ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY İlker IŞIK * Öz Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte yayılım sahasının genişlediği M.S. 1. yy.dan itibaren Isauria ve çevresinde yoğun bir misyonerlik faaliyeti yürütülmüş ve böylelikle bu faaliyetler sonucunda bölge önemli piskoposlukların bulunduğu bir coğrafya haline gelmiştir. Roma dönemi asimilasyon politikalarına rağmen ve akabinde Bizans dönemindeki yaklaşım ile Isauria önemli bir din merkezi konumuna yükselmiştir. Bu çalışma Erken Hristiyanlık Dönemi’ni kapsayarak Isauria Bölgesi ve çevresinde geçen Hıristiyanlıkla ilgili dinsel oluşumları irdeleyen bir periyodu araştırmaktadır. Ayrıca bu çalışmada, Hristiyanlığın başlangıcından Ekümenik (Evrensel) konsillerin yapıldığı döneme kadar vuku bulan dinsel yapılanmalar ve Hristiyanların maruz kaldığı inançsal ve politik yaklaşımlar ile bölgede faaliyet gösteren önemli din adamlarının misyon faaliyetleri ele alınmaktadır. • Anahtar Kelimeler Hıristiyanlık, Isauria, Aziz, Kilise • Abstract Isauria and its around which expanded of the field along with the emergence of Christianity onwards A.D. 1 century was conducted an intense missionary activity and thus as a result of these activities, the region had become an important geography for the dioceses. Despite the Roman assimilation policy and with the approach followed by Byzantine period the Isauria has raisen to an important religious center. This study investigates a period of examining religious formation about the Christianity in the Isauria Region and its around, including the Early Christian Period. Also this study discussed that occuring religious structures from the beginning of Christianity to the Ecumenical (Universal) council period and religious and political approaches that Christians were subjected with the mission activities of important clerics in the region. • Keywords Christianity, Isauria, Saint, Church * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü, [email protected] 88 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY GİRİŞ Hristiyanları en kutsal yedi kilisesinin bulunduğu Anadolu topraklarında çağlar boyunca pek çok kilise ile manastır inşa edilmiş ve İsa peygamberin yolundan gidenler bu topraklarda en zorlu ve en ıstıraplı olaylara maruz kalmışlardır. Zira Hristiyan inancının yayılışı şüphesiz imparator kültünü propaganda aracı olarak kabul ettirmeye çalışan Roma için bir tehdit unsuruydu. Bundan dolayı kişiye endeksli olmayan monoteist bir inancın toplum nezdinde kabulü hem makul hem de koşullar gereği zordu. İsa peygamberin bu yeni dini tebliğ ettiği zamanlarda bile Yahudi din adamlarının Roma’nın aleyhinde ayrılıkçı bir devlet kurma iddiasıyla İsa’yı Roma valisi Plautus’a şikâyet etmeleri ile başlayan bu sancılı süreç, daha en başından İsa’ya inananların siyasi erk ile ters düşmesine yol açtı. Sonrasında gerçekleşen baskı ve şiddet politikası bu dinin yolunda yürüyenlere tarifi güç acılar yaşattı. Ancak ne var ki, gerek misyonerlerin gerekse gerçeği arama içinde olanların ellerinde büyüyen Hristiyanlık, zamana direnerek Roma’nın mutlak ve tek dini olmayı başardı. Hem Yahudi din adamları hem de Romalı yetkililerin baskıları Hristiyanlık üzerinde insan elinin değmesine ve tanrı sözünün (dei verbum) insani bakışla uyarlanmasına yol açtı. Şöyle ki, sinoptik incil yazarlarının (Matta, Markos ve Luka) birbirleriyle uyumlu metinlerine rağmen mitolojik anlatım üslubunun kutsal metinlere sızması kaçınılmaz duruma geldi. Yuhanna İncili’ndeki kutsal esinleme bölümü tarihsel gerçekliklerin insani bakış açısıyla nasıl algılandığını gösteren bir emareydi. Hâlbuki diğer üç incil yazarı olan Matta, Markos ve Luka incillerinin hiç birinde böyle bir süslü anlatım bulunmamaktaydı. İsa sonrası dönemin daha ileri zaman dilimlerinde git gide bir efsanevi İsa kişiliği belirginleşmekte ve paganist anlatım kurgusu ön plana çıkmaktaydı. Hristiyan tarihinde gelmiş geçmiş en büyük sorun İsa’nın doğası hakkındaki anlaşmazlık üzerinedir. Tanrı mı, insan mı, tanrı özünden çıkan ve tanrının dünyadaki yansıması olan bir peygamber mi, yoksa Yahudilerin gözünden bakıldığında bir yalancı peygamber mi soruları iki bin yıllık bir açmazın temel konuları olmuştur. Esasında bu karmaşıklığı ortaya çıkaran insanların algı oluşumu hem dönemin siyasi ve dini atmosferinden hem de mantık hatalarından ileri gelen bir takım açmazlardan kaynaklanıyordu. Bu kavram kargaşalarını sona erdirecek ve yeni bir yol çizecek olan ise İsa’nın yaşamına ve öğretilerine tanıklık eden havarilerin ve onların hemen akabinde bu yeni dini sıcağı sıcağına kabul eden kişilerin algılama yetileriyle belirlenebilecek bir olguydu. İşte bu noktada karşımıza çıkan en büyük şahsiyet Yahudi kökenli bir Ferisi olan ve ailesinin Roma vatandaşlığını hak kazanması sonucu Paulus adı ile tanıdığımız Saul’dur. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ Tüm bu sorunların yaşandığı en büyük yer olan Anadolu özelinde ele aldığımız Isauria ve çevresi Hristiyanlık üzerine birçok faaliyetin yaşandığı önemli bir coğrafya olarak kaşımıza çıkmaktadır. Martyr (Şehit) Nestor, Conon, Aquilinus, Victorian ve Onesimus gibi pek çok din adamı burada katledilmiş ve Roma politikalarına karşı gelerek kendi inancını savunmuştur. Bunun yanında Hristiyanlığın kendi içinde geçirdiği buhranlar da Isauria’daki Hristiyan cemaatinin ortak bir tavır almasına sebep olmuş ve mezhepsel çatışmalarda önemli bir rol almasına sebebiyet vermiştir. 1- ANADOLU’DA İLK HRİSTİYANLIK FAALİYETLERİ Anadolu, Hristiyan dünyasının ilk büyük kiliselerinin, konsüllerinin ve önemli azizlerinin yetiştiği stratejik bir bölge olarak yer edinmektedir. Hristiyanlar tarafından kutsal sayılabilecek birçok mekânın bulunduğu bu topraklarda çok sayıda Hristiyan cemaati faaliyet göstermiş ve Anadolu bu haliyle mezhepsel çatışmaların da bir o kadar yoğun olmasına yol açan bir dinamizm barındırmıştır. Hz. İsa’nın dünyaya vedasının ardından onu takip eden müritleri Filistin ve çevresinde baskı ve zulüm görerek M.S. 42-45 yıllarında Antakya’ya sığınmıştır. Elçilerin İşleri 11. Bölümde de aktarılan bu hadiseler İsa’nın yolundan gidenlere ilk kucak açan yerin Anadolu olduğunu bildirmektedir (Elç. İş. 11: 20-24). Bu tarihi gelişmelerin ışığında Antakya, “Hristiyan kimliğinin” oluşmasında büyük bir rol oynamıştır. İlk kez Hristiyan terimi Antakya’da zikredilmiş, ilk cemaatler kilise ritüellerini sistematik bir düzene koyarak yazınsal bir miras bırakmışlardır. 1. ve 2. yy.a ait olan bu tarihi belgelerden ilki “Didake” olarak adlandırılan ve “Havari Öğretisi” ismiyle bilinen kilise tören rehberi ile “Süleyman’ın Övgüleri” isimli ilahi koleksiyonudur. Antakya cemaatinin ilk lideri Barnaba’dır. Barnaba ve Aziz Paulus 42-45 yılları arasında Antakya’da kaldıktan sonra bu yeni dini yaymak için yolculuğa çıkınca cemaat önderliğine Havari Petrus (M.S. 45-53) tayin edilir. Bu olaydan sonra Petrus Hristiyanların ilk Papa’sı olarak kabul edilmektedir. Öyleki, Petrus’un tesis ettiği ve Hristiyanlığın ilk kurulan kiliselerinden biri olan Aziz Pier (Petrus) kilisesi ile Hristiyanlık kurumsallık kazanmıştır. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 89 90 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY Resim 1: Didake Resim 2: Süleyman’ın Övgüleri Topluluğun üçüncü büyük önderi ise havariler sonrası dönemin yetiştirdiği önemli din adamlarından biri olan Ignatus (83-115)’tur (Madrigal, 2014: 3). Hristiyanlığın Anadolu’da şekillenmeye başladığı yıllarda Antakya cemaati ve Kudüs’teki Hristiyanların aynı amentü doğrultusunda hareket etmeleri için M.S. 50 yılında ilk tarihi Hristiyan toplantısı olan “Kudüs Konsili” (Havariler Konsili) düzenlendi. Burada üç önemli bakış açısı değerlendirildi. Bunlardan birincisi Aziz Petrus ve Barnaba gibi İsa’yı yaşamında takip ederek onun öğretilerini birebir söylemleyen havarisel görüş, ikincisi İsa’nın kan bağı yoluyla kişiliğini ve düşüncelerini miras edinen Yakub’un (Nasraniler) ortaya attığı görüş ve son olarak ise İsa ile tanışmamış olsa da Museviliğin Ferisi mezhebinde olup sonradan Hristiyanlığı kabul eden Pavlus ve onun çevresinin savunduğu görüştü. Hristiyanlık tarihinde yer alan ve tümüne Anadolu’nun ev sahipliği yaptığı yedi büyük Ekümenik (Evrensel) konsilin defalarca toplanmasına sebep olan anlaşmazlıklardan farklı olarak Kudüs Konsili bir kimlik belirleme toplantısıydı. İlk yıllarda Museviliğin bir mezhebiymiş gibi algılanan Hristiyanlığın sadece Yahudi halkına değil, tüm insanlığa hitap ettiği ve bu yeni dinde Yahudi din geleneklerine bağlı bir inanç anlayışının benimsenip benimsenmeyeceği burada tartışıldı. İsa’yı Tanrı’nın elçisi ve haçta gerilerek insanlığa bedenini feda eden kurtarıcı (soter) kabul eden din adamları en saf haliyle bu son peygamberin beşeri özelliği üzerine çatışmaya girmemişti. Bunlardan ziyade Antakya’daki sistematik ayin tertibi gibi ibadet düzenlemesi ile Yahudilerde kesin kez kural sayılan zina, leş eti yememe ile kan ve idrar karşısındaki bedeni temizlik konuları görüşüldü. Esasında bu konsil Paulus’un paganları Hristiyan yapmak için Yahudi şeriatını esnetmesi ve onlar için ilk başta zor gelebilecek bazı kurallardan muaf edilmeleri sebebiyle toplandı. Paulusçu görüş toplantı sonucunda uygun bulunarak Yahudi din görüşü birebir uyulması gereken ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ kurallar bütünü olarak görülmeden yalnızca kısmi açıdan rehber olarak alındı. Ancak İsrail ve çevresindeki Hristiyanlar Yahudi şeriatını devam ettirdi ve bu da itikadın uygulanışının doğruluğu konusunda birtakım çelişki ve farklılıkların oluşmasına yol açtı. Bu konsülle birlikte çıkan en önemli karar Hristiyanlığın Musevilikten ayrı ve bağımsız bir din olduğu ve Yahudi olmayanların da İsa’nın bahşettiği sonsuz kurtuluşa erebileceği müjdesiydi. Ekümenik olmayan ve her konunun görüşülmediği bu konsilden çıkan kararların bağlayıcılığı konusunda hüküm vermek zor olmasa gerektir. Çünkü Paulus’un Barnaba ile görüş farklılıkları nedeniyle yol ayrımına gitmesi ve İsa’nın tanrısal yapısı hakkında keskin ayrımların belirmesi Hristiyanlığı kabul eden topluluklar arasında algı farklılıklarının oluşmasına sebep oldu. Nasıl ki peygamberlik tarihinde Nuh, ikinci Adem olarak hitap edilmişse Paulus da İsa’dan sonra Hristiyanlığın ikinci kurucusu olarak görülmüştür. Kudüs Konsili’nde Yahudi inancını takip etme zorunluluğunun olmadığı kararı ile Paulus Yahudi olmayanlara olağan dışı bir din perspektifi kazandırdı ve İsa’yı bir Yahudi’nin peygamber kavramından algıladığı Tanrı’nın kulu ve elçisi sıfatından çıkararak paganist bir örgü içinde yeniden tanımladı. 2- AZİZ PAULUS’UN ANADOLU SEYAHATLERİ İsa peygamberin çarmıhta ölüm cezasına çarptırılması sonrasında derin bir bunalım geçiren Kudüs’teki inananlar topluluğu, Yahudi cemaati ve Roma eyalet yönetiminin baskısı sonucu birlik ve düzen kurmakta büyük zorluklar yaşadı. Havarilerin öncülüğünde başlatılan toparlanma süreci sırasında kafa karışıklığını önlemek için Yahudi din anlayışı takip edildi. Ancak Museviler bunu hem dini açıdan kendilerine karşı hem de siyasi bakımdan Roma’nın otoritesine karşı bölücü bir akım olarak göstererek İsa’ya inanlara büyük bir şiddet eyleminde bulundular. İşte bu sıralarda Museviliğin en büyük mezhebi Ferisilere mensup olan Saul (Paulus) bu şiddet olaylarında başrol oynamaktaydı. Ailesinin kazandığı Roma yurttaşlığı sebebiyle Paulus adı ile Hristiyan dünyasında nam salan Saul’un bu politikalara alet olması İsa’nın siluetini görmesiyle son buldu. Bu mucizevi olaydan sonra Paulus, ateşli bir İsa taraftarı olarak Yahudi olmayan topluluklara Hristiyanlık dinini yaymayı misyon edindi. Kudüs’teki baskılara dayanamayan birçok İsevi gibi Paulus da doğup büyüdüğü topraklar olan Anadolu’ya gelerek Antakya’da yeni bir teşkilatlanmaya katıldı. Buradaki çalışmalarının ardından Barnaba ile birlikte Anadolu’daki birçok yere ziyaretlerde bulundu. Şüphesiz Barnaba ve Paulus’un Antakya cemaatinden ayrılmasından sonra başlayan süreç Hristiyanlığın yayılması anlamında yapılan en büyük eylemlerden biri olmuştur. Paulus hayatı boyunca dört önemli misyon yolculuğuna çıkmış ve birçok Roma yurttaşının Hristiyanlığa ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 91 92 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY adım atmasına vesile olmuştur. M.S 45 yılına kadar Antakya’da kalan Paulus ve Barnaba 46 senesinde 1. Misyon seyahatine çıkarak Yahudi olmayan ve Yunanca konuşan halklar üzerinde Hristiyanlığı yaymayı amaç edindiler. İlk olarak Antakya’dan Seleuceia Piera’ya (Samandağı) gittiler ve oradan Kıbrıs’a geçtiler (Elç. İş. 13: 2). Salamis’ten Pabhos’a (Paf) kadar dolaşarak Hristiyanlığı tebliğ ettiler. Daha sonra Anadolu’ya geri dönerek Perge, Antiocheia (Yalvaç) ve oradan İconium’a (Konya) geçerek vaazlarını sürdürdüler. Burada gördükleri kötü muamele sonucu Lystra (Hatunsaray) ve Derbe’ye kaçarak tebliğlerine devam ettiler. Derbe’den sonra dönüş yolculuğunda geldikleri güzergâhı kullanarak İconium, Anatiocheia, Perge ve Antalya’ya vardıktan sonra Antakya’ya ulaştılar. Resim 3: Paulus’un I. Misyon Yolculuğu (M.S. 46 - 48) 1. misyon yolculuğunun ardından Antakya’da M.S. 50 yıllarında Kudüs Konsili gerçekleşir. Bu önemli buluşmanın ardından Barnaba ve Paulus 2. Misyon yolculuğu için tekrar yollara düşerler. Kilikya üzerinden Lykaonia şehirleri olan Derbe ve Lystra’ya tekrar uğrarlar. Ancak yolculuk esnasında Barnaba ve Paulus fikir tartışması yaşayarak yol arkadaşlıklarını sonlandırırlar. Bunun sebebi olarak Barnabas’ın yeğeni Markos’u ( ya da Yuhanna’yı) yanına almak istemesi Paulus’un ise kendilerini Perge’de bulunan Galatlardan korkarak onlarla seyahatlerini sürdürmeyen Markos’u istememesi (Leguenne, 1979: 147) veya Paulus’un paganistleri Hristiyanlaştırmak için Yahudi şeriatından çok fazla taviz vermesi gerekçe gösterilir. Nitekim bunun sonucunda bu iki din adamının yolları ayrılır ve Barnaba, Markos ile birlikte Kıbrıs’a doğru yola çıkarken Paulus da Silas ile birlikte Anadolu seyahatlerine devam etmiştir ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ (Elç. İş. 15: 39-40). Daha sonra Paulus diğer misyon yolculuklarını yalnız sürdürmüştür (Schnelle, 2003: 137-139). Paulusbu yolculuğu esnasında sırasıyla daha önce uğradığı Derbe’ye oradan da Lystra’ya uğradı. Lystra’da Timotheus’u yanına alarak Phrygia, Kuzey Galatia ve Mysia bölgelerini dolaştılar. Ardından İncil yazarlarından Luka’yı Troia’dan alarak bir davet üzerine Avrupa kıtasına geçmeye karar verdiler. Öncelik olarak Makedonya’ya gelerek Niapolis, Philippi, Amphipolis ve Apollonia’yı ziyaret ettiler. Buradan Yunanistan’a geçerek Thessaloniki (Selanik) ve Boreo Veria’ya uğradılar. Paulus Boreo Veria’daki karışıklıktan ötürü Timotheus ve Silas’ı bir süre burada bıraktı. Ardından Korinth’e geldiğinde Silas’ı buraya çağırarak Korinth’te kalmasını istedi. Kendisi ise Kenhere ve Ephesos üzerinden tekrar Anadolu’ya gelerek yolculuğuna devam etti. Buradan Palestine’ye (Filistin) deniz yolu ile geçti ve Caeseria’dan Kudüs’e yol aldı. Son olarak Antakya’ya geldi ve yolculuğunu tamamladı. Resim 4: Paulus’un II. Misyon Yolculuğu (M.S. 49 - 52) Paulus bir süre Antakya’da bulunduktan sonra 3. Misyon yolculuğunu gerçekleştirmek üzere tekrar yola çıkar. Elçilerin İşleri 18: 23 ve 21: 16 bölümlerinde belirtildiği gibi Paulus’un bu seyahati yaklaşık dört yıl sürer ve daha önce oluşturduğu bölgelerdeki cemaatlere iman esaslarını tekrar hatırlatmak ve ayrışmayı önlemek için yola çıktığı aktarılır (Gündüz, 2004: 69). Bu seyahatinin önemli bir kısmını Grek dünyasının ilgisini İsa peygamberin ulûhiyetini yaymak için harcadı. Dört yıllık yolluk yolculuğun iki yılını yalnızca Ephesos’taki cemaatin diriliğini sağlamak için sarf etti. Yolculuğa ilkin Antakya üzerinden Tarsus, Demre, Lystra ve Iconium üzerinden Antiocheia’ya vararak Ephesos’a vardı. Bu esnada yalnız başına seyahat ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 93 94 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY ederken bazı kaynaklara göre Luka’nın da ona eşlik ettiği söylenir (Rudolf, 1967: 82).Ephesos’ta Apollonios’un vaftiz ettiği Hristiyanları kendi eskatolojisini kabul ettirerek tekrar vaftiz etti. Burada Artemis tapınıcılarından gördüğü baskı ve şiddet sonrası Yunanistan ve Makedonya’ya gitmek zorunda kaldı. Ardından deniz yolculuğu yaparak Cos, Rhodos ve Patara’ya, oradan da Suriye üzerinden Kudüs’e giderek bu misyon seyahatini de bitirmiş oldu. Resim 5: Paulus’un II. Misyon Yolculuğu (M.S. 53 - 58) Kudüs’e geldiğinde Yahudilerin kışkırtmasıyla bir dizi mahkeme süreci yaşar ve iki yıl tutuklu kalır. Daha sonra Roma vatandaşlığını kullanarak Roma’da yargılanmak istediğini belirtir ve İtalya’ya götürülür. Bu süreç aslında Paulus’un dördüncü ve son yolculuğu olarak da adlandırılabilir. Malta’ya çok zorlu bir yolculukla varır ve burada üç ay kalır. Sonrasında Sicilya ve Putoeli’ye (Pozzuoli) oradan da nihayet Roma’ya ulaşır. Burada da iki yıl tutuklu kaldıktan sonra İmparator Nero döneminde M.S. 65-67 yıllarında Petrus ile birlikte idam edilir (Amiot, 1962: 34;Barnes, 2006: 121; Schnelle, 34-40). ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ Resim 6: Paulus’un IV. Misyon Yolculuğu (M.S. 60 - 63) 3- KONSİLLER ÖNCESİROMA’DAKİ GENEL DURUM Roma politikaları uyarınca Paulus’un ölümünden sonra Roma İmparatorluğu’nda zaman zaman şiddet yanlısı yönetim anlayışı hâkim oldu. Nero döneminde yapılan zulümler Hristiyanların daima günah keçisi gibi görülmelerine ve devletin başına bir musibet geldiğinde onlardan bilinmelerine sebep oldu. M.S 64’de büyük yangından sorumlu tutulan Hristiyanların zulümlere maruz kalmaları ve bunun neticesinde Petrus ve Paulus’un idam edilmeleri bu olayların ilk kıvılcımlarından biriydi. İleriki yıllarda bu tutum neredeyse bir devlet politikası halini almış ve başa geçen imparatorlar devlet otoritesini ve Roma geleneklerini korumak adı altında yozlaşma ve uğursuzluk alameti olarak gördükleri İsa taraftarlarını tek tek tasfiye etme girişiminde bulunmuşlardır (Kaymaz, 2005: 5; Akdaş, 2009: 7). Domitianus döneminde (M.S 81-96) artan zulümler yoğun şekilde yaşanmış son dönemlerde Hristiyanlara karşı yumuşama göstermiştir (Eusebius, 79). Traian’ın imparatorluk yıllarında (M.S 98-117) Bithynia valisi olan Genç Plinius’un buradaki Hristiyanlara uygulanacak işkence ve yıldırma politikalarıyla ilgili Traianus ile yaptığı istişareler günümüze kadar ulaşmıştır (Plinius, 278). Katliamlar Hadrianus (117-138) döneminde bir nebze yavaşlasa da Hristiyan olduğu belirlenen kişiler yargılanmadan ölüme götürülmüştür (Eusebius, 105). Filozof imparator Marcus Aurelius (161-180) zamanında Hristiyanların acıları dinmemiştir. Aksine devlet düzenine aykırı olduğu öne sürülerek sistematik bir baskı yapılmıştır. Commodus döneminde de (M.S 181196) bu hadiseleri görmemize rağmen bu yıllarda devletin tepe noktalarındaki kişilerin bu yeni dine girmeye başladığı görülmektedir. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 95 96 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY M.S 193-211 yılları arasında hüküm süren Septimis Severus ile katliamlar yeni bir boyut kazandı. M.S 202’de Roma yurttaşlarının İsa’nın dinine geçmesini yasakladı ve buna uymayanlar ile Hristiyan olduğu bilinen insanları işkenceler yoluyla katletti (Roldanus, 2006: 11). M.S 249 yılına gelindiğinde Hristiyan topluluğu İmparator Decius’un toplu kıyımlarına tanıklık etti. Decius bütün İsevilerin imparatorluk kültüne saygılarını göstermeleri için kurban sunmalarını, buna uymayanların ise öldürüleceğini emretti (Sarıkçıoğlu, 1999: 279). Bu sebepten dolayı M.S 250 yılında Roma piskoposu Fabian öldürüldü. Baskı ve şiddet bazı Hristiyan cemaatlerinin imparatorluk kültüne biat etmeleriyle veya pasifize olmalarıyla neticelendi. Dininden dönmeyerek direnenler ise bu dik duruşlarıyla halkın gözünde bir nevi kahramanlaştı. Bu da Hristiyanlığı aslında daha saygın hale getirdi (Roldanus, 2006: 11). Arkasından gelen Valerian ise (M.S. 253-260) kiliseleri yıktırmış, mallarına el koydurmuş ve piskoposları idam ettirmiştir (Friend, 515). Gallianus’un başa geçtiği dönemde ise bu yıkımlar durdurularak Hristiyanların kilise inşa etmelerine izin verilmiştir. Bu dönemle birlikte bir süreliğine de olsa Hristiyanlar özgür bir ortamda hayatlarını sürdürme imkânına eriştiler (Roldanus,2006: 30). Şüphesiz en büyük katliam ve zulüm bugünün Hristiyan dünyasının bile hala nefretle andığı Diocletianus (M.S 284-305) tarafından olmuştur. Valerian’ın yok etme girişimi bir üst seviyeye taşınarak M.S 303 senesinde Fısıh Bayramı (23-30 Nisan’daki Mayasız Ekmek Bayramı) öncesi başlayan ve Constantin’in M.S. 312’de Maxentius’u yenmesiyle sona eren “Büyük Tatbikat” döneminde Hristiyanlar aleyhine dört ayrı bildirge yayınlandı (Frend, 522; ). İlk bildirge kutsal metinlerin yakılmasını, yurttaşlık haklarının iptalini ve köle olan Hristiyanların azat edilmesinin yasaklanmasını içermekteydi (Croix, 35-36). İkinci bildirge piskoposların hapsini, üçüncü bildirge tanrılara kurban adayanların affedileceğini ve dördüncüsü ise tanrılara yapılan toplu törenlerde adak sunmayanların öldürüleceğini yazmaktaydı (Frend, 520). Diocletianus’un bu denli sert tedbirler almasındaki en büyük etken yaptıklarını meşru kılmak için kendisini Iupiter’in oğlu olarak kabul ettirmeye çalışırken (Roldanus, 29), bir yandan ailesinden bile Hristiyanlığa geçen kişilerin azımsanmayacak sayıda artmasıydı (Gaque, 90). Diocletianus’tan sonra gelen Gallianus (M.S 305-311) aynı siyaseti takip etti. Ancak bu tutumun başarısız olduğunu görmesi üzerine M.S 311 yılında “Hoşgörü Bildirgesi” yayınlayarak Hristiyanlar ile uğraşmaktan vazgeçti. Bu durum Roma devlet politikasının Hristiyanlar üzerinde çark ettiğinin ve başka bir yaklaşım gütmek gerektiğinin somut bir adımı olmuştur. Zira Constantin’in başa geçmesiyle (M.S 306-337) beraber yeni bir anlayış başlamıştır. Constantin Hristiyanların engellenemeyecek boyutta bir kitleye ulaştığını kabullenerek onları karşısına almak yerine destek almayı daha mantıklı gördü. Böylece imparatorluk sınırları içindeki iç çekişme ve huzursuzluk ortamı ortadan kaldırılarak devlet otoritesi güçlenebilecekti. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ Şu açıktı ki Roma ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu din yok edilemeyecekti. Lakin 4. yy.a gelindiğinde otuz milyon nüfuslu Roma’nın yedi milyonunu Hristiyanlar oluşturmaktaydı. M.S. 313 yılındaki Milano Fermanı sayesinde Hristiyanlara tanınan ibadet özgürlüğü gayri resmi de olsa imparatorluğun devlet dinine dönüşmesi için ilk adım sayılabilir. 4- KONSİLLER ÖNCESİ ISAURIA’DAKİ GENEL DURUM Paulus’un misyonerlik faaliyetlerinin ardından Yuhanna’nın vahiyleri ile artan Hristiyanlık, bu dönemler içerisinde imparatorluğun ve Yahudilerin baskılarına rağmen Anadolu’da yedi büyük kilisenin kurulmasıyla kalıcı bir dini akım konumuna geldi. Paulus’tan beri oluşturulan bu yapılanma ile Hristiyanlaştırma politikaları için hedeflenen ilk coğrafi bölgenin Anadolu olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki Paulus’un rotasına bakıldığında misyonerlik çalışmalarının başlangıç ve geçiş güzergâhları daima Anadolu üzerinden olmuştur. Bilhassa Paulus Antakya’dan yola çıktığında genellikle Tarsus, Demre, Lystra ve Iconium gibi Dağlık Kilikya, Isauria ve Lykaonia bölgelerinin kesiştiği noktalar üzerinden Hristiyanlık propagandası yapmaktaydı. Bu yönü itibari ile Isauria Bölgesi bu geçiş alanı içinde olması nedeniyle son derece önemlidir. İlk olarak Isauria Bölgesi’ndeki dinsel olaylardan söz edebilmek için bu bölgenin hangi alanı kapsadığını ifade etmek gerekir. Isauria’nın coğrafi sınırları tarihsel süreç içerisinde birçok kez değişikliğe uğradığı için genel hatlarıyla Konya’nın güneyindeki Bozkır, Taşkent ve Hadim civarına Isauria’nın merkezi denilebilir (Bahar, 1991: 3). Plinius’a göre Isauria, Dağlık Kilikia’yı içine alan ve Anemurium’a kadar uzanan bir bölgeydi (Plinius, NaturalistHistoria: V). Ptolemaios, Bölgenin Lykaonia’daki Lystra’ya kadar uzandığını (Ptolemaios, Geographia: V.4.3), Marcellinius ise Diocletianus hükümdarlığı zamanında Isauria’nın Akdeniz’e kadar uzandığını belirtir (Marcellinus, Rerum Gestarum Libri: XIV.3.14; XIV.82). Bir süre Galatia Eyaleti sınırlarına dahil edildikten sonra M.S. 74 yılında Kilikia Bölgesi içinde yer almıştır. Antoninus Pius döneminde ise (M.S 138-161) Lykaonia ile birleşik bir bölge haline gelmiştir (Ramsay, 1960: 416-418). Bu durumda Isauria’nın Lykaonia ovasını da içine alan, Toros Dağları ile Akdeniz arasında kalan ve Kilikia ile kültürel ve sosyal anlamda bütünlük gösteren bir coğrafyayı içine aldığı söylenebilir (Doğanay, 2008: 8; Mulluk, 2006: 4). Bu bilgiler doğrultusunda Isauria Bölgesi’ndeki Hristiyanlık faaliyetlerini, etki alanlarını ve kurulan kiliseler ile belli başlı din adamlarından bahsederken bölgeyi daha geniş sınırları kapsayacak şekilde ele almak uygun olacaktır. Hristiyanlığın ilk güzergâhı ve ilk erişim noktası Isauria Bölgesi’dir. Antakya’dan başlayan bu din hareketinin tarih sahnesindeki coğrafi adı tüm Hristiyan kataloglarında “Isauria” ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 97 98 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY olarak geçmektedir. Dolayısıyla gerek dini cemaatlerin ilk oluşum merkezi olması gerekse kurulan kiliseler ve başında bulunan değerli din adamlarının varlığı Isauria’yı daima bir adım önde tutmaktadır. Bu dava adamlarının mücadelesi sayesinde çok sayıda pagan Roma yurttaşı Hristiyanlığı seçmiştir. Isaurialı olarak adlandırılan ve bu yeni dini yayabilmek için hayatını kaybeden önemli din adamları bulunmaktadır. Bunlardan biri 1. yy.ın sonlarında yaşamış olan Aziz Konon’dur. Isauria’daki bir köy olan Bethany (Bidana)’da dünyaya gelmiştir (Orthodox Church in America.org). Ailesi Nestor ve Nada daha önce pagandı (synaxarion.gr). Sonradan Babası Aziz Nestor iman etmiş ve oğlu Konon gibi şehit (martyr) edilmiştir. Ailesi tarafından Anna isminde bir kız ile evlendirilir; fakat onunla evlilik ilişkisi yaşamaksızın kendilerini Tanrı’ya adayan bir hayatı seçerler. Romalılara karşı verdikleri mücadelede babasının ardından annesi ve eşini de kaybeden Aziz Konon dini mücadelesini bırakmaz. Aziz Paul’un itikatlarına göre inancını yönlendiren bu din adamının birçok mucizevi olayı gerçekleştirdiği ve halk tarafından baş melek Mikail’in gözetimi altında yaşadığına inanılır. Ne var ki birçok paganın Hristiyanlığı seçmesi Romalıların hoşuna gitmez. Başta Konon olmak üzere Hristiyanlığı kabul edenler üzerinde şiddet ve zulüm git gide artmaya başlar. Roma tanrılarına kurban adamayı reddedenler birer birer öldürülür. Aziz Konon bölgedeki Jüpiter tapınağın ziyarete gittiği ve orada bulunanlara Hristiyanlığı tebliğ ettiği esnada mucizevi bir olay meydana gelir ve tapınak aniden yıkılır. Konon bu olaydan sorumlu tutularak pagan halk tarafından bıçaklanarak yaralanır. Dönemin yerel yöneticisi Magnes tarafından yaralı olmasına rağmen tutuklanır. Ancak bir süre sonra serbest bırakılır ve kısmen de olsa iyileşir. Bu olayın üzerine pek çok insanın saygısını kazanır ve daha çok insan Hristiyanlığa geçer. Konon bu hadiseden sonra iki yıl daha yaşar ve tebliğe devam eder. Öldüğünde şehit mertebesinde sayılarak ailesi ve eşinin yanına gömülür (Velimirovic, 1985). Hellenkemper, Alahan Manastırı içerisindeki Doğu Kilisesi’nde bulunan Konon yazısına bakarak buranın Aziz Konon’a ithaf edilmiş olabileceğini söylemektedir (Hellenkemper, 1994: 221). Ortodokslar Isaurialı din adamını yad etmek için 5 Mart’ı Aziz Konon’un kutsal günü sayarlar. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ Resim 7: Isaurialı Aziz Konon (M.S. 1-2. yy.) M.S. 1. yy. da yaşamış bir diğer Isaurialı aziz ise Onesimus (Onisius)’tur. Phyrigia’daki Colossae şehrinde yaşayan Philemon isimli zengin bir adamın kölesiydi. Aziz Paulus’un vaazlarından etkilenerek Hristiyanlığı seçti ve Roma’ya kaçtı (Eagan, 1922: 101). Paulus Philemon’a mektup yazarak Onesimus’u kardeşi olarak görmesini istedi (İncil, 452: 8-9) Ardından Onesimus efendisinin yanına geri döndü. Bunun üzerine Philemon Onesimus’u azat etti. İki din adamı artık birlikte hareket ederek tebliğlerde bulundular. Philemon Filistin’deki Gazze şehrinde piskopos olurken, Onesimus ise Ephesos’a giderek Timotheus’un ölümü üzerine onun yerine piskoposluğa atandı. Traian döneminde (M.S 98-117) yaşlı bir adam olan Onesimus tutuklanarak Roma’ya getirildi. Roma’da işkence görerek bacakları kırıldı ve Yargıç Tertylus tarafından hapse atılıp akabinde öldürüldü. 109 yılında ise zengin bir kadın tarafından cesedi alınarak gümüş bir tabutun içinde gömülmüştür (Velimirovic, 1985). Bazı kaynaklarda Nero döneminde (M.S 54-68) yaşadığı belirtilse de Aziz Timotheus’dan sonra Ephesos kilisesin başına geçtiği bilinmektedir. O halde Timotheus’un ölüm yılı M.S. 97 yılında olduğundan Onesimus’un bahsedildiği gibi Traianus döneminde yaşamış olması muhtemeldir. Doğu Ortodoks kiliseleri 15 Şubat ve 22 Kasım günleri Onesimus’a adamıştır (Livinstone, 2000: 414). ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 99 100 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY Resim 8: Isaurialı Aziz Onesimus (M.S. 1. yy.) Isaurialı azizlerden biri de Diocletianus zamanında (M.S 284-305) yaşayan Şehit Azez’dir. Dönemin valisi Aquilinus tarafından Hristiyan olduğu gerekçesiyle yüz elli asker yollanarak tutuklanmıştır. Ancak askerler bu dava adamının işkenceler karşısındaki metanetini görmüş ve valinin önünde iman etmiştir. Öyle ki valinin kızı ve eşi de bu olayın ardından Hristiyan olmuşlardır. Bunun üzerine Azez yanında bulunan yüz elli askerle birlikte idam edilir(Orthodox Church in America.org). 19 Kasım Şehit Azez’e vakfedilmiştir. Isaurialı oldukları bilinen fakat haklarında kilise kayıtlarında bilginin olmadığı Şehit Aziz Aquilinus ve Şehit Aziz Victorian da bölgenin önemli din adamlarındandır. Hristiyanlar 16 Mayıs gününü bu azizlere adarlar (Bunson ve ark., 1966: 118). Diğer önemli azizler ise Lykaonia’da dünyaya gelen ve ilk Hristiyan kadın şehidi olan Azize Thekla, Paulus’un yol arkadaşı, Lystralı Aziz Timotheus ve Onisephoros’tur (Ulutürk, 2010: 201). Ayrıca Ramsay bölgedeki araştırmaları sırasında Isauria’da Grekçe yazılmış kitabe ve mezar taşları keşfetti. Buradaki yazıtlarda M.S. 250 - 400 yılları arasında yaşamış Teophilus, Sisamoas ve Mamas isimli üç piskoposun adını tespit etti (Ramsay, 1906: 25-58). Bunların dışında M.S.381 İstanbul Konsili’ne katılan Hilary, ondan sonraki dönemde yaşamış olan Callistratus ve M.S. 451 Kadıköy Konsili’nde Isauropolis / Leontopolis’i temsil eden Aetius’da ismi bilinen diğer Isaurialı dini liderlerdir. Bunca din adamı yetiştiren Isauria’da onların inançlarına kazandırdığı insanların bir arada bulunup bir cemaat oluşturabilmesi için ortak ibadet alanı ihtiyacı kaçınılmazdı. Roma İmparatorluğu kilise yapımına M.S. 313 yılındaki Milano Fermanı’na dek izin vermedi. Ayrıca Yahudilerin baskı ve kışkırtmaları da onların özgürce ibadet etmelerine engel olmaktaydı. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ Dünyadaki ilk kilise olan Antakya kilisesinin bile M.S 3. yy.dan sonrasına ait olması bu sıkıntının büyüklüğünü göstermektedir. Bu sebeple Hristiyan topluluklar gizli olarak mağara, katakomp, mousele veya zengin Hristiyanların evleri gibi belli mekânlarda toplanıp ortak ayinlerde bulundular. SONUÇ Hristiyanlığın Kudüs’ten sonraki ilk yayılım alanı Antakya ve çevresidir. Arkasından Paulus’un misyon yolculukları ile birlikte Isauria toprakları bu dinin hoşgörü kapısı olmuştur. Dolayısıyla ilk kiliseler, ilk cemaatler ve ritüel kalıplarının doğum yeri Isauria denilebilir. Bu nedenle dinsel bir düzenin oturtulması bakımından bu bölgede var olan toplulukların bakış açısı Hristiyanlığın geleceği bakımından belirleyici olduğu söylenebilir. Şüphesiz Hristiyanlığı Yahudi olmayanlarla tanıştırma Paulus’un dinsel algılayışı ile gerçekleşti. Paulus’un ziyaret ettiği Isauria kentlerinde aktardığı doktrinler bu inancı ilk kez işitenler için belirleyici oldu. Sözünü ettiğimiz Konon, Onesimus, Philemon, Azez, Timotheus, Thekla ve Onesiphoros gibi daha birçok aziz Paulus’un eskatolojisine göre yön bulmuştur. O halde burada Paulus’un söylemlerine bakarak döneniz kristoloji algısını irdelemek gerekir. Paulus’a göre İsa beşeri özelliğinin yanında Tanrısal vasfı da bulunan bir ulûhiyeti taşımaktadır. Bu nedenle onu Yahudi şeriatındaki salt peygamber tanımlaması ile nitelemek eksik kalacaktır. Isaurialı azizler de Paulus gibi düşünerek çevrelerine böyle tebliğlerde bulundular. Ancak ileride hararetli tartışmalara konu olacak olan İsa’nın Tanrılığı hakkında açık fikirli olmak yerine temkinli davrandılar. Zaten M.S. 2. yy. kiliseleri de İsa’nın bir insan olduğu vurgusunda bulunmuştur (Michel, 1992: 99). Erken Hristiyanlık Çağı’nın amentüsü sonraki yıllara göre daha yalın bir yapıdaydı. Paulus’un bu düşünceler M.S 4. yy.da şekillendirilerek şöyle bir uzlaşım oluşturuldu: - Ben Tanrı’ya, kudretli Baba’ya - ve O’nun biricik oğlu Rab İsa’ya - Bakire Meryem ve Kutsal Ruh ’tan doğmuş olduğuna - Pontius Plautus zamanında çarmığa gerilmiş ve gömülmüş olduğuna - Üçüncü gün ölüler arasından dirilmiş olduğuna - Göklere yükselmiş olduğuna - Baba’nın sağında oturmuş olduğuna - Oradan ölüleri ve dirileri yargılamak için ineceğine - Ve Kutsal Ruh’a - Kutsal kiliseye ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 101 102 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY - Günahların bağışlanacağına - Cismaniyetinin dirileceğine inanırım (Houtin,1982: 446-447; Duchense1905-1910, cilt 4:) Roma imparatorlarının amansız saldırıları, pantheona itaat ve tam bağlılık isteği, veyahut en azından misyon faaliyetinden uzaklaşmış ve sindirilmiş bir topluluk meydana getirme çabası İsa yanlılarının karşı karşıya kaldığı muamelelerdi. Bu ve bunun gibi güçlükler ister istemez bir kısım cemaatlerin taviz vermesine veya saf değiştirip davasından vazgeçmesiyle sonuçlandı. Ne var ki buna direnen din adamları ve topluluklar yaptıkları mücadeleyle saygınlık kazanmayı başardılar. Sonuç olarak, M.S. 1. yy. başlarında Hristiyanlıkla tanışan Anadolu topraklarının giriş kapısı Isauria Bölgesi olmuştur. Her türlü dini yapılanmanın ilk ortaya çıktığı yer olması sebebiyle devrin siyasi gücü olan Roma İmparatorluğu tarafından sert bir baskı politikasına maruz bırakılmıştır. Bu nedenle İsa’ya inanan insanların ilk acı çektiği bölge olmuş ve ilk aziz ve azizenin katledildiği topraklar olmasından ötürü Hristiyanlık tarihinde önemli bir yer edinmiştir. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR ISAURIA’DA ERKEN HRSİTİYANLIK DÖNEMİ DİNİ FAALİYETLERİ KAYNAKÇA Akdaş (2009). Hacer Akdaş, Hristiyanlığın Kurumsallaşmasında İlk Dönem Konsillerinin Rolü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisan Tezi), Kahramanmaraş. Amiot (1962). François Amiot, The Key Concepts of St. Paul, Herder, Freiburg / Nelson, Edinburg / London. Bahar (1991). Hasan Bahar, Isauria Bölgesi Tarihi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya. Barnes (2006). A. Barnes, İsa ve Pavlus Aynı Fikirde miydi?, (çev. A. Sonbahar Yıldırım), Haberci Baskı Yayın Dağıtım, İstanbul. Bunson ve Ark. (2003). Matthew Bunson, Margaret Bunson, Stephen Bunson, Our Sunday Visitor’s Encycloprdis of Saints, Huntington, Indiana Croix (1964). G. E. M. Croix, Why Were The Early Christians Persecuted? A Rejoinder, Oxford, Journals. Doğanay (2008). Osman Doğanay, Isauria Bölgesi Kaya Mezarları ve Ölü Gömme Gelenekleri, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya. Duchesne (1905-1910). Mgr. Louis Duchesne, L’HistoricAncienné De L’Eglise, Paris. Eagan (1922). John Eagan, An Employer’sView of the Church’s Function in Relationto Endrustry, The Annals of the American Academy of Politicaland Social Science, Vol. 103, Industrial Relationsand the Churches, Atlanta, Georgia. Ec-patr.org (2011). Ecumenic Patriarchate of Constantinople. Retrrieved April 2. Frend (2006). W. H. C. Frend, Persecution Genesisand Legacy, (Ed. Margeret M. Mitchell, Frances M. Young, The Cambridge History of Christianity Originsto Constantine, 503-523, Cambridge University Press, Cambridge. Gündüz (2004). Şinasi Gündüz, Pavlus: Hristiyanlığın Mimarı, Ankara Okulu Yay., Ankara. Hellenkemper H. (1994). Hellenkemper H.,"Early Church Architecture in Southern Asia Minor" in K. Painter (Ed.), 'Churches Built in Ancient Times': Recent Studies in Early Christian Archaeology, 213-38, Accordia Research Centre, London. Houtin (1981). Albert Houtin, Hristiyanlığın Kısa Tarihi, (çev. Abdurrahman Küçük), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 25, sayı:1, İncil (1991) 5. Basım, Yeni Yaşam Yayınları, Kadıköy, İstanbul. Kaymaz (2005). Yunus Kaymaz, Konstantin ve Hristiyanlık, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya. Leguenne (1979). Ferdinand, Leguenne, Galatlar, (çev.) Suzan Albek, T.T.K.Y., Ankara. Madrigal (2014). Marc Madrigal, Birinci Yüzyıl Anadolu Kiliseleri, Kutsal Kitap ve Arkeoloji, İstanbul. Michel (1992). Thomas Michel, Hıristiyan Tanrıbilimine Giriş, Dinler Tarihine Katkı, Ohan Basımevi, İstanbul. ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR 103 104 CHRISTIANITY ACTIVITIES İN ISAURIA AND VICINITY Mulluk (2006). Yunus Mulluk, Öküzlü Kuzey Kilise Örneğinde Erken Bizans Kilikia ve Isauria Transeptli Bazilikaları, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara. OCA Orthodox Church in America. org - Lives of Saints. Livinstone (2000). E. A. Livingstone, The Concise Oxford Dictionary of the Christian Church, 2nd edition, Oxford University Press. Ramsay (1906). William M. Ramsay, Studies in theHistoryand Art of the Eastern Provinces of the Roman Empire, Aberdeen. Ramsay (1960). William M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (çev. M. Pektaş), İstanbul. Roldanus (2006). Johannes Roldanus, The Church in the Age of Constantine, Taylor & Francis ELibrary, London. Rudolf (1967). Daur Rudolf, Biblische Besinnung Angstund Schuld in The ologischerund Psychotherapeutischer Sicht, Stuttgart. Sarıkçıoğlu (1999). E. Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Kardelen Kitabevi, Isparta. Schnelle (2003). Udo, Schnelle, Paulus Lebenund Denken, de Gruyter Lehrbuch, Berlin. Ulutürk (2010). Muammer Ulutürk, Lystra’da İlk Hristiyanlar ve Lystra’nın Hristiyanlıktaki Yeri, Uluslararası Hatunsaray (Lystra) ve Çevresi, Tarih, Kültür ve Turizm Sempozyumu, Konya. Velimirovic (1985). Nikolai Velimirovic, The Prologue from Ochrid, Lazarica Press, Four Book Edition, Birmingham. ANTİK KAYNAKLAR Eusebius of Caesera, Life of Constantine, (İng. çev. Averil Cameron, Stuart G.Hall), Clarendon Press, Oxford, 1999. Marcellinius, Rerum Gestarum Libri Qui Supersunt, (çev. Henri de Valois, Adriende Valois ), Nabu Press, 2011. Pliny The Younger, Complete Letters, (İng. Çev. P. G. Walsh), Oxford World’s Classics, Oxford, 2006. Ptolemaios, Geography, (çev. J. Lennart Berggren, Alexander Jones), Princeton University Press, 2000. RESİMLER Resim 1:sites.google.com Resim 2:makinghistorynow.wordpress.com Resim 3:biblestudy.org Resim 4:biblestudy.org Resim 5:biblestudy.org Resim 6:biblestudy.org Resim 7:oprelesti. ru Resim 8:orthodoxwiki.org ULUSLARARASI SEMPOZYUM: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BOZKIR