diyanet dergisi - İSAM Kütüphanesi

advertisement
DiY ANET iŞLERi BAŞKANLICI
YAYlNLARI
DİYANET
DERGİSİ
DiNi, iLMi, EDEBi, MESLEKi
AYLlK DERGi
İmtiyaz Sahibi
İdare Eden
Fiilen
ve Yazı işlerini
Sorumlu Müdür
M. SAiM YEPREM
Diyanet İşleri Başkanlığı
Derleme ve Yayın Müdürü
Ayyıldız Matbaası A.Ş.
17 75 92 - 17 25 24
Ankara
"DE Ki:
O (TEMIZ VE
HOŞ
RIZIKLARI),
DÜNYA
HAYATINDA
iMAN EDENLER
IÇINDiR.
KlYAMET GÜNÜ
i5E
SADECE
Mizanpaj
Grafik Stüdyo S 17 00 26 - Ankara
OCAK • ŞUBAT 1975
ClLT: XIV - SAYI: 1
ONLARA
(MÜ'MINLERE)
MAHSUSTUR •.. "
(ei-A'raf: 32)
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLÜMA.NLARIN
TUTUMLARI
aha önceki yazılarımızda
Islam Dininin kurmuş
olduğu dünya - ahiret
dengesinin ana hatlarını özetle
tesbit ettik. Şimdi bu esasların,
tarihi seyir içinde müslümanların
hayatlarında ne gibi. bir anlayış
ve uygulama biçimine girmiş
olduğunu araştıralım.
islam'ın ilk yıllarında hiç
kuşkusuz,
anlayışla
ismail
değerlendirmeye
ve ahireti
çalıştıklarını
tarihi bir gerçek
olarak görmekteyiz. O devirde
ne dünya ne de ahiret aleyhine
bir aşırılık görülmemektedir.
Her geçen gün artan müslüman
sayısı, fethedilen ülkeler,
kazanılan gönüller,
genelleştirilen fazılet ve insanlık,
düzelen davranış ve anlayışlar,
temeli atılan islam Medeniyeti
bu gerçeğin gerçek tanıklarıdır.
"Hz. Muhammed (s.a.s.)'e
inanan ilk müslümanlar
topluluğu, insanlığı gölgesi ve
idaresi altında mes'ut etmeye,
ilerletmeye, dosdoğru yolu takip
edip dünyayı imar ederek
arttırnıaya
lÜTFi ÇAKAi\i
esaslara en uygun bir
dünya
müslümanların
iliüktcdi:-dL Bu
topluluk, insanlığın iyiliği ıçın
en hayırlı ve en çok çalışan
kimselerdi. Onlar, bu hayata
boyunlara geçen demir bir zincir
gözüyle bakarak ona düşman
olup onu kırmaya
yeltenmiyorlardı. Aynı zamanda
orıl;::ır, heyata ele geçmeyecek bir
DiYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
5
DtlNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLÜMANLAR IN
TUTUMLAR!
zevk ve safa nazarıyla da bakmıyorlardı. Hiçbir zamanı boşuna geçirmiyor
ve hayatın nimetler'inden dini ölçüler içinde faydalanmadan asla
çekinmiyorlardı. Ayrıca dünyayı, insanın kurtulması gerekli bir işkence
ve azap yeri saymadıkları gibi yeryüzündeki nimet, hazine ve faydalı
şeylere metruk bir mal gözüyle bakıp bunun için birbirlerini
öldürmüyorlar ve zayıf milletleri ganimet sayıp onları avlamak ıçın
birbirleriyle yarışa da girmiyorlardı. Aksine bu necip topluluk, bu dünya
hayatını Allah'ın bir nimeti, her türlü hayrın temeli ve sebebi olarak
kabili ediyorlardı. Onlar bu hayatta Allah'a yaklaşıyor, kendilerine
takdir edilen insanlığın kemal derecesine amel ve Cihadlarıyla
ulaşıyorlardı."ı
Bugün müslüman milletierin hayranı bulunduğu Garp Medeniyetinin
kaynağı olan İslil.m Medeniyeti2, İslami anlayışla yaşayan, çalışan,
çalışmasını bilen müslümanların eseridir. Zevki, safayı toplurnlara
yararlı olmakta bulan, ahireti dünyada arayan müslümanların emeğidir.
Müslüman ülkelerde, medreselere, hanlara, hamamlara, köprülere, aş
evlerine, camilere, kervansaraylara, kısacası toplumun yararına, halkın
çıkarına olan her şeye rastlamak mümkündür. Ama saraylar, kaşaneler,
şatolar bulmak için çok dolaşmak gerekecektir. Osmanlıların son
zamanlarını hariç tutacak olursak, bütün müslüman devlet adamlarının
tam halka dönük dünyevi hizmetlerde bulunmuş olduklannı görürüz.
Göriinüş ve neticesi itibariyle dünyayı imar demek olan bütün bu
faaliyetler, dini bir gayret ve niyetle dine hizmet düşünce ve gayesiyle
yapılıyordu. Yani müslümanlar, dine hizmeti dünyevt kurum ve
kuruluşların vücuda getirilmesinde canlandırıyorlar, ahiretin mü'minlere
ait mutluluğunu dünyao.a yaşamak ve yaşatmak için çalışıyorlardı.
Ahireti düşünüyorum diye dünyayı ihmal etmiyorlardı. Öte yandan
dünyayı ellerinde görmek istiyorlar fakat kalbierine girmesine razı
olm uyarlardıa.
Uzun yıllar müslümanlara hakimiyetini seyrettiğimiz, sosyal hayatta
olumlu neticelerini gördüğümüz bu dengeli görüş ve yaşayış şekli
giderek değişti. Birtakım ifrat ve tefrit telakkt ve uygulamalar
müslüman ülkelerde itibar gördti. Müslüman toplumlar bu denge dışı
göriiş ve yaşayışlar yüzünden birtakım ciddt sarsıntılar geçirdi.
Şimdi doğuş sırasına göre bu denge dışı göriiş ve uygulamaları,
nedenlerini ve esaslara uygunluk derecelerini tesbite çalışalım.
1 -
Dtl'NYA NIMETLERİNDEN YARARLANMADA ÇEKiMSERLİK
Bu tutum, İslam hayat düzeninin yaygın ve etkin dönemlerinde
"takva"ya erebilmek makul ve makbill düşüncesinin masum neticesi
o!a!'alı:: do~u§tc:::. Fakat i:ıt.;ıhı.ngıç-~aki masum:ıyet korunamamıştır.
DiYANET
DERGiSI
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
Dünya nı:metlerinden yararlanmada görülen çekimserlik ve Iakaydilik
üç düşünceden doğmaktadır:
a - Şükrünü yerine getirememe endişesi,
b - Nefsi azdıracağı, takvaya mani olacağ'ı korkusu,
c - Dünya kafirin, ahiret mü'minin yargısı.
(1)
1975
(2)
6
Müslümanların
Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti? A. H. N ed ev!, Mtrc:
1. Düzen, M. Topuz, s: 94, I.
Gen!ı;ı
Baskı.
Bilgi için Bkz. Garb Medeniyetinin
Menbaı
Olan
tsl~m
İ. H. Danl~mend, İrfan Yayınevi, İstanbul, 2. Baskı.
(R)
:H~kE~e~ MeC!!!'J.e,2~':
zay:: 101, ;; ; 17 \Dü§iiniirlerin D1linden)
Medeniyet!,
Şükrünil
a -
yerine getirememe
DtlNYA
HAYATINA
endişesi:
tsıam'da her nimetin şükrü "vacip" derecesinde bir görevdir. Aynı
zamanda §iikür, nfmetin devamı ve giderek artması için biricik sebeptir.
Şükürsüzlük, nimetin elden çıkmasına ve azaba vesiledir.
"Artık Allah'ın
yeyin.
Allah'ın
KARŞI
. MtlSLtlMANLARil
TUTUMLAR!
size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak
nimetlerine şükredin, eğer O'na kulluk edecekseniz!"4
"Andolsun şükrederseniz, elbette sizin ninıetinizi artırırım. Andolsun
nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz benim azabım cidden çetindir."S
bir başka ayette istatistiğinin yapılamıyacağınııı
nimetierin şükrünü düşünmek elbette her müslüman ıçın
gerekli ve-normal bir kulluk borcudur. Bunca nimete gereği gibi
§Ükretmek güç bir i§tir. Hatta imkansız bir iştir. Ancak müslüman
yapabildiği kadanyla yapacak ve aczini itirafla, bu konudaki kusurunun
affını- isteyecektir. Bu, yerine getirnemeyen şükür borcunun ödenmiş
kabUl edilmesi için yeter bir davranıştır. "Hz. Davud (a.s.) : Ya Rabbi!
Nimet Sen'den olduğu gibi, o nimete şükür de Sen'in hidayetindendir.
Şu halde ben bu nimetierin hangisine §Ükredeyim ?" Cenab-ı Hak cevaben:
"Kulum bana şükürde aczini bildi mi; şükretti demektir, buyurdu."'~
Yüce
Allah'ın
bildirdiği
Bu temel gerçekler karşısında, alı§ılmı§ nimetierin çok kez şükrü akla
gelmezken biraz deği§ik bir nimeti "§ükrünü yerine getiremem" diye
terketmek doğru bir hareket değildir. Bu lwnuda şu olay ne kadar
aydınlatıcı ve dikkat çekicidir:
Hasan Basri Hazretlerine bir
kişi
gelir ve:
-- Falan adam palüze (bir çe§it tatlı) yemiyor.
diyor, der. Hasan Basri Hazretleri:
Soğuk
-
şöyle
"Şükrünü
eda edemem"
su içiyor mu? diye sorar. Cevap "Evet" olunca; Hazret
der:
- O halde o adam cahil. Allah Teala!nın ona
palüzeden daha çok olduğunu bilmiyors.
soğuk
sudaki nimetinin
"Şükrünü eda edemem" düııüncesinin; temelde müslümanların hakkı
olan güzel ve helal nimetlerden yararlanınama şekline bürünmesinin
uygun bir davranı§ niteliği taşımadığı bir gerçektir. Hem asıl önemli
olan ııey, nimetten kaçmak değil, onu kullanıp şükrünil de yerine
getirmektir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Yeyip de kar§ıhğında
tam şükreden, sabredip oruç tutan mesabesindedir.''9 Bu ikinci halde
hiç Ku§kusuz fenll vt ~~tl:ı.ü~i fa.yd.3. de..,!:~ ~!!:,rl'..!!::t'!!!"~ Ç!!~kf~ ''~~nv·.\tPı
~lihUx, iiiü.ı\3tiü ~!....•~i4de;n. ~!!!!'"'\
y§.:!2~ ~~kÜ!";
~l(J_PJ.ri
nfnı~tt.en başkalarını
faydalandırmakla
yerine getirilebilir. "el-hamdülillfth", "§Ükürler olsun"
demek, birer tesbih olmaktan öte bir mana ifade etmezıo. Bu dua.larla
(4) en-Nahl: 114.
(5) İbrahim: 7.
(6) İbrahim:
(7)
(8)
(9)
CW)
84.
.
Hakiki Veehestyle Mevlll.na ve Mesnevı, T. BüyükkBrükçü, s. 158, 2. baskı.
Hak Dini Kur'An Dili, M. H. Yazır; 3/1800, 2. baskı, 1960, !st.
Hakiki Veehestyle Mevlitna ve Mesnevı, T. Büyükkörükçü, s: 1J'l9, 2. baskı.
Tasa.vvuf, Ivl:ahit· t:ö, ii·~ Z*, tst&.üb~l.
.
DIYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
7
D"ONYA ··
HAYATINA
KARŞI
Mtl'SLtıMANLAR IN
TUTUMLAR!
nimete §Ükredilmiş olunmaz. üç kap yemek yedikten sonra kahvesini
beklerken ''eLhamdülillah" diyerek koltuğuna yaslanan; iki kapı ötede
ya da bodrum katta aç olarak geeeleyen kom§Usundan haberi olmayan
müslüman, güzel bir yemek duası da yapmış olsa yine §Ükretmi§
sayılmaz. Bu müslüman için §Ükür; üç kap yemeğin en az bir kabını
muhtaç kom§usuna vermektir. Her meslek sahibinin §Ükrü de mesleği
cinsindendir. Örneğin;
"Bir doktorun haftada bir gün muhtaçlara bedelsiz bakması bir §Ükr-i
edna, yani küçük bir §Ükürdür. İki gün bakarsa, ortahalli bir §Ükürdür.
Uç gün bakarsa, i§te ona §Ükr-i a'la derler. Kazaneını temin eden halk
ile, haftayı bölü§Üyor demektir.":ıı
Kur'an-ı Kerim'de; "Kullarımdan hakkıyla şükreden azdır."ı2 buyrulur.
Bu, nimete, nimet cinsinden §Ükreden kullarm az olduğunun ifadesidir.
Yoksa hemen herkes; "§llkürler olsun" demektedir. Bu konuda §U
hadis-i §erlf bizi aydınlatmaktadır:
''Allah, tayyib yAni temizdir, temizi sever. Yine Allahu
Peygamberlere emrettiğini mü'mlnlere de emretmiştir:
Ey rasfi.ller, temiz ve helal olan
hareketlerde bulunun."ıs
şeylerden
Teaıa:
yeyin. Güzel amel ve
"Ey mti'minler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin maddeten ve manen
en temiz olanlarmdan yeyin. Al!Ah'a şükredin •• ;..,ı_.
Burada, Kur'an ayetlerinin biribirini açıkladığını, Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in de; "Allah, rasO.llere emrettiğini mü'minlere de emreder"
§eklindeki açıklamasını dikkat nazarına alırsak; "Allah'a şükredin"
emrinden ''güzel amel ve hareketlerde bulunun" manasının kastedildi~ini
anlanz. Sözle yapılan şükürden çok fiili §Ükür'ün maksud-u ilahi olduğu
neticesine vanrız. Zaten Kur'An-ı Kerim'de "hamd; !isan ile söz olarak
emredilir"ı.a: "el-lıamdüJ.illii.h de !''J.~ı Ş ük ür ise erkan ile fiil olarak
zikredilir: "Çalışın ey Davud hfuıedAııı, şükür için çalışın."ı7
Tefsir
kitaplarında şöyle
bir olay nakledilmektedir ıs:
Hz. ömer (r.a.) mescitte bir a'rabinin, "YA Rabbi! Beni az'dan eyle.''
diye dua ettiğini i§itir. Sorar:
---,_ Bu
-
nasıl
dua?.. A'rabi:
Duydum ki Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de, "Kullarımdan
buyurmu§. Ben i§te o "az"dan olmayı istiyorum .. der.
şükreden
azdır"
DiYANET
DERGiSI
SAYI: 1
(11)
(12}
(13)
(14)
OCAK
ŞUBAT
1975
8
(15)
(16)
(17)
(18)
a.g.e., s: 246.
Se be': 13.
el-Mü'minun: 51.
el-Bakara: 172, Hadisin metni için Bkz. Kırk Hadis, Nevevt, Mtrc. A. Naim,
s: 19-20, 2. baskı, Ankara, Diyanet !şleri Bşk.'Iıgı Yayınlan
Furuk-ı Hakkı, !. H. Bursevt, s: 157, 1310, !stanbul.
el-!sra: III, el-Mü'mlnun: 28, en-Nalıl: 59, el-Ankebut: 63, Lokman: 25.
es-Se be': 13.
Ruhu'l-Beyan, !smail Hakkı Bursevt, c: 10j4, Hak Dini Kur'an Dili, H. Yazır;
&f3953, 2. baskı.
Bunun üzerine Hz. ömer (r.a.) tevazu ile takdirini
-
şöyle
DÜNYA
HAYATINA
dile getirir:
Herkes Ömer'den daha aJim!
Hz.
olay
fert
pek
KARŞI
MÜSLÜMANLARU
TUTUMLARI
ömer (r.a.) ile bu müslümen a'rabi arasında cereyan eden şı:ı
da göstermektedir ki, ilk müslümanlar. şükrü; fiili olarak anlıyor,
ve toplum için cidden yararlı olan bu hareketi yapan ve sayıca
az bulunan gruptan olınak için Allilh'a yalvarıyorlardı.
İslamiyet'te
Zenginin
saygı
değer
zengin "ağniya-i şakirin"den olan zengindir.
silhip olduğu nimet ve servetten muhtaçlan
yoksa çokça "Şükürler olsun ya Rabbi!" diyen kişi
şükredeni;
yararlandıranıdır,
değildir ...
Görüldüğü gibi "şükrünü eda edemem" endişesiyle nimetlerden uzak
durmak, fiili anlamdaki şükrün terkine ve dolayısıyla toplumun
menfaatlarına aykırı düşmektedir. Bu ise İslam'ın toplumu ıslah
gayesine aykırıdır. Hele bu düşüncenin, mal kazanmamaya, çalışmamaya
gerekçe yapılması hiçbir zaman İslam ölçülerine uygun düşmez.
b -
Nefsi
azdırma kuşkusu:
Dünyaya karşı çekimserliğin ikinci dayanağı; "nefsi azdırmamak"
arzusudur. Bu, daha çok tarikat ehli arasında bir riyazat usülü olarak
uygulanmıştır. Beden ülkesinde ·ruha hakimiyet sağlıyabilmek kuvvetli
bir iradeye sahip olabilmek için nefse asgari hak tanınmış, nefsin
istekleri en aşağı seviyeden karşılanmıştır. Aksi halde nefsin azacağı
düşünülınüştür. Başlangıçta ına'sum ve bir tezekki yolu olarak
uygulamaya konan bu tutum, giderek "bir lokma - bir hırka" şeklinde
"kanaat"in tanımı imi§ gibi toplumda yaygınlaşmıştır.
Şunu
hemen belirtmek tarihi bir görevdir ki; tarikatıarın hiçbirisinde
tembellik esası ve uygulaması yoktur. Tarikat cehd yani sıkı çalışma
disiplinidir. Manevi alanda olduğu kadar maddi sahada da aynı disiplin
teşvik edilir.
Bozgun devrinde tembellik ve meskenet lehinde olumsuz bir gelişme
olmuşsa da biz asıllara göre değer hükmü vermek durumundayız.
"Tasavvuf, müslüman dünyasına enginlikle yayılmıştır. Bu doktrin
müslüman cemiyetine kudretini verdi ve birliğini sağladı.
O sade nazari bir ilimden veya derin bir düşünüşten ibaret kalmadı,
belki bir adetler sistemi halini aldı ve halkın hayatına nüfuz etti.
İnsanın pratik hayatı için lazım olan hareket kaideleriyle formüllerini
asırlarca
,. ... .., ..... ,..ı.;
Yv.ı.Y..L.
u~~
~t...L
~e!!liyeti!!
,.....; . . .
~>"'•"'.-!.,~
,:;:.,ı>::ıı..C.i.LLJ.ll
a~ağı
~,..,.J.::~~..:J!X..!
JSCL..i.l.U..i.t:).l.
sınıflar~
,......:Jf:>1~.f·
0,\,.A.Q...J..Cı..
!rl~'"'ı!
.ı......t.vu..ı...ı.
s.:ra!:;ı~d3,,
bı..!
"~_,,...,...,_...."'um
..c-;>...ı...u:."u.v.ı.ı...L
rr..i!!etin
ı~~ıı~~
..ı..ı.Q....L.ı:ıo..L
.....,,.:......,
.~~.-..~~:~:
.ı..'.:ı:'..;.ı.ı..:=ıı.u.U..._.,
!ı:l..ldreti~i
ı~,_.ı..ı.:ı:
.u..:.ıı.ı..ı..-u.
içi!lde!l
kemirenlerin düşmanlığı karşısında onu asırlarca muhafaza edebildi.
Tasavvufun gelenekleri ve onun birleştirici kuvveti Anadolu tarihinin
yorulınak ve yıkılmak bilmez sürekliliğinin sebebi olmuştur.
Devirlerinin mistiklerini aşk ve irade ile takip eden ilk müslüman
mü'minleri, bir olan Allah'ın adıyla yalnız sınırlarda değil, hem de
devlet merkezinde, yalnız kafirler arasında değil aynı zamanda kendi
lmlblerinin derinliğinde mukaddes cihad ilan ederek çarpışmışlar ve
ıztırap
(i&)
DiYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
çekmişlerdir."ı~
iradenin
Davası,
Nurettin 'l'opçu, s:
ıfltı8,
.istanbul,
ı. Hasın.
·-
ı
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLÜMANLAR IN
TUTUMLARI
Tarikat'ın
usul-ü aşere'sinden biri olan kanaat; bir lolmıa - bir hırka'ya
olmak değildir. ''I{anaat, eline g~enle geçinebilınektir. Vetinmek
değil! Kanaat; çalışıp çabalayarak, bütün cehdini sarfettikten sonra,
eline geçene razı olmaktır. O gün Hak'dan her neye mazhar oldunsa,
ona teşekkür etmek hakiki kanaattır. Çoğa sevinip, aza ilzülmek
kanaat değildir."2'Ü
razı
Müslüman daha fazlası ıçın çalı§acak, günlerin eşit geçmemesi için
çırpınacak, her geçen gün daha iyiye, daha güzele, daha ileriye gitmek
için didinecektir. Ancak eline de ne geçiyorsa, onunla geçinecek,
"ayağım yorganma göre uzat"acak, namerde değil merde bile el
açmayacak, topluma yük olmayacaktır.
"Nefsimi azdırmayayun" diye başlayıp bir lokma _ bir hırkaya :rıza
göstermek, çalışmamak, tembellikten doğan "fakr"ı meziyet kabul
etmek gibi İslam'ın izzetine ters düşen düşünce ve davranışlara rağbet
etmek, irade'nin kazanılması değil, tamamen kaybedilmesi demektir. Ve
hiçbir yönü ile tslam'a ait değildir.
İslam'da
gerçek fakr; mal sahibi olmamak değil, malın müslümana sıthip
ve onu köleliğe düşürmemesi demektir. Hz. Peygamber
(s.a.s. )'in; "iftiharıındır" diye nitelediği fakr; bu anlamdaki fakr'dır.
olmaması
Görüldüğü
kanaat ve fakr; nimetierin üretimi anında değil
hususlardır. Üretim safhasında meşrft
yoldan olmak kaydıyla daha çol{ üretme ve kazanına imkaniarı
gibi
şükür,
ti.Hı:etlmi esnasında
düşünülecek
araştırılacaldır.
Bu grup içinde düşünülmesi gerekli bir başka esas da "tevekkül"dür.
Tevekkül aslında, ne her şeyi kendinden bilmeye ne de oturup bir
kö§ede rızık, izzet ve şeref beklemeye imkan verir. Tevekkül, kazanma,
iş yapma gayretinin bir değil, iki değil, üç değil, dördüncü safhasında
hakimiyeti hissedilecek bir ilkedir. İslam'da işin, davranışın ilk devresi,
i stişare yani daııışma; ikinci devresi, karar; üçüncü devresi,
uygulamaya başlamak; dördüncü devresi, tevekkUI, yani neticeyi Alla.Iı'ın
fazi ve takdirine havaled:ir. Bu dört safhalı icraatı şu ayet-i kerlme
açıkça göstermektedir:
"İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de azınettin mi artık
Allah'a güvenip dayan. Çünkü Allah, kendine güvenip dayananları sever.''U
Bu dörtlü i§ safahatının daha başında "tevekkül ediyorum" denecek
olursa; sebepler ve bahaneler dünyasının düzenine aykırı hareket edilmiş,
İslan '.'ın hareket ve gayret esasları terkedilmiş olur ki, sonucu tek
k<>lirn<e ;ı" l:iis,..,::::i:~._ Bf:.y~h ;ı.;;L Aki:L, gerçek reveKKül'ü şöyle tanımlar
ve tevekkül'On f::E'r'~0k ?_!:13.:-r..:..r:.:. til:;.-..-ı~:r-ı:::illtiil! tsJ.dnı dı§ı davramşlannı
DİYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
şöyle
reddeder:
Tevekkül öyle yaman bir şiar-ı imandı)
Ki kalırarnan-ı fezail denilse şayandı.
Yazık ki: ruhuna zerkettiler de meskeneti)·
cüzzama döndü) harap etti gitti memlelceti! ..
1975
10
(20) Tasavvuf, M. İz,
(21) Ali !mran: 15ıl.
s: 105.
Bırak çalışmayı,
emret oturduğu.n yerden,
Yorulma, öyle ya, .Mevıa ecir-i hasın iken!
O'nun hazine-i in'amı kendi veznendir.
Havale et ne kadar masrafın olursa .. verir!
Başın sıkıldı mı, kdfi senin o nazlı sesin;
«Yetiş" de, kendisi gelsin, ya Hızr'ı göndersin.
Hüda'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüda;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür'ete .. Ha?
Senin bu kopkoyu şirkin sığar mı ımana?
Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdan'a?
Ramakatın aşıyor hadd-i itidali, yeter!
Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster!
((Kader" senin dediğin yolda şer'a bühtandır,·
Tevekkülün, hele hüsran içinde hüsrandı·r ... 22
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSL'ÜMANLARII'
TUTUMLAR!
N efsin azınaması adına, kötü yorumlanmış ve yanlış uygulanmış
bulunan kanaat, fakr ve tevekkül esasları, "ahirete rağbet, dünyaya
hürmet" dengesinin gerçekleşmesi için bizzat İslam tarafından konulmuş
hareket ve bereket amilleri olarak toplumdaki yerlerini alacakları günü
beklemektedirler,
Gerçi
Kerim'de geçen "temiz ve güzel rızıklardan yenilip
ve ziynet olarak kullanılması"na dair emirler vüciıp değil nedb
ifade etmektedirler. Yani bir nevi tavsiye ve mubahlık durumunun
bildirilmesi anlamındadırlar. Bu yüzden riyazata, nefsi terbiye ve
tezkiye için bazı helal nimetierin terkine ruhsat vardır:ıs. Bu nimetierin
en az kısmıyla Iıayatım sürdürmek aziınettir, takva'dırM. Allah'ın
nimetlerini teşhir ve ızhar için tezeyyün, müstehaptır~5. Örnek Kul,
Yüce Rasül Hz. Muhammed (s.a.s.) de;
Kur'an-ı
içilınesi
"Cenab-ı Allah, kullarına verdiği nimetlerinin eserini
görmekten hoşlanır.'12s buyurmuştur.
kullarının
üzerinde
Takva ve azlınet yolu olduğunu bildirdiğimiz az'a kanaat; varlık sahibi
iken geçerlidir. Yoksa geçimini başkalarının sırtına yüklemek için bir
gerekçe olamaz. Meskenet arnili haline getirilemez.
Dünya nimetlerinin bir müslüman için ne öyle vesile-i kibr-ü gurur
olacak derecede nefis, ne de istihfaf ve tahkiri gerektirecek şekilde
hasis ohnası uygundur. Ortahaili bir kullanış yolu, İslam'ın her konuda
tavsiye ettigi "i'tidhl" esasırmı genoğiui1.
Nefisle mücadele ve takva amaçlarının dıı;ıında dünya nimetlerinden
yararlanmakta çekimserliğe düı;ımek doğru değildir. Helal olmak
şartıyla tüm dünya nfmetlerinden edinmek ve yararlanmak herkesten
önce müslümanların hakkıdır. Hiçbir düı;ıünce; herhangi bir helali
haram kılamaz. Bu yetki Allahu Teala'nındır.
DiYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
(22) Safahat, M. A. Ersoy, s: 268, 269 ve 27l'den seçerek.. 5, baskı.
(23) Şerh-u erbeln en-Nevevl, t. H. Bursevl, s: 134 v,d.
(24) Ruhu'l-Beyan, t. H. Bursevl: ~j215 (Amasya Bayez!t Kütüphanesi No: 4~/1).
(25) Tecrid-1 Sarih, ez-Zebidl, Mtr. A, Naim, c: 3f34, ,2, baskı. Ankara, 1966.
(26) a.g.e., c: 3j34.
ŞUBAT
1975
11
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLÜMANLAR IN
TUTUMLAR!
"De ki: Allah'm, kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıklan
kim haram etmiş?" "De ki: Onlar, DÜNYA HAYATlNDA, İMAN
EDENLER İÇİNDİR. KIYAMET GÜNÜ İSE, SADECE (ve sadece)
ONLARA (mü'minlere) MAHSUSTUR. işte biz ayetleri, (işin aslını)
bilecek kişiler için böylece açıklarız.. "27
ve tüketim safhasında uygulandığı takdirde
içinde kalmaya her zaman layık olan ''şükrünü eda
edemem" ve "nefsimi azdırır" endişeleri; toplum olarak uygulanmaya
kalkışıldığı zaman aynı müsamahayı bulamaz. Genel bir tembellik ve
fakirlik nedeni olur. Bu ise İslam hayat anlayışının anlamadığı bir
tutumdur.
Ferdi planda
düşünüldüğü
hoşgörü hudutları
Acı
bir gerçektir ki; müslüman milletler bugün "az gelişmiş" ülkelerin
sahipleridir. Hiç kuşkusuz bu, yeterince dünya için çalışmayan ve ·bu
yöndeki gayretleri ahiret a'maline zararlı gören kişilerin müslüman
milletler içinde söz ve hüküm sahibi olmalarının korkunç neticesidir.
Oysa ki yukarıda mealini verdiğimiz ayet açıkça gösteriyor ve ilan
ediyor ki; dünya nimetlerinin temiz ve hoş olanları dünya hayatında
mü'minler içindir. Bu nimetierin "hikmet-i ilıracı; mü'minlerin intifaı
(faydalanması) dır",zs. Cinniler ve insanlar, Allah'a "Kulluk" yapmaları
için yaratılmışlardıJ:129. Dünya ve nimetleri de; "Allahu Tealll'ya itaat
konusunda mükellefleri takviye maksadıylaJ&o yaratılmıştır. Binaenaleyh,
dünya nimetlerinden yararlanmada "asiUet" asillik hakkı mü'minlerindir.
Kafirler ve müşrikler mü'minlere tebeiyyetle, onların gölgesinde bu
dünyadan yararlanma hakkına sahiptirlerBı. Dünyada mü'min kalmasa,
kafir yaşayamaz. Çünkü dünya kalmaz. Zira dünyanın yaratılış nedeni
ortadan kalkmıştır. Sebebin yokluğu neticenin de yokluğunu gerektirir.
örnek Kul, Yüce Rasill Hz. Muhammed (s.a.s.) bir hadis_i şeriflerinde
bu gerçeği müsbet anlamda şöyle dile getirmektedir: "AHalı diyen
kimse kalmayıncaya kadar kıyamet kopmaz." Bu demektir ki, dünyanın
hayatı, mü'min'in hayatına bağlıdır. Mü'min kalmadığı gün, dünya da
yoktur.
Mü'min ve müslümanların asaleten sahip oldukları dünyadan faydalanma
hakları, kendilerine dünyayı idare yetkisini ve onu imar görevini de
verir. Bu ise çalışma, ilerleme ve öteki milletiere üstünlüğünü bilfiil
isbat ile sağlanır. Bu üstünlük is bat edilemezse; liderlik değil, kölelik
zorunlu neticedir.
DIYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
12
Müslümanların dünya liderliği konusunda ortaçağ, şarka ait aydınlığıyla
ve haşmetiyle ortada güzel bir örnektir. Hıristiyan dünyasının karanlık
devri ortaçağ'da müslümanlar, ilim, teknik, ahlak ve me>i!.erı.Iyet
:;cr~üudeu tüm dUnyiUılara örnektiler. O çağda müslümanlar gibi o)nıl'lk
büyülc bi;: §<msfti. Y aiıancı sefirler, çocuklarını Osmanlı gibi giydirmekten,
Osmanlı terbiyesiyle büyütmekten büyük bir zevk duyuyorlardı.
İlim, teknik ve medeniyetçe zirvede bulunan o günün müslümanlarının
manevi hayat yönünden de üı:;tün bir seviyede olduklarını itiraf etmek
(27)
(28)
(29)
(30)
(31)
el-A'raf: 32.
Hak Dini Kur'an Dili, M. H. Yazır, c: 3j2154, 2. baskı, !st. 1960.
et-Tur: 56.
Ruhu'l-Beyan, !. H. Bursevt, c: ~[215. (Amasya Bayezit Ktp. No: 49j1).
Hak Dini Kur'an Dili, H. Yazır, 3;2154, Hulasatü'l-Beyan, M. Vehbi, 4j1613,
Ruhu'l-Beyan, İ. H. Bursev!, 1j~12
mecburiyetindeyiz. Dergah, tekke, tarikat çalışmaları en güçlü devresini
bu çağda yaşamıştır. Öylesine ki, padişahların çoğu "intisablı" idiler.
Hemen hepsinin, şeyhü'l-islam'ın dışında birkaç ilim ve marreviyat
adarnma hürmetkar, hizmetkar oldukları bilinen gerçeklerdendir.
Osman Gazi için Şeyh Edebali, Fatih için
kılavuz, mürşid ve müşteşardılar ..
Akşemseddin
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLüıvı:ANLARH
TUTUMLAR!
vb. tekkeli
Bu demektir ki, gerçekte, maddi terakki manevi yükselişe; manevi
yükseklik maddi terakkiye sebep ve destektirler. Dünya ve nimetlerine
karşı çekimserlik de ilim ve şuur devirlerinin değil, tefekkür ve din
bilincinden, İslam şuurundan uzak kahnmış zamanların tutarsız temeller
üzerine oturttuğu izzet-i İslam'a aykırı bir tutumdur. Bugün İslam
dünyası batı ve kuzeyin fikri ve ideolojik hakimiyeti altmda ise, bu;
dünyayı ihmalin, zamanın ihtiyacını karşılama yerine kabuğuna çekilip
ferdi kurtuluş meyline gönül vermenin acı neticesidir. Bu haliyle
müslümanlar, eski şevket devirlerinin yüzkarası olarak ortadadırlar.
İslam'ın
esaslarını birazcık tanıyaniara · hayret vermekte devam
etmektedirler. "Muazzam. bir mazinin varisi ve yeryüzünün en eski
medeniyetinin mümessili olmak korkunç bir şeydir; İslam ülkelerinin
şanlı mazisiyle bugünkü aşağılık hiUinin tarifi işte budur."S2
"Gözlerimizin önünde İslam'ın bugünkü hali bulunduğu için, biz onu
medeniyetin en esaslı arnili tasavvur etmekte güçlük çekiyoruz."IIS
Ne kadar acıdır ki; "İki günü eşit olan aldanmıştır" buyuran Hz.
Muhammed (s.a.s.) 'in ümmeti; günlerin sürdürdüğü hatta arttırdığı
ömür zararını, dünya ve ahiret planında önlemenin ve Peygamber
(s.a.s.) 'in i§aret ettiği "Daha ileri!" hedefine ula§abilmenin yegane
yolunun; "amel-i salih" (hayırlı i§, yararlı gidiş), hakkı tavsiye
(propaganda), sabrı tavsiye (dünya ve ahiret i§leri konusunda çıkacak
güçlükleri göğüslemek) olduğunu unutmuııtur. Tembelliğin,
duygusuzluğun yolunu tutmuştur. Dünya verilmiş fakat ahiret de
kazanılamamıştır. Hayat dini olan İslam, sanki hayat dışıdır.
Müslümanlık
yerde
hüviyet cüzdanıarındaki "İslam" kelimesinin ötesinde bir
bütün müesseseleriyle hiçbir bölgede yaşanmaz olmuııtur.
anılmaz,
Temelde ''Allah'a, Rasfılulıah'a ve mü'minlere ait olan izzet" ile mevcut
dünya milletleri muvacehesinde düştükleri zilleti
bağdaştırmak imkanı yoktur. Bu izzete gölge düşürmek, en büyük
İslami hedef ve görev olan "i'lay-ı kelimetu'llah"ı uygulayamamak,
"itfa-ı nO.ri'llah" (Allah'ın nurunu söndürmek, hak dinini ortadan
kaldırmak) amacını taşıyaniara muhtaç olmak altından kalkılabilir
bir vebal midir? İmanla bağdaştırılması mümkün bir hal midir?
müslümanların
Bugünkü yürekler acısı durum göstermektedir ki: Tebeiyyet yani
yoluyla dünyadan intifa hakkına sahip olan gayr~i müslimler
müslümaııları çok geride bırakmışlar, sanki dünya onlarınmış gibi onu
imar etmişlerdir. Bu tersine ve aleyhimize gelişim, normal neticesini
göstermiş; müslümanlar hayatlarının devamı için daha önce gölgelerinde
yaşayanlardan istianeye yani yardım dilemeye muhtaç olınuşlardır.
bağlılık
Halk deyimiyle, "yemiyenin
el değiştirmi§tir.
malı
yenmi§",
dolayısıyla
liderlik
hakkı
da
(32) Garb Medeniyetinin :M;enbaı Olan !slD.m Medeniyet!, !. H. Danismend, s: 20.
(88) a .. g.e., s: 19, 2. baskı (İrfan Yayınev1).
DiYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
..,
ı .;ı
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
:MÜSLÜ:MANLARIN
TUTUMLAR!
c -
"Dünya Wtfirin, ahiret mü'minin'' yargısı.:
Dünya ve nimetlerine karşı müslümanlarda varlığ'ını açıkladığ'ımız ve
bir değer hükmüne bağ'lamaya çalıştığımız çekimserliğ'in nedenlerinden
biri de; "Dünya kftfirin, ahiret mü'minin" anlayışıdır. Bu hatalı anlayış
nereden çıkmıştır? Şimdi bunu araştıralım.
Güvenilir hadis
kitaplarıınızda
şöyle
bir hadls-i
şerif
yer
almaktadır:
"Dünya, mü'minin zindanı; Wtfirin cennetidir."3• Yani dünya mü'minin
zindanı, kafirin cenneti yerindedir.
Hadis-i şerifin manası birkaç şekilde açıklanabilir. Ancak en çok akla
yakın ve asla uygun olan izahı şudur: "Ahiretteki görecekleri muameleye
nazaran dünya mü'minin zindanı, Wtfirin cennetidir." Hadis, iman ve
küfrün öteki alemde sebep olacağ'ı neticeye göre dünyanın
değ'erlendirilmesini yapmaktadır. ''Ahirete nazaran" kaydı
düşünülmeksizin mana verilirse, İslam'ın ruhuna zıd bir anlam çıkar ki
bu anlayış tarzının vebali aniayanlara alt olur.
Hadisin
kil.firin
anlamını
daha bir açıklıkla anlamak için ahirette mü'minle
ne olacağ'ını ayet-i kerime ve hadls-i şeriflerden
durumlarının
araştıralım.
"Gerçekten, elıl-i kitaptan olsun, müşriklerden olsun (bütün o)
küfredenler cehennem ateşindedirler. Onun içinde ebedi kalıcıdırlar.
en kötüsü de onların ta kendileridir."
edip de güzel güzel amel (ve hareket) lerdt) bulunanlar (a gelince),
hiç şüphe yok ki bunlar da yaratılanlarm en hayırlısıdır. Oruarın
Rableri nezdinde mükafatı, altlarında ırmaklar akan Adn cennetleridir.
Hepsi de içlerinde ebedi kahcıdırlar."35
Yaratılanların
"İman
Görüldüğü
gibi ahirette mü'mine ebedi cennet; katire ebedi cehennem
Bu ana taksimi genel özellikleri ile tanıtacak ve özelleştirecek
olursak; dünyanın neden mü'mine zindan, neden kafire cennet gibi
vardır.
olduğ'u anlaşılacaktır.
aa)
Mü'mine va'dolunan Cennet'in
vasıfları:
ı Cennet, huzur ülkesidir. Rahatsızlık verecek en küçük bir mes'ele
yoktur. "Onlar orada (cennette) ne boş bir laf, ne de günaha sokacak
bir şey işitınezle.ı;."M
2 -
!stek ve arzulara
kavuşmak
DiYANET
DERGISi
SAYI: 1
için
çalışmak,
yorulmak yoktur.
için kafidir: "Orada (Cennett.e)
!;~-..!;,;:.., hi!itlı· .Yoı·gımiuk ve zaJımet değmeyecek •.''Sr "Şüphe yok ki.
bugün cennet yaranı mesrür.u handıtn bir zevk ve eğlence içindedirler.
GüLLlllmien geçirmek istenilene
kavuşmak
Kendileri de zevceleri de (Cennet) gölgeler(in)dedirler. Tahtların üstüne
kurulup dayanmışlarilir. Orada taze yeıniş(ler) onların, temenni
edecekleri her şey onlarındır."Ba
OCAK
ŞUBAT
1975
,.,,
l'"t
(34) et-Taç, M. A.
Nasıf,
5jl60. Riyazu's-Sallhinl, lj505. 3.
(35) el-Beyytne: 6-8.
(36) el-Vakla: 25-26.
(37) el-Hıcr: 48, Fatır: 35.
(38) Yastn: 55-57.
Baskı,
Ankara.
3 -
İklim ve mevsim şartİarı mutiuluk gerekierine uygundur:
btJNYA
HAYATINA
"Yayılmış
(daimi) gölge(ler), daimA akan su(Iar), kesil(ip tüken)meyen,
yasak da edilmeyen (cinste) meyveler
görürler ne de zeınheri!"#o
4 -
Düşman
arzu
edeceği
arasında."so
"Orada ne
güneş
KARŞI
MÜSio'OMANLARIN
TUTUMLAR!
yok, dii§manlık yok. Hizmetçi çok. İnsan ruh ve nefsinin
lüks ve konforun görülmemi§ çeşidi bol lxıl.. ''Biz onların
göğüalerindeki kini söküp attık (atacağız). Hepsi kardeşler halinde,
karşı karşıya tahtları üzerinde oturuculardır."4ı "Ebedi (taze)liğe
mazhar kıJ.ınthış eviadlar (hizmet için) etrafiarında dolamrlar."42
"Etraflarmda her dem taze çocuklar dolaşır ki sen onları gördüğün
zaman saçılmış birer inci sanırsm. Orada herhangi bir yere baktığın
zaman (büyük) bir nimet, bol bir (ihtişam ve) sartanat görürsün.".-s
5 -
İnsan mutluluğunun
üç ana temeli kabül edilen mesken,
rızık
ve
eş (zevce) en güzelinden hazırlanmı§tır: "(Habibim) iman eden, bir de
güzel güzel amel (ve hareket)lerde bulunan kimseleri muştula ki
altlarmdan ırmakiar akan cennetler onların. Kendilerine ne zaman
onlardan bir meyva rızık olarak yedirilse her defasında "ha bu, evvelce
de (dünyada) rızıklandırdığımız (yediğimiz) şeydi" diyecekler ve o rızık
(renkte, şekilde) birbirinin benzeri, (fakat tatda başka çok yüksek ve
müstesna kıyınetlerde) olmak üzere kendilerine sunulacak. Oradıı. çok
temiz zevceler de onların. Hem orada onlar devamlı kalıcıdırlar."44
"Artık
onlar
aydın olacağı
ıçın, yapmakta olduklarına bir mükafat olarak, gözlerin
(nimetlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez."•s
6 - Mü'minin mutluluğu için hazırlanını§ bulunan zahmetsiz ve nadide
nimetlerin, peygamberlerin, salih ki§ilerin, §ehitlerin ve sıddiklerin
komşuluğunun da ötesinde Allah'tan bir rıdvan, bir selam ve Allah'ın
zatını temaşa saadeti de cennettedir: "Allah, mii'min erkeklere ele
mü'mfu kadınlara da -kendileri içinde ebedi kalıcı olmak üzere~
altından ırmaklar akan adn cennetlerini ve çol.: güzel meskeruer va'detti.
Allah'ın bir rıdvam (rızası) ise daha büyüktür. İşte bu, asıl bu, en
büyük saadettir.''M "Çok esirgeyici Rab(lerin) den bir de selam
(var)dır.''47 "Yüzler (vardır) o gün ter ü tazedir. Rablerini görecektir."4a
Cerir b. Abdullah (r.a.): "Biz Rasfilullah (s.a.s.) ın yanında idik. Ayın
ondördüncü gecesi idi. Rasfılullah (s.a.s.); siz biribirinizle itişmeyerek,
rahat rahat şu ayı nasıl görüyorsanız muhakkak ı:tabbinizi de (öylece
!.:!:!!!~~~~!2")
f:!.y~-~_ ...])f\Y~·n ~öreeeksiniz.
buvurd.u.''
dedi,ı:s
7 - Bütün deği§ik nimet ve muüa:K <ıaaueLi;yie iJiıliht,:, C.:or.u.c.t l•<.:i:::;.t~
ebedidir, sonsuzdur, sınırsızdır: "Mes'ud olanlara gelince; onlaı· da
eı-va.ıoa: 30,33.
ed-Dehr: 13.
el-l'l:ıcr: 47.
el-Vdıka: 17.
ed-Dehr: 19-20.
el-Bakara: 25.
es-Secde: 17.
et-Tevbe': 72.
Yasin: 68.
(48) el-Kıyame: 22-23.
(49) et-Tae: M. A. Nasıf, 6f422, 1382,
DiYANET
DERGiSi
SAYI: 1
(39)
(40)
(41)
(42)
(43)
(44)
(45)
(46)
147)
OCAK
ŞUBAT
1975
ıı. baskı, Mısır.
15
DÜNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLÜMANLAR IN
TUTUMLAR I
cennettedirler. Rabbinin dilediği (mü'min fasıkiarın Cehennemde
görecekleri ceza müddeti) müstesna olmak üzere onlar orada ebedi
kalıcıdırlar. (Bu), bir lfıtf u ilisandır ki, (tükenip) kesilmesi yoktur."5o
Cennetin ve nimetlerinin özellikleri daha çok sıralanabilir. Biz bu kadarla
yetiniyoruz. Bu özetirniz de açıkça gösteriyor ki, §U imkan ve nimetler
kar§ısında mü'mine; dünya hayatı, zindan hayatıdır. Çünkü dünya;
zahmet, külfet, gayret ister. Elem, keder, acı, sıkıntı, dü§manlık,
zulüm, adaletsizlik, ihanet, cinayet, soğuk, sıcak doludur. Kendisi gibi
nimetleri de devamsızdır, kararsızdır. Emel ve arzuların hepsine
kavu§ma imkanı hiç kimse için mümkün değildir. Birtakım inanç ve
toplum kayıtları vardır. Haram, örf ve an'ane, gelenek yasakları,
kanun kısıtlamaları, mü'mini ahiretteki mutlu hayat ortamına nazaran
zindan hayatı içinde ya§at:c:ıaktadırlar. Bu yüzden ve bu anlamda
"DÜNYA MÜ'MİNE ZİNDANDIR".
bb)
Kafi re va' dolunan Cehennem'in özellikleri:
Şartlar bu göreve göre
topuna va'dolunan yer
Cehennemdir. (Onun) yedi kapısı, her kapının da onlara ayrılmış birer
nasibi vardır."5ı "Allah, erkek müniHıkiara da, kadın münafıklara da,
kafirlere de -içinde ebedi kalıcı olmak üzere- Cehennem ateşini
va'detti. Bu, onlara yeter. Allah, onları rahmetinden koğdu. Onlara bitip
tükenmeyen bir azab vardır."52 "(O hutame), Allah'ın tutuşturulmuş
bir ateşidir ki, tırmarup yüreklerin ta üstüne çıkacak (ve kaplayacak) tır
o. Bu (ateşin kapıları da) onların üzerlerine kapatılmıştır, (kendileri)
uzatılmış sütun(larda bağlı olarak)."ss "Mesamata işleyen bir sıcaklık
ve kaynar bir su ve bir de kapkara dumandan bir gölge iç.indeilirler.
1 -
Cehennem, azab ve
hazırlanmı§tır:
işkence
"Şeksiz şüphesiz
yeridir.
onların
Ki (bu gölge) ne serindir ne de faydalı."s.> ''Ey sapkınlar ve tekzipçiler,
zakkum ağacından yiyecek, karınlarınızı sadece ondan dolduracak,
üzerine de o kaynar sudan içecek (kimseler) siniz."5s "Onlara
Cehennem(de altlarından ateş) den döşekler, üstlerine (yine ateşten)
örtüler vardır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız."li.a "Ayetlerimizi inkar
ile kafir olanları muhakkak ki ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı
tadıp durmaları için, onları başka derilerle (yenileyip) değiştireceğiz."sr
Bu azap yerinde ölüm de yoktur ki, bu dayanılmaz i§kenceden
kurtulma imkanı doğsun: "O küfredenler (e gelince) Cehennem ateşi
onlarındır. Öldürülmezler ki ölsünler. (Cehennem) azabından (herhangi)
bir kısmı onlardan kaldı.rılıp hafifletilmez de. İşte biz küfürde ileri giden
herlresi böyle cezalandırırız.".;B
2 -
~
- B 1}_ ~ar. yakı~!. ~z.~p YG'i~iudc Uiı-.iUlı lerini suçlayaraK, azablarının
hafifletilmesi için yardımcı arayacaklar: "(Kftfirler) ateşin içinde
DiYANET
DERGISi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
16
(50) Hüd: 108.
(51) el-Hıcr: 43-44.
(52) et-Tevbe: 78.
(53) el:-/Hümeze: 6·9.
(54) el-VIl.kıa: 42-44.
(55) el-Vll.kıa: 51-54.
(56) el-A'raf: 41.
(57) en-Nisa: 56.
(58) Fatır': ııs.
biribiriyle deliller göster(erek çekiş)irlerken zayıf olanlar o büyüklük
"biz, sizin tebeanızdık. Şimdi siz ateşten bir kısmını olsnn
bizden uzaklaştırabilir misiniz?" derler. O büyüklük taslayanlar (şöyle)
dediler (diyecekler) ; "hepimiz bnnnn içindeyiz. Şüphe yok ki Allah
knlları arasında vereceği hükmü verdi". Ateşte bulunanlar Cehennem
bekçilerine; "Rabbinize dua edin, bizden bir gün olsnn azabı hafifletsin"
dediler (diyecekler)."<>s
taslıyanlara,
DüNYA
HAYATINA
KARŞI
MÜSLÜMANLARIN
TUTUMLAR!
Kendi büyüklerinden, Cehennemin bekçilerinden herhangi bir
anlayınca, bu defa Allah Te1U1l!ya iltica edecek,
yalvaracak, bu azaptan kendilerini çıkarmasım isteyecekler: ''Ey
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç
şüphesiz ki biz zalimlerizdir. (Şöyle) buyıırdu (buyuracak): Yıkılıp
gidin içerisine! Bana (bir şey) söylemeyin!"ao
4 -
yardım gelmiyeceğini
5 - Cennet hayatı gibi, Cehennem azabı da ebedidir, sınırsızdır,
sonsuzdur: "Şüphe yok ki günahkarlar (kafirler) Cehennem azabmda
ebedi kahcıdırlar."aı "Kim Allah'a ve Peygamberine isyan ederse;
-orada ebedi kalıcılar olmak üzere- oıılar için Cehennem ateşi vardır."62
Ahirette böylesine bir azab ve işkenceden başka göreceği bulunmayan
kafirler için, birtakım meşakkatlerine rağmen dünya; elbette bir
cennettir. Sonra küfrün ortadan kaldırdığı "haram" kaydı da dünyayı
kafire daha bir genişletir. O, elim ve ebedi azab karşısında dünya
sıkıntıları bir hiç hükmündedir. Kafir, cennetini bu yüzden dünyada
yaşamaktadır.
Rühu'l-Beyan'daae şöyle bir olay nakledilmektedir: "Bağdatli kadılardan
biri; hizmetçisi ve vezir gibi süslü giyinişiyle külhan bulunan bir
sokaktan geçer. Külhancı yahudi, üstü başı simsiyah, cehennemı: bir
görünüşle kadı'nın önüne çıkar, atının geminden yapışır ve:
----' Allah kadıya kuvvet versin. Peygamberinizin, "Dünya mü'mine
zindan, katire cennettir" sözünün manası nedir? Görüyorsun ya, dünya;
-mü'min ve Muhammedi olduğun halde- sana cennet; -ben katir
yahudi olduğum halde- bana zindandır. Hadisin manası aksiyle
meydandadır, der.
Kendisi faziletli
kişilerden
olan
kadı,
yahudi
külhancıya şu cevabı
verir:
- Şu üzerimde gördüğün dünyanın süsü ve heybetine rağmen dünya;
Cennette Allah'ın mü'minler için hazırladıklarına nisbeten benim için
zindandır. Cehennemde seni bekleyen derekelere nisbetle dünya (bu
haliyle de olsa) senin için cennettir."
Yukarıda ayet mealierinden verdiğimiz misaller gibi bu olay da açıkça
göstermektedir ki, adı geçen hadis; "ahirete nisbetle dünya mü;minin
zindanı, kafirin cennetidir" manasını ifade etmektedir. Bu hadis delil
gösterilerek, "dünya kafirin, ahiret mü'minin" şeklinde yanlış
değerlendirme yapmaka4, müslümanları dünyayı terke zorlamak, bu
(59)
(60)
(61)
( 62)
(63)
(64)
el-Mümin: 47-49.
el•Mü'minun: 107-108, Bkz. el-En'am: 27-28.
ez-Zuhruf: 74.
el-Cinn: 23.
Ruhu'l-Beyan, !. H. Bursevi, gj23 (10 ciltlik baskı).
Bkz. On Kere Kırk H~dis, H. B. Çantay, 2j257, !st. 1967.
DİYANET
DERGiSi
SAYI: 1
OCAK
ŞU6AT
1975
. ..
ll
hadis-i peygamberiyi aniamamak demektir. Islam esasİarına aykırıdır.
D'ÖNYA
HAYATINA
başına aldığımız
Konunun
KARŞI
ayet mealini bir kez daha
hatırlayalım:
''De ki: O (temiz ve
1\fÜSL'OMANLABIN
TUTUMLARI
Kıyamet
hoş nzıklar) dünya hayatında, iman edenler i9indir.
günü ise sadece onlara (mü'minlere) malısustıır."as
dünya ve nimetlerine karşı takındıklan tutumlannın
tefrit yani ihmal cephesini böylece özetledikten sonra §imdi ifrat ydni
aşırılık yönünü özetıeyelim. lslam'a ait "dünya - ahiret dengesi"nin iki
taraflı nasıl bozulmakta olduğu, dolayısiyle bu ilahi dengeye uymanın
ne kadar Islıim dünyasının menfaatına olduğu daha bir anla§llmış olsun.
Müslümanların,
2 - DÜNYA
-İslam dı§l
SEVGİSİ:
hayat
görüşleri'ni açıklarken hıristiyanlık dünyası
için
"materyalistlere iltihak" durumu;
-maalesef- günümüz müslümanlan için de büyük ölçüde tahakkuk
etmi§ bulunmaktadır. özellikle müslüman milletler, büyük bir cömertlik
ve hayranlıkla materyalist garba kapılarım açtıkları günden bu yana
müslüman halk arasında dünya sevgisi, dünya bağlılığı giderek
§iddetini arttırmaktadır. Bu sebeple de denge, ahiret aleyhine
bozulmaktadır. Ancak §Unu da itiraf etmeliyiz ki; hıristiyanlar
materyalistlere katılmı§larsa da dünyayı bari ellerine alabilmişlerdir.
gerçekleştiğini
belirttiğimiz,
Müslüman milletler, ahireti unutmalarına, materyalist görüşü
benimseme gayretlerine rağmen henüz dünyayı da ellerine almış
değillerdir. Yani ahiret verilmiş fakat henüz dünya bile kazanılamamıştır.
Zarar üstüne zarar...
Gariptir ki, dünya nimetlerine kar§ı çekimser kalma meylinin daha çok
revaçta olduğu günlerde İslam dünyası; üstün bir medeniyet, yüksek
bir hayat standardı, öteki milletlerce takdir edilen ilmi seviye ve teknik
terakkinin temsilcisi idi. BirkaÇ yüzyıldan bu yana, dünya lehine dengeyi
bozmuş olmasına rağmen; ııevket, devlet ve medeniyet günleri her
geçen gün biraz daha uzaklarda kalmaktadır. Hatta bir ara -birkaç
devlet müstesna- İslam ülkeleri istiklallerini kaybetmişler, sömürge
olma durumuna dü§müşlerdi. Bugün siyasi istiklıillerini kazanan
müslüman ülkelerin adedi bir hayli artmıııtır. Ancak hiçbir İslam
ülkesi, henüz fikri bağımsızlığım kazanmış değildir. Yoğun bir kültür
emperyalizminin boğucu baskısı altında, kendilerine ait kafa yapısını
bir türlü elde edememektedirler.
Kapitalist ya da komünist bloklam dA.yBT.ı siyı>.setle!'~ ~le :-::ü:ılü~1-:.;:;.:;:.
milletler; onların temelde birleşen dünvıicılık. maddPeilik gi:i!'lifile:rü.ıe
itibar etmekte, dünyada dünyanın ötesine uzanmak imkanla.rını arama
hasiretini gösterememektedirler. Dünya ötesi deyince, kapitalistlerde
olduğu gibi müslümanlarda da "ıihlret değil" ay ve öteki gezegenler
akla gelmekte, dünya ötesine uzanıştan da aya ya da öteki gezegeniere
gidiş anlaşılmaktadır. Müslüman ülkelerinin dayandıkları blokların
idarecileri; ilerleme, gelişmiş ülke olma arzusunu sürekli olarak taze
tutmak, müslüman ülkeleri bu uğurda emeldeme safhasında bulundurmak
için özel dikkat ve gayret gösterınektedirler. Müslümanların; "sevgilisine
kavuşamamış kara sevdalılar" topluluğu olarak devamı, kapitalist ve
DIYANET
DERGISI
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
1Q
...
!
(65) el-A'raf: 82.
komünistiere daimiı. açık, elveri§İi bir pazar sailıyacağı için, bu durumtın
olursa olsun farkına vardırmadan sürdürülmesille
pe · pahasına
çalı§ılmaktadır.
Hatta zaman zaman dünyaya sahip medeni milletler seviyesinde söz
sahibi olabilmek için kafa yapısı, ya§ayı§ tarzı, idare biçimi, müessese
tesisi, ahlak ve din hayatı gibi konularda fedakarlıktan kaçınılmaması
salık verilmekte, kasıtlı olarak İslami anlayı§ ve bağ"ların terki
öngörülmektedir. Böylece dini ki§ilikten uzaklaştınlan müslüman
milletler milli §ahsiyetten de uzak tutulmaya; emre sadık köleler
topluluğu haline getirilmeye çalı§ılmaktadır. Bu planlı çalı§malann
sonucudur ki, "kanunlarını dünya ihtiyaçlarına göre çıkaran" müslüman
devletlerin sayısı artmaktadır. Bütün bu geli§meler, giderek dünya
sevgisi ve ölüm korkusu gibi İslam'ın dünya - ahiret dengesinin iki azılı
dü§manını müslümanların zihinlerinde hakim kılmaktadır. Bu geliıırne
müslümanıann mağlübiyet sebebidir. Nitekim Örnek Kul, Yüce Rasül
Hz. Muhammed Mustafa bir şerefli hadislerinde bu gerçegi şöyle dile
getirir:
"Aç
insanların
yemek
gUn gelir sizin
- O gün sayıca az
Cevap verir:
-
Hayır.
kabının
başına
başınıza üşüşürler.
mı olacağız
nriNYA.
HAYATINA
KARSI
MÜSU!MANLAJ.UN
TUTUMLAR!
gibi, milletler de
toplandıkları
SahAbiler sorar:
da ondan bu hdl
başımıza
gelecek 'l
O gün az değil çoksunuz. Ancak sel süprüntüsü gibi
Allah; düşmanlarınızın kalbindeki sizden korkma hissini
olacaksınız.
kaldırır.
Sizin kalbinize bir vehn
bırakır.
Sorarlar:
-· Vehn nedir ey Alldlı'ın Rasfilü 'f
-Dünyayı sevmek, ölümden korkmak!"ns
Bu kısır sevgi ve lüzumsuz korku İslam'ın, Allah yolunda "Cihad"
ilkesinin terkini; cihad gereği olarak geli§tirilecek medeniyet ve
terakkinin durmasını, dünyanın müslümanıann elinden çıkmasını netice
verir. Böyle de olmuştur ..
Bugün hemen herkes ölümden korkmaktadır. Dünyadan aynlmak
istememektedir. Ölümü hayata tercih edecek iman kahramanlan yok
artık. ''Ne güzel şey yaşamak" nionileriyle büyütülüyor çocuklar.
"Ya gazi ol ya şehit" ninnisi günümüz analarının yufka yüreklerine (!)
ağ"ır geliyor. Dünya, hayat, neş'e, eğ'lence, zevk, kahkaha, oyun hepsi
çok güzel.. Bunlardan kişiyi ayıracak olan ölüm, ölmeli... Savaş bitmeli,
hiç başlamamalı. Sulh §arkılan ve nutukları çınıatmaıı ner yen ..
D oyulan yer vatan olmalı kişiye...
Müslümanlar da bugün her hareket ve aksiyonda öncelikle çıkarının
ne olacağını, zarar ihtimallerinin derecesini hesap etınekte, sonra da işe
evet veya hayır demektedirler. Ahirete ait hesaplamayı hemen çok az
kişi düşünmektedir. Fedakarlık ve feragat gibi insanı vasıflar "aptalca
davranışlar" olarak değer hükmüne bağlanmaktadır. İnsanlanmız, maddi
çıkarlarının sadık kulu, zebun hizmetçisi, kuşkulu bekçisidir. Onlan bu
derece zillete razı eden dünyaya kar§l içlerinde beslediklerl sevgidir.
(66)
etı-Tac,
M. A.
Nasıf,
5/82'7·
DIYANET
DERGISi
SAYI: 1
OCAK
ŞUBAT
1975
D"ÜNYA HAYATINA
KARŞI
MÜŞLÜMANLARIN
.
TUTUMLAR!
dünya konusunda tek bir şeyi hoş görmez. O da; sonlu
sonsuzluk ufku olan kalbine girmesi, onun
sevgisine mazhar olmasıdır.
Oysa ki
İsHlm;
dünyanın;
müslümanın
Müslüman, ahirete yegane vasıta olduğu için dünyayı ihmaJ edemez.
Ancak -tek de olsa- geçici bir vasıta olduğunu bile bile de onu
gayenin sevgisine layık göremez. örnek Kul, Yüce Rasül Hz. Muhammed
(s.a.s.) bu gerçeği; insanı bir garibe, bir yolcuya benzeterek dile getirir.
İbn-i
ömer (r.a.)
anlatıyor:
"Rasfilullah (s.a.s.) omuzurodan tuttu:
- Dünyada bir garip ya da bir yolcu gibi ol. Kendini ölülerden say...
buyurdu."67
Dünyada; ihtiyaç sebebiyle gurbete gitmiş ve işi bitince asıl vatanına
dönecek olan bir ki§i gibi ya da henüz gitmek istediği yere varamamış
bir yolcu gibi olmak demek; dünyayı geçicilik sıfatının üstüne
çıkarmamak; asıl vatan ve vanlmak istenen yer değerine mazhar
kılmamak demektir. Mutlak bir ölüm olayı başa geleceğine göre dünyada
azgınlık ve sapkınlık kötülüğüne dܧmemek için §imdiden kendini ölmüş
bilmek, ki§i için çok etkili bir dܧÜncedir. Aksi halde süse kanılacak,
öze vanlamıyacaktır: "Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın
ve günıüşe, salma ve güzel atlara, (öteki) hayvanlara, ekiniere karşı
olan ihtiraslı sevgi insanlar için bezenip süslenmiştir. Bunlar dünya
hayatının (geçici) birer faydasıdır. Varılacak yerin bütün güzelliği ise,
Allah katındadır."·68
Ahiret, oradaki mutlak adalet, dünya düzeninin, İslami yaşayışın kişi
vicdanındaki en güvenilir destekleridir. Dünya sevgisi, bu destekleri
vicdanlardan söküp atarsa, insanlar canavarlaşır, toplumlar dağılır.
Çünkü "sevgi insanı kör ve sağır eder". Ahireti seven, cihad düşüncesiyle
dünyayı da değerlendirir. Fakat dünyayı seven, aceleci ve peşinci
zihniyet ve yaratılışının da etkisiyle inançlarından ve a.hiretten
fedakarlık yapmakta, taviz vermekte bir sakınca görmez.
Bu yüzden, dünya düzeni, ahiret mutluluğu ve insan gerçeği açılanndan
İslamiyet, dünyayı ve nimetlerini değil bunların Allah'ı unutturacak
olan sevgisini yasaklamıştır. Örnek Kul, Yüce RasO.l Hz. Muhammed
(s.a.s.); "Bütün kötülüklerin, bütün hataların başı, dünya sevgisidir."6B
buyurmu§tur.
Allah'a kul olmak göreviyle dünyaya gönderilmiş olan insanların,
ya§ama vasatlarının kölesi olmaları; kendi kendilerini, değerierini inkar
ctrD.eleı·i deıut:hi-ir. Paö.işahın; niZmetçisinin emrine girmesi, onu
kendisine amir yapması kadar abes ve utanç vericidir.
DiYANET
DERGiSI
SAYI~ 1
OCAK
İslam; dünyanın
ne köhne ve metruk bir meta' haline düşmesini, ne de
mabud kabUl edilecek kadar aşırı bir iltifata mazhar olmasını kabO..l
eder. O, her varlığa olduğu gibi dünya ve nimetlerine de yaratılış
gayesine uygun, layık oldukları önemin verilmesini tavsiye eder ..
ŞUBAT
1.975
(67) et-Taç, M. A.
Nasıf,
(68) Al-i İmran: 14.
(65) :::hya üiümi<i-Din, lYl.
5j159 ve 6 nolu dipnot.
Gazım,
3jl97,
Mısır.
Download