Mustafa Raşit BOYRAZ 21102604 KUR`AN GÖZLÜĞÜ TAKMAK

advertisement
Mustafa Raşit BOYRAZ
21102604
KUR’AN GÖZLÜĞÜ TAKMAK
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” (Ersoy 147)
der Mehmet Akif.
İlhamın kaynağına vurgu yapar ısrarla. Zira kaynak ilahi olmadığı takdirde pusulasını yitirmiş
gemi gibi her rüzgârda yön değiştirir, akıntıda sürüklenir kitleler. Nitekim tarih de aktüel de
buna işaret etmekte.
Dün “asrın davası” denilen, sütten çıkmış ak kaşık olduğuna iman edilen Ergenekon Terör
Örgütü davasında “ufak tefek” bazı haksızlıklar da yaşanmış olabileceğinin bugün aynı
kişilerce kabul edilebilmesi;
Dün “kahraman” ilan edilen Zekeriya Öz ve diğerlerinin bugün aynı kesimlerce vatan
hainliğiyle suçlanır hale gelmesi;
Gülen Hareketi’ne sempati duyan Müslüman milyonlardan örgüte bir tepki yükselebilmesi
için açıkça vatana ihanetten aşağısının kâfi gelmemesi;
Binlerce Müslümanın, bunca yıldır bunca yanlış ortadayken, sorgulamaksızın gözlerini
kapatıp Pensilvanya kaynaklı fetvalara iman edebilmesi:
Siyasal İslamcı kabul edilen bir yönetimin, henüz 28 Şubat ihaneti bile küllenmemişken, yıllar
boyu en kritik mevzileri Örgüt müntesiplerine hesapsızca teslim edip bugün onları
temizlemek için çırpınır halde olması;
Ya da dün İslam’a aykırılığı vurgulanan “demokrasinin” bugün aynı kişiler için uğruna
güzellemeler düzülen bir kutsal dava hâlini alabilmesi, birtakım sapmaların belirtisidir.
Parametreleri belirleyenin vahiy değil konjonktürel gelişmeler olduğunun göstergesidir.
Bunlar yalnızca birkaç güncel misal. Örnekleri sayfalarca çoğaltmak mümkün. Hepsinde
ortak nokta ise “çelişki”, “değer travması”, “ilahi kaynaktan uzaklaşma”.
Öyle bir dünya ki Müslümanları kuşatan, öylesine hızlı değişiyor ki olaylar ve fikirler; sırat-ı
müstakim üzere olmak neredeyse imkânsız. Güncelin ve aktüelin baskısı altında kutsal
değerler, değişmez gerçekler sinsi bir dezenformasyona tabi. “Salih Müslüman” lar içinse
kendini inkâr işten bile değil.
Çoğu zaman medya bazen politika eliyle manipüle edilen milyonlar tezatlar yumağının içinde
boğulurken aslında kendileriyle mi yoksa dinleriyle mi çelişkiye düştüklerini dahi fark
edemiyor.
George Orwell’ın 1984’ündeki gibi dünün iyisi bugünün kötüsü oluveriyor birden.
Rehberini ve de yolunu kaybeden çağdaş Müslüman bazen realizme dayıyor sırtını bazen
hümanizme çoğu zaman liberalizme veya demokratlığa. Yeni bir soluk getirmek, kaynağını
itikattan alan devrimci bir ruh üflemek, kendi düşünce dünyasını sistematize etmek yerine hâli
hazırda toplumsal kabul gören fikirlere asalak olmanın konforunu tatmış çünkü bir kere. Hâlâ
Seyyid Kutup, Muhammed İkbal, Şeriati, Mevdudi, Afgani gibi birkaç isimden ötesi değil
çağdaş İslam düşünürleri. Hâl böyleyken hedefi ıskalamak, savrulmak da kaçınılmaz hale
geliyor.
Vahiy değil, suni gündemler belirliyor algıları. Atasoy Müftüoğlu’nun deyimiyle “zamanın
sınavından geçebilen” (Müftüoğlu 1) yok, bir çizgi de yok. Yolunu kaybetmiş Bedevilerin
çizdiği daireler var yalnızca.
Akıntıya karşı kendi rotamızda yüzmek, rüzgâra karşı yürümek, çağa yepyeni bir seslenişte
bulunmak yerine; sırtımızı Kur’an’a dayayıp doğrularımızı inşa etmek, sistemimizi deklare
etmek yerine; kendimizi hep birilerine karşı ve birilerinden yana mevzilendirmek zorunda
hissediyoruz.
Meşruiyetimizi ve düşüncelerimizi bize dayatılan sistemlere, ideolojilere dayamaya mecbur
gibi davranıyoruz.
Şu halde piyon olmak İslam âlemi için değişmez bir kader…
Şu halde, sık sık toplu katliamları kınayan tweetler atmak, birkaç gün eylem yaptıktan sonra
her şeyi unutup bir dahaki katliam haberini beklemeye koyulmak biz Müslümanlar için
değişmez bir kader…
Gözlerimiz bozuk bizim. Net göremiyoruz dünyayı, olguları, olayları. Kimi zaman bir şişe
dibinden bakarak kimi zaman merceği ters tutarak görüşümüzü düzelttiğimiz zannına
kapılıyoruz.
Peki, nedir bu derdin devası?
İlaç, bir gözlük takmaktır.
Lâkin ezeli ve ebedi bir düsturun gözlüğünü takmaktır.
Bu öyle bir düstur olmalı ki kıyamete kadar değişmemeli, doğruluğu zamandan ve mekândan
münezzeh olmalı, asla kendiyle çelişmemeli.
Her Müslüman evleviyetle birer Kur’an gözlüğü edinmeli kendine ve bu gözlüğü bir daha hiç
çıkarmamak üzere takmalı.
İran İslam devriminin “La Şarkiyye la Garbiyye İslamiyye İslamiyye!” sloganı vardır.
Sloganları “karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığı” (Meriç 136)
olarak niteleyen Cemil Meriç’e genel anlamda katılmakla birlikte, bu sloganın bir istisna
teşkil ettiğini düşünmüşümdür hep. Burada dünya sahnesinde reaksiyoner olmamak, kendi
doğrusunu bir bütün olarak ortaya koyup onun uğrunda mücadele etmek gerekliliğinin
vurgusu yatar, bir Kur’an gözlüğü takmanın ince mesajı yatar.
Zira bu Kur’an gözlüğü öyle bir gözlüktür ki tüm dünyayı ve olayları Kur’an’ın merceğinde
kırarak gösterir,
Öyle bir gözlüktür ki hayatın her yönünde Yaradan’ı hatırlatır,
Öyle bir gözlüktür ki cümle âlem beyaza siyah dese o yine de beyaz gösterir,
Öyle bir gözlüktür ki en zifiri karanlıkta bile hiç yalpalamadan yolumuzu buldurur,
Öyle bir gözlüktür ki her durumda, “Ey iman edenler, iman ediniz!” (Nisa 136) hükmünü
hatırlatır,
Necip Fazıl’ın gençliğe hitabında bahsettiği “ak sütün içindeki ak kılı” da ancak bu gözlük
fark ettirir.
Eğer bizler,
Oyuna getirilen değil, oyun kuran;
Gündemi belirlenen değil, gündemi belirleyen;
Reaksiyoner değil aksiyoner;
Nesne değil özne;
Sürü değil çoban;
Yön değiştiren değil yön veren olmak istiyorsak –ki buna mecburuz- tek çaremiz bir an evvel
bu gözlüğü takmaktır.
Tek çıkış yolumuz, evrene her daim Kur’an gözlüğünün çerçevesinden bakmak, güncel
gelişmeleri de bu gözlüğün arkasından yorumlamaktır. Tek çözümümüz, iç siyasetten dış
politikaya, hukuktan insan haklarına, ekonomiden eğitime kadar hayatın her cephesine bu
mucizevi gözlükle yaklaşmaktır.
Öyleyse “kurtuluşa ermek” için, “iman etmek” için, O’na (s.a.v.) layık bir ümmet olmak için
takalım Kur’an gözlüklerimizi.
Ölmüşçesine içinde boğulduğumuz derin, karanlık uykudan uyanıp vahyin penceresini
gölgeleyen perdeleri açalım ve ışık dolsun, huzur dolsun hanemize.
Kaynakça
Ersoy, Mehmet Akif. Safahat. 12. Baskı. İstanbul: İnkılap Yayınevi, 2011.
Meriç, Cemil. Bu Ülke. 6. Baskı. İstanbul: İmge Yayınevi, 2009.
Müftüoğlu, Atasoy. Zamanın Sınavından Geçmek. 4. Baskı. İstanbul: Çıra, 2010.
Download