Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri

advertisement
LİBYA ÖRNEĞİNDE İNSAN HAKLARININ KORUNMASI İÇİN
YAPILAN ASKERİ MÜDAHALE
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
ÖZET
İnsan haklarının korunması alanındaki gelişmeler diğer uluslararası hukuk süjelerine
karşı sahip olunan dış egemenlik ve devletlerin kendi vatandaşlarına karşı tam ve sınırsız
karar alma özgürlüğü olarak kabul edilen iç egemenlik yaklaşımında değişikliğe yol
açmıştır. Bu bağlamda uluslararası hukukta yeni bir gelişme olarak uluslararası camianın
koruma sorumluluğu karşımıza çıkmaktadır (Responsibility to Protect). Egemenlik ve
müdahale ilişkisini yeniden tanımlayan Responsibility to Protect kavramı müdahale
hakkı yerine koruma gereksinimine yoğunlaşmaktadır. Bu kavram ile egemenliğin kendi
halkının güvenliği ve temel insan haklarını sağlama mükellefiyeti ile sınırlandığı kabul
edilmektedir. Responsibility toProtect’e BM Güvenlik Konseyi Darfur krizi ve Libya ile
ilgili resolusyonlarında atıf yapmıştır. Responsibility to Protect müdahale sorumluluğunu
beraberinde getiren siyasi bir uluslararası kamuoyu baskısını olanaklı kılmaktadır.
1973 sayılı (2011) Libya’ya ilişkin Güvenlik Konseyi resolusyonunda sivil halkın
korunması amacı dışında başka bir vurgu olmaması nedeniyle resolusyondan Güvenlik
Konseyinin rejimdeğişikliği için yetkilendirme yaptığı sonucu çıkarılmamaktadır. Sivil
halkın korunmasımisyonu ancak Libya’da rejimin devrilmesine dönüştürülüştür. Bu
durum Responsibility to Protect yaklaşımına ve buna istinaden yapılan müdahaleye gölge
düşürmüştür. Responsibility toProtect’in belirsizliği her amaç için kullanılmasına olanak
vermektedir.
Anahtar Kelimeler: Responsibility to Protect, egemenlik, Uluslararası Ceza Mahkemesi
ABSTRACT
The developments on protection of human rights changes the approach of external
sovereignty possessed against other subjects of international law and internal sovereignty
accepted as the freedom of decision making against the states own citizens. In this sense,
Responsibility to Protect of international community appears as a new development. The
term of Responsibility to Protect which redefines the relationship between sovereignty
and intervention, concentrates upon the requirement to protect instead of right to
intervene. In this concept, it is accepted that sovereignty is restricted by the obligation
to ensure the public safety and fundamental human rights of own nation. The United
*
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, farsava@atılım.edu.tr
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
Nations’ Security Council refers to the Responsibility to Protect in the resolutions related
to crises of Darfur and Libya. Responsibility to Protect enables an political international
public opinion pressure which brings along the responsibility of intervention.
Authorisation for change of regime by Security Council should not to be concluded from
the Security Council resolution number 1973 (2011) concerning Libya by the reason of
absence of emphasis accept for purpose of protection of civil society in the resolution.
However, the mission of protection of civil society is the conversion of the toppling
the regime in Libya. This situation casts a shadow on the approach of Responsibility of
Protect and the intervention based on this. The uncertainty of Responsibility to Protect
allows using it for all purpose.
Keywords: Responsibility to Protect, Sovereignty, International Criminal Court
◆◆◆◆
GİRİŞ
82
BM Genel Sekreteri Kofi Annan bir anma töreni esnasında 26 Mart 2004’te
Ruanda’da yapılan soykırımı hatırlatarak; “Ruanda da yapılan soykırımın
bir daha hiçbir zaman gerçekleşmemelidir. Uluslararası camia Ruanda’da
başarısız olmuştur. Bu bizim için acı ve üzüntü nedenidir. Uluslararası camia
zamanında ve kararlı hareket etse idi, birçok ölümü engelleyebilirdi. Ancak
bu çerçevede ne siyasi irade vardı, ne de tasarruf edilebilecek askeri güç vardı.
Uluslararası camia hareketsiz kalarak günah işlemiştir” şeklinde bir açıklama
yapmıştır (bknz.:http://www.un.org/sg/ statements/index.asp?nid=840).
Uluslararası camianın bu başarısızlık tecrübesinde oysa özellikle Kofi Annan’ın
tutumu neden olmuştur. Kofi Annan sadece BM’in ilk Kara Afrikalı Genel
Sekreteri olmayıp, aynı zamanda Ruanda’daki iç savaş esnasında BM’de Barış
Gücü askerlerinin koordinasyonundan sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı
görevini yürütmüştür. Kofi Annan bu nedenle Ruanda’daki başarısızlıkta
doğrudan bizzat sorumluluğu taşıyan kişi olarak kabul edilmiştir.
Uluslararası Hukukta son yıllarda ortaya çıkan gelişmeleri anlamak isteyen
ve Libya uyuşmazlığını hukuken bir yere oturtmak isteyen herkesin 1990’lı
yıllardaki tecrübelerden başlaması gerekmektedir. Ruanda (Burundi)’de
işlenen insanlığa karşı suç yanısıra Yugoslavya için kurulan mahkeme ve
Uluslararası Adalet Divanı tarafından insanlığa karşı suç olarak kategorize
edilen Srebnica katliamı (26 Şubat 2007 tarihli karar için bknz.: ICJ Report
2007, 43, §297) ve NATO’nun hukuken tartışmalı 1999 tarihli Kosova
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
müdahalesi1 bu çerçevede karşımıza çıkan önemli örneklerdir. Söz konusu bu
uyuşmazlık örnekleri iç uyuşmazlıkların süper güçler tarafından araç olarak
kullanılması nedeniyle soğuk savaş öncesi dönemde geçerli kabul edilen
müdahale yapmama yaklaşımınıtartışmaya açmıştır. Soğuk savaş öncesi
dönemde kabul gören yaklaşıma göre müdahaleler problemleri çözmek yerine
problemleri arttırmaktadır. Bu yaklaşım hukuken BM anlaşmasının 2.madde
1.fıkrasında yer alan devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmayı prensip
olarak yasaklayan,uluslararası camiada yer alan bütün devletlerin egemen
eşitliği prensibi ile somutlaştırılmıştır2.
İnsan haklarının korunması için yapılan insani müdahale yaklaşımının
ikilemi, yabancı devlet vatandaşlarının korunması için yapılan askeri
müdahalelerde olduğu gibi, müdahalelerin kapsamlı egemenlik kavramı
ışığında açıklanamamasıdır. Yapılan insani müdahaleleri uluslararası teamül
hukuku ışığında zaruret haline istinat edilerek veya BM anlaşmasında yer
alan insan haklarını koruma amacına istinat edilerek açıklama girişimleri
ikna edici olmamıştır. Yapılan müdahalelerin kapsamlı sonuçları nedeniyle
insan haklarının askeri yöntemlerle korunmasına dayanak olabilecek açık bir
müdahale yetkisi gerekli görülmektedir. Bu yetki şimdiye dek Uluslararası
Hukukta öngörülmemiştir ve bu nedenle de uluslararası hukukçuların
çoğunluğu insani müdahale yaklaşımını reddetmektedir3.
İnsan haklarının korunması ve müdahale yasağı arasındaki gerilim ilişkisi
oldukça eskidir. Hugo Grotius daha 1646’da ünlü Savaş ve Barış hukuku
kitabında “hükümdarların haksızlıklarına karşı tâbi durumda olan yabancıların
haklarının korunması için haklı savaş yapılması olanağını değerlendirmiştir4.
İnsani nedenlerle müdahale hakkını Uluslararası Hukukun daha sonraki
klâsik hukukçuları, örneğin ChristianWolff veya Emer de Vattel açık bir
şekilde reddetmektedir.Vattel açık bir şekide “affairesdomestiques” kavramını
1
Bruno Simma, NATO, the UN and the Use of Force: Legal Aspects, EJIL 10 (1999), s1 vd.
krşt.:MatthiasHerdegen, Völkerrecht, 10.Aufl. München 2011, s.250 vd; Theodor Schweisfurth,
Völkerrecht, Tübingen 2006, Kap.9, Rn.258
bknz.:WalterSchätzel, KlassikerdesVölkerrechts: Hugo Grotius, De Jure Belle AcPacis, LibriTres,
Tübingen 1950, 407 vd.
2
3
4
krşt.: Michael Bothe, bknz.: Wolfgang GrafVitzhum, Völkerrecht, 5.Aufl. Berlin/ New York 2010;
Kap.8, Rn.22
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
83
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
kullanarak5, yabancı güçlerin diğer güçlerin içişlerine karışmalarını ve onlara
karşı tutumlarını belirlemek üzere yargıç rolü oynayamayacaklarını ifade
etmiştir.Dini nitelikli iç savaşlar sonucu ortaya çıkan egemenlik prensibinin
insani nedenlere istinat eden müdahale yaklaşımı ile gerilim içinde olması
paradoksal bir durum teşkil etmektedir. Diğer taraftan etik olarak yapılan
insan hakları ihlâllerine gözleri kapatmanın imkânsız olduğu durumlarda
dışarda olanlardan sadece seyretmelerini istemelerinin de bir sınırı olması
gerektiği eskiden beri tartışılan bir husustur.
84
Grotius’tan beri bilinen ve çözülememiş bu tartışmalı konu çerçevesinde son
yıllarda ortaya çıkan gelişmelerde yeni olan nedir? Müdahalenin uyuşmazlığı
daha da çıkmaza sokup sokmayacağı en önemli problem olmakla beraber
müdahalenin doğru olup olmadığı ancak müdahale ertesinde yapılan
değerlendirme ile ortaya çıkmaktadır. Batılı devletlerin dış politikasında
Libya krizi 2011 bahar ve yaz döneminde oldukça yoğun bir şekilde
hissedilmiştir. 1990’lu yılların tecrübeleri −Libya’daki gelişmeler bu durumu
hızlandıracaktır– egemenlik ve insan haklarının korunması ilişkisinde bilinç
değişikliğine yol açmıştır.
Responsibility toprotect (uluslararası camianın koruma sorumluluğu) ile
devletlerin egemenliği yaklaşımında ortaya çıkan değişiklik
Genel kamu hukukunda devletlerin egemenliği iç ve dış egemenlik olarak
ele alınır6. Uluslararası Hukukta iç ve dış egemenlik esastır. Bu paralelde
dış egemenlik BM anlaşmasının 2.madde 1.fıkrasında yer alan devletlerin
egemen eşitliği prensibinde somutlaştırılmıştır. Egemenlik klâsik anlayışa
göre uluslararası bağlantıların kapsamı konusunda devletlerin kendilerinin
karar verme hakkını içermektedir. Bugünkü Uluslararası Adalet Divanı’nın
selefi olan Sürekli Adalet Divanı 1927’de Lotus davasında “Uluslararası
Hukuk bağımsız devletler arasındaki ilişkileri düzenlemektedir. Devletler
kendileri için hukuken bağlayıcı kuralları kendi serbest iradeleri ile oluştururlar.
Bu nedenleDevletlerin bağımsızlıklarının sınırlandığıvarsayılamaz” şeklinde bir
5
6
bknz.:WalterSchätzel (Hrsg.),KlassikerdesVölkerrechts, Bd.III, Tübingen 1959, 45
AlbrechtRandelzhofer, StaatsgewaltundSouveränität, bknz.: Josef Isensee/Paul Kirchhof (Hrsg.),
HandbuchdesStaatsrechts der BundesrepublikDeutschland, Bd.II 3.Auflage, Heidelberg 2004,
§17 Rn.24)
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
vurgulama yapmıştır7. Bu ifade genel olarak uzun süredir isabetli olarak kabul
edilmemektedir. İnsan haklarının korunması alanındaki gelişmeler asgari
temel garantilerin –işkence yahut soykırım yasağı gibi− münferit devletlerin
iradelerinden bağımsız olarak geçerli olmasını gerektirmektedir8. Diğer
uluslararası hukuk süjelerine karşı sahip olunan dış egemenlik yaklaşımındaki
değişiklik paralelinde kendi vatandaşlarına karşı tam ve sınırsız karar alma
özgürlüğü olarak kabul edilen iç egemenlik yaklaşımında da değişiklik ortaya
çıkmıştır. Bu bağlamda uluslararası hukukta yeni bir gelişme olarak uluslararası
camianın koruma sorumluluğu karşımıza çıkmaktadır9. Responsibility to
Protect yaklaşımı Kanada hükümetinin 2001’de International Commission
on International and StateSovereignty (ICISS) Komisyonu kurarak başlattığı
inisiyatif sonucu gündeme gelmiştir. Komisyonun nihai raporu “Responsibility
to Protect” başlığını taşıyordu (rapor için bknz: http://responsibilityto protect.
org/ICISS%20Rezept,pdf ). Bu raporda egemenlik ve müdahale ilişkisi
yeniden tanımlanmıştır. Komisyon açıklanan amacı ışığında terminolojik
olarak insani müdahale çerçevesinde de dile gelen “müdahale hakkı” yerine
koruma gereksinimi üzerine yoğunlaşarak “responsibilitytoprotect” kavramını
tercih etmiştir.
Kanada hükümeti tarafından oluşturulan komisyonun raporunda yeralan
yaklaşımın BM’nin gündemine gelmesi 2003’te BM Genel Sekreteri Kofi
Annan’ın 2005’te yapılacak devlet ve hükümet başkanları Dünya zirvesinin
hazırlığı için oluşturduğu “High Level Panel on Threats, Challenges and
Change” ile birlikte olmuştur. High Level Panel’in oluşturduğu rapor açıkça
“responsibilitytoprotect” yaklaşımını kabul etmiştir10. BM Genel Sekreteri
bu yaklaşımı 2005 Dünya zirvesine sunduğu kendi raporuna almıştır11.
Responsibility toprotect yaklaşımı nihayet devlet ve hükümet başkanları
Lotus davası ile ilgili karar için bknz.: PCIJ, Series A, No.10, s.18: “International Law
governsrelationsbetweenindependentStates. The rules of law binding upon States therefore
emanate from their own free will (……). Restrictions upon the independence of States cannot
therefore be presumed”
7
Stefan Kadelbach, ZwingendesVölkerrecht, Berlin 1992, 274vd.
8
9
Andreas vonArnauld, Souveränitätund Responsibility to Protect, Friedrich-Warte 84 (2009), s.
11vd.
A moresecureworld: oursharedresponsibility, Report of the High-Level Panel on Threats,
Challenges and Change, bknz.: UNDocA/59/565 of 2 December 2004, §.203
10
bknz.: UN Doc.A/59/2005 of 2.March 2005, §.135
11
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
85
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
dünya zirvesinin nihai dokümanında önceki dokümanlara göre daha
sınırlı şekilde yerini almıştır: “EachindividualState has the responsibility
toprotectits populations from genocide, warcrimes, ethniccleansing and
crimesagainsthumanity. Thisresponsibilityentails the prevention of suchcrimes,
includingtheirincitement, throughappropriate and necessarymeans (….)”12.
86
Önceki dokümanlara göre nerede fark olduğuna bakıldığında bu farklılığın
detaylarda olduğu görülmektedir. Örneğin Kanada raporu insan haklarının
korunması için müdahale kararını kimin vereceğini düzenlememiştir13. BM
Genel Sekreteri ve Dünya Zirvesi buna karşılık BM anlaşması 24.maddesi
muvacehesinde ana sorumluluğun BM Güvenlik Konseyi’ne ait olduğunu
kabul etmiştir. Buna göre “Responsibility to Protect” için sadece Güvenlik
Konseyi tarafından karar verilebilir. Dünya Zirvesi dokümanının müdahale
eşiği olarak ağır uluslararası suçları (soykırım, savaş suçu, etnik temizlik
ve insanlığa karşı işlenen suçlar) esas almasına karşın, diğer dokümanların
bu çerçevede tam bir açıklama getirmemesi ve potansiyel olarak daha
kapsamlı müdahale olanağından hareket etmesi diğer önemli bir fark olarak
görülmektedir. Her üç dokümanda da egemenliğin sınırsız karar alma ve
düzenleme özgürlüğü anlamını taşımadığı, tamamen tersine egemenliğin
kendi halkının güvenliği ve temel insan haklarını sağlama mükellefiyeti ile
sınırlandırıldığı yaklaşımı temsil edilmiştir.
Responsibility toProtect yaklaşımı egemenlik ve insan hakları arasındaki
gerilimi egemenlikten hareket ederek çözmüştür. İnsan haklarının korunması
egemenliğe rakip bir kavram olarak değil, onun bir parçası olarak kabul
edilmiştir. Bu tablo insan haklarının korunmasını devletlerin egemenliğine
müdahale için bir gerekçe olarak kabul eden insani müdahale yaklaşımından
Responsibility to Protect bağlamında bir sapma ortaya çıktığını göstermektedir.
Diğer bir ifade ile Responsibility to Protectyaklaşımı halkına asgari güvenlik
ve temel insan hakları garanti eden devletleri egemen olarak kabul etmektedir.
BM dokümanlarında yer alan Responsibility toProtect’in etkisi önceki
Komisyon çalışma raporlarında ve zirve açıklamalarında olduğu gibi
sadece yaklaşım ve vizyon seviyesinde kalmamıştır. BM Güvenlik Konseyi
bknz.: GA Res.60/1, §.138 vd.
12
bknz.:http://responsibilityto protect.org/ICISS%20Report.pdf.
13
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
uygulamasını da etkilemiştir. Responsibility to Protect yaklaşımına ilk
kez silahlı çatışmalarda sivil halkın korunmasına ilişkin 2006 tarihli BM
Güvenlik Konseyi resolusyonunda atıfta bulunulmuştur14. En açık şekilde
ancak Güvenlik Konseyi Libya ile ilgili 2011 tarihli 1970 ve 1973 sayılı
resolusyonlarında Responsibility to Protect’e atıf yapmıştır.
I. BM Anlaşmasının VII. Bölümü ile kurulan bağlantı
Koruma sorumluluğu yaklaşımı halkın korunması sorumluluğunu
uluslararası camiaya verdiği nispette, bu sorumluluğu yerine getirebilecek
bir kuruma gereksinim duyulmaktadır. Yukarıda işaret edilen raporlar bu
çerçevede birbirinden farklı görüşler temsil etmekle beraber en iyi çözümün
bu sorumluluğun Güvenlik Konseyi tarafından kendi olanakları çerçevesinde
üstlenilmesi olduğu konusunda bir mutabakat ortaya koymuştur. BM
Güvenlik Konseyi BM anlaşmasının 24.maddesi muvacehesinde dünya
barışınınve uluslararası güvenliğin temininde ana sorumluluğu taşımaktadır.
Bu nedenle de koruma sorumluluğunu bu yönde iradeye yahut olanağa sahip
olmayan devlet yerine üstlenme anlamında en fazla meşruiyete sahip olma
durumundadır.
BM Güvenlik Konseyinin BM anlaşmasının VII bölümü muvacehesinde dünya
barışını ve uluslararası güvenliği koruma bakımından sahip olduğu yetkiler bu
çerçevede belirleyici bir öneme sahiptir. Bu şekilde Responsibility to Protect
yaklaşımının kötüye kullanılması ve genişletilmiş iddialara yol açması en
etkin şekilde önlenebilecektir. Ancak bu durum Güvenlik Konseyinde belli
bir ölçüde mütecanis bir tutumun alınması koşuluna bağlıdır. Suriye’deki
gelişmeler ve daha önceki Sudan örneği güvensizlik yaratmaktadır.
BM anlaşmasının 39.maddesinin lâfzına göre Güvenlik Konseyinin
müdahalede bulunmasının ön koşulu barışın bozulması, barışın tehdidi
veya bir saldırı durumudur. Uygulamada Güvenlik Konseyi barışın tehdidi
durumlarında hemen hemen münhasıran müdahale etmektedir15. Barışın
tehdit edildiğinin tespitinde barıştan ne anlaşıldığının önemi büyüktür.
SC Res.1674 (2006) Darfur krizi ile ilgili resolusyonlarında da Güvenlik Konseyi Responsibility
toProtect’e atıf yapmıştır (SC Res. 1706 (2006), 1755 (2007) ve 1769 (2007)
14
(JochenAbraham Frowein/NicoKrisch, Art.39 Rn.16, bknz.:Bruno Simma (ed.), The Charter of the
United Nations, A Commentary, Second Edition, Vol.I, Oxford 2002)
15
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
87
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
Yeniden tesis edilecek durum için açıklığın sağlanması önkoşuldur. BM’in
kuruluşu esnasında devletler arasında silahlı çatışmanın olmaması negatifbarış
yaklaşımı ile barış durumu olarak kabul edilmiştir. Bu dar barış yaklaşımını
Güvenlik Konseyi zamanla genişletmiştir. Ağır insan hakları ihlâlleri uzun bir
süredir barışın tehdidi olarak kategorize edilmektedir16. Güvenlik Konseyinin
son yıllardaki Responsibility to Protect yaklaşımı paralelindeki uygulaması
Güvenlik Konseyinin ağır insan hakları ihlâllerini barışın tehdidi olarak
kategorize ettiğini teyit etmektedir.
II. Güvenlik Konseyinin 1970 /2011) ve 1973 (2011) sayılı
resolusyonları ışığında Güvenlik Konseyinin
uygulaması
Güvenlik Konseyinin BM anlaşmasının VII. bölümüne göre sahip olduğu
barışın korunmasına ilişkin yetkileri ile Responsibility to Protect yaklaşımı
arasında gelecekte nasıl bir bağ kurulacağı konusunda Libya resolusyonları
fikir vermektedir. Libya ile ilgili
88
1970 (2011) sayılı ilk resolusyon ekonomik önlemleri karara bağlamıştır.
1973 sayılı (2011) ikinci resolusyon NATO’yu askeri önlemler için
yetkilendirmiştir. Her iki resolusyonda da Libya Hükümetine istinat edilen
yoğun ve sistematik insan hakları ihlâllerinden hareket edilmiş ve sivil halka
karşı işlenen bu suçların uluslararası ceza hukukunda düzenlenen insanlığa
karşı işlenen suçların unsurlarını oluşturacağından duyulan endişe dile
getirilmiştir.
Responsibility toProtect’in daha yakından analizi için bu çerçevede
Uluslararası Ceza Mahkemesinin mesele ile iştigal etmesi ve askeri operasyon
için NATO’nun yetkilendirilmesi konularına eğilinmesi gerekmektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Muammer Kaddafi için alınan
tutuklama emri Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurucu belgesi Roma
statüsüne istinat ettirilmiştir17 . Roma statüsü bir uluslararası anlaşma olarak
prensipte sadece anlaşma taraflarını bağlamaktadır. Libya Roma Statüsünü
(JochenAbraham Frowein/NicoKrisch, Art.39 Rn.16, bknz.:Bruno Simma (ed.), The Charter of the
United Nations, A Commentary, Second Edition, Vol.I, Oxford 200, Rn.18 vd)
16
(27.06.2011 tarihli, ICC-01/11 sayılı karar için bknz.:http://www-icc-cpi.int/,iccdas/doc/
doc1099321.pdf)
17
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
onaylamamıştır. Roma Statüsünün 13.maddesi, b-bendi Roma Statüsüne
taraf olmayan devletlerde işlenen insanlığa karşı suçlar bakımından Güvenlik
Konseyinin Uluslararası Ceza Mahkemesine konuyu havale etme olanağını
kabul etmiştir. Diğer bir ifade ile Güvenlik Konseyinin BM anlaşmasının
VII bölümüne istinaden karara bağladığı bir resolusyon Roma Statüsüne taraf
olmayan devletlerde insanlığa karşı suç işleyenler bakımından Uluslararası
Ceza Mahkemesinde yargılanmasına dayanak olabilmektedir.1970 sayılı
(2011) resolusyon bu işlevi görmektedir. Güvenlik Konseyi hangi suçların
ve kimlerin bu yargılanma çerçevesinde yer alacağına işaret etmemiştir.
Resolusyonda sadece 15 Şubat 2011’den itibaren bu suçların işlenmiş olması
gerektiği vurgulanmıştır. Kaddafi için tutuklanma emrini muhtar bir şekilde
karar alan Güvenlik Konseyi talep etmiştir. Bunun üzerine Uluslararası Ceza
Mahkemesinin önprosedür için yetkili olan dairesi tutuklama emri kararı
vermiştir. Önprosedür için yetkili olan dairenin bu kararı alması Kaddafi’nin
devlet başkanı olarak insanlığa karşı suç işlediğine ilişkin iddianın dayanağını
oluşturmuştur. Uluslararası ceza hukuku ışığında başlatılan bu prosedürün
aynısı 2009’da Sudan devlet başkanı El Beşir için cereyan etmiştir ve El Beşir
için tutuklama emri kararı verilmiştir. El Beşir hakkında önprosedür için
yetkili dairenin vermiş olduğu tutuklama emri kararına yapılan itiraz El
Beşir’in soykırım suçu işlendiğine ilişkin şüphenin bulunmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir18. Sudan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsüne taraf
olmaması nedeni ile Libya için olduğu gibi Sudan için de Uluslararası Ceza
Mahkemesine konuyu Güvenlik Konseyi havale etmiştir.
Bu gelişme devlet başkanlarının yargı bağışıklığı prensibi açısından önemlidir.
Gerek El Beşir, gerekse Kaddafi tutuklama emrinin ihdası esnasında devlet
başkanı olarak görev yapmaktaydı. Devlet başkanlarının ceza hukuku
muvacehesinde yargılanması doğal bir durum değildir. Uluslararası hukuk
geleneksel olarak görev yapan devlet başkanlarının diğer bir devlet veya
devletler camiası tarafından yargılanmasını yasaklamaktadır19. Bu prensibin
istisnası Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünde düzenlenmektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünün 27.maddesine göre devlet başkanı
(4 Mart 2009 tarih ve ICC-02/05-01/09 sayılı karar için ve 3 Şubat 2010 tarih ve ICC-02/0501/09-0A sayılı karar için bknz.:http://www.icc-epi.int/icedocs/doc/doc817795.pdf.)
18
(GerhardWerle, Völkerstrafrecht, 2.Auflage, Tübingen 2007, Kap.2. Rn.604 vd.)
19
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
89
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
yahut hükümet başkanı, hükümet yahut parlamento üyeliği, bir hükümetin
seçilmiş veya görevlendirilmiş mensubu olma özelliği o kişinin bu statüye göre
ceza hukuku sorumluluğu taşımasını engellemez. Bu düzenlemenin Libya’nın
ve Sudan’ın Statünün tarafı olmaması nedeniyle doğrudan uygulanması
söz konusu değildir. Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurunun hukuki
dayanağı böyle bir durumda Güvenlik Konseyi kararı olmaktadır. Söz konusu
resolusyonlarda ilgili devletler işbirliğine davet edilmiştir. Son yıllarda görülen
başka örneklerin de20 teyit ettiği gibigörev yapan devlet başkanları buna karşılık
eskiden olduğu gibi başka devletlerin ceza hukuku takibinden bağışıktır.
Ancak bu ceza takibinin uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yapılması
durumunda uluslararası teamül hukuku bağışıklığı kabul etmemektedir21.
90
Uluslararası Ceza Mahkemesi egemenlik prensibini usul hukuku
bağlamında daha da daraltmıştır. Bu durumu açıklamak için Uluslararası
Ceza Mahkemesinin tutuklama emrine ilişkin prosedürüne göz atmak
gerekmektedir. Bu prosedür iki aşamalı olarak öngörülmüştür (Roma
statüsünün 58. ve 59. maddeleri). Birinci aşamada davacı tarafından talebin
yapılması ve ön prosedürden sorumlu dairenin tutuklama emri vermesi
karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama emri verilmesi tutuklama için somut
hukuki yükümlülük getirmemektedir; diğer bir ifade ile aranılanın teslimi
gerekmemektedir. Bunun için Uluslararası Ceza Mahkemesinin işbirliği için
talep yaptığı ikinci adımın atılması gerekmektedir. Mahkemenin yapacağı bu
talep bağlamından Roma Statüsüne taraf olan ve olmayan devletler arasında
ayrım yapıldığı görülmektedir. Anlaşma tarafı devletler işbirliği ile yükümlü
iken, statü tarafı olmayan devletler işbirliğine davet edilirler. Bu davete
uyma yükümlülüğü bulunmamaktadır (Roma statüsünün 87. ve 88.madde
1.fıkrası).
Uluslararası Ceza Mahkemesi görev yapan devlet başkanlarının bağışıklığını
reddederek egemenlik prensibine getirdiği sınırlamayı usul hukuku
çerçevesinde genişletmiştir. Mahkeme tutuklama emri vermesi bağlamında
gerek Kaddafi’nin, gerekse El Beşir’in görev başında olan devlet başkanları
(eski Yugoslavya için kurulan mahkemenin o dönemde görev başında olan Sırbistan devlet
başkanı Slobadan Miloseviç için tutuklama emri kararı vermesi bir başka örnektir. Bknz.:http://
www.icty.org/sid/7765)
20
(JakobPichon, internationalerStrafgerichtshofundVereinteNationen, s.30; Der Präsidentdes
Sudan vor dem InternationalenStrafgerichtshof − einVerstoßgegendasVölkerrecht? HuV-I 21
(2008), 157 (162)
21
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
olarak tutuklanmasını ve teslimini talep etmiştir22.Gereğinin yerine
getirilemeyeceğinin baştan belli olması neden ile bu taleplerin gerçekçi
olmadığı açıktır.
Tutuklama emrinin verilmesinin değil, işbirliği talebinin yapılmasının
tutuklama ve teslim etme yükümlülüğü getirmesi nedeniyle bu talebin yapılması
gerekmektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi Sudan ve Libya’nın Uluslararası
Ceza Mahkemesi statüsüne taraf olmadığını dikkate almaksızın, bu devletleri
işbirliğine davet ederken, tutuklama ve teslim etme yükümlülüğünden
hareket etmiştir.Uluslararası Ceza Mahkemesi bu yükümlülükleri öngörürken
Güvenlik Konseyi’nin Uluslararası Ceza Mahkemesine konuyu havale eden
resolusyonun lâfzen benzer bölümlerinden hareket etmiştir. Sudan ve Libya
ile ilgili Güvenlik Konseyi resolusyonlarında her iki devletten Uluslararası
Ceza Mahkemesi ile kapsamlı işbirliği talebi yapılmıştır23. Uluslararası Ceza
Mahkemesi söz konusu bu resolusyonlardan tutuklama emri ötesinde statü
tarafı devletler paralelinde işbirliği yükümlülüğü istihraç etmiştir.
El Beşir örneğinde Güvenlik Konseyi hatta statü tarafı devletlere ilişkin hükme
istinaden işbirliği yükümlülüğü öngörmüştür (Roma Statüsü 7.madde).
Uluslararası ceza hukuku alanında görev yapan devlet başkanlarına ilişkin
olarak görülen bu gelişme Responsibility to Protect yaklaşımına da olduğu
gibi yansımıştır. İnsan haklarının korunması ile görevi başında olan devlet
başkanlarının ceza hukuku takibatınauğraması arasında Responsibility to
Protect yaklaşımı ışığında bir gerilim bulunmamaktadır. Bu durumlarda
Uluslararası Ceza Mahkemesi takibatına karşı göreve istinaden bağışıklık
iddiasıkabul edilmemektedir. Tamamen tersine hükümet mensuplarının bu
gibi durumlarda ceza hukuku takibatını hesaba katmaları gerekecektir.
III. 1973 (2011) sayılı resolusyona istinaden askeri
önlemlerin alınması
Sudan ve Libya’da uluslararası ceza hukuku bağlamındaki paralel gelişmelere
karşın Libya’ya bir askeri müdahale yapılmasına rağmen, Sudan’a böyle bir
müdahalenin neden yapılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. İnsan
(Kaddafi’nin 4 Temmuz 2011 tarihli tutuklama emri için bknz.:http://www.ice-cpi.int/iccdocs/
doc/doc1102510.pdf.). 22
[bknz. SC Res.1593 (2005); SC Res.1970 (2011)]
23
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
91
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
hakları ihlâllerinin yoğunluğunun bu çerçevede ölçü alındığını iddia etmek
zor gözükmektedir. El Beşir’e itham edilen suçların listesi, özellikle soykırım
ithamı nedeniyle Kaddafi’ye yapılan ithamlardan tutuklama emrinin ortaya
koyduğu gibi çok daha kabarıktır.
92
Belli durumlarda müdahale etmeyi öngören bir hukuki yükümlülüğün
olup olmadığı konusunda gerek BM anlaşmasının VII bölümü, gerekse
Responsibility toProtect için seçilen terminoloji bir ipucu vermemektedir.
“Responsibility” kavramısorumluluk anlamını taşıması nedeniyle “obligation”
koruma yükümlülüğü olarak anlaşılmamaktadır. Güvenlik KonseyineVII.
Bölüme istinaden aldığı diğer önlemler bakımından da geniş bir takdir hakkı
tanınmaktadır. İlgili hükümler Güvenlik Konseyi’nin önlem alabilmesinden
söz etmektedir. Böyle bir yükümlülük öngörülmesi duruma bağlı olarak
uluslararası camiayı zorlayabileceği gibi zorluklara da yol açabilir. Güvenlik
Konseyi siyasi kriterlere ve üyelerinin çıkarlarına göre hareket eden siyasi
bir kuruldur. Bu platformda hukuki mükellefiyetlere istinaden tasarrufta
bulunulmasını düşünmek gerçeğe uygun düşmez.
Responsibility to
Protect ancak bu alanda tamamen etkisiz değildir. Responsibility to
Protect somut durumda müdahale edilmemesinin nedenlerinin daha
güçlü gerekçelendirilmesini gerektirmektedir.
Suriye için hazırlanan
raporlar Rusya’nın ve Çin’in, hernekadar NATO’nun Libya operasyonu
bu devletlerinGüvenlik Konseyinde aldıkları tutumlarını açıklayabilecek
dayanaklar sunsa da, şimdiye dek sürdürdükleri tutumlarını korumalarını
siyaseten zorlaştıracaktır.
Klâsik egemenlik doktrini yaklaşımından farklı olarak bugün artık sadece iç
işlere müdahale yasağına istinat edilmesi yeterli olmamaktadır. Responsibility
to Protectmüdahale sorumluluğunu da beraberinde getiren siyasi bir uluslararası
kamuoyu baskısını olanaklı kılmaktadır. Prensip olarak benzer durumlarda
gerçek bir eşit muameleye erişilemeyeceği için somut durumlarda tatmin edici
olmayan sonuçların çıkması kaçınılmazdır. NATO’nun Libya’ya müdahalesi
bağlamında Çin ve Rusya NATO önlemlerinin Güvenlik Konseyinin 1973
(2011) resolusyonunu aştığı yönünde beyanatlarda bulunmuştur. Libya
için Güvenlik Konseyinin yapmış olduğu yetkilendirmenin kapsamının
ve resolusyonun Libya’daki rejimin değiştirilmesine ilişkin yetkilendirme
öngörüp, öngörmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
Resolusyonun lâfzına ve Güvenlik Konseyi üyelerinin karar öncesi yaptıkları
açıklamalara bakıldığında Libya’daki rejimin değiştirilmesine ilişkin hiçbir
hususun karşımıza çıkmadığı görülmektedir.
Her iki resolusyonun dibacesi açık bir şekilde sivil halkın korunmasına
yoğunlaşmıştır. Güvenlik Konseyinin müdahalesi yoğun ve sistematik insan
hakları ihlâllerine dayandırılmıştır (“gross and systematic violation of human
rights, repression of peaceful demonstrators, hostility and violence against the
civilian population made from the highest level of the Libyan government”).
Bunun dışında uluslararası hukuka güre insanlığa karşı suç işleneceği endişesi
kararın dayanağını ve durumun Uluslararası Ceza Mahkemesine havale
edilmesinin nedenini oluşturmuştur.
Güvenlik Konseyi üyeleri resolusyonların ihdası bağlamında yaptıkları
açıklamalarda insani amaçlar dışında başka bir hususa vurgu yapmamıştır24.
Aynı durum Kaddafi’nin şahsı için yapılan vurgulamalarda da karşımıza
çıkmaktadır25.
Çok nadir olarak yapılan beyanlarda Libya rejiminin meşruiyetine
ilişkin yorumlar yapılmıştır. Örneğin Kolombiya Libya için
“mustfindwaystorespondeffectivelytolegitimateaspirations
of
itspeople
in the searchfor a morejust and equtablesociety, in whichthe citizens can
freelyexercisetheirfundamentalrightsfreedoms“ şeklinde yorum yapmıştır (26
Şubat 2011 tarihli açıklama için bknz.: UN Doc.S/PV.6491, s.5). Bununla
beraber BM Genel Sekreteri ekonomik yaptırımlar bağlamında rejim
değişikliğinden söz etmiştir. 1970 sayılı resolusyonun Güvenlik Konseyinde
ihdası bağlamında “the sanctions that the Council has imposed are a necessary
step to speed the transition to a new system of governance that will have the
consent and participation of the people” (bknz.:6 Şubat 2011 tarihli UN Doc
S/PV 6491, s.5) şeklinde bir açıklama yapılmıştır.
1973 sayılı (2011) resolusyonunda keza aynı şekilde sivil halkın korunması
amacı dışında başka bir vurgu olmaması nedeniyle resolusyondanrejim
[26 Şubat 2011 tarihli (1970 sayılı) resolusyona ilişkin beyanlar için bknz.: UN Doc. s/PU.6491,
s.2 vd.)]
24
(Responsibility fororderingrepression of demonstrations,
Resolusyon 1970(2011), Annex I, Nr.11 ve Annex II, Nr.4)
25
humanrightsabuses
(bknz.:
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
93
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
94
değişikliği için Güvenlik Konseyinin yetkilendirme yaptığı sonucunun
çıkarılması mümkün değildir. Sivil halkın korunmasına odaklanılması
rejim değişikliği gayretleri ile Çin ve Rusya’nın geleneksel müdahale yasağı
yaklaşımı arasında bu uzlaşı formülü olarak kabul edilmiştir. Bu yaklaşım
“The international community must respect the sovereignty, independence,
unity and territorial integrity of Libya. The internal affairs and fate of Libya
must be left up to the Libyan people to decide. We are not in favour of
any arbitrary interpretation of the Council’s resolutions or of any actions
going beyond those mandated by the Council (S/PV 6528, s.10) anlayışını
yansıtmaktadır. Münhasıran sivil halkın korunması ile sınırlı bir yetkilendirme
yapılmasına ilişkin uzlaşının nedeni sivil halk üzerinde bir tür insani koruma
şemsiyesi tutarak silahlı çatışmalardan ve iç savaşın sonuçlarından sivil
halkın korunmasıdır. Bu anlayış müdahalecinin sivil halk üzerinde koruma
şemsiyesi sağlamakla sınırlı bir misyonunun olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu koruma şemsiyesi devleti ele geçirmek için yapılan silahlı çatışmalardan
sivil halkı koruyacaktır. Yapılan bu tasvir biraz abartılı olmakla beraber yanlış
değildir. Libya’daki gelişmelerin gösterdiği gibi bu yaklaşım uygulamada
geçerli olamamıştır. Herşeyden önce kimin sivil halk olarak kabul edileceği
yahut edilmeyeceği çoğu kez açık şekilde tespit edilememiştir. Diğer taraftan
müdahaleci koruma şemsiyesini devam ettirebilmek için tüm uyuşmazlık
taraflarına karşı operasyon yapmanın gerekli olduğu durumlarda oldukça
sorunlu bir role itilmiştir. Libya’daki tecrübeler iktidar için savaşan taraflar
arasındaki çatışmalara müdahale yapılmasının taraflardan birine destek
vermeksizin imkânsızlığını ortaya koymuştur. 1973 sayılı (2011) resolusyonda
yer aldığı gibi münhasıran insan haklarının korunmasına hizmet eden bir
müdahale hayaldenbaşka bir şey değildir. NATO bu yaklaşımdan hareket
ederek direnişçilerin yanında yer almış ve kendisine yapılan yetkilendirmeyi
oldukça geniş yorumlayarak Libya rejimini askeri operasyonla düşürmüştür.
Sivil halkın korunması misyonu rejimin devrilmesine dönüştürülmüştür.
Müdahalecinin çatışan taraflardan birinin yanında yer alması, o tarafın
da sivil halkın temel haklarını ihlâl ettiği şüphesinin bulunması halinde
önemli bir problem oluşturmaktadır. Bu durum Responsibility to Protect
yaklaşımına gölge düşürebileceği gibi, koruma sorumluluğuna istinaden
yapılan müdahalenin de itibarını kaybetmesine yol açacaktır.
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
IV. Responsibility toProtect’in sonuçları
NATO’nun 1973 sayılı (2011) resolusyona istinaden gerçekleştirdiği
operasyon Güvenlik Konseyinde kapatılan yaraların yeniden açılmasına neden
olmuştur. 2011 sonbaharında Suriye ile ilgili Güvenlik Konseyi toplantılarında
tüm açıklığı ile bu durum gözler önüne serilmiştir. BM anlaşmasının VII
bölümüne istinat ettirilmeyen resolusyon tasarısı Suriye’nin kendi halkı için
koruma sorumluluğuna vurgu yapmaktadır26. Bunun ötesinde her iki Libya
resolusyonu, Suriye için hazırlanan resolusyon tasarısına örnek olmuş ise de,
Libya resolusyonlarından farklı olarak somut yaptırımlar öngörülmemiştir.
Aynı paralelde Rusya ve Çin, NATO’nun Libya operasyonunu açık şekilde
eleştirerek geleneksel egemenlik yaklaşımına müdahale yasağı ile bağlantılı
olarak yeniden dikkat çekmiştir27.
Devlet Başkanı Esat’ın rejimine karşı önlem alınmasını öngören resolusyon
tasarısı (bu kez tasarıyı savunanlar arasında Libya örneğinden farklı olarak
Almanya da yer almıştır) Çin’in ve Rusya’nın vetosu nedeniyle kabul
edilmemiştir. Responsibility toProtect’in güvenilirliğine NATO’nun Libya
operasyonu nedeniyle önemli bir gölge düşmüştür. Responsibility toProtect’in
belirsizliği her amaç için kullanılabilmesine olanak vermektedir. NATO’nun
Libya’da rejimi değiştirmesi ertesinde, diğer güçler de önce koruma
yükümlülüğü mazereti ile ve arkasından silahları kullanma yolu ile çıkarlarını
takip edecektir. Rusya da Abhazya ve Osetya’ya müdahalesini koruma
sorumluluğunaistinat ettirmiştir28. Libya tecrübesi daha çok operasyonel
problemi gündeme getirmektedir. Güvenlik Konseyinde, gerektiği takdirde
askeri önlemleri de içeren insan haklarını koruma yanlısı bir çoğunluk
bulunmakla beraber, rejimi devirmeye yönelik önlemlere uzak durulduğu
görülmektedir. İnsan haklarının korunması ve rejimdeğişikliğinin birbirinden
ayrılamadığı durumlarda –NATO’nun Libya yaklaşımı buna istinat etmiştir−
müdahalenin ağır insan hakları ihlâllerinin önlenmesi ötesinde neye yol
açacağının stratejik olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Müdahale
esnasında çatışan taraflardan hangisine destek verilecektir? Müdahale
(bknz.: UN Doc S/2011/412, 04.10.2011)
26
[UN Doc. S/PV 6627, 04.10.2011, s.3 vd. (Rusya); s.5 (Çin)]. Güney Afrika hatta “hiddenagenda of
regimechange”den söz etmiştir [ibid, s.10 vd. (Güney Afrika)]
27
(Reinhard Merkel, bknz.:DieZeit Nr.37, 08.09.2011; http://www.de/2011/37/Libyen)
28
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
95
Libya Örneğinde İnsan Haklarının Korunması İçin Yapılan Askeri Müdahale
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
ertesinde kazanan tarafın kurduğu yeni hükümetin eski rejime nazaran insan
haklarına daha saygılı olacağının garantisi varmıdır? Askeri çatışmadan sonra
istikrarlı bir yapı nasıl oluşturulacaktır?
Rusya’nın ve Çin’in Suriye resolusyonu ile bağlantılı Güvenlik Konseyi
müzakerelerindeki katı tutumu bu temel sorunların cevabında Güvenlik
Konseyinde bir uzlaşma sağlanamamasından ileri gelmektedir. Bu nedenle
Güvenlik Konseyinin Responsibility toProtect’i uygulamaya sokan yeni bir
resolusyon ihdas etmesi yakın zaman için olası gözükmemektedir. Güvenlik
Konseyi’nin yetkilendirmesi müdahalenin hukuki dayanağıdır. İnsan
haklarının korunması için müdahale yapılmasına karşı olanlar bu askeri
müdahalelerin binlerce kişinin hayatına mal olduğuna işaret ederken, karşı
görüşü savunanlar müdahale yapılmaması halinde daha çok kişinin ölebileceği
varsayımından hareket etmekte ve bunun bir birlikte sorumluluk sorunu
olduğunu ileri sürmektedir. Bu durum, insani müdahale veya Responsibility
toProtect’ten hareket edilmesinden bağımsız olarak, insan haklarının
korunması için yapılan her askeri müdahale bakımından bir ikilemin
bulunduğunu açık şekilde teyit etmektedir.
96
◆◆◆◆
KAYNAKÇA
Albrecht Randelzhofer Staatsgewalt und Souveränität, bknz.: Josef Isensee/
Paul Kirchhof (Hrsg.), Handbuch des Staatsrechts der Bundesrepublik
Deutschland, Bd.II 3.Auflage, Heidelberg 2004
Andreas vonArnauld
Warte 84 (2009)
Souveränität und Responsibility to Protect, Friedrich-
Bruno Simma NATO, the UN and the Use of Force: Legal Aspects, EJIL
10 (1999)
GerhardWerle Völkerstrafrecht, 2.Auflage, Tübingen 2007
JakobPichon Internationaler Strafgerichtshof und Vereinte Nationen,
s.30; Der Präsident des Sudan vor dem Internationalen Strafgerichtshof − ein
Verstoß gegen das Völkerrecht? HuV-I 21 (2008)
Jochen Abraham Frowein/Art.39 Rn.16, bknz.:Bruno Simma (ed.), The
Charter NicoKrisch of the United Nations, A Commentary, Second Edition,
Vol.I, Oxford 2002
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Military Intervention for Protection of Human Rights: The Case of Libya
Prof. Dr. Füsun ARSAVA
MatthiasHerdegen Völkerrecht, 10.Aufl. München 2011
Michael Bothe bknz.: Wolfgang GrafVitzhum, Völkerrecht, 5.Aufl. Berlin/
New York 2010
Reinhard Merkel DieZeit Nr.37, 08.09.2011; http://www.de/2011/37/
Libyen
Stefan.Kadelbach ZwingendesVölkerrecht, Berlin 1992
TheodorSchweisfurth Völkerrecht, Tübingen 2006
WalterSchätzelKlassiker des Völkerrechts: Hugo Grotius, De Jure Belle
AcPacis, LibriTres, Tübingen 1950
WalterSchätzel Klassiker des Völkerrechts, Bd.III, Tübingen 1959
97
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Download