Alişan ARAS Merkezi Otoriteye Tapıcılık mı Hüseyin YILDIRIM ABD

advertisement
AYL 1 K
1 SRY 1 · 1 TRRIH: NISRN '99 FIYRTI : 500.000 TL
d.
or
g
Y 1L
SOSYALIST TEORIK DERGI
ur
Mart Gündemi/ Selamİ KARER
Arıyor/ Alişan
ARAS
ak
NATO Kosova'da Ne
Tapıcılık mı
Yoksa Bağımsızlık mı?/H. Hüseyin YILDIRIM
rs
Merkezi Otoriteye
iv
Yanılsamalar ve ihanete Yaklaşım/ Mehmet MÜFİT
.a
Birlik Süreci ve Sonuçları/Kalmem MUŞI
İstiklal Mahkemeleri/ M. KALMAN
w
w
w
ABD'nin Irak Yönetimine İlişkin Son Tutumları/ Ferhat SERHATLI
ı
nİsan
'99
. .
.
IÇINDEKILER
Çıkarken ........................................... 3
Mart Gündemi .................................. 4
(Selami KARER)
Yeni Bir sayfa Açmak ....................... 9
d.
o
rg
(Hiva ZEVDA)
NATO Kosova'da Ne Arıyor............ 11
(t~lişan ARAS)
Yeni Bir Süreç Üzerine ................... 15
(Simko SEVER)
Yanı lsamalara ve ihanete ............... 18
(Mehmet MÜFiT)
Merkezi Otoriteye Tapıcılık ............. 21
ur
AYLlK "f:EORiK SOSYALiST DERGi
rs
iv
ak
{H. Hüseyih YILDIRIM}
Seçimler ve Sorunlar...................... 24
(Hıdır ARDIÇ)
Birlik Süreci ve Sonuçları ............... 26
.a
Sor Basan Vayancılik inşaat Turizm
Tekstil Ticar~t Ve Limited Şirketi
Adına Imtiyaz Sahibi
Sehrabi Güreş
Müdürü
w
Yazıişleri
Gürbuz Doğan
w
Hukuk Müş~ri
Ercan Sezgin
w
Yönetim' Veri:
Klodfare r Caddesi , Oğuz H.an. No:
25 Kat4/ 12. Sultanahmet 1 Istanbul
Tlf: (0212} 638 69 48
Baskı:
Kayhan Matbaası
{Kalmem MUŞi)
TC Barışa ve Çözüme .................... 31
{Musa OZMEN)
Siyare Hespe Xelke Hertim ............ 33
{Murat DiCLE)
ABD'nin Irak Yönetimine ................ 35
{Ferhat SERHATLI)
istiklal Mahkemeleri ........................ 39
(M. KALMAN }
Ulusal Kurtuluş ve Birlik ................ 55
{Hasan H. YILDIRIM)
Mücadelenin Geldiği Yer................. 57
{Seydo YALÇIN)
Penevlsfiroşen Tirk ......................... 63
(Mikail ARAS)
Basın Açıklamaları .......................... 64
Sosyalist demokrasi, burjuva demokrasisinden
olarak, hak ve özgürlükleri salt soyut düzeyde değil
fiili düzeyde, imkan ve fırsat eşitliği düzeyinde savunur ve
gercekleştirir. Kürt toplumu gibi din, dil, kültür, sosyal, siyasal olarak bölünmüş bir toplumu bir arada tutacak zemin ancak sosyalist demokrasi olabilir. Herkesin, karşılık­
lı saygı temelinde, kendi özgür iradesi ile kendi siyasi kültürel idari yapısını yaratabildikleri ve toplumun bütün dinamiklerini toplumun genel çıkarları dogrultusunda seferber ·edebildiği yegane zemin ançak sosyalist demokrasi
zeminidir.
NÜPEL, yarın için değil, bugünün sorunu olarak,
demokrasiyi bütün alanlarda, siyasal, sosyal, kültürel,
ekonomik alanlarda eksiksiz savunacaktır.
Türk, Kürt, Arap sosyalistlerinin ilk görevleri sosyalist devrim adımı olmadığı, demokratik devrim olduğu
açıktır. Kürdistanlı sosyalistler bunu bilince çıkarmalı, yaşama vı:: davranışlara sindirmelidirler.
NUPEL, demokrasinin temel ilkelerinin uygulaması
ve kurumlarının yaratılması, toplumun bu doğrultuda yeniden örgütlenmesi için düşünsel olarak üstüne düşen
görevlerin bilinciyle yayın hayatına başlıyor.
Bölgemizdeki sorunların temelinde, emperyalist
güclerin, halkların iradesini bastırarak kendi çıkarlarına
uygun siyasi bir coğrafya yaratmaları yatıyor. Kürt coğraf­
yasının dörde bölünmesi ve sömürgeleştirilmesi bu politikanın sonucudur. Kürt halkı ve bölge halkları, emperyalistlerin yarattığı bu sonucu değiştirecek güç ve yeteneğe
hala ulaşamadılar. 1990'dan sonra, sosyalist sistemin
çökü"şü ile dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden
düzenlemeye çalışan emperyalistler bir çok engel ve direnişle karşılaşmaktadırlar. Kürdistanlı güçler YDD'ne
karşı konumlanmak zorundadırlar ve emperyalistlerin himayesindeki bölgenin statükonusunu bölge halkları ile
birlikte değiştirmekle karşı karşıyadırlar.
NÜPEL anti-emperyalist cephenin sesi olacak, emperyalizme karşı tam bağımsızlığı, demokrasiyi, sosyalizmi savunacak, dünya devrim ve demokrasi cephesinde
sıdır.
ku
rd
.o
rg
farklı
w
w
.a
rs
iv
a
NÜPEL bölgemizde önemli gelişmelerin yaşandığı
bir dönemde yayın hayatına giriyor. Bölgemizde ve ülkemizde yeni siyasi sosyal askeri gelişmelerin yaşandığı,
ikibin yılları belirleyecek bu gelişmelerin doğru kavranıl­
ması ve doğru çözümlerin üretilmesi gerektiği bir dönemde, zor bir misyonu yüklenecektir.
NÜPEL toz duman arasında. doğru ve yaniışı bilimsel bir kriterle ayrıştıracak, duygu ve arzuların yerine
raaliteyi ve bilimsel yöntemleri koyacak. Olaylara yaklaşı­
mı yüzeysel genelleştirmelerle, sıfatlandırmalarla bağ­
mak yerine, özüne in erek, özgQIIüğünü görerek kendi boyutları içinde açığa çıkarmayı temel alacak. Bu, baskı zülüm ve zorbalığın vardığı korkunç boyutun ruhumuzda
yarattığı infial ve tepkiyi tatmin etmeyebilir, kullanılan kelimeler yetersiz kalabilir. Ancak, ne yapalım ki siyaset,
toplumsal veriler temel alınarak yapılır, günü birlik ruh tıa­
liyle değil. Toplumun haksızlığa zorbalığı karşı tepkili ()iması o toplumun ilerlemesi, iyi ve hakkı araması geleceğini saptaması çabası ve kararlılığı demektir. Kürt halkı
bu kararlılığı ve azmi göstermiştir.
Kürt halkının bu tepkisini örgütlemek, politik güce
dönüştürmek, iç ve dış itifaklarını geliştirmek, hedef ve
yöntemlerini belirlemek, baskı ve zulme karşı olan tüm
sınıf ve kesimlern kendi dinamikleri ile örgütlenerek bu
hedeflere yöneltmek, ortak çıkarların ve taleplerini politik
program içinde birleştirmek, toplumsal talep ve çıkarlar
temelinde geleçek taplumsal ilke ve yapıyı ortaya koymak Kürt ve Türk politik kesimin işidir. NÜPEL bu görevleri açığa çıkarmak ve yerine getirmek için yayın hayatı­
na başlıyor.
Kürt politik güçlerinin düşüncesini, idelojik yapılan­
masını belirleyen 1970'1erin ülke ve dünya şartları günümüzde çok değişmiştir. Kürdistan politik güçleri bu deği­
şime ayak uydurmadılar, değişen şartlara göre politikalar
geşitiremediler. Geçmişlerini ne savunuyorlar ne eleştiri­
yorlar. Son otuz yıllık değişmeler bize yeni veriler sunmaktadır. Kürt coğrafyasının devrimci demokratik güçleri
değişen dünyadaki yeni koordinatlarını belirlemelidir.
Siyasette durağan olmak, statükocu olmak, eskimektir, yenilmektir ve gelişmeyi engellemektir. NÜPEL bu
zaafı ve eksiklikleri aşma görevini üstlenmiştir.
Doğrulara ulaşmanın önünde bir çok engel vardır,
tabular, önyargılar, baskılar: NÜPELgerçekleri savunmak
için hiç bir engel tanımayacak ve tavizsiz davranacaktır.
Kendi hatalarımıza karşı da tavizsiz olacağız. "Zamanı
değil" düşmana hizmet eder gerekçesiyle kendi hatları­
mızın üstüne gitmezsek, doğruları tavizsiz savunmazsak, kendimize sansür uygularsak, yarın _çok geç olabilir
ve istemeden yaniışiara ortak oluruz. NUPEL gecikmiş
de olsa doğruları açığa çıkarma görevini yerine getirecektir.
w
NÜPEL sosyalist bir dergidir. Pragmatizmeve dogmatizme düşmeden sosyalist anlayışımızı netleştirece­
ğiz. Geçmişte sosyalizm adına yapılan hatalara eleştirel
yaklaşacağız. Sosyalizmin teorik sorunlarını uluslararası
sosyalist hareketle birlikte tartışacağız, 2000'yılların verilerini temel alarak yeni sosyalist anlayışı netleştireceğiz.
NÜPEL demokrasinin savunuculuğunu yapacaktır.
Sosyalist anlayış ancak demokratik muhtevayı kapsadı­
ğı oranda sosyalist olabilir. Halkın büyük çoğunluğunun
çıkarları, halkın büyük çoğunluğUna dayanarak savunulur. Halka rağmen halkın çıkarları savunulamaz. Sosyalist demokrasi salt çoğunuluğun yönetim hakkı değil, aynı zamanda azınlığın haklarının da garanti altına alınma-
yer
alacaktır.
Kapitalist emperyalist tahakküme karşı, sömürge
ulusal kurtuluş mücadelesine, emekçi halkların
demokratik devrim ·mücadelesine büyük destek veren
sosyaltist sistemin çüküşü ile kapitalist emperyalizme
karşı mücadele içinde olan halklar yeni arayışlara girmiş­
lerdir. Sosyalizme umut bağlayan güçlere ve kitlelere günümüzde sahte alternatifler gösterilmekte ve burjuvazi
kendi gerici ideolojisi içinde sahte alternatifler gerici dinciliğl ve burjuva milliyetçiliğini geliştirmektedir.
NU PEL, bu sahte çözümlere, dini gericiligeve milliyetçiliğe karşı mücadele ederek gerçek alternatif olan sosya. lizm bayrağını yükseltecektir.
NÜPEL, ülke sorunun çözümünde taptancı bir anlayışı savunmaz, sorunun çözümü değişik süreçleri, ara
ve geçici çözümleri, uzlaşma ve çalışmaları içerdiğini bilerek, her olumlu adımı bir kazanım olarak görür ve korur.
NÜPEL güçünü ve meşruiyetini Türk devletinin kanunlarından değil, Kürt coğrafyası halkının demokrasi ve bağımsızlık müçadelesinden alır.
NÜPEL Kürt coğrafyası halklarının sesidir, siz okuyucuların ilgisi ve desteği olduğu müddetçe hiç bir engel
tanımayarak, Türk devletinin baskılarına boyun eğme­
den, KUKM'ne demokrasiye, sosyalizme, barışa, halkların günüllü birliğine, hizmet edecektir.
Redaksiyon
ulusların
3
Her yıl mart ayında
S l
· KAR€R
yaşam anlayışını, değerlerini
Türkiye bir sendrom yaOffil
korumak için mücadele etmekşıyor. Yüzyılın bu son
tedir.
mart ayında Türkiye her zamankinden
Türk devleti siyasi olarak ömrünü doldurdaha büyük bir sendrom yaşadı. Türk
muş, içeride Türkiye ve Kürdistan halkı tarafındevleti bu mart ayında yalnızca Newrez
dan kuşatılmıştır. Dışarda ise bütün komşulakutl~mal-arını bastırmak için uğraşmarı nı düşman ilan ederek savaş tehtidiyle boyun
dı. Ustüste binen bütün sorunlar Kürt
eğmey~ zorlayan Türk devleti, bölgede tecrit
sorununa endekslenmiş, çözüm için
edilen ısrail'e sarılarak, siyonistler aracılığıyla
Türk devletini zorluyor. Türk devleti budünyaya açılmaya çalışıyor. içerde ve dışarda
gün ya bu sorunları çözecek ya da bu
kuşatılan Türk devleti, iyice militaristleşerek
sorunların altında ezilecektir. Türkiye,
saldırganlaşmakta, çetelere dayan~rak hakiKürt sorunu, bunun bir parç_?SI olan
miyetini sürdürmeye çalışmaktadır. lstikrarsız
PKK Genel Başkanı Abdullah OCALAN
ve gelecek vaadetmeyen bir yapıyla uzun süsorunu, komşularıyla savaş veya barış,
re ittifak yapılamayacağını anlayan Avrupalı
Avrupa'yla ilişkiler, ekonomik kriz, semüttefikleri "akıllı davranmayı" öğütlemektedirçi mler, "demokratikleşme" vb. birçok
ler. Türkiye içeride halkın baskısına, dışarda
konuda Mart ayında tavır gelişgiderek yükselen eleştiri ve önerilere
. " tirmek, politika belirlemek zoGelenksel
uzun süre direnecek mi?
i~f runda kalmıştır. Mart ayın- k
T
..
rk
d
vi
.
Önümüzdeki kısa dönem içinde
U·~;:k da belirlediği bu tavır, Tür.utsa 1 u
e etı
bunun cevabı olabillcek sinyaler
kiye'nin yönünü belirleıçerde ve dışarda . gelecek, Türkiye'nin yönü ortaya
/~ · ··miştir. Türkiye Ortada- kuşatma altındadır. Türk- çıkacaktır. S. Demirel "terör so•:;ls~~·t·:· · ğu~nun miltarist bir devdevleti, değişmez olarak runu bu yıl bitmelidir... ~ür~iye
·~·tl· letı _olarak mı kalaca_k, kabul ettiği temel niteliğini bu sorunu daha fazla surdurebuquva
demokratık
'lk . . •
k
mez" derken, yol ayrımında
. ··••·.·. ·;·< devleti mi olacak, Kürt
ve teme 1 1 e 1erını artı
olduklarını içerde ve dışardaki
:: •.• . halkını sindirerek tesyaşatamaz noktasına
baskılara daha fazla dayana::i\i.e
.·. •" .• · . li m aı_a_n. şiddet u~suru- gelmişti.~. T~.rk..devleti siyasi mayacakları nı itiraf etmiş ol~~··, , \·nu bı~ıcık kaynagı ya- olarak omrunu doldurmuş, ~a~ta~ı~.
. .
•pan bır devlet olarak mı
içeride Türkiye ve Kürt Tur~ıy~ yı_y?,l ayrımı na ıten, a~~
·.~ .. kalacak, yoksa halkın te·
fy h lk
tık çozumunu erteleyemeyecegf
~s.ı·:t.~;J •mel talepeleri ve ihtiyaçlacogra ası a ı
acil gündemi oluşturan Mart ve
::;:,::;ı,''">· rına göre yeniden yapılantarafından
Nisan aylarındaki konular, "Doğu
#
. . mayı, demokratik kurum ve ilkuşatılmıştır.
ve Güneydoğu Sorunu" olarak ad.• keleri temel alan, hukukun üslandırdıkları Kürdistan sorununa yakla. tünlüğüne saygı gösteren, Kürt halşımları ve çözüm paketleri ve içerikleri,
kının taleplerine de uyum sağlayan,
PKK Genel Başkanı davasındaki tutumu, seşiddetten çok meşruluğu ve haklılığı varlık şarçimler, Fazilet Partisi, HADEP ve sosyalist partt olarak kabul eden bir devlet mi olacak?
tilere yaklaşımı, komşularıyla, özellikle YunaGelenksel kutsal Türk devleti içerde ve
nistan ile ilişkileri, Batılı devletlerin demekradışarda kuşatma altındadır. Türk devleti, detikleşme konusundaki önerilerine karşı takınağişmez olarak kabul ettiği temel niteliğini ve tecağı tavır, Türkiye'nin 21. yy' da hangi yöne
mel ilkelerini artık yaşatamaz noktasına geldoğru gideceğinin ipuçlarını verecektir.
miştir. Tek ulus ve bölünmez devlet yaratmak
Hayalci olmamak gerekir. Türkiye yq_netiiçin, Kürt ulusuna ve azınlık halklarına jenosidi
minin gitmek istediği istikamet bellidir. Once
dayatmış, buna karşı Kürt ulusu giderek artan
önündeki engelleri, direnişleri kırabilmesinin
bir şekilde karşı koyarak ulusal kurtuluş mücaolanaksızlığını aniayıp antayamaması sözkodelesini yükseltmiştir. Ulusal sermaye yaratnusudur. Türkiye uzlaşarak bir yapısal değişik·mak için işçi ve emekçi halkın kanını emmiştir,
liği reddederse kırılma noktasına kadar şiddebuna karşı Türkiye'de sınıf mücadelesi sosyate başvurarak direnirse, kısa dönemde acı ve
list ve demokratik güçler tarafından yükseltilıstırapları Çoğaltmaktan başka bir sonuç domiştir. Türkiye hakim sınıfı batılı emperyalistleğurmayacak, uzun vadade toptan kaybetmerin işbirlikçisi olduğu için, batıyı taklit etmiş,
nin zeminini yaratmış olacaktır. Demirel'in haTürkiye halklarının özgün değerlerine savaş
yal ettiği gibi, 1999 yılı içinde Kürt direnişinin
açmış, laiklik adı altında emperyalistlerin yoz
kırılmayacağını aklı başında herkes bilmekteyaşam biçimi, kültürde, hukukta, yönetirnde
dir ve Türkiye'ye uzlaşma, sorunun politik yolbati taklitçiliğini halka dayatmış, halk da kendi
larla çözümünü önermektedir. Ne yazık ki Tür-
e
M
a
r;
.o
rg
·t.·
ku
rd
·G··
rs
iv
a
d'•
•>
w
w
w
.a
v
4
hattaplarını ürküttü. ABD Türkiye.'_ye açık destek verirken, Avrupa Türkiye'ye Ocalan davasını Kürt sorununun çözümü için bir fırsat olarak kullanmasını önerdi ve eylemci Kürtlere
karşı sert önlemler gündeme getirdi.
Burada tayin edici olan Kürt halkı ve Türk
devl~tinin tavrıdır. Türk devleti, Öcalan davası
ile şuçlarından arınmak, savaşta işlediği suçları Ocalan'a-PKK'ye ve bütün Kürt örgütlerine
ve halkına yükleyerek Kürt sorununu tarihe
gömme hevesindedir. Öcalan'ın şahsında Kürt
halkını ve Kürt davasını bitirmek istemektedir.
Öcalan davasını bir "Cürüm davası" , ulusal
kurtuluş mücadelesini de. terör sorunu olarak
bitirmeye karar vermişlerdir. Bu kararın yeriçıe
getirilip getirilmemesi, Kürt hal~_ının gücüne ve
uluslararası desteğe bağlıdır. Ocalan'ın yakalanma biçiminde ve yakalandıktan sonra Türk
devletinin takındığı inkarcı ve şöven tavra karşı Kürt halkının gösterdiği tepki, Türkiye'nin
birçok müttefiğini kararsızlığa itmiş ve Türkiye'ye verdikleri desteği sorgular duruma getirkarşılanamaz.
miştir, Türkiye'ye bazı önerile.r yapmaya zorlasonra
yazından
Türk yöneticileri 1998
mıştır. Içerde ve dışarda
"kafayı yediler", herkeve
yanlızlaşan
inkarcı
giderek
takındığı
devletinin
Türk
$e sapayı göstererk
uyarıla­
dostlarının
TC,
teslim ?lmaya çalışı­
şöven tavra karşı.Kürt halkının
rı n ı bile düşmanca tuyorlar. Içerde jenosid
gösterdiği tepki, Türkiye'nin birçok
zaklar olarak görmekt~hditleri savururken,
müttefiğini kararsızlığa itmiş ve
Yanlızlaştıkça
tedir.
komşularına savaşla
sorgular
desteği
verdikleri
Türkiye'ye
Türk
saldırganlaşan
tehdit etmektedirler.
komdışarda
devleti,
bazı
Türkiye'ye
getirmiştir,
duruma
, Aslında Türkiye sorunlqrı çözmek için en uy- öneriler yapmaya zorlamıştır. Içerde ve şularını tehdit ederken,
içerde olağanüstü hal
g~n koşullara şimdi sadışarda giderek yanlızlaşan TC,
yönetimi yanında Türhiptir. Ve Martla - Nidostlarının uyarılarını bile düşmanca
kiye'de de . kriz yönesan ayında gündemingörmektedir
olarak
tuzaklar
kurmaktadır ve
timleri
d~ki sorunlara bu doğ­
ihtiyaç duyiçin
bunun
ruiltuda demokratik poliduğu kitle desteğini ırkçı şöven kesimde bulti~ açılımlar yapabilir, bu ..konularda bir fırsat
makta ve giderek daha çok çetelere teslim olalerak değerlendirilebilir. Ocalan'ın yakalanamaktadır. Türk yönetimi bu ırkçı şöven desteği
ra:k Türkiye'ye getirilmesini de bir fırsat olarak
diri tutmak için, içerde Kürt-Ermeni düşmanlığı
·
değerlendi.~ebilir.
yapmakta, tarihi Rum-Yunan düşmanlığını
TC, Ocalan'ın yakalanmasını büyük bir
canlandırmaktadır. Bu kitle öyle bir kin ve intiaskeri zafer, bir dünya devleti olmanın kanıtı
kam duygularıyla yoğrulmuş ki, ipini omuzlaolmak sunmaya çalıştı. Yenilgiden yenilgiye
yan, kılıcını kuşanan Marmara kıyılarına koşu­
uğrayan, sınırları dışında hiç bir yerde itibarı
yar, ·Marmara'ya dönüp kinini uluyarak kusuolmayan Türk devleti ve ırkçıların böyle bir zayor. Şehit anaları, gaziler, bozkurtçular, çeteler
fere ihtiyaçları vardı ve bu nedenle faşist, ırk­
Mudanya'yı mesken seçtiler. Kürtlere yönelik
çı, militarist kesim, ~~ olayı bir bayram olarak
bu kahramanlık ve zafer nidaları, kin ve intikarşılarken, Kürtler, Ocalan'a yöneltilen bu salkam duyguları kaçınılmaz olarak Kürtleri·n tepdırıyı kendisine yönelik, Kürtlerin imhası ve inkisine yol açıyor ve iki halkın ortak yaşama zekarına yönelilk bir saldırı ş~klinde algıladılar ve
minin yok ediyor. Şövenist duyguların mantığı
devlete karşı tavır alarak Ocalan'ı savundular.
yoktur, mantığın yerini histerik duygular alır.
Protesto eylemliliklerini dünya çapında geliştir­
Aklıselim düşünen bazı aydınlar da bu histerik
diler. Kürtlerin bugüne kadar düşman görmedisaldırılar karşısında cesaret edip, ne oluyoruzği, hatta dost gördüğü bazı güçlerin komplonereye götürülüyoruz sorusunu soramıyorlar.
nun içind~ olması, Kürt kitlesini daha da öfkeTarihin ve insanlığın kutsal kabul ettiği salendirdi. lhanete uğramış ,çaresiz kalmanın
vuma görevini yerine getirmeye çalişan avuyarattığı ruh haliyle geliştirilen eylemler, mu-
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
o
rg
kiye uzlaşma, anlaşma, demokratik yollarla
çözüm geleneğinden yoksundur. Osmanlı ve
Türkiye'ye yenilmiş boyun eğmiş, ya da yenmiş boyun eğdirmişlerdir, yani askeri çözümü
benimsemişlerdir. Bu, Türkiye'nin militarist yapısından kaynaklanmaktadır. Çağdaş demokratik devletler ise, halkın taleplerini temel alır,
uyuşmazlıkları politik ve demokratik yöntemlerle çözerler. Türkiye'de güçlü olmak, askeri
olarak hakim olmak, insan iradesini bastırarak
varolmak devletin temel politikasıdır, hatta
devlet olmanın gereği, halka karşı tavizisiz olmaktır, meşruluk, haklılık, hukukilik devletin
askeri zaferi yanında bir anlam ifade etmiyor.
Demirel "29 kez ayaklandılar, bastırdık" derken çeteci militarist anlayışını koyuyor. Buna
karşılık, Kürdistan halkı, meşru ve haklı davası uğruna, yüz kez ikiyüz kez yeniiseler de yine de ayaklanacakları kararlılığını göstermiş­
lerdir. Türkiye Kürdistan'da siyasi. olarak. kaybetmiştir, siyasi kayıplar askeri kazanımlarla
5
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
o
rg
katların linç edilmeye çalışıldığı bir ortamda, ki
Batı Avrupa'ya yönelecektir. Türk devlet yetkibu ortama devlet hazırlamıştır, adil yargılama­
lileri, Romanya ile Bulgaristan'ı da Kürtlere
dan sözedilemez. Adalet dağıtmak büyük bir
karşı savaşa sokmaya zorlamaktad.ır, bu zorlaiştir, büyük ve adil güçlerin işidir. TC, Öcalan'ı
malar savaş tehditine kadar vardırılmaktadır.
yargılayacak adillikten ve büyüklükten yoksunBu tehditierin önü alınmazsa, Ortadoğu ve
dur. Devlet hem davacı, hem savcı, hem yarBalkanlar Türk miltarizmine teslim edilmiş olur,
gıç, hem infazcı görevini üstlenmiştir ve sabarış ve istikrar tehlikeye girer.
vunma hakkı da gaspedilmiştir.
Eğer Avrupa Birliği Türk tehditlerine maAdalet bunun neresinde? Adil yargılama
ruz kalan Yunanistan'ın tevrını .deşteklemez­
tarafsız bir yargı organında yapılır. Türkiye'de
se, daha şimdiden Türkiye'nin tehditlerine botarafsız yargı yoktur ve eğer Öcalan davasın­
yun eğmiş demektir ve Türkiye'ni.n istekleri
da savaşta işlenecek suçlar yargılanacaksa,
doğrultusunda Kürtlere ve özellikle "PKK tarafTC de aynı davadan yargılanmalıdır. TC, s~­
tariarına saidıracak demektir. Bur<;!da Kürtlerin
vaşın bir tarafıdır ve savaşın diğer tarafını adil
tavrı da önemlidir. Kürtler intikam ıiıı almak istiyor,
yoksa sonuç mu almak isitiyorlar? Yunayar.gı adına yargılayamaz. Kendi işlediği suçları Ocalan'a yükleyen Türk devleti nasıl açjil yarnistan dahil olduğu komplodan dolayı Kürtlergılama yapabilir? Türk devleti adil bir y'iırgıla­
den özür dileyip politika değiŞikliğine gitmişse
ma ile bir dönemin bütün hata ve suçlarını orve bu nedenle Türkiye'nin saldırılarır:ıa hedef
oluyorsa, Kürtler Yunanistan'ın Tür~iye'ye kartaya çıkararak yeni bir dönem açmak yerine,
şı direnişini zayıflatacak tutumlardan kaçınma­
kin ve intikam ile Kürtleri ezmek, teslim almak
lıdırlar. Yunanisten'ın komplocu rolünü teşhir
istemektedir. Davaya savaşta ölen asker aileetmek doğrudur, ancak yaptığı hatadan dolayı
leri müdahil olarak katılacaksı, savaşta ölen
gerillaların aileleri de, köyü yakılan, sürgün
özür dileyen ve Türkiye'nin tehditlerine direnen
edilen, işkence gören, sokakta infaz edilen milYunanistan'ın direnişini zayıflatan açıklamalar
ve tavırlar doğru değildir.
yonlarca Kürt aileleri de davaya dahil edilmeli_dir. Bir dönemin bütün suçları araştınimaiı ve
Unutulmamalıdır ki, Yunanistan'ın Türk
ve Kürt halkına iki borcu vardır. Birincisi: 1976
yargılanmalıdır. Kürtler böyle bir yargılamaya
Kıbrıs Savaşı sonrasında Yunanistan'daki Alevet diyorlar. Oysa, Türkiye "bildiğimi yaparım,
baylar Cuntası devrildikten sonra Ecevit," bu
kimse yargı yetkime karışamaz, herkes benim
savaşta Yunan halkını cuntadan -kurtardı k" deadllliğimi güvensin,"diyerek öneri sunan müttemişti. Şimdi de sıra, Yunanistan'ın Türk ha!kını
fiklerini bile tehdit edebiliyor.
generaller cuntasından kurtarmasındadır. IkinKendisi ile aynı dili konuşmayan, PKK'ye
cisi: Yunanistan'ın Abdullah Öcalan'a·karşı kuterörist demeyen herkesi terörist olarak ilan
rulan komplonun içinde yer almasından dolayı,
ediyor. Dünyada ne kadar devlet varsa tümü
Kürt halkından dilediği özürün gereklerini yeriile, "teröre karşı işbirliği antlaşması" imzalane getirmelidir, kendisini gemıştır, bu devletleri Kürtlere
karşı kendi yanında savaşGünümüz dünyasım doğru neraller cuntasına teslim etmaya zorlamıştır. Benim Kürt- tahlil edemeyenler, dost ve memelidir. Şunu da artık öğ­
renmeliyiz ki, dış destek kolerle bir sorunum yok diyen,
d
d
d "k"l
üşman ışın a ı ı em
veya Türk devletinin zorunnusunda fazla hayalci olmadan kaçanlara uluslararası
geliştiremeyenler,
yalım, büyük beklentilere girantlaşmalar gereği sığınma uluslararasılaşan bir savaşta meyelim. Çok ağır olan yükühakkı veren devletleri terörist taraf da olsalar politik olarak müzün altına kimse girmek isve düşman görmektedir. Yu- dışlanmak tehlikesiyle karşı temez, biz de kimseyi zorla
nanistan'a saldırının gerekçek
d 1
1
k buna mecbur edemeyiz. Hersi, bu ülkenin Türkiye'den kaa~~ıya ır ar. Kürt er ar~ı
kes kendi çıkarlarıın düşünü­
çanlara sığınma hakkı tanıdunyayı tammalı, tahlıl
yor, dost ve düşman kavramı
masıdır. Aslında bu saldırıla- yapmalı, politikayı öğrenmeli, bu çıkarlar temeline oturtulu- .
yar.
~ın gerçek hedefi, en çok sıkendi dünya politikaları
gınmacı barındıran Batı Av- olmalı ve kendi politik-aJan
Paket
rup ülkelerine yöneliktir. An· •
1d 1
k·
cak, Türkiye taktik olarak önıçın savaşma ı ır ar. ~A s~ .
ce gözüne kestirdiği, içerde halde her zaman oldugu gıbı
Türk devlet yetkilileri yılar­
dır, insan hakları ihlallerini,
oluşturduğu şöven duyguları
kurtların sofralarına yem
anti-demokratikliğini, "Doğu
istismar ederek ve tarihi düşolurlar.
ve Güneydoğu sorununun"
man olarak ilan ettiği Yunaçözülemeyişi, Türkiye'nin geri
nistan'ı hedeflemiştir. Yunakcılmışlığını iki yüzlü bir şekilde, "teröre" bağlıriistan'ı Suriye gibi teslim aldıktan sonra da
6
nO? cL
lerek, [)nlgenin kaderi değiştirilerek GüneydoSon bir yıldır, terörün belini kırdık diğu sorunu çözülecek.
yorlar ve PKK genel başkanını esir aldıktan
Kürt halkı bu açıklamaya büyük tiir tepki
sonra da, "sıra diğer tedbirlerde" dediler ve yı­
gösterdi. Diğer taraftan Türk ordusu Kürtlerle
lardır uyuttukları kitleleri ve kandırdıkları dost-.
kirve olacak, sağlık aşısı yapacak, çocuklara
larının tepkilerini yumuşatmak için paketi açtı­
şeker verecek, yardımsever subay eşleri aralar. Paketin içinde çözm bir yana, resmen Kürt
larında topladıkları yardımlarla fakir Kürtlere
halkına hakaret, küçük düşürücü, yok edici
yardım edecek, genç kızlara ve kadınlara
tedbirler çıktı.
Türkçe öğretilecek ve Kürt sorunu böylece çöPaket Türk devletinin gerçek niyetini -açızülmüş olacak. Bu çözümü kabul etmeyel'")ler,
. ğa çıkardı. Aynı zamanda, Türk devletinin
bölücü terörist olarak cezalandırılacak. Işte
söylediklerine inanan, şiddet olmazsa devlet
· ·
TC'nin çözüm paketi budur.
bazı açılımlar yapar diyen ve Türk devletinden
gösTC'nin mevcut tavrı ve açıklamaları
beklentileri olan, demokratik tedbirlerle sorunu
teriyor ki, geleneksel inkar ve imha politikası
çöz diyen içerdeki ve dışardaki dostları da
temelinde savaş ve asimilasyon politikaları tır­
Türk devletinin açıklamaları ve tavırları karşı­
mandırılacak, iktidar daha çok MGK'nın denesında şaşkındırlar ve gelişmeleri izlemektedirtimine girecek, Türkiye'de koyu bir gericilik
ler. Cumhurbaşkanı Demirel, "Türkiye'de Kürt
Türkiye ve Kürdistan halkına dayatılacaktır.
sorunu yoktur, terör içerde değil dışarda desBu gericileşmenin önündeki en büyük engel,
tek görüyor, onu da kurutacağız. Türkiye'de
ulusal kurtuluş hareketleriyle Türkiye devrimci
tek millet, tek dil vardır. Türkiye demokratik bir
demokratik hareketleridir. Bu güçler gelişme
ülkedir. Batı, ·demo.kratikl.~şme adı altında
gösterdikçe, militarizm ve ırkçılık gerileyecek
Sevr'i dayatmak istiyor", "Ocalan mahkemesi
demokratikleşmenin önü
bir ideolojik mahkeme
dikkat
güçlerinin
Demokrasi
açılacaktır.
değil, bir cürüm mahkeDemokrasi güçlerinin
mesi olacaktır" demiştir. etmesi gereken noktaların başında
etmesi gereken
dikkat
Genelkurmay başkanlığı artık gücü ve sabrı tükenen Türk
başında artık
noktaların
da açıklamasında "tek
militarist güçlerinin daha da
tükenen
sabrı
ve
gücü
devlet, tek ulus, tek dil,
saldırganlaştığı ve mutlaka yakın Türk militarist güçlerinin
tek bayrak bunlar tartış­
dönemde askeri alanda sonuç
daha da saldırganlaştığı
ma konuları dışındadır"
Demokratik
istedikleridir.
almak
ve mutlaka yakın dödemiştir.
nemde askeri alanda soBu açıklamada bir
güçleri tahrik ederek kesin bir
nuç almak istedikleridir.
eksiklik vardı, "tek parti,
hesaplaşmaya zorla~ak i
tek sınıf" da eklenmeliy- steyeceklerdir. Abdullah Ocalan'ın Demokratik güçleri tahrik
ederek kesin bir hesapdi. Türk başbakanı ise,
yakalanmasının sağladığı avantajı laşmaya zorlamak istebugüne kadar hepsi boş
bu amaç için kullanmak
Abdullah
yeceklerdir.
çıkının dokuzuncu pake.
yakalanması­
isteyeceklerdir
Öcalan'ın
tini açıklamak için gittiği
nın sağladığı avantajı bu
Diyarbakır'da halkın proDemokraisteyeceklerdir.
kullanmak
için
amaç
andı­
testosuyla karşılaştı ve savaş cephesini
planlabu
güçlerin
ırkçı
sömürgeci,
güçleri,
si
yapran güvenlik çemberi içinde şu açıklamayı
onladönemde
bu
çıkarmalı,
boşa
mutlaka
rını
soo
tı:"Doğu ve Güneydoğu'da Batının dediği
bir
götürecek
hesaplaşmaya
kesin
istediği
rın
yarun yok, terör sorunu ve de bölgenin feodal
Hayat
gerekir.
çalışmak
olmamaya
konumda
kaypısı, geri kalmışlığı ve eğitimsizliğinden
üretkendir, sadece bugünün değil yarının verinaklanmaktadır."
lerini de hesaplayarak hareket edilmelidir. Türk
katliKürt
Aynı söz ve mantık, 1920'1erde
egemen güçleri, içerde ve dışarda, Türk ve
da
raporlarda
amları öncesinde hazırlanan
halkının geliştirdiği direniş ve kuşatmaya
kürt
ve
kültürü
Türk
vardır. Feodal ve geri Kürtler,
ne· kadar dayanacaktı r. Içerde demokradaha
bölge
ve
yaşamı öğretilerek medenileştirilmeli
direnişini kıramayan Türk miltarist
güçlerinin
si
müfetbu
de
Ecevit
sorunu böylece çözülmeli.
uluslararası alana taşıdılar.
savaşı
güçleri
pasonra,
tiş raporu benzeri açıklamasından
domilyon
yüzyirmi
paketten
keti de açıkladı,
Uluslararas ılaşma
lar çıktı. Bununla yıkılan karakollar, yollar, çeş­
eğitim
bölgede
yapılacak,
meler, yatılı okullar
Kürt sorununun uluslararasılaşması ile
seferberliği başlatılacak, köyleri yıkılanlar bu
sorunlar gündeme gelmiştir. Kürtler, buyeni
arı­
yerleşerek
civarlarına
karakolların
okul ve
kadar özellikle de 1991 'e kadar uluslaragüne
ekobölge
böylece
yapacaklar,
seracılık
cılık,
savaş yürütmediler ve bu alanda oldukbir
rası
çözüsorunu
işsizlik
kalkınacak,
olarak
nomik
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
o
rg
yorlardı.
7
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
o
rg
ça tecrübesiz idiler. Sorunun uluslararısılaştıçözmektir.
ğını her ne kadar tesbit ettilerse de , ne bunu
Nitekim bir taraftan Kürt sorunun çözübilince çıkardılar, ne de buna uygun politikalar
münden dem vururken, diğer taraftan b::ürt ditesbit ederek uyguladılar. Türkiye bu konuda
renişini kırmak, poiHik olarak muhatap olabiledevlet tecrübsini kullanarak, ulusal kurtuluş
cek kurumlarını dağıtmak, engellemek ve Kürt
hareketini izole etmeye, terörize etmeye, proiradesini zayıftatmak için çalışırken, diğer tavakasyona getirmeye çalıştı ve bu çabasında
raftan da Kürtlerin katılmadığı, davet edilmedikısmen başarılı oldu. Uluslararsılaşan bir saği toplantılarda kararlar alınıyor. PKK Geneni
vaşın tarafı olarak uluslararası güç .dengesi
Başkanı'n.ın uluslararası çapta bu güçlerin işiçindeki yeri, savaşı dış uı
ı
.
d
. ı
.
birliği sonucu yakalanıp
alanlarda yürütrne şekli,
us arara~ı planda uygu ~r ye Türkiye'ye teslim ediihedefi müttefikleri konuhaklar degıl, çıkarlar geçerlldır.
mesi böyle bir politikanın
su nda' önemli hatalar yaUluslararasılaşan bir savaşta
sonucudur. Bu konuda
pıldı. Bir gerilla gibi, geri!- taraflar dünya çapmda mevzilenir Kürtlerin
özellikle
lah ruhu ile, öl_ün:ı ile yave çıkarlar dünya çapmda
PK~'nin hata_ve ~aatları
şam arasındakı ~ır nokta~ şekillenir. ·uıuslararası güç dengesi tak!ı_k ve pr~~ık ~-uzeyde
dan bakarak dıploması
içinde ye almayan Ku"" rtler
d~gıl, strateJık duzeyd~yapılmaz.
r.
.. ..
. dır. Sorun Ocalan'ın sıUluslararası. planda uluslararası bır savaşı yurutmenm yas i sığınma talebinin
duygular ve haklar değil,
zorluklarını yaşıyorlar. Zorlu bir
kabul veya reddi değil,
çıkarlar geçerlidir. Uluslauluslararası savaşın tarafı olan
15 yıldır şiddetli kanlı bir
rarasılaşa~ bir s.avaşta Kürtler, uluslararası planda politik sa~aşa taraf edilen Kürttaratıc:ır ?unya .çapında
bir muhattap olarak kabul
lerın, bunca bedele, acımevzılenır ve çıkarlar
. .
..
ya, haklı ve meşru zedünya çapında şekillenir.
.~dılmıyorlar ve Kurt so~unu.
minde olmasına rağUiuslararası güç dengesi Kurtlersız_ batılı ~~peryalıstlerın men, Ortadoğu'nun paliiçinde yer almayan Kürt- başkentlerınde çozulmeye çalışılı- tik güç dengesini sarsaler uluslararası bir savaşı
yor.
cak askeri varlıklarına
yürütmenin zorluklarını
rağmen poliitik bir güç
yaşıyorlar. Zorlu bir uluslararası savaşın tarafı
olarak kabul görmemiş olmalarıdır. Burda
olan Kürtler, uluslararası planda politik bir muTC'nin tehditleri ve dayatmaları gerekçe yapıhattap olarak kabul edilmiyorlar ve Kürt sorunu
lamaz. Bu bir faktördür. Ancak, asıl sebep
Kürtlersiz batılı emperyalistlerfn başkentlerinKürtlerin uluslşrarası alandaki konumlanışıdır,
de çö;z:ültrıeye çalışılıyor.
anlayışıqır.
· ..
c"'Kürtler birlik değilu veya "Kürtler muhat·
Günümüz' dür:ıyasını doğru tahlil edernetap yaratmıyor", "Kürtlerin kesin sabit talepleri
yenler, dost ve düşman dışında ikilem geliştiyok" benzeri sözler, 'Kürtleri dıştalamak için bire meyenler, uluslararasılaşan bir sav~şta taraf
rer bahanedir. Kürtler birliktir, Kürtler muhattap
da olsalar politik olarak dışlanmak tehlikesiyle
olacak kurumlarını da yaratmışlardır, bütün
karşı karşryadırlar. Kürtl~r artık dünyayı tanıpolitik güçlerin kabul ettiği sabit talepleri de
malı, tahlil yapmalı, politikayı öğrenmeli, kendi
bellidir. Bu bahaneleri ileri süren Kürt dostu gödünya politikaları olmalı ve kendi politikaları
rünümündeki bu kişi veya güçlerin gerçek
için savaşmalıdırlar. Aksi halde her zaman olamaçları, Kürtlere ulusfararası güçler içinde
duğu gibi kurtların safralarına yem olurlar.
yer vermemek ve Kürt sbrununu Kürtlersiz
8
çmak
eni
H1va
ZE:YDA
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
Ve yeni bir sayfa açmak için tek bir canlı hücani bir sayfa açmak ... Belki de hayare bile kalmamıştır. Ameliyat masasında neş­
tımızda en çok kullandığımız bir cümter altına yatırılan eski sayfanın içini bağla­
le; "yeni bir sayfa açma"dır. Farkında
mış,. hücrelerinden kurtarılacak. Artık son sayolsak da olmasak da , kabul etsek de
fa diyalektiğin hükmünce, bizim irademiz dı­
etmesek de bizim dışımızda kendi
şında kapanır.
yasalarıyla işleyen diyalektiğin bizim
Yukarıda karikatürize ettiğimiz "yeni saye
yaşamımızdaki tıkanıklıklara, çürüm elerev
fa" açma olayının boyutları özel yaşantıları­
çözümsüzlüklere yansıyan adıdır "Yeni Bir
mııda son tahlilde bizimle sınırlı kalır ve hiç
Sayfa Açmak."
kimse "dönülmez akşamın ufku"na nasıl uluş­
Herkes gibi bizler de hayatımızda yüzlertığımızla fazla ilgjlenmez. Çünkü sonuçta yace yeni sayfa açarız. Bizi tatmin etmeyen işi­
rarlarıyla, zararlarıyla kendimize ait olan bir
mizden ayrılıp hayatımızdayeni bir sayfa açaömrü gönlümüzce kullanmış ve tüketmişizdir.
rız, yeni bir iş bularak. Artık ilk zamanlardaki
Fakat kapitalizmin sömürü çarkları arasında
coşku ve gizemini yitiren aşklarlımızı terkedip,
iliklerine kadar sömürülen milyonların umut ve
yeni bir sayfa açarız yeni bir aşk bularak ...
inançlarını, sömürüsüz, eşit ve güzel bir dünya
Böylece sürüp gider yaşamımız "eski sayfalaiçin kendimize sermaye yapıp, siyaset kulva~
rı" kapatmak ve "yeni sayfalar" açmak arasın­
rında koşmaya başladığımız zaman, işin boda. Peki bu kadar basitleştirdiğimiz "aç-kapa"
yutları tamamen değişir. Artık istediğimiz zaişlemini hangi ilkelere göre uygularız? Çoğu
man ve işimize geldiği gibi, "eski sayfa"ları "kazaman işin boyutunu kaçırmak ve sorumlulukpatıp", "yeni sayfa"ları açamayız.
lar altına girmernek için "o geçmişte kaldı", "o
Çünkü sözkonusu olan bizim dilediğimiz­
işi
a
malarl
sayfayı kapattım" gibi basit savun
ce kullanma özgürlüğüne sahip olduğumuz
geçiştiririz. Böylece işin içinden sıyrıldığımızı
kendi irademiz değildir artık. Milyonların umut
zannederiz.
ve inançlarıyla harmanlanmış, dolayısıyla milFakat diyalektik yasalarının hüküm süryonlara hesap vermekle mükellef bir iradedir.
düğü hayat, kolay kolay bizi rahat bırakmaz.
Ne yazık ki yukarıda karikatürize ettiğimiz bu
Bir bilim adamının objektifliğiyle, kapatmaya
"aç-kapa" işleminin en aymazca yapıldığı arekarar verdiğiniz sayfaları ameliyat masasına
na ise siyaset arenasıdır. Milyonların iradesi
yatırıp, çürüyen irinli yaralar haline gelip hayaadına siyaset yapan insanlar, tam da o iradeyi
tımıza zarar veren kanserli hücrelerimizi neş­
hiçe sayarak "dün dündür, bugün bugündür"
terle kesip atma cesaretini göstermek yerine;
pragmatizmiyle siyaset sahnesinde zikzaklar
üzerierini yarabandıyla kapatırız. Böylece haçizerler. Elbette bu belirlemeyi yaparken, her
yatımızda yeni bir sayfa açmış oluruz. Elbette
zaman inatla vurguladığımız "amaç-araç" ilkebu yarnama işi bizi sık sık yeni sayfalar açmasinden uzaklaşıp, aracı mutlaklaştırıyoruz.
ya zorlar.
Tam da aracın mutlaklaştırılmış olan deÇünkü üzerierini yarabantlarıyla kapattı­
rin kaygılarımızdan yola çıkarak, sert bir neğımız irinli yaralar, bu bantları salgıladıkları
densellik yani "sebep sonuç" ilkesinden hareirinlerle çok çabuk çürütür ve kokutur. Ve birketle böyle bir belirlemeyi yapıyoruz. Kendimigün öyle bir noktaya geliriz ki, artık hiçbir yaraze yaşam felsefesi olarak bir amacı belirledikbandı, içten içe bütün hücrelerimizi saran kanten sonra, o amaca ulaşmak için ihtiyacımız
serli hücren(n açtığı ölümcül yaraları kapatmaolan aracı seçmekte elbette özgürüz. Ama o
ya yetmez. Işte o zaman hayatımızda belki de
özgürlüğümüz dilediğimiz zaman ve dilediği­
gerçek anlamıyla yeni bir sayfa açmadan, bizi
miz ölçüler içinde bize araç değiştirme özgürrahatsız eden eski sayfanın irinli yaralarına
lüğünü vermez. Yaşamın her alanında olduğu
neşteri vurmak için tüm cesaretimizle, öznesi
gibi, siyaset alanında bazı kendi özgür bilinç
olduğumuz eski sayfayı ameliyat masasına
ve irademizle seçtiğimiz amacımıza ulaştıra­
yatırırız. Fakat vakit çok geçtir artık, şairin decak yüzlerce araç vardır. Ve bu araçların hiç
yimiyle "dönülmez akşamın ufku"na varılmıştır.
9
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
biri mutlak değildir. Her araç belirlenen amaca
ları çok da.ha net görebiliriz. Çünkü eleştirihizmet ettiği sürece varlık koşullarını sürdürür.
özeleştiri silahının esprisi; geçmişle gelecek
Kendisini ete kemiğe· büründüren amaçtan
arasında oynadığı köprü rolünde yatmaktadır.
uzaklaştıkça da, yani bizzat amaç haline getiBu köprünün sağlamlığı ise, siyaset kulvarında
rildiği noktada miadını doldurur. Bu, gerçeklikoşmaya başlayan insanların tavır ve davrağin bir yüzü. Fakat bizi asıl ilgilendiren ve üzen ışiarına bağlıdır. Yine çokça vurguladığımız
rinde durmak istediğimiz nokta, araç-amaç iliş"devrimci mücadele uzun bir maratondur" gerkisinde aracı yönlendirenlerin durumu.
çekliğinden hareket edersek daha somut ger21. yüzyıla bir kala Ortadoğu'nun göbeçekiere ulaşacağımıza inanıyorum.
ğinde hala 35 milyonluk bir halkın "bir parça
Evet, devrimci mücadele uzun bir maraözgür vatan" çığiıkiarına gerçekten kulak vertondur ve bu maratanun başlangıç noktası olamekte kararlıysak ve yine bu 35 milyonluk özrak, kapatmaya hazırlandığımız 20. asrın başgürlük çığlığını Ortadoğu'nun sisli ve kirli siyalarını esas alırsak, çok zengin deneyimlerle
set labirentinde boğmaya çalışan güçlerin oyudolu bir maratondur. Eğer tarihi kendimizle
nunu bozmaya kararlıysak, işe bu noktadan
başlatıp kendimizle bitirme lüksünden vazgebaşlamak zorundayız. Çünkü bir asrı bulan deçersek, bir asrı dolduran deneyimlerimiz bizi
neyimlerimiz bize defalarca araçlarımızın nasıl
nihai hedefimize ulaştırmaya yeterlidir. Bunu
amacımızın mezarı olduğunu göstermekten
başarmamızın tek yolu ise; bu hedefe doğru
de öte, isbatlayan yakıcı gerçekliklerle doluyürürken kararlı ve her türlü pratiğimizin merdur. Bizler artık öyle eski sayfaların
21.
kezine oturtup, eleştiri ve özeleştiri silaüstüne "Çin Seddi" gibi setler çe~
yüzyıla bir kala
hını_ önce k~n?imi~e yöneltmem~zkip yeni sayfalar açarsak, bu
d ~ ,
..
dır. Çok buyuk dırenışlerle oldugu
kaderi değiştiremeyiz.
~. 0 rta ogu nun .gobekadar bir o kadar da ihanetlerle
Eğer yüreğimizde ve
gınde hala 35 mılyonluk
dolu olan mücadele tarihimibeynimizde 35 milyonluk
bir halkın "bir parça özgür
zin ihanet sayfalarını ancak
bir halkın özgürlük çığlıkvatan" çığiıkiarına gerçekten
bu şekilde azaltabiliriz.
ları yankılanryorsa, sekulak vermekte yine bu 35 milYoksa devrim mücadelesibep-sonu ç
ilişkisinin yonluk özgürlük çığlığını Ortada- ~in uzun bi:~ı:n~raton oldumerkezin e
kendimizi
ğu'nun sisli ve kirli siyaset
gu gerçe~_lıgını bır _kenara
yerleştirerek, kapatmaya
labirentinde boğmaya çalışan
bırakıp, yuz ı:n~tr~lık koşu
karar verdiğimiz "eski
..
.
yarışmaları gıbı, bır martosayfa"ların hesabını veguçlerın oy~nunu bozmaya
nun değişik kulvarlarında
rerek işe buradan başla- kararlıysak, bır asrı bulan dene- ve değişik formlarla boy
malıyız. Dün bizi yerden yimlerimiz bize defalarca araçla- göstererek hiç bir başarı
elyere vuran, siyasi ahlakı rımızın nasıl amacımızın meza- de edeemeyiz. Yarulduğu
bir yana bırakan, aklın ve
rı olduğunu göstermekten
muz yerde yorgunluğumuzu,
hayalin sınırlarına sığımayan
de öte isbatlayan yakıcı
yenildiğimiz yerde yenilgimizi
küfürlerle yeddi ceddimizin kegerçekliklerle
dürüstçe ve cesurca kabul edip,
miklerini sızlatanlarla aynı kulvardoludur
. en önemlisi de bunun nedenlerine
da koşmaya başlamadan önce, tüm
·
ınerek bu maratona devam edenlere
bunların muhasebesini yapmak zorundarehber olacak iyi bir miras bırakmak zorunyız.
dayız. Bunun tek yolu da "atan eli değil, atılan
Elbette siyasi yaşamda bu muhasebenin tek
taşı ısıran köpek siyaseti" yle son dişlerimizi
ve etkili aracı; yazımlarımızda çokca vurgulade kırmadan "antrenörlerimiz", "ayakkabılarıdığımız, teoride altını-üstünü "kalın hat"'arla
mız" ve en önemlisi de" yol"da takılıp düştüğüçizmemize karşın, politik uygulamalarımızda
müz taşiara küfür etme çocuksu hastalığımızesarnesi okunmayan "eleştiri-özeleştiri siladan vazgeçmekttr.
hı"dır.
"YDD"nin efendileri Ortadoğu'daki işbirlikçiYukarıda temel mantığını kısaca vurgulaleriyle 35 milyonluk bir halkın haklı ve onurlu müdığımız amaç-araç ilişkisi çerçevesinde, araca
cadelesini kirli oyunlar ve komplotarla dolu bir
yön verenlerin durumlarını kaba taslak bir bisayfayla bitirmenin yoğun çabası içindeler. Eğer
çimde dahi irdelediğimizde, karşılaştığımız
gerçekten halkımıza biçilen bu kölece kaderi demanzara hiç de içaçıcı değil. Geçmişi değerğiştirmek yolunda kararlıysak, onların bize biçtiklendirmeden bugünün ihtiyaçlarına cevap veleri sayfayı kendi hükümlerince .kapatmadan, bizremeyeceğimiz ve dolayısıyla geleceği yönelik
ler vakit kaybetmeden, eski sayfalarımızın deneprogramlara da ulaşamayacağı m ız gerçeki iyim ve tecrübeleri ışığında, özgürlükve bağımsızğinden hareket edersek, karşı karşıya kaldığılıkla taçlandıracağımız "yeni bir sayfa"yı bu halka
m ız manzaranın ulaşmış olduğu vahim boyuthediye etmek zorundayız.
10
w
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.o
rg
yeni problemler yaratıyordu. Ülkedeki ekonomik kriz büyüdükce zengin Federal Hükümetler fakirlerele paylaşmaktan kaçıyeriard ı. 1989
yılında Milosevic Kosova ve Vayveda'nın otonem yönetimlerine keyfi bir şekilde son verdi.
Ana dilde eğitim dahil olmak üzere tüm haklarını birer birer gasp etmeye başladı. Aslında
Kosova'lılara yönelik tutumun tarihsel bir geçmişi vardır. 1981 yılından itibaren düşünülen
ve açıkça seslendirilen niyetiere daha sonra
değineceğim. Büyük Sirbistan diğer Cumhuriyetiere yönelikte çeşitli kısıtlayıcı tavırlarda bulundu. Bu durum içte ve dışta büyük huzursuzluklar yaratıyordu. Otonum yapılara son verme
AlişanARAS
mantığı anayasanın ve "ortak toplumsal sözleşmenin" ihlal edilmesiydi.
ki haftadan beri NATO güçleri YugosBöyle bir durum herkesi tedirğin etmekolarak
çe
lavya'yı bombalıyor. Gerek
teydi. 1990'Iarda Varşova paktı ülkelerinin teUeri sürdükleri savlardan biri "Avru"
kelci kapitalizmden liberal ekonomiye geçişleri
pa'nın göbeğinde kanı bir diktatöre dur
ile birlikte Yoguslavyada'da yeni bir hardemek "diğeri ise "Kozova'da yapılan
manlama oldu. ulusal ve Dinsel bir
etnikkıyımason verip, Arnavutmozaik oluşturan Yoguslavya'nın
Miloseviç'in
ları koruma altına alma"oladağılması pandora kutusunun
kendi ulusuna
rak tesbit adip kamuoyuna dekaçılması ile eşanlamdaydı.
lare ettiler. ABD'n in başını
Serbest pazar ekonomisimen~up olmayanlara
çektiği NATO güçleri bu salkar ı teror uygulaması bana nin fetişizm, neo-liberalizdınların "ahlaki bir görev"
min her derde deva olduEnver, Talat ve Cemal
olarak lanse ettiler. Bilindio u, ğu ve insanlara ."tarihin
ği gibi ikinci dünya sav~- pa aların Balkanları ve Ortad
;onu" ~larak bu sıstemın
Arap ülkelerini kaybetmesi
şından b~nra Balk_~nlarzaferı Balkanları da
ardından Ermeni jenosidine
da Bulgarıstan vb. ul~el~r
(kaos, arapsaBalkan
b
d
.
.
.
de kapsıyacak çok buyuk
1
Neo-Liberalizrdı.
çı)laştı
arın
gırı mesı ya a un
bir Federasyon düşünülfelsefesi olan
temel
min
,nın
mekteydi. Fakat daha son- artıkiC!r~,olan TC .. k~rucuları
n kaptankurtara
ini
gemis
da
ra ( burada tartışamıyaca- Koçgırı de, Dersım de, A rı
rinde daberabe
ı
mantığ
dır
ve Zilan'da
ğım) çeşitli nedenlerden dolavya
Yogus
fakir
ha dün
giri tikleri ·katliamları
layı darlaşarak ikinci Yogusiğini
zenginl
ile
Cumhuriyetleri
hatırlatıyor.
lavya Federasyonu oluştu.
Sloven
mayan
yanaş
şmaya
payla
Sovyetler Birliği ile sürtüşmearı harekete geçirdi. Çünkü,
Hırvatl
ve
altında
adı
m"
lere giren Tito"öz yöneti
Slovenya (1998) iki milyon nüfusa sahip, yıllık
bir yapılanmaya gitti. Daha sonra "Bioksuzlar
ulusal geliri 115 milyar Fransız frank'ı kişi baHareketi" adı altında girişeceği örgütlenmeye
şına düşen milli gelir 57.500 Frank iken, Yode ABD ve Batılılar "hoşgörü" ile karşıladılar.
guslavya Federal Cumhuriyeti 10,6 milyon
Yoguslavya Federasyonu altı Cumhuriyet'ten
Frank, kişi başına düşen milli gelir ise 10.750
ve iki Otonem bölgeden oluşuyordu. Bunlar
Franktır. Böyle bir eşitsizliğin sözkonusu olduSırbistan, Slovenya, Makadonya, Bosna-Harğu Yugoslavya'da Batılı emperyalistler çomaksek, Hirvatistan ve Karadağ Cumhuriyet, Kolarını sokmayı ihmal etmediler. Yeni Dünya
suva ve Vayveda Narodnost yani Ulusal TopDüzeni'nin ya da düzensizliğinin mimarları nüluluk olarak (azınlık kavramı aşağılayıcı olafuz alanlarını genişletmek, yeni stratejik alanrak algılandığından dolayı) Otonem yönetime
lar elde etmek için hemen harekete geçtiler.
sahiptiler. Kosova ve Voyvoda 1974 AnayaBugün Balkanlar'da yaşanan olaylar bir ansası ile birlikte Federel Yönetime veto hakkılarnda tarihsel rövanşlardır. Almanya'nın tarihna sahip oldular. Bunların sahip olduğu pozissel Sırp düşmanlığı (1. ve 2. Dünya savaşı)
yon diğer cumhuriyetiere yakındı.
Hırvat ve Sloven dostluğundan dolayı, AB içinTito döneminde güçlü Yogoslavya zayıf
deki akonomik ve siyasi üstünlüğünü kullanaSirbistan denklemi üzerine kurulu idi. 1980'de
rak 1991 'lerde bu ülkeleri tanıdı ve tanımaları. Tito'nun ölümü, yeni arayışlarıda bereberinde
nı sağladı. Peşisıra Mekedonya, Bosna-Hergetirdi. Ülkedeki ekonomik durum Cumhurisek vb. ülkeler Yoguslavya Federasyon'undan
yetler arasındaki ekonomik dengesizlik yeni,
11
w
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.o
rg
koptular. Bugün Yoguslavya'da yaşanan trajedi.1995'1erde altı yıl boyunca resmi okulları
dinin tarihsel boyutu var. Kosova, Sırplar için
boykot eden Kosovalılara Sırp yönetimi ara"Mekke'dir", "Kudüs"dür.
Sırplar'da 1389
sında çocukların okula dönmeiirini sağlıyacak
yılında Osmanlılarakarşı alınan Kosova yenilbir antlaşma imzalandı. Fakat daha sonraları
gisi tarihsel bir kollektif hafıza olmuştur. 1989
Sırplar a6tlaşmayı hayata geçirmediler. Ama
yılında Kosova yenilgisinin 600.
yıldönümü
Arnavutlar daha başından itibaren (1991) Kovesilesi ile yapılan yürüyüşlerden hemen sonsavadaki Sırp yönetimine paralel yönetimler
ra Otonamiyi iptal kararı Sırp tarihselliği içinde
oluşturdular. Dil, Eğitim hatta Üniversite eğitimi
saklıdır. Türk ulusalcılığının başkalarına karşı
Arnavutça yapılıyordu. Kosovalılar parelel hizkin ve nefret üzerine kurulması, Almanların
met sektörü, parelel polise kadar bir dizi alanBonapart işgal i karşısın- D..
k d b t
t f d
da kurumlaşmaya çalıştıda uluslaşma mantığının
une a ar a ı 1ı 1ar ara ın an lar.
.
yaratmış olduğu tahri"terörist" diye lanse edilen
Sırplar Arnavutlar dışında
batlar ve Hitleri ortaya
UÇK'ya bugün askeri ve
alana nüfus yerleştirme siçıkarması
Türkiye'de
ekonomik yardımlar
yasetine gidince KosoK~maliz.mi, . Sırbistan'da yapılmaktadır. NATO'nun Sırplara va'd.a büyük y~nkılar yaptı.
Mılosevıçlerı ortaya çı-. karşı tehditlerinden önce UÇK
Peşısıra 1996 da ~oso~~
karmasını
anlamamızı
..
,
Kurtuluş Ordusu bır dızı
kolaylaştırıyor. Her ne mılıt_anlar_ı Kosova nın yarısını bombalama eylemi ile kakadar Miloseviç diğerleri denetımlerı altına almışlard~·~ ~ı rp muoyu gündemine oturdu.
yanında "acemi" kalıyor- orduları karşı saldırıya geçtıgınde UÇK'nın aslı 1981 eylemlesa da .. Büyük Sırbistan
bu alanları yeniden tek tek ele rinde Kosova Halkçı Hareideali ile çıkan Milos.~v!.ç geçirmişti. Daha sonra NATO'nun ke~i'nin bir v~ryantı idi. Bu
tek te.k Federel Huku- tehditleri karşısında bu alanların ekıp Rugova yı haın olarak
metlerı kaybederken ge.
,
~
degerlendırıyor.
Sadece
ride ya da elde kalan
yenıden U~~ ya bırakıldıgını
Bağımsız Kosova değil bükendi ulusuna mensup
bılıyoruz.
yük Arnavı,ıtluğu hedefleolmayanlara karşı terör
mektedir. Giriştiği eylemleruygulaması bana Enver, Talat ve Cemal paşale halkın büyük sempatisini toplayan UÇK hoların Balkanları ve Ortadoğu, Arap ülkelerini
mojen bir yapılanma değildir. "Tarihi" UÇK kenkaybetmesi ardından Ermeni jenosidine girişdiliğinden ortaya çıkan UÇK vb. Bu yapılanma
mesi ya da bunların artıkları olan TC. kurucuMakedonya gibi devletleri de tehdit etmektedir.
larının Koçgiri'de, Dersim'de, Ağrı'da ve Zilan
Çünkü Makedonya nüfusunun %30'u Arnavut
deresinde giriştikleri katliamları hatırlatıyor.
uyrukludur.
Hatta Miloseviç'in Kosovalıların ulusal kimliğiDüne kadar batılılar tarafından "terörist"
ni tanıması onu diğerlerinin yanında "melek"
diye lanse edilen UÇK'ya bugün askeri ve ekakılar. Ama elindekilerini kaybedip geriye kalanı
nomik yardımlar yapılmaktadır. NATO'nun
imha ya da zorla kendine benzetme, biraz da
Sırplarakarşı tehditlerinden önce UÇK militanpsikolojik bir vakadır.
ları Kosova'nın yarısını denetimleri altına alKosova halkının her halk gibi kendi kademışlardı. Sırp orduları karşı saldırıya geçtiğinrini özgürce tayin etme hakkı vardır. Bilindiği
de bu alanları yeniden tek tek ele geçirmişti.
gibi 1981 yılında Kosova'da Cumhuriyet statüDaha sonra NATO'nun tehditleri karşısında bu
süne kavuşmak için büyük kitlesel eylemiere
alanların yeniden ,UÇK'ya bırakıldığını biliyogirişen Arnavutlar o dönem Kosova Halkçı Haruz. 1998'de Arnavutlar yeniden Rugova'yı
reketini kurdular. Bu harekete önderlik eden
cumhurbaşkanı seçtiler. Bilindiği gibi bu gizli
Enver Hoca yandaşları idiler. Bu hareket Yoseçimlere muhalefet partilerinden hiçbiri katılguslavaya yönetimince bas~ırıldı. Yurt dışına
madı. Rugova yapmış olduğu parti kongresinkaçan kadrolar daha çok ısviçre ve Almande eski kadroların birçoğunu tasfiye etti. Bu
ya'da yoğunlaştılar. 1989'da Otonomilerini kapartiden ayrılanlar UÇK'ya yardım etmektediryıp eden Arnavutlar genel greve gittiler. Sırp
ler. Hatta Rugova'nın başbakanı dahi kendisıyönetimi sıkıyönetim ilan ederek Kosova parne tavır aldı. Arnavut Demakrotik Hareketi ve
lementosunu dağıttı. 1990'da Kosova bağımAdem Demagi'nin Parlamenter Partisi UÇK'ya
sızlığını ilan etti. Eylül 1991 'de gizli bir şekilde
açık destek sunuyordu. Demagi Ağustos'un
Kosovalıların yapmış olduğu bir referandum
sonunda UÇK'nın politik temsilcisi olarak kaneticesinde Kosova Cumhuriyeti ilan edildi. Bu
muoyunun karşısına çıktığında Rugova için "O
cumhuriyet yanlızca Arnavutluk tarafından tamemleketsiz, devletsiz, ordusuz kağıt üzerinnındı. 24 Mayıs 1992'de Kosova Demokratik
de bir başkandır. Bundan sonra Kosova'nın
Liga Başkanı Rugova Cumhurbaşkanı seçilgeleceği hakkında konuşma yetkisi yoktur" di-
12
rg
karacaktır.
. >Kosova 'de Facto' bağımısızlığa gitSırplarda bu kuyruk yarası Arnavutlar'da bu evlat acısı olduğu müddetçe birlikte
yaşama şansları yok.
>Yugosla vya'da Miloseviç'e muhalif
olan güçler buyük oranda güç kaybına uğradı­
lar. Miloseviç "ulusal bir kahraman " pozisyonuna kavuşturuldu. Yugoslavya'da çeşitli güçlar arasındaki çelişkiler bir kenara bırakılarak
"ulusal dava" için ~~iloseviç'ın arkasında kenetlendiler.
>AB'nir ,ağımsız askeri bir güç olarak
hala olu:~ ...... uığı gerçeği ortaya çıktı. Bu ülkelerin askeri anlamda hala gönüllü şerif yardım­
cıları olduğu görülüyor.
>Yugoslav ya'ya karşı yürütülen savaş
aynı zamanda Rusya'ya karşı yürütmektedir.
ABD ve yandaşları bu sorunu Güvenlik Konseyi ve BM'in gündemine götürmemekle Rusya
vb. ülkeleri bir bütün olarak ekarte ettiler. Rusya'nın ekonomik olarak zayıf olması, siyasi bir
kaos ortamında bulunmasını vesile eden ABD,
bu ülkenin gelecekte uzanabileceği alanları bire birer düşürmeye çalışıyor. Rusya'nın var
olan bu savaşa karşı diplomatik yollarla sorunu çözme girişimi ABI;) ve yandaşları taratın­
dan ciddiye alınmıyor. Ileri gittiğinde ise IMF ve
Dünya Bankası kozları kullanılıyor. Rusya'nın
bugünkü durumu Alman Weimar Hükümeti'ne
benzeten aydınlara hak vermemek elde değil.
Almanya 1. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış
Versailles Antiaşması ile büyük tavizlerle savaşı noktalamıştı. Bu durum Almanya'da sıramiştir.
w
w
w
.a
rs
i
va
Batılı emperyalistler soğuk savaşın bitmesi ya da başka biçimler altında sürmesinden sonra ABD'ye karşı büyük oranda inisiyatifi kaybetmişe benziyorlar. 1991 Körfez Savaşı sırasında ABD şerifinin gönüllü yardımcıları
olarak savaşa katılan Fransa devlet başkanı
Mitterand, savaşa katılma gerekçelerini açık­
larken; diğer gerekçelerle birlikte "Ortadoğu'da
yeni bir düzenlemeye ve barış sorunlarının tartışıldığı masaya gitmek için" bunun gerektiği­
ni söylüyordu. Ama Ortadoğu barış görüşme­
leri gündeme geldiğinde, taraflar şerif yardım­
cılarına değil, şerife başvurdular. Böylelikle
Fransa ve benzeri ülkeler görüşmelerin dışın­
da kaldılar.
Hatta sonraki süreçte ABD ve ingiltere,
BM ve Güvenlik Konseyi'ni bir kenara iterek,
lrak'a karşı hdva saldırılarını yoğunlaştırdılar.
ABD Dışişleri Bakanı Albright bu durumu teorileştirrnek için, daha_ doğrusu anlamayanlara
kabul ettirmek için; "Ingiltere ve ABD, BM'den
daha fazla BM'in kararına baglıdır" diyordu rahatlıkla. Hatta misyonerlerini Hollywood'da yetiştiren CNN televizyonunda, ABD Dışişleri Bakanı, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinden
biri olarak lanse edilebiliyordu. Soğuk savaşın
bitmesinden ya da sıcak savaşın başlamasın­
dan sonra NATO, rakibi Warşova Paktı'nın dağılmasından sonra 'de facto' bir varlık olmayan
bir kurum olarak tartışılmaya başlandı. ABD ve
Batılı yandaşları bu kurumu yeniden diriltmek
için yeni bir amaç aramaya başladılar.
Yugoslavya'ya karşı savaş bu kuruma
varlık nedeni olabilecek bir amaçtır. NATO ile
ilgili yürütülen tartışmalarda ABD Dışişleri Bakanı Albright, BM ya da Güvenlik Konseyi'ne
bağlama istemlerine tepki göstererek "bu kurumu vetoya mı mahkum edeceğiz?" demiştir.
Fransadayapılan barış görüşmelerinin sonuçları Yugoslavya tarafından reddedilince NATO
Yugoslavya'ya karşı savaş açtı. Bu antlaşma
Kosova'yı "bağımsızlığa" götürebilecek zeminin olması Yugoslavya'da büyük kargaşalara
neden oldu. Zaten Üçüncü Yugoslavya Federasyonu denilen yapılanma Karadağ ve Sırp­
lardan oluşuyor. Batı yanlısı _Karadağ Devlet
gereken dersler:
>BM ve Güvenlik Konseyi ABD ve yanlıları tarafından işlevsiz hale getirildi.
>Hiçbir kurala bağlı olmayan NATO,
ABD'nin çıkarları doğrultusunda her tarata müdahale etmenin "hukuki" gerekçeleri oluşturul­
du.
>NATO kuruluş gerekçelerinin dışında
kendisine bağlı olmayan ve kendisine üye olan
hiç bir ülkeye saidırmayan bir ülkenin doğru­
dan "içişlerine" müdahale etmiştir. Dolayısıyla
savunma amaçlı bir kurum olarak lanse etmeleri büyük bir yalandan ibarettir.
>Yugoslav ya müdahale ederken ileri
sürdükleri gerekçe Arnavutluk azınlığını koruma, etnik temizliği engelleme bir maskeden
ibaret olsa dahi yarın başka alanlarda bu gerekçelerin sahiplerinin iki yüzlülükleri ortaya çı­
ması
rd
.o
tır.
Başkanı daha önce kamuoyuna açıkca deklare ettiği gibi: "eğer Kosova'ya Federasyon hakkı verilir ise biz ayrılıyoruz" yönünüdeki tehditleri ve Sırp şövenizmi ile bütünleşince NATO'nun "insaN hakları " bombaları insanların
üzerine yağmaya başladı. Bu savaşta çıkarıl­
ku
yerek yeni durumu ifade ediyordu. Bir başka
Arnavutluk yetkilisi ise Dayton Antiaşması
sonrası "Biz Rugova'ya gitmiştik. Batılrl~rırı
kendisine destek verdiğini zannediyor duk,
Özellikle ABD'nin, bir de antlaşma sonrası
baktık ki kral çıplakmış" diyerek Rugova'nın
konumunu belirliyordu. Hele son NATO saldırı­
ları sırasında Rugova'nın Sırp yöneticileri ile
"görüşmesi" daha büyük tepkilere yol açmıştır.
Bütün bu olanları toparladığımızda görünün
odur ki, birlikte yaşama şansı ortadan kalkmış­
13
ku
rd
.o
rg
dünyanın bir numaralı jandarması olduğunu isbat etmek Yeni Dünya Düzeni'ne entegre olmak istemeyen güçleri zayıflatmak ve ortadan
kaldırmak için bu savaşı başlatmış bulunuyor.
Bugün Kosova'yı yarın Karadağlı Yugosyavya'dan koparacaktLr amaç ise Rusya'nın sıcak
denizlere inmesini engellemektedir. Bugün Yugoslavya'ya saldıran ABD yarın oluşacak demokratik sosyalist ülkelere saldıracaktır. Bundan dolayı kendisine devrimci demokrat ve
sosyalistim diyen herkes NATO'nun bu saldırı­
sına karşı tavır almalıdır. Yine herkes Miloseviç'in kanlı diktatörlüğüne tavır alıp. Kosova
halkının bağımsızlık hakkı dahil olmak üzere
tüm haklarını savunmalıdır.
Miloseviç ya da Cilanton kırk katır mı kırk
satır mı? ikilemini kendisine insanım diyen hiç
kimsenin kapılmaması gerekir. işin bir de bizi
ilgilendiren boyutu vardır ki kabul edilecek gibi
değil. TC, Kosova'da köyler boşaltılmış, insanlar göçe zorlanmış, Arnavutça yasaklanmış diye Yugoslavya'ya bomba yağdırıyor.
Kosova nüfusunun iki katı Kürdü göçe
zorlayan kendisi değilmiş gibi, binlerce köyü
boşaltan, binlerce faili cinayetin sahibi, onbinlerce insanın kıyımından sorumlu, yirmi milyon
Kürdün haklarını gasp eden bir ülke "insan
hakları" adına yola çıkmış, bu nasıl bir ironi
acaba? Bırak yirmi milyon Kürdü hala Balkanlar'da çocukları korkutmak için "Türk "geliyor
diye korkutuluyor. ABD ve yandaşları çifte
standartlı politikalarını ne zamana kadar satı­
şa çıkarabilirler birlikte göreceğiz.
w
w
w
.a
rs
i
va
dan vatandaş için bile aşağ!lanmış duygusunu
beraberinde getiriyordu. Ingiltere'den Keynes'in çağrıları cevapsız kalmıştı. Bugün ise
soğuk savaştan yenik Rusya, tüm bu süreçlerden uzak tutufmaya çalışılırken eksi döneme
nostaljik takılan milyonlarca Rus vatandaşı
ümit ederiz ki Almanyavari değil (Hitler ), Le~
ninlere dönüş yapsın, çünkü Rusya halen muazzam bir askeri güce, muazzam bir beyin birikimine ve halen dünyanın en zengin petrol ve
yeraltı kaynaklarına sahip bir ülkedir.
»Almanya 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk defa böylesi bir operasyona katılıyor.
Daha önceleri çeşitli operasyanlara ekonomik
katkıda bulunmasına rağmen. Ama Almanya'nın tarihsel kompleksinin yeşil versiyonu
eski "pasifist'' Fischer: "20. yüzyılda ilk tefa Almanya doğru tarafta savaşa giriyor " diyerek
durumu izah etmeye çalışıyor. Hatıriatıiması
gereken Sırplarakarşı yapılan eskinin tekerrüründen başak bir şey değildir.
»Almanya , Fransa, ingiltere ve ispanya'nın başında bulunan sosyal demokratlar bu
savaş ile açık bir şekilde ortaya koydukları
ABD 'den farklı bir tutumları yoktur. Sol adına
neo-liberalizme toptan teslim olmuşlar. Almanya'da Lafontaine olayı ciddi olarak irdelenmelidir.
>~Tüm bunları taparlarsak emperyalist
güçler dünyayı yeniden kendi çıkarları doğrul­
tusunda çeki düzen vermektedirler. Yugoslavya'ya karşı yürütülen savaşın ne insan hakları
ile ne demokrasi ile hiç bir ilgisi yoktur. ABD
14
nO?i:L
• •
o
rg
Kenya'dan alınıp Türkiye'ye
getirilmesi öncesi ~e sonrası geleşmeler,
Kürtler açısından bır çok olgunun netleş­
. mesini sağlayan bir katalizör olmuştur.
Eğer Kürt örgüt va aydınları, yaşanan sürecin oıtaya çıkardığı olguları "eski türkü" lerle, "bijl"lerle kamut1e etmezlerse, tablo, hiç bir "mna" ya
"fakat"a yer bırakmayacak kadm· açıktır.
Birincisi, TC 'nin tavrıdır. Bu tavır, 75 yıldır her Kürt
başkaldırısını kırılınısının ardından TC'nin Kürtlere
reva gördüğü iılli\r, sürgün, soykırım politikalm·ının
bugün de değişmediğidir.
Her gün bir devlet yetkilisi, "Türk devletinin büyüklüğü ve gücü"nden "Türkiye'niı1 sınırlarını değiş­
tİnneye kimsenin gücünün yetmeyeceği"nden dem
vuruyor. Büyük bir sorunun üstesinden gelmiş olına­
nm rahatlığıyla davnman sömürgeci TC, Güney Kürdistan'a gerçekleştirdiği askeri operasyonlarla, alelacele yürürlüğe soktuğu pişm<mlık yasasıyla, dağlara­
ta~lara atılm1 "teslim _ol " çağnlarıyla, özel savaş ekibini merhmnetiı1e teslim edilerek dünyadan soyutlanan Öcalan' a mal edilen ve "mehmetçik basın"a yansıyan "itiı·af'lm"la (!)Kürt ulusunun direnç noktalarını
ve umutlm·ını kırınaya ve Kürtleri 'Türk devletiı1in
gücüne karşı konulınayacağı"na iı1aı1dumaya çalışı­
yor.
TC'niı1 hareketliliği sadece askeri ve diplomatik
al~mda değiL Ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda
da eş zamanlı bir h<ıreketlilik vm·. Sözkonusu tedbirler
besbelli daha önceden özel savaş ekibi tarafındm1 hazırlatılmış ve uygulanması içinde ep uygun kişi, bir
zaımmlar "solcu"larımızın umudu, yeminli Küıt düş­
ımmı Ecevit, talimatla başbak<mlığa getirilmiştiı·.
l Mart günü , tikleri bir hayli azalınış olarak hasm mensupl<:mnın karşısına, 40.5 trilyon tutm·ındaki
15 maddelik "yatırım ve kalkınma projesi"ni açıkla­
mak üzere çıkan Ecevit, "Türkiye'nin Küıt sorunu ·
yoktur, sorun y:_m-feodal yapıdan ve cehaletten kaynaklanmaktadır" diyerek TC'nin bu sürece ilişkin tavrını çok net biri biçiı11de oıtaya koydu.
ıs maddelik "Doğu ve Güneydoğu paketi" incelendiğinde görülecektir ki, 40.S trilyon tutarındaki (daha
sonra ek kaynaklmdan destektenerek :clıtınlacak) pmanın büyükçe bir bölümü, karakol ve askeri yol yapı­
mına, yani Kürt coğrafyasındaki askeri tahkiıne, geriye kalan parmnn büyük bir bülümü ise, yatılı okullanın kapasiteleriı1in artırılmasına, daha evel bir kaç ilde başlatılm1 GATOM ve TUKAP projelerinin bütün
Kürt illerinde yaygınlaştırılmasına, yani asiı11ilasyona
..
yönelik harcanacağıdır.
TC'nin tavrının önemli bir boyutu da, Ocahm'ın
yargılmunası süreciyle ilgli olan boyutudm Eldeki
t
ı
va
calan'ın
bütün veriler, Öcalaı1'ın yargılaı1ma sürecinde "adelet"iı1 ve "savunma hakkı"nın
alınayacağını gösteriyor. (Belli ki Küıt,
Türk ve dünya kaınuoyundan kaçırılmak
istenen çok şey vm·.) Bu dönem, devlet içi
güç odaklan arasında ürtülü çatışmalc.u·a ve
hatta bazı "infaz"lma da sahne ob bilir. Ancak Öcalm1, şimdi devlete egemen olan
özel savaş ekibiniı1 elindedir, onlar t<mıfın­
dan sorgulm1ıyor ve hüküm mahkemeden
önce verilmiştir.
Öylese tesbit edilmeli , TC'niı1 bugün barış, yumuşama, Küıt sorununu en alt
düzeylerde bile olsa tartışma gibi biı· sorunu yoktur. Aksine TC bütün kurum ve imkanlarıyla KUKM'ni teslim almak için teyakkuz haliı1dedir.
İkincisi: Kürt hareketinin bir yenilgi
sürecine girdiğidir. Yenilgi süreci, bugün
biı·denbiı·e oıtaya çık<m bir süreç değildir
elbette. Bu süreç, göstere-göstere gelen
uzun bur süreçtir. Ve yenilgi sadece askeri
alm1da degil, örgütsel, programatik, diplomatik, ilişki­
sel vb. geniş kapsamlı bir yenilgidiı· söz konusu olan.
KUKM'niı1 girdiği yenilgi sürecinin hem iç ve hem
de dış nedenleri alınakla birlikte, belirleyici neden,
hiç kuşkusuz 15 yıldır Kürdistc.m'da süregelen savaş­
rd
.o
Simko SEVER
ku
~
tır.
Aıtık çok gecikmiş de olsa söylem11esi gerek.
hiç biı· ulusal ve toplumsal kuıtuluş mi.icadeyıldır,
S
1
olmamış büyüklükteki kitle desteği ve bir
nasip
lesiı1e
maddi-manevi imkanlar, PKK'nın savaolarak
bütün
hapsetmesi ve devletin (düşük yogunalana
kırsal
şı
içinde kalması nedeniyle
programının
savaş)
luklar
hoyratça harcaıumştır. S ilahın hedeflerinin netleştiril­
mesi ve sömürgecilerin hayati merkezlerine yöneltilmesi politikası yerine, "kurşun hedef tanımaz"politi­
kası seçilmiştiı·. Bu politikanın doğal bir sonuçu olarak kırsala hapsedilen silahlı kargaşa Küıt illerinin demografik, coğrafik ve sınıfsal yapısını alt üst etmiştir.
Ülke Küıtsüzlestirilmistir. Devrimin motor gücü köy. lülük, şimdilerde metr~pol kentlerin varoşl~mnda sefaletiri ve etnik temizleme vakkumu'ııun girdabıncla­
dır. Koruculm- ve pişm::.mlar ordusuyla, muhbirler ve
çeteler şebekesiyle anti-sömürgeci muhalefetin üzerinde yürüyeceğizeminler mayınlanmıştır. Savaş, onbinlerce gerillmun ve sivil Kürdün (ve tabiki yoksul
Türkün) ölümüne mal olmuştur. Her şeyden kötüsü
Küıt kitlesi umutsuzluk ve panik içine sokulmuştur.
(Nitekim Ecevit, katıldığı bir televizyon programında
"15 yıldır süren savaş bölge halkını bezdirmiştir" diyerek hareket noktalarının "halkın bezginligi" olduğunu söylemekten kendini alamamıştır.)
Ancak, lS yıldır sürdürülen savaşta, örneğin bir
rs
i
.a
w
w
w
a
r
15
savaş yüıütücüsünün,
destekleyicisinin ya da kışkırtı­
burnu dahikanamamıştır. Yani asıl mnacı Kürt
ulusal muhalefeti ne yönelebilecek sömürgeci saldırı­
ları, caydıncı hedeflere yönelerek durdurması ohm silah ne yazık ki asıl amacmm dışmda fetişleştirilmiştir.
Zaten TC' nin cesareti savaşı sürdürme karalılığmm
gerisinde duran nedende buradadır.
Üçünçüsü : Yıllardır"silahm çözüm yönünde
engel olcluğu:'nu, "silahlar bırakılırsa Küıt Sorumı' nun çözülcceği"ni söyleyenie rin haklılık paylannın olınadığıdır. Önümüzde koca bir Kürt tarihi duduyor. Küıt halkının silahsız-savunmasız olduğu her dönemde, sömürgecilerin Küıtlere uygun gördügü tek
yaşam biçiminin kölelik olduğu , sayısız ömeklerlen
ispatlaımştır. Dahası TC' nin son günlerde-radikal uzlaşımıcı ayrımı yapmadm1-bütün Küıt kummlarına
kmşı her cepheden başlattığı saldırı, bırakınız "demokratik çözüm"ü , Küıt sözcüğüne bile tahmnmül
gösterilmeyeceğini ayan-beya n oıtaya koymuştur. O
zaman, humanizm , barış, demokı-asi gibi, olur-olmaz
her yerde kullanarak içini de boşalttığımız kavramların, KUKM'ni n bugünkü ilitiyaçlarına cevap oluştur­
madığını kabul etmeliyiz. Elbette barış istiyoruz.
Çünkü, savaşa en çok kurb;m veren halklard;m biri de
Küıt halkıdır. Sömürgeci lerin akıl almaz soykırım
fantazilerine mamz kalımş, açı çekıniş, ülkesinin altı
üstüne getirilmiş, ölümden kuıtulmak için dünyanın
dört bir yanında mültecileşmiş bir halktır Kürt halkı.
Ancak yine de köleliğimiz üzerine kumlu bir barış (!)
yerine bizi özgürlüğe taşıyacak bir savaşı seçmek zorundayız. Ne silahlm·a sevdalıyız. Ve ne de savaş(Jar)a, aksine, silah ve savaşları. bunları kullanmakta çıkarı ol;mlarla birlikte tarihe gömmek gibi bir
"ideal"in savunucularıyız.
Bizim bugün kmşı km·şıya bulunduğumuz, kellemizi istiyenlere km·şı direnmektir. Demirelvm·i bir
deyişle, ülkemiz ve kimliğimiz tm1mdı da, paıti ve kurumlarımız anayasa!, yasal ve uluslararası güvencelere kavuştumldu da, siyasal kadrolaı·ımız ve kitlemiz
sömürgeci saldınhmı maruz kalınadı da, biz mi"hayır" dedik? Macera mı aradık ?
Doğrudur. 15 yıldır Kürdistan' da yürütülen savaş, bizi çözümden çok uzak yerlere savunmıştur. Hedet1eriınizi karmtmış, ülkemizde taş üstünde taş bırakma­
mıştır. Yıl!;u·dır Kürt halkına uygulanan sömürgeci
zülüm ve vahşete ragmen, "meşıu" ve "haklı" mücadelemizi "haksız", örgüderim izi "terörist" konumuna
düşürmüştür. Gelinen yerde, Kürdist:m'ın dünkü biçimiyle biı· "silahlı mücadele' 'ye artık bir gün bile tahmnmül edemeyeceği de doğrudur.
Fakat, bu doğrulardaı1, silalım klasik ve palevari kullmummdaı1 kalkarak, tepkisel anlayışlarla uç
noktalma savıulmak ve savaşım araçlmımızı yadsı­
Dördüncüsü:
cısmm
Avıupa'nın
bir Kürt
politikasınm
olmadığıdır. Avrupa, politikasızlığını Öcalan' a kapı­
larmı kapay<:mık açıkca oıtaya koymuştur.
Daha doğ­
demohasi , ins;m hakları gibi kavramlarm devlet
çıkarlmma kurb<:m edildiği ikiyüzlü bir politika izlcnmiştiı·. Bir taraftan ticmi çıkadmı için TLirk devletine
silah satan, diğer taraftan bu silahlarla öldürülen Kürtler için Türkiye'yi kmayan ayımız bir politika. Ancak
bu dumm Avrupa'nın alttan alta bir Kürt politikası
ıusu,
rg
oluşturmaya çalıştığı gerçeğini yadsımaz. Avrupa'nın
oluşturmaya çalıştığı realist (!) politika, Kürtlerin
ku
rd
.o
kimlik (dil-kültür) haklarmat ekabül eden politikadır.
Bu politika, bir çok Kürt çevresinin ilgisine ınazhm·
olduğu gibi, Avrupa Kürtleri politikalarına yatırmak
içiı1 Küıt örgütleri üzerinde oyunlar tezgahlam aktan
da geri durmuyor.
Her halükarda , Öcalan'ın Roma'y;ı getişinden
sonra Avıupa'nm takındığı tavır bir gerçekliği daha
oıtaya çıkarmıştır. O da, Kürt halkını kumıracak
'Teyre Simır"lar olmadığıdır. Kürtler kendi sorunlarını kendi mücadele araçlarıyla çözeceklerdir. Uluslareırası ilişki ve dostuklarımızı ortaya çıkaracak olan
da, doğm yöntem ve araçlarla büyüteceğimiz, rorası
belli, güven verebilecek ve caydıncı olabilecek biı·
mücadelediı·.
.a
rs
i
va
Beşincisi : Netleşmek zorunda olduğumuzdur.
Ne istediğiınizi bilrnek zorundayız. Salt bir şeylere sinirlendiği için yola çıkan ve fakat nereye gideceğini
bilmeyen yolcunun serseri yolculuğu bizi çıkmazlcmı
sokınuştur. Ulu orta kullanarak yalama yaptığımız
kavnunlaı·a mılam yüklemeliyiz. Örneğiı1: Kürt ulusu
için "özgürlük" kavramı neye takabbül ediyor '?
KUKKTH 'na mı, yoksa Türkiye'de ki demokrasi ye
mi? Yani bir ülke olm<-ık Ülkenin bağunsızlığına ve
bir ulus olm<ık Kürtlerin iktidarına mı, yoksa ülke ve
ulusun redeli üzeriı1e kumlu misak-i milli'yi esas alari
alt düzeydeki dil/ kültür haklarına mı ?
Aynı şekilde"barış"
ve " clemohati k çözüm"den anladığımız nedir? Ulus ve ülke gerçekliği­
mizin kabulü üzerinden bizi bağımsızlığa, olmazsa
w
w
eğer bağımsızlığın koşullarının hazırlayabileceğimiz
istasyonlaı·a taşıyacak barış ve çözüm mü, yoksa,
ara
köleliğimizin
w
yeni bir uluslararası anlaşma ile tescili
olacak "barış(!)" ve "çözüm(!) " mü?
Bu ve benzeri sorulara net ve anlaşılır cevaplar
vermek dummundayız. Çünkü bu sorulara verilecek
y;;mıtlaı·, örgütİenme tarzımızı, mücadele araç ve yöntemlerimizi belirleyecektiı·. "Türkiye'y e demohası"
sloganıyla yola çıkaı1 Küıt çevrelerinin illegal paıti
kurmalarındaki, ya da silahlayatıp silahla kalk<m Küıt
çevrelerinin Kürdistan sorununu, iı1s<:m halkl;m sorununa indirgeyen prograınlara adamaya hazır beklemeleriı1deki gmiplik ve tazelik, "yolculuk nereye?"
ınak iı1tihardır.
soıusuna biı· cevabımızın alınadığından doğuyor.
Demek ki, bütünlüklü olmayan biı· ipi çekiliı·se
patır-patır dökülecek yamalı bohça anlayı~larla gidile-
Uzunca bir zmmmdır belli Küıt kesimleriı1iı1 dilJendirdiği savaşım araçlarını yadsıma, son gelişmeler­
le birlikte , radikal örgüt kadroim-ını bile saracak şekil­
de yaygmlaşmaktadır.
bilecek bir adım yol bile kalmamıştır.
Altıncısı: Bir özeleştiri ve yenilenme sürecini
16
n Or» cL
nedesinde oldu-
ve bir hayli bisağlayacaktır.
izi
rikmiş hayati sorunlarıinızı görmem
ve proghattını
le
Dahası paıtilerimizin mücade
mipartileri
rcunlarını netleştirecek, aynı hattı savun<m
güç
eğer
zin birliğini (kısa sürede mümkün olmasa
birliğini ) ymatacak, antİ-sömürgeci muhalefeti çok
başlılıktan ve bölünmüşlükten kurtaracaktır.
Keza, bugüne değin küçük gruplar olarak duran,
bu nedenlede paıti olduklcu·ını (!) seyircilik ve aınigo­
luk görevi üstlenen partilerimizin bir güç odağına dünüşmesini sağlaymak, dengelerin oturmasını getirecektir. Yukarıda ana hatlarıyla betimlenen bugünkü
sürecimizin ortaya çıkardığı görev ve sorumluluklar,
yanlız başına bir partinin taşıyamayacağı kadar ağır­
nirn''
dır.
Ölüm ile kalımarasındaki ince bir çizgide duruyoruz. Sömürgecilerin saldırılarını bo~a çıkaracak,
onlaı·ın sinir merkezlerini tahrip ederek süreci lehimize cevirecek güç ellerimizdedir. Ya elleriıniz, ellerimiz nerededir ?
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
Mücadelemizin bir envanterini çıkarıp kar ve
zarar h<cmelerimizde yazılı olanlcu·a bakmak kaçınıl­
maz olmuştur. Düşmcu1lm·ımızın ve bütün dünycu1ın
bildiği yenilgi sürecimizi kendimizden gizleyerek,
mitomanilerle ilerieyebilme şm1sımız kalmamıştır.
Eski ı_mlayışlarla ayakta durma şansı kalmamış partilerimizin kodrolarımızı bitirdiğıni, 1900' lü yılların
parti progrcunlarıyla 2000'li yılları kuıtarmanın mürnkOn olmayacağını, klasik savaş cu1layışlcu·ının aıtaya
çıkardığı silahlarımızın (!) ncunlularının bize dönük
olduğunu, sömürgeci devletlerle girişilen ilişkilerin
bizi oıta yerde bıraktığım, yaratılan resmi ideoloji ve
tabnların bizi boğduğunu söylemeden, süreci lehimize çevirmenin bütün yolları tıkalıdır.
Taıtışma sürecirniz, Küıtler arası barış ve demokrasi temelinde yürütülmelidir. Bütün Kürt örgüt
ve aydmlarının azami katkı sunabilecekleri bir zemin,
şimdiye değin askeri otorite ve "Bağdat'a halife be-
anlayışıyla taıtış(tır)madığımız
d.
or
g
başlatma zorunluluğudur. Artık işin
ğumuzu bilmek durumundayız.
17
Yan
Llsarrıalara
•
Yaklaş-ırrı
Ih an ete
Mehmet
ve
MÜFİT
lı tutm~dı, olası lojistik destekleri ve yeni bir
engellemek için olanca
kim 1998'de "Suriye Krizi" diye kamuağırlığıyla yüklendi. Şüphesiz ki, ABD arkalan. ~. O,Y~.nda bilinen Türk de\tletinin ABD'ye vermaksızın bir "baş~.rı" elde etmek rejim için oldıgı odunler sayesinde, ulusal kurtuluş hareke~~kça zordur. A Ocalan'ı ele geçirmek onlar
tıne karşı geliştirdiği komplo başladı. Devlet
ıçın oldukça önemliydi elbette, ama silahlı müyetkilileri ya da rejimin savunucusu akıldanlar,
cadelenin lojistik desteğini kesmek daha
15 sene sonra Ekim '98'de neden Suriye'nin
önemliydi. Esasında bu, bir "lojistik destek saPKK'ye verdiği lojistik desteğin kesilmesi doğvaşı" ve ulusal kurtuluş hareketinin uluslararar~~t.u~unda ilk defa o seviyede harekete geçilsın~a. meşruiyet kazanma girişimi olarak görüldıgını açıklamak ve izah etmek istemediler.
melıdır. Her ne kadar, olası gelişmeler ve soSadece, gerçekleri kamuoyundan gizlemek
~.uçlar önceden hesaplanmamışsa da , A.
için bol miktarda Suriye düşmanlığı ve Türk
Ocalan'a siyasi statü tanınması doğrultusunşovenizmi yapıldı.
daki girişimler bu meşruiyeti amaçlamıştır.
. PK~ Genel Başkanı A. öcalan'ın, ABD
Sömürgeci rejim, Ortadoğu sathında ortave lsr~il ı.sti~barat ?rgütlerince korsanca kaçıya çıkan yeni gelişmelere ve dengelerin yerinrıl.ıp Turkı~e ye teslım edilmesine kadar geçen
den oynamasına göre har.eket etmiştir, en uysurecı, dogru incelemek ve yorumlamak geregun anı ~eçr:ıiştir, yani 15 sene beklemiştir.
kıyor. ~erkes kendince bir takım doğrulara işaSurıye ıle yaşanan problemin "çözümünret ettı, ancak sorular hala cevap verilmeyi
deki" zamanlama bu anlamda tesadüfü olmabeklemektedirler.
mıştır.
Kürt halkı, olup biteni tartışmak ve özellika) Özet olarak, iran'da Hatemi'nin iktidara
le öğr~nmek istemektedir. Suriye'den Rus- . gelişiyle birlikte batıya ilişkin ciddi yumuşamaya'ya, ıtalya'dan Yunanistan'a, ABD'den isralar olmu.ştur. Islami rejimde birtakım siyasi ve
il'e kadar herkes Kürtlerin sırtından kendi men~.ko~omık. reformlar gündeme gelmiştir. Dış
fa~tleri icabı pazarlıklar yaptılar. Bu pazarlıkta
ılışkıle.r~,~ ıse. ciddi. Y~.mu.şamalar ortaya çıkK'Ortler dışında herkes kazançlı
mıştır, ıslamı de.vrı.m ın ıh!'acından vazgeçilçıkmıştır. işte Kürt halkının
Sömürgeci rejim
mış~ır. Bu, Iran'ın saldırganlık
"Tali-i Ma'kCıs"u ve trajedisi bu- Ortadog~ u sathında o~ta
yerıne uzlaşıcı politika!arı devdur. Onun onurunu derinden
.
.
ya reye koyması demektır. Dolayaralayan, küçük düşüren, çıkan yenı ~elışm_elere ve yısıyla, pragmatizmi gereği,
ayaklar altına alan, aşağıladengelerın yerınden
Lübnan'ın ısrail'le olan soruyan bu durum ve Türk devleti- oynamasına göre hareket nunda, Suriye ile varolan batı
nin A. Öcalan'ı kaçırma icraetmiştir, en uygun anı
karşıtı ilişkilerde, Irak'ta nüfuatının bütün siyasi boyutlarıyla seçmiştir, yani 15 sene z~~u k~:umaya . ç.alışmakla
bilinmesi, bilhassa kendi cepbeklemiştir Sur"ye .
bırlıkte Şıı hareketının. destekhesinde bu kaçırılışı olanaklı
·
ı _ı 1e
lenmesınde artık eskıden olkılan ve kahredici duruma yol " ..Y~_şa~an pr.~blemın
duğu gibi ABD ve Batı ile doğaçan gelişmeleri ve olayları
çozumundekı zamanla- rudan bir karşıtlık içine girmeizah etmek, doğru yorumla- rna bu anlamda tesadüfü yeceği anlamına gelir bu.
mak, sadece aydınlanmak,
olmamıştır.
b) Türkiye'nin , israil ile
dersler çıkarmak açısından deolan askeri ve siyasi ilişkilerin
ğil, verilen zararları azaltmak ve olası kargaşadiğe: bölge ?evletlerini, özellikle de Suriye'yi
lıkları engellemek bakımından son derece
tehdıt eder bır boyuta gelmiş olmasının verdiği
önem kazanmaktadır.
avantajı kullanma.
"Suriye Krizi", esasında; silahlı ulusal kurc) Irak'ta iktidar değişikliğinin artık mümtuluş hareketine verilen lojistik desteği engellekün hale gelmesi için ABD'nin yeni düzenleme ve gerilla mücadelesini en azından marjimelere gitmesi; Irak muhalefetini topariama ve
nalleştirme harekatıydı. 15 Şubat 1999 tarihiilk etapta 97 milyon dolar yardımda bulunmane kadar ..devam eden süreçte; Türk devleti sa~ı, YNK ve KOP'yi Washington'da biraraya gedece A .. Ocalan'ı ele geçirmeyle icraatını sınırtırerek barıştırması, lrak'ı "huzura ve özgürlükarargahın oluşmasını
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
E
18
iv
ak
ur
d
.o
rg
ya çıktı. Demek ki gerektiğinde, "strafejik mütğe kavuştwrma kanunu" çıkarması ve eylemitefik" kendi gerici devlet çıkarlarına uygun ulune legal bir içerik vermesi. Türkiye, Saddam
sal Kurtuluşa ve Kürt halkına ihanet edebiliyor.
sonrası Irak'ta bir "Kürt Devleti"nin kurulması
Bizde sürekli tekrarlanan bu tarihi naiflikten
ihtimaline kC!-_rşılık ABD'ye ciddi tavizlerde busonra hiç bir şey olmamış gibi davranılamaz.
lunarak A. Ocalan'a karşı kurulan komploda
A. Ocalan'a karşı geliştirilen uluslararası
destek almıştır.
komplo, esasında sözkonusu ihanetin hazırDemek ki "Suriye Krizi" hem şartlar ve
lanmasından başka bir şey değildi. Ne var ki,
hem de zamanlama bakımından uygun bir an1975 ihaneti gibi bütünüyle başarılı olamadı bu
da patlatılmıştır.
ihanet. '75'te direniş ezildi ve büyük yenilgi yaEkim '98'de ikinci bir "Cezayir Antlaşmaşandı. Oysa Ekim '98 ihaneti direnişi kıramadı,
sı" Şuriye ve Türkiye arasında imzalanmıştır.
üstelik Kürt coğrafyasının dört parçasında ba. A. Ocalan'ın Suriye'den çıkartılmasının akağımsızlık stratejisi'ne ve birleşik ülke teorisine
binde iki devletin Adana'daki buluşrrıası tam
karşı, yıllarca bıkmadan enerjisini tüketenierin
da budur, yani ulusal kurtuluş hareketi burada,
boş iddialarının ve söylevlerinin aksine, olgundeyim yerindeyse, arkadan hançerlenmiştir.
!aşmış ve aynı ulusal bilinç ve duyguyla hareŞartlar ve aktörler değişmiştir-hepsi bu. Suri'!
kete geçen büyük bir halk tepkisi ve direnişini
ye'nin ihaneti iyi değerlendirilmelidir ve tesbit
ortaya çıkardı. En önemlisi, kuzeyde silahlı
edilmelidir. 1975 ihanetinin tekrarlandığı açıkmücadele varlığını ve etkisini sürdürmektedir.
ça tesbit edilmelidir.
Ama bütün bunlar, yaşanan ihaneti sorgulaBurada ihanete uğrayan yalnızca PKK ve
mak ve buna yol açan politikaların eleşonun lideri değildir, bütün Kürt halkı ve
tirisini engellemez. Çıkarılacak so~avasıdır. Birtakım ulusalcı güçler, A.
nuçlardan ulusal birlik, daha sağSosyalist
Ocalan'a yönelik olarak geliştirilen
lam zeminler ve müşterek pelibağ1msızlıkçı
uluslararası komplonun bu boyugeleneğin, uzun yıllar- tikalar üzerine inşa edilme imtunu ısrarla tartışmaktan kaçınkanı bulur. Bu bakımdan, yadır ısrarla hafızalara
maktadır. Sanki Suriye mağpılacak eleştirileri ve çıkarı.
.
durmuş gibi gösterilmeye çalacak dersleri önemsemek
lışılmaktadır. Hala birtakım .. k~~~~~ak ıstedıgı tarıh
gerekiyor.
1gıkaygılardan dolayı sözko- .b1lıncı btr kez daha yaşad
Sosyalis!. bağımsız­
tenusu kesiml~r,_ ulus_aı kur- mız ihanetle trajik biçimde
Ta- lıkçı gelenegın, uzun yıl­
tuluş ha.rek~tını tasfıye et- kerrür ederek perçinleniyor.
lardır ısrarla h~fızalara
d
meye y.onelık olan bu kar- rihimizden kimin b u da va a ına kazımak ıstedıgı "tarıh
şı-devrım antlaşmasını
bilinci" bir kez daha yatartışmayabilirler. Ama biz ne ogrendıgı meselesı sorgulanma fırsatı bulmadığından, sö- şadığımız ihanetle trajik
bu ihaneti tartışabiliriz ve
or- biçimde tekerrür ederek
tartışmak zorundayız za- mürgecilerin ihanetine karşı,
V.
V
.'V
•
V
0
0
rs
oo
"
perçı~lenıyor. Tarıhımıztak tarih bilinci oluşturulama- den,
kırnın bu dava adına
.
,
"
Surıye nın, kendı gerıcı
iği meselesi soröğrend
ne
man~t
s~y~~
cl
Parça
çıkarları gereği Kürt halkına mı~tır.
en, gulanma fırsatı bulmadı­
ihanetinin boyutları bilinmeli tıgıyla hareket edlldıgınd
hiç bir zaman sömürge- gından, sömürgecilerin ihave bilince kazınmalıdır. Bu ihanetine karşı, ortak tarih bilinci
nete izin veren politikaları da . cilerle girilen ilişkiler
.
, .
.
. .
w
.a
ten.
w
w
. ~·
o~~şt_~rulamamıştır.
sorgulanmadı.
kaçı~ılmaz olara~ yenid~n değerıgınde,
gerekt
ın
ecıler
Somurg
lendırmek gerekıyor. Eger gerçekbirbirlerine karşı varolan düşmanlıkten bir "yeniden yapılanma"ya gidilerağmen birleşerek ihanet antiaş\arına
cekse -ki bu kaçınılmazdır- sözü edilen
eri karşısında ne yapıldı? "Pargitmel
na
maları
değerlendirme olmadan bunun mümkün olmaıyla hareket edildiğinden,
mantığ
t
siyase
çacı"
yacağı da görülmelidir.
hiç bir zaman sömürgecilerle girilen ilişkiler
Ikinci "Cezayir Atlaşması"yla sömürgecisorgulanmadı. Tartışmalar bile engellendi. Sulerce işlenen ihanetin tesbiti, olayı ve gelişmeriye'nin, günü geldi mi kendi ulusal çıkarları
leri anlamamış bazı kişiler ve çevreler tarafıngereği "Kürt hareketini" satacağını, ilişkilerdeki
dan tepkiyle karşılanmaktadır. Esasında, sövehameti ve kaygan, hiçbir zaman güvenilmemürgecilerin ihanetine yol açan, arkadan hanyen zemini görenler ısrarla teblikeye işaret etçerlenmeye "izin veren" politikaların sorgulantiler. Ama güç meselesinden dolayı doğrular
masından çekiniliyor. Suriye ile kurulan eşitsiz
etkili olmadı, dolayısıyla sonuç değişmedi.
ilişkilerin, teorik temelleri bile oluşturulmaya
Türk devleti. Suriye ile olan problemlerinçalışılarak son ana kadar "Stratejik Ittifak" şekde sanıldığı gibi tek taraflı· olarak kazançlı çıklinde lanse edildi. Bunun böyle olmadığı orta-
19
mamıştır. Her iki taraf da almaları gerekenleri
karşılıklı olarak almışlardır. Bilindiği gibi, devletlerarası kamprom ilerde karşılıklı çıkarlar gereği anlaşmalar olur. Mısır arabulucuğuy!a
Şam ve Ankara rejimleri, Kürt halkına ve onun
ulusal kurtuluş hareketinin kaderine ilişkin·, gerici çıkarları gereği, karşılıklı tavizler vererek
antlaşmaya vardılar.
Balkanlarda, Kafkaslarda ve bilhassa Ortado-
ğu'da Türkiye'ye yüklenen misyonlardan dalayı PKK liderine hayati tehlikeye rağmen siyasi
statü verilmemiştir. Bu aynı zamanda, ulusal
kurtuluş hareketine meşruiyet verilmemesidir.
bağlaşıklarıyla geliştirdiği
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
Yani Avrupa "Kürt Hareketine" destek sunacak durumda ve konumda değildir. Bunun görülmesi gerekirdi.
Buna göre; Suriye'nin PKK;ye verdiği loikincisi; dünden bugüne Avrupa'da birçok
jistik desteğe karşılık, Türkiye "_su sorunu"nda,
hatalar yapıldı. iç i~işkilerdeki anlaşmazlıkların
sınır güvenliği mesesinde ve ısrail'le yapılan
çözümü için kullanılan şiddet metodu, ulusalcı
askeri antlaşmaların Suriye'yi tehdit etmeyegüçleri zor durumda bırakmıştır. Uzun vadeli
ceği güvenceleri tavizini vermiştir. Hatay ve
hesaplar yapılmadığından daha ihtiyatlı davragüney Kürdistan sorununda karşılıklı olarak
nılmamıştır. Dolayısıyla, Avrupa devletleri bu
nelerin alınıp-verildiği ise malum değildir.
durumu da ulusal kurtuluş hareketine karşı
Suriye'den Rusya'ya, italya'dan Yunaniskullanmaya devam etmektedirler. Bu iki setan'a kadar uzanan A.
..
•
, •
•
bepten doi<?:Y' Avrupa devÖcalan'ın yer değiştirme
Avrup a, Turkıye yı eleştırJetleri A. Ocalan'a siyasi
hareket leri oldukça ilmektedi~ ama, henüz mevcu t
statü vermek istememiş­
ginç soruları gündeme
çıkarları gereği onu gözde n
lerdir. "Roma Süreci"nde
getirmektedir. Herkesin
çıkarmamıştır. ABD'n in, Türbu belli olmuştu, buna
kafasında varolan soru kiye'n in arkasında bulunuşu ve
rağ,men neden~ ~ürdi~­
şudur; A. Öcalan, Suri- Balkan larda, Kafka slarda ve bil- t_an a ulaşılm_adıgı
ıse bı­
ye'den çıkarılırken nehassa Ortadoğu'da Türki ye'ye lınmem~_ktedır.,
den en güvenlik li yer
··kı
. .
d
d
A. Ocalan ın korsanolan PKK kurmayının ve • yu e~en ~ısyon 1a~ an . 0 1ayı
ca kaçırılıp tutuklanması­
gerillasının yoğun olaPKK lıderıne hayatı tehlıkeye nın ardından, siyasi tesrak bulunduğu alanlara rağmen siyasi statü verilmemiş- pitlerden
silahlı kurtuluş
gitmemiştir? Suriye mi tir. Bu aynı zaman da, ulusal kurhareket inin stratejis ine,
buna engel olmuştur? tuluş harek etine meşruiyet veril- lojistik destek
adına KürEn son Ken~a'nın başmeme sidir. Yani Avrup a "Kürt distan'ı çevreleyen devkentı Naırobı de ne arıHarek etine" destek sunac ak
letlerle olan ilişkilerden
yordus?
.t.b
1
durum da ve konum da değildir. önderlik etme biçimine,
onuç
ı ı arıy a,
B
....
•
k" d"
ulusalcı güçlerin kendi.
Türk devletin in kendi
unun goru1mesı gere ır ı.
aralarındaki karşıtlık ve
düşmanlıktan ulusal birlik
sorununa kadar bir dizi temel meselede yeniden sorgulamaların ve yaklaşımların ortaya
konulması gerekir. Bugünkü yanıltıcı atmosfe r
ortamında hemen her şey sorgulanılamaz,
yerli yerine oturtulamaz.
Ancak, gerekli uygun zeminler yaratılarak
ulusal handikaplardan radikal bir kopuş şarttır.
"Yeniden yapılanma" ve ulusal kurtuluş hareketinin bugüne kadar var olan zorluklarını, tlkanıklıklarını da düşünmek zorundadırlar. Aksi
takdirde, yaratmaya mecbur olunan ulusal birliğin, bugüne kadar neden yaratılamadığı sorusuna cevap verilemez.
memiştir.
w
.a
kampioya karşı ne yazık ki tedb.ir alınmamıştır
ve A. Ocalan düşman gücün eline geçmiştir.
Bunda,n büyük derslerin çıkarılması ,.;ıerekir.
Ama ne var ki, hatalar sadece b~şkalarına
yüklenemez; özellikle Avrupa devletlerinin siyasi konumu iyi değerlendirilmemiştir, analiz-.
lerde hatalı davranılmıştır. Avrupa devletleri iki
sebepten dolayı A. Öcalan'a siyasi statü ver-
w
w
Birincisi ve asıl önemlisi; Avrupa, Türkiye'yi eleştirmektedir ama, henüz mevcut çıkarları
gereği
onu gözden çıkarmamıştır.
ABD'nin, Türkiye'nin arkasında bulunuşu ve
20
nO? cL
Merk ezi Otori teye Tapıcılık
mı Yoks a Bağımsızlık mı?
H
anlayışını
mışlardır.
va
ku
Tarihin derinliklerine inmeJ>e gerek yok.
1975 Barzani Hm-eketi, 1979 Doğu Kürdistan hareketinin yenilgisinin nedenleri, hiç şüphesiz kendi
özgücüne olan güvensizlik, merkezi otoriteye olan
tapıcılıktır. Yine 1991 Gün5Y' Kürdistan ayaklanması sonrası yakalanın çok elveri~li ortama rağmen
"otonomi mi", "federe devlet mi" tartı~malar KDP
ve YNK'nin ayrı ayrı kulvarlarda sömürgeci güçlerle kurdukları ilişkiler sonucu ne yazık ki on sene
gibi bir zaman dilimine rağmen Kürtler lıalft bir
parlementoya bile sahip olamadılar. B irileri çıkıkp
iç ve dış koşulları sıralayabilir. Kürtlerin zorluklarını sıralayabilir. Fakat bunların hiç birisi güneyli
güçlerin kendi aralannda anlaşarak devl~t.(eri ilan
etmeleri önünde q,şılınaya­
Bağımsız/ıkçı sosyalist hareketle Kürt reformisi cak engeller değildir. Tek
hareketi arasındaki fark
bir engel varsa, mevcut partilerin Kürt devletlesemez
ilkeseldir. Birincisi devrimden,
,. ,
.a
rs
i
tm-afındaı-i yönetileceği
rg
er ulusun en temel hakkı kendi ülkesinde ege~~enli_ğine sa~ip olma, ~an~- ayrı devlet kurma,
ulkesınde bagımsız ve ozgur yaşama hakkıdır.
Bu vazgeçilmez hak olarak insanlık tarafından
tescil edilmiştir. Bu hak tmtışılamaz, vazgeçilemez
bir hak olarak tüm ulusların belleğinde ·yer edinmiştir. Her ulusun bu en temel hakkı, aynı zamanda Kürt ulusunun da en temel hakkıdır. Bu hak bu"
gün yabancı güçler tarafından gaspedilmiş olsa da
bu böyledir. Zaten Kürtlerin tarih boyunca ölümüne savaşımıarı gaspedilmiş bu en temel hakkına kavuşma istemidir. Bu anlaşılır bir olaydır, fakat anlaşıhnayan bir şey var ki Kürt ulusu adına hm-eket
ettiklerini ilen eden parti ve örgütlerin su en temel
hakkı ifade etmekten kendilerini alıkoymalandır.
Kürt ulusunun en temel hakkının Kürdistan'ı
sömürgeleştiren ülke sınırları içinde federasyon,
otonomi ve hatta insan hakları derecesine indirgeyen sözkonusu güçlerin çıkış noktası, tıpkı sömürgeciler gibi Kürtlerin devletleşmeyeceğidir. Sömürgecilik, sömürge insanının kendini yönetemeyceği, yabancı efendiler
rının yenilmesinin başka nedenlerinin yanısıra,
esas nedeni budur. Kendi özgüeline güvensizlik,
merkezi otoriteye tapıcılık, Kürdistan'ın her parçasındaki isyan askeri olarak zaferle sonuçlanmıştır.
Fakat siyasi statüsünün belirlenınesi siimürg:eci
devletlerin inisiyatifine bırakılmıştır. Söınürg:eci
devletlerin kendilerini toparlamasyla isyanlar bas-tırılmıştır. Her isyanın akibeti, bir önceki isyanın
tekran olmuştur. Ve Kürtler bundan ders çıkarma­
rd
.o
H. Hüseyin YILDIRIM
sömürge inkabul ettirilmesidir. Bu, Kürt ulusuna
yaklaşım ıdır.
ikincisi reformdan yanadır. Birincisi
inançsızlıktır. Kürt ulu"Ne yazık ki bu mantık
ulusun hakkı olan ilkesinden yola
suna yapılabilecek en
kuzeyele de geli~nıeye başla­
çıkarak bağımsız devletini kurma,
büyük kötülüktür. Kürtmıştır. Daha evvel bu mantı­
bijlünmüş ulusu birleştirmenin
ler bir nesneyi, bir olayı
ğı TKDP ve PSK savunurmücadelesini verirken ikincisi düzen
tumularken bildikleri
ken, son zamanlarcia PKK
içi bazı düzeltmeler ile kendi sınifı,
tüm olumlu ve olumsuz
de bu kervana katı lmaktan
sıfatları ;uka m-kaya diparti ve bireysel çıkarlar için ulusun temel hak kendini alıkoyamadı. PKK
zerler. Bu tutum Kürt
tarihi incelencliğincle diğer
ve özgürlüklerini masa
ulusunun şu anki mevKürt isyanlarının akibetine
başında satmayı siyaset bilir.
cut durumunu tanımlm­
uğrama tehlikesi mevcuttur.
ken de yapılır. Bunda
ve mantığı bu konuda yeyaklaşımı
son
PKK'nin
bir kusur bırakmazlm-. Daha da ileri giderek tam bir
Her Kürt haresunmaktadır.
veriler
terli derecede
acındırımı felsefesi oluştururlar. Mevcut durumu
mıdır?
zorunda
paylaşmak
kaderi
keti bu ortak
kabullenmezler. Değiştirmek için her şeylerini orKm·sımızdaki düsnıan isiııi ciddiye ;ılıııakta­
taya koyarak ölümüne savaşırlar. Kör, isabetsiz bir
dır. Sivil ~e resmi tüm 'kurum 've kuruluşlarıyla, sasavaşın itici gücü olurlar.
yısız güç ve olanaklarıyla, yüzyılların yönetme ve
Çünkü yıkmak istedikleri, değiştirmek istesavaş deneyimiyle sahnededir. Politikasını inkar ve
dikleri şeyin yerine neyin koyulacağını ifade etimha olmak ifadelendirmiş, tek bir asker kalıncaya
mekten kaçınırlar. Almak için savaşmazlar. Birilekadm- prensibini temel almıştır. Kürdü tarihten yok
rinin vermeleri için savaşırim. Bu birileri de Kürt
etmek için topyekün savaş sürdürmekte ve kendileulusunu mevcut statükoda tutan dünya egemenleri
rini hiçbir kuralla sınırlamamaktadır.
ve sömürgeci devletler olmaktadır. Bu yaklaşım
Ulus olarak inkar ve imha çemberi ko~ulları­
Kürtlere daima kaybettirmiştir. Tüm Kürt isyanlanı -yaşıyoruz. İç ve dış koşuların aleyhimizde işle-
w
w
w
sanımı
21
diği
w
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.o
rg
bir süreçten geçiyoruz. Ulus olarak görevleriseslenerek arkasından ekledi. "Sizler Türkiye'de
miz son derece ağır ve kcmnaşıktır. Çözülmes} geKürt olsaydınız ne yapardınız?" Kürtler bu yokolureken sayısız görevler sırada beklemektedir. Herşun karşısında utanmalıclırliır. Eğer daha hfılfı utan~eyden önce Kürtler devrim hedeflerini temel hakma perdeleri varsa, İsraill.i gazetecinin yaklaşımı
kı zemininde belirlemelidir. Bu hedef açık ve nether Kürdün üzerinde kafa yorması gereken canalı­
tir. Bağımsızlık ve birleşik ülke hedefidir. Kürtler
cı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın dışında tutulacak
kazanmak, uygar uluslar topluluğu içinde saygın
her yol Kürt halkının kurtuluşunun değil, daha fazyerlerini almak istiyorlarsa, ölümüne savaşlan nila sefalete, daha fazla kınlmasına yol açacaktır.
hai kurtuluşlan için olmaladır. Kürdistan devrimi
Tercih Kürdündür.
hedefinde en ufak bir sapılma hiç şüphesiz KürtleMücadele uzun süreli seçeneklerle dolu devre eskiden olduğu gibi çok pahalıya malolacaktır.
rimci bir dönemi kapsayacaktır. Devrimi bağımsız­
Bugün dünya bize savaşın, ölün ama haklannızı
lık, birleşik ülke ve demokratik halk iktidarı ilkeifadelendirmeyin demektedir. Peki biz ne yapıyo­
sinden ele alan bağımsızlıkçı sosyalist hareketi bu
ruz?
amaçla sürdürdüğü mücadelenin kesin zaferle soSöylenenleri harfiyen yerine getiriyoruz. Ve
nuçlanacağı umudunu daima sıcak tutuyor. Çünkü
yaptıklarımızclan dolayı dünya bıyık altında bize
tüm tarihsel veriler ülkemiz halkına bu zaferi müjgülınektedir. Toparlımmamız, eski argümanlarımı­
deliyor. Şu an bu hedefin çok uzağında olsa da buzı gözden geçirmemiz lazım. En temel hakkımızı
na varmak için sayısız zorlukları da olsa ve bu zorifadelendirmemiz lazım. Ölümüne savaşı bunun
luklar tahmin edilenlerin çok ötesinde olsa da öniçin vermek lazım. Görülecektir ki öngörülen hedef
görülen hedefe varılacaktır.
ımıeldi bir güce dönüşür ve ülkemiz ~ömürgeciler­
Bugün döneme emperyalist.ler, sömürgeciler,
clen arınır. Ve dünya ancak o zaman bizi kendi germilli hainler ve Kürt reformizmi damgasını vurçek zemininele kabullenir. Dünya için dün "devletmaktadır. Emekçi sınıflanı gelince daha halka son
siz halk" bugün "terörist
sözünü söylemek durumunMücadele uzun süreli
halkız." Dünya bizi böyle
dan çok uzaktadırlar.:. Şüp­
seçeneklerle dolu devrimci bir dönemi hesiz tarihsel gelişme emekçi
tanıyor. Ve dünya bizi sorguluyor. Bize eliyorim ki;
sınıflardan yanadır. Çünkü
kapsayacaktır. Devrimi bağımsızlık,
"Siz niye teröristlik yapı­
onlar
sınıflararası çatı~mala­
birleşik ülke ve
yorsuıwz?" "Dünya düzerın uzun tarihsel mücadelesidemokratik halk iktidarı
nini bozuyorsunuz." "Siz
ne sahne olacak son kavgailkesinden ele alan
niye Ortadoğu'daki statünın öncüleridirler. Uzun tabağımsızlıkçı sosyalist hareketi bu
koyu sarsıyorsunuz?" "Siz
rihsel mücadelede zorbaların
amaçla sürdürdüğü
niye koyduğumuz sınırlmı
birer birer elemnesiyle finali
mücadelenin kesin zaferle
tartışıyoxsunuz, siz ne istioynayan olacaklar. Çünkü
yorsunuz?" vb. gibi kendi sonuçlanacağı umudunu daima sıcak onlar, bu çetin ve uzun müçıkarlarına endeksli soı·ula­
cadelede mevziden mevziye
tutuyor. Çünkü tüm
rıyla soru bombardımanına
emin
adımlarla yürüyen çatarihsel veriler ülkemiz halkına bu
tutuluyoruz.
ğın sınıfıdırlar.
zaferi müjdeliyor.
A bel ull ah Öcalan' ın
Bağımsızlıkçı-sosyalist
hareket, devrim hedefini, ülkenin somut tmihsel
Roma'ya gelişi ve sonuç olarak Kenya'dan kaçın­
larak Türkiye'ye getirilmesi sonıiası Kürtlerin tepkoşullarına uygun tesbit etmiştir. Herşeyden önce
kilerini şu veya bu temelde göstermeleri sözkonusu
ülkeyi ve onu sömürgeleştiren devletler arasındaki
sorulan yenielen güncelleştircli. Gerek basında ve
ilişki rızaya dayanan bir ilişki değildir. I. Dünya
televizyonlarda yapılan programimda ifade eelilen
Savaşı sonrası, savaşın galipleri mevcut ilişkiyi bebelli başlı sorular buydu. Ve Kürtler verelikleri celirledi. Buna direnen Kürt coğrafyası halkına karşı
vaplarla bir kez daha sınıfta kaldılar.
o günden bugüne kadar sürdürülen kanlı bir savaş­
Alman televizyonlarını izlediğim kadarıyla
la cevap verildi.
Kürtler adına konuşanlar tümü yine o bilinen acın­
Savaş nedeni statükonun ne zaman değiştiri­
leceği süreç meselesidir. Fakat pmçalanmış ,bölündırımı edebiyatı ve herkesi kendilerine gülderten
müş, sömürgeleştirilmiş ülkenin bu mevcut duruacizlikler, hiçbir Kürclün ağzından "Ne istiyorsumu şüphesiz iradi müdahaleyle bağımsız, birleşik,
nuz'!" sorusunu "Biz bağımsız ülke istiyoruz" cümdemokratik ülkeye dönüşecektir.
lesi çıkmadı. Sanki hepsi ağızbirliği etmişcesine
Bu hedefe karşı savaşanlar emperyalistler, sö"vallahi billahi biz Türkiye' den ayrılmak istemiyomürgeciler, mili ihanetçiler, sosyal şovenler, Kürt
ruz", beceriksizlik ve acizliğini yaşadılm.
feodal burjuva, küçük buıjuva vb. Kürt reformİst
Kürtlerin demesi gerekeni, Kürtler değil İsra­
hareketleridirler. Bağımsızlıkçı sosyalist hareketin
illi bir gazeteci dile geirdi. "Kürtler devletleşmeli
ve bunun için savaşmalı, Kürtlerin önünde başka
tüm bu gerici güçlerle olan mücadelesinde bu cephenin ileri sürdükleri iddianın temeli iddialarının
bir seçenek de yok" diyen İsrailli gazeteci dünyaya
22
Kürdün de ondan geri kalır yanı yoktur. Buzevatın
söyledikleri, yazdıklarının lafına bakmayın. Özüne
bakıldığında görünen odur ki, sömürgeci devletle
Ü 1k esiyasal bağımlılık savunucusudur.
mizin orta yerinde çizilen. birilerinin "Misak-ı milli" dedikleri utanç duvarlarını kabe biliyorlar. Sınır
taşlarına secde ediyorlar. Sömürgeci devletle siyasi bağımlılıkta direnen bu kötü şöhretli zevatın
Kürt- Kürdistan edebiyatı dışında savunduklarını
özü sömürgeci devlete tapıcılık, Kürdistan halkına
karşı inançsızlıktır.
sosyalist hareketle· Kürt reforhareketi arasındaki fark ilkeseldir. Birincisi
devrimden, ikincisi reformdan yanadır. Birincisi
ulusun hakkı olan ilkesinden yola çıkarak bağımsız
dev Ietini kurma, bölünmüş ulusu birleştirmenin
mücadelesini verirken ikincisi düzen içi bazı düzeltmeler ile kendi sınıfı, parti ve bireysel çıkarlar
için ulusun temel hak ve özgürlüklerini masa başın­
da satınayı siyaset bilir.
Kürt reformistleri, işi o kadar ileri götürdüler
ki, Ülke devrimi hedefiyle dalga geçecek kadar seviyesizleştiler. Sömürgeci devletle öngördükleri siyasal bağımlılıkl::mna bir haklılık kazandırmak için
ülke devrimi hedefine saidırınayı siyaset edindiler.
Sömürgeci ulusun (Toprak Beylerinin ve burjuvazinin zorbalığı ve ayrıcalımlarıyla çizilmiş olan
devlet sınırılarını) degiştirme fikrini "Ütopyacı" bir
fikir olarak ilan etme gayretkeşliğine düştüler.
Bağımsızlıkçı
va
mİst
rg
karları gereğidir. Bunların yanıbaşındaki işbirlikçi
rd
.o
orta yerine sınırlar çizmiş,
asker dikmiş, yasak bölgeler ilan etmiş. Bu durumun sürgit savaşı onların vatan görevi olmuş. Çı­
Kürt refomistleri, sömürgeci ülke başkentleri­
ni kabe biliyorlar. Sorunu devlet sınırları içinde sömürgeci pariementoda ortaklaşa çözme anlayışın­
dadırlar. Mevcut yaklaşım ve pratikleriyle Kürt
ulusunun siyasal ayrılma, yani kendi devletini kurma hakkına en aşağı sömürgeci güçler kadar karşı­
dırlar. Devlet ayrıcalığını ezen ulusla sınırlandmm
bu çevreleı; sömürgeci oevletin kapıkulu ve bekçiliğine çok rezike soyunuyorlar.
Kürt reformizminin mimarlan hiçbir zaman
Kürt coğrafyası halkına inanç getirınediler. Daima
emperyalistlerden, sömürgecilerden medet uındu­
lar. Onlara rezilcesine, dalkavukcasına yalvardılar.
Tepkilerini çekıneınek için "İranlılaşına", "Iraklı­
laşına", "Suriyelileşıne", ''Türkiyelileşıne" projelerini ürettiler. "Etle tırnak gibiyiz" diyerek hiçbir
zaman ayrılınayı düştİı1ınediler. "İstesek de ayrıla­
ınayız" gibi yaklaşımlarla, binbir bağla sömürgeci
devlete bağımlılıklarını ilan ettiler.
Uluslararası demokrasi tarihi boyunca gerçekleşmemiş ve gerçekleştirilmesi de imkansız
olan "çözüm biçimlerini" devletleşmenin karşısına
koydular. Bu konuda bir karşıklık yok fakat açık
olmayan bir nokta var. Bu da bu işin mimarlarının
bir kısmının ·maskesinin düştüğü, bir kısmınınsa
henüz düşınediğidir. Ama zaman herşeyi açığa çı­
karacak kadar sabırlıdır. Fakat Kürtlerin bekleme
lüksleri yoktur.
Sonuç olarak Kürtler bağımsız, birleşik ülke
ve demokratik halk iktidarı hedefinde direnmelidir.
Buna varmak için ulus olarak mücadelenin tüm kurum, araç, yol ve yöntemlerini oluşturmalı ve uygu-
ku
gerçekleşmeyeceğidiL
Bazıları ülkemin
w
w
w
.a
rs
i
lamalıdır.
23
nO~
cL
Se çim ler ve So run lar
995 seçimleri Türkiye'de parçalı bir yönetim ortaya çıkardı. Beklenen istikrarlı yönetimler kurulamadı. Bunu partilerin basiretsizliğine yorumlayanl ar olsa da, aslında
birkaç nedeni vardı. ilki: Toplumsal yaşamdaki dağılmaydı. seksenler Türkiyesi yeni
bir sürece girerken başka şeylerin yanı sıra önce siyasal yapı ve ardından toplumsal yapı dağıldı. Daha çok
geleneksel sosyal kurumları dayanak olarak kullanan
siyasal oluşumlar ayakta kalmayı başarabildiler.
12 Eylül cuntası bütün sivil kurumları yasaklarken düzen partilerini de kapattı. AP, CHP, MSP, MHP
ve diğerleri kapatıldı. Bu partilerin liderleri ve yönetici
kadrolarına siyasi yasaklar getirildi. 1983'te yeniden
seçimler yapılırken eskinin devamı olan ve eski liderlerin kontrolünde yeni partiler kuruldu. Bu arada askerin desteklediği Turgut Sunalp'in başkanlığında başka
bir parti ile Turgut Özal'ın yönettiği ve tüm eğilimleri
birleştirdiğini düşündüğü ANAP kuruldu. iki Turgut'tan
asker olanı kaybetti ve siyaset sahnesinden çekildi. Ezici bir çoğunlukla 1982 Anayasasını referandumdan
geçiren askerler kendi partilerinin kazanacağından
em indiler. Halk onlar gibi düşünmedi ve baskı altında
onayiattıkiarı hiç bir muhalif çalışmaya izin vermeksizin anayasa oylamasının raundunu da aldılar
Özal seçimden kazançlı çıktı, Türkiye'nin son on
yılına damgasını vurdu. 1991 'e gelindiğinde Türkiye'de çok şey değişmişti. Türkiyeyi en iyi kendilerinin
yöneteceğinden emin olan, sivil siyasetçileri aşağıla­
yan askerler silahların gölgesinde herkese emir verirken sivil bir yarışmada hezimete uğradılar. Devletin
sağladığı olanaklarla halka hükmetmek kolaydır. Ancak halka kendini sevdirmek, bir seçenek olmayı başarmak. başkalarıyla eşit koşullarda yarışmak çok zordur. Siyaseti ve siyasetçiyi yıllardır küçümseyen bu zevat Türk siyasal yaşamının yerleşmesini ve sorunların
siyasal kulvarlarda çözümünü engellediler. Siyasi tı­
kanmanın birinci dereceden sorumlusu oldular
Toplumsal yapıda da önemli bir değişim yaşan­
dı. Eski ilişkilerin yerini yenileri aldı. Tıcari kapitalizmin
gelişmesi pek çok ara sınıfı iflasa sürüklerken eski itibarlarını kaybeden sınıflar kendilerini himaye edecek
yeni kurumlara akın ettiler.
Çoğunlukla bunlar dini kurumlar oldu. MSP'nin
devamı olan RP bu değişimden en çok yararlanan parti oldu. Cunta döneminde askerlerin Solu ve Kürt hareketini bastırmak için dini motifleri kullanması da etkili
olmuştur. Tarikatlar hızla yayıldı. Bu dinci partiler için
büyük bir oy potansiyelini teşkil ediyordu.
Türkiye bir geçiş sürecini yaşıyor. Taşlar henüz
yerli yerine oturmuş değil. En sol'undan en sağ'ına kadar Türk siyaset sınıfı Türkiye'nin bu sürecine teşhis
rg
koymak, kalıcı ve programatik düzeyde çözüm üretmek yerine palyatif tedbirler önermekle yetiniyorlar.
Bu nedenle Türkiye daha uzun yıllar kendi sorunlarıy­
la boğuşmak zorundadır.
Son seçimler Türk siyasal yaşmını n en sönük geçen seçimleri olacağa benziyor. Halk tamamen ilgisiz.
Siyasetçiler sorunlara getirdikleri çözüm önerilerini tartışmak yerine bağırtılada yetiniyorlar. Herhalde en revaçta slogan 'Türkiye seninle gurur duyuyor' sloganı­
H1d1r ARDIÇ
dır.
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.o
Karizmatik kişilerle yürütülen siyaset dönemi de
bitmek üzere. Demirel Cumhubaşkanı seçilerek siyasal yaşamının sonlarına yaklaştı. Ecevit sisteme karşı
son görevlerini yerine getirebilmenin telaşı nda. Tür-·
keş'i ölüm ayırdı. Erbakan bir hevesle geldiği Başba­
kanlıktakendini beğendirmek için çırpınırken askerlerin direktifıyle siyasetin dışına itildi. Böylece Türk siyaseti son otuz yılını yönlendirenlerden arındı. Eski taız
siyasette bunlarla birlikte tarih sahnesinde silinmek
üzere. 'Yeni ler' gerçekte yeni değiller ve Türkiye sorunlarından çok uzaktırlar. Türkiye bu liderlerle içte ve dış­
ta yine büyük sorunlar yaşayacaktır.
Türkiye gariplikler ülkesi görünümünde. Seçimlerde dördüncü olan parti tek başina azınlık hükümetiyle ülkeyi yönetebiliyor. Askerler böyle buyuruyor ve
onların dediği oluyor. Bu kesimler parlamentoyu hizaya getirebiliyor. Ve bu ülkenin rejimi de demokrasi olabiliyor. Sorunların cözüm yerinin hiçbir zaman siyaset
alan~ olmadığı bu ülkede demokrasi dışında her şey
var. Insan yaşamının hiçe sayıldığı, devletin çeteleştiği
bu ülkede demokrasinin 'D' si bile yoktur.
Seçimlere katılmak için tüm yasal hazırlıklarını
tamamlamış olan partilerden muhalif olanlar, daha
doğrusu derin devletin sevgisine mazhar olamayanlara karşı hertürlü baskı uygulanmaktadır. Özellikle Kürt
sorunu konusunda hassas partiler, başta HADEP olmak üzere faaliyetleri fiilen engellenmektedir. Kürt
coğrafyasında bu partilerin faaliyet yürütmesi bir yana
parti yöneticilerinin bulunması bile yasaklanmaktadır.
Her an yaşamları tehlike altındadır. Bölge Valileri engellemeleri açıkça ve gururla ifade etmekten kaçınma­
maktadır.
Geçmiş seçimlerde Kürt sorunu hakkında rapor-
w
lar düzenleyen partiler, bu seçimdesorunu dillerine bile almıyorlar. Sessizce geçiştirilse de bu seçimin ve bütün siyasal yaşamın ve de rejimin en temel sorunu olmaya devam ediyor. PKK Genel Başkanın tutklanması
da sorunu hafıfletmiyor. Çünkü PKK ve Onun Başkanı
bir sonuçtur. Sorunun kendisi rejimi ve siyasal yaşamı
zorlamaya devam ediyor. Bu sadece içte değil uluslararası arenada da yakıcılığını sürdürüyor. Türkdevletinin yanında yer alan, ABD baştaolmak üzere Btılı devletler Kürt sorununun çözümü için seçimler sonunda
baskılarını arttıracaklar. içte ve dışta artacak baskılara
24
tır.
rg
Türk demokratik partileri demokrasi programları­
nı oylamaya sunar tarzda seçimlere katılmal ıdır. Çünkü Türkiyenin en önemli sorunu demokrasi, hak ve özgürlükler sorunudur. Bu güne kadar yürüttükleri çalış­
malarda kürt sorununa karşı yeterli önemi vermediler.
Fincancı katırların ürkütmeyi ve rejimin baskılarına
gögüs germeyi göze almalılar. Demokrasi başka türlü
bu memlekete gelmez.
Seçim sonuçları yukarıda belirttiğimiz anlamda
önem kazanıyor. Ülkemiz sosyalistleri oylarını bu tespitler ışığında kullancaklardır. OYLAR HADEP'e.....
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
yacaktır.
Kürt oyları daha bir önemlidir. HADEP'in konumu bu
bakımdan daha etkili olacaktır. HADEPin düşünsel
plandaki yapısı değil fiili duruşu ve rejim tarafından arı­
laşılış biçimi dikkat çekecektir. Alacağı aylar Kürt sorununun çözümü üzerinde birinci derecede rol oynayacaktır. Özellikle bölgede yerel yönetimleri kazanması
durumunda sorunu savaştan siyasal boyuta taşıyacak-
.o
ne kadar kayıtsız kalınacak bunu göreceğiz.
Bölgedeki savaşın bitmek üzere olduğu, en azın­
dan kontrol altına alınabi~ecek düzeye indirildiği yetkili ve etkili ağızlarca açıklansa da gü lük haberler aksini söylüyor. Her iki taraftan kayıpların devam etttiği
bölgeden gelen cenaze görüntüleri savaşın hızlanarak
sürdüğünü gösteriyor. Anlaşilan bu savaş bitecek gibi
görünmüyor.
Siyasal bir sorun ofan Kürt sorununa siysal bir çözüm getirilmedikçe değişik boyutlarda savaş sürer. Bu
daha fazla insan kaybı daha fazleekonomik kayıp, daha fazla yıkım demektir Bu yıkıntının altında her zaman bu işin mağdurları kalmayacaktır. Savaşta inat
edenler gelecekte yıkıntının ve onbinlece canın kanı­
na malolan savaşın sanıkları olarak yargılanacaktır.
Bu seçimler ilgi çekmese de önemlidir. Türkiye'de demokrasi güçlerinin alacağı aylar barajı aşma­
yayetmese de büyük baskı unsuru olarak rejimi zorla-
25
Birlik Süreci ve
olarak algılanmalıdır. Uzerinde duracagımız
esas olarak "program sal birlik" olacaktır.
MUŞI
şekil
Dolayısıyla, gerçekleşmiş olması açısın­
enel insanlık tarihinin sosyal, ekonomik, siyasal ve felsefi kesitlerinde hiçbir değer ve argüman , birlik olgusunun taşıdığı ağırlığı t.aşımamış; bıraktı­
ğı izi bırakmamıştır. Oyle ki, bu tılsımiı­
sihirii olgu, genel yaşamda başgöste­
ren ve başgösterecek olan bütün bunalım ve açmazların, adeta panzehiri ve gidericisi olarak kutsanmıştır.
Haklı olarak, "Birlikten kuvvet doğar", "Birlik
dirliktir" gibi özdeyişler, sözkonusu olgunun sü-
rg
dan PVSK, partisel birlik anlayışına bariz örnek
olarak gösterilebilir. Onun için PVSK süreci
ana hatlarıyla metnin esas konusu olacaktır.
Kaldı ki bundan sonraki birlik politikalarının
isabetli oluşturulmasından ve doğru sonuçlanmasında, bu sürecin çok iyi bir şekilde değerlendirilip, bilince çıkarılması gerekir.
Peki ne oldu da, özellikle '90'1ı yılların
başlarında birlik fikri bu kadar yoğun bir şekil­
de tartışılıp gündem e oturdu? Bunun ideolojik, siyasal, örgütsel ve psikolojik nedenler i
zülmüş, billurlaşmış formülasyonlarıdır.
Bölünme , parçalan ma ve dağılmanın
en küçük hücreleri ne kadar işlediği Kürt coğ­
rafyası yaşayanlarının, ulusal-top lumsal kurtuluş mücadel elerinde , birlik olgusunu n taşı­
dığı önem başka halkiara göre iki kat daha
fazladır dersek abartmaş olmayız. Dörde bölünmüş bir ülke-ulus gerçekliği, uluslararası sömürge olması, kapitalist -emperya list çıkarları­
nın çarpışık, örtüştüğü bir coğrafyada yer alı­
yor olması, yukarıda yapılan vurguyu haklı kıl­
.o
Kalmem
Sonu·çfiın
vardır.
iv
ak
ur
d
Herşeyden önce, birliği haklı, zorunlu,
gerçekçi kılan ve günümüz de de geçerliliği­
ni koruyan; muhteme len gelecekt e de geçerli olacak gerekçel eri açık bir şekilde ortaya koymak gerekir. Bu yapılırken, gerçekle rin
iki kategorid e değerlendirilmesinin daha isabetli olacağı bilinmelidir. Birincisi: mücade leyi geliştiren ve önünü açan düşüncelerle hareket etmenin sonucudu r. Ikincisi ise; popül'ıst
ve günü kurtarma ya yönelik yanılsama ve
nedensizliklerin yön verdiği anlayıştır.
Esas olarak birlik esprisinin merkezin de,
KUKM'ni daha güçlü, donanımlı ve nitelikli bir
araçla başanya ve zafere taşıma düşüncesi
ve ihtiyacının yattığında söyleyebiliriz. Çünkü, zayıf ve donanımsız organizas yonlar, devrimlerde üzerine düşeni yapamaz lar. Bunun
için ve bundan dola"yı, güçlü ve sözü dinlenir
bir yapı olmak için, birleşrnek gerektiği herkes
tarafından genel kabul görür. Çünkü, devrimimizin nesnel koşullarıyla öznel koşulları arasındaki uçurumu n, ancak nitelikli bir leninist
partiyle kapatılacağı bilinmekt edir. Böyle bir
parti, burjuva-k üçük burjuva akımların halkı­
mıza ve devrimim ize verdiği-vereceği zararları ortadan kaldırmanın garantisidir.
Ulusal ve toplumsa l devrimin diyalektiği
ve sosyalizmle taçlanmasının, ancak donanımlı.birleşik bir sosyalist partiyle yaşam bulacağı beklenir. Kadroların birliğinin program sol birliği, birleşik partinin ulusal birliği kolaylaştırocağı genel kabul görür. Buradan da
güç ve olanakların merkezileşmesinin dr:vrimci bir odak yaratmayı kolaylaştıracagını
söyleyebiliriz. Bundan da öte, bilgili, deneyimli, dinamik, sosyalist kadro ve kesimlerin
anti-sosyalist kanallara akışını engelley ip, sosyalist mecrada toplanmalarını sağlamanın,
birliğin bir başka önemli nedeni olduğunu
söyleyebiliriz.
Simdi de birlik fikrinin yaşam bulmasında
"
maktadır.
w
w
w
.a
rs
19. yy'ın ilk çeyreğinden günümüz e kadar sürdürüle n ulusal özgürlük mücadel esinin
başanya ulaşmamasında, düşmaniarına karşı kendi iç birliğini sağlayçımamasının büyük
rolü vardır. Bu bir zaaftır. Oyle bir zaaf ki, sömürgeci statünün sürüyor olmasında bu zaafın payı oldukça fazladır.
Sömürge eller ve emperya listler halkın
aşıretsel, mezheps el ve parçasal özgünlük lerini kullanara k ve körükleye rek, nifak tohumları ekmiş; ulusal birliğin-beraberliğin gerçekleşmesini engellern eyi başarmışlardır.
O halde, KUKM'de bu kadar önemli bir
işieve sahip olan birlik fikri, nasıl, hangi qlanlarda ve şekillerde yaşam bulacaktır? Ulkemizde birliğin gerçekleşeceği iiki }emel platformdan sözetmek mümkünd ür. Ilki; anti sömürgeci, anti-emp eryalist olma kriterini esas
alan, halkımızın kendi devletini kurma asgari
hedefine yönelik mücade le içerisinde olan
yapıların yer alacağı, "Ulusal Kurtuluş Cephesi" dir. Diğerişse; ideolojik, politik ve örgütsel
bağlamda birbirlerin e yakın ve benzer yapı­
ların "aynılar aynı bayrak altında toplanm alı" şeklinde ifade edilen "program sal birlik"lerdir. Ayrıca legal alanda cephenin türevi ve yansıması olarak oluştuğunda daha direngen ve işlevli olalcak olan "blok" parti ve
örgütlenm elerle; tali, alt düzey, yerel ve kısmi
güç birlikleri de birlik anlayışının özgün şekli
"
26
n OPeL
Bu süreç, M-L' den
ur
d.
o
rg
kongrelerini toplay an birçok hareke tin gündemin e girdi ve resmiyet kazandı. En başta
işçi-erRekçi sınıfların temsilcisi KAWA "Savaş
ve Parti inşa Kongre si"nde "Kongr e dışımızda
sosyalist güçleri n varlığını kabul eder" şeklin­
de bir eğilimi bilince çıkarmıştı. Aynı dönem de birçok yapı, KAWA'nın tavrına benzey en
tesbitle rde bulundular. Akabin de görüşmeler
platfor mlara dönüştü. Nihaye tinde 1996' da
yapılan· bir kongre yle KAWA, KUK, TS, TSK ve
YEKBUN birleşerek PYSK (PartTya Yekltlya Sosyalist a Kurdistan)'ı kurdular.
Herşeyden önce KAWA "Kongr e dışımız­
da sosyalist güçleri n varlığını kabul eder" eğı­
liminin yankı bulduğu ve her biri PYSK' nin bileşenleri olacak olan yapıların, küçük burjuva milliyetçi akımlar olduğunu gözardı etti. Bu yanlış
zincirlemesine yeni yanlışla­
.a
rs
.
ve savru\manın,
doğal olarak kendisiyle
örtüşen bir araç (parti) ·
yaratm a çabalarıyla da
atbaşı gitmes i olağandır.
Böylec e mücad elenin külfetinde n kurtulm ak için bo- .
ğımsız, birleşik ülke· ve sosyalizm ilkesini sulandıran; risksiz, meşakkatsiz, ilkesiz ve gevşek bir organizasyon amaçlanır. Tıkanıklık ve açmaz ların yarattığı psiko-p olitik handikap\arın birlik,
\ega\ parti vb. gibi adımlarla ortada n kalkacağı yanılsaması, sihirli bir formül olarak lanse
edilir. Bağlı olarak, "yanlız başımıza dened ik
olmadı. Birleşerek büyürüz, kitleselleşiriz ve
başarırız" şeklindeki yanılgının etkisinde kalın­
mıştır. Platformların ağırlıklı olarak yurtdışı
menşeli ve politik sürgün olan kadrola r tarafından yürütül yor olması; özgücü ne güvenmeme ruhhalinin, birliğin oluşmasında belirleyici bir işieve sahip olduğunu gösterm ektedir .
Keza birliği ören yönetic i kadroların, başarısız­
lıklarının ve hatalarının üstün örtme, hesabını
w
w
kayış
w
miştir.
Yukarıda belirtilen nedenl eri barındıran:
ulusal ve uls\ararası siyasal durum un neden
olup, teşvik ettiği birlik çabaları l992'd e
rın
yapılmasına
kaynaklık
etti. Kısacası; Bu tesbitin ara akımları sosyalist
görme - yanlışlığı; PYSK
süreci ve bu sürecin sonuçlandırılmasıylo boriz bir şekilde kanıtlan-
iv
dönüşür.
ordan
uzaklaşmaya,
yanve
da yönsüzlüğe
ve
Görüş
evrilir.
Iışiara
sağa
ki
elerde
düşünc
verme me gibi özel çabalarının birliğin oluş­
masında pay sahibi olduğu söylenebilir. En
önemlisi de bütün başarısızlıkların, yanlış\arın,
olumsuzlukların birlik gibi "ulvi" bir adımla kanıksanacağı ve yok sayılacağı hesap edil-
ak
rol oynaya n, ancak hiç dile getiri\m eyen,
saklı, sahiple nilmey en neden elerde n sözedebiliriz.
Bilindiği gibi, '80'1i yılların sonund a modern revizyonist iktidarların sosyalist maske lerini çıkararak, esas kapitalist yüzleriyle ortaya
çıkmaları ve yenilgi ye uğrama\arı, "çatışma~
cı siyaset" geleneğine sahip ülkemiz devrim ci hareke telerini n karşılıklı yumuşayıp, yakın­
laşmasına vesile oldu. Kuşkusuz bu iyi bir gelişmeydi. Ancak , bu sonuç tek tek yapıların,
devrim imiz ve sorunlarına ilişkin perspektiflerinde bariz ve önemli olan ayrılıkların görme zlikten gelinm esine ve silikleşmesine neden oldu. 12 eylül sömürg eci faşist saldırısının neden olduğu yenilgi , burjuva ideoloj ik kuşat­
ma, revizyonist dağılma, yenilgi ve çöküş,
sosyalizmin itibarının düşmesi ve sarsılması,
ulusal kurtuluş hareke tlerinin ve prolete r devrimci kalkışmaların inişe geçtiği bir zaman diliminde n geçiliy ordu. Bu durum demora lizasyon, inançsızlık ve yanlış yönelim lere girmey e
neden oldu. Genell ikle toparla nma ve birlik
dönem leriyle solun ideoloj ik savrulması
neden se(!) hep aynı zaman a rastlar. Böyle zaman larda en .önce
sosyalizmin değerlerine ve
ideolojisine saldırı ve kara
çalma eğilimi gidere k teorik kayıtsızlığa-zayıflığa ·
mıştır.
Herşeyden
önce birlik olgusu nun. günce l
ve siyasal bir önem arzettiği doğruydu. Ancak
niçin, kiminle, nasıl? soru\arına doğru cevapların
verildiği söylene mez. Oneelikle birliğin ve birlik çalışmaia­
.
nnın yeterin ce ve doğru bir tarzda p\anlanmodığını, kurgulo nmo. dığını söyleyebiliriz. Birleşik partinin projelerinin sistematiği ancak olacak olon "Program taslağı" bir kesimin diğerlerine dayattığı
eklektik "enteg re" teorik üretimin ürünüy dü.
Tasiağa ilişkin tartışmalarda izlenec ek yöntem, tartışmaların niteliği ve araçları adeta
saptanmamıştı. Dolayısıyla herşey doğal akı­
şına ve kendiliğindenciliğe bırakıldı. Esas konulard a ve ilkelerde düşünce birliğinin sağ­
lanması; farklılıkların giderilm esi için "yoldaş­
ca" ideoloj ik mücad elenin araçları sunulmo-
dı. Ortak çalışmalar sergileyerek kodroların
çalışması birbirlerini anlaması ve tanıması.
grupsol o\ışkonlıklorındon arınarak deyim yerindeyse "birbirlerine benzem esi" soğlono-
27
madı. Kısacası
ortak bir düşünce, tarz veya
"irade ve eylem birliği"ne varocak çalışma­
lar sE?,rgilenmedi.
Iyi planlanmış, leninist parti öğretisi ışığın­
da gerçekleşen birliklerde homojen , yekpare, kenetlenmiş "en fedakar ve en bilinçli "
unsurlard an oluşmuş bir partinin çıkması doğaldır. Oysa, PYSK'nin oluşmasına yön veren
ve rehberlik eden şey devrimci öğreti değil;
adeta matemat iksel toplamayı hedefley en,
nitel birlikten ziyade, nicel ekienme yi amaçlayan, garip bir yan yana gelmeyd i. Yani temelsiz, şekilsiz ve ilkesiz .... Birlik olsun diye ideolojik, politik, örgütsel ve pratik (eylemsel) ilkeler ayaklar altına alındı. Oysa ilkeler ve sınıf
çıkarları baz alınmadan yürütülen politikala r
-birlik ·politikaları da dahilfaydada n çok zarar ve
tahribati ma yol açar. Hepsinden öteye, birliğin esas
amacının mücade le birliği;
doğacak partinin mücadele aracı olması gerektiği
görüşü beyiniere empoze
edilmedi .
Kaldı ki sosyalistlerin,
derin bir teorik, siyasal ve ·
örgütsel bunalım içinde olduğu bir süreçte PYSK kuruldu. Biliyoruz ki zayıf yapı­
lar isabetli, kalıcı ve s_ağ­
lam birlik faaliyetle rini gerçekleştiremezler. Gerçekleştirseler dahi birbirlerinin
içerisinde eriyip benzeşe­
mezler. Zaten birlik esprisi,
esas olarak doğru ve güçlü olan bileşenin
zayıfları kendi içinde eritmesi, sindirmesi ve
dönüştürmesi değil midir? Ne yazık ki birleşik
partinin bileşenlerinden hiç birisi diğerlerini
dönüştürecek düzeyde değildi ...
PYSK'nin kuruluşunda esas olarak popülizmin, felsefi idealizmi n ve eklektizmin belirleyici rol oynadığı söylenebilir. Bu zararlı akım
ve yaklaşımların birebir etkilediği ve rol aldığı
hiç bir politkanın başanya ulaştığı söylenemez. Sırasıyla kendilerin e denk düşen "halk
dalkavukluğu", kimi olgulara sihirli ve olağa­
nüstü önem ve güç atfetme- yükleme ve ilkesizlik gibi akımlara sahip olduklarını bilince çı­
kardığımızda referans alınan şeylerle onların
vesile olduğu partinin nasıl bir şey olacağını
kestirrnek fazla zor olmasa gerek. Bir kez daha belirtelim ki, yenilgi ve bunalım dönemle rinin en tipik özelliklerinden birisi de tıkanıklık­
ları aşmak için sihirli f~rmüllerin ve projelerin
devreye sokulmasıdır. Işte PYSK bu yaklaşım­
ların ·yaşam bulduğu en özgün ve tipik örnektir.
O halde, bu kadar olumsuzluğun ve
yanlışın içiçe olduğu bir birlik çabasından ,
d.
o
rg
leninist bir partinin yaşam bulması düşünüle­
mez. Çıksa çıksa "blok" ya da "koalisyo n"
şeklinde bir parti çıkar. Ki öyle oldu. Herşey­
den önce böyle bir partide "irade ve eylem
birliği" olmaz. Aralarında derfn ideolojik, politik ve örgütsel farklılıklar olan hareketle rden
oluşmuş bir parti, yekpare ve homojen olamaz. Olan şey zıtların geçici birliği olur. Bu da
içinde her zaman mutlak mücadel eyi barın­
dırır. Nitekim PYSK'nin kuruluşundan sonra katıldığı ilk kitle gösterisinde "Birleşik Kürdistan"
sloganına yine kendi kortejind en bir grubun
"bu sloganı atamazsınız" demesi doktora tezi olabilece k özgünlüktedir.
PYSK, pratiğiyle~pratiksizliğiyle- varojanla
yetinen; birlik ve mücade le diyalektiğine uygun davranm ayan; geçmişi
tekrarlayıp, geçmişe çakılıp
kalarak; varoluş nedenler ine
aykırı davranıyordu. Kuruluşundan hemen sonra başla-.
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
yan, birlik ruhuna ve gerek. çelerine aykırı tavırlar sergi. lenmesin e birlik ve hukuk
adına sessiz kalındı. Oysa kimi durumla rda hukuken
meşru (!) olan şeyler, ideolojik ve siyasal kriteriere ters
düştüğünden
entelektü el
ahlak gereği karşı konulma lıdır. Öyle ki, yanlışların düzeltilmesi ve giderilmesi olası
< . değils~ kopuşu ve ayrı düş­
.• meyi göze almaktan kaçın­
mamak gerekir. Bu tavır ne
yazık ki gösterilm edi.
Nedenin e gelince: PYSK'nin zamanla
gerçekte n sosyalist bir partiye dönüşebilece­
ği yanılgısıydı. Diğer bir neden ise: Kopuşun
yükleyeceği sorumluluğun ve getireceği ağır
yüklerin altından kalkarna ma endişesiydi. Ayrıca kutsanan bir değere, halel getirmek afaroz ve taşlanmaya neden olur ve yapan
"bölücü" yaftası asılır korkusu, radikal adım­
lar atmayı engellemiştir. Oysa geriye dönüp
bakıldığında yukarıda belirtilen tutumların
yanlış, eksik ve gereksiz olduğu ortaya çıkmış­
tır.
w
Dönüşür, devrimcileşir, M-L bir partiye
evrilebilir denilen PYSK bu yönde bir devinim
yapmadı. Hiç bir zaman kendi içinde ideolojik, politik, örgütsel birlik olmadı. Olamazdı
da ... Çünkü birliği oluşturmanın şekli, yöntemi
ve amaCı devrimci ilke ve prensiple rden
uzaktı. Zaten ilkesizlikler üzerine inşa edilen
birlikler yıkılmaya mahkum dur. Dolayısıyla bugün PYSK yok. Doğal olan da buydu. Birliğin
örülmesinde-gerçekleşmesinde etkin olanlar,
fesih kararında da etkili oldular. Fesih kararı
doğru, yürekli, aynı zamanda traji-kom ik bir
sonuçtur. Bu sonuç bir yerde yenilgiyi kabul-
28
ur
d
.o
rg
tasfiyecilik; ideolojide oportünizmi. progromdo küçük burjuva sosyolizmini, örgütnmede
gevşek ve ilkesiz portiyi amaçlar. Müsomohokôr ve sımfişbirliğini savunan işçi-emekçi sı­
nıfların egemenliğinden yana olmoyan tutum, tasfiyeciliğin en belirgin yönlerindendir.
Legolizme olduğundon fazla önem ve onlam otfedip, giredek tüm parti yoşımıno egemen olunması tosorlonır. Mücadele biçimleri
konusunda siyasal zorun belirleyici ve esas olması gerektiği görüşünü sulandım ve tersyüz
eder. Böylece devrimci değerleri ve araçloro dejenere ve tahrip ederek güçten düşme­
lerini ve yenilgiye uğromolorını sağlar.
PYSK'nin fesih korarı tasfiyeci akımın bdşorıyo ulaştığının teyid edilmesi olarak oriloşı­
locoğı gibi, tahribatiarına "dur" deme çobo.sı olarak do değerlendirilmelidir. Zira köklü bir
ideoloji- politik değerler sistemine sahip olon
hiç bir gelenek mutlak bir yokoluş yaşamaz
ve siyasal orenodon çekilmez. Bundan do öte
böylesi bir geçmişe so. hip olon gelenekler ye' nilginin neden ve sonuçlarını bilince çıkarorak
daha militon ve mükemmel siyasal orgonizos-
iv
ak
lenen; ancak tümden çürümeyi Vf? bitişi durdurup; yine bütün olarak yok edilmeyen değerlerin küllerinden, yeni araçlar oluşturmo­
nın ve dirilişin asıl bir çabasıdır.
Bir kez daha belirtmek gerekir ki, yenilgidağılmanın en büyük nedBni: PYSK'yi
ve
nin
oluşturan kodroların kendi orolorıiıdo "irade
birliği"ne sahip olmomolorıydı.. Amaç ve
planlar, bunları yaşoma geçirecek araç ve
yöntemler mutlak farklılıklar vardı. En boşta
Bağımsız birleşik vatan ve sosyalizm ilkesinin
portinin ve sosyolist olmazsa olmaz koşulu olduğu; beyinlerde ve yüreklerde aynı yonkıyı
·
bulduğu söylenemez.
Yine sözkonusu amaçlara ulaşmak için
hangi şekilde mücadele edileceği muğloktı.
En önemlisi de, amaçlanon hedeflere varmak için nasıl bir araca sahip olunması gerektiği konusunda do netlik yoktu. Açıkcası
birlik nice! onlamda insan (kadro) hazinesini
Ancak
güçlendirmişti.
kadrolar orasında ortak
bir iradeden sözedilemezdi. "irade ve eylem ·
birliği"nin olmadığı bir ..
portinin M-L olması düşü- ·
nülemezdi. Olsa olsa
böyle bir parti nicel birliğini sağlayıp nitel birliğe
evrilmeyen bir "blok"
olurdu.
işte PYSK böyle bir .
bloktu. Bunun için·ideolojik, siyasal ve örgütsel
anarşizm portinin yaşamı- ..
no egemen 'hale gelmiş- ·
ti. Bir bütün olarak kuruluşu, projelerinin sistematiği
olon programı ve iki yıllık
pratiğiyle bir ilkesizlikler
obidesiydi.
Siyaset tarihimizde benzeri olmoyan ilginç, özgün bir birlik ve siyasal organizasyon
denemesiydi. Bu denemenin en önemli kozonımının programsol birliklerin nasıl olmoması gerektiği konusunda örnek teşkil etmesidir. Bunun dışında PYSK'nin siyasal yaşamı­
mıza ve KUKM'ne artı olarak yazdırdığı tek
oma tek bir olumlu katkının söylemek haksız­
lık olmoso gerek. "Tarihi adım", Yeni dönem",
"iyi niyet", "tolerans" gibi orgümonlorın yapı­
lan şeyin ilkesiz, şekilsiz vb. gibi yönlerini manüple etmeye yönelik çabalar olduğu ortoya çıkmıştır Aksine birlik izlemesi gereken yolu
izlemediği için kadrolarorası güven bunalımı­
no neden olmuştur.
Bundan sonra olabilecek yakınlaşma ve
birliklerin önünü tıkomıştır. Bunlarla birlikte gelinen noktada anlaşılmıştır ki PYSK'nin en
önemli yonının tasfiyecilik olduğudur. Yenilgi
dönemlerinin belirgin özelliklerinden biri olon
<".J_·,·.,·: ·.
rs
(J
yonlar yaratabilirler.
Bu bağlamda '70'1i
yılların ortolarındon bu
yana M-L ideolojinin ve
politikoların temsilcileri
devrimimizin sorunları,
ihtiyaçları ve çözüm yollarını belirlemede birikimlerini harekete geçirerek bir "yeni sayfa"
w
w
w
.a
..· oçmışlordır.
Bu yeni bir süreç ve
,· çaörgüt-örgütlenme
oluşum
oluşumdur. Bu
eskiyi
bobındo,
biçimleri
mücadele
ve
lışma
mutlak reddeden, tekrorlomoyon, geçmişe
çokılıp kalmayan; yenilenmeyi ve atılımı esas
olon bir yaklaşım içerisinde olmalıdır. Zaten
geçmişin yeniden tekran ve versiyonu olabilecek davranışlar sergilemek, bu kez gerçekten bitişe davetiye çıkormoklo eşonlomlıdır.
Sempotizonlorlo sulondırılmomış, sabırla örülen, deyim yerindeysebir dönem bilerek "küçük" ve "marjinal" kalmayı içine sindiren bir
anlayışla örülecek bir portinin giderek güçlü
bir portiye dönüşebilmesi muhtemeldir...
Leniı::ı "çok küçük bir parti kitlelere liderlik etmek için yeterlidir. BELLI ZAMANLARDA
BÜYÜK ÖRGÜTLERE GEREK YOKTUR" (l) derken adeta Kürt komunistlere yolgösteren bir
belirlemede bulunuyor. Kısacası devrimci-militon bir parti ... Yani Lenin'in "Küçük oma saf
proleter" (2) olarak adlandırdığı 1847' de
Marks ve Engels'in kurduğu Komünist Ligo gi-
29
bi bir parti .. ! Çünkü ve herşeyden önce "örgütleyenlerin örgütsüzlüğü"ne son verecek
"irade, disiplin ve eylem birliği"nin egemen
olduğu bir parti omoçlonmolıdır. Öyle ya !
dünyanın en zor devrimini çok sıradan, gevşek, lokoyt, ilkesiz bir partiyle yürütmek olası
değildir. Kaldı ki ülkemiz devriminde subjektif
koşullor-devrimin araçları- belirleyici konuma
. yükselmişlerdir.
. .
..
· _Sunun ıçın devrım ın polıtık kurmoyını Leninist bir tarzda örgütleme işini, kesinlikle ve
doğal olarak diğer görevlerin önüne koymak
gerekir. Açıkcası, komünistler için "merkezi
görev" devrimin orocını örgütlemektir . Yine
Lenin "proletaryanın iktidar mücadelesin de
örgütten başka hiç bir silahı yoktur" (3) belirlemesiyle sanki günümüze, özgülümüze ışık
tutuyor.
Bunlardon hareketle ve bir kez daha
belirtmek gerekirse, sosyolistler devrimci-militon bir partiye, egemen kılınmış-içselleştirilmiş
Marksist Leninist bir ideolojiye ve devrimci siyasal bir perspektife sahip olduklorında devrimimizin kendilerine yükleyeceği görevlerin
üstesinden hakkıyla geleceklerdir .
Yeter ki sosyolist ideoloji ve Leninist parti
öğretisi rehber ve referans olarak olınsın. Bu
şekilde örgütlenmiş ve donanmış bir parti,
bundan böyle-en az şimdilik- partisel birlik
politikasının merkezine sosyolist hareketle kitle hareketinin beroberliğini; gençliğin, kadı­
nın, sosyolist bireylerin ve aydınların birliğini
koymalıdır. Diğer tarafton sömürgesel devrimerin ulusol demokratik devrim oşamosında
en işlevli, en fonksiyonel birlik şeklinin ulusol
kurtuluş cephesi olduğ genel kabul görür.
Devrimimiz için böyle bir mücadele aracının
yaratılması son gelişmelerle daha ivedi, doho yakıcı, daha ertelenemez bir ho!. almıştır.
PKK Genel Boşkanı Abdullah OCALAN,
emperyolist-s iyonist-sömür geci kompın ortak
komplosu sonucu tutsak edilmiştir. Düşmon­
lorımız açısından bu bir taktik üstünlük ve
hamle olarak değerlendirilmelidir.
Sömürgeci
faşist diktatörlük bu durumun sunduğu avantajı arkolayorak çok pervasız ve
ölçüsüz bir psikolojik savaş ve bunu tamomlayon ve gerilla güçlerini hedefleyen fiili-fiziki
saldırı içerisine girmiştir. Bu, "poket"'erle tahkim .edilen topyekün bir sömürgeci savaşın
boyutlondırılmosıdır.
Buna karşılık Kürt coğrafyası halkı dündört bucağında, beş kıtasında ve ülkemizin dört parçasında karşı- devrimci hain
komployu ve ülkemiz üzerine oynanan kirli
oyunları teşhir ve protesto eden eylemiHikler
içerisine girerek; topyekün sömü~geci savaşa, topyekün devrimci mücadeleyle yanıt
vermektedir.
Devrimimizin bu kadar uluslororasıloş­
mosı ve halkımızın geniş eksenli eylemleri,
karşı-devrim güçlerini bile hayrete düşürmüş­
tür. ABD Dışişleri Bakanı M. Albright "bu kadar
yaygın ve organize bir tepki beklemiyordu m"
diyerek hayretini dışovurmuştur.
Bu eylemliliklerde en önemli husus ülkemizin dört parçasında aynı içerikte protestoların meydana gelmesiydi. Kuzeyde Amed,
Von, Mordin güneyde Erbil, Süleymaniye ,
Ronyo, Çemçernol doğuda ~ehobod, Senondoj, Urmiye ve Selerdeşt gibi kentlerde
sömürgeeller ve emperyalistle r lanetlendi.
Son gelişmeler kritik ve önemli bir süreçten geçildiğinin izlerini taşımaktadır. Ancak
direngen ve fedokôr halkımız, bu süreci lehine çevirecek olgunluktodır. Hem de 1992' de
doruğo ulaşan "SERHILDAN"Ioro benzeyen
bir yaklaşımla ... Yeter ki devrimin araçlarını
yaratmo ve kurgulamoda sorumlu olonlar
görevlerini yapsınlar.
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
yanın
w
w
w
.a
DiPNOTLAR
(1) LENiN, Kitle içinde Parti Çalışması, (Ser Yayınları) s. 168
(2) LENiN, Portileşme Süreci, (Yar Yayınları 2.
baskı) s.5
(3) LENiN-STALiN, Örgütlenme Üzerine Cinter
Yayınları 3. Baskı) s.149
30
nO? cL
Musa OZMEN
T
::::nin sömürgeci siyasetini anlamak,
siyasetini kavramayı öngörür. Bir bütün olarak 1'-arel'-ter çizgisiyle birlil,te bir deği­
şiklik olsa da siyaset olduğu gibi sürdürülmektedir.
TC Osmanlıdan kalma bir "katma siyaseti''ni izlemektedir. Ortadoğu, Balkanlar ve
Kafkasya da genişleme siyasetini gütmektedir. Bölgede istikrarsızlığın kışkırtıcısı konumundadır. Başgösteren her olayda parmağı
olduğu bilinmektedir. Bölge devletlerinin iç
işlerine ı,arışmayı siyaset edimiştir. Her gelişen olayda taraftır. Gizli ve açıkça ajan ve askeri müdahalelerd e bulunmaktadır. TC'nin
değişmeyen bu geleneksel niteliğinin ötesinde, her günkü üçıklama ve bunlara ulaşma
yönündeki yaklaşımı geneteksel Türk bömürgeci siyasetinin damgasını taşımaktadır.
TC'nin dışa yönelik bu yayılınacı siyasetini besleyen ana doku Türk toplumunun iç dinamikleridir. Türkiye' de öyle bir savaş sendromu yaratılmıştır ki, tüm toplum militaristeş­
tirilmiştir. "özel savaş", "özel ı,uvvet", "özel
e~!itim" gibi yaklaşımlarla toplum tekleştiril­
n1iştir. Savaş ahlakı topluma empoze edilmiş, toplumu öyle bir konuma dünüştürmüş
1'-i, ordu polisleşmiş, polis ordulaşmiş, sivil !'-esim hem polisleşmiş, hemde ordulaşmıştır.
Deyim yerindeyse Türk toplumu "özel harel,etçi"bir topluma dönüştürülmüştür.
TC tarihi darbelerle bütünleşen kanlı bir
iç savaş tarihidir. Tüm darbelerin gerel,çeleri
de "kökü dışarıda ideloji ve ögütlerin kökünü
kazımak ",amacı da "vatan ve milletin bölünmez bütünlüğü"nü savunmak olmuştur. Bunu
diyenierin 1'-ökleri incelenmeye değer bir 1'-onudur. Bu konuda her sağduyulu insan şunu
~Jorur. Bu mantık sahiplerinin dünya enteliajans servislerinin düşürülmüş "oğlanları"ol­
duğunu görür
gözyaşından başka.
Ordu, polis, MİT, !<.orucu, üll,ücü, nıafya
vs. gibi güçler Türk 1'-ontr-gerila cumlıuriycti­
nin militer unsurlarıdır. Bu unsurlar, aynı zamanda toplumu militaristleştiren ve yönlendiren güçlerdir. Daha evvel çol<. az bir l<.c;im tarafından dile getirilen bu gerçel'- SUSUI\LUK'Ia
birlikte tüm toplum tarafından !<.abul nörmüş
bir gerçel,Iiğe dönüştü.
Özel Harp Dairesi, toplumda oldul<.ça
karmaşık bir ilişkiler ağı yaratmıştır. f3u ilişki­
ler kapsamında toplumun her kesiminde cleğişik örgütlenmele rle bir labirent serisi oluş­
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
mirasını devraldığı Osmanlı'nın
rg
_:,
d.
o
TC Bar1sa
ve
Cözüme
tfaz1r m1?
ABD tarafından tüm NATO üyesi üll,elerde "devlet çetesi" olarak adlandırılan "l<.ontrgerila"örgütlülüğü yaratılmıştır. Bu örgütlülüğün yeraltı dünyasının tüm karanlık işlerin de
arkasında olduğu bugün artı!<. bir sır <ic~ıildir.
Türkiye'de 27 Eylül ı 952 günü "seferberlil<.
Tetkik Kurulu "olarak temeli atılan ve daha
sonra "Özel Harp Dairesi" olara!<. kılıl<. clq!işti­
ren bu "devlet çetesi" örgüt zamanla devleti
ele geçirerek TC'yi bir "Kontr- Gerila Cumhuriyeti"ne dönüştürmüştür. AGD patentli, CIA
yönlendiriciliğinde oluşturulan bu "devlet çetesi" örgüt , Türl,iye de olduğu kadar hiç bir
ülkede devlete bu kadar nüfus edememiştir.
Kontr - Gerilla ı 960'lardan sonra Türl,iye de
davletleşir. ı 980'1erden sonra "Türl,-İslam
sentezi"ile toplumlaşır. Fazla uzağa gitmeye
gere!'- yol<..lrkçı-faşist Türl,eş'in cenazesine !'atılım ve ilgi Türk toplumunun resmini " ()zel
hareketçi " bir toplum olduğunu qösternıiştir.
TC bir 1'-ontr-gerila devletidir. Düzen 1'-arşıtı muhalefete !'-arşı "gayrı nizarnİ savaş"
yöntemlerini uygulayan kontr-gerila huul<.ukunun temel prensiplerine sahiptir. Türl<.iye'de
ordu, polis ve bürokrasiyi 1'-oordine ecien ve
uygulama ili'-elerini belirleyen "Özel liarp Dairesi"dir. Bu dairenin tüm elamanları CIA ~jan­
larıdır. CIA bu unsurlara "Our boys" (f3izim
oğlanlar) demektedir. "Oğlan"sözcüğü arqocla
düşürülmüş !<.işilik anlamına gelir. CIA tarafın­
dan oğlanlaştırılmış, yani düşürülmüs hu unsurlar, "Özel Harp Dairesi" bünyesinele Cırqüt­
lendirilir. Bu unsurlarda TC'nin ordu, polis ve
bürokrasisini koordine eder. Çalışma ve uygulama ilkelerini belirler. Doğal olara!' karşımıza
düşürülmüş, yani oğlanlaştınlmış bir devlet
yapısı çıkar. Bu temel üzere yapılandırılan bir
devletin topluma verecq!i ne olabilir? Kan ve
turmuştur.
Bu
teşl,ilatın
en büyü!<.
~Jelir
h<1yna~\ı
uyuşturucu ticareti ve Kürdistan'da inatla sürdürülen savaştan gelen ranttır. Uyucturucu ticaretinden gelen korl<.unç para, ürtl"ılü i)dc-
nek
31
gizli operasyonlar da kullanıl­
Bu çarı'- gelmiş-geçmiş tüm TC hü-
adı altında
maktadır.
ak
ur
d.
o
rg
kümetler i dönemin de dönmüştür. Hükümet yerek bu teze yüksek sesle katılmaları tehlikelerin "uyuşturucuyla savaş" siyaseti tam bir
nin ciddiyetin i bir kat daha artırmaktadır.
ikiyüzlülü k gösterges idir.
Bu aşamada sorununu n çözümün ü TC ile anTürk savaş kurmayını yönlendir en Özel
laşarak başarılacağinı iddia etmek, düşman
Harp Dairesidir . Kürt ulusuna karşı kör bir sacephesi dahil Kürt halkını tatlı bir hayelle·
vaş sürdürülm ektedir. Savaş rantı onların kauyutmak demektir.
salarına akmaktadır. Bu rantın yüksek olmaKürt halkı boş hayeller peşinde koşma
sı savaşın sürdürülm esinin önemli nedenlelüksüne sahip değildir. Karşı konulam ayan
rinden biridir.
gerçekle r orta yerdeyke n boş hayeller peşin­
Savaş Türk ekonomi sini ve halkını çok
den koşmaya yeltenrne k aslında Kürt halkına
olumsuz etkilese de bu pek kaale alınma­
ve de kendileri ne güvensizliğin bir sonucumaktadır. Çünkü Türk savaş kurmayı kendi çı­
dur. Silahlı bir mücadele ye küfredere k, yada
karlarını her şeyin üstünde tı.ıtmaktadırlar.
yatsınarak ikide bir TC'ye barış çağrıları ya"Vatan ve Milletin bölünmezliği" iddiaları ise
panların sorunu budur. TC Kürt coğrafyasının
halkı uyutınaktan öte bir önem arzetmem ekstatükosu nu korumay a çalışıyor, çalışacaktır.
tedir.
Bu, TC'nin bir handikaRı olarak devam
TC hiç bir zaman Kürdün varlığını kabul
edecek ve güçten düşmesinin nedeni olacaketmedi. İnkar ve imha tetır. Yanısıra uluslarara mel politikaları oldu. TaTC politikasının özü şiddet ve sı alanda karşıi<Jştığı
rih boyunca Kürt coğraf­
baskının beslediği
diplomat ik güçlükler iyasında keyfi bir otirite
yöneti m kültürü ile
de bu zeminde devam
ve şiddetli bir zorbalık yüklüd
ür. Osmanlıdan kalan bu edecektir .
uygulandı. Mevcut statüTC'nin mevcut statü- .
ko kör bir savaşla sürdü- yöneti m anlayışı Sorunu banşcıl koyu koruma çabası
bir zemind e çözem ez. Sorunu n var. Kürt halkının da
rülmeye çalışıldı.
Bugün de bu politibanşcıl çözüm ünü TC'den
mevcut statükoyu bokada zerece bir kırılma
beklem ek anlayışı Ankara
zup lehine dönüştürufukta gözükme mekte- kaynaklı olup, devrim i tasviye
me hakkı var. Bu devdİr.
etme amaçlıdır. Bu yaklaşım
rim yapma, kendi ge. Bu yaklaşın:,
nin böyles i bir tehlike ile yüklüd ür. Ieceği ni eline aım.~
yapısal karekterının do• •
.•
•
•
hakkıdır. Mevcut statuğal sonucudu r. Bu bilin- B~zı polıtik guçlen n ~ilerek veya ko karşılıklı
güçlerin
mektedir . Bu bilinmesi ne bilmey erek bu teze yuksek sesle çatışma arenasıdır
. Ne
rağmen TC ile uzlaşma
katılmalan tehlike nin
TC bunun kendiliğinyollarını aramak, anlaşaciddiye tini bir kat daha
den değişmesine rıza
rak barışa ulaşılabileceğiartırmaktadır.
gösterec ek, ne. de
ni ummak hayal kurmak
Kürt halkının kendi çadeğilse mesele ciddidir.
bası olmadan kendiliğinden değişmeyecektir.
Sorun hedef şaşırmaktır. Devrimi tasviye
Bu zorlu, inatçı ve uzun süreli karşılılıklı çatışetmektir. Meseleni n ciddiliği tartışılmayacak
maların sonucun da olacaktır. Bu, bir bütün
kadar açıktır. Ki barış güvercinliğine soyunan
olarak devrim sürecind e karşılıklı konumla nçok ünlü(!) birilerinin kimlikleri araştınlırsa,
mış tarafların güç, olanak, yönetim, disiplin,
bu zatların komuta merkezle ri Ankara olduğutaktik vs. sonucu belirleyec ektir.
da bir başka gerçektir. Türk savaş kurmayı
Sorunun un çözümü, devrimin başarıi"Bölüme z bütünlük " adına Kürt toplumun u
masıyla olur. Bu da sömürgeciliğin harebele ri
bölüyor. Bölmede n yönetme nin olanaksızlığıarasında doğacak bir Kürt devletinin kurulmanı biliyor. Tüm bu yapılama ve yaklaşımlar
sı demektir . Sorunun un çözümün ü bu kapkanlı ve ihanetçi ilişkiler yumağını oluşturusarnda kavrama k gerekir.
yor.
TC'nin keyfi otorite ve şiddetli zorbalığıTC politikasının özü şiddet ve baskının
nın doğal sonucu olarak Kürt coğrafyası halbeslediği yönetim kültürü ile yüklüdür. Oskırıda yüksek ulusal-de vrimci bir ruh yül~eltmanlıdan kalan bu yönetim anlayışı Sorunu
miş, Kürt coğrafyası halkının kendi siyasal
barışcıl bir zeminde çözemez . Sorunun barişkimliğiyle mücadel e sahnesin e yol açmıştır.
cıl çözümün ü TC'den bekleme k anlayışı AnKürt halkının öldürücü darbeleri altında
kara ı~aynaklı olup, devrimi tasviye etme
sömürge cilik yıkılacak, sömürgeciliğin yıkıntıamaçlıdır. Bu yaklaşım böylesi bir tehlike ile
ları arasında genç Kürt devleti doğacaktır. Bu,
yüklüdür.
tarihin bir hükmüdü r. Birilerinin hoşuna gitse
Bazı politik güçlerin bilerek veya bilmede-gitmes e de bir realiteedi r.
w
w
w
.a
rs
iv
!C'
32
ürk devlet yetkilileri uluslararası tüm hukuk normlarını ayaklar altına alınmasıyla
birlikte, Abdullah Öcaları'nın korsarıca bir
terörist eylemle Kenya'darı kaçırılıp Tür~iye'ye getirilmesi olayını, Türk ulusal
birliğinin ulusal onuru olarak işlemektedirler. Bu hususta tüm Türk görsel ve yazınsal medyası, hükümeti, perlemantosu Türk geuelkurmayının çizdiği güzergahta kendi küçüklük
kompleksini bertaraf etmek için, başta Kürtlere ve
tüm komuşulapna hatta, dünyaya karşı kudurmuşcasıım saldırıyorlar. Hatta Cumhurbaşkarıı Süleymarı Demirel'in ağzıyla Yunanistarı'a karşı casusbelli bir ortama doğru gitmektedirler.
Kenya'da yapılan
TC devleti, Türk
korsan eylemde pay çı-
dinarı ınıntıkasında dahi, böyle bir eylemi gerçekleştirebilecek kapasite ve olanaktan yoksundu.
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
Çünkü, KDP Türkler tarafından kapatıları İbrahim
Halil gümrük kapısını açmak ve çeşitli ekonomik
parasal imkanlara kavuşmak için Sakık'ı paketleyip Türklere teslim etti. Dolayısıyla TC genelkurmayı'nın en çok övündüğü bu iki olayda da hiçbir
ciddi rolü yoktur.
TC devleti, Türk unsuru rengini, başka bir deyişle "Milli" kimliğini başka halklara ya da etnik
unsurlara karşı kin ve karalama üzerine şekillendirmiştir. 70 yıllık TC varlığını bu mantık silsilesi
üzerine kurmuştur. Öcalan'nın korsarıca kaçınlması olayını vesile yaparak Kürt halkının gelişen ulusal kurtuluş mücadelesini
dumura uğratmak ve yaunsuru rengini,
çalışı~.orl.ar. başka bir deyişle "Milli" kimliğini başka pamazsav iki~:cikli ve. ka~~rmaya
Işın aslı. olcı:ak, Tur~~e halkiara ya da etnik unsurlara karşı kin ve ramsarlıga surukleyı.cı bır
k'll d' . t' 70 ll k ortamı ulusal saflarda
.. .
l
Cumhurıyetı devletının k
~ı ı yaymaya çalışıyor ve çalıKenyadan Öcalan'nın ara ama ~zerıne şe ı en ı~"':ış ı:·..
kaçırılıp getirilmesi ola- TC varlıgını bu .'!'antık sılsılesı uzerıne şacaktır.
Bundmı dolayı efendikurmuştur. Ocalan'nın korsanca
yında rolü çok zayıftır.
tarihsel tecrübelelerinin
'Kürt
yaparak
vesile
olayını
kaçırılması
ABD dünyada olduğu gikendisinin Osve
rinde
halkının gelişen ulusal kurtuluş
bi, O~adoğu'ya da ke~di
marıtıgı ~~ Em~er~alıst mücadelesini dumura uğratmak ve yapa- marılıya da dayarımı jeno..kl .. sidci mirasmda büyük
••
l v
.k. "kl" k
çıkarları ıçın yenı bır yapılanmaya gidiyor. Bu mazs~ ı ırcı ı ve aramsar ıga suru eyıcı ararıda yararlanacaktır. "
Ulusal mutabakat " sağlabır ortamı ulusal saflarda yaymaya
yeni yapılarımada pürüz
yan Türk us uru Kürtleri
çalışıyor ve çalışacaktır.
yaratabilecek, ya da karşı
iyi kötü, güzelliderlerini
dikilebilecek güçleri ekargörülen Kürt
Burada
etmektedir.
tasnif
diye
çirkin
içindedir.
uğraş
bir
te etmek gibi pratik
etmek ya
tasfiye
örgütleri
radikal
bölmek,
halkını
Rusya'darı
çıkması,
Suriye'den
Öcalan'nın
çekmektir.
içine
sistem
da
varan
kadar
Kenya'ya
Roma'ya geçişi ve oradarı
Akabinde N azi Almanyasının yaptığı gibi, sısürecin bu şekilde olumsuzca sonuçlanmasının biherkesi sistem içine çekerek "birinci sınıf
rasıyla
istihbarat
onun
ve
emperyalizm
ricik mimarı ABD
yapmatır. Böyle bir ortmuda Küıt hakıvatandaş"
daha
ve
Kenya
Yunarıistarı,
İsrail,
örgütü CIA'dır.
ulusal birliğe, Kürt örgülerinin daha
fazla
daha
nın
şu
politikasına
sert
ve
tatlı
ABD'nin
başka ülkeler
ihtiyaçları vardır.
yakıniaşmaya
fazla
ABD
Dolayısıyla
olmuşlardır.
alet
veya bu şekilde
birinin sekreteri
partilerimizden
ki,
yazık
Ne
kampuyguladiği
hazırlayıp
da
ya
yemeği
pişirdiği
hemen olayın ardındarı yenilgi telallığına soyunup
lunun sonucunu Türklere peşkeş çekmiştir.
Kürt hareketinde "Yarılış yol ve yöntemlerinin yeTürk devletinin "büyüklüğü" ya da sınırlar
nilgisini" iları edebiliyor. Tam da devletin zafer
ötesi operasyon "gücü" dediği şey cüceliğidir. Dasarhoşluğuna kapıldığı ve Kürt hareketinin yenilgiha başka bir deyişle ABD emperyalizminin Ortadasini ilan ettiği bir ortamda böyle şeylerin dillendiğu' da oynadığı oyunun içinde piyon rölünü üstlenrilmesi bir talihsizliktir. Aynı çevreden arkadaşlar
mesidir. Böyle bir olayı övünç karıağı yapması yedeğişik ortamlarda Kürtlerin kenetlenmesi gerekliniden Türk kamuoyunu aldatmaktan başka birşey
liğinden değil, bölme çabaları içne girmektedirler.
değildir. TC'nin operasyon "gücümüz" dediği şey,
Ferhat Carı Hevi gazetesindeki köşesinde: "Şaşı u
Şemdin Sakık olayında da KDP'ye kilitlenmiştir.
rasti" başlığı altında" yarılış yaptınız bedelini öderEğer KDP olmasaydı sürekli at koşuşturdoğu Beh-
33
nO? cL
mantığını işliyor.
Sömürgeci TC ve efendilerinin halkımıza karşı
koploya kmşı tek yürek, tek yumnık olmak için ulusal istemlerimizin etrafında kenetlenelim. Öcalan'nın ele geçirilmesi komplonun ilk halkasıdır. Lakin TC devleti bu uluslararası komployu
daha da derinleştirip, Kürt u lu sal dinamiklerini en
ince ve hassas alanında vurmaya çalışacaktır. Zaten
son günlerde psikolojik savaş unsurunu en üst düzeye çıkarması da bundandır. Onun için, Kürt hareketi her tüdü savaş psikolojisine karşı hazırlıklı ol-
Eğer yol ve yöntemlerde n kasıt Kürt halkın'ın
başlattığı
silahlı savunması ise, ki budur, çok daha vahim ve
çok daha acıdır. Çünkü Kürt halkı haklarını elde etmek için, tüm mücadele biçimlerini ve araçlarını
kullanmak zorundadır. Avrupa'nın silahlı kürt hareketine karşı düşmanlığı, yaratmaya çalıştığı uysal
- asi, iyi - kötü Kürt aynınma yatmak ve onların istediği iyi Kürt olmak aynı zam<-mda TC'nin istediği ulusal benliğinden yabancılaşmış ölü Kürttür.
Böyle bir ikilemi yaratmak ve basit hesaplar kurmak tarihte hep hüsranla sonuçlmmştır.
KUKM tarihinde de Bedirxan hareketinden,
Mire Koı·'a , Dersim, Şeyh Sait hareketlerinde de
"uysal -iyi Kürtler" çıktı. Fakat kötü Kürtler sembolleştiler. "İyi Kürtler" ise bem sömürgecile rin
gazabına ve hem de Kürtlerin tarihsel kollektif hafızası tarafından tarihin çöp sepetine atıldılm·.
rg
malıdır.
Özgücümüzü bir kenara bırakarak Arupa sosyal demokrasisinden medet umma durumu ciddi
bir sorgulamaya tabi tutulmalıdır. Çünkü son gelişmelerle birlikte ortaya çıkan olumsuzluğun kaynağında Avrupa devletleri hakkında yanlış hesaplar
bu negatif durumu yaratmıştır. Yenilgiden bahsedilecekse eğer, Avrupa'dan medet umma siyaseti ye-
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
nilmiştir.
.o
siniz"
34
ABD'nin Irak Yönetimine
llişki.rı Son Tutumları
Uzerine
•
rg
Ferhat SERHATLI
lar. Sözkonusu güçler, Saddam yönetiminin
ovyetler Birliği'nin başını çektiği Varşova
başgösteren ayaklanmaları kanla bastırmasına
Paktı'nın doksanlı yıllarda çökmesi ile
gözyumdular. Bu durum dünya kamuoyunun
birlikte ABD tek başına dünya şerifi olgözünde, bu güçlerin "insan Hakları" için değil,
maya başladı. Geçmişte sahip olduğu
Kuveyt petrollerini korumak için alanda oldukladüşman ya da rakibini kayıp edince yenirı gerçekliğini açık bir şekilde ortaya koydu. Irak
lerini yarattı. Pentegon'un savaş stratejistleri
rejiminin teröründen kaçan milyonlarca Kürt,
bölgesel gelişmekte olan ülkeleri yeni düşman
Iran ve Türkiye'ye sığınırken, Kürt trajedyası
olarak tanımladılar. Bu kategoriye Irak vb. ülkedünya kamuoyuna maloldu.
ler alındı. ABD 1991 yılında Baas yönetimine
Bu durum karşısında ABD ve yandaşları
Kuveyt'i işgal etmesi için yeşil ışık yakarak
Kürtler için "Güvenlikli Bölge" oluşturmak zorun(ABD Bağdat Konsolosu'nun Saddam ile yaptıda kaldılar. Irak hava saldırılarına karşı korunan
ğı görüşmeyi hatırlayınız) neden olduğu işgal
bu bölge "Provide Komfort" adı altında bir şemgirişiminin hemen ardından, lrak'a karşı harekesiye altına alındı. Kürtlern
.. .
S . .
i
te geçti. Bu işgal eylemini vebüyük fedakarlıklar neticeT~rk~ye
ve
_urıye
ran,
sile yaparak "Pax Americasinde kurtardığı alanda belki
an
Kurdıst
Guney
rı
devletle
na" stratejisini Ortadoğu a1ade bölgenin en demokrat ik
Irak'ın
hükümeti'ne karşı
nında hayata geçirmeye başk
toprak bütünlüğünü koruma seçimleri yapıldı. "Kürdistan
ladı.
Parlamen tosu" O!~şturu..ldu.
için, resmiyette Dışişleri
Bu_~layı ulus_lararası h~_Fekuku~ çıqnenm~sı ~-larak ~ır- bakanları aracılığı ile düzenli Parlam~nto oy~!rlıgı _ıle
ılan
ı"
Hukumetın
Kurt
de:e
a
yapmay
lar
toplantı
olarak
leşmış ~!lletl~r'ın gund~rr:ıne
ettı.
·· ..
soktu. Guvenlık Konseyı'nı ve
Bu aşamadan itibaren Kürt
ın
halkımız
Uçlu
ar.
Birleşmiş Milletleri arkasın- başladıl
ını bölüp sömürcoğrafyas
kazanımlarını ortadan
dan sürükleye rek dünyanın
iran, Suriye ve
geleştiren
kaldırmak için
yeni efendisi olduğunu ve
T~rk~ye d~vl~tleri_, Güney
komploların üretilip hayata
'"Y~eni Düny~ Düzeni"nin de
hukum~t!. n~. ~~r~_ı
mı m arı ~-ldugunu o_rt~ya koy- geçirildiği zemin oldu. Ajanla- Kurdıstan
Irak'ın toprak butunlugu nu
du. Bu sureç, ABD ıçın bulun1 1
e Dımaz bir ortamdı. Soğuk sava- rı ar~cıi!~ Y. .a pr_ovakasyon~ar, korumak için, resmiyett
ile
aracılığı
bakanları
şişleri
aki
arasınd
ı
Ku~t o_rg~tler
şın hemen ardından yeni sir
toplantıla
olarak
düzenli
lması,
çelışkılerın kışkırtı
lahlarını "Uluslararası Hukuk"
Üçlü
.
başladılar
yapmaya
özgür Kürdistan'ı abluka
ve "insan Hakları" kisvesi alyürütülen bu toplantılar halaltına alırken diğer yandan
tında deneme şansına sahip
kımızın kazanımlarını ortaABD ve batılı devletlere
oldu, hem de Ortadoğu'daki
kaldırmak için komploladan
.
.
.
.. ..
.
..
hayati petrol kaynaklarını gühayata geçirildiği
üretilip
n
rı
tık
~ı~loma
bı~
guçlu
yonelık
vence altına aldı. Bu esnada
Bu devletler bir
oldu.
zemin
r.
gırışt1le
ya
çalışma
lrak'a yüzbin sorti yapıldı ve
ajanları arabölgede
yandan
onbinlerce ton bomba yağdıkatliKürdün
(yüzlerce
onlar,
provakasy
cılığıyla
Aynı
rıldı. Irak ordusu yüzbinlerce kayıp verdi.
k
hatırlama
faciasını
Zaxo
kaldığı
maruz
ama
halkı
dönemde Güney Kürdistan halkı, Arap Şii
n
çelişkileri
i
arasındak
örgütleri
Kürt
yeterlidir)
Baas Partisi'nin zulmüne karşı büyük ayaklanaltına
abluka
ı
Kürdistan'
özgür
sı,
kışkırtılma
malar gerçekleştirdiler. Bulundukları alanları
alırken, diğer yandan ABD ve batılı devletlere
Irak devlet güçlerinden arındırdılar.
yönelik güçlü bir diplomatik çalışmaya giriştiler.
n
ABD yandaşları Kürt ve Arap halklarını
Sözkonusu devletler tarihsel olarak Kürt
yöneözgürlüğü ile faşist Baas Partisi'nin kanlı
ı temelinde şekillenmişlerdir. Her ne
düşmanlığ
timi arasında tercihlerini ikinciden yana koyduV
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
S
35
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
kadar tarihte ve hatta günümüzde de kendi aradefalarca resmi yollarla dışavurmuştu. Yıllardır
larındaki çelişkileri çözmek ve birbirlerinden taKürt "dostu" diye gösterilmeye çalışalan Suriye
viz koparmak için "kendi Kürdü" dışındaki KürtBaas yönetiminin şefi Hewler'in Saddam taraleri birbirine karşı kullandılar/kullanıyorlar. Ama
fından işgal edilmesinin ardından, KOP'nin febu devletlerin çıkarları tehlikeye düştüğü andan
derasyona ilişkin tereddütlü. tutumunu "makul";
itibaren Kürt hareketini yüzüstü bıraktıkları da
YNK'nin tutumunu ise "radikal" diye değerlenditarihsel bir gerçektir. Tarihte yaşanan tecrüberip, YNK ile tüm ilişkilerini koparabiliyordu. Kısalerden ders alamayanlar, aynı hataları yeniden
cası bu devletlerin kendi denetimlerinden çıkan
tekrar etmek zorundadırlar. Bizim Kürt yapılanhiç bir Kürdistanlı oluşuma tahammülleri yokmaları hep trajediden komediye giderken bu
tur.
gerçekliği yaşıyorlar. Bugün Kür ülkesinin dört
ABD, Arap ve Kürt halklarına karşı Sadparçasını kapsayabilecek Ulusal Kongre'nin
dam celladını iktidardaa tutmaya çalışırken, bir
oluşmasının esas nedeni bu devletlerle çeşitli
yandan kendisi için hayati önem taşıyan petrol
. Kürt çevrelerinin girdiği ilişkilerdir.
hammaddesini ucuza kapatıyor, diğer yandan
1991 Ayaklanması'ndan 1994 mayısında
Saddam'ı diğer bölge devletlerine karşı korkubaşlayan içsavaşa kadar bölge devletleri Güluk olarak kullanarak büyük askeri mallar sataney Kürdistan alanı üzerinde etkilerini bübiliyor.
yük oranda kaybetmişlerdi. Güneyli
Bu olaya daha yakından bakKürtler daha çok ABD ve Batılı
ABD bölgede vamak gerekirse bölge devletlerinin
devletlerlE?, lişkil_e:ini.. sürdürürolan askeri gücünü koKörfez Krizinden sonra savunY~,rlardı:_ Ulkemı~ı~ d~. fac- ruyabilmek için Saddam gibi ma sanayiine ayırdıkiarı
bütto bag~msız bır statuye
bir gerçeğe ihtiyacı
çeye bakmak gerekir.
kavuştugu bu alanda
d "C
.
, d
.
1998'de Türkiye sekiz
ekonomik ve siyasal
var ır.
ontaınmen a ı verı 1en
milyar ikiyüz milyon doaçmazlardan kaynaksiyasetibu sayede yürüttü.
lar, Ürdün beşyüz kırk
lanan iç sıkıntılar büAmbargolarla Irak'taki
sekiz milyon dolar, Kuyük oranda yaşanıyönetimi islah edebileceklerini dünya veyt ~ört milyar dolar,
yordu. A~D ve Batıl.ı kamuoyuna anlattılar, ama ABD'nin lrak'a Suu_dı Arabısta_~ 0
.~­
devl~_tle~ın alandakı yönelik politikasına karşı kendi yandaşları se.kız mılyar dorwuz
yetkılılerı gelen yar.
..
.. ..
mılyon dolar,
Iran
dımları büyük oran- da dahıl o~lmak uzere buy_~k ~oşnutsuzluk- beş milyar
sekizyüz
da kendileri tüketlar dogurdu. Herkes tunelın sonunu
milyon dolar gibi kormekteydi. 1994 magörmemekten yakınmaya başladı. Bu
kunç boyutlarda haryısında~ i~ibaren Fe- kaos ABD'de dahi iç politika malzemesi cama yapmışl~r
~ır.
deral Hukumet y~kıldı,
olmaya başladı. Bu ise Clinton
~~-rakamlar saglıga,
parlamento dagıtıldı,
..
. . .
k
d A
'k
egıtıme ve altyapılara
her parti kendi alanında yonetımını. zora so uyar u. ~merı a yönelik yapmış
oldukları
kendisini hükümet ilan
CIA aJanl~r~yla doldurdugu,
harcamalarla kıyaslanın­
etti. Sözümona Birleşmiş UNSCOM gıbı kuruluşlar Irak ta ca korkunçluk daha barit:
Milletler'in korunma şemsisorun yaratmak için
bir şekilde görülmektedir.
yesi altında bulunan Güney
bulunuyorlardı.
ABD bölgede varolan askeKürdistan'ın başkenti Hewler'i
ri gücünü koruyabilmek için Sadtanklarla işgal eden Saddam yönetidam gibi bir gerçeğe ihtiyacı vardır.
mine karşı Batılılar ölüm sessi_zliğine göBundan dolayıdır ki, yıllardır Saddam'a yömülmüşlerdi. Zaten Türkiye ve Iran, alanın ekonelik "containmen" adı verilen bir siyaset yürütnomik altyapısını yok etmek için her ilkbaharda
tü. Ambargolarla Irak'taki yönetimi islah edebi"kendi teröristleri"ni vurmak bahanesiyle alanı
leceklerini dünya kamuoyuna anlattılar, ama
bombalıyorlardı.
Amerika'nın lrak'a yönelik politikasına karşı
1994 yılına kadar alandaki kazanımları yoKendi yandaşları da dahil ölmak üzere büyük
ketmek için her türlü komployu tezgahlarken, bu
hoşnutsuzluklar doğurdu. Herkes tünelin sonutarihten itibaren alanda çatışma içinde olan
nu görmemekten yakınmaya başladı. Bu kaos
güçleri desteklemeye başladılar. Bölgede iç
Amerika'da dahi iç politika malzemesi olmaya
kavgaların sona erdirilmesi için yapılan tüm giribaşladı. Bu ise Clinton yönetimini zora sokuyorşimler Kürdistan'ı işgal eden devletler tarafındu. Amerika CIA ajanlarıyla doldurduğu UNSdan hep boşa çıkarıldı. Bunun en iyi örneği olan
COM gibi kuruluşlar Irak'ta sorun yaratmak için
"Paris Anlaşması"nı hat!rlatmakta yarar var.
bulunuyorlardı. Bu kurumun başkanı AvusturTürk devleti bölgede kaosun sürmesi, çatışmayalı Richard Butler hazırladığı raporları BM'den
ların devam etmesi yönündeki gerçE?k niyetini
önce ABD'ye teslim edebiliyordu. Birkaç defa
36
başka ülkelerin arabuluculuğu sayesinde Irak
bombalanmaktan kurtulmuş, Saddam 'süt çocuğu' olduğunu beyan ettikten sonra ... Ama birkaç aydır ABD ve ingiltere, lrak'a bomba yağdı­
yardım için uygün gördükleri yedi organizasyo-
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
nun listesini kamuoyuna açıkladı.
Kongre, lrak'a yönelik almış olduğu kararda yardım etmeyi uygun bulacağı örgütlerin nirıyorlar.
teliklerini ş_öyle tarif ediyordu: "Demokratik deGörünen odur ki hava saldırıları ile kendiğerlere ve Insan Haklarına saygı, Irak devletinin
lerince makul görülebilecek bir Saddam'ı yarakomşularıyla barışçıl ilişkiler kurma, Irak'ın toptamayacaklar. Son asrımızda defalarca buna
rak bütünlüğünü koruma ve diğer muhalif güçbenzer olaylar meydana gelmiş, hiç birisinde
lerle dostane ilişkiler sürdürme kabiliyetinde
başarı kaydedilmemişti. Bundan dolayıdır ki
olan örgütler" diye çerçeve çiziyordu. ABD'nin
ABD ve yandaşları açık bir şekilde Saddam yö"makul", politik olarak" doğru" gördüğü "şa~slı"
netimini devirmeye karar vermişlerdir. Bu konuyedi örgüt şunlardır: IKDP, YNK, Kürdistan Isladaki gerçek niyetlerini açık bir şekilde kamuoyumi Hareketi, Ayetullah Muhammed Bakir El Hekim'in CSRII, Ahmet Çelebi'nin CNI, Ayad Alana açıkladılar.
wi'nin AN, Anayasal Monarşistler"dir.
"Yasal" Kılıfı Uydurulmuş "Yeni James
Amerika'nın Kongre kararıyla yasal bir zeBond" : Frank Ricciardone
mine oturttuğu post-modern James Bond Ricciardone, 25 Ocak'ta Londra'da yukarıda sözüABD'nin bu siyasetini, Saddamsız bir Irak
nü ettiğimiz örgütlerle bir toplantı yaptı. Bu topinşa etmek için harekete geçmiş bulunmaktadır.
lantıda hazır bulunan örgütlere Amerika'nın yeBu amaçla "lrak'taki geçiş için özel yetkili" adı
ni politikası aniatıldı ve kendilerinden savaşçı
altında Frank Ricciardone görevlendirildi. Söztoplamaları, Güney Kürdistan ve komşu ülkelerkonusu şahıs tesadüfen bu göreve gelmiş değil­
de eğitileceklerini açıklayan Ricciardone, günü
di,r. Ricciardone, 1978'de diplomatik göreve
geldiğinde lrak'a karşı Kürdistan ve Güney
başladı. 1982'den 1985'e kadar Irak ile ABD
Irak'tan ayaklanmalar yolu ile Bağdat'taki yönearasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinde götimi devireceklerini uzun uzun izah etmeye çarev aldı. O dönem iki ülke arasındaki ilişkilerin
lıştı. Ayrıca Saddam ve yakın çalışma arkadaş­
gelişmesi için yaptığ_ı faaliyetlerden dolayı ödül
larının uluslararası bir mahkemede yargılana­
bile· aldı. Mısır ve ısrail
caklarını da ifade ettiler.
Kürtlerin federal bir yapıya
Daha sonra Abirght 27
ilişkilerinin iyileştirilmesi,
1991 'de Bağdat ABD
gitmesi bölge devletlerini tümden Şubat tarihinde "özel
görevliyi" beraberinde
Büyükelçiliği'nde ikinci
çi~eden çıkarıyor. ·Ama El Hekim'in
Ortadoğu'ya götürdü.
adam olarak görev yaıtalyan la Republica gazetesine
ABD'nin seçtiği "mapan R_icciardo~e. daha
vermiş olduğu demeçte, ABD ile iş
kul" yedi örgütten ikisiönce Incirlik Ussü'nde
birliğine gidebileceklerini, Irak'ta
nin liderleri Barzani ve
Güney Kürdistan işlerin­
Kosova
benzeri bir planı uygulamaya El Hakim, yardımları
den de sorumluydu.
kabul etmeyeceklerini
ABD Kongresi 28
koymalarını istemesi yeni bir veri
dekiare ettiler. YNK haeylül 1998'de lrak'a yöolarak ortaya çıkmaktadır. Bu ise
nelik almış olduğu "Irak mevcut Irak toprakları üzerinde ya üç riç, diğerlerinin hiçbir
ciddi faaliyetleri (gedikli
Liberation Act" adlı kabağımsız devlet ya da sünni Arap, şii
CIA ajanı Ahmet Çelerarın üçüncü maddesi:
Arap ve Kürtlerden oluşan bir
bi'nin internet'teki site
"ABD politikasının
federasyona tekabül ediyor.
çalışması hariç) yoktur.
amacı; Saddam'ın baBundan dolayıdır ki Ricşında bulunduğu Baas
yönetimine son verip, lrak'a demokratik bir yöciardone geçenlerde "Saddam'ın sürpriz bir asnettm tesis etmek" olarak tesbit etmektedir. Aykeri darbe ile gidebileceği"ni ifade etmesi
ABD'nin bütün yolları deneyebileceğini ortaya
nı kararın 4. maddesi ise devlet başkanına
koyuyordu. Aynı zamanda ABD'nin yeni politilrak'a ilişkin verilen yetkilerin sınırını tesbit edip
Irak muhalefetine verilmesi gereken imkanların
kasına yatmayan örgütlere de tehdit mahiyetini
çerçevesini şöyle çiziyordu: "Saddam karşıtları­
taşıyordu.
Körfez Krizi'nden bu yana politikasızlığı
na propaganda ve radyo gibi imkanları oluştur­
mak, lrak'a karşı savaşabilecek güçlerin eğitim
politika haline getiren zihniyet, daha çok bölge
devletlerinin etkisi altında şekillenmişti. Halklave silah ihtiyaçlarını karşılamak" olarak tesbit
rın kendi iradesini özgürce konuşturabildiği bir
ederken; 97 milyon doları daha (CIA fonları haortamda Lozan öncesi durumunun coğrafi şekil­
riç) resmi olarak bu işlerin yürütülmesi için ayı­
lenmesi olan Musul, Basra ve Bağdat vilayetlerıyordu. ABD Dışişleri Bakan'ı Albirght, 16
Ocak'ta Sekseneyakın örgüt içinde seçtikleri ve
rine tekabül edebilecek bir durum bölge güçle-
37
rince
hoş karşılanmamaktadır.
lerini tümden çileden çıkarıyor. Ama El H·ekim'in
italyan la Republica gazetesine vermiş olduğu
demeçte, ABD ile işbirliğine gidebileceklerini,
Irak'ta Kosova benzeri bir planı uygulamaya
koymalarını istemesi yeni bir veri olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu ise mevcut Irak toprakları üzerinde ya üç bağımsız devlet ya da sünni Arap,
şii Arap ve Kürtlerden oluşan bir federasyona
tekabül ediyor. NATO'nun Yugoslavya'ya yönelik son harekatını gözönüne getirdiğimizde bu
durum Irak cephesinde yer alanların bir çoğunu
sevindireceği açıktır. Fakat bölge devletleri böyle bir plana karşıdırlar.
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
Çünkü Basra vilayeti Şiilerin yoğun olarak
yaşadığı bir bölge, Musul Kürtlerin, Bağdat ise
daha çok sünni Arapların yaşadığı bir bölge du. rumundadır. Irak nüfusunun çok küçük bir azın­
lığını temsil etmesine rağmen sünniler terör ile
bu ülkeyi yönetmektedirler.
Bu durum (Sünni iktidarı) bölge devletlerince desteklenmektedir. iran ile dinsel birlikteliği olan ve orada konuşlanan Şii hareketinin iktidar olabileceği bir Irak "Pax Americana" bölgedeki yandaşları tarafından tasvip edilmemektedir.
Kürtlerin federal bir yapıya gitmesi bölge devlet
38
•
lstiklallalıkemeleri
DGM'ler, askeri mahkemeler ve diğer­
lerini siyasi erk istediğinde yönlendirebilmektedir. Örnekleri çoktur. Adnan
Menderes'in, Deniz Gezmiş ve arkadaş­
larının keza 12 Eylül sonrasında gerek
idam edilenler ve gerekse değişik şekil­
lerde cezalara çarptırılanlar tamamen
iktidarı elinde tutanların isteklerine göre sözde yargılanmışlardı. Gerçekte hü,
kümleri önceden ver"ilmişti.
Türkiye'de yargının bağımsız olmadığı kemalistlerin daha cumhuriyeti
kurmadan önce yapılan uygulamalardan da bellidir. Kötü gelenek halen devam ediyor. Günümüze ışık tutması için
bu yazı yayma hazırlanmakta olan Şeyh
Sait Ayaklanması adlı incelemeden alın­
M. KALMAN
KK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye kaçırılmasından
sonra yargı üzerine tartışmalar
arttı.
Abdullah Öcalan'ın "bağımsız
Türk adaletince" yargılanacağını
ve hiç kimsenin mahkemeyi etkileyemeceği sürekli olarak yetkili ağızlar­
dan açıklanıyor. Söylenenler bir yana
T. C. 'nin sicili bir çok konuda olduğu gibi
yargı sistemi geçmişte de bozuk, şimdi
de.
Türk yargı sisteminin olumsuz birçok
yanı var. Çağdaş normları yakalayabilmesi öncelikle demokratik bir ülke konumuna gelmesiyle mümkün. Faşist bir
devlet yapısının egemen olduğu bir ülkede yargı bağımsız olabilir mi? Çünkü ülkeyi yöneten kemalist partilerin hiçbiri
demokratik değil. Olamazlarda.
Kürdistan'da ki sömürgeci varlıkları­
nın devamını isteyenler özgürlük ve demokrasi kavgasını verenleri şaki, eşki­
ya, anarşist, katil, terörist vs. adlandır­
dıkları bir düzende kendi varlıklarının
bir parçası olan yargıda elbetteki iktidarın bir uzantısı durumunda olacaktır.
Yurtseverlerin, devrimci ve demokratların cezaevlerinde, işkencehaneler­
de ve kovuşturma altında yaşamlarını
sürdürmeye çalıştığı bir ülkede yargı
kemalizmin devamı için çalışmaktadır.
Savunma haklarının kısıtıi olduğu, iş­
kence tezgahlarında düzenlenen ifadelerle yargılananların ve bunun böyle olduğu bilindiği halde yargıçlar tarafın­
dan verilen kararların neresi demokratiktir.
Özellikle cunta dönemlerinde kurulan
mahkemelerin bir kat daha anti-demokratik oldukları her dönemde bir kez daha kendisini kanıtlamıştır. Mahkemeler,
demokrasiyi kurtarma adı altında işle­
nen cinayetierin kılıfı durumundadır.
illuslararası çağdaş normların gerisinde
olan bu uygulamalara ne kadar yasallık
verilmeye çalışılsada giderek bu tür ku-
ak
mıştır.
ur
d.
or
g
P
İstiklal Mahkemelerinin Kuruluşu
l920'de Milletvekilleri
seçim sonucu oluşturu­
lan İstiklal Mahkemelerinin kemaÜzmin
kururnlaşmasında önemli bir yeri varll
Eylül
iv
arasında yapılan
dır.
w
w
w
.a
rs
30 Ekim l918'de Osmanlı Devleti İn­
giliz - Fransız - İtalyan emperyalist ittifakı karşısında yenilip Mondors antlaş­
masını imzalamıştı. Bu antlaşmanın imzalandığı tarihteki sınırlar da.ha sonraki
Türk Kurtuluş Savaşını yönetenlerce
Misak-i Milli olarak adlandırılacaktı.
İşte bu Misak-i Milli olarak adlandırı­
lan sınırlar içerisinde yaşayan, Kürt,
Rum, Ermeni, As ur-Keldani toplulukları
da kendi milli hakları uğruna çalışmala­
ra girişince Türk yönetici çevreleri müslümanlığa yaslanarak Türk ınusal Kurtuluş Savaşını örgütlerneye gitmişti.
Ankara'da meclis ve hükümet oluştu­
rulunca artık kendi programları çerçevesinde bir takım iç ve dış uygulamalara giriş irler.
Merkezi otoritenin yokluğu - varlığı
tartışılırken bir çok bölgede iç isyanlar
oluyordu. Yenik Osmanlı ordusunu canlandırarak Rumlara ve Ermenilere karşı çıkartmak istiyorlardı. Aksi taktirde
Misak-ı Milli dedikleri toprakların bir
kısmının elden gideceğini biliyordular.
rumları oluşturan anlayışlar köşeye sı­
kışmaktadır lar.
39
İttihatçı
ması,
gelenek yani devletin
yaşatılması
onların
kurtarıl­
dan çeşitli kargaşalıklar içerisindeydi.
Fakat aynı zamanda çeşitli bölgelerde
ayrıca farklı anlayışlardan kaynaklanan gelişmeler oluyordu. Hemen her örgütlenme gelişmeleri kendi lehine çevirmek istiyordu. Merkezi otoritedeki boş­
luğu değerlendirmek istiyen çeşitli milliyetlerin özgürlük mücadeleleri haklı davalar olmakla birlikte, devletlerini kurtarmak ve yine egemen olmak isteyen
Türk milliyetcileri elbetteki kendi zorbalıklarına karşı çıkanları günün koşulları
gereği bazen tatlı vaadlerle bazende katliamlarla sindirmeye çalıştılar. Halkın
kötü koşullarına rağmen Türk büyük
burjuvaları yeniden egemen olabilmek
için kendi sınıfı dışındakileri
çıkarları doğrultusunda harekete geçirtmeye çalıştı­
lar. Bunun içinde öncelikle
kendileri için savaşacak askere ihtiyaçları vardı. Ay·c·· rıca Ankara Hükümeti toprakları Yunanlllara kaptır­
mamak, çeşitli çete bir likle. ,. rini örgütleyebilmek yani
Çerkez Ethem kuvvetleri,
Kuvva-i Milliye çeteleri,
azınlıklar ve çeşitli isyanlar karşısında kendi anlayışlarını egemen kılabilmek
için güçlü askeri bir yapıya
ihtiyaç duyuyorlardı. Bu
, •. ""'"11"1~"\'"c'''.ct,.·•l·•c_ anlamda ilk önce çözmek
istedikleri sorunların başında askerlik sorunu geliyordu.
Olağan üstü olarak kabul
edilen günlerde yasama organının (Millet Meclisi) kendi içinden seçtiği bir kısım üyelerce oluş­
turulan İstiklal Mahkemeleri, Türkiye
Cumhuriyeti'nin şekillenmesinde son derece önemli bir yer tutmaktadır.
Bilindiği gibi devlet bir üst yapı kurumu olduğundan doğrudan bir sınıfa
dayanır. Herhangi bir sınıfın kendi politik, ekonomik vs. gibi her türlü ilişkile­
rinin bir bileşeni olarak egemenliğinin
aracı olur.
Türk burjuvaları da yönetmek için iktidar olmayı ilk anda hedeflemişlerdi.
Egemen olma, yönetme hepsi kendi çı­
karları içindi. Türk egemen güçleri iktidar olmanın kavganın verdiklerinde
kendileri açısından ne kadar engel varsa, onları aşmak için bir dizi önlemler
alırlar. Bu önlemlerden biri olan İstiklal
amaçlarıydı.
Misf!.k-ı Milli içinde zorla tutulmak istenilen Rumlar, Ermeniler ve Kürtlere
hiçbir hak tanımak istemiyordular. Anadolu'yu tümden Türkleştirmek istiyordular. Adına Türk Kurtuluş Savaşı denilen ı 9 ı 9- ı 923 yılları arasında Rumlar
ve Ermeniler ya katiedilmişler ya da
sürgün ettirilerek çok sınırlı oranda bı­
rakılmışlardı.
d.
or
g
Kürtlerin büyük çoğunluğu müslüözerklik vs. şekilde kandırıla­
rak bu kargaşalık yıllarında kemalistleri desteklemişlerdi. Kemalistler iktidar
olduktan sonra da Yahudi~Türk burjuva
ittifakının bir sonucu olarak Kürtlerin kendi hak- ·cs;ccc''"'''c'/""'"
larınasahip çıkma mücadelelerini kanla ve zorba- ..
lıkla ortadan kaldırmaya
çalıştılar. Türk zorbalığı­
nın adına da anti-feodal
mücadele denildi. ·
. Kemalistler, Ankara'da
hükümeti kurduktan sonra yaptıkları ilk işlerden
biri de askerlik sorununa
bir çozum getirmekti. i®ı;:iiı:;·ı;~rcztı
Çünkü Misak-i Milli içerisinde hali hazırda bulu- •
nan askerler sadece iç
güvenliği sağlamakla gö- ·
revli oldukları gibi sayıca
oldukça azdılar. Ordu,
terhis edilmiş, silahları
ise emperyalistlerce bü- .
yük oranda toplanılmıştı.
Üstelik elde tutulanlardan da sürekli kaçışlar
oluyordu.
Peki neden askerden kaçışlar oluyordu?
a) Uzun süreli olması
b) Savaşların birbiri ardına gelmesi
c) İstanbul hükümetinin fetvası
d) ölüm korkusu
e) Savaştan nefret etme
f) batılı kapitalist devletlerin güçlü
manlık,
ur
c
rs
iv
ak
c
w
w
w
.a
ch
lüğü
g) Kuva-i Milliye'ye veya diğer sıra
dan çetelerin çekiciliği
h) aile özlemi vs. gibi nedenleri sa
yabiliriz.
Savaştan yenik çıkan bir devletin
halkın nazarında büyük bir prestij kaybettiği açıktır. Halk savaşlardan bıkmış­
tı, üstelik ciddi bir otoritede almadığın-
40
Hükümeti Mondros Ateşke­
si'inden sonra antlaşma gereği askerliği
kaldırdığını, vergi cezalarını affettiğini
açıkladığından M. Kemal yeni- bir
ordu düzenlem esine gittiğinde
zorluklar la karşılaşır. Padişahı ve halifeliği hala bir
otorite olarak gören
halkın nazarında ye- .
niden savaşı örgütlernek oldukça zordu.
Kemal:~tler zorluğu, z6r kullanarak aşarlar.
O yıllarda
genelde
halk
yoksuldu. Büyük
ve küçük sanayinin çok sınırlı olduğu bir ülkede
tarımda çok . gelişmiş değildi. Dahası uzun savaş
yılları halkın ya. şam seviyesin i oldukça düşürdüğün­
den geçim sorunu üst
seviyeye çıkmıştı. Örneğin M. Kemal Samsun'dan Havza'ya giderken rastladığı bir köylüden
Mahkeme leri kurulmad an önce sıradan mahkeme lere başta asker·ka.çakları sorunu ile ilgilenmel eri istenilir.
Kendileri ne geniş yetkiler de tanınır. Bu
yönde bazı kanun maddeleri de çıkartılır.
Bu mahkeme ler yakalana n asker kaçaklarının "af dileyip cepheye gitme" isteklerini ibret olsunlar diye ilkönceler i
idam ettirirler. Ama cephede savaşacak
insan malzemes ine ihtiyaç duyulduğun­
dan yeterli .korkuyu sağladıklarına
inandıklarında daha başka cezalar
vermeye başladılar. Fakat ilk
İstiklal
uygulamalarında
şiddet
kullanma ön planda tutulur.
Hapis cezasına kaçaklar gönülden razıydılar çünkü hayatlarını böylelikle
kurtarmış oluyorOnun için
lardı.
yasa uyguluya cakları idamı ön
· planda tutarlar.
Kaçaklar a yareden yani
~~ dım
saklıyan ve koruyanlar a ceza
verilem iyor du
çünkü mevcut kanunda bu yönlü
· boşluk vardı. Ayrı­
ca kararlara itiraz
üst mahkeme ye baş­
rs
iv
ak
ur
İstanbul
MAHKEMELERİ
rg
dı.
I. DÖNEM İSTİKLAL
d.
o
Mahkeme leri gelip geçici olma düşünce­
siyle ilk anda kurulmuştu.
Ama her sıkıştıkları dönemde kemalistleri n ilk akınarına gelen olağanüs­
tü mahkeme ler olduğundan zaman hiçte
bu ·mahkeme lerin geçici olmadığını gösterdi. Çünkü birbiri ardında kurulan bu
mahkeme ler, burjuvazi nin sınıf hakimiyetini pekiştirmede önemli bir rol oyna-
.a
sürede sonuç
engelliyor du. Kemalistler istedikler i gibi soc
nuç alamadıklarını görünce yeni
düzenlem eler yapmak isterler.
Atatürk has adamları aracılığıyla
daha ağır yeni ceza maddeler ini içeren
kanun teklifinde bulynur.
18 Ağustos 1920'de yapılan "T~l~in
ve Tedhiş Kanunu" (Ergün Aybars, Istiklal Mahkeme leri. Gerçeği, Cumhuriy et
Hafta 2-8 Aralık ı 994 s. ı ı)
fazla sert bulunarak rededilir. Ardından
yeniden verilen bir başka önerge ile ihtilal mahkeme lerinin kurulması istenilir. Fakat ismi istiklal olarak değiştirile­
rek kabul edilir. Cl ı Eylül 1920)
İstiklal Mahkeme lerinin bölgeleri
Meclisce belirlenir. Kanunun yürütme
yetkisi Meclise bırakılır. Böylelikle Mecalmayı
w
w
aldığı yanıtta;
vurmayı gerektirdiğin­
den
w
"Bir ben kaldım.. Evde sekiz öksüz
yetimle, üç dul kalmiş kadın var.
Hepsi de ·benim sapanıının ucuna
bakarlar. Şimdi benim vatanım da, yurdum da aha şu tarla. Düşman oraya gelinceye kadar benden hayır bekleme."
(D. Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi c. 3
s. 909) Bu ve buna benzer sorunlar askere gitmemey i ve askerden kaçışı çok
üst boyutlara vardırınca çare olarak İs­
tiklal Mahkeme lerinin kurulmasında görülür.
İlkönce asker kaçakları ·için düşü­
nülen mahkeme lerin kurulduk tan sonra
kapsamı genişletilerek şiddetin bir parçası haline getirilir.
41
kısa
lis olağanüstü yargıya da sahip olur
(E. Aybars, age. s. ı 1)
1 920-1923 yılları arasında oluştu­
rulan ilk malıkernelerin kuruluşuna gerekçe, kuruluş kanununda da belirtildiği
gibi "düzenli ordunun kurulması ve yaşatılması için asker kaçakları sorunu
çözmek" biçiminde belirtiliyord u. Daha
sonra yetkileri arttırılarak vatana ihanet, soygun, yolsuzluk, cas us luk vs.
dı.
Suçlananlar a avukat tutma
Çünkü stratejisi önceden tesbit edilmişti.
Taktikler hakimiere bırakılmıştı.
Ankara İstikiali Mahkemesi Başka­
nı Ali Çetinkaya bakın ne kadar güzel
izah ediyor: "Bir aydır Kırşehir, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Samsun,
Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Rize,
Giresun ha valisi devrettik." (Cumhuriyet Gazetesi 22 Aralık ı 925)
Böylesine jet bir 'turistik' gezi yapan mahkeme üyelerinin bu kadar cezayı, 'uyur-gezer' olarak verdileri açık.
Yoksa normal bir mahkemeni n yapacağı
işler değil bunlar. Hak, hukuk adına en
küçük insani hakları bile ortadan kaldı­
ran bir anlayış nasıl vicdani olabilir.
rg
şeklinde genişletildi.
d.
o
Bu malıkernelerin üye sayısı önce üçtü, sonra dörde çıkarıldı. Mahkeme,
meclis adına çalışacaktı. Türk Kurtuluş
savaşına karşı işlenen her eylem suç
kabul edilerek cezalandırılmaya gidilecekti.
·
Hatta sonraki yıllarda kurulan İs­
tiklal Mahkemele rinin kapsamları dahada genişletildi. Örneğin, 1 9 Mayıs
ı 925'de İsmet İnönü Samsun'da ki konuşmasında "geçmiş suçlardan dolayı
sahiplerinin cezalan dırılacağını" söyledikten sonra, İstiklal Mahkemeler i üyeleri suç olarak değerlendirdiklerini, zamana bakmaksızın ceza verınede kendilerini yetkili görürler..
İstiklal Mahkemele rinin kararları kesindi ve temyizi yoktu.
Kararların uygulanmasında
sivil-asker,
herkes sorumluydu .
Mahkemel üyeleri verdikleri karardan sorumlu tutulmadıkları gibi Başbakan,
İçişleri, Savunma ve
Adalet bakanlarıy la
sürekli yazışmalarda
Malıkernelerin bağımsız olmadığının
rs
iv
ak
ur
en güzel kanıtlarından biride M. Kemal'in büyük 'dostlarından' Ali Çetinkaya'nın bir tavrı bazı şeyleri daha iyi
izah ediyor.
Şapka giymenin suç olmadığı bir ülkede, Vakit Gazetesi muhabiri şapka
giydiğinden dolayı hapse atılmak istenir.
Tesadüfen o günlerde M. Kemal'de Kastamonu'ya kılık, kıya­
fet üzerine açıklama­
larda bulunmak üzere
gidince mahkeme, bu
, sefer farkıt~tavır takı­
nır. Gazeteci tutuklanmaktan kurtulur. M.
Kemal Kastamonu 'dan
·dönüşünde Ali Çetinkaya kendisini şap­
kayla karşılar.
İstiklal Mahkemelerinin ilgi alanların· dan biri de şapkaydı.
Atatürk reformlarda n
biri olarak kabul edilen
kılık-kıyafet kanunu gereğince giyiminde Avrupai tarza uymayanlar kovuştur­
malara uğratılır. 25 Kasım ı 925'de çı­
kan bu kanun sonrası Ankara ve Erzurum sıkıyönetim mahkemeler ince 57 kişi idam edilir.* (*Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedi si cilt:6 s.
ı 884) Muhafazaka r basın dahi istiklal
mahkemeler inin hiçbir şekilde hukukla
bağdaşmadıklarını söylerken haklıdır­
lar.
Kılık-Kıyafetle sözde Avrupa-i tarzı
zorunluluk haline getirmek gerçekte asimilasyanun bir parçası olarak düŞünül-
.a
bulunurlardı.
hakkıda
tanınsaydı değişen birşey olmayacaktı.
w
w
w
Sanıklar tek tek veya toplu yargılanır­
lardı. Önce iddianame
okunur, ardından ifade
alınır, sonra da karar verilirdi. Elbetteki uygulamala r .her zaman böyle olmazdı. Bazen de sanıklar önce idam edilir,
sonra mahkeme edilip 'suçludur' lcararı
alınırdı. (Güneri Civaoğlu, Sabah Gazetesi ı 6 Mayıs ı 989) Verilen bu kararlar
çoğu kez "vicdani" (!) kanaatle göre
olurdu. Delil pek aranmazdı. Vicdani kanaat, idama kadar her türlü cezayı verebilirdi.
Hiç bir savunma avukatının tutulmasına izin verilmeyen bu mahkemeler de
adet yerini bulsun diye iddianame hazır­
lanır ve ardındanda vicdansızlık başlar-
42
yansıtıyor.
çaBu arada Meclis'ten yasama, yürütme ve y_argı haklarını içeren yani
Meclis'in yetkisine sahip olmayı kapsayan bir konuda Başkomutanlık olur.
M.Kemal böyle bir ünvan ve yetkiyi alarak çok büyük bir güce sahip olur.
İstiklal Mahkeme leri Meclis'e karşı sorumlu gözükmel erine rağmen gerçekte
yasal statüde de tek bir kişinin emrindeydiler.
M. Kemal İstiklal Mahkeme lerine vergilerin toplanması yetkisinid e verir. Tekalif-i Milliye Emirlerin i -ınusal Vergi
Kanunları- yayımıayarak bir bütün olarak hazırlıklara giriş ir.
İstiklal Mahkeme leri
Fransız Burjuva devriminden Cl 789) sözde esinlener ek kurulmuştu. İstiklal Mahyönelik
• kernelerin e
. .· eleştiriler olduğunda
bu mahkeme lerin sa. vunucuları Fransa'da ki mahkeme leri örnek
' gösterere k eleştirileri
rg
lışır.
göğüslerneye
rs
.a
w
w
tartışmalarının
yapıldığı
İstiklal
Mahkeme lerinin Fransız ihtilalcilerinden esinlener ek
kurulduğunu ileri sürenler aynı zamanda
kemalistle rle Fransız
. . devrimcil erini paralellendirm eye çalışır­
lar.
Fransız ihtilali, feodalizme karşı burjuvazinin iktidar kavgasının sonucuyd u. Yeni bir çağın ilk sayfasıydı. Ama kemalistl erin mücadele si
Misak-ı Milli'de Türk egemenliğini sağla­
maya yönelikti. Kürdistan ve Batı-Er­
ınenistanı ve Rumları yok saymaya çalışanları, Türk işgalinin devamını istiyenleri Fransız devrimcil eriyle bir tutamayız. Bu iki farklı mücadele yi kıyasla­
yarak düıi~a çapında SC!-ygınlığı olan bir
mücadeley le kendilerin e prestij sağla­
maya çalışanlar böylelikle gelebilece k
eleştirilere cevap vermek isterler. Kemalistler, Fransız burjuva devrimini n
özünü .değil kendi çıkarlarına hizmet
edecek yönlerini pratikleri nde uygulamak isterler. Fransa'da devrimi savun-
w
sı
çalışır­
. lar.
iv
Neden kılık-kıyafet kanununun çıkarıldığı bu
makalede n de bellidir.
İstiklal Mahkeme lerinin duruşmalarıhal­
ka açık yapıldığı gibi
yayın yoluyla da halka
duyurulur du.
Her mahkeme kendi görev bölgesi içeri- . .
sinde çalışabilirdi. Bir
başka bölgeye müdahelesi ancak meclisin
vereceği karar sonrası •···
mümkünd ü.
Türk-Erm eni, Türk Yunan savaşlarının ilk
,
dönemler inde II Eylül
l920'den ·3ı Temmuz
l922'ye kadar kısa bir müddetlik boşlu­
ğun dışında ı 2 İstiklal Mahkeme si ve
l922'den 1923 Mayıs'ına kadar iki tane
olmak üzere toplam 14 İstiklal Mahkemesi oluşturuldu.
Ankara İstiklal Mahkeme si bu arada
devamlı çalıştı. Diğerleri 5 ay sonra ı 7
Şubat ı 92 ı 'de önce kaldırıldılar daha
sonra Ağustos ı92l'de yeniden kurulmalarına karar verilir.
İstiklal Mahkeme lerinin kurulması
Yunanlıların Anadolu'd a ilerlediği günle· re rastlar. Meclis'in Kayseriye taşınma­
uyguladıkları­
nı açıklayarak havayı yumuşatmaya
ak
ur
anlayışını
stratejik bir geri çekilme
d.
o
.
Anadolu mozağındeki çok renkliliği ortadan kaldırmak ayrıca Arap, Ermeni, Laz, Asur vs. gibi azınlıkların yanısıra Kürtlerin kendi gelenekse l giyim
tarzlarını zorla değiştirtıneye çalışmak
kendi kültürleri nden uzaklaştırmanın
bir parçasıydı. Tipik bir çarpıcı örneğide
Vakit Gazetesi muhabiri Naşit IDuğ veriyor. Mardin'de ki 'gözlemle ri' sonucu
Arapça'yı dahi uydurma bir dil olarak
kabul ediyor ardındanda Türkçe'de n
başka bir dilin konuşulmasına karşı çı­
kıyor. "Mardin'i n ayıredici özellikleri nden biri de halkının entari ile sokağa
çıkması, dairelere gelmesidir . Mardin'i
Arap şehirlerine benzeten bu biçim ve
kıyafet sorunu da ciddiyetle gözönüne
alınacak ve yasaklana - .
cak bir şeydir." (Malmisanij, Bitlisli Kemal .
Fevzi s. 7ı)
N. IDuğ dönemin . .
müştü.
sıralarda
M. Kemal morali yüksek
tutmak için Yunan orduları karşısında
oluşturulur.
43
nO?i:L
ama kemalistl erin yapbir devrim olarak kabullenm ek
mümkün değildi. Ancak kısmi reformlarından bahsedileb ilinir.
Fransız devrimini korumak için kurulmuş olağanüstü mahkeme lerle Kemalistlerin mahkeme leri arasında özde
farklılık vardır. Biçimsel benzerlik ler
özü değiştirmiyor. Zaten birçok konuda
Türk burjuvazi sinin temsilcile ri Batı·
taklitciler iydiler.
Atatürk devrimler i veya reformları
olarak adlandırılanların bir çoğu İttihat
ve Terakki zamanında kısmen yapılmış
veya yapılmaya başlanılmıştı. Bu anlamda yeni bir şeymiş gibi sunulması tamamen propagan da amaçlıydı. Kemalistleri yüceltme k içindi.
İstiklal Mahkeme lerine ilişkin anı­
lar oldukça az yazılmıştır.
Belgelerin in çoğu T.B.M.M arşivlerinde­
dir. Yalnızca Konya ve Elcezire Mahkemesinin tutanakları Türk İnkılap Tarih
Enstütisin dedir.
Belgeler genellikle , duruşma dosyaları, karar defterleri ayrıca mahkeme lerin yazışmalarından ibarettir. Mahkemelerin çalışmalarına ilişkin ve meclise
verilen raporlar arşivlerde yoktur.
Mahkeme lere ilişkin geniş bilgiler
Hakimiye t-i Milliye, Babalık, Açık Söz
gibi gazetelerl e, Karar Defterleri nde genişçe yararlana bilecek bilgiler vardır.
Diyarbakır ve Sivas İstiklal Mahkeme lerine ilişkin belgeler arşivlerde yoktur.
Bu mahkeme lerin esasta baktıkları davalar Kürt ayaklanmalarına ilişkindi.
Koçgiri ayaklanması ile Şeyh Sait Ayaklanmasına bu mahkeme ler bakmıştı. Bir
çok tarihi gerçeğin gizlenmes i Türk Devletine. yarar sağladığından özellikle bu
mahkeme lerin tutanakları, belgeleri kal-
du terhis edilip yalnızca iç güvenlik için
sınırlı asker bırakılacaktı. Türk Kurtuluş @avaşı sırasında ilk anda derleurneye çalışılan ve tekrar yaratılmak istenen birliklerd en birçok kişinin kaçmasıyla Meclis yeni önlemler almaya çalı­
şır. 1918 yılında kaçakların sayısı 300
bin olarak gösterilme ktedir. Üstelik asker kaçakları kendi memleket lerine git-.
tiklerinde koşullarında olumsuzluğun­
dan çeşitli kanun dışı denilecek da vranışlarda bulunurla r.
Kaçaklara karşı giderek sert önlemlerin alınmasına rağmen sayı giderek artıyordu. Savaş sonrasında kaçaklara
karşı daha sert cezalar alınması doğrul­
tusunda anlayışlar gelişiyordu. Hapis,
Pranga, darp, en çok başvurulan yöntemler olmasına rağmen bunlar dahi cezadan sayılmıyordu. Asker kaçakları bu
duruma düp.den razıydılar. Çünkü böylelikle muhteme l bir ölümden kurtulmuş .
oluyarlar dı.
Asker kaçakları firarda oldukları sı­
rada adam öldürürse veya soygun, ırza
geçme gibi suçları işlerlerse yakalandı­
ğında idam edilirlerdi . Ayrıca askerden
kaçabileceği tahmin edilenlere de idam
rg
doğruydu
ak
ur
d.
o
mak
tıklarını
cezası uygulanırdı.
Bazen suç işlemeyip sadece askerden
bir veya iki sefer kaçmış
olanlara duruma göre· ceza verlımiye biliniyordu. Üçten_faz la kaçmış ise kaçtık­
larının 1 O katı kadar falaka cezası veriliyordu.
.
Askerden kaçanlar bazen beraberin de silahını, cephanesi ni veya atını da götürüyordu . Bu durum aynı zamanda sı­
kıntısı çekilen silah, cephane, erzak vs.
gibi orduda çok az bulunan malzemel erin dah da azalmasına neden oluyordu.
Aynı zamanda kaçacakların artması çeşitli askeri birliklerin görevlerin i yerine
getirmem esine de yolaçıyordu. Öye ki
yiyecek ve cephane depolarını koruyabilecek asker bulmakta bile zorluklar la
w
w
.a
rs
iv
kaçmışsa
dırılmıştır.
İstiklal Mahkeme leri her şeyden önce
bize, yeniden yapılandırılmakta olan
Türk devletinin siyasal yapısı hakkında
bilgi vermekte dir.
karşılaşılmaktaydı.
Asker kaçakları gittikleri yerlerde çeçete örgütlenm elerinin de maddi temelini oluşturuyorlardı. Kaçakları yakalamak için görevlend irilenler bile kaç-
w
Asker Kaçakları Sorunu
şitli
Askerden kaçma her savaş döneminin "normal" sayılan ve görülen olaylarındandır. I. -Dünya savaşı sırasında bir
çok cephe de bu tür kaçaklara çokça
rastlanılmıştır.
·
Osmanlı Devleti, yenilgiyi kabul
edip antlaşmayı imzalayınca işler daha
da kötüleşmişti. Antlaşma gereğince or-
maktaydılar.
Orduda yeniden düzenlem eye geçilbu kanda daha sert önlemler
alınmaya başlanıldı. Alınan ilk tedbirlerin çoğu kişisel ve keyfiydi. Hiç bir kuralı da yoktu. Son derece ağır cezaları­
da içermekte ydi. Öyleki yakalana nlar
diğinde
44
norıc:L
Firariler Hakkında Kanun- başlığı altın­
da şu maddeler çerçevesinde yeni önlemler alınması istenilir.
Madde: ı- Muvazzaf ve gönlü ile askeri hizmete dahil olupta firar edenler
veya her ne suretle olursa olsun firara
sebebiyet verenler ve firariyi saklayan
ve sevkinde yardım gösterenler ve firarileri ifha ve ilbas edenler (koruyanlar)
hakkında mülki ve askeri kanunlar da
mevcut emirler ve indel-icap (gereken)
diğer güna mukarrerat-ı cezalamaya
müktakilen hüküm ve yürütmek üzere
Büyük Millet Meclisi azaları tarafından
İstiklal Mahkemeleri teşkil olunmuştur.
Madde: 2- Bu mahkemeler üyesinin
adeti üç olup B.M.M. çoğunluğu arasın­
da seçilmiş ve içlerinden birisi kendileri
tarafından reis kabul olunur.
Madde: 3 - İş bu mahkemelerin adedini ve bölgelerini hükümetin teklifi üzerine B.M.M. tayin eder.
Madde: 4- İstiklal Mahkemesinin
kararları kati olup uygulanmasında bilimum silahlı kuvvetler ve siviller. devlet
memurudur.
Madde: 5- İstiklal Mahkemelerinin
emir ve kararlarını infaz etmeyenler
veya infazından yalan bahaneler gösterenler işbu mahkemeler tarafından
mahkemeye verilir.
Madde: 6- Her İstiklal Mahkemesi
katip ve müstahdeminin maaş yüzlirayı
geçmeyecektir.
Madde:7 - Her İstiklal Mahkemesi
vazifeye hemen başlayacak ve anında
firari ve bakaya efradının bir müddet
içinde yakalanmasını sağlayacak her
türlü araca müracaat eder.
Madde: 8- İşbu kanun yayınlandı­
ğından itibaren geçerlidir.
Madde: 9- İşbu kanunun icrasına
B.M.M. memurdur.
İstiklal Mahkemelerinin Fransız ihtilal Mahkemelerinden bir farkıda mahkeme üyelerinin meclis dışından seçilmemesiydi.
Askeri ve sivil memurler mahkemelerin
emirlerini yürütmekle zorunlu kılınmış­
lardı. Bu durum mahkemelere idari
yönden de bir güçlülük kazandırmaktay­
rd
.o
Çıkışı
ku
Kanunun
rg
bazen sıraya ·e:liziliyor ve her on kişiden
biri kurşunlanıyordu. İbret olsun diye
M. Kemal'de bu doğrultuda çpk sert önlemlerin alınmasından yana emirler veriyordu.
Cephenin hemen gerisinde üçer
aylık dönemleri kapsayan sırayla askere alma biçminde bir uygulama olması­
na rağmen yinede kaçaklara karşı önleyici ciddi bir tedbir alınamıyordu.
Öyleki bazı bölgelerde bu kaçaklar yanyana gelip gruplar halinde çeşitli olaylara karışmaktan geri durmuyorlardı.
Bazı bölgelerde taburlardaki er sayısı
80-lOO'den 3-4 kişiye kadar düşebili­
yordu.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ilk dönemlerde asker kaçaklarına karşı, kaçakların manarına el koyma,. evlerini
yıkma veya yakma gibi yöntemleri uyguluyorlar dı.
w
w
w
.a
rs
i
va
Atatürk Döneminin Dışişleri Bakanı
Tevfik Rüştü Aras olağanüstü mahkemelerin kurulması için teklif yapınca bu
konunun tartışılması da tekrar gündeme geliyordu. Tartışmalar sonrası önce
29 Nisan ı 920'de Hıyanet-i Vataniye
Kanunu çıkartılır.
Hiyarret-i Vataniye adından da anlaşılacağı gibi Ankara Meclisi'nin kararlarını uygulamayanlara yönelikti. Varolan
mahkemelerde yeni çıkarılan bu kanun
maddelerini uygulamak zorundaydılar.
Ama 4 aylık sürede ciddi bir sonuç alı­
namaz. üstelik yapılan kitlesel idamlar
tepkiler alır.
Halk;
a) İstanbul Hükümeti
.
b) Kuvayi Milliyeye çeteleri
c) Ankara hükümeti
d) Sıradan çeteciler arasında bölündüğünden haliyle çıkarlarına göre davranmak isterler. Ankara hükümetinin
kararlarından kaçanlar soluğu ya Kuvai Milliye'de ya da sıradan çetelerde veya İstanbul Hükümetine sığınmakta buluyordu. Bu anlamda kemalistler uygulamada zorluklarla karşılaşırlar. Otorite
boşluğu halkı varolan yasalara uymamaya götürür. Kemalistlerin propaganda yaptığı gibi halk hiçte Kurtuluş savaşına gönüllü katılmamıştır.
Ankara Hükümeti halkı askere alabilmek için yeni kararlar alır.
ı ı Eylül l920'de 21 nolu kanunla-
dı.
Meclis, asker toplama sorununun yavergi sorununu da çözme yoluna
baş vuruyordu. Bu nedenle de yargı yetkisinede üzerine alınca işlerin daha iyi
nısıra
yürüyeceği
du. Haliyle
45
inancından
kısa
kaynaklanıyor­
bir süre sonra yetkileri,
vatana ihanet, yolsuzluk, casusluk,
ayaklanma vs. gibi konuları kapsadı.
'Firariler Hakkındaki Kanun'a ek bir
madde getirilerek kapsamı, vatan hainliği, ülkenin maddi ve manevi gücünü
kırmaya çalışmak, casusluk ve bozgunculuk şeklinde genişletilir. * (*E. Aybars,
Cumhuriyet s. ı ı).
Ek madde şöyleydi:
"Komutanlardan askeri rütbeler
arasında itaat ve inzibat sağlanmasına
dayanan hukuk ve yetkileri saklı kalmak üzere vatanın ve hilafetin kurtuluşu ve bağımsızlığı için mücadele eden
B.M.M. 'nin çalışmasına aykırı olarak
düŞman amaç ve çıkarlarını güçlendirme yollu teşkilat ve tahrikat ve kargaşalık yaratanlar ve memleketin maddi
ve manevi kuvvetlerini her ne suretle
olursa olsun bozup, yıkmaya çalışanlar
ve düşman hesabına askeri ve siyasi casusluk edenlerle 29 Nİsan ı 920 tarihli
Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun kapsa-.
dığı hükümlerden dolayı tutuklu bulunanların mahkemelerinin yapılacağı ve
hükümlerin infaz etme yetkisi İstiklal
Mahkemeleri'nin kurulduğu bölgelerde
adı geçen mahkemelere verilmiştir."
Ankara İstiklal Mahkemesi, Sadrazam Damat Ferit Paşa ile Sevr Antlaş­
masını imzalayanları gıyaplarında idama mahkum eder. Padişah'a 'şimdilik'
kaydıyla bir suçlama yapamazlar. İngi­
lizlerin esiri kabul ederek kendi aralarında bir bölünme yaratmamak için geçiştirir ler.
İlk önce ı 4 bölgede İstiklal Mahkemelerinin kurulması için önerge verilir.
Bunun dört tanesi Kürdistandaydı. Fakat İsmet İnönü'nün önerisiyle değiştiri­
lerek ilk anda yedi bölgede kurulması
kararlaştırılır. Daha sonra bu sayı sekize çıkarıldı.
Bunlar, Ankara, Eskişehir, Konya,
İsparta, Kastamonu, Pozantı, Diyarbakır, Sivas İstiklal Mahkemeleriydi. Mahkemeler son biçimini aldıktan sonra bir
bildiri yayınlayarak, asker kaçaklarının
teslim olmaları halinde affedileceklerini
duyuruyordu.
Birinci dönem İstiklal Mahkemelerinden Kastamonu ve Elcezire mahkemeleri genel olarak hemen aynı türden
davalara bakınakla birlikte Konya, Samsun, YozgattakHer bölgelerinde meydana gelen ayaklanmalara da bakmışlar­
Aybars'ın belirttiği kadarıyla
en sertiydi- on gün içinde teslim olmayan asker
kaçağının yerine ailelerine baskı uygulanarak babası, kardeşi, amcası v.s'yi yerine askere alınır. Ancak kaçak teslim
olursa yerine alınanlar salınıyordu. Keza köy halkının kaçağı korumamaları
için o zamana göre büyük b~r değeri
olan 200 lirayla cezalandırdıkları gibi
kaçakların evlerinide yıkıp, yakıyorlar­
dı.
bakmıştır.
rd
.o
rg
M. Kemal mahkemelerin etkinliğini
görünce sayısının artmasını ister.
Konya İstiklal Mahkemesinde yargıla­
nanların çoğu birinci ve i:Kinci Konya
ayaklanmasına katılanlardı. Mahkeme
özellikle ikinci ayaklanm.aya katılmış
olanlara karşı sert önl~rriler alır.
Samsun İstiklal Mahkemesi ise Rumların kendilerini savunmak için oluştur­
dukları fedai
guruplarıyla Kürtlerin
Koçgiri Ayaklanmasına ilişkin davalara
w
w
.a
rs
i
va
ku
Bilindiği gibi Karadeniz'de ki Rumlar
Türk ve Laz çetelerinden korunmak için
guruplar oluşturmuşlardı. Bu arada bir
dizi olayda meydana gelmişti. Özellikle
Topal Osman çetesi Rumlara saldırarak
kötü ün sahibi olur. Sovyet elçisi Ar?-lov,
Türkiye'ye ilişkin anılarında Ankara'ya
giderken yolda bir çok Rum'un cesedine
rastladığını yazmaktadır. Türk yetkilileri bu rakamı oldukça düşük gösterirler.
(12 bin civarında) Fakat bu durum hiç
de resmi kayıtları doğrulamamaktadır.
Merkez Ordusuyla, kötü Ünlü Topal
Osman çetelerinin birlikte Koçgiri'de büyük katliamlar yaptığı da anılar. da tazedir. Birçok kişinin Samsun Istiklal
Mahkemesinde yargılanmasının bir nedeni de sanıkların sayısının fazlalığın­
dan ötürü bölge mahkemelerine dağıtıl­
malarının bir sonucuydu.
Yozgat İstiklal Mahkemesinde, Koçgiri ayaklanmasına katılanlarla Yozgat
ayaklanmasına
katılanlar
yargılanmış­
lardı.
w
İstiklal Malikemeleri sürekli Mecliste
sorun olur. Mahkemeler birçok yönden
tartışılarak 3 ı Temmuz ı 922 de (İstik­
lal Mahkemeleri Kanunu) adı altında yeniden biçimlendirilir. Zaten bu arada kemalistler giderek devletler tarafından
tanındıkları gibi kendi lehlerine genel
bir sessizliğide sağlamışlardı. Yapılan
eleştiriler nedeniyle İstiklal Mahkemelerinin hakimlerinin yetkileri kısıtlanır­
ken savcıların yetkileri arttırılır. Ayrı-
dır.
Kastamonu İstiklal Mahkemesi - E.
46
meclisin yetkisine bı­
Yani normal mahkemelere benzer şekle dönüştürülür. Bu şekilde düzenlemeler yapıldıktan sonrada ı Ağus­
tos ı 922'de Meclisçe görevlerine son verilir.
Yunanlılar Ege'de yenilgiye uğratıl­
dıktan sonra da "geçmişin hesabını sormak için" yeniden mahkemeler kurulmasına karar verilir.
Amasya'da kurulan İstiklal Mahkemesi ancak bir ay görev yapar.
Ayrıca Batıda a) Bursa, Eskişehir
b)Kütahya, Aydın, Denizli c) İzmir ve
çevresinde olmak üzere üç tane İstiklal
Mahkemesi kurulur.
Yine aynı dönemde Kürdistan'da Diyarbakır ve çevresinde Elcezire İstiklal
Mahkemesi, 8 Aralık ı 923'de ise İstan­
kurulur. Amaçlanan geçmişte
bul'da
kendilerine yönelik suç işleyenıerin ceca
Delil aramaya gerek görmezlerdi. Bütün
memurlar mahkemelerin kararlarına
uymak zorundaydılar. Kendilerini denetleyen bir üst kurul yoktu. Sadece
Başkomutana idam edilenlerin listelerini yollarlardı. Yani O'na karşı sorumluydular. Ama mahkemeler denetlenmezdi. Baştan çok geniş yetkiler tanın­
mıştı. Yaptıkları herşey olumsuz da olsa
göz yumulurdu. İstiklal Mahkemesi üyelerinin sınırsız yetkisine şöyle bir örnek
vermek mümkün.
Bolu' da kurulan İstiklal Mahkemesi'nin Başkanı Osman, "Karaman isyase h palara asacak
nında 39. ve 40.
adam yoktu. İhtiyar bir köylü, yanında
oğlu, önünde odun yüklü merkebi geliyordu. Emrettim, ikisini de astılar."*
C*Rüknü Özkök, Milli Mücadele Başlar­
ken, Düzce-Bolu isyanları İSt. ı 97 ı s.
297)
Nasıl olsa hesap soran yoktu. Her
türlü yetki baştan alınmıştı. Keyfi uygulamanın vardığı sonuç son derece ürkütücüydü.
İstiklal Mahkemeleri'nin uygulamalarında, mahkemelere göre farklılıklar
da sözkonusuydu. Her hakim kendi anlayışına göre hareket ediyordu.
ı 920- ı 923 yılları arasında 55 bin kişi yargılanır. Resmi rakamlara göre 3
bin kişiye idam cezası verilir. Ama ı 350
Asker kaçaklarına bir
kişi idam edilir.
şans tanınarak kaçmadıkları taktirde
cezalarının uygulanılmayacağı belirtilir.
Asker kaçakları 'boyunlarında ki iplerle' askerliklerine devam ederler. Bunlar
arasında tekrardan kaçıp da idam cezası alanların sayısı bilinmiyor. Sonları
hakkında şimdilik bir bilgi yok.
idamların infazı
rd
.o
rg
rakılır.
zalandırılma isteğindendi.
Mahkemelerinin dışında da
yargılamalar yapılmaktaydı. Bunlar genellikle mahkemelerin kurulmadığı veya
çalışmalarına son verildiği dönemlerde
görev yaparlardı. Harp Divanları ve Ceza mahkemeleri bunun örnekleridir. İs­
tiklal Mahkemeleri kurulunca tüm diğer
mahkemelerdeki dosyalar ve sanıklar
bu mahkemelere nakledilerek yılların
davaları bir çırpıda, aceleyle tamamen
keyfi bir şekilde bitirilirdi.
Ayrıca İstiklal Mahkemelerinin çasırasında bazı komutanlar
lışmaları
keyfi cezalar vermektende geri kalmı­
yorlardı. Yunan işgalinden kurtarılan
bazı yerlerin ele geçirilmesi sonrası buralarda Harp divanları kuruluyor ve
bölgesel kararlar alınabiliniyordu.
İstiklal Mahkemelerine son verilince
mahkemelerin baktıkları davalar harp
divanlarına ve normal mahkemelere
devrediliyordu. İstiklal Mahkemesi tekrar göreve başlayınca da dosyalar kendilerine geri yollanıyordu.
ı 9 Aralık ı 9 2 ı de bu tarihe kadar vatana ihanetten idam cezası yiyenlere af
çıkartılarak cezaları müebbete çevrilir.
Af sıkça baş vurulan bir yöntemdi. Bundan amaçlanan ise insana duyulan ihti-
w
w
.a
rs
i
va
ku
İstiklal
ll. Dönem İstiklal Mahkemeleri
923'de T.C'nin emperyalist devletlerce tanınmasından sonra II. Dönem
İstiklal Mahkemelerinin ilki M. Kemal
muhaliflerini sindirrnek için oluştur­
ı
muştu.
w
lO Aralık l923'de kurulan İstiklal
Mahkemesi -aslında cinayet veya terör
mahkemeleri denilse daha doğru- çok ilginç gerekçeler ileri sürülerek kurulur.
Başbakan İsmet İnönü tarafından Meclis'e önerge olarak getirilir. Ve kabul görür.
Muhalefet bu mahkemelerin kurulmasına karşı çıkar. Kurulma gerekçelerini yeterli görmez. Fakat kabul çıkınca
yaçtı.
dönem İstiklal Mahkemelerinin bir
olduğu söylenemez. Gerçekte tek amaçları etrafa korku ve dehşet saçarak, keyfi uygulamalarla "halkı
yola getirmekti." Hakimler çoğunlukla
vicdani kanaata göre karar verirlerdi.
İlk
programının
47
da yetkilerinin kısıtlanmasını, kararlarının temyiz edilmesi istenilir. Kurulmasına gerekçe ise Hintli Raca Ağa Han'la
Emir Ali'nin Başbakan'a yolladıkları halifeliğin kaldırılmaınasına yönelik mektubun basında Başbakan'a ulaşmadan
yayımlanması gösterilir. Hintlilerin İngi­
lizlerin istemleri doğrultusunda böyle
davrandıklarını bizzat İnönü gizli eelsede açıklar. Ayrıca Kürtlerin ayrılma yönünde çabalar içinde olduklarını ileri sürerek gerekli yerlerde bu malıkernelerin
kurulmasını savunur.
Komik gerekçeyle yapılan açıklama­
ların dışında malıkernelerin yeniden kurulmasının gerekçesi muhaliflerin susturulmak istenmesindendi. İstiklal Mahkemelerinin terör demek olduğunu bilenler elbetteki karşı çıkacaklardı.
M.Kemal halifeliği kaldırmak istediğin­
den gelebilecek tepkilerin önüne geçmek
için kurulmasını istemişti.
Sonuçtaİstanbul İstiklal Mahkemesi
kurulur bazı gazetecilerle yine M.Kemal
muhalifliğinde öne çıkmış isimlerden
Lütfi Fikri sözde yargılanarak tutuklanırlar. Bir müddet sonra gazeteciler salınırlarken, Lütfi Fikri beş yıl ceza alır.
M. Kemal bir müddet sonra yola getirilen eski Dersim Milletvekili, Avrupa'da
isim yapmış şahsiyetlerden Osmanlıcı,
İslamcı Lütfi Fikri için bu sefer affedilmesi ricalarda bulunur. ( E. Aybars s.
264) İsteğini hiç kimse Meclis dahi rededebilir mi? Lütfi Fikri terörle "yola getirildikten" sonra Meclis bu cezasını affeder. Nasılsa amaçları korku salmaktı.
Bu ortamıda yaratmışlardı.
Bu yargılamaların dışında önemli bir
başka davaya bakmayan İstiklal Mahkemesine iki ay sonra gerek kalmadığına
kanaat getirilerek 5 Şubat ı 924'de görevine Meclisce oybirliğiyle son verilir.
Toplam ı 7 kişi bu mahkemede yargılan­
medikieri halde M. Kemal tarafından
suçlanarak mahkemeye sevk edilirler.
Keza Terakki Perver Cumhuriyeti partisi yandaşı olarak bilinen bazı gazeteler
de kapatılmış ve bazı gazete yazar ve
sahipleri koğuşturmalara uğratılmışlar­
dır.
kurulan Şark İstiklal
Sait isyanına katılan­
içindi. Mahkeme kısa
bir sürede iddianemeyi hazırlayıp her
zamanki gibi keyfi ve "vicadani" kanatte dayanarak acil kararlar alır. Şeyh Sait ayaklanmasına önderlik edipte yakalananları birer- ikişer günlük aralarla
gruplar halinde yargılayarak idam ederler. Sanıkların duruşmalarında çoğu kez
Türkçe tercüman bile yoktu. Yani sahneledikleri oyunlarının eksiklikleri. varDiyarbakır'da
Şeyh
ları yargılamak
dı.
rd
.o
rg
Mahkemesi
Mahkeme heyeti daha sonra Urfa ve
giderek oralarda da bir çok
kişiye cezalar yağdırırlar. Hapis cezalarını genellikle askerden firar edenlere
verirler.
Mahkeme Şeyh Sait ayaklanmasını
"Kürt Devletini kurmak için" yapıldığını
açıklaması hiçte abartılı olmayan sanık­
ları sadece suçlamak için söylenmiş sözler değildi. İstanbul'a dinlenıneye giden
mahkeme savcısı Süreyya Bey'in "Kürt
İhtilalinin İç Yüzü" adlı bir konferansı
kendi seçim bölgesinde düzenlemesi kafa karıştırmak için propaganda amaçlı
olarak söylenen "irticai" sözcüğünün
gerçek olmadığınında bir ifadesidir. Elbetteki ayaklananların amacı Şeriatcı
Kürdistan' dı.
Şark İstiklal Mahkemesinin Bağımsız
Kürdistan için savaştılar yQrumu yalnızca mahkeme üyelerinin -özelde savcı­
nın- yorumu olarak ele alınamaz. Malı­
kernelerin bağımsız olmadığı gözönünde
tutulursa bu görüş bir gerçeği ifade ettiği gibi esasta hükümetinde görüşüydü.
Hükümet ayaklanmada bulundukları
gerekçesiyle idam edilenlerin yakınları­
nın veya eylem arkadaşlarının intikam
alabilecekleri düşüncesiyle ve bir diğer
yönüyle da halkın Batı'da asimilasyona
uğratılması için sürgünler yapılır. Sürgün Van ve Midyat'taki "İsyan edebilecek aileler e" kadar uzanır.
Şark İstiklal Mahkemesi ayrıca
91 ı 2 Ağustos tarihlerinde Raçtokan ve
Raman'da sürgüne karşı çıkarak direnişe geçmelerinden sonra burada da terör
Şeyh Sait Ayaklanması'ndan
estirir
w
w
.a
rs
i
va
ku
Elazığ'ada
mıştı.
w
Şey Sait Ayaklanmasından sonra yeniden Ankara'da İstiklal Mahkemesi kurulur.
Ankara İstiklal Mahkemesi'nin baktı­
önemli davalar Telgrafçılar, Komüğı
nistler, gazeteciler, Erzurum ve Rize
olayları davaları ile birlikte İzmir suikastı en önemlileridir.
Ankara İstiklal Mahkemesi'sinin
baktığı en önemli dava M. Kemal'e muhalif olan Terakki Perver Cumhuriyeti
Partisi davasıdır. Bu parti'nin yöneticileri Şeyh Sait Ayaklanmasını destekle-
48
nOr:»ii:L
ur
d.
or
g
nünün bulunmadığı bu mahkemele ri
"ihtilal Mahkemeler i" olarak adlandır­
mak doğru değildir. Kemalist Hıfzı Veldet Dedeoğlu bile bu mahkemele ri "Te hdiş Mahkemeler i olarak değerlendirmiş­
tir."
Celal Bayar ise mahkemele rin oynadığı rolü överek "mühim kuvvetlerim izden biriydi" der. Ayrıca mahkemele rin
kuruluş nedenini "Milli mücadelenin gayesini temin etmekti" diye açıklar ve
mahkemeler in "Millet Meclisini korumak için oluşturulduğunu" belirtir. (Bayar'dan Hatıralar, Kurtul Altuğ Tercüman gazetesi ı 5 Eylül ı 986)
Bayar doğaldır ki yaptıkları faaliyetleri övecekti. Geçmişini bu yönüyle
reddedemez di. Mahkemele ri her şeyden
önce bir çok davaya baktıklarından
mahkemele rinden ayrılırlar.
Fransız
Ayrıca Kürdistan halkının özgürlük savaşına bir darbe indirdiği içindirki devrimci bir rolü yoktur. Örnekler çoğaltıla­
bilinir.
ak
718 ay sonra meydana gelen Hazro olayı sonrasında da bir çok kişiyi 'yargıla­
yıp' idam ederler.
Şeyh Sait Ayaklanması'ndan sonra
Kürdistan'ın birçok yerinde yer yer çeşitli direnişler oluyordu. Örneğin 44.
Tümenin ı2. Alayı Batman Köprüsü'nde
pusuya düşürülerek yüz asker öldürülür. Keza Nusaybin yakınlarında bulunan askeri birlikler ı Oll ı Mart ı 926
da basılıyordu. Haço'nun önderliğindeki
kuvvetler yanlarına Süryanileri· de alın­
ca, Miran aşiret reisi Naif'in ve Viranşe­
hir'de ki Paşazadelerinde bunlara katıl­
masıyla Türk yetkilileri korku ve telaşa
düşerler. Bu nedenle çok daha ciddi tedbirler alırlar. Uçak ve askeri birliklerin
sayısı arttırılır. Kürdistan'd a direnişie­
rin devam etmesi nedeniyle Şark İstiklal
Mahkemesi önce altı aylık süre için
oluşturulmasına rağmen görevleri altı
aylık sürelerle uzatılır.
Şark İstiklal Mahkemesi 'nin görevine ı 2 Mart ı 927 de son verilir. Toplam
olarak mahkeme 2 ı 3'ü gıyaben olmak
üzere 420 kişiye idam cezası verir.
İstiklal Mahkemele ri sadece isyanlarla ilgilenmemişlerdir. Medeni Kanun,
Yol Mükelliyeti Kanunu, Ceza Kanunu,
Borçlar Kanunu ile diğer Memurin, Ticaret, Hakimler, Şüra-yı Devlet, Eğitim ve
Şapka Kanunları bu mahkemele r döneminde çıkarılmışlardır. Bu bir rasıantı
değildir. Tümüyle planlanarak yapılmış­
İSTİKLAL MAHKEMELERİ
BAGIMSIZ MIYDI?
Mahkemele rin bağımsız olmadıkla­
gösteren en güzel örneklerden biride İsmet İnönü'nün İstiklal Mahkemelerinde yargıladıkları Hüseyin Cahit Yalçın'a söylediklerid ir. "Güçlü bir kalem,
ateş püskürerek yazıyordu. öyle bir sı­
rada nereye doğru bizi götürdüğünü bilmediğimiz bu kalemi serbest bırakamaz­
dık. Ama artık geçmiş silinmiştir. İstedi­
gibi çalışabilirsiniz. Hiç bir düş­
ğiniz
manlıkla karşı karşıya değilsiniz" diyordu.
Ankara İstiklal Mahkemesi, Terakki
Perver Cumhuriyet Fırkasının polisçe
aranmasını- "baskın" başlığıyla haber
verdiğini ba;tıane ederek, '!'anin başya­
zarı Hüseyin: Cahit Bey ve gazetenin sorumlu. yöneticileri hakında da va açmış-
rs
iv
rını
tır.
w
w
.a
· Yine tüm muhalifler Terakki Perver
Partisi ile muhalif basın mensupları
Şark ve Ankara İstiklal Ma:Q.kemeleri
döneminde kapatılmış ve susturulmuş­
lardır. Laiklik adına te kk e ve zaviyeler
kapatılmış karşı çıkanlar bu mahkemelerde cezalar almışlardır.
İstiklal Mahkemele ri Türk burjuvazisinin cılızlığı nedeniyle onun üst yapı­
da daha sert tedbirler almasına neden
olmuştur.
tı.
w
İstiklal Mahkemele ri üzerine açıkla- ·
ma yapanların ortak olarak değerlendir­
dikleri ·noktalar çoktur. Bu konuda çalış­
ma yapmış olanlardan Kandemir mahkemelerin sertlik politikasını İsmet İnö­
nü 'ye bağlamaktadır.
Hüseyin Cahit ise "Önce ortalığı susturmak ve bastırmak" gayesini güttüğü­
nü ileri sürmüştür. Bu mahkemeler i hukuk mahkemele ri olarak adlandırmak
hiç de doğru bir yaklaşımı getirmez. En
basit kişisel hakkın ve demokratik yö-
!
.
"böyle adalete aykı­
rı bir mahkemede mahkum olmayı, hakim olmaya yeğ tuttuğunu" belirten Hüseyin Cahit, Çorum'da süresiz (sonsuz)
sürgün cezasına çarptırılmıştır." (M.
Tuncay Türkiye Cumhuriyet inde Tek
Parti Yönetiminin Kurulması ı 923ı93ı Ankara ı98ı s. ı44-ı45).
Başbakan İnönü'nün sözleri bizleri
bu mahkemelerinnasıl dışardan yönetilSavunmasında,
49
daydı.
rının olamayacağını düşünmekteydi.
d.
or
g
Şeyh Sait'in bu ifadesi üzerine mahkeme reisi savcılıktan konuyla ilgili düşüncelerini sorar. Savcı Süreyya özgeevren gazetecilerin bu davaya dahil edilmelerini uygun görmez. Ama mahkeme
savcının tutumuna rağmen bir takım gazetecileri tutuklatınca savcı bir mazeret
uydurarak izinli olarak memleketine döner. Yardımcı savcı Avni Doğan yerine
bakmak zorunda kalır.
"İstiklal Mahkemelerinin selahiyetleri
hudutsuz olduğu kadar bu selahiyetler
kontralsüzde idi. İdam kararlarına savcı itiraz etmezse, derhal infaz olunurdu.
Şayet savcı, mahkemenin kararına itiraz ederse, dosya Büyük Millet Meclisinin Adliye Komisyonunda tetkike tabi
tutuluyordu. "(Kurtuluş, Kuruluş ve
Sonrası s. ı 7 4)
Diğer mahkeme üyeleri savcının nasıl
bir iddianame hazırlayacağını me:rak ettikleri gibi kendi görüşlerinide genç ve
tecrübesiz savcıya empoze etmeye çalı. şırlar. Avni Doğan kaçamak cevaplar la
geçiştirmeye çalıştığını yazmakta ve devamla;
"Şeyh Sait'in gazete muharirlerinin
birer birer isimlerini söyleyerek yaptığı
isnadın içyüzünü sıkı bir tetkikten sonra tamamen öğrenmiş bulunuyordum.
Şeyh Sait'in gazeteciler hakkında
yaptığı beyanat, kendi fikir ve kendi kanaatından doğmuş değildi, ona telkin yapılmış, muaY.Yen isimler verilerek bunları itharn ederse cezasının haifiletileceği vaad olunmuştur. "(Age.s. ı 74)
"Beni cesaretlendirrnek için Ankara'dan ikinci derecedeki bazı zevattan
her gün şifreler alıyordum. Bu şifreler­
de, gazetecilerin Cumhuriyetin ilanın­
dan itibaren hükümete karşı aldıkları
menfi durum izah olunarak, haklarında
tatbik edilecek cezanın bana itibar sağ­
layacağı ifade edilmekteydi."
Savcı Avni Doğan basın kanunun 36.
maddesi gereğince kendisine yapılan telkinlere rağmen gazetecileri suçun işlen­
diği tarihin üzerinden üç ay geçtiği için
zaman aşımına uğradığı" gerekçesiyle
"gazetecileri kurtardığını" yazarken boşuna kendisine paye çıkartmış çünkü
konuyla ilgili olarak Mete Tunçay "Avni
Doğan'ın TTK arşivinde rastladığım özel
ve şifreli bir mektubu, hem gazetecile-
w
w
.a
rs
iv
ak
Reisi Cumhur Atatürk'e yaranmak
için bir gün Meclis'e gider. Atatürk'ü
gördüğünde eğilir. M. Kemal "Vah herif,
sen beni tazim etmeğe (saygı göstermeye) mi geldin? Defalup git memleketten;
elimi kanına bulaştırma; ben hayatta
iken sen bu memlekette yazı yazamazsın" diyerek küfürler ederek uzaklaştı­
rır. Ahmet Emin Yalınan beş gün sonra
ilk vapurla Amerika'ya gider. Atatürk'ün ölümünden sonra döner. (İbra­
him Arvas, Tarihi Hakikatler, Ankara
1964 s. 65-66) Van eski milletvekille-.
rinden İbrahim Arvas Tarnin Gazetesi
başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın'ı mahkeme başkanı dalkavuk Ali Çetinkaya'nın
O'nu aşamadığına üzüldüğünü kendisine
söylediğini yazmaktadır. (Age s. 67)
İstiklal Mahkemelerinin siyasi iktidarın emriyle hareket ettikleri açıktır.
Gerek M. Kemal'in gerekse İ. İnönü'nün
mahkemelere yazdıkları direktif veya
mektuplar bu mahkemelere ait dökü-
fet ve kemalist laiklik konusunda farklı
düşünüyorlardı. Avni Doğan suçlanan
gazetecilerin Şeyh Sait'le bir bağlantıla­
ur
diklerini bir güzel açıklamaktadır.
Mecliste kendilerine muhalif olan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasını kapattıktan sonra Vatan gazetesinden bu
kapatılmanın olumluluğu üzerine makale yazmalarını istemişlerdir. Gazete, buna razı olmayınca Şark İstiklal Mahkemesi'nde düzmece yalanlarla çeşitli gazeteler suçlanılarak tek tek kapatılır.
Vatan'da bu gazeteler arasındaydı. Bazı
gazeteler kemalistleri destekler. Mete
Tunçay 22 gazetenin solcu veya sağcı
kapatıldığını yazmaktadır. (Age s. 142146).
.
Amaç muhalif basını yola getirmektir. Haksız yere suçlayıp düşürmek kişi­
liklerini rencide etmek ve sonra da sözde af edip kendilerine bağlamak yani
büyüklüklerini sözde gösterterek etkisiz
kılınayı hedeflerler. Başarırlar da.
Kapatılan gazetelerin yayınıarına
aynı isimle 1 5 yıl izin verilmez.
Zamanının ünlü gazetecisi Ahmet
Emin Yalınan'da düşürülenler arasın­
w
manların arasında rastlanılmaktadır.
Şark İstiklal
Avni
Mahkemesinde görev alan
Doğan
"Şeyh Sait muhakemesi sırasında
kendisini isyana sürükleyenlerin Türk
basını olduğunu ileri sürmüş ve bir kı­
sım gazete ve yazarların isimlerinide
vermişti. Bu iddia gülünçtü. "*(*Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası s. ı 72)
Suçlanan gazete ve gazeteciler hila-
50.
rin en ağır bir biçimde cezalandırılmala­
ramak kaldığını, hem de İstiklal
Mahkemele rinin bağımsızlığı ve yasalllı­
ğı savlarının içyüzünü ortaya koymak-
ettiğimi şimdiden
rına
arz ederim efendim.
İstiklal
Mahkemesi
Müddeiumu mi vekili
(savcı yardımcısı)
tadır:
Bozok mebusu Avni
"(Basılı kağıt başlığı:)
Mühim ve Zata Mahsustur
davranıldığı
görülüyor.Şark
Mahkeme üyelerini etkilemek için
Mahkemesi üyelerinin her
birine açık birer Ford taksi ile ayrıca bir
kamyon heyetin emrine verilmişti.
M. Kemal istihbarat masrafları için
de kendi parasından 40 bin lira verir.
Daha işi başında heyet üyelerine
herkese
onların
ayrıcalık,
tanınan
yukarıdan bakan gururlu, kı!içümseyici
tavırlarıyla da birleşir.
Avni Doğan, Adana'dan otomobille
Diyarbakır'a gidilmek istenildiğinde
'kimin otomobili önden gidecek' yüzünden küfür ve atışmaların çıktığını, "is·tiklal Mahkemesi başkan ve azaları
(üyeleri) arasında normal bir münasebetin (ilişkinin) kurulduğunu görmek
nasip olmadı" ayrıca "herkesin kendine
kendine göre bir
gör~ bir politikası,
hukuk anlayışı vardı. Heyet-i hakime
(Hakimler heyeti) karar için bir odaya
toplandıkları zaman, sık sık görüş ayrılıkları kendini gösterir, kavgalar baş­
lar, bazen tabancalar çekilirdi" şeklinde
yazarken Türkiyeyi ne tür kişilerin
yönettiğinide göstermiş oluyor.
Mah"İstiklal
Doğan
Avni
(yetkileri)
i
selahiyetler
kemelerinin
hudutsuz olduğu kadar bu selahiyetler
kontralsüzd e idi. İdam kararlarına sav-·
cı itiraz etmezse, derhal infaz olunurdu.
Şayet savcı, mahkeme kararına itiraz
Şark İstiklal
iv
.a
rs
w
w
w
ruhiye (ruh açıklığı) temayülat-ı asilanesini C asil taraflarını) çok iyi
tanıdığım zatı-ı alilerinden bana yürüyecek doğru yolun iradesini hürmetle rica
. ederim. İrae (geri çevirme)buy uracakları tariki bila (açikça) kaydü şart kabul
Bemahat-ı
i
51
İstiklal
Mahkemesin de yargılanan. gazeteciler,
kendilerine verilen öğüde uyarak Reisicumhur'a yalvarış telgrafları çektikten
sonra, aralarından Abdülkadir Kemali
beyin Ankara İstiklal Mahkemesin e gönderilmesi dışında, toptan salıverilirler.
ak
I- Süreyya bey vazifeye dönmekten
çok korktuğu (m) için (?), vukuf (bilgi)
ve taktirine çok hürmetkar olduğum Cemil Beye şu satırları yazmayı luzümlü
gördüm. Gazetecileri n memlekete ika
(yaptıkları) ettikleri zararı en çok idrak
edenlerden birisiyim.
Ahmet Emin ve ar kadaşiarını buraya eel (getirip) ve tevkif ettirirken bu
hususta hiç bir tereddüt his etmedim.
2- Gazi paşa hazretlerini n gazetecilerin kurtulmaları şayan-ı (büyük) arzuları (?) tarzındaki şifreli emirlere gelinceye kadar muhakemen in tarz-ı cereyanı da çok iyiydi. Bu emir geldikten
sonra, hepimizden (içimizden) bir arkadaş gazetecilere ve Gazi hazretlerini n
ulüv-ü (büyük) canabiarına mazhar (şe­
ref) olarak beraat edecekleri ve beraatten sonra ırkı lehine çalışacakları için
Ankara'ya gidilerek Reisi Cumhur hazretleriyle kendilerinin mülkaatına delalet olunacağı (yol göstereceği) ihsas
(duyma) olunmuştur.
3- bu ihsastan sonra tekrar eski vazifeye (vaziyete) rücu ile (fikir değiştir­
me) mahkumiye tleri cihetine gitmeyi
mübeccel (ululanmış) Gazi Hazretleriyl e
İsmet paşa Hazretlerin in şeref-i zatileri
için tehlikeyi görmekteyim . Müşarüni­
leyh haz-retanı (Adı geçen) arüf ekaınız­
Ia (arkadaşlarla) müşterekeri yazdığı- ·
mız bir şifrede sarahatan (açıktan) değilsede buna yakın maruzatta (açıkla­
mada) bulundum.
d.
or
g
Elaz iz
9.9.341 c 1925)
Başka örneklerin yanı sıra, bu belgede, ayrıca yorum gerektirmey ecek kadar açık bir biçimde, İstiklal Mahkemelerinin siyasi iktidarın emirleriyle hareket ettiklerini gösteriyor. Avni Doğan 'ın
. kendisine salıverilmede rol oynadığını
böbürlenere k anlatması hiçte işin perde
gerisinde olup bitenleri bilmediğinden
gerçekleri yansıtmıyor. (Mete Tunçay,
age)
Şifreli mektubun içeriğine uygun
ur
Türkiye Cumhuriyet i Dahiliye
ve kaleti Kalem-i Mahsus
Müdüriyeti- aded
nO?i:L
tanımı ştı.
w
w
w
.a
rs
iv
Sosyal Demokrat Resimli Hafta
gazetesinin sorumlularından Zekeriye
Sertel; mahkemelerin usule göre davranmadıklarını, kararları süratle verdiklerini haksız yere cezalar da verdiklerini ama herşeye rağmen o günün
koşulları içinde böyle davranmak zorunda kaldıklarını söylerken son anda bir
çuval ineiri de berbat eder.
Yukarıdaki birçok örnek Z. Sertel'in
'zorunluydular' anlayışın doğrulamıyor.
Kolonyayı pahalı satmaktan, Kürtçe konuşmaktan veya şapka giymedi
diye kişilerin asıldığı koşulları 'zorunluluktu' demek herşeyden önce devletini
aklamaktan başka bir amacı taşımıyor.
Kendisi dahi bazı yazılarından dolayı üç
yıllık
cezaya
çarptırıldığı
halde
Kemalistlerin anlayışını kavrayamamış.
M.Kemal'in yakın arkadaşlarından
Kılıç Ali anılarında vazifelerini yaparlarken hatır ve gönüle kapılarını kapattıklarını, çok ciddi araştırmalardan sonra cezaları verdilerini anılarında belirtirken doğruyu yazmıyor. ( Kılıç Ali, İs­
tiklal Mahkemeleri Hatıraları,
s. 9).
Çünkü yukarıda yazdıklarını bizzat yine
kendisi ileriki sayfalarda yazdıklarıyla
yalanlıyor.
ur
d.
or
g
kimlerin suçlu olduğunu yazması ortada bir yargılama olmadığı halde böylesi bir açıklamanın yapılması tamamen
istek üzerine olduğunu gösteriyor. Peki
nerede" çok ciddi araştırmalar." Bu örnekte mahkemelerin nasıl çalı$tığını
göstermektedir. (Kılıç Ali, age. s. 48-49)
Hatıralarını
yazdıklarında
dahi
dürüst olmayan bu kişilerden adalet ve
hukuk beklellebilinir mi? Mahkemeler
tamamen M.Kemal'in direktiflerine göre
yönlendirilmekteydi. Bir başka örneğini
de yine tarihe İzmir Suikastı olarak
geçen M. Kemal'i ortadan kaldırmak
için yapılmak istenilen eylemde görüyoruz. Suikast son anda haber alınıp önlenildikten sonra M.Kemal'in bir kısım
muhalifleri tekrardan tutuklanırlar.
Bunların arasında Kazım Karabekir'de
bulunmaktaydı. Bu gelişmeden bir müddet sonra
M. Kemal İzmir'e gelerek Çe$me'de
balo verir. İstiklal Mahkemesi üyeleri de
baladadırlar ve M. Kemal onlara çıkışır.
"Neden Kazım Karabekir'i mahkemede
konuşturdunuz"
diye.
Çünkü
K.
Karabekir sanıktı ve O'nun ·açık­
lamalarından
rahatsız olmuştu. Mahkeme üyelerine baskı yapması bu yüzdendi. (Ergün Aybars, İstiklal M ahkerneleri s. 352)
İstiklal Mahkemesinde görev yapmış olan Ali Saip dahi İzmir suikastı
davasında yargılanır. Birçok kişiyi katleden bu şahsın yine bir İstiklal Mahkemesinde yargılanmasının kendisi için
ne kadar ürperdici olduğu açıktır. Ama
daha sonra beraat ettirilir. Bu mahkemede Başbakan İsmet İnönü'de şahit
olarak dinlenilrnek istenilir fakat O
duruşmaya gitmeyince "bir daha ki sefere gelmediği taktirde tutuklanması" istenilince diğer duruşmaya gelerek ifadesi alınır. M. Kemal ve dalkavukçuları
dışında bu mahkemeler herkes için baskı unsuru durumundaydı.
Ali Fuat Cebesöy'da anılarında M.
Kemal'in kendisine İzmir Suikastı
davasında yargılanan"Paşaları
seni;n
hatırın için affettirdim" der. Demekki İsc
tiklal Mahkemeleri bağımsız bir yargı
organı değildir. Hükümetin sesidirler.
Şark İstiklal Mahkemesi üyelerinden Müfit Bey aralarında ki bir tartış­
madan dolayı savcı Süreyya Bey'e
"bizim belli bir amacımız var. Ona varmak için arasıra kanun üstüne de
çıkarız" demesi ogünün koşullarını çok
ak
ederse, dosya Büyük Millet Meclisinin
Adliye Komisyonunda tetkike tabi
tutuluyordu.
İstiklal Mahkemesinden çok çekmiş
kişilerden biri olan gazeteci Ahmet
Emin Yalman, mahkemelerin çok ilginç
da valara baktığını yazmaktadır.
Elazığ'da ki Şark İstiklal Mahkemesi üyelerinden birinin İstanbul Sirkeci'de ki bir eczahanenin kendisine
pahalı kolonya sattığını ve bazı Arapların ekonomik işlerde egemen rol oynadığını ileri sürerek bağlı bulunduğu
mahkemece "Şark isyanında ilgileri keş­
fedildiğinden Elazığ getirilmelerini" ister
ve ilgili şahıslar tutuklanıp Elazığ'a
getirilirler. (Ahmet Emin Yalman, Yakın
Tarihte Gördüklerim ve Geçirdilerim
cilt: 3 İst. 1970 s. 187)
Tamamen geniş yetkilerle donatıl­
mış olan mahkeme üyelerinin her türlü
sorunla uğraşır olmaları onların herbir
üyesinin ne kadar büyük diktatör
heveslileri olduklarını da göstermektedir. Onlara bu gücü veren hükümetti.
Mp,hkeme üyelerine bu yönlü özerklik
Şöyleki
İzmir
Süikastı
da vasında duruşmalar başlamadan önce
mahkemenin yayınladığı bir bildiride
. 52
nOi?cL
Mazhar Müfit Kansu ı 9 ı 9'da Bitlis 'te valiyken Damat Ferit Paşa Ermeni
Tehcir'i sırasında olumsuz rolü olduğunu ileri sürerek tutuklanmasını isteyince O kaçar. Atatürk O'nu korur.
Milletvekili yapar. Sonrada hakim. İşte
M. Kemal istemezsede kendisine sadık
olabilecek kişiler arasından seçtiklerini
önemli görevlere atanmasını sağlayarak
istediklerini yaptırmaya
rahatlıkla
Mazhar Müfit'te bunlardan
çalışırdı
biriydi.
Süreyya Özgeevren 2 7-28 Mayıs
ı 957' de Dünya gazetesinde yayınlanan
Mayıs
M.Kemal'in 20
anılarında
ı 925 'te Diyarbakır milletvekili Fevzi
Bey'in akrabası olan Avineli Kamil Bey
çeşitli yerlerden iyi niyet
hakkında
dilekleri geldiğini belirterek, tutukluluk
sebebi hakkında bilgi istediğini yazmaktadır.
Mahkemede, ayaklananlar yardım
Hacı
Kığılı
gerekçesiyle
Hüseyin'de yargılanır. Hacı Hüseyin
Suçlamaların
hakkındakileri reddeder.
Avineli Kamil Bey tarafından yapıldığını
söyler. Bir çok kişide Kamil Beyi suçberaat eder. Fakat ..Qiyarlayınca
bakır'da çarşı içinde öldürühir.
Şeyh Sait davasında yargılanan
Şeyh Şemsettin mahkemede olumsuz
tavır 1-ç.erisine düşer. Mahkeme onun
sorar.
başbakanlıktan
durumunu
İ.İnönü'nün af yönündeki isteğine karşı
aşağıdaki mektubu yollar. Mektupta
"ayaklanma bağımsız bir Kürdistan
kurmak amacıyla çıkmıştır. Bir çok
seneler hep bu amaç için çalışılmış olduğu kesindir. Bu ruhun ölmesi ve öldürülmesi en kutsal bir görevdir. Bunun
için Kürdistan'da baş olabilecek bütün
kesinlikle affedilkişilerin
zararlı
memeleri gereklidir" şeklinde cevaplandırması malıkernelerin nasıl yönlendirildiklerinide gostermektedir. (TBMM Arşi vi T-12 Dosya 96-97)
İstiklal Mahkemeleri Kemalistlerin
elindeki en büyük silahlardan biriydi.
Onun içindir ki mahkeme üyelerinin ayrıcalıkları oldukça fazlaydı. Hemen herkes üyelerden korkar ve çekinirlerdi.
Mahkeme üyelerinin bir görünümleri
böyleyken diğer görünümleri rüşvet
alarak maddi çıkar sağlamalarıydı.
Örneğin; İbrahim Arvas şöyle yazıyor: "
güttüğünden işine yaramadığı yıllarda
özgeevren'in daha önce haksız kazanç
sağladığını bilmiyormuş gibi kovuştur­
ma açtırır hatta O'na bir tokat dahi
vurur. Kendisinin ne kadar adil olduğunu kanıtlamaya bu tür örneklerle
w
w
.a
rs
iv
ak
ettiği
Mahkemesinde Elaziz'de kelle
müzayedesi (sergi b.n) yapılıyordu. Beş­
yüz altına bir kelle alınıp satılıyordu.
Jurnali hazırlayan serkomiser (baş­
komiser b.n) ile Ali Saib'in çete arkadaşı
Aşkotanlı Paşa'nun da fazla olarak elli
altını vardı. Bu suretle Şark İstiklal
Mahkemesi Reisliğinden Ankara'ya
dönen Ali Saib Bey altmış bin altınla geldi. Ve netice olarak Şark vilayetlerinde
kulplu ve kulpsuz altının kökü kesildi"
(İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler s.
49)
İstiklal Mahkemesi üyelerinin rüş­
vet yediklerini N.Zaza kendi ailesini örnekleyerek veriyor:
"İlk yazın sonuna doğru, zorbalar
daha da iktidardayken, sevindirci geliş­
meler oldu bizim için. Anaının yedirdiği
akıl almaz rüşvet, sonunda İstiklal Maharacılarını
ve
hakimini
kemesi
yumuşatmıştı. Babamın, ağabeyimin ve
amcaının dosyaları yeniden incelenecekti. Üçünün de masum olmalarına karşın,
yakın bir zamanda ve "anlayış göstererek" yargılanacakları söylendi. "*
(*N.Zaza Bir Kürt Olarak Yaşamım s.
60)
"Ali Saib kimi dosyaları kaybettirerek yada tümüyle masum kimi
tutukluları suçlu gibi göstererek büyük
bir servet elde etti." CN. Zaza, age.s. 49)
Ali Saib'in İstiklal Mahkemelerind e
görevli iken maddi çıkar sağladığını ileri
süren daha birçok kişi var.
Süreyya özgeevre 'nin de maddi
çıkar sağladığını İbrahim Arvas yazıyor.
Atatürk O'nun Şark İstiklal Mahkemesinin gazetecileri yargılaması
sırasında takındığı tavırdan dolayı kin
d.
or
g
Mayıs ı957)
İstiklal
ur
iyi açıklamaktadır. (Süreyya Örgeevrenin anıları, Dünya Gazetesi, 24c25
çalışır.
w
Arvas, özgeevren'in anılarında kendisini aklamaya çalıştığını yazmaktadır.
O'nun gerçekte çok katı birisi olduğunuda yazar. "Ne kadar baba-oğ",ü
mahkumlar varsa evvela babanın gözü
önünde oğlunu astırır sonra babayı
asardı. Bu hususta babanın feryad-ü
figanları zerre kadar katı kalbine tesir
etmezdi." Demek ki Atatürk özellikle bu
tür kişileri seçtirterek görev yerlerine
yollamıştı. (Age s. 4)
53
n Ort cL
İstiklal Mahkemeleri üzerine Türkiye'de en geniş çalışmayı doktora ve
doçentlik tezleri için yapmış olan Ergun
Aybars'dır. Bu yazının hazırlanmasında
kitaplarından
ve
Cumhuriyetteki
dizisinden oldukça yararlandım. Ergün
Aybars çelişkilidir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında okullarda öğrendikleriyle
sorunlara yaklaşıyor. Gizli belgelere
ulaşan çoksınırlı şahıslardan biri olmasına rağmen elindeki birçok belgeye
rağmen hala bilinen resmi ideoloji çerçevesinde yorumlar yapmaya çalışması
üzücüdür.İstiklal Mahkemelerinin ipliği
bu kadar pazara çıkmışken, üstelik bu
konuda en fazla çalışma yapmış kişi olmasına
rağmen
elindeki belgeleri
Kemalistleri aklama şeklinde önyargılı,
taraflı bir şekilde yorumlaması 'devletine zeval gelmesin' anlayışının sonucudur. Ortada İstiklal Mahkemeleri de
yok ki "korkudan gerçekleri açıklamak­
tan çekiniyor". DGM'ler İstiklal Mahkemelerinin yanında ancak bir sivrisinek olabilir.
Ergün Aybars Şeyh Sait Ayaklanmasını karşı devrimci olarak değerlen­
diriyor. İşgalden kurtulmak isteyen
Türklerin mücadelesine devrim diyor
ama Kürtler sözkonusu olduğunda buna
karşı devrim damgasını vuruyor. Ergün
Aybars bu konuda yalnız değil, onun
gibi düşünen bir çokları var. Atatürk'e
taptığı içindir ki onun söylediklerini
düşünmeden onaylıyor. Tanrının ayetleri gibi yorumluyor.
Ergün Aybers, masum kişilerin
sayısının cezalandırmalarda fazla olmadığını ileri sürüyor. Mahkemelerin
'Devrim Mahkemeleri 'olduğunu ileri
sürerek gözü kapalı kemalistler arasın­
da yerini alıyor. İstiklal Mahkemelerinin
gerekli olduğunu söylüyor. Kemalist aydının düşünce yapısı belli. Devletinin
Bekası uğruna ya böyle davranıyor ya
da eleştiri noktalarını görmezden geliyor.
Bir toplumun aydınıyım diyenler
böyle davranmamalı. 'Doğruları, yçılnız­
ca doğruları savunmalı.'
7 Mart ı 927'de bu mahkemeler kal
maktadır.
d.
or
g
dırılınakla birlikte
ı 925'te çıkartılan
Takrir-i Sukün Kanunu ı 929 yılına
kadar uygulamada bırakılır.
İstiklal Mahkemelerini M.Kemal
hemen her Kürt direnişi sonrası kurdurtur. Ağrı ve Dersim' de katHarnlara
başladıkları sırada yine bu mah~emeleri
kurarlar.
Türk Dışişleri Bakanlığını uzun yıl­
lar yapmış olan İhsan Sabri Çağlayan­
gü'in yazdıkları mahkemelerin bağımsız
olmadığının bir başka örneğini oluştur­
ur
M.Kemal Elazığ'a gelmeden önce
Seyit Rıza ve arkadaşlarının aniden
tutuklu bulundukları yerden getirilerek
araba lambalarının ışıkları altında son
duruşmasının yapıldığını ve ardındanda
idam edildiklerini yazarken mahkemenin kararlarında M.Kemal'in yönlendirmesine ·ayrıca dikkat çekmektedir. (Güneş Gazetesi, ı 8- ı 9 Ağustos
ı989)
İstiklal
Mahkemeleri
yürürlükten tam
ak
yasanın
ı
949
ile
ilgili
kaldırılması
yılıdır.
İstiklal
mahkemeleri devletin nasıl
bir örneğini oluştururlar.
"Milli Mücadele" üzerine çalışma
yapanlardan biri olan Tevfik Çavdar İs­
tiklal Mahkemesi'nin verdiği idam
kararlarının cephede ölenlerden daha
fazla olduğunu ileri sürmektedir. CT.
Çavdar. Mİlli Mücadele Başlarken
Sayılarla
"Vaziyet-i
Manzara-i
Umumiye" s. ı 95- ı 96)
Bu mahkemelerin dosyaları incelendiğinde Bizans entrikalarının nasıl
yapıldığını çok açık bir şekilde bizlere
göstermektedir.
Ayrıca
bu
mahkemelerin dosyaları arasında Kürtlerin
tüm direnişlerinin tutanakları vardır.
Direnişierin
ayrıntıları
bilinenierin
dışında dosyaların tümüyle yayınlan­
masından sonra olacağı açıktır.
Türkiye'de ki 'yargının bağımsızlığı'
bir çok yönüyle hala Atatürk döneminin yukarıda görülen anlayışından pek
farklı olmadığını göstermektedir.
w
w
w
.a
rs
iv
yönetildiğinin
54
Ulusal Kurtulus ve Ulusal
Birlif Sorunlari
Hasan H. YILDIRIM
arih kanıtlamıştır ki, tüm devrimler
devrimde çıkarı olan güçlerin birleşik kuvvetleriyle zafere ulaşmıştır.
"Bütün devletler ittifaktan doğar devletsizlik ise ittifaksızlıktan."Yine
tarih kanıtlamıştır ki; Kürtler devlet
olmamak için ittifak yapmamakta
ayak diremişlerdir. Peki Kürtler mevcut kölelik
statüsünü mü kabullenmişler ? Elbettte değil,
kuşkusuz Kürtler hiç bir dönem mevcut kölelik
konumlarını kabullenmemişler, Kürt'ün tarihi
aydınlanma, direnme tarihidir. Yabancı işgal
güce karşı daima savaş halinde olma halidir.
Kürtler tarihleri boyunca yabancı egemeniere
karşı ölümüne bir savaş vermişlerdir. Fakat
sorun savaşmakla bitmiyor, çünkü Kürtler hiç
bir zaman en temel hakkı olan istemlerini ifadelendirmemişlerdir. Sürdürdükleri savaşa
denk düşen siyasi hedeflerini açıklamaktan
kaçınmışlardır. Kendilerini çok geri istemlerle
sınırlamışlardır. Dün bu yapıldı, buğünde yapılan budur.
Ülkemizde bir kaç küçük parti ve örgüt
dışında hiç bir partinin programında Kürtlerin
devlet olma hedefi yoktur. Ki bu partiler şu an
ülkemizde en büyük güçtürler. Bu partilerin
en ileri hedefleri sömürgeci ülke sınırları içinde federasyonlaşmadır. Hatta büyük bir kesmi
daha da geri bir istem, yani otonomi ile kendilerini sınırlamışlardır. Sorunu bu temelde ele
alan Kürt parti ve örgütleri doğaldır ki, bl!na
uygun bir ittifak arayışına da girmişlerdir. Ittifak arayışiiarı da en aşağı tespit ettikleri hedef
kadar isabetsiz olduğu ortadadır. Sorunu sömürgeci devletin iç sorunu olarak ele alan bu
güçler, doğal olarak kendilerinide düzen içi bir
muhalif güç olarak değerlendirmekte ve merkezi otoriteyi masaya oturtmak için düzen içi
ittifakiara yönelmektedirler. Daha evvel doğu
ve güneyli Kürt partilerin devreye so.ktuğu bu
anlayış, günümüzde kuzeyli bazı güçlerin
"Türkiyelileşme planları"da altında piyasaya
T
w
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.o
rg
yamızdan kaynaklanan sömürgeci ülkeler oluyor. Doğal olarak kurulan ilişkiler sonuçta bu
örgütlereve Kürtlere zarar veriyor. Dünden bügüne sömürgeci devletlerle kurulan ilişkiler sonucu, ilişki kuran Kürt güçlerini taahüt altına
soktu. Kürtlerin en temel haklarından vazgeçmelerine yol açtı. Bağımsızlık terk edildi. Diger
bir Kürt güçüne karşı savaştınldı ve savaştırı­
lıyor. Bu göçlere dayatılan ne kazan, ne kaybet oluyor. Sonuç olarak kullanıldığı kadar kullanılıyor, zaman geldiğinde de bir kenara bıra­
kılıyor. Cezayır anlaşması sonrası Barzani'nin
Türklerin hafif bir güçlenmesi sonucu Ocalan'nın orta yerde bırakmaları tarihimizde sadece birer örnektir.
Bağımsızlık hedefini terk eden Kürtlere
göçler doğal olarak birleşik ülke hedefinide
terk etmiş oluyorlar. Bu güçler bulundukları ül-·
ke yönetimine savaşırken bir başka sömürgeci ülke ile ilişki kuruyorlar. Ki ilişki kurdukları
sömürgeci ülkelerin hakim olduğu ülke parçası
üstünde bir ideallerinin olmadığı söz konusu
ülkeye dekiare ediyorlar. Bu gerek yapılan ikili
anlaşmalarla, gerekse de yazılı ve sözlü propağanda ve ajitasyonnlarında dile getiriyorlar.
Doğal olarak bağımsızlık ve birleşik ülke hedefini terk etmiş bir ülkemiz gücünün savunabileceği ne olabilir? Geriye ya federasyon, ya da
otonomi kalıyor. Ki bu güçler de bu zeminde
kendilerini ifadelendiriyorlar. Devrimin hedefi
bu kadar güdükleştirilince doğal olarak birliklerde buna denk düşüyor. Sonuç olarak ulusu
temsil eden ulusal birliklerin gerekliliği bir yerde iğdiş ediliyor. Birlik mevcut süreçte, çıkar­
ları bir olan güçlerin ortaklaşa mücadele etme
ihtiyacından doğar. Mevcut Kürt örgütleri önlerine koydukları hedef gereği olarak, böylesi
birliklerin zeminini yok etmiş oluyorlar. ünlerine koydukları hedef sömürgeci ülkede demokrasi, ülkemize otonemi olduğuna göre; ülkemizin bir parçasındaki örgütün, bir diğer parçasındaki örgütle ortak bir zeminleri kalmamaktadır. Zeminleri kalmadığı gibi düşman
kardeşler oluşturmaktadırlar. Burilar bilinmeyen şeyler değildir.
Bunlar bilinmesine rağmen ulusal kongreden dem vurmak neyi ifade eder. Bazı küçük
örgütler dışında ülkemizin büyük partilerinin
mevcut perspektifleri sürdüğü müddetçe, ulusal kongre kurmanın imkanı yoktur. Koşulları
sürülmüştür.
Bu anlayışta devletleşme yoktur. Anlayışlarında devletleşme olmayınca doğaldır ki,
bu güçler farklı anlayışiara yöneliyorlar. Sömürgeci ülkelerle ililşki kuruyorlar. Denilebilir
ki, Kürt coğrafyası bunu bir yerde zorunlu kılı­
yor. Her devrimin doğaldır ki, cephe gerisi olmak zorundadır. Kürtlerin cephe gerisi coğraf-
55
mevcut değildir. Denilebilir ki, Kürtlerin ulusal
kongre dahil ulusu temsil eden ulusal biriikiere
ihtiyaçı yok mudur? Kuşkusuz hava ve su kadar gereklidir. Fakat gereklilik başka bir şeydir,
bunun koşullarının varolması başka bir şeydir.
Koşulların oluşması için partilerin mevcut yaklaşımlarını gözden gecirmesi, bugüne dek yapılan yanlışlıklar düzeltilmesi, devrimin hedefi
bağımsızlık ve birleşik ülke olarak tespit edilmesi, sömürgeci ülkelerle olan tüm ilişkiler kopaarılmasıdır. Bunlar ve benzeri koşullar yerine getirilmeden ulusal korgre ve benzeri ulusal birlikler oluşturulamaz.
Bügün ulusal kongreye ilişkin yaklaşımlar
propaganda ve ajitasyon boyutundan öte bir
şeye cevap vermediği, bu işi sürdürenler de
bilmektedir. Çünkü sorun mevcut Kürdistanlı
partilerin ·reel yaklaşımları ndan, soyut ele alın­
maktadır. Bu işin motor gücü iddiasında olan
PKK bile bu konuda net değildir. Doğal olarak
sorma gereği duyuyoruz. PKK'nin bugün geldiği yer itibariyle bağımsızlık hedefi varmıdır ?
Birleşik ülke hedefleri var mıdır? Çabası içinde oldukları ulusal kongre bu ilkeler için midir?
Sorular çoğaltılabilinir.
Bilinir ki PKK'nin bu gün siyasal olarak
geldiği yer itibarıyla ne bağımsızlık, ne de birleşik bir ülke diye bir sorunu vardır. O halde
sözü edilen ulusal kongre, önüne hangi görevleri koymayı öngörüyor. Bunda bir netlik yok.
Söyleminde tutturduğu kürdistan'nın özgUrlüğü tespiti ise soyut bir kavram olarak askıda
kalmaktadır. ülkemizin özgürlüğünden ne anlıyor, ne anlatmak istiyor, bu açık ve net değil­
dir. Ki iran ve Irak KOP'leri YNK, PSK ve irili ufaklı birçok parti ve örgüt bu konuda daha
nettirler. Bu parti ve örgütlerin ne bağımsızlık
ne de birleşik bir ülke diye bir sorunları vardır.
Doğaldır ki, bu güçlerin ulusal kongre ve benzeri ulusal birlik sorunları da yoktur. PKK'nin
geldiği yer itibarıyla bu güçlerden pek ~ir farklılığı kalmamıştır. Uzun süreden beri Ulkemiz
sorununu Türkiye'nin Misak- ı milli sınırları
içinde görmektedirler. " Biz Türkiye'd~n ayrıl­
mak istemyoruz " demektedirler. A. Ocalan'ın
Romaya gelmesiyle yayınladıkları yedi maddelik genelge ile dekiare edildi. Daha E?.VVelde
buna benzer açıklamaları vardı. A. Ocalan,
PKK'nin siyasal hattını bu zemin üzerinde belirlemiş oldu.
Bu siyasal hatta devlet olma yoktur. Birleşik ülke hedefi yoktur. Son siyasal yaklaşımla­
rıyla PKK'nin geldiği nokta budur. Türkiye'nin
Missa-ı milli sınırlarını tanıyarak dekiare eden
yedi maddelik genelge ve buna benzer yaklaşımlar ve istemler ise TC'nin anayasal bir·sorunudur. TC her ne kadar bugün bunda yanaş­
mammakla beraber, gelecekte ülkemizin ba-
ğımsızlık mücadelesinin yolunu kesmek, için
kabullenmeyeceği istemler değildir. Görüldüğü
gibi ülkemiz parti ve örgütler bulundukları yer
itibariyle Kürlerin en temel hakları konusunda
çok geri bir yerdedirler. Doğaldır ki bu geri is-
w
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.o
rg
temler için de ulusal kongre ve benzeri ulusal
birlikler kurulamaz.
Ülkemizin büyük partilerinin konumları
açık ve nettir. Bağımsızlık ve birleşik ülke he~efinden çok uzaktırlar. Bunlar biliniyor. Fakat
Ulkemizde de şu an güçleri azda olsa başka
güçlerde vardır. Ve bu güçler şu an devrim zemininde Kürt ulusunun en temel haklarını
programlaştırmışlar. Bağımsızlık ve birleşik ülke hedefinden direnmektedirler. Bu çok önemli, fakat bu güçlerin bu dönemde mevcut güçleriyle dört parçayı temsilen bir ulusal birlik
kurmaları mümkün değildir. Bu anlamıyla bir
bütün olarak dört parçayı temsilen ulusal
kongre ve benzeri ulusal birlikler bugünün değil, geleceğin sorunudur.
Bugün dört parçayı temsil edecek bir ulusal birlikler kurmanın koşulları yoktur. Bu bir
yana Kuzeyli güçlerde Kuzeyi temsilen bir ulusal birlik kuramıyorlar. 1993 yılında Kuzeyi
temsilen kurulması öngürülen ulusal cephe
ilan aşamasında "bilinmeyen"bir el hareketiyle çözümsüzlüğe götürülüşü unutulmuş değil­
dir. Sormak gerekir, peki bu sorgulandı mı?
Dersler çıkarıldı mı? Hayır! Demek ki, bu konuda bir samimiyetsizlik var. Bu samirniyetsizlik politika edinerek sürdürülen, daha doğrusu
dondurulan ve son bir kaç aydır farkına varılan
" Ülkemizin kuzey bölge örgütleri platformu"
varlığı ile yokluğu arasında pek fazla bir ehmiyeti yoktur. Gerek kuruluş, anlayış ilkeleri ve
gerekse kamuoyuna dekiare edilen acil talepler ise bir geriliği ifade etmektedir. Bir arkadaşın dediği gibi sözkonusu acil taleplerin altında
bir slogan eksiktir. O da şuydu:" Kürt örgütleri
elele birlikte teslimyete "
Ülkemizin parti ve örgütler bu yaklaşım­
larıyla kimi kandırmaya çalışıyorlar. Bilinen
odur ki, başkalarından ziyade kendi kendilerini
kandırıyorlar. Bu yaklaşımla ülke bağımsızla­
şamaz, ülke birleşemez, Kürt ulusu ögürleşe­
mez.
Tarih bize şunu ögretmiştir. Hiç bir ulus
kendi egemenlik haklarını pazarlık konusu
yapmamıştır. Bunu dünya'ya dekiare etmemiş­
tir. Fakat gelğörki, Kürt örgütleri bunu yapmış­
lar ve rezilane bir şekilde yapmaktadırlar.
Dünya'da Kürdün ciddiye alınmamasının
nedeni başka şeylerin yanı sıra şüphesiz
budur. Ülkemizin
politik güçleri, tarihteki
sayısız örnekleri bir tarafa, sadece bir avuç
Çeçen ve Kosova'lının tutumu karşısında
utanmalıdırlar.
56
nO? cL
Mücadelenin Geldiği Yer ve
rg
l
a
s
ı
l
naktır.
rs
iv
Belirttiğim ve belirteceğim birçok
olumlu öge hiç kuşkusuz ulusal kurtuluşun bugünü ve geleceği açısın­
dan umut ve güven verici noktalardır. Geleceğimiz, kurtuluşumuz, bütün bu olumlu ögelerle ve bu ögeleri doğru bir tarzda kullanıp, değer­
lendirmekte yatrn,aktadır.
Bu olumlu ögelere karşın, ulusal kurtuluş mücadelesinin bugün
içinde bulunduğu hata ve açmaziLin
da ortaya koyduğumuzda, gerçek
durumun panaraması ortaya çıka­
.a
w
w
w
o
d.
o
ak
KM, ulusal ve uluslararasi planda gücünü
ve etkisini sürdürmektedir. Özellikle
PKK Genel Başkanı Abdullah ÖCALAN'ın, ABD'nin başını çektiği ulusla~
rarası emperyalist ve gerici güçlerin
komplosu sonucu Kenya'nın başkenti
Nairabi'den alınarak Türk devletine teslim edilmesiyle beraber, Kürt sorunu
uluslararası planda da gündemin birinci maddesi
haline geldi. Bu komployakarşı Kürthalkı~ PKK'
b~ta olmak üzere birçok parti, örgüt vt'tilusal kurt~~uş n~ücadelesi_nin dostları doğal olarak tepki
gosterdı. Bu tepkı düny;ı kamuoyunda da yankısını
buldu.
TC. PKK genel başkanını özellikle ABD ve İs­
rail gizli servislerinin eliyle esir aldıktan sonra zafer sorhoşluğuna kapıldı. Öcalan'ı ele geçirm~kle
PKK'yi ve PKK şahsında ulusal kurtuluş mücadelesini dize getireceği, ·dahası bu mücadeleyi tarihin
karanl_ık sayfalanna gömeceği umuduna kapılmış­
tır. Bır kere UKM eski konumundan farklı, ülke
sathında ve halk içinde derinliğine ve genişliğine
yayılmıştır. Genel bir uyanış ve bilinç gelişmiştir.
Bu g~nel uyanış ve bilinç, her parçada sömürgeci
kabugu kırmış, var olan tahakkümü aşmıştır. Ayrı~
c~ UKM'nin haklılığı uluslararası kamuoyu nezdmde g~nel olarak kabul görmüştür. Sömürgeci
devletlenn ve onların destekçi güçlerinin haklı davamızı karalama ve çarpıtma çabaları ise basan
sağlamamamıştır. Kendi başına bu nesnel duı:um
~KM 'nin bugünü ve yarını açısından güve.n vericı ve esas alınması gereken bir zemindir. En kötü
ihtimalle olası geçici bir yenilgi dahi, bu temel zemini, bu objektif gerçekliği ortadan kaldıramamak. tır. Bu nedenle TC. sözcülerinin "29. Kürt hareketini de bastırıp, tarihe gömeceğiz" biçimindeki histerik duyguları boşunadır.
Bu bağlamda, Türk devleti "PKK liderini yakaladık", buradan hareketle PK~'yi yenilgiye uğ­
ratacağı ve Kürt hareketini boğacağı tarzında ucuz
bir beklentisine boşuna kapilıyor. Öcalan'ın PKK
ve mücadelesi üzerindeki etkisi ve otoritesi biliniyor. O nedenle PKK liderinin esir düsmesi ve somut, pratik mücadeleden tecrit durumu', PKK'ye ve
onun mücadelesine elbette bir darbe vurmuştur.
Ancak bu durum PKK mücadelesinin bütünü açı­
sından beli~le_yici bir şey değildir. PKK kurumlaş­
mış bır partıdır. Geniş kitle desteğiyle, pratik ve askeri mücadele gücüyle ve daha birçok ohmaklarıy-
la, kolay bir. yenilgiye uğrayacağını
sanmak, hayaldir. Tersine, Öca. lan'ın yakalaıurıasından sonra
PKK' nin mücadeleci gücünün daha
da gelişeceği kanaatindeyim. Bir
bakıma PKK'nin kendini yenileme
ve geliştirme yeteneğine de bağlıl.
dır. Buna ilerde değineceğiz.
Kuzeydeki politik örgütlülük
olgusu salt PKK ile sınırlı tutulamaz. PKK dışında daha birçok örgüt
ve parti bulunmaktadır. Bütün bunlar, UKM'nin dayanaklan ve dinamikleridir. Türk devleti, bu dinamikleri kolayca yıkıp iişacağını düşünmemeli. Ayrıca ülkenin güney
ve doğu parçalarındaki mücadele, .
parçalar arasındaki etkileşim ve dayanışma; kuzey açısından olduğu
gibi genel olarak ulusal kurtulus
mücadelesinin bütünlüğü açısınclaı~
da bir başka olun~lu yön ve daya-
ur
Seydo YALÇIN
caktır.
Son1belirt.tiğim
ı
k
l
a
yön, yani ulusal kurmücadelesi ve Kürt hareketinin mevcut durumu, taşımış olduğu
zaaflar, açmazlar ve karsı karsıya
kaldığı zorluklar nelerdir?' Önc~lik­
le bunları doğru bir tarzda tesbit etmek büyük
· önem taşımaktadır. Dahası bu temelde varolan
olumsuzlukları aşmak için bütünlüklü bir mücadele içine girmek belirleyici olacaktır.
Öncelikle mevcut zaaflant bir göz atalım.
Sözkonusu zaafları ve mücadele üzerincieki etkilerini iki ana başlık altında belirtebiliriz.
Birincisi: İdeolojik ve politik alandaki açmazlar,
İkincisi: Pratik ve örgütsel alandaki açmazlartuluş
57
r
ve hat;_ilardır. Bu iki yön birbirini doğrudan doğru­
ya ya da clolaylı olarak etkileyen, içiçe geçen bir
bütünün ayrı yönleridir.
Ulusal kurtuluş mücadelesi içinde yaşanan
ideolojik ve politik hatalara bir göz atalım.
Elbette bugün hiçbir devriınci sosyalist kişi
ya da partı, ülkemizele sosyalizm gündemdedir ve
hemen sosyalizmi gerçekleşktirelim görüşünü öne
sürmez, sünnemelidir. Ülkemizde gündemde olan
Ulusal Demokratik Devrimdir. Sosyalizmin sorunları .ise tali plandadır. Bununla birlikte ulusal kurtuluşumuzun sorunl<mnı devrimci sosyalist bir
perspektifle ele almamız gerekiyor. Geçnıi~tc ve
özellikle bugün ulusal kurtuluş mücadelesi içinde
devrimci sosyalist perspektifin eksik ya da zayıftır.
Ulusal kurtuluş mücadelesinin içine rlüştüğü ve taşıdığı olumsuzlukların en büyük nedenlerinden biri budur.
Ulusal kurtuluş mücadelesi, devrimci sosyalist bir bakış ve anlayışla ele alınıp, gerçekleeşeti­
rilmediği zaman devrim güclük kalır. Bağımsızlığı
sağlayarak hedefe ulaşmak ve giderek daha ileri
toplumsal, sosyalist dönüşümlerin yolunu açmak
Bakış Tarzı
İnsanlığın, toplumların, ulusların oluşumu,
gelişimi
olanaklı değildir.
d.
o
rg
ve tarihsel ilerleyişini, Marksist materyalist felsefe ve bilimsel sosyalist öğreti genel ve ana
hatlarıyla ortaya koymuştur. Son yılların dünyasın­
da yaşanan değişmGler, bir başka deyişle, sosyalist
ve s{:izde sosyalist ülkelerde yaşanan yıkıntılar,
yozlaşmalar; bu zemin üzerinde kapitalist-emperyalist dünyanın, "sosyalist öğreti ve değerlere yönelik saldırı ve sosalizmi gözden düşürme çabaları
daha bir hız kaz<mdı.
Sosyalizine yönelik bu çok yönlü saldırı kam- ·
panyası, yine uluslararası planda işçi ve emekçi
dünyası ve onların çıkarlarını savunan siyasi organizasyonların saflarında büyük tahribatlar yaratmış; kendi temellerinden koparak Marksizm-Leninizme ve sosyalisı davaya inançsızlık geliş­
miş, yaşanan ideolojik
bunalım içinde belirsizlik ve giderek burjuva dünya görüşüne ka- ·
yış ve entegre olma süreci hız kazanmıştır.
Uluslararası plan- .
da sosyalizm içinde
yaşanan bu çok yönlü
yıkıntı ve bu yıkıntıla- ·
rın etkileri hiç kuşkusuz ülkemizde de görüldü ve görüleceketir.
Ülke coğrafyası, bugün, üzerinde devrim ateşinin yandığı birkaç bölgeden biri ve hem de en önemlilerindendir. Bu nesnel devrimci koşullara karşın uluslararası planda
sosyalizm cephesi içinde yaşanan yıkıntı ve olumsuzlukların etkileri ulusal kurtuluş mücadelemiz
içinde de kendisini gösterdi.
.
Bu etki pratik mücadele alanından ziyade, daha çok
dü~ünsel ve politik alana yansıdı, yansımaktadır.
Ulusal kurtuluş mücadelesi içinde Marksizm-Leninizıni, devrimci sosyalist öğretiyi savunmak bir
"cesaret" meselesi haline geldiği gibi, öte yandan
kimi çevre ve kişilerde bir suçluluk psikolojisi haline dönüştü. Hatta bugün ve dünün sözde bazı sosyalistleri "bu düşünce bize lükstür, onun dönemi
geçti" diyebilmektedir. Kuşkusuz bunlar uç noktalardaki yansımalardır. Ama gerçek olan şu ki; ulusal kurtuluş mücadelesi içinde, devrimci sosyalist
düşüncelerden temel bir kopuş yaşanırken, burjuva
reformİst dü~üncelere temel bir kayma görülmek
Özeesi devrimci sosyalist anlayış ve hakı~
bugün ulusal kurtuluş mücadelesi bakımından
olduğu gibi, daha ilerde sosyalist toplumların kuruluşu içinde mutlaka sahip
olmamız gereken bir anlayış, görüş olmalı ve vazgeçilmez olmalıdır.
Bugün ulusal kurtllluş
mücadelesi içinde sosyalist
anlayış ve bakışın egemen
olmadığı, bu nedenle mücadelede birçok sapımı ve
ojumsuzluğun buradan kaynaklanelığını belirttik.
Somutlarsak; ü 1kemizin güney ve doğu parçalarında süregelen mücadelenin uzun tarihse[. koşularını
biliyoruz ve bu mücadelenin dönem dönem önemli ilerleme ve kazanımlar .
elde ettiğini de biliyoruz. Ancak ulusal kurtuluşu
sağlayan temel bir gelişme ve kazanımın olmadığı­
nı da biliyoruz. Özellikle Körfez Savaşı ve '9 1
Newroz ayaklanmasıyla birlikte, güneyde elde edilen özgürlük ortamında ve uluslararası koşulların
elverişli olduğu bir durumda ulusal hağımsızlığı bu
parçamızda sağlamariın ve bağımsız devlet olmanın zemini vardı. Ne yazık ki: bu elverişli ortam,
güneyli politik güçlerimiz tmafından değerlendiri­
lemedi. Değerlendirdemediği gibi, ayrıca birbirleriyle savaşa tutuşarak ulusal dinamikleri kendi elleriyle tahrip etme tutumu içine girdiler. KDP- YNK
çatışması, PKK'nin KDP ve YNK ile çatışması ve
bütün bunhmn ulusal bünyemizete ymattığı kan
kaybı biliniyor ve bu yaralar halil kapanmış de.iül.
Bütün bu çarpık gelişmelerin öneellikle ıcıne­
linde ulusal soruna dar, güdük anlayışlarla y;ıklaş­
malarında, ulusal meseleye parçacı, otononıısı. re-
w
w
w
.a
rs
iv
ak
açısı
ur
Bilimsel Bir
tedir.
58
n Or» cL
rg
PSK Neyi Ongörüyor
temel ögelerden hareketle
bir sosyalist parti olduğunu ortaya
koyalım. Burada PSK üzerinde dunnanın ııcdeni
bu partinin kuzeyde reformcu yolun belirgin ve tipik bir savunucus u olınasıc.hr. Özellikle son dönemele vurgu yap;ı y:ıpa bu
yolun doğruluğundan, ken, disiqin haklılığından dem
Önümüzd eki
vurmasıdır.
dönemde kuzeyde ulusal
kurtuluş mücadeles i içinele
reformcu yo 1 i le devrimci
yol arasında daha yoğun bir
ınücedele ya~anacaktır. Bu
durum mücadelem izin bütünü, geleceği ve kaderi üzerinde büyük bir rol oynaya• caktır. O nedenle önemlidir.
·.Önem veriyoruz ve vereceŞimdi
bazı
PSK'nın nasıl
rs
iv
ak
KAWA'd an sonra şekillenen PKK bu alanda
eklektik bir görünüm arzetti. Bu daha çok birleşik
ülke perspektif inide, kitle çizgisinde ve demokrasi
anlayışında kendini gösterdi. PKK taşıdığı bu ve
diğer bazı ciddi hatalarma karşın, eski klasık ulusal
anlayışları aşan modern bir hareketti ve öyledir.
Özel! ikle kararlı tutumu ve '84 'ten sonraki atılımı,
onu kuzeyde mücadelen in birinci noktasına yerleş­
tirdi. Ve şu ana kadar da kuzeydeki mücadelen in asıl taşıyıcısı ve yönlendiri cisi ol·
du.
Kuzeyde ulusal hare- ·.
ket genelde modern bir rotaya girmesine karşın, eski
klasik anlayışları modernize
ederek savunan parti ve ha- · ·
rcketlerde varlığını sürdürdü, sürdürmek tedir. KDPBakur, önceleri TKSP şimdi
<Ji1Un devamı olan PSK gibi
partileri örnek gösterebil i-
sorunları
.o
varlığıyla ·somutlaştı.
gibi bir tutum içinde değiliz. Elbette bu
da uluslararası diğer devrimci, sosyalist
güçlerle birlikte tartışacağız.
Ama sosyalist ya da devrimci sosy:ılist bir
parti olmanm en genel hatlarıyla .~avunm:ısı gereken bazı temel kriterleri olmalıdır.
Örneğin; gerçek anlamda sosyalist bir parti
reformu değil, devrimi temel :ılır. Dı~ etmenlerd en
ziyade kendi gücünü esas alır. Yine ger<;ek hır sosyalist partinin ulusal politikası bütünlüklü ve tutarlı olur. Ayrıca her defasında "harı~<;ıl demokrati k
yol" deme yerine, devrimi gen;ekele~tirmcnin ve
iktidar olımmın zora dayalı olduğunu bilir ve ona
göre davranır. Bunlar daha da <.;oğaltılabilir ...
nı tartışma
ur
d
formist bir mantıkla ele almalannd an kaynaklanı­
yor.
Bu alanda kuzeyli politik güçlerimiz in daha
ileri ve olumlu bir konuımı sahip olduklarını stiyleyebiliriz. '70'lerin ortalarından sonra kuzeyde ulusal hareketim iz eski klasik ulusal anlayışlan aşa­
rak, genel olmak modern ve daha ileri bir sürece
girdi. Ulusal soruna sosyalist perspektif le yakla~ına
anlayışları gelişti. Ulusal soruna parçacr bir mantıkla değil, bütünsel ve devrimci bir anlayışla ele
alındı. Bu konuda KA W A hareketi tipik bir örnek
olarak gösterileb ilir. Bağımsız birleşik demokrati k
ve giderek sosyalist ülke şian KA W A hareketini n
rız.
w
w
w
.a
KDP-Bak ur'un sosyalizm sorununu ve ulusal so- ·
runu sosyalist perspektif ışı­
ğında ele alma konusund a bir
iddiası yoktur. Demokrat ik çerçeveqe yurtsever bir
hareket olduğunu söylüyor. Ayrıca "barışçıl-de­
mokratik çözüm"ü esas alıyor. Bu anlayışa katıl­
masak da, anlamak mümkün.
Bu yönüyle PSK'yı anlamak ise hayli güç.
genel burjuva dei11okratik modern ·
kendisini
PSK
görmenin ötesinde, sosyalist bir
olarak
bir hareket
Kuşkusuz her kişi ve parti
niteliyor.
olarak
parti
nitelendirebilir. Gerçi gütarzda
istediği
kendisini
kavram her tarafa çesosyalist
a
dünyasınd
nümüz
e bazı gerici ve kagünümüzd
ki
Öyle
r.
kiliebiliyo
bütünleşmiş,
düzenle
ülkelerde
peryalist
pitalist-em
" ve
"sosyalist
bazı
olan
iktidar
ve
hükümet
hatta
nedenO
biliniyor.
da
varlığ~
partilerin
t"
"komünis
le PSK'nın kendisine sosyalist ekınesi o kadar da
y:ıdırganacak ve acaip karşılanacak bir ~ey değil­
dir. Biz burada başlı başına so:t>yalizmin sorunları-
ğiz.
Peki PSK hangi nitelikte bir sosyalist partidir? Düha doğru bir ifade ilc PSK
gerçekten sosyalist bir parti
mi yoksa sosyaal-de mokrat nitelikte bir parti midir? Bu soruya tam ve doyurucu yanıt vermek, kuş­
kusuz, PSK'nin progrcun ve eylem tarzının biitünlüklü bir eleştirisini gerektirir. Önümüzd eki dönemde PSK ve benzeri partilerin bu boyutta bir
eleştirisi yapılabilir, yapılmalıdır da. Ancak g:üncelliği nedeniyle Milliyet gazetesi yazarlann dan
Naki Özkan'ın PSK genel sekreteri sayın Kemal
Burkay ile yapmış olduğu röportajda da PSK'nin
"Kürt Sorununu n Çözümü" ve mücadeley e ili~kin
bazı temel anlayışlarını bir kez daha görmek mümkün. Bu röpoıtajın tümü 6-12 Mart tarihli haftalık
Hevi gazetesind e yayınlandı. Söylenenl eri Hevi' den aktaracağım.
Milliyet yazarının sorularından biri ~iiyle:
"PKK Türkiye'd en ne istiyor? Ayrı bir Kürt devleti politikasını hata savunuyor mu? Federasyo n ve-
59
nO? cL
ya özerklik mi
istediği?"
likle bu olumsuz ruh halinin aşılması gerekiyoı:.
Yoksa PKK ve Öcalan da bu noktaya geldi diye hatalı bir anlayışı ve ruh halini göklere çıkarmanın,
onu meşrulaştırmaya çalışmanın hiç biryararı yoktur. Ve sayın Burkay'ın doğru yolda olduğunun kanıtı da olamaz.
Sayın -Burkay ve partisinin perspektif inde bağımsızlık fikri yoktur. Bir parçaya, kuzeye özgü de
olsa, bu böyledir. Herşeyden önce PSK ve sayın
Burkay'ın bütünlüklü bir Kürt ve !ilkesi politikası
olmamıştır. Kendini daima parçacı bir mantıkla sı­
nırlı tutmuş misak-ı milli sınırları kutsamış ve sorun hep bu çerçevede düşünülmüş, ele alınmıştır.
TKSP'nin PSK olması da özde hiçbir şeyi değiştir­
meıniştir. Bugün de savunulan mantık budur.
Diğer parçalardan örgütlerin, örneğin KOP ve
YNK'nin savunmuş oldukları parçacı reformist görüşlerden farklı olarak
PSK'nin savunmuş Qlduğu nedir?
Özde hiçbir fark yok. Ortak egemen ınantık parçacı mantıktır .
. Bu bakundan bu yönüyle
PSK kendine daha değişik
. bii pay biçeınez, farklı bir
yere koyamaz, koymaına""'"•.<·· ·c;g~o~< lı dır.
Halbu ki geçmişte ve
· günümüzd e yalnızca bir
parçada değil, ülke genelinde lusal kurtuluş
mücadele sinin sağlıklı
gelişimini engelleye n,
Sayın Burkay'ın yanıtı şöyle:
görüşleri
doğru
göstermey e çalışıyor.
Dahası kendilerin in federasyonu savunduğu­
nu, sayın Öcalan'ın ise
geldiğinde
önerdiğini
.
.o
birleştirici değil dağıtıcı
olan, parçanın çıkmını
genel ülke çıkarlarının
önüne koyan bu mantık­
tır. Ve hatta Kürt hareketi
içinde iç çatışmalara zemin hazırlayan etmenlerden
biri de bu parçacı mantığın
kendisidir.
,
Kürtlerin kendi kaderini tayin
hakkı aynı zaımmda dört parçanın
birliği anlamına gelmektedir. Elbette
bu kendine özgü Qir yol izleyecektir.
Ama kişi ya da parti ülkenin kurtuluşu adına
yola çokınuşsa, parçacı değil, öncelikle bütünlüklü
bir anlayışa sahip olması gerekir. Sorunun özü burada yatmaktadır.
Diğer yandan parçacı bir mantık ve çözüm
tarzı genelde devrimci değil, daha çok reformcu bir
yola tekabül eder. Parçahmınış, bölünınü~ bir ülkede, parçalma dayalı, mevcut haksız ve suni sınırlar
içine hapsedilmiş bir çözüm tmzı statükoyu sm·smaz, bozmaz. Aksine daha değişik bir t<u·zda da olsa, sömürgeci tahakkümün devamı ve ıne~nılaştı­
rılınası anlamına gelecektir, gelir. Mevcut resmi sı­
nırlar içinde bir çözümün adı otonomi ya da fede-
rs
İtalya'ya
otonamıyı
ur
d
iv
ak
yanlış
rg
"PKK uzun yıl­
lar ayrı bir devlet anlamında bağımsızlıği savundu
ve federasyon isteyen Kürdistan Sosyalis Partisi'ni
ya da otonomi isteyen diğer parçalard<.m örgütleri
suçladı. Ancak son yıllarda PKK'nin bu konudaki
politikaları değişti. Öcalan önce federasyona evet
dedi. İtalya'ya geldikten sonra da otonomi önerdi."
Önce şunu belirtelim: "PKK'nin uzun yılarayrı bir
devlet anlamında bağımsızlığı savundu" belirlemesi tartışılır. Bir başka anlatımla PKK bağımsızlığı
iç bütünlüklü ve tutarlı bir tarzda savunup savunımıdağı tartışılalabilir ve eleştirilebilir. Bence bu
konuda PKK'nin yeterince iÇ bütünlüklü politikaya
sahip olmadığı, güncel pratik mücadelenin gereklerinden hareketle faydacı davrandığı, temel anlayış­
Immdan ve ilkeli tutumundan uzaklaşarak
zaman zaman eklektik bir politika izlediği söylenebiliı:, söylenme lidir.
PKK'ye yönelik eleştiri bu temelde yapılırsa haklılık payı taşır
ve doğrudur.
Ne var ki sayın Burkay, sorunu tersten ve hatalı bir tarzda ele alıyor. Burad;m hareketle yıllardan
\Jeri savunmuş olduğu
w
w
w
.a
ifade ederek kendisini ve
partisini en üst bir mevziye ve "sağlam" zemine
oturtmaya çalışıyor.
Son yıllarda PKK ve
başkanı sayıı1 Öcalan'ın savunmuş olduğu görüşler, ileri
sürdüğü öneriler elbette doğru
değildir. Eleştirilmesi gerekir,
eleştiriyoruz da. Bağımsızlığı savunmak neden hatalı ve suç olsun ki? Bir
ulusun özgürlüğü ve kendi toprakları üzerinde bağımsız yaşama isteği ve temel hakkı neden
hatalı ve suç olarak görülsün. İstisnahır hariç hemen her ulus bu temel istekle ortaya çıkıp bağım­
sızlığını elde etmiştir. Bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı ve bundan hareketle bağımsızlığına
kavuşması durumu, kapitalist- emperyali st sistem
içerisinde de elde edilebilecek bir şeydir. Bu böyl~yken bağımsızlığı halkımıza, ulusumuza ve k<?.ndimize neden layık görmeyelfm? Bağımsızlık Ulke, ulus ve halkımız için neden fazla ve lüks bir istem olsun? Ya da bağımsızlık istemi bizim için niye bir suçluluk psikolojisi haline dönüşsün? Önce-
60
norıc:L
bu o kadar belirleyici, temel bir fark
romantizmin ürünü eğilimler ve hoş, güzel düşün­
celerdir. Hoş ve güzel de olsa, ancak hayallerle gerçeği birbirinden ayırd etmesini bilelim. En azınchm
politik mücadelede bunun böyle olması gerekir.
Gerçek olan şu ki; savaştan savaşa fark vardır. Haklı savaş, haksız savaş diye bir tanımlama
vardır. Haklı zorunlu ve mutlaka yürütülmesi gereken bir savaşa biz kahrolsun diyemeyiz. Böylesi bir
savaşı haksız, zorba ve sömürgeciliğe dayalı bir savaaşla aynı kefeye koy<-m1ayız. Bu ulusal ve ıop­
lutnsal kurtuluşun ABC'sidir. Buna karşın sayın
Borkay'ın "yıllardır süren savaş bir sonuç vermedi" şeklindeki belirlemesi ne anlama geliyor? Burada haklı savaşla haksız savaş birbirine kmıştırılmı­
yor mu?
Öncelikle hangi tür savaştan bahsediyoruz, o
bunlara acil talepler deniliyar ve temel taleplerden
kopuk alınıp sunuluyor) mevcut söınürgeci sisteme
entegre olmaya devam demektir. Biçim ne olursa
olsun bu yaklaşım ve yolun adı da reformcu bir yol
olur. PSK'nin izlemek istediği yol da budur.
Sayın Burkay ve PSK'nin reformcu mantığı
kendi içinde bir tutarlılık arzediyor. Reformcu bir
mantık, statükoyu bozma anlayışında olmadığı gibi, devrrimi ve genelde devrimin zora dayalı yasasını d~ı kabul etmez ve benimsemez.
Sayın Burkay, Milliyet gazetesi yazarının
Kürt sorununun çözümü için "Türkiye•deki Kürt
örgütleri bu sorunda nasıl davranmalı" ve yine "barışın yolunun açılması için ilk elden ya da yakın
dönem için neler öneriyorsunuz" biçimindeki soru-
anlaşılmalı..
larına verdiği yanıtta, mantı-
ğını bir kez ortaya koyuyor.
d.
or
g
ras~n olmuş,
değildir.. İşin özü, kısmi bazı değişikliklerle (bugün
Sömürgeci Türk devletin
karşı 84'ten beri PKK öndediğinde yürütülen bir savaş var. Yeni değil, atalarından aldıklan mirasla TC
70 yıldan fazladır Kürtlerin
ülkesinde Kürtlere karşı
imha ve inkara dayalı, çok
yönlü gaddar bir savaş yürütmektedir. PKK 84'ten
sonra varolan sömürgeci tahakküme ve savaş;_i karşı
devrimci ulusal kurtuluş savaşıyla cevap vermiştir.
Kaldı ki kuzeyde sömürgeci egemenliğe kar~ı savaşı
ilk başlatan PKK de değildir. TC'nin oluşumuyla birlikte kuzeyde sömürgeciliğe kmşı halkımızın silaha
dayalı zincirleme sürüp gelen bir dizi isyam, ayaklanması olmuştur. Zaman zaman ve görünürde ülkemizde "sükunet" dönemleri olsa da, daha çok başından beri süregelen bir savaş yaşanmıştır.
Geçmişten bugüne sömürgeciliğe karşı silahlı savaşa dayalı isyan ve ayaklanmalaar sonuç vermedi. Sayın Burkay PKK önderliğinde süren savaşın sonuç vermediğini söylüyor. Peki bu genel olarak ulusal kurtuluş mücadelelerinin özel olarak da
mücadeleinizin silaha dayalı kmakterinin yanlış ve
haksız olduğunu mu gösterir? Ya da PKK yürütmüş olduğu silahlı mücadelede ciddi önemli hatalar işledi diye, bu, o mücadelenin temelde yanlış ve
hatalı olduğu anlamına mı gelir? Bu anlama gelmediği, gelmemesi gerektiğini düşünüyoruz. O zman
soralım: NEY APMALI? NASIL BİRYOL İZLE­
MELİ? Barışçıl demokratik bir yol mu? İyi ama bu
yol da çok denendi, zorlandı ve sonuç vermeçli,
vermiyor. S:mki barışçıl demokratik bir yolla ülkede bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmanın olanağı
var da; birileri bu yolu elinin tersiyle itip red mi etmiştir? Bu zeminin olmadığını söylüyoruz ve dün-
Doğrusu
"Kürt sorununun
çözülmü için" barışçıl, demokratik yol
sözleri moda oldu. Kamuoyu neçdinde
vb d
.. ..
S
B k b
.~a~ et e goruy~~- .. ayın ur ay u
yonuyle ne kadar ovunse hakkıdır. Ama
bu öneri ve düşünceler Türk rejimi,
Türk kamuoyu nezdinde hiçbir değer
görmüyor. M evcut Türk devleti ve
yiinetimi "sorunun çözümü" için
"b
k 'k l ,
.h
arışçı. dem~. ratı . ~o u ne tercı
eder ne de bu yondekı ıstek ve çabalara
olumlu yanıt verir. Barışçıl demokratik
yol ve yöntem sömürgeci devletin
karakterine ters ve yabancıdır.
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
Y_~ ş~~~~ diy?r; "Kürt örgu~erı ı~ınd: ıllegal olanlar
vaı, legal olanlar var. Herkesin politikalan bir değil.
. Y ıliardır süren savaş bir so~
nuç vermedi ... " ve sözlerini
şu.cümleyle bitiriyor; " .. biz~n~ gi~i · barış9ı mü cad~le
b_ıçı~ını s~ç~ış olan Kurt
sıyası partılerıne serbestçe
çalışma hakkı tanınmalı."
Doğrusu "Kürt sorununun çözülmü için" barışçıl, demokratik yol sözleri
moda oldu. Kamuoyu neçdinde rağbet de görüyor.
Sayın Burkay bu yönüyle ne kadar övünse hakkı­
dır. Ama bu öneri ve düşünceler Türk rejimi, Türk
kamuoyu nezdinde hiçbir değer görmüyor. Mevcut
Türk devleti ve yönetimi "sorunun çözümü" için
"barışçı. demokratik yolu" ne tercih eder ne de bu
yöndeki istek ve çabalara olumlu yanıt verir. Barış­
çıl demokratik yol ve yöntem sömürgeci devletin
karakterine ters ve yabancıdır.
Bir bakıma kendimiz çalıp kendimiz oynamaktayız. Bu bilindiğinden ne kendimizi ne de halkımızı gerçekçi olmayan, daha çok hayal ürünü
böylesi düşüncelere .kaptırmamız doğru değildir.
Bu, ulusal kurtuluş mücadelesi içinde siyasal uyanıklığı körelten, ulusal güçlerin yanlış mevzilenmesini getiren ve sonuçtaiçinde tuzaklar taşıy<:m bu
yol ve yöntem, ulusal pot:msiyelin yanlış kanallara
akmasını, hatta heder olma tehlikesini de beraberinde taşıyan bir yaklaşımdır. Anlaşılan o ki; sayın
Burkay ve partisi bu düşüneeye oldukça kapılmış
görünüyor. Öyle ya; "haklı gerekçeleri" de var ne
de olsa "savaş sonuç vermedi", bir tek yol kaldı o
da barış! Öyleyse hep birlikte haykıralım "kahrolsun savaş yaşasın barış!" diyelim. Bunlar biraz da
61
nO? EL
yanın
demokrasi ınelekleı'i de bize kanat açmadık­
göre, bu doğrultuda fazla umut yaratınanın
yanlı~ olduğunu belirtiyoruz. Kısacası bir kafa karı~ıklığı ve perspektif bozukluğu devam edip gitmektedir.
Sayın Surkay "süren sava~ sonuç vermedi"
deme noktasında aceleci davranıyor. Savaşın hangi
düzeyele ve nasıl bir sonuç vereceği henüz belli değil. Dahası bu sava~ yenielen mayalanıp, daha sağ­
lıklı bir rotaya sokulursa, ba~arı ve zaferin ele yolu
açılır. Her Kürt yurtseveri ve mücadele adamının
görevi, sömürgeciliğe karşı yürütülen savaşın varolan zaaf ve eksikliklerinin giderilmesine yardımcı
olmak, daha ileri adımların atılması ve başarı yolunun açılması için güç ve çaba sarfetmektir.
Buna karşın "süren savaş sonuç vermedi"
demek, bir yenilgiyi pe~inen kabul etmektir. Bu
yaklaşım gerçek durumun ifadesi olmadığı gibi,
sorumlu bir tutumun da ifadesi değildir. Mevcut
durumda ulusal kurtuluş mücadelesinin varclıgı bu
nazik aşamada her Kürt partisi, örgüt ve birey, öncelikle kendini ve mücadelenin genelini bütünlüklü
bir değerlendirmeye tabi tutmal ı, ortak bir harmanlama yaratarak mücadeleyi doğru bir yolda ileri
d.
or
g
ıarına
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
a~amalara taşımalıdır.
62
nO? cL
w
w
w
.a
rg
rd
.o
rs
i
va
. z bi xwe hertim rojnamayen Tirkan dikirlın Ci dixunim Sedama sereki ewe
ku ez bikarim bi reya van rojnameyan
. li ser Tirkiye Ci bliyeren vi welaü agahdar bim. Disan ez dixwazim li ser helweste penivisfiroşen Tirk agahdar bibim. Ez zmane Tirki weki hemu Kurden tirkizan
di dibistane fer büm. Ji bill vi zman! qet derfet
tunebü zmanekitir di dibistana seratayili Kurelistane fer bibin ... Zmane Kurdi we deme ji Cı niha
jl qedexeye Kurd nikarin zmane xwe ye zikmaki
ter bibin. Dewleta Tirk ji destpeka damezrandina xwe ve ne ta niha dixwaze bi şikleki yan şik­
leki din Kurden Bakur di nav xwe de bihellne
yan bi gişti hole rake. Ev dewleta xwinrej disan
dixwaze bi Kurden xwe firoş ve Tirken rek u pek
sazbike. Gele Kurq diji zulim tevkujiya Roma
reş bimilyonon serihilda u !ro diwaroja gele me
ronak dlke. Ji ber ve yeke ji penivlsfiroşen Tirk
bi yck dengi elest pekirin Cı dibejin; "Zmaneki
Kurdi yekbuyi" nine Cı Kurd nikarin "Bi Kurdi
biaxivin, binivis'in u bixwinin." Disan her tim di
quncike xwe de dinivisin ku, "Kurd Rojname u
Kovaren xwe bi zmane Tirki deridixinin, di nav
xwe de li ser mijaren siyasi bi Tirki eliaxivin." Li
gor wan ji bo ve yeke ji; "Ne hewceye Kurd elaxwaza mafen xwe çandi u huneri" bike. Di nivisen wan da mafen çarenivisa gele Kurd tune Ci
tişteki wesa ji ji aliyen wan ve wek] tawaneki
mezin ango "lxanete" tete zı:min. Axivtin, niv!sln Ci xwandina zmane Tirk1 ji allye Kurdan ve
benışte deve penivisfiroşane, hertem dicun. We
dema em ji nezik ve bala xwe dielin zmane Kurdi u dlroka wejeya Kureli ji Abdolsamed Babek
u Baba Tahir heta roja me bezaran helbestvan,
niv1skar, dirokvanen Kurd bi zmane Kurdi herhemen xwe afirandine.
Bir~gehek gellek qayim ji bo nivisina Kureli
avetine. lro şu nda ji Kurel dikarin bi asani zmane
xwe ye şerln bikarbinin. Nimuna Başlire Kurdistan li peş çawane. Li we dere zmane me di Zaningchan da tete xwanelin. Ez naxwazim zmane
mc Ci ye Tirki berawird bikim; le çend gotinan ji
li ve dere nebejim ye li ser. dile min bimine. Ji bo
nünune we dema em naven rojnameyen Kurd u
Tirk hevber bikin gellek tişt bi zelall ten ditin. Ji
ber ku rojname neynika gclanc. Ev nczlkllıcştc
salin karbidesten Tirk hewil didin zm~mc Tirki'li
bin bandora zmanen Ercbl. Farsl Cı Kurdl xelas
bikin; le he ta niha naven rojnameyen Tirkan bi
Ereblne: Sabah, Hürriyet MilliyeL Mill i. Ak it.
Tercüman htd ... Ji demezrandİna Koınara Tirkiye ve beta niha zmanc Kurdl qedcxc kirinc: 10
naven rojname Cı kovaren Kurd hi Kurdlnc.
Wek: Hawar, Ronahi, Stcr, .llyana NCı, Scrxwcbun htd ... Heta ku nave Dcwleta Tirk ji hi Ere blne. Ez dikarim sedan nimunen din jl hlnirn. Le ez
ne hewceyl ve yeke me. Em "Qurindaşen (n irayen) xwe yen Tirk ba~ fem clikin. Em hcvdu
xwe~ tedigehin. Zagonek diroki heyc wc dcma
mirovek, hezek yan jl desthilatek hawaz!yeıı
xwe ye pedihesibe destpcdike eı'lşan dibe li ser
der u dora xwe. Bi vi ~ikli dixwaze aliye xweye
lawaz xurt nişan bide.
Jj bo panıstina lawaziyen XWC criş birin \;Cka heri binirxe. We dema em bala xwc didin
himciaren nijadperestlya Tirk piraniya w;ırı ne
Tirkin. Le Tirkan zcdetir Tirkitlyc dikin. Evcıı
ku !ro li Tirkiye li ser hukumin yanjl karbidcst Cı
revebiren dewlete piraniya wan bi nijad Tirk ninin. Ji ber ve yeke em erlş~~cn wan li ser Kurdan
u Tevgera Kurdan fem dikin. Ji bo vcşartina qelsi u lawaziyen xwe weki se gen har erl~an di bin li
ser Yewnana, Ermeniyan htd ... Gellek se gen me
ji hene li ber dere wan wek: Hlko, Qamo lı yen
din ... Ew jl Tirken rastcqln zedetir dijl Kurdane.
Bi Kurd u Kurmanci we dema ez van erişen
Tirkan li ser Kurdan diblnim cw golina pcşiyan
ya "Nave min jl nave te kulke min j11i sere te"
teta bira min. Ne hewceye cm bi dur lı dircj li ser
gotugoteken van bebext lı bexiretan rawestin. Le
pevlste em ji erken ku 1i ser m ilen men c clh hi
cih bikin. Ji bo ve yeke ji Kovara me derfeteke
başe. Dive hemli nivlskaren kovare hewil bidin
bi Kurdi binivlsinin. Dibe di destpeke de em şa­
şiyen rezmani bikii1, dibe xwandcvanen Kureli
kembin. Le em dizanİn ku 1i ser rczmana zınane
Kurdi li BakCire Kurelistane jl van salen clawlyc
de gaven gellek heja hatin avctin. Pcwlstc cm jl
eli quncike xwe de hewil bidin zmanc xwe ye~
:Z~maki peşbixiı~. Pewlste em li dlı rcça E. XANI, H. Q,. KOY! biçinCi bi zmanc xwe ve hinivisin. Tu bixer hat! NÜPEL 1i nav rcfen rojnamegeriya Kurdl. ..
ku
Mikail ARAS
63
rg
Bas1na ve Kamuoyuna
den alınmış mazlum bir halk olan
Kürtlerin haklı ulusal mücadelelerini
gündemine, ekranına getirmesive sa:vunması ge.rekir.
Basın-yayın özgürlüğünün kalesi
olduğunu söyleyen Avrupa, şimdi Avrupa'nın göbeğinde Kürtlerin güçlü
seslerinden biri olan MED-TV haksız
gerekçelerle kapatılıyor.
Bu karar bas.ın - yayın ilkeleri ile
ilişkisi olmayan, esasta politik nitelikte
bir karardır. Bu karar Amerika patentli
planın Kürtlere yönelik talihsiz uygulamalarından ikinci bir adımı olarak
da değerlendirilmelidir.
Kim tarafından nasıl getirilirse getirilsin kararın haksızlığı ortadadır. Bu
sadece MED-TV'ye karşı değil, aynı ·
zamanda doğrudan Kürt halkının özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine karşı alınmış ve yönelmiş
bir karardır. .
. ABD'nin tavsiyesi ve baskısıyla
Ingiltere'nin aldığı ve diğer Avrupa ülkelerinin onayladığı,
Avrupalıların
ayıbı olduğu gibi ikiyüzlülüklerininde
ifadesidir.
Bu nedenle MED-TV'nin kapatıl­
ması kararını şiddetle protesto ediyoruz ve sözkonusu kararın derhal geri
alınmasını istiyoruz. Hiç bir güç halkımızın özgürlük mücadelesini durduramaz.
Özgürlük mücadelemizin sesi,
şarkıları
MED-TV'de tekrar ol(iuğu
gibi,diğer alanlarda ve değişik araçlarla çınlamaya devam edecektir.
va
ku
rd
.o
ngiliz Bağımsız Televizyon Komisyonu (ITC) 22 Mart 99 tarihinden itibaren 3 hafta olmak
üzere MED-TV'nin kapatılması
kararı n ı ald ı.
Kapatma kararı na gereçe
olarak da MED-TV terörü teşvik
eden yayınlar yaptığı gösterilmektedir.
işin gerçeği MED-TV'nin yayın
politikasında bir değişiklik olmamış­
tır.MED-TV geçmişte olduğu gibi son
dönemlerde de belli bir doğrultuda yayın faaliyetini sürdürmekteydi. MEDTV haklı ve yerinde olarak, Kürt ve
Kürdistan davasının savunucusu olmuştur.
w
w
w
.a
rs
i
Kürdistan halkının özğürlük,de­
mokrasi ve kurtuluş yolunda yürütmüş
olduğu mücadeleyi ekraniarına getirmiş, TC başta olmak üzere diğer sömürgeci devletlerin Kürtlere yönelik
imha, inkar ve yok etme politikalarını
deşifre etmiş ve yürütülen haksız kirli
sömürgeci savaşın teşhirini yapmıştır.
MED-TV Kürt ve Kürdistanlıların
güçlü seslerinden biri olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye Orta-doğu halkları ve ilerici insanlığın çıkarları doğrul­
tusunda yayın yapan bir televizyondur. Bu bakımdan MED-TV büyük ve
onurlu bir görevi yerine getirmektedir.
MED-TV'nin kapatılmasının asıl
gerekçesi bizce burda yatmaktadır.
Terörizmi teşvik ettiği ise bir bahanedir.
Aslında salt MED-TV değil her
namuslu, dürüst ve "tarafsız" yayın faaliyeti yürüten televizyon kanalı, ya da
basın - yayın kuruluşu: zülme, katliama uğrayan ve hakları zorla ellerin-
PARTIYA ŞQREŞ-KAWA
Merkez K:Qmitesi
64
•
•
•
••
••
••
OLUMSUZDUR
.o
rg
ŞEHITLERIMIZ
••
Ali Rıza KOŞAR
1949-......
HüseyinŞEN
.a
rs
iv
ak
ur
d
1955-...... .
w
w
w
MetinGÖK
1954-..... .
Bedri YOLCU
1955-...... .
Ulusal Kurtuluş Mücadelemizde
yaşamını yitiren devrim şehitlerimizi
saygıyla anıyoruz.
Partiya Şoreş-KAWA tutsakları adına
Süleyman ARSLAN, Mehmet MAMAŞ,
Ahmet GÖLBAŞI, Oruç SURAL
Sinan KARAÇALI
1962-...... .
.o
ur
d
iv
ak
rs
.a
w
w
w
rg
Download