T.C Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı VİTAMİNLERİN ORAL DOKULARA ETKİLERİ BİTİRME TEZİ Stj. Dişhekimi Ayşe KOCABAŞOĞLU Danışman Öğretim Üyesi: Prof.Dr.Zuhal TUĞSEL İZMİR-2008 ÖNSÖZ Okul hayatım boyunca ve tezimin hazırlanması sırasında benden yardımlarını esirgemeyen Sayın Hocam Prof. Dr. Zuhal TUĞSEL’e, arkadaşlarıma ve bugünlere gelene kadar benden maddi manevi desteğini esirgemeyen her zaman yanımda olan çok sevdiğim aileme teşekkürü bir borç bilirim. İzmir,2008 Stj. Dt. Ayşe KOCABAŞOĞLU İÇİNDEKİLER 1-Genel Bilgiler .................................................................................................. 2 2- Vitamin Türleri ............................................................................................. 3 2.1-Yağda eriyen vitaminler ............................................................................. 3 2.1.1- A vitamini(Retinoidler) ......................................................................... 3 2.1.1.1-Tanımı ve Özellikleri .. ........................................................................ 3 2.1.1.2. Besinlerde Bulunuşu ........................................................................... 4 2.1.1.3.Günlük İhtiyaç ....................................................................................... 5 2.1.1.4.Hipovitaminozu.. ................................................................................... 6 2.1.1.5.Hipervitaminozu.. .................................................................................. 6 2.1.1.6.Oral Dokulara Etkileri ......................................................................... 7 2.1.2. D Vitamini …………………………………………................................8 2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri ............................................................................ 8 2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu………………………………………….............10 2.1.2.3. Günlük İhtiyacı……………………………………………….……....10 2.1.2.4. Hipovitaminozu…………………………………………….………....11 2.1.2.5. Hipervitaminozu……………………………………………………....12 2.1.2.6. Oral Dokulara Etkileri…………………………………….………....12 2.1.2.7. Sindirimi……………………………………………………………....12 2.1.3. E Vitamini……………………………………………………………....13 2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri………………………………………………....13 2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu…………………………..……………………...14 2.1.3.3. Günlük İhtiyacı……………………………………..………………....15 2.1.3.4. Hipovitaminozu…………………………………….………………....15 2.1.3.5. Hipervitaminozu…………………………………………………....15 2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri………………………………………….....16 2.1.3.7. Tedavide kullanışı……………………………………………….....16 2.1.4. K Vitamini…………………………………………………………....16 2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri……………………………………………....16 2.1.4.2. Besinlerde Bulunuşu………………………………..………...…....18 2.1.4.3. Günlük İhtiyacı……………………………………………………...18 2.1.4.4. Hipovitaminozu………………………...………..………………......18 2.1.4.5. Hipervitaminozu…………………………………………………......19 2.1.4.6. Oral Dokulara Etkileri…………………………………..……….....19 2.1.4.7. Sindirimi ve Tedavide kullanılması……………………….……......20 2.2. Suda Eriyen Vitaminler …………………………………………...….....20 2.2.1. B Vitamini ………………………………………….............................20 2.2.1.1. B1 vitamini(Tiamin) ………………………………………............20 2.2.1.1.1. Tanımı ve Özellikleri………………………………………….......20 2.2.1.1.2.Besinlerde Bulunuşu………………………………………….........22 2.2.1.1.3.Günlük İhtiyacı………………………………………….................22 2.2.1.1.4. Hipovitaminozu …………………………………………................22 2.2.1.1.5. Hipervitaminozu…………………………………………...............24 2.2.1.1.6. Oral Dokulardaki Etkileri………………………………………....24 2.2.1.1.7. Sindirimi ve Vücuttaki davranışı……………………………........24 2.2.1.1.8. Tedavide Kullanımı…………………………………………..........25 2.2.1.2. B2 Vitamini (Riboflavin) ……………………………………………25 2.2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri…………………………………………........25 2.2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu…………………………………………........26 2.2.1.2.3.Günlük İhtiyacı………………………………………….................26 2.2.1.2.4. Hipovitaminozu…………………………………………...............26 2.2.1.2.5. Hipervitaminozu………………………………………….............27 2.2.1.2.6. Oral Dokulara etkileri……………………………………………27 2.2.1.3. B3 Vitamini (Niasin, PP Vitamini) ………………………………..27 2.2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri…………………………………………......27 2.2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu………………………………………….......28 2.2.1.3.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………...............28 2.2.1.3.4. Hipovitaminozu…………………………………………...............28 2.2.1.3.5. Hipervitaminozu………………………………………….............28 2.2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri…………………………………………...29 2.2.1.4. B5 Vitamini(Pantetoik asit) ………………………………………..29 2.2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri………………………………………….......29 2.2.1.4.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………...............30 2.2.1.4.4. Hipovitaminozu…………………………………………...............30 2.2.1.5. B6 Vitamini………………………………………….........................30 2.2.1.5.1. Tanımı ve Özellikleri…………………………………………..…,30 2.2.1.5.2. Besinlerde Bulunuşu……………………………………………....31 2.2.1.5.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………................31 2.2.1.5.4. Hipovitaminozu…………………………………………................31 2.2.1.5.5. Hipervitaminozu…………………………………………..............31 2.2.1.5.6.Oral Dokulara Etkileri………………………………………….…32 2.2.1.6. B12 Vitamini………………………………………….......................32 2.2.1.6.1. Tanımı ve Özellikleri……………………………….…………….32 2.2.1.6.2. Besinlerde Bulunuşu……………………………….……………..32 2.2.1.6.3. Günlük İhtiyacı…………………………………………..............33 2.2.1.6.4. Hipovitaminozu …………………………………………............33 2.2.1.6.5. Hipervitaminozu…………………………………………...........33 2.2.1.6.6. Oral Dokulara Etkileri………………………………………….33 2.2.2. C Vitamini…………………………………………............................33 2.2.2.1. Tanımı ve Özellikleri ………………………………………….…33 2.2.2.2.Besinlerde Bulunuşu ……………………………………………….34 2.2.2.3.Günlük İhtiyacı…………………………………………..................34 2.2.2.4. Hipovitaminozu………………………………………….................35 2.2.2.5. Hipervitaminozu…………………………………………................35 2.2.2.6.Oral Dokulara Etkileri……………………………………………...36 2.2.2.7. C Vitaminin Fizyolojik Görevleri………………………………….36 3.SONUÇ…………………………………...………………………………...37 KAYNAKLAR……………………………………………………………….38 ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………….…………....39 GİRİŞ Günümüzde vitaminler hakkındaki bilgilerimiz memnun edici düzeydedir.Yapılan çalışmalar sonucu,insan sağlığı için vitaminlerin büyük önemi vardır.Birçok hastalığın ortaya çıkmasına yada bu hastalıkların oluşmasına zemin hazırlamaları açısından büyük değer taşımaktadır. Sağlıklı bir yaşam için vitaminler sonuçları ışığında gerekli olan günlük ihtiyaç miktarının bilinmesi ve buna göre bir dengeli beslenme ve diyetin sağlanması gerekir. Vitamin eksikliklerinde oluşan hastalıkların birçok belirtisi ağız içi bulgular göstermektedir.Diş hekimliği açısından bu belirtilerin saptanması ve Tıp Doktorları ile ortak çalışılarak bu hastalıkların tedavi edilmesi Diş hekimliği açısından oldukça önemlidir. 1. GENEL BİLGİLER Vitamin sözcüğü Polonyalı, biyokimyacı Casimir Funk tarafından 1912'de kullanılmıştır. Latince, Vita hayat demektir, -amin eki ise amin sözcüğünü kastetmektedir. Zira o dönemde tüm vitaminlerin amin oldukları sanılmaktaydı. Bugün bunun yanlış olduğu bilinmektedir. Besinlerde cok az bulunurlar, yağlara, şekerlere, proteinlere benzemezler fakat onların kullanılmasına yardımcı olurlar. Yoklukları çeşitli ve belirli hastalıklara sebep olur. Etkinlikleri çok düşük miktarlarda gerçekleşir. Vitaminler vücudun sağlıklı gelişimi, sindirim fonksiyonları ve enfeksiyonlara karşı bağışıklık kazanması için gereklidir. Vitaminler vücutta "yakılmaz", yani vitaminlerden doğrudan enerji (kalori) alınmaz. Vücut, her vitaminden gerekli olan miktarın kan dolaşımında sürekli mevcut olmasını sağlar. Suda çözünen vitaminlerin fazlası vücut sıvıları ile atılırken, yağda çözünen vitaminlerin fazlası ise yağ dokusunda depolanır. Depolandıkları için yağda çözünen vitaminlerin aşırı dozu zararlı olabilir. Özellikle vitamin A ve D'nin tüketiminde dikkatli olmak gerekir. Vitaminler bütün hücrelerde az miktarda depolanır. Bazı vitaminler ise büyük ölçüde karaciğerde depolanır. Örneğin karaciğerde depolanan A vitamini hiç vitamin almayan bir kişiye 5-10 ay kadar yetebilir ve karaciğerin D vitamini deposu dışarıdan hiç D vitamini almayan bir kişi için genellikle 2-4 ay kadar yeterlidir. 2 Suda çözünen vitaminlerin vücutta depolanma oranı nispeten düşüktür. Bu, özellikle B vitaminlerinin birçoğu için geçerlidir. B kompleks vitaminleri eksik alan bir kişide bu eksikliğin belirtileri bazen birkaç günde ortaya çıkar. B12 vitamini bunun dışındadır, çünkü B12'nin karaciğerdeki deposu kişiye bir yıl veya daha uzun süre yetebilir. Suda çözünen bir başka vitamin olan C vitamininin yokluğu birkaç haftada belirtilerin ortaya çıkmasına yol açabilir 2. VİTAMİN TÜRLERİ Herkes tarafından bilinen 13 vitamin vardır. Bunlar temelde, yağda çözünenler ve suda çözünenler olarak iki gruba ayrılır. Ama gerçekte 20 vitamin vardır. En küçük vitamin A,C,D,K,ve H vitaminleriyken, en büyük vitamin türü E vitaminidir. Yağda çözünen vitaminler: Yağda çözündükleri için vücudun yağ dokusunda depolanırlar. Bunlar A,D,E ve K vitaminleridir. Suda çözünen vitaminler: Vücuttan su ile atıldıkları için depolanmaları zordur. Bu vitaminler C vitamini,B1,B2,B3,B5,B6,B12 vitaminidir. 2.1.Yağda eriyen vitaminler 2.1.1. A vitamini(Retinoidler) 2.1.1.1. Tanımı ve Özellikleri Vitamin A ilk tanımlanan vitaminlerdendir. Mc Collum,Mendel ve Davisile Osberne 1913 yılındaki çalışmalarında bazı yağların büyümeye yardım ettiklerini görmüşler.Yağda eriyen bu etmene “A etmeni” adını vermişler.Vitamin A 1937’de balık karaciğeri yağından kristaller olarak ayrılmış ve kimyasal yapısı belirlenmiştir.3 şekli vardır Retinol,Retinoik asit ve Retinal’dir.Retinol bir hormon 3 olarak işlev ğörür,Retinoikasit ve metabolitleri epitel farklılaşması üzerinde etki gösterir.Retinal ise görme pigmenti rodopsinin gerekli ön maddesidir.Bu vitamin eksikiğinde retinada rodopsin meydana gelmez.Rodopsin alacakaranlıkta görmeyi sağlar. Saf A vitamini şeffaf, sarımtırak beyaz renkte bir yağdır. Isıya karşı direnci yüksektir. Ekşi, asit ortamda dayanıksız, karbonat gibi alkalen ortamda daha dayanıklıdır. Hayvansal besinlerde bulunan etkin A vitamini akseroftol veya retinoldür. A1 vitamini de denir. Kapalı formülü C20 H29 OH dır. Erime noktası 6264°C’dir. Molekülün bir sikloheksen p-iyonon halkası vardır. Bu halkaya ucunda (OH) grubu bulunduran 11 karbonlu bir grup bağlanmış olup bir atlamalı 4 tane çifte bağ vardır. Yiyeceklerde A vitamini yağlarla esterleşmiş halde bulunabilir. A vitamininin içinde bulunduğu yağ, bozunur veya ekşirse vitamin de harap olur. 2.1.1.2. Besinlerde Bulunuşu A vitamini hayvansal ve bitkisel besinlerde bulunabilen bir vitamindir. Hayvansal besinlerde tam olgun Avitamini şeklinde bulunur. En fazla balık yağında 4 vardır. Sonra balıketleri, karaciğer, süt, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri tereyağı ve yumurta sarısında bulunur. Kadın sütünde inek sütüne göre 5-10kat daha fazla bulunur. Hayvansal besinlerde bulunduğu miktar gibi bitkisel besinlerde de A vitamini bol miktarda bulunmaktadır. Bitkisel besinlerden özellikle bezelye, yeşil fasulye, yeşilbiber,tere,kereviz,ıspanak,havuç,patates,muz,portakal,şeftali,pirinç,kırmızı domates,buğday kepeği ve mısırda fazla miktarda A vitamini bulunmaktadır. 2.1.1.3.Günlük İhtiyaç A vitamini ihtiyacı kişinin yaşı ve özelliklerine göre değişir. 0-1 yaş arasında………..1500 ünite 1-6 yaş arasında…………2000 ünite 7-12 yaş arasında………...3000 ünite 11-12 yaş arasında………..4000 ünite Erişkinlerde………………5000 ünite Hamilelerde..……………6000 ünite Emzirenlerde…………….8000 ünite Bu değerler günlük ihtiyaç miktarı olarak saptanmıştır.A vitamini ihtiyacı ateşli ve uzun süren hastalıklarda,şeker hastalarında artar.Günlük Avitamini ihtiyacını,500 gr süt,1 adet yumurta,25 gr tereyağı,1adet marul ile karşılayabiliriz.Bu sayede 2000 ünite A vitamini ve 1000 ünite karoten almış oluruz. 5 2.1.1.4.Hipovitaminozu Vitamin eksikliğine hipovitaminoz ya da avitaminoz denir.A vitamini eksikliğinde erken belirti az ışıkta görme yetersizliği oluşmasıdır.Buna gece körlüğü de denir.A vitamini az ışıkta görmeyi sağlayan görme pigmenti rodopsinin oluşmasını sağlar.Bu vitaminin eksikliğinde yukarıdaki tablo ortaya çıkar.Olayın daha da ilerlemesi kseroftalmi dediğimiz kuru göz oluşmasına neden olur. A vitamini eksikliği uzun sürerse kornea bozulabilir, yumuşayabilir ve üzerine de iltihaplanma eklenirse kornea delinir ve körlük meydana gelir. A vitamini eksikliği kemiklerde rezorpsiyonu azaltır ve kalınlaşmaya sebep olur. Bu kalınlaşma sonucu bazı sinirler sıkışır. A vitamini yetersizliği sonucunda sindirim organları da etkilenir. Mide ve bağırsakları örten mukozalarda zayıflama,ülser ve emilme bozuklukları ve diyare oluşur.A vitamini eksikliğine bağlı diyare A vitamini verilmesiyle 48 saat içinde düzelir. A vitamini eksikliği böbrek taşı meydana gelmesine de sebep olur. 2.1.1.5.Hipervitaminozu A vitamini fazlalığına hipervitaminoz denir. Bu vitaminin fazlalığında kemik mineral yoğunluğunda azalma, osteoporozis, alveol kemiği rezorpsiyonu, deride pigmentasyon,epitel dejenerasyonu,iyileşmede gecikme,karaciğer problemleri oluşur. 2 Ocak 2002 tarihli Journal of the American Medical Associationda yer alan bir çalışmada gıdaların yanı sıra vitamin takviyesi ile fazla miktarda A vitamini alımının post-menapozal kadınlarda kalça kırığı riskini arttırdığı bulunmuştur A vitamininin ön maddesini ihtiva eden besinleri çok fazla olan kimselerin derisinde sarılık olur. Göz akında sarılık olmaz. Çünkü vücut bu gıdalarda bulunan karoten’in yeteri kadarını A vitaminine çevirir. Geri kalan kısım da hipokarotene 6 çevirir, bu da sarılığa sebep olur (Karaciğerle ilgili sarılıktan farklı sarılık). A vitamininin fazlası zehirleyicidir. Zehirlenme, baş ağrısı, beyin omurilik sıvısının artışı ve şuur bulanması şeklinde kendini gösterir. Daha kronik zehirlenmelerde iştahsızlık, bulantı, kusmalar, baş ağrısı, görme bozuklukları, saçlarda kalınlaşma ve seyrelme, deride kaşıntı görülür. Karaciğer büyür. Bu durum vitaminlere aşırı düşkün olanlarda ve deri hastalıkları sebebiyle aşırı A vitamini alanlarda görülür. Vitamin alınması kesildiğinde iyileşme başlar. Gebe kalmayı planlayanlarla gebelerin A vitamini içeren ilaçlardan ve yiyeceklerden (karaciğer) uzak durması önerilmektedir. Gebelikte düşük yapma ve doğum anomalisi oluşma riski vardır. Çoklu vitamin içeren ve gebelerce çok tüketilen ilaçlarda da ne yazık ki A vitamini bulunmaktadır. Yağda eriyen, vücutta depolanan bu tarz ilaçların gebelere verilen dozun toksik (zehirleyici) dozda olmaması özgürce alınabileceği anlamına gelmemektedir. İlaç olarak alınan A vitaminin doğal yollarla alınan A vitaminine göre daha riskli olduğu kabul edilmektedir. Yapılan bir araştırma sonucunda, günde 10.000 IUdan fazla A vitamini alan kadınlardan doğan her 57 bebekten birinin malforme olduğu belirtilmiştir. 2.1.1.6.Oral Dokulara Etkileri A vitamini eksikliğinde, epitel dokusu görevini yeterince yapamaz. Bunun sonucu olarak vücuda enfeksiyonların girişi kolaylaşır, enfeksiyona yakalanma riski artar. Epitel dokusunun görevini tam yapamaması, tükrük akışında azalma, ağız kuruluğu(kserostomi) oluşması, gingiva ve diğer oral mukozadaki çatlakların oluşması A vitamini eksikliği ile yakından ilişkilidir. Bu durum mukozada iltihabi 7 bir durumun ortaya çıkmasına sebep olur. Ayrıca periodondal membranda bulunan kollagen fibrillerin dejenerasyonları ile periodontal aralığın genişlemesi ve sement rezorpsiyonunda artma, A vitamini eksikliğinde gözlenen durumlardır. Vitamin A metabolizmasının inhibitörlerinin devreye girmesi dentin defektlerini oluşturduğu deneysel çalışmalarda ortaya konmuştur [2].Ayrıca gebe farelere yüksek dozda vitamin A verildiğinde diş germlerinin füzyonu, agenezis ve supernumerer diş gelişimi gibi dental kusurlar ortaya çıkmıştır [1]. Retinoik asidin diş germinin mineralizasyonunda dentin sialoproteinini düzenlediği gözlenmiştir [6]. 2.1.2. D Vitamini 2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri 19.yy’da balık yağı ve güneş ışığının raşitizmi iyileştirdiği bilinmekteydi. Ancak Raşitizm hastalığının, D vitamini eksikliği sebebiyle meydana geldiği 1918 yılında Mellanby adlı bir hekim tarafından tetkikler sonunda bulundu. Bu yüzden D vitaminine “Antiraşidik faktör” de denmektedir. Özellikleri birbirine benzeyen D2, D3, D4, D5, D6, D7, şeklinde adlandırılan altı D vitamini elde edilmiştir. D2 vitamini (ergokalsiferol) bitki menşeyli olup, en çok mantar ve mayalarda bulunur. Ergosterol’un morötesi ışınlara maruz kalmasıyla meydana gelir. Bu arada zehirli maddeler de meydana gelebilir. D2 vitamini tedavide D3 gibi etkilidir. D3 vitamini (kolekalsiferol) hayvani yağlarda çok bulunan 7-dehidrokolesterol’un morötesi ışınlara maruz kalması ile meydana gelen bir tabii vitamindir. 8 D vitamini suda erimeyen, lipitlerde eriyebilen bir vitamindir. Ayrıca, alkol, aseton gibi lipit eritken maddelerde de eriyebilir. Yağda eriyebilen D vitamini alkali ve asit ortama, ısıya, oksidasyona karşı oldukça dayanıklıdır. Vücutta D Vitaminini aktif hale geçiren güneştir. Çünkü dışardan alınan 7dehidrokolesterol aynı zamanda vücut tarafından da yapılmaktadır. Îmal edilen bu madde deri yüzeyine gelir ve bu yüzey güneşe maruz kalınca D vitamini meydana gelir. Araştırmacılar, yanakların yeteri kadar güneş ışığına maruz kalması sonucunda vücut için lazım olan D vitamini meydana geldiğini belirtmektedirler. Sıcak bölgelerdeki insanların esmer veya siyah olması yeterli D vitamini oluşmasına mani olur. D vitamini Ca ve P'un emilmesini ve kemiklerde depo edilmesini sağlar. Kas zayıflığına karşı vücudu korur, kalp atışının düzenlenmesinde etkilidir, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, tiroid fonksiyonları ve normal kan pıhtılaşması için gereklidir. 9 2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu D vitamini en çok balık yağında bulunur. Balık yağında en çok D2 VE D3 şeklinde bulunur. Bazı balıkların etlerinde de D vitamini bulunmaktadır. Bunlardan başka karaciğer, yumurta sarısı, mantarlar, yeşil sebzeler ve kakaoda az miktarda bulunur. Yeterli ve dengeli beslenme açısından inek sütü, anne sütü ve tereyağı iyi birer D vitamini kaynaklarıdır.D vitamininin D2 şekli bitkisel besinlerde, D3 şekli hayvansal kaynaklı besinlerde bulunmaktadır. D vitamini ihtiyacının arttığı güneşsiz kış aylarında özellikle bebeklere ve yaşlı kişilere vitamin D’li ilaçlar verilmesi uygun olur. 2.1.2.3. Günlük İhtiyacı Çocuklarda yeterli ve dengeli bir beslenmede 400-500ünite kadar D vitamini günlük ihtiyacı vardır. Çocukluk döneminde besinlerle yeteri kadar kalsiyum, fosfor ve D vitamini vermek gerekir. Ayrıca çocukluk döneminde süt, yoğurt gibi D vitamini kaynaklarının çocuğa verilmesi sağlık açısından önem taşımaktadır. 10 Erişkinlerde, çocukluk dönemine göre D vitamini ihtiyacı daha azdır. Kadınlarda hamileliğin son yarısında ve emziren annelerde gereken miktar artmaktadır. Sağlıklı ve dengeli bir beslenmede alınması gerekli D vitamini Erken doğanlarda……………….1400 ünite Bebeklerde ……………………..700 ünite 4-5 yaşlarında……………...........500 ünite Bluğ çağında……………………600 ünite Erişkinlerde……………………..400 ünite Hamile ve Emzikli Kadınlarda…700 ünite 2.1.2.4. Hipovitaminozu Vitamin D eksikliğinin prevelansı huzur evlerinde yaşayan,sürekli evde oturan ve kalça kırığı olan çok yaşlı hastalarda oldukça fazladır [7].Vitamin D eksikliğinde ilk belirtiler iskelet sisteminde görülür.Buradaki rahatsızlıklardan en önemlileri raşitizm ve osteomalasia’dır. Raşitizm: Özellikle süt çocuklarında ve ilk yaşlarda çok görülür. Raşitizm’de kemikler yumuşar ve kolaylıkla bükülebilir bir hal alır. Kemik uçlarında genişlemeler, bileklerde şişlikler, bacaklarda X ve O biçimi çarpıklıklar gözlenir. Çene kemiklerinin gelişiminde gecikmeler, dişlerin geç sürmesi, dişlerin fizyolojik ve anatomik yapısında değişiklikler ve dişlerin ark üzerindeki yerleşimlerinde sapmalar gözlenir. 11 Osteomalasia: Bu hastalık daha çok yaşlı insanlarda gözlenir. Osteomalasiada raşitizme göre kemikler daha yumuşaktır. Kalsiyum ve fosfor oranında bir değişme vardır. Fosfora göre kalsiyum miktarı azalmıştır. Sık doğum yapan ve dengesiz beslenen kadınlarda sık görülür. 2.1.2.5. Hipervitaminozu D vitaminin artması ile hiperkalsemi oluşacaktır. Bu da böbrek taşının oluşmasına neden olur. İleri derecede hipervitaminoz böbrek yetmezliğine neden olabilir. Ayrıca D vitaminin aşırı alınması durumunda osteosclerozis tablosunun oluştuğu gözlenmiştir. 2.1.2.6. Oral Dokulara Etkileri Vitamin D eksikliğinde alveol kemiklerinde osteoporöz, kemik trabeküllerinin yerini yağlı kemik iliğinin alması, çene kemiklerinin kalsifikasyonunda, dişlerin kalsifikasyonunda ve sement kalsifikasyonunda kusurlar söz konusudur [3-5]. 2.1.2.7. Sindirimi İnce barsaktan yağ ile birlikte alınır. Yağ sindirimi bozulunca D vitamini alınması da bozulur. Emilen D vitamini karaciğere gelir ve ilk değişme burada olur. Karaciğer de, D vitamininin 25. karbonuna bir hidroksil kökü eklenir ve bu vitamin, 25-hidroksi kolekalsiferal halini alır. Bu madde alfa-2-globülün’e yüklenerek kana geçer. Sonra böbrekte özel bir enzim vasıtasıyla D vitamininin hakiki aktif şekli meydana gelir ki bu 1,25-dihidroksi D vitaminidir. Bu D vitamini D3 vitamininden en az 10 defa daha aktiftir. Bu 1,25-dihidroksi şeklindeki D vitamini hormon gibi davranarak, diğer bazı maddelerle birlikte kalsiyum ve fosfor metabolizmasını ayarlar. 1,25-dihidroksikolekalsiferolün üç ana etkisi vardır: 1) İnce barsaktan 12 kalsiyum sindirimini sağlar. 2) Kalsiyumun kemiklerden kana geçmesini sağlar. 3) İnce barsakta fosforun emilimini sağlar. 2.1.3. E Vitamini 2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri Vitamin E’nin beslenmedeki önemi 1922 yılında Evans’ın yürüttüğü araştırmalarla ortaya konmuştur. Kazein, mısır, nişasta, domuz yağı, tereyağı ve maya ile beslenen farelerin beslenme bakımından iyi olmalarına rağmen, üremedikleri tetkikler sonunda anlaşılmıştır. Erkek fareler kısırlaştılar, dişilerse yavrularını düşürdüler. Yukarıdaki beslenmeye bitkiden elde edilen yağ ilave edilince farelerde görülen bozukluğun düzeldiği görüldü. Bu bozukluğun sebebinin E vitamini eksikliği olduğu tespit edildi ve o yıl E vitamini keşfedildi, sentezi yapıldı ve yapısı aydınlatıldı Vitamin E lipitlerde ve lipit eritkenlerinde erir. Suda erimezler. Isı, alkaliye karşı dayanıklıdır. UV ışınlarına karşı dayanıksızdır. Bu yüzden E vitamini içeren besinlerin güneş ışığına maruz bırakılmaması gerekir. Doğada sekiz çeşit E vitamini bulunmaktadır. E vitaminine ‘Tokoferol’de denilmektedir. Tokoferoller bitki ve hayvan dokularında yeterince bulunur. En aktifi alfa-tokoferoldür. Provitamin olarak kullanılır. D vitamininden daha güçlüdür. E vitamini açık sarı renkli olup, yağ kıvamında bir maddedir. Antioksidan etkisi vardır. Besin ve vücut dokularındaki E vitamini kimyasal ve kromotomografik yöntemlerle ölçülebilir. E vitamini oksidasyon-redüksiyon reaksiyonlarında rol Eritrositlerin oksidatif hemolizini önlemede önemli etkiye sahiptir 13 oynamaktadır. Çocukların büyümesi için E vitamini gereklidir. Yaralarının iyileşmesi için K vitamini gerekir. Karaciğer, yağ dokusu, ince bağırsak, mide ve güneş E vitamini sentezler. E vitamini sinir sisteminin, kasların, hipofiz ve sürrenaller gibi endokrin bezlerin ve üreme organlarının fonksiyonları için öneme sahiptir. Bir antioksidan olan vitamin E’nin birçok epidemiyolojik ve deneysel çalışmalar sonucunda çeşitli organlarda kanser riskini azalttığı gözlenmiştir[8]. 2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu E vitamini daha çok bitkisel besinlerde bulunur. Özellikle bütün bitkisel yağlar ve yeşil yapraklı sebzelerde fazladır. Buğday, pirinç, mısır, yulaf, arpa, patates, yer fıstığı, turp, lahana, şalgam, marul, soya fasulyesi ve yoncada fazlaca bulunur. E vitamini hayvansal kaynak olarak yumurta sarısı,et ve karaciğer gibi hayvansal besinlerde bulunur ancak daha az miktardadır. 14 2.1.3.3. Günlük İhtiyacı E vitaminin günlük ihtiyacı bilinmiyor. Aslında bunun sebebi bu vitaminin besinlerde yeteri kadar bulunmasıdır. Yapılan bazı araştırmalarda, E vitamini gereksiniminin diyette doymamış yağ asidinin çok fazla olması ile orantılı olduğu bulunmuştur. Buna göre yetişkinlerin diyetlerinde doymamış yağ asidi çok olduğu zaman günlük 5mg,doymamış yağ asitleri az olduğu zaman ise 30mg E vitamini almaları gerektiği ileri sürülmektedir. 2.1.3.4. Hipovitaminozu Hayvanların normal metabolizmasında E vitamini ve selenyum işlevsel bakımdan yakın ilişkilidir. Bununla beraber bu ilişki tam anlamıyla anlaşılamamıştır. Hayvanlarda E vitamini eksikliğine bağlanan bazı myopatiler ve bununla ilgili durumlarda bir selenyum eksikliği de söz konusudur. Bu grup bozukluklara genellikle selenyum/E vitaminine yanıt veren hastalıklar denilmektedir. Erken doğan bebeklerde E vitamini eksikliğine bağlı olarak hemolitik anemi görülür. Sindirim esnasında yağ alınamadığı zaman E vitamini eksikliği görülür ki, bu da kandaki eritrositlerin ömrünün kısalmasına yol açar. E vitamini eksik olan kimselerin eritrositleri bazı oksidan maddelere karşı dayanıksızdır. İnsanda E vitamini eksikliğinin zararının ne olduğu tam anlaşılmamıştır. Farelerde yapılan deneylerde üreme sisteminin durduğu görülmüştür. İnsanlarda düz ve çizgili kaslarda distrofi ve atrofi gözlenmiştir. 2.1.3.5. Hipervitaminozu 15 Bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerde yeteri kadar bulunması sebebiyle dışarıdan E vitamini verilmesine gerek yoktur. E vitaminin bu sebeple fazla alındığı tablolar pek oluşmamaktadır. 2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri Ağızdaki etkisi tam olarak gösterilememiştir. Ancak A vitaminin avitaminozunda, seks hormonlarında etki oluşmuş ve bu hormonların etkisiyle periodontal dokularda hastalık oluşabileceği görüşü ortaya çıkmıştır. 2.1.3.7. Tedavide kullanışı Erken doğan bebeklerdeki hemolitik anemiyi düzeltmek en yaygın kullanım alanıdır. Orak hücreli anemide E vitamininin oraklaşma oranını azalttığı ve hastalığın prognozunu önemli ölçüde düzelttiği gösterilmiştir. Kistik pankreas fibrozu olan çocuklara E vitamini vermek faydalıdır. Yeni doğanın solunum sıkıntısını gidermekte kullanılır. Akdeniz tipi glikoz-6-fosfatdehidrogenaz eksikliği memleketimizde çok sık görülmektedir. Bu hastalara günde 800 (IU) E vitamini verildiğinde üç ay içinde hemolizin azaldığı ve eritrositlerin yaşama müddetinin uzadığı kat’i olarak gösterilmiştir. Bir yıllık tedavi ise bu hastaların kansızlıklarını önemli ölçüde gidermiş ve krizleri hafif atlatmasını sağlamıştır. Bazı kaynaklar, E vitamininin vücuttaki serbest köklerin birikmesine mani olduğunu ve böylece yaşlanmayı geciktirdiğini iddia ediyor. Fakat demir ve C vitamini ise bu serbest kökleri meydana getirerek iltihaplanma ile mücadeleyi kolaylaştırıyorlar. 2.1.4. K Vitamini 2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri 16 Danimarkalı araştırmacı Dam, 1934 yılında civcivleri yağsız gıdalarla beslediği zaman onlarda C vitaminine bağlı olmayan bir kanama istidadı gördü. Değişik besinlerle beslenince kanama istidadının düzeldiğini gördü. Bu bozukluğu düzelten aktif maddeye K vitamini (Koagulasyon= Pıhtılaşma Vitamini) adını verdi. 1939 yılında balıktan ve yesil yapraklı otlardan ayrılarak kimyasal yapısı gösterilmiş, daha sonraları da yapay olarak elde edilebilmiştir. Bitkilerde bulunan K vitaminine fillokinon(vitamin K1) bağırsak bakterileri tarafından sentezlenene farnokinon(vitamin K2, menakinon), sentetik K vitaminine menadion(vitamin K3) Vitamin K, karaciğerde, kanın pıhtılaşma faktörlerinden faktör II (protrombin), faktör VII (prokonvertin), faktör IX (plazma tromboplastin komponenti) ve faktör X’un (Stuart faktörü) oluşmasında gereklidir. Hayvansal ve bitkisel kaynaklı yiyeceklerin çoğunda K vitamini bulunur. Hayvansal kaynaklı olanlarda, hayvanların bağırsaklarındaki bakteriler tarafından yapılır. Bitkisel kaynaklardan özellikle yonca, ıspanak ve yeşil yapraklı bitkilerde bol miktarda bulunur. Işığa duyarlı olması ve suda çözülememesi sebebiyle parenteral yoldan verilmez. Emilimi bağırsaklar aracılığı ile olur. 17 2.1.4.2. Besinlerde Bulunuşu Besinlerde bol ve yaygın bir şekilde bulunan bir vitamindir. Yeşil yapraklı sebzeler özellikle ıspanak, pazı ve marulda çok fazla, karnabahar, lahana, kereviz, havuç, soya fasulyesi, bezelye ve portakalda oldukça fazla bulunur. Hayvansal kaynaklı besinlerden süt, yumurta, balık ve karaciğer yeterince K vitamini bulunmaktadır. Ayrıca hayvanların bağırsaklarında sentez edilebilmektedir. 2.1.4.3. Günlük İhtiyacı K vitamini ihtiyaç miktarı hem ünite hem de miligram olarak bildirilir. Erişkinlerde günlük ihtiyaç 5000 ünite kadardır. Yeni doğan bir bebeğin günlük ihtiyacı ise 1gramın milyonda 1-2’si kadar olup bu miktarında anne sütü ile karşılanması mümkündür. 2.1.4.4. Hipovitaminozu K vitaminin eksikliğinde, dikumarol adında bir madde K vitaminin tam tersi bir etki gösterir. Karaciğerde K vitamininin protrombin yapmasına engel olur. B u 18 durum pıhtılaşma yetersizliği sonucu küçük yaralanmalarda büyük kanamalara yol açabilir. K vitamini eksiklikleri erişkinlerde yeni doğanlara nazaran daha az görülür. Erişkinlerde antikoagülan warfarinin uzun süre kullanılması bu durumu oluşturabilir. Yeni doğan çocuklarda ise barsak florası oluşmadığından ve beslendikleri anne sütü siteril olduğundan bebeklerde K vitamini eksikliği gelişebilir. Kanamaya eğilim şeklinde kendini gösteren bu vitamin K eksiklik belirtisi yeni doğanın hemorajik hastalığıdır. Anne sütü K vitamini ihtiva etmediği halde inek sütünde boldur. Bebeklerin barsaklarında bakteriler meydana geldikçe K vitamini eksikliği düzelir. K vitamini eksikliği kanamaya sebep olur. Geniş spektrumlu antibiyotik alanlarda, barsak florası bozulduğundan, K vitamini eksikliği olur. Karaciğer yetersizliği olanlarda, safra yolları tıkanmış olanlarda, K vitamini yetersizliği olduğundan takviye olarak bu vitaminin de verilmesi iyi olur. 2.1.4.5. Hipervitaminozu K vitamininin besinlerde yeteri kadar bulunması sebebiyle eksiklik tablosunun az görülmesi gibi fazla alınması da az görülür. Bu konuda kesin bir kanıt bulunamamıştır. 2.1.4.6. Oral Dokulara Etkileri Periodontal cerrahi tedavilerin yapılmasında, pıhtılaşma yetersizliği sebebiyle güçlükler çıkar. 19 Hastada diş fırçalarken, diş ipi kullanırken ya da spontan olarak dişetinde kanamalar görülür. 2.1.4.7. Sindirimi ve Tedavide kullanılması K vitamini yağda eriyen bir vitamin olduğundan emilmesi için safra ve pankreas özsuyuna ihtiyaç vardır. Yağ sindirimi bozulduğunda K vitamini sindirimi(emilimi) bozulur. K vitamini kana şilomikronlarla girer ve karaciğere gelir. Burada bazı pıhtılaşmaya sebep olan maddelerin yapımını sağlar. K vitamini karaciğerde pek depolanmaz. Günlük ihtiyacın ne kadar olduğu kat’i belli değildir. Karaciğeri sağlam kimselerde, K vitamini eksikliğine bağlı, protrombin (pıhtılaştırma faktörünün bir cinsi) zamanın uzaması 1 mg K vitamini vermekle düzelir. Kanın pıhtılaşma gücünü azaltan ve çok antibiyotik alanlarda kanama görülebilir ve bu durumda K vitamini vermek gerekir. Travmalı doğumlarda ve kanama belirtileri gösteren bebeklere K vitamini verilmektedir. Safra yolları tıkanmaları, kronik pankreatit ve pankreas tümörü sebebiyle ameliyat olacaklara üç dört gün süreyle günde 10-20 mg K1 vitamini verilir. 2.2. Suda Eriyen Vitaminler 2.2.1. B Vitamini 2.2.1.1. B1 vitamini(Tiamin) 2.2.1.1.1. Tanımı ve Özellikleri İlk keşfedilen B vitaminidir. 1926 yılında saf olarak elde edildi. 1890 yılında Hollandalı hekim Eijkman, yıkanmış beyazlatılmış pirinçle tavukları beslediğinde, tavukların bacaklarında felçler, başlarında kasılmalar gördü. Sonra bu tavukları 20 tesadüfî olarak kabuklu pirinçle beslemek zorunda kaldı ve bu hastalıkların yok olduğunu hayretle gördü. Uzak Doğudaki beriberi hastalığının sebebini kabuğu soyulmuş pirinçlerin çok yenmesine bağladı. Pirincin kabuğunda beriberi hastalığını tedavi eden maddenin olduğunu söyledi. Bundan sonra, bu madde elde edilmeye çalışıldı. 1936 yılında suni olarak elde edildi. Bulunuşu sırasında bu vitamine “suda eriyen B etmeni”,”anti nevretik etmen”,”anti beri beri etmeni” gibi isimler verilmiştir. Karbonhidrat metabolizması için çok önemlidir. Tiamin pirofosfat (TPP) tiyaminin aktif şeklidir ve pirüvat dehidrogenaz, a-keto-glutarat dehidrogenaz, transketolaz enzimlerine koenzimdir.Pirüvat dehidrogenaz ve a-keto-glutat dehidrogenaz karbonhidrat metabolizması için gerekliyken, transketolaz pentoz fosfat yolu aktivite gösteren bir enzimdir. Suda kolay çözünür. Isıya dayanıklı bir vitamindir. Asidik ortamda 120°C’ye kadar dayanabilir. Işık ve havadan pek az etkilenir. Pastalara ve hamur işlerine sodyum bikarbonat (kabartmatozu) konursa bu vitamin büyük ölçüde harap olur. Etler tabii olarak pişirilirken B1 vitamini bozulmaz. Besinlerin kurutulması ve depolanması esnasında pek az kayba uğrar. Unların ağartılmasında yaklaşık % 20 nispetinde kayba uğrar. Renksiz kristalsi bir maddedir. 221°C’de erir. Hafif tuzlu bir tadı ve kendine has ceviz kokusu vardır. Tiamin bitkilerde serbest, hayvanlarda ise pirofosfat veya proteine bağlı olarak bulunur. B1 vitamini bitkiler tarafından yapılır. Mikroorganizmaların bir kısmı da bu vitamini yapabilir. Hayvanların ise bağırsaklarındaki bakteriler tarafından yapılabilirler. B1 vitamini insan vücudunda pirofosfat şekline gelmesi ATP kullanılmasını gerektirir. 21 2.2.1.1.2Besinlerde Bulunuşu B1 vitamini daha çok bitkisel kaynaklı besinlerde bulunur. Özellikle taze fasulye, kepekli buğday, pirinç kabuğu, kuruyemiş, yumurta sarısı, yağsız et , süt ve yeşil sebzelerin birçoğunda B1 vitamini oldukça fazladır. 2.2.1.1.3.Günlük İhtiyacı Erişkin normal insanlarda günlük ihtiyaç miktarı 1-1.5 miligram kadardır[9].Yaz aylarında, fazla yağlı beslenmelerde bu ihtiyaç daha da azalabilir. Kışın, fazla şekerli beslenmelerde, hamilelerde, emzikli annelerde, büyüme, buluğ ve ihtiyarlık çağlarında günlük ihtiyaç fazla olup 2-5miligram kadardır. 2.2.1.1.4. Hipovitaminozu B1 vitamini eksikliğinde, dokularda pürivik asit ve bazı amino asitlerin kullanılması azalırken yağların kullanılması artar.Bu nedenle, tiyamin özgül olarak karbonhidratların ve bir çok amino asitlerin nihayi metabolizmaları için gereklidir.Tiyamin eksikliğinde görülen bir çok bozukluklardan sorumlu faktör, bu besinlerin kullanımlarının azalmış olmasıdır. Merkezi sinir sisteminin enerjisinin hemen hemen tamamı karbonhidratların metabolizmasına bağımlıdır. Tiyamin eksikliğinde, sinir dokusunun yüzde 50-60 oranında azalan glukoz tüketimi, yağ metabolizmasından türeyen keton cisimlerinin kullanımı ile karşılanır. Tiyamin eksikliğinde, MSS’nin nöronal hücrelerinde kromatoliz ve şişmeye sık rastlanır. Ayrıca, tiyamin eksikliği hem periferik hem de MSS’de sinir liflerinin miyelin kılıflarında dejenerasyona yol açabilir. Periferik sinirlerdeki bu lezyonlar, 22 sık olarak bu sinirlerin aşırı irritabilite kazanmalarına neden olur. Bu durumda, bir veya birkaç periferik sinir boyunca yayılan ağrılarla karakterize polinörit denilen hastalık tablosu ortaya çıkar. Ayrıca, medulla spinalis traktuslarında paralizi yaratan dejenerasyonlar görülür. Bazen paralizi bulunmasa bile, kaslar atrofi sonucu ileri derecede güçsüz kalırlar Tiyamin eksikliği kalp kasını da zayıflatır ve kalp yetmezliği gelişir. Ayrıca kanın kalbe dönüşü de normalin iki katına çıkabilir. Bu durum, tiyamin eksiliğine bağlı oluşan periferik vasodilatasyona bağlıdır. Bu da muhtemelen, dokularda metabolik enerji azlığına bağlı oluşan lokal vasküler dilatasyona bağlıdır. Bu nedenle, tiyamin eksikliğinde kalp yetersizliğine bağlı olarak büyük ölçüde periferik ödem ve asit gelişir.B1 vitamini eksikliğinde en sık periferal nöritlerle karakterize Beriberi hastalığı görülür. Beriberi hastalığı 3 farklı klinik tablo göstermektedir: a) Sinirsel (kuru) form: Ön boynuz hücreleri, spinal ganglion ve periferik sinirlerdeki harabiyete bağlı polinöritler ve kaslarda paraliziler görülür. Çok defa kas-kiriş refleksleri de kaybolur. Solunum kasları da paralize olabilir. b) Kardiyak (ödemli) form: Sağ kalp hipertrofisinden dolayı kalp genişler. Zayıf ve hızlı nabız, kardiyak ödemle karakterize dolaşım yetersizliği belirtileri vardır. 23 c) Serebral Beriberi: Genel iştah kaybı, bulantı, kusma. Gözdeki değişiklikler; nistagmus ve çok defa strabismus. Zihin faaliyetinde bozukluk. Hastalar uykusuzluk, endişe ve melankoliden şikâyet ederler. Bellek bozukluklarına sık rastlanır. Alkolik nöropati: Kronik alkolizmde görülen sinir değişiklikleri, hareket ve duyu bozuklukları tiyamin eksikliğine bağlanmaktadır. Kronik alkolizmde, iştahsızlık, mide ve barsak bozuklukları bu vitaminin yeterli miktarda alınmasına engel olur 2.2.1.1.5. Hipervitaminozu B1 vitaminin fazla alındığı durumlarda oluşabilecek rahatsızlıklar konusunda tam kesin bir bilgi yoktur. 2.2.1.1.6. Oral Dokulardaki Etkileri Ağız mukozasında erozyon ve duyarlılık gözlenir. Ağız, yumuşak dokular, dil ve diş etlerinde herpes benzeri veziküller ortaya çıkar. 2.2.1.1.7. Sindirimi ve Vücuttaki davranışı Barsak kanalından kolayca sindirilir. Kalın bağırsakta dahi emilebilir. Vücutta 3-4 günlük B1 vitamini deposu vardır. Aşırı miktarda verilirse, vücut ihtiyacının fazlasını idrar vasıtasıyla dışarı atar.B1 vitamini organizmada pirofosfat asidiyle esterleşmiş olarak bulunur. Bu durumda kokarboksilazdır. Bu koenzim bir mol spesifik protein ve 1 atom Mg ile birleşerek aktif enzimin kendisine veya holoenzime dönüşür. Bu hali de karbonhidrat (şeker) metabolizmasını ayarlar. Glikoz yıkımı laktat ve pirüvat seviyesinde duraklar. Kanda, beyinde, çevre sinirlerinde ve 24 diğer dokularda laktat ve pirüvat birikimi olur. Dokuların ve beynin oksijen tüketimini azaltır. Ayrıca tiamin sitrik asit sirküsünde (çemberinde) de rol oynar. 2.2.1.1.8. Tedavide Kullanımı Beriberi tedavisinde Wernicke ensefalopatisinde hayat kurtarıcıdır. Şarap ve rakı içme sonucu meydana gelen B1 vitamini eksikliğini gidermek için alkolden vazgeçilip uygun gıdalarla beslenmek gerekir. Bu gıdalara ek olarak 5 mg B1 vitamini ayrıca diğer vitaminleri de ihtiva eden haptan günde iki defa vermek uygundur. Beriberi hastalığında 20 mg B1 vitamini verilir. Alkolik beriberi tedavisi için ilk işin alkollü içki alımını yasaklamak ve sonra da B1 vitamini vermek gerekir. Ameliyattan sonra ve ağızdan beslenemeyen kimselere ayrıca B1 vitamini de vermek gerekir. 2.2.1.2. B2 Vitamini (Riboflavin) 2.2.1.2.1. Tanımı ve Özellikleri Bu vitamini, Kuhn ve arkadaşları 1933 yılında sütten elde ettiler ve bunun riboflavin olduğunu öne sürdüler. Molekül yapısı bir şeker olan rıbose benzediği için ribo eki, sarı kristal olduğundan flavin (flavuas= sarı) eki alınarak B2 vitaminine riboflavin denildi. 1935 yılında yine aynı araştırmacılar tarafından sentez edildi. Yeşil floresans gösteren sarı boyar maddedir. Kristal yapıya sahiptir. 282°C’de erir. Suda çözünür, fakat yağda çözünmez. Hafif kokusu acı bir tadı vardır. Suda çözündüğü için hayvani ve nebati gıdalardan kolayca çekilebilir. Sulu çözeltilerinde uzun süre ısıtmaya bile dayanıklıdır. Işığa karşı hassastır. Işıkta kalan sütte B2 vitamini azalır. Etkisi koenzim tarzındadır.B2 vitamini yani riboflavin, pentoz şeker olan ribitol ve lumikromdan oluşur. Görünür ve uv ışında bozulur. Göz yorgunluğu, 25 kataraktın önlenmesi ve tedavisi için gereklidir; karbonhidrat,yağ ve protein metabolizmasına yardımcı olur. Ayrıca deri dokularının, tırnakların ve saçların oksijen kullanımına destek verir, kepekleri giderir. Bunların yanı sıra demir ve B6 vitamini alımına yardımcı olur, eksikliği ise hamilelikte bebeğin gelişimine zarar verebilir.heterosiklik bir yapıya bağlı ribitolden oluşur. Renkli, ısıya dayanıklı, uv ye duyarlı, bitkisel kaynaklıdır. Hayvanlarda sentezlenemez. 2.2.1.2.2. Besinlerde Bulunuşu Bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerde çoktur. Özellikle bira mayası, karaciğer, yumurta, süt, yeşil yapraklı bütün sebzelerde fazladır. Yaz aylarında süt ve yumurta sarısında, kış aylarına oranla daha fazla bulunur, Bütün etler, beyaz ekmek, hububat taneleri ve baklagillerde az bulunur. 2.2.1.2.3.Günlük İtiyacı Rivoflavinin günlük ihtiyacı 1.3-1.7 miligram kadardır[9].1 litre süt bu ihtiyacımızın hepsini,1yumurta ise 1/4'ünü karşılamaktadır. Bu vitaminin bağırsaklarımızdaki yararlı mikroplar tarafından sentez edildiğine dair belirtiler vardır. 2.2.1.2.4. Hipovitaminozu Riboflavin eksikliğinde ağır dermatid, kusma, diyare ve kaslarda spastisite ortaya çıkar. Sonunda kaslar zayıflar, koma ve vücut temperatürünün düşmesini ölüm izler. Ağır riboflavin eksikliği vakalarındaki birçok belirtiler, niyasin eksikliğinde görülenlerin aynısıdır. Her iki durumda da bozuklukların hücrelerde oksidatif süreçlerin bastırılmasından kaynaklandığı sanılmaktadır 26 Riboflavin eksikliği sindirim bozukluklarına, deride ve gözlerde yanma duygusuna ağız köşelerinde çatlama, baş ağrıları, mental depresyon ve unutkanlığa yol açabilir. Eksikliğinde Perleş hastalığı görülür. 2.2.1.2.5. Hipervitaminozu Fazla alımında oluşabilecek hakkında kesin bir bilgi yoktur. 2.2.1.2.6. Oral Dokulara etkileri Perleş hastalığı dediğimiz dudak hastalığına sebep olur.Dudak kenarlarında fissürler(çatlak)oluşur.B2 vitamini eksikliği ayrıca dil üzerindeki filiform papillaların kaybolmasına neden olur.Bunun sonucunda da dil mordur ve tat alma duyusu azalmıştır.Dil ucu atrofiktir ve kırmızıdır.Dil yangısı vardır.Dil ödemli ve ağrılıdır. 2.2.1.3. B3 Vitamini (Niasin, PP Vitamini) 2.2.1.3.1. Tanımı ve Özellikleri Amerika Birleşik Devletlerinde 1910-1915 yıllarında halk arasında pellegra hastalığının sık görülmesi ile bu vitamin araştırılmaya başlanmıştır. PP Pellegra’yı önleyen anlamına gelmektedir. Niasin basit bir yapıya sahiptir. Birbirine cok yakın iki şekli vardır. Bunlar Nikotinamid adenin dinükleotid(NAD+) ve Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat(NADP)’dır. Karbonhidrat, protein ve lipid metabolizmasındaki önemli oksidasyon olaylarında önemli yer alır. Organizmada kalsiyumun tutulmasını sağlar. Suda eriyen bir vitamin olup, ısıya oldukça dirençlidir. Nötral asit alkali çözeltilerde kaynatılsa bile vitamin özelliğini kaybetmez. Işığa ve oksidasyona karşı oldukça dayanıklı bir vitamindir[9]. 27 2.2.1.3.2. Besinlerde Bulunuşu PP vitamini hayvansal besinlerde çok yaygın, bitkisel besinlerde daha az bulunmaktadır. Özellikle bira mayası, karaciğer, kepekli buğday, yağsız etlerde çoktur. Yumurta, baklagiller, havuç ve patateste de az miktarlarda bulunmaktadır. 2.2.1.3.3. Günlük İhtiyacı B3 vitaminin günlük ihtiyacı 18 miligram kadardır. Et, süt, yumurta gibi hayvansal besinlerle beslenilirse günlük ihtiyaç yeterince karşılanmış olur[9]. 2.2.1.3.4. Hipovitaminozu B3 vitamini eksikliğinde en belirgin olarak Pellegra hastalığı görülür. Hastalığın başlangıcında glosit görülür; ileri devrelerde dil üzerinde ülserler geliştiği gibi aynı değişikliklere ağız ve farinkste de rastlanır. Ağız, özofagus, midede yanma duyusu alınır; bulantı, kusma ve diyareler dikkati çeker. Üretra ve vagina benzer mukoza değişiklikleri gösterirler. Özellikle el ve ayağın dış yüzeyinde, koltuk altı, dirsek, diz, bilek, göğüs ve perinede deri önce kızarıp kaşınır. Daha sonra şişerek gerilir ve üzerinde veziküller belirir; deskuamasyondan sonra alttaki deri kalın ve ileri derecede pigmentli olarak ortaya çıkar. Bacaklarda bilateral simetrik polinöropati ile beraber, çok defa akut mani, melankoli nöbetleri görülür 2.2.1.3.5. Hipervitaminozu B3 vitaminin fazla alındığı durumlarda oluşabilecek patolojiler henüz kesinlik kazanmamıştır. 28 2.2.1.3.6. Oral Dokulara Etkileri Ağız ve mukozada eritemli veziküller meydana gelir. Hipersalivasyon vardır. Hastalığın başlangıcında glosit görülür, dil hassas, parlak ve kırmızıdır[9].İleri devrelerde dil üzerinde ülserler geliştiği gibi aynı değişikliklere ağız ve farinkste de rastlanır Ağız, özofagus, midede yanma duyusu alınır. Dişeti ve oral mukozada yaygın renk değişiklikleri gözlenir. Ülseratif gingivitis,angular stomatit ve irritasyon gelişir[9]. 2.2.1.4. B5 Vitamini(Pantetoik asit) 2.2.1.4.1. Tanımı ve Özellikleri B grubu vitaminlerinden biridir. Tabiatta çok yaygın olarak bulunur. (Pentoten= Heryerde demektir.) 1940 yılında sentez edilmiştir. Açık sarımsı yağımsı bir maddedir. Butirik asidin beta alanin’e bağlanmış halidir. Piyasada kalsiyum pentotenat şeklinde satılır ki, bu tuz suda kolaylıkla çözünür. Tam nötr olan ortamda ısıya dayanıklıdır. Kalsiyum tuzu ısı ve havaya dayanıklıdır. Yağların, nörotransmitterlerin, hemin, kolesterolün sentezinde görev alır. Pantotenik asit vücutta başlıca, hücrelerde birçok metabolik rolleri olan koenzim A (Ko A) ile bağlanır. Pantotenik asitin başlıca görevleri şunlardır: 1-Dekarboksile pürivik asidin, sitrik asit siklusuna girmeden önce asetilKoA’ya çevrilmesi 29 2-Yağ asidi moleküllerinin çok sayıda asetil-KoA moleküllerine yıkılması 2.2.1.4.2. Besinlerde Bulunuşu Karaciğer, böbrek, yumurta sarısı, mayalar, buğday, kepek ve bazı sebzeler önemli kaynaklardır. Şeker, tereyağı, mısır nişastası, makarna ve margarin, alkollü içkilerde, kola ve gazozlarda bu vitamin yoktur. 2.2.1.4.3. Günlük İhtiyacı Bu vitaminin erişkin bir insanda günlük ihtiyacı 3-7 miligram arasında değişmektedir. Normal bir beslenmeyle bu ihtiyaç karşılanır[9]. 2.2.1.4.4. Hipovitaminozu Pantotenik asidin yokluğu, karbonhidrat ve yağ metabolizmalarının her ikisini de depresyona uğratabilir. İnsanlarda kesin bir eksiklik sendromu kanıtlanmamıştır. Bu B5 vitaminin hemen hemen bütün besinlerde bulunması ve vücutta az miktarda yapılabilmesine bağlıdır. İnsanlarda özel beslenmeyle bu vitamin eksikliği meydana getirildiğinde, topuklarda ağrı ve yanmalar, sindirim şikâyetleri, halsizlik ve şahsiyet değişikliği dikkati çekmiştir. Yaşlı kimselerin kanında pantotenik asit miktarı azalmaktadır. 2.2.1.5. B6 Vitamini 2.2.1.5.1. Tanımı ve Özellikleri Vitamin B6 ilk kez 1934 yılında Paul Gyorgy tarafından labaratuar hayvanlarının büyümesi ve bazı deri lezyonlarının iyileşmesi için gerekli vitamin olarak açıklanmıştır. Pridoksin, piridoksal ve piridoksamin maddelerinin herbiri bir B6 vitaminidir. Bu üç madde vücutta birbirine dönüşebilir ve biyolojik olarak birbirine eşdeğerdirler. Piridoksinin sentetik paraparatları hidroklorür bileşiği halindedir. Bu bileşik beyaz, kokusuz, billûri ve tuzlumsu tadı olan bir maddedir. 204-208°C’de 30 bozunarak erir. Suda kolay, aseton ve alkolde güç çözünür. Eterde çözünmez. Isıya ve bazlara dayanıklıdır. Sulu çözeltisi ışığa karşı hassastır ve ışıkta bozunur. Yemeklerin pişirilmesi esnasında harap olmaz ise de kızartmada bozunur. Piyasada satılan piridoksin hidroklorürdür. Piridoksin hücrelerde piridoksal fosfat şeklinde bulunur ve aminoasit ve protein metabolizması ile ilgili birçok kimyasal reaksiyonlar için koenzim olarak görev yapar. En önemli rolü, aminoasitlerin sentezinde transaminasyon olayındaki koenzim görevidir. Bazı aminoasitlerin hücre membranından taşınmasında önemlidir. 2.2.1.5.2. Besinlerde Bulunuşu Hayvansal kaynaklı besinlerde, bitkisel kaynaklılara göre daha bol bulunur. Özellikle, pirinç, buğday, etler, karaciğer, bira mayası, meyve ve sebzeler, hububat, baklagiller ve sütte fazladır. 2.2.1.5.3. Günlük İhtiyacı B6 vitaminin, günlük olarak erişkin bir insanda ihtiyacı yaklaşık olarak.15 µg/protein kadardır[9]. 2.2.1.5.4. Hipovitaminozu Esikliğinde, protein ve yağ metabolizması ve hücrelerin oksijen almasında problemler çıkabilir. PP vitamini eksikliğinde oluşan pellegra hastalığının oral belirtilerinin oluşmasında B6 vitamininin eksikliği ile ilgili olduğu bulunmuştur. Pellegra hastalığının tedavisinde PP vitamini ile birlikte B6 vitamini de verilirse iyileşme daha çabuk olmaktadır. Oral kontraseptif kullanan kadınlar, alkolikler ve B6 vitamini eksik mamalarla beslenen çocuklar B6 vitamini eksikliği yönünden risk oluşturmaktadır. 2.2.1.5.5. Hipervitaminozu 31 B6 vitamininin fazla alındığı durumlarda oluşabilecek patolojik durumlar kesinlik kazanmamıştır. 2.2.1.5.6. Oral Dokulara Etkileri B6 vitamini eksikliğinde oral dokularda glossitis, cheliosis, mukozada renk değişiklikleri gözlenmiştir. 2.2.1.6. B12 Vitamini 2.2.1.6.1. Tanımı ve Özellikleri Pernisiöz aneminin tedavisinde tıp 1926 yılına kadar aciz kalmıştı. Bu yılda, Minot ve Murphy bu hastalığın tedavisinde karaciğerin kullanılabileceğini gösterdiler. Daha sonra Casttle, etin mide suyu ile birlikte yedirilmesinin bu hastalığı daha çok düzeltebileceğini gösterdi. Sonra karaciğer ekstralarının şırıngası ile daha iyi sonuç alındı. Bunun üzerine etkili madde araştırması hızlandı ve 1948 de B12 denilen vitamin izole edildi. 20 mg renkli kristal B12 vitamini elde etmek için bir ton taze karaciğer kullanıldı. Bu bileşik % 4 nispetinde kobalt madeni ihtiva etmekteydi. Onun için bu maddeye siyanokobaltamin adı verildi. 1955’te molekül yapısı aydınlatıldı. Suda erir, iğne şeklinde, kırmızı renkte billurlar halindedir. Güneşe ve ısıya oldukça dayanıklıdır. Suda eriyince çok güzel kırmızı bir renk verir.Pernisiyöz anemiyi tedavi edici etkisi çok büyüktür. En önemli fonksiyonu gen replikasyonunda gerekli bir basamak olan ribonükleotidin deoksiribonükleotidine indirgenmesinde bir koenzim olarak fonksiyon görmesidir. Büyümeyi, eritrositlerin oluşumunu ve olgunlaşmasını hızlandırır. 2.2.1.6.2. Besinlerde Bulunuşu 32 Yalnız karaciğerde bulunur. Bundan başka bitkilerin köklerinde ve hayvanların ve insanların bağırsaklarında yararlı mikroplar tarafından sentez yolu ile de yapılabildiği hakkında kuvvetli işaretler vardır. 2.2.1.6.3. Günlük İhtiyacı B12 vitamininin günlük ihtiyacı tam bilinmemekle birlikte, ihtiyacın 14miligram kadar olduğu sanılmaktadır. 2.2.1.6.4. Hipovitaminozu Pernisiyöz anemi vitamin B12’nin barsaktan emilimi için gerekli intrensek faktörün midedeki paryetal hücrelerden yetersiz sentezi ile ortaya çıkar ve megaloblastik anemi görülür. Vitamin B12 eksikliği çoğu kez medulla spinalis arka kordonlarında sinir liflerinde demiyelinizasyona neden olur. Bunun bir sonucu olarak, pernisiyöz anemili bir çok insanda periferik duyu kaybı fazladır ve şiddetli vakalarda paralizi bile ortaya çıkar. Diyet bazında vitamin B12 yetmezliği yalnız katı vejeteryanlarda ortaya çıkar. 2.2.1.6.5. Hipervitaminozu Fazla alındığında oluşabilecek patoloji kesin değildir. 2.2.1.6.6. Oral Dokulara Etkileri Eritrositler olgunlaştığı için dişetlerinde spontan kanama mevcuttur. 2.2.2. C Vitamini 2.2.2.1. Tanımı ve Özellikleri Suda erir ve renksiz billurlar halindedir. Güneş ışığında bozulur. C vitamini askorbik asitten ibarettir. Askorbik asit, kollajenin yapısal bir bileşiği olan hidroksiprolinin oluşumundaki hidroksilasyon aşamasını hızlandıran prolin hidroksilazın aktivasyonu için gereklidir. Askorbik asit olmadan vücudun hemen hemen bütün dokularında yapılan kollejen lifleri kusurlu ve zayıftır. Bu nedenle, C 33 vit. deri altı dokusu, kıkırdak, kemik ve dişlerde liflerin büyümesi ve dayanıklılığı için gereklidir. Kuvvetli bir indirgeyici olan C vitamini, kolayca oksitlenir.100 oC’de özellikle, alkalik ortamda O2 ile hızla haraplanır. Konserve besinler anaerobik olarak hazırlanmamışsa içlerinde C vitamini bulunmaz. Yemeklerin fazla kaynaması, tekrar tekrar ısıtılması, sıcakta uzun süre bırakılması C vitaminini haraplar. C vitamini bütün hücrelerde yaygın olarak bulunan bir vitamindir. Eksikliğinde destek dokusunun ve hücreler arası harç görevi gören maddenin yapımında bozukluk görülür. C vitamini suda eriyen güçlü bir antioksidan gibi de görülebilir. Ayrıca yağda eriyen ve en önemli antioksidanlardan olan E vitaminin yapısını korumasına yardımcı olan önemli vitaminlerdendir. 2.2.2.2.Besinlerde Bulunuşu C vitamini tabiatta hem bitkisel ve hem de hayvansal besinlerde bolca bulunur. Özellikle yeşil yapraklı sebzeler, patates, kuşburnu, kara ve kırmızı dut, çilek, limon, portakal, greyfurt, ıspanak, lahana, şalgam ve taze cevizde yeterli miktarda bulunur. Hayvansal besinlerden özellikle et, süt gibi besinlerde fazla miktarda C vitamini bulunmaktadır. 2.2.2.3.Günlük İhtiyacı 34 12yaşın altındaki çocuklarda….20mg 13 yaş ve daha büyüklerde…….30mg Gebe kadınlarda………………..50mg Emziren kadınlarda…………….50mg Bu miktarlar C vitamininin günlük ihtiyaç miktarı olarak dünya sağlık örgütünce belirlenmiştir. 2.2.2.4. Hipovitaminozu C vitamini eksikliğinde erişkinlerde en çok gözlenen hastalık Skorbüt’tür. Ancak hafif eksikliklerinde, Skorbüt’ün bilinen belirtileri ortaya çıkmadan aylarca önce halsizlik, kemik ağrıları, enfeksiyonlara eğilim, yara iyileşmesinde gecikme gibi tablolar ortaya çıkabilir. Skorbüt’te, kanamalar özellikle alt ekstremitelerde başlar. Daha sonra yayılım gösterir. Dişetlerinin hastalığa katılması, hastalığın sonlarına doğru, eğer dişler varsa görülür. Eğer hastalık tedavi edilmezse konvülsiyonlar, şok ve kan basıncının düşmesiyle ani ölüm görülebilir. Çocuklarda ise Miller-Barlow hastalığına neden olabilir. Bu hastalıkta ödem, hemoraji, ağrı, ateş, hastalıklara yatkınlık ve sinir sisteminde bozukluklar görülebilir. 2.2.2.5. Hipervitaminozu C vitamininin fazla alımı ile ilgili olarak birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle erişkin bayanlarda fazla alınan C vitamininin meme kanserine sebep olduğuna dair görüşler vardır. Başka patolojilere sebep olup olmadığı tartışmalıdır. 35 2.2.2.6.Oral Dokulara Etkileri Skorbüt hastalığının son evrelerinde dişetleri şişer ve mavi renk alır, kolayca kanar. Periodontal ligamentlerin harap olmasıyla dişlerde lüksasyon gözlenir. Ameloblastlarda dejeneratif değişiklikler, predentin tabakasında genişlemeler gözlenebilir. Miller-Barlow hastalığında dişetleri şiş ve mordur. Ağızda kötü koku, dişlerde lüksasyon vardır. 2.2.2.7. C Vitaminin Fizyolojik Görevleri 1-Kollagen sentezinde etkilidir. Kemik, dentin, kıkırdak hücrelerinin oluşmasında görevlidir. 2-Enfeksiyon hastalıklarında vücudun direncini arttırır. 3-Kan yapıcı merkezleri etkileyerek, eritrositlerin meydana gelişinde, olgunlaşmasında, demirin bağırsaklardan emiliminde etkilidir. 4-Kapillerin çevresinde, hücreler arası maddenin sentezinde etkilidir. Bu nedenle eksikliğinde kanamalar olur. 36 3.SONUÇ Vitaminlerin oral dokulara etkileri oldukça önemlidir. Yaptığımız araştırmalar vitaminlerin fazlalığı veya eksikliğinin oral dokularda birçok sorunun oluşabileceğini göstermiştir. Bu sorunlar ne kadar erken teşhis edilirse tedaviye yanıt o kadar erken olacaktır. Bu konuda diş hekimlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Ancak bu sayede hastalara daha fazla yardımcı olunur. Oral belirtiler fark edildiği an gerekli tedavinin saptanması ve hastaya yol gösterilmesi diş hekimine düşen en büyük görevdir. 37 KAYNAKLAR 1. Knudsen PA.Tooth germs in non-exencephalic sibling of mouse embroys with exencephaly induced by hyper-vitaminosis A. Acta Odontol Scand 1967 ;25:669-676. 2. Alauusua S, Lukinma PL, Pohjanvirta R, Unkila M, Tuomisto J.Exposure to 2,3,7,8-tetracholordibenza-p-dioksin leads to defective dentin formation and pulpal perforation in rat incisor tooth. Toxiccology,1993;81: 1-13. 3. Limeback H, Schlumbohm C, Sen A ,Nigiforuk G.The effects of hypocalcemia\hypoohosphotemia on porcine bone and dental hand tissues in an inherited form of type 1 pseude-vitamin D deficiency rickets. J.Dent.Res.1991;71: 346-352. 4. Berdal A. Gorter De Vries I, Hotton D,Cuisinier-Gleizes P, Mathieu H.The cellular and extracellular distibution of osteoalcin and dentin phosphoprotein in teeth of vitamin D-deficient rats. J. Biol. Buccale. 1991;19:45. 5. Berdal A,Hotton D, Pike JW, Mathieu H, Dupret JM.Cell-and stagespecifics expression o vitamin D recepto and calbidin genes in rat incisor: regulatin by 1,25 dihidroxyvitamin D3.Dev.Biol.1993;155:172-179. 6. Ritchie HH, Park H, Liu J, Bervoets TJM, Bronckers ALJJ.Effects of dexamethasone,vitamin A and vitamin D3 on DSP-PP mRNA expression in rat tooth organ culture.Biochimica et Biophysica Acta. 2004;1679:263-271. 7. Lips P.Vitamin D deficiency and secondary hyperparathyroidism in the elderly concequences for bone loss and fracture and therapeutic implications.Endocrine Rev.2001;22:477-501. 8. Chen LH, Boissonneault GA, Glauert HP.Vitamin C,Vitamin E and cancer: a review of epidemiological and experimental data.Anticancer Research.1988;8:739-48. 9. Girgin Sağın F .Vitaminler ders notu.Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,2008. 10. Aksu Ü. Vitaminler ve Minerallerin Diş Hekimliğindeki Yeri ve Önemi,Bitirme tezi.Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi,1998:2-16 38 ÖZGEÇMİŞ 1984 yılında Antalya’da doğdum. İlk öğrenimimi Cengiz Topel İlköğretim Okulu’nda, orta öğrenimimi Kumluca Anadolu Lisesi’nde,lise öğrenimimi ise Özel Sancak Lisesi’nde tamamladım. Üniversite eğitimi için ise 2003 yılında Ege Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi’ni kazandım. 39