T.C. EGE ÜNİ VERSİ TESİ SOSYAL Bİ Lİ MLER ENSTİ TÜSÜ Kadı n Çalı ş maları Anabilim Dalı “Ş EYTANI BAŞTAN ÇIKARMAK” : ERICA JONG VE DUYGU ASENA ROMANLARINDA ARZU, TOPLUM, BELLEK KISKACINDA KADIN VE Cİ NSELLİ K* YÜKSEK Lİ SANS TEZİ Latife Canan KAPLAN DANIŞ MANI : Prof. Dr. Dilek Dİ RENÇ İ ZMİ R–2012 2 3 4 Gİ Rİ Ş 1: Cinselliğin Toplumsal İ nş ası 1.1.Cinselliğin ve Arzunun Toplumsal İ nş ası 2: Dünyada ve Türkiye’de Feminizm 2.1.Dünyada Feminizm; Feminizmin Birinci Dalgası 2.2.Feminizmin İ kinci Dalgası 2.3.Feminizmin Üçüncü Dalgası 2.4.Türkiye’de Feminizm 2.5.Yazarları n Feminizmi 3: Aynada Aş k Vardı : Kadı n Kendini Keş fedince 3.1.Üç Kuş ak Kadı nı n Mücadele Süreci; Nil, Nilüfer, Nilgün 4: UçuşKorkusu: Kadı n “Hepsini” İ steyince 4.1.Kadı nı n ekmek ve gül, işve aş k, “hepsini” istemesi: Isadora örneği 5: SONUÇ 6. KAYNAKÇA 7. ÖZGEÇMİ Ş 8. ÖZET 9. ABSTRACT 5 Gİ Rİ Ş: Bu çalı ş mada, günümüzde toplumun cinsellik duvarı nı n feminist politikalar ve onun edebiyata yansı malarıüzerinden kı rı lmaya baş ladı ğıvarsayı larak, toplumsal baskı mekanizmalarıaltı ndaki kadı n cinselliğinin ve arzuları nı n, yazarlarca edebiyata nası l aktarı ldı ğıincelenecektir. Bu incelemede kadı nları n hak mücadelesiyle oluş an ve aynı zamanda bu mücadelenin dönüş türdüğü kolektif belleğinin ve kiş isel arzuları nı n toplum tarafı ndan nası l denetim altı nda tutulduğ u, kadı nları n bu denetim ve baskı dan nası l kurtulmaya çalı ş tı klarısorularıçözümlenecektir. Bu konuda Kate Millet’in “Özel olan politiktir” sloganı , -diğer yazarlardan gelen farklıeleş tirilerle birlikte- Foucault’nun cinsellik ve iktidar bağlamı ndaki görüş leri ve Rosalind Coward’ı n kadı nı n cinsel arzu nesnesi olmasıve arzuları nı n denetimi alanı ndaki görüş leri yol gösterici olacaktı r. Tezin amacı , ülkemizden ve ABD’den iki feminist yazarı n birbirinden çok farklı coğrafyalarda ve kültürel ortamlarda da olsa, ataerkil düzen içerisindeki kadı nlı k hallerini ve cinsellik konusunda konuş maları nı n biçimini ve sı nı rlı lı ğı nıele almak, bu açı dan yazarlarıkarş ı laş tı rı p çözümlemektir. Yazarlardan Duygu Asena, gazeteci kimliği ve ardı ndan romancıkimliği ile Türkiye’de feminizmin genişyı ğı nlarca tanı nması nıve tartı ş ı lması nısağlamı ş tı r. ‘70’li yı llarda gazeteci olarak çalı ş maya baş ladı ğ ımedya dünyası nda, ‘80’lerin baş ı nda çı kardı ğıKadı nca dergisi ile giderek tanı nmaya baş layan Asena, dergide bu dönemde ivme kazanan kadı n hareketinin taleplerine yer vererek hareketin popülerleş mesine katkı da bulunmuş tur. Kadı nca’da cinsellik, kadı na yönelik ş iddet, orgazm, ensest gibi o güne kadar konuş ulmayan, yazı lmayan tabu konulara yer vermiş tir (Yı ldı z, 11). İ lk romanıKadı nı n AdıYok ile bu konulardaki fikirlerini ifade etmiş , roman elli üç baskı yaparak önemli bir baş arı ya imza atmı ş tı r. Ancak roman Baş bakanlı k Muzı r Neş riyat Kurulu tarafı ndan yasaklanmı ş , iki yı l sonra dağ ı tı mı na tekrar izin verilmiş tir. Asena’nı n roman ve öykülerinden oluş an eserlerinin hepsi, sade ve açı k bir dille kadı n ve eş cinseller üzerindeki baskı yıve onları n bu baskı yla mücadelesini konu almı ş tı r. Aynada Aş k Vardı , Değiş en Bir Şey Yok ve Paramparça bunları n baş lı caları dı r. 2006 yı lı nda hayatı nıkaybeden Asena adı na her yı l PEN Türkiye, Duygu Asena ödülü vermektedir. 6 Erica Jong da Asena ile aynıkuş aktan feminist bir yazardı r. Asena gibi o da eş itlikçi feminizm yanlı sı dı r. ‘70’li yı llarda önemli bir kadı nş air olarak bilinen Jong’un ş iirleri açı k cinsellik ifadeleri ve metaforları yla dikkat çekmiş tir. Fruit and Vegetables ve Half Lives adlış iir kitapları ndan sonra gelen ilk romanıUçuşKorkusu 1973 yı lı nda yayı mlanmı ş tı r. Roman, özellikle kadı nlarıilgilendiren sorunları , kadı nı n erkekler ve ailesiyle iliş kilerini, özgür bir kimlik kazanma uğruna harcadı ğıçabalarıbüyük bir baş arı yla veriyordu (Jong, 2). Romandaki cinsel fantezi, “anı nda aş k” (zipless fuck) büyük tartı ş malara yol açmı ş , daha sonra deyimleş erek sözlüklere girmiş tir. Jong feminist hareketin bedeni öne çı karan ikinci dalgası nı n yükseliş te olduğu bir dönemde UçuşKorkusu ile bu dönemin simgelerinden birini yaratmı ş tı r. Daha sonra yayı nladı ğ ıeserleriyle kadı nlı ğı n farklıyönlerini anlatmaya devam eden Jong, halen feminist bir bakı şaçı sı yla yazı lar yazmaya ve konuş malar yapmaya devam etmektedir. Bu çalı ş mada ilk olarak yazarları n ülkelerindeki kadı n haklarımücadelesinin tarihsel arka planıkı saca anlatı lacak, daha sonra yazarları n feminizm anlayı ş ı eleş tirileriyle birlikte incelenecektir. Ardı ndan Aynada Aş k Vardıve UçuşKorkusu romanları ndaki kadı n karakterlerin kendilerinden önceki kuş aklarla birlikte biriktirdiği “kadı nlı k halleri” ve bu haller içerisinde bağı msı z birer kadı n olma yolunda cinsellik ve cinsel arzunun yeri ve anlatı m biçimi incelenecektir. Arkası ndan sonuç bölümünde yazarları n kadı nlı ğı n tarihsel analizinde bu konuyu iş lemelerinin değeri ve aynı zamanda sı nı rlı lı ğı nı n yapı sıçözümlenecektir. Peki, iki ayrıkı tadan, birbirinden oldukça farklıiki kültürde yetiş mişkadı n yazarları n ortak dertleri neden cinsellik? Onlarıhedonist nitelemelere, Duygu Asena örneğindeki gibi romanları nı n ayı p sayı larak poş ete konulması na karş ıdirençli kı lan, hem içinde olduklarıhareketlerden hem de muhafazakâr ideolojilerden gelen saldı rı lara karş ıgüçlü tutan nedir? Belki de onlara güç veren, yalnı zca edebiyatta değ il, kadı n özgürlük mücadelesinde tüm kadı nlarla yan yana olmaları ydı . Anlattı klarıkendi yaş amları ydı , ancak kadı nları n ezilmekte aynı laş tı ğıöz deneyimlerini paylaş malarıve kendilerini bir model olarak sunmaları , kadı nları n yalnı zlı k duyguları nıaş ması nı , dünyaları na baş ka pencerelerden bakmaları nısağladı . Ülkemiz ve ABD’den iki kadı n yazarı n din, aile, devlet, evlilik gibi ataerkinin kendini yeniden ürettiği bir kurumlar silsilesini eleş tirmelerinin önemi, genişkadı n 7 kitlelerinin, yazarları n, öncü feministlerin onları n yarattı ğıfarkı ndalı kla, yaş adı kları nı adlandı rmaya baş lamaları yla ve ataerkil kurumlara karş ıverdikleri mücadelenin kazanı mları yla ölçülebilir. Bu kurumlardaki baskı ya karş ımücadelelerinin önemiyse tabu kabul edilen pek çok alanda, ilkleri dillendirmeleri, yalnı zca yazarlı kla yetinmeyip pratik alanda da feminizmin sokağa çı kması na yardı m etmeleri, özellikle kadı n cinselliğ iyle ilgili günlük yaş amda dolaş ı ma girecek, deyimleş ecek kadar topluma mal olmuşörnekler vermelerinden ileri gelmektedir. Duygu Asena adı nı n hemen her toplumsal tabakada feminizmle yan yana anı lması , ilk romanı nı n adıolan Kadı nı n Adı Yok cümlesinin neredeyse deyimleş mesi, Erica Jong’un “anı nda aş k” deyiminin günlük dilde dolaş ı ma girmesi örnek gösterilebilir. Yazarları n bir baş ka önemi de tabu yı kmaktaki baş arı ları dı r. Örneğin Türkiye gibi bir Ortadoğu toplumunda cinsellik hala bir tabudur. Cinsellikten, hele ki kadı n özelinde bir cinsellikten bahsedeceksek, bu deyim bizimki gibi bir yanıoldukça yavaş çözülen kı rsal gelenekleri deneyimleyen, ş ehirdeki bir yanıise kent kültürüyle çeliş en, diğer taraftan özgür kentli örneklerini yaş ayan bir toplumda büyük çoğunluk için aş ı rı bir yorum bile olabilir. Bekâret, namus gibi kavramlar kadı n cinselliği konusunda belirgin bir aydı nlanma yaş amamı şülkemizde kadı n bedeni üzerindeki halen geçerli kontrol mekanizmaları dı r. Kadı n cinselliği konusunda kürtaj yasağıgibi kadı nı n bedeni üzerindeki iradesini yok saymaya dönük vaatlerin seçim kampanyaları nda yer bulduğu ABD’de ise, toplum cinsel devrimini yaş amı şolduğundan görece daha “özgür” bir kadı n cinselliğinden bahsedilebilir. Ancak bu yanı lsamalıözgürlük, yukarı da söylediğimiz gibi sağpartilerin kürtaj hakkı na karş ıçı kı ş ı , ülke genelinde kadı nları n üç dakikada bir cinsel taciz ve tecavüze maruz kalmasıgibi örneklerde kendiyle çeliş mektedir. Özetle, kadı nlar hali hazı rdaki iktidar ve bilgi söylemleri içinde cinsel nesne ya da “saf olan, olmayan kı z” olmaktan kurtulamamı ş lardı r. Kadı nlar medyada reklamlar aracı lı ğı yla cinsel obje, işyerinde süs olarak, evde ise belli toplumsal roller altı nda cinsel hazdan yoksun yaş amaya zorlanmaktadı r. Buna karş ı lı k onlar da bilinç yükseltme gruplarıgibi çeş itli gruplar vası tası yla cinsel deneyimlerini paylaş makta, bedenlerini tanı maya çalı ş arak onu kontrol hakkı nıkendi ellerine almakla denetim mekanizmaları na karş ıbağı msı zlaş manı n yolları nıaramaktadı r. Bu yollardan biri de feminist edebiyattı r, 8 çünkü kadı n kimliğinin özgürleş me taleplerinden birisi olan cinsellik alanı nda kadı nlarca söylenmişher sözün görünür kı lı nmasıönemlidir. Jong ve Asena’nı n eserleri bu açı dan değer taş ı r. 9 1.1. Cinselliğin ve Arzunun Toplumsal İ nş ası Toplumlarda cinsellikle ilgili popüler romantik aş k ideolojisiyle, tecavüz, ev içi ş iddet, pornografi, fahiş elik, kadı n cinsel özerkliğinin yadsı nmasıgibi acı ması z olgular ve kadı n sünneti gibi dehş et verici uygulamalar yan yana yaş amaktadı r. Günümüzde kadı n bedeni ev kadı nıveya femme fatale olarak reklam nesnesi yapı lmakta, zayı flama merkezleri ve estetik operasyonları n sonsuz bombardı manı nda tüketilmektedir. Bekâret kontrolü, mobbing, töre cinayeti, cinsel taciz gibi psikolojik ve ekonomik her türlü ş iddet altı nda kadı n cinselliği yanı lsamalıbir özgürlük algı sıiçinde yaş anmaya çalı ş ı lmaktadı r. Kadı n hazzıkonusunda duyulan kı skançlı k ve korku yeni değildir. Çeş itli toplumsal pratikler içerisinde kadı n cinselliği ve arzusuna dönük kı sı tlamalar tarihin her çağ ı nda farklıbiçimler altı nda sürmüş tür; bugün bu durum çeş itli biçimlerde aş ı lmı ş olsa da sürmektedir. Bu kı sı tlamalar ve kadı n bedeni üzerindeki yerleş ik kalı plar kaynağ ı nıtoplumsal inş a sürecinde ataerkil iktidarı n veya cinsiyet rejiminin kadı n ve erkek bireyin belleğine yerleş tirdiği fikirlerden alı r. Cinsellik temelde pis, yasak, zararlı ve yanlı şolarak algı lanmaktadı r. Pek çok birey için zevk ve doyum yerine umutsuzluk, düşkı rı klı ğı , suçluluk, kaygıve öfke kaynağı dı r (Segal, 148). Ataerkiye göre kadı n cinsel olarak kirlidir, “doğal” olarak arzusu aş ı rıderecededir. Bu “arzulu” kadı n dı ş ı nda, ataerki kadı nı n cinselliğini “saf” bir kadı n profili ş eklinde ikinci bir kategori daha oluş turarak ikiye böler. “Saf”lı ğıkorumasıgereken genç kı z, iffetli eşve anne kimlikleri kadı n bedenini cinsiyetinden soyutlarken, bu kimliklerin cinsel deneyime eriş imine de ancak evlilik gibi belli sı nı rlar içinde izin verilmektedir. Saf olmayan kadı nlarsa tamamen cinselliğiyle değerlendirilen ve cinselliği erkekler tarafı ndan kullanı lan “hafif” kadı nlar olarak nitelenmektedir. Cinsellik aynızamanda bir iktidar alanı dı r; dolayı sı yla sahip olma, kirlenme ve tatmin olma alanı dı r. Sahip olan, kirleten, tatmin olan erkek, sahip olunan, kirlenen, kullanı lan kadı ndı r. Cinsel iliş kinin mahrem olduğu, bir boş lukta yer aldı ğısöylenemez. Kendi baş ı na biyolojik ve fiziksel bir olgu gibi görünen cinsel iliş ki, insan yaş antı sı nı n, insan iliş kilerinin genişortamı nda öylesine köklü bir yere oturmuş tur ki biçimlerinden çok daha ağı rlı klıolarak kiş iliğimizin derinliklerinde kök salmı ş , psikolojik yapı mı zı , duygusal ve cinsel yaş antı mı zıtümüyle biçimlendirmiş tir. Cinsel iliş kinin politikleş me 10 süreci ezme-ezilme iliş kisi olarak her türlü ı rk ayrı mı ndan, sı nı flaş madan daha kesin, daha katıve süreklidir. Kı saca politikleş tirilen cinsellik, cinsiyet konumları nı , rollerini üretir, pekiş tirir ve bu konuma süreklilik kazandı rı r. Tüm bu varsayı mlarda görüldüğü gibi cinsiyet ve cinsellikle ilgili pek çok kavramı n ezelden beri var olduğu benliğimizin en derin noktası nda kodlanmı ş tı r. Ya bir cinsiyete aidizdir, ya diğerine. Erkek veya kadı n, oğ lan veya kı z, hanı m veya bey ş eklinde sürüp giden bir ikili karş ı tlı klar dizgesi sanki çocukluğumuzdan beri beynimize kazanmı şş eylerdir. Kiş i bunları n “doğal” olduğunu ve herkesin böyle olduğunu, bu yüzden davranı ş ları nıda buna göre düzenlemesi gerektiğini düş ünür. Ancak “doğal” olduğu düş ünülen kavramlar ve kadı n-erkek gibi ikili karş ı tlı klardan üretilen rollere rı za göstermek, tüm bireyleri çeş itli baskıstratejilerine maruz bı rakı r. Bu yüzden cinsellik hepimiz için kimliğimizin problematik bir alanı nıoluş turur. Bu alanıçözümlemeden önce cinselliğin ve cinsel arzunun nası l toplumsal olarak inş a edildiğini incelemek gerekmektedir. Cinsellik, kimliğ in temel bir parçasıolarak sadece insan olmamı z değil, belirli toplumsal cinsellik formulasyonlarıile kadı n veya erkek cinsinden olmamı zdı r (İ lkkaracan, 82). Cinsellik, Foucault’nun da söylediğ i gibi, ilk defa on dokuzuncu yüzyı lda görülen bir terimdir. Kelime daha önce biyoloji ve zoolojinin teknik jargonunda 1800’lerde kullanı lmı ş , ancak yüzyı lı n sonunda yaygı n olarak bugün bizim için sahip olduğuna yakı n bir anlamda, cinsel olma veya cinsiyeti olma niteliği olarak tanı mlanan anlamda kullanı lmaya baş lanmı ş tı r (Giddens, 27). Ancak bu “cinsel olma” niteliğ inin kendimizden kaynaklandı ğı nıve kiş isel olduğunu hissetsek de, cinsellik birçok farklıyöntemle kamusal olarak inş a edilir ve denetlenir (İ lkkaracan, 82). Yani cinsellik aslı nda doğal değil, çeş itli toplumsal mekanizmalar tarafı ndan üretilen bir olgudur. Sosyolog Giddens’ı n deyimiyle cinsellik sadece doğrudan boş alma imkânıbulan veya bulamayan bir biyolojik dürtüler kümesi değil, iktidar alanlarıiçerisinde iş leyen bir toplumsal inş adı r (27). Tarihsel araş tı rmalar, cinsel davranı şve ona atfedilen anlamları n, yani cinselliğin ideolojisi ile pratiğinin sürekli bir değiş im içinde olduğunu ve toplumsal olarak inş a edildiğini ortaya koyar (Berktay, “Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı : Cinsellik”, 59). 11 Foucault ve Judith Butler cinsellik alanı nda öncü kuramlar üretmiş düş ünürlerdir. Öncelikle Foucault’nun cinsellik ve iktidar çözümlemesinin, cinselliğin bir kurgu ve toplumsal inş a olduğu fikrine katkı sı nıincelemek gerekmektedir. Foucault öncelikle bir denetim odağıolarak bedeni çözümler, ardı ndan bedenin cinselliğinin iktidar söylemleri tarafı ndan nası l “kurgulandı ğı nı ” betimler. Beden toplumsal denetimin odağıolduğu kadar, çok güçlü bir sembolik form, bir kültürün merkezi kuralları nı n, hiyerarş ilerinin ve hatta metafizik bağlı lı kları nı n “yazı lı ” olduğu bir yüzeydir (Foucault, Cinselliğin Tarihi 91). Bu beden iş aretlenir, boyanı r ve farklı anlamlara iş aret etmek üzere kodlanı r. Beden imgeleri farklıkültürel bağlamlarla üretilir, örneğin kadı n bedeni imgesi diyetler, kozmetik, moda, fitness programlarıgibi bedenin disipline edilmesi amacı nıtaş ı yan yeni iktidar teknolojileri eş liğinde ş ekillenir (Sancar, 245). Bu bedenin denetimi, gözetimi ve disipline edilmesi yukarı daki örneklerde görüldüğü gibi çeş itli iktidar stratejileri yoluyla mümkün olur. Bu stratejiler yoluyla beden, politik, iktidar iliş kileri tarafı ndan kurulmuşbir alan olarak belirir. Foucault’ya göre cinsiyet biyolojik bir olgu değildir, biyolojik cinsiyet kategorileri ve hatta cinsel kimlikler modern iktidarı n söylemsel biçimde ürettiği kurgulardı r (35). Cinsellik ise iktidarı n, söylemin, bedenlerin ve duygulanı msallı ğı n tarihsel olarak özgül bir örgütlenmesidir. Bu anlamda Foucault’ya göre cinsellik yapay bir mefhum olan “cinsiyet”i üretir, cinsiyet kavramıda kendi yaratı lı ş ı ndan sorumlu iktidar iliş kilerini etkili bir biçimde yaygı nlaş tı rı r ve gizler (109). Cinsellik aynızamanda, Foucault’nun dikkat çektiği gibi, yalı tı lmasımümkün olmayan ve tarih içinde sürekli değiş ikliğe uğrayan insan deneyimidir (Berktay, “Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı : Cinsellik” , 58). Butler’ a göre ise cinsiyetin bir deneyim birliğini yani cinsiyetin, toplumsal cinsiyetin ve arzunun birliğini ifade edebilmesi için, cinsiyetin toplumsal cinsiyeti ve arzuyu zorunlu kı ldı ğıdüş ünülmelidir. Bu toplumsal cinsiyet kavrayı ş ıcinsiyet, toplumsal cinsiyet ve arzu arası nda nedensel bir iliş ki varsaymakla kalmayı p, arzunun toplumsal cinsiyeti, toplumsal cinsiyetin de arzuyu yansı ttı ğı nıya da ifade ettiğini öne sürer ve dolayı sı yla da arzuladı ğıöteki toplumsal cinsiyetle karş ı tlı k iliş kisi içinde kendini farklı laş tı rı r (Butler, 73). Butler’da cinsiyet bir kurgu olarak karş ı mı za çı kmaktadı r. Bu yapı nı n bir fonksiyonu olan cinsellik de kültürün eseridir. Toplumsal cinsiyet ise bireylerin biyolojilerinin sonucu 12 oluş muşcinsiyet yapı ları nı n onlara yaş adı klarıtoplumun yarattı ğıve tanı dı ğıkültür modeli ve kalı bı ndaki değer ölçüsünün uygun gördüğ ü ş ekilde verilmişkimlikleri niteliğindedir. Toplumsal cinsiyetin inş asıaile, devlet, din gibi çeş itli ataerkil kurumlar tarafı ndan yapı lı r. “Doğal” sayı lan cinselliğin bu gibi sosyal kurumlarla iliş tirilmiş liğ ini anlamak içinse akrabalı k ve aile sistemleri, cinsel düzenleme ve toplulukları n tanı mları , ulusal sistemler ve dünya sistemi içindeki yerini incelemek gereklidir (Ross-Rapp, 54). Cinsellik hem daha genişsosyal iliş kiler üretir hem de toplumun prizması nda kı rı larak geri yansı r. Cinsel davranı ş ı n kaynaklarıve gücün dağı lı mı ; cinsiyet rejimi, üretim organizasyonu, sı nı f ve ı rkla bağlantı lıgörülmez (Vance, 377). Ancak cinsel duygular ve eylemler bu gibi tüm güç iliş kilerini ifade eder. Örneğin siyahî bir kadı nla beyaz orta sı nı f bir kadı nı n aynıcinsel deneyimleri yaş adı ğı nıiddia edemeyiz. Kadı n cinselliğ ini denetleyen farklıkültürel tarzlar farklıöznel kadı nlı k deneyimlerini dayatı r (Kandiyoti, 79). Bu yüzden cinsel eylemleri tanı mlayan, kı sı tlayan ve koş ullayan tüm kurumlar incelenmelidir (Ross- Rapp, 53). Bu kurumlar içinde yer alan aile çocuğun anne babadan cinsel rolleri ilk öğrendiğ i yerdir. Cinsel kimlik öncelikle ailede anne ve babanı n davranı ş larıiçinde büyüyen çocukta bu deneyimler aracı lı ğı yla oluş ur. Deneyimlenen annelik ve babalı k kimlikleri bir toplumsal iş bölümü olarak, bedende yazı lıdeğerler, jestler, tavı rlar, fiziki haller, konuş ma ve dil özellikleri olarak ortaya çı kar (Sancar, 194). Toplum, kı zlarıanne karnı ndan itibaren sevimli, ş irin, güzel vs. ş eklinde, sevmeye ve korumaya odaklıbir dille severken, erkek çocuklar hoyratça tartaklanı r, tı rmalanı r, hatta ı sı rı lı r. Kı z çocuklarıgenellikle oyuncak kamyon istemez, makinelere ilgi duyan genellikle erkek çocuktur. Kı zlar gelecekteki hayatları nı n minyatürü olan evcilik oyunlarıoynamaya teş vik edilirken, bebeklerle oynamak isteyen erkek çocuk ayı planı r. Toplum, kı zları hizmet etmeye, boyun eğmeye, uysal olmaya, baş arı dan korkmaya, erkekleri baş arı , iş ve güç için gerekli bilinçli niteliklere sahip olmaya koş ullandı rı r (Segal, 159). Bağı mlı kı z- rekabetçi oğ lan karş ı tlı ğı nı n gerektirdiği roller hemen her ailede teş vik edilir. Ailede psikoseksüel geliş imin analizi ise Freud tarafı ndan baskı , korku, çatı ş ma ve saldı rganlı k kavramlarıüzerinden yapı lmı ş tı r. Freud’a göre cinsel istek saldı rgan, düş manca-bağı mlıve hayran bilinçaltıdüş ler ve duygularla iç içe geçmiş tir (Segal, 167). Eril ve diş il insanlar aile içinde bu çatı ş malardan geçerek oluş ur ve cins 13 kategorileri de aile yoluyla üretilir (Barrett, 78). Bu geliş im evresinden sonra birey toplumdaki cinsellik ve cinsiyet hakkı nda üretilen çeş itli varsayı mlarla kendi benliğini birbirine uydurma çatı ş ması yla yüz yüze gelir. Çünkü kadı nlı k ve erkekliğe yüklenen anlam farklı lı klarıçok büyüktür. Kadı n cinselliğ i, erkek cinselliğine göre daha doğal ve güçlü kabul edilmektedir. Erkeklerinse acil cinsel ihtiyaçlarıolduğu varsayı lmaktadı r. Erkekler daha karmaş ı k ve yeni cinsel teknik biçimlerine teş vik edilirken, kadı nlar cinsel bilincin yükünü üstlenmeye teş vik edilmektedir (Coward, 140). Kadı n için cinsellik haz duyulan bir etkinlik değil, sessizce kabul edilmesi gereken bir yük, hazdan yoksun bir sorumluluktur. Bu, kadı nıcinselliğini sı nı rlamaya, yok etmeye yönlendiren bir sosyal yapı dı r (İ lkkaracan, 196). Ataerkillik bir yandan erotizmin ekonomik sömürüsüyle kadı nıcinsel nesne olmaya iterken, öte yandan da kadı na yazgı sıdemek durumuna gelen cinsellikten haz duymayıöngörmemiş tir. Kadı n hemen hemen sadece cinsel bir varlı k olarak görüldüğü halde, cinselliği yüzünden acıve hatta utanç duymaya mahkûm edilir. Kadı n cinselliği ancak beden iş çiliği, annelik vs. gibi ev iş lerinden meydana gelen kı sı tlıbir yaş amı n angaryasıolarak yaş amı ş tı r (Millet, 195). Kadı nı n cinselliğinden soyutlanması , annelik kimliğinin de geliş tirilmesiyle daha çok görünür hale gelir. Giddens bu kimliğin geliş imine “anneliğin icadı ” adı nı verip, cinselliğin, anneliğin icat edildiği ve kadı nsal alanı n temel bir bileş eni olduğu süreçlerin bir parçasıolarak tecrit edildiğ ini ve özelleş tirildiğini söylemektedir (Giddens, 31). Cinselliğin tecrit edilmesi çoğunlukla psikolojik değil de toplumsal baskı nı n bir sonucu olarak oluş muş tur: kadı nı n cinsel duyarlı lı ğı nı n hapsedilmesi veya inkârıve genelde erkek cinselliğinin problematik olmadı ğı nı n kabulü. Bu kabulde kadı nları n saf olan ve saf olmayanlar ş eklinde ikiye ayrı lması , cinsel farklı lı ğı n Tanrı , doğa veya biyoloji kaynaklıbir ş ey olarak görülmesi, kadı nları n karanlı k ve irrasyonel arzularıve eylemleri olan yaratı klar olarak sorunsallaş tı rı lması , cinsel iş bölümü gibi sebepler bulunmaktadı r (Giddens, 106). Özetle, cinsel ve toplumsal anlamlar erkeklerinkine değil, kadı nları n bedenleri üzerine yazı lı r. Erkekler görünüş ü denetleyerek kendilerini resim dı ş ıtutmuş lardı r, çünkü tanı mlanan bir vücut, kontrol edilen bir vücuttur (Coward, 230). Bedenin denetimi ve terbiyesi ise, aslı nda cinselliğin denetimidir; kadı nı n ezilmesi üzerine kurulu ataerkil sistemde, cinselliğin düzenlenimi ve denetimi, pratikte kadı n bedeninin 14 ve yaş am yaratma yetisinin (doğurganlı ğı nı n) denetlenmesi biçimini alı r (Berktay, Tek Tanrı lıDinlerde Kadı n, 213). Kadı n bedenine dönük toplumsal aş ağı lamalar da bu kontrolün ve baskı nı n bir görüngüsüdür. Cinselliğin kadı nları n tarihinde saldı rı , iş gal, yok olma, ele geçme, iğdişedilme anlamı na gelmesi bilinirken, sadece kadı nları n değil, güçsüz olan, aş ağı lanmasıgereken herkesin (eş cinsellerin, çocukları n vs.) çiftleş me diliyle kurulan küfürlerle aş ağı lanmasıcinsiyet rejimlerinin korkunç eserlerindendir. Cinsellik dili her zaman için erkeklere etkenlik, kadı nlara ise edilgenlik ve teslimiyet rolü verir (Segal,112). Bu dil, cinselliğ in en özel son anı nda, erkeklerin kadı nlar üzerinde kurduğu toplumsal denetimin somut dayanağı dı r (Segal, 103). Kadı n bedenine dönük bu aş ağı lamaları n sebebi, ataerkilliğin etken denetim ve baskıaraçları ndan biri olan, cinselliğ e yüklenen her türlü kötülük ve tehlikenin kadı ndan geldiğ i yolundaki görüş üdür (Millet, 82). Yani cinsellik, iktidar iliş kilerinin ş u ya da bu ş ekli içinde bir bedene, kadı n bedenine el koyması nı n en görünür biçimi haline gelmiş tir. İ ktidar iliş kileri içinde cinselliğin inş asıve denetimi ise yasalar, din ve devlet gibi pek çok mekanizma yoluyla gerçekleş ir. Katolik kilisesi veya ulusal kanunları n cinsel düzenlemeyi yapmasıgibi büyük ölçekli sosyal kurumlar ve güçler uzak ve soyut görünebilir ama onlar gerçekte cinsel terimler ve koş ullarıtanı mlayarak kiş ilerin mahrem deneyimlerini etkilemektedir. Bu denetim çeş itli toplumlarda farklıbiçimlerde geliş ebilir. Örneğin, G. Murdock’a göre toplumlar cinsel içgüdüyü düzenleme ş ekline göre iki gruba ayrı lı r. Bazıtoplumlar cinsel kurallara riayet edilmesini toplumsallaş ma süreci sı rası nda cinsel yasakları n güçlü bir ş ekilde içselleş tirilmesiyle sağlar. Batı toplumlarıböyledir. Bazı larıda, örneğin Müslüman toplumlar, “kaçı nma kuralları ” gibi dı ş sal önlemlere baş vurur (İ lkkaracan, 36). Kadı nı n örtünme zorunluluğu, haremlikselamlı k uygulamalarıbu kurallardandı r. Yasal sistemler ise cinselliğe, hangi cinsel iliş kilerin hangi maddi zeminde yaş anacağıveya meş ru çocuk-babalı k davaları , kürtaj yasaları , fuhuş u tanı mlayan kodlar gibi doğrudan ve dolaylıetkilerde bulunur (Ross-Rapp, 62). Cinselliğin düzenlendiğ i yasaları n denetlenmesine ek olarak, devlet cinselliğin ideolojik ve kültürel temsili üzerinde de denetim kurar. Örneğin sansür kurulları , gazete, dergi, kitap gibi yayı nlarıve reklamları“genel ahlak ve edep kuralları na” göre denetlemektedir. 15 Çoğu toplumda çok değiş ik biçimlerde de olsa, kadı n cinselliğinin her bir yönünü kuş atan bu gibi bir dizi yaptı rı m ve sı nı rlama vardı r (Segal, 103). Denetim sadece kadı n bedenine yönelik doğrudan fiziksel müdahaleler değil, aynızamanda hâkim kategoriler yoluyla dolaylımüdahalelerdir (örneğin güzel vücut kategorisi, mastürbasyonun yasak sayı lması ). Simone de Beauvoir kadı n bedeninin bakı lan ve sorgulanan bir nesne olduğunu söylüyordu. John Berger de “erkek eyler, kadı n görünür” demiş tir. Yani eril iktidarı n en büyük baş arı sıkadı nlı k konumunu, kendine “bakı lacak” bir nesne olarak kurgulamaktı r (Sancar, 250). Kadı n bedeni ve arzuları üzerindeki denetim kadı nlar tarafı ndan da içselleş tirilmiş tir. Modernlik içinde kadı n kendi bedeninin amansı z polisidir (Direk, “Cinsellik” 34). Ataerkil toplumun onun bedenini sürekli denetlediği yetmiyormuşgibi, o da kendisininki de dâhil olmak üzere tüm kadı n bedenlerini sı kıbir biçimde denetler. Bu durum anoreksi, diyet gibi sı kıbeden denetiminin, hep genç kalan, bakı mlı , hijyenik, iyi çalı ş an, alı mlı , fedakâr anne bir kadı n modelinin nası l iktidar tarafı ndan dayatı ldı ğı nı gözler önüne sermektedir (Direk, “Cinsellik” 35). Kadı n cinsi, cinsel meta olarak mankenlik, reklam, cinsel nesne olmak vs. gibi kapitalist üretimin ve pazarı n bütün alanları na girmiş tir. Kadı n cinselliğinin hem meta olarak yoğun ş ekilde kullanı lmasıhem de kadı nı n arzuları nı n sı kı ca denetlenmesinin ikili niteliği, cinselliğin kadı nlar için haz kaynağı olması nızorlaş tı rmı ş tı r. Kadı nı n arzusunu ifade edişbiçimi üzerinde de bir denetim vardı r; eş , akraba, aile ve arkadaş lar tarafı ndan giyiniş inin, davranı ş ları nı n erotik olup olmadı ğı , kiminle evleneceği veya cinsel tevazusunu sürdürüp sürdürmeyeceği vs. gibi konularda sürekli bir kontrol mevcuttur. Arzunun sosyal inş ası : R.W. Connell’a göre cinsiyet sistemi, ilk olarak cinsiyete dayalıiş bölümünden oluş ur. İ kinci olarak sı nı f, ı rk, etnisite, bölgesel geliş miş lik farkları na dayalıiktidar iliş kileri ile cinsiyet farkları na iliş kin örüntüler iç içe geçerek toplumsal cinsiyet sisteminin bir iktidar iliş kileri ağıolarak iş lemesine yol açar. Connel’ı n cinsiyet sisteminde, “kateksis” dediği cinselliğin ve cinsel arzunun ş ekillendiği toplumsal iliş kilerin oynadı ğırol vurgulanı r. Bu faktörlerin oluş turduğu toplumsal cinsiyet sistemi 16 kadı nlara boyun eğdirildiği, kadı nları n erkeklere tabi kı lı ndı ğıbir yapı yıoluş turur ve sürekli kı lar (Sancar, 31). Demetriou da bu temel kültürel mekanizmaya iş gücü piyasası , devlet, ordu gibi üç temel eril tahakküm kurumunun denk düş tüğünü söyler. Üçüncü alan ise kadı n-erkek iliş kilerinde karş ı lı klı lı ğı , denkliği ve mahremiyeti değil de erkek üstünlüğünü vurgulayan ve cinsel zevk ile ş iddetin iç içe geçtiği cinsel arzular alanı , yani kateksisin alanı dı r (Sancar, 34). Giddens’a göre ise cinsel arzu denen tipik modern cinsel takı ntı nı n kökeni, hem ruhu hem de bedeni kapsamaya baş layan tendir (Giddens, 24). Cinsel arzu alanı , erotizmin de alanı dı r. Toplumsal cinsiyetin ve cinsel davranı ş ı n toplumsal inş asıliteratürde uzun süredir var olan konulardı r, ancak bu tartı ş mada eksik olan, erotizm anlayı ş ı dı r. Kiş inin arzusu, gözetilen, araş tı rı lan bir olgudur. Zira arzu kiş inin duyguları nı , davranı ş ları nıyönlendirir; arzu, zevk vaat edenin peş inden gider (Coward, 11). Zevk vaat eden veya arzu uyandı ran nesneler iç çamaş ı rları ndan, uzun, kibar, kaslı , esmer insanlara kadar değiş ebilir. Yani arzu uyandı ran nesnelerin gücü oldukça bireyseldir. Arzunun uyanı ş ı nı n bu karmaş ı k noktaları na bir de bu arzunun nası l hayata geçirildiği eklenir: baş kası yla etkileş imin türü, içerdiği duygular (görme, dokunma, duyma, tatma), karş ı lı klı lı ğı n derecesi, insani veya insan olmayan nesnelerin katı lı ş ı …(Snitow, 13). Arzunun ve erotikanı n sosyal inş ası , tarih, toplumsal cinsiyet, etnik köken, ı rk ve sı nı fla açı kça bağlantı lı dı r. Kadı n iç çamaş ı rları , erkeklerinkine göre daha erotik olarak kurgulanı r. Ya da ş imdi zayı f kadı nken, daha önce ve baş ka kültürlerde ş iş man kadı nlar erotiktir. Güç sorunu, kimin veya neyin bizim cinsel ihtiyacı mı zıerotize ettiğ ini etkiler (Hollibaugh, 397). Erotik arzunun en önemli ortakları ndan biri erotik fantezinin varlı ğı dı r. Cinsel fantezi sı nı f, cinsiyet ve cinsel kategoriler aracı lı ğı yla gücü ve tabuyu içerir. Baş ka bir deyiş le fetiş imizin ne olduğuna bakmaksı zı n, arzu ve erotizmi içeren cinsel aktiviteler; (baş kaları nı n ihtiyaçları na, ekonomik gerekliliğe, ş iddete kaynaklı k eden cinsel aktiviteye zı t olarak) baş kalarıüzerindeki gücümüz, baş kaları nı n üzerimizdeki gücü ve “hoş ” hissetmediğimiz duygular ve hareketler gibi bir dizi hissi içinde barı ndı rı r. Fantezi ve mastürbasyonda bile erotik etkinlik her zaman kiş ilerarası dı r ve her zaman yasak ama keyifli bir ş eyle oynamak, sı nı rlar ve sosyal kategorileri suiistimal etmeyi içinde barı ndı rı r (Snitow, 15). 17 Cinsel arzuyu bu minval üzerine anlamak, onu sı nı fa, cinsiyete, ı rka ve etnik kökene, bireysel güç ve yeteneğe bağ lıolarak ş iddetle sı nı rlayan bir kültüre sosyal olarak bağlıgörmektir. Bu sı nı rlarıihlal etmeye çalı ş an kadı n ise, arzusu sürekli uyarı lan erkeğin tersine hem toplumsal hem özel baskı lara maruz bı rakı lı r. Kadı n daima erkeğ e göre ve onun bakı şaçı sı ndan tanı mlanı r. Bu eril bakı şkadı nlarıbireysellik ve öznellikten yoksun bir nesneye dönüş türür. Böylelikle kadı n özgür cinselliğinden ve arzusundan da yoksun kı lı nmı şolur (Berktay, “Cinsellik” 40). Evli kadı nı n yalnı z kocası nı n cinsel isteklerine boyun eğmesi beklenir; bekâr veya dul kadı nı n ise cinsel perhizi sürekli kı lmasıistenir. Aksi halde ise kadı nıaş ağı layan “hafif meş rep” tanı mlamalar devreye sokulur. Kadı n günlük yaş amda tüm bunlarıyaş arken, cinsel bedenin baş kaldı rı sı na iktidar, güneşyağları ndan porno filmlere kadar her yerde erotizmin ekonomik bir sömürüsüyle karş ı lı k verir (Öğdül, 14). Bu sömürünün öne çı kardı ğıhaz duygusu üzerinden iktidara direndiğ ini sanan bedenler iktidarı n tüketim toplumunun bir oyuncağı na dönüş ür. Açı kça görüldüğü üzere, cinselliği tanı mlamanı n en önemli adı mı , onun kadı nlar için ikili niteliğini görmektir. Kadı n hem erotizmin manipüle edilmesine ve bedenlerinin metalaş tı rı lması na karş ıçı kmalı , hem de cinsel özgürlüğünü kazanma konusunda adı m atmalı dı r. Bunun en iyi yolu da kadı nları n birbirleriyle konuş maları , kendi bireysel deneyimlerinden daha büyük, daha çeş itli, öğretici olan cinsel tarihlerini bilmeleridir. Kadı nları n kendi bedenlerini tanı maları , bedenleriyle barı ş ı k olmalarıda cinselliklerini tanı mlayabilmelerinin ön koş uludur. Bu koş ullarıyerine getirebilmek için, kadı nlı k konumunun özgül koş ullarda nası l belirlendiğini, kadı nları n hangi baskı lar altı nda nası l yaş adı kları nı , tüm bunlarla baş a çı kabilmek için hangi yollara baş vurdukları nıanlamaya çalı ş mak gerekmektedir (Sirman, 223). Bu tezde incelenen yazarlar da kendi özgünlükleriyle kadı nları n baskı yla baş a çı kma yöntemlerini, davranı şstratejilerini ve özelde kadı n cinselliğinin ikili mücadele sürecini betimlemiş lerdir. Bu yüzden romanlardaki kadı n karakterler tüm bu davranı şstratejileri açı sı ndan incelenmiş tir. 18 2..1.Dünyada Feminizm, Feminizmin 1. Dalgası Feminizm tarih sahnesine ilerlemeci hareketler, özellikle de on dokuzuncu yüzyı ldaki reformcu hareketlerden etkilenerek çı kmı ş tı r. Burjuva devrimlerinde erkeklerle hak ve eş itlik mücadelesi için yan yana yürüyen kadı nlar, kadı nlarla erkeklerin devrim önderlerince bile eş it yurttaş lar sayı lmadı kları nıgördüler ve buna karş ımücadeleye giriş tiler. Modern kadı n sorunu gerçek tanı mı nıburada bulur ve modern kadı n mücadelesi, feminist kadı n hareketi burada baş lamı ş tı r. Bu konuda ilk hareket, Olympe de Gouges adlıFransı z kadı nı nı n, 1789 Fransı z Devriminden sonra “Kadı n Hakları ” baş lı klıbir bildiri kaleme alması yla gerçekleş miş tir. De Gouges demecinde kadı nı n hür doğduğunu ve erkeklerle eş it haklara sahip olduğunu belirtmiş tir. Ancak bu giriş im baş arı sı z olmuş , Olympe de Gouges, Fransı z Devrimi sürerken, ölümle cezalandı rı lmı ş tı r (Güriz, 27). 1792’de ise Mary Wollstonecraft ilk feminist eserlerden biri kabul edilen Kadı n Hakları nı n Gerekçelendirilmesi adlıyapı tı nı yayı mlar. Wollstonecraft bu eserde, kadı nıgerçek kimliğine kavuş turmak için ona erkeklerle eş it statü tanı nmasıgerektiğini savunur (Güriz, 28). Kadı n haklarıkonusunda erkekler tarafı ndan da çeş itli yapı tlar yayı nlanı r. 1869 yı lı nda John Stuart Mill The Subjection of Women adlıkitabı nıyayı mlar. Mill kadı nı n oy hakkıda dâhil, tüm yurttaş lı k konuları nda erkeklerle eş it haklara sahip olması nı , meslek edinme ve eğ itimde kadı nlara yer verilmesini istemiş tir. Kadı nları n erkek edebiyat geleneğinin etkisinden kurtularak, sanatta yaratı cıolmak için zorlu bir mücadele vermeleri gerektiğini söylemiş tir (Güriz, 30). Pratik etkinlikler açı sı ndan ilk kadı n toplantı sıise 1848 yı lı nda New York, Seneca Falls’da yapı lı r (Millet, 135). Bu toplantı da, Duygular Bildirisi (Declaration of Sentiments) yayı nlandı . Tüm bu tarihsel önkoş ullar feminizmin birinci dalgasıolarak anı lan ve kadı nlar için oy hakkı nısavunan süfrajet (suffraget) hareketini hazı rlamı ş tı r (Savran, 254). Dalga kelimesinin çeş itli dönemlerde ivme kazanı p sonra düş en bir hareketler dizisini tanı mlaması ndan yola çı karak, BatıAvrupa ve ABD’de feministler feminizmin tarihini üç tarihsel dalga ş eklinde kavramlaş tı rı r. Birinci dalga feminizm ilkin yukarı da anı ldı ğıgibi bir takı m medeni hakları n talep edilmesiyle baş lar. İ ngiltere’de kadı nlar, evli kadı nlar için mülkiyet hakkı , velayet hakkıgibi kazanı mlar elde eder, bekâr kadı nlar da eğitim ve çalı ş ma alanları nda çeş itli 19 haklar kazanı r (Savran, 254). Kuzey Avrupa ülkelerinde de kadı nlar oy hakkıiçin giriş imlerde bulunur, sonunda 1. Dünya Savaş ı ndan sonra 21 ülkede kadı na oy hakkı tanı nı r. ABD’de ise aynıdönemde 1910’larda oy hakkımücadelesi, köleliğe karş ıçı kan siyah kadı nlarla beyaz kadı nları n birlikte mücadelesiyle baş lar. Oy hakkı1920’de kazanı lı r. Ancak çalı ş ma hayatı na daha çok katı lan kadı nlar için eş it iş e eş it ücret talebi, eğitim hakkıgibi diğer talepler güncelliğini korumaktadı r. Sanayi devriminden sonra kadı nları n iş gücüne artan katı lı mı yla, ev iş i ve annelik rollerinin de yükünü taş ı mak daha güçleş ir, bu dönemden itibaren kadı nları n toplumsal rollerinin ağı rlı ğı nı n sorgulamasıda baş lar. 1963 yı lı nda yayı mlanan Betty Friedan’ı n The Feminine Mystique adlıeseri, kadı n rollerinin bu yeni krizinin kamuoyunda tartı ş ı lması na sebep olur (Arat, 257). Friedan, kadı nı n eşve anne olarak toplumda önemli bir fonksiyonu olduğunu kabul etmekte, ancak bu fonksiyonun akı llıve sağlı klıbir kadı n için yeterli olmadı ğı nıifade etmektedir. Friedan ABD’deki geleneksel “mistik görüş e” kadı nı n yaş amı nıdoldurmak ve anlamlıkı lmak açı sı ndan karş ıçı kar. Bu görüş , kadı nlar için en yüksek değ erin ve baş lı ca ilkenin diş iliklerinin doyumu olduğunu savunur, oysa kadı nı n gerçek sorunu, diş ilik ile değil kiş ilik ile ilgilidir. Kadı nı n kendini bulması nı n tek yolu geleneksel rollerine boyun eğmişkadı n görünümünü reddederek, kendisine yaratı cı gelen bir işyapmaktı r (Güriz, 36). 1960’lar Amerika’da iş gücünde söz sahibi kadı nları n, haklarıkonusunda politikacı lara ı srarla taleplerini taş ı dı klarıbir dönemdir. 1961 yı lı nda baş kan John F. Kennedy kadı nları n durumunu araş tı rmak üzere Eleanor Roosevelt’in baş kanlı ğı nda bir komisyon kurdurur (Arat, 258). Komisyon, kadı nları n temel haklarıönünde engel oluş turan önyargı lar ve gelenekleri araş tı rmakla görevlendirilir ve raporu Betty Friedan’ı n eseriyle aynıyı lda, 1963’te yayı nlanı r. Bu döneme kadar oy ve medeni haklar mücadelesi veren kadı nlar, 1960’ları n ortaları na kadar dünyada ve ABD’de medeni hakları nıelde etmişolurlar ve 68’in özgürlükçü rüzgârı ndan etkilenerek feminizmin cinsel özgürlük talep eden ikinci dalgası na girerler. Birinci dalga feminizm, aydı nlanmacıya da eş itlikçi, liberal feminizm olarak da bilinir. Kendi içerisinde farklıakı mlar bulunması na rağmen, bu döneme damgası nı vuran anlayı şliberal feminizmdir. Birinci dalganı n temel argümanı , kadı n ve erkek eş itliğidir. Mary Wollstonecraft eserinde, “Kadı n ve erkek arası nda cinsel arzulama 20 dı ş ı nda hiçbir fark kalmayı ncaya kadar mücadele!” diyerek bunun altı nıçizer. Birinci dalga feminizm, mutlak eş itlikçiliği sebebiyle ardı ndan gelen ikinci dalganı n eleş tirisine uğrar. Bu eleş tiriler daha sonra, kadı n ve erkeğ in her alanda eş itliğinin değil, farklı lı ğı n yüceltilmesi ş eklinde kavramlaş mı ş tı r. Bu yüzden 1960’ları n sonundan itibaren çok sayı da feminist yazar ve grup, liberal feministlerin idealize ettikleri erkek merkezli değerlerle bütünleş meyi kadı nlar açı sı ndan bir asimilasyon politikası olarak değerlendirip reddetmişve bunun yerine bir farklı lı k politikası nı n savunuculuğunu yapmaya baş lamı ş lardı r 2.2.Feminizmin İ kinci Dalgası Çağdaşveya yeni feminizm olarak da bilinen ikinci dalga, 1960’ları n sonları nda baş lar. 60’ları n sonundaki kadı n hareketinin tohumları nı , insan haklarımücadelesi, Vietnam Savaş ıkarş ı tlı ğı , öğ renci hareketleri ile cinsel özgürlük atmosferi atmı ş tı r (Segal, 107). Feministler 68 olaylarıve diğer sosyal alt-üst oluş lardan etkilenerek çeş itli kurumlar, yerel bilinç yükseltme gruplarıve politik eylemler ile kendi hareketlerini özgünleş tirmeye baş larlar (Arat, 257). Bu dönemde birinci dalgada tartı ş maya açı lmayan, kadı nı n en çok ezildiği “özel alan” ve “mahrem”e vurgu yapı lan kuramsal ve pratik eylemlilikler öne çı kmı ş tı r. İ kinci dalganı n yükselmesinde ve teorisinde iki etkili isimden biri olan Simone de Beauvoir, özellikle “Kadı n doğulmaz, kadı n olunur” tespitiyle ikinci dalga feministlerin hem ideolojik hem pratik rotası nıçizmiş tir. Beauvoir ünlü eseri İ kinci Cins ile cinsiyet rollerinin doğal değil, öğ renilmişolduğunu söyleyerek buna iliş kin çeş itli kanı tlar da sunar. Bu teori daha sonra “doğal” cinsiyet (sex) ve aile ve toplumun etkisiyle ş ekillenen toplumsal cinsiyet (gender) kavramları na yol açmı ş tı r. Feministler böylelikle toplumsal cinsiyet rollerinin nası l öğrenildiğini inceler ve kendi cinselliklerini tartı ş maya devam ederken, kürtaj ve doğum kontrolünün yasallaş masıiçin de mücadeleye baş larlar. Feministler, kadı nları n toplumdaki haklarıve fı rsatları nı n farkı na varmalarıiçin öncelikle kendi bedenlerini kontrol hakkı na sahip olmalarıgerektiğini düş ünmektedirler. İ kinci dalganı n baş laması nı n temelinde de kadı nları n bedenleri üzerindeki çeş itli baskımekanizmaları na karş ıçı kı ş larıve kendi bedenlerine sahip çı kmak talebi yatmaktadı r. Bekâret, kürtaj, namus gibi kadı n 21 cinselliğ i ve kimliği üzerindeki çeş itli kontrol mekanizmalarıkadı nlar tarafı ndan tartı ş ı lmaya ve çözümlenmeye baş lamı ş tı r. Cinsellik üzerine tartı ş malar 1968 ve sonrası ndaki cinsel devrim atmosferi içinde güçlenmeye baş lamı ş tı r. Yetmiş lerin baş ı nda ise cinselliğ in çözümlenmesinin bir yönü cinselliğine sahip çı kmakken diğer yönü de, kadı nları n kendi doğurganlı kları üzerindeki tarihsel yoksunlukları nı vurgulamak olmuş tur (Segal, 114). Kürtaj ve doğum kontrol hakkıuzun süren mücadelelere konu olmuş , hareket özellikle ABD ve Kuzey Avrupa’da güç kazanmı ş tı r. ABD’de kürtajı n yasallaş ması1973’te ABD Yüksek Mahkemesi’nin kadı nı n kürtaj hakkı nı n kadı nı n mahremiyetinde olduğuna karar vermesiyle kazanı lmı ş tı r (Snitow, 35). Ancak 1978 yı lı nda kürtaj uygulayan on beşklinik, yangı n çı karma, saldı rı , bomba koyma gibi eylemlerle protesto edilmiş tir. Bu tür eylemler artı k seyrekleş mekle beraber hala devam etmektedir. Kürtaj yasağıise, “rujlu pitbull” olarak nitelendirilen senatör Sarah Palin örneğinde olduğu gibi, halen Katolik Kilisesi ve köktenci akı mlara dayanan Yeni Sağ’ı n (New Right) ABD’de baş kanlı k seçimlerindeki propaganda malzemelerinden biridir (Power, 13). İ kinci dalga feminizm, cinsellik ve mahremiyet iliş kilerini kı sı tlayan sembolik düzenle mücadelenin yolları nıararken, kadı n cinselliği ve “mahremi” konusunda da çeş itli teoriler geliş tirir (Direk, “Cinsellik” 24). 68 sonrası nda ABD ve Avrupa’da yaş ayan genç kadı nlar, bu “mahrem” sayı lanları n arkası ndaki iliş kileri ifş a eden “Özel olan politiktir” sloganı nış iar edinirler. Bu slogan, görünürdeki “kiş isel” sorunları n toplumsal nedenlerden kaynaklandı ğı nı , kadı nlarıgeri planda tutan yasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ve cinsel tüm etkenlerin ürünü olduğunu görerek ve göstererek, kadı nları n kendini suçlama ve kendinden nefret etme duyguları ndan arı nmaları na yol açmı ş tı(Segal, 132). Sloganı n yaratı cı sıMillet’a göre en ciddi ezme/ezilme iliş kileri, sömürü ve toplumsal cinsiyet rollerini var eden ataerkiden, evden ve aileden, yani hiçbir kamusal aracı n müdahalesine imkân verilmeyen “mahrem” den geliyordu. Millet, cinsel devrimin ilerici noktaları nıonaylamı şve kadı nları n cinsel özgürlük için cinsel otonomilerini ilk koş ul olarak görmüş tür. Aynızamanda kadı n düş manlı ğı nı n cinsel iliş kilerde nası l iş lediğini de bu düş manlı kla uzlaş maz bir biçimde açı ğa çı kardı (Snitow, 29). 22 Millet’ı n eseri Cinsel Politika yalnı zca bu iliş kileri çözümlemekle kalmadı , ilk defa “deneyim”in bilimsel veri olarak kabul edilmesini de öne sürdü. Her kadı nı n ataerki içerisinde yaş adı ğ ıfarklıdeneyimleri vardı r ve cinsel haz alma tercihleri, taciz/tecavüz, aile içi ş iddet gibi konuş ulmasıtoplumsal baskı larla yasaklanmı şbu deneyimlerin küçük gruplarda kadı nlar arası nda paylaş ı lması , halen feminizmin öncelikli çalı ş ma yöntemlerinden birisi olan “bilinç yükseltme” grupları nıberaberinde getirir. “Özel olan politiktir” sloganıbu toplantı larda somut içeriğine kavuş ur (Savran, Feminizm, 256). Bu gruplarda kadı nlar, kendilerinden, alı ş kanlı kları ndan, utançları ndan ve deneyimlerinden bahsederek hem birbirlerini ve kendilerini tanı maya, hem de toplumsal cinsiyet rollerinin tek tek kiş iler üzerindeki etkisini sorgulamaya, bu ş ekilde de birbirlerini yargı lamadan “kı z kardeş ” olmaya çalı ş maktadı rlar. Kı z kardeş lik yani yol arkadaş lı ğ ı , halen kadı n hareketleri içindeki kadı nlar arasıiliş kileri adlandı rmada kullanı lan yaygı n bir feminist argümandı r. “Özel/kiş isel olan politiktir” sloganı , feministlerin 70’lerin baş ı nda kadı nları n ikinci planda tutulmaları na yol açan imgeleri, düş ünceleri ve gündelik uygulamalarıortaya çı karmakla uğraş ması na da yol açmı ş tı r (Segal, 33). Bilinç yükseltme dı ş ı nda ikinci dalga feminizmin bir baş ka katkı sıise, hiyerarş ik olmayan, esnek küçük gruplar anlayı ş ı dı r (Savran, Feminizm, 256). İ kinci dalganı n bir diğer ilkesi, erkeklerden ayrıörgütlenmek ve faaliyetlerinin büyük bölümünü erkeklere kapalıolarak sürdürmektir (Savran, Feminizm, 257). Bununla, kadı nları n daha rahat konuş ması , örgütlenmesi, politika yapmasıve erkeklerin kadı nlar adı na bu faaliyetlerde de konuş ması nı n önlenmesi hedeflenir. Günümüzde halen çeş itli feminist grupları n Dünya Kadı nlar Günü olan 8 Mart kutlamaları nıerkeklerin katı lı mı na açı p açmama tartı ş masıbu dönemden beri süregelen bir tartı ş madı r. 2.3.Feminizmin Üçüncü Dalgası Üçüncü dalga feminizm, ikinci dalganı n liberal, Marksist/sosyalist, radikal, kültürel feminizm gibi çeş itli akı mlarıiçinde bulundurmasınedeniyle aslı nda ikinci dalganı n son evreleri içerisinde de değerlendirilebilir. Bu akı mları n ikinci dalgayıda aş arak halen güncel olmasısebebiyle, bu bölüm ayrıolarak üçüncü bir dalgayıele almaktadı r. Feminizmin üçüncü dalgası , ikinci dalgadaki mücadelenin “feminen” 23 söylemlere tamamen kapalıolduğunu ifade etmişve ne kadı nlı kla ne de erkeklikle ilgili durumları n yüceltilmesi gerektiği ş eklinde eleş tirilerde bulunmuş tur. Üçüncü dalga, ikinci dalganı n içinde çok da yer almayan ı rk, cinsel yönelim veya ekonomik sı nı f ayrı mı na vurgu yapmı ş tı r. 90’ları n ilk yarı sıitibarı yla baş layan üçüncü dalgadaki feministlere göre, örneğin lezbiyen kadı nlarla heteroseksüel kadı nlar ya da siyahî bir kadı nla orta sı nı f beyaz bir kadı n tamamen farklıezme/ezilme iliş kileri yaş amaktadı rlar. Bu sebeple, önce bu farklıkimlikleri görmek ve bu kimlikler biyolojik sebeplerle de kapitalist veya patriarkal iliş kilerle de oluş sa bu kimliklerin kabul edilmesi gerekir. Bu kabulden sonra farklı lı klar içindeki ortak noktalar üzerinden siyaset yapmak gerekmektedir. Üçüncü dalgaya bu sebeple ötekilerin feminizmi de denebilir. Radikal, kültürel, lezbiyen, ekolojik feminizmler bu dalganı n etkisiyle geliş miş tir. Önceki dalgalardaki feministlerin, kadı nları n var olan yetilerinin ve davranı ş ları nı n gücünü yeterli ölçüde tanı yamama eksikliği, daha sonra radikal/kültürel feministlerin dolduracağıbir boş luk yarattı(Segal, 33). Benzer ş ekilde daha öncekilerin eksik bı raktı ğı , kadı nı n doğ ayla/çevreyle ilgili sorunlarıda ekolojik feminizme yol açtı . İ kinci dalga feminizm, pratikle iç içe geçen bir dönemdir ve belli ana baş lı klar altı nda sürdürülen kampanyalar ile sona ermiş tir. Ancak teorik olarak halen devam etmektedir. Çünkü hemen ardı ndan gelen üçüncü dalga ile arası nda çok büyük kavramsal farklı lı klar taş ı r. Hem Türkiye’de hem dünyada kimi feministler kendilerini ideolojik olarak ikinci dalgaya, kimileri üçüncü dalgaya ait hissetmektedir. Burada temel fark yukarı da açı klanan kimlikler meselesi ve toplumsal cinsiyet kategorisinin algı lanı ş ı dı r. 2.4.Türkiye’de Feminizm Türkiye’de, feminist hareketin kökleri on dokuzuncu yüzyı l sonları na kadar giden bir tarihi vardı r. Birinci evrede Osmanlıİ mparatorluğu’nun son dönemlerindeki kadı n mücadelesi yer alı r. Bu dönemde Osmanlıkadı nları , savaş ları n ve endüstri devriminin de etkisiyle toplumsal alanda daha da aktifleş irken, eğitim ve çalı ş ma hakkı , çok eş li evliliğ in kaldı rı lması , toplum hayatı na katı lma gibi taleplerle dernekler ve dergiler etrafı nda örgütlenmeye baş larlar. Bu dönemde günümüzde kullandı ğı mı z kadı n hareketi yerine “hareket-i nisvan”, kadı n haklarıya da feminizm yerine de kadı nlı k 24 mefkûresi terimleri kullanı lı yordu. Osmanlıkadı n hareketinin örgütlediği kadı n derneklerinin kuruluş u 2. Meş rutiyet Dönemi’nde baş lar ve Müdafaa-i Nisvan, Teali Nisvan gibi dernekler kurulur (Güriz, 49). 1913 yı lı nda kurulan OsmanlıMüdafaa-i Nisvan Cemiyeti kadı nları n kamusal alandan dı ş lanması ndan eğ itim hakkı na, kadı nları n çalı ş ma yaş amı na katı lı mı nı n sağlanması na kadar çeş itli alanlarda eş itlik mücadelesi verir. Kadı nlar dernekler dı ş ı nda da 1895–1908 yı llarıarası nda yayı nlanan Hanı mlara Mahsus Gazete ve Müdafaa-i Nisvan Cemiyeti’nin yayı mladı ğıKadı nları n Dünyası dergisi dı ş ı nda Kadı n Kalbi, Kadı n, Demet, Kadı n Bahçesi gibi çeş itli kadı n dergileri çı karı r. Kadı nlar bir yandan da çok sayı da kadı nı n katı ldı ğıbir dizi konferans (Beyaz Konferanslar) düzenlemek gibi çeş itli faaliyetleri sürdürür (Savran, Feminizm, 255). İ mparatorluğ un parçalanması ndan Cumhuriyetin kuruluş una dek süren çalkantı lıbir siyasi süreçte ortaya çı kan Osmanlıkadı n hareketi, Batı ’daki sufragette hareketine olduğu kadar, ülkedeki modernleş me özlemleri ve milliyetçiliğe karş ıda duyarlı ydı (Tekeli, 80lerde Türkiye’de Kadı nlar, 28). Kadı nları n Cumhuriyet’in kuruluş unda ve onu izleyen yı llardaki oy ve eğitim hakkıgibi kazanı mları nı n gerisinde böyle bir mücadele süreci yatmaktadı r. Cumhuriyet rejiminden büyük beklentileri olan hareket-i nisvan tam vatandaş lı k hakları(siyasal, içtimai, iktisadi haklar ve siyasal güce katı lı m) talebiyle örgütlendi. Böylece, Cumhuriyet’in ilk yı lları nda girilen ikinci evrede, ilk hareketin taleplerini özümseyip Medeni Kanun’un onaylanması(1926) ve oy hakkıeş itliğini sağlayan anayasa değiş ikliğiyle baş layan bir devlet feminizmi ortaya çı kmı ş tı r (Tekeli, 80’lerde Türkiye’de Kadı nlar, 25). Batı ’daki sufragatte hareketine yakı nlı ğı na atfen, birinci dalga olarak da adlandı rabileceğimiz bu süreçte kadı nlar 1930’da yerel seçimlere katı lma hakkı , 1935’te de milletvekili seçimlerine katı lı m hakkıkazanmı ş , 18 kadı n meclise girmiş tir. Nezihe Muhiddin’in Kadı nlar Halk Fı rkası(1923) kurma giriş imi ve Kadı n Birliği (1924–28) bu evrenin en önemli kilometre taş ları dı r (Savran, Feminizm 254). Bu örgütler etrafı nda toplanan kadı nlar, kadı nsı z bir inkı lâbı n olamayacağı nıifade ederek, ulusun inş a sürecine katı lmak istiyorlardı . İ ktidarı n kadı n profili ise, annelik ve eş lik rolleri yüceltilen, cinsiyet özellikleri neredeyse sı fı ra indirgenmiş , koyu kostümlü, makyajsı z, kı sa saçlıbir çocuk kadı ndı . Bu sebeple belli bir kadı n profilinden baş kası nı 25 dı ş layan devlet feminizmi, Nezihe Muhittin gibi kadı nları n kamusal alanda sindirilmesine sebep olmuş tur. Nezihe Muhiddin ve diğer yöneticiler Kadı nlar Birliği yönetiminden idari usulsüzlük iddiası yla uzaklaş tı rı lmı ş tı r. Yeni yönetim uzun bir süre yardı m faaliyetleri dı ş ı nda çalı ş mamı ş , kadı nlara seçme ve seçilme hakkıverildikten sonra da hedeflere ulaş ı ldı ğıgerekçesiyle kendini feshetmiş tir (Bora, 110). Bu süreçten sonra, ülkedeki ilk feminist dalga, 1980’li yı llara kadar bir duraklama dönemine girer. Feminist kı pı rdanmalar uzun bir aradan sonra, küçük kadı n grupları nı n bilinç yükseltme toplantı larıve yayı nlarıile 1980’li yı llarda görülmeye baş lar. Darbe sürecinden sonra ortaya ilk çı kan toplumsal hareket olan kadı n hareketi, bu sebeple ülkenin demokratikleş mesi yolunda da önemli bir iş lev üstlenir (Tekeli, 80’lerde Türkiye’de Kadı nlar, 24). Bu dönem Türkiye’de feminizmin ideolojik mayalanma dönemi olarak da adlandı rı labilir. YAZKO’nun 1981’de Şirin Tekeli’ye kadı n sorunsalı üzerine yazma teklifi getirmesiyle, kadı n sorunu üzerine tartı ş an ve yazan bir grup ortaya çı kar (Arat, 296). Kadı n üzerine yazı lar Mayı s 1981’de YAZKO önderliğ inde çı kmaya baş lar, 4 Şubat 1983’te Somut dergisinde yayı mlanan feminist kadı n sayfası yla devam eder (Timisi,14). Kadı nlar dergilerdeki tartı ş maları n dı ş ı nda, bir yandan da çeviriler yoluyla Batı ’daki feminist hareketin teori ve pratiklerini tanı maya çalı ş mı şve onun örgütlenme biçimlerini taklit etmiş lerdir. 1983’te bu biçimlerden ilki, Gülnur Acar Savran, Şirin Tekeli, Stella Ovadia’nı n da bulunduğu bir bilinç yükseltme grubu oluş muş tur. Grubun kendisinin ne olduğu ve ne olmamasıgerektiği üzerine tartı ş ması nda, Şirin Tekeli’nin de belirttiği gibi o sı rada medya dünyası nda kendine önemli bir yer edinmişolan Duygu Asena ve Kadı nca dergisi bir ölçüttür. Ama, bize göre dergi yeterince politik değil, yeterince eleş tirel değil. Dolayı sı yla, bilinç yükseltme grubu kendini tanı mlarken, bir ölçüt, bir mihenk taş ıolarak Kadı nca’yıalı yor. Amaç, Duygu’nun yaptı ğı ndan farklıbir ş ey yapmak. Taa o günlerden baş layarak Duygu, Türkiye’de feminizmin geliş mesi üzerinde belirleyici oldu (87). Bilinç yükseltme grubunun yazı ları ndan sonra, 1982’de İ stanbul’da YAZKO tarafı ndan Gazeteciler Cemiyetinde düzenlenen, feminizmin kamuoyu önünde ilk kez açı kça savunulduğu sempozyum, 1984’te ilk feminist örgütlenme olarak, İ stanbul’da 26 kurulan Kadı n Çevresi Kitap Kulübü, 1986’da CEDAW için düzenlenen imza kampanyasıgibi çeş itli pratikler de birbirini izler. 1982–1990 yı llarıarası nda öncelikle İ stanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde 1987 Dayağa Karş ıYürüyüşeylemi, 1989’da cinsel tacize karş ıkampanya gibi küçük grupları n katı ldı ğ ıancak oldukça anlamlıbir dizi eylem yapı lı r (Tekeli, 80lerde Türkiye’de Kadı nlar, 29). 80’lerde geliş en ikinci dalga feminizm, devlet feminizminin de sorgulandı ğıbir dönemdir. Kadı n sorununun kendi özgünlükleri tartı ş ı lı r hale gelirken, bir yandan da Batı lıfeministler ve çeviriler aracı lı ğı yla feminist kuramlar tanı nmı ş tı r. Ancak olanca kuramsal çaba ve etkinliğ e karş ı n, 80’lerde Kemalist devrimin sağladı ğıhaklarıve yaş am koş ullarıgereği çeş itli alanlarda etkin bir konum kazanmakta olan kadı nlar, aynı katı lı mıtoplumsal karar süreçlerinde gerçekleş tirememiş tir (Ertürk, 178). Bu dönem, kamusal tartı ş malarda kadı nları n politik talepleri seslendirilmişve yine bu dönem kadı n tarihine yönelimin baş langı ç noktasıolmuş tur (Elçik, 304). İ kinci dalga yeni kadı n hareketinin politik taleplerinde, önceliği kadı nları n kimliğ i ve bedeni almı ş tı r. 1989’da Ankara’da yapı lan 1. Feminist Hafta Sonu’nun sonuç bildirgesi, kadı n meselesinin bu üç temel alanı na isabetli bir vurgu yapar: “Kimliğimize, emeğ imize ve bedenimize sahip çı kmak” (Kardan-Ecevit, 89). Kadı nı n kimliğ i konusunda yasalar da cinsiyetçi bir yaklaş ı mla düzenlenmiş tir. 1926’da onaylanması ndan bu yana değiş tirilmeyen Medeni Kanun, kadı nı n kimliği konusunda çeş itli sorunlar içermekteydi. Evli kadı n, ailenin “reisi” kocaya tabi bir hukuki statüde bulunmaktaydı . Töre cinayetlerini caydı rı cıkı lmayan “tahrik indirimi”, zina maddesinin kadı nlarıaş ağ ı layı cıbentleri, kadı n beden ve ruh bütünlüğüne yönelik suçları n “aileye karş ısuçlar” baş lı ğıaltı nda yer almasıgibi çeş itli sorunlar mevcuttu. Bu tür sorunlarıiçeren düzenlemelerdeki değiş iklikler ise ş unlar oldu: 82 anayasasıile aile planlamasıilkesi anayasal nitelik kazanmı ş , 83 yı lı nda kürtaj suç olmaktan çı karı lmı ş tı r. 1990 yı lı nda kadı nı n işveya sanatla uğraş ması nıkocanı n iznine bağlayan Medeni Kanun maddesi iptal edildi, 97’de ise evli kadı nı n evlenmeden önceki soyadı nıda kullanabilmesi hüküm altı na alı ndı(Güriz, 56). 1985’ten 1990’lıyı lları n sonuna dek Medeni Kanun’da reform talebi kadı nları n kimliklerine sahip çı kma konusunda önemli gündemlerinden biri oldu ve 2001 yı lı nda da yeni Medeni Kanun yürürlüğe girdi. 27 Baskıaltı nda tutulan ve ş iddete maruz bı rakı lan kadı n bedenine dönük haklar, feminizmin diğer öncelikli talepleri arası ndaydı . Kadı n bedeni üzerindeki pek çok baskı ve ş iddet biçimi çeş itli kampanyalarla protesto edildi. Dayağa karş ıyürüyüş , cinsel tacize ve aile içi ş iddete hayı r kampanyaları , namus cinayetleri ve bekâret kontrolü gibi eylemlere dönük protestolar ve Mor Çatıgibi kadı n sı ğı naklarıkurma mücadelesi, belediyelerden sı ğı nak talep edilmesi, ‘80’li yı lları n baş ı ndan günümüze dek çeş itli eylemliliklerle sürdürüldü. 1990’lıyı lları n baş ı nda ise aile içi ş iddetle mücadele ve 80’li yı lları n kampanyaları nı n talepleri öne sürülmeye devam etti. Gözaltı nda taciz ve tecavüze karş ı kampanya, cenazesi kadı nlar tarafı ndan kaldı rı lan Güldünya Tören olayıgibi töre cinayetlerine karş ısürdürülen eylemler bu süreçte kamuoyunda genişyankıuyandı rdı . Kampanyalar süreci olarak nitelenen 80’li yı lları n ardı ndan, 90’lıyı lları n farklıbir diğer özelliği ise feministlerin kadı na yönelik ş iddet konusunu sürekli gündemde tutma baş arı sı ve kampanyaları n sürekliliği sayesinde kurumsallaş mayı sağlaması dı r. Üniversitelerde Kadı n Araş tı rma Merkezleri kurulmaya baş lanması , Kadı n Eserleri Kütüphanesi’nin kurulmasıile feminist kuram ve metoda doğru ciddi bir yönelim olmuş tur (Tekeli, 80lerde Türkiye’de Kadı nlar 305). Bu geliş meler, 80’li yı llarda feminist literatürün Türkçeye kazandı rı lmasısonucu 90’larda geliş en ve bugün üçüncü kuş ak feministler olarak adlandı rdı ğı mı z akademik feminizmin geliş mesine yol açtı (Timisi, 38). Kadı n Çalı ş malarıbölümlerinin kurulması , genç kadı nları n feminizmle temasa geçtikleri yeni bir alandıve toplumsal cinsiyetin her türlü bilgi üretme çabası na dâhil edilmesi olanağ ısağladı(Kardan-Ecevit, 89). 1990’larda feminizm, büyük ş ehir hareketi olmaktan önemli ölçüde çı kmı ş tı r. Kadı nlar Diyarbakı r, Adana, Mersin, Samsun, Antalya gibi illerde de örgütlenmeye baş lamı ş tı r (Bora-Günal, 6). Feministlerin çoğunluğunun ortak düş üncesine göre bu dönemin bir diğ er özelliği de “projeciliğ idir”. Aksu Bora, bu tarzış öyle tanı mlamı ş tı r: Proje feminizmi olarak adlandı rı lan bu tarz, 90’larda tüm dünyada yaygı nlı k kazandı . Politik hedeflerin teknik amaçları na, militanlı ğı n “aktivistliğe” dönüş tüğü bu tarz, çeş itli açı lardan eleş tirildi. Proje feminizmi bizce de, feminist hareketin önündeki en büyük engellerden birini oluş turuyor. Ancak teslim etmek gerekir ki, orta sı nı ftan, eğitimli ve kentli kadı nlardan 28 oluş an feminist hareketin yaygı nlaş ması , “öteki” kadı nlarla temas noktaları bulabilmesi de büyük ölçüde projeler aracı lı ğı yla oldu. Proje feminizmi yaygı nlaş mayıkolaylaş tı rı rken, 90’larda feminist hareketin politik içeriğinin seyrelmesinin nedenlerinden de biri oldu. 80’lerin coş kulu tartı ş ma ortamıyerini kendi gündemleriyle (projeleriyle) uğraş an, birbirinden kopuk gruplara bı raktı (Bora-Günal, 9). 2000’lerin feminizmi ise, yukarı da sözü geçen 90’lıyı lları n parçalı lı ğı nı n devamı na ş ahitlik etmişve önemli bir toplumsal muhalefet hareketi de olan feminizm, pratik alanda sönümlenerek bir suskunluk dönemine girmiş tir. Dönem dönem ivme kazandı ysa da esas olarak halen “orta sı nı f” aydı nlar tarafı ndan savunulan bir ideoloji olmaktan öteye gidememesi, bu suskunluğun temel sebeplerinden biridir (Çağatay, 291). Ancak feministlerin ve muhalif kesimlerin parti içi örgütler, dernekler, vakı flar gibi farklıörgütlülüklerle kadı na yönelik ş iddete ve her geçen gün artan kadı n cinayetlerine karş ıgeliş tirdiği toplumsal duyarlı lı k, bu suskunluğun giderek kı rı lmaya baş ladı ğı nı n göstergesidir. 2.5.Yazarları n Feminizmi: Liberal- Eş itlikçi Feminizmdeki Yerleri Feminizmleri çeş itli sorunlar içerse de, Duygu Asena ve Erica Jong’un sanatsal evrenlerinin inş ası nda kadı n meselesi ile ilgili etik-politik dertleri her zaman yön verici olmuş tur. Her ikisi de hem yayı nlarıhem kendi yaş amları yla, kadı nlara bireysel özgürleş me modeli olarak çalı ş an, bakı mlı , kendi ayaklarıüzerinde duran, bir taraftan da cinsel ve duygusal hazları nıözgür yaş ayan bir ş ehirli kadı n profili sunmuş tur. Beyaz, orta sı nı f, iyi eğ itimli birer kadı n olarak, kitaplarıve yazı ları nda yaş adı klarıdeneyimleri de paylaş an yazarlar daha çok eş itlikçi bir feminizm görüş ünü savunmuş tur. İ kinci dalga feminizmin özel olanı n politikası nıyapma, eş itlikçilik, bireycilik gibi özelliklerini de taş ı yan yazarları n, özellikle kadı n haklarıkonusunda eş itlikçi tutumları yla liberal feminizmden de pay aldı klarısöylenebilir. Asena’ya göre eş itlikçi feminizm, kadı nları n üretime katı lı mları , baskı cıbir tutumdan ve zorla benimsetilen ailevi bir kimlikten kurtuluş , kiş isel baş arı lar ve erkeklerle eş it fı rsatlara sahip olmak için verilen mücadele gibi alanlarıkapsı yordu (Tekeli, Gücünüzü Bilin, 72). Duygu Asena, özellikle Kadı nı n AdıYok ve Aynada Aş k 29 Vardıromanları yla bu mücadele sürecini betimlemiş tir. Bu açı dan Asena, kadı n karakterlerin bireysel özgürleş me sürecini anlatmakta Jong’la benzeş ir. Duygu Asena romanları nda tek tek kadı nlarıkendi yalnı zlı kları ndan ve suçlulukları ndan kurtaracak biçimde seslenip, kendisini ortaya koyarak bir özgür kadı n modeli sunmuşve kadı nları bu biçimde bireyler olarak güçlenmeye çağı rmı ş tı r (Berktay, Gücünüzü Bilin, 84). İ lk romanıda Türkiye’nin ilk feminist manifestosu olarak anı lan Asena, romancı dan çok gazeteci kimliğiyle çı kardı ğıKadı nca gibi yayı nlarda feminist hareketin politik taleplerine anlaş ı lı r bir dille yer vererek gündeme oturması nısağlamasıve görüş lerini bu yolla anlatmayıseçmesiyle, yazarlı k yönü daha ağ ı r basan Jong’dan ayrı lı r. Kadı nca’da Asena, Türkiye’deki kadı nları n özel hayatı nıtoplumsallaş tı rarak ve politikleş tirerek karıkoca iliş kisine ve onları n özel hayatı na egemen olan ataerkil iliş kilere yönelik eleş tirilere yer vermiş tir (Öztürkmen, 75). Yola, ilk önce ş ehirli kadı nı n özgürlüğü için çı kan, sonraki yı llarda yolculuğunu Güneydoğu’ya uzatı p oradaki kadı nla buluş an Asena, giderek toplumsal muhalefetin her kesiminin yanı nda bir tutum almı ş tı r (Arslan, 124). Gazeteci Nazı m Alpman, Asena’nı n bu açı dan Batı ’da “medeni haklar savunuculuğu” denen bir konumda olduğunu ifade etmiş tir (Alpman, 134). Ancak yukarı da belirtildiği üzere Asena’nı n, feminizmin taleplerini gündemleş tiren ama harekete karş ımesafeli-bireyci yanı , politik olarak sı nı rlı lı ğı na da örnek olan ş u cümleyle anlaş ı labilir: “Onun [Asena’nı n] yaptı kları ve hayatı , bizim (muhalif siyasete yakı n kadı nlar) yaptı kları mı z ve hayatı mı zla iç içe değil ama yan yana yürüdü” (Düzkan, 51). Tüm eksik yanları na karş ı n, Fatmagül Berktay’ı n da ifade ettiği gibi, bugün genç kadı n kuş aklarıkendilerini daha fazla özne hissediyorlarsa, kimliklerine daha çok sahip çı kabiliyorlarsa bunun Duygu Asena’nı n ve bir bütün olarak kadı n hareketinin, erkek egemen sistemin kadı nları“kimliksizleş tirme” ve “adsı zlaş tı rma” harekâtı na karş ı1980’lerden beri verdikleri yorucu, zahmetli ama bir o kadar da anlamlımücadeleye borçlulardı r (Berktay, Gücünüzü Bilin, 41). Erica Jong ise, politik olarak Duygu Asena gibi feminist olduğunu ifade eden ancak feminizminin toplumsal muhalefetin hangi yanı nda yer aldı ğıkonusunda net tavı r koymayan bir çizgi izler. Jong da kendi deneyimlerinden yola çı karak kadı nlara bir bireysel kurtuluşprofili çizer. Jong, orta sı nı f bir Yahudi aileden gelen, iyi eğitimli bir kadı n olarak ş ehirli kadı nı n üretime katı lmasısürecinde ve bireysel aş kta yaş adı ğı 30 sorunlarıanlatmı ş , romanları nda cinsellik üzerine satirik ve açı k sözlü bir dil kurmuş tur (Southern, 2). Jong özellikle eserlerindeki kadı n karakterlerini betimlerken, özel olanı n politikası nıyapma konusunda ikinci dalga feminizmin temel özellikleriyle benzeş ir. Kadı n karakterlerin iç dünyaları nıyansı tı rken, cinsel arzuları , aile iliş kileri, eğitim ve iş hayatlarıile eksiksiz bir özel alan çizen Jong, 1973’te yayı nladı ğıUçuşKorkusu romanı yla ikinci dalganı n Amerika’daki köş e taş ları ndan birini oluş turur. Jong romanları yla Avrupa merkezli patriyarkaya karş ıcüretli ve mizahi bir meydan okuma gerçekleş tirir, ancak 1960-70’lerin diğer ikinci dalga feministleri gibi, daha genç radikal feministler, lezbiyenler ve post yapı salcıeleş tirmenler tarafı ndan gayrıciddi ve burjuva olarak eleş tirilir (Fishkin, 12). Ancak Jong ve Asena’nı n feminizminin, kadı nlara sundukları bireysel özgürleş me modeliyle bütün kadı nları n uzun soluklu kurtuluş unda ne kadar etkili olduğu tartı ş ma konusudur (Savran, Gücünüzü Bilin, 83). Her ikisi de yetmiş li-seksenli yı lları n çalkantı lısüreçlerinden etkilenen yazarları mı z, özellikle yetmiş lerin sonu ve seksenli yı llarda kapitalizmin iktidarlarla, medyası yla-reklamları yla oluş turduğu tüketim toplumunun atmosferinden etkilenmişbireylerdir. Power, bu süreçte özellikle liberal feminist hareketin kazanı mları yla modern ş ehirli kadı nı n “baş arı lı ” imajı yla iş dünyası nı n önemli sembollerinden biri haline geldiğini vurguluyor (Power, 23). Jong ve Asena da bu ş ehirli kadı nı n hayatı nıve problemlerini sorunsallaş tı ran bir çizgide eserler üretmiş lerdir. Bu yeni dünya düzeninde kadı nlar artı k “presentable” iş çiler olmuş , bu prezantabl konuma ulaş mak için her gün çeş itli araçlarla yürütülen güzellik-ince beden dayatmaları nı n bombardı manıaltı nda kadı nlar en iyi tüketici grupları ndan biri yapı lmı ş tı r (Power, 25). Kiş isel geliş im kitaplarıve diyetlerle, romantik aş k arayı ş ı ndaki kadı nlar, bireysel haz tüketicileri haline de gelmiş tir. Jong bu güzellik dayatmaları nımizahi bir dille yererken, Asena’da ise bu güzellik kavramları nı n pençesine düş müşkadı nları n yaş adı ğıtravmalarıve çözülüş ünü görürüz. Ancak bu çözülüşde yine bir bireysel romantik aş k tatmininde bulunur. Bu açı dan her iki yazarı n da cinsel aş kta tatmin arayı ş ı nısonuçlandı rmaya çalı ş an kadı nları resmetmesi, farklıkadı nlı k durumları nıanlatmayı p kendi baş ı na bir çözüm bulmayı ekonomik özgürlük gibi bireyci teş ebbüslere bağlamasıbireycilik açı sı ndan tipiktir. Bu 31 açı dan yazarları n, feminizmin kiş isel geliş im söylemleriyle tarihsel ve politik boyutunun “kendini iyi hissetme” ve dirençli olmaya indirgenmesinin tek boyutluluğunu beslediği bir feminizmden pay aldı kları nısöylemek mümkündür (Power, 32). Kapitalizm, bu çalı ş an, baş arı lı , kendi ayaklarıüzerinde durabilen kentli kadı n ve onun sürekli pazarlanan imgesinde kadı nıyaratan tanrıolarak soluk almaktadı r. Dolayı sı yla feminist hareketin elde ettiğ i kazanı mları n hepsi bireyselliğ e indirgenmiş tir. Feminizmlerinin tek boyutluluğuna ek olarak, cinsel otonomilerini kazanmaya çalı ş an kadı nları n mahremiyet iliş kileri ve bu iliş kilerde altta yatan ataerkil yapı yı görmeyerek sorunlarıerkeğe mal eden yaklaş ı m her iki yazarda da görülmektedir. Karakterlerin betimleniş indeki hazcıyaklaş ı mları yla feminist alanda bir sı nı rlı lı ğa tekabül etmektedirler. Kadı nıher düzlemde özne olmaktan alı koyan daha genel bir iş leyiş in tahlilini yapmadı klarıiçin, tek boyutlu bir feminizmden beslendikleri söylenebilir. Bu tahlil, erkek karş ı sı nda kadı n resminden çok erkeklik karş ı sı nda kadı nlı k tarifi ya da her ikisini de kuran iş leyiş in tarifini gerektirmektedir. Yazarlar kadı nlarınesneleş tiren, ş iddet gösteren, aldatan erkeklere karş ıbir kin gütmekte, ancak bu ezilen kadı nlı k tarifinin farklıkadı nlı k hallerinde de var olduğunu ve bunları n karş ı sı nda da hem ezilen, hem düzenin iş birlikçisi bir erkeklik tanı mıyapmak gerektiğini gözden kaçı rmaktadı rlar. 3.Bölüm: Aynada Aş k Vardı : Kadı n Kendini Keş fedince 3.1.Üç Kuş ak Kadı nı n Mücadele Süreci; Nil, Nilüfer, Nilgün Duygu Asena, Aynada Aş k Vardıromanı nı1997 yı lı nda yayı mlamı ş tı r. 1987 yı lı nda yayı mlanan ilk romanıKadı nı n AdıYok ile edebiyat dünyası ndan çok toplumsal hayatta büyük tartı ş malara yol açan Asena’nı n ikinci romanıda büyük ilgi uyandı rdı . Kadı nı n AdıYok “muzı r neş riyat” sayı larak poş ette satı lmasıteklif edildi ve nihayet yasaklanmaya maruz kaldı(Yı ldı z, 17). Oysa Asena’nı n romanı , “kadı nları n kimlik ve bedenlerini öne çı kararak hakları nıaradı kları80’li yı lları n politik atmosferinin baş lattı ğı ivmenin doğrudan kadı n özgürlüğünün sorgulanmasıanlamı nda kâğı t üstünde en önemli karş ı lı kları ndan biriydi” (İ plikçi, 59). Şirin Tekeli, romanı“Türkiye’nin ilk orijinal feminist manifestosu” olarak değerlendirdi (Tekeli, Gücünüzü Bilin 71). 32 Aynada Aş k Vardı ile gazeteci kimliğinden yazarlı ğa geçişyapan Asena’nı n, Türkiye’deki kadı n yazarları n ulus devletin cinsel erdemi koruma öncelikli yoldaş kadı nı nıyazan Halide Edip, Kerime Nadir, Suat Derviş ’ten; toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayan ve bu rollerle çatı ş masısebebiyle yaş amda savrulmuşkadı nlarıyazan Sevgi Soysal’dan Ayla Kutlu’ya ve Füruzan’a uzanan geleneğ in içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Asena 80’li-90’lıyı lları n ikinci dalga feminist hareketinin itici gücüyle kendini keş feden kadı nları n hikâyelerini yazmı ş tı r. Asena’nı n kadı n karakterleri, kimlik ve bedeninin, yani özel olanı n politikası nıyapan, feminizmden ve ülkelerindeki sosyal ve ekonomik olaylardan bağı msı z karakterler değildir; aksine etrafları nda olup bitenlerin farkı nda olan bireylerdir. Bu bireyler çeş itli çeliş ki ve çatı ş malar yaş ayarak kimliğini kazanmaya çalı ş an, bu kendini keş fedişsürecinde kiş isel tatmini arayan, biriktirdiği tüm özgürlük-tutsaklı k deneyimlerini hemcinslerine de aktaran kadı nlardı r. Aynada Aş k Vardı özellikle bu aktarı mıüçüncü kuş aktan üzerinden anlatması açı sı ndan önem taş ı r. Romanda anneanne, anne ve kı zıüzerinden 1930’lu yı llardan 1990’lara uzanan bir arka planda kadı nları n bireysel özgürlük ve aş k arayı ş ları , gündelik yaş am pratikleri içinde betimlenmektedir. Nilüfer, Nilgün ve Nil, evde, iş te, toplum içerisinde tutumlarıve mahrem deneyimleriyle çocukluktan olgunluk çağı na kadar Türkiye’nin geçirdiği algıve statü değiş ikliklerini, hak kazanı mları nı n değiş tirdiği bireylerin birer örneğini sergilemektedirler. Üç kadı nı n aileleri, eş leri ve çevreleriyle, temelde cinsiyet rollerine karş ıgiriş tikleri, kimi zaman geri çekildikleri, kimi zaman kazandı klarımücadele farklızamanlarda farklıbiçimler altı nda sürer. 1930’lu yı llardan 90’lara gelindikçe kadı nı n katı lı m gösterdiği alanlar geniş ler, ancak sorunları n boyutları da geniş ler. Anneanne Nilüfer kendi parası nıkazanma fikrinin dahi kendisine ş aş ı rtı cı geldiği bir tarihsel dönemde yaş arken, kendi parası nıkazanan Nil, tüketim toplumunun kadı n bedenine dayattı ğızayı f ve güzel kalma biçimlerinin kandı rmacaları na katı lı r (Asena, 11-184). Anneanne ile torun arası ndaki kuş ak farkıonları n cinsel kimliğini kazanma, cinsel arzu ve aş kıyaş ama biçimlerini ve ifadelerini de etkilemektedir. Ancak bu kuş ak farkı , kadı nlar arası nda iletiş imsizlikten çok, birbirleriyle sürekli iliş kili ve dayanı ş macıbir paylaş ı m zeminiyle ortak bir mücadele tarihi ve belleği oluş turmaktadı r. Bu tarih boyunca eski deneyimlerin anneden kı za aktarı ldı ğı , çeş itli örneklerin ve kazanı mları n 33 tartı ş ı ldı ğı , travmatik yaş antı ları n birlikte aş ı lmaya çalı ş ı ldı ğıortak bir bellek geliş miş tir. Bu belleğin ilk noktasıolan Nilüfer, 1930’larda ergenlik çağı nıyaş ayan bir genç kı z olarak, on dört yaş ı nda istemeden evlendirilmiş , ölü çocukları na sürekli ağlayan, yaş ama küsmüşbir anne ile sürekli uzaklarda olan bir babanı n çocuğudur. Nilüfer uysal bir genç kı zdı r; annesiyle daha kı sa etek giyme tartı ş masıyapması na, ağzı ndan “sevdiğ im, seviyorum” kelimeleri çı kmayan bir anneye karş ı“Sevdiğim adamı bulacağı m” demesi küçük karş ıçı kı ş lardı r (Asena, 84-86). Nilüfer’in cinsiyet rollerine uyum sağlayı ş ı , daha az toplumsal güce ve güvene sahip olanları n baş kaları yla iliş kilerinde memnun etme becerisine sahip olarak korunma sağlaması yla açı klanabilir (Segal, 194). Nilüfer boyun eğmekle mücadeleden kaçar, düş üncelerine gömülür, çünkü “hayat böyle daha kolaydı r” (Asena, 85). Nilüfer’in mücadeleden kaçı ş ıbüyük aş kı Ali’yle bir yı llı k evliliğinden sonra Ali’nin hayatı nıkaybetmesiyle baş lamı ş tı r. Bu süreç, Nilüfer’in cinsel arzu ve aş kıtanı dı ğıve mutlu olduğu hemen hemen tek dönemdir. Yaş amı nı n geri kalanı nda Nilüfer yarıuyur bir cinsiyet kimliğine sahiptir, bedenini yalnı zca sonraki kocaları nı n tasarrufuna bı rakmı ş , kendi arzuları ndan vazgeçmiş tir. Üç evlilik yapan Nilüfer için evlilik nerdeyse bir zorunluluktur. Asena, Nilüfer üzerinden kadı n cinselliğini denetim altı na alan en önemli kurumlardan biri olan evliliği eleş tirmektedir. Mernissi, kadı n cinselliği üzerindeki bu denetimi, kadı n cinselliğ ini güçlü, etkin ve bu nedenle de erkek düzenini yı kı cıbir güç olarak gören İ slamî görüş e bağ lar (72). Nilüfer’in cinselliği de bu sebeple görücü usulü bulunan kocalara emanet edilir; ailesi dul bir kadı n olarak yaş aması na tahammül edememektedir. Nilüfer de çok sevdiği Ali’nin hatı rası yla yaş ama isteğ ine karş ı n, aileye boyun eğer. Bu boyun eğiş te “kendi yuvası na kavuş ma isteğ i” de bulunmaktadı r. Simone de Beauvoir'ı n ifade ettiği gibi yuvaya karş ıbu tutum genel olarak kadı nlı ğıbelirleyen diyalektiğin buyruğundadı r. Kadı n bir takı mş eylere kendini av haline getirerek kavuş makta, özgürlüğe ancak kiş isel hakları ndan geçerek ulaş makta, dünyadan vazgeçmekle yeni bir dünyayıfethetmek istemektedir (Beauvoir, 51). Nilüfer, resim yaparak, bezik oynayarak, güzelliğini süsleme amacı yla sürekli yeni kı yafetler alarak mutsuzluğunu dindirmeye çalı ş ı r. Görüldüğü gibi tüm bu eylemler 34 sı nı rlarıbelirli bir dünya içerisinde gerçekleş tirilir. Nilüfer kendi etrafı nda kurduğu bu avuntu duvarları ndan arada bir çı kmaya cesaret eder. İ kinci kocasıHaydar’dan boş anmak isteyiş i cesur bir hamledir. İ lk kocasıAli’ye ihanetmişgibi gelen cinsel iliş ki dayatması na karş ıçı kı ş ı , bu boş anmanı n sebeplerinden birisidir. Burada kendi bedenini koruma ve kullanma hakkı na sahip çı kan Nilüfer, ailenin yeniden evliliği dayatması yla tekrar sinmiş tir. Nilüfer evlilik üzerinden ataerkil bir pazarlı k yapmı ş tı r. Kandiyoti’nin deyimiyle ataerkil pazarlı k, kadı nları n sı nı f, kast ve etnik kimliğe göre çeş itlilik gösteren bir dizi kı sı tlama altı nda saptadı klarıstratejilerdir (Kandiyoti, 201). Nilüfer’in evliliği seçiş i, Türkiye’de çekirdek ailenin biraz da aile ve akraba denetiminden kurtulma yolu olarak görülmesindendir (Kandiyoti, 193). Ancak Nilüfer için bu biçim de görece özgürlük sağlaması na rağ men, özünde yeterince özgürleş tirici değildir. Okuyup kendi parası nıkazanma fikrinden vazgeçip kocası na bağı mlıbir hayat süren Nilüfer yalnı z 1950’li yı lları n değil, ülkemizde halen sı klı kla yaş anan bir kadı nlı k durumunu betimlemektedir. Nilüfer’in hayattan kopukluğu ve kocası na bağı mlı lı ğıöyle ileri gitmiş tir ki, son kocasıTarı k Bey ölünce faturalarıbile nereye yatı racağı nıbilemez (Asena, 257). Nilüfer yalnı z somut biçimlerde değil, düş ünsel anlamda da yarıuyur, neredeyse taş laş mı şbir beden ve ruh taş ı maktadı r. Bedeninin yalnı zca görünüş üyle, ruhunun da yalnı zca Ali’yle anı ları nısaklayan yanları yla uğraş maktadı r. Yalnı z bir defa bu bedenin bir arzu duyduğ una ş ahit olunur. Bu arzu ise bir toplantı da beğendiği bir adama kaçamak bakı ş ı dı r sadece. Onun arzudan duyduğu zevk ise evli bir kadı n olarak suçluluk duyması na yol açar. Sadakat ve arzu çatı ş masıAsena’nı n evlilik kurumunda eleş tirdiği noktalardan biridir. Bu çatı ş ma bir defa da Tarı k Beyin Nilüfer’i aldattı ğı nı n ortaya çı kması yla yaş anı r. Nilüfer bu durumu eve giriş -çı kı şsaati ve daha fazla özgürlük karş ı lı ğı nda yok saymaya çalı ş ı r. Bu örnekte de görüldüğü üzere, ataerkil iş birliği yine bir baş a çı kma stratejisi olarak devreye girer. Nilüfer’in çeliş kileriyle başetme yolu, anı ları nı , mutsuzluğunu neredeyse kı skançlı kla korumak ve gerektiğinde iş birliği yapmaktı r. Kendi kabuğu içerisinde giderek yaş amdan kopan Nilüfer, yalnı z kendisi üzerinde değil, etrafı ndaki kadı nlar (kı zı , görümcesi) üzerinde de arzu ifadelerini yasaklayı cı , ayı playı cıbir tutum takı nmı ş tı r. Öte yandan kendi iradesiyle sürdürdüğü tek ş ey güzelliğidir; bu güzelliği korumak için sürekli çaba sarf eder ve kendi çocukları na da bedenlerini iyi korumalarıiçin tavsiyede 35 bulunur. Hem arzuyu yasaklayı cı , hem arzulanabilir bir beden sahibi olma Nilüfer’in baş lı ca çeliş kilerinden biridir. Annesinin aksine Nilgün arzuları nıifade eden ve arayı ş tan vazgeçmeyen bir kadı ndı r. ’68 kuş ağı nı n bir üyesi olarak, yazarı n kuş ağı na yakı n özellikler sergiler. ’68 kuş ağı nı n özgürlükçü havası ndan etkilenen Nilgün, annesinin tersine hem dünyaya açı k, hem kendi bedeninin arzuları na kulak veren bir bireydir. Nilgün’le birlikte yazarı n politik olaylar ve cinsellik anlatı mları na daha çok yer verdiğ i görülür. Duygu Asena bu karakter üzerinden biraz da kendi kuş ağ ı nı nş ehirli kadı nları nı n özgürlük mücadelesini anlatı r. Ekonomik bağ ı msı zlı k ve cinsel özgürlük mücadelesi veren bir kadı n olarak Nilgün, çağı nı n “çalı ş an kadı n” simgesine ters düş mektedir. 60’lıyı llardan bugüne cinsiyet rollerinde pek çok değiş im yaş anması na rağmen, bu değiş imler en can alı cı kı sı mlara, örneğin cinselliğ e iliş kin çifte standarda neredeyse hiç dokunmamı ş tı r (Kandiyoti, 78). Bu “kurtulmuş ” fakat özgürleş memişkadı n profili, işyerinde de “cinsiyetsiz” bir kimliğe sahip olmayıgerektirmiş tir (Kandiyoti,196). Nilgün ise “saygı n” bir kadı n olmak ve saygı nlı ğı nı n yanı nda cinsel kimliğini de reddetmeme mücadelesi veren kadı nlardandı r. Cinsel kimliğini kazanma konusunda ona yol gösteren birileri de yoktur. Yirmi yaş ı nda evlenip hamile kaldı ğı nda ona annesi dâhil kimsenin doğum kontrolünü anlatmadı ğı nıgörürüz. Bu yüzden Nilgün el yordamı yla kendi doğruları nıbulmaya çalı ş maktadı r. Bu çaba sı rası nda zaman zaman çeliş kiye düş tüğü de olur. Örneğin daha cinsellikle ilgili ilk sorusunda kı zı na pek çok ş ey anlatı p, kı zıilk deneyimlerini yaş adı ğı nda sorgulayı cı yaklaş ı r. Kı zıNil’e kendi değerlerini (yalan söylememe, alkolün ve uyuş turucunun zararları , kadı n-erkek iliş kileri vs.) aktarı rken “görev bilinciyle” bazıkonulara paldı r küldür girip sonra kenara çekilir. Bu ikilem, Nilgün’ün kendi özgürleş me çabası içerisinde baş kaları na karş ıtutumları nda içselleş tirmediğ i davranı ş ları nıaçı ğa vurur. Kı zı na karş ıkorumacıyaklaş ı mı , kı zı nı n eş cinsel olup olmadı ğıkorkusunu yaş aması baş ta kı zı olmak üzere baş ka kadı nları n özgürlüklerine müdahaleci tutumunu örneklemektedir. Tüm bu çeliş kilere karş ı n Nilgün’ün annelik kimliği diğer kadı nlardan ayrı lı r. Türkiye’de annelik yüceltilir, ancak anneden çocuğa aktarı lan diş il değerler güçsüzdür ve özgürleş tirici değildir (Sancar, 307). Eril değer yargı ları na uyan davranı ş kalı plarıön plandadı r; anneden diş il değerler öğrenilmez. Anneden öğrenmeyen bir 36 toplumun bireyi olarak Nilgün bu süreci tersine çevirir, kı zı na doğru bildiği kendi değerlerini aktarı r. Nilgün’ün cinsiyet kimliğ i de annesine göre daha tutarlıseyretmektedir. Cinsel isteğ i deneyimleme ve bu deneyimden duyduğu korku, bu deneyimleri annesinden gizlemesi her ergenin geçirdiği tecrübelerdir. Anneden alı nmayan cinsel eğitim, akran gruplarıiçinde eksik veya yanlı şbiçimlerde cinsel deneyim yaş anması na sebep olur. Nilgün ise yanlı şyapma korkusu ve “sı rf bunun için (cinsel zevk) evlenmeye değ er” düş üncesiyle on sekiz yaş ı nda Yı lmaz’la evlenir. Yı lmaz Türkiye’deki cinsel ahlâk kuralları nı n erkeklere verdiği bekçilik görevinin somutlaş tı ğıbir karakterdir (Sancar, 234). Nilgün ise cinsel arzudan çok ş efkat ve koruma gördüğü bu bekçiyle düş ünsel ayrı lı kları nıilk günden ortaya koyar. Gerdek gecesi iliş kiye girmeyerek “kendini toplumsal kurallara meydan okumuş ” hisseder (Asena, 140). Nilgün’ün meydan okuyuş u, karı koca cinselliğinin mahrem deneyimleri konusunda suskun kalmak yerine, cinsel sorunları nı ailesi ve arkadaş ları yla tartı ş ması nda da görülür. Arkadaş ları yla sohbetlerinde bir tür bilinç yükseltme tekniğiyle önemli olanı n erkekler değil, kendilerinin olduğuna karar verirler (Asena, 150). Nilgün, erkekler konusunda sı k sı k hayal kı rı klı ğ ıyaş asa da, annesi gibi yaş amdan kopmaz; arayı ş ısürdürüp arzuları nı n peş inden gitmeye çabalar; önemli olan kendisi ve özgürlüğüdür. Nilgün, zengin bir ailede yetiş miş , yine zengin biriyle evlenmiş tir. Ancak Nilgün’ün değer yargı larıbir burjuvanı nkinden çok, 68 kuş ağı nı n özgürlükçü fikirlerinden etkilenerek oluş muş tur. O, politik, toplumsal ve ekonomik her geliş meye duyarlıbir kadı ndı r. Mao’nun ve Simone de Beavoir’ı n ölümüne üzülür. 1977 1 Mayı sı ’na katı lı r. Ülkesinin ilk kadı n baş bakanı na sevinir (Asena, 80-83-295). Nilgün tüm çeliş kilerine rağmen bir bağı msı z kadı n örneğidir. Boş anmı şbir kadı n olarak yalnı z baş ı na toplumda bir statü edinmek için uğraş mı ş , iyi bir anne olmaya çalı ş mı ş , cinsel anlamda da, ekonomik alanda olduğu gibi özgür kalmaya çabalamı ş tı r. Yani genel anlamda “annesi gibi olmama” isteği olan kadı nları n bir temsilcisidir. “Annesi gibi olmama” çatı ş masıNilgün’ün kı zıNil’de de görülmektedir. Ancak Nil’in önündeki anne profili daha arzu edilebilir bir kimlikteyken, Nilgün’ün önündeki anne profili yalnı z kendini düş ünen mutsuz bir anne kimliğidir. İ lginç olan, her kadı nı n 37 annesinden hem onay ve ş efkat beklemesi, hem de onu eleş tirerek ve reddederek bağı msı zlaş ma mücadelesi vermesidir. Nil’in geleneksel bir anne yerine, onun için “dünyanı n en güzel, en akı llıkadı nı ” olan bir annesi vardı r. Bu zekâ ve güzellik de Nil için hem takdir hem kı skançlı k kaynağı dı r. Kendini annesi kadar güzel ve akı llı bulmayan Nil, bu durumla baş a çı kmaya çalı ş ı rken bir dizi travmatik deneyim yaş ar. Yalnı z annesiyle rekabet değil, 80’li yı lları n tüketici, bireyci, her ş eyi cinsel kı lan toplumunun dayattı ğıgüzellik kategorileri de Nil’in travmaları nı n kaynakları dı r. Örneğin zayı flama tutkusu anoreksi geçirmesine ve ölümden dönmesine neden olur (Asena, 171). Psikologunun da söylediğ i gibi bu durum “hayalindeki bedene sahip olmayı ş ı , çocukluk dönemine takı lı p kalmasıve anneyle çok yakı n yaş ayan kı zları n annelerinden kurtulma” çabası dı r (Asena, 173). Nil’in annesiyle bir çatı ş masıda özgürlük üzerinedir. Ona istediğ i her ş eyi anlatan annesine rağmen, örneğin hangi cinsel davranı ş ı nı n kabul edilebileceği ya da özgürlüğün sı nı rları nı n ne olduğu konusunda karmaş a yaş ar. Bu karmaş a, cinsellik üzerinde denetim sürse de, bireyin cinsellik hakkı nda sürekli bir sorgulama yaş aması nı n örneğidir (Kandiyoti, 89). Özgürlük yanı lgı sıise tam da Nil’in kuş ağı na ait bir algı dı r. Uyuş turucu hap kullanan arkadaş larıkarş ı sı nda “özgürlük her istediğini yapmak mı dı r” sorusuyla Nil bu bilgiyi sorgular. Ancak hapıkullanarak yine bu algı ya uygun davranı r. Davranı ş ıbir yandan da kafası nı n içinde tartı ş tı ğ ıannesiyle zı tlaş ma isteğ inden kaynaklanı r. Annesiyle karş ı laş tı ğ ı nda ise yine suçluluk duygusunu, kendisini “ezik ve aptal hissetme” ş eklinde tanı mlar (Asena, 72). Bu suçluluk duygusu, ilk cinsel deneyim ertesinde annesine yakalanması , kendinden yaş ça oldukça büyük bir dişhekimiyle iliş kisinin kürtajla biten travmatik sonuçları yla perçinlenir (Asena, 108-145). Nil’in erkeklerle yaş adı ğıitici iliş kilerden biri de asistan Gürol ile yaş adı kları dı r. Annesinin uyarı ları na rağ men kendi yaş amı nıerkeğin istediği zaman ve biçime göre düzenler. Nil kendini kendi varlı ğıile değil, erkeğin tanı mladı ğ ıbiçimde tanı yan bir kadı n örneğidir (Beauvoir, 165). Aldatı ldı ğı nıöğrendiğinde bile önce bunu sevgilisine konduramaz. Ancak durumu anladı ğı nda aldatı ldı ğıkadı nla iş birliğ i yaparak intikam alma biçimi oldukça ilginçtir. “Öteki” kadı nla birlikte acı ları nıpaylaş ı p önce durumu sindirmeye çalı ş ı r; sonra da birlikte oluyor gibi yaparak bu sahneye Gürol’un ş ahit olması nısağlarlar (Asena, 299). Nil bu süreçten sonra kendisiyle barı ş ı p güçlenmeye 38 karar verir. Ancak kendisiyle barı ş ı klı ğıda bir erkek yoluyla, son sevgilisi Cengiz’le tam olarak anlam kazanı r. Zaten bir içsel gerilim içerisindeyken Cengiz, Nil’in geliş imine ivme kazandı ran bir noktada durur. Nil, Cengiz’e duyduğ u aş kta uzun süredir aradı ğıkiş isel tatmini bulur ve onunla birlikte uzak ülkelerde, yeni doğurduğu oğluyla sade bir yaş am sürer. Genel olarak Nil’in annesine göre daha zor bir cinsiyet kimliğini kazanma süreci geçirdiği söylenebilir. Nil bedenini sı klı kla sorun yapar, bu yüzden estetikle erken yaş ta tanı ş ı r. Güzel beden kaygı sı nıkendince aş tı ğı nda ise mini etekleri ve topuklu ayakkabı larıile tepeden tı rnağa bir erotizm temsili sunar. Ancak bu temsiliyeti yaş ama biçimi genellikle erkeğe göredir. Uzun kazakları , taytları , postallarıolan annesinin aksine, Nil bedenini öne çı karma fikrindedir. Ayna imgesi tam da burada romandaki kadı nları n bedenlerinin olumlanmasıiş levini görür. Üçüncü kuş ak kadı nı n kendini keş fetme serüveni aynada sonlanı r. Ayna hem güzelliğini tekrar onaylama, hem de tüm kuş atmalardan kurtulup kendini bağı msı z kı lmı şbir kadı nı n olgunluk gülümsemesinin somutlaş tı ğınoktayıtemsil eder. Aynada aynızamanda aş k için yaş ama sözü vardı r. Üç kadı n da aş kı n farklıyönlerini ifade ederek verir bu sözü. Nilüfer için aş k acıveren bir tükeniş , Nilgün için arayı ş , Nil içinse mutluluk veren değ iş tirici bir olgudur; fakat hepsine yaş ama gücü verir (Asena, 373). Aynada karı nları nı n çı kı p çı kmadı ğ ı nıkontrol ediş leri ise bedenlerinin güzelliğini, yani arzu edilebilirliğini korumayıtavsiye eden annelerinin sözünü dinleyerek bir bakı ma onlarla da barı ş an bir kadı nlı k durumunun tasviridir. Duygu Asena’nı n kadı n karakterlerini ş ehirli, orta sı nı f olarak belirlemesi, tanı dı ğı bir evreni otobiyografik deneyimlerinden yola çı karak anlatmasıanlaş ı lı r bir tutumdur (Yı ldı z, 19). Ancak yalnı zca belli bir sı nı fa ait kadı nlarıbetimlemesi, üç kuş ak ş eklinde somutlaş tı rdı ğıkadı nlı ğ ı n kendi ülkesindeki tarihsel geliş imi ve algı sı nıanaliz etmeye çalı ş ması na engel değildir. Üstelik bu analiz, ülkesinde ve dünyada yaş anan önemli tarihsel değiş imlere yer vermesiyle arka plan açı sı ndan da zenginleş miş tir. Balkan Savaş ı ’nda bulunan bir dededen Atatürk’ün ölümüne, Sovyetler Birliği’nin dağı lı ş ı , Mao’nun ölümü, 15-16 Haziran iş çi direniş ine kadar uzanan bir tarihsel süreçte kadı nları n içsel geliş imi ve politik tutumlarıtanı mlanmı ş tı r. Nilüfer 1930’ları n geleneksel kadı nı , Nilgün 68’in hippi kuş ağı ndan, Nil ise 80’lerin apolitik, bireyci 39 kadı nları ndandı r. Ancak daha sonra hepsinin de kendi döneminlerinin kadı nlı k ve cinsellik paradigmaları nıkabul ve retleri açı sı ndan bir özgürleş me çabasıiçinde olduğu söylenebilir. Dil açı sı ndan ise Asena’nı n bir söz iş çiliğine giriş mekten çok gündelik yaş amı n sade dilini kullandı ğı görülür. Bu dil zaman zaman mizahi bir tat da taş ı r. Nil’in babası nı n söylediği sözü yanlı şanlayarak “Zinya (zina) yapma ne olur!” diye bağı rı ş ı trajikomik bir örnektir (Asena, 235). Üç kuş ak kadı nı n hikâyesini ş imdiki zaman kipiyle kurgulayan Asena’nı n dil kaygı sı ndan çok, kadı nlı k durumları nısorgulamaya ve tüm kadı nlara tek tek seslenerek yalnı zlı kları ndan ve suçlulukları ndan kurtaracak biçimde bir model sunmaya önem verdiği görülmektedir (Tekeli, Gücünüzü Bilin 84). Özetle Duygu Asena eril bakı şaçı sı nı n adsı zlaş tı rma harekâtı na karş ıönce kadı na bir ad vermiş , daha sonra da kadı nı n aynaya bakması nısağ layarak, aynada bedenleriyle barı ş mayıve aş kıgörmeyi öğütlemiş tir. 4. Bölüm: UçuşKorkusu: Kadı n “Hepsini” İ steyince 4.1.Kadı nı n ekmek ve gül, işve aş k, “hepsini” istemesi: Isadora örneği UçuşKorkusu, önceleri ş air kimliğiyle tanı nan Erica Jong’un ilk romanı dı r. 1973’te yayı mlanan roman, yazarı n kendisinin de ifade ettiği gibi otobiyografik öğeler taş ı r (Brown, 2). Romanı n kahramanıIsadora, tı pkıJong gibi iyi eğ itimli, orta sı nı ftan hoşbir Yahudi kadı ndı r. Isadora, Jong’un yazarlı k serüveninin ve ailesiyle çeliş kilerinin bir protipidir. Isadora, kurallarıyı kmaktan korkmayan bir kadı n karakterdir; cinsel fantezilerini samimiyetle ifade eder, erkeklerin cinsel performanslarıkonusunda dürüst davranı r ve kendisini cinsel olarak açı k ifadelerle tanı mlamaktan korkmaz. Tüm bu cesur özelliklerine karş ı n Isadora da yalnı z kalmaktan, baş arı dan, suçluluk duyguları ndan azade bir kadı n değildir. Isadora’nı n benlik algı sı nı n geliş imini Yahudiliği, feminist oluş u ve ailesi de etkiler. Yahudi soykı rı mı nı n, dindaş ları nı n belleğinde bı raktı ğıtravmatik izler, güvenlik içinde bir kentsoylu ailede yaş aması na karş ı n Isadora’da da gözlemlenir. Avrupa’ya çı ktı ğı nda ‘70’li yı llarda yaş aması na karş ı n her kapı nı n arkası ndan bir Nazi çı kacağı , kocasıBennet ile Viyana psikanalistler 40 kongresine gittiğinde aklı na soykı rı mdan kaçan Freud’dan baş ka bir konu gelmemesi, belleğinde hâlâ taze olan korkuları nı n örneklerindendir. Gerçekte Isadora yalnı z Nazilerden değ il, uçmaktan, zehirlenmekten, kanserden, Araplardan, belsoğukluğundan ve yalnı z kalmaktan korkar (Jong, 321). Tüm korkuları , özgüven eksikliği ve arzuları sebebiyle duyduğu suçluluk hislerinden ileri gelmektedir. Romanda sı k sı k eleş tirdiği gibi psikanalistlerin kadı n düş manıçözümlemelerine göre ise “hasara uğramı şcinsel organıve kadı nlı ğı nıkabullenemediğ i” için bu sorunlarıyaş amaktadı r. Isadora üzerinden tanı mlanan bir diğer çeliş ki de annesiyle ilgilidir. Ressam olan annesinin hem sevdiği hem nefret ettiğ i yönleri vardı r. Bir yandan da annesi gibi olma kaygı sıIsadora’nı n içini kemirmektedir. “Annesinin silik bir kopyasıolma hissine kapı lmak”tan hep sı kı ntıduymuş tur. Anne, “Sizi doğurmasaydı m ünlü bir ressam olurdum” sözleriyle bir bakı ma Isadora’nı n çocuk doğurma konusundaki yolunu çizmiş tir (Jong, 61). Boyuna doğ uran kı z kardeş lerinin aksime Isadora çocuk doğurmak istemez; çocuğun tutsaklı k demek olduğ unu düş ünür. Ancak bazen bir kı z çocuk doğurma fikrine kapı ldı ğ ıolur: “Cin fikirli, akı l küpü bir kı z. Benim öykündüğüm kadı nıgerçekleş tirebilecek bir kı z” (Jong, 71). Kendini doğurmak ister aslı nda, “baş ka bir ailede, baş ka bir ortamda büyüdüğü için kusurları ndan arı nmı şbir Isadora” (Jong, 71). Isadora, ya sanatı nıya çocuğunu seçme kararı nıvermek zorunda olan yetenekli kadı nı n bir temsilcisidir. Isadora’nı n cinsiyet kimliği bu tür çeliş kiler yaş aması na karş ı n, ailesinin diğer kadı nları ndan görece daha özgür bir ş ekilde biçimlenmiş tir. O, toplumsal cinsiyet rollerinin çağdaştoplumlarda nası l ş ekillendiğinin farkı ndadı r: “Geliş mişülkelerin reklam ş irketleri ne garip ilahiler okur, ne gülünç nakaratlar uydurur ya rabbi! Kendinize iyi bakarsanı z, saçı nı za, baş ı nı za, gövdenizden çı kan kokulara, bir de içtiğiniz viskinin markası na gereken önemi veriyorsanı z, sizi rüyalar ülkesinde yaş atacak bir erkekle tanı ş ı r, bütün istediklerinizi elde edebilirsiniz” (Jong, 21). Çağdaş toplumun tuzakları ndan biri de annelik kimliğidir Isadora için. Kı z kardeş lerinin sürekli çocuk doğurması nı , dini ve politik sebeplerle içinde bulunduklarıtoplumun birçok yönüyle uzlaş maları nıeleş tirir. Örneğ in kı z kardeş i Lalah’ı n zenci kocasıBob’un kafası “bir beyazı nkinden daha beyazdı r”, diğer kardeşRandy ise “üstün genlerini kullanmak gerektiğini” düş ünen, çevresini Yahudi olmadı ğı na inandı rmak için Katolik kilisesine 41 giden bir kadı ndı r. Jong’un gerçekte de Randy gibi bir Arap ülkesinde yaş ayan çok çocuklu bir kı z kardeş i vardı r. Randy karakteri bu yüzden Jong’un baş ı nıoldukça ağrı tmı ş tı r (Bauman, 3). Jong’a göre çocuk, kadı nıhizmet etmek, memnun etmek zorunda olduğu bir erkeğ e, anne sevgisiyle bağlayan bir varlı ktı r. “Sevgi de zincirlerin en güçlüsüdür. Kadı n duyguları nı n, kendi çocuğunun tutsağı dı r” (Jong, 74). Isadora’nı n cinsine yüklenen tüm rollerin farkı nda oluş u, cinselliğini yaş ama konusunda çatı ş malar yaş aması na engel değildir. Cinsel arzularıile Amerikan toplumunun modern ev hanı mı imgesi arası nda sürekli bir çeliş ki yaş ar. Bu yüzden sı k sı k psikanaliste gitmek zorunda kalmı ş tı r. İ lk kez bir psikanalize girmesi de cinselliğini ve dolayı sı yla kadı nlı ğı nı cezalandı rma amacı yla sı kıbir rejim yapmasıdolayı sı yla gerçekleş miş tir. On dört yaş ı ndayken sevgilisiyle denediği ilk cinsel oyunlar Isadora’yıhoş nutsuzluk ve suçluluk duyguları na sürüklemiş tir. Kendini bu yüzden ölümüne rejim yaparak cezalandı rmı ş tı r. Bu cezalandı rma, genç kı zı n eziyet düş künlüğünün ve suçluluk duygusunun göklere çı karı lması dı r (Beauvoir, 427). Bu eziyet etmelerde cinsel yaş antı nı n hem önüne geçme, hem de onu yadsı ma arzusu vardı r (Beauvoir, 367). Isadora üzerinden Jong’un yiyecekler, ş iş manlı k ve cinsellik arası nda kurduğu bir bağlantıda ş u mizahi iç konuş mada bu kez cezalandı rma değ il eleş tiri halinde görülür: “İ nsan evlendiği erkeği ne kadar severse sevsin gün gelir kocası yla yatmak eritme peynir yemekten fazla bir tat vermez olur. Doyurucu, hatta ş iş manlatı cı dı r, gelgelelim ağzı nı zısulandı rmaz, yavandı r” (Jong, 20). Jong’un ş iirlerinde de cinsellik ve yiyecek metaforlarıiç içedir. Coward’a göre bu durum ağzı n kadı nı n yaş amı ndaki yeriyle ilgilidir. Ailesinin tüm oral ihtiyaçları nıkarş ı layan kadı n hem konuş arak dünyadaki varlı ğı nıöne sürer, hem de ağzıoral zevklerin ve iş tahı n bir görüngüsü haline getirir (Coward, 119). Yazar, Isadora’nı n cinselliğ ini ve arzu duyduğu erkekler karş ı sı ndaki hislerini oldukça açı k biçimde betimler. Isadora, hislerini ifade konusunda cesur olsa da hislerini hayata geçirirken hoş nutsuzluk duyar. Coward’a göre arzu ve isteklerini ataerkil kültürün sı nı rları na tabi kı lmalarıgerektiğini düş ünmeye koş ullamı şolan kadı nları rahatsı z eden tam da bu fantezilerin eril ve ahlâksı z nitelikleridir (Coward, 208). Jong’un sonradan sözlüklere giren “anı nda aş k (zipless fuck) tanı mıda açı k bir fantezi 42 anlatı sı dı r. Isadora “anı nda aş k” senaryoları nıözellikle Almanya’da sı k sı k tren yolculuklarıyaparken kurar, bu senaryoda birlikte olunduktan sonra erkeği hiç tanı madan ayrı lmak gerekir (Jong, 23). Ancak romanı n sonunda bir trende tam da bu senaryo gerçekleş ince Isadora bundan hiç hoş lanmaz. Ası l aradı ğıtutku değil, “Eros’la philosun yan yana gelebileceği bir iliş ki arzusudur (Jong, 381). Jong’un Isadora’sıbu aradı ğı nıhiçbir iliş kisinde bulamamı şbir kadı ndı r. Üstün zekâsıve konuş ma ustalı ğı na tutulduğu ilk kocasıBrian kendini İ sa sanan bir ş izofren olmuş , hem kendi benliğini, hem Isadora’yızihinsel olarak yaralamı ş tı r. Taş kı n karakterli Brian’ı n aksine sakin tabiatlı olan ikinci kocasıpsikanalist Bennet ise, soğ ukkanlıbir ş ekilde yaraları nısardı ğıiçin Isadora’ya borçluluk hissi yaş atan biri olup çı kmı ş tı r. Bu evlilikte uğradı ğıhayal kı rı klı ğı , Jong’un evlilik kurumunda eleş tirdiği noktalardan birini temsil eder. Kendini toplumsal baskı dan veya suçluluk duyguları ndan kurtarmak için evlilik yolunu seçen kadı nı n hayal kı rı klı ğ ış u sözlerde ifadesini bulur: “Evlilik döş eğinin yumuş ak olacağı nısanmı ş tı m. Çiviler alttaymı ş .” (Jong, 343). “Evlilik döş eğinin” giderek battı ğıgünlerde, kocası yla birlikte gittikleri Viyana Psikanalistler Kongresi’nde Isadora sonunda “Anı nda Aş k”ıbulduğunu sanı r. Adrian’la karş ı laş masıyumurtlama döneminin de baş langı cı na denk gelir. Jong romanı nda zamanı , Isadora’nı n yirmi sekiz günlük menstrüel döngüsüyle koş ut olarak betimler. Jong’un romanı nda bunca somut bir biçimde ortaya konan beden, yalnı zca cinsel tatmin arayan ve deneyimleyen bir beden değil, yumurtlamayı , menstrüel kanamayı , gerilim ve gevş emeyi yaş ayan bir bedendir (Fishkin, 3). Isadora, bedenini seven ve ondaki her değiş ikliği anı nda sezen bir kadı ndı r. Bu farkı ndalı k, Adrian’la yaş adı ğıdeneyimde de sürer. Onu gördüğünde yaş adı ğıher duygusal ve cinsel anı n bedenindeki sonuçları nıtek tek betimler. Isadora’nı n bedeni ve zihnini sürekli sorgulayı ş ıAdrian'la çı ktı ğı“varoluş çu” Avrupa yolculuğunda da sürer. Kocası nıneden bı rakı p tanı madı ğıbir adamla yola çı ktı ğı , bu adama neden tutku duyduğu kafası nıkurcalar. Yolculuk, Isadora’nı n geçmiş teki tüm iliş kilerini anlattı ğı , bir ş ekilde belleğini tazelediği ve boş alttı ğıbir araç haline gelmiş tir. Isadora’nı n yolculuğu, (önemli bir parçasıolsa da) cinsel doyuma değil kendini bulma amacı na yöneliktir (Fishkin, 2). Onu Isadora yapanı n ne olduğu ve nası l biri olmak istediğini anlamaya ihtiyaç duymuş tur. Isadora’nı n kiş iliğinin iki yanıvardı r. 43 Bennet onun yalnı zlı k korkusunu ve güvensizlik duyguları nı ; Adrian coş kunluk, çı lgı nlı k yapma isteklerini temsil eder. Isadora her kadı n gibi bu iki yanı nı n birini sürekli baskıaltı nda tutar. Avrupa’yıkat ederken hep bu kiş iliğin iki yanı nınası l bağdaş tı racağı nıdüş ünür. Bu kendini bulma hedefi, maddi ve kültürel bir özgürleş me için temelin olduğu toplumlarda, geleneksel rol kaybı na daha çok uğrayan bir kadı nı n alternatif bir yaş am tarzıaramaya yönelmesinin sonucudur (Kandiyoti, 88). Hem canı nı n istediğini yapan, hem de eyleme geçtiğinde suçluluk duygularıyüzünden yaş adı ğ ıdeneyimin tadı nıçı karamayan Isadora, yol boyunca bu duygularıçözmeye çalı ş ı r. Isadora’nı n yaş am tarzı yla bağdaş tı ramadı ğ ıbir diğer konu da feminizmdir. “Kendini bildi bileli feminist” olan Isadora, en büyük sı kı ntı sı nı“feminizmi erkek bedenine duyduğu açlı kla bağdaş tı rabilmek” te yaş ar (Jong, 131). Bu sı kı ntı da yazarı n kendisinin de cinsel arzu ile feminizmi nası l bağdaş tı rmak gerektiği sorusu yankı lanmaktadı r. Isadora’nı n zaafı nı n farkı nda oluş u, bir psikanaliz seansı nda söylediğ i cümleden de anlaş ı lı r: “erkeklerden bir ş ey isteyeceği zaman hep diş iliğini kullanmak zorunda oluş undan, yine de onlara düş künlüğünden kurtulamadı ğı ndan” yakı nı r (Jong, 226). Isadora zaaflardan arı nma yolunu sonunda yazarlı kta bulmuş tur. Onun için yazmak bir kendini tanı ma, yeni bir yaş am tarzıkurma yoludur (Jong, 165). Bu tanı mlar üzerinden Jong’un da yazma amacı nıgörmek mümkündür. Ancak yazarı n aksine Isadora yazarlı ğı nı n baş arı sı nıkaldı ramaz, kendi baş arı sı ndan ürker. Kendini yayı nevlerinin isteklerine cevap verecek mektuplar yazma konusunda bile oldukça zorlamasıgerekir. Yazmayıtamamen özümsediğinde, onun için yazmak bir kurtuluş yolu haline gelir. Öyle ki, Adrian’ı n kendisini yüz üstü bı rakı ş ı nı , temelde Adrian’a duyduğu tüm tutkuyu onu bir roman karakteri haline getirmeye karar vermesiyle kendine yabancı laş tı rarak aş ar. Avrupa yolculuğu boyunca yaş adı ğ ısorgulama, Paris’e giderken bir duvarda gördüğü sloganda somutlaş mı ş tı r: “Femmes! Liberons-Nous!” (¹) Jong’un bu slogana yer veriş i tam da ‘70’li yı llarda ivme kazanan feminist hareketin talepleriyle örtüş mektedir. ________________________________________ (¹) “Kadı nlar, özgürlüğümüzü kazanalı m!” 44 1973 yı lı nda yayı nlanan roman, ikinci dalga feminizmin geliş iminde önemli bir noktayıtemsil eder (Southern, 3). Ancak bu durum Jong’un feministler dâhil her taraftan eleş tiri alması na engel değildir. Bazıeleş tirmenler Jong’un kullandı ğıaçı k dil ve cinsel ifadelerle negatif ilgi uyandı rdı ğı nısöylerken, bazı larıda toplumsal cinsiyet sı nı rları nıkı rdı ğ ıve diğer kadı n yazarlara daha önce erkeklere ait olarak değerlendirilen bir dili kullanma yolunu açtı ğı nıifade etmiş tir (Southern, 3). Gayle Greene, Jong’un bağı msı zlı ğı , cinsel bağı msı zlı kla karı ş tı rdı ğı nı , cinsel özgürlüğ ü erkek gibi konuş ma ve davranma özgürlüğüyle karı ş tı rarak aslı nda “o cesur dilin altı nda” bir gelenekselliği maskelediğ ini söylemiş tir (Southern, 4). Feministler ise baş ta Isadora’nı n feminist sayı lamayacağ ı nı , çünkü “ruj sürdüğünü, erkekleri sevdiğini ve süslü iç çamaş ı rları kullandı ğı nı ” söyleyerek Jong’u eleş tirmiş tir. Yani Jong, kendisinin de ifade ettiği gibi hem erkek ş ovenistler, hem feministler tarafı ndan yapı lan suçlamalara maruz kalmı ş tı r (Bowman, 2). 1973’te kadı n hareketinin yol açtı ğıgeliş melere karş ı n iyi kı zlar hâlâ cinsellik hakkı nda yazmı yordu. “Erkek ş ovenistlere” göre Jong, rastgele cinsel iliş kiyi teş vik ediyordu. Ana akı m feministler ise birtakı m eleş tirilerine karş ı n Uçuş Korkusu’nun cinsel kurtuluş a eriş mişkadı nıkutsadı ğı nıifade etmiş tir (Southern, 2). Kadı nı n inisiyatifindeki cinsellik, kadı n kurtuluş mücadelesindeki en hı zlı dönemde bir özgürlük sembolüdür. Ancak 80’ler ve 90’larda feministler bu anlayı ş ı n kadı nlarıkendi bedenleri içine hapsederek, 1950’lerde kadı nıeve hapseden anlayı ş kadar zararlıbir tuzak ve aldanma olduğ unu öne sürmüş tür (Fishkin, 2). Jong, kitabı nı n yayı nlanması ndan çok sonra da böyle eleş tirilere maruz kalmı ş tı r. Isadora’nı n hayatı ndaki ve dünya görüş ündeki handikap, Charlotte Perkins Gillman’ı n edebiyattaki her kadı n kahramana zulmeden “aş k konusu” olarak andı ğ ı , “erkek yoluyla eriş ilen tümel tatmin düş üdür.” (Fishkin, 2). Jong’un Isadora’sıda geleneği yı kmak yerine, âş ı k olarak geleneksel yolu seçen bir kadı ndı r. Toplum ona bir erkek üzerinden tatmin ve doyum aramasıgerektiğini söyler (Fishkin, 3). Ancak burada geleneksel görünen Isadora, birbirine zı t arzuları nıhayata geçirme konusunda sı nı rlarızorlayan bir karakterdir. Hem cinsellik, hem münzevi bir hayat, hem aş k, hem yalnı zlı k arar. Isadora’nı n yaş adı kları nıbetimlerken kullandı ğıaçı k dil, bazıeleş tirmenleri rahatsı z etse de, geleneksel olarak cinsel obje olarak görülen kadı nı n kendi zihnindekileri kendi bakı şaçı sı yla anlatmasıaçı sı ndan önem taş ı r. Böylece kadı nı n 45 edebiyattaki geleneksel cinsel nesne rolü tartı ş ı lmaya baş lanmı ş tı r (Fishkin, 3). Üstelik bu tartı ş ma açı k ve saldı rgan bir ş ekilde yapı lmaktadı r. İ nisiyatifi kendi eline alan, sonuçlarıkarmaş ı k da olsa kendine kamusal alanda yer bulmaya çalı ş an bir kadı nı n mücadelesi konuş ulmaktadı r. Bu konuş ma, kadı nlar ve erkekler arası ndaki iliş kileri ironik ve dürüst biçimde betimleyen, mizahi bir dille topluma bir bütün olarak bakan birinin konuş ması dı r. Örneğin Isadora hem ”kadı nları n, erkekleri idare etmek için hep cinsel çekiciliklerini kullanmaları na, öfkelerini gizlemelerine” sinirlenir, hem kendisi de bunu yaptı ğıiçin, kendinden iğrendiğini itiraf eder (Jong, 32). O, aş ina olduğu psikiyatrik terimlerle oynayarak erkeklerin davranı ş ları na yeni adlar koyar. Isadora’ya göre kimi erkeklerde “biri karş ı sı na çı kar çı kmaz hemen horozlanı p küfür eden çelimsiz erkek kompleksi” vardı r (Jong, 34). “Ama neymiş , Amerikan Psikanalistleri Derneği’nin Aile İ ş leri Kolu bu duygularıonaylamı yormuş !” diyen Isadora’ya göre yeni bir dore ayakkabıonu bir psikiyatri seansı ndan daha çok rahatlatmaktadı r (Jong, 35). Romanı n bir özgünlüğü de otobiyografik öğeler taş ı ması dı r. Her iki kocanı n özellikleri, psikanalistler kongresi ve ailevi özellikler Jong’un gerçek hayatı ndan alı nmı ş tı r. Bu yüzden kı z kardeş lerinden biri bir konferansa gelerek Jong’u eleş tirmiş tir (Bowman, 2). Yani Isadora, yazar Erica’nı n sesiyle konuş maktadı r. Erica ailesini, sevgililerini, iç çeliş kilerini açı kça betimlemektedir. Bowman’a göre Jong’un bir baş arı sıda ailesini utandı rmak, incitmek korkusuna yenilmeden kendi hikâyesini anlatması nda gizlidir. Kadı n yazarlar için aile, tarihsel olarak yazı yıbastı rmı ş tı r; erkek yazarlar ise aile hayatı nı n kendilerine malzeme olduğunu ifade etmiş lerdir (Bowman, 4). Jong’un ifadesiyle UçuşKorkusu onun için bir kurtuluşilanı dı r (Bowman, 4). Jong’un kendi neslinin hikâyesini anlatmak ve kadı nları n kurguları nıdeğ erden düş üren duygusallı k, evcillik ve fedakârlı k bağlantı ları nıtersine çevirmek için yarı otobiyografik “kunstlerroman” (sanatçı nı n romanı ) biçimini kullanan Amerikan kadı n yazarlar geleneğinden geldiğ i söylenebilir (Fear of Flying, 4). Mary Virginia Terhune, Fanny Fern, Willa Cather ve Sylvia Plath, eserlerinde yetenekli kadı nları n aileleri, toplum ve kendi kendileriyle mücadelelerini bu yolla ve biçimle anlatmı ş lardı r (Fear of Flying, 4). UçuşKorkusu aynızamanda macera, cinsel arayı şve sanat için yaş am amacı nı betimleyen eril geleneği yorumlayan pikaresk bir roman olarak da nitelendirilebilir (Fear of Flying, 4). 46 Görüldüğü üzere eserlerinin yenilikçi özelliklerine rağmen, Jong aslı nda içinde on yedinci yüzyı lş airlerinden Anne Bradstreet, yirminci yüzyı ldan Sylvia Plath ve Anne Sexton’a uzanan bir geleneğin varisidir (Fishkin, 1). Jong’un eserlerine hem kadı n cinselliğ inin özgür ve özgün ifadesini tartı ş an feminist harekette ön açı cıçabalar olarak, hem de “edebiyat kisvesi altı nda porno” ş eklinde yaklaş ı lmı ş tı r. Oysa Fishkin’in de belirttiği gibi, bu durum Jong’un yazı ları ndaki sosyal konulara yaklaş ı mı nıgölgelese de, Jong’un eserleri ve bilindiğ i üzere hayatı , “hepsini birden isteyen”, ekmek ve gül, iş ve aş k, ş iir ve yazı , çocuk ve kariyer, mizah ve ş ehvet, servet ve ün ve eğlence isteyen bir kadı nıtemsil etmektedir (Fishkin, 1). Jong’un da çeliş kilerine rağmen kendi arzuları nıve ne yapmak istediğini keş fedip kiş iliğini bütünlemeye çalı ş an bir kadı nı temsil etmekte baş arı lıolduğu söylenebilir. SONUÇ Rosalind Coward’a göre dil yoluyla kadı nları n değ erinin düş ürülmesi bir dil kuralı değil, böylesi söylemleri üreten toplumsal kurumlarda erkek varlı ğı nı n gücüne bağlıbir olaydı r. Bu yüzden Coward anlamları n değil, söyleme bağlı uygulamaları n incelenmesini vurgular (Coward, 8). Toplum, kadı nış öyle bakmaya, böyle giyinmeye, ş u ş ekilde yaş amaya sürekli olarak görüntüleri, resimleri ve içinde uyandı rdı ğı duyguları yla davet etmektedir. Bunları n kadı nlı k dünyası ndaki hangi gerçekleri dı ş ladı ğı nı , müjdelenen mutluluklara ne tür sorularıkapatarak ve hangi özlemlerden vazgeçerek eriş ildiğini söylemler bazı nda bilmek gerekmektedir (Coward, 7). Bu tezde de toplumun dayattı ğıroller içinde kadı nlı k durumunun geçirdiği değiş iklikler ve cinsel arzu bağlamı nda yazarlarca yeniden üretilmeye çalı ş ı lan söylemler incelenmiş tir. Her iki kadı n yazar, kadı nları n hem tüketim aldatmacaları na, hem de geleneksel cinsiyet rejimi ideolojilerine karş ımücadelelerini gündelik yaş am pratikleri içinde kavramsallaş tı rarak, kadı n özgürlük mücadelesinin tarihini ve belleğ ini kendi toplumları içinde ikilemleri, özlemleri ve baş arı ları nıbetimlemiş tir. Yazarları n bakı şaçı ları ndaki bir kı sı m farklı lı klar, değiş ik kültür ve dinlerden gelmelerinden kaynaklanı r. Erica Jong, Yahudi kökenli, cinsel devrimi yaş amı şbir ülkenin ferdi olarak daha cesur ve özgür bir ş ehirli ş air kadı n profili çizerken, Duygu Asena, İ slamiyet’in etkili olduğu bir Ortadoğu 47 toplumunun üyesi olarak görece daha kapalıbir ş ehirli çalı ş an kadı n portresi çizmiş tir. Ancak bu portrenin yine de kendi toplumu içinde değerlendirilmek kaydı yla cesur bir portre olduğ u da eklenmelidir. Çünkü diş iliğin denetim altı na alı nmasıve cinsel tevazu “modern” kadı nı n simgesel zı rhı nı n bir parçasıve bileş enidir (Kandiyoti, 328). Asena’nı n kadı nlarıise bu zı rhıdelen karakterlerdir. Din de yazarları n karakterlerinin benlik algı sı nıbiçimlendiren öğelerden biridir. Kutsal kitabı nda “Beni kadı n yaratmadı ğıiçin Tanrı ya ş ükürler olsun” diyen Yahudi dininin mensubu Isadora için dinin cinsiyet rolü üzerindeki negatif etkisinin daha az olduğunu söylemek mümkündür. Isadora tipik bir Yahudi’den çok, kentli Amerikalı ları n orta sı nı f yaş am tarzı nısüren bir kadı ndı r. Duygu Asena’nı n kadı nları ise yarıköylü, yarıkentli bir toplumun ve kadı n cinselliğini düzen için tehlikeli bulan İ slam dininin biçimlendirdiği ailelerin kı zları dı r. Ancak onları n da toplumun yerleş ik algı ları nı çok içselleş tirmedikleri, bilakis bu algı lara karş ımücadele ettikleri görülmektedir. Kendi toplumlarıiçinde ailelerindeki kadı nlar, arkadaş larıve kendileri üzerinden kadı nlı k durumunun tarihsel analizini de yapan yazarlar, bu açı dan bir kadı n tarihi yazma noktası nda birbirleriyle benzeş mektedir. Bu tarih içerisinde ş u yönde değiş meler olmuş tur: Aileler ve toplulukları n cinsel deneyimi belirlemesi azalmı ş , bu durum bireysel cinsel kurtuluş a yol açmı ş tı r. Ancak cinsel özgürlük ideolojisi ve bireysel ifade hakkıhem devlet hegemonyası , hem de aile-topluluk kontrolü gibi daha geleneksel kurumları n tortusu ile çatı ş maya girmiş tir (Ross-Rapp, 68). Romanlardaki kadı n kahramanlar da bu çatı ş manı n içinde betimlenmiş tir. Sosyolojik farklı lı klar dı ş ı nda, cinsel arzu temelinde de iki yazarı n farklı laş tı ğı yerler bulunmaktadı r. Asena’nı n kadı nlarıcinselliği ve cinsel arzuyu aş kı n bir parçası olarak ararken, Jong’un Isadora’sıyalı n ve açı k cinsel arzu ifadeleriyle dikkat çeker. Kadı n yazarları n cinsel deneyimi betimlemeleri Coward’a göre iktidardan çok bilgiye ulaş mayısimgeler. Cinsel deneyim bir kendini bulma yolu haline gelmiş tir (Coward, 185). Bu deneyimler farklıfarklıifade edilse de, her iki yazarı n kahramanlarıtoplumda bir statü kazanma, cinsel doyum ve kendini keş fetme mücadelesi verirken benzer yollardan geçmiş tir. Kadı nlar kendilerine yasaklanan özgür cinselliği yeni yeni tanı maya baş lamı ş tı r. Cinselliği ve kendi bedenlerini tanı maya çalı ş an kadı nlar, iktidar 48 talep etmek yerine özgürlüklerini istemektedir. Kadı nıdaima erkeğe göre ve onun bakı ş açı sı ndan tanı mlayarak nesneleş tiren eril bakı ş ı n, kadı nıözgür cinselliğinden ve arzusundan yoksun kı ldı ğıdüş ünülürse, bu açı dan kadı nları n mücadele edip arzu talep eder hale gelmesi aynızamanda birer özne olma çabası dı r (Berktay, Gücünüzü Bilin, 41). Kadı nları n cinsel dürtülerini bastı rmaya ve cinsel deneyimlerinin temelini doğurganlı kla sı nı rlamaya zorlayan toplumsal iletilerin yı llar boyu içselleş tirilmiş olmasıdurumu göz önüne alı ndı ğı nda, cinselliğe iliş kin güçlendirici bir algı lama oluş ması nısağlamak zordur (İ lkkaracan, 200). Bu yüzden özne olma çabası nı n yanı nda, kadı n gözünden cinsellik algı sı nıyeniden yaratmaya çalı ş an yazarları n bu özelliği de dikkate alı nmalı dı r. Örneğ in Asena’nı n kadı nları , cinsellikle ilgili bilgi ve eylemler kendilerinden saklansa da, cinselliği dostlarıve ailesiyle açı kça tartı ş an, Nilgün’de görüldüğü gibi kendi kı zı yla cinselliği konuş an karakterlerdir. Bu karakterler kadı n cinselliğ inin yalnı zca kadı nı n iradesiyle ilgili bir konu olduğ unu düş ünen, baş kaları nı n denetimine izin vermeyen karakterlerdir. Eserde, boş anmı şda olsa toplumun iffetli olması nıbeklediği Nilgün’de görüldüğü üzere, sevdiği erkekle birlikte yaş amaktan çekinmeyen, ya da Nil gibi cinsel deneyimlerini annesiyle paylaş an örnekler görürüz (Asena, 184–280). Erica Jong ise kadı n cinselliğinin kabul edilmeyen bir yanı nı , kadı nı n fantezilerini betimler. Isadora evli olduğu halde baş kaları nıda hayal etiğini ifade eder. Bu durum, nesneleş tirilen kadı nı n özne olarak kendi adı na konuş ması nıtemsil eder. Isadora’nı n kurduğu “anı nda aş k” senaryoları , cinselliğini açı kça konuş an kadı nlarıayı playan topluma karş ıcesur bir tutum olarak belirir. Asena ve Jong’un özne olma çabası , Foucault’nun ş u görüş üyle desteklenebilir: Foucault’ya göre bizzat baskı nı n kendisi, kendi içinde çeliş meler yaratı r ve bunlar da karş ı lı ğı nda ezilenlerin kendi yaş am koş ulları na karş ıyaratı cıbir tepki göstermelerinin önünü açar (98). Kadı nları n iktidar sı nı rlarıiçindeki ikircikli konumu ezilmiş liğ inin bilincine varma, onu adlandı rma (karş ıteori ve kültür yaratma) ve ona karş ıdirenme olanağı nıda beraberinde getirir (Berktay, Tek Tanrı lıDinlerde Kadı n, 31). Yazarları n özellikle karş ıkültür yaratma olanakları nıedebiyat içerisinde aramaları yla önem taş ı dı klarısöylenebilir. 49 Yazarları n romanları nda heteroseksüel iliş kilerin kendi toplumları nda kadı n bakı ş açı sı ndan sorgulanmasıda bu doğruyu arama çabaları ndan biridir. Kadı n-erkek iliş kilerinde, iliş kileri tanı mlamak için kullanı lan borsa ve savaşmetaforları nı n ters yüz edilerek açı k ve mizahî sorgulanması , kadı n kahramanları n baş at özelliklerinden biridir (Coward, 143-149). Duygu Asena’nı n karakteri Nilgün evlendiği gece takı lan takı ları “bu geceki yevmiyemiz, al paylaş tı r” diyerek kocası na takı lı r (Asena, 140). Asena ve Jong’da kadı nlar erkeklerin cinsel performanslarıüzerine dostları yla sı k sı k konuş ur, “skor” derdinde olup baş arı sı z olan erkeklerle alay ederler. Isadora’nı n ifade ettiğ i gibi, “bazı durumlarda erkekler kadı n dedikodusundan nefret eder, çünkü kantara vuruldukları ndan kuş kulanı rlar” (Jong, 145). Bu açı dan katıve zorlayı cıbir erkeksilik ve boynu bükük kadı nsı lı k biçimlerinin sorgulanması na katkı da bulunan yazarları n çabalarıönemlidir (Segal, 143). Jong’un kadı nları n yaş antı ları nıhikâye edişbiçimi “cinsel itiraf yöntemi” yoluyla anlatı lmı ş tı r (Coward, 180). Asena’da da bu durumu gözlemleyebiliriz. Bu itiraf yönteminde kadı nları n cinsel devrimlerini nası l sağladı ğı nıgörürüz. Ancak Power’a göre cinsel devrim bir bütündür ve her ülkede benzer kazanı mlarla sonuçlanmamı ş tı r (Power, 35). Üstelik politik talepleri tam olarak karş ı lanmayan bir feminizmin, geniş kitlelerce sahiplenildiği dönemler de geride kalmı ş , feminizm artı k bireyselliğe indirgenmiş tir. Toplumsal dönüş ümlerden bağı msı z bir feminizm ve cinsel kurtuluş olamayacağı ndan, bu romanlardaki cinsel kurtuluşörneklerine dikkatle yaklaş ı lmalı dı r. Bu romanları n çarpı tı lan bir öğesi de, politik bağlantı ları nı n göz ardıedilmesidir. Genellikle feminizmle karş ı laş ma ve bireyin deneyiminin aslı nda bir kadı n olarak ne kadar sı k karş ı laş ı lan bir durum olduğunun keş fi, öykülemenin en can alı cıöğ esidir (Coward, 181). Ancak cinsel itiraf yönteminin çekiciliğiyle ticari baş arıda kazanan bu romanlardaki politik bağlanmayıgöz ardıeden ticaret dünyası , cinsellik hakkı ndaki romanlarıkadı nları n bu konuda en az erkekler kadar iyi yazabileceğini gösteren bir cinsel yazıtürü olarak kabul etmiş tir (Coward, 184). Tüm çabaları na karş ı n yazarları n cinsel deneyime yaptı klarıvurgu, ticaret dünyası nı n bu vurguyu öne çı karı p diğer ciddi konulardaki eleş tirilerinin gölgede kalması na sebep olmuş tur. Kadı nlı k zevki ve arzusu önermelerini kadı nları n konumunu üreten ve destekleyen bir ş ey olarak gören Coward’a göre, bilgi olarak cinsellik 50 üzerindeki vurgu ş u sonuçlarıgizleyebilir: Cinselliğin bir bütün olarak topluma dâhil olduğu, sonuçlarıolduğu ve cinsel deneyimde her zaman dikkate alı nmasıgereken insanlar olduğ u gerçeği görülemeyebilir (Coward, 19). Cinsel özgürlük ve doyumun tek baş ı na kadı nlara daha fazla güç sağ lamadı ğıaş ikârdı r. Bu özgürlük ve doyum daha geneldeki toplumsal ve ekonomik eş itlikten kopuk olarak meydana çı ktı kları nda bir güç yaratamazlar (Segal, 134). Yazarları n cinsel aş k ve kendini iyi hissetmeye odaklıtek boyutlu feminizmlerinin bir eksiği de “özel olanı n politikası nı ” yapma konusunda düş tükleri hatalardı r. “Özel”e baskı cıdevlete karş ıbir direnme alanıolarak ya da kültürel kimliğinin en belirleyici odağıolarak değer veren söylemler, çoğu durumda “özel” denenin ataerkilliğin daha doludizgin iş lemesine bağlıolduğunu gözden kaçı rmamı za yol açmamalı dı r (Kandiyoti, 182). Cinsellik güya mahrem ve özeldir, ancak onu ataerkil örüntüler içinde tanı mlamaktan çok, konuş maktan baş ka bir ş ey yapmayı z ve konuş arak farkı nda olmadan kimin kimi ne zaman ve nası l arzu edebileceğini tarif ederiz (Snitow, 12). Bu yüzden cinsel özgürlüğ ü çok fazla öne çı karmak, paradoksal bir ş ekilde sistemin kontrolünü arttı rabilir (Snitow, 13). Cinsel arzuyla ilgili belli kategoriler koyarak bedeni sı nı rlamak, bedeni sistemin müdahalesine daha çok açar. Üstelik yalnı zca cinsel özgürlüğe odaklanmak, kadı nı n iradesini ve diğer alanlardaki baskı ya karş ımücadelesini geri plana itebilir. Vance’ı n da belirttiği gibi yalnı zca cinselliğin verdiği zevk ve sevince odaklanmak patriarkal yapı yıgöz ardıetmek anlamı na gelirken, yalnı zca cinsel ş iddetten ve baskı dan söz etmek de kadı nları n cinsel tercih ve güç deneyimlerini göz ardıetmek ve kası tsı z da olsa kadı nlarıkurban konumunda görerek, umutsuzluğu arttı rmaktı r (Vance, 1). Özetle, yazarları n cinselliğe yaptı klarıvurgu, kadı nları n cinsiyet ideolojilerinden sı yrı larak kendine ait bir benlik ve bellek inş a etme çabası nı n önüne geçmiş se de, birkaç açı dan önem taş ı maktadı r. Kadı n cinsellik üzerine konuş unca, bir özne olarak kadı nı n da cinsel haz hakkı nıortaya koyma ve kadı nıcinsellikte etkin, talep eden özne olarak kurgulama yoluna girince “hazcı lı k” yaftası yla suçlanmakta ve geri adı m atmaya zorlanmaktadı r. Yazarları n bu açı dan özne olma çabası nda geri adı m atmadı klarısöylenebilir, ancak bu “hedonist” duruş , daha genel bir iş leyiş in tahlili içerisinde bir sı nı rlı lı ğ a tekabül eder. Görüldüğü üzere kadı n cinselliğinin 51 özgürleş tirilmesinin yolu, cinselliğin açmazları yla birlikte tüm niteliklerinin göz önüne alı nmasıve romanlardaki kadı n kahramanları n yaptı ğıgibi tüm bunlarıdeneyimleyen bedene sahip çı kmaktı r. _______ *ŞeytanıBaş tan Çı karmak, Erica Jong’un internet sayfası nda, Shelley Fishkin’in eleş tirilerinden birinin baş lı ğı dı r. 6. KAYNAKÇA Alı ntı lanan Kaynaklar: Aktaş , Cihan. “Duygu Asena’nı n Eklektik Feminizmi”, Gücünüzü Bilin. İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Alpman, Nazı m. “Duygu’ya Çok Yakı ş ı rdı ”, Gücünüzü Bilin. İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Arat, Zehra. Deconstructing Images of the Turkish Woman. New York, St. Martins Press, 1998 Asena, Duygu. Aynada Aş k Vardı .İ stanbul, Milliyet Kitap, 1997 Barret, Michelle. “Günümüzde Kadı na Uygulanan Baskı ”. İ stanbul, Pencere Yayı nları ,1995 Beauvoir, Simone de. “İ kinci Cins”. İ stanbul, Payel Yayı nları , 1972 Berktay, Fatmagül. “Tek Tanrı lıDinlerde Kadı n” .İ stanbul, Metis Yayı nları , 2000 --------. “Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı : Cinsellik”. Cogito-Feminizm, 58, İ stanbul, YapıKredi Yayı nları , 2009 --------. “Duygu Asena ya da Kendi Adı nıKoymaya Cesaret Etmek”, Gücünüzü Bilin. İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Bora, Aksu ve Asena Günal der. “90’larda Türkiye’de Feminizm”. İ stanbul, İ letiş im Yayı nları , 2002 Butler, Judith. “Cinsiyet Belası ”. İ stanbul, Metis Yayı nevi, 2008 52 Bowman, David. “The Sex Woman”. http://archive_salon.com/sex/feature/2003/06/14/ jong_index_np.html. Eriş im tarihi: 23.12.2010 Coward, Rosalind. Kadı nlı k Arzuları .İ stanbul, Ayrı ntıYayı nları , 1993 Çağatay, Nilüfer ve Yasemin Soysal. “Uluslaş ma Süreci ve Feminizm Üzerine Karş ı laş tı rmalı Düş ünceler”, 1980’ler Türkiyesinde Kadı nlar. İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k,1990 Direk, Zeynep. “Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği”, Cogito-Feminizm. 58 İ stanbul, YapıKredi Yayı nları , 2009 ------ “Foucault ve Feminizm”, Amargi Dergi, 14. İ stanbul, Amargi, 2009 Düzkan, Ayş e. “Kadı nlara Iş ı k Kattı ”, Gücünüzü Bilin. İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Elçik, Gülnur. “İ ğdişEdilmişGüzellik”, Cogito- Feminizm58. İ stanbul YapıKredi Yayı nları , 2009 Ertürk, Yakı n. “Doğu Anadolu’da Modernleş me ve Kı rsal Kadı n”, 1980’ler Türkiyesinde Kadı nlar. İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k,1990 Fishkin, Shelley Fisher. “Stil Flying”. http://www.ericajong.com/articles/fishkinessay. Eriş im tarihi: 23.12.2010 Foucault, Michel. Cinselliğin Tarihi. cilt 1, İ stanbul, Afa Yayı nları , 1993. Giddens, Anthony. Mahremiyetin Dönüş ümü.. İ stanbul, Ayrı ntıYayı nları , 1994 Güriz, Adnan. Feminizm, Post Modernizm ve Hukuk. Ankara, Phoenix Yayı nevi, 2011 Hollibaugh, Amber. “What We’re Rolling Around in Bed With: Sexual Silences of Feminism”, Powers of Desire. New York, Monthly Review Press, 1983 İ lkkaracan, Pı nar. Müslüman Toplumlarda Kadı n ve Cinsellik. İ stanbul, İ letiş im Yayı nevi, 2003 İ plikçi, Müge. “Çı ğı r Açan Kadı nı n Ardı ndan”, Gücünüzü Bilin. İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Jong, Erica. UçuşKorkusu. İ stanbul, E Yayı nları ,1979 Kandiyoti, Deniz. Cariyeler, Bacı lar, Yurttaş lar. İ stanbul, Metis Yayı nları , 2007 Kardam, Filiz ve Yı ldı z Ecevit. “1990’ları n Sonunda Bir Kadı n İ letiş im Kuruluş u: Uçan Süpürge”. 90’larda Türkiyede Feminizm, İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k, 2002 Mernissi, Fatima. “İ slamda Aktif Kadı n Cinselliği Anlayı ş ı ”, Müslüman Toplumlarda Kadı n ve Cinsellik. İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k, 2003 53 Millet, Kate. Cinsel Politika, İ stanbul, Payel Yayı nları , 1987 Öğdül, Rahmi. “Haz Peş inde” , Birgün Gazetesi, 16.06.2011 Power, Nina. Tek Boyutlu Feminizm.. İ stanbul, Habitus Kitap, 2011 Ross, Ellen ve Rapp, Rayna. “Sex and Society” Powers of Desire, New York Monthly Review Press, 1983 Saktanber, Ayş e. “Türkiye’de Medyada Kadı n”, 1980’ler Türkiyesinde Kadı nlar. İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k,1990 Sancar, Serpil. Erkeklik: İ mkânsı zİ ktidar.. İ stabul, Metis Yayı nları , 2009 Savran-Acar, Gülnur. “Feminizm”, Özgür Üniversite Sözlüğü. Ankara, Maki Bası n Yayı n, 2006 ------- “Aş kıYücelten Feminizm” Gücünüzü Bilin. İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Segal, Lynn. Gelecek Kadı n Mı .İ stanbul, Afa Yayı nları , 1990 Showalter, Elaine. “Fear of Family, 35 Years later, Erica Jong’s First Novel Still Stirs Controversy”. http://www.ericajong.com/articles/chronicle_review.htm. Eriş im tarihi : 23.12.2010 Sirman, Nükhet. “Köy Kadı nı n Aile ve Evlilikte Güçlenme Mücadelesi”, 1980’ler Türkiyesinde Kadı nlar. İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k,1990 Snitow, Ann vd. Powers of Desire, The Politics of Sexuality. New York Monthly Review Press, 1983 Southern, Nathan. “Biography”. http://www.ericajong.com/biography. Eriş im tarihi:23.12.2010 Tekeli, Şirin haz. “1980’ler Türkiyesinde Kadı nlar” . İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k,1990 ------- “Duygu Portrem” Gücünüzü Bilin. İ stanbul, ErkoYayı ncı lı k, 2007 Timisi, Nilüfer ve Meltem Ağduk Gevrek. “1980’ler Türkiyesinde Feminist Hareket”. 90’larda Türkiyede Feminizm, İ stanbul, İ letiş im Yayı ncı lı k, 2002 Vance, Carole S. “Gender Systems, Ideology and Sex Research”, Powers of Desire. New York Monthly Review Press, 1983 Yı ldı z, Reyhan, haz. Gücünüzü Bilin: Duygu Asena’ya Saygı . İ stanbul, Erko Yayı ncı lı k, 2007 Danı ş ı lan Kaynaklar: 54 Brizendine, Louann. Kadı n Beyni. İ stanbul, Say Yayı nları , 2010 Çoban, Barı şve Zeynep Özarslan, haz. Söylem ve İ deoloji. Su Yayı nları , İ stanbul, 2003 Emel, Ayş e. Ben Duygu, Duygu Asena ile. Doğan Kitap, İ stanbul, 2008 Firestone, Shulamith. Cinselliğin Diyalektiği, Kadı nı n Özgürlüğü Davası . İ stanbul, Payel Yayı nevi, 1993 Freud, Sigmund. Sevgi ve Cinsellik Üzerine. İ lya Yayı nevi, İ zmir, 2003. Frieden, Betty. Kadı nlı ğı n Gizemi. İ stanbul, E yayı nları , 1983. Horney, Karen. Kadı n Psikolojisi. Ankara, Payel Yayı nevi,1986 Humm, Maggie. Feminist Edebiyat Eleş tirisi, İ stanbul, Say Yayı nları , 2002 Illich, İ van. Gender. Ayraç Yayı nevi, Ankara, 1986 Graber, Gustav Hans. Kadı n Psikolojisi. Cem Yayı nevi, İ stanbul, 2006. Kaplan, Carla. The Erotics of Talk Women's Writing and Feminist Paradigms. Oxford University Press,1982 Kinsey, Alfred vd. Kadı nlarda Cinsel Yaş am. BeydağYayı nevi, İ stanbul, 1986. Lott, Bernice. “Sexuality: A Feminist Perspective”, Ed. Kathryn Kelley, Females, Males and Sexuality, Albany, State University of New York Press, 1987 MacKinnon, Catharine A. Feminist Bir Devlet Kuramı na Doğru. İ stanbul, Metis Yayı nları , 2003 Michel, Andre. Feminizm. Cep Üniversitesi, İ stanbul, 1993 Mitchell, Juliet. Kadı nlı k Durumu. İ stanbul, Kadı n Çevresi Yayı nları , 1985 Ramazanoğlu, Caroline. Feminizm ve Ezilmenin Çeliş kileri, İ stanbul, Pencere Yay, 1998 Reed, Evelyn. Kadı nı n Evrimi. Ankara, Payel Yayı nevi, 1982 Tong, Rosemarie Putnam. Feminist Düş ünce. İ stanbul, Gündoğan Yayı nları , 2006 Weitz, R. The Politics Of Women’s Bodies. New York, Oxford University Press, 1998 Vance, Carole S. “Pleasure and Danger: Toward A Politics of Sexuality”, Pleasure and Danger Exploring Female Sexuality, Great Britain, Pandora Press, 1989 55 7. ÖZGEÇMİ Ş 1984’te Konya’da doğdu. İ lkokul ve liseyi İ skenderun’da bitirdi. 2007 yı lı nda Hacettepe Üniversitesi İ ngiliz Dili ve EdebiyatıBölümünden mezun oldu. Çeş itli kurum ve yayı nevleri için çeviriler yapmı ş tı r. Bunlardan bir tanesi Akademi Yayı nevi tarafı ndan kitap olarak yayı nlandı : Kı zı l Çin’de Kadı nlar. Amatör olarak tiyatro oyunculuğ u ve müzikle ilgilenmektedir. Halen İ zmir’de yaş amaktadı r. 56 “Şeytanı Baş tan Çı karmak” : Erica Jong ve Duygu Asena Romanları nda Arzu, Toplum, Bellek Kı skacı nda Kadı n ve Cinsellik 8. ÖZET İ kinci dalga feminizmin, kadı nları n kimliğine ve bedenlerine sahip çı kma talebini öne çı karma çabası , edebiyatta da kadı n yazarlar tarafı ndan görünür kı lı nmaya çalı ş ı lmı ş tı r. Kadı nıdaima erkeğe göre ve onun bakı ş açı sı ndan tanı mlayarak nesneleş tiren eril bakı ş ı n, kadı nıözgür cinselliğinden ve arzusundan yoksun kı lması eleş tirilmiş tir. Kadı nları n bu bakı ş la mücadele edip arzu ve bağı msı zlı k talep etmesi, aynızamanda bir özne olma çabası dı r. Erica Jong ve Duygu Asena, bir karş ıkültür yaratma isteğiyle bu çabayı , kadı n karakterlerinin cinsel deneyimleri, baskı yla mücadele ve davranı şstratejileri üzerinden somutlaş tı rmı ş lardı r. Ancak kimi zaman cinselliğe yaptı klarıvurgu, kadı nları n cinsiyet ideolojilerinden sı yrı larak kendilerine ait bir benlik inş a etme çabası nıgölgelemiş tir. “Presantable” ş ehirli kadı nı n hikâyesini anlatan yazarları n kadı nlara sundukları bireysel özgürleş me modeliyle bütün kadı nları n kurtuluş unda uzun vadede ne kadar etkili olduğu tartı ş ma konusudur. Yazarları , feminizmin tarihsel ve politik boyutunun kiş isel geliş im söylemleriyle kendini iyi hissetmeye indirgenmesinin tek boyutluluğundan etkilenmiş tir. Yazarlar, kadı nıher düzlemde özne olmaktan alı koyan daha genel bir iş leyiş i teş hir edememiş lerdir. Ancak her iki yazar da kadı n bedeni konusundaki pek çok tabuyu baş arı yla teş hir ederek kadı nları n tabu yı kma deneyimlerinin biriktiği belleği üç kuş ak üzerinden betimlemiş tir. Karakterlerde cinsel doyum arayı ş ıbaskı ndı r. Vance’ı n da belirttiğ i gibi, yalnı zca cinselliğin verdiği zevk ve sevince odaklanmak patriarkal yapı yıgöz ardıetmek anlamı na gelirken, yalnı zca cinsel baskı dan söz etmek de kadı nları n cinsel tercih ve güç deneyimlerini göz ardıetmek ve kası tsı z da olsa kadı nıkurban görerek umutsuzluğu arttı rmaktadı r. Bu yüzden kadı n cinselliğ inin ikili niteliğ i göz önüne alı narak kadı n bedenine ve kimliğine sahip çı kmak gerekmektedir. 57 Seducing The Demon: Women and Sexuality in The Cage of Desire, Society and Memory in The Novels of Erica Jong and Duygu Asena 9. ABSTRACT The efforts of second wave feminism claiming women body and identity are also depicted by women authors in literature. They criticised the male view that always defines and objectifies woman from male point of view, also depriving woman’s sexuality and desire. The struggle of woman against that view, demanding desire and independence is an effort in being a “subject”. Jong and Asena has made that effort concrete by depicting their female characters’ sexual experiences and behavior strategies, struggling against pressure. But sometimes their stress on sexuality has overshadowed building an identity through breaking the gender ideologies. The authors described “presentable” modern women’s story. The personal freedom model that they present us is questionable according to its effectiveness in the struggle of all women in long term. They are effected by one dimensional feminism that reduced feminism’s historical and political ground to “feeling good” and personal advancement discourse. They couldn’t expose a more general order that prevent woman’s effort in being a subject in every ground. But both of them successfully exposed taboos on women body and the memory that collects taboo-breaking experiences through three generations. As Vance also says, focusing only on the pleasure and joy of sexuality means ignoring patriarchial structure. Whereas, talking only about the sexual pressure means ignoring women’s sexual preference and power experiences and increases hopelessnes, by showing woman as a victim. Therefore, it is essential to see the dualist feature of sexuality in demanding woman body and identity.