AŞKIN MANTIĞI Aşk mektupları eskiden insanların sevgililerine içlerini dökebildiği bir araç olmuştur. Bu belgeler toplanıp incelenirse insanın duygu, düşünce gelişimi kolaylıkla izlenebilir. Albert Einstein ve Mileva Maric’in Aşk Mektupları adlı eser de incelendiğinde bu durum karşınıza çıkıyor. Bu eserde iki dahinin hayatına tamamen başka bir açıdan bakıyorsunuz. Bir teorik fizikçi olarak bildiğimiz Einstein bu eserde aşık bir teorik fizikçiye dönüşüyor. Bu eser sayesinde Einstein’ın hayatını farklı şekilde yorumlama fırsatı elinize geçiyor. Bu hayatını bilime adamış iki kişinin aşkında yaşadıkları zorluklar ve duyguların aslında her aşık olmuş insanın kolayca bağlantı kurabileceği kadar ortak olması dikkat çekici. Bu özel insanların aşk hayatının da bir o kadar sıradan olması bu eseri ilginç hale getiren başlıca unsur. Mesafeler ve zaman modern ilişkilerin en büyük düşmanıdır. Her ne kadar günümüzde iletişim olanakları çok geniş olsa da bu birçok ilişkiyi temelden etkiliyor. Einstein ve Malic’in ilişkisinde de mesafe ve zaman kısıtlamaları yer almıştır. Zaten mektuplaşmalarının altında yatan neden de uzak olmalarıdır. Evet, beklemek bazen iyi olabilir ancak her şeyin fazlası zarar. Bu ikilinin ilişkisinde de bu açıkça görülüyor. Einstein özleminden “ne yapacağını şaşırdığını” mektuplarından birinde açıkça dile getiriyor. Gereksiz şeylere darılıp kırıldığının ve boşu boşuna sinirlendiğinin farkında ancak özlemi yüzünden kendini durduramıyor. Bu iletişim bozukluğu ilişkiyi zedeleyen önemli bir faktör çünkü ilişkiler insanların konuşup bir şeyler paylaşması ile oluşurlar. Ebeveynlere eş beğendirmek göründüğü kadar kolay değildir. Eistein ve Maric’in durumunda da bu açıkça görülüyor. İkili evlenmeden önceki mektuplarda Maric’e “en iyi dileklerini sunan” Einstein’in annesi ikili evlendikten sonra karalara bağlamıştır. “Annem kendini yatağın üstüne attı, başını yastığa gömdü ve bir çocuk gibi ağladı.” (s. 52) Bunun nedeni Maric’in Einstein’in çalışmalarını etkileyip gelecekte ona yük olacağını düşünmesidir. Bu sırada Einstein 20 yaşında olsa bile anneler her zaman annelik yapıp çocukları için endişeleniyor. İşler ciddiye bindiğinde normalde araları iyi olan ikilinin birden anne tarafı bu ilişkiye karşı çıkmıştır. Bu günümüzde çok sık görülen bir problemdir. Aileler çocuklarını ilk başta ciddiye almazlar, ancak çocuklarının ciddi olduğuna ikna oldukları anda ikinci kez düşünmeleri şüpheye düşmelerine sebep oluyor. Gerçek korkusunun sebep olduğu bu tipik davranış aşk hayatında genellikle önünde sonunda aşılan bir problemdir. Bu eserde beni düşündüren konu üstün zekalı özel insanların da aslında aşk hayatı konusunda normal insanlarınkine benzer olaylar yaşamaları. Eseri bitirdiğimde kendime sorduğum soru “Eğer bu dahi insanların da aşk hayatı aynı engellerle dolu ise aşkı yaşamanın mantıklı bir yanı var mıdır?” oldu. İki farklı insanın anlaşabilmesi tabiki oldukça zor, ancak oldukça zeki iki kişinin de sıradan problemleri yaşaması aklıma iki ihtimal getirdi. İlki, aşkın zeka ile bir ilişkisi olmaması sadece duygulardan ibaret olması, ancak bu pek mümkün değil çünkü insan her an düşünen bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu geriye sadece bir seçenek bırakıyor o da aslında çok özel olduğu iddia edilen aşkların o kadar da özel olmadığı, çünkü genele bakıldığında herkes aynı sorunları aşk hayatında yaşıyor. Bu fikirden ayrı olarak Aşk Mektupları’nı çok özel kılan başka bir unsur da aslında tanıdığımızı sandığımız kişilerin, konu aşk olunca aslında bambaşka bir tarafları olduğunu görmeyi sağlamak. Her ne kadar sıradan olursa olsun aşkiçinde geçen olaylar için değil, insanların gizli taraflarını ortaya çıkardığı için insan hayatnda özelbir anlam taşıyor.