GÜN DOĞUMU Reklamı Atla. Seni bilmem ama bana gayet politik konulu bir kitapmış gibi geliyor. “Konuya gel, oyalanma” der gibi. Bilmem, sanki politikacılara söylemek isteyeceğim bir şeymiş gibi geldi bana. Belki de daha sosyal durumlarla ilgili: herkes oyalanıyor, üretmeye çalışan kalmamış gibi. Büyük ihtimalle iki konuyu birden ele almış. Okumayı çok ama çok istedim, ama bir türlü çıkıp alamadım. Kısmet, ne yaparsın. Sanki bir de saldırgan bir söz. Olamaz mı? “Mazeret bulma!” der gibi. Ay, bilemedim. Aklıma sürekli kendimi açıklamaya çalışırlken bana bağıracak insanlar geliyor nedense kitabın adını düşündükçe. Başına hiç geldi mi bilmiyorum, ama bazen insanlar çok acımasız oluyor açıklamalara gelince: kendi inandıklarını duyamayınca sana öyle bir gözle bakıyorlar ki kaçıp saklanmaktan başka hiç bir şey yapmak istemiyorsun. Aklına getirebiliyor musun? Bir şey demek istiyorsun ama oralardan bir yerden bir ses “Reklamı atla!” diye bas bas bağırıyor. Hön hön hön (stresli durdumlarda çıkardığım ses bu)… Pek hoş. O anda alaycı olamıyorsun ama. O an sadece kaçmak istiyorsun, eve (ev neresiydi ki, hatırlayamıyorsun bazen.) gitmek, saklanmak, yastığına sarılıp ağlamak… Yapamıyorsun ama. Olduğun yerde ya donuyorsun, ya da devam etmeye çalışıyorsun işte. Şansın varsa biraz sonra tek başına kalıyorsun; sadece sen ve düşüncelerin. İğrenç bir gündü – belki de tüm günler böyle oluyor da se daha yeni farkına varıyorsun. Yorgunsun, uykunun çözemeyeceği bir yorgunluk. Düşünüyor, düşünüyor, düşünüyorsun sadece. Sen ve düşüncelerin. Keşke birbirinizden kopabilseniz. Bir an geliyor ki kendi aklından sıkılıyorsun, içine kötü bir his oturuyor yavaşça. Kendi vücudun sana çok dar gelirken dünya gözünde büyümeye başlıyor. Kayboluyorsun birden. Işte o anda yalnızlık seni sarmalamaya başlıyor. O anda güçsüzsün, ne yapacağını bilmiyorsun. Bir arkadaşa ihtiyacın var. seni senden iyi bilen, tüm kalbiyle seven, hiç değişmeyen, dünyada ne kadar iyilk kaldıysa hepsini vücudunda barındıran bir arkadaş. O tanımadığın arkadaşını istiyorsun, özlüyorsun onu. Keşke gerçek olsa…. Sana söylemesine gerek duyduğun bazı sözler var. Bunları o söylemeli çünkü sen artık dayanamıyorsun, konuşacak halin kalmadı. Şimdi sana o sözleri söylüyorum: Yapabilirsin. Bunu okuyorsan çok büyük bir yol aldın demektir. Bin gün doğumu sana bin zorlukla geldi, sonra bir bin daha, ve bir tane daha… Şimdiye kadar sen doğduğundan beri kaç kere güneş doğdu ve battı acaba? Her gün doğduğunda dünya sana, sen de dünyaya meydan okudun. Şu acımasız dünya her gün seni yenmeye çalıştı. Her yılın her günü. Her defasında galip çıkanın sen olduğunu biliyor muydun? Dünya gıpgri biy yerse eğer her sabah bir mücadele için daha kalktığında gökyüzünü boyayadığını biliyor muydun? Binlerce kez yaptın, bin defa daha aynısını yapabilirsin. Olur da dünya galip çıkarsa, olur da yaralanırsan kendinden vazgeçme. Kaçmak istersen seni kapıp götürecek bir ailen var, saklanmak istersen bür barınağın var. düştüğünde seni tutamasak bile yaralarını sabiliriz. Eğer hemen ayağa kalkmak istemezsen merak etme, bir süre seninle oturacak birileri var diama. Arkana bak… O arkandaki batan güneş, günün son ışığında da yorulmuş yoldaşların ve ordun. O arkandaki uzayıp giden yolu her gün sen kat etttin. O inanılmaz manzara beraber aldığınız yol. Yalnız yürümekten sıkılırsan sana arkadaşlık edecek milyonlarca yürek. Hepsi senin gibi, hepsi birer savaşçı. Beraber bin gün doğumunda bin savaş verdiniz. Bazı günler vardı ki galibiyetiniz evrenin atacağı ateşleri dondurdu. Kaybettiğin günlerde bile biraz daha yol aldın. Önüne dön… Güneş yarın oradan doğacak, bugün ne kadar kötü olursa olsun yarın illaki gelecek. Cesur ol; çünkü savaş asla bitmeyecek. Başını dik tut. Bu gün ne olursa olsun yarın doğduğundan beri yaptığın şeyi yapmaya devam etmekten asla çekinme. Sadece kendin ol, olabileceğin en iyi şey de bu zaten. Şimdi derin bir nefes al, bir adım at. Aç gözlerini, işte dünyanın güzelliği önünde yatıyor. O güzellik seninle başlıyor. Şafak söküyor. Gelecek geliyor.