I. Genel Olarak HazırlamıĢ olduğumuz çalıĢmada maliye

advertisement
MALĠYE POLĠTĠKASININ ETKĠNLĠĞĠ (2007)
I. Genel Olarak
HazırlamıĢ olduğumuz çalıĢmada maliye politikasının etkinliği konusunda iki önemli
ekol olan Keynesyen ve Moneterist yaklaĢımın görüĢleri irdelenmiĢ, her iki ekolün ortaya
çıkıĢ sebepleri ile aralarındaki temel farklılıklar ve getirilen eleĢtiriler sistematik bir biçimde
ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Ülkemiz dahil günümüz ekonomilerinin maliye politikası
uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda konunun önemi açıkça ortaya çıkmaktadır.
Ġngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’ in 1936 yılında yayınladığı "Ġstihdam, Faiz ve
Paranın Genel Teorisi" baĢlığını taĢıyan eserinde yer alan görüĢleri uzun yıllar makro iktisat
teorisinin temelini oluĢturmuĢtur. Keynes’ in fikirlerinden hareketle geliĢtirilen Keynezyen
Ġktisat, ekonomi politikası araçlarından özellikle maliye Politikasına ağırlık vermiĢtir.
Keynezyenler ekonomide ortaya çıkan sorunlara karĢı maliye politikalarının (baĢlıca; kamu
harcamaları politikası, vergi politikası, borçlanma ve borç yönetimi politikası, bütçe politikası
v.s.) etkin olarak uygulanabileceğini savunmuĢlardır.
Keynesyen iktisat politikalarına karĢı çıkan iktisatçıların baĢında Chicago Ġktisat
Okulu’ nun kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman gelmektedir. Friedman 1940’ lı
yılların sonlarından günümüze değin yayınladığı birçok eserinde müdahaleci keynesyen
maliye politikası yaklaĢımını Ģiddetle eleĢtirmiĢtir. Friedman yaptığı araĢtırmalarda üretim ve
fiyatların belirlenmesinde temel etmenin maliye politikası araçları olmadığını belirtmiĢtir.
Friedman’ a göre enflasyon, iĢsizlik, bütçe açıkları v.b. iktisadi sorunların temelinde para
politikaları yatmaktadır. Friedman’ a göre ekonomi üzerinde iktisat politikası araçlarından en
etkili olanı para politikasıdır. Özetle, Monetarizm, üretim ve fiyatların belirlenmesinde birinci
önemli faktörün “para” olduğunu savunan çağdaĢ iktisadi düĢüncelerden birisidir.
Yukarıda genel çerçevesini verdiğimiz konunun ayrıntılı olarak incelenmesi
sürecinde ilk olarak Keynesyen ekol ele alınmıĢtır.
II. Keynesyen Ekolde Maliye Politikasının Etkinliği
Eğer, iktisadın tarihini A.Smith ile baĢlatırsak, 18. yüzyılın sonlarından
J.M.Keynes’in Genel Teori’sini yazdığı 1930’lu yıllara kadar, piyasaların ekonomik sorunları
kendi baĢına çözümleyebileceği ve devlet müdahalesine gerek olmadığı konusunda iktisatçılar
arasında yaygın bir görüĢ birliğinin bulunduğundan söz edebiliriz. Söz konusu döneme ait bu
1
düĢüncenin simgesel anlatımı için de esasen Fizyokratlara ait olan “bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” ifadesi kullanılmaktadır. Ancak, 1929 Krizi ile birlikte piyasaların devlet
müdahalesine gerek kalmaksızın istikrar üretebileceğine olan inanç, her dört kiĢiden birinin
iĢsiz kalması gerçeği ile kökten sarsılmıĢtır. Hükümetler, New Deal gibi teorisiz politikalarla
krize karĢı el yordamıyla tedbirler alırlarken, somut gerçekliğin teorisini 1936 yılında
J.M.Keynes yazmıĢtır.
Yirminci Yüzyılın iki dünya savaĢı arasında kalan dönemi hem Avrupa hem de
Amerika için bir buhran dönemi olmuĢtur.1921’de Ġngiltere’de baĢlayan kriz, 1930’lu
yıllardan itibaren bütün dünyayı sarmıĢtır. ĠĢsizlik ve durgunluk gibi iki büyük meseleyle
karĢı karĢıya kalmıĢ olan piyasa ekonomilerinin önü tıkanmıĢtı (SavaĢ, 1997: 742). Bu durum,
ekonominin kendi kendine düzeleceğini öne süren görüĢlere güveni zayıflatmıĢtır. Keynes iĢte
böyle bir ekonomik bunalım döneminde ortaya çıkmıĢ ve ücretlerle fiyatların esnek olduğu bir
ekonomide tam istihdamın kendiliğinden sağlanacağını öne süren Neoklasik Teoriyi
reddetmiĢtir. Keynes’e göre toplam talebin ana unsuru yatırım harcamaları idi ve
belirsizliklerle dolu bir dünyada düĢük faiz uygulamak suretiyle tam istihdama ulaĢmayı
amaçlayan bir politikaya güvenilemezdi. Keynes’in bu görüĢleri iktisatçıları derinden
etkilemiĢ ve bu teorinin Neoklasik Teoriden tümüyle ayrı bir teori olduğu ve yeni bir
entelektüel devrimi baĢlattığı düĢünülmüĢtür.
Bugün para ve maliye politikaları baĢta olmak üzere devletin ekonomiyi düzenlemek
ve belli amaçlara ulaĢmak için kullandığı bütün araçlar Keynezyen Makro Teori kaynaklıdır.
Keynezyen Makro Teori, ekonominin “kendiliğinden” ve “daima” tam istihdama ulaĢmasının
mümkün olamayacağını ve tam istihdama ulaĢmak için devletin ekonomiye müdahale
etmesinin kaçınılmaz olduğunu öne sürmüĢtür.
Keynezyen ekonomi ilke olarak özel sektörün dengesiz olduğunu kabul eder. Bu
dengesizliği ortadan kaldırmak amacıyla ekonomiye devlet müdahalesinin gerekli olduğunu
kabul eder. Para ve maliye politikalarıyla toplam talebin bileĢimini ve miktarını değiĢtirmek
suretiyle
ekonomideki
dengelerin
arzulanan
yönde
gerçekleĢmesi
sağlanacaktır.
Keynezyenlere göre maliye politikası araçları olan harcama ve vergi politikası toplam talebi
etkileme açısından para politikasına göre daha etkilidir.
Keynezyen Makro Teori ekonomik yaĢamda meydana gelecek dengesizliklerin
(enflasyon, iĢsizlik, deflasyon, durgunluk gibi) toplam talep ayarlamaları ile giderilebileceğini
2
savunur. Bu görüĢü ileri sürerken Keynezyen makro teori, arz koĢullarının kısa dönemde sabit
olduğunu ve uzun dönemde de iktisat politikalarına karĢı duyarsız olduğunu farz eder. Bir
baĢka deyiĢle Keynezyen Teori, arz koĢullarının önemini red veya ihmal etmez, fakat bu
koĢulların iktisat politikalarının etki alanının dıĢında kaldığını kabul eder.
Keynes’e göre ekonomi her zaman tam istihdam seviyesinde dengede değildir.
Ekonominin dengeye gelebilmesi için devletin maliye politikası tedbirlerini uygulaması
gerekir. 1929 Ekonomik Buhranı ile yaĢanan durgunluk talep yetersizliğinden meydana
gelmiĢtir. Bunu giderebilmek için devletin harcamalarını artırması, vergileri azaltması gerekir.
1929 Ekonomik Buhranı ile birlikte tüm dünyada yaĢanan durgunluk sonrasında Keynes
esnek bütçe politikasını önermiĢtir. Bütçenin yıllık değil, bir konjonktür devresi içinde denk
olması gerektiğini savunmuĢtur. Kriz dönemlerinde de kamu harcamaları artırılabilir. Refah
dönemlerinde yatırımlar verimli hale geldiğinde bütçe açıkları kapanacaktır. Yani refah
dönemlerinde kamu harcamaları azaltılabilir, kriz dönemlerinde de vergi gelirleri azalsa bile
kamu harcamaları artırılabilir. Kamu harcamaları ve kamu gelirlerinin iktisadi konjonktüre
uygun olarak düzenlenmesiyle toplam talep üzerinde meydana getirilecek değiĢiklikler üretim
ve istihdam hacmini de etkileyecektir. Keynesyen iktisat, iĢsizlik, enflasyon gibi temel makro
ekonomik problemlerle harcama ve vergilerle toplam talebin ayarlanarak mücadele
edilmesinin mümkün olduğunu ileri sürer. Özellikle kamu harcamalarında yapılacak
değiĢikliklerin toplam talep üzerinde direkt etkisi vardır. Vergiler de toplam talep üzerinde
etkili olmakla birlikte harcamalara nazaran daha dolaylı etkileri içerirler.
Keynes, makro dengenin toplam arz ile toplam dengenin veya toplam tasarruflarla
toplam yatırımların eĢitlendiği noktada sağlandığını belirtmektedir. Ekonominin talep yönüne
ağırlık veren politikaların düzenlenmesindeki amaç, ekonomik geliĢmede kısa dönemli
istikrarsızlıkların giderilerek doğrudan doğruya kamu harcamaları ve vergiler yoluyla
istihdam ve üretim seviyesinin temel belirleyicisi olan efektif toplam talebin, tam istihdam
üretim seviyesine uygun olarak etkilenmesidir.
Keynezyen Ġktisatçılar ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için devletin ekonomideki
rolü ve fonksiyonlarının geniĢletilmesini savunmuĢlardır. Keynezyen iktisatçılar “Fonksiyonel
Devlet Teorisi” çerçevesinde kaynak kullanımında ve kaynak dağılımında etkinlik
sağlanması, adil gelir ve servet dağılımının sağlanması, iktisadi istikrarın sağlanması, iktisadi
büyüme ve kalkınmanın sağlanması ödemeler bilançosunda denklik sağlanması gibi devletin
3
bazı fonksiyonları sağlamak üzere ekonomiye aktif olarak müdahale etmesi gerektiği
görüĢünü savunmuĢlardır.
Ekonomi, toplam talep etkilenerek düzenlenebilir. Ekonomide toplam talep, toplam
arzdan fazla ise veya yatırımlar tasarruflardan fazla ise bir «enflasyonist açık» söz konusudur.
Ekonomi kendiliğinden dengeye gelmez. Bu durumda devlet efektif talebi yönlendirerek
ekonomiyi düzeltebilir. Devlet, kamu harcamalarını azaltarak ve/veya vergi oranlarını
arttırarak müdahalede bulunur (Sınırlayıcı Maliye Politikası). Ekonomide toplam talep,
toplam arzdan azsa veya toplam yatırımlar, tasarruflardan azsa bu durumda «deflasyonist
açık» söz konusudur. Deflasyonist açığın giderilmesi için, Devletin yine talebi yönlendirme
yoluyla ekonomiye müdahalesi gereklidir. Bu durumda kamu harcamaları arttırılarak ve/veya
vergiler indirilerek müdahale yapılacaktır (Telafi Edici Maliye Politikası). Devletin
harcamaları bazı alanlarda özel sektör kadar-hatta özel sektörden daha fazla- verimli olabilir.
Kamu gelirleri ve harcamaları tarafsız olamaz. Ekonomide tam istihdam düzeyinin altında
denge söz konusu iken özel harcamalarla kamu harcamaları birbiriyle rekabet halinde
değildir. Borçlanma olağanüstü bir gelir değildir.
Talep yönlü vergi politikasında vergiler, sınırlayıcı ve geniĢletici olarak
kullanılabilir. Sınırlayıcı vergi politikası ekonomiyi enflasyonist bir istikrarsızlıktan
kurtarmak amacıyla toplam talebi daraltmayı amaçlar. GeniĢletici vergi politikası ise, toplam
talebi artırıcı bir politikadır. Bu politika talep yetersizliğini canlandırmak amacıyla durgunluk
dönemlerinde kullanılır. Keynezyen iktisatçıların müdahaleci devlet anlayıĢı, kamu
sektörünün zaman içerisinde büyümesinin önemli nedenlerindendir. Keynezyen iktisatçılar
denk bütçe yerine “telafi edici bütçe” prensibini kabul ederek, politikacılara “vergilemeden
harcama yapma” imkanı sağlamıĢtır. Kamu harcamalarının vergileme ile birlikte emisyon ve
borçlanma ile finansmanı keynesyen iktisadın bıraktığı bir mirastır. Bir baĢka deyiĢle kamu
sektörünün büyümesinden sadece politikacılar değil, Keynezyenler de sorumludur.
Telafi edici bütçe teorisi, Keynes’in ortaya attığı fikirler doğrultusunda Ġngiliz
iktisatçı Sir William Beveridge tarafından geliĢtirilmiĢtir. Amaç, durgunluk içindeki
ekonomiyi geniĢleme safhasına sokmak, devlet harcamaları ile özel sektör harcamalarındaki
yetersizlikleri gidererek ekonomiyi tam istihdam düzeyine getirmektir. Devletin bu safhada
izleyeceği bütçe politikasının ayırıcı özelliği; devlet harcamalarının artması, vergi yükünün
hafifletilmesi yoluyla devlet gelirlerinin azalmasıdır. Vergi indirimleri özel tüketim
harcamalarını artırır. Sosyal yardımlar özel tüketim harcamalarını geniĢleterek teĢebbüslerin
4
tam randımanla faaliyette bulunmalarını sağlar. Devlet giderleri artar, gelirleri azalırken,
harcamalarını ancak borçlanmaya baĢvurmak suretiyle, yani açık bütçe politikası izleyerek
artırabilir. Bu suretle, milli ekonomiden çekilmiĢ atıl fonlar devlet yatırımları ve cari giderleri
vasıtasıyla yeniden ekonomiye akıtılır. Ulusal üretim düzeyi yükselerek ekonomideki iĢsizlik
sona erer.
Konjonktürle mücadelede bütçe politikalarından yararlanılması ekonomi üzerinde
önemli etkiler yapmaktadır. Keynesyen teori ile birlikte konjonktüre uygun olarak bütçe
açıklarına ve bütçe fazlalarına izin verilmesi, politikacılar tarafından farklı Ģekilde
yorumlanmıĢ ve açık bütçeli demokrasiler haline gelmiĢtir. Yıllık bütçe denkliği yerine
önerilen ekonomik denklik yani toplam arz toplam talep eĢitliği ve yatırım tasarruf eĢitliği,
politikacıların oylarını maksimize edebilmek ve yeniden seçilebilmek için bütçe açıklarını bir
araç olarak kullanmalarına neden olmuĢtur. Meydana gelen bütçe açıklarının bir sonucu
olarak hızla artan devlet borçları, yükselen faiz hadleri, milli paranın değer kaybı, artan
enflasyon, kronikleĢen dıĢ ticaret açıkları vb. birçok ekonomik istikrarsızlığın ortaya çıktığı
görülmüĢtür.
Bütçe açıklarının sürekli bir hale gelmesi ekonomide farklı sonuçlara yol açmaktadır.
Bütçe açıklarının yol açtığı sonuçlar, bu açıkların finansmanı ile yakından ilgilidir. Finansman
Ģekline bağlı olarak bütçe açıklarının tasarruflar ve yatırımlar üzerinde önemli bir etkisi
vardır. Bütçe açıklarının iç borçlanma ile finansmanı tercih edildiğinde, bu ilk etkisini faiz
oranları üzerinde gösterecektir. Ġç borçlanma ile birlikte faiz oranları artacaktır. Bu durum
özel yatırımların azalmasına yol açar.
Devletin özel piyasalardan borçlanması özel kesim üzerinde iki Ģekilde etkide
bulunmaktadır. Bunlar iktisat dilinde “crowding-out” ve “crowding-in” etkisi olarak ifade
edilmektedir. Devletin özel piyasalardan borçlanmasının özel kesim üzerinde olumsuz etki
yapması crowding-out etkisi (dıĢlama etkisi) olarak adlandırılmaktadır. Buna göre devletin
özel piyasalardan büyük miktarlarda borçlanması halinde özel kesime yatırım yapacak kaynak
bırakmayacak ve bu da özel kesimin yatırım yapmasını engelleyecektir. Kamu yatırımları özel
yatırım yapılmasını teĢvik ederse crowding-in etkisi oluĢacaktır. Örneğin kamunun alt yapı
yatırımları yapması özel yatırımların maliyetlerini düĢürerek gelirini artırabilir. Fakat bütçe
kaynaklarının özellikle geliĢmekte olan ülkelerde yatırım harcamalarından çok personel
harcamalarına ve borç faiz ödemelerine gittiği de bir gerçektir.
5
Bütçe açığının kapatılması için vergi gelirlerini artırılması veya kamu harcamalarının
kısılması gerekir. Fakat geliĢmekte olan ülkelerde gelir düzeyinin düĢük olması sonucunda
vergilerin artırılması ve kamu harcamalarının kısılması tepki uyandırdığından bütçe
açıklarının finansmanında önemli ölçüde merkez bankası kaynaklarına baĢvurulmaktadır.
Ayrıca vergilerin artırılmasının ve harcamalarının kısılmasının bireylerle politikacılar
arasındaki çıkar iliĢkisi nedeniyle mümkün olmaması merkez bankası özerkliğini daha da
önemli bir hale getirmektedir.
III. Monetarist Ekolde Maliye Politikasının Etkinliği
1930’lu yıllardan sonra birçok ekonomi politikasının uygulamasını etkileyen
Keynezyen Teori 1960’lı yıllardan sonra birtakım eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. Hükümetlerin
ekonomiye müdahalesini kolaylaĢtırıcı maliye ve para politikası uygulamalarında yapılan
hatalar iktisat teorisinde yeni arayıĢlara neden olmuĢtur. 1970'li yılların baĢında ivme kazanan
enflasyon ve iĢsizlik problemleri birçok ekonomide tehdit oluĢturmuĢ ve olumsuz sonuçlara
yol açmıĢtır. Günümüze değin ise monetarist yaklaĢım geliĢerek branĢlaĢmıĢtır. Monetarist
iktisadi yaklaĢımı benimseyenlerin çoğu M.Friedman ve arkadaĢlarının görüĢlerini
paylaĢmaktadır.
Modern miktar teorisini makro ekonomik politikalarında temel olarak ele alan ve
para
stokundaki
değiĢmelere
önem
veren
iktisatçılar
Moneterist
(Paracı)
olarak
adlandırılmaktadır. Bu iktisatçılar iktisat politikası aracı olarak para politikasının etkinliğine
inandıkları için bu adla anılmaktadırlar.
Milton Friedman’ın öncülüğünde geliĢtirilen Monetarist yaklaĢım enflasyon, bütçe
açıkları vb. ekonomik sorunların temelinde yanlıĢ para politikalarının yattığını ileri
sürmektedir. Devletin para ve maliye politikaları ile ekonomiye müdahalesi yanlıĢtır. Bu
nedenle devletin maliye ve para politikalarını uygulamak yerine, denk bütçe uygulamasının
daha yerinde olduğunu, bütçe açığının olması halinde de, bu açığın finansmanının para arzı
artıĢları ile karĢılanmaması gerektiğini savunurlar. Çünkü enflasyonun temel nedeni,
hükümetlerin para arzını aĢırı ölçüde artırmalarıdır. Bu nedenle para arzı artıĢları kontrol
altına alınmalıdır. Bunun için Milton Friedman, para arzının her yıl üretim artıĢ hızına eĢit bir
oranda artırılmasını savunmuĢtur. (SavaĢ,1993 :255). Ayrıca Monetaristler, piyasa
mekanizmasının iĢleyiĢini etkileyen monopollerle mücadele edilmesini isterler.
6
Ekonominin istikrarını bozan etkenlerin çoğu, hükümetlerin izlediği maliye
politikasından ve para otoritelerinin firmalar ve kiĢiler arasında farklılık yaratıcı takdiri
uygulamalarından kaynaklanır. Ekonomi kendi halinde istikrarlıdır. Ġstikrarı dıĢarıdan yapılan
para ve maliye politikası müdahaleleri bozar.
Moneterist görüĢ, klasik teoride olduğu gibi ekonominin kendiliğinden ve daima tam
istihdamda olacağını kabul eder. Bu nedenle devletin keyfi (takdiri) para ve maliye politikası
uygulaması önlenmelidir.
Monetaristler özellikle artan oranlı gelir vergisi yerine düz oranlı gelir vergisinin
getirilmesini önermektedirler. Friedman’a göre, %15 veya % 16 oranında uygulanacak gerçek
bir düz oranlı vergi, istisna ve muafiyetlerin sürdürülmesi halinde % 12-50 arasında
uygulanan vergi oranı ile aynı hasılatı sağlayabileceğini, istisna ve muafiyetlerin sayısı
artırılırsa, düz oranlı vergi oranının % 17’ye çıkarılabileceğini öne sürmüĢtür.
Monetarizmin bir dalı artık geleneksellik kazanan ve burada söz edilecek olan bir
diğer monetarist yaklaĢım ise "rasyonel beklentiler yaklaĢımı" Ģeklinde geliĢim göstermiĢtir.
Bu yüzden iktisat teorisi içinde herkesçe kabul edilmiĢ, tek bir monetarist görüĢten söz
edilememektedir. Çünkü monetarist görüĢ çerçevesinde pek çok bilim adamı, iktisadi
davranıĢlarla ilgili konularda birbirinden ayrı düĢünmektedir.
Rasyonel Beklentiler Teorisi, 1960’lı yılların sonlarında klasik iktisat teorisinin
temel ilkelerini benimseyerek ortaya çıkan yeni bir ekonomik teoridir. Rasyonel Beklentiler
Teorisi Monetarizmin bir dalı olarak görülebilir. Rasyonel Beklentiler Teorisi’nin enflasyonla
mücadele yöntemi teklifleri ise, para miktarındaki azaltmaları vergi indirimleri ve kamu
harcamalarının daraltılmasını kapsamaktadır. Vergi indirimleriyle birlikte ücret artıĢlarının
frenlenmesi, karlılığı artırmanın tek yoludur ve ayrıca arzı olumlu yönde etkileyecek bir
politikadır.
Bir grup monetarist iktisatçı enflasyonu farklı bir açıdan değerlendirerek Rasyonel
Beklentiler Teorisini (Rational Expectations Theory) geliĢtirmiĢlerdir. J.F.Muth, Robert Lucas
ve Thomas Sargent bu teorinin savunucularındandır. Bu iktisatçılar devletin uyguladığı
ekonomi politikalarına karĢı bireylerin davranıĢlarını analiz etmiĢlerdir. Buna göre, bireyler
devletin politikalarına karĢı rasyonel beklentilere sahiptirler. Böylece devletin uyguladığı
politikalara karĢı aktif bir tavır alarak, bu politikaları etkisiz hale getirirler. Burada bireylerin
ekonomi ile ilgili tam bilgilendirilmiĢ oldukları varsayılmaktadır. Bu nedenle enflasyonist
7
ortamda para ve maliye politikalarının etkinliği olmayacaktır. Eğer sadece devlet adalet,
savunma, güvenlik gibi temel görevleri üstlenirse para arzı artıĢına yol açan kamu harcamaları
da azaltılmıĢ olur. Rasyonel Beklentiler Teorisi, Keynesyen Teori’ye ve Keynesyen makro
modellere 1960’larda baĢlayan ve oranı gittikçe artan enflasyon ve iĢsizlik nedeniyle Ģiddetli
eleĢtiriler yöneltmiĢtir. Bu olay, modası geçmiĢ sayılan sıkı para ve dengeli bütçe gibi klasik
ilkelerin bir sonucu olarak doğmamıĢtır. Aksine modern Keynesyen doktrinin enflasyon riski
taĢımasına rağmen, reel büyümeyi ve artan istihdamı vaad eden geniĢ bütçe açıklarını ve
yüksek oranlı parasal geniĢlemeyi gerektiren politikalar sonucu ortaya çıkmıĢtır.
Piyasalar arz-talebi dengeler: Ancak bunun gerçekleĢebilmesi için piyasada yasal
sınırlamaların olmaması, enformasyon farklılığının bulunmaması veya devletin müdahale
etmemesi gerekir.
Rasyonel beklentiler teorisine göre uygulaması gereken para politikasının doğal bir
sonucu olarak kamu harcamalarının özel kesimin ekonomi içindeki payını azaltmayacak ve
kararlarında sapmalar meydana getirmeyecek Ģekilde düzenlenmesidir. Kamu harcamaları
savunma, adalet, emniyet, diplomasi gibi temel hizmetlerle sınırlandırıldığında para arzına yol
açan durumda ortadan kalkmıĢ olacaktır. Ayrıca, kamu harcamalarındaki azalma toplam
kaynakların kamu kesiminde verimsiz bir Ģekilde kullanılmasının da önüne geçecektir.
Rasyonel Beklentiler Teorisi, para politikasının kısa ve uzun dönemde ekonomide sadece
fiyatlar genel seviyesini etkileyeceğini öne sürerken, maliye politikasının uzun dönemde
istihdam ve üretim üzerinde olumsuz etkiler yapacağını iddia eder. Rasyonel Beklentiler
Teorisi tıpkı Klasik iktisatçılar ve monetaristler gibi, devlet harcamalarındaki artıĢın özel
tüketim ve yatırım harcamalarında veya ithalatta meydana gelecek bir azalma ile
karĢılanacağını kabul eder. Bu nedenle devlet harcamalarındaki bir artıĢ, toplam talebi
etkilemez. Dolayısıyla milli gelir ve istihdam düzeyinde bir geliĢme olmayacaktır. Buna
karĢın Rasyonel Beklentiler Teorisi maliye politikasının toplam arz üzerinde olumsuz
etkilerde bulunduğu görüĢündedir. Bunun sebebi ise daha çok devlet harcamalarının vergi
artıĢıyla finanse edilmesidir. Sonuç olarak Rasyonel Beklentiler Teorisi, aktif makro iktisadi
politikaların (devlet harcamalarının artırılması, verginin azaltılması, para arzını artırmak ya da
azaltmak gibi) karĢıdır.
Rasyonel beklentiler teorisi taraftarlarına göre; devlet, kısa dönemde dahi, vergiler,
kamu harcamaları ve para arzı gibi araçları kullanarak, üretim, istihdam, fiyat istikrarı vb.
ekonomik değiĢkenler üzerinde etkili olamaz. Bu bakımdan “aktif” iktisat politikaları yerine
8
“istikrarlı” politikalar kullanmalıdır. Bu teoriye göre, devlet sadece oyunun kurallarını
belirlemeli; fertler de, hangi imkanların kendilerine açık olduğunu bilip kararlarının muhtemel
sonuçlarını önceden kestirebilmelidir. Örneğin; vergi politikası ve kamu harcamaları
politikası ile ilgili kararlar önceden belirlenmeli ve sık sık değiĢtirilmemelidir. Politika
değiĢiklikleri zorunlu olduğu zaman ise, bu değiĢiklikler yavaĢ yavaĢ yürürlüğe konulmalıdır.
Gökhan Gökalp – Bağımsız Denetçi
9
KAYNAKLAR
AKTAN, CoĢkun Can a (2000). Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler Teorisi, Ġzmir:
Anadolu Matbaacılık,
AKTAN, CoĢkun Can b, Politik Ġktisat, Ġzmir: Anadolu Matbaası, 2000.
AKTAN, CoĢkun Can. (1994). Çağdaş Liberal Düşüncede Politik İktisat,
Takav Mat., Ankara.
AKTAN C. Can b, (1992). Kamu Ekonomisinden Piyasa Ekonomisine:
ÖzelleĢtirme Ankara.
AKTAN, CoĢkun Can. a, (1992), “Anayasal Ġktisadın Felsefi ve Teorik
Temelleri”, Ekonomik Anayasa Sempozyumu, Takav Mat., Ankara.
ATĠYAS, Ġzak, SAYIN, ġerif (1997). Siyasi Sorumluluk, Yönetsel Sorumluluk ve Bütçe
Sistemi: Bir Yeniden Yapılanma Önerisine Doğru, TESEV Yayını, Boyut
Matbaacılık, Ġstanbul.
BÜYÜKAKIN, Tahir, (2007/1), Yeni Keynesyen Ġktisat mı, Yeni Neo-Klasik Sentez mi,
Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Kocaali.
DEVRĠM, Fevzi. (1995). Kamu Maliyesine GiriĢ, Ġzmir.
EKER, Aytaç, ALTAY, Asuman, SAKAL, Mustafa (1997). MaliyePolitikası, Anadolu
Matbaası, Ġzmir.
ORHAN, Osman Z. (1989). Keynezyen ve Moneterist Ġstikrar Politikaları, Bilim Teknik
Yayınevi Ġstanbul.
POYO, Merih. (1997). Makro Ġktisat, Filiz Kitabevi, Ġstanbul.
SAVAġ, Vural F (1997). Ġktisadın Tarihi, Liberal DüĢünce Topluluğu,
Avcıol Matbaacılık, Ġstanbul.
SAVAġ, Vural F. (1986).Keynezyen Ġktisat Yıkılırken, Beta basım Yayım
Dağıtım Aġ, Ġkinci Baskı, Ġstanbul.
10
SAVAġ, Vural F. (1994). Politik Ġktisat, Ġkinci Baskı, Beta Basım Yayın,
Ġstanbul: 1994.
SAVAġ, Vural F (1997). Ġktisadın Tarihi, Liberal DüĢünce Topluluğu, Avcıol
Matbaacılık, Ġstanbul: 1997.
SAVAġ, Vural F (1984) Keynezyen Ġktisat Yıkılırken, Fatih Yayınevi Matbaası, Ġstanbul.
SAVAġ, Vural F (1993) Anayasal Ġktisat, Takav Matbaacılık, Ġzmir.
SAVAġ, Vural. (1998). Politik Ġktisat, Beta Yayınları, Ġstanbul.
SAKAL, Mustafa (1997). “Kamu Bütçesinin GeniĢlemesinde Bürokrasinin
Rolü”, Prof. Dr. Nezihe Sönmez’e Armağan, Ġzmir.
TEKELĠOĞLU, Muammer; (1993). Ġktisadi DüĢünceler Tarihi, Çukurova
Üniversitesi Basımevi, Adana.
TEKELĠOĞLU, (Muammer, (1987). “ÇağdaĢ Ġktisadi DüĢüncede Yol
Ayrımları” Çukurova Üniversitesi ĠĠBF Dergisi cilt:1 sayı:1.
TÜRK, Ġsmail (1997). Maliye Politikası, Turhan Kitabevi, Ankara.
. UNAY, Cafer. (1996). Makro Ekonomi, Ekin Kitabevi, Bursa.
http://www.canaktan.org
http://economy.bloggum.com
http://www.ekonomi.name
http://www.hayatinrengi.netl
11
Download