanların ayrıca kolesterol 33 metabolizmasında rol alan iki önemli enzim alfa hidroksilaz ve açil KoA transferazın aktivitesini düzenlediği de gösterilmiştir (44). Keten tohumundan elde edilen SDG lignanının plazma lipit konsantrasyonları üzerine etkisinin araştırıldığı bir çalışmada postmenopozal 22 sağlıklı kadın lignan içeren veya içermeyen muffinleri 6 hafta boyunca tüketmiştir. Günde 500 mg SDG sağlayan diyet ile lignan içermeyen diyet arasında total, LDL ve HDL kolesterol düzeyleri bakımından farklılık görülmemiştir. Bu sonuçlardan lignan kompleksinin kan lipitleri üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı rapor edilmiştir (47). Yukardaki çalışmada ketenden elde edilen SDG/lignan kompleksinin kan lipit düzeyini etkilemediği rapor edilirken, tavşanlarda yapılan bir çalışmada bu kompleksin lipit düşürücü etkisi bulunmuştur. SDG/ lignan kompleksi ile beslenen tavşanların serum total koleseterolü %20, LDL kolesterolü %14, serum malondialdehiti %35 ve aortik malondialdehiti %58 azalmış ve HDL kolesterolü %30 artmıştır. Bunlarla bağlantılı olarak ateroskleroz gelişimi %34.7 azalmıştır. Sonuç olarak diyet ile indüklenen hiperkolesterolemik ateroskleroz oksidatif stresle ilişkilidir ve lignan oksidatif stres, serum total kolesterol, LDL, ve Total kolesterol/ HDL oranını azaltarak, serum HDL kolesterolünü yükselterek aterosklerozun derecesini azaltmaktadır (48). Yine tavşanlarda yapılan benzer bir çalışma sonucunda SDG’ in serum kolesterolü, LDL kolesterolü ve lipit peroksidasyon ürünlerini azaltma ve HDL kolesterolu ve antioksidan rezervini artırma ile hiperkolesterolemik aterosklerozda azalmayı sağladığı rapor edilmiştir (49). Keten bileşeninin olası kan kolesterolünü düşürücü etkilerinden sorumlu olduğunu araştırmak için yapılan bir çalışmada 22 erkek ve 7 postmenopozal kadın 3 hafta boyunca günde 20 gram lif sağlayan keten tohumu (kısmen yağı alınmış) veya buğday kepeği (kontrol grubu) tüketmiştir. Süre sonunda keten tohumunun total kolesterol, LDL kolesterol, apolipoprotein-B ve apolipoprotein A-1’ i azalttığı ve HDL kolesterolü üzerinde etkisinin olmadığı görülmüştür. Buradan yola çıkılarak keten tohumu müsilajının kolesterol düşürücü etkiden sorumlu ana bileşen olduğu ve izole fenolik lignan bileşeninin ve müsilajın test gerektirdiği kaydedilmiştir (50). Keten tohumunda bulunan lignan, lif ve proteinler hayvan modelinde ve/veya insanlarda kolesterolün düşürülmesinde major rol almaktadır. Keten tohumu yağındaki ALA ise 34 karaciğerde triaçilgliserol konsantrasyonunun azalmasıyla sonuçlanan hepatik yağ asit sentezini azaltmaktadır (51). Bütün haldeki keten tohumu tüketiminin kan lipit düzeylerine etkisinin araştırıldığı bir çalışmada günlük 38 gram keten tohumu tüketen hiperkolesterolemik postmenopozal kadınların LDL kolesterol düzeyleri ve kardiyovasküler hastalıkların önemli bir belirteci olan lipoprotein A seviyesi de önemli derecede düşmüştür. Keten tohumunun kolesterol düşürücü etkisinin bileşiminde bulunan alfa linolenik asit ve linoleik asit ile çözünür lif ve protein yapısında olmayan bileşenler de dahil tek veya birçok bileşiğin aktivitesine bağlı olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca keten tohumunda bulunan lignanlar potmenopozal kadınlarda serum lipoprotein A seviyesini düşürdüğü gözlenen östrojenler gibi östrojenik aktivite göstermekte, 7α-hidroksilaz ve açil KoA kolesterol transferaz aktivitesini düzenleyerek kolesterolü düşürmektedir (52). Kontrollü bir çalışmada 3 ay boyunca günlük 40 gram toz keten tohumu tüketiminin postmenopozal kadınların lipit profili üzerine etkileri incelendiğinde keten tohumunun koroner kalp hastalıkları için risk faktörleri olarak bilinen total kolesterol, non-HDL kolesterol ve apo-B yi azaltmada etkili olduğu bulunmuştur. Hipolipidemik etkili keten tohumunun bu etkisini tek bir bileşeni veya bileşenleri arasındaki etkileşimle mi sağladığı ise net değildir (44). Çoğu klinik çalışmada öğütülmüş keten tohumu kullanılırken, yağı alınmış keten tohumunun kan lipitleri üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada kan kolesterolü yüksek olan 29 kadın ve erkek kısmen yağı alınmış keten tohumu ile yapılan muffinleri 3 hafta boyunca tükettikleri zaman deneklerin triaçilglesrolleri ise %10 artarken, total kolesterolü %5.5, LDL kolesterolü %9.7 ve apo-B %6 oranında azalmıştır (22). Keten tohumu statin ilaçlarıyla karşılaştırılabilir düzeyde kolesterol düşürücü etki sağlamaktadır. Kolesterolü 240 mg/ dl’den büyük olan 240 hastayı içeren bir çalışmada günlük 20 mg keten tohumu tüketimi bir statin ilacı ile karşılaştırılmıştır. 60 gün sonra total koleseterol, LDL kolesterol ve total HDL kolesterolünde 2 grupta da önemli azalma olduğu görülmüş ve 2 grup arasında yararlar açısından fark olmadığı rapor edilmiştir (53). Çoğu klinik çalışma keten tohumu yağı tüketiminin kan total kolesterolü ve LDL kolesterolü üzerinde etkisinin olmadığını göstermiştir. Ancak bir çalışmada 12 hafta 35 boyunca günde 2 yemek kaşığı keten tohumu yağı tüketen erkeklerde kan total kolesterol seviyesinde önemli bir azalma olduğu rapor edilmiştir. HDL kolesterolü yapılan 13 çalışmanın dördünde %4 ve %10 arasında azalma göstermiştir. Triaçilgliserolün ise bir başka 3 çalışmada % 9 ve %25 arasında azaldığı kaydedilmiştir (22). Keten tohumu yağının serum lipitleri ve hiperkolesterolemik ateroskleroz üzerine etkisi araştırılmış ve yüksek kolesterol diyeti ile indüklenen aterosklerozu olan tavşanların, % 5 keten tohumu yağı ile beslenmesi sonucunda serum lipit düzeyi ve hiperkolesterolemik aterosklerozun derecesinde bir değişiklik gözlenmemiştir (54). Karaciğer Üzerine Etki: Keten tohumu lignanı SDG diyete bağlı hiperkolesterolemili farelerde yüksek yağ oranını hafifletmiştir. Buradan yola çıkılarak SDG’nin hiperkolesterolemi ve orta derede hiperkolesterolemili erkeklerin karaciğeri üzerine etkisi araştırmak için yapılan bir çalışmada toplam kolesterol seviyeleri 180-240 mg/dl arasında olan 30 erkek rastgele 3 gruba ayrılmıştır. 12 hafta boyunca 2 grup SDG kapsülleri (20 veya 100 mg/gün), diğer grup da plasebo kapsülleri almıştır. Sonuçlar plasebo karşılaştırıldığında 12 hafta sonunda 100 mg SDG kapsülü alan grubun LDL/HDL oranı önemli derecede azalma göstermiştir. Ayrıca bu grupta bazal seviyeye göre glutamik pirüvik transaminaz ve γ -glutamil transpeptidaz, plasebo grubuna göre de γ-glutamil transpeptidaz düzeylerinde ciddi oranda bir azalma görülmüştür. Bu verilerden günlük 100 mg SDG alımının kan kolesterol seviyesini düşürdüğü ve orta derecede hiperkolesterolemili erkeklerde hepatik hastalık riskini azalttığı sonucuna varılmıştır (55). CCl4’ e bağlı hepatotoksisite üzerine keten tohumu diyetinin etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada Fischer 344 tipi fareler normal diyet ile beslenen dişi ve erkek kontrol, %10 keten tohumu içeren diyetle beslenen erkek ve dişi grubu olmak üzere dörde ayrılmıştır. Karaciğer harabiyetini belirlemede kullanılan 2 önemli enzimden; alanin aminotransferaz artışı erkek kontrol grubunda 435, diğer grupta 119, dişi kontrol grubunda 454, diğer grupta da 381 kat bulunmuştur. Plazma γ -glutamil transpeptidaz (γGT) düzeyi ise değişmemiş ancak aktivitesi kontrol grubuna göre diğer grupta daha yüksek bulunmuştur. Kontrol grubunda bu karaciğer enziminin aktivitesi CCl4 ile tedavi sonucu erkek farelerde %70, dişilerde ise %25 düşük çıkmıştır. Ancak CCl4’nin bu etkisi keten tohumu tüketimiyle kalkmıştır. Bütün bu verilerden keten tohumu 36 tüketiminin karaciğer hasarına karşı erkeklerde dişilere göre daha fazla koruyucu olduğu sonucuna varılmıştır. Karaciğer koruyucu etki de keten tohumundaki etkili antioksidan olan SDG’ in glutatyon sentezi için γ-GT’ın glutatyon prekürsörlerini oluşturma yeteneğini korumasına dayandırılmıştır (56). Bilinen en güçlü antitümör ilaçlardan biri olan sisplatin böbreklerde spesifik doku toksisitesine sahiptir ve yüksek dozlarda hepatotoksisite gibi daha az yaygın toksik etkileri açığa çıkabilir. Sisplatinin karaciğer doku hasarına karşı keten tohumu yağının koruyucu etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada fareler 10 gün boyunca normal diyet ve keten tohumundan zengin diyetle beslenmiştir. Diyet esnasında sisplatinin (6 mg/kg vücut ağırlığı) tek bir dozu intraperitoneal olarak enjekte edilmiştir. Analiz sonuçlarında sisplatinin katalaz, süperoksit dismutaz ve glutatyon peroksidaz aktivitelerinde azalma olarak yansıyan antioksidan savunmasına neden olduğu; glikoliz, trikarboksilik asit döngüsü, glikoneogenez, heksoz monofosfat yolundaki çeşitli enzim aktivitelerinde değişikliklere yol açtığı ortaya çıkmıştır. Ancak bu değişiklikler sisplatin ile tedavi edilip keten tohumu yağı ile beslenen farelerde düzgün bulunmuş ve keten tohumunun biyokimyasal ve antioksidan özelliği ve n-3 çoklu doymamış yağ asidi içeriğiyle böyle bir etki sağladığı rapor edilmiştir (57). Böbrek Üzerine Etki: Keten tohumu yüksek n-3 çoklu doymamış yağ asidi profili ve düşük n-6/n-3 oranıyla böbrekler üzerinde muhtemelen hem inflamatuar hem de proliferatif yolakları etkileyerek önemli biyokimyasal ve histolojik etkiye ve böylece renal hastalıkların tedavisinde de bir terapötik ajan potansiyeline sahip olmaktadır (58, 59). Keten tohumunun renal patoloji ve klinik seyrinin değişimi üzerine etkisi incelemek için yapılan bir çalışmada farelerin bir kısmı sütten kesildiği andan itibaren %10 keten tohumu içeren diyet ve kontrol grubu da fare yemiyle beslenmiştir. Sekiz hafta sonunda keten tohumu ile beslenen hayvanlarda kontrol grubuna göre serum kreatinin düzeyleri daha düşük, renal intersisyumda kistik değişiklik ve makrofaj infiltrasyonu daha az bulunmuştur. Tübüler epitelyal hücre apoptozu ve proliferasyonunda ise gruplar arasında farklılık görülmemiştir. Keten tohumunun farelerde kronik intersisyel nefrit ile ilişkili polikistik böbrek hastalığını düzelttiği ve bunu da içeriğindeki antiinflamatuar etkili alfa linolenik asit ve lignanın renal prostanoitlerde inflamasyonu azaltmasıyla gerçekleştirdiği sonucuna varılmıştır (60). 37 Keten tohumundaki ana lignan SDG guanilat siklaz aktivitesini stimule ederek uzun süreli hipotansif etkiye yol açmaktadır. Keten tohumunun bu etkisiyle ve biyolojik oksidasyon enzimlerini korumasıyla oluşturduğu renoprotektif rolünün incelendiği çalışmada uninefrektomili fareler; kontrol grubu, renal iskemi reperfüzyonlu (RIR) grup, RIR+ keten tohumunun etanollü ekstresi (200 mg/kg) ile beslenen grup, ve RIR+ 400 mg/kg ekstre grubu olarak 4 gruba ayrılmıştır. Kontrol gurubunda RIR görülmezken, 2., 3. ve 4. gruplarda 45 dakika boyunca renal arter tıkanıklığı ve 4 hafta süreyle de reperfüzyon meydana gelmiştir. 400mg/kg ekstre RIR hasarından sonraki hemodinamik değişiklikleri, böbrek ağırlığını, idrar akımını, BUN ve kreatinin düzeyleri önemli derecede azaltmıştır. Myeloperoksidaz aktivitesi ve TNF-α düzeyleri onarılmış ve RIR’ un yol açtığı oksidatif hasar zayıflatılmıştır. DNA fragmentasyonundaki azalma ise diyetin antiapoptopik rolünü göstermektedir (61). Antiaterojenik alfa linolenik asit ve platelet aktive edici faktör reseptör antagonisti lignandan zengin olan keten tohumunun lupuslu fareler üzerindeki yararlı etkileri görüldükten sonra lupuslu hastalara 4 hafta boyunca günlük 15, 30 ya da 45 gram öğütülmüş keten tohumu verilmiştir. 15 gram ve 30 gram tüketen hastaların serum kreatinini önemli derecede azalmış ve artan keten tohumu dozuyla birlikte kreatinin klerensi de düşmüştür. Proteinüri 30 gram ve bir dereceye kadar da 40 gram tüketenlerde azalmıştır. Kompleman C3, üç dozda da önemli ölçüde yükselmiştir. C3b reseptörlerinin bir ölçüsü olan nötrofillerin CD11b ekspresyonu da anlamlı derecede düşmüştür. Sonuç olarak 30 gram keten tohumunun iyi tolere edildiği ve lupus nefritinin patogenezindeki aterojenik ve inflamatuar mekanizmalarda önemli yararlı etkileri olduğu rapor edilmiştir (62). Kronik böbrek hastalıkları üzerine protein diyetinin yararlı etkileri vardır. Bitkisel protein kaynağı olarak soya fasülyesi veya soya bazlı ürünlerin tüketimi kronik böbrek hastalıklarının gelişimini ve ilerlemesini geciktirebilir. Obezite ve tip 2 diyabetli sıçanlarda belirli bir süre sonra diyabetik nefropatiye benzeyen nefropati gelişmiş ve bunlara 6 hafta boyunca % 20 keten tohumu, kazein veya soya protein konsantresi içeren diyet uygulanmıştır. Süre sonunda proteinüri, glomerüler ve tübülointersisyel lezyonların azaldığı, keten tohumunun proteinüri ve renal histolojik anormallikleri azaltmada daha etkili olduğu ve bu etkinin de alınan protein miktarı ve glisemik 38 kontrolden bağımsız olduğu rapor edilmiştir. Ancak keten tohumu ve soya proteinindeki hangi bileşenin böbrek koruyucu etkiden sorumlu olduğu tayin edilememiştir (63). Anne farelerdeki keten tohumu veya yağ takviyesi süt ve yavruların dokusunda alfa linolenik asit miktarını artırmakta ve araşidonik asit miktarını azaltmaktadır. Keten yağındaki yüksek alfa linolenik asit içeriği renoprotektif etkiye katkıda bulunmaktadır. Perinatal dönemde keten tohumu yağı diyetinin yavrulardaki renal hasarın ilerlemesine olan etkilerini araştırmak amacıyla yapılan bir çalışmada, kalıtsal kistik böbrek hastalığı olan sıçanlara gebelik ve laktasyon süresince %7 keten tohumu veya mısır yağı içeren diyet verilmiş, ayrıca yaşı 3 haftadan az olan yavrulara da 7 hafta boyunca aynı diyet uygulanmıştır. Maternal dönem boyunca keten yağı diyetiyle beslenenlerde sütten kesim sonrası beslenenlere göre renal kist büyümesi %15 daha az olmuştur. Maternal periyottaki keten diyeti yavruların hastalıklı böbreklerinde mısır yağı diyetine göre hücre proliferasyonu ve oksidan hasarda daha fazla azalma sağlamıştır. Her iki dönemdeki keten yağı diyeti renal intersisyal fibrozis ve glomeruler hipertorfide düşüş yapmıştır. Maternal dönemde verilen keten yağı diyetiyle fareler daha az proteinüri ve daha düşük kreatin klerensi sergilemiştir (64). Böbrek ablasyonu olan sıçanlarda yapılan bir çalışmada keten tohumu ve yağının kan basıncı, plazma lipiti ve üriner prostaglandinler üzerindeki olumlu etkileriyle renal fonksiyondaki düşmeyi zayıflattığı ve glomerüler hasarı azalttığı rapor edilmiştir. Bu etkilerinin ise keten tohumunda yüksek miktarda bulunan antiaterojenik ve antiinflamatuar özellikteki alfa linolenik asite ve trombosit aktive edici faktör reseptör antagonisti olan lignanlara bağlı olabileceği belirtilmiştir (65). Böbrek mesleki ve çevresel olarak kurşuna uzun süre maruz kalınca etkilenen kritik bir organdır. Aşırı maruz kalma akut veya kronik nefrotoksik etkilere neden olabilir. Kurşun asetat ile indüklenen renal sitotoksisitesi olan erkek farelerde kurşun asetata bağlı parametrelerin keten tohumu yağı tedavisi sırasında önemli ölçüde değiştiği görülmüştür. Bu etkileri keten tohumundaki linolenik asit, lif ve lignanın sağlayabileceği ve biyolojik olarak aktif olan bu bileşiklerin kurşunun şelatlanıp vücuttan atılmasını sağlayarak böbrek dokusunda birikmesini azaltmış da olabileceği belirtilmiştir (66). Kemik Metabolizması Üzerine Etki: Keten tohumu özellikle çoklu doymamış yağ asitlerinden linolenik asit bakımından zengindir (67). Alfa linolenik asit ise doku 39 kültüründe kemik erimesinin güçlü stimülatörü olan prostoglandin sentezini inhibe ederek kemik erime oranını ve osteoporozu azaltmaktadır (68, 69). Alfa linolenik asitten (ALA) zengin diyet kemik oluşumu uygun düzeyde olduğu zaman kemik erimesini azaltarak kemik sağlığının korunmasına yardımcı olmaktadır. Yirmi erkek ve 3 kadından oluşan fazla kilolu veya obez sağlıklı gönüllülerde yapılan bir çalışmada 6 hafta boyunca ceviz, ceviz yağı ve keten tohumu yağından elde edilen ALA ‘ten zengin bir diyet ile ortalama bir Amerikan diyeti karşılaştırıldığında tümör nekröz faktör (TNF) alfa seviyesi ALA diyeti uygulananlarda düşük bulunmuştur. Bu sonuçlar da keten tohumu gibi ALA içeren bitkilerin kemik oluşumunu engellemeden rezorpsiyonunu azaltmak yoluyla kemik metabolizması üzerine koruyucu etkisinin olabileceğini göstermektedir (70). Keten tohumu yağı veya östrojen gibi aktivite gösteren SDG’ in böbrek hastalığı ve sağlıklı durumdaki kemik kütlesi ve yağsız vücut ağırlığına etkisini incelemek için yapılan çalışmada böbrek hastalığı olan ve olmayan erkek ve dişi fareler 12 hafta boyunca SDG içeren veya içermeyen keten tohumu yağı ile beslenmiş ve SDG diyeti uygulanan dişi farelerde daha fazla kilo kaybı gözlenmiştir. Böbrek hastalığı olan iki cinsiyette de % yağ daha düşük çıkmıştır. Kemik mineral içeriği ve yoğunluğu hastalıklı farelere göre keten tohumu yağı ile beslenenlerde daha yüksek ve ayrıca kemik mineral içeriğinin SDG içeren keten tohumu yağı ile beslenen dişilerde erkeklere daha düşük olduğu gözlenmiştir. Böylece keten tohumu yağının vücut kompozisyonu üzerine etkisinin cinsiyete özgü, ancak kemik kütlesi üzerine etkisinin cinsiyete özgü olmadığı saptanmış ve böbrek hastalığı olsun olmasın kemik kütlesini artırdığı ve büyümesini sınırlamadığı sonucuna varılmıştır (59). Keten tohumu kemik üzerinde yararlı etkileri olan tamoksifene yapı olarak benzeyen, antioksidan aktiviteye de sahip olan lignanlar yönünden de zengindir. Yaşlanma, osteoporoz, inflamatuar hastalıklara yol açabilen serbest radikaller üzerine yapılan in vivo ve in vitro çalışmalar serbest radikallerin kemikte osteoklast oluşumunu ve kemik erimesini artırdığını göstermektedir. Keten tohumu lignanı antioksidan etkisiyle postmenopozal kadınlar tarafından yaşanan kemik kaybı oranının hızını azaltmaktadır (67). Sadece emzirme sırasında veya yetişkinliğe kadar olan sürede keten tohumu veya saf lignanı kemik büyüme ve gelişmesine negatif etkisinin olup olmadığı araştırılmış ve laktasyonun başlangıcından itibaren 50 gün boyunca %10 keten tohumundaki saf lignan 40 diyeti uygulanan dişi farelerin kemik gücünde bir artış olduğu görülmüştür. Gelişen kemik gücünün östrojen benzeri etki aracılığıyla olduğu varsayılmıştır. Buradan yola çıkarak erkek farelere de %10 keten tohumu veya saf lignanını içeren diyet ya sadece laktasyon sırasında ya da erken yetişkinliğe kadar uygulandığında kemik kütle ve güç ölçüm sonuçları kontrol grubuyla benzer çıktığı için bu diyetin kemik sağlığı açısından güvenilir olduğu sonucuna varılmıştır (71). Fitoöstrojenlerin menopozal kadınlardaki kemik metabolizmasına etkisi tartışmalıdır. Kemik mineral yoğunluğu üzerindeki çalışmalardan çelişkili bulgular elde edilmiştir. Menopozal kadınlardaki kemik metabolizması üzerine yapılan çalışmalardan birinde 6 hafta süreyle günlük 38 gram keten tohumu tüketen postmenopozal kadınların serumunda kemik erimesinin bir belirteci olan tartarata dirençli asit fosfataz aktivitesinde ayçiçeği tohumu ile karşılaştırıldığında belirgin bir azalma görülmüştür. Bunun aksine randomize çift kör bir çalışmada keten tohumu takviyesi (40 gram/gün 3 ay boyunca veya 25 gram/gün 4 ay boyunca) postmenopozal kadınlardaki kemik metabolizmasının idrar ve serum belirteçlerinin düzelmesinin indüklenmesinde başarısız olmuştur. Başka bir çalışmada ise 12 ay boyunca keten tohumu tüketen 101 ve buğday tohumu tüketen 99 menopozal plasebo kadındaki kemik mineral yoğunluğu ölçümleri arasında önemli farklılık bulunmadığı rapor edilmiştir. Ancak keten tohumu etkisinin olmaması kemik mineral yoğunluğunun zaman içinde yavaş değişimiyle açıklanabileceği için uzun süreli takip gereklidir (44, 72, 73). Antikanser Etki: Meme kanseri; Keten en zengin lignan kaynaklarından biridir. Lignanlar ise insan ve hayvanlarda östrojen metabolizmasını etkiyelebilen fitoöstrojenlerdir. Kolondaki bakterilerin etkisi ile ana lignan SDG enterolignan veya memeli lignanlarına yani enterodiol ve enterolaktona dönüşür. İnsan ve hayvan çalışmaları keten ve lignanının meme kanserini önleme ve kontrolünde bir rolü olduğunu desteklemektedir (22). Keten tohumu lignanı hormonal ve hormonal olmayan eylemlerle antikanser etki göstermektedir. Memeli lignanı enterodiol ve enterolakton östrojen sentezinde yer alan ve artmış meme kanseri riski ile ilişkili olan iki enzimi inhibe etmektedir. Memeli lignanları tümör gelişmesini stimüle eden büyüme faktörlerinin ekspresyonunu değiştirme, hücre proliferasyonunu ve anjiyogenezi inhibe etme, antioksidan aktive gibi hormonal olamayan yollarla da etki edebilmektedir (22). 41 Keten tohumu lignanının aktivitesi endojen hormon üretim ve metabolizması üzerindeki bazı etkileri aracılığıyla olabilir. Östrojen metabolizması 2- hidroksillenmiş ve 16ahidroksillenmiş metabolitlerin üretimini içen 2 rakip yolaktan oluşmaktadır. Bu metabolitlerin biyolojik faaliyetlerinde öne sürülen faklılıklar nedeniyle iki yolağın dengesi meme kanseri riski için bir belirteç olarak kullanılmaktadır. Postmenopozal kadınlarda üriner östrojen metabolit salımı üzerine keten tohumu tüketiminin etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada günlük 0.5-10 gram keten tohumu tüketimi 2hidroksiöstrojen salımı ve doğrusal olarak 2- hidroksiöstrojen /16-hidroksiöstron oranını artırmıştır. Üriner 16- hidroksiöstron salımında ise belirgin bir farklılık görülmemiştir. Bu sonuçlardan keten tohumunun postmenopozal kadınlarda kemoprotektif etkilerinin olabileceğini ortaya çıkarmıştır (74). Postmenopozal 58.049 Fransız kadın arasında yapılan prospektif bir çalışmada yüksek miktarda lignan alımının (günde 1395 mikrogramdan fazla) meme kanseri riskinde azalmaya yol açtığı rapor edilmiştir. Bu çalışmadaki diyet lignanlarının faydalı etkisi östrojen reseptör pozitif ve progesteron reseptör pozitif meme kanseri ile sınırlıdır. Bu da lignanın biyolojik etkisinin kontrolünde hormon reseptörlerinin güçlü bir rolü olduğunu göstermektedir (22). Keten tohumu meme kanserinin gelişme ve invazyonunu azaltma potansiyeline sahiptir. Yeni tanı konan meme kanseri olan postmenopozal kadınlarda yapılan bir çalışmada 32 gün boyunca günlük 25 gram keten tohumu tüketimi önemli ölçüde hücre proliferasyonunu azaltmış, apoptozu artırmış, insan meme hücrelerinde c-erbB2 ekspresyonunu azaltarak hücre sinyallerini etkilemiştir. Ayrıca plasebo grubuyla karşılaştırıldığında keten tohumu grubunda üriner lignan salımında anlamlı bir artış gözlenmiştir. Bu verilerden keten tohumunun bileşimindeki lignan sayesinde bu etkileri sağladığı ve böylece meme kanseri olan hastalarda tümör gelişmesini/ büyümesini azaltma potansiyeline sahip olduğu sonucuna varılmıştır (75). Memede ele gelen kistleri olan 383 kadındaki meme kanseri gelişimi ve serum enterolakton konsantrasyonu arasındaki ilişki araştırıldığında 6.5 yıllık takip süresi boyunca meme kanseri olan 18 olguda kanseri olmayan kadınlara göre serum enterolakton düzeyleri anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Burada lignan ve flavonoidler yoluyla insanlardaki aromataz enziminde bir inhibisyon gözlenmiştir. Aromataz inhibitörleri meme kanseri tedavisinde ilaç olarak kullanıldığı için lignan ve 42 flavonoidlerden zengin gıda tüketiminin artırarak bu hastalığı azaltmanın mümkün olup olmadığı sorusu ortaya çıkmaktadır (41). Yapılan bir araştırmada Finli kadınlarda meme kanseri oranı çok düşük bulunmuş ve bu da onların yüksek memeli lignanlarının prekürsörü olan SDG ve mateirezinol açısından zengin diyetle beslenmelerine bağlanmıştır (12). Keten diyeti tüysüz farelerdeki östrojen reseptör- insan meme kanseri hücrelerinin gelişme ve metastazını inhibe etmektedir. Farelerdeki SDG beslenmesi lenf nodları, akciğer ve diğer organlara metastazı azaltmıştır. Keten yağı ile kombine edildiğinde ise etkisinin daha büyük olup total metastazı %43 oranında azalttığı rapor edilmiştir (76). Yedi hafta boyunca uygulanan %10 keten tohumu diyeti insan meme kanseri gelişme ve metastazında önemli bir inhibisyon göstermiştir. Bu etki epidermal büyüme faktörü ekspresyonu ve insülin benzeri büyüme faktörü-1’ in azalmasına bağlanmıştır. Östrojen reseptör pozitif meme kanserinde enterodiol, enterolakton ve antiöstrojen ilaç tamoksifen; kanser hücrelerinin adezyon, migrasyon ve invazyonuna karşı in vitro inhibitör etki göstermişlerdir (41). Keten tohumundaki SDG ve alfa linolenik asitin meme tümörünün cerrahi rezeksiyonu sonrasında nüks ve metastazı üzerine etkisinin araştırıldığı çalışmada operasyon sonrası keten tohumu, SDG, SDG ve keten tohumu yağı ile ayrı ayrı beslenen farelerde total metastaz insidansı önemli derecede düşük bulunurken, tümör nüksü açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Sonuç olarak keten tohumu ve onun bileşenlerinin tümör metastazını inhibe ettiği ve primer tümörün cerrahi eksizyon sonrası nüksüne bir etkisinin olmadığı rapor edilmiştir. Antimetastatik etki lignanın insülin benzeri büyüme faktörü-I ve epidermal büyüme faktör reseptörü ekspresyonu ile modüle olan sinyal iletim yollarını veya vasküler endotel büyüme faktörü ekspresyonunu inhibe etmesine, alfa linolenik asitin ise bu etkileri tamamlayıcı olarak rol almasına bağlanmıştır (77). Omega-6 ve omega-3 yağ asitlerinin dimetilbenzantrasen ile oluşturulan meme tümörü üzerin etkisini incelemek için fareler üzerinde yapılan bir çalışmada aspir yağı, mısır yağı, balık yağı, keten yağı gibi farklı yağların etkisi test edilmiş ve en fazla koruyucu etkinin keten tohumu yağında görüldüğü rapor edilmiştir (78). 43 Yine benzer bir çalışmada 8 hafta boyunca keten tohumu yağı eklenmiş diyet ile beslenen ratlar, mısır yağı ve balık yağı ile beslenenler ile karşılaştırıldığında daha küçük tümör, daha düşük tümör ağırlığı ve daha az metastaz olduğu görülmüştür. Ayrıca tümör büyümesi ve metastazı üzerine linolenik asitin inhibitör bir etki gösterdiği sonucuna varılmış bu da prostaglandin sentez inhibisyonu ve hücresel sitotoksik aktivitenin düzenlenmesi ve ekspresyonunu içeren sinyallerin stimülasyonunu eş zamanlı olarak etkileyebilmesine bağlanmıştır (79). Tamoksifen özellikle de östrojen reseptörü pozitif adjuvan tedavi (ER+) meme kanseri için olarak sıklıkla kullanılan bir ilaçtır. Kanıtlanmış antikanser etkisine rağmen rahatsız edici yan etkilere sahiptir. Keten lignanının tamoksifenin antikanser etkisine müdahele mi ettiği yoksa etkilerini güçlendirdiği meme kanseri ola kadınlar tarafından sık sorulan bir sorudur. Bu soruya cevap vermek için yapılan bir çalışmada östrojen reseptörü pozitif insan meme kanseri hücreleri üzerine tamoksifen ve ketenin tek başına veya kombine halde etkileri farelerde araştırılmıştır. Östrojen-bağımlı MCF-7 hücreleri enjekte edilen farelerde keten diyeti insan ER+ hücrelerinin büyümesini inhibe etmiştir. Keten, tümör boyutunu düşük 17β-östradiol (insan östrojeni için bir anahtar) düzeyinde %74, yüksek 17β-östradiol düzeyinde ise %22 geriletmiştir. Ayrıca tamoksifen ve keten kombinasyonu tek başına verilen tamoksifene göre %53 daha fazla tümör regresyonu sağlamıştır (22, 80). Keten tohumu yağı ve epidermal büyüme faktör reseptörü 2 (HER 2) pozitif meme kanseri için birincil ilaç olan transtuzumab (TRAS) kombinasyonunun bu tür hastalarda nasıl bir etkiye yol açtığını incelemek için yapılan bir çalışma sonucunda keten yağının trans-tuzumabın tümör tümörlerinde HER2 etki HER2 nin azaltıcı etkisine müdahale etmediği, fakat BT-474 büyümesini azaltarak etki gösterdiği belirlenmiştir. Bu sinyalizasyonunun indirgenmesi üzerinden hücre proliferasyonunu azaltır ve apoptozisi arttırır. Keten tohumu yağı ve düşük doz TRAS, yüksek doz TRAS kadar etkili bulunmuştur (81). 8 yıl boyunca izlenen ve meme kanseri tanısı konmuş olan 280 kadında ise izoflavon ve lignanların düşük alımı ile ilgili bir ilişki bulunmamıştır. Bu sonuca paralel olarak Finlandiya’da meme kanseri olan 206 kadında yapılan bir çalışmada düşük serum enterolakton konsantrasyonu ve meme kanseri riski arasında hiçbir ilişki saptanmamıştır (41). 44 Hayvan çalışmalarından elde edilen bulgular keten ve lignanının güçlü antikanser etkileri olduğunu göstermektedir. Klinik bulgular da ümit vermesine rağmen ketenin antikanser etkilerini ve meme kanserinden korunmada keten alımının gerekliliğini onaylamak için daha fazla klinik çalışma gerekmektedir (22). Kolon kanseri; Keten tohumunda bulunan lignan ve alfa linolenik asit intestinal ve kolon tümörü gelişiminin kimyasal korumayla sonuçlanan hücre proliferasyonunda azalma ve apoptozda artışa yol açmaktadır (82). Laboratuar çalışmalarında lignanların kolon tümör hücrelerinin büyümesini yavaşlatabildiği görülmüştür. Kanada dergisinde yayınlanan bir çalışmada 1.095 kolon kanseri olan ve 1.890 kanseri olmayan kişinin diyet ve kan örnekleri incelendiğinde yüksek miktarda lignan tüketenlerin %27 daha düşük kolon kanser riskine sahip olduğu bildirilmiştir (83). Keten tohumundaki SDG’in kolon kanseri riskinin bazı erken işaretlerini azalttığı gösterilmiştir. Keten tohumunun uzun vadeli koruyucu etki gösterip göstermediğini, beta glukuronidaz akvitesindeki değişikliğin bu etkide rolü olup olmadığını araştırmak için farelerde yapılan bir çalışmada 6 gruba ayrılan farelere 100 günlük bazal diyet (BD), BD + %2.5 veya %5 keten tohumu, BD + %2.5 veya %5 yağsız keten tohumu ve BD + 1.5 mg SDG diyeti tedavileri başlamadan 1 hafta önce azoksimetan enjekte edilmiştir. Memeli lignan üretiminin bir indikatörü olan üriner lignan salımı keten tohumu ve yağsız keten tohumu gruplarında önemli derecede azalırken, çekal beta glukuronidaz aktivitesi artmıştır. Aberrant crypts focus (kolon kanser prekürsörü) ise kontrol grubuna göre önemli derecede azalmıştır. Kontrol grubunda mikroadenom ve polip de gözlenmiştir. Total beta glukuronidaz aktivitesi üriner lignan salımı ile pozitif, total aberrant crypts focus miktarı ile negatif ilişkilidir. Bu çalışmada keten tohumu ve yağı alınmış keten tohumu grupları arasında önemli farklılık saptanmadığı için keten tohumunun kolon kanserine karşı koruyucu bir etkisi olduğu bunun da SDG’ in kısmen beta glukuronidaz aktivitesini artırmasıyla sağladığı rapor edilmiştir (84). Yağ asidi kompozisyonu hayvan modellerindeki kolon kanseri gelişiminde hayati rol oynamaktadır. Farelerde kimyasalla indüklenen kolon kanser gelişimini omega-6 yağ asitleri artırırken, omega-3 yağ asitleri azaltmaktadır. Lignanların da deney hayvanlarında kolon tümörü gelişimini önlediği gösterilmiştir. Keten tohumu yağı ve mısır yağının azoksimetanla indüklenen kolon tümörü üzerindeki etkilerini karşılaştırmak için yapılan bir çalışmada iki gruba ayrılan farelere %15 keten tohumu 45 yağı ve %15 mısır yağı verilmiştir. Kolon tümör insidansı ve çeşitliliği mısır yağı tüketenlerde daha yüksek, COX-1 ve 2 ekspresyonu da keten yağı tüketenlerde daha düşük bulunmuştur. Ayrıca mısır yağı tüketenlerin kolon ve serumunda omega-6 yağ asidi miktarı artmışken, keten yağı tüketenlerde omega-3 yağ asidi artmıştır. Bu verilerden omega-3 yağ asidini yüksek miktarda içeren keten tohumunun omega-6 yağ asidi içeren mısır yağına göre kolon tümör gelişimini önlemede daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Çünkü keten tohumundaki omega-3 yağ asitleri antiinflamatuar özellikte olan, tümör insidansını ve çeşitliliğini azaltan lökotrienlerin 5 serisi ve prostaglandinlerin trienoik serisine dönüşmekte ve böylece COX-1 ve 2 düzeyleri azalmaktadır. Ayrıca keten tohumunda bulunan SDG, aberrant crypts focus gibi kolon kanser belirtecinin çeşitliliğini azaltmaktadır (85). Prostat kanseri; Erkeklerde en sık teşhis edilen kanser türü olan prostat kanseri hormona duyarlı bir tür olup testosteron ve metaboliti dihidrotestosteron ile bağlantılı tümör büyümesi anlamına gelmektedir (22, 83). Otuz hafta boyunca %5 keten tohumu ile desteklenmiş bir diyet uygulanan transgenik adenokarsinom prostatlı farelerde kontrol grubuna göre apoptozda artma ve hücre proliferasyonunda azalma görülmüştür (86). Prostat kanseri olan ve ameliyat için bekleyen 25 erkek yaklaşık bir ay boyunca düşük yağlı diyetin bir parçası olarak günde 30 g öğütülmüş keten tohumu tükettiğinde kontrol grubuna göre keten tohumu grubunda hücre proliferasyonunun azaldığı ve apoptozun arttığı görülmüştür. Total testosteron ve serbest androjen indeksi başlangıç ve cerrahi arasında önemli derecede azalırken, total serum spesifik antijen değerleri değişmemiştir (87). 15 erkekte 6 ay boyunca keten tohumundan zengin yağdan kısıtlı bir diyetin benign prostat epiteli üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada istatiksel olarak prostat spesifik antijen miktarı ve proliferasyonda önemli azalma görülmüştür. Total testosteron değerlerinde değişiklik olmamıştır. Bu sonuçlardan keten tohumuyla desteklenmiş bir diyetin benign prostat hiperplazisi üzerine olumlu etkileri olduğu rapor edilmiştir (88). Fitoöstrojenlerin prostat kanserine karşı koruyucu etkisi izoflavonlara dayanmaktadır. Lignanların etkisi seyrek rapor edilmiştir. Prostat kanser hücrelerinin tedavisi için yapılan bir çalışmada enterolakton, enterodiol ve genisteinin hücre büyümesini önemli 46 derecede inhibe ettiği ve en yüksek potansiyele genisteinin sahip olduğu görülmüştür. Ancak insan çalışmalarında tartışmalı sonuçlar elde edilmiştir. Tanı konmuş büyük populasyonlara yapılan 2 vaka kontrollü çalışmada prostat kanseri ve serum enterolaton düzeyi arasında bir ilişki saptanmamıştır (41). Yağ asitlerinin tümör gelişimi üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir çalışma sonucunda hem ALA hem de EPA’nın insan metastatik prostat kanseri hücrelerinin büyümesini teşvik ettiği görülmüştür. Bununla birlikte kanser hücresinin başka bir türü olan miyeloma hücresinde ALA ve EPA test edilen tüm konsantrasyonlarda hücrelerin büyümesini inhibe etmiştir. Fare lösemi kanser hücresi olan başka bir tip kanser hücresinde ise DHA kanser hücreleri için çok sitotoksik iken ALA ve EPA’in kanser hücreleri için etkili bir öldürücü olmadığı rapor edilmiştir (22). 35 bening prostat hiperplazili ve 20 prostat kanserli erkekten alınan prostat dokularında ALA, EPA ve DHA düzeyleri ölçüldüğünde ALA ve EPA prostat kanserli dokuda daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca serum prostat spesifik antijen düzeyleri arttıkça prostat dokusunun ALA içeriğinin de arttığı rapor edilmiştir. Bu da prostat spesifik antijen ve ALA düzeyleri arasında güçlü bir ilişki olduğunu desteklemektedir (89). Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar tümör gelişimini omega-6 yağ asitlerinin desteklediğini, omega-3 yağ asitlerinin ise inhibe ettiğini göstermektedir. Yağ asitlerinin insan prostat kanseri ile ilişkili olup olmadığını araştırmak için yapılan bir çalışmada 67 prostat kanser vakasının ve 156 kontrol grubunun eritrosit membranı omega-3 ve omega-6 düzeyleri belirlenmiştir. Alfa linolenik asitin en düşük düzeyine göre en yüksek düzeyinde prostat kanseri riski daha yüksek bulunmuştur. Aynı ilişki linoleik asit için de gözlenmiştir. Sonuçlar linoleik asit içeren diğer çalışmalarla uyumludur ve total omega-6 yağ asidi prostat kanser riskini artırmaktadır. Ancak hayvan deneylerinin aksine alfa linolenik asit ve risk arasında olumlu ilişki bulunmuştur. Bu sebeple insan prostat kanserinde yağ asitlerinin rolünü netleştirmek için daha fazla çalışma gerekmektedir (90). Yaklaşık 47.000 erkek üzerinde yapılan bir çalışma sonucunda ALA omega-3 yağ asitlerinin ilerlemiş prostat kanseri ola erkeklerdeki prostat tümörlerinin büyümesini stimüle edebileceği bulunmuştur (83). Ketenin prostat kanserine katkıda bulunduğuna dair kanıt yoktur. Hatta prostat bezinde erken malign lezyonların bir işareti olan inflamatuar lezyonları düşürerek prostat kanseri riskini azaltabilmektedir (22). 47 Keten tohumu yağında bulunan EFA, prostatın şişmesini ve iltihaplanmasını önlemektedir. Mesane bezinin şişmesi ile belli olan prostat, yağı kullandıktan sonra azalmaktadır. Ayrıca EFA’ lerin erkekler için kısırlık tedavisinde son derece önemli olan sperm sağlığını da koruduğu rapor edilmiştir (83). Diğer kanser türleri; Keten tohumunda bulunan lignanlar cilt kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir (83). Cilt kanseri üzerine keten tohumu ve lignanının etkisi ilk olarak metastaz aşamasında test edilmiş ve içeriğindeki lignanlar sayesinde keten tohumunun deriden akciğere melanom metastazını önlediği görülmüştür (83, 91). Bağışıklık durumunun çeşitli indeksleri üzerine n-3 PUFA’ lerin etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada %21 linolenik asit içeren keten tohumu yağı ile zenginleştirilmiş bir diyet ile beslenen erkekler, %10 linolenik asit içeren diyet ile beslenen kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Keten tohumu yağının derideki gecikmiş aşırı duyarlılık cevabı aktivitesini azaltma eğiliminde olduğu rapor edilmiştir. İn vitro ölçümlerde keten tohumu yağının önemli derecede hücresel bağışıklığı baskıladığı görülmüştür. Bu etki sağlıklı insanlarda istenmemekte ancak otoimmun hastalıkların ya da iltihabi durumların tedavisi için yararlı olabilmektedir (92). Tiroid kanserinin östrojen bağımlı bir hastalık olduğu ve bu nedenle fitoöstrojenlerin alımından etkilenebileceği öne sürülmüştür. Tiroid kanseri ve fitoöstrojen alımı arasındaki ilişkiyi tayin etmek için San Francisco bölgesinde etnik bir populasyonda yapılan vaka kontrol çalışmasında genistein ( toplam fitoöstrojenalımının yarısını teşkil eden), daidzein ve SDG lignanı alınmasının tiroid kanseri riskindeki azalma ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Menopoz öncesi ve sonrası Asyalı ve beyaz kadınlar için de benzer bulunan bulgular diyet ve diyet dışı faktörler düzeltildikten sonra zayıflatılmıştır. Ancak bu populasyonlardaki izoflavon ve lignan alımı çok düşüktür ( sırasıyla 2 ve 0.1 mg). Bu nedenle tiroid kanseri ile lignan ve izoflavon alımı arasındaki bu ilişkiyi doğrulamak için daha çok çalışma gerekmektedir (91). İmmun Sistem Üzerine Etki: Ketende bulunan ALA ve lignanlar inflamasyonu belirgin derecede azaltmaktadır. Böylece kronik inflamasyonun önemli bir özellik olduğu ateroskleroz, obezite, metabolik sendrom ve diğer kronik hastalıkların önlemesi ve yönetiminde yararlı bir rol oynayarak immun reaksiyonları düzenlemektedir (14). Bağışıklık reaksiyonlarını olumlu olarak etkileyebilen keten tohumundaki ALA ve lignanlar proinflamatuar sitokinlerin salınımını engellemekte ve ALA’ ten zengin 48 diyetler kan C-reaktif protein düzeyini azaltmaktadır. Bu etkileri sayesinde keten tüketimi aşırı uyarılmış bağışıklık sistemi ile karakterize ateroskleroz, obezite, metabolik sendrom, diyabet, romatoid artrit, multipl skleroz ve sistemik lupus eritematozu gibi düzensizliklerin önlenmesi veya tedavisine yardımcı olabilmektedir (14). Keten tohumu bileşeni ALA, linoleik asitten araşidonik asit sentezini ve böylece araşidonik asitten proinflamatuar eikozanoidler üretimini inhibe etmekte ve lenfosit proliferasyonunu ve sitokin üretimini baskılamaktadır. Keten tohumu lignanı bir iltihap mediyatörü olan platelet aktive edici faktörü inhibe etmektedir. Bu etkileri sayesinde keten tohumu lenfosit aktivasyonu ve aşırı uyarılmış bağışıklık yanıtı ile karakterize romatoid artrit, sedef hastalığı, multipl skleroz ve sistemik lupus eritematoz gibi bozuklukların tedavisinde kullanılacak potansiyele sahip olmaktadır (93). ALA’in bağışıklık sistemini etkilemesinin bir yolu da membran fosfolipitlerinin yağ asiti içeriğini değiştirmesidir.Yapılan klinik bir çalışmada 12 hafta boyunca günlük 2 çorba kaşığı keten tohumu yağı veya 15 gram ALA ile zenginleştirilmiş diyet uygulayan sağlıklı erkeklerin kırmızı kan hücre membranlarının ALA içeriğinin % 225,EPA içeriğinin %150 arttığı rapor edilmiştir. Hücre membranlarının artan omega-3 yağ asidi içeriği ise tümör nekrozis faktör-α ve IL-1β sitokin üretimini azaltmaktadır (14, 94). ALA’ten zengin diyet kan c-reaktif protein konsantrasyonunu azaltmaktadır. Kan kolesterolü yüksek olan 23 kadın ve erkekte yürütülen bir çalışmada ALA’ten zengin bir diyet ile ortalama bir Amerikan diyeti karşılaştırıldığında ALA tüketen gönüllülerde kan c-reaktif protein konsantrasyonunun %75 azaldığı görülmüştür (95). İnsan immunokompedansı üzerine n- yağ asitleri diyetini etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada immnunokompedans indekslerinin hem T hem de B hücre fonksiyonlarına bağlı olduğu ve ketenin genel olarak humoral bağışıklığı etkilemeden hücresel bağışıklığı azalttığı rapor edilmiştir (92). Son zamanlarda et ve süt hayvanları için tam yağlı keten tohumunun kullanımına ilgi artmıştır. Buradaki amacın et ürünlerinin omega-3 yağ asidi ve linoleik asit içeriğini ve ALA’in immun düzenleyici etkileriyle bazı hastalıklara karşı direnci artırmak olduğu söylenebilir (96). 49 Antiinflamatuar Etki: Keten tohumu yağı prostaglandin E2, lökotrien, histamin ve bradikinin ile uyarılan inflamasyonu inhibe edici aktiviteye sahiptir. Yağın ayrıca araşidonik asit metabolizmasının hem lipoksijenaz hem de sikloksijenaz yolaklarını inhibe etme kapasitesi de vardır. Bu etkilerinin bir omega-3 yağ asidi olan alfa linolenik asite bağlı olduğu düşünülmektedir. Çünkü alfa linolenik asit vücutta sikloksijenaz ve lipoksijenaz yoluyla araşidonat metabolizmasını kompetetif olarak inhibe edebilen eikosapentaenoik asite dönüşmektedir (97). Keten tohumu yağı gibi alfa linolenik asit bakımından zengin bitkisel yağlar romatoid artrit ve ateroskleroz gibi inflamatuar hastalıklarda rol oynayan tümör nekrozis faktör alfa ve interlökin 1 beta mediyatörlerinin miktarını da azaltmaktadır (98). Keten tohumundan elde edilen lignan kompleksinin inflamatuar belirteçleri üzerine etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada sağlıklı postmenopozal kadınlara 6 hafta boyunca günlük 500 mg SDG sağlayan keten tohumu diyeti veya SDG içermeyen diyet verilmiştir. SDG içeren diyetle beslenenlerin C reaktif protein konsantrasyonlarında diğer inflamatuar belirteçlerinden bağımsız bir şekilde önemli derecede azalma olmuştur (99). Antiülser Etki: Keten yağı lipoksijenaz inhibitörü, antihistaminik, antikolinerjik gibi etkilerine bağlı olduğu düşünülen güçlü bir antiülser aktiviteye sahiptir. Keten yağının farelerde aspirin, indometazin, etanol, rezerpin, serotonin ve stresle, Guinea domuzlarında histaminle indüklenen gastrik ülser üzerine etkisi araştırılmış, yağın deney hayvanlarında farklı ülserojenlere karşı önemli derecede antiülser aktivitesi bulunmuştur. Sabit yağ antikolinerjik ve antihistaminik faaliyet göstererek farelerdeki asetilkolin, domuzlardaki histamin indüklü kasılmayı inhibe etmiştir. Yağ aynı zamanda piloru bağlanan sıçanlarda aspirin indüklü gastrik ülserasyon ve gastrik sekresyon/total asidite üzerinde de önemli bir inhibitör etki göstermiştir. Yağın lipoksijenaz inhibitörü, histamin antagonisti ve antikolinerjik etkileri antiülser aktivitesine katkıda bulunmaktadır. Keten yağı bu özelliklerinden antiülser aktiviteye sahip doğal kaynaklı bir ilaç olarak düşünülmüştür (100). Keten tohumundan elde edilen lignan ekstresinin antiülser aktivitesini araştırmak için yapılan bir çalışmada NSAID indüklü gastrik ülseri olan farelerde beta-karoten ile lignan aktiviteleri karşılaştırılmıştır. Farelerin mide dokusu çıkarılıp ülser indeks seviyesi ve glutatyon seviyesi tayin edilmiştir. Sonuçlara göre lignan; farelerde NSAID 50 indüklü gastrik ülser modelinde ülser oluşumuna karşı koruma ve ülseri iyileştirme aktivitesi göstermektedir. Ayrıca lignanın bu potansiyeli beta-karotenle karşılaştırılabilir seviyededir. Etki mekanizması ise lignanın serbest radikal süpürücü aktivitesiyle glutatyon oluşumunu azaltmasına dayandırılmaktadır. Keten tohumunun bu özelliğiyle gastrik ülser boyunca bir gıda desteği olarak kullanılabileceği düşünülmüştür (101). Keten yağı ve müsilajının etanol ile indüklenen gastrik ülseri olan farelerde antiülser aktivitesi araştırıldığında ise hem yağ hem de müsilajın etanol ile oluşturulan gastrik ülser sayı ve uzunluğunu önemli ölçüde azalttığı, yağın ülser sayısını azaltmada müsilajdan daha etkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca ülser şiddetinin azaltılmasında yağın 5mg/kg oral dozunun 50mg/kg ranitidinden daha belirgin olduğu tespit edilmiştir (102). Antimikrobiyal Etki: Keten tohumunda bulunan lignan antibakteriyel, antifungal ve antimitotik aktiviteye sahiptir (103). Yüzde 52 linolenik asit içeren hidrolize edilmiş keten tohumu yağı metisiline dirençli S. aureus suşunu inaktive edebilmektedir. Bakteriyal, viral, fungal enfeksiyonlarda keten tohumu yağı gibi esansiyel yağ asitlerinden zengin yağlar antibiyotik eşliğinde veya antibiyotik olmadan kullanılabilmektedir. Bu yağlar nontoksiktir ve deri veya mukozadan kolaylıkla emilebilmektedir (104). Yapılan bir çalışmada test mikroorgnizmalarına karşı keten tohumunun metanolik ekstresinin antimikrobiyal etkisi artan sırayla; Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae, Listeria monocytogenes, Enterobacter aerogenes, Streptococcus sp., Proteus vulgaris, Bacillus subtilis, Pseudomonas aeruginosa, Staphylococcus aureus olarak bulunmuştur. Bu etkinin keten tohumunun yağ asiti içeriğine bağlı olabileceği rapor edilmiştir (105). Keten tohumundaki çoklu doymamış yağ asitleri Lactobacillus plantarum’un bağırsak mukozasına adezyonunda rol almaktadır. Domuz yavrularının sindirim sistemi üzerine keten tohumu yağının etkisini araştırmak için yapılan bir çalışmada yağdaki çoklu doymamış yağ asitlerinin L. plantarum adezyonunu stimüle etmesiyle L. plantarum’ un Escherichia coli’ yi inhibe edici etkisinin arttığı rapor edilmiştir (106). Keten tohumunda bulunan flavonoller S. aureus’ un RNA sentezini veya P. Vulgaris’ in DNA sentezini inhibe etme yeteneğine sahiptir. Ayrıca flavonlar çeşitli bakterilerdeki membran akışkanlığının azalmasını uyarabilir. Glikolize flavonlar topoizomeraz IV’ un selektif inhibitörüdür. Flavonoid yapıları ve antimikrobiyal özellikleri ile ilişkili olarak 51 geniş bir antibakteriyel etki sağlamak ve patojen türevlerini inhibe etmek için farklı keten tohumlarındaki fenilpraponoit türevlerinin karışımı gerekmektedir (107). Keten tohumunun fungustatik etkisi patates dektroz agar vasatında Penicillium chrysogenum, Aspergillus flavus ve Penicillium sp. suşuna karşı incelendiğinde sıcaklık ve zamana bağlı olarak fungal inhibisyon gözlenmiştir (108). Her mikroorganizma için farklı selektivite ve farklı minimal inhibitör konsantrasyonu gösteren keten tohumundan elde edilen lignan ekstreleri gram negatiflere göre gram pozitif bakterilere karşı daha kuvvetli inhibitör etki göstermiştir. Aktivitesi bakteri hücre duvarıyla birleşerek mikrobiyal büyümeyi inhibe etmesine bağlanmıştır. Aspergillus flavus ve Aspergillus niger üzerinde de orta derecede inhibitör etkiye sahip olan lignanın antifungal etki mekanizması ise açıkça gösterilememiştir (109). Patates dekstroz agarda keten tohumunun fungustatik etkisini araştırmak için yapılan bir araştırmada %15 keten tohumu konsantrasyonu % 0.2 propiyonik asit ile benzer bir küf inhibisyon aktivitesi göstermiştir. Fungustatik aktiviteden sorumlu bileşikler ise araştırılmaktadır. Keten tohumu sağlığa yararlı etkileri ve doğal fungustatik özellikleriyle gıda ürünlerinde çok fonksiyonlu bir madde olarak kullanılacak bir potansiyele sahip olmaktadır. Mevcut çalışmalar keten tohumunun depolama ve paketleme öncesi ısıl işlem görmemiş gıdalardaki küfleri inhibe etmek için kullanılabileceğini göstermektedir (110). Laksatif Etki: Yeterli miktarda diyet lifinin kabızlığın önlenmesi ve tedavisinde en temel unsur olduğu bilinmektedir. Keten tohumundaki müsilaj viskoz solüsyon oluşturarak ince bağırsakta besin absorbsiyonunu ve gastrik boşalmayı geciktirmekte ve %40-55 oranındaki yağ içeriği ile birlikte fonksiyonel kabızlık ve kabızlığın baskın olduğu irritabl bağırsak sendromunda lubrikan, laksatif etki göstermektedir. Uzun zincirli yağ asitleriyle beraber safra asitleri kolonik hareketi ve sekresyonu uyarmaktadır. Keten tohumu geleneksel tıpta yüzyıllardır kabızlığı tedavi etmek için kullanılmasına rağmen bir laksatif olarak keten tohumu kontrollü çalışmaları nadirdir (41). Yüz gram kuru keten tohumunda yaklaşık 30 gram bulunan besleyici lif sayesinde tahıl ve baklagillerde olduğu gibi laksatif etkide artış olmaktadır. Bu da özellikle ilaç kullanımına ve/veya düşük diyet lifine, inaktiviteye bağlı olarak laksatif etki ile ilgili kronik sorunları olan yaşlılar için önemlidir. Yaş ortalaması 78 olan 7 kişide yapılan bir 52 çalışmada 4 hafta boyunca günlük 50 gram öğütülmüş keten tohumu diyetiyle günlük bağırsak hareketlerinin sıklığının arttığı rapor edilmiştir (111). On sağlıklı genç yetişkinde yapılan bir çalışmada günlük 50 gram öğütülmüş keten tohumu tozu içeren diyetle beslendikleri zaman haftada bağırsak hareketlerinin %30 arttığı görülmüştür (112). Lupus nefriti olan 40 hastada yapılan bir randomize çalışmada hastalara günlük 30 gram toz keten tohumu verilmiştir. İki yıllık çalışmayı tamamlayan 15 hastanın 2’ sinde laksatif etkide artış görülmüştür (113). Keten tohumu su ile temas ettiğinde şişerek bağırsakta demülsan bir jel haline gelmekte ve bu şekilde feçesi yumuşatarak bağırsak hacmini artırmaktadır. Bağırsak tembelliği olan hastalarda yapılan araştırmalar sonucu bağırsaktaki peristaltik hareketlerin uyarılması sonucu feçes ağırlığında artış ve transit zamanında düşüş olduğu görülmüştür (5). Bir diğer çalışmada da 3 hafta boyunca öğütülmüş keten tohumundan sağlanan günlük 9 gram besleyici lif diyeti uygulanan 26 sağlıklı yetişkinin dışkı ağırlığında önemli ölçüde artış olduğu rapor edilmiştir (22). Bir kişisel bakım merkezindeki 21 kişi 2-3 hafta boyunca kahvaltıda her gün 1 yemek kaşığı öğütülmüş keten tohumu tüketmiş ve bağırsak hareketlerinin sıklığında %30-54 arasında artış yaşamışlardır. Bu çalışma grubunda ayrıca mikro enema %33, fitil kullanımı %35 oranında azalmıştır (22). Karşılaştırmalı bir çift kör çalışmada da irritabl bağırsak sendromuyla ilişkili kronik kabızlığı olan 55 hastaya 3 ay boyunca günlük keten veya karnıyarık otu tohumu verildiğinde keten tohumu grubunun diğer gruba göre şişkinlik, kabızlık ve karın ağrısı sorunlarını daha az yaşadığı görülmüştür (114). Diğer Etkiler: Klinik çalışmalarda keten tohumu yağı tüketiminin fibrinojen, plazminojen aktivatör inhibitörü-1 aktivitesi, faktör VII ve VIII, antitrombin III gibi pıhtılaşma faktörlerini etkilemediği görülmüştür. Ancak bir çalışma sonucunda 6 hafta boyunca keten tohumu yağı tüketen erkeklerde güçlü bir antikoagülan olan aktive protein C oranının % 40 arttığı rapor edilmiştir. Bu da keten tohumu yağının trombozu önlemede rolü olduğunu akla getirmektedir (22). Trombosit agregasyonu üzerine keten etkisini değerlendirmek için yapılan çalışmalarda keten yağının etkisi görülmemiştir. 53 Öğütülmüş keten tohumunun trombin stimülasyonundan sonra %25 azalma yaptığı kaydedilmiştir (22). Hormon dengeleyici lignanlar ve keten tohumu yağındaki bitkisel östrojenler menstrual sorunlarla ve menopozla mücadelede oldukça yararlıdır. Çünkü östrojen ve pogesteron düzeyleri dengelenmektedir. Ayrıca rahim fonksiyonlarını artırmakta ve kısırlık sorununu ortadan kaldırmaktadır (41). Keten tohumu yüksek miktarda B12 vitamini içermektedir. Bu sebeple vejeteryanlar için son derece gereklidir. Boğaz, ağız boşluğu ve dişeti hastalıklarında gargara olarak kullanılabilmektedir. İçeriğindeki omega-3 yağ asitleri doygunluk hissi uyandırarak daha az yemeyi sağlamakta ve böylece kilo vermeye yardımcı olmaktadır (41). Keten tohumu yağındaki F vitamini olarak bilinen alfa linolenik asit içeriğiyle egzema gibi deri hastalıkları için faydalıdır (4). L.usitatissimum kozmetik ve veteriner hekimlikde de kullanılmaktadır. Japonyada'ki Kokai firması aldığı patent ile keten tohumunu cilt bakım ürünlerinde kullanmaktadır. Keten tohumu zengin alfa linolenik asit taşıması nedeniyle cilt için kullanılan preparatlarda, antioksidan, antiinflamatuar, hücre yenileyici ajan ve UV koruyucu maddelerle birlikte yer almaktadır (12). Keten tohumu yağı safra taşı oluşumunu önler ve önceden oluşmuş taşları ortadan kaldırır. Sinir sitemini ve hafızayı güçlendirir. Konsantrasyon bozukluğu ve yaşa bağlı dikkat dağınıklığına iyi gelir. Kötü öksürüğü tedavi eder (41). 2.1.1.1.8. Linum usitatissimum’un Prospektüs Bilgileri Terapötik endikasyonlar Kabızlık, irrite kolon, irritabl bağırsak sendromu, divertikülit, gastrit ve enteritin kısa süreli semptomatik tedavisinde dahili, ağrılı deri enflamasyonlarında ise harici olarak kullanılmaktadır (115). Dahili kullanım; Kabızlık; 1 yemek kaşığı tüm veya kırılmış keten tohumu günde 2-3 kez en az 150 ml su ile alınır (27). Gastrit, enterit; 2-3 yemek kaşığı toz keten tohumu kullanılarak lapa hazırlanır (27). 54 Kronik özofajit; keten tohumu kullanmadan önce öğütülür. Yarım litre suya 2 yemek kaşığı konur ve kaynatılır. Süzdükten sonra sıvı içilir. Ticari ürün kullanılması tavsiye edilir. Günde birkaç kez 3-4 yudum alınır. Kahvaltıdan önce ılıkken veya gün içinde porsiyonlar halinde tüketilir (27). Kronik gastrit; çay karışımı; 1 kupa kaynamış suda 1 çay kaşığı keten tohumu 10 dakika demlenir. Günde 2-3 defa 1 kupa içilir. Lapası ise ¼- ½ litre suda 1-2 yemek kaşığı dövülmüş keten tohumu 1 gece buzdolabında ıslatılır (27). Kronik konstipasyon; 2-4 yemek kaşığı kırılmış veya bir miktar öğütülmüş keten tohumu meyve kompostosu ile karıştırılır. Günde 1-3 kez içilir (27). Harici kullanım; İnflamatuar deri hastalıkları için 125 gram toz keten tohumu ve 1 kupa su kullanılarak lapa yapılır ve uygun bir örtü ile sarılır (27). Yara ve yanık tedavisinde keten tohumu yağı kireç linimenti halinde kullanılır. Bu liniment; bir şişeye bir kısım bezir yağı ve üzerine bir kısım kireç suyu ilave edilip, kuvvetle çalkalanmasıyla hazırlanır. Meydana gelen beyaz renkli merhem yanıklar üzerine sürülür (8). Sinüzitte keten tohumu 1:2 oranında su ile karıştırılır. Karışım lapa için uygun kıvama gelinceye kadar kaynatılır. Bir-iki yemek kaşığı lapa keten beze sarılır ve iki sıcak su doldurulmuş şişenin arasına yerleştirilir. Altı-sekiz lapa toplamı yapmak için tekrarlanır. Hastanın dayanabildiği kadar sıcak olacak şekilde nazal ve frontal sinüs bölgelerine uygulanır. Küçük bir havlu veya yün bez ile örtülür. 4-5 dakikada bir taze lapa ile değiştirilir. Tedavi süresi 20-30 dakikadır. Günlük 1-3 kez uygulanır (27). Çıban tedavisinde ise küçük bir keten torbasının üçte biri keten tohumu ile doldurulur. Torba dikilir, sonra kısa bir süre kaynatılır. Tohumlar şişince torba sıkılır ve mümkün olduğunca sıcak bir şekilde etkilenen bölgeye uygulanır (27). Kontrendikasyonlar Oral yoldan yüksek miktarda keten tohumu alınması bağırsak (ileus) hareketlerinin durmasına neden olabilir. Bu nedenle ishal, irritabl bağırsak sendromu, divertikülit veya inflamatuar bağırsak hastalığı (crohn, ülseratif kolit) olan kişiler olası müshil etkisi nedeniyle keten tohumundan kaçınmalıdır (116). 55 Bir çalışma sonucu ağız yoluyla alınan keten tohumu ya da keten tohumu yağının bipolar bozukluğu olan kişilerde mani ya da hipomaniye neden olabildiğini gösterilmiştir (116). Keten tohumu ürünlerinin ağız yoluyla kullanıldığı durumlarda keten tohumu ve keten tohumu yağındaki omega-3 yağ asitleri kan şekerini yükseltebilir. Ayrıca glikoz absorbsiyonu gecikebilir. Bu sebeple diyabetiklerde dikkatli olunmalıdır (114, 116, 117). Yemek borusu, ileus ya da bağırsak darlığı veya bağırsak tıkanıklığı olanlar keten tohumu (yağı değil) kullanmamalıdır (116). Kan trigliseriti yüksek olan kişiler hayvan çalışmalarındaki trigliserit üzerine belirsiz olan etkiden dolayı keten tohumu ve yağından uzak durmalıdır (116). Bir çalışmada ağız yoluyla günlük keten tohumu tozu alan kadınların menstrual döneminde değişiklikler olduğu rapor edilmiştir. Keten tohumu östrojen benzeri etkisi nedeniyle (yağının değil) endometriozis, polikistik over sendromu, miyom, rahim, yumurtalık ya da meme kanseri gibi hormona duyarlı durumların olduğu kadınlarda dikkatli kullanılmalıdır (116). Önceki çalışmalara dayanarak keten tohumu ve yağının kanın pıhtılaşma zamanını azaltarak kanama riskini artırabileceği söylenmiştir. Bu sebeple kanama bozukluğu olanlar, kanama riskini artıran ilaç alanlar ve tıbbi, cerrahi veya diş prosedürleri geçirmeyi planlayanlarda dikkatli kullanılması tavsiye edilmektedir. Hayvan çalışmalarında keten tohumunun kırmızı kan hücrelerinin sayısını artırdığı görülmüştür (116). İnsanlardaki çeşitli çalışmalar sonucu keten tohumunda bulunan alfa-linolenik asitin erkeklerde prostat kanseri riskini artırdığı rapor edilmiştir. Prostat kanseri olan erkeklerdeki küçük bir çalışmada ise keten tohumu takviyesinin prostat spesifik antijen düzeyini artırmadığı görülmüştür. Bu konuda daha fazla bilgi edilene kadar prostat kanseri olan erkekler veya olma riski olanlar keten tohumu ve alfa-linolenik asit takviyesinden kaçınmalıdır (116,117). Hipotiroidizimli hastalarda da dikkatli kullanılması gerektiği ile ilgili ise çok az bilgi mevcuttur (116). 56 Uyarılar Keten tohumu inflamatuar bağırsak sendromunda kullanılacaksa kullanımdan önce kendi ağırlığının 10 misli kadar sıvı ile şişmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde bezoar ve bağırsak tıkanması meydana gelebilir. Hem keten tohumu hem de yağı ishale neden olabilir (115, 117, 118). Kitle oluşturan laksatiflerin etki mekanizmasından dolayı optimum faydayı sağlayabilmek için minimum 2-3 gün kullanılmalıdır. Abdominal ağrı oluşursa veya 48 saat sonra herhangi bir cevap görülmezse kullanım durdurulmalı ve tıbbi destek alınmalıdır (115). 470 kcal/100g kadar kalori içeren keten tohumunu obezite sorunu olan kişiler öğütülmüş yerine bütün olarak kullanmalıdır (115). Keten tohumu ya da keten tohumu yağı açık yara ya da kesilmiş cilde uygulanmamalıdır (116). Gebelik ve anne sütü Keten tohumu lignan bileşeninin potansiyel hormonal aktivitesinden dolayı hamile veya emziren kadınlar için güvenilir olmayabilir. Bir hayvan deneyinde gebe sıçanların diyetlerinde %5-10 arası keten tohumu tüketmesinin yavruların üreme organları ve fonksiyonları üzerinde değişikliklere yol açtığı görülmüştür (114). Ayrıca postmenopozal kadınlarda yapılan bir çalışmada keten tohumu kullanımının östrodiol ve östron düzeylerini düşürdüğü ve serum prolaktin düzeylerini artırdığı bulunmuştur (119). Keten tohumu menstrüasyonu uyarabileceği veya diğer hormonal etkileriyle gebelikte zararlı olabileceği için tohum ya da yağın gebelik ve emzirme sırasında kullanımı tavsiye edilmemektedir. Hayvan çalışmaları olası zararlı etkileri göstermektedir ancak insanlar hakkında çok az bilgi vardır (116). Yan etkiler İnsanlarda keten tohumunun güvenliği ile ilgili az sayıda çalışma vardır. Mevcut araştırmalarda keten tohumu ve yağ takviyelerinin iyi tolere edildiği görülmektedir. Keten tohumu ürünlerinin yan etkisi olmadan uzun süreli tarihsel kullanımı rapor edilmiştir. Ancak olgunlaşmamış keten tohumunun zehirli olduğuna inanılmakta ve yenilmemektedir. Ham keten tohumu ya da keten tohumu bitkisi kanda zehirli bir 57 kimyasal olan (önerilen dozda alındığında bu etki olmamaktadır) siyanür düzeyini artırabilmektedir (116). Keten tohumunun laksatif etkisi; diyare, artmış bağırsak hareketleri ve karın bölgesinde rahatsızlığa neden olabilir (116). Yirmiyedi gün boyunca % 0.1 SDG diyet takviyesi uygulanan sıçanların plazma ve karaciğerinde E vitamini düzeyleri beklenmeyen ve önemli bir düşüş göstermiştir (120). Yapılan çalışmalarda keten tohumuyla beslenmenin civciv ve hindilerde zayıf büyümeve tipik B vitamini eksikliği belirtilerine yol açtığı görülmüştür. Bu etki ise inaktif pridoksin fosfatın stabil bir türevine dönüşebilen linatine dayandırılmaktadır. Keten tohumundaki 100 ppm linatin varlığı düşük olarak değerlendirilmektedir (41). Teorik olarak keten tohumu (yağı değil) oksidatif stres olarak adlandırılan reaksiyondan dolayı hücre hasarı riskini artırabilir. Bu konuda çelişkili sonuçlar rapor edilmiştir (116). Alerjiler Keten tohumu alerjisi ilk kez 1930 yılında tanımlanmıştır. Ve o zamandan bu yana nadir olarak bildirilmiştir. Günümüzde unlu mamüllerde ve laksatif olarak kullanımındaki artışın; karın ağrısı, bulantı, diyare, yaygın ürtiker, akut dispne, burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, kaşıntı ve yaygın halsizlikle seyreden anaflaksi tablosu şeklinde ortaya çıkan alerjik reaksiyonlarda artışa yol açacağı tahmin edilmektedir. Keten tohumu allerjenin SH2 gruplarıyla bağlanmış olan 28 kDa ağırlığındaki monomerlerden oluşan bir dimer olduğu gösterilmiştir (121, 122, 123). Tıbbi literatürde sadece bir avuç keten tohumuna karşı alerji rapor edilmiştir. Prevalansı ise bilinmemektedir. Aynı şekilde diğer alerjenler ile ketenin çapraz reaksiyonu üzerine herhangi bir veri yoktur (22). Herhangi bir hastalık olmaksızın sağlık içeceği olarak alınan keten tohumunun çayır ve yabani ot duyarlılığı ve alerjik hastalık öyküsü olanlarda kullanıma dikkat edilmelidir (124). İlaç etkileşimi Keten tohumunun (yağının değil) oral kullanılması diğer ilaçların emilimini azaltabilir. Bunu önlemek için keten tohumu 1 saat önce veya 2 saat sonra alınmalıdır (113, 116). 58 Lityum kullananlar dikkatli olmalıdır. Çünkü duygudurum düzenleyici ilaçların etkisini değiştirebilir (115, 116). Keten tohumu teorik olarak kan basıncını düşüren alfa linolenik asit içermektedir. Kan basıcını düşüren ilaç kullanan bireyler keten tohumu alırken dikkatli olmalıdır (116). Laksatifler keten tohumunun laksatif etkisini artırarak diyareye yol açabilir (116, 113, 125). Keten tohumu ve yağı hayvanlarda kolesterol düzeylerini düşürmüştür ancak insanlarda karışık sonuçlar göstermiştir. Teorik olarak keten tohumu kan lipitlerini (kolesterol ve trigliserit) düşüren ilaçların etkisini artırmaktadır (116). Hormonal ilaçlar etkilenebilir. Keten tohumu diyeti kanser tedavisinde kullanılan tamoksifenin etkisini artırabilir (116). Bazı kaynaklarda östrojen ile birlikte kullanımının güvenli olduğu belirtilmiştir (125). Çalışmalarda çelişkili sonuçlar rapor edilmekle beraber keten tohumu ve yağındaki omega-3 yağ asitleri diyabet tedavisinde kullanılan insülin ve diğer oral antidiyabetiklerin etkisini azaltarak kan şekerini yükseltebilir (42, 116). Doğum kontrol hapları ve diğer hormon preparatları üzerine etkisi bilinmemektedir (42). Niasin ile birlikte alındığında kızarmayı artırır (125). Aspirin, antikoagülan, varfarin, heparin, antiplatelet etkili ilaçlarla birlikte alındığında trombosit agregasyonunu imhibe ederek kanama riskini artıracağı için dikkatli olunmalıdır (42,113). Keten tohumu ayrıca metaxalon gibi kas gevçeticiler, lansoprozol gibi asit refleksi için kullanılanlar veya treprostinil gibi prostaglandinler ile etkileşebilir (42). Bitkiler ve diyet takviyeleri ile etkileşim Keten tohumu tüketimi (yağı değil) vitamin ve diğer oral yoldan alınan takviyelerin emilimini azaltabilir. Bu nedenle vitamin ve takviyeler keten tohumu dozundan 1 saat önce veya 2 saat sonra alınmalıdır (42). Keten tohumu özellikle Psyllium ve E vitamininin etkilerini değiştirebilir (42). 59 St. John's wort (Hypericum perforatum), kava (Piper methysticum) veya kedi otu (Valeriana officinalis) ve diğer ruh halini değiştirici bitkiler ile keten tohumu kombinasyonunda dikkatli olunmalıdır (42). Keten tohumu kan basıncını düşüren alfa-linolenik asit içerdiği için kan basıncını düşüren takviyeler ve bitkilerle birlikte dikkatli kullanılmalıdır (42). Laksatif etkisinden dolayı bu etkiye sahip bitkiler ve takviyelerle dikkatli kullanılmalıdır (42). Tip 2 diyabetlilerin kan şekeri üzerine keten tohumu etkisi karışık olduğu için kan şekerini yükselten takviyeler ile keten tohumu kullanımına dikkat edilmelidir (42). Keten tohumu teorik olarak östrojen benzeri kimyasallar içermektedir. Bu sebeple östrojen benzeri özelliğe sahip olan takviyelerle kombinasyonuna dikkat edilmelidir (42). İnsanlarda yapılan çalışmalar keten tohumu ve keten tohumu yağının kanama riskini teorik olarak artırdığını gösterdiği için böyle etkiye sahip bitki ve takviyelerle kullanıldığında dikkatli olunmalıdır (42). Keten tohumu kan kolesterol seviyesini düşürebildiği için kan kolesterolunü düşürücü bitki ve takviyelerle dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Kolesterol düzeylerinin izlenmesi ve doz ayarlaması gerekebilir (42). Ayrıca kanser tedavisi veya önlemesi için alınan bitki ve takviyeler ile keten tohumu etkileşebilmektedir (42). Doz Yetişkin (18 yaş üstü); 10 ila 250 gram arasında oral kullanılabilir. Tüm veya öğütülmüş keten tohumu bir sıvı ile karıştırılıp ağız yoluyla alınabilir. Genellikle bu formun 1 çorba kaşığı 6-12 gram sıvı ile karıştırılır ve günde 3 defa ağız yoluyla alınır. Bazı çalışmalar kişi ağırlığının kilogramı başına 60-80 gram çözünür keten tohumu lifinin kullanılabileceğini göstermektedir. Keten tohumunun bu sıvı formları keten tohumu yağı preparatları ile karıştırılmamalıdır (116). Nemli bir kompres oluşturmak için keten tohumu unu sıcak ya da ılık su ile karıştırılarak günde 3 kez deri üzerine uygulanabilir. Keten tohumu lapasının ne kadar süre kullanılması gerektiği ise açık değildir (116). 60 Çocuklar (18 yaş altı); çocuklarda keten tohumu ya da yağının kullanımını tavsiye etmek için yeterli bilgi mevcut değildir (116). Günlük keten tüketimi Diğer lifli gıdalar gibi çok fazla yenirse sindirim sistemini hızlı bir şekilde bozabilir. Dengeli bir diyetteki günlük ALA ihtiyacını 5 g (1 çay kaşığı) keten tohumu yağı veya 8 g (1 yemek kaşığı) keten tohumu tozu karşılayabilir (14). Keten tohumu güvenliği Keten tohumu toksisitesi büyük oranda siyanojenik glikozitlerin varlığına bağlı olarak gelişmektedir. Nitrilin biyotransformasyonunun bir sonucu olarak siyanojenik glikozitlerden salınan siyanür, siyanür zehirlenmesi ve hayvanlarda büyümenin baskılanmasına yol açabilir (41). Bu nedenle hidrojen siyanür toksik ve letal dozun altında olmalıdır. Önerilen miktar günlük 1-2 yemek kaşığı (yaklaşık 5-10 mg hidrojen siyanür içerir) keten tohumudur. Yetişkinler için inorganik siyanür akut toksik dozunun 50-60 mg olduğu tahmin edilmekte ve günlük 30-100 mg altının detoksifiye edilebildiği düşünülmektedir (13). Siyanojenetik glikozitler taşımasına rağmen 150-300 g toz keten tohumu tek doz halinde toksik değildir (115). Siyanür zehirlenmesinin belirtileri ise baş ağrısı, taşikardi ve merkezi sinir sistemi bozukluklarıdır (41). Toprak kaynaklı kadmiyum içeriği de istenmeyen toksik etkilere neden olabilecek bir bileşen olarak ileri sürülmüştür. Finlandiya’ da gıda ürünlerindeki kadmiyum için resmi bir limit bulunmamaktadır. Almanya’ da sınır 0.3 mg/kg’ dır. Fin halkının haftada 70 mikrogram kadmiyuma (Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen en üst sınır % 16’ dır.) maruz kalmaktadır (41). Geçmişte bazı ticari keten tohumlarında önerilen devlet sınırlarının ötesinde kadmiyum düzeyi tespit edilmiştir. Keten tohumunun kronik kullanımında bu göz önüne alınmalıdır. Günde 6 gram keten tohumu tüketen bir kişi ise günlük 5 mikrogram kadmiyum almaktadır (27, 41). Bitki lignanlarının toksisitesi ise sorgulanmaktadır. Henüz saf keten tohumu lignanı ile yapılan bir toksisite testi rapor edilmemiştir. Bununla birlikte SDG, sinnamik asit glikozit ve hidroksimetil-glutarik asit içeren bir lignan kompleksinin tavşanların hemopoietik sistemi üzerinde olası etkileri 40 mg/kg 2 ay boyunca oral yoldan verilerek 61 test edilmiş ve kırmızı, beyaz kan hücreleri veya trombositler üzerine herhangi bir olumsuz etki görülmemiştir (41). Antipridoksin faktör olarak tanımlanan linatin civcivlerde bir problem iken insanlardaki vitamin B6 eksikliği ile bir ilişkisi bulunmamıştır (13). Keten tohumunun aşırı dozu solunum güçlüğü, halsizlik, nöbet, felç ve yürümede güçlüğe neden olmaktadır (116,117). Laboratuar notları Keten tohumu karaciğer laboratuar sonuçlarını değiştirebilir. Kanama riskini artırabilir. Prostat spesifik antijen ve kan pıhtılaşma testlerini değiştirebilir (117). Trigliserit düzeyleri azalabilir ve bazı hastalarda test sonuçları hiperlipoproteinemiyi gösterebilir (113). Kan şekeri düzeyini artırabilir. Ayrıca hayvan çalışmalarında kırmızı kan hücrelerinin sayısını artırdığı görülmüştür (117). 2.2. SABİT YAĞLAR Sabit yağlar doğal madde gruplarından olan lipitler altında yer almaktadır. Lipitler 2 ana grupta incelenirler. 1. Sabunlaşabilen lipitler ( trigliserit, mum, fosfolipit, sfingolipit) 2. Sabunlaşamayan lipitler ( steroitler, prostaglandinler, terpenler) (126). Sabunlaşabilen lipitler grubunda yer alan sabit yağlar, gliserol esterleri veya trigliseritleri olup 3 molekül yağ asidi ile gliserin arasında oluşan esterleşme ürünüdürler (126). Yağların yapısı genelde trigliserit biçimindedir. Bir gliserolün her üç alkol grubuna da aynı yağ asiti bağlanıyorsa basit (örneğin; tristearin, tripalmitin), farklı yağ asitleri bağlanıyorsa (örneğin; oleodistearin) karışık gliserit oluşur (127, 128) (Şekil 2.3.) 62 Şekil 2.3. Basit ve karışık gliserit (127) Sabit yağlar serbest yağ asitleri, sabunlaşmayan kısımlar ve gliserit içerirler. Sabunlaşmayan kısımlar, steroller ile A, D, E vitaminleri gibi yağda eriyen vitaminlerden başka az miktarda uçucu yağ, reçine, hidrokarbür ve acı maddeler de ihtiva ederler (4). Sabit yağlarda bileşimin ağırlık olarak %90’ı yağ asiti, %10’ u ise gliseroldur (126). Yağ asitlerinin genel formülü; R-(CH2)n –COOH ‘ dur. 4-36 C arasında karbon içeren, zincirin ucunda ise karboksil grubu bulunduran uzun zincirli hidrokarbonlardır. İçerdikleri karbon sayısına göre; kısa zincirli yağ sitleri (2-4 C), orta zincir uzunlukta yağ asitleri (6-10 C) uzun zincirli yağ asitleri (12-26 C) olarak gruplandırılabilirler (129). Doymuş yağ asitleri, doymamış yağ asitleri, ek gruplu yağ asitleri, siklik (halkalı) yağ asitleri olmak üzere 4 sınıfa ayrılırlar. Doymuş yağ asitleri: Karbon-karbon atomları arasında tek bir kovalent bağ bulunan ve oda sıcaklığında genelde katı olan yağ asitleridir. (Şekil 2.4.) Bu yağ asitlerinden zengin olan yağlar doymuş yağ olarak adlandırılır. Hiç yağ yenilmese bile bu yağ asitleri insan vücudunda karbonhidrat metabolizması ile oluşan ürünlerden sentez edilebilir (130). Şekil 2.4. Doymuş yağ asidi zincirinde C atomları (130) 63 En basit yağ asidi Tabloda 2.10 da görüldüğü gibi 2 karbona sahip asetik asittir. Asetik, propiyonik ve bütirik asit, ruminant metabolizmasında önemli yere sahip olan uçucu yağ asitleri olarak adlandırılmaktadır. Stearik ve palmitik asit ise hayvansal yağlarda en çok bulunan doymuş yağ asitleridir (127). Tablo 2.10. Doymuş yağ asitleri (127) Asetik Asit C2H4O2 CH3COOH Propiyonik Asit C3H6O2 CH3CH2COOH Bütirik Asit C4H8O2 CH3(CH2)2COOH Kaproik Asit C6H12O2 CH3(CH2)4COOH Kaprilik Asit C8H16O2 CH3(CH2)6COOH Kaprik Asit C10H20O2 CH3(CH2)8COOH Laurik Asit C12H24O2 CH3(CH2)10COOH Miristik Asit C14H28O2 CH3(CH2)12COOH Palmitik Asit C16H32O2 CH3(CH2)14COOH Stearik Asit C18H36O2 CH3(CH2)16COOH Araşidik Asit C20H40O2 CH3(CH2)18COOH Behenik Asit C22H44O2 CH3(CH2)20COOH Lignoserik Asit C24H48O2 CH3(CH2)22COOH Serotik Asit C26H52O2 CH3(CH2)24COOH Montanik Asit C28H56O2 CH3(CH2)26COOH Doymamış yağ asitleri: Karbon zinciri üzerinde çeşitli konumlarda karbon-karbon atomları arasında bir veya daha fazla kovalent çift bağ içeren yağ asitleridir. (Şekil 2.5.) Bu yağ asitlerinden zengin olan yağlar doymamış yağ olarak isimlendirilir. Bu yağlar 64 vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinden olup oda sıcaklığında sıvıdır ve büyük bir kısmı bitkisel kaynaklıdır (130). Şekil 2.5. Doymamış yağ asidi zincirinde C atomları (130) Doymamış yağ asitleri yapılarındaki çift bağdan dolayı doymuş yağ asitlerine göre daha reaktiftirler. Çift bağ sayısı arttıkça reaktivite artar. Doymamış yağ asitleri yapılarındaki çift bağ sayısına göre tekli doymamış ve çoklu doymamış yağ asidi olarak 2 gruba ayrılırlar. (130) Tekli doymamış yağ asitleri; yapılarında bir tane çift bağ içerirler. Palmitoleik önemli iki üyesidir. asit (C16:1) Palmitoleik ile asit oleik daha çok asit (C18:1) deniz bu grubun hayvanları yağında bulunurken, oleik asit tüm doğal yağların yapısında yer alır. Çoklu doymamış yağ asitleri; birden fazla çift bağ içeren yağ asitleridir. Linoleik (C18:2), linolenik (C18:3), araşhidonik (C20:4), eikosapentaenoik (C22:5) ve dokosahekzaenoik (C22:6) asit en önemli çoklu doymamış yağ asitleridir. Beslenmede önemli esansiyel yağ asitleri olan çoklu doymamış yağ asitleri F Bunların ürünlerde belirl düzeylerde bulunması vitamini olarak da adlandırılır. gerekir (130). Hayvansal yağlarda en çok bulunanları; palmitoleik, oleik, linoleik ve araşidonik asittir. Doğada en çok bulunanlar ise sırasıyla; oleik, palmitik, miristik ve stearik asittir (127). Tablo 2.11. Doymamış yağ asitleri (127) Palmitoleik Asit C16H30O2 CH3(CH2)5CH=CH(CH2)7COOH Oleik Asit C18H34O2 CH3(CH2)7CH=CH(CH2)7COOH Linoleik Asit C18H32O2 CH3(CH2)4CH=CHCH2CH=CH(CH2)7COOH Alfa Linolenik Asit C18H30O2 CH3CH2CH=CHCH2CH=CHCH2CH=CH(CH2)7COOH Araşidonik Asit C20H32O2 CH3(CH2)4CH=CHCH2CH=CHCH2CH=CHCH2CH=CH(CH2)3COOH 65 Hayvan organizması tarafından sentez edilemeyip mutlaka dışarıdan alınması gereken yağ asitlerine esansiyel yağ asitleri denir. Bunlar birden fazla çift bağ içeren linoleik, linolenik ve araşidonik asittir. Hayvansal organizma bir tane çift bağ yapabilmekte, dolayısıyla 2,3,4 çift bağ içeren esansiyel yağ asitlerini sentezlememektedir. Bu yağ asitleri organizmaya yeterli miktarda alınmadığı durumlarda ise ciltte kuruma ve kanamalarla seyreden cilt lezyonları, yavaş büyüme, böbreklerde harabiyet ve kanlı idrar görülebilir. B6 vitamini veya esansiyel yağ asidi tedavisiyle bu belirtiler kaybolur (127, 128). Ek gruplu yağ asitleri: Hidrokarbon zincirinde hidroksil veya metil grubu içerirler. (Tablo 2.12.) Tablo 2.12. Ek gruplu yağ asitleri (131) Yağ asidinin adı Karbon iskeleti Dioksistearik asit 18:0(9,10-dioksi) Risinoleik asit 18:1Δ9 (12-monooksi) Serebronik asit 24:0(2-monooksi) Oksinervonik asit 24:1 Δ15 (12-monooksi) Tüberkülostearik asit 18:0(10-monometil) Siklik (halkalı) yağ asitleri: Hidrokarbon zincirleri halkalı yapıdadır. Hidnokarpik ve şolmugrik asit asimetik karbon atomu taşıyan optikçe aktif halkalı yağ asitleridir. İki yağın etil esterleri, sodyum tuzları ve şolmugra yağı leprada kullanıldığı için tıbbi bakımdan önemlidir (127). Halkalı yağ asitleri Tablo 2.13 dedir. Tablo 2.13. Halkalı yağ asitleri (131) Yağ asidinin adı Karbon İskeleti Hidnokarpik asit 16:1 Δ13 Şolmogrik asit 18:1 Δ15 Prostanoik asit 20:0 66 Yağ asitlerinin fiziksel özellikleri aşağıdaki şekilde gruplandırılabilir: 1. Karbon sayısı 10 (dahil)’ a kadar olan yağ asitleri oda sıcaklığında sıvı ve uçucudur. 10’ dan fazla karbona sahip olanlar ise katıdır. Karbon sayısı arttıkça uçuculuk azalır (127). 2. Doymuş yağ asitlerinin erime noktaları karbon sayısı arttıkça yükselir. Öreğin; 12 karbonlu laurik asit 48 °C de, 18 karbonlu stearik asit 69 °C de erir. Ayrıca karbon sayısı arttıkça suyla karışma yetenekleri azalır. 10’ dan fazla karbonu olan doymuş yağ asitleri suda hiç çözünmezler (127). 3. Doymamış yağ asitleri oda sıcaklığında sıvıdır, uçucu değildir ve suda çözünmez. Ancak yağ asitlerinin çoğu sıcak alkol, eter, benzol ve kloroformda çözünür (127). 4. Kısa zincirli yağ sitleri suda çözünürken uzun zincirli yağ asitlerinin sadece alkali metal tuzları suda çözünebilir (128). 5. Doymamış yağ asitlerinde çift bağın etrafındaki dizilişe bağlı olarak cis ve trans izomer oluşmasıyla geometrik izomerizm görülebilir. Örnegin; doğadaki oleik asitin şekli cis yapısındadır ve erime noktası 13 C0 dir. Nitrik asitle tepkimeye sokulursa trans şekli oluşur, erime noktası 45 C0 ye yükselir ve elaidik asit olarak isimlendirilir (127, 128). Yağ asitlerinin kimyasal özellikleri aşağıdaki şekilde gruplandırılabilir: 1. Tuz oluşumu; 6 karbondan yüksek yağ asitlerinin metallerle yaptığı tuzlara sabun denir. Diğer metal tuzlarından farklı olarak sodyum ve potasyum tuzları suda çözünür ve böylece temizleyici özellik gösterir. Ancak potasyum sabunları sodyum sabunlarına göre suda daha fazla çözünür. Ayrıca doymamış yağ asitlerinin sabunları doymuşlara göre su ve alkolde daha çok çözünür (132). Palmitik, oleik, stearik asit gibi uzun zincirli yağ asitlerinin potasyum tuzları ise suda kolay çözünür özellikte ve yumuşak kıvamda olup arap sabunu olarak isimlendirilir. Piyasadaki sabunlar ise bu yağ asitlerinin sodyum tuzlarıdır. Uzun zincirli yağ asitlerinin kalsiyum tuzları motor yağlarının bileşiminde, aliminyum sabunları ise endüstride kullanılmaktadır (132). Doymuş yağ asitlerinin kurşun ile yaptığı tuzlar eter ve alkolde çözünmezken, doymamışların yaptığı tuzlar çözünür. doymuş ve doymamış yağ asitleri ayırt edilebilir (133). Böylece bir karışımdaki 67 2. Deterjan oluşumu: Yağ asitlerinin tuzları olan deterjanlarda nötr, katyonik veya anyonik olabilen hidrofilik grup ve hidrofobik karbon yapısı bulunur. Deterjanlar yapılarındaki sülfürik asit esterlerinin kuvvetli asit olmasından ve bunların tuzlarının asit çözeltilerde parçalanmamasından dolayı üstün temizleyici özelliğe sahiptirler (132). 3. Çift bağa ait özellikler: Hidrojenlenme; doymamış yağ asitlerinin yapısında yer alan çift bağın hidrojen ile doyurulmasıdır. Örneğin; oleik asitin hidrojenlemesiyle stearik asit oluşur (133). Bu özellikten margarin elde edilmesinde yararlanılmaktadır. 3-5 arasında çift bağ içeren yağ asitleri bromla doyurulduğu zaman oluşan türevler çözücülerin çoğunda çözünmez. Böylece doymuş yağ asitlerinin ayrılması ve tanınması sağlanabilir. (133). Oksitlenme; doymamış yağ asitlerinin çift bağlarının oksitlenmesidir. Çift bağlara oksijen katılması ile peroksit, enodiol, epoksit, ketohidroksit gibi gruplar oluşur. Bu gruplar da yüksek ısıda parçalanarak asit, aldehit gibi çeşitli ürünler oluşturur. Yağlardaki acılaşma kısmen bu tür oksidasyondan kaynaklanır. Açığa çıkan kimyasalların bir kısmı acımış yağ tadı ve kokusu verir (127). Potasyum permanganat gibi oksidanlar çift bağdan molekülü parçalayarak karboksilik asit meydana getirirler (133). Halojenleme; Doymamış yağ asitlerinin yapısındaki çift bağın flor, klor, brom, iyot gibi halojenler ile doyurulmasıdır (127). 3-5 arasında çift bağ taşıyan yağ asitleri brom ile doyurulduğu zaman oluşan türevler çözücülerin çoğunda çözünmez. Bu yolla doymuş ve doymamış yağ asitleri ayrılabilir. İyot ile doyurulan doymamış yağ asitlerinin absorbe ettiği iyot miktarı ile doymamışlık derecesi de hesaplanabilir (127). 4. Esterleşme: Yağ asitlerinin karboksil grupları alkollerle ester oluşturur. Reaksiyonun yeterli bir hızda oluşması için ısı ve hidrojen iyonlarının katalizörlüğü gerekmektedir (127). 2.2.1. Sabit Yağların Fiziksel Özellikleri 1. Yağların fiziksel özellikleri büyük ölçüde yapılarında bulunan yağ asitleriyle ilişkilidir. Kısa zincirli yağ asitlerini taşıyan yağlar suda daha az çözünürler. Uzun zincirli yağ asitlerini taşıyanlar ise çözünmezler (127). Yağlar etil eter, kloroform, petrol eteri gibi organik çözücülerde çözünür. 68 Hidroksi yağ asitlerinin gliseritleri petrol eterinde az çözünür veya hiç çözünmez. Fakat belli oranda etanolde erirler. Polihidroksi yağ asitleri ise suda kısmen erir. (4) 2. Yoğunlukları 0.913-0.996 arasındadır. (4) 3. Erime noktaları içerdikleri yağ asidi bileşiminden daha yüksektir. Doymuş uzun zincirli yağ asitlerinin yer aldığı gliseritler yüksek erime noktasına, doymamış yağ asitlerinin yer aldıkları ise düşük erime noktasına sahiptir. Yağda kısa zincirli yağ asitleri ve doymamış yağ asitleri çoğunluktaysa yağ oda ısısında sıvı haldedir.(127). 4. Saf gliseritler renksiz, kokusuz, tatsız maddelerdir. Bir gliseritte renk, koku, tat varsa bunlar gliserite karışmış olan yabancı maddelerden ileri gelir. Örneğin tereyağına sarı rengi karotin ve ksantofil denen pitkisel pigmentler vermektedir (127). 5. Sıvı yağların içerdikleri doymamış yağ asitlerinin hidrojenle doyurulup katılaştırılmasıyla margarin elde edilir (127). 2.2.2. Sabit Yağların Kimyasal Özellikleri 1. Sabunlaşma; kuvvetli bazlarla kaynatıldıklarında sabun ve gliserine ayrılırlar (133). 2. Hidrojenlenme; doymamış bağlar hidrojen ile doyurularak doymuş yağ elde edilir (133). 3. Halojenlenme; doymamış bağlara klor, brom, iyot katılabilir (133). 4.Asetillenme; hidroksil grubu içeren yağ asitleri taşıyan yağlar asetik anhidr gibi asetilleyicilerle asetik asit esteri oluştururlar (133). 5. Oksidasyon; yağlardaki yağ asitlerinin çift bağları çeşitli oksidan etkenlerle okside olurlar (133). Kendi kendini katalizleyen bu reaksiyon zinciri başlangıç, yayılma-hızlanma, sonuçlanma olmak üzere 3 safhaya ayrılır. Ayrıca oluşan oksidasyon ürünleri reaksiyonu katalize etmektedir. Gıdalarda tat ve aroma bozulması, lipit hidroperoksitleri, karbonil bileşikleri, hidrokarbonlar, ketonlar ve diğer bazı bileşikler buna eşlik ederek gıdalarda acılaşmaya neden olmaktadır (134). Yağlardaki bozulmalar 4 ana gruba ayrılır; 1. Hidrolize olma: yüksek basınçta su, normal basınçta asit veya lipaz gibi katalizörlerle hidrolize olarak yağ asidi ve gliserole parçalanırlar (133). 69 2. Ransidite (acılaşma): yağlar hava, ısı, ışık, bakteri gibi etkenlerle kendilerine has tad ve kokuyu kaybederek acılaşırlar. Bunun çeşitli sebepleri vardır; Yağdaki trigliseritler hidrolize olmuş olabilir. Yağların ışık etkisinde kalmasıyla hızlanan peroksit oluşumu gibi çeşitli oksidasyon olayları meydana gelmiş olabilir. Yağdaki serbest doymuş yağ asitleri beta oksidasyona uğramış olabilir (133). 3. Tat değişimi ( deversion): Özellikle bitkisel yağlar, balık yağlan ve diğer yüksek derecede doymamış yağ içeren gıdalarda linoleik asitlerin oksidasyonu ile oluşan tat değişikliğidir (134). 4. Polimerizasyon: Doymamış yağlarda iki karbon atomu (C-C) arasındaki zincirin kopması, iki karbon arasında karşı bağ oluşması veya oksijen bağlan oluşması sonucu meydana gelen tat değişikliğidir (134). Sabit yağlar dahilen alındıklarında laksatif etkilidirler. Hidroksi yağ asitleri içeren yağlar ise pürgatiftir. Doymamış yağ asitleri bakımından zengin olan yağlar arteiosklerozda diyet olarak kullanılır. Bazı yağlar da içerdikleri vitaminlerden (A,D,E) dolayı ilaç olarak kullanılmaktadır. Deri üzerine sürüldükleri zaman yağlar deriyi yumuşatır ve esnek bir hale getirir. Özellikle tatlı badem yağı bu amaçla kullanılmaktadır. F vitamini aktivitesi gösteren yağlar ise egzema tedavisinde kullanılmaktadır (4). Bazı bitkisel sabit yağlar Tablo 2.14 dedir. Sabit yağların saflık tayininde yoğunluk, kırılma indisi optik çevirme, viskozite, su miktarı, çözünürlük, yabancı yağ kontrolü ve yağ asidi bileşimi önemli kriterlerdir. Ayrıca asit indisi, sabunlaşma indisi, sabunlaşmayan madde miktarı, ester indisi, peroksit sayısı, iyot indisi, alkalin kirlilik tayini gibi kimyasal sabitler de yağın kalitesinin belirlenmesinde önemlidir. (126). 2.2.3.Sabit Yağların Elde Yöntemleri Bitkisel sabit yağları elde etme için kullanılan yöntem küçük farklarla bütün droglar için aynıdır (4). Bu yöntemler; 70 Tablo 2.14. Bazı bitkisel sabit yağlar (135) Sabit yağ % yağ oranı Sabit yağ % yağ oranı Cocus oleum (hindistan cevizi yağı) 20-30 (kopra) Juglandis oleum (ceviz yağı) 40-60 Helianthii oleum (ayçiçeği yağı) 40-50 (tohum) Lini oleum (keten yağı) 40-50 Carthami oleum (aspir yağı) 25-30 (tohum) Gossypi oleum (pamuk yağı) 15-20 Coryli oleum (fındık yağı) 60 Olivae oleum (zeytinyağı) 20-40 (mezokarp) 30 (tohum) Rapae oleum (kolza yağı) 30-50 Papaveris oleum (haşhaş yağı) 50-60 Ricini oleum (hint yağı) 45-70 Sessami oleum(susam yağı) 45-60 Crotonis oleum (kroton yağı) 50-60 Maydis oleum(mısır yağı) 40-50 (kotiledon) Sojae oleum (soya yağı) 15-20 Amygdale oleum (badem yağı) 40-55 Theobromatis oleum (kakao yağı) 40-50 (tohum) 2.2.3.1.Sıkma yöntemi Sabit yağlar bitkilerden genellikle sıkma yöntemi ile elde edilirler. Sıcakta veya soğukta yapılan bu yöntem sonucunda elde edilen yağ filtre edilerek ayrılır. Elde edilen yağlar herhangi bir çözücü artığı içermemesi nedeniyle tercih edilirler (126). Sıcakta Sıkma; Bitkisel yağları elde etmek için kullanılan genel bir yöntemdir. Yağ taşıyan tohum meyva veya başka bir organ hafifçe kavrularak suyundan kurtarılır ve sonra sıcakta sıkılarak yağı alınır (4). Sıcakta sıkma ile elde edilen yağlar teknikte örnegin sabun yapımında kullanılmaktadır (136). Soğukta Sıkma; Daha az yağ ekstre eder. Bu yöntemle 2 ağaçtan üretilen yağların soğuk test sonuçları her zaman biraz değişmektedir. Elde edilen yağ sızma yağdır ve müteakip testlerde kullanılabilir (137). (Fotoğraf 2.1.) 71 Fotoğraf 2.1. Soğuk preslenen kanola tohumundan yağ çıkarılışı Sıkılarak elde edilen ham yağın eczacılıkta kullanılabilmesi için nötralleştirilmesi, deodorize edilmesi, renginin açılması ve demargarine edilmesi gerekmektedir. Yağın nötralleştirilmesi genellikle NaOH çözeltisi ile karıştırılarak yapılır. Nötralleştikten sonra birkaç defa suyla yıkanarak NaOH’ ın fazlasından kurtarılır. Yağ bundan sonra vakumda ısıtılarak hem suyundan hem de su buharıyla sürüklenen kokulu maddelerden kurtarılarak deodorize edilmiş olur. Daha sonra renkli maddeleri tutan bir adrorban toprakla karıştırılarak koyu sarı rengi giderilir (4). 2.2.3.2.Ekstraksiyon Yöntemleri Soxhlet Ekstraksiyonu: Fransız von Soxhlet tarafından 1879 yılında icat edilen bir laboratuar apareyi olan soxhlet apareyinde yapılmaktadır. Katı numuneden sabit yağ ekstre edilmesi için tasarlanmış olmasına rağmen katı materyalden ekstraksiyon için kullanıklmaktadır. Kuru materyal filtre kağıdından yapılmış torba şeklinde ekstraksiyon tüpüne konarak soxhlete yerleştirilir. Ekstraktöre çözücüyü taşıyan kaynama balonu ve soğutucu takılır. Kaynama balonunda ısındıkça buharlaşan çözücü soğutucuya ilerler ve yoğunlaşarak katı maddenin üzerine düşer. Numuneyi içeren ekstraksiyon tüpünün bulunduğu kısım yoğunlaşan çözücü ile tam dolduğu zaman sifon seviyesine ulaşır ve sifon oluşarak ekstre cam balona boşalır. Bu yoğunlaşma, yükselme ve sifon döngüsü sürekli tekrar eder. Her döngü sırasında çözücü tekrar buharlaşıp soğutucuya doğru yükselirken katıdan çözünerek ayrılmış olan madde cam balonda kalarak döngüye tekrar katılmaz. Bu nedenle kaynatma ile yapılan ekstraksiyon yöntemlerine göre bu metodun 72 verimi daha yüksektir. Ekstraksiyon sonunda arta kalan çözücü buharlaştırıcı (rotary evaporatör) ile uzaklaştırılabilir (136). (Şekil 2.6.) Şekil 2.6. Soxhlet düzeneği Matriks karekteri ve tanecik boyutuna önemli ölçüde bağlı olan bu metodun avantajları; çözücünün transfer dengesinin katı matriksle tekrarlanan bir şekilde etkileşmesinden dolayı sürekli değişmesi, işlemden sonra filtrelemeye gerek duyulmaması, basit ve ucuz olmasıdır. Bununla birlikte ekstraksiyon süresinin uzun olması, fazla miktarda çözücü kullanılması, işlemi hızlandırmak için balonun çalkalanamaması, ısıya duyarlı bileşiklerin yüksek sıcaklıkta ekstre edilememesi gibi dezavantajları da vardır. Genelde iyi uygulanan bir metot olup endüstride daha etkili olması ve tekrarlanabilirlik göstermesi ve daha az manipulasyon olması diğer yöntemlere kıyasla üstün özellikleridir (138). Çözücü ekstraksiyonu ile elde edilen yağlar az da olsa çözücü içermeleri nedeniyle gıda endüstrisinde pek tercih edilmezler (126). Süperkritik sıvı ekstraksiyonu: Sağlıkta giderek artan bir toplum bilinci vardır. Çevre ve güvenlik tehlikesi gıda işlemede organik solventlerin kullanımıyla ve son ürünün 73 solventle kirlenme olasılığıyla ilişkilidir. Organik solventlerin yüksek maliyeti ve ultra saf ve katma değeri yüksek ürünler için tıp ve gıda endüstrisinde yeni gereksinimlerle birlikte giderek artan sıkı çevre düzenlemeleri gıda ürünlerinin işlenmesi için yeni ve temiz bir teknolojinin gelişmesini zorunlu hale getirmiştir. Solvent olarak karbondioksitin kullanıldığı süperkritik sıvı ekstraksiyonu kimyasal solventlere mükemmel bir alternatif olmuştur. Günümüzde doğal ürünlerden değerli bileşiklerin ekstraksiyonu ve izolasyonu için kullanılmaktadır (139). Süperkritik sıvı ekstraksiyonu bileşenlerin ana yapıdan ayrılması esnasında çözücü olarak süperkritik akışkanların kullanıldığı bir yöntemdir (140). Süperkritik koşullara (Şekil 2.7.) getirildiğinde çok farklı özelliklere sahip olan çözücüler akışkan olarak adlandırılmaktadır. Bu maddeler sahip oldukları sıcaklık ve basınç değerlerinin üzerinde süperkritik özelliğine sahip olurlar. Bu durumda madde ne gaz ne de sıvı olarak değerlendirilir ve ikisini de özelliklerini taşıyabilmektedir. Böylece ekstraksiyon işlemi sırasında maddelerin seçici olarak ekstre edilebilmesi mümkün olmaktadır (136). Şekil 2.7. Süperkritik sıvı ekstraksiyonunun şeması ve basınç- sıcaklık eğrisi Bu yöntem için en çok kullanılan ve en güvenli süperkritik akışkan karbondioksittir. Çünkü kritik sıcaklığı (31.2 C0) oda sıcaklığının neredeyse hemen üstünde, kritik basıncı (73.8 bar) da ulaşılmayacak gibi değildir. Yanıcı ve patlayıcı olmaması, kimyasal olarak inert olması, kokusuz ve ucuz olması da diğer avantajlarıdır. Az miktarda polar ilavesi ile çözme gücü polar maddeleri ekstre etmek için uygun düzeye getirilebilmektedir (136). Bu yöntemde sistemdeki sıvı akışkan önce bir pompa ile istenilen basınç değerine ayarlanır. Buradan ısıtıcıya gönderilen akışkan istenilen ısıya getirilir. Böylece süperkritik sıcaklık ve basınç değerlerine getirilmiş olan akışkan 74 sıcaklığı sabit tutulan bir ekstraktöre gönderilir. Buradaki madde ile temas sonucu, süperkritik akışkanda çözünen arışım bir ayırıcıya alınır ve basıncı düşürülür. Basıncın düşmesiyle çözme gücünü kaybeden akışkan üründen ayrılır (141). Avantajları; Sıvı çözücülerden daha yüksek difüzyona, daha düşük viskoziteye ve daha yüksek buhar basıncına sahiptir. Seçici ekstraksiyon olanağı sağlamaktadır. Çözünürlüğü bir ölçüde değiştirmek ve kontrol etmek mümkündür. Karbondioksitin polarlığı polar madde ilavesiyle değiştirilebilmektedir. Isıya duyarlı maddelerle çalışma olanağı vardır. Üründe çözücü artığı kalmayan bu yöntem çevre dostu uygulamaya sahiptir ve az işçilik gerektirir (136). Dezavantajları ise; Kullanılacak çözücü uygulama alanı ve ekstre edilecek bileşenin yapısına göre değişmektedir. Yüksek basınçta gerçekleşmesinden dolayı yatırım maliyeti ve enerji gereksinimi yüksektir. Karbondioksit tüplerinde bulunan %1-2 oksijen içeriği antioksidantlar gibi oksijene hassas bileşikler ile reaksiyona girip onların yapısını bozabilir (140). Ultrason destekli ekstraksiyon: Yağ, esansiyel yağ ve antioksidanlar gibi maddelerin ekstraksiyonunda kullanılmaktadır (142). Bu yöntemde ultrasonik enerji hücre duvarları üzerinde mekanik gerilim uygulayarak hücre duvarlarının kolayca yıkılmasına yol açmakta ve hücre içinden madde transferini kolaylaştırmaktadır. Ultrasonik enerji destekli ekstraksiyon çalışmaları katı maddedeki sıvının ekstre edilmesinde kullanılmakta, katı sıvı ekstraksiyonu şeklinde gerçekleşmektedir (136). Bitkiye özgü nem oranı, tanecik büyüklüğü ve kullanılan çözücü, frekans, sıcaklık ve zaman gibi faktörler ultrasonik ekstraksiyon verimini etkilemektedir (138). Ekstraksiyon kinetiği, kalitesi ve verimini artırması, yağ kompozisyonunda değişiklik olmadan işlem süresini yarıya indirmesi; çok basit, ucuz, hızlı ve kolay uygulanabilir, etkin, emniyetli ve güvenilir olması gibi avantajları vardır. Ayrıca düşük sıcaklıklarda da etkin olarak uygulanabilmesi sıcaklığa duyarlı maddelerin ekstre edilebilmesini mümkün kılmaktadır (136, 142). Ultrasonik destekli ekstraksiyon uygulamaları endüstriyel çapta 75 özellikle de gıda sanayisinde verim artırma yanında mikrobiyal ve enzim inaktivasyonu amaçlarıyla da kullanılmaktadır. (136). Mikrodalga ekstraksiyonu: İkinci dünya savaşından beri kullanılmakta olan mikrodalga teknolojisinin analitik laboratuarında kullanımı 1970’lerin sonunda başlamıştır. Mikrodalgalar 0.3-300 GHz aralığında değişen elektromanyetik radyasyonlardır ve çoğunlukla doğal ürünlerde 2.5-75 GHz’de ekstraksiyon gerçekleştirilmektedir. Mikrodalga enerjisinin etkinliği büyük oranda çözücü içeriğine, bitki materyaline ve uygulanan mikrodalga gücüne bağlıdır. Polar moleküller ve iyonik türler daha hızlı enerji yayılmasını sağlamaktadır. Mikrodalga ısıtmasının avantajı moleküllerin kutuplarındaki yükseltgenen zayıf hidrojen bağlarının bozundurulmasıdır ve klasik temas yoluyla ısı iletimi yöntemlerinin aksine, mikrodalgalar örneğin tamamını aynı anda ısıtmaktadır. Mikrodalga yardımıyla ekstraksiyon iki farklı sistemle gerçekleştirilmektedir. En yaygın sistem, sıcaklık ve basıncın kontrol edilebildiği kapalı bir kap içerisinde gerçekleşen kapalı sistem ekstraksiyonudur. Diğer yöntem ise atmosferik basınç altında açık kap içerisinde yapılmaktadır. Ekstraksiyon süresinin ve kullanılan çözücü miktarının büyük oranda az olması gibi bir avantaja sahip olan mikrodalga ekstraksiyon ayrıştırılabilmektedir (143). yöntemiyle bitkilerdeki polifenoller ve lignanlar 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER 3.1. DENEYSEL ÇALIŞMALARDA KULLANILAN MATERYALLER, KİMYASAL MADDELER VE GEREÇLER Fotoğraf 3.1. Kullanılan yağlar 3.1.1. Bitkisel materyal Çalışmada kullanılan standart yağlar bütün (açık), bütün (paket), ve öğütülmüş (paket) olmak üzere 3 farklı keten tohumundan soxhlet apareyi ile laboratuvar ortamında elde edilmiştir. Ticari keten tohumu yağları ise aşağıdaki firmalardan temin edilmiştir: 77 Tablo 3.1. Kullanılan yağların kodları Kullanılan yağ Kod Biotoma K1 Naturoil K2 Karden K3 Tabia K4 Defne & Doğa K5 Has Yüncü K6 Talya K7 Shiffa Home K8 Akzer K9 Olimpos K10 Mecit Efendi K11 Bütün paket tohum yağı S1 Bütün açık tohum yağı S2 Öğütülmüş paket tohum yağı (Themra) S3 3.1.2. Kimyasal maddeler Deneylerde kullanılan tüm kimyasal maddeler analitik kalitede olup kullanılan su distile sudur. İnce tabaka kromotografisinde kullanılan çözücü ve diğer kimyasallar ise standart saflıktadır. 3.1.3. Kullanılan aletler Soxhlet apareyi, Evaporatör, Geri çeviren soğutucu, UV lamba, Etüv 78 3.2. DENEYSEL ÇALIŞMA 3.2.1. Soxhlet ile Sabit Yağ Eldesi Belirli miktarlarda açık ve paket halindeki bütün keten tohumları tunç havanda öğütüldü. Tam olarak tartılan (A) 3 numune (bütün paket, bütün açık, öğütülmüş paket keten tohumları) ayrı ayrı eşit miktardaki susuz sodyum sülfat ile toz edildi. Havanda kalan bakiye biraz daha sodyum sülfat kullanılarak tamamen kartuşa aktarıldı. Kartuş bir pamuk tamponla kapatıldı. Soxhlet apareyinin balonunun darası alındı (b). Balon yarısına kadar hekzan ile doldurulduktan sonra ekstraksiyona başlandı. 3-4 saat süren ekstraksiyondan sonra hekzan evaporatörde uçuruldu. Balon tartıldı (a). Bu işlem balon sabit vezne gelinceye kadar tekrarlandı. Balonun ağırlığındaki artış üzerinden tartılan numunenin sabit yağ miktarı hesaplandı (126). % yağ miktarı = (a-b) / A × 100 Fotoğraf 3.2. Soxhlet apareyi 79 3.2.2. Leke kontrolü Sabit yağlardan birer damla süzgeç kağıdı üzerine damlatıldı, 24 saat sonunda leke durumlarına bakıldı (126). 3.2.3. Çözünürlük testleri Birer damla sabit yağ numuneleri sırasıyla 1ml su, glasiyel asetik asit, % 90 ’ lik alkol, eter, kloroform, karbontetraklorür ile ayrı ayrı tüplerde muamele edilip çözünüp çözünmediği gözlendi. Karbontetraklorürle muamele edilen yağlar üzerine damla damla bromlu su ilave edilerek netice kaydedildi (126). 3.2.4. İnce tabaka kromotografisi (İTK) Örneklerin İTK analizleri trigliseritlerin yöntemleri (144) esas alınarak modifiye edildi. Deneyde hareketli faz olarak hekzan: etilasetat (4:1), hareketsiz faz olarak aluminyum silikajel hazır plak ve belirteç olarak da iyot ve nişasta çözeltisi kullanıldı. Keten tohumundan laboratuar ortamında Soxhlet apareyi ile elde edilen 3 yağ standart olarak değerlendirildi. Sabit yağ numuneleri silika jelden oluşan plak üzerine uygulandı. Plak tank içinde develope edildikten sonra açık havada kurutuldu ve UV ışık altında incelendi. Daha sonra iyot ile doyurulmuş tank içinde yeterli süre bekletilip nişasta çözeltisi ile boyanarak ayrılan lekeler ve renk değişimleri gözlendi (144). Sonuçlar lekelerin Rf değerlerine göre standart yağlarla karşılaştırıldı. 3.2.5. Asitlik indisi Her bir sabit yağdan 10.00 gram, eşit hacim alkol R ve eter R karışımının 50 ml sinde çözüldü. İndikatör olarak 0.5 ml fenolftaleyn çözeltisi R kullanılarak 0.1 M potasyum hidroksit R ile önce nötralize edildi. Madde çözüldüğünde pembe renk en az 15 s (n ml 0.1 M potasyum hidroksit) sabit kalıncaya kadar 0.1 M potasyum hidroksitle titre edildi (145). IA = 5.610 n m 80 3.2.6. Ester indisi Sabunlaşma indisi IS ve asitlik indisinden IA hesaplandı (145). IE = IS - IA 3.2.7. İyot indisi 0.15-0.10 g arasındaki numuneler önceden kurutulmuş ve glasiyel asetik asit R ile yıkamış cam şilifli soğutuculu 250 ml’lik balonlara alındı ve 15 ml kloroform R de çözüldü. Yavaşça 25.0 ml iyot bromür R çözeltisiyle çalkalandı. Balon kapatıldı ve arasıra çalkalanarak 30 dakika karanlıkta bekletildi. 10 ml potasyum iyodur çözeltisi R ve 100 ml su R eklendi. Sarı renk kayboluncaya kadar 0.1 M sodyum tiyosülfatla titre edildi. 5 ml nişasta çözeltisi R eklendi ve titrasyona renk kayboluncaya kadar 0.1 M sodyum tiyosülfatla devam edildi ( n1 ml 0.1 M sodyum tiyosülfat). Aynı koşullarda boş deneme yapıldı ( n2 ml 0.1 M sodyum tiyosülfat) (145). II= 1.269 ( n2 - n1 ) M 3.2.8. Peroksit indisi Her bir sabit yağ numunesinin 5.00 gramı ( m g) cam şilifli soğutuculu 250 ml lik konik balona konuldu. 2 hacim kloroform R ve 3 hacim glasiyel asetik asit R karışımından 30 ml eklendi. Madde çözüldü ve 0.5 ml doymuş potasyum iyodür çözeltisi R eklendi. 1 dakika çalkalandı ve 30 m su R eklendi. Sarı renk kayboluncaya kadar devamlı sallayarak yavaşça 0.01 M sodyum tiyosülfatla titre edildi. 5 ml nişasta çözeltisi R eklendi, şiddetle çalkalandı ve renk kayboluncaya kadar titrasyona devam edildi ( n2 ml 0.01 M sodyum tiyosülfat). Aynı koşullarda boş deneme yapıldı ( n1 ml 0.01 M sodyum tiyosülfat) (145). IP= 10 ( n2 - n1 ) m 81 3.2.9. Sabunlaşma indisi Yaklaşık 2,5-3 ( m g) civarındaki her bir sabit yağ numunesi tartılarak geri çeviren soğutucu takılmış 250 ml’lik borosilikat cam balona kondu. 25 ml 0.5 M alkollü potasyum hidroksit ve birkaç cam boncuk eklendi. Soğutucuya bağlandı ve 1 saat geri çeviren soğutucu altında ısıtıldı. 1 ml fenolftaleyn çözeltisi R1 eklendi ve hemen 0.5 M hidroklorik asitle titre edildi. ( n1 ml 0.5 M hidroklorik asit). Aynı koşullarda boş deneme yapıldı ( n2 ml 0.5 M hidroklorik asit) (145). IS = 28.05 ( n2 - n1 ) m 4. BULGULAR 4.1. Soxhlet ile Sabit Yağ Eldesi Soxhlet ekstraksiyonu sonucu bütün paket, bütün açık, öğütülmüş paket keten tohumlarından elde edilen yağ verimleri sırasıyla % 40.0, % 42.0 ve % 41.6 olarak bulunmuştur. 4.2. Leke Kontrolü Birer damla süzgeç kağıdı üzerine damlatılan örnekler 24 saat sonunda leke kalıntısı vermişlerdir. Sonuçlar Fotoğraf 4.1 de verilmiştir. Leke kontrolü sonucunda tüm yağların sabit yağa ait leke bıraktığı gözlenmiştir. Fotoğraf 4.1. Yağlara ait leke görüntüleri 4.3. Çözünürlük Testleri Yağların tamamı eter ve kloroformda çözünmüş, suda çözünmemiştir. Glasiyel asetik asitte K7 ve K10 keten tohumu yağlarında az bir bulanıklık olmuştur. Diğer yağ 83 örnekleri glasiyel asetik asitte çözünmemiştir. Kullanılan örneklerden K9 kodlu yağ %90 lik alkolde çözünmüş, diğer yağlarda az bulanıklık olmuştur. Yağ örneklerinin hepsi karbontetraklorürde çözünmüştür. Karbontetraklorürde çözünen yağ örnekleri üzerine turuncu renkli bromlu su damla damla eklenince hepsinde bromlu suyun renginin kaybolduğu gözlenmiştir. Yağlara ait çözünürlük test sonuçları Tablo 4.1 dedir. Tablo 4.1. Çözünürlük Test Sonuçları Sabit yağ Su Glasiyel asetik asit %90 lik alkol Eter Kloroform Karbontetraklorür S1 - - ++ +++ +++ +++ S2 - - ++ +++ +++ +++ S3 - - ++ +++ +++ +++ K1 - - ++ +++ +++ +++ K2 - - ++ +++ +++ +++ K3 - - ++ +++ +++ +++ K4 - - ++ +++ +++ +++ K5 - - ++ +++ +++ +++ K6 - - ++ +++ +++ +++ K7 - ++ ++ +++ +++ +++ K8 - - ++ +++ +++ +++ K9 - - +++ +++ +++ +++ K10 - ++ ++ +++ +++ +++ K11 - - ++ +++ +++ +++ (+++) : çözünme var; (++) : az bulanık; (+) : çok bulanık; (-) : çözünme yok 4.4. İnce Tabaka Kromotografisi Yapılan İTK analizi sonucunda ayrılan lekeler önce iyot buharı ile daha sonra da nişasta çözeltisi ile renklendirildi (Fotograf 4.2). Plak üzerinde belirlenen lekeler standart 84 yağlarla Rf değerlerine göre karşılaştırıldı. Kullanılan çözücü sisteminde trigliseritlerin Rf 0.70 civarında geldiği belirtilmektedir (1). Elde edilen sonuçlarda da benzer Rf değerlerinde sahip iyot ile sarı ve nişasta ile mor renk veren lekelerin oluştuğu gözlenmiştir. Lekelerin gerek Rf değerleri gerekse leke şekilleri standartlarla birlikte incelendiğinde S3, K2, K7 ve K10 kodlu yağların standart yağlardan farklı olduğu gözlenmiştir. Bu yağlarda diğer yapılan kimyasal çalışmalarda da limit değerleri dışında sonuçlar alınmıştır. İyot buharı ile renklendikten sonra S1 S2 S3 K1 K2 K3 K4 K5 K6 K7 K8 K9 K10 K11 AY ZY Nişasta çözeltisi püskürtüldükten sonra S1 S2 S3 K1 K2 K3 K4 K5 K6 K7 K8 K9 K10 K11 AY ZY Fotoğraf 4.2. Yağlara ait İTK görüntüleri 85 4.5. Asitlik İndisi Tayini Bu tayin sonucunda; S3 ve K9 kodlu ürünlerin iyot indisleri standart değerden yüksek çıkmıştır. Diğer yağlar standart değerler arasında sonuç vermiştir. Asitlik indisi sonuçları Tablo 4.2 dedir. a b Fotoğraf 4.3. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K3 4.6. Ester İndisi Tayini Ester indisi test sonuçları Tablo 4.2 dedir. 4.7. İyot İndisi Tayini Bu tayin sonucunda K3, K5, K8 kodlu ürünlerin iyot indisleri standart değerden düşük çıkmıştır. Diğer yağlar standart değerler arasında sonuç vermiştir. İyot indidsi test sonuçları Tablo 4.2 dedir. 86 a b Fotoğraf 4.4. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K4 4.8. Peroksit İndisi Tayini Bu tayin sonucunda; K2, K5, K8, K10 kodlu ürünlerin peroksit indisleri standart değerden yüksek çıkmıştır. Diğer yağlar standart değere uygun sonuç vermiştir. Peroksit indisi test sonuçları Tablo 4.2 dedir. a b Fotoğraf 4.5. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K3 87 4.9. Sabunlaşma İndisi Tayini Bu tayin sonucunda S3, K2, K3, kodlu ürünlerin sabunlaşma indisleri standart değerden düşük çıkarken K7, K8, K9, K10, K11 kodlu ürünlerinki yüksek çıkmıştır. Diğer yağlar standart değerler arasında sonuç vermiştir. Sabunlaşma indisi test sonuçlar Tablo 4.2 dedir. a b Fotoğraf 4.6. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) K3 88 Tablo 4.2. Asitlik, Ester, İyot, Peroksit, Sabunlaşma İndisi Test Sonuçları Sabit yağ Asitlik indisi Ester indisi İyot indisi Peroksit indisi Sabunlaşma indisi S1 1.26 191,13 185.27 7.68 192.39 S2 1.62 192.81 160.82 6.08 194.42 S3 7.40 154.84 175.71 10.24 162.25 K1 2.37 190.96 190.35 14.08 193.33 K2 0.67 168.31 184.01 33.92 169.30 K3 2.02 173.30 136.66 8.64 175.32 K4 2.02 190.27 175.71 10.24 192.29 K5 1.57 192.55 148.05 18.88 194.13 K6 1.71 191.18 177.66 7.36 192.89 K7 0.36 212.04 184.58 14.72 212.40 K8 2.55 196.98 152.28 21.12 199.53 K9 12.12 203.27 170.83 10.88 215.39 K10 1.80 203.75 184.58 16.32 205.55 K11 4.04 210.84 179.77 7.04 214.87 Avrupa Farmakope Standartları (7) < 4.5 160-200 < 15.0 188-195 5. TARTIŞMA ve SONUÇ Linum usitatissimum L. (keten, zeyrek, sağrek, sevelek, siyelek) Linaceae familyasının Linum cinsine aittir. Boyu genotipe bağlı olarak 20-150 cm arasında değişen, bir yıllık, mavi çiçekli, haziran- temmuz aylarında çiçek açan bir kültür bitkisidir. Bitkinin drog olarak kullanılan kısımları sabit yağ ve müsilaj bakımından zengin olan kuru ve olgunlaşmış tohumları, tohumlarından elde edilen yağı, lifleri ve taze çiçekli halde tüm bitkidir (2, 3, 4, 5, 12) Keten tohumu Eski Mısırlılar zamanından beri öğütülmek veya yara lapası yapılmak suretiyle tanınıp kullanılan bir drogtur (8). Tohumlardaki yağ oranı; ekstraksiyon metodu, yetişme yeri ve çevresel şartlar, toz ya da bütün halde olmasına bağlı olarak genellikle %38-45 arasında değişiklik göstermektedir (13, 22, 23, 24). Sabit yağlar bitkilerden petrol eteri, hekzan, trikloroetilen gibi çözücü ekstraksiyonuyla elde edilebilmektedir (135). Çalışmamızda aktarlardan alınan bütün paket, paket öğütülmüş, bütün açık keten tohumlarından hekzan ile soxhlet ekstraksiyonu sonucunda elde edilen yağ miktarlarının uygun olduğu görülmüştür. Sabit yağlar ile uçucu yağlar önemli farklılıklara sahiptir. Örneğin; uçucu yağlar su buharı ile sürüklenebilmekte, süzgeç kağıdı üzerinde kalıcı leke bırakmamaktadırlar. Sabit yağlar ise su buharıyla sürüklenmemekte ve süzgeç kağıdı üzerinde kalıcı leke bırakmaktadırlar (146). Deneyde süzgeç kağıdı üzerine damlatılıp 24 saat bekletilen yağ örnekleri kalıcı leke verdikleri için sabit yağ oldukları teyit edilmiştir. Sabit yağlar eter, benzen, kloroform gibi organik çözücülerde çok, alkolde ise belli oranda çözünürler (127,136). Çalışmada sabit yağların saflık analizi için yapılan çözünürlük kontrolünde yağ örneklerinin hepsinin organik çözücülerden eter, kloform ve karbontetraklorürde çözündüğü ve suda çözünmediği görülmüştür. Yağ örneklerinin alkolde az bulanıklık göstermesi kısmen de olsa çözündüğünü göstermektedir. K9 kodlu ürün ise alkolde tamamen çözünmüştür. Glasiyel asetik asitte apolar özellikteki 90 yağların çözünmemesi gerekirken K7 ve K10 kodlu örneklerde az bulanıklık olduğunun kaydedilmesi kısmen de olsa çözündüğünü göstermektedir. Karbontetraklorürde çözünmüş yağ örneklerine bromlu su ilavesi sonucu bromlu suyun turuncu renginin kaybolması doymamış yağ asitlerinin varlığını göstermektedir (147). K7, K9, K10 kodlu ürünlerin çözünürlük sonuçlarından bazıları ile uyum gösterememesinin bileşimlerindeki yağ asitlerinin miktar ve kompozisyonunun değişmesinden kaynaklanmış olabileceği düşünülmüştür. Yağlı tohumların ham yağ tesislerinde işlenmesiyle elde edilen yağlar insan beslenmesinde gerekli olup sağlık açısından büyük önem arz etmektedir. Yağların fiziksel ve kimyasal özellikleri için içerdikleri yağ asitlerinin oranı ve kompozisyonu son derece önemlidir. Yağ bitkilerinin yağ asidi kompozisyonu sürekli sabit olmayıp birçok faktöre bağlı olarak değişmektedir (130). Çalışmamızda yapılan yağlara ait İTK sonuçları incelendiğinde bu kimyasal bileşim farklılıkları kolaylıkla gözlenebilir. Taze olarak keten tohumundan hazırlanmış ve standart olarak değerlendirilmiş sabit yağlarda İTK analizlerinde elde edilen trigliseritlere ait leke ile piyasadan temin edilen bazı yağlardaki lekelerin farklılık göstermesi bize elde edilme, ambalajlama ve saklama koşullarının sorgulanması gerektiğini göstermiştir. Hatta öğütülmüş keten tohumundan elde edilen taze yağda dahi faklı leke gözlenmesi tohumların saklama sırasında da bütün halde korunmaları gerektiğini bize göstermiştir. Bu İTK sonuçları ayrıca elde edilen diğer kimyasal sonuçlarla da örtüşmekte olup, limit değerlerin dışındakalan yağların İTKanalizlerindedefarklı leke oluşumları gözlenmiştir. Saklama şartları tohum rengini etkileyebilmektedir. Keten tohumu 40-50 derece ve %35 ve üzeri nemde saklandığında kırmızı kahverengiden koyu kahveye doğru önemli derecede renk değişikliklerinin olduğunu gözlenmiştir. Toz keten tohumundaki yüksek oranda bulunan koyu keten tohumu lipit stabilitesinde zayıflığa yol açmaktadır. %2.7 ve %25 koyu keten tohumu içeren örneklerle yapılan bir çalışmada %25 koyu keten tohumu içeren tozda daha yüksek serbest yağ asidi ve peroksit değerleri bulunmuştur. Bu da öğütülme öncesi koyu keten tohumunun uzaklaştırılmamasının toz keten tohumunda arzu edilmeyen bir kaliteye yol açtığını göstermiştir (13). Malcolmson ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada öğütülmüş keten tohumundaki olgunlaşmamış tohumların serbest yağ asitleri miktarında artmaya yol açtığı gösterilmiştir (148). 91 Przybylski ve Daun öğütülmüş farklı toz keten tohumlarını 20 ay kadar gevşekçe kapanmış ışık geçirmeyen plastik kaplarda saklamış ve 11 ay bekletilen bir örnekte 20 ay boyunca bekletilenlere göre en yüksek serbest yağ asidi içeriği ve aksine en düşük peroksit değeri gözlenmiştir. Araştırmacılar saklama süresince yeterli nem ve tohum hasarının lipolitik aktiviteyi artırdığı sonucuna varmışlardır (149). Chen ve arkadaşları 178 derecede tüm ve öğütülmüş keten tohumunun ve ekstre edilen yağının termal ve oksidatif stabilitesini araştırmışlar ve toz keten tohumunun ve sonra da yağının en yüksek oksijen tüketim düzeyi gösterdiğini, ALA düzeylerinin de belirgin derecede azaldığını kaydetmişlerdir (150). Lipitlerin oksidatif reaksiyonlarına bağlı olarak keten tohumunun raf ömrünün yanı sıra depolama süresi ile duyusal kalitesi azalmaktadır (151). Sabit yağlara uygulanan kalite analizlerinden asitlik indisi 1 gram numunede bulunan serbest asitleri nötralize etmek için gerekli olan potasyum hidroksit miktarının mg olarak değeridir (137). Bu değer serbest yağ asitlerinden gelen acılaşmanın tayininde kullanılmaktadır (127). Çalışmamızda da cam kavonozda alınan keten tohumu tozundan elde edilen yağda asitlik indisi yüksek çıkmıştır. Bunun tozdaki koyu ve olgunlaşmamış olan keten tohumlarının varlığıyla ve depolama süresiyle ilgili olabileceği düşünülmüştür. Ayrıca keten tohumunun bütün temin edilmesi ve bütün saklanmasının daha uygun olduğu, keten tohumunda tohum testası içindeki yağı koruyabildiği için toz edilip uzun süre saklanması sonucu hava ile temasta bozulan yağ asitlerinin kaliteyi düşürdüğü düşünülmektedir. Rudnik ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada antioksidan ilavesinin oda sıcaklığında muhafaza edilen keten tohumu yağı örneklerinin oksidatif stabilitesini iyileştirdiği teyit edilmiştir (21). Uygun sıcaklık ve nemde yağlardaki gliseritler serbest yağ asitleri ile mono ve di gliserite veya gliserine parçalanarak acılaşmaya neden olmaktadır. Bu olay lipolitik enzimlerin yağlardaki varlığı ile artmaktadır (127). Ayrıca rutubetli ortamda lipaz etkisiyle yağlar sabunlaşmakta ve asitlik indisi artmaktadır (135). K9 kodlu yağ örneğinin asitlik indisinin yüksek çıkmasının uygun nem ve sıcaklıkta saklanmamasına bağlı olabileceği sonucuna varılmıştır. 92 Sabit yağlara uygulanan kalite analizlerinden iyot indisi 100 gram numuneyle belirtilen koşullarda sabit tutulabilen iyot olarak hesaplanan halojen miktarının gram olarak hesaplanan değeri olup, yağların ve yağ asitlerinin doymamışlıklarının bir göstergesidir (127, 137). K3, K5 ve K8 kodlu yağ örneklerinin iyot indisinin standart değerlerden düşük çıkması doymamışlık derecelerinin yeterli olmadığını göstermektedir. Yaklaşık %50 civarında ALA içeriğiyle keten tohumu yağ asidi diğer yağlardan ayrılmaktadır. Ancak bu yağ asidi oksidasyona duyarlı olup oleik asitten 20-40 kat, linoleik asitten de 2-4 kat daha hızlı oksitlenmektedir (152). Keten tohumu gibi çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin yağlar oksijen ve ışığa maruz kaldığında hızla oksitlenerek hidroperoksitlere ve daha ileri yıkım ürünlerine dönüşmektedir. Bu oksidasyon sonucu DNA, lipit ve proteinlerle reaksiyona girdiği zaman geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabilecek radikal oksijen türleri oluşmaktadır (153, 154). Ayrıca oksidasyon sonucu oluşan peroksitler daha sonra kötü koku ve lezzetli aldehitlere dönüşerek acımaya yol açmaktadır (127). Yeni Zelanda’da piyasadan alınan soğukta sıkma ile elde edilen keten tohumu yağlarının kalite analizleri sonucunda peroksit değerlerinin normal seviyelerde olduğu bulunmuştur (154). Türk kökenli keten, haşhaş ve aspir tohumlarından elde edilen yağların oksidatif stabilitesinin araştırıldığı bir çalışmada oksidatif stabilite ve yağ asitlerinin doymamışlık derecesi ve yağların tokol (tokoferol, tokotrienol) düzeyleriyle oksidatif stabilite arasında bir ilişki bulunmamıştır. Araştırılan tohumlar sağlıklı bir yağ profili sağlamış ve ticari boyutta yağ kaynağı olabilecek seviyede bulunmuştur (155). 1000 gram yağın içerdiği peroksitlerden ve aktif oksijen veren maddelerden dolayı taşıdığı miliekivalan aktif oksijen miktarlarını tayin etmek için yaptığımız deneyin sonucunda piyasadan temin edilen K2, K5, K8, K10 kodlu yağların peroksit indislerinin standartlardan yüksek çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla yağlarda acıma olduğu düşünülmüştür. 1 gram numunedeki esterleri sabunlaştırmak, serbest yağ asitlerini de nötralize etmek için gerekli olan potasyum hidroksitin miligram cinsinden miktarı olan sabunlaşma indisi yağın içerdiği yağ asitlerinin ortalama molekül ağırlığıyla ters orantılıdır. Bitkisel 93 yağlara asit sabunlaşma sayısı başta tohum çeşit ve olgunluğu olmak üzere, iklim, yetiştirme yöresi ve uygulanan tarım tekniklerine kadar pek çok faktöre bağlı olarak değişmektedir (156). Çalışmamızda S3, K2, K3, K7, K8, K9, K10, K11 kodlu yağ örneklerinin sabunlaşma indislerinin standart değerlere uyum göstermemesinin bu faktörlere bağlı olabileceği düşünülmüştür. Sonuç olarak, piyasadaki 11 firmanın keten tohumu yağı ve soxhlet ekstraksiyonu ile elde edilen 3 keten tohumu yağına Avrupa Farmakopesi’nde ve diğer yağ standartlarında yer alan kalite kontrol analizleri yapılmış ve sonuçta S1, S2, K1, K4, K6 kodlu yağların standart sınır değerlerine uygun olduğu bulunmuştur. Diğer yağlar ise standartlarla uyum göstermemiştir. Özellikle peroksit indisi yüksek çıkan yağlar sağlık açısından sorun teşkil etmektedir. Peroksit indisinin yüksek bulunmasının nedenleri olarak, tohumların kalitesi, öğütülmesi, saklanma ve depolanma şartları, tohumdan yağ elde yöntemleri, elde edilen yağların ısı, ışık ve oksijene maruziyeti gibi birçok faktör düşünülmektedir. 6. KAYNAKLAR 1. Davıs PH, Calen J, Coode MJE. Flora of Turkey and The East Aegean Island Edınburgh Unıversıty Pres, 1967; Volume 2: 425-449 2. Tanker N, Koyuncu M, Coşkun M. Farmasötik Botanik (3. baskı), Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, Ankara, 2007: 263 3. Diederichsen A, Richards K. Cultivated flax and the genus Linum L.: Taxonomy and germplasm conservation, In: Flax The genus Linum, Muir AD, Westcott ND (eds), Taylor & Francis, London, 2003: 32-60 4. Tanker N, Tanker M. Farmakognozi (cilt 1), Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1985: 92-308 5. Orhan İ. “Linum usitatissimum” In: “Tedavide Kullanılan Bitkiler-FFD Monograflari”, Demirezer LÖ, Ersöz T, Saraçoğlu İ, Şener B (eds), MN Medikal & Nobel, Ankara, 2007: 147-158 6. Plants database (2012) http://plants.usda.gov ( 04.05.2012) 7. European Pharmacopoeia 6.0, Volume 2, 2008:2273-2274 8. Baytop T. Tükiye’ de Bitkilerle Tedavi Gemişte ve Bugün (İlaveli 2. baskı), Nobel Yayınları, 1999: 262-263 9. El-Nagdy GA, Nassar DMA, El-Kady EA, El-Yamanee GSA. Response of Flax Plant (Linum usitatissimum L.) to Treatments with Mineral and BioFertilizers from Nitrogen and Phosphorus. Journal of American Science 2010; 6(10): 207-217 10. Jhala AJ, Hall LM. Flax (Linum usitatissimum L.): Current Uses and Future Applications. Aust. J Basic & Appl Sci 2010; 4(9): 4304-4312 95 11. Bozkurt D, Kurt O. Keten (Linum usitatissimum L.)' in Verim ve Verim Unsurlarına Ekim Zamanı ve Toprak Sıcaklığının Etkisi. OMÜ Zir Fak Dergisi 2007; 22(1): 20-25 12. Konuklugil Belma, Bahadır Ö. Linum usitatissimum L. and Its Chemical Constituents and Biological Activities. J Fac Pharm 2004;33 (1): 63-84 13. Hall III C, Tulbek MC, Xu Y. Flaxseed. İn: Advances in Food and Nutrition Research, Vol 51, Taylo SV (ed), Unıted State Of America, 2006: 2-76 14. Flax Counci of Canada (2011) http://www.flaxcouncil.ca/english/index.jsp (Şubat 2012) 15. Vincent HS, Jason J. Flaxseed, Briefing no. 56, November 2005-Revised 16. Onurlubaş HE, Kızılaslan H. Türkiye’ de Bitkisel Yağ Sanayindeki Gelişmeler ve Geleceğe Yönelik Beklentiler. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara, 2007:23 17. Genser MV, Morris DH. Introduction: history of the cultivation and uses of flaxseed, In: Flax The genus Linum, Muir AD, Westcott ND (eds), Taylor & Francis, London, 2003: 11-31 18. Başer KHC. Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı, Bildiriler, 29-31, Mayıs 2002, Eskişehir 19. Izydorczyk M, Cui SW, Wang Q. Polysaccharide Gums: Structures, Functional Properties, and Applications, In: Food Carbohydtrates Chemıstry, Physical Propertıes and Applications, Cui Sw(ed), Taylor & Francis, 2005: 263-309 20. Coşkuner Y, Karababa E. Some physical properties of flaxseed (Linum usitatissimum L.). Journal of Food Engineering 2007; 78: 1067–1073 21. Rudnik E, Szczucinska A, Gwardiak H, Szulc A, Winiarska A. Comparative studies of oxidative stability of linseed oil. Thermochimica Acta 2001; 370: 135-140 22. Morris DH. Flax - A Health and Nutrition Primer, Fourth Edition, 2007 96 23. Morris DH, Genser MV. Flaxseed. Encyclopedia of Food Science, Caballero B (ed), Food Technology and Nutrition Academic Press, 1993: 2525-2531 24. Rubilar M, Gutiérrez C. Verdugo M, Shene C, Sineiro J. Flaxseed As A Source Of Functional Ingredients. J. soil sci. plant nutr 2010; 10 (3): 373 – 377 25. Westcott ND, Muir AD. Chemical Studies on The Constituents of Linum spp., In: Flax The genus Linum, Muir AD, Westcott ND (eds), Taylor & Francis, London, 2003: 66-84 26. Oomah BD, Mazza G. Flaxseed Proteins- a review, Food Chemistry, 1993; 48:109-11 27. Kraft K, Hobbs C. Pocket Guide to Herbal Medicine, Thiemen Stuttgart, 2004 28. Johnsson P. Phenolic compounds in flaxseed, chromatographic and spectroscopic analyses of glucosidic conjugates. A PhD. thesis from Dept. Food Science, Uppsala, Swedish University of Agricultural Sciences, 2004:1-36 29. Phillips KM, Ruggıo DM, Khorassanı MA. Phytosterol Composition of Nuts and Seeds Commonly Consumed in the United StatesJ. Agric. Food Chem 2005; 53: 9436-9445 30. Prasad K. Antihypertensive Activity of Secoisolariciresinol Diglucoside (SDG) Isolated from Flaxseed: Role of Guanylate Cyclase. International Journal of Angiology 2004;13: 7–14 31. Marambe PWMLHK, Shand PJ, Wanasundara JPD. An in vitro investigation of selected biological activities of hydrolyzed flaxseed (Linum usitatissimum L) proteins. J Am Oil Chem Soc 2008; 85: 1155– 1164 32. Daleprane JB, Batista A, Pacheco JT, et al. Dietary flaxseed supplementation improves endothelial function in the mesenteric arterial bed. Food Research International 2010; 43: 2052–2056 97 33. Talom RT, Judd SA, McIntosh DD, McNeill JR. High Flaxseed (Linseed) Diet Restores Endothelial Function in The Mesenı’eric Arterial Bed Of Spontaneously Hypertensive Rats. Life Sciences 1999; 64 (16) : 14151425 34. Prasad K. Flaxseed components in the prevention of experimental diabetes. In: Flaxseed in Human Nutrition, 2nd edition. eds. Cunnane S. and Thompson L. AOCS Press, Champaign, IL, U.S.A., 2003: 274-287 35. Prasad K. Suppression of Phosphoenolpyruvate Carboxykinase Gene Expression by Secoisolariciresinol Diglucoside (SDG), a New Antidiabetic Agent Intl J Angiol 2002; 11: 107- 109 36. Prasad K, Mantha SV, Muir AD, Westcott ND. Protective effect of secoisolariciresinol diglucoside against streptozotocin-induced diabetes and its mechanism. Mol Cell Biochem 2000; 206: 141–150 37. Prasad K. Oxidative stress as a mechanism of diabetes in diabetic BB prone rats: Effect of secoisolariciresinol diglucoside (SDG). Mol Cell Biochem 2000; 209: 89–96 38. Prasad K. Secoisolariciresinol diglucoside from flaxseed delays the development of type 2 diabetes in Zucker rat. J Lab Clin Med 2001; 138(1): 32-9 39. Pan A, Sun J, Chen Y et al. Effects of a Flaxseed-Derived Lignan Supplement in Type 2 Diabetic Patients: A Randomized, Double-Blind, Cross- Over Trial. PLoS ONE 2007; 2(11): 1148-1371 40. Cunnane C, Gangulı S, Menard C et al. High α-linolenic acid flaxseed (Linurn usiiaiissimurn : Some Nutritional Properties in Humans. Br J Nutr 1993; 69: 443-453 41. Tarpila A, Wennberg T, Tarpila S. Flaxseed As a Functional Food. Current Topics in Nutraceutical Research 2005; 3(3): 167-188 42. Nature Medicine Quality Standarts (2012) www.naturalstandard.com ( şubat 2012) 98 43. Prasad K. Dietary flax seed in prevention of hypercholesterolemic atherosclerosis. Atherosclerosis 1997; 132: 69-76 44. Lucas EA, Wild RD, Hammond LJ, et al. Flaxseed improves lipid profile without altering biomarkers of bone metabolism in postmenopausal women. J Clin Endocrinol Metab 2002; 87: 1527–1532 45. Morise A, Sérougne C, Gripois D, et al. Effects of dietary alpha linolenic acid on cholesterol metabolism in male and female hamsters of the LPN strain. J. Nutr. Biochem 2004; 15: 51-61 46. Prasad K, Mantha SV, Muir AD, Westcfott ND Reduction of hypercholesterolemic atherosclerosis by CDC-flaxseed with very low αlinolenic acid. Atherosclerosis 1998; 136: 367–375 47. Hallund J, Ravn-Haren G, Bügel S, Tholstrup T, Tetens I. A lignan complex isolated from flaxseed does not affect plasma lipid concentrations or antioxidant capacity in healthy postmenopausal women. J. Nutr 2006; 136: 112-116 48. Prasad K. Hypocholesterolemic and antiatherosclerotic effect of flax lignan complex isolated from flaxseed. Atherosclerosis 2005; 179: 269–275 49. Prasad K. Reduction of serum cholesterol and hypercholesterolemic atherosclerosis in rabbits by secoisolariciresinol diglucoside isolated from flaxseed. Circulation 1999; 99: 1355-1362 50. Jenkins DJA, Kendall CWC, Vidgen E, et al. Health aspects of partially defatted flaxseed, including effects on serum lipids, oxidative measures, and ex vivo androgen and progestin activity: a controlled crossover trial. Am J Clin Nutr 1999; 69: 395-402 51. Vijaimohan K, Jainu M, Sabitha KE, et al. Beneficial effects of alpha linolenic acid rich flaxseed oil on growth performance and hepatic cholesterol metabolism in high fat diet fed rats. Life Sciences 2006; 79: 448–454 99 52. Arjmand BH, Khan DA, Juma S, Drum ML, et al. Whole flaxseed consumption lowers serum LDL-cholesterol and lipoprotein (a) concentrations in postmenapousal women. Nutr Res 1998; 18: 1203-1214 53. http://xa.yimg.com/kq/groups/16101321/534554469/name/All+about flaxseeds-Linseed.pdf ( şubat 2012) 54. Lee P, Prasad K. Effects of flaxseed oil on serum lipids and atherosclerosis in hypercholesterolemic rabbits. J. Cardiovas Pharmacol Ther 2003; 8: 227-235 55. Fukumitsu S, Aida K, Shimizu H, Toyoda K. Flaxseed lignan lowers blood cholesterol and decreases liver disease risk factors in moderately hypercholesterolemic men. Nutrition Research 2010; 30: 441–446 56. Hemmings SJ, Song X. The effects of dietary flaxseed on the Fischer 344 rat. III. Protection against CCl4-induced liver injury. Cell Biochem Funct 2005; 23: 389–398 57. Naqshbandi A, Khan W, Rizwan S, Khan F. Studies on the protective effect of flaxseed oil on cisplatin induced hepatotoxicity. Hum Exp Toxicol 2012; 16 58. Ogborn MR. Flaxseed and Flaxseed Products in Kidney Disease. . In: Flaxseed in Human Nutrition, 2nd edition. eds. Cunnane S. and Thompson L. AOCS Press, Champaign, IL, U.S.A., 2003: 301-318 59. Weiler HA, Kovacs H, Nitschmann E, et al. Feeding flaxseed oil but not secoisolariciresinol diglucoside results in higher bone mass in healthy rats and rats with kidney disease . Prost Leukotr Ess Fatty Acids 2007; 76: 269–275 60. Ogborn MR, Nıtschmann E,Weıler H, Leswıck D, Bankovıc-Calıc N. Flaxseed Ameliorates İnterstitial Nephritis İn Rat Polycystic Kidney Disease. Kidney İnternational 1999; 55: 417-423 61. Ghule AE, Jadhav SS, Bodhankar SL. Renoprotective effect of Linum usitatissimum seeds through haemodynamic changes and conservation of 100 antioxidant enzymes in renal ischaemia-reperfusion injury in rats.Arab Journal of Urology 2011; 9(3): 215-221 62. Clark WF, Parbtani A, Huff MW, et al. Flaxseed: a potential treatment for lupus nephritis. Kidney Int 1995; 48: 475-480 63. Velasquez MT, Bhathena SJ, Ranich T, et al. Dietary flaxseed meal reduces proteinuria and ameliorates nephropathy in an animal mode of type II diabetes mellitus. Kidney Int 2003; 64: 2100-2107 64. Sankaran D, Bankovic-Calic N, Peng CY-C, et al. Dietary flax oil during pregnancy and lactation retards disease progression in rat offspring with inherited kidney disease. Pediatr Res 2006; 60: 729-733 65. Ingram AJ, Parbtani A, Clark WF, et al. Effects of Flaxseed and Flax Oil Diets in a Rat-5/6 Renal Ablation Model, Am J Kidney Dis 1995; 25: 320– 329 66. Moneim AEA, Dkhil MA, Al-Quraishy S. The protective effect of flaxseed oil on lead acetate-induced renal toxicity in rats. Journal of Hazardous Materials 2011; 194: 250–255 67. Arjmandi BH. The role of phytoestrogens in the prevention and treatment of osteoporosis in ovarian hormone deficiency. J Am Coll Nutr 2001; 20: 398-402 68. Jeffery NM, Sanderson P, Sherrington EJ, Newsholme EA, Calder PC: The ratio of n-6 to n-3 polyunsaturated fatty acids in the rat diet alters serum lipid levels and lymphocyte functions. Lipid 1996; 31 (7): 737–745 69. Tashjian AH, Voelkel EF, Levine L, Goldhaber P. Evidence that the bone resorption-stimulating factor produced by mouse fibrosarcoma cells is prostaglandin E2. A new model for the hypercalcemia of cancer. J Exp Med 1972; 136:1329–1343 70. Griel AE, Kris-Etherton PM, Hilpert KF, et al. An increase in dietary n-3 fatty acids decreases a marker of bone resorption in humans. Nutr J 2007; 6: 2 101 71. Ward WE, Yuan YV, Cheung AM, Thompson LU. Exposure to Flaxseed and its Purified Lignan Reduces Bone Strength in Young but Not Older Male Rats. J Toxicol Environ Health A. 2001; 63(1): 53-65 72. Brooks JD, Ward WE, Lewis JE, et al. Supplementation with flaxseed alters estrogen metabolism in postmenopausal women to a greater extent than does supplementation with an equal amount of soy. Am J Clin Nutr 2004; 79: 318–325 73. Dodin S, Lemay A, Jacques H, et al. The effects of flaxseed dietary supplement on lipid profile, bone mineral density, and symptoms in menopausal women: a randomized, double-blind, wheat germ placebocontrolled clinical trial. J Clin Endocrinol Metab 2005; 90(3): 1390-1397 74. Haggans CJ, Hutchins AM, Olson BA, et al. Effect of flaxseed consumption on urinary estrogen metabolites in postmenopausal women. Nutr Cancer 1999; 33: 188-195 75. Thompson LU, Chen JM, Li T, Strasser-Weippl K, Goss PE. Dietary Flaxseed Alters Tumor Biological Markers in Postmenopausal Breast Cancer. Clin Cancer Res 2005; 11(10): 3828-3835 76. Wang L, Chen J, Thompson LU. The inhibitory effect of flaxseed on the growth and metastasis of estrogen receptor negative human breast cancer xenografts is attributed to both its lignan and oil components. Int J Cancer 2005; 116: 793-798 77. Chen J, Wang L, Thompson LU. Flaxseed and its components reduce metastasis after surgical excision of solid human breast tumor in nude mice. Cancer Lett 2006; 234: 168-175 78. Cameron E, Bland J, Marcuson R. Divergent effects of omega-6 and omega-3 fatty acids on mammary tumor development in C3H/Heston mice treated with DMBA. Nutr Res 1989; 9: 377-387 79. Fritsch KL, Johnston PV. Effect of dietary α -linolenic acid on growth, metastasis, fatty acid profile and prostaglandin production of two murine mammary adenocarcinomas. J Nutr 1990; 120:1601-1609 102 80. Chen J, Hui E, Ip T, Thompson LU. Dietary flaxseedenhances the inhibitor effect of tamoxifen on the growth human breast cancer (MCF-7) in nude mice. of estrogen dependent Clin Cancer Res 2004; 10: 7703-7711 81. Mason JK, Chen J, Thomson LU. Flaxseed oil- transtuzumab interaction in breast cancer. Food Chem Toxicol. 2010; 48: 222 - 222 82. Bommareddy A, Zhang X, Kaushik RS, Dwivedi C. Effects of components present in flaxseed on human colon adenocarcinoma Caco-2 cells: Possible mechanisms of flaxseed on colon cancer development in animals. Drug Discoveries & Therapeutics. 2010; 4(3): 184-189 83. Moghaddasi MS, Linseed and Usages in Humanlife. Advances in Environmental Biology 2011; 5(6): 1380-1392 84. Jenab M, Thompson LU. The influence of flaxseed and lignans on colon carcinogenesis and ß-glucuronidase activity. Carcinogenesis 1996; 17(6): 1343-1348 85. Bommareddy A, Arasada BL, Mathees DP, Dwivedi C. Chemopreventive effects of dietary flaxseed on colon tumor development. Nutr Cancer 2006; 54(2): 216-22 86. Lin X, Gingrich JR, Bao W, et al. Effect of flaxseed supplementation on prostatic carcinoma in transgenic mice. Urology 2002; 60: 919-924 87. Demark-Wahnefried W, Price DT, Polascik TJ, et al. Pilot study of dietary fat restriction and flaxseed supplementation in men with prostate cancer before surgery: exploring the effects on hormonal levels, prostate-specific antigen, and histopathologic features. Urol 2001; 58 (1): 47-52 88. Demark-Wahnefried W, Robertson CN, Walther PJ, et al. Pilot study to explore effects of low-fat, flaxseed-supplemented diet on proliferation of benign prostatic epithelium and prostate-specific 63(5): 900-904 antigen. Urol 2004; 103 89. Christensen JH, Fabrin K, Borup K, Barber N, Poulse J. Prostate tissue and leukocyte levels of n-3 polyunsaturated fatty acids in men with benign prostate hyperplasia or prostate cancer. BJU Int 2006; 97: 270-273 90. Newcomer LM, King IB, Wicklund KG, Stanford JL. The association of fatty acids with prostate cancer risk. Prostate 200; 47: 262–268 91. Thompson LU. Flaxseed, Lignans, and Cancer. In: Flaxseed in Human Nutrition, 2nd edition. eds. Cunnane S. and Thompson L. AOCS Press, Champaign, IL, U.S.A., 2003: 194-222 92. Kelley DS, Branch LB, Love JE, et al. Dietary α -linolenic acid and immunocompetence in humans. Am J Clin Nutr 1991; 53: 40–6 93. http://www.flaxhealth.com ( Şubat 2012) 94. Wilkinson P, Leach C, Ah-Sing EE, et al. Influence of α-linolenic acid and fish-oil on markers of cardiovascular risk in subjects with an atherogenic lipoprotein phenotype. Atherosclerosis 2005; 181: 115-124 95. Zhao G, Etherton TD, Martin KR, et al. Dietary α-linolenic acid reduces inflammatory and lipid cardiovascular risk factors in hypercholesterolemic men and women. J Nutr 2004; 134: 2991-2997 96. Newkirk R. Ruminants. Flax Feed Industry Guıde 2008 97. Kaithwas G, Mukherjee A, Chaurasia AK, Majumdar DK. Antiinflamatory, Analgesic and Antipyretic Activities Of Linum Usitatissimum L. (flaxseed/linseed oil). Indian Journal Of Experimental Biology 2011; 49: 932-938 98. Caughey GE, Mantzioris E, Gibson RA, Cleland LG, James MJ. The Effect on Human Tumor Necrosis Factor Alpha and Interleukin 1 Beta Production of Diets Enriched in n-3 Fatty Acids from Vegetable Oil or Fish Oil, Am J Clin Nutr 1996; 63: 116–122 99. Hallund J, Tetens I, Bügel S, Tholstrup T, Bruun JM. The effect of a lignan complex isolated from flaxseed on inflammation markers in healthy postmenopausal women. Nutrition, Metabolism & Cardiovascular Diseases 2008; 18: 497-502 104 100. Kaithwas G, Majumdar DK. Evaluation of antiulcer and antisecretory potential of Linum usitatissimum fixed oil and possible mechanism of action. Inflammopharmacol 2010; 18: 137–145 101. Joshi S, Mandawgade S, Mehta V, Sathaye S. Antiulcer Effect of Mammalian Lignan Precursors from Flaxseed. Pharmaceutical Biology 2008; 46(5): 329–332 102. Dugani A, Auzzi A, Naas F, Megwez S. Effects of the oil and mucilage from flaxseed (Linum usitatissimum) on gastric lesions induced by ethanol in rats. Libyan J Med 2008; 3(4): 15-19 103. Rickard-Bon SE, Thompson LU. The role of flaxseed lignans in hormone-dependent and independent cancer, In: Flax The genus Linum, Muir AD, Westcott ND (eds), Taylor & Francis, London, 2003; 192-214 104. Kentville NS. Antibiotic-like action of essential fatty acids. Can Med Assoc J 1985; 132 105. Gur S, Turgut-Balık D, Gur N. Antimicrobial activities and some fatty acids of turmeric, ginger root and linseed used in the treatment of infectious diseases. World J Agricultural Sciences 2006; 2(4): 439-442 106. Nemcová R, Borovská D, Košcˇová J, et al. The effect of supplementation of flax-seed oil on interaction of Lactobacillus plantarum – Biocenol™ LP96 and Escherichia coli O8:K88ab:H9 in the gut of germfree piglets. Res Vet Sci. 2011 107. Czemplik M, Żuk M, Kulma A, Kuc S, Szopa J. GM flax as a source of effective antimicrobial compounds. Science against microbial pathogens: communicating current research and technological advances 2011; 2: 1216-1224 108. Xu Y, Hall III C, Wolf-Hall C. Fungistatic Activity of Heat-Treated Flaxseed Determined by Response SurfaceMethodology. J Food Scı 2008; 73 (6): 250-256 105 109. Barbary OM, El-Sohaimy SA, El-Saadani MA, Zeitoun AMA. Antioxidant, Antimicrobial and Anti-HCV Activities of Lignan Extracted from Flaxseed. Res J Agric & Biol Sci 2010; 6(3): 247-256 110. Xu Y, Hall III C, Wolf-Hall C, Manthey F. Fungistatic activity of flaxseed in potato dextrose agar and a fresh noodle system. International Journal of Food Microbiology 2008; 121: 262–267 111. Klimaszewski A. Flax For Health. Copyright Bioriginal Food & Science Corp 2000 112. Cunnane SC, Hamadeh MJ, Liede AC, et al. Nutritional Attributes Of Traditional Flaxseed İn Healthy Young Adults. Am J Clin Nutr 1994; 61: 62-8 113. http://www.ucdenver.edu/academics/colleges/pharmacy/Resources/OnCa mpusPharmDStudents/ExperientialProgram/Documents/nutr_monographs/ Monograph-flaxseed.pdf (Nisan 2012) 114. Flaxseed-Health Library. http://johnbbassettdmd.com ( şubat 2012) 115. ESCOP Monographs. 2nd ed. Thime. New York NY 2003 116. http://www.mayoclinic.com/health/flaxseed/NS_patient flaxseed, (şubat 2011) 117. Lucinda K, Porter RN. HCSP Herbal Dietary Supplements Glossary 2011 ( http://hepatita-c.net/herbal-hepatita_c.htm) 118. http://nccam.nih.gov/health/flaxseed/ataglance.htm (şubat 2012) 119. Hutchins AM, Martini MC, Olson BA, et al. Flaxseed consumption influences endogenous hormone concentrations in postmenopausal women. Nutr Cancer. 2001; 39: 58-65 120. Frank J, Eliasson C, Leroy-Nivard D, et al. Dietary secoisolariciresinol diglucoside and its oligomers with 3-hydroxy-3-methyl glutaric acid decrease vitamin E levels in rats. British Journal of Nutrition 2004; 94: 169-176 106 121. Leon F, Rodriguez M, Cuevas M. Anaphylaxis to linum. Allergol Immunopathol 2003; 31: 47-9 122. Leon F, Rodriguez M, Cuevas M. The major allergen of linseed. Allergy 2002; 57: 968 123. Lezaun A, Fraj J, Colas C ve ark. Anaphylaxis from linseed. Allergy 1998; 53: 105-6 124. Abadoğlu Ö. Keten Tohumu ve Alerjik Reaksiyonlar: Bir Olgu Sunumu. Astım Allerji İmmünoloji 2006; 4(1): 24-25 125. Kuhn MA. Herbal Remedies: Drug-Herb Interactions. Crit Care Nurse 2002; 22: 22-32 126. Koşar M, Farmakognozi Uygulama III, Kayseri, 2010 127. Ası T.Lipitler. Tablolarla Biyokimya 1996; :129-197 128. Bingöl G. Lipitler, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1976:2-26 129. http://www.ctf.edu.tr/anabilimdallari/pdf/160/Lipidler.pdf (Nisan 2012) 130. Karaca E, Aytaç S. Yağ Bitkilerinde Yağ Asitleri Kompozisyonu Üzerine Etki Eden Faktörler. OMÜ Zir. Fak. Der 2007; 22(1): 123-131 131. Altınışık M. Lipitlerin Yapısal ve İşlevsel Özelikleri II, ADÜTF Biyokimya AD 2006 132. Polat Ü. Lipitler, In: Temel Veteriner Biyokimya (1), M Tanrıverdi, Eskişehir, 2011: 44-64 133. http://www.mustafaaltinisik.org.uk/89-1-08.pdf ( Nisan 2012) 134. Çakakçı S, Gökalp HY. Gıdalarda Kısaca Oksidasyon: Antioksidantlar ve Gıda Sanayinde Kullanımları. Atacürk Ü Zir Fak Der 1992; 23(2): 174192 135. Sakar MK, Tanker M. Fitokimyasal Analizler, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1991:128-140 136. Başer KHC, Tıbbi ve Aromatik Bitkisel Ürünlerin Üretimi ve Kalite Kontrolü, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, Eylül 2010:2-63 107 137. Mailer R, Testing olive oil quality: chemical and sensory methods. Primefact 231, 2006 138. Wang L, Weller CL. Recent advances in extraction of nutraceuticals from plants. Trends in Food Science Technology 2006; 17: 300–312 139. Mohamed RS, Mansoori GA. The Use of Supercritical Fluid Extraction Technology İn Food Processing. Food Technology Magazine 2002 140. Kayan B. Taxus Baccata L’nin Farklı Ekstraksiyon Yöntemleri İle Ekstraksiyonu ve Ekstraksiyon Verimlerinin Karşılaştırılması, Doktora Tezi, Mersin Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mersin, 2009: 21-49 141. Şensoy ND. Adaçayı ( Salvia Officinalis ) Yapraklarından Süperkritik Karbondioksit Ekstraksiyonu ile Doğal Antioksidan Eldesi ve Tayini, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007: 30 142. Tavman Ş, Kumcuoğlu S, Akkaya Z. Bitkisel Ürünlerin Atıklarından Antioksidan Maddelerin Ultrason Destekli Ekstraksiyonu. Gıda 2009; 34(3): 175-182 143. Kılıç A. Uçucu Yağ Elde Etme Yöntemleri. Bartın Orman Fakültesi Der 2008; 10(13): 37-43 144. http://www.avantilipids.com/index.php?option=com_content&view=artic le&id=1690&Itemid=409 (şubat 2012) 145. European Pharmacopoeia 6.0, Volume 1, 2008: 137-139 146. Hacıoğlu S. Bazı Heracleum L.( Umbelliferae) Taksonlarında Uçucu Yağların Antimikrobiyal Aktivitelerinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Kırıkkale, 2006: 16-17 147. Özden S, Ertan R, Akı-Şener E. ve ark, Farmasötik Kimya Pratikleri 3-4, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, Ankara, 2004; 13 148. Malcolmson LJ, Przybylski R, Daun JK. Storage stability of milled flaxseed. J Am Oil Chem Soc 2000; 77: 235–238 108 149. Przybylski R. Daun JK. Additional data on the storage stability of milled flaxseed. J Am Oil Chem Soc 2001; 78: 105–106 150. Chen ZY, Ratnayake WMN, Cunnane SC. Oxidative stability of flaxseed lipids during baking. J Am Oil Chem Soc 1994; 71: 629–632 151. Ca¨mmerer B, Kroh LW. Shelf life of linseeds and peanuts in relation to roasting. Food Science and Technology 2009; 42: 545–549 152. Przybylski R. Flax Oil and High Linolenic Oils, In: Bailey's Industrial Oil and Fat Products, 2005; 281-301 153. Michotte D, Rogez H, Chirinos R, et al. Linseed oil stabilisation with pure natural phenolic compounds. Food chem 2011; 129(3): 1228-1231 154. Choo WS, Birch J, Dufour JP. Physicochemical and quality characteristics of cold-pressed flaxseed oils. Journal of Food Composition and Analysis 2007; 20(3-4): 202-211 155. Bozan B, Temelli F. Chemical composition and oxidative stability of flax, safflower and poppy seed and seed oils. Bioresource Technology 2008;99: 6354–6359 156. Tekgüler B. Radikal Göçü Tepkimelerinin (İnteresterifikasyon) Yağların Oksidatif Stabiliteleri Üzerine Etkileri, Doktora tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Samsun, 2005: 1-66 109 ÖZGEÇMİŞ Sümeyra Ayşe Keziban YILMAZ, 1989 yılında Kayseri’ de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Mehmet Ali Bakkaloğlu İlköğretim Okulu’nda, liseyi Sami Yangın Anadolu Lisesi’ nde tamamladıktan sonra 2007 yılında girdiği Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden 2012 yılında mezun oldu. İletişim Bilgileri E- mail: [email protected]