AYL 1 K 1 SRY 1 · 1 TRRIH: NISRN '99 FIYRTI : 500.000 TL d. or g Y 1L SOSYALIST TEORIK DERGI ur Mart Gündemi/ Selamİ KARER Arıyor/ Alişan ARAS ak NATO Kosova'da Ne Tapıcılık mı Yoksa Bağımsızlık mı?/H. Hüseyin YILDIRIM rs Merkezi Otoriteye iv Yanılsamalar ve ihanete Yaklaşım/ Mehmet MÜFİT .a Birlik Süreci ve Sonuçları/Kalmem MUŞI İstiklal Mahkemeleri/ M. KALMAN w w w ABD'nin Irak Yönetimine İlişkin Son Tutumları/ Ferhat SERHATLI ı nİsan '99 . . . IÇINDEKILER Çıkarken ........................................... 3 Mart Gündemi .................................. 4 (Selami KARER) Yeni Bir sayfa Açmak ....................... 9 d. o rg (Hiva ZEVDA) NATO Kosova'da Ne Arıyor............ 11 (t~lişan ARAS) Yeni Bir Süreç Üzerine ................... 15 (Simko SEVER) Yanı lsamalara ve ihanete ............... 18 (Mehmet MÜFiT) Merkezi Otoriteye Tapıcılık ............. 21 ur AYLlK "f:EORiK SOSYALiST DERGi rs iv ak {H. Hüseyih YILDIRIM} Seçimler ve Sorunlar...................... 24 (Hıdır ARDIÇ) Birlik Süreci ve Sonuçları ............... 26 .a Sor Basan Vayancılik inşaat Turizm Tekstil Ticar~t Ve Limited Şirketi Adına Imtiyaz Sahibi Sehrabi Güreş Müdürü w Yazıişleri Gürbuz Doğan w Hukuk Müş~ri Ercan Sezgin w Yönetim' Veri: Klodfare r Caddesi , Oğuz H.an. No: 25 Kat4/ 12. Sultanahmet 1 Istanbul Tlf: (0212} 638 69 48 Baskı: Kayhan Matbaası {Kalmem MUŞi) TC Barışa ve Çözüme .................... 31 {Musa OZMEN) Siyare Hespe Xelke Hertim ............ 33 {Murat DiCLE) ABD'nin Irak Yönetimine ................ 35 {Ferhat SERHATLI) istiklal Mahkemeleri ........................ 39 (M. KALMAN } Ulusal Kurtuluş ve Birlik ................ 55 {Hasan H. YILDIRIM) Mücadelenin Geldiği Yer................. 57 {Seydo YALÇIN) Penevlsfiroşen Tirk ......................... 63 (Mikail ARAS) Basın Açıklamaları .......................... 64 Sosyalist demokrasi, burjuva demokrasisinden olarak, hak ve özgürlükleri salt soyut düzeyde değil fiili düzeyde, imkan ve fırsat eşitliği düzeyinde savunur ve gercekleştirir. Kürt toplumu gibi din, dil, kültür, sosyal, siyasal olarak bölünmüş bir toplumu bir arada tutacak zemin ancak sosyalist demokrasi olabilir. Herkesin, karşılık­ lı saygı temelinde, kendi özgür iradesi ile kendi siyasi kültürel idari yapısını yaratabildikleri ve toplumun bütün dinamiklerini toplumun genel çıkarları dogrultusunda seferber ·edebildiği yegane zemin ançak sosyalist demokrasi zeminidir. NÜPEL, yarın için değil, bugünün sorunu olarak, demokrasiyi bütün alanlarda, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda eksiksiz savunacaktır. Türk, Kürt, Arap sosyalistlerinin ilk görevleri sosyalist devrim adımı olmadığı, demokratik devrim olduğu açıktır. Kürdistanlı sosyalistler bunu bilince çıkarmalı, yaşama vı:: davranışlara sindirmelidirler. NUPEL, demokrasinin temel ilkelerinin uygulaması ve kurumlarının yaratılması, toplumun bu doğrultuda yeniden örgütlenmesi için düşünsel olarak üstüne düşen görevlerin bilinciyle yayın hayatına başlıyor. Bölgemizdeki sorunların temelinde, emperyalist güclerin, halkların iradesini bastırarak kendi çıkarlarına uygun siyasi bir coğrafya yaratmaları yatıyor. Kürt coğraf­ yasının dörde bölünmesi ve sömürgeleştirilmesi bu politikanın sonucudur. Kürt halkı ve bölge halkları, emperyalistlerin yarattığı bu sonucu değiştirecek güç ve yeteneğe hala ulaşamadılar. 1990'dan sonra, sosyalist sistemin çökü"şü ile dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemeye çalışan emperyalistler bir çok engel ve direnişle karşılaşmaktadırlar. Kürdistanlı güçler YDD'ne karşı konumlanmak zorundadırlar ve emperyalistlerin himayesindeki bölgenin statükonusunu bölge halkları ile birlikte değiştirmekle karşı karşıyadırlar. NÜPEL anti-emperyalist cephenin sesi olacak, emperyalizme karşı tam bağımsızlığı, demokrasiyi, sosyalizmi savunacak, dünya devrim ve demokrasi cephesinde sıdır. ku rd .o rg farklı w w .a rs iv a NÜPEL bölgemizde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde yayın hayatına giriyor. Bölgemizde ve ülkemizde yeni siyasi sosyal askeri gelişmelerin yaşandığı, ikibin yılları belirleyecek bu gelişmelerin doğru kavranıl­ ması ve doğru çözümlerin üretilmesi gerektiği bir dönemde, zor bir misyonu yüklenecektir. NÜPEL toz duman arasında. doğru ve yaniışı bilimsel bir kriterle ayrıştıracak, duygu ve arzuların yerine raaliteyi ve bilimsel yöntemleri koyacak. Olaylara yaklaşı­ mı yüzeysel genelleştirmelerle, sıfatlandırmalarla bağ­ mak yerine, özüne in erek, özgQIIüğünü görerek kendi boyutları içinde açığa çıkarmayı temel alacak. Bu, baskı zülüm ve zorbalığın vardığı korkunç boyutun ruhumuzda yarattığı infial ve tepkiyi tatmin etmeyebilir, kullanılan kelimeler yetersiz kalabilir. Ancak, ne yapalım ki siyaset, toplumsal veriler temel alınarak yapılır, günü birlik ruh tıa­ liyle değil. Toplumun haksızlığa zorbalığı karşı tepkili ()iması o toplumun ilerlemesi, iyi ve hakkı araması geleceğini saptaması çabası ve kararlılığı demektir. Kürt halkı bu kararlılığı ve azmi göstermiştir. Kürt halkının bu tepkisini örgütlemek, politik güce dönüştürmek, iç ve dış itifaklarını geliştirmek, hedef ve yöntemlerini belirlemek, baskı ve zulme karşı olan tüm sınıf ve kesimlern kendi dinamikleri ile örgütlenerek bu hedeflere yöneltmek, ortak çıkarların ve taleplerini politik program içinde birleştirmek, toplumsal talep ve çıkarlar temelinde geleçek taplumsal ilke ve yapıyı ortaya koymak Kürt ve Türk politik kesimin işidir. NÜPEL bu görevleri açığa çıkarmak ve yerine getirmek için yayın hayatı­ na başlıyor. Kürt politik güçlerinin düşüncesini, idelojik yapılan­ masını belirleyen 1970'1erin ülke ve dünya şartları günümüzde çok değişmiştir. Kürdistan politik güçleri bu deği­ şime ayak uydurmadılar, değişen şartlara göre politikalar geşitiremediler. Geçmişlerini ne savunuyorlar ne eleştiri­ yorlar. Son otuz yıllık değişmeler bize yeni veriler sunmaktadır. Kürt coğrafyasının devrimci demokratik güçleri değişen dünyadaki yeni koordinatlarını belirlemelidir. Siyasette durağan olmak, statükocu olmak, eskimektir, yenilmektir ve gelişmeyi engellemektir. NÜPEL bu zaafı ve eksiklikleri aşma görevini üstlenmiştir. Doğrulara ulaşmanın önünde bir çok engel vardır, tabular, önyargılar, baskılar: NÜPELgerçekleri savunmak için hiç bir engel tanımayacak ve tavizsiz davranacaktır. Kendi hatalarımıza karşı da tavizsiz olacağız. "Zamanı değil" düşmana hizmet eder gerekçesiyle kendi hatları­ mızın üstüne gitmezsek, doğruları tavizsiz savunmazsak, kendimize sansür uygularsak, yarın _çok geç olabilir ve istemeden yaniışiara ortak oluruz. NUPEL gecikmiş de olsa doğruları açığa çıkarma görevini yerine getirecektir. w NÜPEL sosyalist bir dergidir. Pragmatizmeve dogmatizme düşmeden sosyalist anlayışımızı netleştirece­ ğiz. Geçmişte sosyalizm adına yapılan hatalara eleştirel yaklaşacağız. Sosyalizmin teorik sorunlarını uluslararası sosyalist hareketle birlikte tartışacağız, 2000'yılların verilerini temel alarak yeni sosyalist anlayışı netleştireceğiz. NÜPEL demokrasinin savunuculuğunu yapacaktır. Sosyalist anlayış ancak demokratik muhtevayı kapsadı­ ğı oranda sosyalist olabilir. Halkın büyük çoğunluğunun çıkarları, halkın büyük çoğunluğUna dayanarak savunulur. Halka rağmen halkın çıkarları savunulamaz. Sosyalist demokrasi salt çoğunuluğun yönetim hakkı değil, aynı zamanda azınlığın haklarının da garanti altına alınma- yer alacaktır. Kapitalist emperyalist tahakküme karşı, sömürge ulusal kurtuluş mücadelesine, emekçi halkların demokratik devrim ·mücadelesine büyük destek veren sosyaltist sistemin çüküşü ile kapitalist emperyalizme karşı mücadele içinde olan halklar yeni arayışlara girmiş­ lerdir. Sosyalizme umut bağlayan güçlere ve kitlelere günümüzde sahte alternatifler gösterilmekte ve burjuvazi kendi gerici ideolojisi içinde sahte alternatifler gerici dinciliğl ve burjuva milliyetçiliğini geliştirmektedir. NU PEL, bu sahte çözümlere, dini gericiligeve milliyetçiliğe karşı mücadele ederek gerçek alternatif olan sosya. lizm bayrağını yükseltecektir. NÜPEL, ülke sorunun çözümünde taptancı bir anlayışı savunmaz, sorunun çözümü değişik süreçleri, ara ve geçici çözümleri, uzlaşma ve çalışmaları içerdiğini bilerek, her olumlu adımı bir kazanım olarak görür ve korur. NÜPEL güçünü ve meşruiyetini Türk devletinin kanunlarından değil, Kürt coğrafyası halkının demokrasi ve bağımsızlık müçadelesinden alır. NÜPEL Kürt coğrafyası halklarının sesidir, siz okuyucuların ilgisi ve desteği olduğu müddetçe hiç bir engel tanımayarak, Türk devletinin baskılarına boyun eğme­ den, KUKM'ne demokrasiye, sosyalizme, barışa, halkların günüllü birliğine, hizmet edecektir. Redaksiyon ulusların 3 Her yıl mart ayında S l · KAR€R yaşam anlayışını, değerlerini Türkiye bir sendrom yaOffil korumak için mücadele etmekşıyor. Yüzyılın bu son tedir. mart ayında Türkiye her zamankinden Türk devleti siyasi olarak ömrünü doldurdaha büyük bir sendrom yaşadı. Türk muş, içeride Türkiye ve Kürdistan halkı tarafındevleti bu mart ayında yalnızca Newrez dan kuşatılmıştır. Dışarda ise bütün komşulakutl~mal-arını bastırmak için uğraşmarı nı düşman ilan ederek savaş tehtidiyle boyun dı. Ustüste binen bütün sorunlar Kürt eğmey~ zorlayan Türk devleti, bölgede tecrit sorununa endekslenmiş, çözüm için edilen ısrail'e sarılarak, siyonistler aracılığıyla Türk devletini zorluyor. Türk devleti budünyaya açılmaya çalışıyor. içerde ve dışarda gün ya bu sorunları çözecek ya da bu kuşatılan Türk devleti, iyice militaristleşerek sorunların altında ezilecektir. Türkiye, saldırganlaşmakta, çetelere dayan~rak hakiKürt sorunu, bunun bir parç_?SI olan miyetini sürdürmeye çalışmaktadır. lstikrarsız PKK Genel Başkanı Abdullah OCALAN ve gelecek vaadetmeyen bir yapıyla uzun süsorunu, komşularıyla savaş veya barış, re ittifak yapılamayacağını anlayan Avrupalı Avrupa'yla ilişkiler, ekonomik kriz, semüttefikleri "akıllı davranmayı" öğütlemektedirçi mler, "demokratikleşme" vb. birçok ler. Türkiye içeride halkın baskısına, dışarda konuda Mart ayında tavır gelişgiderek yükselen eleştiri ve önerilere . " tirmek, politika belirlemek zoGelenksel uzun süre direnecek mi? i~f runda kalmıştır. Mart ayın- k T .. rk d vi . Önümüzdeki kısa dönem içinde U·~;:k da belirlediği bu tavır, Tür.utsa 1 u e etı bunun cevabı olabillcek sinyaler kiye'nin yönünü belirleıçerde ve dışarda . gelecek, Türkiye'nin yönü ortaya /~ · ··miştir. Türkiye Ortada- kuşatma altındadır. Türk- çıkacaktır. S. Demirel "terör so•:;ls~~·t·:· · ğu~nun miltarist bir devdevleti, değişmez olarak runu bu yıl bitmelidir... ~ür~iye ·~·tl· letı _olarak mı kalaca_k, kabul ettiği temel niteliğini bu sorunu daha fazla surdurebuquva demokratık 'lk . . • k mez" derken, yol ayrımında . ··••·.·. ·;·< devleti mi olacak, Kürt ve teme 1 1 e 1erını artı olduklarını içerde ve dışardaki :: •.• . halkını sindirerek tesyaşatamaz noktasına baskılara daha fazla dayana::i\i.e .·. •" .• · . li m aı_a_n. şiddet u~suru- gelmişti.~. T~.rk..devleti siyasi mayacakları nı itiraf etmiş ol~~··, , \·nu bı~ıcık kaynagı ya- olarak omrunu doldurmuş, ~a~ta~ı~. . . •pan bır devlet olarak mı içeride Türkiye ve Kürt Tur~ıy~ yı_y?,l ayrımı na ıten, a~~ ·.~ .. kalacak, yoksa halkın te· fy h lk tık çozumunu erteleyemeyecegf ~s.ı·:t.~;J •mel talepeleri ve ihtiyaçlacogra ası a ı acil gündemi oluşturan Mart ve ::;:,::;ı,''">· rına göre yeniden yapılantarafından Nisan aylarındaki konular, "Doğu # . . mayı, demokratik kurum ve ilkuşatılmıştır. ve Güneydoğu Sorunu" olarak ad.• keleri temel alan, hukukun üslandırdıkları Kürdistan sorununa yakla. tünlüğüne saygı gösteren, Kürt halşımları ve çözüm paketleri ve içerikleri, kının taleplerine de uyum sağlayan, PKK Genel Başkanı davasındaki tutumu, seşiddetten çok meşruluğu ve haklılığı varlık şarçimler, Fazilet Partisi, HADEP ve sosyalist partt olarak kabul eden bir devlet mi olacak? tilere yaklaşımı, komşularıyla, özellikle YunaGelenksel kutsal Türk devleti içerde ve nistan ile ilişkileri, Batılı devletlerin demekradışarda kuşatma altındadır. Türk devleti, detikleşme konusundaki önerilerine karşı takınağişmez olarak kabul ettiği temel niteliğini ve tecağı tavır, Türkiye'nin 21. yy' da hangi yöne mel ilkelerini artık yaşatamaz noktasına geldoğru gideceğinin ipuçlarını verecektir. miştir. Tek ulus ve bölünmez devlet yaratmak Hayalci olmamak gerekir. Türkiye yq_netiiçin, Kürt ulusuna ve azınlık halklarına jenosidi minin gitmek istediği istikamet bellidir. Once dayatmış, buna karşı Kürt ulusu giderek artan önündeki engelleri, direnişleri kırabilmesinin bir şekilde karşı koyarak ulusal kurtuluş mücaolanaksızlığını aniayıp antayamaması sözkodelesini yükseltmiştir. Ulusal sermaye yaratnusudur. Türkiye uzlaşarak bir yapısal değişik·mak için işçi ve emekçi halkın kanını emmiştir, liği reddederse kırılma noktasına kadar şiddebuna karşı Türkiye'de sınıf mücadelesi sosyate başvurarak direnirse, kısa dönemde acı ve list ve demokratik güçler tarafından yükseltilıstırapları Çoğaltmaktan başka bir sonuç domiştir. Türkiye hakim sınıfı batılı emperyalistleğurmayacak, uzun vadade toptan kaybetmerin işbirlikçisi olduğu için, batıyı taklit etmiş, nin zeminini yaratmış olacaktır. Demirel'in haTürkiye halklarının özgün değerlerine savaş yal ettiği gibi, 1999 yılı içinde Kürt direnişinin açmış, laiklik adı altında emperyalistlerin yoz kırılmayacağını aklı başında herkes bilmekteyaşam biçimi, kültürde, hukukta, yönetirnde dir ve Türkiye'ye uzlaşma, sorunun politik yolbati taklitçiliğini halka dayatmış, halk da kendi larla çözümünü önermektedir. Ne yazık ki Tür- e M a r; .o rg ·t.· ku rd ·G·· rs iv a d'• •> w w w .a v 4 hattaplarını ürküttü. ABD Türkiye.'_ye açık destek verirken, Avrupa Türkiye'ye Ocalan davasını Kürt sorununun çözümü için bir fırsat olarak kullanmasını önerdi ve eylemci Kürtlere karşı sert önlemler gündeme getirdi. Burada tayin edici olan Kürt halkı ve Türk devl~tinin tavrıdır. Türk devleti, Öcalan davası ile şuçlarından arınmak, savaşta işlediği suçları Ocalan'a-PKK'ye ve bütün Kürt örgütlerine ve halkına yükleyerek Kürt sorununu tarihe gömme hevesindedir. Öcalan'ın şahsında Kürt halkını ve Kürt davasını bitirmek istemektedir. Öcalan davasını bir "Cürüm davası" , ulusal kurtuluş mücadelesini de. terör sorunu olarak bitirmeye karar vermişlerdir. Bu kararın yeriçıe getirilip getirilmemesi, Kürt hal~_ının gücüne ve uluslararası desteğe bağlıdır. Ocalan'ın yakalanma biçiminde ve yakalandıktan sonra Türk devletinin takındığı inkarcı ve şöven tavra karşı Kürt halkının gösterdiği tepki, Türkiye'nin birçok müttefiğini kararsızlığa itmiş ve Türkiye'ye verdikleri desteği sorgular duruma getirkarşılanamaz. miştir, Türkiye'ye bazı önerile.r yapmaya zorlasonra yazından Türk yöneticileri 1998 mıştır. Içerde ve dışarda "kafayı yediler", herkeve yanlızlaşan inkarcı giderek takındığı devletinin Türk $e sapayı göstererk uyarıla­ dostlarının TC, teslim ?lmaya çalışı­ şöven tavra karşı.Kürt halkının rı n ı bile düşmanca tuyorlar. Içerde jenosid gösterdiği tepki, Türkiye'nin birçok zaklar olarak görmekt~hditleri savururken, müttefiğini kararsızlığa itmiş ve Yanlızlaştıkça tedir. komşularına savaşla sorgular desteği verdikleri Türkiye'ye Türk saldırganlaşan tehdit etmektedirler. komdışarda devleti, bazı Türkiye'ye getirmiştir, duruma , Aslında Türkiye sorunlqrı çözmek için en uy- öneriler yapmaya zorlamıştır. Içerde ve şularını tehdit ederken, içerde olağanüstü hal g~n koşullara şimdi sadışarda giderek yanlızlaşan TC, yönetimi yanında Türhiptir. Ve Martla - Nidostlarının uyarılarını bile düşmanca kiye'de de . kriz yönesan ayında gündemingörmektedir olarak tuzaklar kurmaktadır ve timleri d~ki sorunlara bu doğ­ ihtiyaç duyiçin bunun ruiltuda demokratik poliduğu kitle desteğini ırkçı şöven kesimde bulti~ açılımlar yapabilir, bu ..konularda bir fırsat makta ve giderek daha çok çetelere teslim olalerak değerlendirilebilir. Ocalan'ın yakalanamaktadır. Türk yönetimi bu ırkçı şöven desteği ra:k Türkiye'ye getirilmesini de bir fırsat olarak diri tutmak için, içerde Kürt-Ermeni düşmanlığı · değerlendi.~ebilir. yapmakta, tarihi Rum-Yunan düşmanlığını TC, Ocalan'ın yakalanmasını büyük bir canlandırmaktadır. Bu kitle öyle bir kin ve intiaskeri zafer, bir dünya devleti olmanın kanıtı kam duygularıyla yoğrulmuş ki, ipini omuzlaolmak sunmaya çalıştı. Yenilgiden yenilgiye yan, kılıcını kuşanan Marmara kıyılarına koşu­ uğrayan, sınırları dışında hiç bir yerde itibarı yar, ·Marmara'ya dönüp kinini uluyarak kusuolmayan Türk devleti ve ırkçıların böyle bir zayor. Şehit anaları, gaziler, bozkurtçular, çeteler fere ihtiyaçları vardı ve bu nedenle faşist, ırk­ Mudanya'yı mesken seçtiler. Kürtlere yönelik çı, militarist kesim, ~~ olayı bir bayram olarak bu kahramanlık ve zafer nidaları, kin ve intikarşılarken, Kürtler, Ocalan'a yöneltilen bu salkam duyguları kaçınılmaz olarak Kürtleri·n tepdırıyı kendisine yönelik, Kürtlerin imhası ve inkisine yol açıyor ve iki halkın ortak yaşama zekarına yönelilk bir saldırı ş~klinde algıladılar ve minin yok ediyor. Şövenist duyguların mantığı devlete karşı tavır alarak Ocalan'ı savundular. yoktur, mantığın yerini histerik duygular alır. Protesto eylemliliklerini dünya çapında geliştir­ Aklıselim düşünen bazı aydınlar da bu histerik diler. Kürtlerin bugüne kadar düşman görmedisaldırılar karşısında cesaret edip, ne oluyoruzği, hatta dost gördüğü bazı güçlerin komplonereye götürülüyoruz sorusunu soramıyorlar. nun içind~ olması, Kürt kitlesini daha da öfkeTarihin ve insanlığın kutsal kabul ettiği salendirdi. lhanete uğramış ,çaresiz kalmanın vuma görevini yerine getirmeye çalişan avuyarattığı ruh haliyle geliştirilen eylemler, mu- w w w .a rs iv ak ur d. o rg kiye uzlaşma, anlaşma, demokratik yollarla çözüm geleneğinden yoksundur. Osmanlı ve Türkiye'ye yenilmiş boyun eğmiş, ya da yenmiş boyun eğdirmişlerdir, yani askeri çözümü benimsemişlerdir. Bu, Türkiye'nin militarist yapısından kaynaklanmaktadır. Çağdaş demokratik devletler ise, halkın taleplerini temel alır, uyuşmazlıkları politik ve demokratik yöntemlerle çözerler. Türkiye'de güçlü olmak, askeri olarak hakim olmak, insan iradesini bastırarak varolmak devletin temel politikasıdır, hatta devlet olmanın gereği, halka karşı tavizisiz olmaktır, meşruluk, haklılık, hukukilik devletin askeri zaferi yanında bir anlam ifade etmiyor. Demirel "29 kez ayaklandılar, bastırdık" derken çeteci militarist anlayışını koyuyor. Buna karşılık, Kürdistan halkı, meşru ve haklı davası uğruna, yüz kez ikiyüz kez yeniiseler de yine de ayaklanacakları kararlılığını göstermiş­ lerdir. Türkiye Kürdistan'da siyasi. olarak. kaybetmiştir, siyasi kayıplar askeri kazanımlarla 5 w w w .a rs iv ak ur d. o rg katların linç edilmeye çalışıldığı bir ortamda, ki Batı Avrupa'ya yönelecektir. Türk devlet yetkibu ortama devlet hazırlamıştır, adil yargılama­ lileri, Romanya ile Bulgaristan'ı da Kürtlere dan sözedilemez. Adalet dağıtmak büyük bir karşı savaşa sokmaya zorlamaktad.ır, bu zorlaiştir, büyük ve adil güçlerin işidir. TC, Öcalan'ı malar savaş tehditine kadar vardırılmaktadır. yargılayacak adillikten ve büyüklükten yoksunBu tehditierin önü alınmazsa, Ortadoğu ve dur. Devlet hem davacı, hem savcı, hem yarBalkanlar Türk miltarizmine teslim edilmiş olur, gıç, hem infazcı görevini üstlenmiştir ve sabarış ve istikrar tehlikeye girer. vunma hakkı da gaspedilmiştir. Eğer Avrupa Birliği Türk tehditlerine maAdalet bunun neresinde? Adil yargılama ruz kalan Yunanistan'ın tevrını .deşteklemez­ tarafsız bir yargı organında yapılır. Türkiye'de se, daha şimdiden Türkiye'nin tehditlerine botarafsız yargı yoktur ve eğer Öcalan davasın­ yun eğmiş demektir ve Türkiye'ni.n istekleri da savaşta işlenecek suçlar yargılanacaksa, doğrultusunda Kürtlere ve özellikle "PKK tarafTC de aynı davadan yargılanmalıdır. TC, s~­ tariarına saidıracak demektir. Bur<;!da Kürtlerin vaşın bir tarafıdır ve savaşın diğer tarafını adil tavrı da önemlidir. Kürtler intikam ıiıı almak istiyor, yoksa sonuç mu almak isitiyorlar? Yunayar.gı adına yargılayamaz. Kendi işlediği suçları Ocalan'a yükleyen Türk devleti nasıl açjil yarnistan dahil olduğu komplodan dolayı Kürtlergılama yapabilir? Türk devleti adil bir y'iırgıla­ den özür dileyip politika değiŞikliğine gitmişse ma ile bir dönemin bütün hata ve suçlarını orve bu nedenle Türkiye'nin saldırılarır:ıa hedef oluyorsa, Kürtler Yunanistan'ın Tür~iye'ye kartaya çıkararak yeni bir dönem açmak yerine, şı direnişini zayıflatacak tutumlardan kaçınma­ kin ve intikam ile Kürtleri ezmek, teslim almak lıdırlar. Yunanisten'ın komplocu rolünü teşhir istemektedir. Davaya savaşta ölen asker aileetmek doğrudur, ancak yaptığı hatadan dolayı leri müdahil olarak katılacaksı, savaşta ölen gerillaların aileleri de, köyü yakılan, sürgün özür dileyen ve Türkiye'nin tehditlerine direnen edilen, işkence gören, sokakta infaz edilen milYunanistan'ın direnişini zayıflatan açıklamalar ve tavırlar doğru değildir. yonlarca Kürt aileleri de davaya dahil edilmeli_dir. Bir dönemin bütün suçları araştınimaiı ve Unutulmamalıdır ki, Yunanistan'ın Türk ve Kürt halkına iki borcu vardır. Birincisi: 1976 yargılanmalıdır. Kürtler böyle bir yargılamaya Kıbrıs Savaşı sonrasında Yunanistan'daki Alevet diyorlar. Oysa, Türkiye "bildiğimi yaparım, baylar Cuntası devrildikten sonra Ecevit," bu kimse yargı yetkime karışamaz, herkes benim savaşta Yunan halkını cuntadan -kurtardı k" deadllliğimi güvensin,"diyerek öneri sunan müttemişti. Şimdi de sıra, Yunanistan'ın Türk ha!kını fiklerini bile tehdit edebiliyor. generaller cuntasından kurtarmasındadır. IkinKendisi ile aynı dili konuşmayan, PKK'ye cisi: Yunanistan'ın Abdullah Öcalan'a·karşı kuterörist demeyen herkesi terörist olarak ilan rulan komplonun içinde yer almasından dolayı, ediyor. Dünyada ne kadar devlet varsa tümü Kürt halkından dilediği özürün gereklerini yeriile, "teröre karşı işbirliği antlaşması" imzalane getirmelidir, kendisini gemıştır, bu devletleri Kürtlere karşı kendi yanında savaşGünümüz dünyasım doğru neraller cuntasına teslim etmaya zorlamıştır. Benim Kürt- tahlil edemeyenler, dost ve memelidir. Şunu da artık öğ­ renmeliyiz ki, dış destek kolerle bir sorunum yok diyen, d d d "k"l üşman ışın a ı ı em veya Türk devletinin zorunnusunda fazla hayalci olmadan kaçanlara uluslararası geliştiremeyenler, yalım, büyük beklentilere girantlaşmalar gereği sığınma uluslararasılaşan bir savaşta meyelim. Çok ağır olan yükühakkı veren devletleri terörist taraf da olsalar politik olarak müzün altına kimse girmek isve düşman görmektedir. Yu- dışlanmak tehlikesiyle karşı temez, biz de kimseyi zorla nanistan'a saldırının gerekçek d 1 1 k buna mecbur edemeyiz. Hersi, bu ülkenin Türkiye'den kaa~~ıya ır ar. Kürt er ar~ı kes kendi çıkarlarıın düşünü­ çanlara sığınma hakkı tanıdunyayı tammalı, tahlıl yor, dost ve düşman kavramı masıdır. Aslında bu saldırıla- yapmalı, politikayı öğrenmeli, bu çıkarlar temeline oturtulu- . yar. ~ın gerçek hedefi, en çok sıkendi dünya politikaları gınmacı barındıran Batı Av- olmalı ve kendi politik-aJan Paket rup ülkelerine yöneliktir. An· • 1d 1 k· cak, Türkiye taktik olarak önıçın savaşma ı ır ar. ~A s~ . ce gözüne kestirdiği, içerde halde her zaman oldugu gıbı Türk devlet yetkilileri yılar­ dır, insan hakları ihlallerini, oluşturduğu şöven duyguları kurtların sofralarına yem anti-demokratikliğini, "Doğu istismar ederek ve tarihi düşolurlar. ve Güneydoğu sorununun" man olarak ilan ettiği Yunaçözülemeyişi, Türkiye'nin geri nistan'ı hedeflemiştir. Yunakcılmışlığını iki yüzlü bir şekilde, "teröre" bağlıriistan'ı Suriye gibi teslim aldıktan sonra da 6 nO? cL lerek, [)nlgenin kaderi değiştirilerek GüneydoSon bir yıldır, terörün belini kırdık diğu sorunu çözülecek. yorlar ve PKK genel başkanını esir aldıktan Kürt halkı bu açıklamaya büyük tiir tepki sonra da, "sıra diğer tedbirlerde" dediler ve yı­ gösterdi. Diğer taraftan Türk ordusu Kürtlerle lardır uyuttukları kitleleri ve kandırdıkları dost-. kirve olacak, sağlık aşısı yapacak, çocuklara larının tepkilerini yumuşatmak için paketi açtı­ şeker verecek, yardımsever subay eşleri aralar. Paketin içinde çözm bir yana, resmen Kürt larında topladıkları yardımlarla fakir Kürtlere halkına hakaret, küçük düşürücü, yok edici yardım edecek, genç kızlara ve kadınlara tedbirler çıktı. Türkçe öğretilecek ve Kürt sorunu böylece çöPaket Türk devletinin gerçek niyetini -açızülmüş olacak. Bu çözümü kabul etmeyel'")ler, . ğa çıkardı. Aynı zamanda, Türk devletinin bölücü terörist olarak cezalandırılacak. Işte söylediklerine inanan, şiddet olmazsa devlet · · TC'nin çözüm paketi budur. bazı açılımlar yapar diyen ve Türk devletinden gösTC'nin mevcut tavrı ve açıklamaları beklentileri olan, demokratik tedbirlerle sorunu teriyor ki, geleneksel inkar ve imha politikası çöz diyen içerdeki ve dışardaki dostları da temelinde savaş ve asimilasyon politikaları tır­ Türk devletinin açıklamaları ve tavırları karşı­ mandırılacak, iktidar daha çok MGK'nın denesında şaşkındırlar ve gelişmeleri izlemektedirtimine girecek, Türkiye'de koyu bir gericilik ler. Cumhurbaşkanı Demirel, "Türkiye'de Kürt Türkiye ve Kürdistan halkına dayatılacaktır. sorunu yoktur, terör içerde değil dışarda desBu gericileşmenin önündeki en büyük engel, tek görüyor, onu da kurutacağız. Türkiye'de ulusal kurtuluş hareketleriyle Türkiye devrimci tek millet, tek dil vardır. Türkiye demokratik bir demokratik hareketleridir. Bu güçler gelişme ülkedir. Batı, ·demo.kratikl.~şme adı altında gösterdikçe, militarizm ve ırkçılık gerileyecek Sevr'i dayatmak istiyor", "Ocalan mahkemesi demokratikleşmenin önü bir ideolojik mahkeme dikkat güçlerinin Demokrasi açılacaktır. değil, bir cürüm mahkeDemokrasi güçlerinin mesi olacaktır" demiştir. etmesi gereken noktaların başında etmesi gereken dikkat Genelkurmay başkanlığı artık gücü ve sabrı tükenen Türk başında artık noktaların da açıklamasında "tek militarist güçlerinin daha da tükenen sabrı ve gücü devlet, tek ulus, tek dil, saldırganlaştığı ve mutlaka yakın Türk militarist güçlerinin tek bayrak bunlar tartış­ dönemde askeri alanda sonuç daha da saldırganlaştığı ma konuları dışındadır" Demokratik istedikleridir. almak ve mutlaka yakın dödemiştir. nemde askeri alanda soBu açıklamada bir güçleri tahrik ederek kesin bir nuç almak istedikleridir. eksiklik vardı, "tek parti, hesaplaşmaya zorla~ak i tek sınıf" da eklenmeliy- steyeceklerdir. Abdullah Ocalan'ın Demokratik güçleri tahrik ederek kesin bir hesapdi. Türk başbakanı ise, yakalanmasının sağladığı avantajı laşmaya zorlamak istebugüne kadar hepsi boş bu amaç için kullanmak Abdullah yeceklerdir. çıkının dokuzuncu pake. yakalanması­ isteyeceklerdir Öcalan'ın tini açıklamak için gittiği nın sağladığı avantajı bu Diyarbakır'da halkın proDemokraisteyeceklerdir. kullanmak için amaç andı­ testosuyla karşılaştı ve savaş cephesini planlabu güçlerin ırkçı sömürgeci, güçleri, si yapran güvenlik çemberi içinde şu açıklamayı onladönemde bu çıkarmalı, boşa mutlaka rını soo tı:"Doğu ve Güneydoğu'da Batının dediği bir götürecek hesaplaşmaya kesin istediği rın yarun yok, terör sorunu ve de bölgenin feodal Hayat gerekir. çalışmak olmamaya konumda kaypısı, geri kalmışlığı ve eğitimsizliğinden üretkendir, sadece bugünün değil yarının verinaklanmaktadır." lerini de hesaplayarak hareket edilmelidir. Türk katliKürt Aynı söz ve mantık, 1920'1erde egemen güçleri, içerde ve dışarda, Türk ve da raporlarda amları öncesinde hazırlanan halkının geliştirdiği direniş ve kuşatmaya kürt ve kültürü Türk vardır. Feodal ve geri Kürtler, ne· kadar dayanacaktı r. Içerde demokradaha bölge ve yaşamı öğretilerek medenileştirilmeli direnişini kıramayan Türk miltarist güçlerinin si müfetbu de Ecevit sorunu böylece çözülmeli. uluslararası alana taşıdılar. savaşı güçleri pasonra, tiş raporu benzeri açıklamasından domilyon yüzyirmi paketten keti de açıkladı, Uluslararas ılaşma lar çıktı. Bununla yıkılan karakollar, yollar, çeş­ eğitim bölgede yapılacak, meler, yatılı okullar Kürt sorununun uluslararasılaşması ile seferberliği başlatılacak, köyleri yıkılanlar bu sorunlar gündeme gelmiştir. Kürtler, buyeni arı­ yerleşerek civarlarına karakolların okul ve kadar özellikle de 1991 'e kadar uluslaragüne ekobölge böylece yapacaklar, seracılık cılık, savaş yürütmediler ve bu alanda oldukbir rası çözüsorunu işsizlik kalkınacak, olarak nomik w w w .a rs iv ak ur d. o rg yorlardı. 7 w w w .a rs iv ak ur d. o rg ça tecrübesiz idiler. Sorunun uluslararısılaştıçözmektir. ğını her ne kadar tesbit ettilerse de , ne bunu Nitekim bir taraftan Kürt sorunun çözübilince çıkardılar, ne de buna uygun politikalar münden dem vururken, diğer taraftan b::ürt ditesbit ederek uyguladılar. Türkiye bu konuda renişini kırmak, poiHik olarak muhatap olabiledevlet tecrübsini kullanarak, ulusal kurtuluş cek kurumlarını dağıtmak, engellemek ve Kürt hareketini izole etmeye, terörize etmeye, proiradesini zayıftatmak için çalışırken, diğer tavakasyona getirmeye çalıştı ve bu çabasında raftan da Kürtlerin katılmadığı, davet edilmedikısmen başarılı oldu. Uluslararsılaşan bir saği toplantılarda kararlar alınıyor. PKK Geneni vaşın tarafı olarak uluslararası güç .dengesi Başkanı'n.ın uluslararası çapta bu güçlerin işiçindeki yeri, savaşı dış uı ı . d . ı . birliği sonucu yakalanıp alanlarda yürütrne şekli, us arara~ı planda uygu ~r ye Türkiye'ye teslim ediihedefi müttefikleri konuhaklar degıl, çıkarlar geçerlldır. mesi böyle bir politikanın su nda' önemli hatalar yaUluslararasılaşan bir savaşta sonucudur. Bu konuda pıldı. Bir gerilla gibi, geri!- taraflar dünya çapmda mevzilenir Kürtlerin özellikle lah ruhu ile, öl_ün:ı ile yave çıkarlar dünya çapmda PK~'nin hata_ve ~aatları şam arasındakı ~ır nokta~ şekillenir. ·uıuslararası güç dengesi tak!ı_k ve pr~~ık ~-uzeyde dan bakarak dıploması içinde ye almayan Ku"" rtler d~gıl, strateJık duzeyd~yapılmaz. r. .. .. . dır. Sorun Ocalan'ın sıUluslararası. planda uluslararası bır savaşı yurutmenm yas i sığınma talebinin duygular ve haklar değil, zorluklarını yaşıyorlar. Zorlu bir kabul veya reddi değil, çıkarlar geçerlidir. Uluslauluslararası savaşın tarafı olan 15 yıldır şiddetli kanlı bir rarasılaşa~ bir s.avaşta Kürtler, uluslararası planda politik sa~aşa taraf edilen Kürttaratıc:ır ?unya .çapında bir muhattap olarak kabul lerın, bunca bedele, acımevzılenır ve çıkarlar . . .. ya, haklı ve meşru zedünya çapında şekillenir. .~dılmıyorlar ve Kurt so~unu. minde olmasına rağUiuslararası güç dengesi Kurtlersız_ batılı ~~peryalıstlerın men, Ortadoğu'nun paliiçinde yer almayan Kürt- başkentlerınde çozulmeye çalışılı- tik güç dengesini sarsaler uluslararası bir savaşı yor. cak askeri varlıklarına yürütmenin zorluklarını rağmen poliitik bir güç yaşıyorlar. Zorlu bir uluslararası savaşın tarafı olarak kabul görmemiş olmalarıdır. Burda olan Kürtler, uluslararası planda politik bir muTC'nin tehditleri ve dayatmaları gerekçe yapıhattap olarak kabul edilmiyorlar ve Kürt sorunu lamaz. Bu bir faktördür. Ancak, asıl sebep Kürtlersiz batılı emperyalistlerfn başkentlerinKürtlerin uluslşrarası alandaki konumlanışıdır, de çö;z:ültrıeye çalışılıyor. anlayışıqır. · .. c"'Kürtler birlik değilu veya "Kürtler muhat· Günümüz' dür:ıyasını doğru tahlil edernetap yaratmıyor", "Kürtlerin kesin sabit talepleri yenler, dost ve düşman dışında ikilem geliştiyok" benzeri sözler, 'Kürtleri dıştalamak için bire meyenler, uluslararasılaşan bir sav~şta taraf rer bahanedir. Kürtler birliktir, Kürtler muhattap da olsalar politik olarak dışlanmak tehlikesiyle olacak kurumlarını da yaratmışlardır, bütün karşı karşryadırlar. Kürtl~r artık dünyayı tanıpolitik güçlerin kabul ettiği sabit talepleri de malı, tahlil yapmalı, politikayı öğrenmeli, kendi bellidir. Bu bahaneleri ileri süren Kürt dostu gödünya politikaları olmalı ve kendi politikaları rünümündeki bu kişi veya güçlerin gerçek için savaşmalıdırlar. Aksi halde her zaman olamaçları, Kürtlere ulusfararası güçler içinde duğu gibi kurtların safralarına yem olurlar. yer vermemek ve Kürt sbrununu Kürtlersiz 8 çmak eni H1va ZE:YDA w w w .a rs iv ak ur d .o rg Ve yeni bir sayfa açmak için tek bir canlı hücani bir sayfa açmak ... Belki de hayare bile kalmamıştır. Ameliyat masasında neş­ tımızda en çok kullandığımız bir cümter altına yatırılan eski sayfanın içini bağla­ le; "yeni bir sayfa açma"dır. Farkında mış,. hücrelerinden kurtarılacak. Artık son sayolsak da olmasak da , kabul etsek de fa diyalektiğin hükmünce, bizim irademiz dı­ etmesek de bizim dışımızda kendi şında kapanır. yasalarıyla işleyen diyalektiğin bizim Yukarıda karikatürize ettiğimiz "yeni saye yaşamımızdaki tıkanıklıklara, çürüm elerev fa" açma olayının boyutları özel yaşantıları­ çözümsüzlüklere yansıyan adıdır "Yeni Bir mııda son tahlilde bizimle sınırlı kalır ve hiç Sayfa Açmak." kimse "dönülmez akşamın ufku"na nasıl uluş­ Herkes gibi bizler de hayatımızda yüzlertığımızla fazla ilgjlenmez. Çünkü sonuçta yace yeni sayfa açarız. Bizi tatmin etmeyen işi­ rarlarıyla, zararlarıyla kendimize ait olan bir mizden ayrılıp hayatımızdayeni bir sayfa açaömrü gönlümüzce kullanmış ve tüketmişizdir. rız, yeni bir iş bularak. Artık ilk zamanlardaki Fakat kapitalizmin sömürü çarkları arasında coşku ve gizemini yitiren aşklarlımızı terkedip, iliklerine kadar sömürülen milyonların umut ve yeni bir sayfa açarız yeni bir aşk bularak ... inançlarını, sömürüsüz, eşit ve güzel bir dünya Böylece sürüp gider yaşamımız "eski sayfalaiçin kendimize sermaye yapıp, siyaset kulva~ rı" kapatmak ve "yeni sayfalar" açmak arasın­ rında koşmaya başladığımız zaman, işin boda. Peki bu kadar basitleştirdiğimiz "aç-kapa" yutları tamamen değişir. Artık istediğimiz zaişlemini hangi ilkelere göre uygularız? Çoğu man ve işimize geldiği gibi, "eski sayfa"ları "kazaman işin boyutunu kaçırmak ve sorumlulukpatıp", "yeni sayfa"ları açamayız. lar altına girmernek için "o geçmişte kaldı", "o Çünkü sözkonusu olan bizim dilediğimiz­ işi a malarl sayfayı kapattım" gibi basit savun ce kullanma özgürlüğüne sahip olduğumuz geçiştiririz. Böylece işin içinden sıyrıldığımızı kendi irademiz değildir artık. Milyonların umut zannederiz. ve inançlarıyla harmanlanmış, dolayısıyla milFakat diyalektik yasalarının hüküm süryonlara hesap vermekle mükellef bir iradedir. düğü hayat, kolay kolay bizi rahat bırakmaz. Ne yazık ki yukarıda karikatürize ettiğimiz bu Bir bilim adamının objektifliğiyle, kapatmaya "aç-kapa" işleminin en aymazca yapıldığı arekarar verdiğiniz sayfaları ameliyat masasına na ise siyaset arenasıdır. Milyonların iradesi yatırıp, çürüyen irinli yaralar haline gelip hayaadına siyaset yapan insanlar, tam da o iradeyi tımıza zarar veren kanserli hücrelerimizi neş­ hiçe sayarak "dün dündür, bugün bugündür" terle kesip atma cesaretini göstermek yerine; pragmatizmiyle siyaset sahnesinde zikzaklar üzerierini yarabandıyla kapatırız. Böylece haçizerler. Elbette bu belirlemeyi yaparken, her yatımızda yeni bir sayfa açmış oluruz. Elbette zaman inatla vurguladığımız "amaç-araç" ilkebu yarnama işi bizi sık sık yeni sayfalar açmasinden uzaklaşıp, aracı mutlaklaştırıyoruz. ya zorlar. Tam da aracın mutlaklaştırılmış olan deÇünkü üzerierini yarabantlarıyla kapattı­ rin kaygılarımızdan yola çıkarak, sert bir neğımız irinli yaralar, bu bantları salgıladıkları densellik yani "sebep sonuç" ilkesinden hareirinlerle çok çabuk çürütür ve kokutur. Ve birketle böyle bir belirlemeyi yapıyoruz. Kendimigün öyle bir noktaya geliriz ki, artık hiçbir yaraze yaşam felsefesi olarak bir amacı belirledikbandı, içten içe bütün hücrelerimizi saran kanten sonra, o amaca ulaşmak için ihtiyacımız serli hücren(n açtığı ölümcül yaraları kapatmaolan aracı seçmekte elbette özgürüz. Ama o ya yetmez. Işte o zaman hayatımızda belki de özgürlüğümüz dilediğimiz zaman ve dilediği­ gerçek anlamıyla yeni bir sayfa açmadan, bizi miz ölçüler içinde bize araç değiştirme özgürrahatsız eden eski sayfanın irinli yaralarına lüğünü vermez. Yaşamın her alanında olduğu neşteri vurmak için tüm cesaretimizle, öznesi gibi, siyaset alanında bazı kendi özgür bilinç olduğumuz eski sayfayı ameliyat masasına ve irademizle seçtiğimiz amacımıza ulaştıra­ yatırırız. Fakat vakit çok geçtir artık, şairin decak yüzlerce araç vardır. Ve bu araçların hiç yimiyle "dönülmez akşamın ufku"na varılmıştır. 9 w w w .a rs iv ak ur d .o rg biri mutlak değildir. Her araç belirlenen amaca ları çok da.ha net görebiliriz. Çünkü eleştirihizmet ettiği sürece varlık koşullarını sürdürür. özeleştiri silahının esprisi; geçmişle gelecek Kendisini ete kemiğe· büründüren amaçtan arasında oynadığı köprü rolünde yatmaktadır. uzaklaştıkça da, yani bizzat amaç haline getiBu köprünün sağlamlığı ise, siyaset kulvarında rildiği noktada miadını doldurur. Bu, gerçeklikoşmaya başlayan insanların tavır ve davrağin bir yüzü. Fakat bizi asıl ilgilendiren ve üzen ışiarına bağlıdır. Yine çokça vurguladığımız rinde durmak istediğimiz nokta, araç-amaç iliş"devrimci mücadele uzun bir maratondur" gerkisinde aracı yönlendirenlerin durumu. çekliğinden hareket edersek daha somut ger21. yüzyıla bir kala Ortadoğu'nun göbeçekiere ulaşacağımıza inanıyorum. ğinde hala 35 milyonluk bir halkın "bir parça Evet, devrimci mücadele uzun bir maraözgür vatan" çığiıkiarına gerçekten kulak vertondur ve bu maratanun başlangıç noktası olamekte kararlıysak ve yine bu 35 milyonluk özrak, kapatmaya hazırlandığımız 20. asrın başgürlük çığlığını Ortadoğu'nun sisli ve kirli siyalarını esas alırsak, çok zengin deneyimlerle set labirentinde boğmaya çalışan güçlerin oyudolu bir maratondur. Eğer tarihi kendimizle nunu bozmaya kararlıysak, işe bu noktadan başlatıp kendimizle bitirme lüksünden vazgebaşlamak zorundayız. Çünkü bir asrı bulan deçersek, bir asrı dolduran deneyimlerimiz bizi neyimlerimiz bize defalarca araçlarımızın nasıl nihai hedefimize ulaştırmaya yeterlidir. Bunu amacımızın mezarı olduğunu göstermekten başarmamızın tek yolu ise; bu hedefe doğru de öte, isbatlayan yakıcı gerçekliklerle doluyürürken kararlı ve her türlü pratiğimizin merdur. Bizler artık öyle eski sayfaların 21. kezine oturtup, eleştiri ve özeleştiri silaüstüne "Çin Seddi" gibi setler çe~ yüzyıla bir kala hını_ önce k~n?imi~e yöneltmem~zkip yeni sayfalar açarsak, bu d ~ , .. dır. Çok buyuk dırenışlerle oldugu kaderi değiştiremeyiz. ~. 0 rta ogu nun .gobekadar bir o kadar da ihanetlerle Eğer yüreğimizde ve gınde hala 35 mılyonluk dolu olan mücadele tarihimibeynimizde 35 milyonluk bir halkın "bir parça özgür zin ihanet sayfalarını ancak bir halkın özgürlük çığlıkvatan" çığiıkiarına gerçekten bu şekilde azaltabiliriz. ları yankılanryorsa, sekulak vermekte yine bu 35 milYoksa devrim mücadelesibep-sonu ç ilişkisinin yonluk özgürlük çığlığını Ortada- ~in uzun bi:~ı:n~raton oldumerkezin e kendimizi ğu'nun sisli ve kirli siyaset gu gerçe~_lıgını bır _kenara yerleştirerek, kapatmaya labirentinde boğmaya çalışan bırakıp, yuz ı:n~tr~lık koşu karar verdiğimiz "eski .. . yarışmaları gıbı, bır martosayfa"ların hesabını veguçlerın oy~nunu bozmaya nun değişik kulvarlarında rerek işe buradan başla- kararlıysak, bır asrı bulan dene- ve değişik formlarla boy malıyız. Dün bizi yerden yimlerimiz bize defalarca araçla- göstererek hiç bir başarı elyere vuran, siyasi ahlakı rımızın nasıl amacımızın meza- de edeemeyiz. Yarulduğu bir yana bırakan, aklın ve rı olduğunu göstermekten muz yerde yorgunluğumuzu, hayalin sınırlarına sığımayan de öte isbatlayan yakıcı yenildiğimiz yerde yenilgimizi küfürlerle yeddi ceddimizin kegerçekliklerle dürüstçe ve cesurca kabul edip, miklerini sızlatanlarla aynı kulvardoludur . en önemlisi de bunun nedenlerine da koşmaya başlamadan önce, tüm · ınerek bu maratona devam edenlere bunların muhasebesini yapmak zorundarehber olacak iyi bir miras bırakmak zorunyız. dayız. Bunun tek yolu da "atan eli değil, atılan Elbette siyasi yaşamda bu muhasebenin tek taşı ısıran köpek siyaseti" yle son dişlerimizi ve etkili aracı; yazımlarımızda çokca vurgulade kırmadan "antrenörlerimiz", "ayakkabılarıdığımız, teoride altını-üstünü "kalın hat"'arla mız" ve en önemlisi de" yol"da takılıp düştüğüçizmemize karşın, politik uygulamalarımızda müz taşiara küfür etme çocuksu hastalığımızesarnesi okunmayan "eleştiri-özeleştiri siladan vazgeçmekttr. hı"dır. "YDD"nin efendileri Ortadoğu'daki işbirlikçiYukarıda temel mantığını kısaca vurgulaleriyle 35 milyonluk bir halkın haklı ve onurlu müdığımız amaç-araç ilişkisi çerçevesinde, araca cadelesini kirli oyunlar ve komplotarla dolu bir yön verenlerin durumlarını kaba taslak bir bisayfayla bitirmenin yoğun çabası içindeler. Eğer çimde dahi irdelediğimizde, karşılaştığımız gerçekten halkımıza biçilen bu kölece kaderi demanzara hiç de içaçıcı değil. Geçmişi değerğiştirmek yolunda kararlıysak, onların bize biçtiklendirmeden bugünün ihtiyaçlarına cevap veleri sayfayı kendi hükümlerince .kapatmadan, bizremeyeceğimiz ve dolayısıyla geleceği yönelik ler vakit kaybetmeden, eski sayfalarımızın deneprogramlara da ulaşamayacağı m ız gerçeki iyim ve tecrübeleri ışığında, özgürlükve bağımsızğinden hareket edersek, karşı karşıya kaldığılıkla taçlandıracağımız "yeni bir sayfa"yı bu halka m ız manzaranın ulaşmış olduğu vahim boyuthediye etmek zorundayız. 10 w w w .a rs i va ku rd .o rg yeni problemler yaratıyordu. Ülkedeki ekonomik kriz büyüdükce zengin Federal Hükümetler fakirlerele paylaşmaktan kaçıyeriard ı. 1989 yılında Milosevic Kosova ve Vayveda'nın otonem yönetimlerine keyfi bir şekilde son verdi. Ana dilde eğitim dahil olmak üzere tüm haklarını birer birer gasp etmeye başladı. Aslında Kosova'lılara yönelik tutumun tarihsel bir geçmişi vardır. 1981 yılından itibaren düşünülen ve açıkça seslendirilen niyetiere daha sonra değineceğim. Büyük Sirbistan diğer Cumhuriyetiere yönelikte çeşitli kısıtlayıcı tavırlarda bulundu. Bu durum içte ve dışta büyük huzursuzluklar yaratıyordu. Otonum yapılara son verme AlişanARAS mantığı anayasanın ve "ortak toplumsal sözleşmenin" ihlal edilmesiydi. ki haftadan beri NATO güçleri YugosBöyle bir durum herkesi tedirğin etmekolarak çe lavya'yı bombalıyor. Gerek teydi. 1990'Iarda Varşova paktı ülkelerinin teUeri sürdükleri savlardan biri "Avru" kelci kapitalizmden liberal ekonomiye geçişleri pa'nın göbeğinde kanı bir diktatöre dur ile birlikte Yoguslavyada'da yeni bir hardemek "diğeri ise "Kozova'da yapılan manlama oldu. ulusal ve Dinsel bir etnikkıyımason verip, Arnavutmozaik oluşturan Yoguslavya'nın Miloseviç'in ları koruma altına alma"oladağılması pandora kutusunun kendi ulusuna rak tesbit adip kamuoyuna dekaçılması ile eşanlamdaydı. lare ettiler. ABD'n in başını Serbest pazar ekonomisimen~up olmayanlara çektiği NATO güçleri bu salkar ı teror uygulaması bana nin fetişizm, neo-liberalizdınların "ahlaki bir görev" min her derde deva olduEnver, Talat ve Cemal olarak lanse ettiler. Bilindio u, ğu ve insanlara ."tarihin ği gibi ikinci dünya sav~- pa aların Balkanları ve Ortad ;onu" ~larak bu sıstemın Arap ülkelerini kaybetmesi şından b~nra Balk_~nlarzaferı Balkanları da ardından Ermeni jenosidine da Bulgarıstan vb. ul~el~r (kaos, arapsaBalkan b d . . . de kapsıyacak çok buyuk 1 Neo-Liberalizrdı. çı)laştı arın gırı mesı ya a un bir Federasyon düşünülfelsefesi olan temel min ,nın mekteydi. Fakat daha son- artıkiC!r~,olan TC .. k~rucuları n kaptankurtara ini gemis da ra ( burada tartışamıyaca- Koçgırı de, Dersım de, A rı rinde daberabe ı mantığ dır ve Zilan'da ğım) çeşitli nedenlerden dolavya Yogus fakir ha dün giri tikleri ·katliamları layı darlaşarak ikinci Yogusiğini zenginl ile Cumhuriyetleri hatırlatıyor. lavya Federasyonu oluştu. Sloven mayan yanaş şmaya payla Sovyetler Birliği ile sürtüşmearı harekete geçirdi. Çünkü, Hırvatl ve altında adı m" lere giren Tito"öz yöneti Slovenya (1998) iki milyon nüfusa sahip, yıllık bir yapılanmaya gitti. Daha sonra "Bioksuzlar ulusal geliri 115 milyar Fransız frank'ı kişi baHareketi" adı altında girişeceği örgütlenmeye şına düşen milli gelir 57.500 Frank iken, Yode ABD ve Batılılar "hoşgörü" ile karşıladılar. guslavya Federal Cumhuriyeti 10,6 milyon Yoguslavya Federasyonu altı Cumhuriyet'ten Frank, kişi başına düşen milli gelir ise 10.750 ve iki Otonem bölgeden oluşuyordu. Bunlar Franktır. Böyle bir eşitsizliğin sözkonusu olduSırbistan, Slovenya, Makadonya, Bosna-Harğu Yugoslavya'da Batılı emperyalistler çomaksek, Hirvatistan ve Karadağ Cumhuriyet, Kolarını sokmayı ihmal etmediler. Yeni Dünya suva ve Vayveda Narodnost yani Ulusal TopDüzeni'nin ya da düzensizliğinin mimarları nüluluk olarak (azınlık kavramı aşağılayıcı olafuz alanlarını genişletmek, yeni stratejik alanrak algılandığından dolayı) Otonem yönetime lar elde etmek için hemen harekete geçtiler. sahiptiler. Kosova ve Voyvoda 1974 AnayaBugün Balkanlar'da yaşanan olaylar bir ansası ile birlikte Federel Yönetime veto hakkılarnda tarihsel rövanşlardır. Almanya'nın tarihna sahip oldular. Bunların sahip olduğu pozissel Sırp düşmanlığı (1. ve 2. Dünya savaşı) yon diğer cumhuriyetiere yakındı. Hırvat ve Sloven dostluğundan dolayı, AB içinTito döneminde güçlü Yogoslavya zayıf deki akonomik ve siyasi üstünlüğünü kullanaSirbistan denklemi üzerine kurulu idi. 1980'de rak 1991 'lerde bu ülkeleri tanıdı ve tanımaları. Tito'nun ölümü, yeni arayışlarıda bereberinde nı sağladı. Peşisıra Mekedonya, Bosna-Hergetirdi. Ülkedeki ekonomik durum Cumhurisek vb. ülkeler Yoguslavya Federasyon'undan yetler arasındaki ekonomik dengesizlik yeni, 11 w w w .a rs i va ku rd .o rg koptular. Bugün Yoguslavya'da yaşanan trajedi.1995'1erde altı yıl boyunca resmi okulları dinin tarihsel boyutu var. Kosova, Sırplar için boykot eden Kosovalılara Sırp yönetimi ara"Mekke'dir", "Kudüs"dür. Sırplar'da 1389 sında çocukların okula dönmeiirini sağlıyacak yılında Osmanlılarakarşı alınan Kosova yenilbir antlaşma imzalandı. Fakat daha sonraları gisi tarihsel bir kollektif hafıza olmuştur. 1989 Sırplar a6tlaşmayı hayata geçirmediler. Ama yılında Kosova yenilgisinin 600. yıldönümü Arnavutlar daha başından itibaren (1991) Kovesilesi ile yapılan yürüyüşlerden hemen sonsavadaki Sırp yönetimine paralel yönetimler ra Otonamiyi iptal kararı Sırp tarihselliği içinde oluşturdular. Dil, Eğitim hatta Üniversite eğitimi saklıdır. Türk ulusalcılığının başkalarına karşı Arnavutça yapılıyordu. Kosovalılar parelel hizkin ve nefret üzerine kurulması, Almanların met sektörü, parelel polise kadar bir dizi alanBonapart işgal i karşısın- D.. k d b t t f d da kurumlaşmaya çalıştıda uluslaşma mantığının une a ar a ı 1ı 1ar ara ın an lar. . yaratmış olduğu tahri"terörist" diye lanse edilen Sırplar Arnavutlar dışında batlar ve Hitleri ortaya UÇK'ya bugün askeri ve alana nüfus yerleştirme siçıkarması Türkiye'de ekonomik yardımlar yasetine gidince KosoK~maliz.mi, . Sırbistan'da yapılmaktadır. NATO'nun Sırplara va'd.a büyük y~nkılar yaptı. Mılosevıçlerı ortaya çı-. karşı tehditlerinden önce UÇK Peşısıra 1996 da ~oso~~ karmasını anlamamızı .. , Kurtuluş Ordusu bır dızı kolaylaştırıyor. Her ne mılıt_anlar_ı Kosova nın yarısını bombalama eylemi ile kakadar Miloseviç diğerleri denetımlerı altına almışlard~·~ ~ı rp muoyu gündemine oturdu. yanında "acemi" kalıyor- orduları karşı saldırıya geçtıgınde UÇK'nın aslı 1981 eylemlesa da .. Büyük Sırbistan bu alanları yeniden tek tek ele rinde Kosova Halkçı Hareideali ile çıkan Milos.~v!.ç geçirmişti. Daha sonra NATO'nun ke~i'nin bir v~ryantı idi. Bu tek te.k Federel Huku- tehditleri karşısında bu alanların ekıp Rugova yı haın olarak metlerı kaybederken ge. , ~ degerlendırıyor. Sadece ride ya da elde kalan yenıden U~~ ya bırakıldıgını Bağımsız Kosova değil bükendi ulusuna mensup bılıyoruz. yük Arnavı,ıtluğu hedefleolmayanlara karşı terör mektedir. Giriştiği eylemleruygulaması bana Enver, Talat ve Cemal paşale halkın büyük sempatisini toplayan UÇK hoların Balkanları ve Ortadoğu, Arap ülkelerini mojen bir yapılanma değildir. "Tarihi" UÇK kenkaybetmesi ardından Ermeni jenosidine girişdiliğinden ortaya çıkan UÇK vb. Bu yapılanma mesi ya da bunların artıkları olan TC. kurucuMakedonya gibi devletleri de tehdit etmektedir. larının Koçgiri'de, Dersim'de, Ağrı'da ve Zilan Çünkü Makedonya nüfusunun %30'u Arnavut deresinde giriştikleri katliamları hatırlatıyor. uyrukludur. Hatta Miloseviç'in Kosovalıların ulusal kimliğiDüne kadar batılılar tarafından "terörist" ni tanıması onu diğerlerinin yanında "melek" diye lanse edilen UÇK'ya bugün askeri ve ekakılar. Ama elindekilerini kaybedip geriye kalanı nomik yardımlar yapılmaktadır. NATO'nun imha ya da zorla kendine benzetme, biraz da Sırplarakarşı tehditlerinden önce UÇK militanpsikolojik bir vakadır. ları Kosova'nın yarısını denetimleri altına alKosova halkının her halk gibi kendi kademışlardı. Sırp orduları karşı saldırıya geçtiğinrini özgürce tayin etme hakkı vardır. Bilindiği de bu alanları yeniden tek tek ele geçirmişti. gibi 1981 yılında Kosova'da Cumhuriyet statüDaha sonra NATO'nun tehditleri karşısında bu süne kavuşmak için büyük kitlesel eylemiere alanların yeniden ,UÇK'ya bırakıldığını biliyogirişen Arnavutlar o dönem Kosova Halkçı Haruz. 1998'de Arnavutlar yeniden Rugova'yı reketini kurdular. Bu harekete önderlik eden cumhurbaşkanı seçtiler. Bilindiği gibi bu gizli Enver Hoca yandaşları idiler. Bu hareket Yoseçimlere muhalefet partilerinden hiçbiri katılguslavaya yönetimince bas~ırıldı. Yurt dışına madı. Rugova yapmış olduğu parti kongresinkaçan kadrolar daha çok ısviçre ve Almande eski kadroların birçoğunu tasfiye etti. Bu ya'da yoğunlaştılar. 1989'da Otonomilerini kapartiden ayrılanlar UÇK'ya yardım etmektediryıp eden Arnavutlar genel greve gittiler. Sırp ler. Hatta Rugova'nın başbakanı dahi kendisıyönetimi sıkıyönetim ilan ederek Kosova parne tavır aldı. Arnavut Demakrotik Hareketi ve lementosunu dağıttı. 1990'da Kosova bağımAdem Demagi'nin Parlamenter Partisi UÇK'ya sızlığını ilan etti. Eylül 1991 'de gizli bir şekilde açık destek sunuyordu. Demagi Ağustos'un Kosovalıların yapmış olduğu bir referandum sonunda UÇK'nın politik temsilcisi olarak kaneticesinde Kosova Cumhuriyeti ilan edildi. Bu muoyunun karşısına çıktığında Rugova için "O cumhuriyet yanlızca Arnavutluk tarafından tamemleketsiz, devletsiz, ordusuz kağıt üzerinnındı. 24 Mayıs 1992'de Kosova Demokratik de bir başkandır. Bundan sonra Kosova'nın Liga Başkanı Rugova Cumhurbaşkanı seçilgeleceği hakkında konuşma yetkisi yoktur" di- 12 rg karacaktır. . >Kosova 'de Facto' bağımısızlığa gitSırplarda bu kuyruk yarası Arnavutlar'da bu evlat acısı olduğu müddetçe birlikte yaşama şansları yok. >Yugosla vya'da Miloseviç'e muhalif olan güçler buyük oranda güç kaybına uğradı­ lar. Miloseviç "ulusal bir kahraman " pozisyonuna kavuşturuldu. Yugoslavya'da çeşitli güçlar arasındaki çelişkiler bir kenara bırakılarak "ulusal dava" için ~~iloseviç'ın arkasında kenetlendiler. >AB'nir ,ağımsız askeri bir güç olarak hala olu:~ ...... uığı gerçeği ortaya çıktı. Bu ülkelerin askeri anlamda hala gönüllü şerif yardım­ cıları olduğu görülüyor. >Yugoslav ya'ya karşı yürütülen savaş aynı zamanda Rusya'ya karşı yürütmektedir. ABD ve yandaşları bu sorunu Güvenlik Konseyi ve BM'in gündemine götürmemekle Rusya vb. ülkeleri bir bütün olarak ekarte ettiler. Rusya'nın ekonomik olarak zayıf olması, siyasi bir kaos ortamında bulunmasını vesile eden ABD, bu ülkenin gelecekte uzanabileceği alanları bire birer düşürmeye çalışıyor. Rusya'nın var olan bu savaşa karşı diplomatik yollarla sorunu çözme girişimi ABI;) ve yandaşları taratın­ dan ciddiye alınmıyor. Ileri gittiğinde ise IMF ve Dünya Bankası kozları kullanılıyor. Rusya'nın bugünkü durumu Alman Weimar Hükümeti'ne benzeten aydınlara hak vermemek elde değil. Almanya 1. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış Versailles Antiaşması ile büyük tavizlerle savaşı noktalamıştı. Bu durum Almanya'da sıramiştir. w w w .a rs i va Batılı emperyalistler soğuk savaşın bitmesi ya da başka biçimler altında sürmesinden sonra ABD'ye karşı büyük oranda inisiyatifi kaybetmişe benziyorlar. 1991 Körfez Savaşı sırasında ABD şerifinin gönüllü yardımcıları olarak savaşa katılan Fransa devlet başkanı Mitterand, savaşa katılma gerekçelerini açık­ larken; diğer gerekçelerle birlikte "Ortadoğu'da yeni bir düzenlemeye ve barış sorunlarının tartışıldığı masaya gitmek için" bunun gerektiği­ ni söylüyordu. Ama Ortadoğu barış görüşme­ leri gündeme geldiğinde, taraflar şerif yardım­ cılarına değil, şerife başvurdular. Böylelikle Fransa ve benzeri ülkeler görüşmelerin dışın­ da kaldılar. Hatta sonraki süreçte ABD ve ingiltere, BM ve Güvenlik Konseyi'ni bir kenara iterek, lrak'a karşı hdva saldırılarını yoğunlaştırdılar. ABD Dışişleri Bakanı Albright bu durumu teorileştirrnek için, daha_ doğrusu anlamayanlara kabul ettirmek için; "Ingiltere ve ABD, BM'den daha fazla BM'in kararına baglıdır" diyordu rahatlıkla. Hatta misyonerlerini Hollywood'da yetiştiren CNN televizyonunda, ABD Dışişleri Bakanı, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinden biri olarak lanse edilebiliyordu. Soğuk savaşın bitmesinden ya da sıcak savaşın başlamasın­ dan sonra NATO, rakibi Warşova Paktı'nın dağılmasından sonra 'de facto' bir varlık olmayan bir kurum olarak tartışılmaya başlandı. ABD ve Batılı yandaşları bu kurumu yeniden diriltmek için yeni bir amaç aramaya başladılar. Yugoslavya'ya karşı savaş bu kuruma varlık nedeni olabilecek bir amaçtır. NATO ile ilgili yürütülen tartışmalarda ABD Dışişleri Bakanı Albright, BM ya da Güvenlik Konseyi'ne bağlama istemlerine tepki göstererek "bu kurumu vetoya mı mahkum edeceğiz?" demiştir. Fransadayapılan barış görüşmelerinin sonuçları Yugoslavya tarafından reddedilince NATO Yugoslavya'ya karşı savaş açtı. Bu antlaşma Kosova'yı "bağımsızlığa" götürebilecek zeminin olması Yugoslavya'da büyük kargaşalara neden oldu. Zaten Üçüncü Yugoslavya Federasyonu denilen yapılanma Karadağ ve Sırp­ lardan oluşuyor. Batı yanlısı _Karadağ Devlet gereken dersler: >BM ve Güvenlik Konseyi ABD ve yanlıları tarafından işlevsiz hale getirildi. >Hiçbir kurala bağlı olmayan NATO, ABD'nin çıkarları doğrultusunda her tarata müdahale etmenin "hukuki" gerekçeleri oluşturul­ du. >NATO kuruluş gerekçelerinin dışında kendisine bağlı olmayan ve kendisine üye olan hiç bir ülkeye saidırmayan bir ülkenin doğru­ dan "içişlerine" müdahale etmiştir. Dolayısıyla savunma amaçlı bir kurum olarak lanse etmeleri büyük bir yalandan ibarettir. >Yugoslav ya müdahale ederken ileri sürdükleri gerekçe Arnavutluk azınlığını koruma, etnik temizliği engelleme bir maskeden ibaret olsa dahi yarın başka alanlarda bu gerekçelerin sahiplerinin iki yüzlülükleri ortaya çı­ ması rd .o tır. Başkanı daha önce kamuoyuna açıkca deklare ettiği gibi: "eğer Kosova'ya Federasyon hakkı verilir ise biz ayrılıyoruz" yönünüdeki tehditleri ve Sırp şövenizmi ile bütünleşince NATO'nun "insaN hakları " bombaları insanların üzerine yağmaya başladı. Bu savaşta çıkarıl­ ku yerek yeni durumu ifade ediyordu. Bir başka Arnavutluk yetkilisi ise Dayton Antiaşması sonrası "Biz Rugova'ya gitmiştik. Batılrl~rırı kendisine destek verdiğini zannediyor duk, Özellikle ABD'nin, bir de antlaşma sonrası baktık ki kral çıplakmış" diyerek Rugova'nın konumunu belirliyordu. Hele son NATO saldırı­ ları sırasında Rugova'nın Sırp yöneticileri ile "görüşmesi" daha büyük tepkilere yol açmıştır. Bütün bu olanları toparladığımızda görünün odur ki, birlikte yaşama şansı ortadan kalkmış­ 13 ku rd .o rg dünyanın bir numaralı jandarması olduğunu isbat etmek Yeni Dünya Düzeni'ne entegre olmak istemeyen güçleri zayıflatmak ve ortadan kaldırmak için bu savaşı başlatmış bulunuyor. Bugün Kosova'yı yarın Karadağlı Yugosyavya'dan koparacaktLr amaç ise Rusya'nın sıcak denizlere inmesini engellemektedir. Bugün Yugoslavya'ya saldıran ABD yarın oluşacak demokratik sosyalist ülkelere saldıracaktır. Bundan dolayı kendisine devrimci demokrat ve sosyalistim diyen herkes NATO'nun bu saldırı­ sına karşı tavır almalıdır. Yine herkes Miloseviç'in kanlı diktatörlüğüne tavır alıp. Kosova halkının bağımsızlık hakkı dahil olmak üzere tüm haklarını savunmalıdır. Miloseviç ya da Cilanton kırk katır mı kırk satır mı? ikilemini kendisine insanım diyen hiç kimsenin kapılmaması gerekir. işin bir de bizi ilgilendiren boyutu vardır ki kabul edilecek gibi değil. TC, Kosova'da köyler boşaltılmış, insanlar göçe zorlanmış, Arnavutça yasaklanmış diye Yugoslavya'ya bomba yağdırıyor. Kosova nüfusunun iki katı Kürdü göçe zorlayan kendisi değilmiş gibi, binlerce köyü boşaltan, binlerce faili cinayetin sahibi, onbinlerce insanın kıyımından sorumlu, yirmi milyon Kürdün haklarını gasp eden bir ülke "insan hakları" adına yola çıkmış, bu nasıl bir ironi acaba? Bırak yirmi milyon Kürdü hala Balkanlar'da çocukları korkutmak için "Türk "geliyor diye korkutuluyor. ABD ve yandaşları çifte standartlı politikalarını ne zamana kadar satı­ şa çıkarabilirler birlikte göreceğiz. w w w .a rs i va dan vatandaş için bile aşağ!lanmış duygusunu beraberinde getiriyordu. Ingiltere'den Keynes'in çağrıları cevapsız kalmıştı. Bugün ise soğuk savaştan yenik Rusya, tüm bu süreçlerden uzak tutufmaya çalışılırken eksi döneme nostaljik takılan milyonlarca Rus vatandaşı ümit ederiz ki Almanyavari değil (Hitler ), Le~ ninlere dönüş yapsın, çünkü Rusya halen muazzam bir askeri güce, muazzam bir beyin birikimine ve halen dünyanın en zengin petrol ve yeraltı kaynaklarına sahip bir ülkedir. »Almanya 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk defa böylesi bir operasyona katılıyor. Daha önceleri çeşitli operasyanlara ekonomik katkıda bulunmasına rağmen. Ama Almanya'nın tarihsel kompleksinin yeşil versiyonu eski "pasifist'' Fischer: "20. yüzyılda ilk tefa Almanya doğru tarafta savaşa giriyor " diyerek durumu izah etmeye çalışıyor. Hatıriatıiması gereken Sırplarakarşı yapılan eskinin tekerrüründen başak bir şey değildir. »Almanya , Fransa, ingiltere ve ispanya'nın başında bulunan sosyal demokratlar bu savaş ile açık bir şekilde ortaya koydukları ABD 'den farklı bir tutumları yoktur. Sol adına neo-liberalizme toptan teslim olmuşlar. Almanya'da Lafontaine olayı ciddi olarak irdelenmelidir. >~Tüm bunları taparlarsak emperyalist güçler dünyayı yeniden kendi çıkarları doğrul­ tusunda çeki düzen vermektedirler. Yugoslavya'ya karşı yürütülen savaşın ne insan hakları ile ne demokrasi ile hiç bir ilgisi yoktur. ABD 14 nO?i:L • • o rg Kenya'dan alınıp Türkiye'ye getirilmesi öncesi ~e sonrası geleşmeler, Kürtler açısından bır çok olgunun netleş­ . mesini sağlayan bir katalizör olmuştur. Eğer Kürt örgüt va aydınları, yaşanan sürecin oıtaya çıkardığı olguları "eski türkü" lerle, "bijl"lerle kamut1e etmezlerse, tablo, hiç bir "mna" ya "fakat"a yer bırakmayacak kadm· açıktır. Birincisi, TC 'nin tavrıdır. Bu tavır, 75 yıldır her Kürt başkaldırısını kırılınısının ardından TC'nin Kürtlere reva gördüğü iılli\r, sürgün, soykırım politikalm·ının bugün de değişmediğidir. Her gün bir devlet yetkilisi, "Türk devletinin büyüklüğü ve gücü"nden "Türkiye'niı1 sınırlarını değiş­ tİnneye kimsenin gücünün yetmeyeceği"nden dem vuruyor. Büyük bir sorunun üstesinden gelmiş olına­ nm rahatlığıyla davnman sömürgeci TC, Güney Kürdistan'a gerçekleştirdiği askeri operasyonlarla, alelacele yürürlüğe soktuğu pişm<mlık yasasıyla, dağlara­ ta~lara atılm1 "teslim _ol " çağnlarıyla, özel savaş ekibini merhmnetiı1e teslim edilerek dünyadan soyutlanan Öcalan' a mal edilen ve "mehmetçik basın"a yansıyan "itiı·af'lm"la (!)Kürt ulusunun direnç noktalarını ve umutlm·ını kırınaya ve Kürtleri 'Türk devletiı1in gücüne karşı konulınayacağı"na iı1aı1dumaya çalışı­ yor. TC'niı1 hareketliliği sadece askeri ve diplomatik al~mda değiL Ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da eş zamanlı bir h<ıreketlilik vm·. Sözkonusu tedbirler besbelli daha önceden özel savaş ekibi tarafındm1 hazırlatılmış ve uygulanması içinde ep uygun kişi, bir zaımmlar "solcu"larımızın umudu, yeminli Küıt düş­ ımmı Ecevit, talimatla başbak<mlığa getirilmiştiı·. l Mart günü , tikleri bir hayli azalınış olarak hasm mensupl<:mnın karşısına, 40.5 trilyon tutm·ındaki 15 maddelik "yatırım ve kalkınma projesi"ni açıkla­ mak üzere çıkan Ecevit, "Türkiye'nin Küıt sorunu · yoktur, sorun y:_m-feodal yapıdan ve cehaletten kaynaklanmaktadır" diyerek TC'nin bu sürece ilişkin tavrını çok net biri biçiı11de oıtaya koydu. ıs maddelik "Doğu ve Güneydoğu paketi" incelendiğinde görülecektir ki, 40.S trilyon tutarındaki (daha sonra ek kaynaklmdan destektenerek :clıtınlacak) pmanın büyükçe bir bölümü, karakol ve askeri yol yapı­ mına, yani Kürt coğrafyasındaki askeri tahkiıne, geriye kalan parmnn büyük bir bülümü ise, yatılı okullanın kapasiteleriı1in artırılmasına, daha evel bir kaç ilde başlatılm1 GATOM ve TUKAP projelerinin bütün Kürt illerinde yaygınlaştırılmasına, yani asiı11ilasyona .. yönelik harcanacağıdır. TC'nin tavrının önemli bir boyutu da, Ocahm'ın yargılmunası süreciyle ilgli olan boyutudm Eldeki t ı va calan'ın bütün veriler, Öcalaı1'ın yargılaı1ma sürecinde "adelet"iı1 ve "savunma hakkı"nın alınayacağını gösteriyor. (Belli ki Küıt, Türk ve dünya kaınuoyundan kaçırılmak istenen çok şey vm·.) Bu dönem, devlet içi güç odaklan arasında ürtülü çatışmalc.u·a ve hatta bazı "infaz"lma da sahne ob bilir. Ancak Öcalm1, şimdi devlete egemen olan özel savaş ekibiniı1 elindedir, onlar t<mıfın­ dan sorgulm1ıyor ve hüküm mahkemeden önce verilmiştir. Öylese tesbit edilmeli , TC'niı1 bugün barış, yumuşama, Küıt sorununu en alt düzeylerde bile olsa tartışma gibi biı· sorunu yoktur. Aksine TC bütün kurum ve imkanlarıyla KUKM'ni teslim almak için teyakkuz haliı1dedir. İkincisi: Kürt hareketinin bir yenilgi sürecine girdiğidir. Yenilgi süreci, bugün biı·denbiı·e oıtaya çık<m bir süreç değildir elbette. Bu süreç, göstere-göstere gelen uzun bur süreçtir. Ve yenilgi sadece askeri alm1da degil, örgütsel, programatik, diplomatik, ilişki­ sel vb. geniş kapsamlı bir yenilgidiı· söz konusu olan. KUKM'niı1 girdiği yenilgi sürecinin hem iç ve hem de dış nedenleri alınakla birlikte, belirleyici neden, hiç kuşkusuz 15 yıldır Kürdistc.m'da süregelen savaş­ rd .o Simko SEVER ku ~ tır. Aıtık çok gecikmiş de olsa söylem11esi gerek. hiç biı· ulusal ve toplumsal kuıtuluş mi.icadeyıldır, S 1 olmamış büyüklükteki kitle desteği ve bir nasip lesiı1e maddi-manevi imkanlar, PKK'nın savaolarak bütün hapsetmesi ve devletin (düşük yogunalana kırsal şı içinde kalması nedeniyle programının savaş) luklar hoyratça harcaıumştır. S ilahın hedeflerinin netleştiril­ mesi ve sömürgecilerin hayati merkezlerine yöneltilmesi politikası yerine, "kurşun hedef tanımaz"politi­ kası seçilmiştiı·. Bu politikanın doğal bir sonuçu olarak kırsala hapsedilen silahlı kargaşa Küıt illerinin demografik, coğrafik ve sınıfsal yapısını alt üst etmiştir. Ülke Küıtsüzlestirilmistir. Devrimin motor gücü köy. lülük, şimdilerde metr~pol kentlerin varoşl~mnda sefaletiri ve etnik temizleme vakkumu'ııun girdabıncla­ dır. Koruculm- ve pişm::.mlar ordusuyla, muhbirler ve çeteler şebekesiyle anti-sömürgeci muhalefetin üzerinde yürüyeceğizeminler mayınlanmıştır. Savaş, onbinlerce gerillmun ve sivil Kürdün (ve tabiki yoksul Türkün) ölümüne mal olmuştur. Her şeyden kötüsü Küıt kitlesi umutsuzluk ve panik içine sokulmuştur. (Nitekim Ecevit, katıldığı bir televizyon programında "15 yıldır süren savaş bölge halkını bezdirmiştir" diyerek hareket noktalarının "halkın bezginligi" olduğunu söylemekten kendini alamamıştır.) Ancak, lS yıldır sürdürülen savaşta, örneğin bir rs i .a w w w a r 15 savaş yüıütücüsünün, destekleyicisinin ya da kışkırtı­ burnu dahikanamamıştır. Yani asıl mnacı Kürt ulusal muhalefeti ne yönelebilecek sömürgeci saldırı­ ları, caydıncı hedeflere yönelerek durdurması ohm silah ne yazık ki asıl amacmm dışmda fetişleştirilmiştir. Zaten TC' nin cesareti savaşı sürdürme karalılığmm gerisinde duran nedende buradadır. Üçünçüsü : Yıllardır"silahm çözüm yönünde engel olcluğu:'nu, "silahlar bırakılırsa Küıt Sorumı' nun çözülcceği"ni söyleyenie rin haklılık paylannın olınadığıdır. Önümüzde koca bir Kürt tarihi duduyor. Küıt halkının silahsız-savunmasız olduğu her dönemde, sömürgecilerin Küıtlere uygun gördügü tek yaşam biçiminin kölelik olduğu , sayısız ömeklerlen ispatlaımştır. Dahası TC' nin son günlerde-radikal uzlaşımıcı ayrımı yapmadm1-bütün Küıt kummlarına kmşı her cepheden başlattığı saldırı, bırakınız "demokratik çözüm"ü , Küıt sözcüğüne bile tahmnmül gösterilmeyeceğini ayan-beya n oıtaya koymuştur. O zaman, humanizm , barış, demokı-asi gibi, olur-olmaz her yerde kullanarak içini de boşalttığımız kavramların, KUKM'ni n bugünkü ilitiyaçlarına cevap oluştur­ madığını kabul etmeliyiz. Elbette barış istiyoruz. Çünkü, savaşa en çok kurb;m veren halklard;m biri de Küıt halkıdır. Sömürgeci lerin akıl almaz soykırım fantazilerine mamz kalımş, açı çekıniş, ülkesinin altı üstüne getirilmiş, ölümden kuıtulmak için dünyanın dört bir yanında mültecileşmiş bir halktır Kürt halkı. Ancak yine de köleliğimiz üzerine kumlu bir barış (!) yerine bizi özgürlüğe taşıyacak bir savaşı seçmek zorundayız. Ne silahlm·a sevdalıyız. Ve ne de savaş(Jar)a, aksine, silah ve savaşları. bunları kullanmakta çıkarı ol;mlarla birlikte tarihe gömmek gibi bir "ideal"in savunucularıyız. Bizim bugün kmşı km·şıya bulunduğumuz, kellemizi istiyenlere km·şı direnmektir. Demirelvm·i bir deyişle, ülkemiz ve kimliğimiz tm1mdı da, paıti ve kurumlarımız anayasa!, yasal ve uluslararası güvencelere kavuştumldu da, siyasal kadrolaı·ımız ve kitlemiz sömürgeci saldınhmı maruz kalınadı da, biz mi"hayır" dedik? Macera mı aradık ? Doğrudur. 15 yıldır Kürdistan' da yürütülen savaş, bizi çözümden çok uzak yerlere savunmıştur. Hedet1eriınizi karmtmış, ülkemizde taş üstünde taş bırakma­ mıştır. Yıl!;u·dır Kürt halkına uygulanan sömürgeci zülüm ve vahşete ragmen, "meşıu" ve "haklı" mücadelemizi "haksız", örgüderim izi "terörist" konumuna düşürmüştür. Gelinen yerde, Kürdist:m'ın dünkü biçimiyle biı· "silahlı mücadele' 'ye artık bir gün bile tahmnmül edemeyeceği de doğrudur. Fakat, bu doğrulardaı1, silalım klasik ve palevari kullmummdaı1 kalkarak, tepkisel anlayışlarla uç noktalma savıulmak ve savaşım araçlmımızı yadsı­ Dördüncüsü: cısmm Avıupa'nın bir Kürt politikasınm olmadığıdır. Avrupa, politikasızlığını Öcalan' a kapı­ larmı kapay<:mık açıkca oıtaya koymuştur. Daha doğ­ demohasi , ins;m hakları gibi kavramlarm devlet çıkarlmma kurb<:m edildiği ikiyüzlü bir politika izlcnmiştiı·. Bir taraftan ticmi çıkadmı için TLirk devletine silah satan, diğer taraftan bu silahlarla öldürülen Kürtler için Türkiye'yi kmayan ayımız bir politika. Ancak bu dumm Avrupa'nın alttan alta bir Kürt politikası ıusu, rg oluşturmaya çalıştığı gerçeğini yadsımaz. Avrupa'nın oluşturmaya çalıştığı realist (!) politika, Kürtlerin ku rd .o kimlik (dil-kültür) haklarmat ekabül eden politikadır. Bu politika, bir çok Kürt çevresinin ilgisine ınazhm· olduğu gibi, Avrupa Kürtleri politikalarına yatırmak içiı1 Küıt örgütleri üzerinde oyunlar tezgahlam aktan da geri durmuyor. Her halükarda , Öcalan'ın Roma'y;ı getişinden sonra Avıupa'nm takındığı tavır bir gerçekliği daha oıtaya çıkarmıştır. O da, Kürt halkını kumıracak 'Teyre Simır"lar olmadığıdır. Kürtler kendi sorunlarını kendi mücadele araçlarıyla çözeceklerdir. Uluslareırası ilişki ve dostuklarımızı ortaya çıkaracak olan da, doğm yöntem ve araçlarla büyüteceğimiz, rorası belli, güven verebilecek ve caydıncı olabilecek biı· mücadelediı·. .a rs i va Beşincisi : Netleşmek zorunda olduğumuzdur. Ne istediğiınizi bilrnek zorundayız. Salt bir şeylere sinirlendiği için yola çıkan ve fakat nereye gideceğini bilmeyen yolcunun serseri yolculuğu bizi çıkmazlcmı sokınuştur. Ulu orta kullanarak yalama yaptığımız kavnunlaı·a mılam yüklemeliyiz. Örneğiı1: Kürt ulusu için "özgürlük" kavramı neye takabbül ediyor '? KUKKTH 'na mı, yoksa Türkiye'de ki demokrasi ye mi? Yani bir ülke olm<-ık Ülkenin bağunsızlığına ve bir ulus olm<ık Kürtlerin iktidarına mı, yoksa ülke ve ulusun redeli üzeriı1e kumlu misak-i milli'yi esas alari alt düzeydeki dil/ kültür haklarına mı ? Aynı şekilde"barış" ve " clemohati k çözüm"den anladığımız nedir? Ulus ve ülke gerçekliği­ mizin kabulü üzerinden bizi bağımsızlığa, olmazsa w w eğer bağımsızlığın koşullarının hazırlayabileceğimiz istasyonlaı·a taşıyacak barış ve çözüm mü, yoksa, ara köleliğimizin w yeni bir uluslararası anlaşma ile tescili olacak "barış(!)" ve "çözüm(!) " mü? Bu ve benzeri sorulara net ve anlaşılır cevaplar vermek dummundayız. Çünkü bu sorulara verilecek y;;mıtlaı·, örgütİenme tarzımızı, mücadele araç ve yöntemlerimizi belirleyecektiı·. "Türkiye'y e demohası" sloganıyla yola çıkaı1 Küıt çevrelerinin illegal paıti kurmalarındaki, ya da silahlayatıp silahla kalk<m Küıt çevrelerinin Kürdistan sorununu, iı1s<:m halkl;m sorununa indirgeyen prograınlara adamaya hazır beklemeleriı1deki gmiplik ve tazelik, "yolculuk nereye?" ınak iı1tihardır. soıusuna biı· cevabımızın alınadığından doğuyor. Demek ki, bütünlüklü olmayan biı· ipi çekiliı·se patır-patır dökülecek yamalı bohça anlayı~larla gidile- Uzunca bir zmmmdır belli Küıt kesimleriı1iı1 dilJendirdiği savaşım araçlarını yadsıma, son gelişmeler­ le birlikte , radikal örgüt kadroim-ını bile saracak şekil­ de yaygmlaşmaktadır. bilecek bir adım yol bile kalmamıştır. Altıncısı: Bir özeleştiri ve yenilenme sürecini 16 n Or» cL nedesinde oldu- ve bir hayli bisağlayacaktır. izi rikmiş hayati sorunlarıinızı görmem ve proghattını le Dahası paıtilerimizin mücade mipartileri rcunlarını netleştirecek, aynı hattı savun<m güç eğer zin birliğini (kısa sürede mümkün olmasa birliğini ) ymatacak, antİ-sömürgeci muhalefeti çok başlılıktan ve bölünmüşlükten kurtaracaktır. Keza, bugüne değin küçük gruplar olarak duran, bu nedenlede paıti olduklcu·ını (!) seyircilik ve aınigo­ luk görevi üstlenen partilerimizin bir güç odağına dünüşmesini sağlaymak, dengelerin oturmasını getirecektir. Yukarıda ana hatlarıyla betimlenen bugünkü sürecimizin ortaya çıkardığı görev ve sorumluluklar, yanlız başına bir partinin taşıyamayacağı kadar ağır­ nirn'' dır. Ölüm ile kalımarasındaki ince bir çizgide duruyoruz. Sömürgecilerin saldırılarını bo~a çıkaracak, onlaı·ın sinir merkezlerini tahrip ederek süreci lehimize cevirecek güç ellerimizdedir. Ya elleriıniz, ellerimiz nerededir ? w w w .a rs iv ak ur Mücadelemizin bir envanterini çıkarıp kar ve zarar h<cmelerimizde yazılı olanlcu·a bakmak kaçınıl­ maz olmuştur. Düşmcu1lm·ımızın ve bütün dünycu1ın bildiği yenilgi sürecimizi kendimizden gizleyerek, mitomanilerle ilerieyebilme şm1sımız kalmamıştır. Eski ı_mlayışlarla ayakta durma şansı kalmamış partilerimizin kodrolarımızı bitirdiğıni, 1900' lü yılların parti progrcunlarıyla 2000'li yılları kuıtarmanın mürnkOn olmayacağını, klasik savaş cu1layışlcu·ının aıtaya çıkardığı silahlarımızın (!) ncunlularının bize dönük olduğunu, sömürgeci devletlerle girişilen ilişkilerin bizi oıta yerde bıraktığım, yaratılan resmi ideoloji ve tabnların bizi boğduğunu söylemeden, süreci lehimize çevirmenin bütün yolları tıkalıdır. Taıtışma sürecirniz, Küıtler arası barış ve demokrasi temelinde yürütülmelidir. Bütün Kürt örgüt ve aydmlarının azami katkı sunabilecekleri bir zemin, şimdiye değin askeri otorite ve "Bağdat'a halife be- anlayışıyla taıtış(tır)madığımız d. or g başlatma zorunluluğudur. Artık işin ğumuzu bilmek durumundayız. 17 Yan Llsarrıalara • Yaklaş-ırrı Ih an ete Mehmet ve MÜFİT lı tutm~dı, olası lojistik destekleri ve yeni bir engellemek için olanca kim 1998'de "Suriye Krizi" diye kamuağırlığıyla yüklendi. Şüphesiz ki, ABD arkalan. ~. O,Y~.nda bilinen Türk de\tletinin ABD'ye vermaksızın bir "baş~.rı" elde etmek rejim için oldıgı odunler sayesinde, ulusal kurtuluş hareke~~kça zordur. A Ocalan'ı ele geçirmek onlar tıne karşı geliştirdiği komplo başladı. Devlet ıçın oldukça önemliydi elbette, ama silahlı müyetkilileri ya da rejimin savunucusu akıldanlar, cadelenin lojistik desteğini kesmek daha 15 sene sonra Ekim '98'de neden Suriye'nin önemliydi. Esasında bu, bir "lojistik destek saPKK'ye verdiği lojistik desteğin kesilmesi doğvaşı" ve ulusal kurtuluş hareketinin uluslararar~~t.u~unda ilk defa o seviyede harekete geçilsın~a. meşruiyet kazanma girişimi olarak görüldıgını açıklamak ve izah etmek istemediler. melıdır. Her ne kadar, olası gelişmeler ve soSadece, gerçekleri kamuoyundan gizlemek ~.uçlar önceden hesaplanmamışsa da , A. için bol miktarda Suriye düşmanlığı ve Türk Ocalan'a siyasi statü tanınması doğrultusunşovenizmi yapıldı. daki girişimler bu meşruiyeti amaçlamıştır. . PK~ Genel Başkanı A. öcalan'ın, ABD Sömürgeci rejim, Ortadoğu sathında ortave lsr~il ı.sti~barat ?rgütlerince korsanca kaçıya çıkan yeni gelişmelere ve dengelerin yerinrıl.ıp Turkı~e ye teslım edilmesine kadar geçen den oynamasına göre har.eket etmiştir, en uysurecı, dogru incelemek ve yorumlamak geregun anı ~eçr:ıiştir, yani 15 sene beklemiştir. kıyor. ~erkes kendince bir takım doğrulara işaSurıye ıle yaşanan problemin "çözümünret ettı, ancak sorular hala cevap verilmeyi deki" zamanlama bu anlamda tesadüfü olmabeklemektedirler. mıştır. Kürt halkı, olup biteni tartışmak ve özellika) Özet olarak, iran'da Hatemi'nin iktidara le öğr~nmek istemektedir. Suriye'den Rus- . gelişiyle birlikte batıya ilişkin ciddi yumuşamaya'ya, ıtalya'dan Yunanistan'a, ABD'den isralar olmu.ştur. Islami rejimde birtakım siyasi ve il'e kadar herkes Kürtlerin sırtından kendi men~.ko~omık. reformlar gündeme gelmiştir. Dış fa~tleri icabı pazarlıklar yaptılar. Bu pazarlıkta ılışkıle.r~,~ ıse. ciddi. Y~.mu.şamalar ortaya çıkK'Ortler dışında herkes kazançlı mıştır, ıslamı de.vrı.m ın ıh!'acından vazgeçilçıkmıştır. işte Kürt halkının Sömürgeci rejim mış~ır. Bu, Iran'ın saldırganlık "Tali-i Ma'kCıs"u ve trajedisi bu- Ortadog~ u sathında o~ta yerıne uzlaşıcı politika!arı devdur. Onun onurunu derinden . . ya reye koyması demektır. Dolayaralayan, küçük düşüren, çıkan yenı ~elışm_elere ve yısıyla, pragmatizmi gereği, ayaklar altına alan, aşağıladengelerın yerınden Lübnan'ın ısrail'le olan soruyan bu durum ve Türk devleti- oynamasına göre hareket nunda, Suriye ile varolan batı nin A. Öcalan'ı kaçırma icraetmiştir, en uygun anı karşıtı ilişkilerde, Irak'ta nüfuatının bütün siyasi boyutlarıyla seçmiştir, yani 15 sene z~~u k~:umaya . ç.alışmakla bilinmesi, bilhassa kendi cepbeklemiştir Sur"ye . bırlıkte Şıı hareketının. destekhesinde bu kaçırılışı olanaklı · ı _ı 1e lenmesınde artık eskıden olkılan ve kahredici duruma yol " ..Y~_şa~an pr.~blemın duğu gibi ABD ve Batı ile doğaçan gelişmeleri ve olayları çozumundekı zamanla- rudan bir karşıtlık içine girmeizah etmek, doğru yorumla- rna bu anlamda tesadüfü yeceği anlamına gelir bu. mak, sadece aydınlanmak, olmamıştır. b) Türkiye'nin , israil ile dersler çıkarmak açısından deolan askeri ve siyasi ilişkilerin ğil, verilen zararları azaltmak ve olası kargaşadiğe: bölge ?evletlerini, özellikle de Suriye'yi lıkları engellemek bakımından son derece tehdıt eder bır boyuta gelmiş olmasının verdiği önem kazanmaktadır. avantajı kullanma. "Suriye Krizi", esasında; silahlı ulusal kurc) Irak'ta iktidar değişikliğinin artık mümtuluş hareketine verilen lojistik desteği engellekün hale gelmesi için ABD'nin yeni düzenleme ve gerilla mücadelesini en azından marjimelere gitmesi; Irak muhalefetini topariama ve nalleştirme harekatıydı. 15 Şubat 1999 tarihiilk etapta 97 milyon dolar yardımda bulunmane kadar ..devam eden süreçte; Türk devleti sa~ı, YNK ve KOP'yi Washington'da biraraya gedece A .. Ocalan'ı ele geçirmeyle icraatını sınırtırerek barıştırması, lrak'ı "huzura ve özgürlükarargahın oluşmasını w w w .a rs iv ak ur d. or g E 18 iv ak ur d .o rg ya çıktı. Demek ki gerektiğinde, "strafejik mütğe kavuştwrma kanunu" çıkarması ve eylemitefik" kendi gerici devlet çıkarlarına uygun ulune legal bir içerik vermesi. Türkiye, Saddam sal Kurtuluşa ve Kürt halkına ihanet edebiliyor. sonrası Irak'ta bir "Kürt Devleti"nin kurulması Bizde sürekli tekrarlanan bu tarihi naiflikten ihtimaline kC!-_rşılık ABD'ye ciddi tavizlerde busonra hiç bir şey olmamış gibi davranılamaz. lunarak A. Ocalan'a karşı kurulan komploda A. Ocalan'a karşı geliştirilen uluslararası destek almıştır. komplo, esasında sözkonusu ihanetin hazırDemek ki "Suriye Krizi" hem şartlar ve lanmasından başka bir şey değildi. Ne var ki, hem de zamanlama bakımından uygun bir an1975 ihaneti gibi bütünüyle başarılı olamadı bu da patlatılmıştır. ihanet. '75'te direniş ezildi ve büyük yenilgi yaEkim '98'de ikinci bir "Cezayir Antlaşmaşandı. Oysa Ekim '98 ihaneti direnişi kıramadı, sı" Şuriye ve Türkiye arasında imzalanmıştır. üstelik Kürt coğrafyasının dört parçasında ba. A. Ocalan'ın Suriye'den çıkartılmasının akağımsızlık stratejisi'ne ve birleşik ülke teorisine binde iki devletin Adana'daki buluşrrıası tam karşı, yıllarca bıkmadan enerjisini tüketenierin da budur, yani ulusal kurtuluş hareketi burada, boş iddialarının ve söylevlerinin aksine, olgundeyim yerindeyse, arkadan hançerlenmiştir. !aşmış ve aynı ulusal bilinç ve duyguyla hareŞartlar ve aktörler değişmiştir-hepsi bu. Suri'! kete geçen büyük bir halk tepkisi ve direnişini ye'nin ihaneti iyi değerlendirilmelidir ve tesbit ortaya çıkardı. En önemlisi, kuzeyde silahlı edilmelidir. 1975 ihanetinin tekrarlandığı açıkmücadele varlığını ve etkisini sürdürmektedir. ça tesbit edilmelidir. Ama bütün bunlar, yaşanan ihaneti sorgulaBurada ihanete uğrayan yalnızca PKK ve mak ve buna yol açan politikaların eleşonun lideri değildir, bütün Kürt halkı ve tirisini engellemez. Çıkarılacak so~avasıdır. Birtakım ulusalcı güçler, A. nuçlardan ulusal birlik, daha sağSosyalist Ocalan'a yönelik olarak geliştirilen lam zeminler ve müşterek pelibağ1msızlıkçı uluslararası komplonun bu boyugeleneğin, uzun yıllar- tikalar üzerine inşa edilme imtunu ısrarla tartışmaktan kaçınkanı bulur. Bu bakımdan, yadır ısrarla hafızalara maktadır. Sanki Suriye mağpılacak eleştirileri ve çıkarı. . durmuş gibi gösterilmeye çalacak dersleri önemsemek lışılmaktadır. Hala birtakım .. k~~~~~ak ıstedıgı tarıh gerekiyor. 1gıkaygılardan dolayı sözko- .b1lıncı btr kez daha yaşad Sosyalis!. bağımsız­ tenusu kesiml~r,_ ulus_aı kur- mız ihanetle trajik biçimde Ta- lıkçı gelenegın, uzun yıl­ tuluş ha.rek~tını tasfıye et- kerrür ederek perçinleniyor. lardır ısrarla h~fızalara d meye y.onelık olan bu kar- rihimizden kimin b u da va a ına kazımak ıstedıgı "tarıh şı-devrım antlaşmasını bilinci" bir kez daha yatartışmayabilirler. Ama biz ne ogrendıgı meselesı sorgulanma fırsatı bulmadığından, sö- şadığımız ihanetle trajik bu ihaneti tartışabiliriz ve or- biçimde tekerrür ederek tartışmak zorundayız za- mürgecilerin ihanetine karşı, V. V .'V • V 0 0 rs oo " perçı~lenıyor. Tarıhımıztak tarih bilinci oluşturulama- den, kırnın bu dava adına . , " Surıye nın, kendı gerıcı iği meselesi soröğrend ne man~t s~y~~ cl Parça çıkarları gereği Kürt halkına mı~tır. en, gulanma fırsatı bulmadı­ ihanetinin boyutları bilinmeli tıgıyla hareket edlldıgınd hiç bir zaman sömürge- gından, sömürgecilerin ihave bilince kazınmalıdır. Bu ihanetine karşı, ortak tarih bilinci nete izin veren politikaları da . cilerle girilen ilişkiler . , . . . . w .a ten. w w . ~· o~~şt_~rulamamıştır. sorgulanmadı. kaçı~ılmaz olara~ yenid~n değerıgınde, gerekt ın ecıler Somurg lendırmek gerekıyor. Eger gerçekbirbirlerine karşı varolan düşmanlıkten bir "yeniden yapılanma"ya gidilerağmen birleşerek ihanet antiaş\arına cekse -ki bu kaçınılmazdır- sözü edilen eri karşısında ne yapıldı? "Pargitmel na maları değerlendirme olmadan bunun mümkün olmaıyla hareket edildiğinden, mantığ t siyase çacı" yacağı da görülmelidir. hiç bir zaman sömürgecilerle girilen ilişkiler Ikinci "Cezayir Atlaşması"yla sömürgecisorgulanmadı. Tartışmalar bile engellendi. Sulerce işlenen ihanetin tesbiti, olayı ve gelişmeriye'nin, günü geldi mi kendi ulusal çıkarları leri anlamamış bazı kişiler ve çevreler tarafıngereği "Kürt hareketini" satacağını, ilişkilerdeki dan tepkiyle karşılanmaktadır. Esasında, sövehameti ve kaygan, hiçbir zaman güvenilmemürgecilerin ihanetine yol açan, arkadan hanyen zemini görenler ısrarla teblikeye işaret etçerlenmeye "izin veren" politikaların sorgulantiler. Ama güç meselesinden dolayı doğrular masından çekiniliyor. Suriye ile kurulan eşitsiz etkili olmadı, dolayısıyla sonuç değişmedi. ilişkilerin, teorik temelleri bile oluşturulmaya Türk devleti. Suriye ile olan problemlerinçalışılarak son ana kadar "Stratejik Ittifak" şekde sanıldığı gibi tek taraflı· olarak kazançlı çıklinde lanse edildi. Bunun böyle olmadığı orta- 19 mamıştır. Her iki taraf da almaları gerekenleri karşılıklı olarak almışlardır. Bilindiği gibi, devletlerarası kamprom ilerde karşılıklı çıkarlar gereği anlaşmalar olur. Mısır arabulucuğuy!a Şam ve Ankara rejimleri, Kürt halkına ve onun ulusal kurtuluş hareketinin kaderine ilişkin·, gerici çıkarları gereği, karşılıklı tavizler vererek antlaşmaya vardılar. Balkanlarda, Kafkaslarda ve bilhassa Ortado- ğu'da Türkiye'ye yüklenen misyonlardan dalayı PKK liderine hayati tehlikeye rağmen siyasi statü verilmemiştir. Bu aynı zamanda, ulusal kurtuluş hareketine meşruiyet verilmemesidir. bağlaşıklarıyla geliştirdiği rs iv ak ur d .o rg Yani Avrupa "Kürt Hareketine" destek sunacak durumda ve konumda değildir. Bunun görülmesi gerekirdi. Buna göre; Suriye'nin PKK;ye verdiği loikincisi; dünden bugüne Avrupa'da birçok jistik desteğe karşılık, Türkiye "_su sorunu"nda, hatalar yapıldı. iç i~işkilerdeki anlaşmazlıkların sınır güvenliği mesesinde ve ısrail'le yapılan çözümü için kullanılan şiddet metodu, ulusalcı askeri antlaşmaların Suriye'yi tehdit etmeyegüçleri zor durumda bırakmıştır. Uzun vadeli ceği güvenceleri tavizini vermiştir. Hatay ve hesaplar yapılmadığından daha ihtiyatlı davragüney Kürdistan sorununda karşılıklı olarak nılmamıştır. Dolayısıyla, Avrupa devletleri bu nelerin alınıp-verildiği ise malum değildir. durumu da ulusal kurtuluş hareketine karşı Suriye'den Rusya'ya, italya'dan Yunaniskullanmaya devam etmektedirler. Bu iki setan'a kadar uzanan A. .. • , • • bepten doi<?:Y' Avrupa devÖcalan'ın yer değiştirme Avrup a, Turkıye yı eleştırJetleri A. Ocalan'a siyasi hareket leri oldukça ilmektedi~ ama, henüz mevcu t statü vermek istememiş­ ginç soruları gündeme çıkarları gereği onu gözde n lerdir. "Roma Süreci"nde getirmektedir. Herkesin çıkarmamıştır. ABD'n in, Türbu belli olmuştu, buna kafasında varolan soru kiye'n in arkasında bulunuşu ve rağ,men neden~ ~ürdi~­ şudur; A. Öcalan, Suri- Balkan larda, Kafka slarda ve bil- t_an a ulaşılm_adıgı ıse bı­ ye'den çıkarılırken nehassa Ortadoğu'da Türki ye'ye lınmem~_ktedır., den en güvenlik li yer ··kı . . d d A. Ocalan ın korsanolan PKK kurmayının ve • yu e~en ~ısyon 1a~ an . 0 1ayı ca kaçırılıp tutuklanması­ gerillasının yoğun olaPKK lıderıne hayatı tehlıkeye nın ardından, siyasi tesrak bulunduğu alanlara rağmen siyasi statü verilmemiş- pitlerden silahlı kurtuluş gitmemiştir? Suriye mi tir. Bu aynı zaman da, ulusal kurhareket inin stratejis ine, buna engel olmuştur? tuluş harek etine meşruiyet veril- lojistik destek adına KürEn son Ken~a'nın başmeme sidir. Yani Avrup a "Kürt distan'ı çevreleyen devkentı Naırobı de ne arıHarek etine" destek sunac ak letlerle olan ilişkilerden yordus? .t.b 1 durum da ve konum da değildir. önderlik etme biçimine, onuç ı ı arıy a, B .... • k" d" ulusalcı güçlerin kendi. Türk devletin in kendi unun goru1mesı gere ır ı. aralarındaki karşıtlık ve düşmanlıktan ulusal birlik sorununa kadar bir dizi temel meselede yeniden sorgulamaların ve yaklaşımların ortaya konulması gerekir. Bugünkü yanıltıcı atmosfe r ortamında hemen her şey sorgulanılamaz, yerli yerine oturtulamaz. Ancak, gerekli uygun zeminler yaratılarak ulusal handikaplardan radikal bir kopuş şarttır. "Yeniden yapılanma" ve ulusal kurtuluş hareketinin bugüne kadar var olan zorluklarını, tlkanıklıklarını da düşünmek zorundadırlar. Aksi takdirde, yaratmaya mecbur olunan ulusal birliğin, bugüne kadar neden yaratılamadığı sorusuna cevap verilemez. memiştir. w .a kampioya karşı ne yazık ki tedb.ir alınmamıştır ve A. Ocalan düşman gücün eline geçmiştir. Bunda,n büyük derslerin çıkarılması ,.;ıerekir. Ama ne var ki, hatalar sadece b~şkalarına yüklenemez; özellikle Avrupa devletlerinin siyasi konumu iyi değerlendirilmemiştir, analiz-. lerde hatalı davranılmıştır. Avrupa devletleri iki sebepten dolayı A. Öcalan'a siyasi statü ver- w w Birincisi ve asıl önemlisi; Avrupa, Türkiye'yi eleştirmektedir ama, henüz mevcut çıkarları gereği onu gözden çıkarmamıştır. ABD'nin, Türkiye'nin arkasında bulunuşu ve 20 nO? cL Merk ezi Otori teye Tapıcılık mı Yoks a Bağımsızlık mı? H anlayışını mışlardır. va ku Tarihin derinliklerine inmeJ>e gerek yok. 1975 Barzani Hm-eketi, 1979 Doğu Kürdistan hareketinin yenilgisinin nedenleri, hiç şüphesiz kendi özgücüne olan güvensizlik, merkezi otoriteye olan tapıcılıktır. Yine 1991 Gün5Y' Kürdistan ayaklanması sonrası yakalanın çok elveri~li ortama rağmen "otonomi mi", "federe devlet mi" tartı~malar KDP ve YNK'nin ayrı ayrı kulvarlarda sömürgeci güçlerle kurdukları ilişkiler sonucu ne yazık ki on sene gibi bir zaman dilimine rağmen Kürtler lıalft bir parlementoya bile sahip olamadılar. B irileri çıkıkp iç ve dış koşulları sıralayabilir. Kürtlerin zorluklarını sıralayabilir. Fakat bunların hiç birisi güneyli güçlerin kendi aralannda anlaşarak devl~t.(eri ilan etmeleri önünde q,şılınaya­ Bağımsız/ıkçı sosyalist hareketle Kürt reformisi cak engeller değildir. Tek hareketi arasındaki fark bir engel varsa, mevcut partilerin Kürt devletlesemez ilkeseldir. Birincisi devrimden, ,. , .a rs i tm-afındaı-i yönetileceği rg er ulusun en temel hakkı kendi ülkesinde ege~~enli_ğine sa~ip olma, ~an~- ayrı devlet kurma, ulkesınde bagımsız ve ozgur yaşama hakkıdır. Bu vazgeçilmez hak olarak insanlık tarafından tescil edilmiştir. Bu hak tmtışılamaz, vazgeçilemez bir hak olarak tüm ulusların belleğinde ·yer edinmiştir. Her ulusun bu en temel hakkı, aynı zamanda Kürt ulusunun da en temel hakkıdır. Bu hak bu" gün yabancı güçler tarafından gaspedilmiş olsa da bu böyledir. Zaten Kürtlerin tarih boyunca ölümüne savaşımıarı gaspedilmiş bu en temel hakkına kavuşma istemidir. Bu anlaşılır bir olaydır, fakat anlaşıhnayan bir şey var ki Kürt ulusu adına hm-eket ettiklerini ilen eden parti ve örgütlerin su en temel hakkı ifade etmekten kendilerini alıkoymalandır. Kürt ulusunun en temel hakkının Kürdistan'ı sömürgeleştiren ülke sınırları içinde federasyon, otonomi ve hatta insan hakları derecesine indirgeyen sözkonusu güçlerin çıkış noktası, tıpkı sömürgeciler gibi Kürtlerin devletleşmeyeceğidir. Sömürgecilik, sömürge insanının kendini yönetemeyceği, yabancı efendiler rının yenilmesinin başka nedenlerinin yanısıra, esas nedeni budur. Kendi özgüeline güvensizlik, merkezi otoriteye tapıcılık, Kürdistan'ın her parçasındaki isyan askeri olarak zaferle sonuçlanmıştır. Fakat siyasi statüsünün belirlenınesi siimürg:eci devletlerin inisiyatifine bırakılmıştır. Söınürg:eci devletlerin kendilerini toparlamasyla isyanlar bas-tırılmıştır. Her isyanın akibeti, bir önceki isyanın tekran olmuştur. Ve Kürtler bundan ders çıkarma­ rd .o H. Hüseyin YILDIRIM sömürge inkabul ettirilmesidir. Bu, Kürt ulusuna yaklaşım ıdır. ikincisi reformdan yanadır. Birincisi inançsızlıktır. Kürt ulu"Ne yazık ki bu mantık ulusun hakkı olan ilkesinden yola suna yapılabilecek en kuzeyele de geli~nıeye başla­ çıkarak bağımsız devletini kurma, büyük kötülüktür. Kürtmıştır. Daha evvel bu mantı­ bijlünmüş ulusu birleştirmenin ler bir nesneyi, bir olayı ğı TKDP ve PSK savunurmücadelesini verirken ikincisi düzen tumularken bildikleri ken, son zamanlarcia PKK içi bazı düzeltmeler ile kendi sınifı, tüm olumlu ve olumsuz de bu kervana katı lmaktan sıfatları ;uka m-kaya diparti ve bireysel çıkarlar için ulusun temel hak kendini alıkoyamadı. PKK zerler. Bu tutum Kürt tarihi incelencliğincle diğer ve özgürlüklerini masa ulusunun şu anki mevKürt isyanlarının akibetine başında satmayı siyaset bilir. cut durumunu tanımlm­ uğrama tehlikesi mevcuttur. ken de yapılır. Bunda ve mantığı bu konuda yeyaklaşımı son PKK'nin bir kusur bırakmazlm-. Daha da ileri giderek tam bir Her Kürt haresunmaktadır. veriler terli derecede acındırımı felsefesi oluştururlar. Mevcut durumu mıdır? zorunda paylaşmak kaderi keti bu ortak kabullenmezler. Değiştirmek için her şeylerini orKm·sımızdaki düsnıan isiııi ciddiye ;ılıııakta­ taya koyarak ölümüne savaşırlar. Kör, isabetsiz bir dır. Sivil ~e resmi tüm 'kurum 've kuruluşlarıyla, sasavaşın itici gücü olurlar. yısız güç ve olanaklarıyla, yüzyılların yönetme ve Çünkü yıkmak istedikleri, değiştirmek istesavaş deneyimiyle sahnededir. Politikasını inkar ve dikleri şeyin yerine neyin koyulacağını ifade etimha olmak ifadelendirmiş, tek bir asker kalıncaya mekten kaçınırlar. Almak için savaşmazlar. Birilekadm- prensibini temel almıştır. Kürdü tarihten yok rinin vermeleri için savaşırim. Bu birileri de Kürt etmek için topyekün savaş sürdürmekte ve kendileulusunu mevcut statükoda tutan dünya egemenleri rini hiçbir kuralla sınırlamamaktadır. ve sömürgeci devletler olmaktadır. Bu yaklaşım Ulus olarak inkar ve imha çemberi ko~ulları­ Kürtlere daima kaybettirmiştir. Tüm Kürt isyanlanı -yaşıyoruz. İç ve dış koşuların aleyhimizde işle- w w w sanımı 21 diği w w w .a rs i va ku rd .o rg bir süreçten geçiyoruz. Ulus olarak görevleriseslenerek arkasından ekledi. "Sizler Türkiye'de miz son derece ağır ve kcmnaşıktır. Çözülmes} geKürt olsaydınız ne yapardınız?" Kürtler bu yokolureken sayısız görevler sırada beklemektedir. Herşun karşısında utanmalıclırliır. Eğer daha hfılfı utan~eyden önce Kürtler devrim hedeflerini temel hakma perdeleri varsa, İsraill.i gazetecinin yaklaşımı kı zemininde belirlemelidir. Bu hedef açık ve nether Kürdün üzerinde kafa yorması gereken canalı­ tir. Bağımsızlık ve birleşik ülke hedefidir. Kürtler cı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın dışında tutulacak kazanmak, uygar uluslar topluluğu içinde saygın her yol Kürt halkının kurtuluşunun değil, daha fazyerlerini almak istiyorlarsa, ölümüne savaşlan nila sefalete, daha fazla kınlmasına yol açacaktır. hai kurtuluşlan için olmaladır. Kürdistan devrimi Tercih Kürdündür. hedefinde en ufak bir sapılma hiç şüphesiz KürtleMücadele uzun süreli seçeneklerle dolu devre eskiden olduğu gibi çok pahalıya malolacaktır. rimci bir dönemi kapsayacaktır. Devrimi bağımsız­ Bugün dünya bize savaşın, ölün ama haklannızı lık, birleşik ülke ve demokratik halk iktidarı ilkeifadelendirmeyin demektedir. Peki biz ne yapıyo­ sinden ele alan bağımsızlıkçı sosyalist hareketi bu ruz? amaçla sürdürdüğü mücadelenin kesin zaferle soSöylenenleri harfiyen yerine getiriyoruz. Ve nuçlanacağı umudunu daima sıcak tutuyor. Çünkü yaptıklarımızclan dolayı dünya bıyık altında bize tüm tarihsel veriler ülkemiz halkına bu zaferi müjgülınektedir. Toparlımmamız, eski argümanlarımı­ deliyor. Şu an bu hedefin çok uzağında olsa da buzı gözden geçirmemiz lazım. En temel hakkımızı na varmak için sayısız zorlukları da olsa ve bu zorifadelendirmemiz lazım. Ölümüne savaşı bunun luklar tahmin edilenlerin çok ötesinde olsa da öniçin vermek lazım. Görülecektir ki öngörülen hedef görülen hedefe varılacaktır. ımıeldi bir güce dönüşür ve ülkemiz ~ömürgeciler­ Bugün döneme emperyalist.ler, sömürgeciler, clen arınır. Ve dünya ancak o zaman bizi kendi germilli hainler ve Kürt reformizmi damgasını vurçek zemininele kabullenir. Dünya için dün "devletmaktadır. Emekçi sınıflanı gelince daha halka son siz halk" bugün "terörist sözünü söylemek durumunMücadele uzun süreli halkız." Dünya bizi böyle dan çok uzaktadırlar.:. Şüp­ seçeneklerle dolu devrimci bir dönemi hesiz tarihsel gelişme emekçi tanıyor. Ve dünya bizi sorguluyor. Bize eliyorim ki; sınıflardan yanadır. Çünkü kapsayacaktır. Devrimi bağımsızlık, "Siz niye teröristlik yapı­ onlar sınıflararası çatı~mala­ birleşik ülke ve yorsuıwz?" "Dünya düzerın uzun tarihsel mücadelesidemokratik halk iktidarı nini bozuyorsunuz." "Siz ne sahne olacak son kavgailkesinden ele alan niye Ortadoğu'daki statünın öncüleridirler. Uzun tabağımsızlıkçı sosyalist hareketi bu koyu sarsıyorsunuz?" "Siz rihsel mücadelede zorbaların amaçla sürdürdüğü niye koyduğumuz sınırlmı birer birer elemnesiyle finali mücadelenin kesin zaferle tartışıyoxsunuz, siz ne istioynayan olacaklar. Çünkü yorsunuz?" vb. gibi kendi sonuçlanacağı umudunu daima sıcak onlar, bu çetin ve uzun müçıkarlarına endeksli soı·ula­ cadelede mevziden mevziye tutuyor. Çünkü tüm rıyla soru bombardımanına emin adımlarla yürüyen çatarihsel veriler ülkemiz halkına bu tutuluyoruz. ğın sınıfıdırlar. zaferi müjdeliyor. A bel ull ah Öcalan' ın Bağımsızlıkçı-sosyalist hareket, devrim hedefini, ülkenin somut tmihsel Roma'ya gelişi ve sonuç olarak Kenya'dan kaçın­ larak Türkiye'ye getirilmesi sonıiası Kürtlerin tepkoşullarına uygun tesbit etmiştir. Herşeyden önce kilerini şu veya bu temelde göstermeleri sözkonusu ülkeyi ve onu sömürgeleştiren devletler arasındaki sorulan yenielen güncelleştircli. Gerek basında ve ilişki rızaya dayanan bir ilişki değildir. I. Dünya televizyonlarda yapılan programimda ifade eelilen Savaşı sonrası, savaşın galipleri mevcut ilişkiyi bebelli başlı sorular buydu. Ve Kürtler verelikleri celirledi. Buna direnen Kürt coğrafyası halkına karşı vaplarla bir kez daha sınıfta kaldılar. o günden bugüne kadar sürdürülen kanlı bir savaş­ Alman televizyonlarını izlediğim kadarıyla la cevap verildi. Kürtler adına konuşanlar tümü yine o bilinen acın­ Savaş nedeni statükonun ne zaman değiştiri­ leceği süreç meselesidir. Fakat pmçalanmış ,bölündırımı edebiyatı ve herkesi kendilerine gülderten müş, sömürgeleştirilmiş ülkenin bu mevcut duruacizlikler, hiçbir Kürclün ağzından "Ne istiyorsumu şüphesiz iradi müdahaleyle bağımsız, birleşik, nuz'!" sorusunu "Biz bağımsız ülke istiyoruz" cümdemokratik ülkeye dönüşecektir. lesi çıkmadı. Sanki hepsi ağızbirliği etmişcesine Bu hedefe karşı savaşanlar emperyalistler, sö"vallahi billahi biz Türkiye' den ayrılmak istemiyomürgeciler, mili ihanetçiler, sosyal şovenler, Kürt ruz", beceriksizlik ve acizliğini yaşadılm. feodal burjuva, küçük buıjuva vb. Kürt reformİst Kürtlerin demesi gerekeni, Kürtler değil İsra­ hareketleridirler. Bağımsızlıkçı sosyalist hareketin illi bir gazeteci dile geirdi. "Kürtler devletleşmeli ve bunun için savaşmalı, Kürtlerin önünde başka tüm bu gerici güçlerle olan mücadelesinde bu cephenin ileri sürdükleri iddianın temeli iddialarının bir seçenek de yok" diyen İsrailli gazeteci dünyaya 22 Kürdün de ondan geri kalır yanı yoktur. Buzevatın söyledikleri, yazdıklarının lafına bakmayın. Özüne bakıldığında görünen odur ki, sömürgeci devletle Ü 1k esiyasal bağımlılık savunucusudur. mizin orta yerinde çizilen. birilerinin "Misak-ı milli" dedikleri utanç duvarlarını kabe biliyorlar. Sınır taşlarına secde ediyorlar. Sömürgeci devletle siyasi bağımlılıkta direnen bu kötü şöhretli zevatın Kürt- Kürdistan edebiyatı dışında savunduklarını özü sömürgeci devlete tapıcılık, Kürdistan halkına karşı inançsızlıktır. sosyalist hareketle· Kürt reforhareketi arasındaki fark ilkeseldir. Birincisi devrimden, ikincisi reformdan yanadır. Birincisi ulusun hakkı olan ilkesinden yola çıkarak bağımsız dev Ietini kurma, bölünmüş ulusu birleştirmenin mücadelesini verirken ikincisi düzen içi bazı düzeltmeler ile kendi sınıfı, parti ve bireysel çıkarlar için ulusun temel hak ve özgürlüklerini masa başın­ da satınayı siyaset bilir. Kürt reformistleri, işi o kadar ileri götürdüler ki, Ülke devrimi hedefiyle dalga geçecek kadar seviyesizleştiler. Sömürgeci devletle öngördükleri siyasal bağımlılıkl::mna bir haklılık kazandırmak için ülke devrimi hedefine saidırınayı siyaset edindiler. Sömürgeci ulusun (Toprak Beylerinin ve burjuvazinin zorbalığı ve ayrıcalımlarıyla çizilmiş olan devlet sınırılarını) degiştirme fikrini "Ütopyacı" bir fikir olarak ilan etme gayretkeşliğine düştüler. Bağımsızlıkçı va mİst rg karları gereğidir. Bunların yanıbaşındaki işbirlikçi rd .o orta yerine sınırlar çizmiş, asker dikmiş, yasak bölgeler ilan etmiş. Bu durumun sürgit savaşı onların vatan görevi olmuş. Çı­ Kürt refomistleri, sömürgeci ülke başkentleri­ ni kabe biliyorlar. Sorunu devlet sınırları içinde sömürgeci pariementoda ortaklaşa çözme anlayışın­ dadırlar. Mevcut yaklaşım ve pratikleriyle Kürt ulusunun siyasal ayrılma, yani kendi devletini kurma hakkına en aşağı sömürgeci güçler kadar karşı­ dırlar. Devlet ayrıcalığını ezen ulusla sınırlandmm bu çevreleı; sömürgeci oevletin kapıkulu ve bekçiliğine çok rezike soyunuyorlar. Kürt reformizminin mimarlan hiçbir zaman Kürt coğrafyası halkına inanç getirınediler. Daima emperyalistlerden, sömürgecilerden medet uındu­ lar. Onlara rezilcesine, dalkavukcasına yalvardılar. Tepkilerini çekıneınek için "İranlılaşına", "Iraklı­ laşına", "Suriyelileşıne", ''Türkiyelileşıne" projelerini ürettiler. "Etle tırnak gibiyiz" diyerek hiçbir zaman ayrılınayı düştİı1ınediler. "İstesek de ayrıla­ ınayız" gibi yaklaşımlarla, binbir bağla sömürgeci devlete bağımlılıklarını ilan ettiler. Uluslararası demokrasi tarihi boyunca gerçekleşmemiş ve gerçekleştirilmesi de imkansız olan "çözüm biçimlerini" devletleşmenin karşısına koydular. Bu konuda bir karşıklık yok fakat açık olmayan bir nokta var. Bu da bu işin mimarlarının bir kısmının ·maskesinin düştüğü, bir kısmınınsa henüz düşınediğidir. Ama zaman herşeyi açığa çı­ karacak kadar sabırlıdır. Fakat Kürtlerin bekleme lüksleri yoktur. Sonuç olarak Kürtler bağımsız, birleşik ülke ve demokratik halk iktidarı hedefinde direnmelidir. Buna varmak için ulus olarak mücadelenin tüm kurum, araç, yol ve yöntemlerini oluşturmalı ve uygu- ku gerçekleşmeyeceğidiL Bazıları ülkemin w w w .a rs i lamalıdır. 23 nO~ cL Se çim ler ve So run lar 995 seçimleri Türkiye'de parçalı bir yönetim ortaya çıkardı. Beklenen istikrarlı yönetimler kurulamadı. Bunu partilerin basiretsizliğine yorumlayanl ar olsa da, aslında birkaç nedeni vardı. ilki: Toplumsal yaşamdaki dağılmaydı. seksenler Türkiyesi yeni bir sürece girerken başka şeylerin yanı sıra önce siyasal yapı ve ardından toplumsal yapı dağıldı. Daha çok geleneksel sosyal kurumları dayanak olarak kullanan siyasal oluşumlar ayakta kalmayı başarabildiler. 12 Eylül cuntası bütün sivil kurumları yasaklarken düzen partilerini de kapattı. AP, CHP, MSP, MHP ve diğerleri kapatıldı. Bu partilerin liderleri ve yönetici kadrolarına siyasi yasaklar getirildi. 1983'te yeniden seçimler yapılırken eskinin devamı olan ve eski liderlerin kontrolünde yeni partiler kuruldu. Bu arada askerin desteklediği Turgut Sunalp'in başkanlığında başka bir parti ile Turgut Özal'ın yönettiği ve tüm eğilimleri birleştirdiğini düşündüğü ANAP kuruldu. iki Turgut'tan asker olanı kaybetti ve siyaset sahnesinden çekildi. Ezici bir çoğunlukla 1982 Anayasasını referandumdan geçiren askerler kendi partilerinin kazanacağından em indiler. Halk onlar gibi düşünmedi ve baskı altında onayiattıkiarı hiç bir muhalif çalışmaya izin vermeksizin anayasa oylamasının raundunu da aldılar Özal seçimden kazançlı çıktı, Türkiye'nin son on yılına damgasını vurdu. 1991 'e gelindiğinde Türkiye'de çok şey değişmişti. Türkiyeyi en iyi kendilerinin yöneteceğinden emin olan, sivil siyasetçileri aşağıla­ yan askerler silahların gölgesinde herkese emir verirken sivil bir yarışmada hezimete uğradılar. Devletin sağladığı olanaklarla halka hükmetmek kolaydır. Ancak halka kendini sevdirmek, bir seçenek olmayı başarmak. başkalarıyla eşit koşullarda yarışmak çok zordur. Siyaseti ve siyasetçiyi yıllardır küçümseyen bu zevat Türk siyasal yaşamının yerleşmesini ve sorunların siyasal kulvarlarda çözümünü engellediler. Siyasi tı­ kanmanın birinci dereceden sorumlusu oldular Toplumsal yapıda da önemli bir değişim yaşan­ dı. Eski ilişkilerin yerini yenileri aldı. Tıcari kapitalizmin gelişmesi pek çok ara sınıfı iflasa sürüklerken eski itibarlarını kaybeden sınıflar kendilerini himaye edecek yeni kurumlara akın ettiler. Çoğunlukla bunlar dini kurumlar oldu. MSP'nin devamı olan RP bu değişimden en çok yararlanan parti oldu. Cunta döneminde askerlerin Solu ve Kürt hareketini bastırmak için dini motifleri kullanması da etkili olmuştur. Tarikatlar hızla yayıldı. Bu dinci partiler için büyük bir oy potansiyelini teşkil ediyordu. Türkiye bir geçiş sürecini yaşıyor. Taşlar henüz yerli yerine oturmuş değil. En sol'undan en sağ'ına kadar Türk siyaset sınıfı Türkiye'nin bu sürecine teşhis rg koymak, kalıcı ve programatik düzeyde çözüm üretmek yerine palyatif tedbirler önermekle yetiniyorlar. Bu nedenle Türkiye daha uzun yıllar kendi sorunlarıy­ la boğuşmak zorundadır. Son seçimler Türk siyasal yaşmını n en sönük geçen seçimleri olacağa benziyor. Halk tamamen ilgisiz. Siyasetçiler sorunlara getirdikleri çözüm önerilerini tartışmak yerine bağırtılada yetiniyorlar. Herhalde en revaçta slogan 'Türkiye seninle gurur duyuyor' sloganı­ H1d1r ARDIÇ dır. w w .a rs i va ku rd .o Karizmatik kişilerle yürütülen siyaset dönemi de bitmek üzere. Demirel Cumhubaşkanı seçilerek siyasal yaşamının sonlarına yaklaştı. Ecevit sisteme karşı son görevlerini yerine getirebilmenin telaşı nda. Tür-· keş'i ölüm ayırdı. Erbakan bir hevesle geldiği Başba­ kanlıktakendini beğendirmek için çırpınırken askerlerin direktifıyle siyasetin dışına itildi. Böylece Türk siyaseti son otuz yılını yönlendirenlerden arındı. Eski taız siyasette bunlarla birlikte tarih sahnesinde silinmek üzere. 'Yeni ler' gerçekte yeni değiller ve Türkiye sorunlarından çok uzaktırlar. Türkiye bu liderlerle içte ve dış­ ta yine büyük sorunlar yaşayacaktır. Türkiye gariplikler ülkesi görünümünde. Seçimlerde dördüncü olan parti tek başina azınlık hükümetiyle ülkeyi yönetebiliyor. Askerler böyle buyuruyor ve onların dediği oluyor. Bu kesimler parlamentoyu hizaya getirebiliyor. Ve bu ülkenin rejimi de demokrasi olabiliyor. Sorunların cözüm yerinin hiçbir zaman siyaset alan~ olmadığı bu ülkede demokrasi dışında her şey var. Insan yaşamının hiçe sayıldığı, devletin çeteleştiği bu ülkede demokrasinin 'D' si bile yoktur. Seçimlere katılmak için tüm yasal hazırlıklarını tamamlamış olan partilerden muhalif olanlar, daha doğrusu derin devletin sevgisine mazhar olamayanlara karşı hertürlü baskı uygulanmaktadır. Özellikle Kürt sorunu konusunda hassas partiler, başta HADEP olmak üzere faaliyetleri fiilen engellenmektedir. Kürt coğrafyasında bu partilerin faaliyet yürütmesi bir yana parti yöneticilerinin bulunması bile yasaklanmaktadır. Her an yaşamları tehlike altındadır. Bölge Valileri engellemeleri açıkça ve gururla ifade etmekten kaçınma­ maktadır. Geçmiş seçimlerde Kürt sorunu hakkında rapor- w lar düzenleyen partiler, bu seçimdesorunu dillerine bile almıyorlar. Sessizce geçiştirilse de bu seçimin ve bütün siyasal yaşamın ve de rejimin en temel sorunu olmaya devam ediyor. PKK Genel Başkanın tutklanması da sorunu hafıfletmiyor. Çünkü PKK ve Onun Başkanı bir sonuçtur. Sorunun kendisi rejimi ve siyasal yaşamı zorlamaya devam ediyor. Bu sadece içte değil uluslararası arenada da yakıcılığını sürdürüyor. Türkdevletinin yanında yer alan, ABD baştaolmak üzere Btılı devletler Kürt sorununun çözümü için seçimler sonunda baskılarını arttıracaklar. içte ve dışta artacak baskılara 24 tır. rg Türk demokratik partileri demokrasi programları­ nı oylamaya sunar tarzda seçimlere katılmal ıdır. Çünkü Türkiyenin en önemli sorunu demokrasi, hak ve özgürlükler sorunudur. Bu güne kadar yürüttükleri çalış­ malarda kürt sorununa karşı yeterli önemi vermediler. Fincancı katırların ürkütmeyi ve rejimin baskılarına gögüs germeyi göze almalılar. Demokrasi başka türlü bu memlekete gelmez. Seçim sonuçları yukarıda belirttiğimiz anlamda önem kazanıyor. Ülkemiz sosyalistleri oylarını bu tespitler ışığında kullancaklardır. OYLAR HADEP'e..... w w w .a rs iv ak ur d yacaktır. Kürt oyları daha bir önemlidir. HADEP'in konumu bu bakımdan daha etkili olacaktır. HADEPin düşünsel plandaki yapısı değil fiili duruşu ve rejim tarafından arı­ laşılış biçimi dikkat çekecektir. Alacağı aylar Kürt sorununun çözümü üzerinde birinci derecede rol oynayacaktır. Özellikle bölgede yerel yönetimleri kazanması durumunda sorunu savaştan siyasal boyuta taşıyacak- .o ne kadar kayıtsız kalınacak bunu göreceğiz. Bölgedeki savaşın bitmek üzere olduğu, en azın­ dan kontrol altına alınabi~ecek düzeye indirildiği yetkili ve etkili ağızlarca açıklansa da gü lük haberler aksini söylüyor. Her iki taraftan kayıpların devam etttiği bölgeden gelen cenaze görüntüleri savaşın hızlanarak sürdüğünü gösteriyor. Anlaşilan bu savaş bitecek gibi görünmüyor. Siyasal bir sorun ofan Kürt sorununa siysal bir çözüm getirilmedikçe değişik boyutlarda savaş sürer. Bu daha fazla insan kaybı daha fazleekonomik kayıp, daha fazla yıkım demektir Bu yıkıntının altında her zaman bu işin mağdurları kalmayacaktır. Savaşta inat edenler gelecekte yıkıntının ve onbinlece canın kanı­ na malolan savaşın sanıkları olarak yargılanacaktır. Bu seçimler ilgi çekmese de önemlidir. Türkiye'de demokrasi güçlerinin alacağı aylar barajı aşma­ yayetmese de büyük baskı unsuru olarak rejimi zorla- 25 Birlik Süreci ve olarak algılanmalıdır. Uzerinde duracagımız esas olarak "program sal birlik" olacaktır. MUŞI şekil Dolayısıyla, gerçekleşmiş olması açısın­ enel insanlık tarihinin sosyal, ekonomik, siyasal ve felsefi kesitlerinde hiçbir değer ve argüman , birlik olgusunun taşıdığı ağırlığı t.aşımamış; bıraktı­ ğı izi bırakmamıştır. Oyle ki, bu tılsımiı­ sihirii olgu, genel yaşamda başgöste­ ren ve başgösterecek olan bütün bunalım ve açmazların, adeta panzehiri ve gidericisi olarak kutsanmıştır. Haklı olarak, "Birlikten kuvvet doğar", "Birlik dirliktir" gibi özdeyişler, sözkonusu olgunun sü- rg dan PVSK, partisel birlik anlayışına bariz örnek olarak gösterilebilir. Onun için PVSK süreci ana hatlarıyla metnin esas konusu olacaktır. Kaldı ki bundan sonraki birlik politikalarının isabetli oluşturulmasından ve doğru sonuçlanmasında, bu sürecin çok iyi bir şekilde değerlendirilip, bilince çıkarılması gerekir. Peki ne oldu da, özellikle '90'1ı yılların başlarında birlik fikri bu kadar yoğun bir şekil­ de tartışılıp gündem e oturdu? Bunun ideolojik, siyasal, örgütsel ve psikolojik nedenler i zülmüş, billurlaşmış formülasyonlarıdır. Bölünme , parçalan ma ve dağılmanın en küçük hücreleri ne kadar işlediği Kürt coğ­ rafyası yaşayanlarının, ulusal-top lumsal kurtuluş mücadel elerinde , birlik olgusunu n taşı­ dığı önem başka halkiara göre iki kat daha fazladır dersek abartmaş olmayız. Dörde bölünmüş bir ülke-ulus gerçekliği, uluslararası sömürge olması, kapitalist -emperya list çıkarları­ nın çarpışık, örtüştüğü bir coğrafyada yer alı­ yor olması, yukarıda yapılan vurguyu haklı kıl­ .o Kalmem Sonu·çfiın vardır. iv ak ur d Herşeyden önce, birliği haklı, zorunlu, gerçekçi kılan ve günümüz de de geçerliliği­ ni koruyan; muhteme len gelecekt e de geçerli olacak gerekçel eri açık bir şekilde ortaya koymak gerekir. Bu yapılırken, gerçekle rin iki kategorid e değerlendirilmesinin daha isabetli olacağı bilinmelidir. Birincisi: mücade leyi geliştiren ve önünü açan düşüncelerle hareket etmenin sonucudu r. Ikincisi ise; popül'ıst ve günü kurtarma ya yönelik yanılsama ve nedensizliklerin yön verdiği anlayıştır. Esas olarak birlik esprisinin merkezin de, KUKM'ni daha güçlü, donanımlı ve nitelikli bir araçla başanya ve zafere taşıma düşüncesi ve ihtiyacının yattığında söyleyebiliriz. Çünkü, zayıf ve donanımsız organizas yonlar, devrimlerde üzerine düşeni yapamaz lar. Bunun için ve bundan dola"yı, güçlü ve sözü dinlenir bir yapı olmak için, birleşrnek gerektiği herkes tarafından genel kabul görür. Çünkü, devrimimizin nesnel koşullarıyla öznel koşulları arasındaki uçurumu n, ancak nitelikli bir leninist partiyle kapatılacağı bilinmekt edir. Böyle bir parti, burjuva-k üçük burjuva akımların halkı­ mıza ve devrimim ize verdiği-vereceği zararları ortadan kaldırmanın garantisidir. Ulusal ve toplumsa l devrimin diyalektiği ve sosyalizmle taçlanmasının, ancak donanımlı.birleşik bir sosyalist partiyle yaşam bulacağı beklenir. Kadroların birliğinin program sol birliği, birleşik partinin ulusal birliği kolaylaştırocağı genel kabul görür. Buradan da güç ve olanakların merkezileşmesinin dr:vrimci bir odak yaratmayı kolaylaştıracagını söyleyebiliriz. Bundan da öte, bilgili, deneyimli, dinamik, sosyalist kadro ve kesimlerin anti-sosyalist kanallara akışını engelley ip, sosyalist mecrada toplanmalarını sağlamanın, birliğin bir başka önemli nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Simdi de birlik fikrinin yaşam bulmasında " maktadır. w w w .a rs 19. yy'ın ilk çeyreğinden günümüz e kadar sürdürüle n ulusal özgürlük mücadel esinin başanya ulaşmamasında, düşmaniarına karşı kendi iç birliğini sağlayçımamasının büyük rolü vardır. Bu bir zaaftır. Oyle bir zaaf ki, sömürgeci statünün sürüyor olmasında bu zaafın payı oldukça fazladır. Sömürge eller ve emperya listler halkın aşıretsel, mezheps el ve parçasal özgünlük lerini kullanara k ve körükleye rek, nifak tohumları ekmiş; ulusal birliğin-beraberliğin gerçekleşmesini engellern eyi başarmışlardır. O halde, KUKM'de bu kadar önemli bir işieve sahip olan birlik fikri, nasıl, hangi qlanlarda ve şekillerde yaşam bulacaktır? Ulkemizde birliğin gerçekleşeceği iiki }emel platformdan sözetmek mümkünd ür. Ilki; anti sömürgeci, anti-emp eryalist olma kriterini esas alan, halkımızın kendi devletini kurma asgari hedefine yönelik mücade le içerisinde olan yapıların yer alacağı, "Ulusal Kurtuluş Cephesi" dir. Diğerişse; ideolojik, politik ve örgütsel bağlamda birbirlerin e yakın ve benzer yapı­ ların "aynılar aynı bayrak altında toplanm alı" şeklinde ifade edilen "program sal birlik"lerdir. Ayrıca legal alanda cephenin türevi ve yansıması olarak oluştuğunda daha direngen ve işlevli olalcak olan "blok" parti ve örgütlenm elerle; tali, alt düzey, yerel ve kısmi güç birlikleri de birlik anlayışının özgün şekli " 26 n OPeL Bu süreç, M-L' den ur d. o rg kongrelerini toplay an birçok hareke tin gündemin e girdi ve resmiyet kazandı. En başta işçi-erRekçi sınıfların temsilcisi KAWA "Savaş ve Parti inşa Kongre si"nde "Kongr e dışımızda sosyalist güçleri n varlığını kabul eder" şeklin­ de bir eğilimi bilince çıkarmıştı. Aynı dönem de birçok yapı, KAWA'nın tavrına benzey en tesbitle rde bulundular. Akabin de görüşmeler platfor mlara dönüştü. Nihaye tinde 1996' da yapılan· bir kongre yle KAWA, KUK, TS, TSK ve YEKBUN birleşerek PYSK (PartTya Yekltlya Sosyalist a Kurdistan)'ı kurdular. Herşeyden önce KAWA "Kongr e dışımız­ da sosyalist güçleri n varlığını kabul eder" eğı­ liminin yankı bulduğu ve her biri PYSK' nin bileşenleri olacak olan yapıların, küçük burjuva milliyetçi akımlar olduğunu gözardı etti. Bu yanlış zincirlemesine yeni yanlışla­ .a rs . ve savru\manın, doğal olarak kendisiyle örtüşen bir araç (parti) · yaratm a çabalarıyla da atbaşı gitmes i olağandır. Böylec e mücad elenin külfetinde n kurtulm ak için bo- . ğımsız, birleşik ülke· ve sosyalizm ilkesini sulandıran; risksiz, meşakkatsiz, ilkesiz ve gevşek bir organizasyon amaçlanır. Tıkanıklık ve açmaz ların yarattığı psiko-p olitik handikap\arın birlik, \ega\ parti vb. gibi adımlarla ortada n kalkacağı yanılsaması, sihirli bir formül olarak lanse edilir. Bağlı olarak, "yanlız başımıza dened ik olmadı. Birleşerek büyürüz, kitleselleşiriz ve başarırız" şeklindeki yanılgının etkisinde kalın­ mıştır. Platformların ağırlıklı olarak yurtdışı menşeli ve politik sürgün olan kadrola r tarafından yürütül yor olması; özgücü ne güvenmeme ruhhalinin, birliğin oluşmasında belirleyici bir işieve sahip olduğunu gösterm ektedir . Keza birliği ören yönetic i kadroların, başarısız­ lıklarının ve hatalarının üstün örtme, hesabını w w kayış w miştir. Yukarıda belirtilen nedenl eri barındıran: ulusal ve uls\ararası siyasal durum un neden olup, teşvik ettiği birlik çabaları l992'd e rın yapılmasına kaynaklık etti. Kısacası; Bu tesbitin ara akımları sosyalist görme - yanlışlığı; PYSK süreci ve bu sürecin sonuçlandırılmasıylo boriz bir şekilde kanıtlan- iv dönüşür. ordan uzaklaşmaya, yanve da yönsüzlüğe ve Görüş evrilir. Iışiara sağa ki elerde düşünc verme me gibi özel çabalarının birliğin oluş­ masında pay sahibi olduğu söylenebilir. En önemlisi de bütün başarısızlıkların, yanlış\arın, olumsuzlukların birlik gibi "ulvi" bir adımla kanıksanacağı ve yok sayılacağı hesap edil- ak rol oynaya n, ancak hiç dile getiri\m eyen, saklı, sahiple nilmey en neden elerde n sözedebiliriz. Bilindiği gibi, '80'1i yılların sonund a modern revizyonist iktidarların sosyalist maske lerini çıkararak, esas kapitalist yüzleriyle ortaya çıkmaları ve yenilgi ye uğrama\arı, "çatışma~ cı siyaset" geleneğine sahip ülkemiz devrim ci hareke telerini n karşılıklı yumuşayıp, yakın­ laşmasına vesile oldu. Kuşkusuz bu iyi bir gelişmeydi. Ancak , bu sonuç tek tek yapıların, devrim imiz ve sorunlarına ilişkin perspektiflerinde bariz ve önemli olan ayrılıkların görme zlikten gelinm esine ve silikleşmesine neden oldu. 12 eylül sömürg eci faşist saldırısının neden olduğu yenilgi , burjuva ideoloj ik kuşat­ ma, revizyonist dağılma, yenilgi ve çöküş, sosyalizmin itibarının düşmesi ve sarsılması, ulusal kurtuluş hareke tlerinin ve prolete r devrimci kalkışmaların inişe geçtiği bir zaman diliminde n geçiliy ordu. Bu durum demora lizasyon, inançsızlık ve yanlış yönelim lere girmey e neden oldu. Genell ikle toparla nma ve birlik dönem leriyle solun ideoloj ik savrulması neden se(!) hep aynı zaman a rastlar. Böyle zaman larda en .önce sosyalizmin değerlerine ve ideolojisine saldırı ve kara çalma eğilimi gidere k teorik kayıtsızlığa-zayıflığa · mıştır. Herşeyden önce birlik olgusu nun. günce l ve siyasal bir önem arzettiği doğruydu. Ancak niçin, kiminle, nasıl? soru\arına doğru cevapların verildiği söylene mez. Oneelikle birliğin ve birlik çalışmaia­ . nnın yeterin ce ve doğru bir tarzda p\anlanmodığını, kurgulo nmo. dığını söyleyebiliriz. Birleşik partinin projelerinin sistematiği ancak olacak olon "Program taslağı" bir kesimin diğerlerine dayattığı eklektik "enteg re" teorik üretimin ürünüy dü. Tasiağa ilişkin tartışmalarda izlenec ek yöntem, tartışmaların niteliği ve araçları adeta saptanmamıştı. Dolayısıyla herşey doğal akı­ şına ve kendiliğindenciliğe bırakıldı. Esas konulard a ve ilkelerde düşünce birliğinin sağ­ lanması; farklılıkların giderilm esi için "yoldaş­ ca" ideoloj ik mücad elenin araçları sunulmo- dı. Ortak çalışmalar sergileyerek kodroların çalışması birbirlerini anlaması ve tanıması. grupsol o\ışkonlıklorındon arınarak deyim yerindeyse "birbirlerine benzem esi" soğlono- 27 madı. Kısacası ortak bir düşünce, tarz veya "irade ve eylem birliği"ne varocak çalışma­ lar sE?,rgilenmedi. Iyi planlanmış, leninist parti öğretisi ışığın­ da gerçekleşen birliklerde homojen , yekpare, kenetlenmiş "en fedakar ve en bilinçli " unsurlard an oluşmuş bir partinin çıkması doğaldır. Oysa, PYSK'nin oluşmasına yön veren ve rehberlik eden şey devrimci öğreti değil; adeta matemat iksel toplamayı hedefley en, nitel birlikten ziyade, nicel ekienme yi amaçlayan, garip bir yan yana gelmeyd i. Yani temelsiz, şekilsiz ve ilkesiz .... Birlik olsun diye ideolojik, politik, örgütsel ve pratik (eylemsel) ilkeler ayaklar altına alındı. Oysa ilkeler ve sınıf çıkarları baz alınmadan yürütülen politikala r -birlik ·politikaları da dahilfaydada n çok zarar ve tahribati ma yol açar. Hepsinden öteye, birliğin esas amacının mücade le birliği; doğacak partinin mücadele aracı olması gerektiği görüşü beyiniere empoze edilmedi . Kaldı ki sosyalistlerin, derin bir teorik, siyasal ve · örgütsel bunalım içinde olduğu bir süreçte PYSK kuruldu. Biliyoruz ki zayıf yapı­ lar isabetli, kalıcı ve s_ağ­ lam birlik faaliyetle rini gerçekleştiremezler. Gerçekleştirseler dahi birbirlerinin içerisinde eriyip benzeşe­ mezler. Zaten birlik esprisi, esas olarak doğru ve güçlü olan bileşenin zayıfları kendi içinde eritmesi, sindirmesi ve dönüştürmesi değil midir? Ne yazık ki birleşik partinin bileşenlerinden hiç birisi diğerlerini dönüştürecek düzeyde değildi ... PYSK'nin kuruluşunda esas olarak popülizmin, felsefi idealizmi n ve eklektizmin belirleyici rol oynadığı söylenebilir. Bu zararlı akım ve yaklaşımların birebir etkilediği ve rol aldığı hiç bir politkanın başanya ulaştığı söylenemez. Sırasıyla kendilerin e denk düşen "halk dalkavukluğu", kimi olgulara sihirli ve olağa­ nüstü önem ve güç atfetme- yükleme ve ilkesizlik gibi akımlara sahip olduklarını bilince çı­ kardığımızda referans alınan şeylerle onların vesile olduğu partinin nasıl bir şey olacağını kestirrnek fazla zor olmasa gerek. Bir kez daha belirtelim ki, yenilgi ve bunalım dönemle rinin en tipik özelliklerinden birisi de tıkanıklık­ ları aşmak için sihirli f~rmüllerin ve projelerin devreye sokulmasıdır. Işte PYSK bu yaklaşım­ ların ·yaşam bulduğu en özgün ve tipik örnektir. O halde, bu kadar olumsuzluğun ve yanlışın içiçe olduğu bir birlik çabasından , d. o rg leninist bir partinin yaşam bulması düşünüle­ mez. Çıksa çıksa "blok" ya da "koalisyo n" şeklinde bir parti çıkar. Ki öyle oldu. Herşey­ den önce böyle bir partide "irade ve eylem birliği" olmaz. Aralarında derfn ideolojik, politik ve örgütsel farklılıklar olan hareketle rden oluşmuş bir parti, yekpare ve homojen olamaz. Olan şey zıtların geçici birliği olur. Bu da içinde her zaman mutlak mücadel eyi barın­ dırır. Nitekim PYSK'nin kuruluşundan sonra katıldığı ilk kitle gösterisinde "Birleşik Kürdistan" sloganına yine kendi kortejind en bir grubun "bu sloganı atamazsınız" demesi doktora tezi olabilece k özgünlüktedir. PYSK, pratiğiyle~pratiksizliğiyle- varojanla yetinen; birlik ve mücade le diyalektiğine uygun davranm ayan; geçmişi tekrarlayıp, geçmişe çakılıp kalarak; varoluş nedenler ine aykırı davranıyordu. Kuruluşundan hemen sonra başla-. w w .a rs iv ak ur yan, birlik ruhuna ve gerek. çelerine aykırı tavırlar sergi. lenmesin e birlik ve hukuk adına sessiz kalındı. Oysa kimi durumla rda hukuken meşru (!) olan şeyler, ideolojik ve siyasal kriteriere ters düştüğünden entelektü el ahlak gereği karşı konulma lıdır. Öyle ki, yanlışların düzeltilmesi ve giderilmesi olası < . değils~ kopuşu ve ayrı düş­ .• meyi göze almaktan kaçın­ mamak gerekir. Bu tavır ne yazık ki gösterilm edi. Nedenin e gelince: PYSK'nin zamanla gerçekte n sosyalist bir partiye dönüşebilece­ ği yanılgısıydı. Diğer bir neden ise: Kopuşun yükleyeceği sorumluluğun ve getireceği ağır yüklerin altından kalkarna ma endişesiydi. Ayrıca kutsanan bir değere, halel getirmek afaroz ve taşlanmaya neden olur ve yapan "bölücü" yaftası asılır korkusu, radikal adım­ lar atmayı engellemiştir. Oysa geriye dönüp bakıldığında yukarıda belirtilen tutumların yanlış, eksik ve gereksiz olduğu ortaya çıkmış­ tır. w Dönüşür, devrimcileşir, M-L bir partiye evrilebilir denilen PYSK bu yönde bir devinim yapmadı. Hiç bir zaman kendi içinde ideolojik, politik, örgütsel birlik olmadı. Olamazdı da ... Çünkü birliği oluşturmanın şekli, yöntemi ve amaCı devrimci ilke ve prensiple rden uzaktı. Zaten ilkesizlikler üzerine inşa edilen birlikler yıkılmaya mahkum dur. Dolayısıyla bugün PYSK yok. Doğal olan da buydu. Birliğin örülmesinde-gerçekleşmesinde etkin olanlar, fesih kararında da etkili oldular. Fesih kararı doğru, yürekli, aynı zamanda traji-kom ik bir sonuçtur. Bu sonuç bir yerde yenilgiyi kabul- 28 ur d .o rg tasfiyecilik; ideolojide oportünizmi. progromdo küçük burjuva sosyolizmini, örgütnmede gevşek ve ilkesiz portiyi amaçlar. Müsomohokôr ve sımfişbirliğini savunan işçi-emekçi sı­ nıfların egemenliğinden yana olmoyan tutum, tasfiyeciliğin en belirgin yönlerindendir. Legolizme olduğundon fazla önem ve onlam otfedip, giredek tüm parti yoşımıno egemen olunması tosorlonır. Mücadele biçimleri konusunda siyasal zorun belirleyici ve esas olması gerektiği görüşünü sulandım ve tersyüz eder. Böylece devrimci değerleri ve araçloro dejenere ve tahrip ederek güçten düşme­ lerini ve yenilgiye uğromolorını sağlar. PYSK'nin fesih korarı tasfiyeci akımın bdşorıyo ulaştığının teyid edilmesi olarak oriloşı­ locoğı gibi, tahribatiarına "dur" deme çobo.sı olarak do değerlendirilmelidir. Zira köklü bir ideoloji- politik değerler sistemine sahip olon hiç bir gelenek mutlak bir yokoluş yaşamaz ve siyasal orenodon çekilmez. Bundan do öte böylesi bir geçmişe so. hip olon gelenekler ye' nilginin neden ve sonuçlarını bilince çıkarorak daha militon ve mükemmel siyasal orgonizos- iv ak lenen; ancak tümden çürümeyi Vf? bitişi durdurup; yine bütün olarak yok edilmeyen değerlerin küllerinden, yeni araçlar oluşturmo­ nın ve dirilişin asıl bir çabasıdır. Bir kez daha belirtmek gerekir ki, yenilgidağılmanın en büyük nedBni: PYSK'yi ve nin oluşturan kodroların kendi orolorıiıdo "irade birliği"ne sahip olmomolorıydı.. Amaç ve planlar, bunları yaşoma geçirecek araç ve yöntemler mutlak farklılıklar vardı. En boşta Bağımsız birleşik vatan ve sosyalizm ilkesinin portinin ve sosyolist olmazsa olmaz koşulu olduğu; beyinlerde ve yüreklerde aynı yonkıyı · bulduğu söylenemez. Yine sözkonusu amaçlara ulaşmak için hangi şekilde mücadele edileceği muğloktı. En önemlisi de, amaçlanon hedeflere varmak için nasıl bir araca sahip olunması gerektiği konusunda do netlik yoktu. Açıkcası birlik nice! onlamda insan (kadro) hazinesini Ancak güçlendirmişti. kadrolar orasında ortak bir iradeden sözedilemezdi. "irade ve eylem · birliği"nin olmadığı bir .. portinin M-L olması düşü- · nülemezdi. Olsa olsa böyle bir parti nicel birliğini sağlayıp nitel birliğe evrilmeyen bir "blok" olurdu. işte PYSK böyle bir . bloktu. Bunun için·ideolojik, siyasal ve örgütsel anarşizm portinin yaşamı- .. no egemen 'hale gelmiş- · ti. Bir bütün olarak kuruluşu, projelerinin sistematiği olon programı ve iki yıllık pratiğiyle bir ilkesizlikler obidesiydi. Siyaset tarihimizde benzeri olmoyan ilginç, özgün bir birlik ve siyasal organizasyon denemesiydi. Bu denemenin en önemli kozonımının programsol birliklerin nasıl olmoması gerektiği konusunda örnek teşkil etmesidir. Bunun dışında PYSK'nin siyasal yaşamı­ mıza ve KUKM'ne artı olarak yazdırdığı tek oma tek bir olumlu katkının söylemek haksız­ lık olmoso gerek. "Tarihi adım", Yeni dönem", "iyi niyet", "tolerans" gibi orgümonlorın yapı­ lan şeyin ilkesiz, şekilsiz vb. gibi yönlerini manüple etmeye yönelik çabalar olduğu ortoya çıkmıştır Aksine birlik izlemesi gereken yolu izlemediği için kadrolarorası güven bunalımı­ no neden olmuştur. Bundan sonra olabilecek yakınlaşma ve birliklerin önünü tıkomıştır. Bunlarla birlikte gelinen noktada anlaşılmıştır ki PYSK'nin en önemli yonının tasfiyecilik olduğudur. Yenilgi dönemlerinin belirgin özelliklerinden biri olon <".J_·,·.,·: ·. rs (J yonlar yaratabilirler. Bu bağlamda '70'1i yılların ortolarındon bu yana M-L ideolojinin ve politikoların temsilcileri devrimimizin sorunları, ihtiyaçları ve çözüm yollarını belirlemede birikimlerini harekete geçirerek bir "yeni sayfa" w w w .a ..· oçmışlordır. Bu yeni bir süreç ve ,· çaörgüt-örgütlenme oluşum oluşumdur. Bu eskiyi bobındo, biçimleri mücadele ve lışma mutlak reddeden, tekrorlomoyon, geçmişe çokılıp kalmayan; yenilenmeyi ve atılımı esas olon bir yaklaşım içerisinde olmalıdır. Zaten geçmişin yeniden tekran ve versiyonu olabilecek davranışlar sergilemek, bu kez gerçekten bitişe davetiye çıkormoklo eşonlomlıdır. Sempotizonlorlo sulondırılmomış, sabırla örülen, deyim yerindeysebir dönem bilerek "küçük" ve "marjinal" kalmayı içine sindiren bir anlayışla örülecek bir portinin giderek güçlü bir portiye dönüşebilmesi muhtemeldir... Leniı::ı "çok küçük bir parti kitlelere liderlik etmek için yeterlidir. BELLI ZAMANLARDA BÜYÜK ÖRGÜTLERE GEREK YOKTUR" (l) derken adeta Kürt komunistlere yolgösteren bir belirlemede bulunuyor. Kısacası devrimci-militon bir parti ... Yani Lenin'in "Küçük oma saf proleter" (2) olarak adlandırdığı 1847' de Marks ve Engels'in kurduğu Komünist Ligo gi- 29 bi bir parti .. ! Çünkü ve herşeyden önce "örgütleyenlerin örgütsüzlüğü"ne son verecek "irade, disiplin ve eylem birliği"nin egemen olduğu bir parti omoçlonmolıdır. Öyle ya ! dünyanın en zor devrimini çok sıradan, gevşek, lokoyt, ilkesiz bir partiyle yürütmek olası değildir. Kaldı ki ülkemiz devriminde subjektif koşullor-devrimin araçları- belirleyici konuma . yükselmişlerdir. . . .. · _Sunun ıçın devrım ın polıtık kurmoyını Leninist bir tarzda örgütleme işini, kesinlikle ve doğal olarak diğer görevlerin önüne koymak gerekir. Açıkcası, komünistler için "merkezi görev" devrimin orocını örgütlemektir . Yine Lenin "proletaryanın iktidar mücadelesin de örgütten başka hiç bir silahı yoktur" (3) belirlemesiyle sanki günümüze, özgülümüze ışık tutuyor. Bunlardon hareketle ve bir kez daha belirtmek gerekirse, sosyolistler devrimci-militon bir partiye, egemen kılınmış-içselleştirilmiş Marksist Leninist bir ideolojiye ve devrimci siyasal bir perspektife sahip olduklorında devrimimizin kendilerine yükleyeceği görevlerin üstesinden hakkıyla geleceklerdir . Yeter ki sosyolist ideoloji ve Leninist parti öğretisi rehber ve referans olarak olınsın. Bu şekilde örgütlenmiş ve donanmış bir parti, bundan böyle-en az şimdilik- partisel birlik politikasının merkezine sosyolist hareketle kitle hareketinin beroberliğini; gençliğin, kadı­ nın, sosyolist bireylerin ve aydınların birliğini koymalıdır. Diğer tarafton sömürgesel devrimerin ulusol demokratik devrim oşamosında en işlevli, en fonksiyonel birlik şeklinin ulusol kurtuluş cephesi olduğ genel kabul görür. Devrimimiz için böyle bir mücadele aracının yaratılması son gelişmelerle daha ivedi, doho yakıcı, daha ertelenemez bir ho!. almıştır. PKK Genel Boşkanı Abdullah OCALAN, emperyolist-s iyonist-sömür geci kompın ortak komplosu sonucu tutsak edilmiştir. Düşmon­ lorımız açısından bu bir taktik üstünlük ve hamle olarak değerlendirilmelidir. Sömürgeci faşist diktatörlük bu durumun sunduğu avantajı arkolayorak çok pervasız ve ölçüsüz bir psikolojik savaş ve bunu tamomlayon ve gerilla güçlerini hedefleyen fiili-fiziki saldırı içerisine girmiştir. Bu, "poket"'erle tahkim .edilen topyekün bir sömürgeci savaşın boyutlondırılmosıdır. Buna karşılık Kürt coğrafyası halkı dündört bucağında, beş kıtasında ve ülkemizin dört parçasında karşı- devrimci hain komployu ve ülkemiz üzerine oynanan kirli oyunları teşhir ve protesto eden eylemiHikler içerisine girerek; topyekün sömü~geci savaşa, topyekün devrimci mücadeleyle yanıt vermektedir. Devrimimizin bu kadar uluslororasıloş­ mosı ve halkımızın geniş eksenli eylemleri, karşı-devrim güçlerini bile hayrete düşürmüş­ tür. ABD Dışişleri Bakanı M. Albright "bu kadar yaygın ve organize bir tepki beklemiyordu m" diyerek hayretini dışovurmuştur. Bu eylemliliklerde en önemli husus ülkemizin dört parçasında aynı içerikte protestoların meydana gelmesiydi. Kuzeyde Amed, Von, Mordin güneyde Erbil, Süleymaniye , Ronyo, Çemçernol doğuda ~ehobod, Senondoj, Urmiye ve Selerdeşt gibi kentlerde sömürgeeller ve emperyalistle r lanetlendi. Son gelişmeler kritik ve önemli bir süreçten geçildiğinin izlerini taşımaktadır. Ancak direngen ve fedokôr halkımız, bu süreci lehine çevirecek olgunluktodır. Hem de 1992' de doruğo ulaşan "SERHILDAN"Ioro benzeyen bir yaklaşımla ... Yeter ki devrimin araçlarını yaratmo ve kurgulamoda sorumlu olonlar görevlerini yapsınlar. rs iv ak ur d .o rg yanın w w w .a DiPNOTLAR (1) LENiN, Kitle içinde Parti Çalışması, (Ser Yayınları) s. 168 (2) LENiN, Portileşme Süreci, (Yar Yayınları 2. baskı) s.5 (3) LENiN-STALiN, Örgütlenme Üzerine Cinter Yayınları 3. Baskı) s.149 30 nO? cL Musa OZMEN T ::::nin sömürgeci siyasetini anlamak, siyasetini kavramayı öngörür. Bir bütün olarak 1'-arel'-ter çizgisiyle birlil,te bir deği­ şiklik olsa da siyaset olduğu gibi sürdürülmektedir. TC Osmanlıdan kalma bir "katma siyaseti''ni izlemektedir. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya da genişleme siyasetini gütmektedir. Bölgede istikrarsızlığın kışkırtıcısı konumundadır. Başgösteren her olayda parmağı olduğu bilinmektedir. Bölge devletlerinin iç işlerine ı,arışmayı siyaset edimiştir. Her gelişen olayda taraftır. Gizli ve açıkça ajan ve askeri müdahalelerd e bulunmaktadır. TC'nin değişmeyen bu geleneksel niteliğinin ötesinde, her günkü üçıklama ve bunlara ulaşma yönündeki yaklaşımı geneteksel Türk bömürgeci siyasetinin damgasını taşımaktadır. TC'nin dışa yönelik bu yayılınacı siyasetini besleyen ana doku Türk toplumunun iç dinamikleridir. Türkiye' de öyle bir savaş sendromu yaratılmıştır ki, tüm toplum militaristeş­ tirilmiştir. "özel savaş", "özel ı,uvvet", "özel e~!itim" gibi yaklaşımlarla toplum tekleştiril­ n1iştir. Savaş ahlakı topluma empoze edilmiş, toplumu öyle bir konuma dünüştürmüş 1'-i, ordu polisleşmiş, polis ordulaşmiş, sivil !'-esim hem polisleşmiş, hemde ordulaşmıştır. Deyim yerindeyse Türk toplumu "özel harel,etçi"bir topluma dönüştürülmüştür. TC tarihi darbelerle bütünleşen kanlı bir iç savaş tarihidir. Tüm darbelerin gerel,çeleri de "kökü dışarıda ideloji ve ögütlerin kökünü kazımak ",amacı da "vatan ve milletin bölünmez bütünlüğü"nü savunmak olmuştur. Bunu diyenierin 1'-ökleri incelenmeye değer bir 1'-onudur. Bu konuda her sağduyulu insan şunu ~Jorur. Bu mantık sahiplerinin dünya enteliajans servislerinin düşürülmüş "oğlanları"ol­ duğunu görür gözyaşından başka. Ordu, polis, MİT, !<.orucu, üll,ücü, nıafya vs. gibi güçler Türk 1'-ontr-gerila cumlıuriycti­ nin militer unsurlarıdır. Bu unsurlar, aynı zamanda toplumu militaristleştiren ve yönlendiren güçlerdir. Daha evvel çol<. az bir l<.c;im tarafından dile getirilen bu gerçel'- SUSUI\LUK'Ia birlikte tüm toplum tarafından !<.abul nörmüş bir gerçel,Iiğe dönüştü. Özel Harp Dairesi, toplumda oldul<.ça karmaşık bir ilişkiler ağı yaratmıştır. f3u ilişki­ ler kapsamında toplumun her kesiminde cleğişik örgütlenmele rle bir labirent serisi oluş­ w w w .a rs iv ak ur mirasını devraldığı Osmanlı'nın rg _:, d. o TC Bar1sa ve Cözüme tfaz1r m1? ABD tarafından tüm NATO üyesi üll,elerde "devlet çetesi" olarak adlandırılan "l<.ontrgerila"örgütlülüğü yaratılmıştır. Bu örgütlülüğün yeraltı dünyasının tüm karanlık işlerin de arkasında olduğu bugün artı!<. bir sır <ic~ıildir. Türkiye'de 27 Eylül ı 952 günü "seferberlil<. Tetkik Kurulu "olarak temeli atılan ve daha sonra "Özel Harp Dairesi" olara!<. kılıl<. clq!işti­ ren bu "devlet çetesi" örgüt zamanla devleti ele geçirerek TC'yi bir "Kontr- Gerila Cumhuriyeti"ne dönüştürmüştür. AGD patentli, CIA yönlendiriciliğinde oluşturulan bu "devlet çetesi" örgüt , Türl,iye de olduğu kadar hiç bir ülkede devlete bu kadar nüfus edememiştir. Kontr - Gerilla ı 960'lardan sonra Türl,iye de davletleşir. ı 980'1erden sonra "Türl,-İslam sentezi"ile toplumlaşır. Fazla uzağa gitmeye gere!'- yol<..lrkçı-faşist Türl,eş'in cenazesine !'atılım ve ilgi Türk toplumunun resmini " ()zel hareketçi " bir toplum olduğunu qösternıiştir. TC bir 1'-ontr-gerila devletidir. Düzen 1'-arşıtı muhalefete !'-arşı "gayrı nizarnİ savaş" yöntemlerini uygulayan kontr-gerila huul<.ukunun temel prensiplerine sahiptir. Türl<.iye'de ordu, polis ve bürokrasiyi 1'-oordine ecien ve uygulama ili'-elerini belirleyen "Özel liarp Dairesi"dir. Bu dairenin tüm elamanları CIA ~jan­ larıdır. CIA bu unsurlara "Our boys" (f3izim oğlanlar) demektedir. "Oğlan"sözcüğü arqocla düşürülmüş !<.işilik anlamına gelir. CIA tarafın­ dan oğlanlaştırılmış, yani düşürülmüs hu unsurlar, "Özel Harp Dairesi" bünyesinele Cırqüt­ lendirilir. Bu unsurlarda TC'nin ordu, polis ve bürokrasisini koordine eder. Çalışma ve uygulama ilkelerini belirler. Doğal olara!' karşımıza düşürülmüş, yani oğlanlaştınlmış bir devlet yapısı çıkar. Bu temel üzere yapılandırılan bir devletin topluma verecq!i ne olabilir? Kan ve turmuştur. Bu teşl,ilatın en büyü!<. ~Jelir h<1yna~\ı uyuşturucu ticareti ve Kürdistan'da inatla sürdürülen savaştan gelen ranttır. Uyucturucu ticaretinden gelen korl<.unç para, ürtl"ılü i)dc- nek 31 gizli operasyonlar da kullanıl­ Bu çarı'- gelmiş-geçmiş tüm TC hü- adı altında maktadır. ak ur d. o rg kümetler i dönemin de dönmüştür. Hükümet yerek bu teze yüksek sesle katılmaları tehlikelerin "uyuşturucuyla savaş" siyaseti tam bir nin ciddiyetin i bir kat daha artırmaktadır. ikiyüzlülü k gösterges idir. Bu aşamada sorununu n çözümün ü TC ile anTürk savaş kurmayını yönlendir en Özel laşarak başarılacağinı iddia etmek, düşman Harp Dairesidir . Kürt ulusuna karşı kör bir sacephesi dahil Kürt halkını tatlı bir hayelle· vaş sürdürülm ektedir. Savaş rantı onların kauyutmak demektir. salarına akmaktadır. Bu rantın yüksek olmaKürt halkı boş hayeller peşinde koşma sı savaşın sürdürülm esinin önemli nedenlelüksüne sahip değildir. Karşı konulam ayan rinden biridir. gerçekle r orta yerdeyke n boş hayeller peşin­ Savaş Türk ekonomi sini ve halkını çok den koşmaya yeltenrne k aslında Kürt halkına olumsuz etkilese de bu pek kaale alınma­ ve de kendileri ne güvensizliğin bir sonucumaktadır. Çünkü Türk savaş kurmayı kendi çı­ dur. Silahlı bir mücadele ye küfredere k, yada karlarını her şeyin üstünde tı.ıtmaktadırlar. yatsınarak ikide bir TC'ye barış çağrıları ya"Vatan ve Milletin bölünmezliği" iddiaları ise panların sorunu budur. TC Kürt coğrafyasının halkı uyutınaktan öte bir önem arzetmem ekstatükosu nu korumay a çalışıyor, çalışacaktır. tedir. Bu, TC'nin bir handikaRı olarak devam TC hiç bir zaman Kürdün varlığını kabul edecek ve güçten düşmesinin nedeni olacaketmedi. İnkar ve imha tetır. Yanısıra uluslarara mel politikaları oldu. TaTC politikasının özü şiddet ve sı alanda karşıi<Jştığı rih boyunca Kürt coğraf­ baskının beslediği diplomat ik güçlükler iyasında keyfi bir otirite yöneti m kültürü ile de bu zeminde devam ve şiddetli bir zorbalık yüklüd ür. Osmanlıdan kalan bu edecektir . uygulandı. Mevcut statüTC'nin mevcut statü- . ko kör bir savaşla sürdü- yöneti m anlayışı Sorunu banşcıl koyu koruma çabası bir zemind e çözem ez. Sorunu n var. Kürt halkının da rülmeye çalışıldı. Bugün de bu politibanşcıl çözüm ünü TC'den mevcut statükoyu bokada zerece bir kırılma beklem ek anlayışı Ankara zup lehine dönüştürufukta gözükme mekte- kaynaklı olup, devrim i tasviye me hakkı var. Bu devdİr. etme amaçlıdır. Bu yaklaşım rim yapma, kendi ge. Bu yaklaşın:, nin böyles i bir tehlike ile yüklüd ür. Ieceği ni eline aım.~ yapısal karekterının do• • .• • • hakkıdır. Mevcut statuğal sonucudu r. Bu bilin- B~zı polıtik guçlen n ~ilerek veya ko karşılıklı güçlerin mektedir . Bu bilinmesi ne bilmey erek bu teze yuksek sesle çatışma arenasıdır . Ne rağmen TC ile uzlaşma katılmalan tehlike nin TC bunun kendiliğinyollarını aramak, anlaşaciddiye tini bir kat daha den değişmesine rıza rak barışa ulaşılabileceğiartırmaktadır. gösterec ek, ne. de ni ummak hayal kurmak Kürt halkının kendi çadeğilse mesele ciddidir. bası olmadan kendiliğinden değişmeyecektir. Sorun hedef şaşırmaktır. Devrimi tasviye Bu zorlu, inatçı ve uzun süreli karşılılıklı çatışetmektir. Meseleni n ciddiliği tartışılmayacak maların sonucun da olacaktır. Bu, bir bütün kadar açıktır. Ki barış güvercinliğine soyunan olarak devrim sürecind e karşılıklı konumla nçok ünlü(!) birilerinin kimlikleri araştınlırsa, mış tarafların güç, olanak, yönetim, disiplin, bu zatların komuta merkezle ri Ankara olduğutaktik vs. sonucu belirleyec ektir. da bir başka gerçektir. Türk savaş kurmayı Sorunun un çözümü, devrimin başarıi"Bölüme z bütünlük " adına Kürt toplumun u masıyla olur. Bu da sömürgeciliğin harebele ri bölüyor. Bölmede n yönetme nin olanaksızlığıarasında doğacak bir Kürt devletinin kurulmanı biliyor. Tüm bu yapılama ve yaklaşımlar sı demektir . Sorunun un çözümün ü bu kapkanlı ve ihanetçi ilişkiler yumağını oluşturusarnda kavrama k gerekir. yor. TC'nin keyfi otorite ve şiddetli zorbalığıTC politikasının özü şiddet ve baskının nın doğal sonucu olarak Kürt coğrafyası halbeslediği yönetim kültürü ile yüklüdür. Oskırıda yüksek ulusal-de vrimci bir ruh yül~eltmanlıdan kalan bu yönetim anlayışı Sorunu miş, Kürt coğrafyası halkının kendi siyasal barışcıl bir zeminde çözemez . Sorunun barişkimliğiyle mücadel e sahnesin e yol açmıştır. cıl çözümün ü TC'den bekleme k anlayışı AnKürt halkının öldürücü darbeleri altında kara ı~aynaklı olup, devrimi tasviye etme sömürge cilik yıkılacak, sömürgeciliğin yıkıntıamaçlıdır. Bu yaklaşım böylesi bir tehlike ile ları arasında genç Kürt devleti doğacaktır. Bu, yüklüdür. tarihin bir hükmüdü r. Birilerinin hoşuna gitse Bazı politik güçlerin bilerek veya bilmede-gitmes e de bir realiteedi r. w w w .a rs iv !C' 32 ürk devlet yetkilileri uluslararası tüm hukuk normlarını ayaklar altına alınmasıyla birlikte, Abdullah Öcaları'nın korsarıca bir terörist eylemle Kenya'darı kaçırılıp Tür~iye'ye getirilmesi olayını, Türk ulusal birliğinin ulusal onuru olarak işlemektedirler. Bu hususta tüm Türk görsel ve yazınsal medyası, hükümeti, perlemantosu Türk geuelkurmayının çizdiği güzergahta kendi küçüklük kompleksini bertaraf etmek için, başta Kürtlere ve tüm komuşulapna hatta, dünyaya karşı kudurmuşcasıım saldırıyorlar. Hatta Cumhurbaşkarıı Süleymarı Demirel'in ağzıyla Yunanistarı'a karşı casusbelli bir ortama doğru gitmektedirler. Kenya'da yapılan TC devleti, Türk korsan eylemde pay çı- dinarı ınıntıkasında dahi, böyle bir eylemi gerçekleştirebilecek kapasite ve olanaktan yoksundu. w w w .a rs iv ak ur d .o rg Çünkü, KDP Türkler tarafından kapatıları İbrahim Halil gümrük kapısını açmak ve çeşitli ekonomik parasal imkanlara kavuşmak için Sakık'ı paketleyip Türklere teslim etti. Dolayısıyla TC genelkurmayı'nın en çok övündüğü bu iki olayda da hiçbir ciddi rolü yoktur. TC devleti, Türk unsuru rengini, başka bir deyişle "Milli" kimliğini başka halklara ya da etnik unsurlara karşı kin ve karalama üzerine şekillendirmiştir. 70 yıllık TC varlığını bu mantık silsilesi üzerine kurmuştur. Öcalan'nın korsarıca kaçınlması olayını vesile yaparak Kürt halkının gelişen ulusal kurtuluş mücadelesini dumura uğratmak ve yaunsuru rengini, çalışı~.orl.ar. başka bir deyişle "Milli" kimliğini başka pamazsav iki~:cikli ve. ka~~rmaya Işın aslı. olcı:ak, Tur~~e halkiara ya da etnik unsurlara karşı kin ve ramsarlıga surukleyı.cı bır k'll d' . t' 70 ll k ortamı ulusal saflarda .. . l Cumhurıyetı devletının k ~ı ı yaymaya çalışıyor ve çalıKenyadan Öcalan'nın ara ama ~zerıne şe ı en ı~"':ış ı:·.. kaçırılıp getirilmesi ola- TC varlıgını bu .'!'antık sılsılesı uzerıne şacaktır. Bundmı dolayı efendikurmuştur. Ocalan'nın korsanca yında rolü çok zayıftır. tarihsel tecrübelelerinin 'Kürt yaparak vesile olayını kaçırılması ABD dünyada olduğu gikendisinin Osve rinde halkının gelişen ulusal kurtuluş bi, O~adoğu'ya da ke~di marıtıgı ~~ Em~er~alıst mücadelesini dumura uğratmak ve yapa- marılıya da dayarımı jeno..kl .. sidci mirasmda büyük •• l v .k. "kl" k çıkarları ıçın yenı bır yapılanmaya gidiyor. Bu mazs~ ı ırcı ı ve aramsar ıga suru eyıcı ararıda yararlanacaktır. " Ulusal mutabakat " sağlabır ortamı ulusal saflarda yaymaya yeni yapılarımada pürüz yan Türk us uru Kürtleri çalışıyor ve çalışacaktır. yaratabilecek, ya da karşı iyi kötü, güzelliderlerini dikilebilecek güçleri ekargörülen Kürt Burada etmektedir. tasnif diye çirkin içindedir. uğraş bir te etmek gibi pratik etmek ya tasfiye örgütleri radikal bölmek, halkını Rusya'darı çıkması, Suriye'den Öcalan'nın çekmektir. içine sistem da varan kadar Kenya'ya Roma'ya geçişi ve oradarı Akabinde N azi Almanyasının yaptığı gibi, sısürecin bu şekilde olumsuzca sonuçlanmasının biherkesi sistem içine çekerek "birinci sınıf rasıyla istihbarat onun ve emperyalizm ricik mimarı ABD yapmatır. Böyle bir ortmuda Küıt hakıvatandaş" daha ve Kenya Yunarıistarı, İsrail, örgütü CIA'dır. ulusal birliğe, Kürt örgülerinin daha fazla daha nın şu politikasına sert ve tatlı ABD'nin başka ülkeler ihtiyaçları vardır. yakıniaşmaya fazla ABD Dolayısıyla olmuşlardır. alet veya bu şekilde birinin sekreteri partilerimizden ki, yazık Ne kampuyguladiği hazırlayıp da ya yemeği pişirdiği hemen olayın ardındarı yenilgi telallığına soyunup lunun sonucunu Türklere peşkeş çekmiştir. Kürt hareketinde "Yarılış yol ve yöntemlerinin yeTürk devletinin "büyüklüğü" ya da sınırlar nilgisini" iları edebiliyor. Tam da devletin zafer ötesi operasyon "gücü" dediği şey cüceliğidir. Dasarhoşluğuna kapıldığı ve Kürt hareketinin yenilgiha başka bir deyişle ABD emperyalizminin Ortadasini ilan ettiği bir ortamda böyle şeylerin dillendiğu' da oynadığı oyunun içinde piyon rölünü üstlenrilmesi bir talihsizliktir. Aynı çevreden arkadaşlar mesidir. Böyle bir olayı övünç karıağı yapması yedeğişik ortamlarda Kürtlerin kenetlenmesi gerekliniden Türk kamuoyunu aldatmaktan başka birşey liğinden değil, bölme çabaları içne girmektedirler. değildir. TC'nin operasyon "gücümüz" dediği şey, Ferhat Carı Hevi gazetesindeki köşesinde: "Şaşı u Şemdin Sakık olayında da KDP'ye kilitlenmiştir. rasti" başlığı altında" yarılış yaptınız bedelini öderEğer KDP olmasaydı sürekli at koşuşturdoğu Beh- 33 nO? cL mantığını işliyor. Sömürgeci TC ve efendilerinin halkımıza karşı koploya kmşı tek yürek, tek yumnık olmak için ulusal istemlerimizin etrafında kenetlenelim. Öcalan'nın ele geçirilmesi komplonun ilk halkasıdır. Lakin TC devleti bu uluslararası komployu daha da derinleştirip, Kürt u lu sal dinamiklerini en ince ve hassas alanında vurmaya çalışacaktır. Zaten son günlerde psikolojik savaş unsurunu en üst düzeye çıkarması da bundandır. Onun için, Kürt hareketi her tüdü savaş psikolojisine karşı hazırlıklı ol- Eğer yol ve yöntemlerde n kasıt Kürt halkın'ın başlattığı silahlı savunması ise, ki budur, çok daha vahim ve çok daha acıdır. Çünkü Kürt halkı haklarını elde etmek için, tüm mücadele biçimlerini ve araçlarını kullanmak zorundadır. Avrupa'nın silahlı kürt hareketine karşı düşmanlığı, yaratmaya çalıştığı uysal - asi, iyi - kötü Kürt aynınma yatmak ve onların istediği iyi Kürt olmak aynı zam<-mda TC'nin istediği ulusal benliğinden yabancılaşmış ölü Kürttür. Böyle bir ikilemi yaratmak ve basit hesaplar kurmak tarihte hep hüsranla sonuçlmmştır. KUKM tarihinde de Bedirxan hareketinden, Mire Koı·'a , Dersim, Şeyh Sait hareketlerinde de "uysal -iyi Kürtler" çıktı. Fakat kötü Kürtler sembolleştiler. "İyi Kürtler" ise bem sömürgecile rin gazabına ve hem de Kürtlerin tarihsel kollektif hafızası tarafından tarihin çöp sepetine atıldılm·. rg malıdır. Özgücümüzü bir kenara bırakarak Arupa sosyal demokrasisinden medet umma durumu ciddi bir sorgulamaya tabi tutulmalıdır. Çünkü son gelişmelerle birlikte ortaya çıkan olumsuzluğun kaynağında Avrupa devletleri hakkında yanlış hesaplar bu negatif durumu yaratmıştır. Yenilgiden bahsedilecekse eğer, Avrupa'dan medet umma siyaseti ye- w w w .a rs iv ak ur d nilmiştir. .o siniz" 34 ABD'nin Irak Yönetimine llişki.rı Son Tutumları Uzerine • rg Ferhat SERHATLI lar. Sözkonusu güçler, Saddam yönetiminin ovyetler Birliği'nin başını çektiği Varşova başgösteren ayaklanmaları kanla bastırmasına Paktı'nın doksanlı yıllarda çökmesi ile gözyumdular. Bu durum dünya kamuoyunun birlikte ABD tek başına dünya şerifi olgözünde, bu güçlerin "insan Hakları" için değil, maya başladı. Geçmişte sahip olduğu Kuveyt petrollerini korumak için alanda oldukladüşman ya da rakibini kayıp edince yenirı gerçekliğini açık bir şekilde ortaya koydu. Irak lerini yarattı. Pentegon'un savaş stratejistleri rejiminin teröründen kaçan milyonlarca Kürt, bölgesel gelişmekte olan ülkeleri yeni düşman Iran ve Türkiye'ye sığınırken, Kürt trajedyası olarak tanımladılar. Bu kategoriye Irak vb. ülkedünya kamuoyuna maloldu. ler alındı. ABD 1991 yılında Baas yönetimine Bu durum karşısında ABD ve yandaşları Kuveyt'i işgal etmesi için yeşil ışık yakarak Kürtler için "Güvenlikli Bölge" oluşturmak zorun(ABD Bağdat Konsolosu'nun Saddam ile yaptıda kaldılar. Irak hava saldırılarına karşı korunan ğı görüşmeyi hatırlayınız) neden olduğu işgal bu bölge "Provide Komfort" adı altında bir şemgirişiminin hemen ardından, lrak'a karşı harekesiye altına alındı. Kürtlern .. . S . . i te geçti. Bu işgal eylemini vebüyük fedakarlıklar neticeT~rk~ye ve _urıye ran, sile yaparak "Pax Americasinde kurtardığı alanda belki an Kurdıst Guney rı devletle na" stratejisini Ortadoğu a1ade bölgenin en demokrat ik Irak'ın hükümeti'ne karşı nında hayata geçirmeye başk toprak bütünlüğünü koruma seçimleri yapıldı. "Kürdistan ladı. Parlamen tosu" O!~şturu..ldu. için, resmiyette Dışişleri Bu_~layı ulus_lararası h~_Fekuku~ çıqnenm~sı ~-larak ~ır- bakanları aracılığı ile düzenli Parlam~nto oy~!rlıgı _ıle ılan ı" Hukumetın Kurt de:e a yapmay lar toplantı olarak leşmış ~!lletl~r'ın gund~rr:ıne ettı. ·· .. soktu. Guvenlık Konseyı'nı ve Bu aşamadan itibaren Kürt ın halkımız Uçlu ar. Birleşmiş Milletleri arkasın- başladıl ını bölüp sömürcoğrafyas kazanımlarını ortadan dan sürükleye rek dünyanın iran, Suriye ve geleştiren kaldırmak için yeni efendisi olduğunu ve T~rk~ye d~vl~tleri_, Güney komploların üretilip hayata '"Y~eni Düny~ Düzeni"nin de hukum~t!. n~. ~~r~_ı mı m arı ~-ldugunu o_rt~ya koy- geçirildiği zemin oldu. Ajanla- Kurdıstan Irak'ın toprak butunlugu nu du. Bu sureç, ABD ıçın bulun1 1 e Dımaz bir ortamdı. Soğuk sava- rı ar~cıi!~ Y. .a pr_ovakasyon~ar, korumak için, resmiyett ile aracılığı bakanları şişleri aki arasınd ı Ku~t o_rg~tler şın hemen ardından yeni sir toplantıla olarak düzenli lması, çelışkılerın kışkırtı lahlarını "Uluslararası Hukuk" Üçlü . başladılar yapmaya özgür Kürdistan'ı abluka ve "insan Hakları" kisvesi alyürütülen bu toplantılar halaltına alırken diğer yandan tında deneme şansına sahip kımızın kazanımlarını ortaABD ve batılı devletlere oldu, hem de Ortadoğu'daki kaldırmak için komploladan . . . .. .. . .. hayati petrol kaynaklarını gühayata geçirildiği üretilip n rı tık ~ı~loma bı~ guçlu yonelık vence altına aldı. Bu esnada Bu devletler bir oldu. zemin r. gırışt1le ya çalışma lrak'a yüzbin sorti yapıldı ve ajanları arabölgede yandan onbinlerce ton bomba yağdıkatliKürdün (yüzlerce onlar, provakasy cılığıyla Aynı rıldı. Irak ordusu yüzbinlerce kayıp verdi. k hatırlama faciasını Zaxo kaldığı maruz ama halkı dönemde Güney Kürdistan halkı, Arap Şii n çelişkileri i arasındak örgütleri Kürt yeterlidir) Baas Partisi'nin zulmüne karşı büyük ayaklanaltına abluka ı Kürdistan' özgür sı, kışkırtılma malar gerçekleştirdiler. Bulundukları alanları alırken, diğer yandan ABD ve batılı devletlere Irak devlet güçlerinden arındırdılar. yönelik güçlü bir diplomatik çalışmaya giriştiler. n ABD yandaşları Kürt ve Arap halklarını Sözkonusu devletler tarihsel olarak Kürt yöneözgürlüğü ile faşist Baas Partisi'nin kanlı ı temelinde şekillenmişlerdir. Her ne düşmanlığ timi arasında tercihlerini ikinciden yana koyduV w w w .a rs iv ak ur d .o S 35 w w w .a rs iv ak ur d .o rg kadar tarihte ve hatta günümüzde de kendi aradefalarca resmi yollarla dışavurmuştu. Yıllardır larındaki çelişkileri çözmek ve birbirlerinden taKürt "dostu" diye gösterilmeye çalışalan Suriye viz koparmak için "kendi Kürdü" dışındaki KürtBaas yönetiminin şefi Hewler'in Saddam taraleri birbirine karşı kullandılar/kullanıyorlar. Ama fından işgal edilmesinin ardından, KOP'nin febu devletlerin çıkarları tehlikeye düştüğü andan derasyona ilişkin tereddütlü. tutumunu "makul"; itibaren Kürt hareketini yüzüstü bıraktıkları da YNK'nin tutumunu ise "radikal" diye değerlenditarihsel bir gerçektir. Tarihte yaşanan tecrüberip, YNK ile tüm ilişkilerini koparabiliyordu. Kısalerden ders alamayanlar, aynı hataları yeniden cası bu devletlerin kendi denetimlerinden çıkan tekrar etmek zorundadırlar. Bizim Kürt yapılanhiç bir Kürdistanlı oluşuma tahammülleri yokmaları hep trajediden komediye giderken bu tur. gerçekliği yaşıyorlar. Bugün Kür ülkesinin dört ABD, Arap ve Kürt halklarına karşı Sadparçasını kapsayabilecek Ulusal Kongre'nin dam celladını iktidardaa tutmaya çalışırken, bir oluşmasının esas nedeni bu devletlerle çeşitli yandan kendisi için hayati önem taşıyan petrol . Kürt çevrelerinin girdiği ilişkilerdir. hammaddesini ucuza kapatıyor, diğer yandan 1991 Ayaklanması'ndan 1994 mayısında Saddam'ı diğer bölge devletlerine karşı korkubaşlayan içsavaşa kadar bölge devletleri Güluk olarak kullanarak büyük askeri mallar sataney Kürdistan alanı üzerinde etkilerini bübiliyor. yük oranda kaybetmişlerdi. Güneyli Bu olaya daha yakından bakKürtler daha çok ABD ve Batılı ABD bölgede vamak gerekirse bölge devletlerinin devletlerlE?, lişkil_e:ini.. sürdürürolan askeri gücünü koKörfez Krizinden sonra savunY~,rlardı:_ Ulkemı~ı~ d~. fac- ruyabilmek için Saddam gibi ma sanayiine ayırdıkiarı bütto bag~msız bır statuye bir gerçeğe ihtiyacı çeye bakmak gerekir. kavuştugu bu alanda d "C . , d . 1998'de Türkiye sekiz ekonomik ve siyasal var ır. ontaınmen a ı verı 1en milyar ikiyüz milyon doaçmazlardan kaynaksiyasetibu sayede yürüttü. lar, Ürdün beşyüz kırk lanan iç sıkıntılar büAmbargolarla Irak'taki sekiz milyon dolar, Kuyük oranda yaşanıyönetimi islah edebileceklerini dünya veyt ~ört milyar dolar, yordu. A~D ve Batıl.ı kamuoyuna anlattılar, ama ABD'nin lrak'a Suu_dı Arabısta_~ 0 .~­ devl~_tle~ın alandakı yönelik politikasına karşı kendi yandaşları se.kız mılyar dorwuz yetkılılerı gelen yar. .. .. .. mılyon dolar, Iran dımları büyük oran- da dahıl o~lmak uzere buy_~k ~oşnutsuzluk- beş milyar sekizyüz da kendileri tüketlar dogurdu. Herkes tunelın sonunu milyon dolar gibi kormekteydi. 1994 magörmemekten yakınmaya başladı. Bu kunç boyutlarda haryısında~ i~ibaren Fe- kaos ABD'de dahi iç politika malzemesi cama yapmışl~r ~ır. deral Hukumet y~kıldı, olmaya başladı. Bu ise Clinton ~~-rakamlar saglıga, parlamento dagıtıldı, .. . . . k d A 'k egıtıme ve altyapılara her parti kendi alanında yonetımını. zora so uyar u. ~merı a yönelik yapmış oldukları kendisini hükümet ilan CIA aJanl~r~yla doldurdugu, harcamalarla kıyaslanın­ etti. Sözümona Birleşmiş UNSCOM gıbı kuruluşlar Irak ta ca korkunçluk daha barit: Milletler'in korunma şemsisorun yaratmak için bir şekilde görülmektedir. yesi altında bulunan Güney bulunuyorlardı. ABD bölgede varolan askeKürdistan'ın başkenti Hewler'i ri gücünü koruyabilmek için Sadtanklarla işgal eden Saddam yönetidam gibi bir gerçeğe ihtiyacı vardır. mine karşı Batılılar ölüm sessi_zliğine göBundan dolayıdır ki, yıllardır Saddam'a yömülmüşlerdi. Zaten Türkiye ve Iran, alanın ekonelik "containmen" adı verilen bir siyaset yürütnomik altyapısını yok etmek için her ilkbaharda tü. Ambargolarla Irak'taki yönetimi islah edebi"kendi teröristleri"ni vurmak bahanesiyle alanı leceklerini dünya kamuoyuna anlattılar, ama bombalıyorlardı. Amerika'nın lrak'a yönelik politikasına karşı 1994 yılına kadar alandaki kazanımları yoKendi yandaşları da dahil ölmak üzere büyük ketmek için her türlü komployu tezgahlarken, bu hoşnutsuzluklar doğurdu. Herkes tünelin sonutarihten itibaren alanda çatışma içinde olan nu görmemekten yakınmaya başladı. Bu kaos güçleri desteklemeye başladılar. Bölgede iç Amerika'da dahi iç politika malzemesi olmaya kavgaların sona erdirilmesi için yapılan tüm giribaşladı. Bu ise Clinton yönetimini zora sokuyorşimler Kürdistan'ı işgal eden devletler tarafındu. Amerika CIA ajanlarıyla doldurduğu UNSdan hep boşa çıkarıldı. Bunun en iyi örneği olan COM gibi kuruluşlar Irak'ta sorun yaratmak için "Paris Anlaşması"nı hat!rlatmakta yarar var. bulunuyorlardı. Bu kurumun başkanı AvusturTürk devleti bölgede kaosun sürmesi, çatışmayalı Richard Butler hazırladığı raporları BM'den ların devam etmesi yönündeki gerçE?k niyetini önce ABD'ye teslim edebiliyordu. Birkaç defa 36 başka ülkelerin arabuluculuğu sayesinde Irak bombalanmaktan kurtulmuş, Saddam 'süt çocuğu' olduğunu beyan ettikten sonra ... Ama birkaç aydır ABD ve ingiltere, lrak'a bomba yağdı­ yardım için uygün gördükleri yedi organizasyo- w w w .a rs iv ak ur d. or g nun listesini kamuoyuna açıkladı. Kongre, lrak'a yönelik almış olduğu kararda yardım etmeyi uygun bulacağı örgütlerin nirıyorlar. teliklerini ş_öyle tarif ediyordu: "Demokratik deGörünen odur ki hava saldırıları ile kendiğerlere ve Insan Haklarına saygı, Irak devletinin lerince makul görülebilecek bir Saddam'ı yarakomşularıyla barışçıl ilişkiler kurma, Irak'ın toptamayacaklar. Son asrımızda defalarca buna rak bütünlüğünü koruma ve diğer muhalif güçbenzer olaylar meydana gelmiş, hiç birisinde lerle dostane ilişkiler sürdürme kabiliyetinde başarı kaydedilmemişti. Bundan dolayıdır ki olan örgütler" diye çerçeve çiziyordu. ABD'nin ABD ve yandaşları açık bir şekilde Saddam yö"makul", politik olarak" doğru" gördüğü "şa~slı" netimini devirmeye karar vermişlerdir. Bu konuyedi örgüt şunlardır: IKDP, YNK, Kürdistan Isladaki gerçek niyetlerini açık bir şekilde kamuoyumi Hareketi, Ayetullah Muhammed Bakir El Hekim'in CSRII, Ahmet Çelebi'nin CNI, Ayad Alana açıkladılar. wi'nin AN, Anayasal Monarşistler"dir. "Yasal" Kılıfı Uydurulmuş "Yeni James Amerika'nın Kongre kararıyla yasal bir zeBond" : Frank Ricciardone mine oturttuğu post-modern James Bond Ricciardone, 25 Ocak'ta Londra'da yukarıda sözüABD'nin bu siyasetini, Saddamsız bir Irak nü ettiğimiz örgütlerle bir toplantı yaptı. Bu topinşa etmek için harekete geçmiş bulunmaktadır. lantıda hazır bulunan örgütlere Amerika'nın yeBu amaçla "lrak'taki geçiş için özel yetkili" adı ni politikası aniatıldı ve kendilerinden savaşçı altında Frank Ricciardone görevlendirildi. Söztoplamaları, Güney Kürdistan ve komşu ülkelerkonusu şahıs tesadüfen bu göreve gelmiş değil­ de eğitileceklerini açıklayan Ricciardone, günü di,r. Ricciardone, 1978'de diplomatik göreve geldiğinde lrak'a karşı Kürdistan ve Güney başladı. 1982'den 1985'e kadar Irak ile ABD Irak'tan ayaklanmalar yolu ile Bağdat'taki yönearasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinde götimi devireceklerini uzun uzun izah etmeye çarev aldı. O dönem iki ülke arasındaki ilişkilerin lıştı. Ayrıca Saddam ve yakın çalışma arkadaş­ gelişmesi için yaptığ_ı faaliyetlerden dolayı ödül larının uluslararası bir mahkemede yargılana­ bile· aldı. Mısır ve ısrail caklarını da ifade ettiler. Kürtlerin federal bir yapıya Daha sonra Abirght 27 ilişkilerinin iyileştirilmesi, 1991 'de Bağdat ABD gitmesi bölge devletlerini tümden Şubat tarihinde "özel görevliyi" beraberinde Büyükelçiliği'nde ikinci çi~eden çıkarıyor. ·Ama El Hekim'in Ortadoğu'ya götürdü. adam olarak görev yaıtalyan la Republica gazetesine ABD'nin seçtiği "mapan R_icciardo~e. daha vermiş olduğu demeçte, ABD ile iş kul" yedi örgütten ikisiönce Incirlik Ussü'nde birliğine gidebileceklerini, Irak'ta nin liderleri Barzani ve Güney Kürdistan işlerin­ Kosova benzeri bir planı uygulamaya El Hakim, yardımları den de sorumluydu. kabul etmeyeceklerini ABD Kongresi 28 koymalarını istemesi yeni bir veri dekiare ettiler. YNK haeylül 1998'de lrak'a yöolarak ortaya çıkmaktadır. Bu ise nelik almış olduğu "Irak mevcut Irak toprakları üzerinde ya üç riç, diğerlerinin hiçbir ciddi faaliyetleri (gedikli Liberation Act" adlı kabağımsız devlet ya da sünni Arap, şii CIA ajanı Ahmet Çelerarın üçüncü maddesi: Arap ve Kürtlerden oluşan bir bi'nin internet'teki site "ABD politikasının federasyona tekabül ediyor. çalışması hariç) yoktur. amacı; Saddam'ın baBundan dolayıdır ki Ricşında bulunduğu Baas yönetimine son verip, lrak'a demokratik bir yöciardone geçenlerde "Saddam'ın sürpriz bir asnettm tesis etmek" olarak tesbit etmektedir. Aykeri darbe ile gidebileceği"ni ifade etmesi ABD'nin bütün yolları deneyebileceğini ortaya nı kararın 4. maddesi ise devlet başkanına koyuyordu. Aynı zamanda ABD'nin yeni politilrak'a ilişkin verilen yetkilerin sınırını tesbit edip Irak muhalefetine verilmesi gereken imkanların kasına yatmayan örgütlere de tehdit mahiyetini çerçevesini şöyle çiziyordu: "Saddam karşıtları­ taşıyordu. Körfez Krizi'nden bu yana politikasızlığı na propaganda ve radyo gibi imkanları oluştur­ mak, lrak'a karşı savaşabilecek güçlerin eğitim politika haline getiren zihniyet, daha çok bölge devletlerinin etkisi altında şekillenmişti. Halklave silah ihtiyaçlarını karşılamak" olarak tesbit rın kendi iradesini özgürce konuşturabildiği bir ederken; 97 milyon doları daha (CIA fonları haortamda Lozan öncesi durumunun coğrafi şekil­ riç) resmi olarak bu işlerin yürütülmesi için ayı­ lenmesi olan Musul, Basra ve Bağdat vilayetlerıyordu. ABD Dışişleri Bakan'ı Albirght, 16 Ocak'ta Sekseneyakın örgüt içinde seçtikleri ve rine tekabül edebilecek bir durum bölge güçle- 37 rince hoş karşılanmamaktadır. lerini tümden çileden çıkarıyor. Ama El H·ekim'in italyan la Republica gazetesine vermiş olduğu demeçte, ABD ile işbirliğine gidebileceklerini, Irak'ta Kosova benzeri bir planı uygulamaya koymalarını istemesi yeni bir veri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ise mevcut Irak toprakları üzerinde ya üç bağımsız devlet ya da sünni Arap, şii Arap ve Kürtlerden oluşan bir federasyona tekabül ediyor. NATO'nun Yugoslavya'ya yönelik son harekatını gözönüne getirdiğimizde bu durum Irak cephesinde yer alanların bir çoğunu sevindireceği açıktır. Fakat bölge devletleri böyle bir plana karşıdırlar. w w w .a rs iv ak ur d. or g Çünkü Basra vilayeti Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge, Musul Kürtlerin, Bağdat ise daha çok sünni Arapların yaşadığı bir bölge du. rumundadır. Irak nüfusunun çok küçük bir azın­ lığını temsil etmesine rağmen sünniler terör ile bu ülkeyi yönetmektedirler. Bu durum (Sünni iktidarı) bölge devletlerince desteklenmektedir. iran ile dinsel birlikteliği olan ve orada konuşlanan Şii hareketinin iktidar olabileceği bir Irak "Pax Americana" bölgedeki yandaşları tarafından tasvip edilmemektedir. Kürtlerin federal bir yapıya gitmesi bölge devlet 38 • lstiklallalıkemeleri DGM'ler, askeri mahkemeler ve diğer­ lerini siyasi erk istediğinde yönlendirebilmektedir. Örnekleri çoktur. Adnan Menderes'in, Deniz Gezmiş ve arkadaş­ larının keza 12 Eylül sonrasında gerek idam edilenler ve gerekse değişik şekil­ lerde cezalara çarptırılanlar tamamen iktidarı elinde tutanların isteklerine göre sözde yargılanmışlardı. Gerçekte hü, kümleri önceden ver"ilmişti. Türkiye'de yargının bağımsız olmadığı kemalistlerin daha cumhuriyeti kurmadan önce yapılan uygulamalardan da bellidir. Kötü gelenek halen devam ediyor. Günümüze ışık tutması için bu yazı yayma hazırlanmakta olan Şeyh Sait Ayaklanması adlı incelemeden alın­ M. KALMAN KK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye kaçırılmasından sonra yargı üzerine tartışmalar arttı. Abdullah Öcalan'ın "bağımsız Türk adaletince" yargılanacağını ve hiç kimsenin mahkemeyi etkileyemeceği sürekli olarak yetkili ağızlar­ dan açıklanıyor. Söylenenler bir yana T. C. 'nin sicili bir çok konuda olduğu gibi yargı sistemi geçmişte de bozuk, şimdi de. Türk yargı sisteminin olumsuz birçok yanı var. Çağdaş normları yakalayabilmesi öncelikle demokratik bir ülke konumuna gelmesiyle mümkün. Faşist bir devlet yapısının egemen olduğu bir ülkede yargı bağımsız olabilir mi? Çünkü ülkeyi yöneten kemalist partilerin hiçbiri demokratik değil. Olamazlarda. Kürdistan'da ki sömürgeci varlıkları­ nın devamını isteyenler özgürlük ve demokrasi kavgasını verenleri şaki, eşki­ ya, anarşist, katil, terörist vs. adlandır­ dıkları bir düzende kendi varlıklarının bir parçası olan yargıda elbetteki iktidarın bir uzantısı durumunda olacaktır. Yurtseverlerin, devrimci ve demokratların cezaevlerinde, işkencehaneler­ de ve kovuşturma altında yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı bir ülkede yargı kemalizmin devamı için çalışmaktadır. Savunma haklarının kısıtıi olduğu, iş­ kence tezgahlarında düzenlenen ifadelerle yargılananların ve bunun böyle olduğu bilindiği halde yargıçlar tarafın­ dan verilen kararların neresi demokratiktir. Özellikle cunta dönemlerinde kurulan mahkemelerin bir kat daha anti-demokratik oldukları her dönemde bir kez daha kendisini kanıtlamıştır. Mahkemeler, demokrasiyi kurtarma adı altında işle­ nen cinayetierin kılıfı durumundadır. illuslararası çağdaş normların gerisinde olan bu uygulamalara ne kadar yasallık verilmeye çalışılsada giderek bu tür ku- ak mıştır. ur d. or g P İstiklal Mahkemelerinin Kuruluşu l920'de Milletvekilleri seçim sonucu oluşturu­ lan İstiklal Mahkemelerinin kemaÜzmin kururnlaşmasında önemli bir yeri varll Eylül iv arasında yapılan dır. w w w .a rs 30 Ekim l918'de Osmanlı Devleti İn­ giliz - Fransız - İtalyan emperyalist ittifakı karşısında yenilip Mondors antlaş­ masını imzalamıştı. Bu antlaşmanın imzalandığı tarihteki sınırlar da.ha sonraki Türk Kurtuluş Savaşını yönetenlerce Misak-i Milli olarak adlandırılacaktı. İşte bu Misak-i Milli olarak adlandırı­ lan sınırlar içerisinde yaşayan, Kürt, Rum, Ermeni, As ur-Keldani toplulukları da kendi milli hakları uğruna çalışmala­ ra girişince Türk yönetici çevreleri müslümanlığa yaslanarak Türk ınusal Kurtuluş Savaşını örgütlerneye gitmişti. Ankara'da meclis ve hükümet oluştu­ rulunca artık kendi programları çerçevesinde bir takım iç ve dış uygulamalara giriş irler. Merkezi otoritenin yokluğu - varlığı tartışılırken bir çok bölgede iç isyanlar oluyordu. Yenik Osmanlı ordusunu canlandırarak Rumlara ve Ermenilere karşı çıkartmak istiyorlardı. Aksi taktirde Misak-ı Milli dedikleri toprakların bir kısmının elden gideceğini biliyordular. rumları oluşturan anlayışlar köşeye sı­ kışmaktadır lar. 39 İttihatçı ması, gelenek yani devletin yaşatılması onların kurtarıl­ dan çeşitli kargaşalıklar içerisindeydi. Fakat aynı zamanda çeşitli bölgelerde ayrıca farklı anlayışlardan kaynaklanan gelişmeler oluyordu. Hemen her örgütlenme gelişmeleri kendi lehine çevirmek istiyordu. Merkezi otoritedeki boş­ luğu değerlendirmek istiyen çeşitli milliyetlerin özgürlük mücadeleleri haklı davalar olmakla birlikte, devletlerini kurtarmak ve yine egemen olmak isteyen Türk milliyetcileri elbetteki kendi zorbalıklarına karşı çıkanları günün koşulları gereği bazen tatlı vaadlerle bazende katliamlarla sindirmeye çalıştılar. Halkın kötü koşullarına rağmen Türk büyük burjuvaları yeniden egemen olabilmek için kendi sınıfı dışındakileri çıkarları doğrultusunda harekete geçirtmeye çalıştı­ lar. Bunun içinde öncelikle kendileri için savaşacak askere ihtiyaçları vardı. Ay·c·· rıca Ankara Hükümeti toprakları Yunanlllara kaptır­ mamak, çeşitli çete bir likle. ,. rini örgütleyebilmek yani Çerkez Ethem kuvvetleri, Kuvva-i Milliye çeteleri, azınlıklar ve çeşitli isyanlar karşısında kendi anlayışlarını egemen kılabilmek için güçlü askeri bir yapıya ihtiyaç duyuyorlardı. Bu , •. ""'"11"1~"\'"c'''.ct,.·•l·•c_ anlamda ilk önce çözmek istedikleri sorunların başında askerlik sorunu geliyordu. Olağan üstü olarak kabul edilen günlerde yasama organının (Millet Meclisi) kendi içinden seçtiği bir kısım üyelerce oluş­ turulan İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin şekillenmesinde son derece önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği gibi devlet bir üst yapı kurumu olduğundan doğrudan bir sınıfa dayanır. Herhangi bir sınıfın kendi politik, ekonomik vs. gibi her türlü ilişkile­ rinin bir bileşeni olarak egemenliğinin aracı olur. Türk burjuvaları da yönetmek için iktidar olmayı ilk anda hedeflemişlerdi. Egemen olma, yönetme hepsi kendi çı­ karları içindi. Türk egemen güçleri iktidar olmanın kavganın verdiklerinde kendileri açısından ne kadar engel varsa, onları aşmak için bir dizi önlemler alırlar. Bu önlemlerden biri olan İstiklal amaçlarıydı. Misf!.k-ı Milli içinde zorla tutulmak istenilen Rumlar, Ermeniler ve Kürtlere hiçbir hak tanımak istemiyordular. Anadolu'yu tümden Türkleştirmek istiyordular. Adına Türk Kurtuluş Savaşı denilen ı 9 ı 9- ı 923 yılları arasında Rumlar ve Ermeniler ya katiedilmişler ya da sürgün ettirilerek çok sınırlı oranda bı­ rakılmışlardı. d. or g Kürtlerin büyük çoğunluğu müslüözerklik vs. şekilde kandırıla­ rak bu kargaşalık yıllarında kemalistleri desteklemişlerdi. Kemalistler iktidar olduktan sonra da Yahudi~Türk burjuva ittifakının bir sonucu olarak Kürtlerin kendi hak- ·cs;ccc''"'''c'/""'" larınasahip çıkma mücadelelerini kanla ve zorba- .. lıkla ortadan kaldırmaya çalıştılar. Türk zorbalığı­ nın adına da anti-feodal mücadele denildi. · . Kemalistler, Ankara'da hükümeti kurduktan sonra yaptıkları ilk işlerden biri de askerlik sorununa bir çozum getirmekti. i®ı;:iiı:;·ı;~rcztı Çünkü Misak-i Milli içerisinde hali hazırda bulu- • nan askerler sadece iç güvenliği sağlamakla gö- · revli oldukları gibi sayıca oldukça azdılar. Ordu, terhis edilmiş, silahları ise emperyalistlerce bü- . yük oranda toplanılmıştı. Üstelik elde tutulanlardan da sürekli kaçışlar oluyordu. Peki neden askerden kaçışlar oluyordu? a) Uzun süreli olması b) Savaşların birbiri ardına gelmesi c) İstanbul hükümetinin fetvası d) ölüm korkusu e) Savaştan nefret etme f) batılı kapitalist devletlerin güçlü manlık, ur c rs iv ak c w w w .a ch lüğü g) Kuva-i Milliye'ye veya diğer sıra dan çetelerin çekiciliği h) aile özlemi vs. gibi nedenleri sa yabiliriz. Savaştan yenik çıkan bir devletin halkın nazarında büyük bir prestij kaybettiği açıktır. Halk savaşlardan bıkmış­ tı, üstelik ciddi bir otoritede almadığın- 40 Hükümeti Mondros Ateşke­ si'inden sonra antlaşma gereği askerliği kaldırdığını, vergi cezalarını affettiğini açıkladığından M. Kemal yeni- bir ordu düzenlem esine gittiğinde zorluklar la karşılaşır. Padişahı ve halifeliği hala bir otorite olarak gören halkın nazarında ye- . niden savaşı örgütlernek oldukça zordu. Kemal:~tler zorluğu, z6r kullanarak aşarlar. O yıllarda genelde halk yoksuldu. Büyük ve küçük sanayinin çok sınırlı olduğu bir ülkede tarımda çok . gelişmiş değildi. Dahası uzun savaş yılları halkın ya. şam seviyesin i oldukça düşürdüğün­ den geçim sorunu üst seviyeye çıkmıştı. Örneğin M. Kemal Samsun'dan Havza'ya giderken rastladığı bir köylüden Mahkeme leri kurulmad an önce sıradan mahkeme lere başta asker·ka.çakları sorunu ile ilgilenmel eri istenilir. Kendileri ne geniş yetkiler de tanınır. Bu yönde bazı kanun maddeleri de çıkartılır. Bu mahkeme ler yakalana n asker kaçaklarının "af dileyip cepheye gitme" isteklerini ibret olsunlar diye ilkönceler i idam ettirirler. Ama cephede savaşacak insan malzemes ine ihtiyaç duyulduğun­ dan yeterli .korkuyu sağladıklarına inandıklarında daha başka cezalar vermeye başladılar. Fakat ilk İstiklal uygulamalarında şiddet kullanma ön planda tutulur. Hapis cezasına kaçaklar gönülden razıydılar çünkü hayatlarını böylelikle kurtarmış oluyorOnun için lardı. yasa uyguluya cakları idamı ön · planda tutarlar. Kaçaklar a yareden yani ~~ dım saklıyan ve koruyanlar a ceza verilem iyor du çünkü mevcut kanunda bu yönlü · boşluk vardı. Ayrı­ ca kararlara itiraz üst mahkeme ye baş­ rs iv ak ur İstanbul MAHKEMELERİ rg dı. I. DÖNEM İSTİKLAL d. o Mahkeme leri gelip geçici olma düşünce­ siyle ilk anda kurulmuştu. Ama her sıkıştıkları dönemde kemalistleri n ilk akınarına gelen olağanüs­ tü mahkeme ler olduğundan zaman hiçte bu ·mahkeme lerin geçici olmadığını gösterdi. Çünkü birbiri ardında kurulan bu mahkeme ler, burjuvazi nin sınıf hakimiyetini pekiştirmede önemli bir rol oyna- .a sürede sonuç engelliyor du. Kemalistler istedikler i gibi soc nuç alamadıklarını görünce yeni düzenlem eler yapmak isterler. Atatürk has adamları aracılığıyla daha ağır yeni ceza maddeler ini içeren kanun teklifinde bulynur. 18 Ağustos 1920'de yapılan "T~l~in ve Tedhiş Kanunu" (Ergün Aybars, Istiklal Mahkeme leri. Gerçeği, Cumhuriy et Hafta 2-8 Aralık ı 994 s. ı ı) fazla sert bulunarak rededilir. Ardından yeniden verilen bir başka önerge ile ihtilal mahkeme lerinin kurulması istenilir. Fakat ismi istiklal olarak değiştirile­ rek kabul edilir. Cl ı Eylül 1920) İstiklal Mahkeme lerinin bölgeleri Meclisce belirlenir. Kanunun yürütme yetkisi Meclise bırakılır. Böylelikle Mecalmayı w w aldığı yanıtta; vurmayı gerektirdiğin­ den w "Bir ben kaldım.. Evde sekiz öksüz yetimle, üç dul kalmiş kadın var. Hepsi de ·benim sapanıının ucuna bakarlar. Şimdi benim vatanım da, yurdum da aha şu tarla. Düşman oraya gelinceye kadar benden hayır bekleme." (D. Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi c. 3 s. 909) Bu ve buna benzer sorunlar askere gitmemey i ve askerden kaçışı çok üst boyutlara vardırınca çare olarak İs­ tiklal Mahkeme lerinin kurulmasında görülür. İlkönce asker kaçakları ·için düşü­ nülen mahkeme lerin kurulduk tan sonra kapsamı genişletilerek şiddetin bir parçası haline getirilir. 41 kısa lis olağanüstü yargıya da sahip olur (E. Aybars, age. s. ı 1) 1 920-1923 yılları arasında oluştu­ rulan ilk malıkernelerin kuruluşuna gerekçe, kuruluş kanununda da belirtildiği gibi "düzenli ordunun kurulması ve yaşatılması için asker kaçakları sorunu çözmek" biçiminde belirtiliyord u. Daha sonra yetkileri arttırılarak vatana ihanet, soygun, yolsuzluk, cas us luk vs. dı. Suçlananlar a avukat tutma Çünkü stratejisi önceden tesbit edilmişti. Taktikler hakimiere bırakılmıştı. Ankara İstikiali Mahkemesi Başka­ nı Ali Çetinkaya bakın ne kadar güzel izah ediyor: "Bir aydır Kırşehir, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Rize, Giresun ha valisi devrettik." (Cumhuriyet Gazetesi 22 Aralık ı 925) Böylesine jet bir 'turistik' gezi yapan mahkeme üyelerinin bu kadar cezayı, 'uyur-gezer' olarak verdileri açık. Yoksa normal bir mahkemeni n yapacağı işler değil bunlar. Hak, hukuk adına en küçük insani hakları bile ortadan kaldı­ ran bir anlayış nasıl vicdani olabilir. rg şeklinde genişletildi. d. o Bu malıkernelerin üye sayısı önce üçtü, sonra dörde çıkarıldı. Mahkeme, meclis adına çalışacaktı. Türk Kurtuluş savaşına karşı işlenen her eylem suç kabul edilerek cezalandırılmaya gidilecekti. · Hatta sonraki yıllarda kurulan İs­ tiklal Mahkemele rinin kapsamları dahada genişletildi. Örneğin, 1 9 Mayıs ı 925'de İsmet İnönü Samsun'da ki konuşmasında "geçmiş suçlardan dolayı sahiplerinin cezalan dırılacağını" söyledikten sonra, İstiklal Mahkemeler i üyeleri suç olarak değerlendirdiklerini, zamana bakmaksızın ceza verınede kendilerini yetkili görürler.. İstiklal Mahkemele rinin kararları kesindi ve temyizi yoktu. Kararların uygulanmasında sivil-asker, herkes sorumluydu . Mahkemel üyeleri verdikleri karardan sorumlu tutulmadıkları gibi Başbakan, İçişleri, Savunma ve Adalet bakanlarıy la sürekli yazışmalarda Malıkernelerin bağımsız olmadığının rs iv ak ur en güzel kanıtlarından biride M. Kemal'in büyük 'dostlarından' Ali Çetinkaya'nın bir tavrı bazı şeyleri daha iyi izah ediyor. Şapka giymenin suç olmadığı bir ülkede, Vakit Gazetesi muhabiri şapka giydiğinden dolayı hapse atılmak istenir. Tesadüfen o günlerde M. Kemal'de Kastamonu'ya kılık, kıya­ fet üzerine açıklama­ larda bulunmak üzere gidince mahkeme, bu , sefer farkıt~tavır takı­ nır. Gazeteci tutuklanmaktan kurtulur. M. Kemal Kastamonu 'dan ·dönüşünde Ali Çetinkaya kendisini şap­ kayla karşılar. İstiklal Mahkemelerinin ilgi alanların· dan biri de şapkaydı. Atatürk reformlarda n biri olarak kabul edilen kılık-kıyafet kanunu gereğince giyiminde Avrupai tarza uymayanlar kovuştur­ malara uğratılır. 25 Kasım ı 925'de çı­ kan bu kanun sonrası Ankara ve Erzurum sıkıyönetim mahkemeler ince 57 kişi idam edilir.* (*Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedi si cilt:6 s. ı 884) Muhafazaka r basın dahi istiklal mahkemeler inin hiçbir şekilde hukukla bağdaşmadıklarını söylerken haklıdır­ lar. Kılık-Kıyafetle sözde Avrupa-i tarzı zorunluluk haline getirmek gerçekte asimilasyanun bir parçası olarak düŞünül- .a bulunurlardı. hakkıda tanınsaydı değişen birşey olmayacaktı. w w w Sanıklar tek tek veya toplu yargılanır­ lardı. Önce iddianame okunur, ardından ifade alınır, sonra da karar verilirdi. Elbetteki uygulamala r .her zaman böyle olmazdı. Bazen de sanıklar önce idam edilir, sonra mahkeme edilip 'suçludur' lcararı alınırdı. (Güneri Civaoğlu, Sabah Gazetesi ı 6 Mayıs ı 989) Verilen bu kararlar çoğu kez "vicdani" (!) kanaatle göre olurdu. Delil pek aranmazdı. Vicdani kanaat, idama kadar her türlü cezayı verebilirdi. Hiç bir savunma avukatının tutulmasına izin verilmeyen bu mahkemeler de adet yerini bulsun diye iddianame hazır­ lanır ve ardındanda vicdansızlık başlar- 42 yansıtıyor. çaBu arada Meclis'ten yasama, yürütme ve y_argı haklarını içeren yani Meclis'in yetkisine sahip olmayı kapsayan bir konuda Başkomutanlık olur. M.Kemal böyle bir ünvan ve yetkiyi alarak çok büyük bir güce sahip olur. İstiklal Mahkeme leri Meclis'e karşı sorumlu gözükmel erine rağmen gerçekte yasal statüde de tek bir kişinin emrindeydiler. M. Kemal İstiklal Mahkeme lerine vergilerin toplanması yetkisinid e verir. Tekalif-i Milliye Emirlerin i -ınusal Vergi Kanunları- yayımıayarak bir bütün olarak hazırlıklara giriş ir. İstiklal Mahkeme leri Fransız Burjuva devriminden Cl 789) sözde esinlener ek kurulmuştu. İstiklal Mahyönelik • kernelerin e . .· eleştiriler olduğunda bu mahkeme lerin sa. vunucuları Fransa'da ki mahkeme leri örnek ' gösterere k eleştirileri rg lışır. göğüslerneye rs .a w w tartışmalarının yapıldığı İstiklal Mahkeme lerinin Fransız ihtilalcilerinden esinlener ek kurulduğunu ileri sürenler aynı zamanda kemalistle rle Fransız . . devrimcil erini paralellendirm eye çalışır­ lar. Fransız ihtilali, feodalizme karşı burjuvazinin iktidar kavgasının sonucuyd u. Yeni bir çağın ilk sayfasıydı. Ama kemalistl erin mücadele si Misak-ı Milli'de Türk egemenliğini sağla­ maya yönelikti. Kürdistan ve Batı-Er­ ınenistanı ve Rumları yok saymaya çalışanları, Türk işgalinin devamını istiyenleri Fransız devrimcil eriyle bir tutamayız. Bu iki farklı mücadele yi kıyasla­ yarak düıi~a çapında SC!-ygınlığı olan bir mücadeley le kendilerin e prestij sağla­ maya çalışanlar böylelikle gelebilece k eleştirilere cevap vermek isterler. Kemalistler, Fransız burjuva devrimini n özünü .değil kendi çıkarlarına hizmet edecek yönlerini pratikleri nde uygulamak isterler. Fransa'da devrimi savun- w sı çalışır­ . lar. iv Neden kılık-kıyafet kanununun çıkarıldığı bu makalede n de bellidir. İstiklal Mahkeme lerinin duruşmalarıhal­ ka açık yapıldığı gibi yayın yoluyla da halka duyurulur du. Her mahkeme kendi görev bölgesi içeri- . . sinde çalışabilirdi. Bir başka bölgeye müdahelesi ancak meclisin vereceği karar sonrası •··· mümkünd ü. Türk-Erm eni, Türk Yunan savaşlarının ilk , dönemler inde II Eylül l920'den ·3ı Temmuz l922'ye kadar kısa bir müddetlik boşlu­ ğun dışında ı 2 İstiklal Mahkeme si ve l922'den 1923 Mayıs'ına kadar iki tane olmak üzere toplam 14 İstiklal Mahkemesi oluşturuldu. Ankara İstiklal Mahkeme si bu arada devamlı çalıştı. Diğerleri 5 ay sonra ı 7 Şubat ı 92 ı 'de önce kaldırıldılar daha sonra Ağustos ı92l'de yeniden kurulmalarına karar verilir. İstiklal Mahkeme lerinin kurulması Yunanlıların Anadolu'd a ilerlediği günle· re rastlar. Meclis'in Kayseriye taşınma­ uyguladıkları­ nı açıklayarak havayı yumuşatmaya ak ur anlayışını stratejik bir geri çekilme d. o . Anadolu mozağındeki çok renkliliği ortadan kaldırmak ayrıca Arap, Ermeni, Laz, Asur vs. gibi azınlıkların yanısıra Kürtlerin kendi gelenekse l giyim tarzlarını zorla değiştirtıneye çalışmak kendi kültürleri nden uzaklaştırmanın bir parçasıydı. Tipik bir çarpıcı örneğide Vakit Gazetesi muhabiri Naşit IDuğ veriyor. Mardin'de ki 'gözlemle ri' sonucu Arapça'yı dahi uydurma bir dil olarak kabul ediyor ardındanda Türkçe'de n başka bir dilin konuşulmasına karşı çı­ kıyor. "Mardin'i n ayıredici özellikleri nden biri de halkının entari ile sokağa çıkması, dairelere gelmesidir . Mardin'i Arap şehirlerine benzeten bu biçim ve kıyafet sorunu da ciddiyetle gözönüne alınacak ve yasaklana - . cak bir şeydir." (Malmisanij, Bitlisli Kemal . Fevzi s. 7ı) N. IDuğ dönemin . . müştü. sıralarda M. Kemal morali yüksek tutmak için Yunan orduları karşısında oluşturulur. 43 nO?i:L ama kemalistl erin yapbir devrim olarak kabullenm ek mümkün değildi. Ancak kısmi reformlarından bahsedileb ilinir. Fransız devrimini korumak için kurulmuş olağanüstü mahkeme lerle Kemalistlerin mahkeme leri arasında özde farklılık vardır. Biçimsel benzerlik ler özü değiştirmiyor. Zaten birçok konuda Türk burjuvazi sinin temsilcile ri Batı· taklitciler iydiler. Atatürk devrimler i veya reformları olarak adlandırılanların bir çoğu İttihat ve Terakki zamanında kısmen yapılmış veya yapılmaya başlanılmıştı. Bu anlamda yeni bir şeymiş gibi sunulması tamamen propagan da amaçlıydı. Kemalistleri yüceltme k içindi. İstiklal Mahkeme lerine ilişkin anı­ lar oldukça az yazılmıştır. Belgelerin in çoğu T.B.M.M arşivlerinde­ dir. Yalnızca Konya ve Elcezire Mahkemesinin tutanakları Türk İnkılap Tarih Enstütisin dedir. Belgeler genellikle , duruşma dosyaları, karar defterleri ayrıca mahkeme lerin yazışmalarından ibarettir. Mahkemelerin çalışmalarına ilişkin ve meclise verilen raporlar arşivlerde yoktur. Mahkeme lere ilişkin geniş bilgiler Hakimiye t-i Milliye, Babalık, Açık Söz gibi gazetelerl e, Karar Defterleri nde genişçe yararlana bilecek bilgiler vardır. Diyarbakır ve Sivas İstiklal Mahkeme lerine ilişkin belgeler arşivlerde yoktur. Bu mahkeme lerin esasta baktıkları davalar Kürt ayaklanmalarına ilişkindi. Koçgiri ayaklanması ile Şeyh Sait Ayaklanmasına bu mahkeme ler bakmıştı. Bir çok tarihi gerçeğin gizlenmes i Türk Devletine. yarar sağladığından özellikle bu mahkeme lerin tutanakları, belgeleri kal- du terhis edilip yalnızca iç güvenlik için sınırlı asker bırakılacaktı. Türk Kurtuluş @avaşı sırasında ilk anda derleurneye çalışılan ve tekrar yaratılmak istenen birliklerd en birçok kişinin kaçmasıyla Meclis yeni önlemler almaya çalı­ şır. 1918 yılında kaçakların sayısı 300 bin olarak gösterilme ktedir. Üstelik asker kaçakları kendi memleket lerine git-. tiklerinde koşullarında olumsuzluğun­ dan çeşitli kanun dışı denilecek da vranışlarda bulunurla r. Kaçaklara karşı giderek sert önlemlerin alınmasına rağmen sayı giderek artıyordu. Savaş sonrasında kaçaklara karşı daha sert cezalar alınması doğrul­ tusunda anlayışlar gelişiyordu. Hapis, Pranga, darp, en çok başvurulan yöntemler olmasına rağmen bunlar dahi cezadan sayılmıyordu. Asker kaçakları bu duruma düp.den razıydılar. Çünkü böylelikle muhteme l bir ölümden kurtulmuş . oluyarlar dı. Asker kaçakları firarda oldukları sı­ rada adam öldürürse veya soygun, ırza geçme gibi suçları işlerlerse yakalandı­ ğında idam edilirlerdi . Ayrıca askerden kaçabileceği tahmin edilenlere de idam rg doğruydu ak ur d. o mak tıklarını cezası uygulanırdı. Bazen suç işlemeyip sadece askerden bir veya iki sefer kaçmış olanlara duruma göre· ceza verlımiye biliniyordu. Üçten_faz la kaçmış ise kaçtık­ larının 1 O katı kadar falaka cezası veriliyordu. . Askerden kaçanlar bazen beraberin de silahını, cephanesi ni veya atını da götürüyordu . Bu durum aynı zamanda sı­ kıntısı çekilen silah, cephane, erzak vs. gibi orduda çok az bulunan malzemel erin dah da azalmasına neden oluyordu. Aynı zamanda kaçacakların artması çeşitli askeri birliklerin görevlerin i yerine getirmem esine de yolaçıyordu. Öye ki yiyecek ve cephane depolarını koruyabilecek asker bulmakta bile zorluklar la w w .a rs iv kaçmışsa dırılmıştır. İstiklal Mahkeme leri her şeyden önce bize, yeniden yapılandırılmakta olan Türk devletinin siyasal yapısı hakkında bilgi vermekte dir. karşılaşılmaktaydı. Asker kaçakları gittikleri yerlerde çeçete örgütlenm elerinin de maddi temelini oluşturuyorlardı. Kaçakları yakalamak için görevlend irilenler bile kaç- w Asker Kaçakları Sorunu şitli Askerden kaçma her savaş döneminin "normal" sayılan ve görülen olaylarındandır. I. -Dünya savaşı sırasında bir çok cephe de bu tür kaçaklara çokça rastlanılmıştır. · Osmanlı Devleti, yenilgiyi kabul edip antlaşmayı imzalayınca işler daha da kötüleşmişti. Antlaşma gereğince or- maktaydılar. Orduda yeniden düzenlem eye geçilbu kanda daha sert önlemler alınmaya başlanıldı. Alınan ilk tedbirlerin çoğu kişisel ve keyfiydi. Hiç bir kuralı da yoktu. Son derece ağır cezaları­ da içermekte ydi. Öyleki yakalana nlar diğinde 44 norıc:L Firariler Hakkında Kanun- başlığı altın­ da şu maddeler çerçevesinde yeni önlemler alınması istenilir. Madde: ı- Muvazzaf ve gönlü ile askeri hizmete dahil olupta firar edenler veya her ne suretle olursa olsun firara sebebiyet verenler ve firariyi saklayan ve sevkinde yardım gösterenler ve firarileri ifha ve ilbas edenler (koruyanlar) hakkında mülki ve askeri kanunlar da mevcut emirler ve indel-icap (gereken) diğer güna mukarrerat-ı cezalamaya müktakilen hüküm ve yürütmek üzere Büyük Millet Meclisi azaları tarafından İstiklal Mahkemeleri teşkil olunmuştur. Madde: 2- Bu mahkemeler üyesinin adeti üç olup B.M.M. çoğunluğu arasın­ da seçilmiş ve içlerinden birisi kendileri tarafından reis kabul olunur. Madde: 3 - İş bu mahkemelerin adedini ve bölgelerini hükümetin teklifi üzerine B.M.M. tayin eder. Madde: 4- İstiklal Mahkemesinin kararları kati olup uygulanmasında bilimum silahlı kuvvetler ve siviller. devlet memurudur. Madde: 5- İstiklal Mahkemelerinin emir ve kararlarını infaz etmeyenler veya infazından yalan bahaneler gösterenler işbu mahkemeler tarafından mahkemeye verilir. Madde: 6- Her İstiklal Mahkemesi katip ve müstahdeminin maaş yüzlirayı geçmeyecektir. Madde:7 - Her İstiklal Mahkemesi vazifeye hemen başlayacak ve anında firari ve bakaya efradının bir müddet içinde yakalanmasını sağlayacak her türlü araca müracaat eder. Madde: 8- İşbu kanun yayınlandı­ ğından itibaren geçerlidir. Madde: 9- İşbu kanunun icrasına B.M.M. memurdur. İstiklal Mahkemelerinin Fransız ihtilal Mahkemelerinden bir farkıda mahkeme üyelerinin meclis dışından seçilmemesiydi. Askeri ve sivil memurler mahkemelerin emirlerini yürütmekle zorunlu kılınmış­ lardı. Bu durum mahkemelere idari yönden de bir güçlülük kazandırmaktay­ rd .o Çıkışı ku Kanunun rg bazen sıraya ·e:liziliyor ve her on kişiden biri kurşunlanıyordu. İbret olsun diye M. Kemal'de bu doğrultuda çpk sert önlemlerin alınmasından yana emirler veriyordu. Cephenin hemen gerisinde üçer aylık dönemleri kapsayan sırayla askere alma biçminde bir uygulama olması­ na rağmen yinede kaçaklara karşı önleyici ciddi bir tedbir alınamıyordu. Öyleki bazı bölgelerde bu kaçaklar yanyana gelip gruplar halinde çeşitli olaylara karışmaktan geri durmuyorlardı. Bazı bölgelerde taburlardaki er sayısı 80-lOO'den 3-4 kişiye kadar düşebili­ yordu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ilk dönemlerde asker kaçaklarına karşı, kaçakların manarına el koyma,. evlerini yıkma veya yakma gibi yöntemleri uyguluyorlar dı. w w w .a rs i va Atatürk Döneminin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras olağanüstü mahkemelerin kurulması için teklif yapınca bu konunun tartışılması da tekrar gündeme geliyordu. Tartışmalar sonrası önce 29 Nisan ı 920'de Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkartılır. Hiyarret-i Vataniye adından da anlaşılacağı gibi Ankara Meclisi'nin kararlarını uygulamayanlara yönelikti. Varolan mahkemelerde yeni çıkarılan bu kanun maddelerini uygulamak zorundaydılar. Ama 4 aylık sürede ciddi bir sonuç alı­ namaz. üstelik yapılan kitlesel idamlar tepkiler alır. Halk; a) İstanbul Hükümeti . b) Kuvayi Milliyeye çeteleri c) Ankara hükümeti d) Sıradan çeteciler arasında bölündüğünden haliyle çıkarlarına göre davranmak isterler. Ankara hükümetinin kararlarından kaçanlar soluğu ya Kuvai Milliye'de ya da sıradan çetelerde veya İstanbul Hükümetine sığınmakta buluyordu. Bu anlamda kemalistler uygulamada zorluklarla karşılaşırlar. Otorite boşluğu halkı varolan yasalara uymamaya götürür. Kemalistlerin propaganda yaptığı gibi halk hiçte Kurtuluş savaşına gönüllü katılmamıştır. Ankara Hükümeti halkı askere alabilmek için yeni kararlar alır. ı ı Eylül l920'de 21 nolu kanunla- dı. Meclis, asker toplama sorununun yavergi sorununu da çözme yoluna baş vuruyordu. Bu nedenle de yargı yetkisinede üzerine alınca işlerin daha iyi nısıra yürüyeceği du. Haliyle 45 inancından kısa kaynaklanıyor­ bir süre sonra yetkileri, vatana ihanet, yolsuzluk, casusluk, ayaklanma vs. gibi konuları kapsadı. 'Firariler Hakkındaki Kanun'a ek bir madde getirilerek kapsamı, vatan hainliği, ülkenin maddi ve manevi gücünü kırmaya çalışmak, casusluk ve bozgunculuk şeklinde genişletilir. * (*E. Aybars, Cumhuriyet s. ı ı). Ek madde şöyleydi: "Komutanlardan askeri rütbeler arasında itaat ve inzibat sağlanmasına dayanan hukuk ve yetkileri saklı kalmak üzere vatanın ve hilafetin kurtuluşu ve bağımsızlığı için mücadele eden B.M.M. 'nin çalışmasına aykırı olarak düŞman amaç ve çıkarlarını güçlendirme yollu teşkilat ve tahrikat ve kargaşalık yaratanlar ve memleketin maddi ve manevi kuvvetlerini her ne suretle olursa olsun bozup, yıkmaya çalışanlar ve düşman hesabına askeri ve siyasi casusluk edenlerle 29 Nİsan ı 920 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun kapsa-. dığı hükümlerden dolayı tutuklu bulunanların mahkemelerinin yapılacağı ve hükümlerin infaz etme yetkisi İstiklal Mahkemeleri'nin kurulduğu bölgelerde adı geçen mahkemelere verilmiştir." Ankara İstiklal Mahkemesi, Sadrazam Damat Ferit Paşa ile Sevr Antlaş­ masını imzalayanları gıyaplarında idama mahkum eder. Padişah'a 'şimdilik' kaydıyla bir suçlama yapamazlar. İngi­ lizlerin esiri kabul ederek kendi aralarında bir bölünme yaratmamak için geçiştirir ler. İlk önce ı 4 bölgede İstiklal Mahkemelerinin kurulması için önerge verilir. Bunun dört tanesi Kürdistandaydı. Fakat İsmet İnönü'nün önerisiyle değiştiri­ lerek ilk anda yedi bölgede kurulması kararlaştırılır. Daha sonra bu sayı sekize çıkarıldı. Bunlar, Ankara, Eskişehir, Konya, İsparta, Kastamonu, Pozantı, Diyarbakır, Sivas İstiklal Mahkemeleriydi. Mahkemeler son biçimini aldıktan sonra bir bildiri yayınlayarak, asker kaçaklarının teslim olmaları halinde affedileceklerini duyuruyordu. Birinci dönem İstiklal Mahkemelerinden Kastamonu ve Elcezire mahkemeleri genel olarak hemen aynı türden davalara bakınakla birlikte Konya, Samsun, YozgattakHer bölgelerinde meydana gelen ayaklanmalara da bakmışlar­ Aybars'ın belirttiği kadarıyla en sertiydi- on gün içinde teslim olmayan asker kaçağının yerine ailelerine baskı uygulanarak babası, kardeşi, amcası v.s'yi yerine askere alınır. Ancak kaçak teslim olursa yerine alınanlar salınıyordu. Keza köy halkının kaçağı korumamaları için o zamana göre büyük b~r değeri olan 200 lirayla cezalandırdıkları gibi kaçakların evlerinide yıkıp, yakıyorlar­ dı. bakmıştır. rd .o rg M. Kemal mahkemelerin etkinliğini görünce sayısının artmasını ister. Konya İstiklal Mahkemesinde yargıla­ nanların çoğu birinci ve i:Kinci Konya ayaklanmasına katılanlardı. Mahkeme özellikle ikinci ayaklanm.aya katılmış olanlara karşı sert önl~rriler alır. Samsun İstiklal Mahkemesi ise Rumların kendilerini savunmak için oluştur­ dukları fedai guruplarıyla Kürtlerin Koçgiri Ayaklanmasına ilişkin davalara w w .a rs i va ku Bilindiği gibi Karadeniz'de ki Rumlar Türk ve Laz çetelerinden korunmak için guruplar oluşturmuşlardı. Bu arada bir dizi olayda meydana gelmişti. Özellikle Topal Osman çetesi Rumlara saldırarak kötü ün sahibi olur. Sovyet elçisi Ar?-lov, Türkiye'ye ilişkin anılarında Ankara'ya giderken yolda bir çok Rum'un cesedine rastladığını yazmaktadır. Türk yetkilileri bu rakamı oldukça düşük gösterirler. (12 bin civarında) Fakat bu durum hiç de resmi kayıtları doğrulamamaktadır. Merkez Ordusuyla, kötü Ünlü Topal Osman çetelerinin birlikte Koçgiri'de büyük katliamlar yaptığı da anılar. da tazedir. Birçok kişinin Samsun Istiklal Mahkemesinde yargılanmasının bir nedeni de sanıkların sayısının fazlalığın­ dan ötürü bölge mahkemelerine dağıtıl­ malarının bir sonucuydu. Yozgat İstiklal Mahkemesinde, Koçgiri ayaklanmasına katılanlarla Yozgat ayaklanmasına katılanlar yargılanmış­ lardı. w İstiklal Malikemeleri sürekli Mecliste sorun olur. Mahkemeler birçok yönden tartışılarak 3 ı Temmuz ı 922 de (İstik­ lal Mahkemeleri Kanunu) adı altında yeniden biçimlendirilir. Zaten bu arada kemalistler giderek devletler tarafından tanındıkları gibi kendi lehlerine genel bir sessizliğide sağlamışlardı. Yapılan eleştiriler nedeniyle İstiklal Mahkemelerinin hakimlerinin yetkileri kısıtlanır­ ken savcıların yetkileri arttırılır. Ayrı- dır. Kastamonu İstiklal Mahkemesi - E. 46 meclisin yetkisine bı­ Yani normal mahkemelere benzer şekle dönüştürülür. Bu şekilde düzenlemeler yapıldıktan sonrada ı Ağus­ tos ı 922'de Meclisçe görevlerine son verilir. Yunanlılar Ege'de yenilgiye uğratıl­ dıktan sonra da "geçmişin hesabını sormak için" yeniden mahkemeler kurulmasına karar verilir. Amasya'da kurulan İstiklal Mahkemesi ancak bir ay görev yapar. Ayrıca Batıda a) Bursa, Eskişehir b)Kütahya, Aydın, Denizli c) İzmir ve çevresinde olmak üzere üç tane İstiklal Mahkemesi kurulur. Yine aynı dönemde Kürdistan'da Diyarbakır ve çevresinde Elcezire İstiklal Mahkemesi, 8 Aralık ı 923'de ise İstan­ kurulur. Amaçlanan geçmişte bul'da kendilerine yönelik suç işleyenıerin ceca Delil aramaya gerek görmezlerdi. Bütün memurlar mahkemelerin kararlarına uymak zorundaydılar. Kendilerini denetleyen bir üst kurul yoktu. Sadece Başkomutana idam edilenlerin listelerini yollarlardı. Yani O'na karşı sorumluydular. Ama mahkemeler denetlenmezdi. Baştan çok geniş yetkiler tanın­ mıştı. Yaptıkları herşey olumsuz da olsa göz yumulurdu. İstiklal Mahkemesi üyelerinin sınırsız yetkisine şöyle bir örnek vermek mümkün. Bolu' da kurulan İstiklal Mahkemesi'nin Başkanı Osman, "Karaman isyase h palara asacak nında 39. ve 40. adam yoktu. İhtiyar bir köylü, yanında oğlu, önünde odun yüklü merkebi geliyordu. Emrettim, ikisini de astılar."* C*Rüknü Özkök, Milli Mücadele Başlar­ ken, Düzce-Bolu isyanları İSt. ı 97 ı s. 297) Nasıl olsa hesap soran yoktu. Her türlü yetki baştan alınmıştı. Keyfi uygulamanın vardığı sonuç son derece ürkütücüydü. İstiklal Mahkemeleri'nin uygulamalarında, mahkemelere göre farklılıklar da sözkonusuydu. Her hakim kendi anlayışına göre hareket ediyordu. ı 920- ı 923 yılları arasında 55 bin kişi yargılanır. Resmi rakamlara göre 3 bin kişiye idam cezası verilir. Ama ı 350 Asker kaçaklarına bir kişi idam edilir. şans tanınarak kaçmadıkları taktirde cezalarının uygulanılmayacağı belirtilir. Asker kaçakları 'boyunlarında ki iplerle' askerliklerine devam ederler. Bunlar arasında tekrardan kaçıp da idam cezası alanların sayısı bilinmiyor. Sonları hakkında şimdilik bir bilgi yok. idamların infazı rd .o rg rakılır. zalandırılma isteğindendi. Mahkemelerinin dışında da yargılamalar yapılmaktaydı. Bunlar genellikle mahkemelerin kurulmadığı veya çalışmalarına son verildiği dönemlerde görev yaparlardı. Harp Divanları ve Ceza mahkemeleri bunun örnekleridir. İs­ tiklal Mahkemeleri kurulunca tüm diğer mahkemelerdeki dosyalar ve sanıklar bu mahkemelere nakledilerek yılların davaları bir çırpıda, aceleyle tamamen keyfi bir şekilde bitirilirdi. Ayrıca İstiklal Mahkemelerinin çasırasında bazı komutanlar lışmaları keyfi cezalar vermektende geri kalmı­ yorlardı. Yunan işgalinden kurtarılan bazı yerlerin ele geçirilmesi sonrası buralarda Harp divanları kuruluyor ve bölgesel kararlar alınabiliniyordu. İstiklal Mahkemelerine son verilince mahkemelerin baktıkları davalar harp divanlarına ve normal mahkemelere devrediliyordu. İstiklal Mahkemesi tekrar göreve başlayınca da dosyalar kendilerine geri yollanıyordu. ı 9 Aralık ı 9 2 ı de bu tarihe kadar vatana ihanetten idam cezası yiyenlere af çıkartılarak cezaları müebbete çevrilir. Af sıkça baş vurulan bir yöntemdi. Bundan amaçlanan ise insana duyulan ihti- w w .a rs i va ku İstiklal ll. Dönem İstiklal Mahkemeleri 923'de T.C'nin emperyalist devletlerce tanınmasından sonra II. Dönem İstiklal Mahkemelerinin ilki M. Kemal muhaliflerini sindirrnek için oluştur­ ı muştu. w lO Aralık l923'de kurulan İstiklal Mahkemesi -aslında cinayet veya terör mahkemeleri denilse daha doğru- çok ilginç gerekçeler ileri sürülerek kurulur. Başbakan İsmet İnönü tarafından Meclis'e önerge olarak getirilir. Ve kabul görür. Muhalefet bu mahkemelerin kurulmasına karşı çıkar. Kurulma gerekçelerini yeterli görmez. Fakat kabul çıkınca yaçtı. dönem İstiklal Mahkemelerinin bir olduğu söylenemez. Gerçekte tek amaçları etrafa korku ve dehşet saçarak, keyfi uygulamalarla "halkı yola getirmekti." Hakimler çoğunlukla vicdani kanaata göre karar verirlerdi. İlk programının 47 da yetkilerinin kısıtlanmasını, kararlarının temyiz edilmesi istenilir. Kurulmasına gerekçe ise Hintli Raca Ağa Han'la Emir Ali'nin Başbakan'a yolladıkları halifeliğin kaldırılmaınasına yönelik mektubun basında Başbakan'a ulaşmadan yayımlanması gösterilir. Hintlilerin İngi­ lizlerin istemleri doğrultusunda böyle davrandıklarını bizzat İnönü gizli eelsede açıklar. Ayrıca Kürtlerin ayrılma yönünde çabalar içinde olduklarını ileri sürerek gerekli yerlerde bu malıkernelerin kurulmasını savunur. Komik gerekçeyle yapılan açıklama­ ların dışında malıkernelerin yeniden kurulmasının gerekçesi muhaliflerin susturulmak istenmesindendi. İstiklal Mahkemelerinin terör demek olduğunu bilenler elbetteki karşı çıkacaklardı. M.Kemal halifeliği kaldırmak istediğin­ den gelebilecek tepkilerin önüne geçmek için kurulmasını istemişti. Sonuçtaİstanbul İstiklal Mahkemesi kurulur bazı gazetecilerle yine M.Kemal muhalifliğinde öne çıkmış isimlerden Lütfi Fikri sözde yargılanarak tutuklanırlar. Bir müddet sonra gazeteciler salınırlarken, Lütfi Fikri beş yıl ceza alır. M. Kemal bir müddet sonra yola getirilen eski Dersim Milletvekili, Avrupa'da isim yapmış şahsiyetlerden Osmanlıcı, İslamcı Lütfi Fikri için bu sefer affedilmesi ricalarda bulunur. ( E. Aybars s. 264) İsteğini hiç kimse Meclis dahi rededebilir mi? Lütfi Fikri terörle "yola getirildikten" sonra Meclis bu cezasını affeder. Nasılsa amaçları korku salmaktı. Bu ortamıda yaratmışlardı. Bu yargılamaların dışında önemli bir başka davaya bakmayan İstiklal Mahkemesine iki ay sonra gerek kalmadığına kanaat getirilerek 5 Şubat ı 924'de görevine Meclisce oybirliğiyle son verilir. Toplam ı 7 kişi bu mahkemede yargılan­ medikieri halde M. Kemal tarafından suçlanarak mahkemeye sevk edilirler. Keza Terakki Perver Cumhuriyeti partisi yandaşı olarak bilinen bazı gazeteler de kapatılmış ve bazı gazete yazar ve sahipleri koğuşturmalara uğratılmışlar­ dır. kurulan Şark İstiklal Sait isyanına katılan­ içindi. Mahkeme kısa bir sürede iddianemeyi hazırlayıp her zamanki gibi keyfi ve "vicadani" kanatte dayanarak acil kararlar alır. Şeyh Sait ayaklanmasına önderlik edipte yakalananları birer- ikişer günlük aralarla gruplar halinde yargılayarak idam ederler. Sanıkların duruşmalarında çoğu kez Türkçe tercüman bile yoktu. Yani sahneledikleri oyunlarının eksiklikleri. varDiyarbakır'da Şeyh ları yargılamak dı. rd .o rg Mahkemesi Mahkeme heyeti daha sonra Urfa ve giderek oralarda da bir çok kişiye cezalar yağdırırlar. Hapis cezalarını genellikle askerden firar edenlere verirler. Mahkeme Şeyh Sait ayaklanmasını "Kürt Devletini kurmak için" yapıldığını açıklaması hiçte abartılı olmayan sanık­ ları sadece suçlamak için söylenmiş sözler değildi. İstanbul'a dinlenıneye giden mahkeme savcısı Süreyya Bey'in "Kürt İhtilalinin İç Yüzü" adlı bir konferansı kendi seçim bölgesinde düzenlemesi kafa karıştırmak için propaganda amaçlı olarak söylenen "irticai" sözcüğünün gerçek olmadığınında bir ifadesidir. Elbetteki ayaklananların amacı Şeriatcı Kürdistan' dı. Şark İstiklal Mahkemesinin Bağımsız Kürdistan için savaştılar yQrumu yalnızca mahkeme üyelerinin -özelde savcı­ nın- yorumu olarak ele alınamaz. Malı­ kernelerin bağımsız olmadığı gözönünde tutulursa bu görüş bir gerçeği ifade ettiği gibi esasta hükümetinde görüşüydü. Hükümet ayaklanmada bulundukları gerekçesiyle idam edilenlerin yakınları­ nın veya eylem arkadaşlarının intikam alabilecekleri düşüncesiyle ve bir diğer yönüyle da halkın Batı'da asimilasyona uğratılması için sürgünler yapılır. Sürgün Van ve Midyat'taki "İsyan edebilecek aileler e" kadar uzanır. Şark İstiklal Mahkemesi ayrıca 91 ı 2 Ağustos tarihlerinde Raçtokan ve Raman'da sürgüne karşı çıkarak direnişe geçmelerinden sonra burada da terör Şeyh Sait Ayaklanması'ndan estirir w w .a rs i va ku Elazığ'ada mıştı. w Şey Sait Ayaklanmasından sonra yeniden Ankara'da İstiklal Mahkemesi kurulur. Ankara İstiklal Mahkemesi'nin baktı­ önemli davalar Telgrafçılar, Komüğı nistler, gazeteciler, Erzurum ve Rize olayları davaları ile birlikte İzmir suikastı en önemlileridir. Ankara İstiklal Mahkemesi'sinin baktığı en önemli dava M. Kemal'e muhalif olan Terakki Perver Cumhuriyeti Partisi davasıdır. Bu parti'nin yöneticileri Şeyh Sait Ayaklanmasını destekle- 48 nOr:»ii:L ur d. or g nünün bulunmadığı bu mahkemele ri "ihtilal Mahkemeler i" olarak adlandır­ mak doğru değildir. Kemalist Hıfzı Veldet Dedeoğlu bile bu mahkemele ri "Te hdiş Mahkemeler i olarak değerlendirmiş­ tir." Celal Bayar ise mahkemele rin oynadığı rolü överek "mühim kuvvetlerim izden biriydi" der. Ayrıca mahkemele rin kuruluş nedenini "Milli mücadelenin gayesini temin etmekti" diye açıklar ve mahkemeler in "Millet Meclisini korumak için oluşturulduğunu" belirtir. (Bayar'dan Hatıralar, Kurtul Altuğ Tercüman gazetesi ı 5 Eylül ı 986) Bayar doğaldır ki yaptıkları faaliyetleri övecekti. Geçmişini bu yönüyle reddedemez di. Mahkemele ri her şeyden önce bir çok davaya baktıklarından mahkemele rinden ayrılırlar. Fransız Ayrıca Kürdistan halkının özgürlük savaşına bir darbe indirdiği içindirki devrimci bir rolü yoktur. Örnekler çoğaltıla­ bilinir. ak 718 ay sonra meydana gelen Hazro olayı sonrasında da bir çok kişiyi 'yargıla­ yıp' idam ederler. Şeyh Sait Ayaklanması'ndan sonra Kürdistan'ın birçok yerinde yer yer çeşitli direnişler oluyordu. Örneğin 44. Tümenin ı2. Alayı Batman Köprüsü'nde pusuya düşürülerek yüz asker öldürülür. Keza Nusaybin yakınlarında bulunan askeri birlikler ı Oll ı Mart ı 926 da basılıyordu. Haço'nun önderliğindeki kuvvetler yanlarına Süryanileri· de alın­ ca, Miran aşiret reisi Naif'in ve Viranşe­ hir'de ki Paşazadelerinde bunlara katıl­ masıyla Türk yetkilileri korku ve telaşa düşerler. Bu nedenle çok daha ciddi tedbirler alırlar. Uçak ve askeri birliklerin sayısı arttırılır. Kürdistan'd a direnişie­ rin devam etmesi nedeniyle Şark İstiklal Mahkemesi önce altı aylık süre için oluşturulmasına rağmen görevleri altı aylık sürelerle uzatılır. Şark İstiklal Mahkemesi 'nin görevine ı 2 Mart ı 927 de son verilir. Toplam olarak mahkeme 2 ı 3'ü gıyaben olmak üzere 420 kişiye idam cezası verir. İstiklal Mahkemele ri sadece isyanlarla ilgilenmemişlerdir. Medeni Kanun, Yol Mükelliyeti Kanunu, Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu ile diğer Memurin, Ticaret, Hakimler, Şüra-yı Devlet, Eğitim ve Şapka Kanunları bu mahkemele r döneminde çıkarılmışlardır. Bu bir rasıantı değildir. Tümüyle planlanarak yapılmış­ İSTİKLAL MAHKEMELERİ BAGIMSIZ MIYDI? Mahkemele rin bağımsız olmadıkla­ gösteren en güzel örneklerden biride İsmet İnönü'nün İstiklal Mahkemelerinde yargıladıkları Hüseyin Cahit Yalçın'a söylediklerid ir. "Güçlü bir kalem, ateş püskürerek yazıyordu. öyle bir sı­ rada nereye doğru bizi götürdüğünü bilmediğimiz bu kalemi serbest bırakamaz­ dık. Ama artık geçmiş silinmiştir. İstedi­ gibi çalışabilirsiniz. Hiç bir düş­ ğiniz manlıkla karşı karşıya değilsiniz" diyordu. Ankara İstiklal Mahkemesi, Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasının polisçe aranmasını- "baskın" başlığıyla haber verdiğini ba;tıane ederek, '!'anin başya­ zarı Hüseyin: Cahit Bey ve gazetenin sorumlu. yöneticileri hakında da va açmış- rs iv rını tır. w w .a · Yine tüm muhalifler Terakki Perver Partisi ile muhalif basın mensupları Şark ve Ankara İstiklal Ma:Q.kemeleri döneminde kapatılmış ve susturulmuş­ lardır. Laiklik adına te kk e ve zaviyeler kapatılmış karşı çıkanlar bu mahkemelerde cezalar almışlardır. İstiklal Mahkemele ri Türk burjuvazisinin cılızlığı nedeniyle onun üst yapı­ da daha sert tedbirler almasına neden olmuştur. tı. w İstiklal Mahkemele ri üzerine açıkla- · ma yapanların ortak olarak değerlendir­ dikleri ·noktalar çoktur. Bu konuda çalış­ ma yapmış olanlardan Kandemir mahkemelerin sertlik politikasını İsmet İnö­ nü 'ye bağlamaktadır. Hüseyin Cahit ise "Önce ortalığı susturmak ve bastırmak" gayesini güttüğü­ nü ileri sürmüştür. Bu mahkemeler i hukuk mahkemele ri olarak adlandırmak hiç de doğru bir yaklaşımı getirmez. En basit kişisel hakkın ve demokratik yö- ! . "böyle adalete aykı­ rı bir mahkemede mahkum olmayı, hakim olmaya yeğ tuttuğunu" belirten Hüseyin Cahit, Çorum'da süresiz (sonsuz) sürgün cezasına çarptırılmıştır." (M. Tuncay Türkiye Cumhuriyet inde Tek Parti Yönetiminin Kurulması ı 923ı93ı Ankara ı98ı s. ı44-ı45). Başbakan İnönü'nün sözleri bizleri bu mahkemelerinnasıl dışardan yönetilSavunmasında, 49 daydı. rının olamayacağını düşünmekteydi. d. or g Şeyh Sait'in bu ifadesi üzerine mahkeme reisi savcılıktan konuyla ilgili düşüncelerini sorar. Savcı Süreyya özgeevren gazetecilerin bu davaya dahil edilmelerini uygun görmez. Ama mahkeme savcının tutumuna rağmen bir takım gazetecileri tutuklatınca savcı bir mazeret uydurarak izinli olarak memleketine döner. Yardımcı savcı Avni Doğan yerine bakmak zorunda kalır. "İstiklal Mahkemelerinin selahiyetleri hudutsuz olduğu kadar bu selahiyetler kontralsüzde idi. İdam kararlarına savcı itiraz etmezse, derhal infaz olunurdu. Şayet savcı, mahkemenin kararına itiraz ederse, dosya Büyük Millet Meclisinin Adliye Komisyonunda tetkike tabi tutuluyordu. "(Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası s. ı 7 4) Diğer mahkeme üyeleri savcının nasıl bir iddianame hazırlayacağını me:rak ettikleri gibi kendi görüşlerinide genç ve tecrübesiz savcıya empoze etmeye çalı. şırlar. Avni Doğan kaçamak cevaplar la geçiştirmeye çalıştığını yazmakta ve devamla; "Şeyh Sait'in gazete muharirlerinin birer birer isimlerini söyleyerek yaptığı isnadın içyüzünü sıkı bir tetkikten sonra tamamen öğrenmiş bulunuyordum. Şeyh Sait'in gazeteciler hakkında yaptığı beyanat, kendi fikir ve kendi kanaatından doğmuş değildi, ona telkin yapılmış, muaY.Yen isimler verilerek bunları itharn ederse cezasının haifiletileceği vaad olunmuştur. "(Age.s. ı 74) "Beni cesaretlendirrnek için Ankara'dan ikinci derecedeki bazı zevattan her gün şifreler alıyordum. Bu şifreler­ de, gazetecilerin Cumhuriyetin ilanın­ dan itibaren hükümete karşı aldıkları menfi durum izah olunarak, haklarında tatbik edilecek cezanın bana itibar sağ­ layacağı ifade edilmekteydi." Savcı Avni Doğan basın kanunun 36. maddesi gereğince kendisine yapılan telkinlere rağmen gazetecileri suçun işlen­ diği tarihin üzerinden üç ay geçtiği için zaman aşımına uğradığı" gerekçesiyle "gazetecileri kurtardığını" yazarken boşuna kendisine paye çıkartmış çünkü konuyla ilgili olarak Mete Tunçay "Avni Doğan'ın TTK arşivinde rastladığım özel ve şifreli bir mektubu, hem gazetecile- w w .a rs iv ak Reisi Cumhur Atatürk'e yaranmak için bir gün Meclis'e gider. Atatürk'ü gördüğünde eğilir. M. Kemal "Vah herif, sen beni tazim etmeğe (saygı göstermeye) mi geldin? Defalup git memleketten; elimi kanına bulaştırma; ben hayatta iken sen bu memlekette yazı yazamazsın" diyerek küfürler ederek uzaklaştı­ rır. Ahmet Emin Yalınan beş gün sonra ilk vapurla Amerika'ya gider. Atatürk'ün ölümünden sonra döner. (İbra­ him Arvas, Tarihi Hakikatler, Ankara 1964 s. 65-66) Van eski milletvekille-. rinden İbrahim Arvas Tarnin Gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın'ı mahkeme başkanı dalkavuk Ali Çetinkaya'nın O'nu aşamadığına üzüldüğünü kendisine söylediğini yazmaktadır. (Age s. 67) İstiklal Mahkemelerinin siyasi iktidarın emriyle hareket ettikleri açıktır. Gerek M. Kemal'in gerekse İ. İnönü'nün mahkemelere yazdıkları direktif veya mektuplar bu mahkemelere ait dökü- fet ve kemalist laiklik konusunda farklı düşünüyorlardı. Avni Doğan suçlanan gazetecilerin Şeyh Sait'le bir bağlantıla­ ur diklerini bir güzel açıklamaktadır. Mecliste kendilerine muhalif olan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasını kapattıktan sonra Vatan gazetesinden bu kapatılmanın olumluluğu üzerine makale yazmalarını istemişlerdir. Gazete, buna razı olmayınca Şark İstiklal Mahkemesi'nde düzmece yalanlarla çeşitli gazeteler suçlanılarak tek tek kapatılır. Vatan'da bu gazeteler arasındaydı. Bazı gazeteler kemalistleri destekler. Mete Tunçay 22 gazetenin solcu veya sağcı kapatıldığını yazmaktadır. (Age s. 142146). . Amaç muhalif basını yola getirmektir. Haksız yere suçlayıp düşürmek kişi­ liklerini rencide etmek ve sonra da sözde af edip kendilerine bağlamak yani büyüklüklerini sözde gösterterek etkisiz kılınayı hedeflerler. Başarırlar da. Kapatılan gazetelerin yayınıarına aynı isimle 1 5 yıl izin verilmez. Zamanının ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalınan'da düşürülenler arasın­ w manların arasında rastlanılmaktadır. Şark İstiklal Avni Mahkemesinde görev alan Doğan "Şeyh Sait muhakemesi sırasında kendisini isyana sürükleyenlerin Türk basını olduğunu ileri sürmüş ve bir kı­ sım gazete ve yazarların isimlerinide vermişti. Bu iddia gülünçtü. "*(*Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası s. ı 72) Suçlanan gazete ve gazeteciler hila- 50. rin en ağır bir biçimde cezalandırılmala­ ramak kaldığını, hem de İstiklal Mahkemele rinin bağımsızlığı ve yasalllı­ ğı savlarının içyüzünü ortaya koymak- ettiğimi şimdiden rına arz ederim efendim. İstiklal Mahkemesi Müddeiumu mi vekili (savcı yardımcısı) tadır: Bozok mebusu Avni "(Basılı kağıt başlığı:) Mühim ve Zata Mahsustur davranıldığı görülüyor.Şark Mahkeme üyelerini etkilemek için Mahkemesi üyelerinin her birine açık birer Ford taksi ile ayrıca bir kamyon heyetin emrine verilmişti. M. Kemal istihbarat masrafları için de kendi parasından 40 bin lira verir. Daha işi başında heyet üyelerine herkese onların ayrıcalık, tanınan yukarıdan bakan gururlu, kı!içümseyici tavırlarıyla da birleşir. Avni Doğan, Adana'dan otomobille Diyarbakır'a gidilmek istenildiğinde 'kimin otomobili önden gidecek' yüzünden küfür ve atışmaların çıktığını, "is·tiklal Mahkemesi başkan ve azaları (üyeleri) arasında normal bir münasebetin (ilişkinin) kurulduğunu görmek nasip olmadı" ayrıca "herkesin kendine kendine göre bir gör~ bir politikası, hukuk anlayışı vardı. Heyet-i hakime (Hakimler heyeti) karar için bir odaya toplandıkları zaman, sık sık görüş ayrılıkları kendini gösterir, kavgalar baş­ lar, bazen tabancalar çekilirdi" şeklinde yazarken Türkiyeyi ne tür kişilerin yönettiğinide göstermiş oluyor. Mah"İstiklal Doğan Avni (yetkileri) i selahiyetler kemelerinin hudutsuz olduğu kadar bu selahiyetler kontralsüzd e idi. İdam kararlarına sav-· cı itiraz etmezse, derhal infaz olunurdu. Şayet savcı, mahkeme kararına itiraz Şark İstiklal iv .a rs w w w ruhiye (ruh açıklığı) temayülat-ı asilanesini C asil taraflarını) çok iyi tanıdığım zatı-ı alilerinden bana yürüyecek doğru yolun iradesini hürmetle rica . ederim. İrae (geri çevirme)buy uracakları tariki bila (açikça) kaydü şart kabul Bemahat-ı i 51 İstiklal Mahkemesin de yargılanan. gazeteciler, kendilerine verilen öğüde uyarak Reisicumhur'a yalvarış telgrafları çektikten sonra, aralarından Abdülkadir Kemali beyin Ankara İstiklal Mahkemesin e gönderilmesi dışında, toptan salıverilirler. ak I- Süreyya bey vazifeye dönmekten çok korktuğu (m) için (?), vukuf (bilgi) ve taktirine çok hürmetkar olduğum Cemil Beye şu satırları yazmayı luzümlü gördüm. Gazetecileri n memlekete ika (yaptıkları) ettikleri zararı en çok idrak edenlerden birisiyim. Ahmet Emin ve ar kadaşiarını buraya eel (getirip) ve tevkif ettirirken bu hususta hiç bir tereddüt his etmedim. 2- Gazi paşa hazretlerini n gazetecilerin kurtulmaları şayan-ı (büyük) arzuları (?) tarzındaki şifreli emirlere gelinceye kadar muhakemen in tarz-ı cereyanı da çok iyiydi. Bu emir geldikten sonra, hepimizden (içimizden) bir arkadaş gazetecilere ve Gazi hazretlerini n ulüv-ü (büyük) canabiarına mazhar (şe­ ref) olarak beraat edecekleri ve beraatten sonra ırkı lehine çalışacakları için Ankara'ya gidilerek Reisi Cumhur hazretleriyle kendilerinin mülkaatına delalet olunacağı (yol göstereceği) ihsas (duyma) olunmuştur. 3- bu ihsastan sonra tekrar eski vazifeye (vaziyete) rücu ile (fikir değiştir­ me) mahkumiye tleri cihetine gitmeyi mübeccel (ululanmış) Gazi Hazretleriyl e İsmet paşa Hazretlerin in şeref-i zatileri için tehlikeyi görmekteyim . Müşarüni­ leyh haz-retanı (Adı geçen) arüf ekaınız­ Ia (arkadaşlarla) müşterekeri yazdığı- · mız bir şifrede sarahatan (açıktan) değilsede buna yakın maruzatta (açıkla­ mada) bulundum. d. or g Elaz iz 9.9.341 c 1925) Başka örneklerin yanı sıra, bu belgede, ayrıca yorum gerektirmey ecek kadar açık bir biçimde, İstiklal Mahkemelerinin siyasi iktidarın emirleriyle hareket ettiklerini gösteriyor. Avni Doğan 'ın . kendisine salıverilmede rol oynadığını böbürlenere k anlatması hiçte işin perde gerisinde olup bitenleri bilmediğinden gerçekleri yansıtmıyor. (Mete Tunçay, age) Şifreli mektubun içeriğine uygun ur Türkiye Cumhuriyet i Dahiliye ve kaleti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti- aded nO?i:L tanımı ştı. w w w .a rs iv Sosyal Demokrat Resimli Hafta gazetesinin sorumlularından Zekeriye Sertel; mahkemelerin usule göre davranmadıklarını, kararları süratle verdiklerini haksız yere cezalar da verdiklerini ama herşeye rağmen o günün koşulları içinde böyle davranmak zorunda kaldıklarını söylerken son anda bir çuval ineiri de berbat eder. Yukarıdaki birçok örnek Z. Sertel'in 'zorunluydular' anlayışın doğrulamıyor. Kolonyayı pahalı satmaktan, Kürtçe konuşmaktan veya şapka giymedi diye kişilerin asıldığı koşulları 'zorunluluktu' demek herşeyden önce devletini aklamaktan başka bir amacı taşımıyor. Kendisi dahi bazı yazılarından dolayı üç yıllık cezaya çarptırıldığı halde Kemalistlerin anlayışını kavrayamamış. M.Kemal'in yakın arkadaşlarından Kılıç Ali anılarında vazifelerini yaparlarken hatır ve gönüle kapılarını kapattıklarını, çok ciddi araştırmalardan sonra cezaları verdilerini anılarında belirtirken doğruyu yazmıyor. ( Kılıç Ali, İs­ tiklal Mahkemeleri Hatıraları, s. 9). Çünkü yukarıda yazdıklarını bizzat yine kendisi ileriki sayfalarda yazdıklarıyla yalanlıyor. ur d. or g kimlerin suçlu olduğunu yazması ortada bir yargılama olmadığı halde böylesi bir açıklamanın yapılması tamamen istek üzerine olduğunu gösteriyor. Peki nerede" çok ciddi araştırmalar." Bu örnekte mahkemelerin nasıl çalı$tığını göstermektedir. (Kılıç Ali, age. s. 48-49) Hatıralarını yazdıklarında dahi dürüst olmayan bu kişilerden adalet ve hukuk beklellebilinir mi? Mahkemeler tamamen M.Kemal'in direktiflerine göre yönlendirilmekteydi. Bir başka örneğini de yine tarihe İzmir Suikastı olarak geçen M. Kemal'i ortadan kaldırmak için yapılmak istenilen eylemde görüyoruz. Suikast son anda haber alınıp önlenildikten sonra M.Kemal'in bir kısım muhalifleri tekrardan tutuklanırlar. Bunların arasında Kazım Karabekir'de bulunmaktaydı. Bu gelişmeden bir müddet sonra M. Kemal İzmir'e gelerek Çe$me'de balo verir. İstiklal Mahkemesi üyeleri de baladadırlar ve M. Kemal onlara çıkışır. "Neden Kazım Karabekir'i mahkemede konuşturdunuz" diye. Çünkü K. Karabekir sanıktı ve O'nun ·açık­ lamalarından rahatsız olmuştu. Mahkeme üyelerine baskı yapması bu yüzdendi. (Ergün Aybars, İstiklal M ahkerneleri s. 352) İstiklal Mahkemesinde görev yapmış olan Ali Saip dahi İzmir suikastı davasında yargılanır. Birçok kişiyi katleden bu şahsın yine bir İstiklal Mahkemesinde yargılanmasının kendisi için ne kadar ürperdici olduğu açıktır. Ama daha sonra beraat ettirilir. Bu mahkemede Başbakan İsmet İnönü'de şahit olarak dinlenilrnek istenilir fakat O duruşmaya gitmeyince "bir daha ki sefere gelmediği taktirde tutuklanması" istenilince diğer duruşmaya gelerek ifadesi alınır. M. Kemal ve dalkavukçuları dışında bu mahkemeler herkes için baskı unsuru durumundaydı. Ali Fuat Cebesöy'da anılarında M. Kemal'in kendisine İzmir Suikastı davasında yargılanan"Paşaları seni;n hatırın için affettirdim" der. Demekki İsc tiklal Mahkemeleri bağımsız bir yargı organı değildir. Hükümetin sesidirler. Şark İstiklal Mahkemesi üyelerinden Müfit Bey aralarında ki bir tartış­ madan dolayı savcı Süreyya Bey'e "bizim belli bir amacımız var. Ona varmak için arasıra kanun üstüne de çıkarız" demesi ogünün koşullarını çok ak ederse, dosya Büyük Millet Meclisinin Adliye Komisyonunda tetkike tabi tutuluyordu. İstiklal Mahkemesinden çok çekmiş kişilerden biri olan gazeteci Ahmet Emin Yalman, mahkemelerin çok ilginç da valara baktığını yazmaktadır. Elazığ'da ki Şark İstiklal Mahkemesi üyelerinden birinin İstanbul Sirkeci'de ki bir eczahanenin kendisine pahalı kolonya sattığını ve bazı Arapların ekonomik işlerde egemen rol oynadığını ileri sürerek bağlı bulunduğu mahkemece "Şark isyanında ilgileri keş­ fedildiğinden Elazığ getirilmelerini" ister ve ilgili şahıslar tutuklanıp Elazığ'a getirilirler. (Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdilerim cilt: 3 İst. 1970 s. 187) Tamamen geniş yetkilerle donatıl­ mış olan mahkeme üyelerinin her türlü sorunla uğraşır olmaları onların herbir üyesinin ne kadar büyük diktatör heveslileri olduklarını da göstermektedir. Onlara bu gücü veren hükümetti. Mp,hkeme üyelerine bu yönlü özerklik Şöyleki İzmir Süikastı da vasında duruşmalar başlamadan önce mahkemenin yayınladığı bir bildiride . 52 nOi?cL Mazhar Müfit Kansu ı 9 ı 9'da Bitlis 'te valiyken Damat Ferit Paşa Ermeni Tehcir'i sırasında olumsuz rolü olduğunu ileri sürerek tutuklanmasını isteyince O kaçar. Atatürk O'nu korur. Milletvekili yapar. Sonrada hakim. İşte M. Kemal istemezsede kendisine sadık olabilecek kişiler arasından seçtiklerini önemli görevlere atanmasını sağlayarak istediklerini yaptırmaya rahatlıkla Mazhar Müfit'te bunlardan çalışırdı biriydi. Süreyya Özgeevren 2 7-28 Mayıs ı 957' de Dünya gazetesinde yayınlanan Mayıs M.Kemal'in 20 anılarında ı 925 'te Diyarbakır milletvekili Fevzi Bey'in akrabası olan Avineli Kamil Bey çeşitli yerlerden iyi niyet hakkında dilekleri geldiğini belirterek, tutukluluk sebebi hakkında bilgi istediğini yazmaktadır. Mahkemede, ayaklananlar yardım Hacı Kığılı gerekçesiyle Hüseyin'de yargılanır. Hacı Hüseyin Suçlamaların hakkındakileri reddeder. Avineli Kamil Bey tarafından yapıldığını söyler. Bir çok kişide Kamil Beyi suçberaat eder. Fakat ..Qiyarlayınca bakır'da çarşı içinde öldürühir. Şeyh Sait davasında yargılanan Şeyh Şemsettin mahkemede olumsuz tavır 1-ç.erisine düşer. Mahkeme onun sorar. başbakanlıktan durumunu İ.İnönü'nün af yönündeki isteğine karşı aşağıdaki mektubu yollar. Mektupta "ayaklanma bağımsız bir Kürdistan kurmak amacıyla çıkmıştır. Bir çok seneler hep bu amaç için çalışılmış olduğu kesindir. Bu ruhun ölmesi ve öldürülmesi en kutsal bir görevdir. Bunun için Kürdistan'da baş olabilecek bütün kesinlikle affedilkişilerin zararlı memeleri gereklidir" şeklinde cevaplandırması malıkernelerin nasıl yönlendirildiklerinide gostermektedir. (TBMM Arşi vi T-12 Dosya 96-97) İstiklal Mahkemeleri Kemalistlerin elindeki en büyük silahlardan biriydi. Onun içindir ki mahkeme üyelerinin ayrıcalıkları oldukça fazlaydı. Hemen herkes üyelerden korkar ve çekinirlerdi. Mahkeme üyelerinin bir görünümleri böyleyken diğer görünümleri rüşvet alarak maddi çıkar sağlamalarıydı. Örneğin; İbrahim Arvas şöyle yazıyor: " güttüğünden işine yaramadığı yıllarda özgeevren'in daha önce haksız kazanç sağladığını bilmiyormuş gibi kovuştur­ ma açtırır hatta O'na bir tokat dahi vurur. Kendisinin ne kadar adil olduğunu kanıtlamaya bu tür örneklerle w w .a rs iv ak ettiği Mahkemesinde Elaziz'de kelle müzayedesi (sergi b.n) yapılıyordu. Beş­ yüz altına bir kelle alınıp satılıyordu. Jurnali hazırlayan serkomiser (baş­ komiser b.n) ile Ali Saib'in çete arkadaşı Aşkotanlı Paşa'nun da fazla olarak elli altını vardı. Bu suretle Şark İstiklal Mahkemesi Reisliğinden Ankara'ya dönen Ali Saib Bey altmış bin altınla geldi. Ve netice olarak Şark vilayetlerinde kulplu ve kulpsuz altının kökü kesildi" (İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler s. 49) İstiklal Mahkemesi üyelerinin rüş­ vet yediklerini N.Zaza kendi ailesini örnekleyerek veriyor: "İlk yazın sonuna doğru, zorbalar daha da iktidardayken, sevindirci geliş­ meler oldu bizim için. Anaının yedirdiği akıl almaz rüşvet, sonunda İstiklal Maharacılarını ve hakimini kemesi yumuşatmıştı. Babamın, ağabeyimin ve amcaının dosyaları yeniden incelenecekti. Üçünün de masum olmalarına karşın, yakın bir zamanda ve "anlayış göstererek" yargılanacakları söylendi. "* (*N.Zaza Bir Kürt Olarak Yaşamım s. 60) "Ali Saib kimi dosyaları kaybettirerek yada tümüyle masum kimi tutukluları suçlu gibi göstererek büyük bir servet elde etti." CN. Zaza, age.s. 49) Ali Saib'in İstiklal Mahkemelerind e görevli iken maddi çıkar sağladığını ileri süren daha birçok kişi var. Süreyya özgeevre 'nin de maddi çıkar sağladığını İbrahim Arvas yazıyor. Atatürk O'nun Şark İstiklal Mahkemesinin gazetecileri yargılaması sırasında takındığı tavırdan dolayı kin d. or g Mayıs ı957) İstiklal ur iyi açıklamaktadır. (Süreyya Örgeevrenin anıları, Dünya Gazetesi, 24c25 çalışır. w Arvas, özgeevren'in anılarında kendisini aklamaya çalıştığını yazmaktadır. O'nun gerçekte çok katı birisi olduğunuda yazar. "Ne kadar baba-oğ",ü mahkumlar varsa evvela babanın gözü önünde oğlunu astırır sonra babayı asardı. Bu hususta babanın feryad-ü figanları zerre kadar katı kalbine tesir etmezdi." Demek ki Atatürk özellikle bu tür kişileri seçtirterek görev yerlerine yollamıştı. (Age s. 4) 53 n Ort cL İstiklal Mahkemeleri üzerine Türkiye'de en geniş çalışmayı doktora ve doçentlik tezleri için yapmış olan Ergun Aybars'dır. Bu yazının hazırlanmasında kitaplarından ve Cumhuriyetteki dizisinden oldukça yararlandım. Ergün Aybars çelişkilidir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında okullarda öğrendikleriyle sorunlara yaklaşıyor. Gizli belgelere ulaşan çoksınırlı şahıslardan biri olmasına rağmen elindeki birçok belgeye rağmen hala bilinen resmi ideoloji çerçevesinde yorumlar yapmaya çalışması üzücüdür.İstiklal Mahkemelerinin ipliği bu kadar pazara çıkmışken, üstelik bu konuda en fazla çalışma yapmış kişi olmasına rağmen elindeki belgeleri Kemalistleri aklama şeklinde önyargılı, taraflı bir şekilde yorumlaması 'devletine zeval gelmesin' anlayışının sonucudur. Ortada İstiklal Mahkemeleri de yok ki "korkudan gerçekleri açıklamak­ tan çekiniyor". DGM'ler İstiklal Mahkemelerinin yanında ancak bir sivrisinek olabilir. Ergün Aybars Şeyh Sait Ayaklanmasını karşı devrimci olarak değerlen­ diriyor. İşgalden kurtulmak isteyen Türklerin mücadelesine devrim diyor ama Kürtler sözkonusu olduğunda buna karşı devrim damgasını vuruyor. Ergün Aybars bu konuda yalnız değil, onun gibi düşünen bir çokları var. Atatürk'e taptığı içindir ki onun söylediklerini düşünmeden onaylıyor. Tanrının ayetleri gibi yorumluyor. Ergün Aybers, masum kişilerin sayısının cezalandırmalarda fazla olmadığını ileri sürüyor. Mahkemelerin 'Devrim Mahkemeleri 'olduğunu ileri sürerek gözü kapalı kemalistler arasın­ da yerini alıyor. İstiklal Mahkemelerinin gerekli olduğunu söylüyor. Kemalist aydının düşünce yapısı belli. Devletinin Bekası uğruna ya böyle davranıyor ya da eleştiri noktalarını görmezden geliyor. Bir toplumun aydınıyım diyenler böyle davranmamalı. 'Doğruları, yçılnız­ ca doğruları savunmalı.' 7 Mart ı 927'de bu mahkemeler kal maktadır. d. or g dırılınakla birlikte ı 925'te çıkartılan Takrir-i Sukün Kanunu ı 929 yılına kadar uygulamada bırakılır. İstiklal Mahkemelerini M.Kemal hemen her Kürt direnişi sonrası kurdurtur. Ağrı ve Dersim' de katHarnlara başladıkları sırada yine bu mah~emeleri kurarlar. Türk Dışişleri Bakanlığını uzun yıl­ lar yapmış olan İhsan Sabri Çağlayan­ gü'in yazdıkları mahkemelerin bağımsız olmadığının bir başka örneğini oluştur­ ur M.Kemal Elazığ'a gelmeden önce Seyit Rıza ve arkadaşlarının aniden tutuklu bulundukları yerden getirilerek araba lambalarının ışıkları altında son duruşmasının yapıldığını ve ardındanda idam edildiklerini yazarken mahkemenin kararlarında M.Kemal'in yönlendirmesine ·ayrıca dikkat çekmektedir. (Güneş Gazetesi, ı 8- ı 9 Ağustos ı989) İstiklal Mahkemeleri yürürlükten tam ak yasanın ı 949 ile ilgili kaldırılması yılıdır. İstiklal mahkemeleri devletin nasıl bir örneğini oluştururlar. "Milli Mücadele" üzerine çalışma yapanlardan biri olan Tevfik Çavdar İs­ tiklal Mahkemesi'nin verdiği idam kararlarının cephede ölenlerden daha fazla olduğunu ileri sürmektedir. CT. Çavdar. Mİlli Mücadele Başlarken Sayılarla "Vaziyet-i Manzara-i Umumiye" s. ı 95- ı 96) Bu mahkemelerin dosyaları incelendiğinde Bizans entrikalarının nasıl yapıldığını çok açık bir şekilde bizlere göstermektedir. Ayrıca bu mahkemelerin dosyaları arasında Kürtlerin tüm direnişlerinin tutanakları vardır. Direnişierin ayrıntıları bilinenierin dışında dosyaların tümüyle yayınlan­ masından sonra olacağı açıktır. Türkiye'de ki 'yargının bağımsızlığı' bir çok yönüyle hala Atatürk döneminin yukarıda görülen anlayışından pek farklı olmadığını göstermektedir. w w w .a rs iv yönetildiğinin 54 Ulusal Kurtulus ve Ulusal Birlif Sorunlari Hasan H. YILDIRIM arih kanıtlamıştır ki, tüm devrimler devrimde çıkarı olan güçlerin birleşik kuvvetleriyle zafere ulaşmıştır. "Bütün devletler ittifaktan doğar devletsizlik ise ittifaksızlıktan."Yine tarih kanıtlamıştır ki; Kürtler devlet olmamak için ittifak yapmamakta ayak diremişlerdir. Peki Kürtler mevcut kölelik statüsünü mü kabullenmişler ? Elbettte değil, kuşkusuz Kürtler hiç bir dönem mevcut kölelik konumlarını kabullenmemişler, Kürt'ün tarihi aydınlanma, direnme tarihidir. Yabancı işgal güce karşı daima savaş halinde olma halidir. Kürtler tarihleri boyunca yabancı egemeniere karşı ölümüne bir savaş vermişlerdir. Fakat sorun savaşmakla bitmiyor, çünkü Kürtler hiç bir zaman en temel hakkı olan istemlerini ifadelendirmemişlerdir. Sürdürdükleri savaşa denk düşen siyasi hedeflerini açıklamaktan kaçınmışlardır. Kendilerini çok geri istemlerle sınırlamışlardır. Dün bu yapıldı, buğünde yapılan budur. Ülkemizde bir kaç küçük parti ve örgüt dışında hiç bir partinin programında Kürtlerin devlet olma hedefi yoktur. Ki bu partiler şu an ülkemizde en büyük güçtürler. Bu partilerin en ileri hedefleri sömürgeci ülke sınırları içinde federasyonlaşmadır. Hatta büyük bir kesmi daha da geri bir istem, yani otonomi ile kendilerini sınırlamışlardır. Sorunu bu temelde ele alan Kürt parti ve örgütleri doğaldır ki, bl!na uygun bir ittifak arayışına da girmişlerdir. Ittifak arayışiiarı da en aşağı tespit ettikleri hedef kadar isabetsiz olduğu ortadadır. Sorunu sömürgeci devletin iç sorunu olarak ele alan bu güçler, doğal olarak kendilerinide düzen içi bir muhalif güç olarak değerlendirmekte ve merkezi otoriteyi masaya oturtmak için düzen içi ittifakiara yönelmektedirler. Daha evvel doğu ve güneyli Kürt partilerin devreye so.ktuğu bu anlayış, günümüzde kuzeyli bazı güçlerin "Türkiyelileşme planları"da altında piyasaya T w w w .a rs i va ku rd .o rg yamızdan kaynaklanan sömürgeci ülkeler oluyor. Doğal olarak kurulan ilişkiler sonuçta bu örgütlereve Kürtlere zarar veriyor. Dünden bügüne sömürgeci devletlerle kurulan ilişkiler sonucu, ilişki kuran Kürt güçlerini taahüt altına soktu. Kürtlerin en temel haklarından vazgeçmelerine yol açtı. Bağımsızlık terk edildi. Diger bir Kürt güçüne karşı savaştınldı ve savaştırı­ lıyor. Bu göçlere dayatılan ne kazan, ne kaybet oluyor. Sonuç olarak kullanıldığı kadar kullanılıyor, zaman geldiğinde de bir kenara bıra­ kılıyor. Cezayır anlaşması sonrası Barzani'nin Türklerin hafif bir güçlenmesi sonucu Ocalan'nın orta yerde bırakmaları tarihimizde sadece birer örnektir. Bağımsızlık hedefini terk eden Kürtlere göçler doğal olarak birleşik ülke hedefinide terk etmiş oluyorlar. Bu güçler bulundukları ül-· ke yönetimine savaşırken bir başka sömürgeci ülke ile ilişki kuruyorlar. Ki ilişki kurdukları sömürgeci ülkelerin hakim olduğu ülke parçası üstünde bir ideallerinin olmadığı söz konusu ülkeye dekiare ediyorlar. Bu gerek yapılan ikili anlaşmalarla, gerekse de yazılı ve sözlü propağanda ve ajitasyonnlarında dile getiriyorlar. Doğal olarak bağımsızlık ve birleşik ülke hedefini terk etmiş bir ülkemiz gücünün savunabileceği ne olabilir? Geriye ya federasyon, ya da otonomi kalıyor. Ki bu güçler de bu zeminde kendilerini ifadelendiriyorlar. Devrimin hedefi bu kadar güdükleştirilince doğal olarak birliklerde buna denk düşüyor. Sonuç olarak ulusu temsil eden ulusal birliklerin gerekliliği bir yerde iğdiş ediliyor. Birlik mevcut süreçte, çıkar­ ları bir olan güçlerin ortaklaşa mücadele etme ihtiyacından doğar. Mevcut Kürt örgütleri önlerine koydukları hedef gereği olarak, böylesi birliklerin zeminini yok etmiş oluyorlar. ünlerine koydukları hedef sömürgeci ülkede demokrasi, ülkemize otonemi olduğuna göre; ülkemizin bir parçasındaki örgütün, bir diğer parçasındaki örgütle ortak bir zeminleri kalmamaktadır. Zeminleri kalmadığı gibi düşman kardeşler oluşturmaktadırlar. Burilar bilinmeyen şeyler değildir. Bunlar bilinmesine rağmen ulusal kongreden dem vurmak neyi ifade eder. Bazı küçük örgütler dışında ülkemizin büyük partilerinin mevcut perspektifleri sürdüğü müddetçe, ulusal kongre kurmanın imkanı yoktur. Koşulları sürülmüştür. Bu anlayışta devletleşme yoktur. Anlayışlarında devletleşme olmayınca doğaldır ki, bu güçler farklı anlayışiara yöneliyorlar. Sömürgeci ülkelerle ililşki kuruyorlar. Denilebilir ki, Kürt coğrafyası bunu bir yerde zorunlu kılı­ yor. Her devrimin doğaldır ki, cephe gerisi olmak zorundadır. Kürtlerin cephe gerisi coğraf- 55 mevcut değildir. Denilebilir ki, Kürtlerin ulusal kongre dahil ulusu temsil eden ulusal biriikiere ihtiyaçı yok mudur? Kuşkusuz hava ve su kadar gereklidir. Fakat gereklilik başka bir şeydir, bunun koşullarının varolması başka bir şeydir. Koşulların oluşması için partilerin mevcut yaklaşımlarını gözden gecirmesi, bugüne dek yapılan yanlışlıklar düzeltilmesi, devrimin hedefi bağımsızlık ve birleşik ülke olarak tespit edilmesi, sömürgeci ülkelerle olan tüm ilişkiler kopaarılmasıdır. Bunlar ve benzeri koşullar yerine getirilmeden ulusal korgre ve benzeri ulusal birlikler oluşturulamaz. Bügün ulusal kongreye ilişkin yaklaşımlar propaganda ve ajitasyon boyutundan öte bir şeye cevap vermediği, bu işi sürdürenler de bilmektedir. Çünkü sorun mevcut Kürdistanlı partilerin ·reel yaklaşımları ndan, soyut ele alın­ maktadır. Bu işin motor gücü iddiasında olan PKK bile bu konuda net değildir. Doğal olarak sorma gereği duyuyoruz. PKK'nin bugün geldiği yer itibariyle bağımsızlık hedefi varmıdır ? Birleşik ülke hedefleri var mıdır? Çabası içinde oldukları ulusal kongre bu ilkeler için midir? Sorular çoğaltılabilinir. Bilinir ki PKK'nin bu gün siyasal olarak geldiği yer itibarıyla ne bağımsızlık, ne de birleşik bir ülke diye bir sorunu vardır. O halde sözü edilen ulusal kongre, önüne hangi görevleri koymayı öngörüyor. Bunda bir netlik yok. Söyleminde tutturduğu kürdistan'nın özgUrlüğü tespiti ise soyut bir kavram olarak askıda kalmaktadır. ülkemizin özgürlüğünden ne anlıyor, ne anlatmak istiyor, bu açık ve net değil­ dir. Ki iran ve Irak KOP'leri YNK, PSK ve irili ufaklı birçok parti ve örgüt bu konuda daha nettirler. Bu parti ve örgütlerin ne bağımsızlık ne de birleşik bir ülke diye bir sorunları vardır. Doğaldır ki, bu güçlerin ulusal kongre ve benzeri ulusal birlik sorunları da yoktur. PKK'nin geldiği yer itibarıyla bu güçlerden pek ~ir farklılığı kalmamıştır. Uzun süreden beri Ulkemiz sorununu Türkiye'nin Misak- ı milli sınırları içinde görmektedirler. " Biz Türkiye'd~n ayrıl­ mak istemyoruz " demektedirler. A. Ocalan'ın Romaya gelmesiyle yayınladıkları yedi maddelik genelge ile dekiare edildi. Daha E?.VVelde buna benzer açıklamaları vardı. A. Ocalan, PKK'nin siyasal hattını bu zemin üzerinde belirlemiş oldu. Bu siyasal hatta devlet olma yoktur. Birleşik ülke hedefi yoktur. Son siyasal yaklaşımla­ rıyla PKK'nin geldiği nokta budur. Türkiye'nin Missa-ı milli sınırlarını tanıyarak dekiare eden yedi maddelik genelge ve buna benzer yaklaşımlar ve istemler ise TC'nin anayasal bir·sorunudur. TC her ne kadar bugün bunda yanaş­ mammakla beraber, gelecekte ülkemizin ba- ğımsızlık mücadelesinin yolunu kesmek, için kabullenmeyeceği istemler değildir. Görüldüğü gibi ülkemiz parti ve örgütler bulundukları yer itibariyle Kürlerin en temel hakları konusunda çok geri bir yerdedirler. Doğaldır ki bu geri is- w w w .a rs i va ku rd .o rg temler için de ulusal kongre ve benzeri ulusal birlikler kurulamaz. Ülkemizin büyük partilerinin konumları açık ve nettir. Bağımsızlık ve birleşik ülke he~efinden çok uzaktırlar. Bunlar biliniyor. Fakat Ulkemizde de şu an güçleri azda olsa başka güçlerde vardır. Ve bu güçler şu an devrim zemininde Kürt ulusunun en temel haklarını programlaştırmışlar. Bağımsızlık ve birleşik ülke hedefinden direnmektedirler. Bu çok önemli, fakat bu güçlerin bu dönemde mevcut güçleriyle dört parçayı temsilen bir ulusal birlik kurmaları mümkün değildir. Bu anlamıyla bir bütün olarak dört parçayı temsilen ulusal kongre ve benzeri ulusal birlikler bugünün değil, geleceğin sorunudur. Bugün dört parçayı temsil edecek bir ulusal birlikler kurmanın koşulları yoktur. Bu bir yana Kuzeyli güçlerde Kuzeyi temsilen bir ulusal birlik kuramıyorlar. 1993 yılında Kuzeyi temsilen kurulması öngürülen ulusal cephe ilan aşamasında "bilinmeyen"bir el hareketiyle çözümsüzlüğe götürülüşü unutulmuş değil­ dir. Sormak gerekir, peki bu sorgulandı mı? Dersler çıkarıldı mı? Hayır! Demek ki, bu konuda bir samimiyetsizlik var. Bu samirniyetsizlik politika edinerek sürdürülen, daha doğrusu dondurulan ve son bir kaç aydır farkına varılan " Ülkemizin kuzey bölge örgütleri platformu" varlığı ile yokluğu arasında pek fazla bir ehmiyeti yoktur. Gerek kuruluş, anlayış ilkeleri ve gerekse kamuoyuna dekiare edilen acil talepler ise bir geriliği ifade etmektedir. Bir arkadaşın dediği gibi sözkonusu acil taleplerin altında bir slogan eksiktir. O da şuydu:" Kürt örgütleri elele birlikte teslimyete " Ülkemizin parti ve örgütler bu yaklaşım­ larıyla kimi kandırmaya çalışıyorlar. Bilinen odur ki, başkalarından ziyade kendi kendilerini kandırıyorlar. Bu yaklaşımla ülke bağımsızla­ şamaz, ülke birleşemez, Kürt ulusu ögürleşe­ mez. Tarih bize şunu ögretmiştir. Hiç bir ulus kendi egemenlik haklarını pazarlık konusu yapmamıştır. Bunu dünya'ya dekiare etmemiş­ tir. Fakat gelğörki, Kürt örgütleri bunu yapmış­ lar ve rezilane bir şekilde yapmaktadırlar. Dünya'da Kürdün ciddiye alınmamasının nedeni başka şeylerin yanı sıra şüphesiz budur. Ülkemizin politik güçleri, tarihteki sayısız örnekleri bir tarafa, sadece bir avuç Çeçen ve Kosova'lının tutumu karşısında utanmalıdırlar. 56 nO? cL Mücadelenin Geldiği Yer ve rg l a s ı l naktır. rs iv Belirttiğim ve belirteceğim birçok olumlu öge hiç kuşkusuz ulusal kurtuluşun bugünü ve geleceği açısın­ dan umut ve güven verici noktalardır. Geleceğimiz, kurtuluşumuz, bütün bu olumlu ögelerle ve bu ögeleri doğru bir tarzda kullanıp, değer­ lendirmekte yatrn,aktadır. Bu olumlu ögelere karşın, ulusal kurtuluş mücadelesinin bugün içinde bulunduğu hata ve açmaziLin da ortaya koyduğumuzda, gerçek durumun panaraması ortaya çıka­ .a w w w o d. o ak KM, ulusal ve uluslararasi planda gücünü ve etkisini sürdürmektedir. Özellikle PKK Genel Başkanı Abdullah ÖCALAN'ın, ABD'nin başını çektiği ulusla~ rarası emperyalist ve gerici güçlerin komplosu sonucu Kenya'nın başkenti Nairabi'den alınarak Türk devletine teslim edilmesiyle beraber, Kürt sorunu uluslararası planda da gündemin birinci maddesi haline geldi. Bu komployakarşı Kürthalkı~ PKK' b~ta olmak üzere birçok parti, örgüt vt'tilusal kurt~~uş n~ücadelesi_nin dostları doğal olarak tepki gosterdı. Bu tepkı düny;ı kamuoyunda da yankısını buldu. TC. PKK genel başkanını özellikle ABD ve İs­ rail gizli servislerinin eliyle esir aldıktan sonra zafer sorhoşluğuna kapıldı. Öcalan'ı ele geçirm~kle PKK'yi ve PKK şahsında ulusal kurtuluş mücadelesini dize getireceği, ·dahası bu mücadeleyi tarihin karanl_ık sayfalanna gömeceği umuduna kapılmış­ tır. Bır kere UKM eski konumundan farklı, ülke sathında ve halk içinde derinliğine ve genişliğine yayılmıştır. Genel bir uyanış ve bilinç gelişmiştir. Bu g~nel uyanış ve bilinç, her parçada sömürgeci kabugu kırmış, var olan tahakkümü aşmıştır. Ayrı~ c~ UKM'nin haklılığı uluslararası kamuoyu nezdmde g~nel olarak kabul görmüştür. Sömürgeci devletlenn ve onların destekçi güçlerinin haklı davamızı karalama ve çarpıtma çabaları ise basan sağlamamamıştır. Kendi başına bu nesnel duı:um ~KM 'nin bugünü ve yarını açısından güve.n vericı ve esas alınması gereken bir zemindir. En kötü ihtimalle olası geçici bir yenilgi dahi, bu temel zemini, bu objektif gerçekliği ortadan kaldıramamak. tır. Bu nedenle TC. sözcülerinin "29. Kürt hareketini de bastırıp, tarihe gömeceğiz" biçimindeki histerik duyguları boşunadır. Bu bağlamda, Türk devleti "PKK liderini yakaladık", buradan hareketle PK~'yi yenilgiye uğ­ ratacağı ve Kürt hareketini boğacağı tarzında ucuz bir beklentisine boşuna kapilıyor. Öcalan'ın PKK ve mücadelesi üzerindeki etkisi ve otoritesi biliniyor. O nedenle PKK liderinin esir düsmesi ve somut, pratik mücadeleden tecrit durumu', PKK'ye ve onun mücadelesine elbette bir darbe vurmuştur. Ancak bu durum PKK mücadelesinin bütünü açı­ sından beli~le_yici bir şey değildir. PKK kurumlaş­ mış bır partıdır. Geniş kitle desteğiyle, pratik ve askeri mücadele gücüyle ve daha birçok ohmaklarıy- la, kolay bir. yenilgiye uğrayacağını sanmak, hayaldir. Tersine, Öca. lan'ın yakalaıurıasından sonra PKK' nin mücadeleci gücünün daha da gelişeceği kanaatindeyim. Bir bakıma PKK'nin kendini yenileme ve geliştirme yeteneğine de bağlıl. dır. Buna ilerde değineceğiz. Kuzeydeki politik örgütlülük olgusu salt PKK ile sınırlı tutulamaz. PKK dışında daha birçok örgüt ve parti bulunmaktadır. Bütün bunlar, UKM'nin dayanaklan ve dinamikleridir. Türk devleti, bu dinamikleri kolayca yıkıp iişacağını düşünmemeli. Ayrıca ülkenin güney ve doğu parçalarındaki mücadele, . parçalar arasındaki etkileşim ve dayanışma; kuzey açısından olduğu gibi genel olarak ulusal kurtulus mücadelesinin bütünlüğü açısınclaı~ da bir başka olun~lu yön ve daya- ur Seydo YALÇIN caktır. Son1belirt.tiğim ı k l a yön, yani ulusal kurmücadelesi ve Kürt hareketinin mevcut durumu, taşımış olduğu zaaflar, açmazlar ve karsı karsıya kaldığı zorluklar nelerdir?' Önc~lik­ le bunları doğru bir tarzda tesbit etmek büyük · önem taşımaktadır. Dahası bu temelde varolan olumsuzlukları aşmak için bütünlüklü bir mücadele içine girmek belirleyici olacaktır. Öncelikle mevcut zaaflant bir göz atalım. Sözkonusu zaafları ve mücadele üzerincieki etkilerini iki ana başlık altında belirtebiliriz. Birincisi: İdeolojik ve politik alandaki açmazlar, İkincisi: Pratik ve örgütsel alandaki açmazlartuluş 57 r ve hat;_ilardır. Bu iki yön birbirini doğrudan doğru­ ya ya da clolaylı olarak etkileyen, içiçe geçen bir bütünün ayrı yönleridir. Ulusal kurtuluş mücadelesi içinde yaşanan ideolojik ve politik hatalara bir göz atalım. Elbette bugün hiçbir devriınci sosyalist kişi ya da partı, ülkemizele sosyalizm gündemdedir ve hemen sosyalizmi gerçekleşktirelim görüşünü öne sürmez, sünnemelidir. Ülkemizde gündemde olan Ulusal Demokratik Devrimdir. Sosyalizmin sorunları .ise tali plandadır. Bununla birlikte ulusal kurtuluşumuzun sorunl<mnı devrimci sosyalist bir perspektifle ele almamız gerekiyor. Geçnıi~tc ve özellikle bugün ulusal kurtuluş mücadelesi içinde devrimci sosyalist perspektifin eksik ya da zayıftır. Ulusal kurtuluş mücadelesinin içine rlüştüğü ve taşıdığı olumsuzlukların en büyük nedenlerinden biri budur. Ulusal kurtuluş mücadelesi, devrimci sosyalist bir bakış ve anlayışla ele alınıp, gerçekleeşeti­ rilmediği zaman devrim güclük kalır. Bağımsızlığı sağlayarak hedefe ulaşmak ve giderek daha ileri toplumsal, sosyalist dönüşümlerin yolunu açmak Bakış Tarzı İnsanlığın, toplumların, ulusların oluşumu, gelişimi olanaklı değildir. d. o rg ve tarihsel ilerleyişini, Marksist materyalist felsefe ve bilimsel sosyalist öğreti genel ve ana hatlarıyla ortaya koymuştur. Son yılların dünyasın­ da yaşanan değişmGler, bir başka deyişle, sosyalist ve s{:izde sosyalist ülkelerde yaşanan yıkıntılar, yozlaşmalar; bu zemin üzerinde kapitalist-emperyalist dünyanın, "sosyalist öğreti ve değerlere yönelik saldırı ve sosalizmi gözden düşürme çabaları daha bir hız kaz<mdı. Sosyalizine yönelik bu çok yönlü saldırı kam- · panyası, yine uluslararası planda işçi ve emekçi dünyası ve onların çıkarlarını savunan siyasi organizasyonların saflarında büyük tahribatlar yaratmış; kendi temellerinden koparak Marksizm-Leninizme ve sosyalisı davaya inançsızlık geliş­ miş, yaşanan ideolojik bunalım içinde belirsizlik ve giderek burjuva dünya görüşüne ka- · yış ve entegre olma süreci hız kazanmıştır. Uluslararası plan- . da sosyalizm içinde yaşanan bu çok yönlü yıkıntı ve bu yıkıntıla- · rın etkileri hiç kuşkusuz ülkemizde de görüldü ve görüleceketir. Ülke coğrafyası, bugün, üzerinde devrim ateşinin yandığı birkaç bölgeden biri ve hem de en önemlilerindendir. Bu nesnel devrimci koşullara karşın uluslararası planda sosyalizm cephesi içinde yaşanan yıkıntı ve olumsuzlukların etkileri ulusal kurtuluş mücadelemiz içinde de kendisini gösterdi. . Bu etki pratik mücadele alanından ziyade, daha çok dü~ünsel ve politik alana yansıdı, yansımaktadır. Ulusal kurtuluş mücadelesi içinde Marksizm-Leninizıni, devrimci sosyalist öğretiyi savunmak bir "cesaret" meselesi haline geldiği gibi, öte yandan kimi çevre ve kişilerde bir suçluluk psikolojisi haline dönüştü. Hatta bugün ve dünün sözde bazı sosyalistleri "bu düşünce bize lükstür, onun dönemi geçti" diyebilmektedir. Kuşkusuz bunlar uç noktalardaki yansımalardır. Ama gerçek olan şu ki; ulusal kurtuluş mücadelesi içinde, devrimci sosyalist düşüncelerden temel bir kopuş yaşanırken, burjuva reformİst dü~üncelere temel bir kayma görülmek Özeesi devrimci sosyalist anlayış ve hakı~ bugün ulusal kurtuluş mücadelesi bakımından olduğu gibi, daha ilerde sosyalist toplumların kuruluşu içinde mutlaka sahip olmamız gereken bir anlayış, görüş olmalı ve vazgeçilmez olmalıdır. Bugün ulusal kurtllluş mücadelesi içinde sosyalist anlayış ve bakışın egemen olmadığı, bu nedenle mücadelede birçok sapımı ve ojumsuzluğun buradan kaynaklanelığını belirttik. Somutlarsak; ü 1kemizin güney ve doğu parçalarında süregelen mücadelenin uzun tarihse[. koşularını biliyoruz ve bu mücadelenin dönem dönem önemli ilerleme ve kazanımlar . elde ettiğini de biliyoruz. Ancak ulusal kurtuluşu sağlayan temel bir gelişme ve kazanımın olmadığı­ nı da biliyoruz. Özellikle Körfez Savaşı ve '9 1 Newroz ayaklanmasıyla birlikte, güneyde elde edilen özgürlük ortamında ve uluslararası koşulların elverişli olduğu bir durumda ulusal hağımsızlığı bu parçamızda sağlamariın ve bağımsız devlet olmanın zemini vardı. Ne yazık ki: bu elverişli ortam, güneyli politik güçlerimiz tmafından değerlendiri­ lemedi. Değerlendirdemediği gibi, ayrıca birbirleriyle savaşa tutuşarak ulusal dinamikleri kendi elleriyle tahrip etme tutumu içine girdiler. KDP- YNK çatışması, PKK'nin KDP ve YNK ile çatışması ve bütün bunhmn ulusal bünyemizete ymattığı kan kaybı biliniyor ve bu yaralar halil kapanmış de.iül. Bütün bu çarpık gelişmelerin öneellikle ıcıne­ linde ulusal soruna dar, güdük anlayışlarla y;ıklaş­ malarında, ulusal meseleye parçacı, otononıısı. re- w w w .a rs iv ak açısı ur Bilimsel Bir tedir. 58 n Or» cL rg PSK Neyi Ongörüyor temel ögelerden hareketle bir sosyalist parti olduğunu ortaya koyalım. Burada PSK üzerinde dunnanın ııcdeni bu partinin kuzeyde reformcu yolun belirgin ve tipik bir savunucus u olınasıc.hr. Özellikle son dönemele vurgu yap;ı y:ıpa bu yolun doğruluğundan, ken, disiqin haklılığından dem Önümüzd eki vurmasıdır. dönemde kuzeyde ulusal kurtuluş mücadeles i içinele reformcu yo 1 i le devrimci yol arasında daha yoğun bir ınücedele ya~anacaktır. Bu durum mücadelem izin bütünü, geleceği ve kaderi üzerinde büyük bir rol oynaya• caktır. O nedenle önemlidir. ·.Önem veriyoruz ve vereceŞimdi bazı PSK'nın nasıl rs iv ak KAWA'd an sonra şekillenen PKK bu alanda eklektik bir görünüm arzetti. Bu daha çok birleşik ülke perspektif inide, kitle çizgisinde ve demokrasi anlayışında kendini gösterdi. PKK taşıdığı bu ve diğer bazı ciddi hatalarma karşın, eski klasık ulusal anlayışları aşan modern bir hareketti ve öyledir. Özel! ikle kararlı tutumu ve '84 'ten sonraki atılımı, onu kuzeyde mücadelen in birinci noktasına yerleş­ tirdi. Ve şu ana kadar da kuzeydeki mücadelen in asıl taşıyıcısı ve yönlendiri cisi ol· du. Kuzeyde ulusal hare- ·. ket genelde modern bir rotaya girmesine karşın, eski klasik anlayışları modernize ederek savunan parti ve ha- · · rcketlerde varlığını sürdürdü, sürdürmek tedir. KDPBakur, önceleri TKSP şimdi <Ji1Un devamı olan PSK gibi partileri örnek gösterebil i- sorunları .o varlığıyla ·somutlaştı. gibi bir tutum içinde değiliz. Elbette bu da uluslararası diğer devrimci, sosyalist güçlerle birlikte tartışacağız. Ama sosyalist ya da devrimci sosy:ılist bir parti olmanm en genel hatlarıyla .~avunm:ısı gereken bazı temel kriterleri olmalıdır. Örneğin; gerçek anlamda sosyalist bir parti reformu değil, devrimi temel :ılır. Dı~ etmenlerd en ziyade kendi gücünü esas alır. Yine ger<;ek hır sosyalist partinin ulusal politikası bütünlüklü ve tutarlı olur. Ayrıca her defasında "harı~<;ıl demokrati k yol" deme yerine, devrimi gen;ekele~tirmcnin ve iktidar olımmın zora dayalı olduğunu bilir ve ona göre davranır. Bunlar daha da <.;oğaltılabilir ... nı tartışma ur d formist bir mantıkla ele almalannd an kaynaklanı­ yor. Bu alanda kuzeyli politik güçlerimiz in daha ileri ve olumlu bir konuımı sahip olduklarını stiyleyebiliriz. '70'lerin ortalarından sonra kuzeyde ulusal hareketim iz eski klasik ulusal anlayışlan aşa­ rak, genel olmak modern ve daha ileri bir sürece girdi. Ulusal soruna sosyalist perspektif le yakla~ına anlayışları gelişti. Ulusal soruna parçacr bir mantıkla değil, bütünsel ve devrimci bir anlayışla ele alındı. Bu konuda KA W A hareketi tipik bir örnek olarak gösterileb ilir. Bağımsız birleşik demokrati k ve giderek sosyalist ülke şian KA W A hareketini n rız. w w w .a KDP-Bak ur'un sosyalizm sorununu ve ulusal so- · runu sosyalist perspektif ışı­ ğında ele alma konusund a bir iddiası yoktur. Demokrat ik çerçeveqe yurtsever bir hareket olduğunu söylüyor. Ayrıca "barışçıl-de­ mokratik çözüm"ü esas alıyor. Bu anlayışa katıl­ masak da, anlamak mümkün. Bu yönüyle PSK'yı anlamak ise hayli güç. genel burjuva dei11okratik modern · kendisini PSK görmenin ötesinde, sosyalist bir olarak bir hareket Kuşkusuz her kişi ve parti niteliyor. olarak parti nitelendirebilir. Gerçi gütarzda istediği kendisini kavram her tarafa çesosyalist a dünyasınd nümüz e bazı gerici ve kagünümüzd ki Öyle r. kiliebiliyo bütünleşmiş, düzenle ülkelerde peryalist pitalist-em " ve "sosyalist bazı olan iktidar ve hükümet hatta nedenO biliniyor. da varlığ~ partilerin t" "komünis le PSK'nın kendisine sosyalist ekınesi o kadar da y:ıdırganacak ve acaip karşılanacak bir ~ey değil­ dir. Biz burada başlı başına so:t>yalizmin sorunları- ğiz. Peki PSK hangi nitelikte bir sosyalist partidir? Düha doğru bir ifade ilc PSK gerçekten sosyalist bir parti mi yoksa sosyaal-de mokrat nitelikte bir parti midir? Bu soruya tam ve doyurucu yanıt vermek, kuş­ kusuz, PSK'nin progrcun ve eylem tarzının biitünlüklü bir eleştirisini gerektirir. Önümüzd eki dönemde PSK ve benzeri partilerin bu boyutta bir eleştirisi yapılabilir, yapılmalıdır da. Ancak g:üncelliği nedeniyle Milliyet gazetesi yazarlann dan Naki Özkan'ın PSK genel sekreteri sayın Kemal Burkay ile yapmış olduğu röportajda da PSK'nin "Kürt Sorununu n Çözümü" ve mücadeley e ili~kin bazı temel anlayışlarını bir kez daha görmek mümkün. Bu röpoıtajın tümü 6-12 Mart tarihli haftalık Hevi gazetesind e yayınlandı. Söylenenl eri Hevi' den aktaracağım. Milliyet yazarının sorularından biri ~iiyle: "PKK Türkiye'd en ne istiyor? Ayrı bir Kürt devleti politikasını hata savunuyor mu? Federasyo n ve- 59 nO? cL ya özerklik mi istediği?" likle bu olumsuz ruh halinin aşılması gerekiyoı:. Yoksa PKK ve Öcalan da bu noktaya geldi diye hatalı bir anlayışı ve ruh halini göklere çıkarmanın, onu meşrulaştırmaya çalışmanın hiç biryararı yoktur. Ve sayın Burkay'ın doğru yolda olduğunun kanıtı da olamaz. Sayın -Burkay ve partisinin perspektif inde bağımsızlık fikri yoktur. Bir parçaya, kuzeye özgü de olsa, bu böyledir. Herşeyden önce PSK ve sayın Burkay'ın bütünlüklü bir Kürt ve !ilkesi politikası olmamıştır. Kendini daima parçacı bir mantıkla sı­ nırlı tutmuş misak-ı milli sınırları kutsamış ve sorun hep bu çerçevede düşünülmüş, ele alınmıştır. TKSP'nin PSK olması da özde hiçbir şeyi değiştir­ meıniştir. Bugün de savunulan mantık budur. Diğer parçalardan örgütlerin, örneğin KOP ve YNK'nin savunmuş oldukları parçacı reformist görüşlerden farklı olarak PSK'nin savunmuş Qlduğu nedir? Özde hiçbir fark yok. Ortak egemen ınantık parçacı mantıktır . . Bu bakundan bu yönüyle PSK kendine daha değişik . bii pay biçeınez, farklı bir yere koyamaz, koymaına""'"•.<·· ·c;g~o~< lı dır. Halbu ki geçmişte ve · günümüzd e yalnızca bir parçada değil, ülke genelinde lusal kurtuluş mücadele sinin sağlıklı gelişimini engelleye n, Sayın Burkay'ın yanıtı şöyle: görüşleri doğru göstermey e çalışıyor. Dahası kendilerin in federasyonu savunduğu­ nu, sayın Öcalan'ın ise geldiğinde önerdiğini . .o birleştirici değil dağıtıcı olan, parçanın çıkmını genel ülke çıkarlarının önüne koyan bu mantık­ tır. Ve hatta Kürt hareketi içinde iç çatışmalara zemin hazırlayan etmenlerden biri de bu parçacı mantığın kendisidir. , Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı aynı zaımmda dört parçanın birliği anlamına gelmektedir. Elbette bu kendine özgü Qir yol izleyecektir. Ama kişi ya da parti ülkenin kurtuluşu adına yola çokınuşsa, parçacı değil, öncelikle bütünlüklü bir anlayışa sahip olması gerekir. Sorunun özü burada yatmaktadır. Diğer yandan parçacı bir mantık ve çözüm tarzı genelde devrimci değil, daha çok reformcu bir yola tekabül eder. Parçahmınış, bölünınü~ bir ülkede, parçalma dayalı, mevcut haksız ve suni sınırlar içine hapsedilmiş bir çözüm tmzı statükoyu sm·smaz, bozmaz. Aksine daha değişik bir t<u·zda da olsa, sömürgeci tahakkümün devamı ve ıne~nılaştı­ rılınası anlamına gelecektir, gelir. Mevcut resmi sı­ nırlar içinde bir çözümün adı otonomi ya da fede- rs İtalya'ya otonamıyı ur d iv ak yanlış rg "PKK uzun yıl­ lar ayrı bir devlet anlamında bağımsızlıği savundu ve federasyon isteyen Kürdistan Sosyalis Partisi'ni ya da otonomi isteyen diğer parçalard<.m örgütleri suçladı. Ancak son yıllarda PKK'nin bu konudaki politikaları değişti. Öcalan önce federasyona evet dedi. İtalya'ya geldikten sonra da otonomi önerdi." Önce şunu belirtelim: "PKK'nin uzun yılarayrı bir devlet anlamında bağımsızlığı savundu" belirlemesi tartışılır. Bir başka anlatımla PKK bağımsızlığı iç bütünlüklü ve tutarlı bir tarzda savunup savunımıdağı tartışılalabilir ve eleştirilebilir. Bence bu konuda PKK'nin yeterince iÇ bütünlüklü politikaya sahip olmadığı, güncel pratik mücadelenin gereklerinden hareketle faydacı davrandığı, temel anlayış­ Immdan ve ilkeli tutumundan uzaklaşarak zaman zaman eklektik bir politika izlediği söylenebiliı:, söylenme lidir. PKK'ye yönelik eleştiri bu temelde yapılırsa haklılık payı taşır ve doğrudur. Ne var ki sayın Burkay, sorunu tersten ve hatalı bir tarzda ele alıyor. Burad;m hareketle yıllardan \Jeri savunmuş olduğu w w w .a ifade ederek kendisini ve partisini en üst bir mevziye ve "sağlam" zemine oturtmaya çalışıyor. Son yıllarda PKK ve başkanı sayıı1 Öcalan'ın savunmuş olduğu görüşler, ileri sürdüğü öneriler elbette doğru değildir. Eleştirilmesi gerekir, eleştiriyoruz da. Bağımsızlığı savunmak neden hatalı ve suç olsun ki? Bir ulusun özgürlüğü ve kendi toprakları üzerinde bağımsız yaşama isteği ve temel hakkı neden hatalı ve suç olarak görülsün. İstisnahır hariç hemen her ulus bu temel istekle ortaya çıkıp bağım­ sızlığını elde etmiştir. Bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı ve bundan hareketle bağımsızlığına kavuşması durumu, kapitalist- emperyali st sistem içerisinde de elde edilebilecek bir şeydir. Bu böyl~yken bağımsızlığı halkımıza, ulusumuza ve k<?.ndimize neden layık görmeyelfm? Bağımsızlık Ulke, ulus ve halkımız için neden fazla ve lüks bir istem olsun? Ya da bağımsızlık istemi bizim için niye bir suçluluk psikolojisi haline dönüşsün? Önce- 60 norıc:L bu o kadar belirleyici, temel bir fark romantizmin ürünü eğilimler ve hoş, güzel düşün­ celerdir. Hoş ve güzel de olsa, ancak hayallerle gerçeği birbirinden ayırd etmesini bilelim. En azınchm politik mücadelede bunun böyle olması gerekir. Gerçek olan şu ki; savaştan savaşa fark vardır. Haklı savaş, haksız savaş diye bir tanımlama vardır. Haklı zorunlu ve mutlaka yürütülmesi gereken bir savaşa biz kahrolsun diyemeyiz. Böylesi bir savaşı haksız, zorba ve sömürgeciliğe dayalı bir savaaşla aynı kefeye koy<-m1ayız. Bu ulusal ve ıop­ lutnsal kurtuluşun ABC'sidir. Buna karşın sayın Borkay'ın "yıllardır süren savaş bir sonuç vermedi" şeklindeki belirlemesi ne anlama geliyor? Burada haklı savaşla haksız savaş birbirine kmıştırılmı­ yor mu? Öncelikle hangi tür savaştan bahsediyoruz, o bunlara acil talepler deniliyar ve temel taleplerden kopuk alınıp sunuluyor) mevcut söınürgeci sisteme entegre olmaya devam demektir. Biçim ne olursa olsun bu yaklaşım ve yolun adı da reformcu bir yol olur. PSK'nin izlemek istediği yol da budur. Sayın Burkay ve PSK'nin reformcu mantığı kendi içinde bir tutarlılık arzediyor. Reformcu bir mantık, statükoyu bozma anlayışında olmadığı gibi, devrrimi ve genelde devrimin zora dayalı yasasını d~ı kabul etmez ve benimsemez. Sayın Burkay, Milliyet gazetesi yazarının Kürt sorununun çözümü için "Türkiye•deki Kürt örgütleri bu sorunda nasıl davranmalı" ve yine "barışın yolunun açılması için ilk elden ya da yakın dönem için neler öneriyorsunuz" biçimindeki soru- anlaşılmalı.. larına verdiği yanıtta, mantı- ğını bir kez ortaya koyuyor. d. or g ras~n olmuş, değildir.. İşin özü, kısmi bazı değişikliklerle (bugün Sömürgeci Türk devletin karşı 84'ten beri PKK öndediğinde yürütülen bir savaş var. Yeni değil, atalarından aldıklan mirasla TC 70 yıldan fazladır Kürtlerin ülkesinde Kürtlere karşı imha ve inkara dayalı, çok yönlü gaddar bir savaş yürütmektedir. PKK 84'ten sonra varolan sömürgeci tahakküme ve savaş;_i karşı devrimci ulusal kurtuluş savaşıyla cevap vermiştir. Kaldı ki kuzeyde sömürgeci egemenliğe kar~ı savaşı ilk başlatan PKK de değildir. TC'nin oluşumuyla birlikte kuzeyde sömürgeciliğe kmşı halkımızın silaha dayalı zincirleme sürüp gelen bir dizi isyam, ayaklanması olmuştur. Zaman zaman ve görünürde ülkemizde "sükunet" dönemleri olsa da, daha çok başından beri süregelen bir savaş yaşanmıştır. Geçmişten bugüne sömürgeciliğe karşı silahlı savaşa dayalı isyan ve ayaklanmalaar sonuç vermedi. Sayın Burkay PKK önderliğinde süren savaşın sonuç vermediğini söylüyor. Peki bu genel olarak ulusal kurtuluş mücadelelerinin özel olarak da mücadeleinizin silaha dayalı kmakterinin yanlış ve haksız olduğunu mu gösterir? Ya da PKK yürütmüş olduğu silahlı mücadelede ciddi önemli hatalar işledi diye, bu, o mücadelenin temelde yanlış ve hatalı olduğu anlamına mı gelir? Bu anlama gelmediği, gelmemesi gerektiğini düşünüyoruz. O zman soralım: NEY APMALI? NASIL BİRYOL İZLE­ MELİ? Barışçıl demokratik bir yol mu? İyi ama bu yol da çok denendi, zorlandı ve sonuç vermeçli, vermiyor. S:mki barışçıl demokratik bir yolla ülkede bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmanın olanağı var da; birileri bu yolu elinin tersiyle itip red mi etmiştir? Bu zeminin olmadığını söylüyoruz ve dün- Doğrusu "Kürt sorununun çözülmü için" barışçıl, demokratik yol sözleri moda oldu. Kamuoyu neçdinde vb d .. .. S B k b .~a~ et e goruy~~- .. ayın ur ay u yonuyle ne kadar ovunse hakkıdır. Ama bu öneri ve düşünceler Türk rejimi, Türk kamuoyu nezdinde hiçbir değer görmüyor. M evcut Türk devleti ve yiinetimi "sorunun çözümü" için "b k 'k l , .h arışçı. dem~. ratı . ~o u ne tercı eder ne de bu yondekı ıstek ve çabalara olumlu yanıt verir. Barışçıl demokratik yol ve yöntem sömürgeci devletin karakterine ters ve yabancıdır. w w w .a rs iv ak ur Y_~ ş~~~~ diy?r; "Kürt örgu~erı ı~ınd: ıllegal olanlar vaı, legal olanlar var. Herkesin politikalan bir değil. . Y ıliardır süren savaş bir so~ nuç vermedi ... " ve sözlerini şu.cümleyle bitiriyor; " .. biz~n~ gi~i · barış9ı mü cad~le b_ıçı~ını s~ç~ış olan Kurt sıyası partılerıne serbestçe çalışma hakkı tanınmalı." Doğrusu "Kürt sorununun çözülmü için" barışçıl, demokratik yol sözleri moda oldu. Kamuoyu neçdinde rağbet de görüyor. Sayın Burkay bu yönüyle ne kadar övünse hakkı­ dır. Ama bu öneri ve düşünceler Türk rejimi, Türk kamuoyu nezdinde hiçbir değer görmüyor. Mevcut Türk devleti ve yönetimi "sorunun çözümü" için "barışçı. demokratik yolu" ne tercih eder ne de bu yöndeki istek ve çabalara olumlu yanıt verir. Barış­ çıl demokratik yol ve yöntem sömürgeci devletin karakterine ters ve yabancıdır. Bir bakıma kendimiz çalıp kendimiz oynamaktayız. Bu bilindiğinden ne kendimizi ne de halkımızı gerçekçi olmayan, daha çok hayal ürünü böylesi düşüncelere .kaptırmamız doğru değildir. Bu, ulusal kurtuluş mücadelesi içinde siyasal uyanıklığı körelten, ulusal güçlerin yanlış mevzilenmesini getiren ve sonuçtaiçinde tuzaklar taşıy<:m bu yol ve yöntem, ulusal pot:msiyelin yanlış kanallara akmasını, hatta heder olma tehlikesini de beraberinde taşıyan bir yaklaşımdır. Anlaşılan o ki; sayın Burkay ve partisi bu düşüneeye oldukça kapılmış görünüyor. Öyle ya; "haklı gerekçeleri" de var ne de olsa "savaş sonuç vermedi", bir tek yol kaldı o da barış! Öyleyse hep birlikte haykıralım "kahrolsun savaş yaşasın barış!" diyelim. Bunlar biraz da 61 nO? EL yanın demokrasi ınelekleı'i de bize kanat açmadık­ göre, bu doğrultuda fazla umut yaratınanın yanlı~ olduğunu belirtiyoruz. Kısacası bir kafa karı~ıklığı ve perspektif bozukluğu devam edip gitmektedir. Sayın Surkay "süren sava~ sonuç vermedi" deme noktasında aceleci davranıyor. Savaşın hangi düzeyele ve nasıl bir sonuç vereceği henüz belli değil. Dahası bu sava~ yenielen mayalanıp, daha sağ­ lıklı bir rotaya sokulursa, ba~arı ve zaferin ele yolu açılır. Her Kürt yurtseveri ve mücadele adamının görevi, sömürgeciliğe karşı yürütülen savaşın varolan zaaf ve eksikliklerinin giderilmesine yardımcı olmak, daha ileri adımların atılması ve başarı yolunun açılması için güç ve çaba sarfetmektir. Buna karşın "süren savaş sonuç vermedi" demek, bir yenilgiyi pe~inen kabul etmektir. Bu yaklaşım gerçek durumun ifadesi olmadığı gibi, sorumlu bir tutumun da ifadesi değildir. Mevcut durumda ulusal kurtuluş mücadelesinin varclıgı bu nazik aşamada her Kürt partisi, örgüt ve birey, öncelikle kendini ve mücadelenin genelini bütünlüklü bir değerlendirmeye tabi tutmal ı, ortak bir harmanlama yaratarak mücadeleyi doğru bir yolda ileri d. or g ıarına w w w .a rs iv ak ur a~amalara taşımalıdır. 62 nO? cL w w w .a rg rd .o rs i va . z bi xwe hertim rojnamayen Tirkan dikirlın Ci dixunim Sedama sereki ewe ku ez bikarim bi reya van rojnameyan . li ser Tirkiye Ci bliyeren vi welaü agahdar bim. Disan ez dixwazim li ser helweste penivisfiroşen Tirk agahdar bibim. Ez zmane Tirki weki hemu Kurden tirkizan di dibistane fer büm. Ji bill vi zman! qet derfet tunebü zmanekitir di dibistana seratayili Kurelistane fer bibin ... Zmane Kurdi we deme ji Cı niha jl qedexeye Kurd nikarin zmane xwe ye zikmaki ter bibin. Dewleta Tirk ji destpeka damezrandina xwe ve ne ta niha dixwaze bi şikleki yan şik­ leki din Kurden Bakur di nav xwe de bihellne yan bi gişti hole rake. Ev dewleta xwinrej disan dixwaze bi Kurden xwe firoş ve Tirken rek u pek sazbike. Gele Kurq diji zulim tevkujiya Roma reş bimilyonon serihilda u !ro diwaroja gele me ronak dlke. Ji ber ve yeke ji penivlsfiroşen Tirk bi yck dengi elest pekirin Cı dibejin; "Zmaneki Kurdi yekbuyi" nine Cı Kurd nikarin "Bi Kurdi biaxivin, binivis'in u bixwinin." Disan her tim di quncike xwe de dinivisin ku, "Kurd Rojname u Kovaren xwe bi zmane Tirki deridixinin, di nav xwe de li ser mijaren siyasi bi Tirki eliaxivin." Li gor wan ji bo ve yeke ji; "Ne hewceye Kurd elaxwaza mafen xwe çandi u huneri" bike. Di nivisen wan da mafen çarenivisa gele Kurd tune Ci tişteki wesa ji ji aliyen wan ve wek] tawaneki mezin ango "lxanete" tete zı:min. Axivtin, niv!sln Ci xwandina zmane Tirk1 ji allye Kurdan ve benışte deve penivisfiroşane, hertem dicun. We dema em ji nezik ve bala xwe dielin zmane Kurdi u dlroka wejeya Kureli ji Abdolsamed Babek u Baba Tahir heta roja me bezaran helbestvan, niv1skar, dirokvanen Kurd bi zmane Kurdi herhemen xwe afirandine. Bir~gehek gellek qayim ji bo nivisina Kureli avetine. lro şu nda ji Kurel dikarin bi asani zmane xwe ye şerln bikarbinin. Nimuna Başlire Kurdistan li peş çawane. Li we dere zmane me di Zaningchan da tete xwanelin. Ez naxwazim zmane mc Ci ye Tirki berawird bikim; le çend gotinan ji li ve dere nebejim ye li ser. dile min bimine. Ji bo nünune we dema em naven rojnameyen Kurd u Tirk hevber bikin gellek tişt bi zelall ten ditin. Ji ber ku rojname neynika gclanc. Ev nczlkllıcştc salin karbidesten Tirk hewil didin zm~mc Tirki'li bin bandora zmanen Ercbl. Farsl Cı Kurdl xelas bikin; le he ta niha naven rojnameyen Tirkan bi Ereblne: Sabah, Hürriyet MilliyeL Mill i. Ak it. Tercüman htd ... Ji demezrandİna Koınara Tirkiye ve beta niha zmanc Kurdl qedcxc kirinc: 10 naven rojname Cı kovaren Kurd hi Kurdlnc. Wek: Hawar, Ronahi, Stcr, .llyana NCı, Scrxwcbun htd ... Heta ku nave Dcwleta Tirk ji hi Ere blne. Ez dikarim sedan nimunen din jl hlnirn. Le ez ne hewceyl ve yeke me. Em "Qurindaşen (n irayen) xwe yen Tirk ba~ fem clikin. Em hcvdu xwe~ tedigehin. Zagonek diroki heyc wc dcma mirovek, hezek yan jl desthilatek hawaz!yeıı xwe ye pedihesibe destpcdike eı'lşan dibe li ser der u dora xwe. Bi vi ~ikli dixwaze aliye xweye lawaz xurt nişan bide. Jj bo panıstina lawaziyen XWC criş birin \;Cka heri binirxe. We dema em bala xwc didin himciaren nijadperestlya Tirk piraniya w;ırı ne Tirkin. Le Tirkan zcdetir Tirkitlyc dikin. Evcıı ku !ro li Tirkiye li ser hukumin yanjl karbidcst Cı revebiren dewlete piraniya wan bi nijad Tirk ninin. Ji ber ve yeke em erlş~~cn wan li ser Kurdan u Tevgera Kurdan fem dikin. Ji bo vcşartina qelsi u lawaziyen xwe weki se gen har erl~an di bin li ser Yewnana, Ermeniyan htd ... Gellek se gen me ji hene li ber dere wan wek: Hlko, Qamo lı yen din ... Ew jl Tirken rastcqln zedetir dijl Kurdane. Bi Kurd u Kurmanci we dema ez van erişen Tirkan li ser Kurdan diblnim cw golina pcşiyan ya "Nave min jl nave te kulke min j11i sere te" teta bira min. Ne hewceye cm bi dur lı dircj li ser gotugoteken van bebext lı bexiretan rawestin. Le pevlste em ji erken ku 1i ser m ilen men c clh hi cih bikin. Ji bo ve yeke ji Kovara me derfeteke başe. Dive hemli nivlskaren kovare hewil bidin bi Kurdi binivlsinin. Dibe di destpeke de em şa­ şiyen rezmani bikii1, dibe xwandcvanen Kureli kembin. Le em dizanİn ku 1i ser rczmana zınane Kurdi li BakCire Kurelistane jl van salen clawlyc de gaven gellek heja hatin avctin. Pcwlstc cm jl eli quncike xwe de hewil bidin zmanc xwe ye~ :Z~maki peşbixiı~. Pewlste em li dlı rcça E. XANI, H. Q,. KOY! biçinCi bi zmanc xwe ve hinivisin. Tu bixer hat! NÜPEL 1i nav rcfen rojnamegeriya Kurdl. .. ku Mikail ARAS 63 rg Bas1na ve Kamuoyuna den alınmış mazlum bir halk olan Kürtlerin haklı ulusal mücadelelerini gündemine, ekranına getirmesive sa:vunması ge.rekir. Basın-yayın özgürlüğünün kalesi olduğunu söyleyen Avrupa, şimdi Avrupa'nın göbeğinde Kürtlerin güçlü seslerinden biri olan MED-TV haksız gerekçelerle kapatılıyor. Bu karar bas.ın - yayın ilkeleri ile ilişkisi olmayan, esasta politik nitelikte bir karardır. Bu karar Amerika patentli planın Kürtlere yönelik talihsiz uygulamalarından ikinci bir adımı olarak da değerlendirilmelidir. Kim tarafından nasıl getirilirse getirilsin kararın haksızlığı ortadadır. Bu sadece MED-TV'ye karşı değil, aynı · zamanda doğrudan Kürt halkının özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine karşı alınmış ve yönelmiş bir karardır. . . ABD'nin tavsiyesi ve baskısıyla Ingiltere'nin aldığı ve diğer Avrupa ülkelerinin onayladığı, Avrupalıların ayıbı olduğu gibi ikiyüzlülüklerininde ifadesidir. Bu nedenle MED-TV'nin kapatıl­ ması kararını şiddetle protesto ediyoruz ve sözkonusu kararın derhal geri alınmasını istiyoruz. Hiç bir güç halkımızın özgürlük mücadelesini durduramaz. Özgürlük mücadelemizin sesi, şarkıları MED-TV'de tekrar ol(iuğu gibi,diğer alanlarda ve değişik araçlarla çınlamaya devam edecektir. va ku rd .o ngiliz Bağımsız Televizyon Komisyonu (ITC) 22 Mart 99 tarihinden itibaren 3 hafta olmak üzere MED-TV'nin kapatılması kararı n ı ald ı. Kapatma kararı na gereçe olarak da MED-TV terörü teşvik eden yayınlar yaptığı gösterilmektedir. işin gerçeği MED-TV'nin yayın politikasında bir değişiklik olmamış­ tır.MED-TV geçmişte olduğu gibi son dönemlerde de belli bir doğrultuda yayın faaliyetini sürdürmekteydi. MEDTV haklı ve yerinde olarak, Kürt ve Kürdistan davasının savunucusu olmuştur. w w w .a rs i Kürdistan halkının özğürlük,de­ mokrasi ve kurtuluş yolunda yürütmüş olduğu mücadeleyi ekraniarına getirmiş, TC başta olmak üzere diğer sömürgeci devletlerin Kürtlere yönelik imha, inkar ve yok etme politikalarını deşifre etmiş ve yürütülen haksız kirli sömürgeci savaşın teşhirini yapmıştır. MED-TV Kürt ve Kürdistanlıların güçlü seslerinden biri olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye Orta-doğu halkları ve ilerici insanlığın çıkarları doğrul­ tusunda yayın yapan bir televizyondur. Bu bakımdan MED-TV büyük ve onurlu bir görevi yerine getirmektedir. MED-TV'nin kapatılmasının asıl gerekçesi bizce burda yatmaktadır. Terörizmi teşvik ettiği ise bir bahanedir. Aslında salt MED-TV değil her namuslu, dürüst ve "tarafsız" yayın faaliyeti yürüten televizyon kanalı, ya da basın - yayın kuruluşu: zülme, katliama uğrayan ve hakları zorla ellerin- PARTIYA ŞQREŞ-KAWA Merkez K:Qmitesi 64 • • • •• •• •• OLUMSUZDUR .o rg ŞEHITLERIMIZ •• Ali Rıza KOŞAR 1949-...... HüseyinŞEN .a rs iv ak ur d 1955-...... . w w w MetinGÖK 1954-..... . Bedri YOLCU 1955-...... . Ulusal Kurtuluş Mücadelemizde yaşamını yitiren devrim şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Partiya Şoreş-KAWA tutsakları adına Süleyman ARSLAN, Mehmet MAMAŞ, Ahmet GÖLBAŞI, Oruç SURAL Sinan KARAÇALI 1962-...... . .o ur d iv ak rs .a w w w rg