Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi T

advertisement
 Bu metin 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir. This paper was presented in International Energy and Security Congress that took place at Kocaeli University, Turkey on September 23‐24, 2014. ĐNGĐLĐZ OKULU PERSPEKTĐFĐNDEN ULUSLARARASI TOPLUM VE
ENERJĐ GÜVENLĐĞĐ: ENERJĐ ZENGĐNĐ DEVLETLERĐN
GEÇMĐŞTEKĐ VE GELECEĞE YÖNELĐK MUHTEMEL DIŞ
POLĐTĐKALARININ DEĞERLENDĐRĐLMESĐ
Onur Ağkaya
Özet
Bu çalışmada, Uluslararası Đlişkiler disiplininde, bir büyük kuram potansiyeline sahip
Đngiliz Okulu perspektifinden, enerji zengini devletlerin dış politikaları değerlendirilmektedir.
Giderek önem kazanan “enerji” ve “enerji güvenliği” konuları –ajandasını zenginleştirmekle
birlikte– disiplin içindeki çalışmaları, kuramdan ve felsefeden uzaklaştırma tehlikesini de
taşımaktadır. Buradan hareketle; realizm, rasyonalizm ve revolüsyonizm geleneklerinin üçüne
de başvurma imkânı veren Đngiliz Okulu’nun kavramsallaştırması olan “uluslararası
toplum”da, Rusya’nın, Đran’ın ve bazı Afrika ve Asya devletlerinin dış politikaları ve ayrıca,
bu devletlerin, enerji ve enerji güvenliğine yönelik normlara yaklaşımları anlamlandırılmaya
çalışılmaktadır. Buna göre, uluslararası toplum, Avrupalı devletlerin dünyanın geri kalanına,
önce ticari ve askerî üstünlükleriyle yayılmasıyla, beraberinde, Batı medeniyetinin üstünlüğü
iddiasını taşımış ve küresel bir nitelik kazanmıştır. Uluslararası toplumun dünyaya sunduğu
normlar, nihayetinde, diplomatik ve kültürel direnişle karşılaşmışlardır. 1973 Petrol Krizi’nde
ve Rusya’nın 2000’li yıllarda, Avrupa’ya doğal gaz akışını durdurması gibi olgular bunun
örnekleridir. Enerji zengini ülkeler, enerjinin bir diplomatik enstrüman hâline gelmesiyle, bu
güçten faydalanmaktadır ve faydalanmaya devam edeceklerdir. Uluslararası toplumun –her
toplum gibi– özgün yapısının ve işleyişinin, dönüşmeye ve bireyleri olan devletleri
dönüştürmeye devam ettiği görülmektedir. Bu bağlamda, yalnızca enerji zengini ülkelerin dış
politikalarına odaklı değil, bir enerji koridoru olma potansiyeline sahip Türkiye’nin, Nabucco
ve TANAP gibi projelerle enerji güvenliğine yönelik politikalarının olası sonuçlarına dair
öngörülerle, deneme sonlandırılmaktadır.
Anahtar Kelimeler Đngiliz Okulu, Uluslararası Toplum, Martin Wight, Hedley Bull, Enerji
ve Enerji Güvenliği
633
Giriş
Bu çalışmada, Uluslararası Đlişkiler disiplini içinde, son yıllarda önem kazanan ve
kazanmaya devam edecek olan enerji ve enerji güvenliği konuları, “büyük kuram” olma
potansiyeli taşıyan Đngiliz Okulu’nun I. kuşağı ve kurucuları olarak kabul edilen
düşünürlerinin perspektifinden ele alınacaktır. Kuruculardan sonra, Đngiliz Okulu yazarları
kendi içlerinde normatif ve yapısalcı kanatlara ayrılmıştır. Tartışmaların ve eserlerin ortaya
konmaya devam ediyor olması nedeniyle ve ayrıca çalışmanın kapsamının sınırlandırılması
amacıyla, kurucu yazarlardan sonra gelen yazarlara ve tartışmalara değinilmeyecektir.
Çalışmanın ilk bölümünde, Đngiliz Okulu’nun temel argümanları, metodolojisi ve bu
çalışmada analiz aracı olarak faydalanılacak olan uluslararası toplumun ontolojisi ve işleyişi
kısaca tanıtılacak ve tartışılacaktır.
Çalışmanın ikinci bölümünde, Đngiliz Okulu’nun Uluslararası Đlişkiler’e en özgün
katkılarından biri olan “toplumsal” özelliğin, dönemdeki tarihî gelişmelerden yararlanılarak
uluslararası sistemdeki belirleyici rolü ortaya konacaktır. Enerjinin ve enerji güvenliğinin,
uluslararası toplum içinde, uluslararası toplumun birincil aktörleri olan devletlerin, kültürleri
ve algılarındaki farklılıklar doğrultusunda dış politikalarına yansımaları, örnekler üzerinden
tartışılacaktır. Üçüncü bölümde, enerji zengini devletler ile Türkiye gibi, enerji koridoru olma
potansiyeline sahip ve enerji güvenliği arayışında olan devletlerin dış politikaları analize tabi
tutulacaktır. Sonuç kısmında ise, uluslararası toplumun özgün yapısının ve işleyişinin sürekli
olarak dönüşmesi ve üyeleri olan devletleri de dönüştürmesi göz önünde bulundurularak,
enerji ve enerji güvenliğinin, söz konusu yapı içindeki belirleyiciliğine dair öngörülerle
çalışma sonlandırılacaktır.
1. Đngiliz Okulu ve Uluslararası Toplum Kavramı
Đngiliz Okulu’nun Ortaya Çıkışı ve Kurucu Düşünürleri
Đngiliz Okulu düşünürleri, Uluslararası Đlişkiler yazınına çok zengin kuramsal
kaynaklar sunmalarına rağmen, Okul’un bir kuram olarak değerlendirilmesi, ancak, yazarların
ölümünden sonra mümkün olmuştur. 1980’lerden sonra inşacılığın [constructivism] bir kuram
olarak ilgi görmeye başlamasıyla birlikte, Đngiliz Okulu’nun yazarları da bir bütünlük içinde
değerlendirilmeye başlamıştır.1 Yaklaşıma ismini veren çalışma, ironik şekilde, 1981’de
Đngiliz Okulu’nun çalışmalarına saldıran Roy E. Jones tarafından yazılmıştır.2 Đngiliz Okulu,
zengin yazınsal temelinin ve tarihsel, kültürel, felsefi ve kuramsal köklerinin yanı sıra,
1
Chris Brown, Understanding International Relations, Londra, MacMillan, 1997, p.42.
Roy E. Jones, “The English School of International Relations: A Case for Closure”, Review of International
Studies, Vol. 7, 1981, p. 1-13.
2
634
realizm, rasyonalizm ve revolüsyonizm geleneklerinin üçüne de analiz imkânı veren via
media yaklaşım özelliğine sahiptir. Bu özellikleri, Đngiliz Okulu’nun, son otuz yıl içinde
analiz çerçevesi olarak tercih edilen bir yaklaşım olmasını ve kurama olan ilginin sürekli
artmasını sağlamıştır.
Herbert Butterfield, Martin Wight, Adam Watson ve Hedley Bull; Đngiliz Okulu’nun
en çok kabul gören düşünürleri ve kurucuları, aynı zamanda I. kuşak yazarları olarak kabul
edilmekle birlikte3, Edward Hallett Carr’ın ve C. A. W. Manning’in çalışmalarının bu kuram
çerçevesinde sayılması gerektiğine yönelik tartışmalar sürmektedir.4
5
I. kuşak yazarlardan
sonra, özellikle 1980’lerin sonlarından itibaren ĐO’nun çalışmalarını devam ettiren
akademisyenler, II. kuşak olarak kabul edilmektedir.6 Bununla birlikte, bu çalışmada, Đngiliz
3
Tim Dunne, Inventing International Society: A History of the English School, Londra, MacMillan, 1998, p. 89.
Tim Dunne, E. H. Carr’ın ünlü eseri Twenty Years Crisis’te (Yirmi Yıl Krizi) bahsettiği uluslararası toplum
fikrinin, Hedley Bull tarafından tartışılması nedeniyle, Carr’ın Okul içinde sayılması gerektiğini savunmuş,
ancak, aynı çalışmanın sonunda “(Carr’ın) Đngiliz Okulu’nun içinde; ancak, Okul’un kendisinin içinde
olmadığı”nı belirtmiştir; bkz. Hedley Bull, Twenty Years’ Crisis: Thirty Years On, International Journal, Vol.
24, No. 4, 1969, p. 625-638. Dunne, a. e., p. 24; 38. Örneğin, Barry Buzan, 1993’te yazmış olduğu bir makalede
hem Carr’ı, hem de Manning’i Đngiliz Okulu düşünürlerinden sayarken, 2001’de yazmış olduğu başka bir
makalede her iki düşünürün de Okul’u etkileyen fikirler verdiğini, ancak, Okul’dan sayılmaması gerektiğini
belirtmiştir. Buzan, 2004 yılında yayımlanan kitabında, Carr’ın görüşlerine yine Okul’un bir üyesiymiş gibi yer
verirken, Manning’in Okul’un bir üyesi sayılmaması gerektiğinin altını çizmiştir; bkz. Barry Buzan, “From
International System to International Society: Structural Realism and Regime Theory Meet the English School”,
International Organization, Vol. 47, No. 3, 1993, p. 328; “The English School: an underexploited resource in
IR”, Review of International Studies, Vol. 27, 2001, p. 473 ve From International toWorld Society?: English
School Theory and the Social Structure of Globalisation, Cambridge, Cambridge University Press, 2004, p. 3136. Bu konuda, Michael Cox’un belirttiği gibi, E. H. Carr’ın Đngiliz Okulu açısından “istifade edilecek bir
kaynak olmaktan ziyade, aşılması gereken bir bariyer niteliğinde olduğu” daha doğru bir yaklaşımdır; bkz.
Michael Cox, “Sunuş, (içinde) E. H. Carr, Yirmi Yıl Krizi: 1919–1939, çev. Can Cemgil, Đstanbul, Đstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 2010, p. 38. Diğer yandan, C. A. W. Manning’in, Đngiliz Okulu kuramcılarından
sayılması gerektiği görüşünün en ısrarlı savunucusu, Hidemi Suganami’dir. Suganami, Manning’in uluslararası
toplum fikrini ortaya koyduğunu ve hatta Hedley Bull’un da onun bir takipçisi olduğunu savunur; bkz. Hidemi
Suganami, “British Institutionalists, or the English School, 20 Years On”, International Relations, Vol. 17, 2003,
p. 253; Suganami, “C.A.W. Manning and the Study of IR”, Review of International Studies, Vol. 27, 2001, p.
101 ve ayrıca Andrew Linklater ve Hidemi Suganami, The English School of International Relations: A
Contemporary Reassessment, New York, Cambridge University Press, 2006, p. 47-53. Aynı çalışmada, bizzat
Bull tarafından, Wight’ın katkılarına gereken önemi vermediği için haklı olarak uyarıldığını ifade etmektedir.
Manning’in, uluslararası toplum kavramına yönelik çalışmaları bulunmakla birlikte, Butterfield ve Wight
tarafından, Đngiliz Okulu’nun temellerinin atıldığı Britanya Uluslararası Siyaset Kuramı Komitesi’nden kişisel
nedenlerle uzaklaştırıldığı bilinmektedir. Manning’in Đngiliz Okulu yazarlarından biri olarak sayılmasına yönelik
tartışmalar güncelliğini korumaktadır. Genel olarak bakıldığında, Manning’in uluslararası toplum kavramı
üzerine verdiği çalışmalar sebebiyle, kendisinin Okul’a dâhil edilmesi gerektiğini savunan yazarlar
bulunmaktadır. Ancak, Bull’un ve Watson’un eserlerine bakıldığında, Britanya Uluslararası Siyaset Kuramı
Komitesi’nde yapılan çalışmalarda bir uluslararası toplum fikrinin tartışılması gerektiğinin en ısrarlı savunucusu
Martin Wight’ın olduğu görülmektedir. Manning’in, Đngiliz Okulu yazarlarından sayılması gerektiğini ısrarla
savunan Suganami, Bull tarafından dikkatinin çekildiğini belirtmektedir. Manning’in Đngiliz Okulu’ndaki yeri ve
Okul’la olan ilişkisinin tartışılması, tezin yerini ve amacını aşmakla birlikte, eserlerine değinilmeyecektir. Bkz.
Dunne, a. e., p. 12-21. Suganami için, Suganami, The English School of ..., p. 20-24.
5
Çalışmanın kapsamının sınırlandırılması amacıyla, komitenin tarihsel gelişimine bu şekilde kısaca değinilerek
yetinilmektedir. Ayrıntılı bir çalışma için bkz: Dunne, a.e., p. 89-135.
6
Balkan Devlen ve Özgür Özdamar, “Uluslararası Đlişkilerde Đngiliz Okulu Kuramı: Kökenleri, Kavramları ve
Tartışmaları”, Uluslararası Đlişkiler, Vol. 7, Sayı 25, Bahar 2010, p. 43-68. Bull’un çalışmaları üzerinden,
uluslararası toplumun yapısının solidarist mi, yoksa plüralist mi olduğuna yönelik tartışmalar Đngiliz Okulu’nun
4
635
Okulu’nun temel argümanlarını ve metodolojisini ortaya koyan ve uluslararası toplum
kavramını geliştiren bu düşünürlerden, özellikle Wight’ın ve Bull’un çalışmaları üzerinden
gidilecektir.
“Uluslararası Kuram” ve Uluslararası Toplum Fikri
Đngiliz Okulu’nun temellerinin atıldığı Britanya Uluslararası Siyaset Kuramı
Komitesi’nin 1959’daki ilk toplantısından, Bull’un ölümünden sonra sona erdirilişine kadar
yapılan son toplantısına kadarki gündemini, sırasıyla “uluslararası kuram”7, “uluslararası
toplumun doğası”8, “uluslararası toplumun yapısı, onu oluşturan kurallar ve diplomatlarla
devlet adamlarının eylemlerini yönlendiren unsurlar”9 konuları oluşturmuştur. Bu dönemde,
Komitenin bu toplantılardaki ilgisi, güncel siyasi gelişmelerden ziyade uluslararası toplumun
ontolojisi, yayılması ve evrimi üzerine olmuş ve bu yönelim de Đngiliz Okulu’nun zamanla,
normatif bir kuram olmaya doğru gitmesiyle sonuçlanmıştır. 1966’dan itibaren, söz konusu
düşünürler tarafından, gerek kolektif ve gerek bireysel olarak verilen eserler Đngiliz Okulu
kuramının gelişmesini sağlamıştır. Bu eserler arasında, ilk kolektif çalışma olan Diplomatic
Đkinci Kuşağı olarak kabul gören yazarlar arasında büyük bir tartışma başlatmıştır. Đngiliz Okulu’nun II. kuşak
düşünürlerinin üzerinde en çok tartıştıkları konular; insan hakları ve insanî müdahaledir. Konunun güncelliğinin
ve bu çalışmanın kapsamının göz önünde bulundurulması kaydıyla, bu çalışmanın sahibi, konuyla ilgili daha
farklı kaynaklara dikkat çekilmesinde fayda görmektedir; bkz. Çoğulcu–Dayanışmacı tartışmaları için: N. J.
Wheeler, “Pluralist and Solidarist Conceptions of International Society: Bull and Vincent on Humanitarian
Intervention”, Millennium–Journal of International Studies, Vol. 21, 1992, p. 463-489; R. J. Vincent,
Nonintervention and International Order, Princeton, Princeton University Press, 1974; R. J. Vincent, Human
Rights and International Relations, Cambridge, Cambridge University Press, 1986; N. J. Wheeler, Saving
Strangers: Humanitarian Intervention in International Society, Oxford, Oxford University Press, 2000; Tim
Dunne ve N. J. Wheeler (eds.), Human Rights in Global Politics, Cambridge, Cambridge University Press, 1999;
Andrew Hurrell, On Global Order: Power, Values, and the Constitution of International Society, Oxford, Oxford
University Press, 2007; Robert H. Jackson, The Global Covenant: Human Conduct in a World of States, Oxford,
Oxford University Press, 2000; Robert Jackson, “Pluralism in International Political Theory”, Review of
International Studies, Vol.18, No.3, 1992, p. 271-281 ve II. Kuşak yazarların farklı kanatlara ayrıldığı Normatif–
Konstrüktivist yapı tartışmaları için: Buzan, From International System to International Society...; Buzan, “The
English School: An Underexploited Resource in IR”; Barry Buzan ve Richard Little, International Systems in
World History: Remaking the Study of International Relations, Oxford, Oxford University Press, 2000; Christian
Reus–Smit, “Imagining Society: Constructivism and the English School”, British Journal of Politics and
International Studies, Vol. 4, No. 3, 2002, p. 487-509; Tim Dunne, “The Social Construction of International
Society”, The European Journal of International Relations, Vol. 1, No. 3, 1995, p. 367-389; Tim Dunne, ‘New
Thinking on International Society’, British Journal of Politics and International Relations, Vol. 3, No. 2, p. 223244; Tim Dunne, “System, State and Society: How Does It All Hang Together?”, Millennium–Journal of
International Studies, Vol. 34, No. 1, 2005, p. 157-170; Emanuel Adler, “Barry Buzan’s Use of Constructivism
to Reconstruct the English School: ‘Not All the Way Down’”, Millennium–Journal of International Studies, Vol.
34, No. 1, 2005, p. 171-182; Stefano Guzzini ve Anna Leander, “A Social Theory for International Relations: An
Appraisal of Alexander Wendt’s Theoretical and Disciplinary Synthesis”, Journal of International Relations and
Development, Vol. 4, No. 4, p. 616-638; ayrıca Đngiliz Okulu yazarlarına “tekrar toplanma çağrısı” yapan Barry
Buzan’ın, Đngiliz Okulu kapsamında verilen eserlerin takip edilebilmesi için oluşturduğu portaldan üzerinden
Đngiliz Okulu’na dair yeni çalışmalar takip edilebilmektedir;
bkz.: http://www.polis.leeds.ac.uk/research/international-relations-security/english-school/resources.php
7
Herbert Butterfield ve Martin Wight, “Introduction”, Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of
International Politics, H. Butterfield ve M. Wight (eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p.
12-13.
8
Dunne, a.e., p. 89.
9
Dunne, a.e., p. 96-97.
636
Investigations (1966), Wight’ın ölümünden sonra Bull’un düzenlemesini yaptığı System of
States (1977) ve Power Politics (1978); daha sonra yine düzenlenerek International Theory:
The Three Traditions (1992) bulunmaktadır. Wight, Power Politics’te “uluslararası toplum
nedir?” sorusundan yola çıkmış, diğer iki çalışmasında ise “uluslararası toplumun nerede
başlayıp nerede bittiği” sorusuna cevap aramıştır. International Theory, Đngiliz Okulu’na
eklektik yapısının çerçevesini sunması açısından önemlidir. Diğer yandan, Bull’un The
Anarchical Society (1977)10 çalışması Đngiliz Okulu’nun temel kuramsal çerçevesi olarak
kabul edilmektedir.11 System of States ile birlikte komitenin ikinci kolektif çalışması The
Expansion of International Society (1985) ve Watson’ın daha sonra tamamladığı The
Evolution of International Society (1992) adlı çalışması, Đngiliz Okulu Kuramı’nın çerçevesini
oluşturan özellik olan uluslararası toplumun tarihsel oluşumunu ve gelişimini konu
edinmektedir.
Eklektik Yapı: 3Rs
Wight, çalışmalarında UĐ disiplininde “3Rs” olarak anılan (Realizm, Rasyonalizm ve
Revolüsyonizm)12 paradigmalardan oluşan
yapıyı ortaya koymuş
ve bu yapıdan
yararlanmıştır.13 Wight’ın UĐ’e önemli bir katkısı olarak kabul edilen “Üç Gelenek” yaklaşımı
1970’lerden sonra disiplinde yapılan çalışmalarda yaygın bir analiz aracı olarak kullanılmaya
başlamıştır.14 Üçlü sınıflandırma, ĐO içinde tüm düşünürlere bir çerçeve sunması ve eklektik
bir yapı kazandırması açısından önemlidir. Bu çerçeve, hem ĐO’nun hem içinde hem de
dışında yapılan çalışmalarda kullanılmıştır. Devlen ve Özdamar’ın belirttiği gibi, Wight’ın
üçlü sınıflandırması, felsefe açısından Kant, “rasyonalizm” (akılcılık); hukuk felsefesi
açısından, Grotius “doğal hukuk”, Kantçılık ise “rasyonel doğal hukuk” geleneği içinde
10
Söz konusu kitap ilk olarak 1977’de yayımlanmıştır. Bununla birlikte, bu çalışmada 2. basımı olan 1995 tarihli
düzenlemeden istifade edilmektedir. Bkz. Hedley Bull, The Anarchical Society: A Study of Order in World
Politics, New York, Columbia University Press, 1995.
11
Devlen ve Özdamar, a.e. p. 47-54.
12
Bu yapı, çalışmanın sonraki bölümünde ayrıntılı olarak incelenecektir. Uluslararası Đlişkiler’de özellikle
Wight’ın ve Bull’un çalışmaları önemli bir yer tutmalarına rağmen, çalışmalarının genel olarak Đngiliz
Okulu’ndan bağımsız olarak anıldığı görülmektedir. Bunun en belirgin örneği Wight’ın Okul’a eklektik özellik
kazandıran International Theory: The Three Traditions çalışmasında görülmektedir. Wight’ın ve Bull’un,
Türkiye’de yapılan ya da takip edilen Uluslararası Đlişkiler tarihi çalışmalarında, Okul’dan ayrı olarak
değerlendirilmesine yönelik bkz.: A. Nuri Yurdusev, “Uluslararası Đlişkiler Öncesi”, Devlet Sistem ve Kimlik:
Uluslararası Đlişkilerde Temel Yaklaşımlar, Dağı, Eralp vd., 12. bs., Đstanbul, Đletişim Yay., 2010, p. 15-56. Söz
konusu çalışmada Wight’ın “Üç Paradigma” yaklaşımı analiz aracı olarak kullanılmış, ancak, kolektif çalışmanın
tamamında, Đngiliz Okulu Kuramı’ndan bahsedilmemiştir. Benzer bir örnek için bkz.: Torbjon L. Knutsen,
Uluslararası Đlişkiler Teorisi Tarihi, çev. Mehmet Özay, Đstanbul, Açılım Kitap, 2006, p. 335-337.
13
Dunne, a.e., p. 55.
14
Knutsen, a.e., p. 353.
637
değerlendirilmektedir. Wight, geleneksel yaklaşımlardan farklı olarak, Grotius’u rasyonalist
paradigma ve Kant’ı, revolüsyonist paradigma içinde sınıflandırmaktadır.15
Đngiliz Okulu’nun Metodolojisi
Đngiliz Okulu’nun metodolojisi için, Bull’un, International Theory: The Case for a
Classical Approach (1966) adlı çalışmasında, bir pusula sunmuş olduğu söylenebilir. Bull,
klasik yaklaşımın “felsefe, tarih ve hukuktan türediği”ni ifade etmiş, ancak, Dunne’ın ifade
ettiği gibi, bu üç temel disiplinin yaklaşıma katkılarının ne olduğunu tam olarak
belirtmemiştir. Stanley Hoffman, Bull’un aslında, meslektaşlarının aksine (örneğin Waltz)
metodun gerekliliğinden çok, kendisi için vazgeçilmez sorularlarla ilgilendiğine dikkat
çekmektedir.16 Bull, Wight’a benzer şekilde, çalışmalarının başında cevap arayacağı soruları
sıraladıktan sonra tartışmaya geçmekte ve felsefi çözümlemelere ulaşmaktadır.17
Hedley Bull’un kendisi için vazgeçilmez olarak gördüğü sorulara yönelik yaklaşımı
International Theory: The Case for a Classical Approach çalışmasında açıkça görülmektedir.
Bull, Uluslararası Đlişkiler’in ilgilenmesi gereken soruların başında “egemen devletlerin bütün
olarak (collectivity) bir siyasal toplum ya da sistem oluşturup oluşturmadığı; eğer bir egemen
devletler toplumundan söz edilebiliyorsa, bunun bir ortak kültür ve medeniyete dayanıp
dayanmadığı; eğer öyleyse, kullanılmakta olan dünya çapındaki diplomatik çerçevenin altında
böyle bir kültürün yatıp yatmadığı”nın olduğunu belirtir. Bull çalışmayı, “Uluslararası
toplumda savaşın yeri nedir? Uluslararası toplumda, her bireysel güç kullanımı lânetlenmeli
midir; yoksa göz yumulabilecek hatta gerekli olduğu haklı savaş durumları da var mıdır?
Uluslararası toplum üyesi bir devlet bir diğer üyenin içişlerine müdahale edebilir mi; eğer
öyleyse hangi durumlarda müdahale edilmelidir? Uluslararası toplumun üyeleri yalnızca
egemen devletler midir; yoksa toplum, hakları ve görevleri onların adına kullanabilecek
temsilcilerin oluşturduğu bireylerden mi
meydana
gelir?” sorularıyla
genişleterek
sürdürmüştür.18 Đngiliz Okulu’nun temel çalışma ajandasını ortaya koyan bu soruların, UĐ
disiplini için/içinde güncelliğini sürdürmesi özellikle önemlidir.
Yakın zamanda yapılan çalışmalarda, Đngiliz Okulu’nun metodolojisine yönelik
tartışmaların sürdüğü görülmektedir. Little, Linklater’ın, Okul’un sunmuş olduğu üç farklı
yapının, bir plüralist metodoloji gerektirdiği argümanından yola çıkarak devletler sisteminin
15
Devlen ve Özdamar, a.e., p. 44.
Stanley Hofmann, “International Society”, Order and Violence: Hedley Bull and International Relations, J. D.
B. Miller ve R. J. Vincent (eds.), New York, Oxford University Press, 1990, p. 13-37.
17
Bull, The Anarchical Society, p. 97; 122; 156; 178; 194 ve Bull, “International Relations as an Academic
Pursuit”, Australian Outlook, Vol. 26, No. 3, 1972, p. 251-265.
18
Bull, “International Theory: The Case for a Classical Approach”, World Politics, Vol. 18, No. 3, 1966, pp.
361-377.
16
638
pozitivizmle, uluslararası toplumun yorumlamacı ve interpretivist (anti–pozitivist) ve dünya
toplumunun eleştirel kuramla analiz edilebileceğini savunmaktadır.19 Bu tür yorumlamaların,
Okul’un büyük kuram potansiyeline katkıda bulunabileceğinin dikkate alınmasında fayda
görülmektedir.
Uluslararası Đlişkilerin Toplumsal Özelliği ve Anarşi Toplumu
Wight’ın eklektik yapıyla birlikte uluslararası ilişkilerde toplumsal özelliğin
ontolojisine yönelik çıkış noktası, bir “uluslararası toplum” ya da “devletler toplumu” ya da
en azından “uluslararası topluluk” fikridir. Wight’ın, Uluslararası Đlişkiler Kuramı’nın20 özü
olarak gördüğü uluslararası toplumun ne olduğu sorusuna verilen cevaplar doğrultusunda, üç
grup ve bu üç gruba dâhil gelenekler –realizm, rasyonalizm ve revolüsyonizm–
sınıflandırmasının temelini oluşturur.21 Uluslararası Đlişkiler Kuramında, Machiavelli’den
itibaren bu üç paradigmanın varlığına tanık olunur22 ve aynı zamanda, uluslararası ilişkilerin
tarihine bakıldığında, farklı dönemlerde bu üç paradigmadan birinin baskın olduğu görülür.23
Bull’un uluslararası toplumun varlığını ortaya koymaya yönelik çıkış noktası, Wight’ı
tamamlayacak şekilde, “anarşi” ve bir uluslararası toplumun anarşiyle uyumluluğudur. Bull,
anarşinin uluslararası ilişkilerde temel bir gerçeklik ve kuramsallaştırma çalışmalarının
başlangıç noktası olduğunu kabul eder. Anarşi “yönetenin olmaması; düzensizlik ve
karışıklık” olmak üzere üç anlam taşır. Bull, uluslararası ilişkilerde anarşinin bu anlamlardan
birincisini yansıttığını belirtir. Dolayısıyla, devlet içinde yaşayanlar ortak bir hükümete
tabiyken, uluslararası ilişkilerde ortak bir hükmedenin varlığından söz edilemez.24 Wight da
aynı şekilde, uluslararası ilişkilerde anarşiyi “ortak hükümetin olmadığı bir durum” olarak
alır.25
Uluslararası Đlişkiler’de yaygın olan görüşe göre devletler, anarşiye bağlı olarak
herhangi bir toplum türü oluşturmazlar; öyle olsaydı bile, toplumun ortaya çıkması devletlerin
19
Richard Little, “The English School’s Contribution to the Study of International Relations”, European Journal
of International Relations, Vol. 6, 2000, p. 395-422.
20
Martin Wight’ın kafasındaki ifade, şüpheye yer bırakmayacak biçimde bir “Uluslararası Đlişkiler Kuramı”dır;
ancak, bunu “Uluslararası Kuram” olarak ifade etmiştir. Bull, ifadedeki eksikliğe dikkat çekmiş ve bunun
Uluslararası Đlişkiler Kuramı olarak okunması gerektiğini belirtmiştir. Bull, “Martin Wight and The Theory of
International Relations: The Second Martin Wight Memorial Lecture”, British Journal of International Studies,
Vol. 2, No. 2, 1976, p. 101-116.
21
Bull, “Martin Wight and The Theory of...”.
22
Wight, International Theory: The Three Traditions, G. Wight ve B. E. Porter (eds.), New York, Holmes &
Meier for the Royal Institute of International Affairs, 1992, p. 7.
23
Dunne, a.e, p. 58.
24
Bull, “Society and Anarchy in International Relations”, Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of
International Politics, H. Butterfield ve M. Wight (eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p.
35-50.
25
Wight, Power Politics, H. Bull ve C. Holbraad (eds.), Londra, Continuum International Publishing Group Ltd.,
2004, p. 105.
639
kendilerini ortak bir otoriteye bağlamalarıyla mümkün olabilirdi. Bu görüş, toplum ya da
devlet öncesi doğa hâli– bir anarşi, bu anarşinin sürekli bir düzensizlik ve mücadele
olduğunu, dolayısıyla uluslararası ilişkilerin de her devletin kendi çıkarının peşinde olması
sonucu bir sürekli rekabet ve çatışma alanı olduğunu savunan Hobbescu, Machiavellci ya da
Hegelci (Realist paradigma) yaklaşıma aittir.26 Bireylerin ortak bir yönetim altında birleşmesi
sonucunda anarşinin sona ermesi fikri, iç siyasete yönelik yaklaşımlara uygundur; ancak,
uluslararası ilişkilerde anarşi ve toplum kavramları farklıdır. Bull’a göre, eğer bir doğal hâlin
varlığı kabul edilecekse, bu, sürekli çatışmaya dayanan Hobbes’un tanımladığı değil,
Locke’un doğal hâli olacaktır.27
Bull, anarşi realitesinin, uluslararası ilişkilerde bir toplum oluşmasına engel teşkil
etmediğini ve Uluslararası Đlişkiler’in, Siyaset Kuramından ayrı bir disiplin olarak
değerlendirilebilmesi için öncelikle bu ayrımın yapılmasının gerektiğini savunmaktadır.28
Bull’a göre, öncelikli olarak Hobbescu yaklaşımın savunduğu, bir toplum sözleşmesinin
sürekli anarşiyi sona erdireceği fikri uluslararası ilişkilere uymamaktadır. Dolayısıyla,
Wight’ın belirttiği gibi Realist paradigmanın uluslararası toplumun ne olduğu sorusuna
cevabı; “böyle bir toplumun olmadığı”dır. Bu doğrultuda, uluslararası toplumun temel
kurumlarından olan uluslararası hukuk ziyadesiyle tartışmalıdır ve devletlerin uluslararası
hukuka riayet etmesinin tek yolu, anarşiyi sona erdirecek olan bir dünya devletidir. Realist
paradigma içinde, uluslararası toplumun varlığına dair ikinci bir yaklaşımsa, bazı realistler
tarafından savunulan “uluslararası toplumun, büyük güçlerin toplamından başka bir şey
olmadığıdır”.29 Her iki cevaba göre de uluslararası ilişkilerin ve (eğer varlığı kabul edilirse)
uluslararası toplumun temel aktörleri devletlerdir.
Wight’a göre, uluslararası toplumun üyelerinin kim olduğu sorusuna verilebilecek
yanıtlar, uluslararası hukuk temelinde ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda ulaşılan üç yanıt şu
şekildedir: Đlk olarak, uluslararası hukukun, uluslararası kimliğe sahip olan tek kurum,
devletlerden başka kişisi bulunamayacağını savunan pozitif hukuk; ikinci olarak, devletlerin
yalnızca kişileştirilmiş fiktif kurumlardan ibaret olduğunu, buradan hareketle uluslararası
hukukun aktörlerinin bireyler olduğunu savunan Revolüsyonist görüş bulunur. Dolayısıyla,
Revolüsyonist görüşün, uluslararası toplumun ne olduğu sorusuna yanıtı; nihai olarak “tüm
insanlığın toplamı”dır. Bu iki yanıttan başka, Wight ve Bull’un, uluslararası toplum fikrininin
26
Wight, International Theory..., p. 7.
Bull, “Society and Anarchy in International Relations”
28
Ibid.
29
Wight, International Theory..., p. 32.
27
640
kaynağını aldığı Grotius30, hem devletlerin hem de bireylerin uluslararası hukukun kişileri
olabileceğini savunmaktadır.31
Wight’ın belirttiği gibi, Grotius, insanoğlunun toplumsallığından yola çıkarak,
toplumun temelinde hukukun yattığını savunmaktadır.32 Bu noktadan hareketle, Realist
paradigmaya göre uluslar arasında düzenleyici unsur güç’ken, Rasyonalist paradigma bunun
aksini, uluslararası toplumun temelinde geleneklerin; dolayısıyla da düzenlemelerin ve
hukukun, aynı zamanda ahlaki gerekliliklerin bulunduğunu savunur.33 Güç ve gelenek
arasında tatmin edici bir ayrımın yapılması da kolay değildir. Geleneğin nerede bitip, gücün
nerede devreye gireceği ya da gücün oranının ne kadar olacağı, her zaman üzerinde
düşünülecek sorulardır. Đşte bu noktada, Rasyonalist paradigma, Realizme yaklaşır ve
geleneğin ortadan kalktığı yerde gücün devreye gireceği cevabını verir. Wight, buna örnek
olarak Milletler Cemiyeti (MC) ve Birleşmiş Milletler (BM) Kurucu Anlaşmaları’nı verir:
MC Kurucu Anlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonrasında “bağlayıcı bir karakter mi
taşımalıydı, yoksa iyi niyete mi dayanmalıydı” ikilemi sonunda iyi niyete dayalı bir yapıyla
kurulurken, BM Kurucu Anlaşması ise daha çok Hobbescu bir yapıdadır; çünkü, BM, güce
dayalıdır ve ayrıca üye devletler, MC’nden kendi istekleriyle ayrılabilirken, BM’de böyle bir
hak söz konusu değildir.34
Wight, Grotius’un, uluslararası toplumu, konuya bağlı olarak, bir societas gentium
(milletler toplumu), civitatum populorum (devletler topluluğu) ya da societas humanis generis
(insanoğlu/bireyler toplumu) biçiminde gördüğünü ifade etmektedir.35 Aynı şekilde Bull da,
Grotius’a göre, son tahlilde uluslararası toplumun üyelerinin bireyler olduğu sonucuna ulaşır.
Bull’a göre, Grotius’un kullanmış olduğu magna communitas humani generis kavramı,
uluslararası toplumun temelinde yatmaktadır.36 Grotius, Savaş ve Barış Hukuku’nda [De Iure
Belli ac Pacis], “devletler arasındaki karşılıklı ilişkileri düzenleyen hukukun esas yapısını,
bağlayıcı olduğu tüm insanlığa genişletmek istediğini” belirtmiştir.37 Bu noktada da, Đngiliz
Okulu’nun Grotiusçu uluslararası toplum yaklaşımı üzerine bina ettiği Rasyonalist paradigma,
Revolüsyonist paradigmaya yakınlaşır.
30
Benedict Kingsbury ve Adam Roberts, “Grotian Thought in International Relations”, Hugo Grotius and
International Relations, Bull, Kingsbury ve Roberts (eds.), New York, Oxford Press, 1989, p. 15-26.
31
Wight, International Theory..., p. 36-37.
32
Hugo Grotius, Savaş ve Barış Hukuku, çev. Seha L. Meray, Đstanbul, Say Yayınları, 2011, p. 19-23.
33
Wight, International Theory..., p. 39; Bull, The Anarchical Society..., p. 25.
34
Wight, International Theory..., p. 33-40.
35
Wight, International Theory..., p. 37.
36
Bull, “The Grotian Conception of International Society”, Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of
International Politics, Butterfield ve Wight (eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p. 51-73.
37
Grotius, a.e., p. 27.
641
Wight’a göre, pozitif hukukçuların savunduğu, sadece devletlerin birer uluslararası
kişi olarak kabul edilmesi düşüncesi, uluslararası toplumun ve hukukun doğasına uygun
değildir. Wight, bu düşünceye karşı, 1907’de, Amerikan Merkezî Adalet Mahkemesi’nin,
bireylerin, devlete karşı dava açma hakkının bulunduğunu kabul ettiğini; 1919’dan sonra,
MC, BM, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Uluslararası Posta Teşkilatı’nın, uluslararası yasal
kişiler olarak sayıldığını ve son olarak Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, suç işleyen bireylerin
Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılandığını hatırlatır.38 Dolayısıyla, Đngiliz
Okulu’nun kurucu düşünürleri, uluslararası ilişkilerde, temel aktörün devletler olduklarını
kabul etmekle birlikte, devletlerden başka aktörler olduğunu da kabul ederler. Buzan’ın da
ifade ettiği gibi, insanların toplumsal özelliğinden hareketle, “bireylerin içinde yaşadıkları
toplum tarafından şekillendirilip, toplumu şekillendirdikleri gibi devletler de hem
şekillendirdikleri hem de kendisi tarafından şekillendirildikleri uluslararası toplum içinde
yaşarlar”.39 Bu sosyal unsur, Realist paradigmanın katı anarşi mantığının uzak kısmında yer
alır ve Realist paradigmaya daha yakın olan devletler sistemlerinin nasıl işlediğinin
anlaşılabilmesinde anahtar rol oynar.
Revolüsyonist paradigma, Rasyonalist paradigmanın, Realizm’den uzak olan yanında
bulunmaktadır.40 Revolüsyonistler, Realistler ya da Rasyonalistler gibi, toplumsal sözleşme
öncesi doğal hâlin nasıl olduğuna önem vermemektedirler. Bunun yerine, ortaçağa özgü ortak
bir bireyler cumhuriyeti fikrini (bir imperium mundi [Dante]) diriltmek ya da ebedîleştirmekle
yahut uluslararası toplumu bir dünya–devletine dönüştürmekle ve bunun tanımını ortaya
koymakla ve bir süper–devlet kurmakla ilgilenmişlerdir. Wight, Revolüsyonist paradigmanın
temel özelliğinin, “uluslararası ilişkileri bir iç siyaset durumuna indirgemesi” olduğunu
belirtir. Uluslararası toplum, daha çok bir civitas maxima fikri olarak ele alındıkça,
uluslararası ilişkiler, evrensel civitas (şehirlerin–bireylerin) daha çok iç siyasi meseleleri
hâline gelecektir.
Wight, Revolüsyonist paradigmayı üç şekilde ele alır: “doktrinsel tekbiçimlilik”,
“doktrinsel emperyalizm” ve “kozmopolitanizm”.41 Doktrinsel tekbiçimlilik, üye devletler
arasında doktrinsel ve yapısal uygunluk ve ideolojik homojenlik arayan, Kant’ın klâsik Ebedî
Barış tezinde olduğu şekilde açıklanır. Buna göre, tüm devletler aynı ideolojik dürtüyle
hareket etmedikçe uluslararası barış sağlanamaz. Wight, Kant’ın doktrininin yalnızca
cumhuriyetçi devletler arasındaki uyum olarak görülmemesi gerektiğini, “Kutsal Đttifak’ı
38
Wight, International Theory..., p. 37.
Buzan, From International System to International Society..., p. 8.
40
Wight, International Theory..., p. 40.
41
Wight, International Theory..., p. 41.
39
642
meydana getiren Rusya ve Avusturya gibi kraliyetçi karşı–devrimci oluşumun da buna bir
örnek teşkil ettiği”ni ifade etmektedir. Wight, Giuseppe Mazzini’nin, doktrinsel tekbiçimliliği
en aşırı noktaya taşıyarak, tüm üyelerinin ulus devletler olmadığı sürece, bir uluslararası
toplumdan söz edilemeyeceğini savunduğunu ve böylece 1919’dan sonra, self-determinasyon
hakkı fikrinin öncüsü olduğunu savunmaktadır. Bu doğrultuda Wight, self-determinasyon
hakkını savunan ABD Başkanı Wilson’ın, yarı–devrimci olduğunu ifade eder.42
Revolüsyonist paradigmanın ikinci şekli doktrinsel emperyalizmde, civitas maxima ve
uluslararası ilişkileri iç siyaset hâline getirme düşüncesi ideolojik ya da doktrine dayalı bir
güç ile denenebilir. Bu durumda, bir büyük güç, bir inancı ve tekbiçimliliği dayatmaya çalışır.
Wight, bu durumun örnekleri olarak, Stalinizm; Birinci Fransa Cumhuriyeti’nin ordularının
fethedebildiği topraklarda insan haklarını empoze etmesi; Đspanya Kralı Felipe’nin
Hristiyanlığı yayma çabalarını vermektedir.43 Bu girişimlerin temelinde yatan iki teorik
kaynak, (Eski Ahit’e dayanan) “seçilmişler” ya da (Vergilius’un Aeneis eserine dayanan)
“emperyal ilahî misyon”dur. Revolüsyonizmin üçüncü türü olan kozmopolitanizm,
uluslararası/devletler arası toplumu yok sayar ve bu ikisinin yerine, tek gerçek uluslararası
toplum olduğunu savunduğu, bireylerin dünya toplumunu koyan bir yaklaşıma dayanır. Bu
sava göre, cosmopolis dünya devletine eşittir ve civitas maxima bu şekilde gerçekleşir.
Kozmopolitanizm, Revolüsyonist kuramlar içinde en devrimci olandır ve uluslararası
ilişkilerin topyekûn ortadan kalkmasını gerektirir. Wight, bu sebeple hiçbir büyük
Uluslararası Đlişkiler kuramının kozmopolitanizmi savunamayacağını ileri sürmektedir.44
Wight, kozmopolitanizmin temelde “idealizm” olduğunu ve Realist paradigmayla zıtlık
oluşturduğunu ifade eder. Dolayısıyla, kozmopolitanizmi bazı noktalarda fanatiklik ve
uluslararası ilişkilerin salahiyeti açısından tehlike olarak görmektedir. Bull da aynı şekilde,
uluslararası anarşinin, Realistlerin öne sürdüğü gibi bir evrensel yönetimle ya da
Revolüsyonistlerin savunduğu gibi kozmopolitanizmle sona ereceği fikrine karşı çıkar.45 The
Anarchical Society’de Bull, “dünya hükümeti, yeni medievalism46, bölgesel olarak yeniden
yapılanma ve değişim için devrimsel hareketler”i eleştirerek “ütopyacılık” olarak
nitelendirdiği bu yaklaşımları reddeder.47
42
Wight, International Theory..., p. 42.
Wight, International Theory..., p. 43.
44
Wight, International Theory..., p. 45.
45
Bull, “The Grotian Conception of International Society”.
46
Bull’un Uluslararası Đlişkiler yazınına kazandırmış olduğu bu kavram, uluslararası ilişkilerde genel olarak
küreselleşmenin etkisiyle, devletin bir aktör olarak nüfuzunu kaybedeceğine yönelik yaklaşımları eleştirmek için
kullanılmaktadır. Bkz. Bull, The Anarchical Society..., p. 245-246.
47
Bull, The Anarchical Society..., p. 307-308.
43
643
Bu kısma kadar açıklanan Realist, Rasyonalist ve Revolüsyonist paradigmaların
uluslararası toplumun ne olduğu sorusuna yanıtları özetle :
“Realistlere göre: Bir uluslararası toplum yoktur; mücadele alanı vardır”
“Rasyonalistlere göre: Devletten farklı bir toplumdur”
“Revolüsyonistlere göre: Bir (tek) devlettir (ya da olmalıdır)”
şeklindedir.
Sonuç olarak Đngiliz Okulu, Realist paradigmayı, uluslararası ilişkileri yalnızca güce
dayanan, devletlerden başka siyasal aktörlerin olmadığı bir mücadele alanı olarak görmeleri,
ahlaki normları ve işbirliğini yok saymaları nedeniyle; Revolüsyonist paradigmayı ise bu
yaklaşımın genel anlamda uluslararası toplumun kurumlarını reddetmesi nedeniyle eleştirir ve
her ikisinin ortasına yerleştirdiği Grotiusçu-Rasyonalist paradigma üzerinde şekillenir.
Devletler Sistemi ve Uluslararası Toplumun Đşleyişi
Uluslarası toplumun epistemolojisi ortaya konulduktan sonra, bu toplumun nasıl
işlediğinin tartışılmasına geçilmesi mümkündür. Đngiliz Okulu’nun kurucu düşünürleri,
tartışmaya yer bırakmayacak şekilde, uluslararası ilişkilerin temel aktörlerinin devletler
olduğunu kabul ederler. Bull’a göre uluslararası ilişkilerin başlangıç noktası, devletlerin ya da
herbirinin bir hükümete ve dünya üzerinde egemenlik hakkını uygulayabildiği ve belli bir
nüfusa sahip bağımsız siyasal toplulukların varlığıdır.48 Bull, bağımsız siyasal “güçler”
arasındaki ilişkinin, belki “güçler ilişkisi” olarak incelenebileceğini, ancak, bu tür ilişkilerin
Uluslararası Đlişkiler’in temel konusu olamayacağını belirtir. Bu anlamda, uluslarası ilişkiler
ile kastedilen “devletler arasındaki ilişkiler”dir.49
Bir devletler sistemi, iki ya da daha fazla devlet arasında yeteri kadar temas ve
birbirleri üzerinde yeteri kadar etki sahibi olduklarında ortaya çıkar. Birbirleriyle doğrudan ya
da dolaylı yoldan ilişkisi olan, kararlarının diğer devleti yine doğrudan ya da dolaylı olarak
etkilediği ve her devletin bir oluşumun parçası gibi hareket ederek bir diğerini hesaba katmak
durumunda olduğu bu sistemlerde ilişkinin, işbirliği ya da çatışma olması mümkündür.50
Britanya Uluslararası Siyaset Kuramı Komitesi’nin ilk toplantılarından itibaren yapılan
tartışmalar sonucu, Avrupa devletler sisteminin gelişerek, hâlihazırda tüm dünyayı kapsayan
uluslararası siyasal sisteme öncülük ettiği; ancak, Avrupa devletler sisteminden başka
48
Bull, The Anarchical Society..., p. 8.
Ancak, Đngiliz Okulu içinde, devletler temel aktörler sayılmakla birlikte, uluslararası toplumdaki tek aktörün
devletler olmadıkları açıktır.
50
Bull, The Anarchical Society..., p. 9-10.
49
644
sistemlerin de tarih içinde var olduğu sonucuna ulaşılmıştır.51 Wight, genel olarak kabul
gören, egemen devletin “kendisinin üstünde bir otorite kabul etmeyen (üniter ya da
konfederal) bağımsız siyasal yönetimler” tanımının ötesine geçmiştir. Yalnızca Avrupa
Sistemi, Yunan Şehir Devletleri ya da Helen Krallıkları sistemleri değil; Çin Antik Sistemi,
Roma Sistemi ve Hindistan’daki Raj Sistemi de uluslararası sistemlerin örnekleri olarak kabul
edilir. Wight, anılan sistemlerin ilkini “uluslararası devlet sistemleri” ve diğerini
“süzeren/hükmeden (suzerain) devletler sistemi” olarak ayırmaktadır.52 Bu doğrultuda, Roma
Đmparatorluğu’nun barbarlarla olan ilişkisi; Bizans Đmparatorluğu’nun kendisinden zayıf
komşularıyla olan ilişkisi; Abbasî Halifeliği’nin çevresindeki güçlerle olan ilişkisi ve Çin
Đmparatorluğu’nun kabilesel güçlerle olan ilişkisi ikincil sistemlere örnek teşkil eder.
Bull’un belirttiği gibi, uluslararası devletler sisteminde, sadece belli bir zamanda baskı
kuran ya da hegemon güç vardır: Klâsik Yunan Şehir Devletleri ya da Helen Krallıkları hangi
devletin hegemon olacağına dair sürekli bir mücadele vermişlerdir; bu sürekli mücadelede
hegemonya, bir güçten diğerine geçebilir.53 Devletler sistemini, süzerenler sisteminden ayıran
bu sürekli güç mücadelesidir. Sürekli mücadelenin sebebinin, yayılmanın güçlerin doğasında
olmasından kaynaklandığı söylenebilir.54
Bull, “devletler sistemi” kavramının uzun bir tarihe sahip ve farklı yorumlara açık
olduğunu ifade etmektedir. Bull’a göre, Wight’ın kaynağını almış olduğu Pufendorf55,
Avrupalı devletler sisteminin tamamını değil, sistem içindeki bazı devletleri kastetmektedir.
“Sistem” kavramı XVIII. asırda Rousseau ve Nettelbladt gibi düşünürler tarafından Avrupalı
devletler sisteminin tamamı için kullanılmakla birlikte, kavrama asıl değerini yükleyen Gentz,
Ancillon ve Heeren gibi Napoléon Dönemi yazarlarıdır.56 A. H. L. Heeren, 1809’da
yayımlanan Handbuch der Geschicte des Europaischen Staatensystems und seiner Kolonien
çalışmasında, devletler sistemini, devletlerin yalnızca belli bir temas ve etkileşim içinde bir
arada bulunmasıyla sınırlı tutmamakta, “devletlerin birbirlerine karşı tutumları, din ve
toplumsal ilerleme derecesi yönünden benzeyen sınırdaş birkaç devletin, karşılıklı çıkar
üstüne oluşturduğu birlik” olarak tanımlamaktadır. Yani, devletler sisteminin üyeleri ortak
çıkarlara ve değerlere sahiptir ve bir ortak kültür ya da medeniyet üzerinde şekillenir. Ayrıca,
üyelerinin özgürlüğünün tehlikeye girmesi ya da yok olması durumunda sistemin de varlığı
51
Adam Watson, The Evolution of International Society: A Comparative Historical Analysis, Londra, Routledge,
1992, p. 2.
52
Watson, The Evolution of International Society..., p. 3-4.
53
Bull, The Anarchical Society..., p. 10.
54
Wight, Power Politics, p. 148.
55
Wight, System of States, Leicester, Leicester University Press, 1977, p. 21-22.
56
Bull, The Anarchical Society..., p. 12.
645
tehlikeye girer ya da sona erer. Bull, Heeren’in devletler sistemi tanımının, kendisinin yaptığı
uluslararası toplum tanımına yakın olduğunu belirtir.57 Bu bağlamda Bull, birbirleriyle
ilişkilerinde kendilerini bağlayan belirli bir kurallar bütününün ve ortak kurumların
yönetimini paylaşma anlamında belirli ortak çıkarların ve ortak değerlerin varlığının farkında
olan devletlerin bir toplum olduğunda, devletler toplumu veya uluslararası toplumun meydana
geldiğini belirtir. Dolayısıyla bir uluslararası toplum, bir sistemden çıkar; ancak, her
uluslararası sistem bir toplum oluşturmayabilir.58
Bull, insanoğlunun toplum içinde yaşamasının birincil sebebinin “düzen arayışı”
olduğunu savunur.59 Toplum içinde yaşamanın üç temel amacı; can güvenliği, verilen sözün
yerine getirilmesinin garanti altına alınması [pacta sund servanda] ve mal güvenliğinin
sağlanmasıdır. Uluslararası toplumun üyesi olan devletlerin temel amacı da “düzen”dir. Bu
doğrultuda, uluslararası toplumun temel, öncelikli ve evrensel amaçları da toplumsal yaşamın
sunduğu şekilde; uluslararası toplumun kendi varlığını, üye devletlerin varlığını, egemenliğini
ve bağımsızlıklarını korumak; uluslararası toplumun üye devletleri arasında normal şartlarda
(genel şartların ihlâl edilmediği, savaş durumunun olmadığı) barış; son olarak da şiddetin
azaltılmasıdır (elçilerin dokunulmazlığı gibi diplomatik geleneklerin sürdürdürülmesi ya da
haklı savaş temperamenta belli [savaşın belli sınırların olması] bu amacın unsurlarıdır).60
Đngiliz Okulu içinde devam eden tartışmalardan biri, devletlerarası sistemlerin
uluslararası topluma dönüşmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni, devletler
sistemlerinin uluslararası topluma dönüşmesinde etkin olan unsurların neler olduğu
konusunda Butterfield’la Wight ve Bull’la Watson’ın farklı bakış açılarına sahip olmalarıdır.
Butterfield, Avrupa devletler sistemini Burke’ün güçler dengesi yaklaşımıyla ele alarak “ortak
değerler ve kültür birliği”ne dayandırmaktadır. Butterfield’e göre Avrupa devletler sistemini
bir arada tutan bu kültür birliği, ortak değerler hissi ve geleneklere dayalı topluluk varlığının
yanında uluslararası düzenin kendisi ve dolayısıyla güçler dengesiydi.61 Wight, Butterfield’ın
bu görüşlerini paylaşmaktadır. Wight’a göre uluslararası toplum, Batı Avrupa’nın
Hristiyanlığı yaymasıyla başlayarak dünyaya genişleyen, bağımsız toplulukları birbirine
bağlayan bir etkileşimdir. Wight, diplomatik sistemin, dolayısıyla uluslararası toplumun açık
göstergeleri; üye–toplulukların bağımsızlığını korumak için bilinçli güçler dengesinde,
uluslararası hukukun düzenli olarak işletilmesinde ve ekonomik, sosyal ve teknik bağımsızlık
57
Bull, The Anarchical Society..., p. 13.
Bull, “The European International Order”, Hedley Bull on International Society, K. Alderson ve A. Hurrel
(eds.), Londra, Macmillan, 2000, p. 170-187.
59
Bull, The Anarchical Society..., p. 4.
60
Bull, The Anarchical Society..., p. 16-18.
61
Dunne, a.e., p. 98.
58
646
ve bunların sürdürülmesi için kurulan uluslararası kurumlarda görülebileceğini ifade eder.62
Butterfield’a ve Wight’a göre uluslararası toplum ortak bir kültür olmaksızın işlemez.
Hoffmann, Bull’a göre, öncelikli olarak Batılı devletlerin öncülüğünde gelişen ve
Batılı olmayıp bu değerleri kabul eden devletleri ve Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya
çıkan devletleri, ortak bir kültürel çerçeve olmadan, kozmopolitan bir idealle bir arada tutan
tek unsurun “ortak çıkarların varlığı” olduğuna dikkat çekmektedir.63 Bull ve Watson’a göre
ortak kültür ve değerler uluslararası toplum için bir gereklilik değildir; zira “ortak çıkar”
uluslararası toplumun işleyebilmesi açısından yeterlidir. Bull, yine de geçmiş uluslararası
toplumların ortak kültür ya da medeniyet, yahut en azından ortak bir medeniyetin
unsurlarından dil, ortak bir evren epistemolojisi ve algılayışı, ortak bir din, ahlâksal kod, ortak
bir estetik ya da sanat anlayışı üzerinde ortaya çıktığını kabul eder. Bull’a göre, bu unsurlar,
uluslararası toplumun işleyişini iki yönde kolaylaştırır: Bir yandan, daha kolay iletişim ve
diğer devletin diğerini anlamasında daha yakın bir farkındalık sağlar; böylece ortak kuralların
tanımı ve ortak kurumların evrimi kolaylaşır. Diğer yandan, devletleri ortak çıkarlar
doğrultusunda hareket etme hissini kuvvetlendirerek, müşterek hareket etmeye sevkeder.64
Uluslararası toplumun işleyebilmesi için ortak çıkarın yeterli olacağını savunan Bull ve
Watson, uluslararası toplumun tanımını “(üyelerinin) eylemlerinin, yalnızca diğerlerinin
eylemlerini göz önünde bulundurma zorunluluğu faktörüne dayanan bir sistem olmayıp, aynı
zamanda ilişkilerini düzenleyenin diyaloğa ve rızaya dayalı ortak yasalar ve kurumlar
olduğunu ve kendi ortak çıkarlarının, bu düzenlemelerin sürdürülmesiyle mümkün olduğuna
kanaat getiren devletler – ya da daha genel bir ifadeyle bağımsız siyasal topluluklar – grubu”
şeklinde ortaya koymuştur.65
Uluslararası toplum ve devletler sistemi bir arada var olabilir. Buna örnek olarak,
Avrupa uluslararası toplumu ile bir arada var olmuş olan Baltık Devletleri sistemi verilebilir.66
Bundan başka uluslararası toplumlarla bir arada varlığını sürdürmüş olan, emperyal sistemler
de bulunmaktadır.67 Bunun en belirgin örneği, Yunan uluslararası toplumu ile aynı zamanda
hüküm sürmüş olan Fars Đmparatorluğu’dur.
62
Wight, “Western Values in International Relations”, Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of
International Politics, H. Butterfield ve M. Wight (eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p.
89-131.
63
Hoffmann, a.e.
64
Bull, The Anarchical Society..., p. 22.
65
Bull ve Watson, “Preface”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A. Watson (eds.), New York,
Oxford University Press, 1985, p. 1.
66
Watson, “Russia and the European States System”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A.
Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 61-74.
67
Watson, The Evolution of International Society..., p. 40-46.
647
Đngiliz Okulu içinde tartışılan bir diğer konu, Avrupa devletler sistemi ile Osmanlı
Đmparatorluğu arasındaki ilişkilerin nasıl tanımlanacağı üzerine olmuştur. Wight, Osmanlı
Đmparatorluğu’nun, Avrupa güçler dengesinin bir parçası olduğunu, ancak, devletler
sisteminin bir üyesi olmadığını savunur. XVI. asırda bazı açılardan Avrupa uluslararası
toplumundan daha medenî olan Osmanlı Đmparatorluğu’nun, 1856 Kırım Savaşı’ndan sonra
Avrupa uluslararası toplumunun üyesi gibi görünmesi bir yanılsamadır. Wight ve Bull,
Türkler’in, Avrupa uluslararası toplumunun bir üyesi olmasının, 1923 Lozan Anlaşması’ndan
sonra, Batılı değerleri benimsemesiyle mümkün olduğunu savunmaktadırlar.68 Bull, Avrupa
uluslararası toplumu ile Osmanlı Đmparatorluğu arasındaki ilişkiyi, Roma Đmparatorluğu ile
ius gentium olarak kabul edilen ilişkiye benzetmektedir.69 Avrupa uluslararası toplumu,
müşterek hareket ettiğinde Roma Đmparatorluğu gibi rakip devletlere ya da devletler
sistemlerine kendi üstünlüğüyle birlikte, kendi değerlerini ve hukukunu da kabul ettirmiştir.
Ancak, istisnaî bir durum olarak Osmanlı Đmparatorluğu, XIX. asra kadar, Avrupa uluslararası
toplumunun gücüne karşı koyabilmiş, hukukuna tepeden bakmış ve kendi teamüllerini kabul
ettirebilmiş, bununla birlikte ne uluslararası toplumun bir parçası olmuş ne de güçler
dengesinin dışında kalmıştır.70
Dünya Toplumu
Đngiliz Okulu’nun üçüncü temel argümanı dünya toplumudur. Buraya kadar incelenen
devletler sistemi Realist paradigma, uluslararası toplum Rasyonalist paradigma ve dünya
toplumu Revolüsyonist paradigma ile ilişkilendirilmiştir. Buzan’ın belirttiği gibi Đngiliz Okulu
içinde dünya toplumunun tanımına ya da sınırlarına dair ortak bir yaklaşım benimsenmemiş
olması, bu argümanın, kuramın bir “entelektüel çöp kutusu”na dönmesine neden olmuştur.71
Bu sebeple, çalışmada, dünya toplumuna kavramına kısaca değinilecektir.
Đngiliz Okulu’nun kurucu düşünürleri, dünya toplumu kavramının açık bir tanımını
yapmamışlardır. Bunun nedeninin, Đngiliz Okulu’nun temel analiz çerçevesi olarak dünya
toplumunu değil, devletler toplumunu alması olduğu söylenebilir. Brown, Đngiliz Okulu
çerçevesinde, tüm “insanlığın iyiliği” ele alındığında, siyasal yönetimlerin tamamı olan
uluslararası toplumun en iyi düzenleme olarak görüldüğünü belirtir: Bull, devletleri “genel
iyiliğin” failleri olarak görmektedir.72 Buzan, ontolojik açıdan ele alındığında, dünya
68
Wight, Power Politics, p. 302-303, Bull, The Anarchical Society..., p. 14.
Bull, The Anarchical Society..., p. 28.
70
Thomas Naff, “The Ottoman Empire and Europe”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A.
Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 143-169; Watson, The Evolution of..., p. 42; 257.
71
Buzan, Buzan, From International to World Society..., p. 21.
72
Brown, “World Society and the English School: An ‘International Society’”, European Journal of
International Relations, Vol. 7, p. 423-441.
69
648
toplumunun bireylerden başladığını ve devlet temelli uluslararası topluma zıt olduğunu
belirtir.73 Dünya toplumu kavramının muğlaklığı, hukuksal anlamda bireylerin haklarının
genişlemesiyle, uluslararası toplumun üyeleri olan devletlerin yetkilerinin sınırlanması
arasındaki ilişkiden kaynaklanmaktadır. Bull, iki toplumun tam olarak nasıl örtüşeceğini
açıkça belirtmemiştir.74
Bull, dünya toplumu ile anlatılmak istenenin, küresel sosyal etkileşimin toplamı
olduğunu belirtir; ancak, nerede başlayıp nerede bittiği ve uluslararası toplumla nasıl bir arada
işleyeceği sorularını yanıtsız bırakır. Buzan, dünya toplumu kavramının tam olarak doğru
sayılamayacak bir yaklaşımla, Revolüsyonist paradigma içinde sınıflandırıldığını belirtir.75
Dünya toplumu, bireyleri, devlet dışı kurumları ve nihai olarak dünya nüfusunu araştırma
konusu olarak Uluslararaı Đlişkiler’in merkezine koyar. Buzan, Revolüsyonizmin daha çok
evrenselci kozmopolitanizm türleri üzerine bina edildiğini hatırlatır.76 Bu doğrultuda,
Revolüsyonizm, Komünizmi de kapsayabilir ve transnasyonalizme paralellik arz eder; ancak,
normatif sosyal kuramla daha çok ilişki içindedir. Sonuç olarak, dünya toplumu kavramı,
Đngiliz Okulu’nun en az netleştirilmiş ve sistemleştirilmiş kavramıdır.
Đngiliz Okulu’nun, üç temel kavramı olan devletler sistemi, uluslararası toplum ve
dünya toplumu, bu kavramların üç temel paradigma içindeki yerleri açıklandıktan sonra
ortaya çıkan tablo şu şekildedir:
73
Buzan, “The English School: An Underexploited Resource in IR”.
Bull, The Anarchical Society..., p. 270.
75
Bull, The Anarchical Society..., p. 269-270.
76
Buzan, “The English School: An Underexploited Resource in IR”.
74
649
Tablo I: Đngiliz Okulu’nun Klâsik Analiz Çerçevesi
Tablo, ĐO’nun temel kavramlarının ve analiz çerçevesinin anlaşılması açısından
özetleyicidir.77
Çalışmanın ikinci bölümüne geçilmeden önce, Đngiliz Okulu’nun “ekonomik
perspektif eksikliği”ne yönelik yapılan eleştirilere değinilmesinde fayda görülmektedir.
Đngiliz Okulu’nun I. Kuşak düşünürleri, uluslararası ilişkilerin daha çok siyasî ve güvenlikle
ilgili yönleri üzerinde durarak, ekonomik yönü ihmal etmeleri sebebiyle eleştirilmektedirler.78
Wight, ekonomik boyutun, günümüzde, uluslararası ilişkilerde uluslararası siyasetin ayrılmaz
bir parçasını oluşturduğuna dikkat çeker79; ancak, aynı çalışmada devletler arası ilişkileri
incelerken bu boyutu ihmal eder. Bull da uluslararası toplumun ortaya çıkmasında ekonomik
77
Buzan’ın çalışmasından alınarak Türkçeleştirilmiştir. Bkz. Buzan, From International to World Society..., p. 9.
R. J. Vincent, “Order in International Relations”, Order and Violence: Hedley Bull and International
Relations, J. D. B. Miller ve R. J. Vincent (eds.), New York, Oxford University Press, 1990, p. 38-64; Buzan,
From International to..., p. 19; Linklater ve Suganami, The English School of..., p. 20.
79
Wight, Power Politics, p. 15.
78
650
boyutun öneminden bahseder80; ancak, kendi analizlerinde bu boyutu ihmal eder. Kısaca,
Đngiliz Okulu, uluslararası ilişkilerde ekonomik boyutun öneminin farkında olmasına ve
konuya dikkat çekmesine rağmen, yapılan çalışmalarda ekonomik boyuta gereken önemin
verilmediği aşikârdır. Çalışmanın bundan sonraki kısmında analize tabi tutulacak olan, enerji
ve enerji güvenliği alanlarında, ekonomik boyutun belirleyiciliğinin önemi şüphesiz,
büyüktür. Bununla birlikte, hiçbir Uluslararası Đlişkiler kuramının, tüm dünya siyasetini tek
başına, eksiksiz bir şekilde sunması beklenmemelidir. Dolayısıyla bu çalışma, Đngiliz
Okulu’nun kusursuz bir kuram olduğunu ispat etmeye yönelik bir etkinlikten ibaret değildir.
Buradaki amaç, eklektik bir yapı sunan bu kuramdan en üst düzeyde istifade edilerek enerji ve
enerji güvenliği konularının anlamlandırılmasına ve kurama, naçizane bir katkı sunulmasına
yönelik bir arayıştır.
2. Uluslararası Toplumun Temel Kurumları ve Enerji
Uluslararası Toplumun Temel Kurumları
Uluslararası toplumun temel kurumları, tarihî gelişim sürecinde bulunabilir. Wight, bu
kurumları, “diplomasi, ittifaklar ve garantiler, savaş ve tarafsızlık” olarak ifade etmektedir.81
Kısaca, diplomasi müzakere; ittifaklar ortak çıkarın etkinleştirilmesi; hakemlik (garantiler)
devletler arasındaki küçük anlaşmazlıkların çözümü; savaş ise anlaşmazlıkların nihai çözüm
kurumudur. Bull ise uluslararası toplumun kurumlarını güçler dengesi, uluslararası hukuk,
diplomasi, savaş ve büyük güçler arasındaki denge olarak ifade etmektedir.82
Alderson ve Hurrel’in dikkat çektiği gibi, genel güçler dengesi ve büyük güçler
arasındaki denge, uluslararası toplum içinde salt militer kapasiteye dayalı bir güç mücadelesi
olarak anlaşılmamalıdır.83 Đngiliz Okulu’nda güç, daha geniş anlamda, “prestiji, otoriteyi ve
meşruluğu” ifade eder. Bull, güçler dengesinin, yalnızca klasik anlamda askerî mücadeleden
farklı şekilde, Vattel’in ifade ettiği biçimiyle, “kanunu kabul ettirebilme” kapasitesi olarak da
tanımlanması gerektiğini belirtir.84 Güçler dengesi, uluslararası toplumun ve üyelerinin
varlığını garanti altına almasının yanında, uluslararası toplumun diğer kurumlarının –
diplomasi, savaş, uluslararası hukuk ve büyük güçler arasındaki denge– işleyebilmesi için
gereken düzeni sağlama işlevini yerine getirir. Anarşik bir yapıyı barındıran uluslararası
toplumdaki güç mücadelesi süreklidir; bu noktada Bull, Carr’la benzer şekilde “Sahip Olanlar
80
Bull, “The Importance of Grotius”, Hugo Grotius and International Relations, Bull, Kingsbury ve Roberts
(eds.), New York, Oxford Press, 1989, p. 73.
81
Wight, Power Politics, p. 111-112.
82
Bull, The Anarchical Society..., p. 97-194.
83
Kai Alderson ve Andrew Hurrel, “Bull’s Conception of International Society”, Hedley Bull on International
Society, K. Alderson ve A. Hurrel (eds.), Londra, Macmillan, 2000, p. 1-19.
84
Bull, The Anarchical Society..., p. 99.
651
ve Sahip Olmayanlar” [Haves and Have-Nots] arasındaki mücadelenin varlığını kabul eder.85
Bu sürekli mücadele içinde uluslararası toplumun ve üye devletlerinin varlığı ve özgürlükleri
önceliklidir. Wight’ın belirttiği gibi yayılmacılık, güçlerin doğasında vardır.86 Buradan
hareketle, hegemonya kavramı klasik anlamda, uluslararası sistemin ya da uluslararası
toplumun varlığını tehdit eden, yayılmacı güç olarak anlaşılır. Böyle bir güç karşısında,
Avrupa uluslararası toplumunun anti–hegemon karakteristiği olan, güçler dengesi
mekanizması geliştirilmiştir. Buna Habsburglar’ın, XIV. Louis ya da Napolyon zamanında
Fransa’nın karşılaştığı anti–hegemonik toplumsal reaksiyonlar klâsik örnekler olarak
verilebilir.87
Uluslararası toplumun işleyişindeki bir diğer kurum olan büyük güçler, uluslararası
düzenin sağlanması için; i) genel güçler dengesini korumalı, ii) kendi aralarında krizlerden
kaçınmalı ya da bunları kontrol altında tutabilmeli, iii) savaşları sınırlandırmalı ya da kontrol
altında tutmalıdırlar.88 Büyük güçler, uluslararası toplumun geri kalanıyla olan ilişkilerinde
kendi nüfuzlarını kullanmak kaydıyla bu unsurları gerçekleştirerek, uluslararası toplumun
güçlenmesini sağlar. Diğer yandan, büyük güçler, diğer üyelerin güçlerine ve bölgelerindeki
ilişkilerine de saygı göstermek zorundadır. Büyük güçlerin dikkat etmesi gereken bir başka
husus, adil ve makul olan talepleri göz ardı etmemek ve ikincil büyük güçlere saygı
göstererek onları büyük güçler klübüne teşvik etmek olmalıdır. Bu şekilde, devletler
sisteminde olduğu gibi, uluslararası toplum içinde de sürekli bir güç mücadelesinin varlığı ve
bunun doğallığı kabul edilmiş olur. Vincent, Bull’un özel bir devletler grubuna sempati
beslemediğine dikkat çeker; çünkü, güç mücadelesi sonunda büyük güçlerin değişebileceği
kabul edilmektedir.89 Bu noktada, Watson, hegemonya kavramına klasik anlamından farklı bir
anlam yükler.90 Bu anlamıyla hegemonya, Vattelci bir yaklaşımla, bir sistem içinde, sistemin
işleyişi hakkında, üye devletleri içişlerinde tamamıyla bağımsız bırakarak, dış ilişkilerinde
düzenleyici ve kural koyucu role sahip güç ya da yönetimdir. Bu gücün, tek bir devletten
oluşması şart değildir. Dolayısıyla, büyük güçlere, diğer üye devletler tarafından meşru olarak
kabul gören bir hegemonik rol yüklenir.
Đngiliz Okulu, uluslararası hukukun “doğal hukuk” temelinde başlayıp, giderek
plüralist bir yapıyla kurumsallaştığı sonucuna ulaşır. Uluslararası hukuk, “toplumsal sürecin
85
Bull, “International Relations as an Academic Pursuit”.
Wight, Power Politics, p. 144.
87
Watson, The Evolution of..., p. 253-255.
88
Bull, The Anarchical Society..., p. 199-220.
89
Vincent, “Order in International Relations”.
90
Watson, The Evolution of..., p. 4-13.
86
652
sonucu”dur.91 Dolayısıyla uluslararası hukuk, uluslararası toplumun anarşik düzeninin körü
körüne yapısının önüne geçen düzenleyici bir role sahiptir. Diğer yandan Bull, tüm ahlaki
anlaşmazlıkların bir tek referans noktasından uzlaştırılabileceği dogmasına karşı çıkmaktadır.
Kültürel olarak bölünmüş dünyada, ortak doğru, bireylerin ve grupların en temel ahlaki
çıkarımlarda bile çatıştığı, aralarında rasyonel bir seçim yapma yolunun olmadığı bir alandır.
Dolayısıyla, herkes için eşit ya da ortak iyilik için çıkarım yapılabilecek bir Grotiusçu doğal
hukuk fikri benimsenmez. Bull’a göre, tarihsel süreçte, doğal hukuk asıl anlamından
uzaklaşmış; Avrupalı devletler, Avrupalı olmayanlara karşı doğal hukuk yoluyla
Hristiyanlığın mesajını yaymıştır.92
Bull, Grotiusçu solidarist uluslararası hukukun yerine Oppenheimcı plüralist bir
yaklaşımla bir anlamda kendi açığını kapatmış olur.93 Oppenheim’a göre, sadece devletler
kuralları destekler; çünkü, uluslararası siyasette paylaştıkları çıkarları vardır. Avrupa
geleneğine bağlı olarak, adalet tanımlamaları benzerdir ve aynı medeniyet kavramı üzerine
kurulu bir “devletler ailesi” oluştururlar. Bu doğrultuda hukuk, devletlerin ortak iradesiyle var
olmaktadır. Devletler de eşit haklara sahip ve eylemlerinden sorumlu “egemen” devletlerdir.94
Bull’a göre bireyler, uluslararası hukukun kişileri sayılmazlar. Oppenheim da devletlerin
zaten bireyleri temsil ettiğini savunmaktadır.95 Uluslararası hukuk, devletlerin, varlığını kabul
ederek, diğer siyasal aktörlerle ilişkilerini düzenleyeceği taahhüdü altına girmiş olduğu
bağlayıcı kuralların bütünüdür ve aynı zamanda, uluslararası toplumun varlığının en önemli
kanıtlarından biridir.96
Uluslararası hukuk gibi diplomasi de, uluslararası toplumun üyeleri olan siyasal
aktörleri arasındaki ilişkilerin, barışçıl yollardan düzenlenme aracıdır ve uluslararası
toplumun varlığının bir başka kanıtıdır.97 Diplomasiden anlaşılması gereken, “Đtalyan
diplomasisi gibi oportünist ya da Britanya’nın geleneksel diplomasisi değil; Grotiusçu
anlamda, güçler dengesine bağlı olarak tarafların materyal ve fiziksel olarak, iki tarafın eşit
şartlarda ve karşılıklı güvene dayanarak müzakere edilmesi”dir.98
91
Bull, The Anarchical Society..., p. 123.
Bull, “The Emergence of a Universal International Society”, The Expansion of International Society, H. Bull
ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 117-126.
93
Bull, “The Grotian Conception of International Society”.
94
Mathias Schmoeckel, “Consent and Caution: Lassa Oppenheim and his Reaction to World War I”, Peace
Treaties and International Law in European History: From the Late Middle Ages to World War One, Randall
Lesaffer (ed.), New York, Cambridge University Press, 2004, p. 270-288.
95
Ibid.
96
Wight, Power Politics, p. 107; Bull, The Anarchical Society..., p. 101.
97
Bull, The Anarchical Society..., p. 157.
98
Wight, International Theory..., p. 180.
92
653
Diplomasinin sona erdiği yerde, savaş kurumu devreye girer. Bu anlamda, Đngiliz
Okulu, savaşı, Clausewitz’in tanımladığı şekilde siyasetin, başka araçlarla devamı olarak
görür.99 Savaş, uluslararası toplumun var olmadığı anlamına gelmez. Buzan’ın dikkat çektiği
gibi birçok toplum, “şiddeti” (kurban etme ayinleri, savaşçı kahraman kültürleri) ve
“eşitsizliği” (kölelik; etnik, dinî, sınıf ve cinsiyet ayrımcılığı) barındırmıştır. Đngiliz Okulu,
savaşın Avrupa uluslararası toplumunun tarihi içinde var olduğunu ifade etmekte daha
açıksözlü davranmaktadır. Dolayısıyla savaş, uluslararası toplum içinde sınırlanması ve baskı
altında tutulması gereken bir realite olarak yer alır. Bu açıdan savaş, uluslararası hukukun
güçlendirilmesini; güçler dengesinin korunmasını ve hukukî alanda adil düzenlemeler
yapılmasını gerektiren bir itici güç anlamı taşır.100 Aynı zamanda savaş, uluslararası sistemde
belirleyici bir role sahiptir. Bull, savaşın ve savaş tehdidinin büyük ve küçük güçleri
ittifaklara yönelttiğini, nüfuz bölgelerini, güç ve hegemonya dengelerini belirlediğini ifade
eder.101
Kültür, Medeniyet ve Geçmişin Mirası
Çalışmanın buraya kadarki kısmında, Đngiliz Okulu’nun kurucu düşünürleri ve
başvurdukları metodoloji, uluslararası toplumun epistemolojisi, ontolojisi ve işleyişi
tanıtılmıştır. Bull ve Watson’a göre, uluslararası toplum “tarihî bir perspektifle
anlaşılabilir”.102 Bu sebeple, çalışmanın bundan sonraki kısmında, devletlerin enerji ve enerji
güvenliği politikalarının anlamlandırılabilmesi için tarihsel-yorumlayıcı bir metodoloji
kullanılacaktır.
Đlk çağlardan itibaren, Avrupa merkezli uluslararası toplum, tarih içinde dünyanın
kalanına yayılarak diğer uluslararası devletler sistemleriyle etkileşime geçmiştir. Bu etkileşim
sürecinde, Avrupa uluslararası toplumu gelişmiş olan teknolojisinin kendisine sağlamış
olduğu, öncelikle ticari ve daha sonra askerî üstünlükten istifade ederek, kendi medeniyetinin
ve kültürünün üstünlüğü iddiasını da yayılmış olduğu coğrafyalara taşımıştır. Bu üstünlük
iddiası, yalnızca, kültürel olmakla kalmamış, aynı zamanda etkileşime girilen devletler ve
devletler sistemlerinin kurumlarını ve diplomatik kodlarını da sorgulamaya açmış ve
dönüştürme maksadını taşımıştır. Avrupa’nın askerî teknolojisi sürekli olarak yenilenirken
dünyanın diğer bölgelerindeki devletlerin askerî yapıları kemikleşmiştir. Avrupalı devletler
99
Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, çev. Selma Koçak, Đstanbul, Doruk Yayınları, 2011, p. 45.
Bull, The Anarchical Society..., p. 181.
101
Bull, The Anarchical Society..., p. 187.
102
Bull ve Watson, The Expansion of..., p. 9.
100
654
ortak hareket ettiklerinde bir toplum olarak istedikleri şartları karşı tarafa kabul
ettirebilmişlerdir.103
Avrupa uluslarararası toplumunun, XV. asırdan başlayarak dört yüz yıl boyunca
dünyanın kalanına yayılması sürecinde, dünya üzerinde tek bir uluslararası sistem ya da
toplumdan bahsedilmesi mümkün değildi; ancak, farklı bölgesel–uluslararası sistemler
mevcuttu. Avrupalı devletlerin yayılması da farklı coğrafyalarda, bölgelere bağlı olarak
değişen özellikler göstermiş ve uluslararası toplumun kuralları ve kurumları etkileşimlere
bağlı olarak yeniden şekillenmiştir. Dört asır süren süreç sonunda, XIX. asrın sonunda ortaya
çıkan küresel ölçekli siyasal yapı Avrupa uluslararası toplumu üzerinde şekillenmiştir. Avrupa
uluslararası toplumunun yayılma sürecinde etkileşime girdiği bu bölgesel uluslararası
sistemler: Amerika Kıtası’nda Meksika ve Peru Đmparatorlukları, Asya’da Arap–Müslüman
ve Hint sistemlerinin yanında Çin uluslararası sistemidir. Afrika’da ise daha çok gelişmemiş
ve ilkel siyasal yapılar bulunmaktaydı.
Uluslararası sistemlerin birbiriyle ya da Avrupa uluslararası toplumunun diğer
sistemlerle olan ilişkisinin öncelikli olarak ticaret yoluyla başladığı görülmektedir. Bu
dönemde Avrupalı devletler genel olarak doğal hukuka dayanarak her iki tarafın da eşitliğine
ve ticaret yapma özgürlüğüne vurgu yapmıştır. Bunun yanında Avrupalılar’ın bu yaklaşımı
kendi içinde, ticarî ilişkilerini sürdürdükleri diğer topluluklara karşı –Müslüman devletler ya
da Çin Đmparatorluğu olsun– Helenler’in barbarlar nitelendirmelerine benzer bir şekilde
“Hristiyanlar ve kâfirler” ya da “Avrupalılar ve Avrupalı olmayanlar” ayrımcılığını da
barındırmıştır.104 Bu yaklaşımın en çarpıcı örnekleri Latin Amerika’da conquista ve kıtanın
Hristiyanlaştırılmasında ve Müslüman devletler sistemleri ya da Çin’le olan ilişkilerde
görülmektedir. Dikkat çekilmesi gereken bir nokta, Avrupa uluslararası toplumunun
yayılmasıyla eş zamanlı olarak kendi içinde de evrilmesi ve bunun diğer devletler
sistemleriyle olan ilişkilerine yansımasıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse, Avrupa
uluslararası toplumunun yayılması tekbiçimli ve sistematik değildir; Avrupa uluslararası
toplumunun kendi mekanizması ve kurumları da sürekli olarak yeniden şekillenmiştir.
Uluslararası Toplumun Amerika ile Etkileşimi
Avrupa uluslararası toplumunun, Đspanyol ve Portekizli conquistadorların “inancılık”
(fideizm) iddiasıyla Aztek ve Đnka Đmparatorlukları’nı işgalleriyle başlayan105 Amerika
103
Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Düşüşleri, çev. Birtane Karanakçı, 12. bs., Đstanbul, Türkiye Đş
Bankası Kültür Yayınları, 2008, p. 42-58.
104
Bull ve Watson, The Expansion ..., p. 6.
105
Michael Donelan, “Spain and the Indies”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A. Watson
(eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 75-85.
655
Kıtası’na yayılması süreci, Kuzey Amerika ve Karayipler’in; Hollanda, Büyük Britanya ve
Fransa arasındaki mücadele doğrultusunda kolonileştirilmesiyle sürmüş106, bu kıta, 1800’lere
kadar merkantilist bir anlayışla, Avrupa’ya değerli maden sağlamak ve kıta içindeki savaşlarla
hegemonya mücadelesini finanse etmek amacıyla kullanılmıştır. Avrupalı devletlerden
bağımsızlıklarını kazanan koloni devletler, öncelikli olarak Avrupalı güçlerin merkantilist
sömürü sisteminden ve daha sonra güçler dengesi mekanizmasından çıkmak istemişlerdir.
Bağımsızlıklarını kazanan yeni devletler, Avrupalı kültür miraslarını sürdürmeye devam
etmişler; özellikle Amerika Birleşik Devletleri, bir Batılı devlet olarak Avrupa uluslararası
toplumunun yayılmasında rol almıştır. Bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri’nin
Avrupa ile olan kültürel bağı ve mirası, bu devletin Avrupa uluslararası toplumunun işleyişine
hem ortak medeniyet ve aynı zamanda ortak çıkar temelinde katkıda bulunmasına vesile
olmuştur. Bu devletin, ticaret hacmini arttırması ve kıyılarını Đngiltere ve Fransa
donanmalarına karşı koruması için güçlü bir donanma kurması107; Amerika Kıtası’nda
yayılırken Avrupalı güçlerin aralarındaki çatışmaları ve Avrupa güç dengesini sürekli takip
etmesi; Louisiana’nın Napoléon Savaşları sırasında Fransa’dan satın alınması108; 1819’da
Transcontimental Anlaşması’yla, Florida’nın Đspanya’dan alınması; Đspanya ve Portekiz
krallıklarına karşı bağımsızlık mücadelelerini sürdüren Latin Amerika devletlerine, hiç vakit
kaybetmeden elçilerini göndermesi109 ve Monroe Doktrini ile Avrupalı güçleri kıtadan uzak
tutma niyetini belli etmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin zaman içinde küresel bir güç
olmayı hedeflediğinin ve Wight’ın ifade ettiği gibi, güçlerin doğasının gereği olarak
yayılmacı bir siyaset izleyeceğini açıkça göstermekteydi. Nitekim, 1895’te yeniden
yorumlanan Monroe Doktrini doğrultusunda, Latin Amerika’daki Avrupalı kolonileşmesine
karşı çıkmasına ek olarak ABD, kıtadaki tüm konularda söz hakkı olduğu öngörmüştür.110
1904 Venezüela Krizi sırasında Monroe Doktrini’nin açıkça ihlâl edilmesi sonrasında
Theodore Roosevelt’in, Doktrinden çıkardığı sonuç, Karayipler ve Güney Amerika’da, ABD
emperyalizminin
sinyallerini
vermektedir.
Küba,
Nikaragua,
Haiti
ve
Dominik
Cumhuriyeti’yle olan ilişkileri bunun örneklerini teşkil etmektedir.111 ABD, Çin’de “açık
kapı” siyasetini savunarak, çıkar alanları söz konusu olduğunda hedeflerinden ödün
vermeyeceğini göstermiştir. 1898 Đspanyol Savaşı’ndan sonra da Pasifiğe yayılmış; 1905’te
106
Watson, The Evolution of..., p. 220.
Edward J. Renehan Jr., The Monroe Doctrine: The Cornerstone of American Foreign Policy, New York,
Chelsea House, 2007, p. 17-18.
108
Norman Rich, Great Power Diplomacy: 1814–1914, New York, McGraw Hill, 1992, p. 12-15.
109
Renehan Jr., a. e. , p. 62-75.
110
Renehan Jr., a. e., p. 97.
111
Renehan Jr., a. e., p. 99-104.
107
656
Rusya’ya karşı Japonya’yı desteklemiş ve savaş sonunda barış müzakereleri Washington’da
gerçekleştirilmiştir.112 Kolombiya, Panama Kanalı için ABD ile işbirliğine yanaşmadığı
zaman, bağımsız bir Panama devletinin kurulması sağlanmıştır. 1903’te imzalanan anlaşma
ile kanalın kontrolü ABD’ye bırakılmış ve 1926’da kanal üzerindeki Amerikan kontrolü
genişletilmiştir.113 1945’ten sonra, Soğuk Savaş boyunca ve bugün de Amerika bir hegemon
güç olarak küresel hedeflerini sürdürmektedir.
ABD’nin dış siyaseti, XVIII. asırdan itibaren çıkarlarından ödün vermemesine ve
kendi tanımlamalarının uluslararası toplum tarafından kabullenilmesine yönelik mücadelesine
dayanmaktadır. ABD’nin, uluslararası sistem içindeki yerinin ve hedeflerinin tam olarak
anlaşılabilmesi önem arz etmektedir. Nitekim, ABD, günümüzde enerji konusunda kendi
belirleyici yerinin ve hedeflerinin sorgulanması durumunda çıkalarından ödün vermeyeceğini
açıkça göstermekedir.
Uluslararası Toplumun Asya ile Etkileşimi
Avrupa uluslararası toplumunun Asya kıtasına doğru yayılması ise iki farklı yön
izlemiştir. Bunlardan ilki, Portekiz, Đspanya, Hollanda, Büyük Britanya ve Fransa’nın
donanmalarıyla öncelikli olarak ticaret amacıyla Asya uluslararası sistemleriyle etkileşime
geçmeleridir. Diğer süreç ise, 1500’lerde Moğol–Tatar Đmparatorluklarının çözülmesinden
sonra ortaya çıkan güç boşluklarını, karadan Rusya ve Büyük Britanya’nın; bu iki devlete
nazaran daha az ölçüde Fransa’nın doldurmasıyla gerçekleşmiştir.114
Latin Hristiyanlık Âlemi’nin bir üyesi olmayan Rusya, 1613’te Romanov
Hanedanlığı’yla beraber Batılılaşmaya başlamıştır. I. Petro döneminde Avrupa teknolojisi ve
tekniklerini alan Rusya, Avrupa güçler dengesinin bir parçası olmuş ve Batı’ya sırtını tekrar
döndüğü 1917’ye kadar Avrupa uluslararası toplumunun Asya’nın içlerine yayılmasında
önemli bir etkiye sahip olmuştur.115 Osmanlı Đmparatorluğu, XVI. asırdan itibaren Avrupa
uluslararası toplumu açısından önemli bir rol oynamıştır. Avrupalı devletler bu dönemde,
Osmanlılar’ın gücünü hesaba katmaksızın hareket edememişlerdir; ancak, daha önce
değinildiği üzere Osmanlı Đmparatorluğu, XX. asrın başına kadar Avrupa uluslararası
toplumunun bir parçası olmamıştır.116
112
Manfred Jonas, “American Isolationism and the Coming of the Second World War”, The Origins of the
Second World War: An International Perspective, Frank McDonough (ed.), New York, Continuum, 2011, p.
429-445.
113
Renehan Jr., a. e., p. 108.
114
Watson, The Evoulution of..., p. 221-222; David Gillard, “British and Russian Relations with Asian
Governments in the Nineteenth Century”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A. Watson (eds.),
New York, Oxford University Press, 1985, p. 87-98.
115
Watson, “Russia and the European States System”.
116
Watson, The Evolution of..., p. 216.
657
Osmanlı Đmparatorluğu’yla ilişkilerinden edindikleri tecrübeler sonucunda Avrupalı
devletler, diğer medeniyetlerle olan ilişkilerini öncelikli olarak “doğal hukuk” temelinde
şekillendirmişlerdir. Bu doğrultuda, evrensel ve karşılıklı olan, kaynağını Yunan ve Romalı
Stoacılar’dan alan doğal hukuk, Romalılar’ın jus gentium uygulamasında olduğu gibi,
inanışlar ya da gelenekler ne olursa olsun, savaş, barış ve yabancıların ikâmet hakları gibi
konuları belirliyordu. Ancak, Amerikalı halklarla olan ilişkilerde görüldüğü gibi doğal hukuk,
vahşilerle ya da “barbarlar”la olan ilişkilerde düzenleyici olarak görülmemiştir.117 Doğal
hukuk, zamanla anlamından uzaklaşarak, Yunanlılar’ın köleler ve barbarlar ayrımına benzer
şekilde, Amerikalı (ya da Afrikalı) yerlilere karşı Hristiyanlığın mesajının zorla yayılmasına
dönmüştür. Avrupa uluslararası toplumu, diğer uluslararası sistemlerle olan ilişkilerinde de
“Avrupalı Hristiyan Klubü ve diğerleri” olarak algılanmaya başlanmıştır.118 Özetlemek
gerekirse, Avrupalı devletlerin Asya uluslararası sistemleriyle olan ilişkileri XIX. asra kadar
karşılıklılık esasına dayanmış, Amerikalı ve Afrikalı topluluklarla olan ilişkilerinden farklı bir
görünüm arz etmiştir. Bu farklılıklar ve etkileşimin nitelikleri, günümüzde enerji zengini
devletlerin dış politikalarının anlamlandırılması için önemli emareler taşımaktadır.
Avrupalı güçlerin Asya uluslararası sistemleriyle olan ilişkileri karşılıklığa
dayanırken, XIX. asırda bu özellik yerini güç kullanımına bırakmıştır. XIX. asırda Avrupa
uluslararası toplumunun Asyalı uluslararası sistemlerle etkileşiminin en belirleyici yönü Çin
ve Japonya’yla sürdürülen ilişkilerde görülmektedir.
XVIII. asrın sonuna gelindiğinde Asya Kıtası’nda; Avrupalı devletlerarası sistem,
Müslüman devletler sistemi, Hint devletlerararası sistemi ve Çin devletlerarası sistemlerinden
bahsetmek mümkündü.119 Avrupalı devletlererası sistem Avrasya’da ağırlıklı olarak Rusya,
Britanya ve Fransa ile yerel siyasi devletlerden oluşmaktaydı. Müslüman devletlerarası
sistemi başta Osmanlı Đmparatorluğu olmak üzere, Đran ve Orta Asya’daki Buhara, Hive,
Hokand ve diğer Afgan hanlıkları ve Arap prensliklerini kapsamaktaydı. Hint devletlerarası
sistemi Moğol Đmparatorluğu’nun çözülmesinden sonra ortaya çıkan Hindu, Müslüman ve
Sikh devletlerinden oluşmaktaydı. Çin devletlerarası sisteminin ise başta Çin Đmparatorluğu
olmak üzere Japonya’yı da kapsadığı kabul edilmektedir.120
Hint devletlerarası sistemi, 1798 ve 1818 yılları arasında Büyük Britanya’nın bölgede
değişen siyaseti sonucunda ilk yıkılan olmuştur. Müslüman devletlerarası sistemi ise varlığını
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar koruyabilmiştir. Avrupalı güçlerin askerî gücü,
117
Wight, International Theory..., p. 70-71.
Bull, “The Emergence of a Universal International Society”.
119
Gillard, a. e.
120
Ibid.
118
658
yapıları kemiklemiş ve teknolojileri kendilerine kıyasla ilkel olarak kabul edilebilecek bu
siyasal yapılarla olan mücadeleleri sonucunda, XIX. asrın sonuna kadar bu devletlerin ve
dolayısıyla devletlerarası sistemlerin yıkılmasıyla sonuçlanmıştır. Türkiye ve Đran ise diğer
devletlerden farklı olarak varlıklarını evrilerek korumayı başarmıştır.
Çin’in uluslararası topluma girişi, pek çok yönüyle Avrupalı olmayan devletlerin
katılımından farklılık arz etmektedir. Avrupalı güçlerin dünyanın kalanına yayılırken
etkileşime geçtikleri uluslararası sistemlerdeki devletler, Avrupa medeniyetinden etkilenmiş
ya da işbirliğine razı olarak Avrupa uluslararası toplumunun birer üyesi olmuşlardır. Bu
devletlerden farklı olarak “Konfüçyusçu Milletler Ailesinin Orta Krallığı Çin” kendini zaten
yeteri kadar gelişmiş bir medeniyet olarak görmekteydi ve Avrupalılar’ın kendi medeniyet
standartlarını zorla dayatmalarına sert bir direniş göstermiştir.121 Batılı güçler açısından
bakıldığında durum, Avrupa uluslararası toplumunun küresel ölçekte yayılmasıyken, kendi
medeniyetinin standartları sorgulanan Çin açısından “aşağılama ve zorlama” niteliği
taşımaktadır.
Japonya açısından da Batılılaşma, Batılı güçlerin yabancılarla olan ilişkilerinde kendi
resmî yöntemlerini ve kurumlarını dayatmasını içermektedir.122 Japonya, Amiral Perry’nin
1853’te ülkeyi Batı’ya açmasından itibaren, geri döndürülemez bir Batılılaşma sürecine
girmiştir. Avrupa uluslararası toplumuna girişinden sonra Japonya, Batılı kodları
duraksamadan uygulamaya geçirmiş ve bunu ilerlemenin anahtarı olarak kabul etmiştir.
Kendisine sunulan “eşitsiz anlaşmaları” Kore’nin önüne koymuş ve güç siyaseti
doğrultusunda yapılanmasını devam ettirmiştir. 1894–1895 Çin ile Japonya Savaşı; 1901’de
Boxer Ayaklanması sırasında Japonya’nın Avrupalı güçler ve ABD ile birlikte Çin’e
müdahalesi; 1902’de Anglo–Japon ittifakı; 1904–1905 Rusya ile Japonya Savaşı ve 1910’da
Kore’nin Japonya tarafından ilhâk edilmesi Japonya’nın, Batılı güçler tarafından artık bir
büyük güç olarak kabul edildiğini göstermektedir.123
Uluslararası toplumun XIX. asırda Asya’ya yayılması, birçok açıdan XX. asırdaki
küresel uluslararası toplumun yapısı ve karşılaşacağı sorunlara dair emareler taşımaktadır.
Bunlardan ilki, Batı medeniyetinin standartlarının, Batılı olmayan medeniyetler tarafından
nasıl algılandıkları, özellikle Çin’in kültürel yapısını korumak üzerine direnişinde ve
Japonya’nın
dönüşümünde
görülmektedir.
121
Avrupa
uluslararası
toplumunun,
Batı
Gerrit W. Gong, “China’s Entry Into International Society”, The Expansion of International Society, H. Bull
ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 117-126.
122
Suganami, “Japan’s Entry into International Society”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A.
Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 185-200.
123
Ibid.
659
medeniyetinin kültürel standartlarını yayıldıkları bölgelere taşıması ve emperyalist
uygulamaları, Batılı olmayan toplumlarda “öteki” ve dolayısıyla “aşağılanma” algısını daha
da arttırmıştır. Batı değerlerinin sorgulanmaya başladığı Çin’de görülen ayaklanmalar, Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra artmış, Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Üçüncü Dünya’da
benzer hareketlerin ortaya çıkmasıyla ve “dekolonizasyon”la sonuçlanmıştır. XX. asırda
uluslararası toplumun bütünleşmesinin önündeki en önemli sorunun kültür farklılığı olduğu
görülmektedir. Diğer yandan uluslararası topluma girdikten sonra güç siyasetini sürekli hâle
getiren
Japonya’nın,
askerî
alandaki
başarısına
rağmen
“ırksal
eşitlik”
talepleri
redddedilmiştir. Çinliler’le birlikte Japonlar da kendilerini “öteki” olarak görülmüş ve Batılı
ile Batılı olmayan medeniyetler arasındaki ayrım keskinleşmiştir.
Uluslararası Toplumun Afrika ile Etkileşimi
1870’ten itibaren Avrupa uluslararası toplumunun dünyanın geri kalanına emperyalist
yayılmacılığının hedefleri Uzakdoğu Asya ve sonra da Afrika olmuştur. Bu süreç, sahip
oldukları konumlarını korumaya çalışan Büyük Güçler’le (Have Powers) siyasî birliğini
sonradan tamamlayan ve büyümelerini sürdürebilmek için kaynak arayışında olan diğer
güçlerin (Have–Not Powers) mücadelesi şeklinde devam etmiştir.
Öyle ki, 1880’den önce, Avrupalı güçlerle Afrikalı siyasî topluluklar arasında,
Portekiz’in Angola ve Mozambik; Fransa’nın Senegal; Hollandalı ve Britanyalı denizcilerin
Güney Afrika’da yapmış olduğu kıyı saldırılarından ve birkaç keşif gezisinden başka bir ilişki
mevcut
bulunmamaktaydı
ve
kapsayıcı
bir
diyalog
kurulması
da
mümkün
görünmemekteydi.124 Afrika’da hüküm süren siyasal yapılar da bir hükümet olmaksızın güce
dayalı şekilde düzenlerini sürdüren topluluklardan oluşmaktaydı. Genel olarak bakıldığında,
Afrikalı siyasal toplulukların kendi aralarındaki ilişkilerde ise ahde vefaya dayanan bir
diplomatik geleneğin varlığından bahsedilebilmektedir. Ancak, tüm kıtaya yayılan bir Afrika
uluslararası sistemi ya da toplumundan söz edilmesi de olanaksızdı. Avrupalı devletlerin
Afrika’yla olan ilişkisi Akdeniz şeridindeki devletler sayılmadığı takdirde XVI. ve XIX.
asırlar arasındaki dönemde köle ticaretine dayanmaktaydı.125
Sahara’nın güneyinde kalan bölgeye Avrupa uluslararası toplumunun yayılması,
1876’da Belçika Kralı II. Léopold’ün kurmuş olduğu “Afrika’nın Đncelenmesi ve Afrika
Uygarlığının Korunması için Uluslararası Derneği”nin çalışmalarıyla ve 1884’te Fransızlar’ın
da Aşağı Kongo havzasına bir sefer düzenlemesiyle devam etmiştir. Bull, 1884–1885 Berlin
124
Bull, “European States and African Political Communities”, The Expansion of International Society, H. Bull
ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 99-114.
125
Ibid.
660
Konferansları ve sonunda ortaya çıkan Berlin Nihaî Senedi’ni, Avrupa uluslararası
toplumunun emperyal üstünlüklerini bir birlik içinde empoze etmelerinin sembolü olarak
değerlendirmektedir.126 Konferansta, Afrika Kıtası’nın, Avrupalı devletlerin güçleriyle
orantılı olarak Afrikalılar’a danışılmaksızın paylaşılmasının yanında kolonici güçlerin
sorumlulukları konusunda da fikirbirliği sağlanmıştır. Kolonilere karşı sorumluluk fikri,
Berlin Nihaî Senedi’nden sonra 1889–1890 Brüksel Konferansı’nda, daha sonra Milletler
Cemiyeti Kurucu Anlaşması’nda Manda Sistemi ve Birleşmiş Milletler’de Mütevelli Konseyi
olarak evrilerek varlığını sürdürmüştür. Ayrıca, Berlin Nihaî Senedi, her ikisi de uygar
devletler tarafından yapılan uluslararası hukukun alanı ile koloni hukuku alanını
ayırmaktadır.127 Üzerinde anlaşmaya varılan kararlar, Avrupa uluslararası toplumunun doğal
hukuku ne şekilde yorumladığını bir kez daha ortaya koyması açısından önemlidir. Batılı
güçlerin gelişmemiş topluluklara iki yönlü paternalist yaklaşımı, “medeniyetin kendini
genişletmek için mutlak hakkı olduğu yönündeki pozitif doktrin”e dayanmaktadır. Đkinci olarak
bu yaklaşım, “barbarların hiçbir hakka sahip olmadığı” ve “sömürülebilecekler”ini
öngörmektedir.128 Afrika, Avrupalılar tarafından Avustralya ya da diğer coğrafyalar gibi
territorium nullius olarak görülmemiş; bununla birlikte buradaki siyasal toplulukların
mevcudiyetleri kabul edilmiştir. Ancak, bu siyasal topluluklar egemen devlet statüsünde
değerlendirilmemiştir.129 Avrupa uluslararası toplumunun ayrımcılığa dayanan bu yaklaşımı
dekolonizasyon sürecinin sona ermesine kadar sürmüştür.
Tüm küreyi kapsayan küresel bir uluslararası toplumun ortaya çıkması XIX. asrın
sonunda mümkün olmuştur. Afrika’nın da sisteme dâhil olmasıyla, XV. asırda başlayan,
Avrupa uluslararası toplumunun tüm dünyaya yayılma süreci nihayetine ermiştir. XX. asırda
karşı karşıya kaldığı en önemli sorun, Batılı güçlerin kendi medeniyetlerinin standartlarını,
Batılı olmayan medeniyetlere empoze etmesi sonucunda paylaşılan “aşağılanma” hissi
“Batı’ya karşı ayaklanma”yla son bulmuştur. Asyalı devletler gibi yeni kurulan Afrikalı
devletler de medeniyet standartlarını tartışmış ve Batı’ya karşı ayaklanan kampta yerlerini
almışlardır.
3. Uluslararası Toplumda Yeni Bir Diplomatik Enstrüman Olarak Enerji
Daha önce değinildiği gibi Đngiliz Okulu, disiplin içinde yapılan çalışmalarda bir
analiz aracı olarak ilgi görmektedir ve bu ilginin artacağı düşünülmektedir. Giderek önem
126
Bull, “European States and African Political Communities”.
Heinhard Steiger, “Peace Treaties from Paris to Versailles”, Peace Treaties and International Law in
European History: From the Late Middle Ages to World War One, Randall Lesaffer (ed.), New York,
Cambridge University Press, 2004, p. 59-99.
128
Wight, International Theory..., p. 49-75.
129
Bull, “European States and African Political Communities”.
127
661
kazanan
enerji
ve
enerji
güvenliği
alanları,
Uluslararası
Đlişkiler’in
ajandasını
zenginleştirmekle birlikte, bilimsel niteliği tartışmalı olan bu disiplin içinde yapılan çalışmalar
açısından; kullanılan yöntemler ve yaklaşım itibariyle, kuramdan uzaklaşılması, analizden
ziyade raporlamaya yaklaşılması ve disiplini bir tür “ileri düzey gazetecilik”130 düzeyine
götürme tehlikesini içermektedir. Đngiliz Okulu’nun, zengin yazınsal temelinin ve tarihsel,
kültürel, felsefi ve kuramsal köklerinin yanı sıra, Realizm, Rasyonalizm ve Revolüsyonizm
geleneklerinin üçüne de analiz imkânı veren eklektik yaklaşım özelliği ve ayrıca, Okul’un,
Uluslararası Đlişkiler yazınına en özgün katkısı olan, ilkçağlardan aldığı mirasla birlikte
evrilerek gelişen uluslararası sistemin yapısının işleyişini anlamlandıran uluslararası toplum
kavramının, enerji ve enerji güvenliği alanlarında istifade edilebilecek bir analiz aracı olduğu
savunulmaktadır. Aynı zamanda, Đngiliz Okulu, uluslararası toplumun ontolojisini ilkçağlara
kadar götürebilme niteliğiyle, enerji ve enerji güvenliği alanlarının kendilerini de
sorunsallaştırarak, disipline farklı perspektifler kazandırma kapasitesine haizdir.
Çalışmanın son bölümünde, uluslararası toplumda devletlerin enerji ve enerji
güvenliği politikaları, örnek olgular üzerinden analize tabi tutulacaktır. Bu olgulara
geçilmeden önce, uluslararası toplumun, devletlerin politikaları üzerindeki dönüştürücü
etkisine kısaca değinilmesinde fayda görülmektedir.
Öncelikle, Avrupa uluslararası toplumunun, kürenin geri kalanına yayılırken yalnızca
ticari ve askerî değil, kendi medeniyetinin üstünlüğü iddiasıyla gittiği ve bu durumun diğer
devletler tarafından sorgulamayla ve direnişle karşılandığı görülmektedir. Bunun en önemli
örneklerine Çin’de ve Japonya’da tanık olunmuştur. Buna ek olarak, Rusya gibi büyük bir
güç, kendi inisiyatifi doğrultusunda Avrupa uluslararası toplumunun bir parçası hâline gelmiş
ve 1613’ten sonra bu kültüre adapte olmuş, uluslararası toplumun Asya’nın içlerine
yayılmasında etkin bir rol oynamış ve 1917’de gerçekleşen devrimden sonra yeniden, kendini
ve çıkarlarını farklı tanımlamıştır. Bununla birlikte Rusya, bugün her devlet gibi, küresel olan
bu yapının bir parçasıdır. Diğer yandan, Avrupa uluslararası toplumunun, etkileşime girdiği
devlet sistemlerindeki mevcut kültürü ve diplomasi geleneklerini zorla dönüştürme arzusu
Çin’de, Japonya’da, Đran’da ve Afrikalı bazı devletlerde görüldüğü gibi bir tür “aşağılanma”
duygusu yaratmıştır. Japonya, uluslararası toplumun bir üyesi olduktan sonra, Batı
medeniyetinin geleneklerini ne kadar iyi özümsediğini, izlediği güç siyaseti doğrultusunda
1904’te Kore’yi ve 1931 Mançurya’yı işgal ederek ve Đkinci Dünya Savaşı’na katıldığı sırada
göstermiştir. Dolayısıyla, Batı medeniyetinin ötekileştirici ve sömürücü uygulamalarının
130
Chris Brown, “Preface”, Understanding International Relations.
662
benzerlerinin, uluslararası topluma üye olan devletler tarafından da kendilerinden daha güçsüz
devletlere karşı uygulandığı görülmektedir. Osmanlı Devleti ise, uluslararası toplum ile olan
etkileşiminde farklı bir nitelik arz etmiştir. Avrupalı güçlerin askerî olarak üstünlük
sağlayamadığı dönemde, uluslararası toplumun, Osmanlı Devleti’ne karşı daha çok
karşılıklığa dayalı bir yönelim gösterdiği, bu devletin güç kaybettikten sonra Batılı gelenekleri
benimsediği ve Đran gibi evrilerek uluslararası toplumun bir üyesi olduğu görülmektedir.
Bugüne bakılacak olunursa, enerjinin, uluslararası ilişkilerde yeni bir diplomatik
enstrüman ve güç unsuru hâline geldiği açıkça görülmektedir. Her ne kadar, güç’ler
arasındaki mücadelenin Soğuk Savaş boyunca ve sonrasında ekonomik rekabete dönüştüğü
düşünülse de131, aktörler ister devletler olsun ister çokuluslu şirketler olsun, rekabetin yalnızca
tek bir boyuttan ele alınması birçok perspektifi dışarıda bırakarak yapılan analizde göz ardı
edilemeyecek bir eksiklik yaratma tehlikesi barındıracaktır.
Bu çalışmada daha önce değinildiği gibi, Đngiliz Okulu, her ne kadar ekonomik boyut
açısından eksik de olsa, uluslararası toplumun kurumları ve işleyişi perspektifi, enerji ve
enerji güvenliği alanlarında önemli bir analiz aracı sağlayabilmektedir. Buna göre, Rusya,
Đran, Azerbaycan, Türkmenistan, Suudi Arabistan, Libya gibi enerji zengini devletler enerji
arzını, dış politikada bazen önemli bir düzenleyici araç olarak kullanırken, enerji arzı
ihtiyacında olan Avrupa Birliği ülkeleri ve büyümekte olan Çin gibi güç’lerin, enerji alanında
öncelikle güvenlik arayışı ve dolayısıyla, düzen ve istikrar arayışında oldukları görülmektedir.
Đngiliz Okulu ve Enerji
Birinci bölümünün sonunda değinildiği üzere, bu çalışmada Đngiliz Okulu’nun
kusursuz bir Uluslararası Đlişkiler kuramı olduğu savunulmamaktadır. Ancak, disipline, enerji
ve enerji güvenliği alanlarında farklı bir analiz aracı sunarak farklı bir perspektif kazandırma
potansiyeli olduğu savunulmaktadır.
Uluslararası toplum, Realist paradigmanın, devletler arasındaki sürekli çatışma
mantığına dayalı olan anarşi mantığından farklı olarak, işbirliği ve düzenlemelere
dayanmaktadır. Buna göre, uluslararası toplum, nihayetinde üyeleleri devletler olan bir
yapıdan müteşekkildir. Bull’un ifade ettiği gibi, devletler, bireylerin refahını en iyi şekilde
koruyabilecek yapılardır ve Grotiusçu yaklaşımla uyumlu olacak şekilde, uluslararası toplum
son tahlilde yapısını magna communitas humani generise genişletmek amacını taşımaktadır.
Bu doğrultuda, Đngiliz Okulu perspektifinden, uluslararası toplumda enerji ve enerji güvenliği,
sürekli olarak bir çatışmacı rekabete ve çıkarı maksimize etme mantığından uzak olarak
131
Aslıhan P. Turan, “Hazar Havzası’nda Enerji Diplomasisi”, Bilge Strateji, Vol. 2, No. 2, 2010, p. 43-72.
663
işbirliğine
dayanmaktadır.
Uluslararası
toplumun
ontolojisinin
ilk
çağlara
kadar
götürülebildiği göz önünde bulundurularak ve ayrıca, enerji kavramının yalnızca fosil
yakıtlara ve bunlara sahip devletlerin kaynakları doğrultusunda politikalarını belirlemesine
indirgenilmemekle birlikte, insanlık tarihinin belki de en önemli ilk keşiflerinden biri olan
enerji formu –ateş’in , farklı topluluklar tarafından paylaşıldığı bilinmektedir. Buna göre,
kendileri ateş yakmayı öğrenmeden önce, insanların yıldırım düşen yerlerdeki ateşi
paylaştıkları ve sürekli etkileşim hâlinde oldukları düşünülmektedir.132
Uluslararası toplumda işbirliği ile başlayan etkileşim, zamanla düzenlemelere ve
geleneklere dönüşmektedir. Buradan hareketle, uluslararası toplumun birincil üyeleri olan
devletlerin sahip oldukları enerji kaynaklarını, güçlerini maksimize etmek amacıyla salt birer
enstrüman olarak kullanmadıklarının söylenmesi mümkündür. Ne var ki, uluslararası
toplumda rekabetin ve çatışmanın da kaçınılmaz olduğu, ancak, her toplumda görülen bu
unsurların, uluslararası toplumun varlığını ortadan kaldırmadığı daha önce tanıtlanmıştı.
Buzan’ın ifade ettiği üzere, her toplum gibi, uluslararası toplum da “şiddet”i ve “eşitsizliği”,
dolayısıyla ayrımcılığı da barındırmıştır. Örneğin, Avrupa uluslararası toplumunun Afrika
Kıtası’ndaki devletlerle olan etkileşiminde, kölecilik üzerinden, sömürüsünü arttırdığı ve bir
enerji formu olarak “insan”dan da faydalandığı unutulmamalıdır. Bu doğrultuda, güçlerin
doğasında yayılma olduğu dikkate alınarak enerji zengini ülkelerin, sahip oldukları kaynakları
birer enstrüman hâline getirmeleri de bir uluslararası toplumun varlığının aksini ve bu
uluslararası toplumda işbirliğinin olmadığına yönelik bir ispat sunmamaktadır. Daha önce
değinildiği gibi, her toplum gibi, özgün bir yapıya sahip olan uluslararası toplumun yapısı ve
işleyişi de dönüşüme açıktır ve bireyleri olan devletleri ve politikalarını, dolayısıyla hem iç
hem de dış politika enstürümanlarını da dönüştürmeye devam etmektedir.
Enerji ve Enerji Güvenliği’nin Sorunsallaştırılması
Uluslararası toplumun işleyişinde Butterfield’ın ve Wight’ın, uluslararası toplumun bir
ortak kültür temelinde şekillendiği savına farklı şekilde yaklaşan Bull’un ve Watson’ın ifade
ettiği gibi uluslararası toplum, özellikle 20. ve 21. yüzyıllarda “ortak çıkar” üzerinden
işlemektedir. Uluslararası toplumun işleyişinde, Büyük Güçler’in ve Watson’ın formüle ettiği
şekliyle hegemonyanın sorumluluğu perspektifinden, enerji ve enerji güvenliği alanlarında,
devletlerin izlediği politikaların anlamlandırılması mümkün görünmektedir. Daha önce ifade
edildiği gibi, uluslararası toplumda, “güçler dengesi” salt askerî kapasiteden çok prestiji,
otoriteyi ve meşruluğu ifade etmektedir. Büyük Güçler’den beklenen, uluslararası toplumun
132
Isaac Asimov, Bilim ve Buluşlar Tarihi, çev. Elif Topçugil, Ankara, Đmge Kitabevi, 2006, p. 13-16.
664
ve üyelerinin varlığını garanti altına almak, daha sonra uluslararası toplumun kurumlarının
işleyişi için mümkün olan düzeni sağlamaktır. Söz konusu, enerji ve enerji güvenliği
olduğunda, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi hem enerji zengini olan hem de
kendilerinden düzenleyici rol üstlenmesi beklenen devletlerden, enerji bağımlısı diğer
devletlerin beklentisinin, anarşik bir yapıyı barındıran, uluslararası toplumda, enerji
güvenliğinin ve istikrarının sağlanması için gereken mümkün düzeni sağlamaları olduğu
söylenebilir. Ancak, bununla birlikte, Avrupalı uluslararası toplumun tarihsel olarak yayılma
sürecinde, sahip olduğu diplomatik geleneklerini ve normlarını dünyanın kalanına yaydığı
düşünülürse, kendini Avrupalı Batı medeniyetinin bir parçası olarak görmeyen ve her güç gibi
doğası gereği yayılmayı sürdüren Rusya’nın ve ayrıca, son dönemde bir büyük güç hâline
gelen Çin’in, bu gelenekleri ve normları sorgulaması ve yeniden yorumlaması kaçınılmaz
görünmektedir. Rusya’nın, Ukrayna’ya ve Gürcistan’a enerji akışını durdurması örneğinde,
söz konusu duruma tanık olunduğunun söylenmesi mümkündür. Dış politikasının önemli bir
enstrümanı olan enerji ihracatını bir tehdit ve kendi lehine düzenleyici unsur olarak
kullanmaktan çekinmeyen Rusya’nın, yakın ve hatta uzak gelecekte de benzer stratejiler
izlemesi mümkün görünmektedir. Diğer yandan, daha önce değinildiği gibi, Avrupa
medeniyeti içinde şekillenmiş olan gelenek ve normlarının, diğer uluslararası devletler
sistemlerini ve devletleri zorlayıcı ve dönüştürücü etkisi göz önünde bulundurulduğunda,
enerji zengini diğer ülkeler, Đran, Azerbaycan, Türkmenistan, Libya ve Venezüealla gibi
devletlerin de benzer politikalara başvurması kaçınılmaz görünmektedir. Örneğin, 1973’te,
gerçek bir kriz -yaşanmış ya da yaşanmamış olsa dahi -133 petrol zengini Arap ülkelerinin,
Avrupa uluslararası toplumunun normlarına ve aynı zamanda ekonomik standartlarına karşı
bir direnişsel tepki geliştirdiğine açıkça tanık olunmuştur.
Enerji arz eden devletlerin izlediği politikalar karşısında, enerji talebinde olan Avrupa
Birliği üyesi ve Türkiye gibi devletler de enerji güvenliklerini sağlamak ve bu doğrultuda,
enerji ithal ettikleri kaynakları çeşitlendirerek rekabetten faydalanmak ve istikrarı
sürdürebilecekleri politikalar izlemek zorunda kalmaktadır. Nabucco Boru Hattı ve Trans
Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projeleri, Türkiye’nin enerji ithal ettiği kaynakları
çeşitlendirmek ve enerji güvenliğini sağlamak adına izlediği politikaların somut örneklerini
teşkil etmektedirler. Aynı şekilde, enerji bağımlılığı olan diğer tüm devletlerin, rekabet ve
istikrar yaratıcı bir düzen arayışına yönelik çeşitlilik sağlayabilecek politikalar izlemesi
kaçınılmaz görünmektedir. Buna ek olarak, Mitchell’ın dikkat çektiği gibi, dünyadaki en
133
Timothy Mitchell, Karbon Demokrasi: Petrol Çağında Siyasal Đktidar, çev. Fırat Berksun, Đstanbul, Açılım
Kitap, 2014, p. 260-263.
665
büyük petrol ve doğalgaz ihraç eden devletlerin birçoğunun, kaynaklarının büyük bir payını
kendi ülkelerinde tüketmekte ve uluslararası arza yönelik paylarını azalttığı göz önünde
bulundurularak134, enerji bağımlısı devletlerin izlediği politikaları ve yatırımlarını uzun
vadeye yayma zorunluluğuna da dikkat çekilmesinde fayda görülmektedir.
Son olarak, uluslararası toplumun temel aktörlerinin devletler olduğu, ancak tek
başlarına olmadıkları da enerji ve enerji güvenliği alanlarında açıkça görülmektedir. Daha
önce değinildiği gibi, Bull, yeni medievalism olarak adlandırdığı anlayışa göre, küreselleşme
ile birlikte devletin bir aktör olarak nüfuzunu kaybedeceği iddiasına açıkça karşı çıkmaktadır.
Örneğin, Mitchell’in isabetli şekilde belirttiği gibi “petrol şirketleri hiçbir zaman petrol
akışlarını veya kesintilerini kendi başlarına tekelleri altına alacak kadar güçlü” olmamıştır.135
Bu şirketler, hem askerî hem de finansal dış desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle de,
petrol şirketleri, kendi çıkarlarını devletlerin stratejik çıkarlarıyla uyumlulaştırmak
durumunda kalmaktadırlar.
Sonuç
Bu çalışmada, hiçbir Uluslararası Đlişkiler kuramının tüm dünya siyasetini, hatta, çok
kısa dönemsel bir süreci ya da alanı tek başına, eksiksiz şekilde çözümlemesinin mümkün
olmadığı unutulmadan, yine, kusursuz bir kuram olduğu iddia edilmeyen Đngiliz Okulu ve
Đngiliz Okulu’nun Uluslararası Đlişkiler’e en önemli katkılarından olan uluslararası toplum
kavramı, enerji ve enerji güvenliğinin anlamlandırılabilmesi amacıyla bir analiz aracı olarak
sunulmuştur. Çalışmada gözetilen gaye, özellikle Türkiye’de yapılan Uluslararası Đlişkiler
çalışmalarında eksikliği duyulan kuramsal analizlere bir katkı sağlanmasıdır. Uluslararası
Đlişkiler disiplinin ajandasının güncel durumdaki enerji ve enerji güvenliği alanlarında yapılan
analizlerde, Đngiliz Okulu’nun, önemli araçlar sunma potansiyeline sahip olduğu
görülmektedir.
Uluslararası toplum kavramı, uluslararası ilişkileri, klasik güç ilişkisine dayandırarak
salt anarşiye indirgeyen yaklaşımları reddererek, devletlerin, diğer devletlerle olan ilişkilerini
salt militer kapasiteleri üzerinden düzenlemek yerine, işbirliğine yöneldiğini ortaya
koymaktadır. Anarşik realite kabul edilmekle birlikte, bu yapıyı dizginleyen, devletler ailesini
bir arada tutan ortak çıkar, uluslararası toplumun işleyişini sağlayan unsurdur. Uluslararası
işbirliği, ekonomik–ticarî bağlılık, kültürel ve hümanist etkileşim, çatışmanın önüne
geçilebilmesi için gereken zemini sağlamaktadır.
134
135
Mitchell, a. e., p. 346.
Mitchell, a.e., p. 74.
666
Uluslararası toplumun temel aktörleri, şüpheye yer olmaksızın, devletlerdir. Ancak,
devletler uluslararası toplumun tek aktörleri değillerdir ve devletlerin nihaî amacı, bireylerin
güvenlik ve refahını sağlamaktır. Bu açıdan, Đngiliz Okulu, ahlaki normların önceliğini
gözetmektedir. Kuram, bu şekilde uluslararası ilişkilerde kültürün yerine ve sisteme olan
etkilerine dikkat çekmektedir.
Đlk çağlardan aldığı mirasla birlikte kendi içinde sürekli olarak evrilerek dünyanın geri
kalanına yayılan Avrupa uluslararası toplumu, 19. yüzyıldan sonra küresel bir yapı hâline
gelmiştir. Etkileşime geçtikleri diğer devletler sistemleri ve devletlere karşı yalnızca ticari ve
askerî üstünlüğünü taşımayan ve diğer coğrafyalarda var olan medeniyetlerin kendi
geleneklerini ve normlarını zorlayan ve dönüştüren uluslararası toplum, özellikle 20.
yüzyıldan itibaren kendi kapasitelerini arttıran ve bu doğrultuda dış politika enstrümanları
arasına enerjiyi de katan diğer medeniyetler tarafından sorgulanmaya açılmıştır. Rusya, Çin,
Libya, Venezüella ve Đran gibi devletler kendi kültürlerinin ve geleneklerinin etkisiyle,
özelikle Avrupalı–Batılı devletler tarafından eleştirilen politikalar izlemektedir ve izlemeye de
devam edeceklerdir. Enerji bağımlılığında olan Türkiye gibi devletlerin de enerji politikalarını
güven ve istikrar temelinde şekillendirecek kaynaklar arayışında olması ve bu politikaları
sürdürmeye devam etmesi kaçınılmaz görülmektedir.
KAYNAKÇA
Alderson, Kai ve Hurrel, Andrew, “Bull’s Conception of International Society”,
Hedley Bull on International Society, K. Alderson ve A. Hurrel (eds.), Londra, Macmillan,
2000, p. 1-19.
Asimov, Isaac, Bilim ve Buluşlar Tarihi, çev. Elif Topçugil, Ankara, Đmge Kitabevi,
2006.
Brown, Chris, “World Society and the English School: An ‘International Society’”,
European Journal of International Relations, Vol. 7, p. 423-441.
Brown, Chris, Understanding International Relations, Londra, MacMillan, 1997.
Bull, Hedley ve Watson, Adam, “Preface”, The Expansion of International Society,
Bull ve Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985.
Bull, Hedley, “European States and African Political Communities”, The Expansion of
International Society, H. Bull ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985,
p. 99-114.
667
Bull, Hedley, “International Relations as an Academic Pursuit”, Australian Outlook,
Vol. 26, No. 3, 1972, p. 251-265.
Bull, Hedley, “International Theory: The Case for a Classical Approach”, World
Politics, Vol. 18, No. 3, 1966, p. 361-377.
Bull, Hedley, “Martin Wight and The Theory of International Relations: The Second
Martin Wight Memorial Lecture”, British Journal of International Studies, Vol. 2, No. 2,
1976, p. 101-116.
Bull, Hedley, “Society and Anarchy in International Relations”, Diplomatic
Investigations: Essays in the Theory of International Politics, H. Butterfield ve M. Wight
(eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p. 35-50.
Bull, Hedley, “The Emergence of a Universal International Society”, The Expansion of
International Society, H. Bull, H. ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press,
1985, p. 117-126.
Bull, Hedley, “The European International Order”, Hedley Bull on International
Society, K. Alderson ve A. Hurrel (eds.), Londra, Macmillan, 2000, p. 170-187.
Bull, Hedley, “The Grotian Conception of International Society”, Diplomatic
Investigations: Essays in the Theory of International Politics, H. Butterfield ve M. Wight
(eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p. 51-73.
Bull, Hedley, “The Importance of Grotius”, Hugo Grotius and International Relations,
Bull, Kingsbury ve Roberts (eds.), New York, Oxford Press, 1989, p. 65-94.
Bull, Hedley, “Twenty Years’ Crisis: Thirty Years On”, International Journal, Vol.
24, No. 4, 1969, p. 625-638.
Bull, Hedley, The Anarchical Society: A Study of Order in World Politics, New York,
Columbia University Press, 1995.
Butterfield, Herbert ve Wight, Martin, “Introduction”, Diplomatic Investigations:
Essays in the Theory of International Politics, H. Butterfield ve M. Wight (eds.), 3. bs.,
Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p. 6-13.
Buzan, Barry, “From International System to International Society: Structural Realism
and Regime Theory Meet the English School”, International Organization, Vol. 47, No. 3,
1993, p. 327-352.
Buzan, Barry, “The English School: an underexploited resource in IR”, Review of
International Studies, Vol. 27, 2001, p. 471-488.
Buzan, Barry, From International to World Society?: English School Theory and the
Social Structure of Globalisation, Cambridge, Cambridge University Press, 2004.
668
Cox, Michael, “Sunuş”, E. H. Carr, Yirmi Yıl Krizi: 1919–1939, çev. Can Cemgil,
Đstanbul, Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, p. 1-48.
Devlen, Balkan ve Özdamar, Özgür, “Uluslararası Đlişkilerde Đngiliz Okulu Kuramı:
Kökenleri, Kavramları ve Tartışmaları”, Uluslararası Đlişkiler, Vol. 7, Sayı 25, Bahar 2010, p.
43-68.
Donelan, Michael, “Spain and the Indies”, The Expansion of International Society, H.
Bull ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 75-85.
Dunne, Tim, Inventing International Society: A History of the English School, Londra,
MacMillan, 1998.
Gillard, David, “British and Russian Relations with Asian Governments in the
Nineteenth Century”, The Expansion of International Society, H. Bull ve A. Watson (eds.),
New York, Oxford University Press, 1985, p. 87-98.
Gong, Gerrit W., “China’s Entry Into International Society”, The Expansion of
International Society, H. Bull ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985,
p. 117-126.
Hofmann, Stanley, “International Society”, Order and Violence: Hedley Bull and
International Relations, J. D. B. Miller ve R. J. Vincent (eds.), New York, Oxford University
Press, 1990, p. 13-37.
Hugo Grotius, Savaş ve Barış Hukuku, çev. Seha L. Meray, Đstanbul, Say Yayınları,
2011.
Jonas, Manfred, “American Isolationism and the Coming of the Second World War”,
The Origins of the Second World War: An International Perspective, Frank McDonough (ed.),
New York, Continuum, 2011, p. 429-445.
Jones, Roy E., “The English School of International Relations: A Case for Closure”,
Review of International Studies, Vol. 7, 1981, p. 1-13.
Kennedy, Paul, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Düşüşleri, çev. Birtane Karanakçı, 12. bs.,
Đstanbul, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, 2008.
Kingsbury, Benedict ve Roberts, Adam, “Grotian Thought in International Relations”,
Hugo Grotius and International Relations, Bull, Kingsbury ve Roberts (eds.), New York,
Oxford Press, 1989, p. 15-26.
Knutsen, Torbjon L., Uluslararası Đlişkiler Teorisi Tarihi, çev. Mehmet Özay,
Đstanbul, Açılım Kitap, 2006.
Linklater, Andrew ve Suganami, Hidemi, The English School of International
Relations: A Contemporary Reassessment, New York, Cambridge University Press, 2006.
669
Little, Richard, “The English School’s Contribution to the Study of International
Relations”, European Journal of International Relations, Vol. 6, 2000, p. 395-422.
Mitchell, Timothy, Karbon Demokrasi: Petrol Çağında Siyasal Đktidar, çev. Fırat
Berksun, Đstanbul, Açılım Kitap, 2014.
Naff, Thomas, “The Ottoman Empire and Europe”, The Expansion of International
Society, H. Bull ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985, p. 143-169.
Renehan Jr., Edward J., The Monroe Doctrine: The Cornerstone of American Foreign
Policy, New York, Chelsea House, 2007.
Rich, Norman, Great Power Diplomacy: 1814–1914, New York, McGraw Hill, 1992.
Schmoeckel, Mathias, “Consent and Caution: Lassa Oppenheim and his Reaction to
World War I”, Peace Treaties and International Law in European History: From the Late
Middle Ages to World War One, Randall Lesaffer (ed.), New York, Cambridge University
Press, 2004, p. 270-288.
Steiger, Heinhard, “Peace Treaties from Paris to Versailles”, Peace Treaties and
International Law in European History: From the Late Middle Ages to World War One,
Randall Lesaffer (ed.), New York, Cambridge University Press, 2004, p. 59-99.
Suganami, Hidemi, “British Institutionalists, or the English School, 20 Years On”,
International Relations, Vol. 17, 2003, p. 253-272.
Suganami, Hidemi, “C.A.W. Manning and the Study of IR”, Review of International
Studies, Vol. 27, 2001, p. 91-107.
Suganami, Hidemi, “Japan’s Entry into International Society”, The Expansion of
International Society, H. Bull ve A. Watson (eds.), New York, Oxford University Press, 1985,
p. 185-200.
Turan, Aslıhan P., “Hazar Havzası’nda Enerji Diplomasisi”, Bilge Strateji, Vol. 2, No.
2, 2010, p. 43-72.
Vincent, R. J., “Order in International Relations”, Order and Violence: Hedley Bull
and International Relations, J. D. B. Miller ve R. J. Vincent (eds.), New York, Oxford
University Press, 1990, p. 38-64.
Von Clausewitz, Carl, Savaş Üzerine, çev. Selma Koçak, Đstanbul, Doruk Yayınları,
2011.
Watson, Adam, “Russia and the European States System”, The Expansion of
International Society, Bull, H. ve Watson, A. (eds.), New York, Oxford University Press,
1985, p. 61-74.
670
Watson, Adam, The Evolution of International Society: A Comparative Historical
Analysis, Londra, Routledge, 1992.
Wight,
Martin,
“Western
Values
in
International
Relations”,
Diplomatic
Investigations: Essays in the Theory of International Politics, H. Butterfield ve M. Wight
(eds.), 3. bs., Londra, George Allen & Unwin Ltd., 1969, p. 89-131.
Wight, Martin, International Theory: The Three Traditions, G. Wight ve B. E. Porter
(eds.), New York, Holmes & Meier for the Royal Institute of International Affairs, 1992.
Wight, Martin, Power Politics, H. Bull ve C. Holbraad (eds.), Londra, Continuum
International Publishing Group Ltd., 2004.
Wight, Martin, System of States, Leicester, Leicester University Press, 1977.
Yurdusev, A. Nuri, “Uluslararası Đlişkiler Öncesi”, Devlet Sistem ve Kimlik:
Uluslararası Đlişkilerde Temel Yaklaşımlar, Dağı, Eralp vd., 12. bs., Đstanbul, Đletişim Yay.,
2010, p. 15-56.
671
Download