avrupa ġnsan hakları mahkemesġ

advertisement
AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
BALTA VE DEMİR / TÜRKİYE DAVASI
(Başvuru No. 48628/12)
KARAR
STRAZBURG
23 Haziran 2015
İşbu karar, Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde
kesinleşecek olup,
bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir.
© T.C. Adalet Bakanlığı, 2015. Bu gayriresmi çeviri, Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve DıĢ ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü,
Ġnsan Hakları Daire BaĢkanlığı tarafından yapılmıĢ olup, Mahkeme’yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak
belirtilmiĢ olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koĢulu ile Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve DıĢ
ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü, Ġnsan Hakları Daire BaĢkanlığına atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
2
Balta ve Demir / Türkiye davasında,
Başkan,
András Sajó,
Yargıçlar,
IĢıl KarakaĢ,
Nebojša Vučinić,
Helen Keller,
Paul Lemmens,
Robert Spano,
Jon Fridrik Kjølbro,
ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü, Stanley Naismith’in katılımıyla Daire
olarak toplanan Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi (Ġkinci Bölüm), 2 Haziran
2015 tarihinde gerçekleĢtirdiği kapalı oturumdaki müzakereler sonucunda
anılan tarihte aĢağıdaki kararı vermiĢtir:
USUL
1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan (48628/12 No.’lu) davanın
temelinde, iki Türk vatandaĢının - Ahmet Balta ve Ahmet GökĢen Demir
(“baĢvuranlar”) - 19 Haziran 2012 tarihinde Ġnsan Hakları ve Temel
Özgürlüklerin Korunması’na ĠliĢkin SözleĢme’nin (“SözleĢme”) 34.
maddesi uyarınca yapmıĢ olduğu baĢvuru bulunmaktadır.
2. BaĢvuranlar, Ġstanbul Barosu’na bağlı Avukat Y. Ġmrek tarafından
temsil edilmiĢlerdir. Türk Hükümeti (“Hükümet”) ise kendi görevlisi
tarafından temsil edilmiĢtir.
3. BaĢvuranlar,
özellikle
ulusal
mahkûmiyetlerine dayanak göstermek için
mahkemeler
tarafından
gizli tanığın ifadesinin
kullanılmasının, haklarında açılan davanın hakkaniyete uygunluğuna zarar
verdiğini iddia etmektedirler.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
3
4. SözleĢme’nin 6. ve 10. maddeleri bağlamındaki Ģikâyetler, 11
Temmuz 2013 tarihinde Hükümet’e tebliğ edilmiĢtir ve baĢvurunun kalan
kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmiĢtir.
OLAYLAR
I. DAVANIN KOġULLARI
5. BaĢvuranlar, sırasıyla 1974 ve 1991 doğumlu olup Tunceli’de ikamet
etmektedirler.
6. Dosyadan anlaĢıldığı
üzere, Gömlek (Fransızca’daki
karĢılığı
“chemise”) takma isimli gizli tanık, 5 Haziran 2009 tarihinde, PKK yasadıĢı
örgütünün faaliyetleri konusunda yürütülen ceza soruĢturması çerçevesinde
savcılık tarafından dinlenmiĢtir. Gizli tanık, baĢvuranları suçlanan örgütün
üyeleri olarak nitelendirmiĢtir.
7. PKK’nın
gençlik
kolu
(YDG-H)
bünyesinde
faaliyetler
yürüttüklerinden Ģüphelenilen baĢvuranlar, 22 Haziran 2009 tarihinde,
Tunceli Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memurları tarafından
yakalanarak gözaltına alınmıĢtır.
8. Savcılık, 25 Haziran 2009 tarihinde, baĢvuranları PKK ile bağlantıları
hakkında sorgulamıĢtır. Ġfadelerinin alındığı sırada, ilgililer, gizli tanığın
beyanlarını
ve
kendileri
hakkında
yaptığı
nitelendirmeyi
kabul
etmemiĢlerdir. BaĢvuran Ahmet GökĢen Demir’in avukatı, gizli tanığın
verdiği beyanlarda kendisine yönelik herhangi bir tehdit ya da Ģiddetten
bahsetmediğini belirterek, bu tanığın kimliğinin tespit edilmesini talep
etmiĢtir.
9. Aynı gün, baĢvuran Ahmet Balta, Malatya Ağır Ceza Mahkemesi
Hâkimi huzuruna çıkarılmıĢ ve hâkim, ilgilinin serbest bırakılmasına karar
vermiĢtir. Ġfadesinin alınması sırasında, hâkim, gizli tanığın ifadesini
okumuĢ ve baĢvuran bu ifadeyi reddetmiĢtir. Ahmet GökĢen Demir de aynı
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
4
gün serbest bırakılmıĢtır. A. G. Demir’in ifade tutanağı dosyada yer
almamaktadır.
10. Ġlgililer, belirtilmeyen bir tarihte, diğer on dört kiĢiyle birlikte,
PKK’ya mensup olma suçuyla itham edilmiĢlerdir. Dava, Malatya Ağır
Ceza Mahkemesi’nde görülmeye baĢlanmıĢtır.
11. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi, 16 Eylül 2009 tarihinde, gizli
tanığın ifadelerini istinabe yoluyla almıĢtır. Ġfade tutanağında, “Gömlek”in,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 38. maddesi ve 5276 sayılı Tanık
Koruma Kanunu uyarınca kapalı duruĢma sırasında dinlendiği ve ifade
almaya baĢlamadan önce, hâkimin, gizli tanığın kimliği hakkında bilgi
edindiği belirtilmektedir.
Tutanağa göre, tanık, 21 Mayıs 2009 tarihinde Tunceli’ye vardığını ve
DTP (Demokratik Toplum Partisi) binasına geldiğini belirtmiĢtir. Harun
isimli bir kiĢi ve YDG-H’nin yerel yetkilisi, burada kendisine destek
olmuĢlardır. Tanık, gündüzlerini DTP binasında beyin yıkamaya yönelik bir
programa katılarak geçirmiĢ ve geceleri ise Harun tarafından bir üniversite
konutunda barındırılmıĢtır. Tanık, yerel yetkiliye, PKK saflarına katılmak
istediğini dile getirmiĢtir. Yerel yetkili, böylelikle, tanığın talebine olumlu
yönde cevap vermeden önce tanığın ailesi hakkında araĢtırmalar yapmıĢtır.
Yerel yetkili, tanığın Bingöl’e evine dönmesini ve kendisinden telefon
beklemesini istemiĢtir. Tanık, 30 Mayıs 2009 tarihinde evine dönmüĢ ve
ardından, 5 Haziran tarihinde, telefon ile aranarak, Tunceli’de PKK
saflarına katılmaya davet edilmiĢtir. Bu arada tanık bu niyetinden
vazgeçerek, kendi lisesinde görev yapan polis memuruna olayları
anlatmıĢtır. Polis memuru, tanığı Terörle Mücadele ġube Müdürlüğü’ne
götürmüĢtür.
Yine tutanağa göre, “Gömlek”, burada, esasen yeni üyeleri bir yönetim
altında birleĢtirmek ve örgütün propagandasını yapmakla görevli olan,
YDG-H tarafından yürütülen farklı faaliyetler hakkında bilgiler vermiĢtir.
Tanık, aynı zamanda, YDG-H’nin Bingöl’deki faaliyetleri hakkında
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
5
açıklamalarda bulunmuĢ ve Savcılık tarafından 5 Haziran 2009 tarihinde
alınan beyanlarının gerçekliğini doğrulayarak ifadesini tamamlamıĢ ve
fotoğrafları ifade metnine eklenen kiĢileri tanıdığını kabul etmiĢtir.
12. E. B. isimli kiĢi, 18 ġubat 2010 tarihinde, Malatya Ağır Ceza
Mahkemesi’ne gönderilecek olan yazıyı Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi’ne
göndermiĢtir. Bu yazıda, E. B., kendisinin gizli tanık, “Gömlek” olduğunu
ve aynı gün yapılan duruĢma sırasında dinlenebilmesi için Malatya
Adliyesi’ne geldiğini, ancak hakim huzuruna çıkmaya davet edilmediğini
ileri sürmüĢtür. E. B., ifade tutanağını polisin tehditleri ve baskıları altında
imzaladığını iddia ederek, Bingöl Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadeleri
geri çekmiĢtir. E. B., aynı zamanda, polis tarafından, tanımadığı kiĢileri
YDG-H üyesi olarak nitelendirmeye zorlandığını ileri sürerek, Emniyet
Müdürlüğü’nde kendisine fotoğrafların gösterilmesi üzerine yaptığı
teĢhisleri de kabul etmemiĢtir. E. B., ifadelerini geri çekmek istediğini,
ancak polisin kendisini tutuklatmakla tehdit ettiğini belirtmiĢtir. E. B., son
olarak, kimliğinin gizli tutulmasını talep etmediğini eklemiĢtir.
13. BaĢvuranlar, 20 Ekim 2010 tarihinde, savunma dilekçelerini
sunarak, kendilerine yöneltilen suçlamalara itiraz etmiĢler ve gizli tanığın
dinlenme Ģeklinden Ģikâyet etmiĢlerdir. BaĢvuranlar, soruĢturma aĢamasında
bu tanığın dinlenmesinin iç hukuka aykırı olduğunu, hangi adli merciin gizli
tanığın dinlenmesine karar verdiğini bilmediklerini ve tanığın kimliğinin
gizli tutulmasını gerektiren nedenlerden haberdar edilmediklerini ileri
sürmüĢlerdir. BaĢvuranlar ayrıca, gizli tanığın ifadelerinin, yargılamayı
yürüten ceza mahkemesi tarafından alınmadığı gerekçesiyle aleyhte bir delil
olarak kabul edilemeyeceğini iddia etmiĢlerdir. BaĢvuranlar, üstelik tanığın
hem soruĢturma hem de duruĢma sırasında avukatlarının yokluğunda
dinlendiğini ve kendilerinin bu tanığa sorular sorma imkânından mahrum
bırakıldıklarını belirtmiĢlerdir. BaĢvuranların bakıĢ açılarına göre, bu durum
SözleĢme’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının d) bendini ihlal etmiĢtir. Dahası,
gizli tanığın beyanları, aleyhte yegâne delil teĢkil etmiĢ ve bu sebeple,
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
6
tanığın
duruĢma
sırasında
zorunlu
olarak
dinlenmesi
gerekmiĢtir.
BaĢvuranlar yine, gizli tanığın kimliğinin bir suç ortağı tarafından tespit
edildiğini iddia ederek, tanığın Ağır Ceza Mahkemesi’ne, duruĢmada
dinlenmek istediğini belirten bir yazı gönderdiğini eklemiĢlerdir. Son
olarak, baĢvuranlar, diğer delil unsurlarının, özellikle video kayıtlarının,
Ağır Ceza Mahkemesi’nce ele alınmadığını iddia etmiĢlerdir.
14. Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Ekim 2009 tarihli duruĢma sırasında,
sanıkların savunmalarını dinlemiĢtir. BaĢvuranlar, gizli tanığın ifadelerine
itiraz etmiĢlerdir.
15. Ağır Ceza Mahkemesi, 21 Ekim 2010 tarihinde, baĢvuranları, Ceza
Kanunu’nun 314. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yasadıĢı örgüte mensup
olma suçundan altı yıl üç ay hapis cezasına mahkûm etmiĢtir.
16. BaĢvuran Ahmet GökĢen Demir hakkında, mahkeme, ilgilinin teknik
araçlarla izlenmesi sonucunda Ģunları tespit etmiĢtir:
-
Ġlgili, 18 Nisan 2009 tarihinde bir gösteriye katılmıĢ ve bu gösteri
sırasında PKK ve Abdullah Öcalan lehine sloganlar atmıĢtır;
-
Ġlgili, 28 Nisan 2009 tarihinde, saat 15.30 ve 17.30 arasında DTP
binasında yapılan YDG-H’nin toplantısına katılmıĢtır; saat 15.30’da DTP
binasına girerken ve saat 17.30’da binadan çıkarken görülmüĢtür;
-
Ġlgili, 30 Nisan 2009 tarihinde, 1 Mayıs tarihinde gösteri yapmaya
davet eden broĢürler dağıtmıĢtır; aynı gün, diğer suç ortaklarıyla birlikte
saat 15.30’da DTP binasına girerken ve saat 17.15’te binadan çıkarken
görülmüĢtür;
-
Ġlgili, 1 Mayıs 2009 tarihinde bir gösteriye katılmıĢtır.
Mahkeme ayrıca, gizli tanığın ifadelerine göre, baĢvuranın Tunceli’de
YDG-H örgütü üyesi olduğunu ve görüĢmelere katıldığını;
Son olarak, ilgilinin evinde yapılan arama sırasında, kendi bilgisayarında
yasadıĢı örgütle ilgili resimlerin bulunduğunu saptamıĢtır.
17. BaĢvuran Ahmet Balta hakkında ise Ağır Ceza Mahkemesi, ilgilinin
teknik araçlarla izlenmesi sonucunda Ģunları tespit etmiĢtir:
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
7
- Ġlgili, KCK’ye (PKK’nın bir kolu) üye olmaları nedeniyle yakalanan
kiĢilerin serbest bırakılması için düzenlenen açlık grevine, KCK’nın talimatı
üzerine 14 Nisan 2009 tarihinde katılmıĢtır;
- Ġlgili, 11 Mayıs 2009 tarihinde, güvenlik güçleri tarafından öldürülen
bir PKK üyesinin cenaze törenine katılmıĢtır;
- 11 ve 12 Mayıs 2009 tarihlerinde açlık grevine katılmıĢ ve burada bu
vesileyle PKK’nın fıratnews internet sitesinde yayımladığı talimatlara
uyarak, PKK ve Abdullah Öcalan lehine sloganlar atmıĢtır;
Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca, gizli tanığın beyanlarına göre, baĢvuranın
Tunceli’de YDG-H örgütü üyesi olduğunu ve toplantılara katıldığını;
Son olarak, ilgilinin evinde yapılan arama sırasında, kendi bilgisayarında
yasadıĢı örgütle ilgili yazı ve resimlerin bulunduğunu tespit etmiĢtir;
18. BaĢvuranlara atfedilen eylemlerin çeĢitliliği, devamlılığı ve niteliğini
dikkate alarak, Ağır Ceza Mahkemesi, baĢvuranlar ile yasadıĢı örgüt
arasında organik bir bağ bulunduğu ve baĢvuranların eylemlerinin, basit bir
sempatizan eylemlerinin ötesine geçerek, bu örgütün üyeleri olarak kabul
edilmelerini sağlayacak eĢiğe ulaĢtığı kanaatine varmıĢtır.
19. Gizli tanığın dinlenme talebine iliĢkin olarak, mahkeme Ģunları
kaydetmiĢtir:
“Gizli tanığın, duruĢma salonunun dıĢında hazır bulunması nedeniyle,
önümüzde yeniden dinlenmesinin, hazırlanan sorulara cevap vermesinin ve
yüzleĢtirme yapılmasının yargılama sırasında talep edilmesine rağmen, bu
tanığın yargılama usulüne iliĢkin kurallara uygun olarak Bingöl Ağır Ceza
Mahkemesi
tarafından
dinlendiği,
gizli
tanığın
kimliğinin
ifĢa
edilemeyeceği, bu tanığın soruĢturma aĢamasında verdiği ifadeler ile
mahkeme tarafından istinabe suretiyle elde edilen ifadeler arasında herhangi
bir çeliĢkinin bulunmadığı, gizli tanığa sorulması istenen soruların
cevaplarının tanığın ifadelerinde yer aldığı, soruların ilgilinin beyanlarından
hareketle hazırlandığı, beyanların sorulara dönüĢtürüldüğü ve (...) tanığın
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
8
yeniden dinlenmesi ile dosyaya yeni bir unsurun sunulamayacağı
gerekçesiyle, bu yöndeki taleplerin reddedilmesine karar verilmiĢtir.”
20. BaĢvuranların suç ortaklarından biri olan Ç. D. hakkında, Ağır Ceza
Mahkemesi, aleyhte yegâne delil teĢkil eden, gizli tanığın ifadelerinin, diğer
unsurlarla desteklenmemesi sebebiyle, tek baĢına, bir delil olarak kabul
edilemeyeceğini belirtmiĢtir. Söz konusu suç ortağının bilgisayarında
bulunan PKK ile ilgili yazı ve fotoğraflara iliĢkin olarak, mahkeme, bu
belgelerin
propaganda
amacıyla
yayımlanmasının
kanıtlanmadığını
kaydetmiĢtir. Ayrıca mahkemeye göre, yalnızca söz konusu suç ortağının
bilgisayarında bu tür belgelerin bulunması, ilgilinin yasadıĢı örgüt üyesi
olduğu anlamına gelmemekteydi.
21. BaĢvuranlar, 10 Aralık 2010 tarihinde temyize baĢvurmuĢlardır.
22. 7 Aralık 2011 tarihli kararla, Yargıtay, ilk derece mahkemesi
kararını onamıĢtır. Bu kararın bir sureti, 30 Ocak 2012 tarihinde, Ağır Ceza
Mahkemesi’nin kaleminde bulunan dava dosyasına eklenmiĢtir.
II. ĠLGĠLĠ ĠÇ HUKUK
23. YasadıĢı
örgüte
mensup
olma
suçunu
cezalandıran,
Ceza
Kanunu’nun 314. maddesinin somut olaya iliĢkin kısımları aĢağıdaki
gibidir:
“1. Bu kısmın dördüncü ve beĢinci bölümlerinde yer alan suçları iĢlemek amacıyla,
silahlı örgüt kuran veya yöneten kiĢi, on yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
2. Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beĢ yıldan on yıla kadar hapis cezası
verilir. (…) ”
24. Tanığa sorulacak sorular ve tanığın korunmasına iliĢkin, Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 58. maddesinin somut olayla ilgili kısmı
aĢağıdaki gibi ifade edilmektedir:
“(…)
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
9
(2) Tanık olarak dinlenecek kiĢilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya
yakınları açısından ağır bir tehlike oluĢturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli
önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile
öğrenmiĢ olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait
kiĢisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.
(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teĢkil edecek ve
bu tehlike baĢka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından
tehlike oluĢturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı
dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma
hakkı saklıdır.
(…)
(5) Ġkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak [yasadıĢı] bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.”
25. 27 Aralık 2007 tarihli ve 5276 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 5.
maddesi, özellikle CMK’nın 58. maddesinde belirtilen koruma tedbirlerine
baĢvurma imkânını öngörmektedir. 5276 sayılı Kanun’un 1. maddesine
göre, ağır ve ciddi bir tehlikeye maruz kalan tanıklar koruma tedbirlerinden
yararlanabilmektedirler. Bu kanunun uygulama alanı, 3. maddesinde
belirtildiği üzere, on yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile suç
iĢlemek amacıyla örgüt kurma ve terör örgütünün faaliyetleri çerçevesinde
iĢlenen suçlarla sınırlıdır.
26. Son olarak, CMK’nın 311. maddesinin 1. fıkrasının f) bendinde,
Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi tarafından hakkaniyete uygun olmadığına
karar verilen, iç hukuktaki bir davanın yeniden görülmesinin, Mahkeme
kararının kesinleĢtiği tarihten itibaren bir yıl içinde talep edilebileceği
belirtilmektedir.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
10
HUKUKĠ DEĞERLENDĠRME
I. SÖZLEġME’NĠN 6. MADDESĠNĠN 3. FIKRASININ D) BENDĠ ĠLE
BĠRLĠKTE 6. MADDENĠN 1. FIKRASININ ĠHLAL EDĠLDĠĞĠ
ĠDDĠASI HAKKINDA
27. BaĢvuranlar, SözleĢme’nin 6. maddesini ileri sürerek, adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler. BaĢvuranlar,
yargılamanın hiçbir aĢamasında, kendi bakıĢ açılarına göre, ifadeleri
mahkûmiyetlerine dayanak oluĢturan gizli tanığı sorgulama ya da
sorgulatma imkânına sahip olmamalarından Ģikâyet etmektedirler.
28. Mahkeme, SözleĢme’nin 6. maddesinin 3. fıkrasına iliĢkin
gerekliliklerin, bu hükmün 1. fıkrası ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının özel
yönlerini oluĢturduğunu hatırlatmaktadır.
Mahkeme, dolayısıyla baĢvuranlar tarafından ileri sürülen Ģikâyetleri
SözleĢme’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının d) bendi ile birlikte aynı maddenin
1.
fıkrası
açısından
inceleyecektir
(bk.
diğer
kararlar
arasında,
Doorson/Hollanda, 26 Mart 1996, § 66, Karar ve Hükümler Derlemesi
1996-II):
“1. Herkes davasının, (…) cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası
konusunda karar verecek olan (…) bir mahkeme tarafından, (…) hakkaniyete uygun
olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. (…)”
(…)
3. Bir suç ile itham edilen herkes aĢağıdaki asgari haklara sahiptir:
(…)
d) Ġddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia
tanıklarıyla aynı koĢullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını
istemek;
(…)”
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
11
29. Bu Ģikâyetin SözleĢme’nin 35. maddesinin 3. fıkrasının a) bendi
anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ve baĢka herhangi bir
kabul edilemezlik gerekçesinin bulunmadığını tespit ederek, Mahkeme, söz
konusu Ģikâyetin kabul edilebilir olduğuna karar vermektedir.
A. Tarafların iddiaları
30. BaĢvuranlar, öncelikle dava dosyasında, tanığın kimliğinin gizli
tutulmasını haklı gösteren herhangi bir kararın bulunmadığını ileri
sürmektedirler. BaĢvuranlar, suç ortaklarından birinin, ifadesi alındığı
sırada, gizli tanığı tanıdığını bildirdiğini ve gizli tanığın bizzat, Malatya
Ağır Ceza Mahkemesi’ne, kimliğini ortaya çıkardığı bir yazı gönderdiğini
belirtmektedirler. Dolayısıyla, baĢvuranlar, Ağır Ceza Mahkemesi’nin
tanığın gizliliğinin korunması ve kamuya açık bir duruĢmada dinlenmemesi
yönündeki kararının, tanığın korumasını değil, savunma tarafının haklarının
kısıtlanmasını amaçladığı kanaatindedirler.
31. BaĢvuranlar, Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdikleri yazıda, gizli
tanığın hazırlık soruĢturması aĢamasında verdiği ifadesini kabul etmediğini
eklemektedirler. BaĢvuranlar, Ağır Ceza Mahkemesi’nin, yazının aslını ve
yazıda yer alan iddiaları teyit etmesi gerektiği kanısındadırlar. BaĢvuranlar
dahası, Ağır Ceza Mahkemesi’ni, gizli tanığın duruĢma salonunun
yakınındaki bir binada bulunmasına rağmen, ilgiliyi dinlemeyi reddetmekle
suçlamaktadırlar. BaĢvuranlar, bu bağlamda, tanıkla yüzleĢtirilmelerine ve
silahların
eĢitliğine
iliĢkin
haklarının
ihlal
edilmesinden
Ģikâyetçi
olmaktadırlar.
32. BaĢvuranlar, diğer yandan, kendilerine atfedilen bütün fiillerin, ifade
özgürlüğü ve gösteri yapma özgürlüğü hakları kapsamına girdiğini ve
yasadıĢı örgütle olan bağa iliĢkin yegâne delilin gizli tanığın ifadeleri
olduğunu ileri sürmektedirler. BaĢvuranlar, aleyhteki yegâne delilin bir
tanık ifadesi olması halinde, bu tanığın duruĢma sırasında zorunlu olarak
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
12
dinlenmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bu yükümlülüğe uyulmaması,
savunma tarafının haklarını kısıtlayabilmektedir.
33. Hükümet öncelikle, gizli tanığın, ülke çapında Ģiddet eylemlerini
yürüten bir örgüt olan PKK’ya üye olduklarından Ģüphelenilen kiĢiler
aleyhine ifade verdiğini ve dolayısıyla tanığın kimliğinin ifĢa edilmesinin
ağır bir tehlike oluĢturduğunu belirtmektedir.
34. Hükümet ardından, gizli tanığın ifadelerinin, aleyhte yegâne delil ya
da ilgililerin mahkûmiyetlerinde belirleyici olan aleyhte delil teĢkil
etmediğini ileri sürmektedir. Hükümet’e göre, yerel mahkemeler, teknik
izleme araçlarıyla elde edilen delillerin yanı sıra, gizli tanığın beyanlarına
da dayanmıĢlardır.
35. Son olarak, Hükümet, tanığın ifadelerinin Malatya Ağır Ceza
Mahkemesi’ndeki duruĢma sırasında baĢvuranlara okunduğunu ve ilgililerin
böylelikle bu ifadeler hakkında yorum yapma imkânına sahip olduklarını
iddia etmektedir.
B. Mahkeme’nin değerlendirmesi
36. Mahkeme, SözleĢme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası bağlamındaki bir
Ģikâyeti incelerken, esasen ceza davasının, bir bütün olarak hakkaniyete
uygun
bir
nitelik
taĢıyıp
taĢımadığını
belirlemesi
gerektiğini
hatırlatmaktadır. Bu karara varırken, Mahkeme, davayı bir bütün olarak göz
önüne almakta ve yalnızca savunma tarafının haklarına değil, aynı zamanda
kamunun ve suçun failleri gerektiği gibi yargılanıncaya kadar mağdurların
menfaatlerine ve gerektiğinde, tanıkların haklarına saygı gösterilip
gösterilmediğini denetlemektedir. Mahkeme, aynı zamanda bu bağlamda,
delillerin kabul edilebilirliğinin, ulusal hukuk ve ulusal mahkemelerin görev
alanına giren bir konu olduğunu ve tek görevinin, davanın hakkaniyete
uygun olarak görülüp görülmediğini belirlemekten ibaret olduğunu
hatırlatmaktadır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], No.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
13
26766/05 ve 22228/06, § 118, AĠHM 2011, burada yer alan atıflarla
birlikte).
37. Mahkeme ayrıca, SözleĢme’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının d)
bendinin, sanığın suçlu bulunmasından önce, çekiĢmeli bir duruĢma
yapılması amacıyla aleyhteki bütün unsurların, prensip olarak, kamuya açık
bir duruĢmada ve sanığın önünde sunulması gerektiği ilkesine dayandığını
hatırlatmaktadır. Bu ilke istisnasız iĢlemeyecektir; ancak bu istisnalar
yalnızca savunma tarafının haklarının saklı tutulması kaydıyla kabul
edilebilecektir; genel kural olarak, savunma tarafının hakları, sanığa aleyhte
tanık ifadelerine itiraz etmek ve bu tanıkları hem ifadelerinin alınması
sırasında hem de daha sonraki aĢamada sorgulamak için uygun ve yeterli bir
olanak verilmesini gerektirmektedir (Yukarıda anılan, Al-Khawaja ve
Tahery, § 118; yine bk. Solakov/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti,
No. 47023/99, § 57, AĠHM 2001-X).
38. Mahkeme, (yukarıda anılan) Al-Khawaja ve Tahery kararında,
duruĢmada hazır bulunmayan tanığın ifadesi ile ilgili olarak yargılamanın
hakkaniyete uygun olup olmadığı sorununun ortaya çıktığı davalarda
uygulanması gereken kriterleri belirtmiĢtir. Mahkeme, bu tür bir Ģikâyetin
üç noktada incelenmesi gerektiği kanısına varmıĢtır (Yukarıda anılan, AlKhawaja ve Tahery, §§ 146-147, yine bk. Tseber/Çek Cumhuriyeti, No.
46203/08, § 45, 22 Kasım 2012, ve Prăjină/Romanya, No. 5592/05, § 43, 7
Ocak 2014, ve gizli tanığın ifadelerine iliĢkin örnekler için bk. diğer kararlar
arasında, Ellis ve Simms ve Martin/Birleşik Krallık (kabul edilebilirlik
hakkında karar), No. 46099/06 ve 46699/06, 10 Nisan 2012, ve
Pesukic/İsviçre, No. 25088/07, §§ 43-53, 6 Aralık 2012).
39. Her Ģeyden önce, Mahkeme, savunma tarafının bir iddia tanığını
sorgulama veya sorgulatma imkânına sahip olmamasının, makul bir
gerekçeyle haklı gösterilip gösterilmediğini teyit etmelidir. Ardından,
tanığın sorgulanmaması makul bir gerekçeyle haklı gösterildiğinde,
Mahkeme, duruĢmada hazır bulunmayan tanıkların ifadelerinin aleyhte
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
14
yegâne delil ya da belirleyici delil teĢkil edip etmediğini araĢtırmalıdır. Son
olarak, savunma tarafının sorgulama imkânı bulamadığı bir tanığın aleyhte
yegâne unsur ya da belirleyici unsur teĢkil eden ifadesinin delil olarak kabul
edilmesi, kendiliğinden SözleĢme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasını ihlal
etmemektedir: bu tür bir delilin güvenilirliğine iliĢkin doğru ve hakkaniyete
uygun bir değerlendirme yapabilmek için söz konusu delilin kabul
edilmesine bağlı sakıncaları giderebilecek yeterli unsurların bulunması
halinde,
dava,
bir
bütün
olarak
hakkaniyete
uygun
olarak
değerlendirilebilmektedir.
40. Mahkeme dolayısıyla, mevcut davada bu üç Ģarta uyulup
uyulmadığını incelemelidir.
1. Başvuranların tanığı sorgulama ya da sorgulatma imkânlarının
bulunmaması makul bir gerekçe ile haklı gösterilmiş midir?
41. Somut olayda, Mahkeme, dosyada yer alan unsurların, hangi
koĢullarda tanığın kimliğinin gizli tutulmasına karar verildiği ya da bu
kararı alan merci hakkında kendisini bilgilendirmediğini ve Hükümet’in de
bu hususta daha fazla bilgi sunmadığını gözlemlemektedir.
42. Mahkeme, yargılama aĢamasında, gizli tanığın yargılamayı yürüten
ceza mahkemesi tarafından dinlenmediğini, ancak Bingöl Ağır Ceza
Mahkemesi Hâkimi tarafından istinabe yoluyla dinlendiğini kaydetmektedir
(yukarıda 11. paragraf). Bu hâkim, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58.
maddesinin 2, 3 ve 4. fıkraları ile 5276 sayılı Kanun uyarınca kapalı
duruĢma sırasında tanığı dinlemiĢtir.
43. Mahkeme ardından, CMK’nın 58. maddesinin 2. fıkrasına göre,
tanığın kimliğinin ifĢa edilmesinin, kendisi ve yakınları açısından ağır bir
tehlike oluĢturması durumunda, tanığın kimliğinin gizli tutulabileceğini
kaydetmektedir. Aynı Ģekilde, bu hükmün üçüncü fıkrasına göre, duruĢmada
hazır bulunan kiĢilerin huzurunda gizli tanığın dinlenmesinin, kendisi
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
15
açısından baĢka türlü önlenemeyecek nitelikte ağır bir tehlike oluĢturması
durumunda, hâkim duruĢmada hazır bulunma hakkına sahip olan kiĢilerin
yokluğunda tanığı dinlemeye karar verebilmektedir (yukarıda 24. paragraf).
Böylelikle, hem tanığın kimliğinin gizli tutulması hem de duruĢmada hazır
bulunma hakkına sahip olan kiĢilerin yokluğunda kamuya açık duruĢmada
tanığı dinleme imkânı, ağır bir tehlikenin varlığını gerektirmektedir. 5276
sayılı Kanun hakkında, Mahkeme, ağır ve ciddi bir tehlikenin var olması
halinde, bu tür tedbirlere baĢvurma imkânını öngörmektedir.
44. Mahkeme, (yukarıda anılan) Al-Khawaja et Tahery kararında,
Büyük Daire’nin, tanığın duyduğu korku sebebiyle duruĢmada hazır
bulunmaması hususunu incelediğini hatırlatmaktadır. Mahkeme, iki tür
korkunun öngörülebilir olduğunu belirtmiĢtir: Sanığın ya da sanık hesabına
çalıĢan kiĢilerin tehditlerine veya diğer hilelerine bağlı olarak duyulan korku
ve duruĢmada sorgulama olayının meydana getirebileceği sonuçlara dayalı
daha genel bir korku. Tanığın hissettiği korku, sanıktan ya da sanık hesabına
çalıĢan kiĢilerden kaynaklandığında, hâkimin sanığa ya da temsilcilerine,
tanığı çapraz sorguya tabi tutma imkânı vermeksizin ya da tanığı Ģahsen
huzuruna çıkmaya zorlamaksızın ve söz konusu ifadenin sanık aleyhine
yegâne ya da belirleyici delil teĢkil etme ihtimali olsa bile, duruĢma
sırasında tanığın ifadesinin okunmasına izin verdiği anlaĢılabilmektedir.
Bununla birlikte, tanığın duruĢmada hazır bulunmaktan muaf tutulması için
korkusunun doğrudan sanığın tehditlerinden kaynaklanması gerekli değildir.
Mahkeme’nin içtihadı, çoğu zaman, ifade verecek tanıkların duydukları
korkunun doğrudan sanığın ya da sanık hesabına çalıĢan kiĢilerin
tehditlerinden kaynaklanmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, tanık
tarafından duyulan her türlü kiĢisel korku, tanığı duruĢmada hazır
bulunmaktan muaf tutmak için yeterli değildir. Hâkim, öncelikle tanığın
hissettiği korkunun objektif gerekçelere dayanıp dayanmadığını ve ikinci
olarak, bu objektif gerekçelerin somut unsurlara dayanıp dayanmadığını
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
16
tespit etmek amacıyla uygun araĢtırmaları yürütmelidir (Yukarıda anılan,
Al-Khawaja ve Tahery, §§ 122-124).
45. Oysa somut olayda, 16 Eylül 2009 tarihli ifade tutanağından
anlaĢıldığı üzere, tanığın ifadelerini alan Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi
Hâkimi, tanığın gizliliğinin korunmasını haklı gösteren nedenleri ya da
diğer yandan, savunma makamının yokluğunda tanığı dinlemesinin
sebeplerini açıklamamıĢtır. Hâkim, herhangi bir açıklama sunmaksızın,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58. maddesinin 2. ve 4. fıkraları ve 5276
sayılı Kanun uyarınca tanığın kapalı duruĢma sırasında dinlendiğini
belirtmekle yetinmiĢtir. Dosyadan, bu hâkimin gizli tanığın objektif
gerekçelere dayalı bir korku yaĢayıp yaĢamadığını belirlemeye çalıĢmadığı
anlaĢılmaktadır. Bu bağlamda, Mahkeme, ifade tutanağı okunduğunda, gizli
tanığın herhangi bir tehditten bahsetmediğini ya da genel biçimde bir
korkusunu ya da misilleme endiĢesini dile getirmediğini kaydetmektedir.
46. Mahkeme akabinde, yargılamayı yürüten ceza mahkemesi, yani
Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’nin, kendisini tanığın gizliliğini korumaya
ve tanığı savunma tarafının huzurunda dinlememeye iten sebepleri de ileri
sürmediğini saptamaktadır. Yalnızca bazı kısımları taraflarca dosyaya
sunulan, Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararından anlaĢıldığı üzere,
savunma tarafının tanığın dinlenmesine iliĢkin talebini reddetmek amacıyla,
söz konusu mahkeme, baĢka herhangi bir açıklama sunmaksızın, gizli
tanığın kimliğinin ifĢa edilemeyeceğini ve tanığın ifadesinin, kendi bakıĢ
açısına göre yargılama usulüne uygun olarak istinabe yoluyla alındığını
belirtmekle yetinmiĢtir. Dosyadan, bu mahkemenin tanığın endiĢe duyup
duymadığını, Ģayet endiĢe duyuyorsa, bu endiĢelerin objektif gerekçelere
dayanıp dayanmadığını belirlemek amacıyla araĢtırmalar yürütmediği
anlaĢılmaktadır.
47. Hükümet,
gizli
tanığın,
terör
örgütü
üyesi
olduklarından
Ģüphelenilen kiĢiler aleyhine ifade vermesi sebebiyle, misillemeden
korkmak için haklı sebeplerinin bulunduğunu vurgulamaktadır. Mahkeme,
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
17
bu tür bir tehlikenin varlığını küçümsememektedir ve gizli tanığın
kimliğinin ifĢa edilmesinin, muhtemelen bu tür bir tehlike oluĢturabileceğini
düĢünmek tamamen yasaya uygundur. Bununla birlikte, bu durum, yerel
mahkemeleri, hangi sebeplerle, tanığın kimliğinin gizli tutulduğunu ve
tanığın
savunma
tarafının
huzurunda
dinlenmediğini
araĢtırma
yükümlülüğünden kurtaramayacaktır (bk. bu anlamda, Visser/Hollanda,
No. 26668/95, §§ 47-48, 14 ġubat 2002, ve Krasniki/Çek Cumhuriyeti,
No. 51277/99, §§ 80-83, 28 ġubat 2006). Dolayısıyla, somut olayda, yerel
mahkemelerin bu nedenleri araĢtırdıklarını ortaya koymamaları sebebiyle,
baĢvuranların tanığı sorgulama ya da sorgulatma imkânına sahip
olmamalarının
makul
bir
gerekçeyle
haklı
gösterildiği
kanaatine
varılamayacaktır.
48. Bu sonuca rağmen, Mahkeme, diğer kriterlerin incelenmesi gerektiği
kanısına varmaktadır (yukarıda 39. paragraf).
2. Başvuranların mahkûm edilmesinde gizli tanığın ifadesinin önemi ne
olmuştur?
49. Mahkeme, bu noktada, baĢvuranların suçlu olduğu sonucuna varılan
kararda gizli tanığın ifadesinin öneminin ne olduğunu belirlemeli ve
özellikle ihtilaf konusu ifadenin yegâne ya da belirleyici delil teĢkil edip
etmediğini araĢtırmalıdır. Al-Khawaja ve Tahery (yukarıda anılan, § 131)
kararında, Mahkeme, böylelikle “belirleyici delil” kavramına iliĢkin Ģunları
ifade etmiĢtir: “(…) “belirleyici” ifadesi, “ispatlayıcı” ifadesinden daha
güçlü bir anlam taĢımaktadır, yani delil bulunmaksızın, mahkûm edilme
ihtimalinin beraat etme olasılığından daha düĢük olmasının süreklilik arz
etmesi yeterli değildir. (…) Gerçekte, “belirleyici” kelimesi, dava hakkında
karar verilmesini sağlayacak derecede önemi bulunan bir delile iĢaret
ederek, dar bir anlamda kullanılmalıdır. ġayet duruĢmada hazır bulunmayan
bir tanığın ifadesi diğer unsurlarla desteklenirse, bu ifadenin belirleyici
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
18
niteliğine iliĢkin değerlendirme, söz konusu diğer unsurların ispat gücüne
bağlı olacaktır.”
50. Böylelikle, itiraz edilen delilin önemini değerlendirmek için,
mahkemeler tarafından incelenen delillerin tamamının dikkate alınması
yeterli değildir, mahkûmiyet kararının fiilen hangi delillere dayandırıldığını
ve
dolayısıyla
sanığın
mahkûm
edildiği
suçu
ve
sanığın
cezai
sorumluluğunu oluĢturan farklı unsurların neler olduğunu araĢtırmak
gerekmektedir (Yukarıda anılan, Tseber, §§ 54-55).
51. Somut olayda, Mahkeme, ulusal mahkemelerin baĢvuranları yasadıĢı
örgüte üye olma suçundan mahkûm etmek amacıyla pek çok delil unsurunu
göz
önünde
bulundurduklarını
tespit
etmektedir
(yukarıda
16-17.
paragraflar). Mahkeme, gizli tanığın ifadesinin, söz konusu mahkûmiyet
kararında aleyhte yegâne delil teĢkil etmediğini kaydetmektedir. Bu
bağlamda, Mahkeme, aleyhte olan tek delilin, gizli tanığın ifadesi olduğu ve
bu ifadenin destekleyici nitelikteki diğer delil unsurları bulunmadan
suçluluk tespitine varılmasını sağlayamayacağı gerekçesiyle, baĢvuranların
suç ortaklarından birinin beraatına karar verildiğini kaydetmektedir.
52. Böylelikle, gizli tanığın ifadesi, baĢvuranların mahkûmiyetlerinde
aleyhte yegâne delil teĢkil etmese bile, bununla birlikte, belirleyici bir delil
teĢkil etmektedir. Mahkeme, bu bağlamda, ilgililerin yasadıĢı örgüte
mensup olma suçundan mahkûm edildiklerini kaydetmektedir. Oysa
baĢvuranlar ile yasadıĢı örgüt arasındaki organik bağın varlığının, esasen
gizli tanığın ifadelerine dayandırıldığı tespit edilmektedir. BaĢvuranların
Tunceli’de YDG-H örgütü üyesi olduklarını bu tanık belirtmiĢtir. Diğer
delil unsurları ise, ilgililerin PKK’ya destek gösterileri dâhil olmak üzere,
bazı gösterilere katılmaları ve DTP binasına gidiĢ-geliĢleri ile ilgilidir.
Mahkeme’ye göre, polisin gözetimi çerçevesinde tespit edildiği Ģekliyle,
ilgililerin siyasi parti binasına gidiĢ-geliĢleri ya da PKK’ya destek
gösterilerine katılmaları, suçlanan örgüte mensup olduklarına dair
ispatlayıcı
deliller
teĢkil
etmemektedir.
Dolayısıyla,
Ağır
Ceza
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
19
Mahkemesi’nin diğer delil unsurlarına dayanmasına rağmen, bu delillerin
ispat gücünün düĢük olması sebebiyle, gizli tanığın ifadesinin, yasadıĢı
örgüte mensup oldukları gerekçesiyle baĢvuranların suçlu bulunmasında
belirleyici bir rol oynadığı inkâr edilememektedir.
53. Mahkeme dolayısıyla, yerel mercilerin, savunma tarafının maruz
kaldığı güçlükleri gidermek amacıyla yeterli tedbirleri kabul edip etmediğini
denetlemelidir.
3. Savunma tarafının maruz kaldığı güçlükleri gidermek amacıyla
yeterli usuli güvenceler bulunmakta mıydı?
54. DuruĢmada hazır bulunmayan tanığın ifadesi ile ilgili olarak
yargılamanın hakkaniyete uygun olup olmadığı sorununun ortaya çıktığı her
davada, tanığın ifadesinin kabul edilmesiyle savunma makamının maruz
kalacağı zorlukları giderebilecek yeterli unsurların, özellikle de bu tür bir
delilin güvenilirliğini doğru ve hakkaniyete uygun Ģekilde değerlendirme
imkânı veren sağlam usuli güvencelerin bulunup bulunmadığının, en titiz
Ģekilde inceleme yapılarak bilinebileceğini hatırlatmak gerekmektedir. Bu
sorunun incelenmesi, duruĢmada hazır bulunmayan tanığın ifadesinin
davadaki önemi dikkate alındığında, bu ifadenin yeterince güvenilir olup
olmadığının teyit edilmesine olanak sağlamaktadır (Yukarıda anılan, AlKhawaja ve Tahery, §§ 147 ve 161).
55. Mahkeme, bu bağlamda, aleyhte tanıkları sorgulama ya da
sorgulatma
hakkının,
adil
yargılanma
hakkının
bir
güvencesini
oluĢturduğunu, zira bu hakkın, yalnızca iddia makamı ile savunma makamı
arasında silahların eĢitliği ilkesinin sağlanmasını amaçlamadığını, aynı
zamanda savunma makamına ve adli sisteme, ihtilaf konusu ifadelerin
inandırıcılığını, güvenilirliğini ve suçlamaların esasını denetlemeye yönelik
temel bir araç sunduğunu tespit etmektedir (Yukarıda anılan, Tseber, § 59)
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
20
56. Mevcut davada, Mahkeme, gizli tanığın ifadelerinin, kapalı duruĢma
sırasında Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi tarafından istinabe yoluyla
alındığını kaydetmektedir. Mahkeme dahası, tanığın kimliğini bilen bu
hâkimin, tanığın inandırıcılığını ve muhtemelen Malatya Ağır Ceza
Mahkemesi’ne
bu
hususta
bilgiler
sunmak
amacıyla
ifadesinin
güvenilirliğini teyit etmediğinin anlaĢıldığını kaydetmektedir.
57. Malatya Ağır Ceza Mahkemesi hâkimlerine iliĢkin olarak, tanığın bu
mahkeme huzuruna çıkarılmaması sebebiyle, hâkimler, tanığın ifadesinin
inandırıcılığını
ve
güvenilirliğini
doğrudan
değerlendirme
imkânı
bulamamıĢlardır. Bu gizli tanığın duruĢmada hazır bulunmaması, böylelikle,
davanın
esasına bakan hâkimlerin,
tanığın
sorgulanması
sırasında
davranıĢlarını gözlemlemelerini ve dolayısıyla tanığın inandırıcılığı
konusunda
kendi
fikirlerini
oluĢturmalarını
engellemiĢtir
(Kostovski/Hollanda, 20 Kasım 1989, § 43, A serisi No. 166, ve Van
Mechelen ve diğerleri/Hollanda, 23 Nisan 1997, § 60, Derleme 1997-III).
Ağır Ceza Mahkemesi’nin gizli tanığın ifadesinin güvenilirliğinin
sağlanması
konusunda
yeterli
özeni
gösterdiği
kanaatine
de
varılamayacaktır. Söz konusu mahkemenin kararında, gizli tanığın
inandırıcılığının, ifadesinin güvenilirliğinin veya tanığı gerçeğe aykırı ifade
vermeye itebilecek olası sebeplerin değerlendirilmesiyle ilgili herhangi bir
ifade yer almamaktadır. Gizli tanık olduğunu ileri süren bir kimsenin
duruĢmada hazır bulunmasının ve bir yazı göndermesinin ardından bile,
Ağır Ceza Mahkemesi, gerçekten gizli tanığın söz konusu olup olmadığını
ve tanığın dinlenme kararını gönüllü olarak verip vermediğini teyit etmeye
çalıĢmamıĢtır. Oysa gizli tanık olduğunu ileri süren kiĢi tarafından Malatya
Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen yazı, söz konusu kiĢinin ifadesinin
güvenilirliği hakkında Ģüphe oluĢturabilecek nitelikteydi.
58. Mahkeme ayrıca, baĢvuranlar ve avukatlarının, yargılamanın hiçbir
aĢamasında, gizli tanığı sorgulama ve tanığın inandırıcılığına itiraz etme
imkânı bulamadıklarını saptamaktadır. Bu tanıkla yüzleĢtirilmeyerek,
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
21
baĢvuranlar ve avukatları, tanığın ifadelerinin güvenilir olup olmadığını
hissetmelerini sağlayabilecek Ģekilde, tanığın sorulara verdiği tepkileri
doğrudan gözlemleme imkânına sahip olmamıĢlardır. Bununla birlikte,
tanığın gizliliğini koruma yönündeki meĢru menfaat göz önünde
bulundurularak bunu yapmak mümkün olmuĢtur. Gerçekte, hâkim savunma
makamının yokluğunda tanığın dinlenmesine izin verdiğinde, CMK’nın 58.
maddesinin 3. fıkrası, gizli tanığın ses ve görüntüsünün aktarılması
yöntemiyle, duruĢma salonundan baĢka bir salonda dinlenebilmesini ve
sanıkların kendisine sorular sorabilmesini öngörmektedir. Ağır Ceza
Mahkemesi, iç hukukta öngörülen bu yöntemi uygulamamıĢ ve bu
bağlamda herhangi bir açıklamada bulunmamıĢtır. Böylelikle, savunma
makamı açısından doğrudan yüzleĢtirme yapılmaması yönündeki engeli
gidermek için gizli tanığın ifadelerine baĢvurma durumunda iç hukukta
kabul
edilen
usuli
güvencelerin
uygulanmasını
öngörmediği
anlaĢılmaktadır.
59. Mahkeme, son olarak, ulusal mahkemeler tarafından verilen
kararlarda kabul edilen gerekçeden, mahkemelerin, daha az kısıtlayıcı
tedbirlerin gizli tanığı koruma amacına ulaĢmak için yeterli olup olmadığını
araĢtırmadıklarının anlaĢıldığını saptamaktadır. Böylelikle, bazı durumlarda,
tanığı
koruma
amacına
bu
tanığın
kimliği
ifĢa
edilmeyerek
ulaĢılabilmektedir. Diğer durumlarda, tanıma riski nedeniyle sanığın tanığı
görmesinin engellenmesi gerekebilmektedir. Yine diğer durumlarda, tanığın
dinlenmesi sırasında yalnızca sanığın değil, aynı zamanda savunma
makamının
da
duruĢmada
hazır
bulunmasının
engellenmesi
gerekebilmektedir. Genel olarak, savunma tarafının haklarını kısıtlayan her
türlü tedbir, kesinlikle gerekli olmalıdır ve Ģayet daha az kısıtlayıcı bir
tedbir yeterli ise, bu tedbirin uygulanması gerekmektedir (Yukarıda anılan,
Van Mechelen ve diğerleri, § 58). Bununla birlikte, belirtildiği üzere, Ağır
Ceza Mahkemesi’nin kararının gerekçesinden, daha az kısıtlayıcı tedbirlerin
öngörüldüğü ve yetersiz olarak değerlendirildiği anlaĢılmamaktadır.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
22
60. ġüphesiz, Hükümet, gizli tanığın ifadesinin Malatya Ağır Ceza
Mahkemesi’ndeki duruĢma sırasında okunduğunu ve ilgililerin böylelikle bu
tanığın ifadelerini yorumlama imkânına sahip olduklarını ileri sürmektedir.
Bununla birlikte, Mahkeme, aynı imkânın yerine tanığın mahkeme huzuruna
çıkarılamadığını ve doğrudan dinlenemediğini yinelemektedir (bk. bu
anlamda, Hulki Güneş/Türkiye, No. 28490/95, § 95, AĠHM 2003-VII
(alıntılar)). BaĢvuranlara sağlanan tanığın yazılı ifadelerini reddetme ya da
çürütme imkânı, savunma makamının karĢılaĢtığı ve gizli tanığın söz
konusu olmasıyla artan zorlukları giderebilecek bir nitelik taĢımamaktaydı,
zira savunma makamı çapraz sorgu aracılığıyla tanığın samimiliğine ve
güvenilirliğine itiraz edecek bir durumda olmamıĢtır (Yukarıda anılan, AlKhawaja ve Tahery, §§ 161-163, aynı zamanda bk., Trampevski/Makedonya
Eski Yugoslav Cumhuriyeti, No. 4570/07, § 49, 10 Temmuz 2012).
61. Dolayısıyla, somut olayda merciler önünde sürdürülen yargılamanın,
baĢvuranlara savunma makamının karĢılaĢtığı engelleri giderebilecek
nitelikte güvenceler sunduğu kanısına varılamayacaktır.
62. Sonuç
olarak,
yargılamanın
adilliğini
bir
bütün
olarak
değerlendirerek, Mahkeme, baĢvuranların savunma haklarına, adil bir
yargılamanın gereklilikleriyle bağdaĢmayan bir sınırlama getirildiği
kanısına varmaktadır. Dolayısıyla SözleĢme’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının
d) bendiyle birlikte 6. maddesinin 1. fıkrası ihlal edilmiĢtir.
II. SÖZLEġME’NĠN 10. MADDESĠNĠN ĠHLAL EDĠLDĠĞĠ ĠDDĠASI
HAKKINDA
63. BaĢvuranlar, SözleĢme’nin 10. maddesini ileri sürerek, kendi bakıĢ
açılarına göre, yasal bir siyasi parti olan DTP lehine yürüttükleri faaliyetler
sebebiyle mahkûm edilmelerinin, siyasi görüĢlerini açıklama özgürlüğü
haklarını ihlal ettiğini ileri sürmektedirler. Diğer yandan, baĢvuranların
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
23
ifadelerine göre, bu mahkûmiyet kararı DTP’nin faaliyetlerini engelleme
amacı taĢımaktaydı.
64. Bu Ģikâyetin SözleĢme’nin 35. maddesinin 3. fıkrasının a) bendi
anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ve baĢka herhangi bir
kabul edilemezlik gerekçesinin bulunmadığını tespit ederek, Mahkeme, söz
konusu Ģikâyetin kabul edilebilir olduğunu belirtmektedir.
65. Mahkeme, bununla birlikte, mevcut baĢvuru ile ortaya konulan
baĢlıca hukuki sorunun, baĢvuranlar aleyhine yöneltilen suçlamaların
SözleĢme’nin 6. maddesi anlamında hakkaniyete uygun bir yargılama
sonucunda kanıtlanıp kanıtlanmadığının bilinmesinden ibaret olduğu
kanısına varmaktadır. Bu soruya olumsuz yönde cevap vererek (yukarıda
62. paragraf), Mahkeme, SözleĢme’nin 10. maddesi bağlamındaki Ģikâyetin
esasının ayrıca incelenmesine gerek olmadığı kanaatine varmaktadır (Sadak
ve
diğerleri/Türkiye
(No.1),
No.
29900/96,
29901/96,
29902/96
ve 29903/96, § 73, AĠHM 2001-VIII).
III. SÖZLEġME’NĠN
41.
MADDESĠNĠN
UYGULANMASI
HAKKINDA
66. SözleĢme’nin 41. maddesi uyarınca,
“ġayet Mahkeme, iĢbu SözleĢme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve
ilgili Yüksek SözleĢmeci Taraf’ın iç hukuku, bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen
ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir
tazmin verilmesine hükmeder.”
A. Tazminat
67. BaĢvuranlar, maddi zarar için 10.000 avro ve manevi zarar için
10.000 avro talep etmektedirler.
68. Hükümet, bu talepleri reddetmektedir.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
24
69. Mahkeme, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında
herhangi bir nedensellik bağının bulunmadığı kanısına vararak, bu talebi
reddetmektedir.
Buna karĢın, Mahkeme, manevi zarar için her baĢvurana 2.000 avro
ödenmesi gerektiği kanaatine varmaktadır.
70. Mahkeme, son olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311.
maddesinin 1. fıkrasının f) bendinin (yukarıda 26. paragraf), baĢvuranlara,
varılan ihlal tespitinin ardından yargılamanın yenilenmesini talep etme
imkânı sunduğunu kaydetmektedir (bk. Gençel/Türkiye, No. 53431/99, § 27,
23 Ekim 2003).
B. Masraf ve giderler
71. BaĢvuranlar,
masraf
ve
giderler
için
herhangi
bir
talep
sunmamıĢlardır. Dolayısıyla Mahkeme, kendilerine bu bağlamda herhangi
bir meblağ ödenmesine gerek olmadığı kanısına varmaktadır.
C. Gecikme faizi
72. Mahkeme, gecikme faizi olarak, Avrupa Merkez Bankası’nın
marjinal kredilere uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde
edilecek oranın uygun olduğuna karar vermektedir.
BU GEREKÇELERLE, MAHKEME,
1. Oybirliğiyle, baĢvurunun kabul edilebilir olduğuna;
2. Oybirliğiyle, SözleĢme’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının d) bendiyle
birlikte 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine;
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
25
3. Bire karĢı altı oyla, SözleĢme’nin 10. maddesi bağlamındaki Ģikâyetin
esasının incelenmesine gerek olmadığına;
4. Oybirliğiyle,
a) Davalı devletin, iĢbu kararın SözleĢme’nin 44. maddesinin 2. fıkrası
uyarınca kesinleĢeceği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihinde
geçerli olan döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilmek ve ödenmesi
gereken her türlü vergi tutarı hariç olmak üzere, baĢvuranların her birine,
manevi tazminat olarak 2.000 avro (ikibin avro) ödemekle yükümlü
olduğuna;
b) Söz konusu sürenin bitiminden itibaren ödeme tarihine kadar, bu
miktarlara Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan
marjinal kredi faiz oranının üç puan fazlasına eĢit oranda basit faiz
uygulanmasına;
5. Oybirliğiyle, adil tazmine iliĢkin kalan taleplerin reddine karar vermiştir.
ĠĢbu karar, Fransızca dilinde tanzim edilmiĢ; Ġçtüzüğün 77. maddesinin 2.
ve 3. fıkraları uyarınca 23 Haziran 2015 tarihinde yazılı olarak tebliğ
edilmiĢtir.
Stanley Naismith
Yazı ĠĢleri Müdürü
András Sajó
BaĢkan
ĠĢbu kararın ekinde, SözleĢme’nin 45. maddesinin 2. fıkrası ve Ġçtüzüğün
74. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, Yargıç Lemmens’in sunduğu ayrık görüĢ
yer almaktadır.
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
26
YARGIÇ LEMMENS’ĠN KISMĠ MUHALEFET ġERHĠ
MeslektaĢlarımın “SözleĢme’nin 10. maddesi bağlamındaki Ģikâyetin
esasının ayrıca incelenmesine gerek olmadığı” yönündeki görüĢüne
katılamayacağımdan dolayı üzüntü duymaktayım (kararın 65. paragrafı).
Çoğunluk, “mevcut baĢvuru ile ortaya konulan baĢlıca hukuki sorunun,
baĢvuranlar aleyhine yöneltilen suçlamaların SözleĢme’nin 6. maddesi
anlamında adil bir yargılama sonucunda kanıtlanıp kanıtlanmadığının
bilinmesinden ibaret olduğu” ve Mahkeme’nin “bu soruya olumsuz yönde
cevap verdiği” gerekçesiyle bu sonuca ulaĢmıĢtır (aynı davada (ibidem)). Bu
karar varırken, çoğunluk, öncelikle Sadak ve diğerleri/Türkiye (No. 1)
(No. 29900/96, 29901/96, 29902/96 ve 29903/96, § 73, AĠHM 2001-VIII)
kararında olmak üzere, neredeyse tamamı Türkiye hakkında verilen onlarca
kararda belirtilen içtihadına uymaktadır.
Oysa kendi görüĢüme göre, bir mahkeme, “baĢlıca” hukuki sorun ile bir
baĢvuruda ortaya konulan diğer hukuki sorunlar arasında fark gözetmek ve
ardından kendi incelemesini “en önemli” olduğuna kanaat getirdiği
sorunların incelenmesiyle sınırlı tutmakla görevli değildir. Her türlü
mahkeme, esasen hiçbir fark gözetmeksizin, kendisine sunulan Ģikâyetlerin
her biri hakkında karar vermekle yükümlüdür. ġayet bir mahkeme - istisnai
olarak - bu ya da Ģu Ģikâyeti incelemekten sakınabiliyorsa, bu durum,
mahkemenin incelenmiĢ olan bir baĢka Ģikâyet üzerinde yoğunlaĢmasından
ya da kendi incelemesinin, bir diğer Ģikâyetle ilgili daha önce yapılan
inceleme
sonucuna
herhangi
bir
(veya
neredeyse
hiçbir)
katkı
sağlamayacağı kanısına varmasından kaynaklanmaktadır (“farklı herhangi
bir sorun ortaya çıkmamaktadır”). Bir mahkemenin, elbette açıkça
dayanaktan yoksun olan bir Ģikâyeti veya baĢvuranın kötü niyetli bir
davranıĢını ortaya koyabilecek “asılsız” bir Ģikâyeti incelemekle yükümlü
tutulamayacağını eklemek istiyorum (bk. SözleĢme’nin 35. maddesinin 3.
fıkrasının a) bendinde belirtilen, bireysel baĢvuru hakkının kötüye
BALTA VE DEMĠR / TÜRKĠYE KARARI
kullanılması
niteliğindeki
baĢvurulara
yapılan
27
atıf;
bk
yine
Bekauri/Gürcistan (ilk itiraz), No. 14102/02, § 21, 10 Nisan 2012).
Diğer yandan, bir Ģikâyetin incelenmemesi, baĢvurana ödenmesi gereken
adil tazmin miktarının belirlenmesi üzerinde etkiye sahip olabilmektedir.
Aslında,
incelenmeyen
Ģikâyetin,
gerçekte,
söz
konusu
SözleĢme
maddesinin ihlali yönünde bir tespite varılmasını sağlayabilecek dayanaklı
bir Ģikâyet olması halinde, bu tespit, mantıksal açıdan manevi zarar için,
hatta bazı durumlarda maddi zarar için ödenmesi gereken miktarın
artmasına neden olabilmektedir. Bunun sebebi, adil tazminin, tespit edilen
ihlal ya da ihlaller ile arasında illiyet bağı bulunan zararı kapsamasıdır.
Dolayısıyla belirli bir Ģikâyetin karara bağlanmamasına karar vererek,
Mahkeme, baĢvuranı parasal bir menfaatten mahrum bırakma tehlikesi
yaratmaktadır.
Somut olayda, “baĢlıca” Ģikâyet, yani SözleĢme’nin 6. maddesinin 3.
fıkrasının d) bendiyle birlikte 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği
yönündeki Ģikâyet, 10. maddenin ihlali bağlamındaki Ģikâyetin niteliğinden
çok farklı bir nitelik taĢımaktadır. 10. madde bağlamındaki Ģikâyete dair
incelemenin, ilk Ģikâyet hakkında varılan sonuca herhangi bir katkı
sağlamayacağının nasıl ileri sürülebileceğini anlayamıyorum. Daha genel
anlamda, Mahkeme’nin, 10. maddenin ihlaline iliĢkin Ģikâyetin esası
hakkında karar vermekten sakınmasını haklı gösterecek nitelikte herhangi
bir ikna edici gerekçenin bulunmadığı kanısındayım.
Böylelikle, kararın hüküm kısmındaki 3. madde açısından karĢı oy
kullandım.
Download