ÿþM icrosoft W ord - pdfolacak

advertisement
T.C.
EGE ÜNİ
VERSİ
TESİ
SOSYAL Bİ
Lİ
MLER ENSTİ
TÜSÜ
Kadı
n Çalı
ş
maları
Anabilim Dalı
“Ş
EYTANI BAŞTAN ÇIKARMAK” : ERICA JONG VE DUYGU
ASENA ROMANLARINDA ARZU, TOPLUM, BELLEK
KISKACINDA KADIN VE Cİ
NSELLİ
K*
YÜKSEK Lİ
SANS TEZİ
Latife Canan KAPLAN
DANIŞ
MANI : Prof. Dr. Dilek Dİ
RENÇ
İ
ZMİ
R–2012
2
3
4
Gİ
Rİ
Ş
1: Cinselliğin Toplumsal İ
nş
ası
1.1.Cinselliğin ve Arzunun Toplumsal İ
nş
ası
2: Dünyada ve Türkiye’de Feminizm
2.1.Dünyada Feminizm; Feminizmin Birinci Dalgası
2.2.Feminizmin İ
kinci Dalgası
2.3.Feminizmin Üçüncü Dalgası
2.4.Türkiye’de Feminizm
2.5.Yazarları
n Feminizmi
3: Aynada Aş
k Vardı
: Kadı
n Kendini Keş
fedince
3.1.Üç Kuş
ak Kadı
nı
n Mücadele Süreci; Nil, Nilüfer, Nilgün
4: UçuşKorkusu: Kadı
n “Hepsini” İ
steyince
4.1.Kadı
nı
n ekmek ve gül, işve aş
k, “hepsini” istemesi: Isadora örneği
5: SONUÇ
6. KAYNAKÇA
7. ÖZGEÇMİ
Ş
8. ÖZET
9. ABSTRACT
5
Gİ
Rİ
Ş:
Bu çalı
ş
mada, günümüzde toplumun cinsellik duvarı
nı
n feminist politikalar ve
onun edebiyata yansı
malarıüzerinden kı
rı
lmaya baş
ladı
ğıvarsayı
larak, toplumsal baskı
mekanizmalarıaltı
ndaki kadı
n cinselliğinin ve arzuları
nı
n, yazarlarca edebiyata nası
l
aktarı
ldı
ğıincelenecektir. Bu incelemede kadı
nları
n hak mücadelesiyle oluş
an ve aynı
zamanda bu mücadelenin dönüş
türdüğü kolektif belleğinin ve kiş
isel arzuları
nı
n toplum
tarafı
ndan nası
l denetim altı
nda tutulduğ
u, kadı
nları
n bu denetim ve baskı
dan nası
l
kurtulmaya çalı
ş
tı
klarısorularıçözümlenecektir. Bu konuda Kate Millet’in “Özel olan
politiktir” sloganı
, -diğer yazarlardan gelen farklıeleş
tirilerle birlikte- Foucault’nun
cinsellik ve iktidar bağlamı
ndaki görüş
leri ve Rosalind Coward’ı
n kadı
nı
n cinsel arzu
nesnesi olmasıve arzuları
nı
n denetimi alanı
ndaki görüş
leri yol gösterici olacaktı
r. Tezin
amacı
, ülkemizden ve ABD’den iki feminist yazarı
n birbirinden çok farklı
coğrafyalarda ve kültürel ortamlarda da olsa, ataerkil düzen içerisindeki kadı
nlı
k
hallerini ve cinsellik konusunda konuş
maları
nı
n biçimini ve sı
nı
rlı
lı
ğı
nıele almak, bu
açı
dan yazarlarıkarş
ı
laş
tı
rı
p çözümlemektir.
Yazarlardan Duygu Asena, gazeteci kimliği ve ardı
ndan romancıkimliği ile
Türkiye’de feminizmin genişyı
ğı
nlarca tanı
nması
nıve tartı
ş
ı
lması
nısağlamı
ş
tı
r. ‘70’li
yı
llarda gazeteci olarak çalı
ş
maya baş
ladı
ğ
ımedya dünyası
nda, ‘80’lerin baş
ı
nda
çı
kardı
ğıKadı
nca dergisi ile giderek tanı
nmaya baş
layan Asena, dergide bu dönemde
ivme kazanan kadı
n hareketinin taleplerine yer vererek hareketin popülerleş
mesine
katkı
da bulunmuş
tur. Kadı
nca’da cinsellik, kadı
na yönelik ş
iddet, orgazm, ensest gibi o
güne kadar konuş
ulmayan, yazı
lmayan tabu konulara yer vermiş
tir (Yı
ldı
z, 11). İ
lk
romanıKadı
nı
n AdıYok ile bu konulardaki fikirlerini ifade etmiş
, roman elli üç baskı
yaparak önemli bir baş
arı
ya imza atmı
ş
tı
r. Ancak roman Baş
bakanlı
k Muzı
r Neş
riyat
Kurulu tarafı
ndan yasaklanmı
ş
, iki yı
l sonra dağ
ı
tı
mı
na tekrar izin verilmiş
tir.
Asena’nı
n roman ve öykülerinden oluş
an eserlerinin hepsi, sade ve açı
k bir dille
kadı
n ve eş
cinseller üzerindeki baskı
yıve onları
n bu baskı
yla mücadelesini konu
almı
ş
tı
r. Aynada Aş
k Vardı
, Değiş
en Bir Şey Yok ve Paramparça bunları
n baş
lı
caları
dı
r.
2006 yı
lı
nda hayatı
nıkaybeden Asena adı
na her yı
l PEN Türkiye, Duygu Asena ödülü
vermektedir.
6
Erica Jong da Asena ile aynıkuş
aktan feminist bir yazardı
r. Asena gibi o da
eş
itlikçi feminizm yanlı
sı
dı
r. ‘70’li yı
llarda önemli bir kadı
nş
air olarak bilinen Jong’un
ş
iirleri açı
k cinsellik ifadeleri ve metaforları
yla dikkat çekmiş
tir. Fruit and Vegetables
ve Half Lives adlış
iir kitapları
ndan sonra gelen ilk romanıUçuşKorkusu 1973 yı
lı
nda
yayı
mlanmı
ş
tı
r. Roman, özellikle kadı
nlarıilgilendiren sorunları
, kadı
nı
n erkekler ve
ailesiyle iliş
kilerini, özgür bir kimlik kazanma uğruna harcadı
ğıçabalarıbüyük bir
baş
arı
yla veriyordu (Jong, 2). Romandaki cinsel fantezi, “anı
nda aş
k” (zipless fuck)
büyük tartı
ş
malara yol açmı
ş
, daha sonra deyimleş
erek sözlüklere girmiş
tir.
Jong feminist hareketin bedeni öne çı
karan ikinci dalgası
nı
n yükseliş
te olduğu
bir dönemde UçuşKorkusu ile bu dönemin simgelerinden birini yaratmı
ş
tı
r. Daha sonra
yayı
nladı
ğ
ıeserleriyle kadı
nlı
ğı
n farklıyönlerini anlatmaya devam eden Jong, halen
feminist bir bakı
şaçı
sı
yla yazı
lar yazmaya ve konuş
malar yapmaya devam etmektedir.
Bu çalı
ş
mada ilk olarak yazarları
n ülkelerindeki kadı
n haklarımücadelesinin
tarihsel arka planıkı
saca anlatı
lacak, daha sonra yazarları
n feminizm anlayı
ş
ı
eleş
tirileriyle birlikte incelenecektir. Ardı
ndan Aynada Aş
k Vardıve UçuşKorkusu
romanları
ndaki kadı
n karakterlerin kendilerinden önceki kuş
aklarla birlikte biriktirdiği
“kadı
nlı
k halleri” ve bu haller içerisinde bağı
msı
z birer kadı
n olma yolunda cinsellik ve
cinsel arzunun yeri ve anlatı
m biçimi incelenecektir. Arkası
ndan sonuç bölümünde
yazarları
n kadı
nlı
ğı
n tarihsel analizinde bu konuyu iş
lemelerinin değeri ve aynı
zamanda sı
nı
rlı
lı
ğı
nı
n yapı
sıçözümlenecektir.
Peki, iki ayrıkı
tadan, birbirinden oldukça farklıiki kültürde yetiş
mişkadı
n
yazarları
n ortak dertleri neden cinsellik? Onlarıhedonist nitelemelere, Duygu Asena
örneğindeki gibi romanları
nı
n ayı
p sayı
larak poş
ete konulması
na karş
ıdirençli kı
lan,
hem içinde olduklarıhareketlerden hem de muhafazakâr ideolojilerden gelen saldı
rı
lara
karş
ıgüçlü tutan nedir? Belki de onlara güç veren, yalnı
zca edebiyatta değ
il, kadı
n
özgürlük mücadelesinde tüm kadı
nlarla yan yana olmaları
ydı
. Anlattı
klarıkendi
yaş
amları
ydı
, ancak kadı
nları
n ezilmekte aynı
laş
tı
ğıöz deneyimlerini paylaş
malarıve
kendilerini bir model olarak sunmaları
, kadı
nları
n yalnı
zlı
k duyguları
nıaş
ması
nı
,
dünyaları
na baş
ka pencerelerden bakmaları
nısağladı
.
Ülkemiz ve ABD’den iki kadı
n yazarı
n din, aile, devlet, evlilik gibi ataerkinin
kendini yeniden ürettiği bir kurumlar silsilesini eleş
tirmelerinin önemi, genişkadı
n
7
kitlelerinin, yazarları
n, öncü feministlerin onları
n yarattı
ğıfarkı
ndalı
kla, yaş
adı
kları
nı
adlandı
rmaya baş
lamaları
yla ve ataerkil kurumlara karş
ıverdikleri mücadelenin
kazanı
mları
yla ölçülebilir. Bu kurumlardaki baskı
ya karş
ımücadelelerinin önemiyse
tabu kabul edilen pek çok alanda, ilkleri dillendirmeleri, yalnı
zca yazarlı
kla yetinmeyip
pratik alanda da feminizmin sokağa çı
kması
na yardı
m etmeleri, özellikle kadı
n
cinselliğ
iyle ilgili günlük yaş
amda dolaş
ı
ma girecek, deyimleş
ecek kadar topluma mal
olmuşörnekler vermelerinden ileri gelmektedir. Duygu Asena adı
nı
n hemen her
toplumsal tabakada feminizmle yan yana anı
lması
, ilk romanı
nı
n adıolan Kadı
nı
n Adı
Yok cümlesinin neredeyse deyimleş
mesi, Erica Jong’un “anı
nda aş
k” deyiminin günlük
dilde dolaş
ı
ma girmesi örnek gösterilebilir.
Yazarları
n bir baş
ka önemi de tabu yı
kmaktaki baş
arı
ları
dı
r. Örneğin Türkiye
gibi bir Ortadoğu toplumunda cinsellik hala bir tabudur. Cinsellikten, hele ki kadı
n
özelinde bir cinsellikten bahsedeceksek, bu deyim bizimki gibi bir yanıoldukça yavaş
çözülen kı
rsal gelenekleri deneyimleyen, ş
ehirdeki bir yanıise kent kültürüyle çeliş
en,
diğer taraftan özgür kentli örneklerini yaş
ayan bir toplumda büyük çoğunluk için aş
ı
rı
bir yorum bile olabilir. Bekâret, namus gibi kavramlar kadı
n cinselliği konusunda
belirgin bir aydı
nlanma yaş
amamı
şülkemizde kadı
n bedeni üzerindeki halen geçerli
kontrol mekanizmaları
dı
r.
Kadı
n cinselliği konusunda kürtaj yasağıgibi kadı
nı
n bedeni üzerindeki iradesini
yok saymaya dönük vaatlerin seçim kampanyaları
nda yer bulduğu ABD’de ise, toplum
cinsel devrimini yaş
amı
şolduğundan görece daha “özgür” bir kadı
n cinselliğinden
bahsedilebilir. Ancak bu yanı
lsamalıözgürlük, yukarı
da söylediğimiz gibi sağpartilerin
kürtaj hakkı
na karş
ıçı
kı
ş
ı
, ülke genelinde kadı
nları
n üç dakikada bir cinsel taciz ve
tecavüze maruz kalmasıgibi örneklerde kendiyle çeliş
mektedir.
Özetle, kadı
nlar hali hazı
rdaki iktidar ve bilgi söylemleri içinde cinsel nesne ya
da “saf olan, olmayan kı
z” olmaktan kurtulamamı
ş
lardı
r. Kadı
nlar medyada reklamlar
aracı
lı
ğı
yla cinsel obje, işyerinde süs olarak, evde ise belli toplumsal roller altı
nda
cinsel hazdan yoksun yaş
amaya zorlanmaktadı
r. Buna karş
ı
lı
k onlar da bilinç yükseltme
gruplarıgibi çeş
itli gruplar vası
tası
yla cinsel deneyimlerini paylaş
makta, bedenlerini
tanı
maya çalı
ş
arak onu kontrol hakkı
nıkendi ellerine almakla denetim mekanizmaları
na
karş
ıbağı
msı
zlaş
manı
n yolları
nıaramaktadı
r. Bu yollardan biri de feminist edebiyattı
r,
8
çünkü kadı
n kimliğinin özgürleş
me taleplerinden birisi olan cinsellik alanı
nda
kadı
nlarca söylenmişher sözün görünür kı
lı
nmasıönemlidir. Jong ve Asena’nı
n eserleri
bu açı
dan değer taş
ı
r.
9
1.1. Cinselliğin ve Arzunun Toplumsal İ
nş
ası
Toplumlarda cinsellikle ilgili popüler romantik aş
k ideolojisiyle, tecavüz, ev içi
ş
iddet, pornografi, fahiş
elik, kadı
n cinsel özerkliğinin yadsı
nmasıgibi acı
ması
z olgular
ve kadı
n sünneti gibi dehş
et verici uygulamalar yan yana yaş
amaktadı
r. Günümüzde
kadı
n bedeni ev kadı
nıveya femme fatale olarak reklam nesnesi yapı
lmakta, zayı
flama
merkezleri ve estetik operasyonları
n sonsuz bombardı
manı
nda tüketilmektedir. Bekâret
kontrolü, mobbing, töre cinayeti, cinsel taciz gibi psikolojik ve ekonomik her türlü
ş
iddet altı
nda kadı
n cinselliği yanı
lsamalıbir özgürlük algı
sıiçinde yaş
anmaya
çalı
ş
ı
lmaktadı
r.
Kadı
n hazzıkonusunda duyulan kı
skançlı
k ve korku yeni değildir. Çeş
itli
toplumsal pratikler içerisinde kadı
n cinselliği ve arzusuna dönük kı
sı
tlamalar tarihin her
çağ
ı
nda farklıbiçimler altı
nda sürmüş
tür; bugün bu durum çeş
itli biçimlerde aş
ı
lmı
ş
olsa da sürmektedir. Bu kı
sı
tlamalar ve kadı
n bedeni üzerindeki yerleş
ik kalı
plar
kaynağ
ı
nıtoplumsal inş
a sürecinde ataerkil iktidarı
n veya cinsiyet rejiminin kadı
n ve
erkek bireyin belleğine yerleş
tirdiği fikirlerden alı
r. Cinsellik temelde pis, yasak, zararlı
ve yanlı
şolarak algı
lanmaktadı
r. Pek çok birey için zevk ve doyum yerine umutsuzluk,
düşkı
rı
klı
ğı
, suçluluk, kaygıve öfke kaynağı
dı
r (Segal, 148). Ataerkiye göre kadı
n
cinsel olarak kirlidir, “doğal” olarak arzusu aş
ı
rıderecededir. Bu “arzulu” kadı
n dı
ş
ı
nda,
ataerki kadı
nı
n cinselliğini “saf” bir kadı
n profili ş
eklinde ikinci bir kategori daha
oluş
turarak ikiye böler. “Saf”lı
ğıkorumasıgereken genç kı
z, iffetli eşve anne kimlikleri
kadı
n bedenini cinsiyetinden soyutlarken, bu kimliklerin cinsel deneyime eriş
imine de
ancak evlilik gibi belli sı
nı
rlar içinde izin verilmektedir. Saf olmayan kadı
nlarsa
tamamen cinselliğiyle değerlendirilen ve cinselliği erkekler tarafı
ndan kullanı
lan “hafif”
kadı
nlar olarak nitelenmektedir.
Cinsellik aynızamanda bir iktidar alanı
dı
r; dolayı
sı
yla sahip olma, kirlenme ve
tatmin olma alanı
dı
r. Sahip olan, kirleten, tatmin olan erkek, sahip olunan, kirlenen,
kullanı
lan kadı
ndı
r. Cinsel iliş
kinin mahrem olduğu, bir boş
lukta yer aldı
ğısöylenemez.
Kendi baş
ı
na biyolojik ve fiziksel bir olgu gibi görünen cinsel iliş
ki, insan yaş
antı
sı
nı
n,
insan iliş
kilerinin genişortamı
nda öylesine köklü bir yere oturmuş
tur ki biçimlerinden
çok daha ağı
rlı
klıolarak kiş
iliğimizin derinliklerinde kök salmı
ş
, psikolojik yapı
mı
zı
,
duygusal ve cinsel yaş
antı
mı
zıtümüyle biçimlendirmiş
tir. Cinsel iliş
kinin politikleş
me
10
süreci ezme-ezilme iliş
kisi olarak her türlü ı
rk ayrı
mı
ndan, sı
nı
flaş
madan daha kesin,
daha katıve süreklidir. Kı
saca politikleş
tirilen cinsellik, cinsiyet konumları
nı
, rollerini
üretir, pekiş
tirir ve bu konuma süreklilik kazandı
rı
r.
Tüm bu varsayı
mlarda görüldüğü gibi cinsiyet ve cinsellikle ilgili pek çok
kavramı
n ezelden beri var olduğu benliğimizin en derin noktası
nda kodlanmı
ş
tı
r. Ya bir
cinsiyete aidizdir, ya diğerine. Erkek veya kadı
n, oğ
lan veya kı
z, hanı
m veya bey
ş
eklinde sürüp giden bir ikili karş
ı
tlı
klar dizgesi sanki çocukluğumuzdan beri beynimize
kazanmı
şş
eylerdir. Kiş
i bunları
n “doğal” olduğunu ve herkesin böyle olduğunu, bu
yüzden davranı
ş
ları
nıda buna göre düzenlemesi gerektiğini düş
ünür. Ancak “doğal”
olduğu düş
ünülen kavramlar ve kadı
n-erkek gibi ikili karş
ı
tlı
klardan üretilen rollere rı
za
göstermek, tüm bireyleri çeş
itli baskıstratejilerine maruz bı
rakı
r. Bu yüzden cinsellik
hepimiz için kimliğimizin problematik bir alanı
nıoluş
turur. Bu alanıçözümlemeden
önce cinselliğin ve cinsel arzunun nası
l toplumsal olarak inş
a edildiğini incelemek
gerekmektedir.
Cinsellik, kimliğ
in temel bir parçasıolarak sadece insan olmamı
z değil, belirli
toplumsal cinsellik formulasyonlarıile kadı
n veya erkek cinsinden olmamı
zdı
r
(İ
lkkaracan, 82). Cinsellik, Foucault’nun da söylediğ
i gibi, ilk defa on dokuzuncu
yüzyı
lda görülen bir terimdir. Kelime daha önce biyoloji ve zoolojinin teknik
jargonunda 1800’lerde kullanı
lmı
ş
, ancak yüzyı
lı
n sonunda yaygı
n olarak bugün bizim
için sahip olduğuna yakı
n bir anlamda, cinsel olma veya cinsiyeti olma niteliği olarak
tanı
mlanan anlamda kullanı
lmaya baş
lanmı
ş
tı
r (Giddens, 27).
Ancak bu “cinsel olma” niteliğ
inin kendimizden kaynaklandı
ğı
nıve kiş
isel
olduğunu hissetsek de, cinsellik birçok farklıyöntemle kamusal olarak inş
a edilir ve
denetlenir (İ
lkkaracan, 82). Yani cinsellik aslı
nda doğal değil, çeş
itli toplumsal
mekanizmalar tarafı
ndan üretilen bir olgudur. Sosyolog Giddens’ı
n deyimiyle cinsellik
sadece doğrudan boş
alma imkânıbulan veya bulamayan bir biyolojik dürtüler kümesi
değil, iktidar alanlarıiçerisinde iş
leyen bir toplumsal inş
adı
r (27). Tarihsel araş
tı
rmalar,
cinsel davranı
şve ona atfedilen anlamları
n, yani cinselliğin ideolojisi ile pratiğinin
sürekli bir değiş
im içinde olduğunu ve toplumsal olarak inş
a edildiğini ortaya koyar
(Berktay, “Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı
: Cinsellik”, 59).
11
Foucault ve Judith Butler cinsellik alanı
nda öncü kuramlar üretmiş
düş
ünürlerdir. Öncelikle Foucault’nun cinsellik ve iktidar çözümlemesinin, cinselliğin
bir kurgu ve toplumsal inş
a olduğu fikrine katkı
sı
nıincelemek gerekmektedir. Foucault
öncelikle bir denetim odağıolarak bedeni çözümler, ardı
ndan bedenin cinselliğinin
iktidar söylemleri tarafı
ndan nası
l “kurgulandı
ğı
nı
” betimler. Beden toplumsal
denetimin odağıolduğu kadar, çok güçlü bir sembolik form, bir kültürün merkezi
kuralları
nı
n, hiyerarş
ilerinin ve hatta metafizik bağlı
lı
kları
nı
n “yazı
lı
” olduğu bir
yüzeydir (Foucault, Cinselliğin Tarihi 91). Bu beden iş
aretlenir, boyanı
r ve farklı
anlamlara iş
aret etmek üzere kodlanı
r. Beden imgeleri farklıkültürel bağlamlarla
üretilir, örneğin kadı
n bedeni imgesi diyetler, kozmetik, moda, fitness programlarıgibi
bedenin disipline edilmesi amacı
nıtaş
ı
yan yeni iktidar teknolojileri eş
liğinde ş
ekillenir
(Sancar, 245). Bu bedenin denetimi, gözetimi ve disipline edilmesi yukarı
daki
örneklerde görüldüğü gibi çeş
itli iktidar stratejileri yoluyla mümkün olur. Bu stratejiler
yoluyla beden, politik, iktidar iliş
kileri tarafı
ndan kurulmuşbir alan olarak belirir.
Foucault’ya göre cinsiyet biyolojik bir olgu değildir, biyolojik cinsiyet kategorileri ve
hatta cinsel kimlikler modern iktidarı
n söylemsel biçimde ürettiği kurgulardı
r (35).
Cinsellik ise iktidarı
n, söylemin, bedenlerin ve duygulanı
msallı
ğı
n tarihsel olarak özgül
bir örgütlenmesidir. Bu anlamda Foucault’ya göre cinsellik yapay bir mefhum olan
“cinsiyet”i üretir, cinsiyet kavramıda kendi yaratı
lı
ş
ı
ndan sorumlu iktidar iliş
kilerini
etkili bir biçimde yaygı
nlaş
tı
rı
r ve gizler (109).
Cinsellik aynızamanda, Foucault’nun dikkat çektiği gibi, yalı
tı
lmasımümkün
olmayan ve tarih içinde sürekli değiş
ikliğe uğrayan insan deneyimidir (Berktay,
“Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı
: Cinsellik” , 58). Butler’ a göre ise cinsiyetin bir
deneyim birliğini yani cinsiyetin, toplumsal cinsiyetin ve arzunun birliğini ifade
edebilmesi için, cinsiyetin toplumsal cinsiyeti ve arzuyu zorunlu kı
ldı
ğıdüş
ünülmelidir.
Bu toplumsal cinsiyet kavrayı
ş
ıcinsiyet, toplumsal cinsiyet ve arzu arası
nda nedensel
bir iliş
ki varsaymakla kalmayı
p, arzunun toplumsal cinsiyeti, toplumsal cinsiyetin de
arzuyu yansı
ttı
ğı
nıya da ifade ettiğini öne sürer ve dolayı
sı
yla da arzuladı
ğıöteki
toplumsal cinsiyetle karş
ı
tlı
k iliş
kisi içinde kendini farklı
laş
tı
rı
r (Butler, 73). Butler’da
cinsiyet bir kurgu olarak karş
ı
mı
za çı
kmaktadı
r. Bu yapı
nı
n bir fonksiyonu olan
cinsellik de kültürün eseridir. Toplumsal cinsiyet ise bireylerin biyolojilerinin sonucu
12
oluş
muşcinsiyet yapı
ları
nı
n onlara yaş
adı
klarıtoplumun yarattı
ğıve tanı
dı
ğıkültür
modeli ve kalı
bı
ndaki değer ölçüsünün uygun gördüğ
ü ş
ekilde verilmişkimlikleri
niteliğindedir. Toplumsal cinsiyetin inş
asıaile, devlet, din gibi çeş
itli ataerkil kurumlar
tarafı
ndan yapı
lı
r. “Doğal” sayı
lan cinselliğin bu gibi sosyal kurumlarla iliş
tirilmiş
liğ
ini
anlamak içinse akrabalı
k ve aile sistemleri, cinsel düzenleme ve toplulukları
n tanı
mları
,
ulusal sistemler ve dünya sistemi içindeki yerini incelemek gereklidir (Ross-Rapp, 54).
Cinsellik hem daha genişsosyal iliş
kiler üretir hem de toplumun prizması
nda
kı
rı
larak geri yansı
r. Cinsel davranı
ş
ı
n kaynaklarıve gücün dağı
lı
mı
; cinsiyet rejimi,
üretim organizasyonu, sı
nı
f ve ı
rkla bağlantı
lıgörülmez (Vance, 377). Ancak cinsel
duygular ve eylemler bu gibi tüm güç iliş
kilerini ifade eder. Örneğin siyahî bir kadı
nla
beyaz orta sı
nı
f bir kadı
nı
n aynıcinsel deneyimleri yaş
adı
ğı
nıiddia edemeyiz. Kadı
n
cinselliğ
ini denetleyen farklıkültürel tarzlar farklıöznel kadı
nlı
k deneyimlerini dayatı
r
(Kandiyoti, 79). Bu yüzden cinsel eylemleri tanı
mlayan, kı
sı
tlayan ve koş
ullayan tüm
kurumlar incelenmelidir (Ross- Rapp, 53).
Bu kurumlar içinde yer alan aile çocuğun anne babadan cinsel rolleri ilk
öğrendiğ
i yerdir. Cinsel kimlik öncelikle ailede anne ve babanı
n davranı
ş
larıiçinde
büyüyen çocukta bu deneyimler aracı
lı
ğı
yla oluş
ur. Deneyimlenen annelik ve babalı
k
kimlikleri bir toplumsal iş
bölümü olarak, bedende yazı
lıdeğerler, jestler, tavı
rlar, fiziki
haller, konuş
ma ve dil özellikleri olarak ortaya çı
kar (Sancar, 194). Toplum, kı
zlarıanne
karnı
ndan itibaren sevimli, ş
irin, güzel vs. ş
eklinde, sevmeye ve korumaya odaklıbir
dille severken, erkek çocuklar hoyratça tartaklanı
r, tı
rmalanı
r, hatta ı
sı
rı
lı
r. Kı
z
çocuklarıgenellikle oyuncak kamyon istemez, makinelere ilgi duyan genellikle erkek
çocuktur. Kı
zlar gelecekteki hayatları
nı
n minyatürü olan evcilik oyunlarıoynamaya
teş
vik edilirken, bebeklerle oynamak isteyen erkek çocuk ayı
planı
r. Toplum, kı
zları
hizmet etmeye, boyun eğmeye, uysal olmaya, baş
arı
dan korkmaya, erkekleri baş
arı
, iş
ve güç için gerekli bilinçli niteliklere sahip olmaya koş
ullandı
rı
r (Segal, 159). Bağı
mlı
kı
z- rekabetçi oğ
lan karş
ı
tlı
ğı
nı
n gerektirdiği roller hemen her ailede teş
vik edilir.
Ailede psikoseksüel geliş
imin analizi ise Freud tarafı
ndan baskı
, korku, çatı
ş
ma
ve saldı
rganlı
k kavramlarıüzerinden yapı
lmı
ş
tı
r. Freud’a göre cinsel istek saldı
rgan,
düş
manca-bağı
mlıve hayran bilinçaltıdüş
ler ve duygularla iç içe geçmiş
tir (Segal,
167). Eril ve diş
il insanlar aile içinde bu çatı
ş
malardan geçerek oluş
ur ve cins
13
kategorileri de aile yoluyla üretilir (Barrett, 78). Bu geliş
im evresinden sonra birey
toplumdaki cinsellik ve cinsiyet hakkı
nda üretilen çeş
itli varsayı
mlarla kendi benliğini
birbirine uydurma çatı
ş
ması
yla yüz yüze gelir. Çünkü kadı
nlı
k ve erkekliğe yüklenen
anlam farklı
lı
klarıçok büyüktür. Kadı
n cinselliğ
i, erkek cinselliğine göre daha doğal ve
güçlü kabul edilmektedir. Erkeklerinse acil cinsel ihtiyaçlarıolduğu varsayı
lmaktadı
r.
Erkekler daha karmaş
ı
k ve yeni cinsel teknik biçimlerine teş
vik edilirken, kadı
nlar
cinsel bilincin yükünü üstlenmeye teş
vik edilmektedir (Coward, 140). Kadı
n için
cinsellik haz duyulan bir etkinlik değil, sessizce kabul edilmesi gereken bir yük, hazdan
yoksun bir sorumluluktur. Bu, kadı
nıcinselliğini sı
nı
rlamaya, yok etmeye yönlendiren
bir sosyal yapı
dı
r (İ
lkkaracan, 196). Ataerkillik bir yandan erotizmin ekonomik
sömürüsüyle kadı
nıcinsel nesne olmaya iterken, öte yandan da kadı
na yazgı
sıdemek
durumuna gelen cinsellikten haz duymayıöngörmemiş
tir. Kadı
n hemen hemen sadece
cinsel bir varlı
k olarak görüldüğü halde, cinselliği yüzünden acıve hatta utanç duymaya
mahkûm edilir. Kadı
n cinselliği ancak beden iş
çiliği, annelik vs. gibi ev iş
lerinden
meydana gelen kı
sı
tlıbir yaş
amı
n angaryasıolarak yaş
amı
ş
tı
r (Millet, 195).
Kadı
nı
n cinselliğinden soyutlanması
, annelik kimliğinin de geliş
tirilmesiyle
daha çok görünür hale gelir. Giddens bu kimliğin geliş
imine “anneliğin icadı
” adı
nı
verip, cinselliğin, anneliğin icat edildiği ve kadı
nsal alanı
n temel bir bileş
eni olduğu
süreçlerin bir parçasıolarak tecrit edildiğ
ini ve özelleş
tirildiğini söylemektedir
(Giddens, 31). Cinselliğin tecrit edilmesi çoğunlukla psikolojik değil de toplumsal
baskı
nı
n bir sonucu olarak oluş
muş
tur: kadı
nı
n cinsel duyarlı
lı
ğı
nı
n hapsedilmesi veya
inkârıve genelde erkek cinselliğinin problematik olmadı
ğı
nı
n kabulü. Bu kabulde
kadı
nları
n saf olan ve saf olmayanlar ş
eklinde ikiye ayrı
lması
, cinsel farklı
lı
ğı
n Tanrı
,
doğa veya biyoloji kaynaklıbir ş
ey olarak görülmesi, kadı
nları
n karanlı
k ve irrasyonel
arzularıve eylemleri olan yaratı
klar olarak sorunsallaş
tı
rı
lması
, cinsel iş
bölümü gibi
sebepler bulunmaktadı
r (Giddens, 106).
Özetle, cinsel ve toplumsal anlamlar erkeklerinkine değil, kadı
nları
n bedenleri
üzerine yazı
lı
r. Erkekler görünüş
ü denetleyerek kendilerini resim dı
ş
ıtutmuş
lardı
r,
çünkü tanı
mlanan bir vücut, kontrol edilen bir vücuttur (Coward, 230). Bedenin
denetimi ve terbiyesi ise, aslı
nda cinselliğin denetimidir; kadı
nı
n ezilmesi üzerine
kurulu ataerkil sistemde, cinselliğin düzenlenimi ve denetimi, pratikte kadı
n bedeninin
14
ve yaş
am yaratma yetisinin (doğurganlı
ğı
nı
n) denetlenmesi biçimini alı
r (Berktay, Tek
Tanrı
lıDinlerde Kadı
n, 213). Kadı
n bedenine dönük toplumsal aş
ağı
lamalar da bu
kontrolün ve baskı
nı
n bir görüngüsüdür. Cinselliğin kadı
nları
n tarihinde saldı
rı
, iş
gal,
yok olma, ele geçme, iğdişedilme anlamı
na gelmesi bilinirken, sadece kadı
nları
n değil,
güçsüz olan, aş
ağı
lanmasıgereken herkesin (eş
cinsellerin, çocukları
n vs.) çiftleş
me
diliyle kurulan küfürlerle aş
ağı
lanmasıcinsiyet rejimlerinin korkunç eserlerindendir.
Cinsellik dili her zaman için erkeklere etkenlik, kadı
nlara ise edilgenlik ve teslimiyet
rolü verir (Segal,112). Bu dil, cinselliğ
in en özel son anı
nda, erkeklerin kadı
nlar
üzerinde kurduğu toplumsal denetimin somut dayanağı
dı
r (Segal, 103). Kadı
n bedenine
dönük bu aş
ağı
lamaları
n sebebi, ataerkilliğin etken denetim ve baskıaraçları
ndan biri
olan, cinselliğ
e yüklenen her türlü kötülük ve tehlikenin kadı
ndan geldiğ
i yolundaki
görüş
üdür (Millet, 82). Yani cinsellik, iktidar iliş
kilerinin ş
u ya da bu ş
ekli içinde bir
bedene, kadı
n bedenine el koyması
nı
n en görünür biçimi haline gelmiş
tir.
İ
ktidar iliş
kileri içinde cinselliğin inş
asıve denetimi ise yasalar, din ve devlet
gibi pek çok mekanizma yoluyla gerçekleş
ir. Katolik kilisesi veya ulusal kanunları
n
cinsel düzenlemeyi yapmasıgibi büyük ölçekli sosyal kurumlar ve güçler uzak ve soyut
görünebilir ama onlar gerçekte cinsel terimler ve koş
ullarıtanı
mlayarak kiş
ilerin
mahrem deneyimlerini etkilemektedir. Bu denetim çeş
itli toplumlarda farklıbiçimlerde
geliş
ebilir. Örneğin, G. Murdock’a göre toplumlar cinsel içgüdüyü düzenleme ş
ekline
göre iki gruba ayrı
lı
r. Bazıtoplumlar cinsel kurallara riayet edilmesini toplumsallaş
ma
süreci sı
rası
nda cinsel yasakları
n güçlü bir ş
ekilde içselleş
tirilmesiyle sağlar. Batı
toplumlarıböyledir. Bazı
larıda, örneğin Müslüman toplumlar, “kaçı
nma kuralları
” gibi
dı
ş
sal önlemlere baş
vurur (İ
lkkaracan, 36). Kadı
nı
n örtünme zorunluluğu, haremlikselamlı
k uygulamalarıbu kurallardandı
r.
Yasal sistemler ise cinselliğe, hangi cinsel iliş
kilerin hangi maddi zeminde
yaş
anacağıveya meş
ru çocuk-babalı
k davaları
, kürtaj yasaları
, fuhuş
u tanı
mlayan
kodlar gibi doğrudan ve dolaylıetkilerde bulunur (Ross-Rapp, 62). Cinselliğin
düzenlendiğ
i yasaları
n denetlenmesine ek olarak, devlet cinselliğin ideolojik ve kültürel
temsili üzerinde de denetim kurar. Örneğin sansür kurulları
, gazete, dergi, kitap gibi
yayı
nlarıve reklamları“genel ahlak ve edep kuralları
na” göre denetlemektedir.
15
Çoğu toplumda çok değiş
ik biçimlerde de olsa, kadı
n cinselliğinin her bir
yönünü kuş
atan bu gibi bir dizi yaptı
rı
m ve sı
nı
rlama vardı
r (Segal, 103). Denetim
sadece kadı
n bedenine yönelik doğrudan fiziksel müdahaleler değil, aynızamanda
hâkim kategoriler yoluyla dolaylımüdahalelerdir (örneğin güzel vücut kategorisi,
mastürbasyonun yasak sayı
lması
). Simone de Beauvoir kadı
n bedeninin bakı
lan ve
sorgulanan bir nesne olduğunu söylüyordu. John Berger de “erkek eyler, kadı
n görünür”
demiş
tir. Yani eril iktidarı
n en büyük baş
arı
sıkadı
nlı
k konumunu, kendine “bakı
lacak”
bir nesne olarak kurgulamaktı
r (Sancar, 250).
Kadı
n bedeni ve arzuları üzerindeki denetim kadı
nlar tarafı
ndan da
içselleş
tirilmiş
tir. Modernlik içinde kadı
n kendi bedeninin amansı
z polisidir (Direk,
“Cinsellik” 34). Ataerkil toplumun onun bedenini sürekli denetlediği yetmiyormuşgibi,
o da kendisininki de dâhil olmak üzere tüm kadı
n bedenlerini sı
kıbir biçimde denetler.
Bu durum anoreksi, diyet gibi sı
kıbeden denetiminin, hep genç kalan, bakı
mlı
, hijyenik,
iyi çalı
ş
an, alı
mlı
, fedakâr anne bir kadı
n modelinin nası
l iktidar tarafı
ndan dayatı
ldı
ğı
nı
gözler önüne sermektedir (Direk, “Cinsellik” 35). Kadı
n cinsi, cinsel meta olarak
mankenlik, reklam, cinsel nesne olmak vs. gibi kapitalist üretimin ve pazarı
n bütün
alanları
na girmiş
tir.
Kadı
n cinselliğinin hem meta olarak yoğun ş
ekilde kullanı
lmasıhem de kadı
nı
n
arzuları
nı
n sı
kı
ca denetlenmesinin ikili niteliği, cinselliğin kadı
nlar için haz kaynağı
olması
nızorlaş
tı
rmı
ş
tı
r. Kadı
nı
n arzusunu ifade edişbiçimi üzerinde de bir denetim
vardı
r; eş
, akraba, aile ve arkadaş
lar tarafı
ndan giyiniş
inin, davranı
ş
ları
nı
n erotik olup
olmadı
ğı
, kiminle evleneceği veya cinsel tevazusunu sürdürüp sürdürmeyeceği vs. gibi
konularda sürekli bir kontrol mevcuttur.
Arzunun sosyal inş
ası
:
R.W. Connell’a göre cinsiyet sistemi, ilk olarak cinsiyete dayalıiş
bölümünden
oluş
ur. İ
kinci olarak sı
nı
f, ı
rk, etnisite, bölgesel geliş
miş
lik farkları
na dayalıiktidar
iliş
kileri ile cinsiyet farkları
na iliş
kin örüntüler iç içe geçerek toplumsal cinsiyet
sisteminin bir iktidar iliş
kileri ağıolarak iş
lemesine yol açar. Connel’ı
n cinsiyet
sisteminde, “kateksis” dediği cinselliğin ve cinsel arzunun ş
ekillendiği toplumsal
iliş
kilerin oynadı
ğırol vurgulanı
r. Bu faktörlerin oluş
turduğu toplumsal cinsiyet sistemi
16
kadı
nlara boyun eğdirildiği, kadı
nları
n erkeklere tabi kı
lı
ndı
ğıbir yapı
yıoluş
turur ve
sürekli kı
lar (Sancar, 31). Demetriou da bu temel kültürel mekanizmaya iş
gücü piyasası
,
devlet, ordu gibi üç temel eril tahakküm kurumunun denk düş
tüğünü söyler. Üçüncü
alan ise kadı
n-erkek iliş
kilerinde karş
ı
lı
klı
lı
ğı
, denkliği ve mahremiyeti değil de erkek
üstünlüğünü vurgulayan ve cinsel zevk ile ş
iddetin iç içe geçtiği cinsel arzular alanı
,
yani kateksisin alanı
dı
r (Sancar, 34). Giddens’a göre ise cinsel arzu denen tipik modern
cinsel takı
ntı
nı
n kökeni, hem ruhu hem de bedeni kapsamaya baş
layan tendir (Giddens,
24).
Cinsel arzu alanı
, erotizmin de alanı
dı
r. Toplumsal cinsiyetin ve cinsel
davranı
ş
ı
n toplumsal inş
asıliteratürde uzun süredir var olan konulardı
r, ancak bu
tartı
ş
mada eksik olan, erotizm anlayı
ş
ı
dı
r. Kiş
inin arzusu, gözetilen, araş
tı
rı
lan bir
olgudur. Zira arzu kiş
inin duyguları
nı
, davranı
ş
ları
nıyönlendirir; arzu, zevk vaat edenin
peş
inden gider (Coward, 11). Zevk vaat eden veya arzu uyandı
ran nesneler iç
çamaş
ı
rları
ndan, uzun, kibar, kaslı
, esmer insanlara kadar değiş
ebilir. Yani arzu
uyandı
ran nesnelerin gücü oldukça bireyseldir. Arzunun uyanı
ş
ı
nı
n bu karmaş
ı
k
noktaları
na bir de bu arzunun nası
l hayata geçirildiği eklenir: baş
kası
yla etkileş
imin
türü, içerdiği duygular (görme, dokunma, duyma, tatma), karş
ı
lı
klı
lı
ğı
n derecesi, insani
veya insan olmayan nesnelerin katı
lı
ş
ı
…(Snitow, 13).
Arzunun ve erotikanı
n sosyal inş
ası
, tarih, toplumsal cinsiyet, etnik köken, ı
rk ve
sı
nı
fla açı
kça bağlantı
lı
dı
r. Kadı
n iç çamaş
ı
rları
, erkeklerinkine göre daha erotik olarak
kurgulanı
r. Ya da ş
imdi zayı
f kadı
nken, daha önce ve baş
ka kültürlerde ş
iş
man kadı
nlar
erotiktir. Güç sorunu, kimin veya neyin bizim cinsel ihtiyacı
mı
zıerotize ettiğ
ini etkiler
(Hollibaugh, 397).
Erotik arzunun en önemli ortakları
ndan biri erotik fantezinin
varlı
ğı
dı
r. Cinsel fantezi sı
nı
f, cinsiyet ve cinsel kategoriler aracı
lı
ğı
yla gücü ve tabuyu
içerir. Baş
ka bir deyiş
le fetiş
imizin ne olduğuna bakmaksı
zı
n, arzu ve erotizmi içeren
cinsel aktiviteler; (baş
kaları
nı
n ihtiyaçları
na, ekonomik gerekliliğe, ş
iddete kaynaklı
k
eden cinsel aktiviteye zı
t olarak) baş
kalarıüzerindeki gücümüz, baş
kaları
nı
n
üzerimizdeki gücü ve “hoş
” hissetmediğimiz duygular ve hareketler gibi bir dizi hissi
içinde barı
ndı
rı
r. Fantezi ve mastürbasyonda bile erotik etkinlik her zaman
kiş
ilerarası
dı
r ve her zaman yasak ama keyifli bir ş
eyle oynamak, sı
nı
rlar ve sosyal
kategorileri suiistimal etmeyi içinde barı
ndı
rı
r (Snitow, 15).
17
Cinsel arzuyu bu minval üzerine anlamak, onu sı
nı
fa, cinsiyete, ı
rka ve etnik
kökene, bireysel güç ve yeteneğe bağ
lıolarak ş
iddetle sı
nı
rlayan bir kültüre sosyal
olarak bağlıgörmektir. Bu sı
nı
rlarıihlal etmeye çalı
ş
an kadı
n ise, arzusu sürekli
uyarı
lan erkeğin tersine hem toplumsal hem özel baskı
lara maruz bı
rakı
lı
r. Kadı
n daima
erkeğ
e göre ve onun bakı
şaçı
sı
ndan tanı
mlanı
r. Bu eril bakı
şkadı
nlarıbireysellik ve
öznellikten yoksun bir nesneye dönüş
türür. Böylelikle kadı
n özgür cinselliğinden ve
arzusundan da yoksun kı
lı
nmı
şolur (Berktay, “Cinsellik” 40). Evli kadı
nı
n yalnı
z
kocası
nı
n cinsel isteklerine boyun eğmesi beklenir; bekâr veya dul kadı
nı
n ise cinsel
perhizi sürekli kı
lmasıistenir.
Aksi halde ise kadı
nıaş
ağı
layan “hafif meş
rep”
tanı
mlamalar devreye sokulur. Kadı
n günlük yaş
amda tüm bunlarıyaş
arken, cinsel
bedenin baş
kaldı
rı
sı
na iktidar, güneşyağları
ndan porno filmlere kadar her yerde
erotizmin ekonomik bir sömürüsüyle karş
ı
lı
k verir (Öğdül, 14). Bu sömürünün öne
çı
kardı
ğıhaz duygusu üzerinden iktidara direndiğ
ini sanan bedenler iktidarı
n tüketim
toplumunun bir oyuncağı
na dönüş
ür.
Açı
kça görüldüğü üzere, cinselliği tanı
mlamanı
n en önemli adı
mı
, onun kadı
nlar
için ikili niteliğini görmektir. Kadı
n hem erotizmin manipüle edilmesine ve bedenlerinin
metalaş
tı
rı
lması
na karş
ıçı
kmalı
, hem de cinsel özgürlüğünü kazanma konusunda adı
m
atmalı
dı
r. Bunun en iyi yolu da kadı
nları
n birbirleriyle konuş
maları
, kendi bireysel
deneyimlerinden daha büyük, daha çeş
itli, öğretici olan cinsel tarihlerini bilmeleridir.
Kadı
nları
n kendi bedenlerini tanı
maları
, bedenleriyle barı
ş
ı
k olmalarıda cinselliklerini
tanı
mlayabilmelerinin ön koş
uludur. Bu koş
ullarıyerine getirebilmek için, kadı
nlı
k
konumunun özgül koş
ullarda nası
l belirlendiğini, kadı
nları
n hangi baskı
lar altı
nda nası
l
yaş
adı
kları
nı
, tüm bunlarla baş
a çı
kabilmek için hangi yollara baş
vurdukları
nıanlamaya
çalı
ş
mak gerekmektedir (Sirman, 223). Bu tezde incelenen yazarlar da kendi
özgünlükleriyle kadı
nları
n baskı
yla baş
a çı
kma yöntemlerini, davranı
şstratejilerini ve
özelde kadı
n cinselliğinin ikili mücadele sürecini betimlemiş
lerdir. Bu yüzden
romanlardaki kadı
n karakterler tüm bu davranı
şstratejileri açı
sı
ndan incelenmiş
tir.
18
2..1.Dünyada Feminizm, Feminizmin 1. Dalgası
Feminizm tarih sahnesine ilerlemeci hareketler, özellikle de on dokuzuncu
yüzyı
ldaki reformcu hareketlerden etkilenerek çı
kmı
ş
tı
r. Burjuva devrimlerinde
erkeklerle hak ve eş
itlik mücadelesi için yan yana yürüyen kadı
nlar, kadı
nlarla
erkeklerin devrim önderlerince bile eş
it yurttaş
lar sayı
lmadı
kları
nıgördüler ve buna
karş
ımücadeleye giriş
tiler. Modern kadı
n sorunu gerçek tanı
mı
nıburada bulur ve
modern kadı
n mücadelesi, feminist kadı
n hareketi burada baş
lamı
ş
tı
r. Bu konuda ilk
hareket, Olympe de Gouges adlıFransı
z kadı
nı
nı
n, 1789 Fransı
z Devriminden sonra
“Kadı
n Hakları
” baş
lı
klıbir bildiri kaleme alması
yla gerçekleş
miş
tir. De Gouges
demecinde kadı
nı
n hür doğduğunu ve erkeklerle eş
it haklara sahip olduğunu
belirtmiş
tir. Ancak bu giriş
im baş
arı
sı
z olmuş
, Olympe de Gouges, Fransı
z Devrimi
sürerken, ölümle cezalandı
rı
lmı
ş
tı
r (Güriz, 27). 1792’de ise Mary Wollstonecraft ilk
feminist eserlerden biri kabul edilen Kadı
n Hakları
nı
n Gerekçelendirilmesi adlıyapı
tı
nı
yayı
mlar. Wollstonecraft bu eserde, kadı
nıgerçek kimliğine kavuş
turmak için ona
erkeklerle eş
it statü tanı
nmasıgerektiğini savunur (Güriz, 28). Kadı
n haklarıkonusunda
erkekler tarafı
ndan da çeş
itli yapı
tlar yayı
nlanı
r. 1869 yı
lı
nda John Stuart Mill The
Subjection of Women adlıkitabı
nıyayı
mlar. Mill kadı
nı
n oy hakkıda dâhil, tüm
yurttaş
lı
k konuları
nda erkeklerle eş
it haklara sahip olması
nı
, meslek edinme ve eğ
itimde
kadı
nlara yer verilmesini istemiş
tir. Kadı
nları
n erkek edebiyat geleneğinin etkisinden
kurtularak, sanatta yaratı
cıolmak için zorlu bir mücadele vermeleri gerektiğini
söylemiş
tir (Güriz, 30).
Pratik etkinlikler açı
sı
ndan ilk kadı
n toplantı
sıise 1848 yı
lı
nda New York,
Seneca Falls’da yapı
lı
r (Millet, 135). Bu toplantı
da, Duygular Bildirisi (Declaration of
Sentiments) yayı
nlandı
. Tüm bu tarihsel önkoş
ullar feminizmin birinci dalgasıolarak
anı
lan ve kadı
nlar için oy hakkı
nısavunan süfrajet (suffraget) hareketini hazı
rlamı
ş
tı
r
(Savran, 254). Dalga kelimesinin çeş
itli dönemlerde ivme kazanı
p sonra düş
en bir
hareketler dizisini tanı
mlaması
ndan yola çı
karak, BatıAvrupa ve ABD’de feministler
feminizmin tarihini üç tarihsel dalga ş
eklinde kavramlaş
tı
rı
r.
Birinci dalga feminizm ilkin yukarı
da anı
ldı
ğıgibi bir takı
m medeni hakları
n
talep edilmesiyle baş
lar. İ
ngiltere’de kadı
nlar, evli kadı
nlar için mülkiyet hakkı
, velayet
hakkıgibi kazanı
mlar elde eder, bekâr kadı
nlar da eğitim ve çalı
ş
ma alanları
nda çeş
itli
19
haklar kazanı
r (Savran, 254). Kuzey Avrupa ülkelerinde de kadı
nlar oy hakkıiçin
giriş
imlerde bulunur, sonunda 1. Dünya Savaş
ı
ndan sonra 21 ülkede kadı
na oy hakkı
tanı
nı
r. ABD’de ise aynıdönemde 1910’larda oy hakkımücadelesi, köleliğe karş
ıçı
kan
siyah kadı
nlarla beyaz kadı
nları
n birlikte mücadelesiyle baş
lar. Oy hakkı1920’de
kazanı
lı
r. Ancak çalı
ş
ma hayatı
na daha çok katı
lan kadı
nlar için eş
it iş
e eş
it ücret talebi,
eğitim hakkıgibi diğer talepler güncelliğini korumaktadı
r. Sanayi devriminden sonra
kadı
nları
n iş
gücüne artan katı
lı
mı
yla, ev iş
i ve annelik rollerinin de yükünü taş
ı
mak
daha güçleş
ir, bu dönemden itibaren kadı
nları
n toplumsal rollerinin ağı
rlı
ğı
nı
n
sorgulamasıda baş
lar. 1963 yı
lı
nda yayı
mlanan Betty Friedan’ı
n The Feminine
Mystique adlıeseri, kadı
n rollerinin bu yeni krizinin kamuoyunda tartı
ş
ı
lması
na sebep
olur (Arat, 257). Friedan, kadı
nı
n eşve anne olarak toplumda önemli bir fonksiyonu
olduğunu kabul etmekte, ancak bu fonksiyonun akı
llıve sağlı
klıbir kadı
n için yeterli
olmadı
ğı
nıifade etmektedir. Friedan ABD’deki geleneksel “mistik görüş
e” kadı
nı
n
yaş
amı
nıdoldurmak ve anlamlıkı
lmak açı
sı
ndan karş
ıçı
kar. Bu görüş
, kadı
nlar için en
yüksek değ
erin ve baş
lı
ca ilkenin diş
iliklerinin doyumu olduğunu savunur, oysa kadı
nı
n
gerçek sorunu, diş
ilik ile değil kiş
ilik ile ilgilidir. Kadı
nı
n kendini bulması
nı
n tek yolu
geleneksel rollerine boyun eğmişkadı
n görünümünü reddederek, kendisine yaratı
cı
gelen bir işyapmaktı
r (Güriz, 36).
1960’lar Amerika’da iş
gücünde söz sahibi kadı
nları
n, haklarıkonusunda
politikacı
lara ı
srarla taleplerini taş
ı
dı
klarıbir dönemdir. 1961 yı
lı
nda baş
kan John F.
Kennedy kadı
nları
n durumunu araş
tı
rmak üzere Eleanor Roosevelt’in baş
kanlı
ğı
nda bir
komisyon kurdurur (Arat, 258). Komisyon, kadı
nları
n temel haklarıönünde engel
oluş
turan önyargı
lar ve gelenekleri araş
tı
rmakla görevlendirilir ve raporu Betty
Friedan’ı
n eseriyle aynıyı
lda, 1963’te yayı
nlanı
r. Bu döneme kadar oy ve medeni
haklar mücadelesi veren kadı
nlar, 1960’ları
n ortaları
na kadar dünyada ve ABD’de
medeni hakları
nıelde etmişolurlar ve 68’in özgürlükçü rüzgârı
ndan etkilenerek
feminizmin cinsel özgürlük talep eden ikinci dalgası
na girerler.
Birinci dalga feminizm, aydı
nlanmacıya da eş
itlikçi, liberal feminizm olarak da
bilinir. Kendi içerisinde farklıakı
mlar bulunması
na rağmen, bu döneme damgası
nı
vuran anlayı
şliberal feminizmdir. Birinci dalganı
n temel argümanı
, kadı
n ve erkek
eş
itliğidir. Mary Wollstonecraft eserinde, “Kadı
n ve erkek arası
nda cinsel arzulama
20
dı
ş
ı
nda hiçbir fark kalmayı
ncaya kadar mücadele!” diyerek bunun altı
nıçizer. Birinci
dalga feminizm, mutlak eş
itlikçiliği sebebiyle ardı
ndan gelen ikinci dalganı
n eleş
tirisine
uğrar. Bu eleş
tiriler daha sonra, kadı
n ve erkeğ
in her alanda eş
itliğinin değil, farklı
lı
ğı
n
yüceltilmesi ş
eklinde kavramlaş
mı
ş
tı
r. Bu yüzden 1960’ları
n sonundan itibaren çok
sayı
da feminist yazar ve grup, liberal feministlerin idealize ettikleri erkek merkezli
değerlerle bütünleş
meyi kadı
nlar açı
sı
ndan bir asimilasyon politikası olarak
değerlendirip reddetmişve bunun yerine bir farklı
lı
k politikası
nı
n savunuculuğunu
yapmaya baş
lamı
ş
lardı
r
2.2.Feminizmin İ
kinci Dalgası
Çağdaşveya yeni feminizm olarak da bilinen ikinci dalga, 1960’ları
n sonları
nda
baş
lar. 60’ları
n sonundaki kadı
n hareketinin tohumları
nı
, insan haklarımücadelesi,
Vietnam Savaş
ıkarş
ı
tlı
ğı
, öğ
renci hareketleri ile cinsel özgürlük atmosferi atmı
ş
tı
r
(Segal, 107). Feministler 68 olaylarıve diğer sosyal alt-üst oluş
lardan etkilenerek çeş
itli
kurumlar, yerel bilinç yükseltme gruplarıve politik eylemler ile kendi hareketlerini
özgünleş
tirmeye baş
larlar (Arat, 257). Bu dönemde birinci dalgada tartı
ş
maya
açı
lmayan, kadı
nı
n en çok ezildiği “özel alan” ve “mahrem”e vurgu yapı
lan kuramsal ve
pratik eylemlilikler öne çı
kmı
ş
tı
r. İ
kinci dalganı
n yükselmesinde ve teorisinde iki etkili
isimden biri olan Simone de Beauvoir, özellikle “Kadı
n doğulmaz, kadı
n olunur”
tespitiyle ikinci dalga feministlerin hem ideolojik hem pratik rotası
nıçizmiş
tir.
Beauvoir ünlü eseri İ
kinci Cins ile cinsiyet rollerinin doğal değil, öğ
renilmişolduğunu
söyleyerek buna iliş
kin çeş
itli kanı
tlar da sunar. Bu teori daha sonra “doğal” cinsiyet
(sex) ve aile ve toplumun etkisiyle ş
ekillenen toplumsal cinsiyet (gender) kavramları
na
yol açmı
ş
tı
r.
Feministler böylelikle toplumsal cinsiyet rollerinin nası
l öğrenildiğini inceler ve
kendi cinselliklerini tartı
ş
maya devam ederken, kürtaj ve doğum kontrolünün
yasallaş
masıiçin de mücadeleye baş
larlar. Feministler, kadı
nları
n toplumdaki haklarıve
fı
rsatları
nı
n farkı
na varmalarıiçin öncelikle kendi bedenlerini kontrol hakkı
na sahip
olmalarıgerektiğini düş
ünmektedirler. İ
kinci dalganı
n baş
laması
nı
n temelinde de
kadı
nları
n bedenleri üzerindeki çeş
itli baskımekanizmaları
na karş
ıçı
kı
ş
larıve kendi
bedenlerine sahip çı
kmak talebi yatmaktadı
r. Bekâret, kürtaj, namus gibi kadı
n
21
cinselliğ
i ve kimliği üzerindeki çeş
itli kontrol mekanizmalarıkadı
nlar tarafı
ndan
tartı
ş
ı
lmaya ve çözümlenmeye baş
lamı
ş
tı
r. Cinsellik üzerine tartı
ş
malar 1968 ve
sonrası
ndaki cinsel devrim atmosferi içinde güçlenmeye baş
lamı
ş
tı
r. Yetmiş
lerin
baş
ı
nda ise cinselliğ
in çözümlenmesinin bir yönü cinselliğine sahip çı
kmakken diğer
yönü de, kadı
nları
n kendi doğurganlı
kları üzerindeki tarihsel yoksunlukları
nı
vurgulamak olmuş
tur (Segal, 114).
Kürtaj ve doğum kontrol hakkıuzun süren
mücadelelere konu olmuş
, hareket özellikle ABD ve Kuzey Avrupa’da güç kazanmı
ş
tı
r.
ABD’de kürtajı
n yasallaş
ması1973’te ABD Yüksek Mahkemesi’nin kadı
nı
n kürtaj
hakkı
nı
n kadı
nı
n mahremiyetinde olduğuna karar vermesiyle kazanı
lmı
ş
tı
r (Snitow, 35).
Ancak 1978 yı
lı
nda kürtaj uygulayan on beşklinik, yangı
n çı
karma, saldı
rı
, bomba
koyma gibi eylemlerle protesto edilmiş
tir. Bu tür eylemler artı
k seyrekleş
mekle beraber
hala devam etmektedir. Kürtaj yasağıise, “rujlu pitbull” olarak nitelendirilen senatör
Sarah Palin örneğinde olduğu gibi, halen Katolik Kilisesi ve köktenci akı
mlara dayanan
Yeni
Sağ’ı
n
(New
Right)
ABD’de
baş
kanlı
k seçimlerindeki
propaganda
malzemelerinden biridir (Power, 13).
İ
kinci dalga feminizm, cinsellik ve mahremiyet iliş
kilerini kı
sı
tlayan sembolik
düzenle mücadelenin yolları
nıararken, kadı
n cinselliği ve “mahremi” konusunda da
çeş
itli teoriler geliş
tirir (Direk, “Cinsellik” 24). 68 sonrası
nda ABD ve Avrupa’da
yaş
ayan genç kadı
nlar, bu “mahrem” sayı
lanları
n arkası
ndaki iliş
kileri ifş
a eden “Özel
olan politiktir” sloganı
nış
iar edinirler. Bu slogan, görünürdeki “kiş
isel” sorunları
n
toplumsal nedenlerden kaynaklandı
ğı
nı
, kadı
nlarıgeri planda tutan yasal, ekonomik,
kültürel, toplumsal ve cinsel tüm etkenlerin ürünü olduğunu görerek ve göstererek,
kadı
nları
n kendini suçlama ve kendinden nefret etme duyguları
ndan arı
nmaları
na yol
açmı
ş
tı(Segal, 132). Sloganı
n yaratı
cı
sıMillet’a göre en ciddi ezme/ezilme iliş
kileri,
sömürü ve toplumsal cinsiyet rollerini var eden ataerkiden, evden ve aileden, yani hiçbir
kamusal aracı
n müdahalesine imkân verilmeyen “mahrem” den geliyordu. Millet, cinsel
devrimin ilerici noktaları
nıonaylamı
şve kadı
nları
n cinsel özgürlük için cinsel
otonomilerini ilk koş
ul olarak görmüş
tür. Aynızamanda kadı
n düş
manlı
ğı
nı
n cinsel
iliş
kilerde nası
l iş
lediğini de bu düş
manlı
kla uzlaş
maz bir biçimde açı
ğa çı
kardı
(Snitow, 29).
22
Millet’ı
n eseri Cinsel Politika yalnı
zca bu iliş
kileri çözümlemekle kalmadı
, ilk
defa “deneyim”in bilimsel veri olarak kabul edilmesini de öne sürdü. Her kadı
nı
n
ataerki içerisinde yaş
adı
ğ
ıfarklıdeneyimleri vardı
r ve cinsel haz alma tercihleri,
taciz/tecavüz, aile içi ş
iddet gibi konuş
ulmasıtoplumsal baskı
larla yasaklanmı
şbu
deneyimlerin küçük gruplarda kadı
nlar arası
nda paylaş
ı
lması
, halen feminizmin
öncelikli çalı
ş
ma yöntemlerinden birisi olan “bilinç yükseltme” grupları
nıberaberinde
getirir. “Özel olan politiktir” sloganıbu toplantı
larda somut içeriğine kavuş
ur (Savran,
Feminizm, 256). Bu gruplarda kadı
nlar, kendilerinden, alı
ş
kanlı
kları
ndan, utançları
ndan
ve deneyimlerinden bahsederek hem birbirlerini ve kendilerini tanı
maya, hem de
toplumsal cinsiyet rollerinin tek tek kiş
iler üzerindeki etkisini sorgulamaya, bu ş
ekilde
de birbirlerini yargı
lamadan “kı
z kardeş
” olmaya çalı
ş
maktadı
rlar. Kı
z kardeş
lik yani
yol arkadaş
lı
ğ
ı
, halen kadı
n hareketleri içindeki kadı
nlar arasıiliş
kileri adlandı
rmada
kullanı
lan yaygı
n bir feminist argümandı
r. “Özel/kiş
isel olan politiktir” sloganı
,
feministlerin 70’lerin baş
ı
nda kadı
nları
n ikinci planda tutulmaları
na yol açan imgeleri,
düş
ünceleri ve gündelik uygulamalarıortaya çı
karmakla uğraş
ması
na da yol açmı
ş
tı
r
(Segal, 33).
Bilinç yükseltme dı
ş
ı
nda ikinci dalga feminizmin bir baş
ka katkı
sıise, hiyerarş
ik
olmayan, esnek küçük gruplar anlayı
ş
ı
dı
r (Savran, Feminizm, 256). İ
kinci dalganı
n bir
diğer ilkesi, erkeklerden ayrıörgütlenmek ve faaliyetlerinin büyük bölümünü erkeklere
kapalıolarak sürdürmektir (Savran, Feminizm, 257). Bununla, kadı
nları
n daha rahat
konuş
ması
, örgütlenmesi, politika yapmasıve erkeklerin kadı
nlar adı
na bu faaliyetlerde
de konuş
ması
nı
n önlenmesi hedeflenir. Günümüzde halen çeş
itli feminist grupları
n
Dünya Kadı
nlar Günü olan 8 Mart kutlamaları
nıerkeklerin katı
lı
mı
na açı
p açmama
tartı
ş
masıbu dönemden beri süregelen bir tartı
ş
madı
r.
2.3.Feminizmin Üçüncü Dalgası
Üçüncü dalga feminizm, ikinci dalganı
n liberal, Marksist/sosyalist, radikal,
kültürel feminizm gibi çeş
itli akı
mlarıiçinde bulundurmasınedeniyle aslı
nda ikinci
dalganı
n son evreleri içerisinde de değerlendirilebilir. Bu akı
mları
n ikinci dalgayıda
aş
arak halen güncel olmasısebebiyle, bu bölüm ayrıolarak üçüncü bir dalgayıele
almaktadı
r. Feminizmin üçüncü dalgası
, ikinci dalgadaki mücadelenin “feminen”
23
söylemlere tamamen kapalıolduğunu ifade etmişve ne kadı
nlı
kla ne de erkeklikle ilgili
durumları
n yüceltilmesi gerektiği ş
eklinde eleş
tirilerde bulunmuş
tur. Üçüncü dalga,
ikinci dalganı
n içinde çok da yer almayan ı
rk, cinsel yönelim veya ekonomik sı
nı
f
ayrı
mı
na vurgu yapmı
ş
tı
r. 90’ları
n ilk yarı
sıitibarı
yla baş
layan üçüncü dalgadaki
feministlere göre, örneğin lezbiyen kadı
nlarla heteroseksüel kadı
nlar ya da siyahî bir
kadı
nla orta sı
nı
f beyaz bir kadı
n tamamen farklıezme/ezilme iliş
kileri yaş
amaktadı
rlar.
Bu sebeple, önce bu farklıkimlikleri görmek ve bu kimlikler biyolojik sebeplerle de
kapitalist veya patriarkal iliş
kilerle de oluş
sa bu kimliklerin kabul edilmesi gerekir. Bu
kabulden sonra farklı
lı
klar içindeki ortak noktalar üzerinden siyaset yapmak
gerekmektedir. Üçüncü dalgaya bu sebeple ötekilerin feminizmi de denebilir. Radikal,
kültürel, lezbiyen, ekolojik feminizmler bu dalganı
n etkisiyle geliş
miş
tir. Önceki
dalgalardaki feministlerin, kadı
nları
n var olan yetilerinin ve davranı
ş
ları
nı
n gücünü
yeterli ölçüde tanı
yamama eksikliği, daha sonra radikal/kültürel feministlerin
dolduracağıbir boş
luk yarattı(Segal, 33). Benzer ş
ekilde daha öncekilerin eksik
bı
raktı
ğı
, kadı
nı
n doğ
ayla/çevreyle ilgili sorunlarıda ekolojik feminizme yol açtı
.
İ
kinci dalga feminizm, pratikle iç içe geçen bir dönemdir ve belli ana baş
lı
klar
altı
nda sürdürülen kampanyalar ile sona ermiş
tir. Ancak teorik olarak halen devam
etmektedir. Çünkü hemen ardı
ndan gelen üçüncü dalga ile arası
nda çok büyük
kavramsal farklı
lı
klar taş
ı
r. Hem Türkiye’de hem dünyada kimi feministler kendilerini
ideolojik olarak ikinci dalgaya, kimileri üçüncü dalgaya ait hissetmektedir. Burada
temel fark yukarı
da açı
klanan kimlikler meselesi ve toplumsal cinsiyet kategorisinin
algı
lanı
ş
ı
dı
r.
2.4.Türkiye’de Feminizm
Türkiye’de, feminist hareketin kökleri on dokuzuncu yüzyı
l sonları
na kadar
giden bir tarihi vardı
r. Birinci evrede Osmanlıİ
mparatorluğu’nun son dönemlerindeki
kadı
n mücadelesi yer alı
r. Bu dönemde Osmanlıkadı
nları
, savaş
ları
n ve endüstri
devriminin de etkisiyle toplumsal alanda daha da aktifleş
irken, eğitim ve çalı
ş
ma hakkı
,
çok eş
li evliliğ
in kaldı
rı
lması
, toplum hayatı
na katı
lma gibi taleplerle dernekler ve
dergiler etrafı
nda örgütlenmeye baş
larlar. Bu dönemde günümüzde kullandı
ğı
mı
z kadı
n
hareketi yerine “hareket-i nisvan”, kadı
n haklarıya da feminizm yerine de kadı
nlı
k
24
mefkûresi terimleri kullanı
lı
yordu. Osmanlıkadı
n hareketinin örgütlediği kadı
n
derneklerinin kuruluş
u 2. Meş
rutiyet Dönemi’nde baş
lar ve Müdafaa-i Nisvan, Teali
Nisvan gibi dernekler kurulur (Güriz, 49). 1913 yı
lı
nda kurulan OsmanlıMüdafaa-i
Nisvan Cemiyeti kadı
nları
n kamusal alandan dı
ş
lanması
ndan eğ
itim hakkı
na, kadı
nları
n
çalı
ş
ma yaş
amı
na katı
lı
mı
nı
n sağlanması
na kadar çeş
itli alanlarda eş
itlik mücadelesi
verir. Kadı
nlar dernekler dı
ş
ı
nda da 1895–1908 yı
llarıarası
nda yayı
nlanan Hanı
mlara
Mahsus Gazete ve Müdafaa-i Nisvan Cemiyeti’nin yayı
mladı
ğıKadı
nları
n Dünyası
dergisi dı
ş
ı
nda Kadı
n Kalbi, Kadı
n, Demet, Kadı
n Bahçesi gibi çeş
itli kadı
n dergileri
çı
karı
r. Kadı
nlar bir yandan da çok sayı
da kadı
nı
n katı
ldı
ğıbir dizi konferans (Beyaz
Konferanslar) düzenlemek gibi çeş
itli faaliyetleri sürdürür (Savran, Feminizm, 255).
İ
mparatorluğ
un parçalanması
ndan Cumhuriyetin kuruluş
una dek süren çalkantı
lıbir
siyasi süreçte ortaya çı
kan Osmanlıkadı
n hareketi, Batı
’daki sufragette hareketine
olduğu kadar, ülkedeki modernleş
me özlemleri ve milliyetçiliğe karş
ıda duyarlı
ydı
(Tekeli, 80lerde Türkiye’de Kadı
nlar, 28). Kadı
nları
n Cumhuriyet’in kuruluş
unda ve
onu izleyen yı
llardaki oy ve eğitim hakkıgibi kazanı
mları
nı
n gerisinde böyle bir
mücadele süreci yatmaktadı
r.
Cumhuriyet rejiminden büyük beklentileri olan hareket-i nisvan tam vatandaş
lı
k
hakları(siyasal, içtimai, iktisadi haklar ve siyasal güce katı
lı
m) talebiyle örgütlendi.
Böylece, Cumhuriyet’in ilk yı
lları
nda girilen ikinci evrede, ilk hareketin taleplerini
özümseyip Medeni Kanun’un onaylanması(1926) ve oy hakkıeş
itliğini sağlayan
anayasa değiş
ikliğiyle baş
layan bir devlet feminizmi ortaya çı
kmı
ş
tı
r (Tekeli, 80’lerde
Türkiye’de Kadı
nlar, 25). Batı
’daki sufragatte hareketine yakı
nlı
ğı
na atfen, birinci dalga
olarak da adlandı
rabileceğimiz bu süreçte kadı
nlar 1930’da yerel seçimlere katı
lma
hakkı
, 1935’te de milletvekili seçimlerine katı
lı
m hakkıkazanmı
ş
, 18 kadı
n meclise
girmiş
tir.
Nezihe Muhiddin’in Kadı
nlar Halk Fı
rkası(1923) kurma giriş
imi ve Kadı
n
Birliği (1924–28) bu evrenin en önemli kilometre taş
ları
dı
r (Savran, Feminizm 254). Bu
örgütler etrafı
nda toplanan kadı
nlar, kadı
nsı
z bir inkı
lâbı
n olamayacağı
nıifade ederek,
ulusun inş
a sürecine katı
lmak istiyorlardı
. İ
ktidarı
n kadı
n profili ise, annelik ve eş
lik
rolleri yüceltilen, cinsiyet özellikleri neredeyse sı
fı
ra indirgenmiş
, koyu kostümlü,
makyajsı
z, kı
sa saçlıbir çocuk kadı
ndı
. Bu sebeple belli bir kadı
n profilinden baş
kası
nı
25
dı
ş
layan devlet feminizmi, Nezihe Muhittin gibi kadı
nları
n kamusal alanda
sindirilmesine sebep olmuş
tur. Nezihe Muhiddin ve diğer yöneticiler Kadı
nlar Birliği
yönetiminden idari usulsüzlük iddiası
yla uzaklaş
tı
rı
lmı
ş
tı
r. Yeni yönetim uzun bir süre
yardı
m faaliyetleri dı
ş
ı
nda çalı
ş
mamı
ş
, kadı
nlara seçme ve seçilme hakkıverildikten
sonra da hedeflere ulaş
ı
ldı
ğıgerekçesiyle kendini feshetmiş
tir (Bora, 110). Bu süreçten
sonra, ülkedeki ilk feminist dalga, 1980’li yı
llara kadar bir duraklama dönemine girer.
Feminist kı
pı
rdanmalar uzun bir aradan sonra, küçük kadı
n grupları
nı
n bilinç
yükseltme toplantı
larıve yayı
nlarıile 1980’li yı
llarda görülmeye baş
lar. Darbe
sürecinden sonra ortaya ilk çı
kan toplumsal hareket olan kadı
n hareketi, bu sebeple
ülkenin demokratikleş
mesi yolunda da önemli bir iş
lev üstlenir (Tekeli, 80’lerde
Türkiye’de Kadı
nlar, 24).
Bu dönem Türkiye’de feminizmin ideolojik mayalanma
dönemi olarak da adlandı
rı
labilir. YAZKO’nun 1981’de Şirin Tekeli’ye kadı
n sorunsalı
üzerine yazma teklifi getirmesiyle, kadı
n sorunu üzerine tartı
ş
an ve yazan bir grup
ortaya çı
kar (Arat, 296). Kadı
n üzerine yazı
lar Mayı
s 1981’de YAZKO önderliğ
inde
çı
kmaya baş
lar, 4 Şubat 1983’te Somut dergisinde yayı
mlanan feminist kadı
n sayfası
yla
devam eder (Timisi,14).
Kadı
nlar dergilerdeki tartı
ş
maları
n dı
ş
ı
nda, bir yandan da çeviriler yoluyla
Batı
’daki feminist hareketin teori ve pratiklerini tanı
maya çalı
ş
mı
şve onun örgütlenme
biçimlerini taklit etmiş
lerdir. 1983’te bu biçimlerden ilki, Gülnur Acar Savran, Şirin
Tekeli, Stella Ovadia’nı
n da bulunduğu bir bilinç yükseltme grubu oluş
muş
tur. Grubun
kendisinin ne olduğu ve ne olmamasıgerektiği üzerine tartı
ş
ması
nda, Şirin Tekeli’nin
de belirttiği gibi o sı
rada medya dünyası
nda kendine önemli bir yer edinmişolan Duygu
Asena ve Kadı
nca dergisi bir ölçüttür.
Ama, bize göre dergi yeterince politik değil, yeterince eleş
tirel değil.
Dolayı
sı
yla, bilinç yükseltme grubu kendini tanı
mlarken, bir ölçüt, bir
mihenk taş
ıolarak Kadı
nca’yıalı
yor. Amaç, Duygu’nun yaptı
ğı
ndan
farklıbir ş
ey yapmak. Taa o günlerden baş
layarak Duygu, Türkiye’de
feminizmin geliş
mesi üzerinde belirleyici oldu (87).
Bilinç yükseltme grubunun yazı
ları
ndan sonra, 1982’de İ
stanbul’da YAZKO
tarafı
ndan Gazeteciler Cemiyetinde düzenlenen, feminizmin kamuoyu önünde ilk kez
açı
kça savunulduğu sempozyum, 1984’te ilk feminist örgütlenme olarak, İ
stanbul’da
26
kurulan Kadı
n Çevresi Kitap Kulübü, 1986’da CEDAW için düzenlenen imza
kampanyasıgibi çeş
itli pratikler de birbirini izler. 1982–1990 yı
llarıarası
nda öncelikle
İ
stanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde 1987 Dayağa Karş
ıYürüyüşeylemi, 1989’da
cinsel tacize karş
ıkampanya gibi küçük grupları
n katı
ldı
ğ
ıancak oldukça anlamlıbir
dizi eylem yapı
lı
r (Tekeli, 80lerde Türkiye’de Kadı
nlar, 29).
80’lerde geliş
en ikinci dalga feminizm, devlet feminizminin de sorgulandı
ğıbir
dönemdir. Kadı
n sorununun kendi özgünlükleri tartı
ş
ı
lı
r hale gelirken, bir yandan da
Batı
lıfeministler ve çeviriler aracı
lı
ğı
yla feminist kuramlar tanı
nmı
ş
tı
r. Ancak olanca
kuramsal çaba ve etkinliğ
e karş
ı
n, 80’lerde Kemalist devrimin sağladı
ğıhaklarıve
yaş
am koş
ullarıgereği çeş
itli alanlarda etkin bir konum kazanmakta olan kadı
nlar, aynı
katı
lı
mıtoplumsal karar süreçlerinde gerçekleş
tirememiş
tir (Ertürk, 178). Bu dönem,
kamusal tartı
ş
malarda kadı
nları
n politik talepleri seslendirilmişve yine bu dönem kadı
n
tarihine yönelimin baş
langı
ç noktasıolmuş
tur (Elçik, 304). İ
kinci dalga yeni kadı
n
hareketinin politik taleplerinde, önceliği kadı
nları
n kimliğ
i ve bedeni almı
ş
tı
r. 1989’da
Ankara’da yapı
lan 1. Feminist Hafta Sonu’nun sonuç bildirgesi, kadı
n meselesinin bu
üç temel alanı
na isabetli bir vurgu yapar: “Kimliğimize, emeğ
imize ve bedenimize sahip
çı
kmak” (Kardan-Ecevit, 89).
Kadı
nı
n kimliğ
i konusunda yasalar da cinsiyetçi bir yaklaş
ı
mla düzenlenmiş
tir.
1926’da onaylanması
ndan bu yana değiş
tirilmeyen Medeni Kanun, kadı
nı
n kimliği
konusunda çeş
itli sorunlar içermekteydi. Evli kadı
n, ailenin “reisi” kocaya tabi bir
hukuki statüde bulunmaktaydı
. Töre cinayetlerini caydı
rı
cıkı
lmayan “tahrik indirimi”,
zina maddesinin kadı
nlarıaş
ağ
ı
layı
cıbentleri, kadı
n beden ve ruh bütünlüğüne yönelik
suçları
n “aileye karş
ısuçlar” baş
lı
ğıaltı
nda yer almasıgibi çeş
itli sorunlar mevcuttu. Bu
tür sorunlarıiçeren düzenlemelerdeki değiş
iklikler ise ş
unlar oldu: 82 anayasasıile aile
planlamasıilkesi anayasal nitelik kazanmı
ş
, 83 yı
lı
nda kürtaj suç olmaktan çı
karı
lmı
ş
tı
r.
1990 yı
lı
nda kadı
nı
n işveya sanatla uğraş
ması
nıkocanı
n iznine bağlayan Medeni
Kanun maddesi iptal edildi, 97’de ise evli kadı
nı
n evlenmeden önceki soyadı
nıda
kullanabilmesi hüküm altı
na alı
ndı(Güriz, 56). 1985’ten 1990’lıyı
lları
n sonuna dek
Medeni Kanun’da reform talebi kadı
nları
n kimliklerine sahip çı
kma konusunda önemli
gündemlerinden biri oldu ve 2001 yı
lı
nda da yeni Medeni Kanun yürürlüğe girdi.
27
Baskıaltı
nda tutulan ve ş
iddete maruz bı
rakı
lan kadı
n bedenine dönük haklar,
feminizmin diğer öncelikli talepleri arası
ndaydı
. Kadı
n bedeni üzerindeki pek çok baskı
ve ş
iddet biçimi çeş
itli kampanyalarla protesto edildi. Dayağa karş
ıyürüyüş
, cinsel
tacize ve aile içi ş
iddete hayı
r kampanyaları
, namus cinayetleri ve bekâret kontrolü gibi
eylemlere dönük protestolar ve Mor Çatıgibi kadı
n sı
ğı
naklarıkurma mücadelesi,
belediyelerden sı
ğı
nak talep edilmesi, ‘80’li yı
lları
n baş
ı
ndan günümüze dek çeş
itli
eylemliliklerle sürdürüldü.
1990’lıyı
lları
n baş
ı
nda ise aile içi ş
iddetle mücadele ve 80’li yı
lları
n
kampanyaları
nı
n talepleri öne sürülmeye devam etti. Gözaltı
nda taciz ve tecavüze karş
ı
kampanya, cenazesi kadı
nlar tarafı
ndan kaldı
rı
lan Güldünya Tören olayıgibi töre
cinayetlerine karş
ısürdürülen eylemler bu süreçte kamuoyunda genişyankıuyandı
rdı
.
Kampanyalar süreci olarak nitelenen 80’li yı
lları
n ardı
ndan, 90’lıyı
lları
n farklıbir diğer
özelliği ise feministlerin kadı
na yönelik ş
iddet konusunu sürekli gündemde tutma
baş
arı
sı ve kampanyaları
n sürekliliği sayesinde kurumsallaş
mayı sağlaması
dı
r.
Üniversitelerde Kadı
n Araş
tı
rma Merkezleri kurulmaya baş
lanması
, Kadı
n Eserleri
Kütüphanesi’nin kurulmasıile feminist kuram ve metoda doğru ciddi bir yönelim
olmuş
tur (Tekeli, 80lerde Türkiye’de Kadı
nlar 305). Bu geliş
meler, 80’li yı
llarda
feminist literatürün Türkçeye kazandı
rı
lmasısonucu 90’larda geliş
en ve bugün üçüncü
kuş
ak feministler olarak adlandı
rdı
ğı
mı
z akademik feminizmin geliş
mesine yol açtı
(Timisi, 38). Kadı
n Çalı
ş
malarıbölümlerinin kurulması
, genç kadı
nları
n feminizmle
temasa geçtikleri yeni bir alandıve toplumsal cinsiyetin her türlü bilgi üretme çabası
na
dâhil edilmesi olanağ
ısağladı(Kardan-Ecevit, 89).
1990’larda feminizm, büyük ş
ehir hareketi olmaktan önemli ölçüde çı
kmı
ş
tı
r.
Kadı
nlar Diyarbakı
r, Adana, Mersin, Samsun, Antalya gibi illerde de örgütlenmeye
baş
lamı
ş
tı
r (Bora-Günal, 6). Feministlerin çoğunluğunun ortak düş
üncesine göre bu
dönemin bir diğ
er özelliği de “projeciliğ
idir”. Aksu Bora, bu tarzış
öyle tanı
mlamı
ş
tı
r:
Proje feminizmi olarak adlandı
rı
lan bu tarz, 90’larda tüm dünyada
yaygı
nlı
k kazandı
. Politik
hedeflerin
teknik
amaçları
na,
militanlı
ğı
n
“aktivistliğe” dönüş
tüğü bu tarz, çeş
itli açı
lardan eleş
tirildi. Proje feminizmi
bizce de, feminist hareketin önündeki en büyük engellerden birini oluş
turuyor.
Ancak teslim etmek gerekir ki, orta sı
nı
ftan, eğitimli ve kentli kadı
nlardan
28
oluş
an feminist hareketin yaygı
nlaş
ması
, “öteki” kadı
nlarla temas noktaları
bulabilmesi de büyük ölçüde projeler aracı
lı
ğı
yla oldu. Proje feminizmi
yaygı
nlaş
mayıkolaylaş
tı
rı
rken, 90’larda feminist hareketin politik içeriğinin
seyrelmesinin nedenlerinden de biri oldu. 80’lerin coş
kulu tartı
ş
ma ortamıyerini
kendi gündemleriyle (projeleriyle) uğraş
an, birbirinden kopuk gruplara bı
raktı
(Bora-Günal, 9).
2000’lerin feminizmi ise, yukarı
da sözü geçen 90’lıyı
lları
n parçalı
lı
ğı
nı
n
devamı
na ş
ahitlik etmişve önemli bir toplumsal muhalefet hareketi de olan feminizm,
pratik alanda sönümlenerek bir suskunluk dönemine girmiş
tir. Dönem dönem ivme
kazandı
ysa da esas olarak halen “orta sı
nı
f” aydı
nlar tarafı
ndan savunulan bir ideoloji
olmaktan öteye gidememesi, bu suskunluğun temel sebeplerinden biridir (Çağatay,
291). Ancak feministlerin ve muhalif kesimlerin parti içi örgütler, dernekler, vakı
flar
gibi farklıörgütlülüklerle kadı
na yönelik ş
iddete ve her geçen gün artan kadı
n
cinayetlerine karş
ıgeliş
tirdiği toplumsal duyarlı
lı
k, bu suskunluğun giderek kı
rı
lmaya
baş
ladı
ğı
nı
n göstergesidir.
2.5.Yazarları
n Feminizmi: Liberal- Eş
itlikçi Feminizmdeki Yerleri
Feminizmleri çeş
itli sorunlar içerse de, Duygu Asena ve Erica Jong’un sanatsal
evrenlerinin inş
ası
nda kadı
n meselesi ile ilgili etik-politik dertleri her zaman yön verici
olmuş
tur. Her ikisi de hem yayı
nlarıhem kendi yaş
amları
yla, kadı
nlara bireysel
özgürleş
me modeli olarak çalı
ş
an, bakı
mlı
, kendi ayaklarıüzerinde duran, bir taraftan
da cinsel ve duygusal hazları
nıözgür yaş
ayan bir ş
ehirli kadı
n profili sunmuş
tur. Beyaz,
orta sı
nı
f, iyi eğ
itimli birer kadı
n olarak, kitaplarıve yazı
ları
nda yaş
adı
klarıdeneyimleri
de paylaş
an yazarlar daha çok eş
itlikçi bir feminizm görüş
ünü savunmuş
tur. İ
kinci dalga
feminizmin özel olanı
n politikası
nıyapma, eş
itlikçilik, bireycilik gibi özelliklerini de
taş
ı
yan yazarları
n, özellikle kadı
n haklarıkonusunda eş
itlikçi tutumları
yla liberal
feminizmden de pay aldı
klarısöylenebilir.
Asena’ya göre eş
itlikçi feminizm, kadı
nları
n üretime katı
lı
mları
, baskı
cıbir
tutumdan ve zorla benimsetilen ailevi bir kimlikten kurtuluş
, kiş
isel baş
arı
lar ve
erkeklerle eş
it fı
rsatlara sahip olmak için verilen mücadele gibi alanlarıkapsı
yordu
(Tekeli, Gücünüzü Bilin, 72). Duygu Asena, özellikle Kadı
nı
n AdıYok ve Aynada Aş
k
29
Vardıromanları
yla bu mücadele sürecini betimlemiş
tir. Bu açı
dan Asena, kadı
n
karakterlerin bireysel özgürleş
me sürecini anlatmakta Jong’la benzeş
ir. Duygu Asena
romanları
nda tek tek kadı
nlarıkendi yalnı
zlı
kları
ndan ve suçlulukları
ndan kurtaracak
biçimde seslenip, kendisini ortaya koyarak bir özgür kadı
n modeli sunmuşve kadı
nları
bu biçimde bireyler olarak güçlenmeye çağı
rmı
ş
tı
r (Berktay, Gücünüzü Bilin, 84). İ
lk
romanıda Türkiye’nin ilk feminist manifestosu olarak anı
lan Asena, romancı
dan çok
gazeteci kimliğiyle çı
kardı
ğıKadı
nca gibi yayı
nlarda feminist hareketin politik
taleplerine anlaş
ı
lı
r bir dille yer vererek gündeme oturması
nısağlamasıve görüş
lerini
bu yolla anlatmayıseçmesiyle, yazarlı
k yönü daha ağ
ı
r basan Jong’dan ayrı
lı
r.
Kadı
nca’da Asena, Türkiye’deki kadı
nları
n özel hayatı
nıtoplumsallaş
tı
rarak ve
politikleş
tirerek karıkoca iliş
kisine ve onları
n özel hayatı
na egemen olan ataerkil
iliş
kilere yönelik eleş
tirilere yer vermiş
tir (Öztürkmen, 75).
Yola, ilk önce ş
ehirli kadı
nı
n özgürlüğü için çı
kan, sonraki yı
llarda yolculuğunu
Güneydoğu’ya uzatı
p oradaki kadı
nla buluş
an Asena, giderek toplumsal muhalefetin
her kesiminin yanı
nda bir tutum almı
ş
tı
r (Arslan, 124). Gazeteci Nazı
m Alpman,
Asena’nı
n bu açı
dan Batı
’da “medeni haklar savunuculuğu” denen bir konumda
olduğunu ifade etmiş
tir (Alpman, 134). Ancak yukarı
da belirtildiği üzere Asena’nı
n,
feminizmin taleplerini gündemleş
tiren ama harekete karş
ımesafeli-bireyci yanı
, politik
olarak sı
nı
rlı
lı
ğı
na da örnek olan ş
u cümleyle anlaş
ı
labilir: “Onun [Asena’nı
n] yaptı
kları
ve hayatı
, bizim (muhalif siyasete yakı
n kadı
nlar) yaptı
kları
mı
z ve hayatı
mı
zla iç içe
değil ama yan yana yürüdü” (Düzkan, 51). Tüm eksik yanları
na karş
ı
n, Fatmagül
Berktay’ı
n da ifade ettiği gibi, bugün genç kadı
n kuş
aklarıkendilerini daha fazla özne
hissediyorlarsa, kimliklerine daha çok sahip çı
kabiliyorlarsa bunun Duygu Asena’nı
n ve
bir bütün olarak kadı
n hareketinin, erkek egemen sistemin kadı
nları“kimliksizleş
tirme”
ve “adsı
zlaş
tı
rma” harekâtı
na karş
ı1980’lerden beri verdikleri yorucu, zahmetli ama bir
o kadar da anlamlımücadeleye borçlulardı
r (Berktay, Gücünüzü Bilin, 41).
Erica Jong ise, politik olarak Duygu Asena gibi feminist olduğunu ifade eden
ancak feminizminin toplumsal muhalefetin hangi yanı
nda yer aldı
ğıkonusunda net tavı
r
koymayan bir çizgi izler. Jong da kendi deneyimlerinden yola çı
karak kadı
nlara bir
bireysel kurtuluşprofili çizer. Jong, orta sı
nı
f bir Yahudi aileden gelen, iyi eğitimli bir
kadı
n olarak ş
ehirli kadı
nı
n üretime katı
lmasısürecinde ve bireysel aş
kta yaş
adı
ğı
30
sorunlarıanlatmı
ş
, romanları
nda cinsellik üzerine satirik ve açı
k sözlü bir dil kurmuş
tur
(Southern, 2).
Jong özellikle eserlerindeki kadı
n karakterlerini betimlerken, özel olanı
n
politikası
nıyapma konusunda ikinci dalga feminizmin temel özellikleriyle benzeş
ir.
Kadı
n karakterlerin iç dünyaları
nıyansı
tı
rken, cinsel arzuları
, aile iliş
kileri, eğitim ve iş
hayatlarıile eksiksiz bir özel alan çizen Jong, 1973’te yayı
nladı
ğıUçuşKorkusu
romanı
yla ikinci dalganı
n Amerika’daki köş
e taş
ları
ndan birini oluş
turur. Jong
romanları
yla Avrupa merkezli patriyarkaya karş
ıcüretli ve mizahi bir meydan okuma
gerçekleş
tirir, ancak 1960-70’lerin diğer ikinci dalga feministleri gibi, daha genç radikal
feministler, lezbiyenler ve post yapı
salcıeleş
tirmenler tarafı
ndan gayrıciddi ve burjuva
olarak eleş
tirilir (Fishkin, 12).
Ancak Jong ve Asena’nı
n feminizminin, kadı
nlara sundukları bireysel
özgürleş
me modeliyle bütün kadı
nları
n uzun soluklu kurtuluş
unda ne kadar etkili
olduğu tartı
ş
ma konusudur (Savran, Gücünüzü Bilin, 83). Her ikisi de yetmiş
li-seksenli
yı
lları
n çalkantı
lısüreçlerinden etkilenen yazarları
mı
z, özellikle yetmiş
lerin sonu ve
seksenli yı
llarda kapitalizmin iktidarlarla, medyası
yla-reklamları
yla oluş
turduğu
tüketim toplumunun atmosferinden etkilenmişbireylerdir. Power, bu süreçte özellikle
liberal feminist hareketin kazanı
mları
yla modern ş
ehirli kadı
nı
n “baş
arı
lı
” imajı
yla iş
dünyası
nı
n önemli sembollerinden biri haline geldiğini vurguluyor (Power, 23). Jong ve
Asena da bu ş
ehirli kadı
nı
n hayatı
nıve problemlerini sorunsallaş
tı
ran bir çizgide eserler
üretmiş
lerdir. Bu yeni dünya düzeninde kadı
nlar artı
k “presentable” iş
çiler olmuş
, bu
prezantabl konuma ulaş
mak için her gün çeş
itli araçlarla yürütülen güzellik-ince beden
dayatmaları
nı
n bombardı
manıaltı
nda kadı
nlar en iyi tüketici grupları
ndan biri
yapı
lmı
ş
tı
r (Power, 25). Kiş
isel geliş
im kitaplarıve diyetlerle, romantik aş
k arayı
ş
ı
ndaki
kadı
nlar, bireysel haz tüketicileri haline de gelmiş
tir.
Jong bu güzellik dayatmaları
nımizahi bir dille yererken, Asena’da ise bu
güzellik kavramları
nı
n pençesine düş
müşkadı
nları
n yaş
adı
ğıtravmalarıve çözülüş
ünü
görürüz. Ancak bu çözülüşde yine bir bireysel romantik aş
k tatmininde bulunur. Bu
açı
dan her iki yazarı
n da cinsel aş
kta tatmin arayı
ş
ı
nısonuçlandı
rmaya çalı
ş
an kadı
nları
resmetmesi, farklıkadı
nlı
k durumları
nıanlatmayı
p kendi baş
ı
na bir çözüm bulmayı
ekonomik özgürlük gibi bireyci teş
ebbüslere bağlamasıbireycilik açı
sı
ndan tipiktir. Bu
31
açı
dan yazarları
n, feminizmin kiş
isel geliş
im söylemleriyle tarihsel ve politik
boyutunun
“kendini
iyi
hissetme”
ve
dirençli
olmaya
indirgenmesinin
tek
boyutluluğunu beslediği bir feminizmden pay aldı
kları
nısöylemek mümkündür (Power,
32). Kapitalizm, bu çalı
ş
an, baş
arı
lı
, kendi ayaklarıüzerinde durabilen kentli kadı
n ve
onun sürekli pazarlanan imgesinde kadı
nıyaratan tanrıolarak soluk almaktadı
r.
Dolayı
sı
yla feminist hareketin elde ettiğ
i kazanı
mları
n hepsi bireyselliğ
e indirgenmiş
tir.
Feminizmlerinin tek boyutluluğuna ek olarak, cinsel otonomilerini kazanmaya
çalı
ş
an kadı
nları
n mahremiyet iliş
kileri ve bu iliş
kilerde altta yatan ataerkil yapı
yı
görmeyerek sorunlarıerkeğe mal eden yaklaş
ı
m her iki yazarda da görülmektedir.
Karakterlerin betimleniş
indeki hazcıyaklaş
ı
mları
yla feminist alanda bir sı
nı
rlı
lı
ğa
tekabül etmektedirler. Kadı
nıher düzlemde özne olmaktan alı
koyan daha genel bir
iş
leyiş
in tahlilini yapmadı
klarıiçin, tek boyutlu bir feminizmden beslendikleri
söylenebilir. Bu tahlil, erkek karş
ı
sı
nda kadı
n resminden çok erkeklik karş
ı
sı
nda
kadı
nlı
k tarifi ya da her ikisini de kuran iş
leyiş
in tarifini gerektirmektedir. Yazarlar
kadı
nlarınesneleş
tiren, ş
iddet gösteren, aldatan erkeklere karş
ıbir kin gütmekte, ancak
bu ezilen kadı
nlı
k tarifinin farklıkadı
nlı
k hallerinde de var olduğunu ve bunları
n
karş
ı
sı
nda da hem ezilen, hem düzenin iş
birlikçisi bir erkeklik tanı
mıyapmak
gerektiğini gözden kaçı
rmaktadı
rlar.
3.Bölüm: Aynada Aş
k Vardı
: Kadı
n Kendini Keş
fedince
3.1.Üç Kuş
ak Kadı
nı
n Mücadele Süreci; Nil, Nilüfer, Nilgün
Duygu Asena, Aynada Aş
k Vardıromanı
nı1997 yı
lı
nda yayı
mlamı
ş
tı
r. 1987
yı
lı
nda yayı
mlanan ilk romanıKadı
nı
n AdıYok ile edebiyat dünyası
ndan çok toplumsal
hayatta büyük tartı
ş
malara yol açan Asena’nı
n ikinci romanıda büyük ilgi uyandı
rdı
.
Kadı
nı
n AdıYok “muzı
r neş
riyat” sayı
larak poş
ette satı
lmasıteklif edildi ve nihayet
yasaklanmaya maruz kaldı(Yı
ldı
z, 17). Oysa Asena’nı
n romanı
, “kadı
nları
n kimlik ve
bedenlerini öne çı
kararak hakları
nıaradı
kları80’li yı
lları
n politik atmosferinin baş
lattı
ğı
ivmenin doğrudan kadı
n özgürlüğünün sorgulanmasıanlamı
nda kâğı
t üstünde en önemli
karş
ı
lı
kları
ndan biriydi” (İ
plikçi, 59). Şirin Tekeli, romanı“Türkiye’nin ilk orijinal
feminist manifestosu” olarak değerlendirdi (Tekeli, Gücünüzü Bilin 71).
32
Aynada Aş
k Vardı ile gazeteci kimliğinden yazarlı
ğa geçişyapan Asena’nı
n,
Türkiye’deki kadı
n yazarları
n ulus devletin cinsel erdemi koruma öncelikli yoldaş
kadı
nı
nıyazan Halide Edip, Kerime Nadir, Suat Derviş
’ten; toplumsal cinsiyet rollerini
sorgulayan ve bu rollerle çatı
ş
masısebebiyle yaş
amda savrulmuşkadı
nlarıyazan Sevgi
Soysal’dan Ayla Kutlu’ya ve Füruzan’a uzanan geleneğ
in içerisinde değerlendirilmesi
gerekmektedir. Asena 80’li-90’lıyı
lları
n ikinci dalga feminist hareketinin itici gücüyle
kendini keş
feden kadı
nları
n hikâyelerini yazmı
ş
tı
r. Asena’nı
n kadı
n karakterleri, kimlik
ve bedeninin, yani özel olanı
n politikası
nıyapan, feminizmden ve ülkelerindeki sosyal
ve ekonomik olaylardan bağı
msı
z karakterler değildir; aksine etrafları
nda olup
bitenlerin farkı
nda olan bireylerdir. Bu bireyler çeş
itli çeliş
ki ve çatı
ş
malar yaş
ayarak
kimliğini kazanmaya çalı
ş
an, bu kendini keş
fedişsürecinde kiş
isel tatmini arayan,
biriktirdiği tüm özgürlük-tutsaklı
k deneyimlerini hemcinslerine de aktaran kadı
nlardı
r.
Aynada Aş
k Vardı özellikle bu aktarı
mıüçüncü kuş
aktan üzerinden anlatması
açı
sı
ndan önem taş
ı
r. Romanda anneanne, anne ve kı
zıüzerinden 1930’lu yı
llardan
1990’lara uzanan bir arka planda kadı
nları
n bireysel özgürlük ve aş
k arayı
ş
ları
, gündelik
yaş
am pratikleri içinde betimlenmektedir. Nilüfer, Nilgün ve Nil, evde, iş
te, toplum
içerisinde tutumlarıve mahrem deneyimleriyle çocukluktan olgunluk çağı
na kadar
Türkiye’nin geçirdiği algıve statü değiş
ikliklerini, hak kazanı
mları
nı
n değiş
tirdiği
bireylerin birer örneğini sergilemektedirler. Üç kadı
nı
n aileleri, eş
leri ve çevreleriyle,
temelde cinsiyet rollerine karş
ıgiriş
tikleri, kimi zaman geri çekildikleri, kimi zaman
kazandı
klarımücadele farklızamanlarda farklıbiçimler altı
nda sürer. 1930’lu yı
llardan
90’lara gelindikçe kadı
nı
n katı
lı
m gösterdiği alanlar geniş
ler, ancak sorunları
n boyutları
da geniş
ler. Anneanne Nilüfer kendi parası
nıkazanma fikrinin dahi kendisine ş
aş
ı
rtı
cı
geldiği bir tarihsel dönemde yaş
arken, kendi parası
nıkazanan Nil, tüketim toplumunun
kadı
n bedenine dayattı
ğızayı
f ve güzel kalma biçimlerinin kandı
rmacaları
na katı
lı
r
(Asena, 11-184).
Anneanne ile torun arası
ndaki kuş
ak farkıonları
n cinsel kimliğini kazanma, cinsel
arzu ve aş
kıyaş
ama biçimlerini ve ifadelerini de etkilemektedir. Ancak bu kuş
ak farkı
,
kadı
nlar arası
nda iletiş
imsizlikten çok, birbirleriyle sürekli iliş
kili ve dayanı
ş
macıbir
paylaş
ı
m zeminiyle ortak bir mücadele tarihi ve belleği oluş
turmaktadı
r. Bu tarih
boyunca eski deneyimlerin anneden kı
za aktarı
ldı
ğı
, çeş
itli örneklerin ve kazanı
mları
n
33
tartı
ş
ı
ldı
ğı
, travmatik yaş
antı
ları
n birlikte aş
ı
lmaya çalı
ş
ı
ldı
ğıortak bir bellek
geliş
miş
tir.
Bu belleğin ilk noktasıolan Nilüfer, 1930’larda ergenlik çağı
nıyaş
ayan bir genç
kı
z olarak, on dört yaş
ı
nda istemeden evlendirilmiş
, ölü çocukları
na sürekli ağlayan,
yaş
ama küsmüşbir anne ile sürekli uzaklarda olan bir babanı
n çocuğudur. Nilüfer uysal
bir genç kı
zdı
r; annesiyle daha kı
sa etek giyme tartı
ş
masıyapması
na, ağzı
ndan
“sevdiğ
im, seviyorum” kelimeleri çı
kmayan bir anneye karş
ı“Sevdiğim adamı
bulacağı
m” demesi küçük karş
ıçı
kı
ş
lardı
r (Asena, 84-86). Nilüfer’in cinsiyet rollerine
uyum sağlayı
ş
ı
, daha az toplumsal güce ve güvene sahip olanları
n baş
kaları
yla
iliş
kilerinde memnun etme becerisine sahip olarak korunma sağlaması
yla açı
klanabilir
(Segal, 194). Nilüfer boyun eğmekle mücadeleden kaçar, düş
üncelerine gömülür, çünkü
“hayat böyle daha kolaydı
r” (Asena, 85). Nilüfer’in mücadeleden kaçı
ş
ıbüyük aş
kı
Ali’yle bir yı
llı
k evliliğinden sonra Ali’nin hayatı
nıkaybetmesiyle baş
lamı
ş
tı
r. Bu
süreç, Nilüfer’in cinsel arzu ve aş
kıtanı
dı
ğıve mutlu olduğu hemen hemen tek
dönemdir. Yaş
amı
nı
n geri kalanı
nda Nilüfer yarıuyur bir cinsiyet kimliğine sahiptir,
bedenini yalnı
zca sonraki kocaları
nı
n tasarrufuna bı
rakmı
ş
, kendi arzuları
ndan
vazgeçmiş
tir. Üç evlilik yapan Nilüfer için evlilik nerdeyse bir zorunluluktur. Asena,
Nilüfer üzerinden kadı
n cinselliğini denetim altı
na alan en önemli kurumlardan biri olan
evliliği eleş
tirmektedir.
Mernissi, kadı
n cinselliği üzerindeki bu denetimi, kadı
n cinselliğ
ini güçlü, etkin ve
bu nedenle de erkek düzenini yı
kı
cıbir güç olarak gören İ
slamî görüş
e bağ
lar (72).
Nilüfer’in cinselliği de bu sebeple görücü usulü bulunan kocalara emanet edilir; ailesi
dul bir kadı
n olarak yaş
aması
na tahammül edememektedir. Nilüfer de çok sevdiği
Ali’nin hatı
rası
yla yaş
ama isteğ
ine karş
ı
n, aileye boyun eğer. Bu boyun eğiş
te “kendi
yuvası
na kavuş
ma isteğ
i” de bulunmaktadı
r. Simone de Beauvoir'ı
n ifade ettiği gibi
yuvaya karş
ıbu tutum genel olarak kadı
nlı
ğıbelirleyen diyalektiğin buyruğundadı
r.
Kadı
n bir takı
mş
eylere kendini av haline getirerek kavuş
makta, özgürlüğe ancak kiş
isel
hakları
ndan geçerek ulaş
makta, dünyadan vazgeçmekle yeni bir dünyayıfethetmek
istemektedir (Beauvoir, 51).
Nilüfer, resim yaparak, bezik oynayarak, güzelliğini süsleme amacı
yla sürekli yeni
kı
yafetler alarak mutsuzluğunu dindirmeye çalı
ş
ı
r. Görüldüğü gibi tüm bu eylemler
34
sı
nı
rlarıbelirli bir dünya içerisinde gerçekleş
tirilir. Nilüfer kendi etrafı
nda kurduğu bu
avuntu duvarları
ndan arada bir çı
kmaya cesaret eder. İ
kinci kocasıHaydar’dan
boş
anmak isteyiş
i cesur bir hamledir. İ
lk kocasıAli’ye ihanetmişgibi gelen cinsel iliş
ki
dayatması
na karş
ıçı
kı
ş
ı
, bu boş
anmanı
n sebeplerinden birisidir. Burada kendi bedenini
koruma ve kullanma hakkı
na sahip çı
kan Nilüfer, ailenin yeniden evliliği dayatması
yla
tekrar sinmiş
tir. Nilüfer evlilik üzerinden ataerkil bir pazarlı
k yapmı
ş
tı
r. Kandiyoti’nin
deyimiyle ataerkil pazarlı
k, kadı
nları
n sı
nı
f, kast ve etnik kimliğe göre çeş
itlilik
gösteren bir dizi kı
sı
tlama altı
nda saptadı
klarıstratejilerdir (Kandiyoti, 201). Nilüfer’in
evliliği seçiş
i, Türkiye’de çekirdek ailenin biraz da aile ve akraba denetiminden
kurtulma yolu olarak görülmesindendir (Kandiyoti, 193). Ancak Nilüfer için bu biçim
de görece özgürlük sağlaması
na rağ
men, özünde yeterince özgürleş
tirici değildir.
Okuyup kendi parası
nıkazanma fikrinden vazgeçip kocası
na bağı
mlıbir hayat süren
Nilüfer yalnı
z 1950’li yı
lları
n değil, ülkemizde halen sı
klı
kla yaş
anan bir kadı
nlı
k
durumunu betimlemektedir. Nilüfer’in hayattan kopukluğu ve kocası
na bağı
mlı
lı
ğıöyle
ileri gitmiş
tir ki, son kocasıTarı
k Bey ölünce faturalarıbile nereye yatı
racağı
nıbilemez
(Asena, 257). Nilüfer yalnı
z somut biçimlerde değil, düş
ünsel anlamda da yarıuyur,
neredeyse taş
laş
mı
şbir beden ve ruh taş
ı
maktadı
r.
Bedeninin yalnı
zca görünüş
üyle, ruhunun da yalnı
zca Ali’yle anı
ları
nısaklayan
yanları
yla uğraş
maktadı
r. Yalnı
z bir defa bu bedenin bir arzu duyduğ
una ş
ahit olunur.
Bu arzu ise bir toplantı
da beğendiği bir adama kaçamak bakı
ş
ı
dı
r sadece. Onun arzudan
duyduğu zevk ise evli bir kadı
n olarak suçluluk duyması
na yol açar. Sadakat ve arzu
çatı
ş
masıAsena’nı
n evlilik kurumunda eleş
tirdiği noktalardan biridir. Bu çatı
ş
ma bir
defa da Tarı
k Beyin Nilüfer’i aldattı
ğı
nı
n ortaya çı
kması
yla yaş
anı
r. Nilüfer bu durumu
eve giriş
-çı
kı
şsaati ve daha fazla özgürlük karş
ı
lı
ğı
nda yok saymaya çalı
ş
ı
r. Bu örnekte
de görüldüğü üzere, ataerkil iş
birliği yine bir baş
a çı
kma stratejisi olarak devreye girer.
Nilüfer’in çeliş
kileriyle başetme yolu, anı
ları
nı
, mutsuzluğunu neredeyse kı
skançlı
kla
korumak ve gerektiğinde iş
birliği yapmaktı
r. Kendi kabuğu içerisinde giderek
yaş
amdan kopan Nilüfer, yalnı
z kendisi üzerinde değil, etrafı
ndaki kadı
nlar (kı
zı
,
görümcesi) üzerinde de arzu ifadelerini yasaklayı
cı
, ayı
playı
cıbir tutum takı
nmı
ş
tı
r. Öte
yandan kendi iradesiyle sürdürdüğü tek ş
ey güzelliğidir; bu güzelliği korumak için
sürekli çaba sarf eder ve kendi çocukları
na da bedenlerini iyi korumalarıiçin tavsiyede
35
bulunur. Hem arzuyu yasaklayı
cı
, hem arzulanabilir bir beden sahibi olma Nilüfer’in
baş
lı
ca çeliş
kilerinden biridir.
Annesinin aksine Nilgün arzuları
nıifade eden ve arayı
ş
tan vazgeçmeyen bir
kadı
ndı
r. ’68 kuş
ağı
nı
n bir üyesi olarak, yazarı
n kuş
ağı
na yakı
n özellikler sergiler. ’68
kuş
ağı
nı
n özgürlükçü havası
ndan etkilenen Nilgün, annesinin tersine hem dünyaya açı
k,
hem kendi bedeninin arzuları
na kulak veren bir bireydir. Nilgün’le birlikte yazarı
n
politik olaylar ve cinsellik anlatı
mları
na daha çok yer verdiğ
i görülür. Duygu Asena bu
karakter üzerinden biraz da kendi kuş
ağ
ı
nı
nş
ehirli kadı
nları
nı
n özgürlük mücadelesini
anlatı
r. Ekonomik bağ
ı
msı
zlı
k ve cinsel özgürlük mücadelesi veren bir kadı
n olarak
Nilgün, çağı
nı
n “çalı
ş
an kadı
n” simgesine ters düş
mektedir. 60’lıyı
llardan bugüne
cinsiyet rollerinde pek çok değiş
im yaş
anması
na rağmen, bu değiş
imler en can alı
cı
kı
sı
mlara, örneğin cinselliğ
e iliş
kin çifte standarda neredeyse hiç dokunmamı
ş
tı
r
(Kandiyoti, 78). Bu “kurtulmuş
” fakat özgürleş
memişkadı
n profili, işyerinde de
“cinsiyetsiz” bir kimliğe sahip olmayıgerektirmiş
tir (Kandiyoti,196).
Nilgün ise
“saygı
n” bir kadı
n olmak ve saygı
nlı
ğı
nı
n yanı
nda cinsel kimliğini de reddetmeme
mücadelesi veren kadı
nlardandı
r. Cinsel
kimliğini kazanma konusunda ona yol
gösteren birileri de yoktur. Yirmi yaş
ı
nda evlenip hamile kaldı
ğı
nda ona annesi dâhil
kimsenin doğum kontrolünü anlatmadı
ğı
nıgörürüz.
Bu yüzden Nilgün el yordamı
yla kendi doğruları
nıbulmaya çalı
ş
maktadı
r. Bu çaba
sı
rası
nda zaman zaman çeliş
kiye düş
tüğü de olur. Örneğin daha cinsellikle ilgili ilk
sorusunda kı
zı
na pek çok ş
ey anlatı
p, kı
zıilk deneyimlerini yaş
adı
ğı
nda sorgulayı
cı
yaklaş
ı
r. Kı
zıNil’e kendi değerlerini (yalan söylememe, alkolün ve uyuş
turucunun
zararları
, kadı
n-erkek iliş
kileri vs.) aktarı
rken “görev bilinciyle” bazıkonulara paldı
r
küldür girip sonra kenara çekilir. Bu ikilem, Nilgün’ün kendi özgürleş
me çabası
içerisinde baş
kaları
na karş
ıtutumları
nda içselleş
tirmediğ
i davranı
ş
ları
nıaçı
ğa vurur.
Kı
zı
na karş
ıkorumacıyaklaş
ı
mı
, kı
zı
nı
n eş
cinsel olup olmadı
ğıkorkusunu yaş
aması
baş
ta kı
zı olmak üzere baş
ka kadı
nları
n özgürlüklerine müdahaleci tutumunu
örneklemektedir. Tüm bu çeliş
kilere karş
ı
n Nilgün’ün annelik kimliği diğer kadı
nlardan
ayrı
lı
r. Türkiye’de annelik yüceltilir, ancak anneden çocuğa aktarı
lan diş
il değerler
güçsüzdür ve özgürleş
tirici değildir (Sancar, 307). Eril değer yargı
ları
na uyan davranı
ş
kalı
plarıön plandadı
r; anneden diş
il değerler öğrenilmez. Anneden öğrenmeyen bir
36
toplumun bireyi olarak Nilgün bu süreci tersine çevirir, kı
zı
na doğru bildiği kendi
değerlerini aktarı
r.
Nilgün’ün cinsiyet kimliğ
i de annesine göre daha tutarlıseyretmektedir. Cinsel
isteğ
i deneyimleme ve bu deneyimden duyduğu korku, bu deneyimleri annesinden
gizlemesi her ergenin geçirdiği tecrübelerdir. Anneden alı
nmayan cinsel eğitim, akran
gruplarıiçinde eksik veya yanlı
şbiçimlerde cinsel deneyim yaş
anması
na sebep olur.
Nilgün ise yanlı
şyapma korkusu ve “sı
rf bunun için (cinsel zevk) evlenmeye değ
er”
düş
üncesiyle on sekiz yaş
ı
nda Yı
lmaz’la evlenir. Yı
lmaz Türkiye’deki cinsel ahlâk
kuralları
nı
n erkeklere verdiği bekçilik görevinin somutlaş
tı
ğıbir karakterdir (Sancar,
234). Nilgün ise cinsel arzudan çok ş
efkat ve koruma gördüğü bu bekçiyle düş
ünsel
ayrı
lı
kları
nıilk günden ortaya koyar. Gerdek gecesi iliş
kiye girmeyerek “kendini
toplumsal kurallara meydan okumuş
” hisseder (Asena, 140).
Nilgün’ün meydan okuyuş
u, karı koca cinselliğinin mahrem deneyimleri
konusunda suskun kalmak yerine, cinsel sorunları
nı ailesi ve arkadaş
ları
yla
tartı
ş
ması
nda da görülür. Arkadaş
ları
yla sohbetlerinde bir tür bilinç yükseltme
tekniğiyle önemli olanı
n erkekler değil, kendilerinin olduğuna karar verirler (Asena,
150). Nilgün, erkekler konusunda sı
k sı
k hayal kı
rı
klı
ğ
ıyaş
asa da, annesi gibi yaş
amdan
kopmaz; arayı
ş
ısürdürüp arzuları
nı
n peş
inden gitmeye çabalar; önemli olan kendisi ve
özgürlüğüdür.
Nilgün, zengin bir ailede yetiş
miş
, yine zengin biriyle evlenmiş
tir. Ancak
Nilgün’ün değer yargı
larıbir burjuvanı
nkinden çok, 68 kuş
ağı
nı
n özgürlükçü
fikirlerinden etkilenerek oluş
muş
tur. O, politik, toplumsal ve ekonomik her geliş
meye
duyarlıbir kadı
ndı
r. Mao’nun ve Simone de Beavoir’ı
n ölümüne üzülür. 1977 1
Mayı
sı
’na katı
lı
r. Ülkesinin ilk kadı
n baş
bakanı
na sevinir (Asena, 80-83-295).
Nilgün tüm çeliş
kilerine rağmen bir bağı
msı
z kadı
n örneğidir. Boş
anmı
şbir kadı
n
olarak yalnı
z baş
ı
na toplumda bir statü edinmek için uğraş
mı
ş
, iyi bir anne olmaya
çalı
ş
mı
ş
, cinsel anlamda da, ekonomik alanda olduğu gibi özgür kalmaya çabalamı
ş
tı
r.
Yani genel anlamda “annesi gibi olmama” isteği olan kadı
nları
n bir temsilcisidir.
“Annesi gibi olmama” çatı
ş
masıNilgün’ün kı
zıNil’de de görülmektedir. Ancak
Nil’in önündeki anne profili daha arzu edilebilir bir kimlikteyken, Nilgün’ün önündeki
anne profili yalnı
z kendini düş
ünen mutsuz bir anne kimliğidir. İ
lginç olan, her kadı
nı
n
37
annesinden hem onay ve ş
efkat beklemesi, hem de onu eleş
tirerek ve reddederek
bağı
msı
zlaş
ma mücadelesi vermesidir. Nil’in geleneksel bir anne yerine, onun için
“dünyanı
n en güzel, en akı
llıkadı
nı
” olan bir annesi vardı
r. Bu zekâ ve güzellik de Nil
için hem takdir hem kı
skançlı
k kaynağı
dı
r. Kendini annesi kadar güzel ve akı
llı
bulmayan Nil, bu durumla baş
a çı
kmaya çalı
ş
ı
rken bir dizi travmatik deneyim yaş
ar.
Yalnı
z annesiyle rekabet değil, 80’li yı
lları
n tüketici, bireyci, her ş
eyi cinsel kı
lan
toplumunun dayattı
ğıgüzellik kategorileri de Nil’in travmaları
nı
n kaynakları
dı
r.
Örneğin zayı
flama tutkusu anoreksi geçirmesine ve ölümden dönmesine neden olur
(Asena, 171). Psikologunun da söylediğ
i gibi bu durum “hayalindeki bedene sahip
olmayı
ş
ı
, çocukluk dönemine takı
lı
p kalmasıve anneyle çok yakı
n yaş
ayan kı
zları
n
annelerinden kurtulma” çabası
dı
r (Asena, 173).
Nil’in annesiyle bir çatı
ş
masıda özgürlük üzerinedir. Ona istediğ
i her ş
eyi anlatan
annesine rağmen, örneğin hangi cinsel davranı
ş
ı
nı
n kabul edilebileceği ya da
özgürlüğün sı
nı
rları
nı
n ne olduğu konusunda karmaş
a yaş
ar. Bu karmaş
a, cinsellik
üzerinde denetim sürse de, bireyin cinsellik hakkı
nda sürekli bir sorgulama yaş
aması
nı
n
örneğidir (Kandiyoti, 89). Özgürlük yanı
lgı
sıise tam da Nil’in kuş
ağı
na ait bir algı
dı
r.
Uyuş
turucu hap kullanan arkadaş
larıkarş
ı
sı
nda “özgürlük her istediğini yapmak mı
dı
r”
sorusuyla Nil bu bilgiyi sorgular. Ancak hapıkullanarak yine bu algı
ya uygun davranı
r.
Davranı
ş
ıbir yandan da kafası
nı
n içinde tartı
ş
tı
ğ
ıannesiyle zı
tlaş
ma isteğ
inden
kaynaklanı
r. Annesiyle karş
ı
laş
tı
ğ
ı
nda ise yine suçluluk duygusunu, kendisini “ezik ve
aptal hissetme” ş
eklinde tanı
mlar (Asena, 72). Bu suçluluk duygusu, ilk cinsel deneyim
ertesinde annesine yakalanması
, kendinden yaş
ça oldukça büyük bir dişhekimiyle
iliş
kisinin kürtajla biten travmatik sonuçları
yla perçinlenir (Asena, 108-145).
Nil’in erkeklerle yaş
adı
ğıitici iliş
kilerden biri de asistan Gürol ile yaş
adı
kları
dı
r.
Annesinin uyarı
ları
na rağ
men kendi yaş
amı
nıerkeğin istediği zaman ve biçime göre
düzenler. Nil kendini kendi varlı
ğıile değil, erkeğin tanı
mladı
ğ
ıbiçimde tanı
yan bir
kadı
n örneğidir (Beauvoir, 165). Aldatı
ldı
ğı
nıöğrendiğinde bile önce bunu sevgilisine
konduramaz. Ancak durumu anladı
ğı
nda aldatı
ldı
ğıkadı
nla iş
birliğ
i yaparak intikam
alma biçimi oldukça ilginçtir. “Öteki” kadı
nla birlikte acı
ları
nıpaylaş
ı
p önce durumu
sindirmeye çalı
ş
ı
r; sonra da birlikte oluyor gibi yaparak bu sahneye Gürol’un ş
ahit
olması
nısağlarlar (Asena, 299). Nil bu süreçten sonra kendisiyle barı
ş
ı
p güçlenmeye
38
karar verir. Ancak kendisiyle barı
ş
ı
klı
ğıda bir erkek yoluyla, son sevgilisi Cengiz’le
tam olarak anlam kazanı
r. Zaten bir içsel gerilim içerisindeyken Cengiz, Nil’in
geliş
imine ivme kazandı
ran bir noktada durur. Nil, Cengiz’e duyduğ
u aş
kta uzun süredir
aradı
ğıkiş
isel tatmini bulur ve onunla birlikte uzak ülkelerde, yeni doğurduğu oğluyla
sade bir yaş
am sürer.
Genel olarak Nil’in annesine göre daha zor bir cinsiyet kimliğini kazanma süreci
geçirdiği söylenebilir. Nil bedenini sı
klı
kla sorun yapar, bu yüzden estetikle erken yaş
ta
tanı
ş
ı
r. Güzel beden kaygı
sı
nıkendince aş
tı
ğı
nda ise mini etekleri ve topuklu
ayakkabı
larıile tepeden tı
rnağa bir erotizm temsili sunar. Ancak bu temsiliyeti yaş
ama
biçimi genellikle erkeğe göredir. Uzun kazakları
, taytları
, postallarıolan annesinin
aksine, Nil bedenini öne çı
karma fikrindedir. Ayna imgesi tam da burada romandaki
kadı
nları
n bedenlerinin olumlanmasıiş
levini görür. Üçüncü kuş
ak kadı
nı
n kendini
keş
fetme serüveni aynada sonlanı
r. Ayna hem güzelliğini tekrar onaylama, hem de tüm
kuş
atmalardan kurtulup kendini bağı
msı
z kı
lmı
şbir kadı
nı
n olgunluk gülümsemesinin
somutlaş
tı
ğınoktayıtemsil eder. Aynada aynızamanda aş
k için yaş
ama sözü vardı
r. Üç
kadı
n da aş
kı
n farklıyönlerini ifade ederek verir bu sözü. Nilüfer için aş
k acıveren bir
tükeniş
, Nilgün için arayı
ş
, Nil içinse mutluluk veren değ
iş
tirici bir olgudur; fakat
hepsine yaş
ama gücü verir (Asena, 373). Aynada karı
nları
nı
n çı
kı
p çı
kmadı
ğ
ı
nıkontrol
ediş
leri ise bedenlerinin güzelliğini, yani arzu edilebilirliğini korumayıtavsiye eden
annelerinin sözünü dinleyerek bir bakı
ma onlarla da barı
ş
an bir kadı
nlı
k durumunun
tasviridir.
Duygu Asena’nı
n kadı
n karakterlerini ş
ehirli, orta sı
nı
f olarak belirlemesi, tanı
dı
ğı
bir evreni otobiyografik deneyimlerinden yola çı
karak anlatmasıanlaş
ı
lı
r bir tutumdur
(Yı
ldı
z, 19). Ancak yalnı
zca belli bir sı
nı
fa ait kadı
nlarıbetimlemesi, üç kuş
ak ş
eklinde
somutlaş
tı
rdı
ğıkadı
nlı
ğ
ı
n kendi ülkesindeki tarihsel geliş
imi ve algı
sı
nıanaliz etmeye
çalı
ş
ması
na engel değildir. Üstelik bu analiz, ülkesinde ve dünyada yaş
anan önemli
tarihsel değiş
imlere yer vermesiyle arka plan açı
sı
ndan da zenginleş
miş
tir. Balkan
Savaş
ı
’nda bulunan bir dededen Atatürk’ün ölümüne, Sovyetler Birliği’nin dağı
lı
ş
ı
,
Mao’nun ölümü, 15-16 Haziran iş
çi direniş
ine kadar uzanan bir tarihsel süreçte
kadı
nları
n içsel geliş
imi ve politik tutumlarıtanı
mlanmı
ş
tı
r. Nilüfer 1930’ları
n
geleneksel kadı
nı
, Nilgün 68’in hippi kuş
ağı
ndan, Nil ise 80’lerin apolitik, bireyci
39
kadı
nları
ndandı
r. Ancak daha sonra hepsinin de kendi döneminlerinin kadı
nlı
k ve
cinsellik paradigmaları
nıkabul ve retleri açı
sı
ndan bir özgürleş
me çabasıiçinde olduğu
söylenebilir.
Dil açı
sı
ndan ise Asena’nı
n bir söz iş
çiliğine giriş
mekten çok gündelik yaş
amı
n
sade dilini kullandı
ğı görülür. Bu dil zaman zaman mizahi bir tat da taş
ı
r. Nil’in
babası
nı
n söylediği sözü yanlı
şanlayarak “Zinya (zina) yapma ne olur!” diye bağı
rı
ş
ı
trajikomik bir örnektir (Asena, 235). Üç kuş
ak kadı
nı
n hikâyesini ş
imdiki zaman kipiyle
kurgulayan Asena’nı
n dil kaygı
sı
ndan çok, kadı
nlı
k durumları
nısorgulamaya ve tüm
kadı
nlara tek tek seslenerek yalnı
zlı
kları
ndan ve suçlulukları
ndan kurtaracak biçimde
bir model sunmaya önem verdiği görülmektedir (Tekeli, Gücünüzü Bilin 84). Özetle
Duygu Asena eril bakı
şaçı
sı
nı
n adsı
zlaş
tı
rma harekâtı
na karş
ıönce kadı
na bir ad
vermiş
, daha sonra da kadı
nı
n aynaya bakması
nısağ
layarak, aynada bedenleriyle
barı
ş
mayıve aş
kıgörmeyi öğütlemiş
tir.
4. Bölüm: UçuşKorkusu: Kadı
n “Hepsini” İ
steyince
4.1.Kadı
nı
n ekmek ve gül, işve aş
k, “hepsini” istemesi: Isadora örneği
UçuşKorkusu, önceleri ş
air kimliğiyle tanı
nan Erica Jong’un ilk romanı
dı
r.
1973’te yayı
mlanan roman, yazarı
n kendisinin de ifade ettiği gibi otobiyografik öğeler
taş
ı
r (Brown, 2). Romanı
n kahramanıIsadora, tı
pkıJong gibi iyi eğ
itimli, orta sı
nı
ftan
hoşbir Yahudi kadı
ndı
r. Isadora, Jong’un yazarlı
k serüveninin ve ailesiyle çeliş
kilerinin
bir protipidir. Isadora, kurallarıyı
kmaktan korkmayan bir kadı
n karakterdir; cinsel
fantezilerini samimiyetle ifade eder, erkeklerin cinsel performanslarıkonusunda dürüst
davranı
r ve kendisini cinsel olarak açı
k ifadelerle tanı
mlamaktan korkmaz. Tüm bu
cesur özelliklerine karş
ı
n Isadora da yalnı
z kalmaktan, baş
arı
dan, suçluluk
duyguları
ndan azade bir kadı
n değildir. Isadora’nı
n benlik algı
sı
nı
n geliş
imini
Yahudiliği, feminist oluş
u ve ailesi de etkiler. Yahudi soykı
rı
mı
nı
n, dindaş
ları
nı
n
belleğinde bı
raktı
ğıtravmatik izler, güvenlik içinde bir kentsoylu ailede yaş
aması
na
karş
ı
n Isadora’da da gözlemlenir. Avrupa’ya çı
ktı
ğı
nda ‘70’li yı
llarda yaş
aması
na
karş
ı
n her kapı
nı
n arkası
ndan bir Nazi çı
kacağı
, kocasıBennet ile Viyana psikanalistler
40
kongresine gittiğinde aklı
na soykı
rı
mdan kaçan Freud’dan baş
ka bir konu gelmemesi,
belleğinde hâlâ taze olan korkuları
nı
n örneklerindendir. Gerçekte Isadora yalnı
z
Nazilerden değ
il, uçmaktan, zehirlenmekten, kanserden, Araplardan, belsoğukluğundan
ve yalnı
z kalmaktan korkar (Jong, 321). Tüm korkuları
, özgüven eksikliği ve arzuları
sebebiyle duyduğu suçluluk hislerinden ileri gelmektedir. Romanda sı
k sı
k eleş
tirdiği
gibi psikanalistlerin kadı
n düş
manıçözümlemelerine göre ise “hasara uğramı
şcinsel
organıve kadı
nlı
ğı
nıkabullenemediğ
i” için bu sorunlarıyaş
amaktadı
r.
Isadora üzerinden tanı
mlanan bir diğer çeliş
ki de annesiyle ilgilidir. Ressam olan
annesinin hem sevdiği hem nefret ettiğ
i yönleri vardı
r. Bir yandan da annesi gibi olma
kaygı
sıIsadora’nı
n içini kemirmektedir. “Annesinin silik bir kopyasıolma hissine
kapı
lmak”tan hep sı
kı
ntıduymuş
tur. Anne, “Sizi doğurmasaydı
m ünlü bir ressam
olurdum” sözleriyle bir bakı
ma Isadora’nı
n çocuk doğurma konusundaki yolunu
çizmiş
tir (Jong, 61). Boyuna doğ
uran kı
z kardeş
lerinin aksime Isadora çocuk doğurmak
istemez; çocuğun tutsaklı
k demek olduğ
unu düş
ünür. Ancak bazen bir kı
z çocuk
doğurma fikrine kapı
ldı
ğ
ıolur: “Cin fikirli, akı
l küpü bir kı
z. Benim öykündüğüm
kadı
nıgerçekleş
tirebilecek bir kı
z” (Jong, 71). Kendini doğurmak ister aslı
nda, “baş
ka
bir ailede, baş
ka bir ortamda büyüdüğü için kusurları
ndan arı
nmı
şbir Isadora” (Jong,
71). Isadora, ya sanatı
nıya çocuğunu seçme kararı
nıvermek zorunda olan yetenekli
kadı
nı
n bir temsilcisidir.
Isadora’nı
n cinsiyet kimliği bu tür çeliş
kiler yaş
aması
na karş
ı
n, ailesinin diğer
kadı
nları
ndan görece daha özgür bir ş
ekilde biçimlenmiş
tir. O, toplumsal cinsiyet
rollerinin çağdaştoplumlarda nası
l ş
ekillendiğinin farkı
ndadı
r: “Geliş
mişülkelerin
reklam ş
irketleri ne garip ilahiler okur, ne gülünç nakaratlar uydurur ya rabbi!
Kendinize iyi bakarsanı
z, saçı
nı
za, baş
ı
nı
za, gövdenizden çı
kan kokulara, bir de
içtiğiniz viskinin markası
na gereken önemi veriyorsanı
z, sizi rüyalar ülkesinde
yaş
atacak bir erkekle tanı
ş
ı
r, bütün istediklerinizi elde edebilirsiniz” (Jong, 21). Çağdaş
toplumun tuzakları
ndan biri de annelik kimliğidir Isadora için. Kı
z kardeş
lerinin sürekli
çocuk doğurması
nı
, dini ve politik sebeplerle içinde bulunduklarıtoplumun birçok
yönüyle uzlaş
maları
nıeleş
tirir. Örneğ
in kı
z kardeş
i Lalah’ı
n zenci kocasıBob’un kafası
“bir beyazı
nkinden daha beyazdı
r”, diğer kardeşRandy ise “üstün genlerini kullanmak
gerektiğini” düş
ünen, çevresini Yahudi olmadı
ğı
na inandı
rmak için Katolik kilisesine
41
giden bir kadı
ndı
r. Jong’un gerçekte de Randy gibi bir Arap ülkesinde yaş
ayan çok
çocuklu bir kı
z kardeş
i vardı
r. Randy karakteri bu yüzden Jong’un baş
ı
nıoldukça
ağrı
tmı
ş
tı
r (Bauman, 3).
Jong’a göre çocuk, kadı
nıhizmet etmek, memnun etmek zorunda olduğu bir
erkeğ
e, anne sevgisiyle bağlayan bir varlı
ktı
r. “Sevgi de zincirlerin en güçlüsüdür.
Kadı
n duyguları
nı
n, kendi çocuğunun tutsağı
dı
r” (Jong, 74).
Isadora’nı
n cinsine
yüklenen tüm rollerin farkı
nda oluş
u, cinselliğini yaş
ama konusunda çatı
ş
malar
yaş
aması
na engel değildir. Cinsel arzularıile Amerikan toplumunun modern ev hanı
mı
imgesi arası
nda sürekli bir çeliş
ki yaş
ar. Bu yüzden sı
k sı
k psikanaliste gitmek zorunda
kalmı
ş
tı
r. İ
lk kez bir psikanalize girmesi de cinselliğini ve dolayı
sı
yla kadı
nlı
ğı
nı
cezalandı
rma amacı
yla sı
kıbir rejim yapmasıdolayı
sı
yla gerçekleş
miş
tir. On dört
yaş
ı
ndayken sevgilisiyle denediği ilk cinsel oyunlar Isadora’yıhoş
nutsuzluk ve suçluluk
duyguları
na sürüklemiş
tir. Kendini bu yüzden ölümüne rejim yaparak cezalandı
rmı
ş
tı
r.
Bu cezalandı
rma, genç kı
zı
n eziyet düş
künlüğünün ve suçluluk duygusunun göklere
çı
karı
lması
dı
r (Beauvoir, 427). Bu eziyet etmelerde cinsel yaş
antı
nı
n hem önüne geçme,
hem de onu yadsı
ma arzusu vardı
r (Beauvoir, 367).
Isadora üzerinden Jong’un yiyecekler, ş
iş
manlı
k ve cinsellik arası
nda kurduğu bir
bağlantıda ş
u mizahi iç konuş
mada bu kez cezalandı
rma değ
il eleş
tiri halinde görülür:
“İ
nsan evlendiği erkeği ne kadar severse sevsin gün gelir kocası
yla yatmak eritme
peynir yemekten fazla bir tat vermez olur. Doyurucu, hatta ş
iş
manlatı
cı
dı
r, gelgelelim
ağzı
nı
zısulandı
rmaz, yavandı
r” (Jong, 20). Jong’un ş
iirlerinde de cinsellik ve yiyecek
metaforlarıiç içedir. Coward’a göre bu durum ağzı
n kadı
nı
n yaş
amı
ndaki yeriyle
ilgilidir. Ailesinin tüm oral ihtiyaçları
nıkarş
ı
layan kadı
n hem konuş
arak dünyadaki
varlı
ğı
nıöne sürer, hem de ağzıoral zevklerin ve iş
tahı
n bir görüngüsü haline getirir
(Coward, 119).
Yazar, Isadora’nı
n cinselliğ
ini ve arzu duyduğu erkekler karş
ı
sı
ndaki hislerini
oldukça açı
k biçimde betimler. Isadora, hislerini ifade konusunda cesur olsa da hislerini
hayata geçirirken hoş
nutsuzluk duyar. Coward’a göre arzu ve isteklerini ataerkil
kültürün sı
nı
rları
na tabi kı
lmalarıgerektiğini düş
ünmeye koş
ullamı
şolan kadı
nları
rahatsı
z eden tam da bu fantezilerin eril ve ahlâksı
z nitelikleridir (Coward, 208).
Jong’un sonradan sözlüklere giren “anı
nda aş
k (zipless fuck) tanı
mıda açı
k bir fantezi
42
anlatı
sı
dı
r. Isadora “anı
nda aş
k” senaryoları
nıözellikle Almanya’da sı
k sı
k tren
yolculuklarıyaparken kurar, bu senaryoda birlikte olunduktan sonra erkeği hiç
tanı
madan ayrı
lmak gerekir (Jong, 23). Ancak romanı
n sonunda bir trende tam da bu
senaryo gerçekleş
ince Isadora bundan hiç hoş
lanmaz. Ası
l aradı
ğıtutku değil, “Eros’la
philosun yan yana gelebileceği bir iliş
ki arzusudur (Jong, 381).
Jong’un Isadora’sıbu aradı
ğı
nıhiçbir iliş
kisinde bulamamı
şbir kadı
ndı
r. Üstün
zekâsıve konuş
ma ustalı
ğı
na tutulduğu ilk kocasıBrian kendini İ
sa sanan bir ş
izofren
olmuş
, hem kendi benliğini, hem Isadora’yızihinsel olarak yaralamı
ş
tı
r. Taş
kı
n
karakterli Brian’ı
n aksine sakin tabiatlı olan ikinci kocasıpsikanalist Bennet ise,
soğ
ukkanlıbir ş
ekilde yaraları
nısardı
ğıiçin Isadora’ya borçluluk hissi yaş
atan biri olup
çı
kmı
ş
tı
r. Bu evlilikte uğradı
ğıhayal kı
rı
klı
ğı
, Jong’un evlilik kurumunda eleş
tirdiği
noktalardan birini temsil eder. Kendini toplumsal baskı
dan veya suçluluk duyguları
ndan
kurtarmak için evlilik yolunu seçen kadı
nı
n hayal kı
rı
klı
ğ
ış
u sözlerde ifadesini bulur:
“Evlilik döş
eğinin yumuş
ak olacağı
nısanmı
ş
tı
m. Çiviler alttaymı
ş
.” (Jong, 343).
“Evlilik döş
eğinin” giderek battı
ğıgünlerde, kocası
yla birlikte gittikleri Viyana
Psikanalistler Kongresi’nde Isadora sonunda “Anı
nda Aş
k”ıbulduğunu sanı
r. Adrian’la
karş
ı
laş
masıyumurtlama döneminin de baş
langı
cı
na denk gelir. Jong romanı
nda
zamanı
, Isadora’nı
n yirmi sekiz günlük menstrüel döngüsüyle koş
ut olarak betimler.
Jong’un romanı
nda bunca somut bir biçimde ortaya konan beden, yalnı
zca cinsel tatmin
arayan ve deneyimleyen bir beden değil, yumurtlamayı
, menstrüel kanamayı
, gerilim ve
gevş
emeyi yaş
ayan bir bedendir (Fishkin, 3). Isadora, bedenini seven ve ondaki her
değiş
ikliği anı
nda sezen bir kadı
ndı
r. Bu farkı
ndalı
k, Adrian’la yaş
adı
ğıdeneyimde de
sürer. Onu gördüğünde yaş
adı
ğıher duygusal ve cinsel anı
n bedenindeki sonuçları
nıtek
tek betimler.
Isadora’nı
n bedeni ve zihnini sürekli sorgulayı
ş
ıAdrian'la çı
ktı
ğı“varoluş
çu”
Avrupa yolculuğunda da sürer. Kocası
nıneden bı
rakı
p tanı
madı
ğıbir adamla yola
çı
ktı
ğı
, bu adama neden tutku duyduğu kafası
nıkurcalar. Yolculuk, Isadora’nı
n
geçmiş
teki tüm iliş
kilerini anlattı
ğı
, bir ş
ekilde belleğini tazelediği ve boş
alttı
ğıbir araç
haline gelmiş
tir. Isadora’nı
n yolculuğu, (önemli bir parçasıolsa da) cinsel doyuma değil
kendini bulma amacı
na yöneliktir (Fishkin, 2). Onu Isadora yapanı
n ne olduğu ve nası
l
biri olmak istediğini anlamaya ihtiyaç duymuş
tur. Isadora’nı
n kiş
iliğinin iki yanıvardı
r.
43
Bennet onun yalnı
zlı
k korkusunu ve güvensizlik duyguları
nı
; Adrian coş
kunluk,
çı
lgı
nlı
k yapma isteklerini temsil eder. Isadora her kadı
n gibi bu iki yanı
nı
n birini
sürekli baskıaltı
nda tutar. Avrupa’yıkat ederken hep bu kiş
iliğin iki yanı
nınası
l
bağdaş
tı
racağı
nıdüş
ünür. Bu kendini bulma hedefi, maddi ve kültürel bir özgürleş
me
için temelin olduğu toplumlarda, geleneksel rol kaybı
na daha çok uğrayan bir kadı
nı
n
alternatif bir yaş
am tarzıaramaya yönelmesinin sonucudur (Kandiyoti, 88). Hem
canı
nı
n istediğini yapan, hem de eyleme geçtiğinde suçluluk duygularıyüzünden
yaş
adı
ğ
ıdeneyimin tadı
nıçı
karamayan Isadora, yol boyunca bu duygularıçözmeye
çalı
ş
ı
r.
Isadora’nı
n yaş
am tarzı
yla bağdaş
tı
ramadı
ğ
ıbir diğer konu da feminizmdir.
“Kendini bildi bileli feminist” olan Isadora, en büyük sı
kı
ntı
sı
nı“feminizmi erkek
bedenine duyduğu açlı
kla bağdaş
tı
rabilmek” te yaş
ar (Jong, 131). Bu sı
kı
ntı
da yazarı
n
kendisinin de cinsel arzu ile feminizmi nası
l bağdaş
tı
rmak gerektiği sorusu
yankı
lanmaktadı
r. Isadora’nı
n zaafı
nı
n farkı
nda oluş
u, bir psikanaliz seansı
nda
söylediğ
i cümleden de anlaş
ı
lı
r: “erkeklerden bir ş
ey isteyeceği zaman hep diş
iliğini
kullanmak zorunda oluş
undan, yine de onlara düş
künlüğünden kurtulamadı
ğı
ndan”
yakı
nı
r (Jong, 226). Isadora zaaflardan arı
nma yolunu sonunda yazarlı
kta bulmuş
tur.
Onun için yazmak bir kendini tanı
ma, yeni bir yaş
am tarzıkurma yoludur (Jong, 165).
Bu tanı
mlar üzerinden Jong’un da yazma amacı
nıgörmek mümkündür. Ancak yazarı
n
aksine Isadora yazarlı
ğı
nı
n baş
arı
sı
nıkaldı
ramaz, kendi baş
arı
sı
ndan ürker. Kendini
yayı
nevlerinin isteklerine cevap verecek mektuplar yazma konusunda bile oldukça
zorlamasıgerekir. Yazmayıtamamen özümsediğinde, onun için yazmak bir kurtuluş
yolu haline gelir. Öyle ki, Adrian’ı
n kendisini yüz üstü bı
rakı
ş
ı
nı
, temelde Adrian’a
duyduğu tüm tutkuyu onu bir roman karakteri haline getirmeye karar vermesiyle
kendine yabancı
laş
tı
rarak aş
ar. Avrupa yolculuğu boyunca yaş
adı
ğ
ısorgulama, Paris’e
giderken bir duvarda gördüğü sloganda somutlaş
mı
ş
tı
r: “Femmes! Liberons-Nous!” (¹)
Jong’un bu slogana yer veriş
i tam da ‘70’li yı
llarda ivme kazanan feminist hareketin
talepleriyle örtüş
mektedir.
________________________________________
(¹) “Kadı
nlar, özgürlüğümüzü kazanalı
m!”
44
1973 yı
lı
nda yayı
nlanan roman, ikinci dalga feminizmin geliş
iminde önemli bir
noktayıtemsil eder (Southern, 3). Ancak bu durum Jong’un feministler dâhil her
taraftan eleş
tiri alması
na engel değildir. Bazıeleş
tirmenler Jong’un kullandı
ğıaçı
k dil
ve cinsel ifadelerle negatif ilgi uyandı
rdı
ğı
nısöylerken, bazı
larıda toplumsal cinsiyet
sı
nı
rları
nıkı
rdı
ğ
ıve diğer kadı
n yazarlara daha önce erkeklere ait olarak değerlendirilen
bir dili kullanma yolunu açtı
ğı
nıifade etmiş
tir (Southern, 3). Gayle Greene, Jong’un
bağı
msı
zlı
ğı
, cinsel bağı
msı
zlı
kla karı
ş
tı
rdı
ğı
nı
, cinsel özgürlüğ
ü erkek gibi konuş
ma ve
davranma özgürlüğüyle karı
ş
tı
rarak aslı
nda “o cesur dilin altı
nda” bir gelenekselliği
maskelediğ
ini söylemiş
tir (Southern, 4). Feministler ise baş
ta Isadora’nı
n feminist
sayı
lamayacağ
ı
nı
, çünkü “ruj sürdüğünü, erkekleri sevdiğini ve süslü iç çamaş
ı
rları
kullandı
ğı
nı
” söyleyerek Jong’u eleş
tirmiş
tir. Yani Jong, kendisinin de ifade ettiği gibi
hem erkek ş
ovenistler, hem feministler tarafı
ndan yapı
lan suçlamalara maruz kalmı
ş
tı
r
(Bowman, 2). 1973’te kadı
n hareketinin yol açtı
ğıgeliş
melere karş
ı
n iyi kı
zlar hâlâ
cinsellik hakkı
nda yazmı
yordu. “Erkek ş
ovenistlere” göre Jong, rastgele cinsel iliş
kiyi
teş
vik ediyordu. Ana akı
m feministler ise birtakı
m eleş
tirilerine karş
ı
n Uçuş
Korkusu’nun cinsel kurtuluş
a eriş
mişkadı
nıkutsadı
ğı
nıifade etmiş
tir (Southern, 2).
Kadı
nı
n inisiyatifindeki cinsellik, kadı
n kurtuluş mücadelesindeki en hı
zlı
dönemde bir özgürlük sembolüdür. Ancak 80’ler ve 90’larda feministler bu anlayı
ş
ı
n
kadı
nlarıkendi bedenleri içine hapsederek, 1950’lerde kadı
nıeve hapseden anlayı
ş
kadar zararlıbir tuzak ve aldanma olduğ
unu öne sürmüş
tür (Fishkin, 2). Jong, kitabı
nı
n
yayı
nlanması
ndan çok sonra da böyle eleş
tirilere maruz kalmı
ş
tı
r. Isadora’nı
n
hayatı
ndaki ve dünya görüş
ündeki handikap, Charlotte Perkins Gillman’ı
n edebiyattaki
her kadı
n kahramana zulmeden “aş
k konusu” olarak andı
ğ
ı
, “erkek yoluyla eriş
ilen
tümel tatmin düş
üdür.” (Fishkin, 2). Jong’un Isadora’sıda geleneği yı
kmak yerine, âş
ı
k
olarak geleneksel yolu seçen bir kadı
ndı
r. Toplum ona bir erkek üzerinden tatmin ve
doyum aramasıgerektiğini söyler (Fishkin, 3). Ancak burada geleneksel görünen
Isadora, birbirine zı
t arzuları
nıhayata geçirme konusunda sı
nı
rlarızorlayan bir
karakterdir. Hem cinsellik, hem münzevi bir hayat, hem aş
k, hem yalnı
zlı
k arar.
Isadora’nı
n yaş
adı
kları
nıbetimlerken kullandı
ğıaçı
k dil, bazıeleş
tirmenleri
rahatsı
z etse de, geleneksel olarak cinsel obje olarak görülen kadı
nı
n kendi
zihnindekileri kendi bakı
şaçı
sı
yla anlatmasıaçı
sı
ndan önem taş
ı
r. Böylece kadı
nı
n
45
edebiyattaki geleneksel cinsel nesne rolü tartı
ş
ı
lmaya baş
lanmı
ş
tı
r (Fishkin, 3). Üstelik
bu tartı
ş
ma açı
k ve saldı
rgan bir ş
ekilde yapı
lmaktadı
r. İ
nisiyatifi kendi eline alan,
sonuçlarıkarmaş
ı
k da olsa kendine kamusal alanda yer bulmaya çalı
ş
an bir kadı
nı
n
mücadelesi konuş
ulmaktadı
r. Bu konuş
ma, kadı
nlar ve erkekler arası
ndaki iliş
kileri
ironik ve dürüst biçimde betimleyen, mizahi bir dille topluma bir bütün olarak bakan
birinin konuş
ması
dı
r. Örneğin Isadora hem ”kadı
nları
n, erkekleri idare etmek için hep
cinsel çekiciliklerini kullanmaları
na, öfkelerini gizlemelerine” sinirlenir, hem kendisi de
bunu yaptı
ğıiçin, kendinden iğrendiğini itiraf eder (Jong, 32). O, aş
ina olduğu
psikiyatrik terimlerle oynayarak erkeklerin davranı
ş
ları
na yeni adlar koyar. Isadora’ya
göre kimi erkeklerde “biri karş
ı
sı
na çı
kar çı
kmaz hemen horozlanı
p küfür eden çelimsiz
erkek kompleksi” vardı
r (Jong, 34). “Ama neymiş
, Amerikan Psikanalistleri
Derneği’nin Aile İ
ş
leri Kolu bu duygularıonaylamı
yormuş
!” diyen Isadora’ya göre yeni
bir dore ayakkabıonu bir psikiyatri seansı
ndan daha çok rahatlatmaktadı
r (Jong, 35).
Romanı
n bir özgünlüğü de otobiyografik öğeler taş
ı
ması
dı
r. Her iki kocanı
n
özellikleri, psikanalistler kongresi ve ailevi özellikler Jong’un gerçek hayatı
ndan
alı
nmı
ş
tı
r. Bu yüzden kı
z kardeş
lerinden biri bir konferansa gelerek Jong’u eleş
tirmiş
tir
(Bowman, 2). Yani Isadora, yazar Erica’nı
n sesiyle konuş
maktadı
r. Erica ailesini,
sevgililerini, iç çeliş
kilerini açı
kça betimlemektedir. Bowman’a göre Jong’un bir
baş
arı
sıda ailesini utandı
rmak, incitmek korkusuna yenilmeden kendi hikâyesini
anlatması
nda gizlidir. Kadı
n yazarlar için aile, tarihsel olarak yazı
yıbastı
rmı
ş
tı
r; erkek
yazarlar ise aile hayatı
nı
n kendilerine malzeme olduğunu ifade etmiş
lerdir (Bowman,
4). Jong’un ifadesiyle UçuşKorkusu onun için bir kurtuluşilanı
dı
r (Bowman, 4).
Jong’un kendi neslinin hikâyesini anlatmak ve kadı
nları
n kurguları
nıdeğ
erden
düş
üren duygusallı
k, evcillik ve fedakârlı
k bağlantı
ları
nıtersine çevirmek için yarı
otobiyografik “kunstlerroman” (sanatçı
nı
n romanı
) biçimini kullanan Amerikan kadı
n
yazarlar geleneğinden geldiğ
i söylenebilir (Fear of Flying, 4). Mary Virginia Terhune,
Fanny Fern, Willa Cather ve Sylvia Plath, eserlerinde yetenekli kadı
nları
n aileleri,
toplum ve kendi kendileriyle mücadelelerini bu yolla ve biçimle anlatmı
ş
lardı
r (Fear
of Flying, 4). UçuşKorkusu aynızamanda macera, cinsel arayı
şve sanat için yaş
am
amacı
nı betimleyen eril geleneği yorumlayan pikaresk bir roman olarak da
nitelendirilebilir (Fear of Flying, 4).
46
Görüldüğü üzere eserlerinin yenilikçi özelliklerine rağmen, Jong aslı
nda içinde on
yedinci yüzyı
lş
airlerinden Anne Bradstreet, yirminci yüzyı
ldan Sylvia Plath ve Anne
Sexton’a uzanan bir geleneğin varisidir (Fishkin, 1). Jong’un eserlerine hem kadı
n
cinselliğ
inin özgür ve özgün ifadesini tartı
ş
an feminist harekette ön açı
cıçabalar olarak,
hem de “edebiyat kisvesi altı
nda porno” ş
eklinde yaklaş
ı
lmı
ş
tı
r. Oysa Fishkin’in de
belirttiği gibi, bu durum Jong’un yazı
ları
ndaki sosyal konulara yaklaş
ı
mı
nıgölgelese
de, Jong’un eserleri ve bilindiğ
i üzere hayatı
, “hepsini birden isteyen”, ekmek ve gül, iş
ve aş
k, ş
iir ve yazı
, çocuk ve kariyer, mizah ve ş
ehvet, servet ve ün ve eğlence isteyen
bir kadı
nıtemsil etmektedir (Fishkin, 1). Jong’un da çeliş
kilerine rağmen kendi
arzuları
nıve ne yapmak istediğini keş
fedip kiş
iliğini bütünlemeye çalı
ş
an bir kadı
nı
temsil etmekte baş
arı
lıolduğu söylenebilir.
SONUÇ
Rosalind Coward’a göre dil yoluyla kadı
nları
n değ
erinin düş
ürülmesi bir dil kuralı
değil, böylesi söylemleri üreten toplumsal kurumlarda erkek varlı
ğı
nı
n gücüne bağlıbir
olaydı
r. Bu yüzden Coward anlamları
n değil, söyleme bağlı uygulamaları
n
incelenmesini vurgular (Coward, 8). Toplum, kadı
nış
öyle bakmaya, böyle giyinmeye,
ş
u ş
ekilde yaş
amaya sürekli olarak görüntüleri, resimleri ve içinde uyandı
rdı
ğı
duyguları
yla davet etmektedir. Bunları
n kadı
nlı
k dünyası
ndaki hangi gerçekleri
dı
ş
ladı
ğı
nı
, müjdelenen mutluluklara ne tür sorularıkapatarak ve hangi özlemlerden
vazgeçerek eriş
ildiğini söylemler bazı
nda bilmek gerekmektedir (Coward, 7). Bu tezde
de toplumun dayattı
ğıroller içinde kadı
nlı
k durumunun geçirdiği değiş
iklikler ve cinsel
arzu bağlamı
nda yazarlarca yeniden üretilmeye çalı
ş
ı
lan söylemler incelenmiş
tir.
Her iki kadı
n yazar, kadı
nları
n hem tüketim aldatmacaları
na, hem de geleneksel
cinsiyet rejimi ideolojilerine karş
ımücadelelerini gündelik yaş
am pratikleri içinde
kavramsallaş
tı
rarak, kadı
n özgürlük mücadelesinin tarihini ve belleğ
ini kendi toplumları
içinde ikilemleri, özlemleri ve baş
arı
ları
nıbetimlemiş
tir. Yazarları
n bakı
şaçı
ları
ndaki
bir kı
sı
m farklı
lı
klar, değiş
ik kültür ve dinlerden gelmelerinden kaynaklanı
r. Erica Jong,
Yahudi kökenli, cinsel devrimi yaş
amı
şbir ülkenin ferdi olarak daha cesur ve özgür bir
ş
ehirli ş
air kadı
n profili çizerken, Duygu Asena, İ
slamiyet’in etkili olduğu bir Ortadoğu
47
toplumunun üyesi olarak görece daha kapalıbir ş
ehirli çalı
ş
an kadı
n portresi çizmiş
tir.
Ancak bu portrenin yine de kendi toplumu içinde değerlendirilmek kaydı
yla cesur bir
portre olduğ
u da eklenmelidir. Çünkü diş
iliğin denetim altı
na alı
nmasıve cinsel tevazu
“modern” kadı
nı
n simgesel zı
rhı
nı
n bir parçasıve bileş
enidir (Kandiyoti, 328).
Asena’nı
n kadı
nlarıise bu zı
rhıdelen karakterlerdir.
Din de yazarları
n karakterlerinin benlik algı
sı
nıbiçimlendiren öğelerden biridir.
Kutsal kitabı
nda “Beni kadı
n yaratmadı
ğıiçin Tanrı
ya ş
ükürler olsun” diyen Yahudi
dininin mensubu Isadora için dinin cinsiyet rolü üzerindeki negatif etkisinin daha az
olduğunu
söylemek
mümkündür.
Isadora
tipik
bir
Yahudi’den
çok,
kentli
Amerikalı
ları
n orta sı
nı
f yaş
am tarzı
nısüren bir kadı
ndı
r. Duygu Asena’nı
n kadı
nları
ise yarıköylü, yarıkentli bir toplumun ve kadı
n cinselliğini düzen için tehlikeli bulan
İ
slam dininin biçimlendirdiği ailelerin kı
zları
dı
r. Ancak onları
n da toplumun yerleş
ik
algı
ları
nı çok içselleş
tirmedikleri, bilakis bu algı
lara karş
ımücadele ettikleri
görülmektedir.
Kendi toplumlarıiçinde ailelerindeki kadı
nlar, arkadaş
larıve kendileri üzerinden
kadı
nlı
k durumunun tarihsel analizini de yapan yazarlar, bu açı
dan bir kadı
n tarihi
yazma noktası
nda birbirleriyle benzeş
mektedir. Bu tarih içerisinde ş
u yönde değiş
meler
olmuş
tur: Aileler ve toplulukları
n cinsel deneyimi belirlemesi azalmı
ş
, bu durum
bireysel cinsel kurtuluş
a yol açmı
ş
tı
r. Ancak cinsel özgürlük ideolojisi ve bireysel ifade
hakkıhem devlet hegemonyası
, hem de aile-topluluk kontrolü gibi daha geleneksel
kurumları
n tortusu ile çatı
ş
maya girmiş
tir (Ross-Rapp, 68). Romanlardaki kadı
n
kahramanlar da bu çatı
ş
manı
n içinde betimlenmiş
tir.
Sosyolojik farklı
lı
klar dı
ş
ı
nda, cinsel arzu temelinde de iki yazarı
n farklı
laş
tı
ğı
yerler bulunmaktadı
r. Asena’nı
n kadı
nlarıcinselliği ve cinsel arzuyu aş
kı
n bir parçası
olarak ararken, Jong’un Isadora’sıyalı
n ve açı
k cinsel arzu ifadeleriyle dikkat çeker.
Kadı
n yazarları
n cinsel deneyimi betimlemeleri Coward’a göre iktidardan çok bilgiye
ulaş
mayısimgeler. Cinsel deneyim bir kendini bulma yolu haline gelmiş
tir (Coward,
185). Bu deneyimler farklıfarklıifade edilse de, her iki yazarı
n kahramanlarıtoplumda
bir statü kazanma, cinsel doyum ve kendini keş
fetme mücadelesi verirken benzer
yollardan geçmiş
tir. Kadı
nlar kendilerine yasaklanan özgür cinselliği yeni yeni
tanı
maya baş
lamı
ş
tı
r. Cinselliği ve kendi bedenlerini tanı
maya çalı
ş
an kadı
nlar, iktidar
48
talep etmek yerine özgürlüklerini istemektedir. Kadı
nıdaima erkeğe göre ve onun bakı
ş
açı
sı
ndan tanı
mlayarak nesneleş
tiren eril bakı
ş
ı
n, kadı
nıözgür cinselliğinden ve
arzusundan yoksun kı
ldı
ğıdüş
ünülürse, bu açı
dan kadı
nları
n mücadele edip arzu talep
eder hale gelmesi aynızamanda birer özne olma çabası
dı
r (Berktay, Gücünüzü Bilin,
41).
Kadı
nları
n cinsel dürtülerini bastı
rmaya ve cinsel deneyimlerinin temelini
doğurganlı
kla sı
nı
rlamaya zorlayan toplumsal iletilerin yı
llar boyu içselleş
tirilmiş
olmasıdurumu göz önüne alı
ndı
ğı
nda, cinselliğe iliş
kin güçlendirici bir algı
lama
oluş
ması
nısağlamak zordur (İ
lkkaracan, 200). Bu yüzden özne olma çabası
nı
n yanı
nda,
kadı
n gözünden cinsellik algı
sı
nıyeniden yaratmaya çalı
ş
an yazarları
n bu özelliği de
dikkate alı
nmalı
dı
r. Örneğ
in Asena’nı
n kadı
nları
, cinsellikle ilgili bilgi ve eylemler
kendilerinden saklansa da, cinselliği dostlarıve ailesiyle açı
kça tartı
ş
an, Nilgün’de
görüldüğü gibi kendi kı
zı
yla cinselliği konuş
an karakterlerdir. Bu karakterler kadı
n
cinselliğ
inin yalnı
zca kadı
nı
n iradesiyle ilgili bir konu olduğ
unu düş
ünen, baş
kaları
nı
n
denetimine izin vermeyen karakterlerdir. Eserde, boş
anmı
şda olsa toplumun iffetli
olması
nıbeklediği Nilgün’de görüldüğü üzere, sevdiği erkekle birlikte yaş
amaktan
çekinmeyen, ya da Nil gibi cinsel deneyimlerini annesiyle paylaş
an örnekler görürüz
(Asena, 184–280).
Erica Jong ise kadı
n cinselliğinin kabul edilmeyen bir yanı
nı
, kadı
nı
n fantezilerini
betimler. Isadora evli olduğu halde baş
kaları
nıda hayal etiğini ifade eder. Bu durum,
nesneleş
tirilen kadı
nı
n özne olarak kendi adı
na konuş
ması
nıtemsil eder. Isadora’nı
n
kurduğu “anı
nda aş
k” senaryoları
, cinselliğini açı
kça konuş
an kadı
nlarıayı
playan
topluma karş
ıcesur bir tutum olarak belirir.
Asena ve Jong’un özne olma çabası
, Foucault’nun ş
u görüş
üyle desteklenebilir:
Foucault’ya göre bizzat baskı
nı
n kendisi, kendi içinde çeliş
meler yaratı
r ve bunlar da
karş
ı
lı
ğı
nda ezilenlerin kendi yaş
am koş
ulları
na karş
ıyaratı
cıbir tepki göstermelerinin
önünü açar (98). Kadı
nları
n iktidar sı
nı
rlarıiçindeki ikircikli konumu ezilmiş
liğ
inin
bilincine varma, onu adlandı
rma (karş
ıteori ve kültür yaratma) ve ona karş
ıdirenme
olanağı
nıda beraberinde getirir (Berktay, Tek Tanrı
lıDinlerde Kadı
n, 31). Yazarları
n
özellikle karş
ıkültür yaratma olanakları
nıedebiyat içerisinde aramaları
yla önem
taş
ı
dı
klarısöylenebilir.
49
Yazarları
n romanları
nda heteroseksüel iliş
kilerin kendi toplumları
nda kadı
n bakı
ş
açı
sı
ndan sorgulanmasıda bu doğruyu arama çabaları
ndan biridir. Kadı
n-erkek
iliş
kilerinde, iliş
kileri tanı
mlamak için kullanı
lan borsa ve savaşmetaforları
nı
n ters yüz
edilerek açı
k ve mizahî sorgulanması
, kadı
n kahramanları
n baş
at özelliklerinden biridir
(Coward, 143-149). Duygu Asena’nı
n karakteri Nilgün evlendiği gece takı
lan takı
ları
“bu geceki yevmiyemiz, al paylaş
tı
r” diyerek kocası
na takı
lı
r (Asena, 140). Asena ve
Jong’da kadı
nlar erkeklerin cinsel performanslarıüzerine dostları
yla sı
k sı
k konuş
ur,
“skor” derdinde olup baş
arı
sı
z olan erkeklerle alay ederler. Isadora’nı
n ifade ettiğ
i gibi,
“bazı durumlarda erkekler kadı
n dedikodusundan nefret eder, çünkü kantara
vuruldukları
ndan kuş
kulanı
rlar” (Jong, 145). Bu açı
dan katıve zorlayı
cıbir erkeksilik
ve boynu bükük kadı
nsı
lı
k biçimlerinin sorgulanması
na katkı
da bulunan yazarları
n
çabalarıönemlidir (Segal, 143).
Jong’un kadı
nları
n yaş
antı
ları
nıhikâye edişbiçimi “cinsel itiraf yöntemi” yoluyla
anlatı
lmı
ş
tı
r (Coward, 180).
Asena’da da bu durumu gözlemleyebiliriz. Bu itiraf
yönteminde kadı
nları
n cinsel devrimlerini nası
l sağladı
ğı
nıgörürüz. Ancak Power’a
göre cinsel devrim bir bütündür ve her ülkede benzer kazanı
mlarla sonuçlanmamı
ş
tı
r
(Power, 35). Üstelik politik talepleri tam olarak karş
ı
lanmayan bir feminizmin, geniş
kitlelerce sahiplenildiği dönemler de geride kalmı
ş
, feminizm artı
k bireyselliğe
indirgenmiş
tir. Toplumsal dönüş
ümlerden bağı
msı
z bir feminizm ve cinsel kurtuluş
olamayacağı
ndan, bu romanlardaki cinsel kurtuluşörneklerine dikkatle yaklaş
ı
lmalı
dı
r.
Bu romanları
n çarpı
tı
lan bir öğesi de, politik bağlantı
ları
nı
n göz ardıedilmesidir.
Genellikle feminizmle karş
ı
laş
ma ve bireyin deneyiminin aslı
nda bir kadı
n olarak ne
kadar sı
k karş
ı
laş
ı
lan bir durum olduğunun keş
fi, öykülemenin en can alı
cıöğ
esidir
(Coward, 181). Ancak cinsel itiraf yönteminin çekiciliğiyle ticari baş
arıda kazanan bu
romanlardaki politik bağlanmayıgöz ardıeden ticaret dünyası
, cinsellik hakkı
ndaki
romanlarıkadı
nları
n bu konuda en az erkekler kadar iyi yazabileceğini gösteren bir
cinsel yazıtürü olarak kabul etmiş
tir (Coward, 184).
Tüm çabaları
na karş
ı
n yazarları
n cinsel deneyime yaptı
klarıvurgu, ticaret
dünyası
nı
n bu vurguyu öne çı
karı
p diğer ciddi konulardaki eleş
tirilerinin gölgede
kalması
na sebep olmuş
tur. Kadı
nlı
k zevki ve arzusu önermelerini kadı
nları
n konumunu
üreten ve destekleyen bir ş
ey olarak gören Coward’a göre, bilgi olarak cinsellik
50
üzerindeki vurgu ş
u sonuçlarıgizleyebilir: Cinselliğin bir bütün olarak topluma dâhil
olduğu, sonuçlarıolduğu ve cinsel deneyimde her zaman dikkate alı
nmasıgereken
insanlar olduğ
u gerçeği görülemeyebilir (Coward, 19). Cinsel özgürlük ve doyumun tek
baş
ı
na kadı
nlara daha fazla güç sağ
lamadı
ğıaş
ikârdı
r. Bu özgürlük ve doyum daha
geneldeki toplumsal ve ekonomik eş
itlikten kopuk olarak meydana çı
ktı
kları
nda bir güç
yaratamazlar (Segal, 134).
Yazarları
n cinsel aş
k ve kendini iyi hissetmeye odaklıtek boyutlu feminizmlerinin
bir eksiği de “özel olanı
n politikası
nı
” yapma konusunda düş
tükleri hatalardı
r. “Özel”e
baskı
cıdevlete karş
ıbir direnme alanıolarak ya da kültürel kimliğinin en belirleyici
odağıolarak değer veren söylemler, çoğu durumda “özel” denenin ataerkilliğin daha
doludizgin iş
lemesine bağlıolduğunu gözden kaçı
rmamı
za yol açmamalı
dı
r (Kandiyoti,
182). Cinsellik güya mahrem ve özeldir, ancak onu ataerkil örüntüler içinde
tanı
mlamaktan çok, konuş
maktan baş
ka bir ş
ey yapmayı
z ve konuş
arak farkı
nda
olmadan kimin kimi ne zaman ve nası
l arzu edebileceğini tarif ederiz (Snitow, 12).
Bu yüzden cinsel özgürlüğ
ü çok fazla öne çı
karmak, paradoksal bir ş
ekilde
sistemin kontrolünü arttı
rabilir (Snitow, 13). Cinsel arzuyla ilgili belli kategoriler
koyarak bedeni sı
nı
rlamak, bedeni sistemin müdahalesine daha çok açar. Üstelik
yalnı
zca cinsel özgürlüğe odaklanmak, kadı
nı
n iradesini ve diğer alanlardaki baskı
ya
karş
ımücadelesini geri plana itebilir.
Vance’ı
n da belirttiği gibi yalnı
zca cinselliğin verdiği zevk ve sevince
odaklanmak patriarkal yapı
yıgöz ardıetmek anlamı
na gelirken, yalnı
zca cinsel
ş
iddetten ve baskı
dan söz etmek de kadı
nları
n cinsel tercih ve güç deneyimlerini göz
ardıetmek ve kası
tsı
z da olsa kadı
nlarıkurban konumunda görerek, umutsuzluğu
arttı
rmaktı
r (Vance, 1). Özetle, yazarları
n cinselliğe yaptı
klarıvurgu, kadı
nları
n cinsiyet
ideolojilerinden sı
yrı
larak kendine ait bir benlik ve bellek inş
a etme çabası
nı
n önüne
geçmiş
se de, birkaç açı
dan önem taş
ı
maktadı
r. Kadı
n cinsellik üzerine konuş
unca, bir
özne olarak kadı
nı
n da cinsel haz hakkı
nıortaya koyma ve kadı
nıcinsellikte etkin, talep
eden özne olarak kurgulama yoluna girince “hazcı
lı
k” yaftası
yla suçlanmakta ve geri
adı
m atmaya zorlanmaktadı
r. Yazarları
n bu açı
dan özne olma çabası
nda geri adı
m
atmadı
klarısöylenebilir, ancak bu “hedonist” duruş
, daha genel bir iş
leyiş
in tahlili
içerisinde bir sı
nı
rlı
lı
ğ
a tekabül
eder.
Görüldüğü
üzere kadı
n cinselliğinin
51
özgürleş
tirilmesinin yolu, cinselliğin açmazları
yla birlikte tüm niteliklerinin göz önüne
alı
nmasıve romanlardaki kadı
n kahramanları
n yaptı
ğıgibi tüm bunlarıdeneyimleyen
bedene sahip çı
kmaktı
r.
_______
*ŞeytanıBaş
tan Çı
karmak, Erica Jong’un internet sayfası
nda, Shelley Fishkin’in
eleş
tirilerinden birinin baş
lı
ğı
dı
r.
6. KAYNAKÇA
Alı
ntı
lanan Kaynaklar:
Aktaş
, Cihan. “Duygu Asena’nı
n Eklektik Feminizmi”, Gücünüzü Bilin. İ
stanbul, Erko
Yayı
ncı
lı
k, 2007
Alpman, Nazı
m. “Duygu’ya Çok Yakı
ş
ı
rdı
”, Gücünüzü Bilin. İ
stanbul, Erko
Yayı
ncı
lı
k, 2007
Arat, Zehra. Deconstructing Images of the Turkish Woman. New York, St. Martins
Press, 1998
Asena, Duygu. Aynada Aş
k Vardı
.İ
stanbul, Milliyet Kitap, 1997
Barret, Michelle. “Günümüzde Kadı
na Uygulanan Baskı
”. İ
stanbul, Pencere
Yayı
nları
,1995
Beauvoir, Simone de. “İ
kinci Cins”. İ
stanbul, Payel Yayı
nları
, 1972
Berktay, Fatmagül. “Tek Tanrı
lıDinlerde Kadı
n” .İ
stanbul, Metis Yayı
nları
, 2000
--------. “Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı
: Cinsellik”. Cogito-Feminizm, 58,
İ
stanbul, YapıKredi Yayı
nları
, 2009
--------. “Duygu Asena ya da Kendi Adı
nıKoymaya Cesaret Etmek”, Gücünüzü Bilin.
İ
stanbul, Erko Yayı
ncı
lı
k, 2007
Bora, Aksu ve Asena Günal der. “90’larda Türkiye’de Feminizm”. İ
stanbul, İ
letiş
im
Yayı
nları
, 2002
Butler, Judith. “Cinsiyet Belası
”. İ
stanbul, Metis Yayı
nevi, 2008
52
Bowman, David. “The Sex Woman”. http://archive_salon.com/sex/feature/2003/06/14/
jong_index_np.html. Eriş
im tarihi: 23.12.2010
Coward, Rosalind. Kadı
nlı
k Arzuları
.İ
stanbul, Ayrı
ntıYayı
nları
, 1993
Çağatay, Nilüfer ve Yasemin Soysal. “Uluslaş
ma Süreci ve Feminizm Üzerine
Karş
ı
laş
tı
rmalı Düş
ünceler”, 1980’ler Türkiyesinde Kadı
nlar. İ
stanbul, İ
letiş
im
Yayı
ncı
lı
k,1990
Direk, Zeynep. “Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği”, Cogito-Feminizm. 58
İ
stanbul, YapıKredi Yayı
nları
, 2009
------ “Foucault ve Feminizm”, Amargi Dergi, 14. İ
stanbul, Amargi, 2009
Düzkan, Ayş
e. “Kadı
nlara Iş
ı
k Kattı
”, Gücünüzü Bilin. İ
stanbul, Erko Yayı
ncı
lı
k, 2007
Elçik, Gülnur. “İ
ğdişEdilmişGüzellik”, Cogito- Feminizm58. İ
stanbul YapıKredi
Yayı
nları
, 2009
Ertürk, Yakı
n. “Doğu Anadolu’da Modernleş
me ve Kı
rsal Kadı
n”, 1980’ler
Türkiyesinde Kadı
nlar. İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k,1990
Fishkin, Shelley Fisher. “Stil Flying”. http://www.ericajong.com/articles/fishkinessay.
Eriş
im tarihi: 23.12.2010
Foucault, Michel. Cinselliğin Tarihi. cilt 1, İ
stanbul, Afa Yayı
nları
, 1993.
Giddens, Anthony. Mahremiyetin Dönüş
ümü.. İ
stanbul, Ayrı
ntıYayı
nları
, 1994
Güriz, Adnan. Feminizm, Post Modernizm ve Hukuk. Ankara, Phoenix Yayı
nevi, 2011
Hollibaugh, Amber. “What We’re Rolling Around in Bed With: Sexual Silences of
Feminism”, Powers of Desire. New York, Monthly Review Press, 1983
İ
lkkaracan, Pı
nar. Müslüman Toplumlarda Kadı
n ve Cinsellik. İ
stanbul, İ
letiş
im
Yayı
nevi, 2003
İ
plikçi, Müge. “Çı
ğı
r Açan Kadı
nı
n Ardı
ndan”, Gücünüzü Bilin. İ
stanbul, Erko
Yayı
ncı
lı
k, 2007
Jong, Erica. UçuşKorkusu. İ
stanbul, E Yayı
nları
,1979
Kandiyoti, Deniz. Cariyeler, Bacı
lar, Yurttaş
lar. İ
stanbul, Metis Yayı
nları
, 2007
Kardam, Filiz ve Yı
ldı
z Ecevit. “1990’ları
n Sonunda Bir Kadı
n İ
letiş
im Kuruluş
u:
Uçan Süpürge”. 90’larda Türkiyede Feminizm, İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k, 2002
Mernissi, Fatima. “İ
slamda Aktif Kadı
n Cinselliği Anlayı
ş
ı
”, Müslüman Toplumlarda
Kadı
n ve Cinsellik. İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k, 2003
53
Millet, Kate. Cinsel Politika, İ
stanbul, Payel Yayı
nları
, 1987
Öğdül, Rahmi. “Haz Peş
inde” , Birgün Gazetesi, 16.06.2011
Power, Nina. Tek Boyutlu Feminizm.. İ
stanbul, Habitus Kitap, 2011
Ross, Ellen ve Rapp, Rayna. “Sex and Society” Powers of Desire, New York Monthly
Review Press, 1983
Saktanber, Ayş
e. “Türkiye’de Medyada Kadı
n”, 1980’ler Türkiyesinde Kadı
nlar.
İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k,1990
Sancar, Serpil. Erkeklik: İ
mkânsı
zİ
ktidar.. İ
stabul, Metis Yayı
nları
, 2009
Savran-Acar, Gülnur. “Feminizm”, Özgür Üniversite Sözlüğü. Ankara, Maki Bası
n
Yayı
n, 2006
------- “Aş
kıYücelten Feminizm” Gücünüzü Bilin. İ
stanbul, Erko Yayı
ncı
lı
k, 2007
Segal, Lynn. Gelecek Kadı
n Mı
.İ
stanbul, Afa Yayı
nları
, 1990
Showalter, Elaine. “Fear of Family, 35 Years later, Erica Jong’s First Novel Still Stirs
Controversy”. http://www.ericajong.com/articles/chronicle_review.htm. Eriş
im tarihi :
23.12.2010
Sirman, Nükhet. “Köy Kadı
nı
n Aile ve Evlilikte Güçlenme Mücadelesi”, 1980’ler
Türkiyesinde Kadı
nlar. İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k,1990
Snitow, Ann vd. Powers of Desire, The Politics of Sexuality. New York Monthly
Review Press, 1983
Southern,
Nathan.
“Biography”.
http://www.ericajong.com/biography.
Eriş
im
tarihi:23.12.2010
Tekeli, Şirin haz. “1980’ler Türkiyesinde Kadı
nlar” . İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k,1990
------- “Duygu Portrem” Gücünüzü Bilin. İ
stanbul, ErkoYayı
ncı
lı
k, 2007
Timisi, Nilüfer ve Meltem Ağduk Gevrek. “1980’ler Türkiyesinde Feminist Hareket”.
90’larda Türkiyede Feminizm, İ
stanbul, İ
letiş
im Yayı
ncı
lı
k, 2002
Vance, Carole S. “Gender Systems, Ideology and Sex Research”, Powers of Desire.
New York Monthly Review Press, 1983
Yı
ldı
z, Reyhan, haz. Gücünüzü Bilin: Duygu Asena’ya Saygı
. İ
stanbul, Erko
Yayı
ncı
lı
k, 2007
Danı
ş
ı
lan Kaynaklar:
54
Brizendine, Louann. Kadı
n Beyni. İ
stanbul, Say Yayı
nları
, 2010
Çoban, Barı
şve Zeynep Özarslan, haz. Söylem ve İ
deoloji. Su Yayı
nları
, İ
stanbul,
2003
Emel, Ayş
e. Ben Duygu, Duygu Asena ile. Doğan Kitap, İ
stanbul, 2008
Firestone, Shulamith. Cinselliğin Diyalektiği, Kadı
nı
n Özgürlüğü Davası
. İ
stanbul,
Payel Yayı
nevi, 1993
Freud, Sigmund. Sevgi ve Cinsellik Üzerine. İ
lya Yayı
nevi, İ
zmir, 2003.
Frieden, Betty. Kadı
nlı
ğı
n Gizemi. İ
stanbul, E yayı
nları
, 1983.
Horney, Karen. Kadı
n Psikolojisi. Ankara, Payel Yayı
nevi,1986
Humm, Maggie. Feminist Edebiyat Eleş
tirisi, İ
stanbul, Say Yayı
nları
, 2002
Illich, İ
van. Gender. Ayraç Yayı
nevi, Ankara, 1986
Graber, Gustav Hans. Kadı
n Psikolojisi. Cem Yayı
nevi, İ
stanbul, 2006.
Kaplan, Carla. The Erotics of Talk Women's Writing and Feminist Paradigms. Oxford
University Press,1982
Kinsey, Alfred vd. Kadı
nlarda Cinsel Yaş
am. BeydağYayı
nevi, İ
stanbul, 1986.
Lott, Bernice. “Sexuality: A Feminist Perspective”, Ed. Kathryn Kelley, Females,
Males and Sexuality, Albany, State University of New York Press, 1987
MacKinnon, Catharine A. Feminist Bir Devlet Kuramı
na Doğru. İ
stanbul, Metis
Yayı
nları
, 2003
Michel, Andre. Feminizm. Cep Üniversitesi, İ
stanbul, 1993
Mitchell, Juliet. Kadı
nlı
k Durumu. İ
stanbul, Kadı
n Çevresi Yayı
nları
, 1985
Ramazanoğlu, Caroline. Feminizm ve Ezilmenin Çeliş
kileri, İ
stanbul, Pencere Yay,
1998
Reed, Evelyn. Kadı
nı
n Evrimi. Ankara, Payel Yayı
nevi, 1982
Tong, Rosemarie Putnam. Feminist Düş
ünce. İ
stanbul, Gündoğan Yayı
nları
, 2006
Weitz, R. The Politics Of Women’s Bodies. New York, Oxford University Press, 1998
Vance, Carole S. “Pleasure and Danger: Toward A Politics of Sexuality”, Pleasure and
Danger Exploring Female Sexuality, Great Britain, Pandora Press, 1989
55
7. ÖZGEÇMİ
Ş
1984’te Konya’da doğdu. İ
lkokul ve liseyi İ
skenderun’da bitirdi. 2007 yı
lı
nda
Hacettepe Üniversitesi İ
ngiliz Dili ve EdebiyatıBölümünden mezun oldu. Çeş
itli kurum
ve yayı
nevleri için çeviriler yapmı
ş
tı
r. Bunlardan bir tanesi Akademi Yayı
nevi
tarafı
ndan kitap olarak yayı
nlandı
: Kı
zı
l Çin’de Kadı
nlar. Amatör olarak tiyatro
oyunculuğ
u ve müzikle ilgilenmektedir. Halen İ
zmir’de yaş
amaktadı
r.
56
“Şeytanı
Baş
tan Çı
karmak” : Erica Jong ve Duygu Asena
Romanları
nda Arzu, Toplum, Bellek Kı
skacı
nda Kadı
n ve Cinsellik
8. ÖZET
İ
kinci dalga feminizmin, kadı
nları
n kimliğine ve bedenlerine sahip çı
kma
talebini öne çı
karma çabası
, edebiyatta da kadı
n yazarlar tarafı
ndan görünür kı
lı
nmaya
çalı
ş
ı
lmı
ş
tı
r. Kadı
nıdaima erkeğe göre ve onun bakı
ş açı
sı
ndan tanı
mlayarak
nesneleş
tiren eril bakı
ş
ı
n, kadı
nıözgür cinselliğinden ve arzusundan yoksun kı
lması
eleş
tirilmiş
tir. Kadı
nları
n bu bakı
ş
la mücadele edip arzu ve bağı
msı
zlı
k talep etmesi,
aynızamanda bir özne olma çabası
dı
r. Erica Jong ve Duygu Asena, bir karş
ıkültür
yaratma isteğiyle bu çabayı
, kadı
n karakterlerinin cinsel deneyimleri, baskı
yla mücadele
ve davranı
şstratejileri üzerinden somutlaş
tı
rmı
ş
lardı
r. Ancak kimi zaman cinselliğe
yaptı
klarıvurgu, kadı
nları
n cinsiyet ideolojilerinden sı
yrı
larak kendilerine ait bir benlik
inş
a etme çabası
nıgölgelemiş
tir.
“Presantable” ş
ehirli kadı
nı
n hikâyesini anlatan yazarları
n kadı
nlara sundukları
bireysel özgürleş
me modeliyle bütün kadı
nları
n kurtuluş
unda uzun vadede ne kadar
etkili olduğu tartı
ş
ma konusudur. Yazarları
, feminizmin tarihsel ve politik boyutunun
kiş
isel
geliş
im
söylemleriyle
kendini
iyi
hissetmeye
indirgenmesinin
tek
boyutluluğundan etkilenmiş
tir. Yazarlar, kadı
nıher düzlemde özne olmaktan alı
koyan
daha genel bir iş
leyiş
i teş
hir edememiş
lerdir. Ancak her iki yazar da kadı
n bedeni
konusundaki pek çok tabuyu baş
arı
yla teş
hir ederek kadı
nları
n tabu yı
kma
deneyimlerinin biriktiği belleği üç kuş
ak üzerinden betimlemiş
tir. Karakterlerde cinsel
doyum arayı
ş
ıbaskı
ndı
r. Vance’ı
n da belirttiğ
i gibi, yalnı
zca cinselliğin verdiği zevk ve
sevince odaklanmak patriarkal yapı
yıgöz ardıetmek anlamı
na gelirken, yalnı
zca cinsel
baskı
dan söz etmek de kadı
nları
n cinsel tercih ve güç deneyimlerini göz ardıetmek ve
kası
tsı
z da olsa kadı
nıkurban görerek umutsuzluğu arttı
rmaktadı
r. Bu yüzden kadı
n
cinselliğ
inin ikili niteliğ
i göz önüne alı
narak kadı
n bedenine ve kimliğine sahip çı
kmak
gerekmektedir.
57
Seducing The Demon: Women and Sexuality in The Cage of
Desire, Society and Memory in The Novels of Erica Jong and Duygu
Asena
9. ABSTRACT
The efforts of second wave feminism claiming women body and identity are also
depicted by women authors in literature. They criticised the male view that always
defines and objectifies woman from male point of view, also depriving woman’s
sexuality and desire. The struggle of woman against that view, demanding desire and
independence is an effort in being a “subject”. Jong and Asena has made that effort
concrete by depicting their female characters’ sexual experiences and behavior
strategies, struggling against pressure. But sometimes their stress on sexuality has
overshadowed building an identity through breaking the gender ideologies.
The authors described “presentable” modern women’s story. The personal
freedom model that they present us is questionable according to its effectiveness in the
struggle of all women in long term. They are effected by one dimensional feminism that
reduced feminism’s historical and political ground to “feeling good” and personal
advancement discourse. They couldn’t expose a more general order that prevent
woman’s effort in being a subject in every ground. But both of them successfully
exposed taboos on women body and the memory that collects taboo-breaking
experiences through three generations.
As Vance also says, focusing only on the pleasure and joy of sexuality means
ignoring patriarchial structure. Whereas, talking only about the sexual pressure means
ignoring women’s sexual preference and power experiences and increases hopelessnes,
by showing woman as a victim. Therefore, it is essential to see the dualist feature of
sexuality in demanding woman body and identity.
Download