vitaminlerin oral dokulara etkileri - Diş Hekimliği Fakültesi

advertisement
T.C
Ege Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi
Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı
VİTAMİNLERİN ORAL DOKULARA ETKİLERİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Dişhekimi Ayşe KOCABAŞOĞLU
Danışman Öğretim Üyesi: Prof.Dr.Zuhal TUĞSEL
İZMİR-2008
ÖNSÖZ
Okul hayatım boyunca ve tezimin hazırlanması sırasında benden yardımlarını
esirgemeyen Sayın Hocam Prof. Dr. Zuhal TUĞSEL’e, arkadaşlarıma ve bugünlere gelene
kadar benden maddi manevi desteğini esirgemeyen her zaman yanımda olan çok sevdiğim
aileme teşekkürü bir borç bilirim.
İzmir,2008
Stj. Dt. Ayşe KOCABAŞOĞLU
İÇİNDEKİLER
1-Genel Bilgiler .................................................................................................. 2
2- Vitamin Türleri ............................................................................................. 3
2.1-Yağda eriyen vitaminler ............................................................................. 3
2.1.1- A vitamini(Retinoidler) ......................................................................... 3
2.1.1.1-Tanımı ve Özellikleri .. ........................................................................ 3
2.1.1.2. Besinlerde Bulunuşu ........................................................................... 4
2.1.1.3.Günlük İhtiyaç ....................................................................................... 5
2.1.1.4.Hipovitaminozu.. ................................................................................... 6
2.1.1.5.Hipervitaminozu.. .................................................................................. 6
2.1.1.6.Oral Dokulara Etkileri ......................................................................... 7
2.1.2. D Vitamini …………………………………………................................8
2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri ............................................................................ 8
2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu………………………………………….............10
2.1.2.3. Günlük İhtiyacı……………………………………………….……....10
2.1.2.4. Hipovitaminozu…………………………………………….………....11
2.1.2.5. Hipervitaminozu……………………………………………………....12
2.1.2.6. Oral Dokulara Etkileri…………………………………….………....12
2.1.2.7. Sindirimi……………………………………………………………....12
2.1.3. E Vitamini……………………………………………………………....13
2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri………………………………………………....13
2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu…………………………..……………………...14
2.1.3.3. Günlük İhtiyacı……………………………………..………………....15
2.1.3.4. Hipovitaminozu…………………………………….………………....15
2.1.3.5. Hipervitaminozu…………………………………………………....15
2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri………………………………………….....16
2.1.3.7. Tedavide kullanışı……………………………………………….....16
2.1.4. K Vitamini…………………………………………………………....16
2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri……………………………………………....16
2.1.4.2. Besinlerde Bulunuşu………………………………..………...…....18
2.1.4.3. Günlük İhtiyacı……………………………………………………...18
2.1.4.4. Hipovitaminozu………………………...………..………………......18
2.1.4.5. Hipervitaminozu…………………………………………………......19
2.1.4.6. Oral Dokulara Etkileri…………………………………..……….....19
2.1.4.7. Sindirimi ve Tedavide kullanılması……………………….……......20
2.2. Suda Eriyen Vitaminler …………………………………………...….....20
2.2.1. B Vitamini ………………………………………….............................20
2.2.1.1. B1 vitamini(Tiamin) ………………………………………............20
2.2.1.1.1. Tanımı ve Özellikleri………………………………………….......20
2.2.1.1.2.Besinlerde Bulunuşu………………………………………….........22
2.2.1.1.3.Günlük İhtiyacı………………………………………….................22
2.2.1.1.4. Hipovitaminozu …………………………………………................22
2.2.1.1.5. Hipervitaminozu…………………………………………...............24
2.2.1.1.6. Oral Dokulardaki Etkileri………………………………………....24
2.2.1.1.7. Sindirimi ve Vücuttaki davranışı……………………………........24
2.2.1.1.8. Tedavide Kullanımı…………………………………………..........25
2.2.1.2. B2 Vitamini (Riboflavin) ……………………………………………25
2.2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri…………………………………………........25
2.2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu…………………………………………........26
2.2.1.2.3.Günlük İhtiyacı………………………………………….................26
2.2.1.2.4. Hipovitaminozu…………………………………………...............26
2.2.1.2.5. Hipervitaminozu………………………………………….............27
2.2.1.2.6. Oral Dokulara etkileri……………………………………………27
2.2.1.3. B3 Vitamini (Niasin, PP Vitamini) ………………………………..27
2.2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri…………………………………………......27
2.2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu………………………………………….......28
2.2.1.3.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………...............28
2.2.1.3.4. Hipovitaminozu…………………………………………...............28
2.2.1.3.5. Hipervitaminozu………………………………………….............28
2.2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri…………………………………………...29
2.2.1.4. B5 Vitamini(Pantetoik asit) ………………………………………..29
2.2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri………………………………………….......29
2.2.1.4.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………...............30
2.2.1.4.4. Hipovitaminozu…………………………………………...............30
2.2.1.5. B6 Vitamini………………………………………….........................30
2.2.1.5.1. Tanımı ve Özellikleri…………………………………………..…,30
2.2.1.5.2. Besinlerde Bulunuşu……………………………………………....31
2.2.1.5.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………................31
2.2.1.5.4. Hipovitaminozu…………………………………………................31
2.2.1.5.5. Hipervitaminozu…………………………………………..............31
2.2.1.5.6.Oral Dokulara Etkileri………………………………………….…32
2.2.1.6. B12 Vitamini………………………………………….......................32
2.2.1.6.1. Tanımı ve Özellikleri……………………………….…………….32
2.2.1.6.2. Besinlerde Bulunuşu……………………………….……………..32
2.2.1.6.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………..............33
2.2.1.6.4. Hipovitaminozu …………………………………………............33
2.2.1.6.5. Hipervitaminozu…………………………………………...........33
2.2.1.6.6. Oral Dokulara Etkileri………………………………………….33
2.2.2. C Vitamini…………………………………………............................33
2.2.2.1. Tanımı ve Özellikleri ………………………………………….…33
2.2.2.2.Besinlerde Bulunuşu ……………………………………………….34
2.2.2.3.Günlük İhtiyacı…………………………………………..................34
2.2.2.4. Hipovitaminozu………………………………………….................35
2.2.2.5. Hipervitaminozu…………………………………………................35
2.2.2.6.Oral Dokulara Etkileri……………………………………………...36
2.2.2.7. C Vitaminin Fizyolojik Görevleri………………………………….36
3.SONUÇ…………………………………...………………………………...37
KAYNAKLAR……………………………………………………………….38
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………….…………....39
GİRİŞ
Günümüzde
vitaminler
hakkındaki
bilgilerimiz
memnun
edici
düzeydedir.Yapılan çalışmalar sonucu,insan sağlığı için vitaminlerin büyük önemi
vardır.Birçok hastalığın ortaya çıkmasına yada bu hastalıkların oluşmasına zemin
hazırlamaları açısından büyük değer taşımaktadır.
Sağlıklı bir yaşam için vitaminler sonuçları ışığında gerekli olan günlük ihtiyaç
miktarının bilinmesi ve buna göre bir dengeli beslenme ve diyetin sağlanması
gerekir.
Vitamin eksikliklerinde oluşan hastalıkların birçok belirtisi ağız içi bulgular
göstermektedir.Diş hekimliği açısından bu belirtilerin saptanması ve Tıp Doktorları
ile ortak çalışılarak bu hastalıkların tedavi edilmesi Diş hekimliği açısından oldukça
önemlidir.
1. GENEL BİLGİLER
Vitamin sözcüğü Polonyalı, biyokimyacı Casimir Funk tarafından 1912'de
kullanılmıştır. Latince, Vita hayat demektir, -amin eki ise amin sözcüğünü
kastetmektedir. Zira o dönemde tüm vitaminlerin amin oldukları sanılmaktaydı.
Bugün bunun yanlış olduğu bilinmektedir.
Besinlerde cok az bulunurlar, yağlara, şekerlere, proteinlere benzemezler fakat
onların kullanılmasına yardımcı olurlar. Yoklukları çeşitli ve belirli hastalıklara
sebep olur. Etkinlikleri çok düşük miktarlarda gerçekleşir. Vitaminler vücudun
sağlıklı gelişimi, sindirim fonksiyonları ve enfeksiyonlara karşı bağışıklık kazanması
için gereklidir.
Vitaminler vücutta "yakılmaz", yani vitaminlerden doğrudan enerji (kalori)
alınmaz. Vücut, her vitaminden gerekli olan miktarın kan dolaşımında sürekli
mevcut olmasını sağlar. Suda çözünen vitaminlerin fazlası vücut sıvıları ile atılırken,
yağda çözünen vitaminlerin fazlası ise yağ dokusunda depolanır. Depolandıkları için
yağda çözünen vitaminlerin aşırı dozu zararlı olabilir. Özellikle vitamin A ve D'nin
tüketiminde dikkatli olmak gerekir. Vitaminler bütün hücrelerde az miktarda
depolanır. Bazı vitaminler ise büyük ölçüde karaciğerde depolanır. Örneğin
karaciğerde depolanan A vitamini hiç vitamin almayan bir kişiye 5-10 ay kadar
yetebilir ve karaciğerin D vitamini deposu dışarıdan hiç D vitamini almayan bir kişi
için genellikle 2-4 ay kadar yeterlidir.
2
Suda çözünen vitaminlerin vücutta depolanma oranı nispeten düşüktür. Bu,
özellikle B vitaminlerinin birçoğu için geçerlidir. B kompleks vitaminleri eksik alan
bir kişide bu eksikliğin belirtileri bazen birkaç günde ortaya çıkar. B12 vitamini
bunun dışındadır, çünkü B12'nin karaciğerdeki deposu kişiye bir yıl veya daha uzun
süre yetebilir. Suda çözünen bir başka vitamin olan C vitamininin yokluğu birkaç
haftada belirtilerin ortaya çıkmasına yol açabilir
2. VİTAMİN TÜRLERİ
Herkes tarafından bilinen 13 vitamin vardır. Bunlar temelde, yağda çözünenler
ve suda çözünenler olarak iki gruba ayrılır. Ama gerçekte 20 vitamin vardır. En
küçük vitamin A,C,D,K,ve H vitaminleriyken, en büyük vitamin türü E vitaminidir.
Yağda çözünen vitaminler: Yağda çözündükleri için vücudun yağ dokusunda
depolanırlar. Bunlar A,D,E ve K vitaminleridir.
Suda çözünen vitaminler: Vücuttan su ile atıldıkları için depolanmaları zordur. Bu
vitaminler C vitamini,B1,B2,B3,B5,B6,B12 vitaminidir.
2.1.Yağda eriyen vitaminler
2.1.1. A vitamini(Retinoidler)
2.1.1.1. Tanımı ve Özellikleri
Vitamin A ilk tanımlanan vitaminlerdendir. Mc Collum,Mendel ve Davisile
Osberne 1913 yılındaki çalışmalarında bazı yağların büyümeye yardım ettiklerini
görmüşler.Yağda eriyen bu etmene “A etmeni” adını vermişler.Vitamin A 1937’de
balık
karaciğeri
yağından
kristaller
olarak
ayrılmış
ve
kimyasal
yapısı
belirlenmiştir.3 şekli vardır Retinol,Retinoik asit ve Retinal’dir.Retinol bir hormon
3
olarak işlev ğörür,Retinoikasit ve metabolitleri epitel farklılaşması üzerinde etki
gösterir.Retinal ise görme pigmenti rodopsinin gerekli ön maddesidir.Bu vitamin
eksikiğinde retinada rodopsin meydana gelmez.Rodopsin alacakaranlıkta görmeyi
sağlar.
Saf A vitamini şeffaf, sarımtırak beyaz renkte bir yağdır. Isıya karşı direnci
yüksektir. Ekşi, asit ortamda dayanıksız, karbonat gibi alkalen ortamda daha
dayanıklıdır. Hayvansal besinlerde bulunan etkin A vitamini akseroftol veya
retinoldür. A1 vitamini de denir. Kapalı formülü C20 H29 OH dır. Erime noktası 6264°C’dir. Molekülün bir sikloheksen p-iyonon halkası vardır. Bu halkaya ucunda (OH) grubu bulunduran 11 karbonlu bir grup bağlanmış olup bir atlamalı 4 tane çifte
bağ vardır. Yiyeceklerde A vitamini yağlarla esterleşmiş halde bulunabilir. A
vitamininin içinde bulunduğu yağ, bozunur veya ekşirse vitamin de harap olur.
2.1.1.2. Besinlerde Bulunuşu
A vitamini hayvansal ve bitkisel besinlerde bulunabilen bir vitamindir.
Hayvansal besinlerde tam olgun Avitamini şeklinde bulunur. En fazla balık yağında
4
vardır. Sonra balıketleri, karaciğer, süt, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri tereyağı ve
yumurta sarısında bulunur. Kadın sütünde inek sütüne göre 5-10kat daha fazla
bulunur.
Hayvansal besinlerde bulunduğu miktar gibi bitkisel besinlerde de A vitamini
bol miktarda bulunmaktadır. Bitkisel besinlerden özellikle bezelye, yeşil fasulye,
yeşilbiber,tere,kereviz,ıspanak,havuç,patates,muz,portakal,şeftali,pirinç,kırmızı
domates,buğday kepeği ve mısırda fazla miktarda A vitamini bulunmaktadır.
2.1.1.3.Günlük İhtiyaç
A vitamini ihtiyacı kişinin yaşı ve özelliklerine göre değişir.
0-1 yaş arasında………..1500 ünite
1-6 yaş arasında…………2000 ünite
7-12 yaş arasında………...3000 ünite
11-12 yaş arasında………..4000 ünite
Erişkinlerde………………5000 ünite
Hamilelerde..……………6000 ünite
Emzirenlerde…………….8000 ünite
Bu değerler günlük ihtiyaç miktarı olarak saptanmıştır.A vitamini ihtiyacı
ateşli ve uzun süren hastalıklarda,şeker hastalarında artar.Günlük Avitamini
ihtiyacını,500 gr süt,1 adet yumurta,25 gr tereyağı,1adet marul ile karşılayabiliriz.Bu
sayede 2000 ünite A vitamini ve 1000 ünite karoten almış oluruz.
5
2.1.1.4.Hipovitaminozu
Vitamin eksikliğine hipovitaminoz ya da avitaminoz denir.A vitamini
eksikliğinde erken belirti az ışıkta görme yetersizliği oluşmasıdır.Buna gece körlüğü
de denir.A vitamini az ışıkta görmeyi sağlayan görme pigmenti rodopsinin
oluşmasını sağlar.Bu vitaminin eksikliğinde yukarıdaki tablo ortaya çıkar.Olayın
daha da ilerlemesi kseroftalmi dediğimiz kuru göz
oluşmasına neden olur. A
vitamini eksikliği uzun sürerse kornea bozulabilir, yumuşayabilir ve üzerine de
iltihaplanma eklenirse kornea delinir ve körlük meydana gelir. A vitamini eksikliği
kemiklerde rezorpsiyonu azaltır ve kalınlaşmaya sebep olur. Bu kalınlaşma sonucu
bazı sinirler sıkışır.
A vitamini yetersizliği sonucunda sindirim organları da etkilenir. Mide ve
bağırsakları örten mukozalarda zayıflama,ülser ve emilme bozuklukları ve diyare
oluşur.A vitamini eksikliğine bağlı diyare A vitamini verilmesiyle 48 saat içinde
düzelir. A vitamini eksikliği böbrek taşı meydana gelmesine de sebep olur.
2.1.1.5.Hipervitaminozu
A vitamini fazlalığına hipervitaminoz denir. Bu vitaminin fazlalığında kemik
mineral yoğunluğunda azalma, osteoporozis, alveol kemiği rezorpsiyonu, deride
pigmentasyon,epitel
dejenerasyonu,iyileşmede
gecikme,karaciğer
problemleri
oluşur. 2 Ocak 2002 tarihli Journal of the American Medical Associationda yer alan
bir çalışmada gıdaların yanı sıra vitamin takviyesi ile fazla miktarda A vitamini
alımının post-menapozal kadınlarda kalça kırığı riskini arttırdığı bulunmuştur
A vitamininin ön maddesini ihtiva eden besinleri çok fazla olan kimselerin
derisinde sarılık olur. Göz akında sarılık olmaz. Çünkü vücut bu gıdalarda bulunan
karoten’in yeteri kadarını A vitaminine çevirir. Geri kalan kısım da hipokarotene
6
çevirir, bu da sarılığa sebep olur (Karaciğerle ilgili sarılıktan farklı sarılık). A
vitamininin fazlası zehirleyicidir. Zehirlenme, baş ağrısı, beyin omurilik sıvısının
artışı ve şuur bulanması şeklinde kendini gösterir. Daha kronik zehirlenmelerde
iştahsızlık, bulantı, kusmalar, baş ağrısı, görme bozuklukları, saçlarda kalınlaşma ve
seyrelme, deride kaşıntı görülür. Karaciğer büyür. Bu durum vitaminlere aşırı
düşkün olanlarda ve deri hastalıkları sebebiyle aşırı A vitamini alanlarda görülür.
Vitamin alınması kesildiğinde iyileşme başlar.
Gebe kalmayı planlayanlarla gebelerin A vitamini içeren ilaçlardan ve
yiyeceklerden (karaciğer) uzak durması önerilmektedir. Gebelikte düşük yapma ve
doğum anomalisi oluşma riski vardır. Çoklu vitamin içeren ve gebelerce çok
tüketilen ilaçlarda da ne yazık ki A vitamini bulunmaktadır. Yağda eriyen, vücutta
depolanan bu tarz ilaçların gebelere verilen dozun toksik (zehirleyici) dozda
olmaması özgürce alınabileceği anlamına gelmemektedir. İlaç olarak alınan A
vitaminin doğal yollarla alınan A vitaminine göre daha riskli olduğu kabul
edilmektedir.
Yapılan bir araştırma sonucunda, günde 10.000 IUdan fazla A vitamini alan
kadınlardan doğan her 57 bebekten birinin malforme olduğu belirtilmiştir.
2.1.1.6.Oral Dokulara Etkileri
A vitamini eksikliğinde, epitel dokusu görevini yeterince yapamaz. Bunun
sonucu olarak vücuda enfeksiyonların girişi kolaylaşır, enfeksiyona yakalanma riski
artar.
Epitel dokusunun görevini tam yapamaması, tükrük akışında azalma, ağız
kuruluğu(kserostomi) oluşması, gingiva ve diğer oral mukozadaki çatlakların
oluşması A vitamini eksikliği ile yakından ilişkilidir. Bu durum mukozada iltihabi
7
bir durumun ortaya çıkmasına sebep olur. Ayrıca periodondal membranda bulunan
kollagen fibrillerin dejenerasyonları ile periodontal aralığın genişlemesi ve sement
rezorpsiyonunda artma, A vitamini eksikliğinde gözlenen durumlardır.
Vitamin A
metabolizmasının inhibitörlerinin devreye girmesi dentin
defektlerini oluşturduğu deneysel çalışmalarda ortaya konmuştur [2].Ayrıca gebe
farelere yüksek dozda vitamin A verildiğinde diş germlerinin füzyonu, agenezis ve
supernumerer diş gelişimi gibi dental kusurlar ortaya çıkmıştır [1].
Retinoik asidin diş germinin mineralizasyonunda dentin sialoproteinini
düzenlediği gözlenmiştir [6].
2.1.2. D Vitamini
2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri
19.yy’da balık yağı ve güneş ışığının raşitizmi iyileştirdiği bilinmekteydi.
Ancak Raşitizm hastalığının, D vitamini eksikliği sebebiyle meydana geldiği 1918
yılında Mellanby adlı bir hekim tarafından tetkikler sonunda bulundu. Bu yüzden D
vitaminine
“Antiraşidik
faktör”
de
denmektedir.
Özellikleri birbirine benzeyen D2, D3, D4, D5, D6, D7, şeklinde adlandırılan
altı D vitamini elde edilmiştir. D2 vitamini (ergokalsiferol) bitki menşeyli olup, en
çok mantar ve mayalarda bulunur. Ergosterol’un morötesi ışınlara maruz kalmasıyla
meydana gelir. Bu arada zehirli maddeler de meydana gelebilir. D2 vitamini
tedavide D3 gibi etkilidir. D3 vitamini (kolekalsiferol) hayvani yağlarda çok
bulunan 7-dehidrokolesterol’un morötesi ışınlara maruz kalması ile meydana gelen
bir tabii vitamindir.
8
D vitamini suda erimeyen, lipitlerde eriyebilen bir vitamindir. Ayrıca, alkol,
aseton gibi lipit eritken maddelerde de eriyebilir. Yağda eriyebilen D vitamini alkali
ve asit ortama, ısıya, oksidasyona karşı oldukça dayanıklıdır.
Vücutta D Vitaminini aktif hale geçiren güneştir. Çünkü dışardan alınan 7dehidrokolesterol aynı zamanda vücut tarafından da yapılmaktadır. Îmal edilen bu
madde deri yüzeyine gelir ve bu yüzey güneşe maruz kalınca D vitamini meydana
gelir.
Araştırmacılar, yanakların yeteri kadar güneş ışığına maruz kalması sonucunda
vücut için lazım olan D vitamini meydana geldiğini belirtmektedirler. Sıcak
bölgelerdeki insanların esmer veya siyah olması yeterli D vitamini oluşmasına mani
olur.
D vitamini Ca ve P'un emilmesini ve kemiklerde depo edilmesini sağlar. Kas
zayıflığına karşı vücudu korur, kalp atışının düzenlenmesinde etkilidir, bağışıklık
sistemini kuvvetlendirir, tiroid fonksiyonları ve normal kan pıhtılaşması için
gereklidir.
9
2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu
D vitamini en çok balık yağında bulunur. Balık yağında en çok D2 VE D3
şeklinde bulunur. Bazı balıkların etlerinde de D vitamini bulunmaktadır. Bunlardan
başka karaciğer, yumurta sarısı, mantarlar, yeşil sebzeler ve kakaoda az miktarda
bulunur.
Yeterli ve dengeli beslenme açısından inek sütü, anne sütü ve tereyağı iyi birer
D vitamini kaynaklarıdır.D vitamininin D2 şekli bitkisel besinlerde, D3 şekli
hayvansal kaynaklı besinlerde bulunmaktadır. D vitamini ihtiyacının arttığı güneşsiz
kış aylarında özellikle bebeklere ve yaşlı kişilere vitamin D’li ilaçlar verilmesi
uygun olur.
2.1.2.3. Günlük İhtiyacı
Çocuklarda yeterli ve dengeli bir beslenmede 400-500ünite kadar D vitamini
günlük ihtiyacı vardır. Çocukluk döneminde besinlerle yeteri kadar kalsiyum, fosfor
ve D vitamini vermek gerekir. Ayrıca çocukluk döneminde süt, yoğurt gibi D
vitamini kaynaklarının çocuğa verilmesi sağlık açısından önem taşımaktadır.
10
Erişkinlerde, çocukluk dönemine göre D vitamini ihtiyacı daha azdır.
Kadınlarda hamileliğin son yarısında ve emziren annelerde gereken miktar
artmaktadır.
Sağlıklı ve dengeli bir beslenmede alınması gerekli D vitamini
Erken doğanlarda……………….1400 ünite
Bebeklerde ……………………..700 ünite
4-5 yaşlarında……………...........500 ünite
Bluğ çağında……………………600 ünite
Erişkinlerde……………………..400 ünite
Hamile ve Emzikli Kadınlarda…700 ünite
2.1.2.4. Hipovitaminozu
Vitamin D eksikliğinin prevelansı huzur evlerinde yaşayan,sürekli evde oturan
ve kalça kırığı olan çok yaşlı hastalarda oldukça fazladır [7].Vitamin D eksikliğinde
ilk belirtiler iskelet sisteminde görülür.Buradaki rahatsızlıklardan en önemlileri
raşitizm ve osteomalasia’dır.
Raşitizm: Özellikle süt çocuklarında ve ilk yaşlarda çok görülür. Raşitizm’de
kemikler yumuşar ve kolaylıkla bükülebilir bir hal alır. Kemik uçlarında
genişlemeler, bileklerde şişlikler, bacaklarda X ve O biçimi çarpıklıklar gözlenir.
Çene kemiklerinin gelişiminde gecikmeler, dişlerin geç sürmesi, dişlerin
fizyolojik ve anatomik yapısında değişiklikler ve dişlerin ark üzerindeki
yerleşimlerinde sapmalar gözlenir.
11
Osteomalasia: Bu hastalık daha çok yaşlı insanlarda gözlenir. Osteomalasiada
raşitizme göre kemikler daha yumuşaktır. Kalsiyum ve fosfor oranında bir değişme
vardır. Fosfora göre kalsiyum miktarı azalmıştır. Sık doğum yapan ve dengesiz
beslenen kadınlarda sık görülür.
2.1.2.5. Hipervitaminozu
D vitaminin artması ile hiperkalsemi oluşacaktır. Bu da böbrek taşının
oluşmasına neden olur. İleri derecede hipervitaminoz böbrek yetmezliğine neden
olabilir. Ayrıca D vitaminin aşırı alınması durumunda osteosclerozis tablosunun
oluştuğu gözlenmiştir.
2.1.2.6. Oral Dokulara Etkileri
Vitamin D eksikliğinde alveol kemiklerinde osteoporöz, kemik trabeküllerinin
yerini yağlı kemik iliğinin alması, çene kemiklerinin kalsifikasyonunda, dişlerin
kalsifikasyonunda ve sement kalsifikasyonunda kusurlar söz konusudur [3-5].
2.1.2.7. Sindirimi
İnce barsaktan yağ ile birlikte alınır. Yağ sindirimi bozulunca D vitamini
alınması da bozulur. Emilen D vitamini karaciğere gelir ve ilk değişme burada olur.
Karaciğer de, D vitamininin 25. karbonuna bir hidroksil kökü eklenir ve bu vitamin,
25-hidroksi kolekalsiferal halini alır. Bu madde alfa-2-globülün’e yüklenerek kana
geçer. Sonra böbrekte özel bir enzim vasıtasıyla D vitamininin hakiki aktif şekli
meydana gelir ki bu 1,25-dihidroksi D vitaminidir. Bu D vitamini D3 vitamininden
en az 10 defa daha aktiftir. Bu 1,25-dihidroksi şeklindeki D vitamini hormon gibi
davranarak, diğer bazı maddelerle birlikte kalsiyum ve fosfor metabolizmasını
ayarlar. 1,25-dihidroksikolekalsiferolün üç ana etkisi vardır: 1) İnce barsaktan
12
kalsiyum sindirimini sağlar. 2) Kalsiyumun kemiklerden kana geçmesini sağlar. 3)
İnce barsakta fosforun emilimini sağlar.
2.1.3. E Vitamini
2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri
Vitamin E’nin beslenmedeki önemi 1922 yılında Evans’ın yürüttüğü
araştırmalarla ortaya konmuştur. Kazein, mısır, nişasta, domuz yağı, tereyağı ve
maya ile beslenen farelerin beslenme bakımından iyi olmalarına rağmen,
üremedikleri tetkikler sonunda anlaşılmıştır. Erkek fareler kısırlaştılar, dişilerse
yavrularını düşürdüler. Yukarıdaki beslenmeye bitkiden elde edilen yağ ilave
edilince farelerde görülen bozukluğun düzeldiği görüldü. Bu bozukluğun sebebinin
E vitamini eksikliği olduğu tespit edildi ve o yıl E vitamini keşfedildi, sentezi
yapıldı ve yapısı aydınlatıldı
Vitamin E lipitlerde ve lipit eritkenlerinde erir. Suda erimezler. Isı, alkaliye
karşı dayanıklıdır. UV ışınlarına karşı dayanıksızdır. Bu yüzden E vitamini içeren
besinlerin güneş ışığına maruz bırakılmaması gerekir. Doğada sekiz çeşit E vitamini
bulunmaktadır. E vitaminine ‘Tokoferol’de denilmektedir. Tokoferoller bitki ve
hayvan dokularında yeterince bulunur.
En aktifi alfa-tokoferoldür. Provitamin
olarak kullanılır. D vitamininden daha güçlüdür.
E vitamini açık sarı renkli olup, yağ kıvamında bir maddedir. Antioksidan
etkisi vardır. Besin ve vücut dokularındaki E vitamini kimyasal ve kromotomografik
yöntemlerle ölçülebilir.
E
vitamini
oksidasyon-redüksiyon
reaksiyonlarında
rol
Eritrositlerin oksidatif hemolizini önlemede önemli etkiye sahiptir
13
oynamaktadır.
Çocukların büyümesi için E vitamini gereklidir. Yaralarının iyileşmesi için K
vitamini gerekir. Karaciğer, yağ dokusu, ince bağırsak, mide ve güneş E vitamini
sentezler. E vitamini sinir sisteminin, kasların, hipofiz ve sürrenaller gibi endokrin
bezlerin ve üreme organlarının fonksiyonları için öneme sahiptir. Bir antioksidan
olan vitamin E’nin birçok epidemiyolojik ve deneysel çalışmalar sonucunda çeşitli
organlarda kanser riskini azalttığı gözlenmiştir[8].
2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu
E vitamini daha çok bitkisel besinlerde bulunur. Özellikle bütün bitkisel yağlar
ve yeşil yapraklı sebzelerde fazladır. Buğday, pirinç, mısır, yulaf, arpa, patates, yer
fıstığı, turp, lahana, şalgam, marul, soya fasulyesi ve yoncada fazlaca bulunur.
E vitamini hayvansal kaynak olarak yumurta sarısı,et ve karaciğer gibi
hayvansal besinlerde bulunur ancak daha az miktardadır.
14
2.1.3.3. Günlük İhtiyacı
E vitaminin günlük ihtiyacı bilinmiyor. Aslında bunun sebebi bu vitaminin
besinlerde yeteri kadar bulunmasıdır.
Yapılan bazı araştırmalarda, E vitamini gereksiniminin diyette doymamış yağ
asidinin çok fazla olması ile orantılı olduğu bulunmuştur. Buna göre yetişkinlerin
diyetlerinde doymamış yağ asidi çok olduğu zaman günlük 5mg,doymamış yağ
asitleri az olduğu zaman ise 30mg E vitamini almaları gerektiği ileri sürülmektedir.
2.1.3.4. Hipovitaminozu
Hayvanların normal metabolizmasında E vitamini ve selenyum işlevsel
bakımdan yakın ilişkilidir. Bununla beraber bu ilişki tam anlamıyla anlaşılamamıştır.
Hayvanlarda E vitamini eksikliğine bağlanan bazı myopatiler ve bununla ilgili
durumlarda bir selenyum eksikliği de söz konusudur. Bu grup bozukluklara
genellikle selenyum/E vitaminine yanıt veren hastalıklar denilmektedir.
Erken doğan bebeklerde E vitamini eksikliğine bağlı olarak hemolitik anemi
görülür. Sindirim esnasında yağ alınamadığı zaman E vitamini eksikliği görülür ki,
bu da kandaki eritrositlerin ömrünün kısalmasına yol açar. E vitamini eksik olan
kimselerin eritrositleri bazı oksidan maddelere karşı dayanıksızdır. İnsanda E
vitamini eksikliğinin zararının ne olduğu tam anlaşılmamıştır. Farelerde yapılan
deneylerde üreme sisteminin durduğu görülmüştür. İnsanlarda düz ve çizgili
kaslarda distrofi ve atrofi gözlenmiştir.
2.1.3.5. Hipervitaminozu
15
Bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerde yeteri kadar bulunması sebebiyle
dışarıdan E vitamini verilmesine gerek yoktur. E vitaminin bu sebeple fazla alındığı
tablolar pek oluşmamaktadır.
2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri
Ağızdaki
etkisi
tam
olarak
gösterilememiştir.
Ancak
A
vitaminin
avitaminozunda, seks hormonlarında etki oluşmuş ve bu hormonların etkisiyle
periodontal dokularda hastalık oluşabileceği görüşü ortaya çıkmıştır.
2.1.3.7. Tedavide kullanışı
Erken doğan bebeklerdeki hemolitik anemiyi düzeltmek en yaygın kullanım
alanıdır. Orak hücreli anemide E vitamininin oraklaşma oranını azalttığı ve
hastalığın prognozunu önemli ölçüde düzelttiği gösterilmiştir. Kistik pankreas
fibrozu olan çocuklara E vitamini vermek faydalıdır. Yeni doğanın solunum
sıkıntısını gidermekte kullanılır. Akdeniz tipi glikoz-6-fosfatdehidrogenaz eksikliği
memleketimizde çok sık görülmektedir. Bu hastalara günde 800 (IU) E vitamini
verildiğinde üç ay içinde hemolizin azaldığı ve eritrositlerin yaşama müddetinin
uzadığı kat’i olarak gösterilmiştir. Bir yıllık tedavi ise bu hastaların kansızlıklarını
önemli ölçüde gidermiş ve krizleri hafif atlatmasını sağlamıştır. Bazı kaynaklar, E
vitamininin vücuttaki serbest köklerin birikmesine mani olduğunu ve böylece
yaşlanmayı geciktirdiğini iddia ediyor. Fakat demir ve C vitamini ise bu serbest
kökleri meydana getirerek iltihaplanma ile mücadeleyi kolaylaştırıyorlar.
2.1.4. K Vitamini
2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri
16
Danimarkalı araştırmacı Dam, 1934 yılında civcivleri yağsız gıdalarla beslediği
zaman onlarda C vitaminine bağlı olmayan bir kanama istidadı gördü. Değişik
besinlerle beslenince kanama istidadının düzeldiğini gördü. Bu bozukluğu düzelten
aktif maddeye K vitamini (Koagulasyon= Pıhtılaşma Vitamini) adını verdi. 1939
yılında balıktan ve yesil yapraklı otlardan ayrılarak kimyasal yapısı gösterilmiş, daha
sonraları da yapay olarak elde edilebilmiştir.
Bitkilerde bulunan K vitaminine fillokinon(vitamin K1) bağırsak bakterileri
tarafından sentezlenene farnokinon(vitamin K2, menakinon), sentetik K vitaminine
menadion(vitamin K3)
Vitamin K, karaciğerde, kanın pıhtılaşma faktörlerinden faktör II (protrombin),
faktör VII (prokonvertin), faktör IX (plazma tromboplastin komponenti) ve faktör
X’un (Stuart faktörü) oluşmasında gereklidir.
Hayvansal ve bitkisel kaynaklı yiyeceklerin çoğunda K vitamini bulunur.
Hayvansal kaynaklı olanlarda, hayvanların bağırsaklarındaki bakteriler tarafından
yapılır. Bitkisel kaynaklardan özellikle yonca, ıspanak ve yeşil yapraklı bitkilerde
bol miktarda bulunur. Işığa duyarlı olması ve suda çözülememesi sebebiyle
parenteral yoldan verilmez. Emilimi bağırsaklar aracılığı ile olur.
17
2.1.4.2. Besinlerde Bulunuşu
Besinlerde bol ve yaygın bir şekilde bulunan bir vitamindir. Yeşil yapraklı
sebzeler özellikle ıspanak, pazı ve marulda çok fazla, karnabahar, lahana, kereviz,
havuç, soya fasulyesi, bezelye ve portakalda oldukça fazla bulunur.
Hayvansal kaynaklı besinlerden süt, yumurta, balık ve karaciğer yeterince K
vitamini bulunmaktadır. Ayrıca hayvanların bağırsaklarında sentez edilebilmektedir.
2.1.4.3. Günlük İhtiyacı
K vitamini ihtiyaç miktarı hem ünite hem de miligram olarak bildirilir.
Erişkinlerde günlük ihtiyaç 5000 ünite kadardır. Yeni doğan bir bebeğin günlük
ihtiyacı ise 1gramın milyonda 1-2’si kadar olup bu miktarında anne sütü ile
karşılanması mümkündür.
2.1.4.4. Hipovitaminozu
K vitaminin eksikliğinde, dikumarol adında bir madde K vitaminin tam tersi
bir etki gösterir. Karaciğerde K vitamininin protrombin yapmasına engel olur. B u
18
durum pıhtılaşma yetersizliği sonucu küçük yaralanmalarda büyük kanamalara yol
açabilir.
K vitamini eksiklikleri erişkinlerde yeni doğanlara nazaran daha az görülür.
Erişkinlerde antikoagülan warfarinin uzun süre kullanılması bu durumu oluşturabilir.
Yeni doğan çocuklarda ise barsak florası oluşmadığından ve beslendikleri anne sütü
siteril olduğundan bebeklerde K vitamini eksikliği gelişebilir. Kanamaya eğilim
şeklinde kendini gösteren bu vitamin K eksiklik belirtisi yeni doğanın hemorajik
hastalığıdır.
Anne sütü K vitamini ihtiva etmediği halde inek sütünde boldur. Bebeklerin
barsaklarında bakteriler meydana geldikçe K vitamini eksikliği düzelir. K vitamini
eksikliği kanamaya sebep olur.
Geniş spektrumlu antibiyotik alanlarda, barsak florası bozulduğundan, K
vitamini eksikliği olur. Karaciğer yetersizliği olanlarda, safra yolları tıkanmış
olanlarda, K vitamini yetersizliği olduğundan takviye olarak bu vitaminin de
verilmesi iyi olur.
2.1.4.5. Hipervitaminozu
K vitamininin besinlerde yeteri kadar bulunması sebebiyle eksiklik tablosunun
az görülmesi gibi fazla alınması da az görülür. Bu konuda kesin bir kanıt
bulunamamıştır.
2.1.4.6. Oral Dokulara Etkileri
Periodontal cerrahi tedavilerin yapılmasında, pıhtılaşma yetersizliği sebebiyle
güçlükler çıkar.
19
Hastada diş fırçalarken, diş ipi kullanırken ya da spontan olarak dişetinde kanamalar
görülür.
2.1.4.7. Sindirimi ve Tedavide kullanılması
K vitamini yağda eriyen bir vitamin olduğundan emilmesi için safra ve
pankreas özsuyuna ihtiyaç vardır. Yağ sindirimi bozulduğunda K vitamini
sindirimi(emilimi) bozulur. K vitamini kana şilomikronlarla girer ve karaciğere
gelir. Burada bazı pıhtılaşmaya sebep olan maddelerin yapımını sağlar. K vitamini
karaciğerde pek depolanmaz. Günlük ihtiyacın ne kadar olduğu kat’i belli değildir.
Karaciğeri
sağlam
kimselerde,
K
vitamini
eksikliğine
bağlı,
protrombin
(pıhtılaştırma faktörünün bir cinsi) zamanın uzaması 1 mg K vitamini vermekle
düzelir. Kanın pıhtılaşma gücünü azaltan ve çok antibiyotik alanlarda kanama
görülebilir ve bu durumda K vitamini vermek gerekir.
Travmalı doğumlarda ve kanama belirtileri gösteren bebeklere K vitamini
verilmektedir. Safra yolları tıkanmaları, kronik pankreatit ve pankreas tümörü
sebebiyle ameliyat olacaklara üç dört gün süreyle günde 10-20 mg K1 vitamini
verilir.
2.2. Suda Eriyen Vitaminler
2.2.1. B Vitamini
2.2.1.1. B1 vitamini(Tiamin)
2.2.1.1.1. Tanımı ve Özellikleri
İlk keşfedilen B vitaminidir. 1926 yılında saf olarak elde edildi. 1890 yılında
Hollandalı hekim Eijkman, yıkanmış beyazlatılmış pirinçle tavukları beslediğinde,
tavukların bacaklarında felçler, başlarında kasılmalar gördü. Sonra bu tavukları
20
tesadüfî olarak kabuklu pirinçle beslemek zorunda kaldı ve bu hastalıkların yok
olduğunu hayretle gördü. Uzak Doğudaki beriberi hastalığının sebebini kabuğu
soyulmuş pirinçlerin çok yenmesine bağladı. Pirincin kabuğunda beriberi hastalığını
tedavi eden maddenin olduğunu söyledi. Bundan sonra, bu madde elde edilmeye
çalışıldı. 1936 yılında suni olarak elde edildi. Bulunuşu sırasında bu vitamine “suda
eriyen B etmeni”,”anti nevretik etmen”,”anti beri beri etmeni” gibi isimler
verilmiştir.
Karbonhidrat metabolizması için çok önemlidir. Tiamin pirofosfat (TPP)
tiyaminin aktif şeklidir ve pirüvat dehidrogenaz, a-keto-glutarat dehidrogenaz,
transketolaz
enzimlerine
koenzimdir.Pirüvat
dehidrogenaz
ve
a-keto-glutat
dehidrogenaz karbonhidrat metabolizması için gerekliyken, transketolaz pentoz
fosfat yolu aktivite gösteren bir enzimdir.
Suda kolay çözünür. Isıya dayanıklı bir vitamindir. Asidik ortamda 120°C’ye
kadar dayanabilir. Işık ve havadan pek az etkilenir. Pastalara ve hamur işlerine
sodyum bikarbonat (kabartmatozu) konursa bu vitamin büyük ölçüde harap olur.
Etler tabii olarak pişirilirken B1 vitamini bozulmaz. Besinlerin kurutulması ve
depolanması esnasında pek az kayba uğrar. Unların ağartılmasında yaklaşık % 20
nispetinde kayba uğrar. Renksiz kristalsi bir maddedir. 221°C’de erir. Hafif tuzlu bir
tadı ve kendine has ceviz kokusu vardır. Tiamin bitkilerde serbest, hayvanlarda ise
pirofosfat veya proteine bağlı olarak bulunur. B1 vitamini bitkiler tarafından yapılır.
Mikroorganizmaların bir kısmı da bu vitamini yapabilir. Hayvanların ise
bağırsaklarındaki bakteriler tarafından yapılabilirler.
B1 vitamini insan vücudunda pirofosfat şekline gelmesi ATP kullanılmasını
gerektirir.
21
2.2.1.1.2Besinlerde Bulunuşu
B1 vitamini daha çok bitkisel kaynaklı besinlerde bulunur. Özellikle taze
fasulye, kepekli buğday, pirinç kabuğu, kuruyemiş, yumurta sarısı, yağsız et , süt ve
yeşil sebzelerin birçoğunda B1 vitamini oldukça fazladır.
2.2.1.1.3.Günlük İhtiyacı
Erişkin
normal
insanlarda
günlük
ihtiyaç
miktarı
1-1.5
miligram
kadardır[9].Yaz aylarında, fazla yağlı beslenmelerde bu ihtiyaç daha da azalabilir.
Kışın, fazla şekerli beslenmelerde, hamilelerde, emzikli annelerde, büyüme,
buluğ ve ihtiyarlık çağlarında günlük ihtiyaç fazla olup 2-5miligram kadardır.
2.2.1.1.4. Hipovitaminozu
B1 vitamini eksikliğinde, dokularda pürivik asit ve bazı amino
asitlerin
kullanılması azalırken yağların kullanılması artar.Bu nedenle, tiyamin özgül olarak
karbonhidratların ve bir çok amino asitlerin nihayi metabolizmaları için
gereklidir.Tiyamin eksikliğinde görülen bir çok bozukluklardan sorumlu faktör, bu
besinlerin kullanımlarının azalmış olmasıdır.
Merkezi sinir sisteminin enerjisinin hemen hemen tamamı karbonhidratların
metabolizmasına bağımlıdır. Tiyamin eksikliğinde, sinir dokusunun yüzde 50-60
oranında azalan glukoz tüketimi, yağ metabolizmasından türeyen keton cisimlerinin
kullanımı ile karşılanır.
Tiyamin eksikliğinde, MSS’nin nöronal hücrelerinde kromatoliz ve şişmeye
sık rastlanır. Ayrıca, tiyamin eksikliği hem periferik hem de MSS’de sinir liflerinin
miyelin kılıflarında dejenerasyona yol açabilir. Periferik sinirlerdeki bu lezyonlar,
22
sık olarak bu sinirlerin aşırı irritabilite kazanmalarına neden olur. Bu durumda, bir
veya birkaç periferik sinir boyunca yayılan ağrılarla karakterize polinörit denilen
hastalık tablosu ortaya çıkar. Ayrıca, medulla spinalis traktuslarında paralizi yaratan
dejenerasyonlar görülür. Bazen paralizi bulunmasa bile, kaslar atrofi sonucu ileri
derecede güçsüz kalırlar
Tiyamin eksikliği kalp kasını da zayıflatır ve kalp yetmezliği gelişir. Ayrıca
kanın kalbe dönüşü de normalin iki katına çıkabilir. Bu durum, tiyamin eksiliğine
bağlı oluşan periferik vasodilatasyona bağlıdır. Bu da muhtemelen, dokularda
metabolik enerji azlığına bağlı oluşan lokal vasküler dilatasyona bağlıdır. Bu
nedenle, tiyamin eksikliğinde kalp yetersizliğine bağlı olarak büyük ölçüde periferik
ödem ve asit gelişir.B1 vitamini eksikliğinde en sık periferal nöritlerle karakterize
Beriberi hastalığı görülür. Beriberi hastalığı 3 farklı klinik tablo göstermektedir:
a) Sinirsel (kuru) form: Ön boynuz hücreleri, spinal ganglion ve periferik
sinirlerdeki harabiyete bağlı polinöritler ve kaslarda paraliziler görülür. Çok defa
kas-kiriş refleksleri de kaybolur. Solunum kasları da paralize olabilir.
b) Kardiyak (ödemli) form: Sağ kalp hipertrofisinden dolayı kalp genişler. Zayıf
ve hızlı nabız, kardiyak ödemle karakterize dolaşım yetersizliği belirtileri vardır.
23
c) Serebral Beriberi: Genel iştah kaybı, bulantı, kusma. Gözdeki değişiklikler;
nistagmus ve çok defa strabismus. Zihin faaliyetinde bozukluk. Hastalar
uykusuzluk, endişe ve melankoliden şikâyet ederler. Bellek bozukluklarına sık
rastlanır.
Alkolik nöropati: Kronik alkolizmde görülen sinir değişiklikleri, hareket ve
duyu bozuklukları tiyamin eksikliğine bağlanmaktadır. Kronik alkolizmde,
iştahsızlık, mide ve barsak bozuklukları bu vitaminin yeterli miktarda alınmasına
engel olur
2.2.1.1.5. Hipervitaminozu
B1 vitaminin fazla alındığı durumlarda oluşabilecek rahatsızlıklar konusunda
tam kesin bir bilgi yoktur.
2.2.1.1.6. Oral Dokulardaki Etkileri
Ağız mukozasında erozyon ve duyarlılık gözlenir. Ağız, yumuşak dokular, dil
ve diş etlerinde herpes benzeri veziküller ortaya çıkar.
2.2.1.1.7. Sindirimi ve Vücuttaki davranışı
Barsak kanalından kolayca sindirilir. Kalın bağırsakta dahi emilebilir. Vücutta
3-4 günlük B1 vitamini deposu vardır. Aşırı miktarda verilirse, vücut ihtiyacının
fazlasını idrar vasıtasıyla dışarı atar.B1 vitamini organizmada pirofosfat asidiyle
esterleşmiş olarak bulunur. Bu durumda kokarboksilazdır. Bu koenzim bir mol
spesifik protein ve 1 atom Mg ile birleşerek aktif enzimin kendisine veya holoenzime dönüşür. Bu hali de karbonhidrat (şeker) metabolizmasını ayarlar. Glikoz
yıkımı laktat ve pirüvat seviyesinde duraklar. Kanda, beyinde, çevre sinirlerinde ve
24
diğer dokularda laktat ve pirüvat birikimi olur. Dokuların ve beynin oksijen
tüketimini azaltır. Ayrıca tiamin sitrik asit sirküsünde (çemberinde) de rol oynar.
2.2.1.1.8. Tedavide Kullanımı
Beriberi tedavisinde Wernicke ensefalopatisinde hayat kurtarıcıdır. Şarap ve
rakı içme sonucu meydana gelen B1 vitamini eksikliğini gidermek için alkolden
vazgeçilip uygun gıdalarla beslenmek gerekir. Bu gıdalara ek olarak 5 mg B1
vitamini ayrıca diğer vitaminleri de ihtiva eden haptan günde iki defa vermek
uygundur. Beriberi hastalığında 20 mg B1 vitamini verilir. Alkolik beriberi tedavisi
için ilk işin alkollü içki alımını yasaklamak ve sonra da B1 vitamini vermek gerekir.
Ameliyattan sonra ve ağızdan beslenemeyen kimselere ayrıca B1 vitamini de
vermek gerekir.
2.2.1.2. B2 Vitamini (Riboflavin)
2.2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri
Bu vitamini, Kuhn ve arkadaşları 1933 yılında sütten elde ettiler ve bunun
riboflavin olduğunu öne sürdüler. Molekül yapısı bir şeker olan rıbose benzediği için
ribo eki, sarı kristal olduğundan flavin (flavuas= sarı) eki alınarak B2 vitaminine
riboflavin denildi. 1935 yılında yine aynı araştırmacılar tarafından sentez edildi.
Yeşil floresans gösteren sarı boyar maddedir. Kristal yapıya sahiptir. 282°C’de
erir. Suda çözünür, fakat yağda çözünmez. Hafif kokusu acı bir tadı vardır. Suda
çözündüğü için hayvani ve nebati gıdalardan kolayca çekilebilir. Sulu çözeltilerinde
uzun süre ısıtmaya bile dayanıklıdır. Işığa karşı hassastır. Işıkta kalan sütte B2
vitamini azalır. Etkisi koenzim tarzındadır.B2 vitamini yani riboflavin, pentoz şeker
olan ribitol ve lumikromdan oluşur. Görünür ve uv ışında bozulur. Göz yorgunluğu,
25
kataraktın önlenmesi ve tedavisi için gereklidir; karbonhidrat,yağ ve protein
metabolizmasına yardımcı olur. Ayrıca deri dokularının, tırnakların ve saçların
oksijen kullanımına destek verir, kepekleri giderir. Bunların yanı sıra demir ve B6
vitamini alımına yardımcı olur, eksikliği ise hamilelikte bebeğin gelişimine zarar
verebilir.heterosiklik bir yapıya bağlı ribitolden oluşur. Renkli, ısıya dayanıklı, uv ye
duyarlı, bitkisel kaynaklıdır. Hayvanlarda sentezlenemez.
2.2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu
Bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerde çoktur. Özellikle bira mayası,
karaciğer, yumurta, süt, yeşil yapraklı bütün sebzelerde fazladır.
Yaz aylarında süt ve yumurta sarısında, kış aylarına oranla daha fazla bulunur,
Bütün etler, beyaz ekmek, hububat taneleri ve baklagillerde az bulunur.
2.2.1.2.3.Günlük İtiyacı
Rivoflavinin günlük ihtiyacı 1.3-1.7 miligram kadardır[9].1 litre süt bu
ihtiyacımızın
hepsini,1yumurta
ise
1/4'ünü
karşılamaktadır.
Bu
vitaminin
bağırsaklarımızdaki yararlı mikroplar tarafından sentez edildiğine dair belirtiler
vardır.
2.2.1.2.4. Hipovitaminozu
Riboflavin eksikliğinde ağır dermatid, kusma, diyare ve kaslarda spastisite
ortaya çıkar. Sonunda kaslar zayıflar, koma ve vücut temperatürünün düşmesini
ölüm izler. Ağır riboflavin eksikliği vakalarındaki birçok belirtiler, niyasin
eksikliğinde görülenlerin aynısıdır. Her iki durumda da bozuklukların hücrelerde
oksidatif süreçlerin bastırılmasından kaynaklandığı sanılmaktadır
26
Riboflavin eksikliği sindirim bozukluklarına, deride ve gözlerde yanma
duygusuna ağız köşelerinde çatlama, baş ağrıları, mental depresyon ve unutkanlığa
yol açabilir. Eksikliğinde Perleş hastalığı görülür.
2.2.1.2.5. Hipervitaminozu
Fazla alımında oluşabilecek hakkında kesin bir bilgi yoktur.
2.2.1.2.6. Oral Dokulara etkileri
Perleş hastalığı dediğimiz dudak hastalığına sebep olur.Dudak kenarlarında
fissürler(çatlak)oluşur.B2
vitamini
eksikliği
ayrıca
dil
üzerindeki
filiform
papillaların kaybolmasına neden olur.Bunun sonucunda da dil mordur ve tat alma
duyusu azalmıştır.Dil ucu atrofiktir ve kırmızıdır.Dil yangısı vardır.Dil ödemli ve
ağrılıdır.
2.2.1.3. B3 Vitamini (Niasin, PP Vitamini)
2.2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri
Amerika Birleşik Devletlerinde 1910-1915 yıllarında halk arasında pellegra
hastalığının sık görülmesi ile bu vitamin araştırılmaya başlanmıştır.
PP Pellegra’yı önleyen anlamına gelmektedir. Niasin basit bir yapıya sahiptir.
Birbirine cok yakın iki şekli vardır. Bunlar Nikotinamid adenin dinükleotid(NAD+)
ve Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat(NADP)’dır. Karbonhidrat, protein ve lipid
metabolizmasındaki önemli oksidasyon olaylarında önemli yer alır. Organizmada
kalsiyumun tutulmasını sağlar. Suda eriyen bir vitamin olup, ısıya oldukça
dirençlidir. Nötral asit alkali çözeltilerde kaynatılsa bile vitamin özelliğini
kaybetmez. Işığa ve oksidasyona karşı oldukça dayanıklı bir vitamindir[9].
27
2.2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu
PP vitamini hayvansal besinlerde çok yaygın, bitkisel besinlerde daha az
bulunmaktadır. Özellikle bira mayası, karaciğer, kepekli buğday, yağsız etlerde
çoktur. Yumurta, baklagiller, havuç ve patateste de az miktarlarda bulunmaktadır.
2.2.1.3.3. Günlük İhtiyacı
B3 vitaminin günlük ihtiyacı 18 miligram kadardır. Et, süt, yumurta gibi
hayvansal besinlerle beslenilirse günlük ihtiyaç yeterince karşılanmış olur[9].
2.2.1.3.4. Hipovitaminozu
B3 vitamini eksikliğinde en belirgin olarak Pellegra hastalığı görülür.
Hastalığın başlangıcında glosit görülür; ileri devrelerde dil üzerinde ülserler geliştiği
gibi aynı değişikliklere ağız ve farinkste de rastlanır.
Ağız, özofagus, midede yanma duyusu alınır; bulantı, kusma ve diyareler
dikkati çeker. Üretra ve vagina benzer mukoza değişiklikleri gösterirler.
Özellikle el ve ayağın dış yüzeyinde, koltuk altı, dirsek, diz, bilek, göğüs ve
perinede deri önce kızarıp kaşınır. Daha sonra şişerek gerilir ve üzerinde veziküller
belirir; deskuamasyondan sonra alttaki deri kalın ve ileri derecede pigmentli olarak
ortaya çıkar.
Bacaklarda bilateral simetrik polinöropati ile beraber, çok defa akut mani,
melankoli nöbetleri görülür
2.2.1.3.5. Hipervitaminozu
B3 vitaminin fazla alındığı durumlarda oluşabilecek patolojiler henüz kesinlik
kazanmamıştır.
28
2.2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri
Ağız ve mukozada eritemli veziküller meydana gelir. Hipersalivasyon vardır.
Hastalığın başlangıcında glosit görülür, dil hassas, parlak ve kırmızıdır[9].İleri
devrelerde dil üzerinde ülserler geliştiği gibi aynı değişikliklere ağız ve farinkste de
rastlanır
Ağız, özofagus, midede yanma duyusu alınır. Dişeti ve oral mukozada yaygın
renk değişiklikleri gözlenir.
Ülseratif gingivitis,angular stomatit ve irritasyon gelişir[9].
2.2.1.4. B5 Vitamini(Pantetoik asit)
2.2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri
B grubu vitaminlerinden biridir. Tabiatta çok yaygın olarak bulunur. (Pentoten=
Heryerde demektir.) 1940 yılında sentez edilmiştir. Açık sarımsı yağımsı bir
maddedir. Butirik asidin beta alanin’e bağlanmış halidir. Piyasada kalsiyum
pentotenat şeklinde satılır ki, bu tuz suda kolaylıkla çözünür. Tam nötr olan ortamda
ısıya dayanıklıdır. Kalsiyum tuzu ısı ve havaya dayanıklıdır. Yağların,
nörotransmitterlerin, hemin, kolesterolün sentezinde görev alır.
Pantotenik asit vücutta başlıca, hücrelerde birçok metabolik rolleri olan
koenzim A (Ko A) ile bağlanır.
Pantotenik asitin başlıca görevleri şunlardır:
1-Dekarboksile pürivik asidin, sitrik asit siklusuna girmeden önce asetilKoA’ya çevrilmesi
29
2-Yağ asidi moleküllerinin çok sayıda asetil-KoA moleküllerine yıkılması
2.2.1.4.2. Besinlerde Bulunuşu
Karaciğer, böbrek, yumurta sarısı, mayalar, buğday, kepek ve bazı sebzeler
önemli kaynaklardır. Şeker, tereyağı, mısır nişastası, makarna ve margarin, alkollü
içkilerde, kola ve gazozlarda bu vitamin yoktur.
2.2.1.4.3. Günlük İhtiyacı
Bu vitaminin erişkin bir insanda günlük ihtiyacı 3-7 miligram arasında
değişmektedir. Normal bir beslenmeyle bu ihtiyaç karşılanır[9].
2.2.1.4.4. Hipovitaminozu
Pantotenik asidin yokluğu, karbonhidrat ve yağ metabolizmalarının her ikisini
de depresyona uğratabilir. İnsanlarda kesin bir eksiklik sendromu kanıtlanmamıştır.
Bu B5 vitaminin hemen hemen bütün besinlerde bulunması ve vücutta az miktarda
yapılabilmesine bağlıdır. İnsanlarda özel beslenmeyle bu vitamin eksikliği meydana
getirildiğinde, topuklarda ağrı ve yanmalar, sindirim şikâyetleri, halsizlik ve şahsiyet
değişikliği dikkati çekmiştir. Yaşlı kimselerin kanında pantotenik asit miktarı
azalmaktadır.
2.2.1.5. B6 Vitamini
2.2.1.5.1. Tanımı ve Özellikleri
Vitamin B6 ilk kez 1934 yılında Paul Gyorgy tarafından labaratuar
hayvanlarının büyümesi ve bazı deri lezyonlarının iyileşmesi için gerekli vitamin
olarak açıklanmıştır.
Pridoksin, piridoksal ve piridoksamin maddelerinin herbiri bir B6 vitaminidir.
Bu üç madde vücutta birbirine dönüşebilir ve biyolojik olarak birbirine
eşdeğerdirler. Piridoksinin sentetik paraparatları hidroklorür bileşiği halindedir. Bu
bileşik beyaz, kokusuz, billûri ve tuzlumsu tadı olan bir maddedir. 204-208°C’de
30
bozunarak erir. Suda kolay, aseton ve alkolde güç çözünür. Eterde çözünmez. Isıya
ve bazlara dayanıklıdır. Sulu çözeltisi ışığa karşı hassastır ve ışıkta bozunur.
Yemeklerin pişirilmesi esnasında harap olmaz ise de kızartmada bozunur. Piyasada
satılan piridoksin hidroklorürdür.
Piridoksin hücrelerde piridoksal fosfat şeklinde bulunur ve aminoasit ve protein
metabolizması ile ilgili birçok kimyasal reaksiyonlar için koenzim olarak görev
yapar. En önemli rolü, aminoasitlerin sentezinde transaminasyon olayındaki
koenzim görevidir. Bazı aminoasitlerin hücre membranından taşınmasında
önemlidir.
2.2.1.5.2. Besinlerde Bulunuşu
Hayvansal kaynaklı besinlerde, bitkisel kaynaklılara göre daha bol bulunur.
Özellikle, pirinç, buğday, etler, karaciğer, bira mayası, meyve ve sebzeler, hububat,
baklagiller ve sütte fazladır.
2.2.1.5.3. Günlük İhtiyacı
B6 vitaminin, günlük olarak erişkin bir insanda ihtiyacı yaklaşık olarak.15
µg/protein kadardır[9].
2.2.1.5.4. Hipovitaminozu
Esikliğinde, protein ve yağ metabolizması ve hücrelerin oksijen almasında
problemler çıkabilir. PP vitamini eksikliğinde oluşan pellegra hastalığının oral
belirtilerinin oluşmasında B6 vitamininin eksikliği ile ilgili olduğu bulunmuştur.
Pellegra hastalığının tedavisinde PP vitamini ile birlikte B6 vitamini de verilirse
iyileşme daha çabuk olmaktadır.
Oral kontraseptif kullanan kadınlar, alkolikler ve B6 vitamini eksik mamalarla
beslenen çocuklar B6 vitamini eksikliği yönünden risk oluşturmaktadır.
2.2.1.5.5. Hipervitaminozu
31
B6 vitamininin fazla alındığı durumlarda oluşabilecek patolojik durumlar
kesinlik kazanmamıştır.
2.2.1.5.6. Oral Dokulara Etkileri
B6 vitamini eksikliğinde oral dokularda glossitis, cheliosis, mukozada renk
değişiklikleri gözlenmiştir.
2.2.1.6. B12 Vitamini
2.2.1.6.1. Tanımı ve Özellikleri
Pernisiöz aneminin tedavisinde tıp 1926 yılına kadar aciz kalmıştı. Bu yılda,
Minot ve Murphy bu hastalığın tedavisinde karaciğerin kullanılabileceğini
gösterdiler. Daha sonra Casttle, etin mide suyu ile birlikte yedirilmesinin bu hastalığı
daha çok düzeltebileceğini gösterdi. Sonra karaciğer ekstralarının şırıngası ile daha
iyi sonuç alındı. Bunun üzerine etkili madde araştırması hızlandı ve 1948 de B12
denilen vitamin izole edildi. 20 mg renkli kristal B12 vitamini elde etmek için bir
ton taze karaciğer kullanıldı. Bu bileşik % 4 nispetinde kobalt madeni ihtiva
etmekteydi. Onun için bu maddeye siyanokobaltamin adı verildi. 1955’te molekül
yapısı aydınlatıldı.
Suda erir, iğne şeklinde, kırmızı renkte billurlar halindedir. Güneşe ve ısıya
oldukça dayanıklıdır. Suda eriyince çok güzel kırmızı bir renk verir.Pernisiyöz
anemiyi tedavi edici etkisi çok büyüktür.
En önemli fonksiyonu gen
replikasyonunda gerekli bir basamak olan ribonükleotidin deoksiribonükleotidine
indirgenmesinde bir koenzim olarak fonksiyon görmesidir. Büyümeyi, eritrositlerin
oluşumunu ve olgunlaşmasını hızlandırır.
2.2.1.6.2. Besinlerde Bulunuşu
32
Yalnız karaciğerde bulunur. Bundan başka bitkilerin köklerinde ve hayvanların
ve insanların bağırsaklarında yararlı mikroplar tarafından sentez yolu ile de
yapılabildiği hakkında kuvvetli işaretler vardır.
2.2.1.6.3. Günlük İhtiyacı
B12 vitamininin günlük ihtiyacı tam bilinmemekle birlikte, ihtiyacın 14miligram kadar olduğu sanılmaktadır.
2.2.1.6.4. Hipovitaminozu
Pernisiyöz anemi vitamin B12’nin barsaktan emilimi için gerekli intrensek
faktörün midedeki paryetal hücrelerden yetersiz sentezi ile ortaya çıkar ve
megaloblastik anemi görülür. Vitamin B12 eksikliği çoğu kez medulla spinalis arka
kordonlarında sinir liflerinde demiyelinizasyona neden olur. Bunun bir sonucu
olarak, pernisiyöz anemili bir çok insanda periferik duyu kaybı fazladır ve şiddetli
vakalarda paralizi bile ortaya çıkar. Diyet bazında vitamin B12 yetmezliği yalnız katı
vejeteryanlarda ortaya çıkar.
2.2.1.6.5. Hipervitaminozu
Fazla alındığında oluşabilecek patoloji kesin değildir.
2.2.1.6.6. Oral Dokulara Etkileri
Eritrositler olgunlaştığı için dişetlerinde spontan kanama mevcuttur.
2.2.2. C Vitamini
2.2.2.1. Tanımı ve Özellikleri
Suda erir ve renksiz billurlar halindedir. Güneş ışığında bozulur. C vitamini
askorbik asitten ibarettir. Askorbik asit, kollajenin yapısal bir bileşiği olan
hidroksiprolinin
oluşumundaki
hidroksilasyon
aşamasını
hızlandıran
prolin
hidroksilazın aktivasyonu için gereklidir. Askorbik asit olmadan vücudun hemen
hemen bütün dokularında yapılan kollejen lifleri kusurlu ve zayıftır. Bu nedenle, C
33
vit. deri altı dokusu, kıkırdak, kemik ve dişlerde liflerin büyümesi ve dayanıklılığı
için gereklidir. Kuvvetli bir indirgeyici olan C vitamini, kolayca oksitlenir.100 oC’de
özellikle, alkalik ortamda O2 ile hızla haraplanır. Konserve besinler anaerobik olarak
hazırlanmamışsa içlerinde C vitamini bulunmaz. Yemeklerin fazla kaynaması, tekrar
tekrar ısıtılması, sıcakta uzun süre bırakılması C vitaminini haraplar.
C vitamini bütün hücrelerde yaygın olarak bulunan bir vitamindir. Eksikliğinde
destek dokusunun ve hücreler arası harç görevi gören maddenin yapımında bozukluk
görülür.
C vitamini suda eriyen güçlü bir antioksidan gibi de görülebilir. Ayrıca yağda
eriyen ve en önemli antioksidanlardan olan E vitaminin yapısını korumasına
yardımcı olan önemli vitaminlerdendir.
2.2.2.2.Besinlerde Bulunuşu
C vitamini tabiatta hem bitkisel ve hem de hayvansal besinlerde bolca bulunur.
Özellikle yeşil yapraklı sebzeler, patates, kuşburnu, kara ve kırmızı dut, çilek, limon,
portakal, greyfurt, ıspanak, lahana, şalgam ve taze cevizde yeterli miktarda bulunur.
Hayvansal besinlerden özellikle et, süt gibi besinlerde fazla miktarda C
vitamini bulunmaktadır.
2.2.2.3.Günlük İhtiyacı
34
12yaşın altındaki çocuklarda….20mg
13 yaş ve daha büyüklerde…….30mg
Gebe kadınlarda………………..50mg
Emziren kadınlarda…………….50mg
Bu miktarlar C vitamininin günlük ihtiyaç miktarı olarak dünya sağlık
örgütünce belirlenmiştir.
2.2.2.4. Hipovitaminozu
C vitamini eksikliğinde erişkinlerde en çok gözlenen hastalık Skorbüt’tür.
Ancak hafif eksikliklerinde, Skorbüt’ün bilinen belirtileri ortaya çıkmadan aylarca
önce halsizlik, kemik ağrıları, enfeksiyonlara eğilim, yara iyileşmesinde gecikme
gibi tablolar ortaya çıkabilir.
Skorbüt’te, kanamalar özellikle alt ekstremitelerde başlar. Daha sonra yayılım
gösterir. Dişetlerinin hastalığa katılması, hastalığın sonlarına doğru, eğer dişler varsa
görülür. Eğer hastalık tedavi edilmezse konvülsiyonlar, şok ve kan basıncının
düşmesiyle ani ölüm görülebilir.
Çocuklarda ise Miller-Barlow hastalığına neden olabilir. Bu hastalıkta ödem,
hemoraji, ağrı, ateş, hastalıklara yatkınlık ve sinir sisteminde bozukluklar
görülebilir.
2.2.2.5. Hipervitaminozu
C vitamininin fazla alımı ile ilgili olarak birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle
erişkin bayanlarda fazla alınan C vitamininin meme kanserine sebep olduğuna dair
görüşler vardır. Başka patolojilere sebep olup olmadığı tartışmalıdır.
35
2.2.2.6.Oral Dokulara Etkileri
Skorbüt hastalığının son evrelerinde dişetleri şişer ve mavi renk alır, kolayca
kanar. Periodontal ligamentlerin harap olmasıyla dişlerde lüksasyon gözlenir.
Ameloblastlarda dejeneratif değişiklikler, predentin tabakasında genişlemeler
gözlenebilir.
Miller-Barlow hastalığında dişetleri şiş ve mordur. Ağızda kötü koku, dişlerde
lüksasyon vardır.
2.2.2.7. C Vitaminin Fizyolojik Görevleri
1-Kollagen sentezinde etkilidir. Kemik, dentin, kıkırdak hücrelerinin oluşmasında
görevlidir.
2-Enfeksiyon hastalıklarında vücudun direncini arttırır.
3-Kan
yapıcı
merkezleri
etkileyerek,
eritrositlerin
meydana
gelişinde,
olgunlaşmasında, demirin bağırsaklardan emiliminde etkilidir.
4-Kapillerin çevresinde, hücreler arası maddenin sentezinde etkilidir. Bu nedenle
eksikliğinde kanamalar olur.
36
3.SONUÇ
Vitaminlerin oral dokulara etkileri oldukça önemlidir. Yaptığımız araştırmalar
vitaminlerin
fazlalığı
veya
eksikliğinin
oral
dokularda
birçok
sorunun
oluşabileceğini göstermiştir. Bu sorunlar ne kadar erken teşhis edilirse tedaviye yanıt
o kadar erken olacaktır. Bu konuda diş hekimlerine büyük sorumluluk düşmektedir.
Ancak bu sayede hastalara daha fazla yardımcı olunur.
Oral belirtiler fark edildiği an gerekli tedavinin saptanması ve hastaya yol
gösterilmesi diş hekimine düşen en büyük görevdir.
37
KAYNAKLAR
1.
Knudsen PA.Tooth germs in non-exencephalic sibling of mouse embroys
with exencephaly induced by hyper-vitaminosis A. Acta Odontol Scand 1967
;25:669-676.
2. Alauusua S, Lukinma PL, Pohjanvirta R, Unkila M, Tuomisto
J.Exposure to 2,3,7,8-tetracholordibenza-p-dioksin leads to defective dentin
formation and pulpal perforation in rat incisor tooth. Toxiccology,1993;81: 1-13.
3.
Limeback H, Schlumbohm C, Sen A ,Nigiforuk G.The effects of
hypocalcemia\hypoohosphotemia on porcine bone and dental hand tissues in an
inherited form of type 1 pseude-vitamin D deficiency rickets. J.Dent.Res.1991;71:
346-352.
4. Berdal A. Gorter De Vries I, Hotton D,Cuisinier-Gleizes P, Mathieu
H.The cellular and extracellular distibution of osteoalcin and dentin phosphoprotein
in teeth of vitamin D-deficient rats. J. Biol. Buccale. 1991;19:45.
5. Berdal A,Hotton D, Pike JW, Mathieu H, Dupret JM.Cell-and stagespecifics expression o vitamin D recepto and calbidin genes in rat incisor: regulatin
by 1,25 dihidroxyvitamin D3.Dev.Biol.1993;155:172-179.
6.
Ritchie HH, Park H, Liu J, Bervoets TJM, Bronckers ALJJ.Effects of
dexamethasone,vitamin A and vitamin D3 on DSP-PP mRNA expression in rat tooth
organ culture.Biochimica et Biophysica Acta. 2004;1679:263-271.
7. Lips P.Vitamin D deficiency and secondary hyperparathyroidism in the
elderly concequences for bone loss and fracture and therapeutic
implications.Endocrine Rev.2001;22:477-501.
8.
Chen LH, Boissonneault GA, Glauert HP.Vitamin C,Vitamin E and
cancer: a review of epidemiological and experimental data.Anticancer
Research.1988;8:739-48.
9.
Girgin Sağın F .Vitaminler ders notu.Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,2008.
10. Aksu Ü. Vitaminler ve Minerallerin Diş Hekimliğindeki Yeri ve
Önemi,Bitirme tezi.Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi,1998:2-16
38
ÖZGEÇMİŞ
1984 yılında Antalya’da doğdum. İlk öğrenimimi Cengiz Topel İlköğretim
Okulu’nda, orta öğrenimimi Kumluca Anadolu Lisesi’nde,lise öğrenimimi ise Özel
Sancak Lisesi’nde tamamladım. Üniversite eğitimi için ise 2003 yılında Ege
Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi’ni kazandım.
39
Download