MUHARREM AYI VE KERBELÂ MERSİYELERİ Bilge KAYA ÖZET Bu yazıda, Muharrem ayı ve bu ayda tutulan yaslarla, Hicrî 10 Muharrem 61 tarihinde Kerbelâ’da Hz. Hüseyin, ailesi ve ehlibeytin şehit edilmesi hâdisesi hakkında kısaca bilgi verilmiş, G.Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezinde bulunan, şii veya şiimeşrep olmayan şairlerimizin şiirlerinin derlendiği Kerbelâ Mersiyeleri Mecmuası’ndan seçilen şiirler sunulmuştur. ABSTRACT In this article, it has been given information about the month of Muharrem, the mournings during this month, and also the information about the martyrdom of Hz. Hüseyin, his family, and his fellows at Muharrem 10, 61 Hegira in Kerbela. Additionally, it has been presented, same selected poems from the Corpus of Kerbela Elegies at Gazi Üniversity Haci Bektaş Veli Research Center from the point of Turkish Culture where shiite and non-shiite poets’ poems were compiled. Anahtar Kelimeler: Mersiye, Mersiye Mecmuası, Kerbelâ, Muharrem. Key Words: Elegies, Elegies Corpus, Kerbela, Muharrem. Şiir mecmuaları dönemin edebî zevkine uygun şiirlerin toplandığı eserlerdir. Bir şiirin mecmualarda çok geçmesi o şiirin sevildiğini, beğenildiğini, toplum tarafından çok okunduğunu düşündürür. Bu makalede G.Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezinde 146 numara ile kayıtlı Hz. Hüseyin’in aşkı ve ıstırabıyla yazılan şiirlerin derlendiği yazma eserdeki mersiyelerden örnekler yer almaktadır. Hz. Hüseyin, On İki İmam ve şehitlerin anılmasının Hz. Muhammed’in şefaatine vesile olacağı inancı şairlerimizi bu konuda bol miktarda şiir yazmaya sevk etmiştir. Söylenen bu şiirler zaman zaman mecmualarda toplanıp bir araya getirilmiş, böylece mersiye mecmuaları oluşmuştur. Kerbelâ mersiyeleri, Hz. Hüseyin ve ehlibeytten 72 kişinin Irak’ın Bağdat şehri yakınlarındaki Kerbelâ’da şehit olması sebebiyle yazılmıştır. Kerbelâ Bağdat’ın güneybatısında bir şehirdir. Kerb; gam, tasa, üzüntü anlamına gelir. Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin bu şehirde şehit edilmiştir. Bilindiği gibi Hz. Ali’nin vefatından sonra halifelik Emevî hükümdarı Muaviye’ye geçmiş; Muaviye’den sonra da oğlu Yezit halife olmuştur. Muaviye’nin oğlu Yezit’e biat etmeyen Hz. Hüseyin, Kûfelilerin daveti ile aile efradı, akraba ve dostlarıyla kafile halinde Kûfe’ye doğru yola çıkmıştır. Yezit bu kafileyi Kerbela mevkiinde kuşatmış, aç-susuz bırakıp eziyet etmiştir. Hz. Hüseyin ve taraftarlarının sayısı yüz kişi kadarken Yezit’in binlerce kişilik ordusuyla karşı karşıya gelmişler; ölümü göze alarak yiğitçe savaşıp şehit olmuşlardır. Hz. Hüseyin, Şimr adında bir kişi tarafından Hicrî 61 yılı 10 Muharrem Cuma günü (Miladî 18 Ekim 680 ) şehit edilmiştir. Dinler tarihinde Hz. Musa’nın kavmini Firavundan kurtarması, Hz. Adem’in tövbesinin kabulü, İdris Peygamber’in semaya alınması, İbrahim Peygamber’in Nemrut’un ateşinden kurtulması, Süleyman Peygamber’in tövbesinin kabul edilip mülkünün kendisine iadesi, Eyüp Peygamber’in dertlerinden kurtulup şifa bulması, Yunus Peygamber’in balığın karnından çıkması, İsa Peygamber’in göğe yükselmesi ve Nuh Peygamber’in tufandan kurtulup Cudi dağında karaya çıkması Muharrem’in 10’una rastlayan önemli olaylardandır(Noyan, 1995: 150). Rivayetlere göre Hz. Nuh, tufandan kurtulunca gemide kalan erzaktan tatlı bir çorba pişirilmesini istemiş, tufandan kurtulanlar bu çorbayı yemiş ve o günü kutlamışlardır. Günümüzde aşure hem Hz. Nuh’un gemisinin tufandan kurtuluşu hem de Kerbelâ’da şehit edilen Hz. Hüseyin, şehitler ve on iki imamların ruhu için pişirilip dağıtılmaktadır. Her yıl Muharrem’in birinci ve on ikinci günü arasında oruç tutulur. Bu günlerde su içilmez, düğün-eğlence yapılmaz, eğlence yerlerine gidilmez, hayvan kesilmez, çamaşır değiştirilmez, saç-sakal kesilmez, gönül kırılmaz(Noyan, 1995: 151). Bu ayda gerçekleşen facia her yıl canlandırılır. Ehlibeyt için ağıtlar, mersiyeler söylenir, matem tutulur. Divan edebiyatında ilk mersiye örnekleri XV yy.da görülmeye başlar. XVI yy.dan itibaren diğer mersiyelerin sayıları azalırken Kerbelâ mersiyelerinin sayısında artış görülür. Kerbelâ mersiyelerinde konu ve şahıslar aynıdır. Kerbelâ mersiyesi yazan şâirlerin hepsi şii veya şii meşrep değildir. Hatta Nâilî, Zekâyî gibi Mevlevî şâirler de Kerbelâ mersiyesi yazmıştır. Kerbelâ mersiyelerine daha çok mutasavvıf şâirlerin ilgi duyması bütün tarikatların Hz. Ali’den intişar ettiğine inanılması dolayısıyladır. Tekke ve dergâhlarda tertiplenen muharrem matemleri ile ehlibeyt sevgisi de bunda etkili olmuştur(Çağlayan, 1997: 73). Araştırma Merkezindeki Mecmua’da da mersiyeleri kayıtlı Leylâ Hanım Mevlevî; Kâzım Paşa Celvetiye Tarikatına mensuptur. İncelemiş olduğumuz Mersiye Mecmuası 50 varaktır. Leylâ Hanım, Zekâyî, Muhlis, Sâfî, Vehbî, Kâzım Paşa, Müştak, Türâbî Dede, Zihnî, Feyzî, Şerif, Şems gibi şâirlere ait şiirler bulunmaktadır. Bu şiirlerde; Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, ehlibeyt, On İki İmamlar anılmış, faciadan duyulan üzüntü dile getirilmiştir. Yezid’e Hz. Hasan’ı zehirleyen eşi Cade’ye, Hz. Hüseyin’i şehit eden Şimr’e lanet edilmiştir. Eserin bazı sayfalarında nemden mürekkep dağılmış, yazılar okunamaz hale gelmiştir. Yer yer yazım yanlışlarına rastlanılmaktadır. Eserin yazılış tarihi belli değildir. Şiirlerin sonunda İzmirli Fahri adında bir kişi tarafından düşürülmüş tarih kıtası vardır. Bu kıta birkaç yerde değişik şekillerde yazıldığı için tarih tespiti yapılamamıştır. Muhtevasında bulunan şiirlerden ve yazı stilinden XIX yy.ın sonlarıyla XX yy.ın başlarında yazıldığı tahmin edilmektedir. Eserde yer alan şiirlerin bir kısmı günümüzde de kolay anlaşılır, akıcı bir dille yazılırken bir kısmında Arapça, Farsça kelime ve tamlamaların yoğunlukta olduğu görülmektedir. Aşağıda mecmuadan seçilen Kerbelâ şiirleri yeni harflere aktarılarak okuyuculara sunulmuştur. 17 a Mersiye-i Şems Dîde-i fahr-i cihân oldı Hüseyn ile Hasan Mazhar-ı nûr-ı a’yân oldı Hüseyn ile Hasan Sulb-ı Ahmed’den cihâna neşr-i envâr etmeğe Mihr ü mâh-ı âsuman oldı Hüseyn ile Hasan Kişver-âbâd-ı vilâyâtda semâ-yı vahdete İki necm-i ferkadân oldı Hüseyn ile Hasan Âh kim kurbân-gâh-ı Kerbelâ-yı âşkda Sîne-çâk-ı hûn-feşân oldı Hüseyn ile Hasan Kim biri tîg biri zehr ile oldı şehîd Hânmân-sûzî cinân oldı Hüseyn ile Hasan Ferktâ vü efraktâ vâ veyletâ kim teşne leb Tu’me-i tîg-i sinân oldı Hüseyn ile Hasan Çeşm-i âlem ağlasun kan kim misâl-i nûr-ı çeşm Çeşm-i âlemden nihân oldı Hüseyn ile Hasan Nâle-i mâtemle aç ey Şems dâğ-ı sîne kim Bülbül-i verd-i cinân oldı Hüseyn ile Hasan 25a Mersiyei Feyzî Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Dâimâ eyle figân ebrû gibi Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Zulm-i bî-hadd ü hisâb itdi felek Hâne-i dîni harâb itdi felek Ehl-i îmânı kebâb itdi felek Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Kerbelâ vâkıasını yâd kılın Turmayup nâle-i feryâd kılın Rûh-ı peygamberi dil-şâd kılın Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Yâ Muhammed bu gam u mihnete bak Gel de bu şüriş-i bu vahşete bak Böyle Kur’ân okuyan ümmete bak Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Âl evlâdına gör ne itdiler Haklarında ne hatâ söylediler Cümlesini teşne şehît eylediler Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Ol Şimr kâfir idüp sa’y-ı belîğ Kıldı oğlunun başını arsa-i tîg Bir içim suyı dahi itdi dirîg Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Azm idüp tâife-i küfr-i medâr İdeler izzet-i peygamberi hâr Ehavât-ı haremî sayd-ı şikâr Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla Feyziyâ açma rumûz-ı haremi Açma nâ-mahrem-i aşka bu gamı Tayy-ı tomâr iderek kır kalemi Ağla ey dîde-i giryân ağla Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla 27a Abdülhak Efendi Şamlının birisi men’ itdi Yezid’e la’neti Vak’a-i Âl-i Resûl’den haberi yok yâ anîd Ced-i mel’ûn Resûl’ün dişini itdi şikest Ceddesi amm-ı Nebî’nün ciğerün yidi Yezîd Kendüsi eyledi dâmâd-ı Nebî’ye isyân Veledi dahi Hüseyn hazretini itdi şehîd Utanur müslim olan la’net ider Abdülhâk La’n Allâh Yezîden vü alâ kavm-i Yezîd 27b Mersiye-i Leylâ Yine geldi meded mâh-ı Muharrem Gözümden hûn-rîzân olacak dem Yine bir yâre açdı çerh-i gaddâr Bu yanık sîneme yok ana merhem Muhammed ümmeti kan ağlamaz mı Garîk-i hûn ola mahdûm-ı a’zam Neden lâyık bu rütbe cevre hâşâ Dü çeşm-i Mustafâ sibteyn-i Ekrem Muhibb-i hânedânı ehl-i hakîkat Bu günde nûş iderler su yerine sem Bu günde kasd idüp Âl-i Abâya Yezîd ibn-i sefîh ehl-i cehennem Ne cür’et ile bilmem kahbe hınzîr Hüseyni eyledi bu rütbe dil-gîr O şâhı sûretâ itdi mükedder Nihâl-i kaddini hâke berâber Hakîkatde cüdâ itmişdi ammâ Gürûh-ı evliyâya tâc ber-ser İki gül goncasıdur Mustafâ’nın İmâm-ı evliyâ evlâd-ı Haydar Hakâret zann idüp sûretde hınzîr Şeh-i ehl-i semâya çekdi hançer Süleymânlık idermiş iddiâ hayf Bu günden sonra ol mel’ûn-ı ebter Yarın dîvân-ı Hakda seyr iderler O kanlı kâfiri hep ehl-i mahşer İki dünyâda da Bârî teâlâ Anı kibr-i Yehûda itdi rüsvâ Delîl-i rehber istersen Hudâ’ya Yüzün sür hâk-i pâyı Mustafâ’ya Virüp Zeynü’l Abânuñ nûr-ı vechi Cihânda zîneti arz-ı semâya Muhammed Mehdî ile iktidâ it Ki bunlar oldı serdâr-ı etkiyâ Kibâr-ı dîn idüp ma’sûmları Hak Müşâbih her birisi enbiyâya Der-i isnâ aşerden gayrı bâba Gider mi ehl-i bâtın ilticâya Demâdem arz-ı hâcât eyle ey dil Cenâb-ı Fâtımâ hayru’n-nisâya İlâhî eyle yarın rûz-ı mahşer Penâhum zevce-i sâkî-i Kevser Bu kemter bendeye eyle inâyet Meded ey Hazret-i Şâh-ı velâyet Yeter yandık yeter nâr-ı firâka Ataşân âb-ı Kevser ile himmet Terahhüm itmedi bu seng-dil hîz Hüseyn’e itdi bu rütbe ihânet Der-i vâlâsına mensûb olanlar Olurlar mazhar-ı feyz-i kerâmet Şehîd-i Kerbelâ mahdûmı zî-şân Susuz nûş eyledi câm-ı şehâdet Ne kâfir rû-siyah bir bî-amândur Yezîdün âl-i a’vânına la’net Yeter küfrüne bürhân bu mesâ’ib Cehennemde ola yâ Rab mu’azzeb Bu vîrân hâneyi zann itme ma’mûr Degül câh-ı meserret olma mesrûr Harâb olmış idi vakt-i Kerbelâ Olur mı köhne dünyâ gayri ma’mûr Bu kara yüzlü Leylâ’yı İlâhî Der-i isnâ a’şerden eyleme dûr Melâz-ı melce’im âl-i abâ kıl O dem isyânun oldukça mahşûr Ola her bir nefesde bin tahiyyât Hudâ şehîdlerün itdükçe pür-nûr Bağışla cürmümü hayrü’l-Betûle Gözümden nûr-ı vechün itme mestûr Usâta âdeti lütf u atâdur Şefîüm bint-i mahbûb-ı Hudâdur 30a Muharremiye-i Müştâk-ı Merhûm Dilâ geldi yine eyyâm-ı mâtem Bu rûz-ı bî-vefâda olma hurrem Hemân hasretle kan ağla dem-â-dem Muharremdür meded ey dil Muharrem Bugün ol bersiyeh günde giy ey cân Şehîd oldı o sultân-ı şehîdân Bugün ehl-i muhabbet eyler enfüsân Muharremdür meded ey dil Muharrem Bugün derdile dûd eyler felekler Bugün hasretle âh eyler felekler Siyâh pûş oldı ashâb-ı dilekler Muharremdür meded ey dil Muharrem Hudâ ba’s eyleyüp Cibrîl-i emîni Hüseynin dire dire beşiğini Döküldi hâke hûn-ı nâzenîni Muharremdür meded ey dil Muharrem Sabâh-ı haşre dek Fâtıma Ana Ciğer gûşum diye başlar figâna Gözünden kan aksun dâne dâne Muharremdür meded ey dil Muharrem Bu ayda hâke düşdi mâh-ı enver Hafîdi Fahr-i Âlem İbni Haydar Vücûd-ı nâz-perver kaldı bî-ser Muharremdür meded ey dil Muharrem Bugün la’net ile yâd it Yezîdi Hudânun düşmeni mel’ûn pelîdi Şehîd itdi dirîgâ ol sa’îdi Muharremdür meded ey dil Muharrem Dilâ Müştâkîveş biz Haydarîyüz Velî fazl-ı cehâletden beriyüz Ali’nün kabrinün asâkiriyüz Muharremdür meded ey dil Muharrem 36 a Müseddes-i Na’t-i Şerîf-i Eimme-i İsnâ Aşer Rıdvânallâhu Tealâ Aleyhim Ecmaîn Bahr-i rahmetdür Muhammed ebr-i ihsândur Ali Mühr-i hikmetdür Muhammed mâh-ı irfândur Ali Fahr-i âlemdür Muhammed şâh-ı merdândur Ali Cevher-i cândur Muhammed nûr-ı îmândur Ali Nâzenîn-i Rabb-i izzetdür Hüseyn-i Kerbelâ Verd-i gülzâr-ı nübüvvetdür Hüseyn-i Kerbelâ Şem’-i mihrâb-ı imâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ Minber-efrûz-ı hitâbetdür Hüseyn-i Kerbelâ Şu’le-i müşkân-ı fıtratdur Hüseyn-i Kerbelâ Şems-i eyvân-ı hakîkatdür Hüseyn-i Kerbelâ Bülbül-i bâğ-ı vesâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ Seyyid-i şubbân-ı cennetdür Hüseyn-i Kerbelâ Dest-i a’dâda helâhil nûş-ı subûtdur Hasan Dâg bu dil bir şehîd-i mekr-i düşmendür Hasan Hüsn-i hulk-ı hüsn-i-sîret ile ahsendür Hasan Nûr-ı çeşm-i Fâtıma mahbûb-ı zü’l-menddir Hasan Pençe-i şâh-ı velâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ Vâris-i nakd-i sehâvetdür Hüseyn-i Kerbelâ Matla’-ı şemsü’l-mefâumdur Ali Zeynü’l Abâ Menba’-ı lutf-ı merâhimdür Ali Zeynü’l Abâ Fahr-i ashâb-ı me’âlimdür Ali Zeynü’l Abâ Câmi’-i hulk-ı mekârimdür Ali Zeynü’l Abâ Kıdve-i ehl-i siyâdettür Hüseyn-i Kerbelâ Mebde-i feyz-i şerâfetdür Hüseyn-i Kerbelâ Bâkır-ı ilm-i hakîkat hazret-i Bâkır ki Hak Hızr ile zât-ı şerîfün eylemişdür hem-sebak Nüh felek mecmû’a-i vasfında gûyâ bir varak Sâbi’-i Seb’ul-mesânîdür bi-hükm-i müttefik Hâris-i hısn-ı şerîatdür Hüseyn-i Kerbelâ Hâdî-i rükn-i tarîkatdür Hüseyn-i Kerbelâ Nakd-i tevrûs-ı nübüvvetdür kemâl-i Ca’ferî Mazharü’l-fakr ile fahridür hisâl-i Ca’ferî Lutf-ı Hakdur ictihâdı bî-misâl-i Ca’ferî Kıldılar ser habl eimme imtisâl-i Ca’ferî Mesned-ârâ-yı hilâfetdür Hüseyn-i Kerbelâ Sadr-ı pîrâ-yı kerâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ Kâzım-ı gayzü’l-iâdı Mûsâ-i Mûsâ-şiyem Dest-i beyzâ-i mekârim şâh-ı kudsiyyet haşem Şu’le-i tavd-ı tecellâ eymen ârâ-yı hüküm Nûr-ı misbâh-ı sa’âdetdür o zât-ı muhterem Saykal-ı mir’ât-ı kudretdür Hüseyn-i Kerbelâ Revnak-ı nûr-ı hidâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ Âfitâb-ı evc-i hikmetdür Ali Mûse’r-Rızâ Mâhtâb-ı burc-ı vahdetdür Ali Mûse’r-Rızâ Zâ’ik-i zehr-âb-ı mihnetdür Ali Mûse’r-Rızâ Mübtelâ-yı kerb-i gurbetdür Ali Mûse’r-Rızâ Gûy-ı çevgân-ı felâketdür Hüseyn-i Kerbelâ Serzeniş-i dîde-i ihânetdür Hüseyn-i Kerbelâ Pâdişâh-ı etkiyâ-yı zât-ı vâlâ-yı Takî Dürr-i bahr-i ıstıfâdur zât-ı vâlâ-yı Takî Subh-ı nûr u Zehrâdur zât-ı vâlâ-yı Takî Meyve-i nahl-i rızâdur zât-ı vâlâ-yı Takî Sebze bustânı semâhatdur Hüseyn-i Kerbelâ Serv-i bâğ-ı hâtemiyyetdür Hüseyn-i Kerbelâ Âşır-ı isnâ aşer şâh-ı ser-i emndür Nakî Ma’şer-i İslâma hâdî-i müebbeddür Nakî Urve-i vüskâ-yı ümmet kutb-ı emceddür Nakî Vıfk-ı pâzû-yı yemîn-i şerh-i Ahmeddür Nakî Ma’nî-i lafz-ı adâletdür Hüseyn-i Kerbelâ Lafz-ı ma’nâ-yı imâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ Kıble-i hâcetdür ins-i câna bâb-ı askerî Ser-be-ser cünd-i melâ’ikdür rikâb-ı askerî Başkadur te’sîr-i şemşîr-i cevâb-ı askerî Seyf-i meslûl-ı şerîatdur cenâb-ı askerî Cevher-i tîg-ı celâdetdür Hüseyn-i Kerbelâ Safder-i sahn-ı şecâatdür Hüseyn-i Kerbelâ Kutb-ı eflâke hüdâdur Mehdî-i sâhib-zamân Zübde-i Âl-i Abâdur Mehdî-i sâhib-zamân Sırr-ı pâki Mustafâ vü Mehdî-i sâhib-zamân Bâde-i râh-ı rızâdur Mehdî-i sâhib-zamân Rehber-i renc-i hidâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ Sâik-i semt-i reşâdetdür Hüseyn-i Kerbelâ Gerçi ol şâhlar ki bir bâğın gül-i nesrînidür Cümlesi hep bir sipihrün encüm-i pervînidür Bir nihâlün bî-tefâvüt meyve-i nûşînidür Her biri mülk-i bekânun şâh-ı pür-temkînidür Nûr-ı çeşm-i ehl-i sünnetdür Hüseyn-i Kerbelâ Kurre-i a’yân-ı ümmetdür Hüseyn-i Kerbelâ Olalı ser dâde-i hubb-i vâlâ-yı hânedân Hamdü’lillâh eyledüm kesb-i hayâtı câvidân Kâzımâ ölsem n’ola ruh-sûde-i bâb-ı emân Eşref-âsâ eyleyüp bu matla’ı verd-i zebân Melce’-i erbâb-ı hâcetdür Hüseyn-i Kerbelâ Şâfi’-i rûz-ı nedâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ 41a Mersiye Ç ün Muharrem oldı ey dil âşıkan ağlar bugün Cümle mevcûdât-ı âlem ins ü cân ağlar bugün Kerbelâ’nın vak’a-i dil-sûzını der-pîş idüp Âh ider ehl-i zemîn âsumân ağlar bugün Mustafâ Haydar Hasan Zehrâ tevellâ zümresi O şehîd-i Kerbelâ’ya bî-gümân ağlar bugün Eşk-i çeşm-i âşıkân tûfân-ı Nûh eyler ayân Ger muhabbet var ise insan olan ağlar bugün Vehbiyâ sabr eylemek mümkin değil ağla hemân Çünkü ervâh ile zerrât-ı cihân ağlar bugün 43 a Beyân-ı Na’t-ı Düvâzdeh İmamât Rıdvânullâh Aleyhim Meşrik-i şems-i nübüvvetdür Muhammed Mustafa Matla’-ı mâh-ı velâyetdür Aliyyü’l-murtezâ Sem’-i mihrâb-ı imâmetdür Hasan sırrı velî Nûr-ı misbâh-ı şehâdetdür Hüseyn-i Kerbelâ Gavs-i âlem zâde-i mazlûm-ı deşt-i Kerbelâ Ol Ali Zeynü’l-Abâ kim mahzen-i cûd u atâ Bâkır u Ca’ferdür el-hak menba’-ı lutf-ı kerem Hem İmâm Mûsâ Kâzım şu’le-i tûr-ı cilâ Hem Rızâ ol vâris-i ilm-i nebî Hâşimî Hem Takîdür hem Nakî her ikisi nûr-ı ziyâ Muktedâ-yı etkiyâ vü asfiyâdur Askerî Mehdî-i sâhib-zamândur Hâdî-i râh-ı Hudâ Rûz-ı şeb giryân u nâlân ümmîdüm varum amân Bâb-ı heşt ü çârdan itme beni yâ Rab cüdâ 43b Mersiye Muharremdür gönül zan itme kim vakt-i safâdur bu Muhibb-i hânedâna bir dem-i mâtem fezâdur bu Belâya uğradı Âl-i Resûlullâh vâveylâ Ne gündür ki bu gün yâ Rabb rûz-ı pür-belâdur bu Muharrem gurresin tarf-ı semâda mâh-ı nev sanma Yed-i zâlim felekde tîg-i meslûl-ı cefâdur bu Ne hikmetdür kıyâmet kopmadı aceb ol gün Bana leyl ü nehâr endîşe-i bî-intihâdur bu Yezîd’ün itdiği zulme Yahûdîler dahi söyler Bu hâin fi’lidür Âl-i Resûle nâ-sezâdur bu Niçün kıydun ona ey hûn-sûret Şimrî-i bed-nâm Ki şîr-i bî-nazîr-i pîşe-zâr-ı lâ-fetâdur bu Rızâ virdün o şâhun katline ey azlem-i mahlûk Nedür bu zulm-i fıskun ve’y ne bî-câ iddi’âdur bu Ne nûr oldugı bilmez seyyidün ol gerden-i pâkün Mübârek pûse-gâh-ı pâdişâh-ı enbiyâdur bu Müselmânum diyen eyler mi kasd-ı Âl-i Peygamber Ne re’y-i nâ-sezâdur v’ey ne tedbîr-i hatâdur bu Nice âgûşte-i hûn itdün ol şehzâdeyi zâlim Mükerrem muhterem sultân-ı iklîm-i velâdur bu Revâ mıdur hûn-âlûd ola sıbt-ı Resûlullâh Nedür bu kec-edâ ey çerh ne devr-i nâ-becâdur bu Bahâ olmaz şehîdân şâhınun bir mûyına âlem Hüseyndür bu Hüseyndür çeşm-i Mustafâdur bu Dûçâr oldı belâya enbiyâ vü evliyâ yekser Belâ-yı Kerbelâ efzûndur pek rûşenâdur bu Figân-ı âh-ı âlem-sûza başla ey dil-i mahzûn Zamân-ı mâtem-i şâh-ı şehîd-i Kerbelâdur bu Siyâhî câmeler ilbâs idüp kıl nevha girye Meded ey âşık-ı şûrîde hengâm-ı gazâdur bu Pür olsun vâdî-i sahrâlar icrâ-yı sirişkünle Ki gayrı mâcerâya benzemez bir mâcerâdur bu Yezîd’e kavmine sen de adâvet eyle tasrîhan Ki rûz-ı zulmet efzûn-ı Yezîd-i bed-likâdur bu Yezîdîler cefâsından hakâret gelmez ol şâha İki âlemde şâh-ı kişver-i izz ü alâdur bu Söyünmez nûrdur hîç bâd-ı bî-dâd-ı havâricden Çerâğ-ı hânedân-gâh-ı Aliyyü’l-Murtezâdur bu Rızâ vir her kazâya evvel-i emr-i İlâhîye Ne çâre Zihniyâ sabr eyle takdîr-i Hudâdur bu 45b Mersiye-i Muharremiye Çünki girdin ey dil-i şûrîde mâh-ı mâteme Öyle ağla cûy-ı eşkünle cihân dönsün neme Kerbelâ deştindeki mazlûmları fikr eyleyüp Sen hemân hüsrân oku her dem Yezîd-i azleme Sûziş-i âh-ı şerer-bârunla yansun nüh felek Zelzele virsün figânun tâk-ı arş ağlasa Öyle efgân eyle kim hengâme-i şâhum Hüseyn Gulgule salsun ser-â-pâ on sekiz bin âleme Nâ-münâsibdür bugün giymek libâs-ı surh-reng Âşık isen giy siyâh câme vücûd-ı pür-gama Kim Yezîd’e kavmine itse adâvet Hak içün Şüphe yok lâyık olur lutf-ı Resûl-i Ekreme Yâd idüp ruhsâr-ı gül-gûn-ı Hüseyn’i dem-be-dem Ağlamaktan kan tolsun tâs-ı çeşm-i pür-neme V’ey nice matrûd imiş kim tâbi-i şeytân olup Şâh-ı merdânı münâsib gördi tîg-i samsâme V’ey nice mekkâre kim uyup hevâ-yı nefsine Zehr içürdi şâh Hasan-ı hulk-ı rızâ-yı gül-feme V’ey nice zâlim imiş merdûd imiş ol bed-likâ Çaldı hançer gerden-i pâk-ı Hüseyn-i efhame Zulmet-i Hak tâ ebed olsun ziyâde rûz şeb Ca’de’ye Şimr-i bed-nâma hem İbni Mülceme Dâmen-i ihsânuñı tutmışdur ey şâh-ı kerem Dest-gîr ol rûz-ı mahşer Zihnî-i bî-hemdeme 48 b Der-Medh-i Düvâzdeh İmamân Yâ Rab muhabbetünden gönlümi itme hâlî Mihründen özge dilde hîç koma kîl kâli Her rûz şeb dilümde tesbîhüm tu ey Mevlâ Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtazâ yâ Ali Arş-ı Mecîde çünkim basdı kadem Muhammed Vasl oldı zâta zâtı mahv oldı mîm Muhammed Budur iki cihânda miftâh-ı bâb-ı cennet Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Dâmâd-ı fahr-i âlem ol şîr Hudâ-yı Haydar Hatm-i nebî Muhammed hatm-i velâyet-i Haydar Kalbünden itme münfek oku dilinde ezber Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Nûr-ı dü çeşm-i Ahmed hüsn-i hulku’r-rızâdur İki cihâna rahmet Hüseyn-i Kerbelâ’dur Kalbi münevver eyler evrâd-ı dil-guşâdur Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Zeynü’l-Abâdur ol şâh bendesidür mih(i)r mâh Envâr birle rûşen kabri güzeşte ervâh Zikrüm budur dilümde tâ haşr olınca hergâh Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Bâkır dinildi gerçi ol kadr-i âlî-şâna Kîmyâdur izi tozı virmem iki cihâna Zikr it derûn-ı dilden bu ism-i bî-nihâye Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Ey reh-nümâ-yı Âdem ey reh-nümîn-i rehber Ol muktedâ-yı âlem ya’nî İmâm Ca’fer İtdi tarîk-i Hakkı billâh günden izhâr Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Mûsâ-i Kâzım ol şâh mahlûk-ı sun’-ı Mevlâ İdindi hâk-i pâyün tâc-ı seri evliyâ Oku dilinde dâim budur usûl-i esmâ Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali İlm-i ulûma âlim Muse’r-Rızâ imâmum Kıldum fedâ yolına cân-ı dilile cânum Budur derûn-ı dilden zikr itdiği zebânum Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Serdâr-ı muttakîler Muhammed-i Takîdûr Envâr-ı dîde-i dil âl-i Ali Nakî’dür Bu virdi koma dilden her rûz şeb oku dur Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Ser asker-i şerîat sultân-ı mîr-i meydân Muhammed ibn-i Ali dest-gîr-i bendegân İtme sakın ferâmûş bu virdi ey sühen-dân Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Destinde seyf-i kâti’ Mehdî irişe bir gün A’dâ-yı Ahmed ola kamusı ser-nigûn Gönlümde dilümde budur kelâm-ı mevzûn Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali Seyfî derûn-ı dilden eyle Yezîd’e la’net Ger bulmak ister isen ceddün katında izzet Ben bunı itdüm idrâk tâc u sır-ı sa’âdet Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali 49 b Vak’â-i Kerbelâ hakkında Kıt’adır Çok mu hengâm-ı belâ-yı Kerbelâ’yı yâd eyle Şimdi ki aşr-ı Muharremde olan âh u enîn Vak’a-i dil-sûzdan sonra kemâl-i hüzn ile Gözlerinden kırk sene yaş dökti Zeynelâbidin İzmirli Aziz Fahri tarafından nazm edilen mücevher kıt’a-ı tarihiyedir Ol halâskâr-ı şehâmet Gâzî-i Haydar mesâf Vaz’-ı enzâr itdiği âsâra ismidür muzâf Cevherin târîhe geçsün şân ile bu ayda Şahsına has Ka’be’dür mihr ü mehe olmış mutâf 50 a Cevherin târîhe geçsün âbiden Fahrî didüm Zıll-ı rûşen Ka’beveş mihr ü mehe olmış mutâf Ey halâskâr-ı şehâmet Gâzî-i Haydar mesâf Vaz’-ı enzâr itdiğün âsârâ ismindür muzâf Cevherin târihe geçsün Âbdâl Fahrî didüm Zıll-ı rûşen Ka’beveş mihr ü mehe olmış mutâf KAYNAKLAR AYDEMİR, Yaşar, 2001, “Şairlerin Edebi Kişiliğinin Tespitinde Mecmuaların Rolü”, Türk Kültürü, 464, 731-744, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi. ÇAĞLAYAN, Bünyamin, 1997, Kerbelâ Mersiyeleri, Ankara,GÜSBE (Yayımlanmamış Doktora Tezi) ER, Piri, 1998, Geleneksel Anadolu Aleviliği, Ankara, Ervak Yayınları. İSEN, Mustafa, 1993, Acıyı Bal Eylemek Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara, Akçağ Yayınları. İSEN, Mustafa ve Başkaları, 2002, Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Ankara, Grafiker Yayınları. KUT, Günay, 1986, “Mecmua”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 6, 170-173, İstanbul, Dergâh Yayınları. Mecmua, Hacı Bektaş Araştırma Merkezi, No: 456. NOYAN, Bedri, 1995, Bektaşîlik Alevîlik Nedir?, İstanbul, Ant/Can Yayınları. PAKALIN, Mehmet Zeki, 1983, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara, MEB Yayınları. PALA, İskender, 1995, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara, Akçağ Yayınları. Tahirü’l-Mevlevî, 1973, Edebiyat Lügati ( Haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu) İstanbul 1973, Enderun Kitabevi. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi; c.1-8, İstanbul 1977-1998, Dergâh Yayınları. YAMAN, Ali, 1998, Muaviye, Yezid, Hz. Hüseyin ve Kerbela, İstanbul, Ufuk Matbaacılık ve Reklamcılık San.Tic. Ltd. Şti. DİPNOTLAR Bkz. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c.5 s.259, c.6 s.87.