Kendin Sor, Kendin Cevapla 15 Temmuz gecesi yaşanan büyük

advertisement
Kendin Sor, Kendin Cevapla
15 Temmuz gecesi yaşanan büyük halk ayaklanması neydi sizce, herkes şok oldu. Bu
kadarı beklenmiyordu. Halkımız destan yazdı adeta…
Evet, bir geceye bir milyon destan sığdı. Millet adeta devletini ve ordusunu emperyalizmin
esaretinden kurtardı. Ve bunu Allah, Vatan ve Özgürlük şiarıyla gerçekleştirdi. Kelimenin
tam anlamıyla, o gece Diyarbakır'dan Edirne'ye, Kars'tan Muğla'ya millet olduğumuzu,
Kâbil'den Üsküp'e, Kahire'den Yemen'e, hatta Köln'den Paris'ten, Londra'dan New York'a
kadar tüm dünyada cihanşümûl bir ümmet olduğumuzu idrak ettik.
İnsanlar ideoloji ve parti kimliklerini bir tarafa bırakarak ellerine milletimizin ve
ümmetimizin özgürlük sancağı anlamına gelen Ayyıldızlı bayrakları alarak sokaklara
döküldü. O kadar ki, 90'larda tankın namlusuna bayrağı asarak bombaladığı Kürtler, yine
seçkinler tarafından bir put haline dönüştürdüğü için bayrak törenlerine bile katılmayan
İslâmcılar, o geceden itibaren aynı bayrağı alıp tankın üzerine ülkücülerle birlikte çıktılar.
Allah sanki o gece bütün milletimizin üstüne bir birleştirici rahmet ve cesaret yağdırdı. Millet
adeta kendi ülkesini işgal etmeye kalkan ordu maskeli NATO işgal gücünü yenerek, esir
alınmış devletini, bayrağını ve ordusunu da kurtardı, geri aldı.
Çünkü FETÖ'cü saldırı, bütün topluma, devlete, bizzat Türkiye'ye karşı yapıldı. Bu nedenle
meydanlar, Ülkücüsü, Kürdü, Alevisi Sünnisi, yerlisi göçmeni, genci yaşlısıyla, her görüş ve
partiden halkın topyekun direnişine sahne oldu. Bu anlamda gerçekten milli birlik ve
beraberliğin pekiştiği, millet olma şuurunun bir kez daha yenilendiği, ortak varlık ve
bekamızın bizzat milletin kendisi tarafından sigortalandığı görkemli bir direnişti bu. Hem
tarihsel hem de evrensel boyutları olan destansı bir sivil devrimdi. Asla bir taşkınlık, yağma,
taciz, ötekine saldırı, ideolojik veya dini husumet içermeyen; inanılmaz bir hoşgörü ve
farklılıkların birlikteliği temelinde tamamen kendiliğinden gelişen yani tam anlamıyla isyan
ahlakının kitlesel örneği olan bir devrim. Millet kendi kaderini eline aldı ve muazzam bir
erdem ve sağduyu içerisinde, bedeller ödeyerek geleceğini kurtardı. Doksan yılın örtülü
sömürge düzenini tankların paletlerine, uçakların kanatlarına gömdü ve çöpe attı.
Böylece kurtarıcılardan kurtulmuş olduk. Artık hiç kimse din, laiklik, etnik veya
mezhep ya da bir ideoloji adına bu halkı, devleti kurtarmaya kalkmasın. Bu halk,
herkesten daha fazla kendini kurtarmış bir yüksek karaktere sahip olduğunu
gösterdi. Dindarlar, laikler, Kürtler, aleviler, gençler yaşlılar, işadamları işçiler, şehirler
köyler, başörtülü açık her renkten kadınlar omuz omuza, birbirinin kimliğini sormadan ve
sorgulamadan, ortak bir varoluş bilinciyle günlerce sokaklarda destan yazdılar. Bu artık
üzerinde uzun uzun düşünülmesi, analiz edilmesi gereken, bütün klasik sosyal tezleri alt üst
eden müthiş bir olgudur.
Milletin bu kararlı direnişinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın tavrı nasıl bir rol
oynadı?
15 Temmuz, Tayyip Erdoğan'ın milletin ve ümmetin gerçek bir lideri olduğunu bir kez
daha ispat etti. Kendisine muhalif olanlar dahil, bütün toplumun gerçekten varlık ve
bekasına dönük bir tehdide pabuç bırakmadı ve kendi can güvenliği pahasına halkla
birlikte direnişe önderlik etti. Erdoğan artık gerçekten milli, yerli, onurlu bir toplumsal
devrimin lideridir. Erdoğan’ı hedefe koyan iç ve dış güçler, onun şahsında hepimizi, bütün
toplumu, yani Ona muhalif olanları da hedeflemişti. Onun cesur ve kararlı duruşu, tıpkı
kurtuluş savaşında Milli Meclis'in oynadığı rol gibi, herkesin can, mal, namus güvenliğini
1
kurtarmış ve Tayyip Erdoğan'ı ortak bir sivil irade ve kader birliğinin sembolü olarak tarihe
yazmıştır.
15 Temmuz darbe ve işgal girişiminden ne anlamalıyız?
Bu darbe girişimi, ABD/NATO'nun bilgisi ve desteği ile yapılmıştır. Darbecilerin Meclisi
bombalaması, Cumhurbaşkanına suikast girişimi, sivil halka acımasızca ateş açması, adeta bir
dış gücün işgal girişimi gibidir. Yani iktidarı almak isteyen klasik bir darbeci cunta ile değil,
bütün Türkiye'ye ve millete düşman bir dış güçle karşı karşıyayız. Darbeci FETÖ çetesi,
onlar için başından beri söylenen ABD/CIA’nın beşinci kolu, Gladyo'nun örgütü,
küresel güçlerin taşeronu gibi iddiaların hepsini haklı çıkarmıştır. Bu darbe girişiminin
amacı, Türkiye'yi/Devleti şok bir baskınla çökertip NATO’nun müdahalesine de açık
hale gelmiş bir kaosa sokarak İran veya Rusya'yla savaştırmaktır. Küresel güçlerin nihai
hedefi 3. Dünya savaşıdır ve bunun ilk ateşi İran-Türkiye ya da İran-Suudi savaşıyla
yakılacaktı. Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti bu projeye yanaşmadığı için hedefe
konmuştur. 15 Temmuz tarihi olarak ise ikinci bir Navarin faciası girişimidir. Ama bu defa
facia değil, aksine başarısız bir girişim olmuş ve muazzam bir tepkiyle yeniden dirilişin ateşi
yakılmıştır.
"Navarin Faciası"nı biraz açar mısınız?
1827'de Osmanlı donanması Yunanistan’la savaşırken İngiliz, Fransız ve Rus güçleri
tarafından tuzağa düşürülüp bir gecede yok edilmiştir. Navarin olayı diplomatik olarak
baktığınızda, üç ülkeyle de Osmanlı'nın iyi ilişkileri var, üçüne de güveniyor. Her üç ülke de
ayrı ayrı o gece "gemilerimiz sizin donanmanızın yakınlarında ama korkmayın
savaşmayacağız sizinle" diyerek Osmanlı'ya güvence veriyor. O güvenceyle bizim donanma
Navarin limanında uykuya dalıyor. Sonrasında bir gecede üçü birden donanmamıza saldırıyor
ve tamamen yakıyor. Güven istismarına dayalı bir kalleşlik var yani. 1826'da Yeniçeri
Ocağını kaldırmışsınız zaten. Kara ordumuz zaten yok. Navarin'le bir sabah kalktığınızda,
deniz ordunuz da kalmamış ve artık çöküşe geçmişsiniz. Navarin'in en büyük etkisi
psikolojiktir. Viyana Seferi'nden de yenilmiş geri dönmüşüz ama hâlâ bir itibarımız, üstünlük
psikolojimiz vardır. Ama Navarin'den sonra Osmanlı Devleti psikolojik çöküntü yaşamıştır.
Bu psikoloji, Batı'ya karşı eziklik ve kompleks, Batı'nın yenilmeyeceğine dair inanç olarak
tezahür etmiş ve maalesef Osmanlı devletini Batı karşısında bir boyun eğmeye yönelmiştir.
Navarin'den sonrası bir türbülanstır. Osmanlı, 1833'de Kavalalı İsyanına karşı Rusya'dan
yardım istemiş, Rusya-İngiltere arasında sürekli gel gitler yaşamıştır. 1838-39'da İngiltere'yle
ticaret anlaşması yapmaya ve Tanzimat'a mecbur kalmıştır, İngiliz-Fransız desteğiyle 1854’te
Rusya'yla Kırım Savaşına girmiş ve daha sonra Islahat fermanı adı altında yeni tavizler
vermiştir. Ve ardından sürekli bu tür savaşlarla ekonomisi bozulmuştur. Düyun-u Umumiye
böyle kurulmuştur. Daha sonra yine Osmanlı-Rus savaşları. Her savaştan sonra bir Batılı güce
yaslanmak, taviz vermek, toprak kaybetmek adeta devlet politikası olmuş. 1914 yılında
cephede hepsiyle toptan hesaplaşmaya kadar bu türbülans devam etmiştir.
Bu manada, müttefiklerimizin desteğiyle, beklenmedik bir anda, açık bir işgal ve imha
tarzında yapılan 15 Temmuz işgal ve darbe teşebbüsü ikinci bir Navarin'dir: İyi organize
edilmiş, içeriden kalleşçe yapılmış bir gece ansızın çökertmek üzerine kurulmuş bir şok
saldırıdır. 15 Temmuz'da dost sandığımız düşman güçler, Tayyip Erdoğan'ı
katledip bütün ülkeyi ele geçirmek, devletteki kendisine karşı çıkan tüm unsurları da
yok edip sabahleyin ülkeyi teslim almak istemiştir. Sonrasında da, ülkeyi İran'la mı
2
savaştıracak, iç savaş mı çıkartacak artık ne yapacaksa onu yapacaklardı. Ancak tarihin iniş ve
çıkış ritmi vardır. İlk Navarin'i yaşarken zaten iniş sürecindeydik ve dolayısıyla Navarin gibi
bir yıkım bizi çöküş psikolojisine soktu. Fakat 15 Temmuz'da an itibarıyla çıkış trendindeyiz
ve bu alçak darbe teşebbüsü bizi daha da güçlendirdi. Hem yeniden millet olma idraki, hem
varlık ve bekamızı kendi elimizle koruyup, kimseye muhtaç olmadan kendi kaderimizi
yazacak bir büyük şanlı ayağa kalkışa sahne oldu. II.Navarin onlar adına hezimet, bizim
adımıza zaferdir. Bundan sonrası bu zaferin üstüne bina edilecek. Ve İnşallah 15 Temmuz
süreci ikibin yıl sürecek.
15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin politik hedefi neydi?
Öyle anlaşılıyor ki bu küresel çete kendi ajandasındaki "tek hükmedici olduğu bir dünya
düzeni" kurmak için dünyayı yakacak; bunu kafasına koymuş ve bir üçüncü dünya
savaşı hazırlığı yapılıyor. Bunun da ön atışının Ortadoğu'da ateşlenmesi için
zorluyorlar; bu projenin de altın vuruşu Türkiye-İran savaşı. Sosyal medyada da
yazılıyor ya "orduda on bin kişi, dışişlerinde yedi bin, şurada 30 bin, burada kırk bin kişi
yerleştirilmiş. Yahu zaten devleti sen yönetiyormuşsun, neden darbe yaptın?" diye. Bu aslında
haklı bir soru. Bence bunların hedefi devleti ele geçirmek değil, devleti de ele geçirme
çabalarının asıl amacı Türkiye’yi çok daha büyük bir hedefe mecbur bırakmaktı. Bana göre
küresel güçlerin soğuk savaştan sonra Ortadoğu’daki projesi Türkiye-İran savaşıydı.
Türkiye-İran Savaşı Projesinin arka planını nasıl okumalıyız?
Bakın soğuk savaştan sonra I.Körfez savaşı denilen ilk Irak işgali ile küresel güçler güya
düşman oldukları İran'ı değil, onlar adına İran'la 8 yıl savaşan Saddam Irak’ını işgal
etmişlerdi. İran'ı bir “gerekli şeytan” olarak ablukaya alıp, etrafıyla savaştırarak bütün
bölgeyi ve sonrada dünyayı kaosa sürüklemek, bu güçlerin temel hedefidir. Küresel bir kaos
ve savaş sonrası küçük şehir-site devletlerinden oluşan küresel tek dünya devletine dayalı
başka bir dünya düzeni kurmayı amaçlıyorlar. Bunu da aslında defalarca kitaplarla filmlerle
raporlarla açık açık yazıp tartıştılar 90'lı yıllarda. Fukuyama'nın "tarihin sonu",
Huntington'un "medeniyetler çatışması" tezleri ve hatta Graham Fuller'in Türkiye-İran
savaşını doğrudan dillendirmesi de dünya kamuoyunu buna hazırlama PR'ı gibiydi. Hatta
Amerikalı demokrat siyasetçi Lyndon LaRouche, 2002'de YARIN Dergisi'ne verdiği
söyleşide aynen şöyle demişti: "2020 Amerikan planı Türkiye-İran savaşıdır. İran'a karşı
bir harekat Türkiye'nin şimdiki haliyle bilinen bir millet olarak son nefesi olacaktır." Diğer
yandan Brzezinski ve Brent Scowcroft'un "Amerika ve Dünya" kitabında Türkiye'nin adı hiç
geçmezken, İran ve Rusya 21.yy'da bölgenin en önemli güçleri olarak zikredilir. Yani
“Türkiye” bunların kafasındaki gelecek kurgusu içerisinde hiç yoktur.
Bu çerçevede 1990'lı yıllar boyunca soğuk savaşın galipleri önce Sovyetler Birliği'nin
bakiyesini paylaşmış, NATO konseptini değiştirerek İslamı baş düşman ilan etmiş ve
özellikle Türkiye'de İran karşıtı bir kamuoyu oluşturarak devleti ve orduyu bu savaşa
hazırlamışlardı. Yani Irak'tan sonra Türkiye'yi de İran'la savaştırıp bütün bölgeyi
parçalayacak bir süreci hedefliyorlardı. 28 Şubat'ın amacı da buydu. Özal ve Eşref
Bitlis'in öldürülmesi, doğuda devlet içindeki Amerikancı Gladyo çetelerinin işlediği vahşi
cinayetlerle Kürtlerin milliyetçi unsurlarının İran kontrolündeki PKK'ya ve dindar
unsurlarının da yine İrancı Hizbullaha doğru itilmesi, yine Gazi ve Sivas olayları ile de
Alevilerin toplum çoğunluğuna düşman edildiği böylece olası bir savaşta İran yanlısı
olabileceği bir eksene itilmesi sağlandı. Batıda ise Uğur Mumcu cinayeti ve abartılı irtica
kampanyalarıyla laik kitlelerin İran karşıtı bir pozisyona hazırlanması söz konusuydu. 28
3
Şubat süreciyle de bu savaşa itiraz edecek ortalama dindar kitleler sindirildi. Yani
1990'lı yıllar böyle bir savaş için toplumun hazırlandığı olaylarla geçti.
Hürriyet Gazetesi'nin “Molla kendini kolla” türü manşetlerini hatırlayın. Bu FETÖ'cüler tam
da bu yıllarda TSK'ya yoğun bir şekilde yerleştirildi. Ama o yıllarda devlet içinde yeteri kadar
Amerikancı Gladyo unsuru olduğu için ABD işlerini henüz onlarla görüyordu. Bunlar 2000'li
yıllarda tasfiye edileceklerini anlayınca Rusya'ya yanaşıp sözde anti Amerikancı ulusalcı
oldular. Bugün o anlı şanlı Ergenekoncu sözümona Avrasyacı ulusalcı unsurlar, 1980 ve 90'lı
yılların Gladyosuydu yani. 90'lardaki süreç, arzuladıkları gibi laik-şeriatçı, alevi-sünni ve
Türk-Kürt ayrışmasıyla iç savaşlara dönüşseydi, NATO ve ABD koalisyon güçleri
I.Körfez Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi işgal edeceklerdi. Tam burada rahmetli Erbakan'a
özellikle teşekkür etmeliyiz. Çünkü özellikle 28 Şubat'ta Kemalizm’in bütün kışkırtmalarına
rağmen gerginliği devam ettirmeyerek istifa etti ve iç savaşı engelledi.
Sürekli bir biçimde bu amaçlarını ertelediler. Bu süre boyunca bunların son hamlelerini
erteleyen en temel faktör AK Parti ve halkın AK Parti ile Tayyip Erdoğan’a inanılmaz kararlı
desteğiydi. Milleti bir türlü yenemediler. Çözemediler. AK Parti'yi dağıtamadılar.
Erdoğan'ı itibarsızlaştıramadılar. Bu nedenle bu son altın vuruşları gecikti. 15 Temmuz,
bu haşhaşi çete İzmir'deki Askeri Casusluk Davası ve YAŞ toplantısı vesilesiyle tasfiye
edileceklerini anlayınca planladı. Sanırım asıl darbe tarihleri ABD seçimleri sonrasıydı.
Erkene aldılar ve istihbaratın fark ettiğini anlayınca da o gece saatini de erkene aldılar. Bu
nedenle bir cinnet psikolojisi içinde yaptıkları bütün vahşi saldırılarına rağmen millette cinnet
geçirdi ve sokak sokak kazma kürekle bunları ezdi geçti.
FETÖ'cülerin özellikle son üç yılda çok keskin bir şekilde İran düşmanlığı da bir ön
hazırlık mıydı?
Evet. Bunlar Tayyip beyi ve etrafındaki herkesi İran ajanı olmakla suçlayacak kadar azıtmıştı,
hatırlayın. Tevhid-Selâm davası saçmalığı tamamen İran düşmanlığı üzerine kuruluydu.
Neredeyse herkes İran ajanıydı, o halde İran'a sefere çıkmalıydık yani! Şimdi buradan bakınca
bu badem bıyıklı münafık FETÖ çetesine "Biz zaten Erdoğan'ı götüreceğiz, devleti de size
teslim edeceğiz" diyerek gaz verdikleri anlaşılıyor.
Bunların kullandığı diğer küçük aparatlara da benzer sözler verildiği anlaşılıyor. PKK
çetesinin şeflerine de, Kuzey Suriye'de Barzani Kürdistan'ı gibi bir yönetim vaat etmiş gibiler.
Onların Kobani, Hendek türü cinnet geçirmelerinin altında da haçlılara olan bir güven var
sanki. Yine İŞİD çetelerine Irak-Suriye'nin orta bölgesini, Nusayrilere de Banyas-Tartus kıyı
bölgesini söz vermiş gibiler. Hepsi Türkiye karşıtı mevzilerde başarılı olacak bir darbenin
sonrasını bekliyordu bir süredir. Aynı şekilde İsrail denilen Amerikan karakolu, FETÖ ve
PKK da dahil her fitnenin içindedir. Dubai; bu işler için İngiltere, ABD, İsrail ve İran’ın
buluştuğu ortak bir operasyon üssüdür.
Sonuçta işte bu yalanlara inanan irili ufaklı güçlerin ihanetleriyle karşı karşıyayız. Nasıl ki
İspanyol komutan Cortes, beşyüz askeriyle Meksika'ya gidip devasa İnka uygarlığını
kabileleri birbirine düşürerek çökerttiyse, bu emperyalist güçler de aslında kendi güçleriyle
değil, üç yüz yıldır tek bildikleri yalan, hile ve desise ile "böl parçala yönet" politikalarıyla
geliyorlar. Her birinin ayrı hesabı olan küçük ağaları, örgütleri, devlet yöneticilerini vaatlerle
kandırarak-I. Dünya Savaşı'nda nasıl Şerif Hüseyin'i kandırmışlarsa,- bu şekilde kaosa
sürüklüyorlar. Maalesef her seferinde de, ihtirasları aklın önüne geçmiş hain ruhlu örgüt ve
4
devlet buluyorlar ve bu ümmete onlar adına acı çektirecek kaoslar yaratabiliyorlar. Onların
tek gücü bu, silahları ve bombaları değil.
Bu küresel çete nasıl ki Irak'ı ve Suriye'yi böldüler, parçaladılar. Yarın Mısır'ı da
Suud'u da nasıl parçalamayı hesaplıyorlarsa, Türkiye ve İran'ı da parçalamayı
hesaplıyorlar. Şunu unutmayalım, İslâm dünyasıyla olan kavgaları bir Haçlı savaşıdır.
Ortadoğu diye isimlendirilen Mezopotamya -Akdeniz Havzası'nda, tarih boyunca
doğudan gelen istilalara karşı İran coğrafyası, batıdan gelen istilalara karşı da Anadoluİstanbul coğrafyası karşı koymuştur. Yani bütün bölgenin ortak kaderi ortak bir
güvenlik zırhıyla şekillenir. Bu nedenle biri düşerse bütün bölge düşer. Moğol ve Haçlı
istilalarını kimse aklından çıkarmasın.
Rusya bu süreçte nasıl bir rol oynayabilir?
Rusya en azından sıcak bölge dışında olduğu için daha uzaktan bakarak hamleler yapıyor.
Türkiye'yle arayı bozması ve düzeltmesi de Rusya için stratejik bir önemde. Rusya şu an
öncelikli bir hedef değil batı için. Zaten son tahlilde Rusya, Hıristiyan bir ülke olduğundan,
kavgaları da aile kavgasıdır. Bir yan oyuncu olarak, sürecin kendisine zarar vermemesini
sağlayacak düzeyde duruyor. Ukrayna'yı alarak şimdilik Rusya'yla masada görüşmeye devam
ediyorlar. Ama Ortadoğu'yu bitirince Rusya'ya da yönelecekler. O devasa doğalgaz
rezervlerini Ruslara bırakmazlar. İran için geçerli olan orta vadede Rusya için de geçerlidir.
Şu an Rus devlet aklı, Sasani-Safevi heveslerinin uçuruma sürüklediği İran'ı stratejik
müttefik olarak görecek kadar derin İngiliz ekseninde duruyor.
15 Temmuz işgal ve darbe girişimi, küresel güçlerin aslında Rusya'yı da hedeflediğini ve
Türkiyesiz bir Ortadoğu'nun Rusya'yı da İran gibi tamamen zayıflatıp yalnızlaştıracağını
göstermiş olmalı ki apar topar Türkiye'ye destek pozisyonu aldı. Şunu Rusya da unutmamalı
ki, Doğu'nun kale burcu Müslüman İstanbul'dur ve Ortodoksluk, hatta bütün Slav
halkların kaderi Müslüman İstanbul'la özdeştir. Osmanlı nasıl ki Latin istilasına karşı
Ortodoks halkların da hamisi olarak misyon üstlenmişse bugün de Anglo-Sakson cephenin
istilasına karşı bütün Ortodoks dünya, azınlık mezheplerle değil ehli sünnet İslâmıyla yani ana
gövdeyle stratejik ittifaka girmek zorunda. Bu Rusya'nın da bir devlet olarak Avrasya'da
varoluşunun tek sigortasıdır. Aynı zamanda Orta Asya'daki Müslüman cumhuriyetlerin
gerçekten bağımsız ve gerçekten Müslüman bir kimliğe geri dönüp Rusya'yı tehdit eden değil
aksine gerçekten Rusya'yı da besleyen doğal müttefiklere dönüşmesini sağlayacaktır. Aslında
Rusya'nın bunu 1979 Afganistan işgalindeki yenilgisi ve şimdi de Suriye'de katledilen
askerlerinden anlamış olması gerekiyordu. Ama hala nihilist ve barbar bir akılsızlık egemen
Rusya'ya.
Öte yandan ana omurgası Anglo-Sakson Yahudi cephesi olan küresel çetenin bu kaos planı
Katolik kıta Avrupa'sını da tehdit etmektedir. Bu nedenle karşı bir küresel aks oluşturmamız
gerekiyor. Avrupa'nın da son tahlilde kurtuluşu Müslüman İstanbul'dadır. Özellikle Almanya
ve Fransa’yı nüfuz alanındaki ülkelerden gelmiş azınlıklarıyla çatıştırarak, o ülkeler dahil
bütün küresel iddialarından vazgeçirip parçalamak istiyorlar. Orası da küresel çetelerin
devletleri, ekonomiyi ve medyayı ele geçirmiş olduğu tükenmiş bir çöplük gibi. Şu an
Avrupa'da bu derin stratejik dengeleri anlayacak bir elit görünmüyor maalesef.
Şunu unutmamalıyız ki, ulus devlet formülü 20.yy'da askeri-tarım imparatorluklarını
parçalamak için geliştirilmiş, Batılı küresel düzenin formülüydü. Ve bugün küresel
güçler artık ulus devletleri bile gereksiz görüyor ve şehir devleti, kanto gibi daha küçük
5
birimlere ayırmak istiyor. Aslına bakarsanız ulus devlet formatı bana göre de geçiciydi. Bu
yeni küresel projelere direnmenin mevzileri artık ulus devletler değil, alternatif
imparatorluklardır. Bu nedenle Avrupa'da, Rusya'da, Latin Amerika, Afrika ve Asya'da umut
olacak bir karşı küresel imparatorluk fikrinin gündeme gelmesi lazım. Bunun ideolojik mayası
İslâm’dır ve jeopolitik kalpgâhı Mezopotamya-Akdeniz havzasıdır.
FETÖ çetesi, bir yanıyla İslami bir cemaat olarak örgütlenmişti. Nasıl bu kadar halk
düşmanı olabildiler?
FETÖ'cülerin içlerine Haçlı ruhu sinmiş. Bunlar, Müslüman ailelerin çocuklarını, alıp
devşirip bir Haçlı beyni enjekte etmişler, birer robota dönüştürmüşler. Bu FETÖ'cüler için
bir daha asla kimse bir Müslüman hareketmiş, bir cemaatmiş, hizmetmiş gibi lafları
ağızlarına almasın. Bunlar içlerine şeytan enjekte edilerek devşirilmiş Haçlı
lejyonlarıdır. Hasan Sabbah'ın, Tapınak şövalyelerinin askerleri gibi. Bu nedenle FETÖ
çetesi, arkalarındaki güçlerle birlikte ele alınmalıdır. Aksi halde ilkokul mezunu bir vaizin
sözde dini argümanlarla 40 yılda örgütlediği bir İslami cemaatmiş gibi dile getirilen masallara
inanırız. Bunlar asla İslami bir cemaat değildir, asla doğal ve normal bir örgütlenme değildir.
Başından beri iç ve dış destekle hormonlu bir şekilde devlete sızdırılmış organize bir
operasyon aparatıdır. Bunlar önce 19. yüzyılın misyonerlerinin rolünü de üstlenip dünyanın
her yerinde batı adına devşirme elit yetiştirme görevini yapıyorlardı. FETÖ, 2000’li
yıllardan sonra Yahudi lobisi, Moon tarikati, Bahailer gibi bir lobi örgütlenmesine
dönüştü. Son yıllarda ise tamamen bir casusluk şebekesi oldular. Dinsel temalar giderek
sadece bir maskeye dönüştü ve hatta mehdiyet teolojisiyle örgütlenmiş ihtiraslar,
kelimenin tam anlamıyla haşhaşilerin Nizariliği gibi, adeta ayrı bir dinselliğe
evrildi. Fetullah önce peygamberliğe sonra tanrılığa yükseltildi.
Şunu da kimse unutmasın ki, bu ülkede İslam’ın öze dönüş mücadelesini veren Müslümanlar
hariç neredeyse herkes bunların din maskeli şeytani faaliyetlerini olumluyor hatta iş birliği
yapıyorlardı. Oysa FETÖ'cülerin en büyük düşmanı en başından beri İslami gruplar ve
İslamcılardır. 1990'lı yıllardan beri emniyette İslamcılara “namaz kılan polisler” işkence
ediyordu. İşte bunlar haşhaşi polislerdi. Zaten son yıllarda açtıkları dava dosyalarına ve
bugünde darbe olursa infaz edecekleri ölüm listelerine bakarsınız bu gayet açıktır. Bu
anlamda FETÖ, IŞİD gibi din maskesi takmış bir münafık örgütlenmedir.
Devlet bilmiyor muydu bunları peki, nasıl güçlendiler?
FETÖ'nün (ve diğer yandan Gladyonun bir başka aparatı olan PKK’nın) toplumun başına bela
edilmesinin kökenlerini 12 Eylül darbesinde aramak lazım. Bir darbe ile üretilmiş olan bu
hormonlu örgüt, bizatihi bir darbenin faili olarak ömrünü tamamlamıştır. Ayrıca devlet
dediğiniz düne kadar ordusuyla istihbaratıyla bürokrasisiyle ABD'den İngiltere'den İsrail'den
izinsiz tuvalete bile gitmeyen pespaye bir iç sömürge düzeniydi. Kim engelleyecekmiş?
Yoksul bir Kürt çocuğunu, bir solcu genci, bir başörtülüyü sabah akşam takip eden eziyet
eden sicilini tutan bu eski rejimin görevi zaten buydu, halkı sindirip kötürümleştirmek. Bu
haşhaşi çete de yeni dönemde bu işi daha sureti haktan görünen bir yüzle yapacaktı.
Emperyalizm bir tür bunlarla taşeron kadro yenilemesine gidiyordu yani.
Halkın da bir desteği olmadı mı bunlara sizce?
Bakın FETÖ’nün üzerinde yüzdüğü sosyoloji tek parti anlayışının günümüze yansıması olan
ideolojinin mağdur ettiği kitlelerdir. Tıpkı PKK’nın aynı şekilde inkarcı ırkçılığının sonucu
6
olması gibi. Aslına bakarsanız, bahsettiğimiz bu ideolojinin bizatihi kendisi bu topraklara,
millete ve devlete sızdırılmış ilk FETÖ'cü zehirdir. Batının self kolonizasyon yani kendi
kendini sömürgeleştirme politikasının ilk başarılı örneğidir. Sykes-Picot'un Lozan kılıfıyla
millete yutturulmasının adıdır bu rejim. Milletin çocuklarını devşirip değişik motivasyonlarla
tekrar millete silah doğrultma teknolojisinin bütün İslam dünyasında uygulandığı açıktır.
Türkiye'de olan da budur. Unutmayın bu ülkede katliamlar, işkenceler, darbeler hepsi bu
milletin devşirilmiş çocukları tarafından yapıldı. Sadece son 60 yılda bu ülkenin en güzel
çocukları, en haysiyetli evlatları çeşitli ideolojik kumpaslarla kıyımdan geçirildi. Şimdi
ülkenin başına bela olan ve 12 Eylül darbesinden sonra peydahlanan PKK ve FETÖ, işte
bu Kemalizm bataklığında türemiş ve onun doğrudan yapamadığı işleri üstlenen iki
mikrokemalist çetedir.
Bakın bu ideoloji kendisine seküler bir Türk tarifi yapıyor, aslında Selanikli sabetaycıları tarif
ediyor, Türk olarak aslında ve o tarife sığmayanı kesip biçmeye çalışıyor. Kendisine bir din
tarifi yapıyor, aynı unsurların iki dinli kimliğine benzer seküler bir din bu. Ve o tarife
sığmayan gerçek Müslümanları gerici, irticacı diye suçlayıp iç düşman ilan ediyor. Kendisine
bir alevi tarifi yapıyor, Yahudi foterini başına takmayan Aleviyi dışlıyor. Ondan sonra da o
Alevi çocuğu Dev-Sol gibi psikopat örgüte asker yazılıyor, o Türk tarifine sığmayan gariban
Kürdün çocuğu PKK gibi bir dinsiz karanlık örgütün tetikçisine dönüşüyor, öbür gariban
dindar da çocuklarına sahip çıkma, ahlaksız batıcı olmasınlar güdüsüyle haşhaşilerin
okullarına çocuğunu teslim ediyor.
Bunlar 90 yıldır nasıl bir trajedi yaşadığımızı gösteriyor. Meşhur bir laf vardır, “Hindistan'da
insanların ineğe tapmasının tek açıklaması vardır o da açlık”, diye. Bu ülkede de insanların
Abdullah Öcalan, Fetullah Gülen, Dursun Karataş gibi sümüklü psikopatlara tapacak hale
gelmesinin tek açıklaması vardır: Bu anglofil Kemalist (Kemalizmi; Atatürk sonrasında, tek
parti anlayışının ideolojisinin olarak not etmekte yarar var) iç sömürge rejiminin zalimlikleri.
FETÖ çetesinin 15 Temmuz gecesi yaptığı cinnet geçirmiş halk düşmanlığını, geriye
giderseniz bütün darbelerde, idamlarda, işkencelerde, 1980 ve 90’larda Doğu'da, görürsünüz.
Hatta hayatını Türklüğe, devlete, vatana adamış bir ülkücünün, Türk bayraklı sopalarla
dövülüp günde üç defa bağırarak istiklal marşı okutturulduğu Mamak zindanlarını hatırlayın.
FETÖ, işte bu rejimin ürettiği bir kopyadır. Meseleyi Kemalizm’den, (Kemalizmi; Atatürk
sonrasında, tek parti anlayışının ideolojisinin olarak not etmekte yarar var) eski TC
rejiminden kopartarak konuşanlar bunları doğru analiz edemez.
Bu darbe işgal girişimine karşı çıkmayan hatta sevinen kesimler de oldu. Bu nasıl bir ruh
hali sizce?
Niye şaşırıyoruz ki? Atatürk sonrası, tek parti anlayışının ideolojisi mana ve misyon itibariyle
ilk FETÖ'cülüktür diyoruz. Neredeyse bir kişiyi Türk'ün atası, peygamberi ve hatta Tanrısı
yapan bir ideolojiden bahsediyoruz. Devlette örgütlenmiş, imtiyazlı bir zümre, milleti düşman
olarak kodlamış bir husumet, kendi içinde tartışılmaz, sorgulanmaz ilkeler, masonik ezoterik
temalar, putlar, semboller, sloganlar. Ve hepsi kişiye tapma üzerine bina edilmiş. Böyle bir
tarla da başka ne yetişir ki? Bakın bu özelliklerin aynısı PKK’da da var. Bunların bugün aynı
çizgide buluşmalarına sadece dış güçlerin manipülasyonu ile değil, işte bu kök akrabalığı ile
de bakmak lazım. Bunların Türk, Kürt, din dili kullanıyor olmaları kimseyi yanıltmasın.
Birbirine düşmanlıkları bile bir tiyatroydu. Ve şimdi oyun bitti, birbirlerine sarılıp
topluca intihar ediyorlar.
7
O gece tankları alkışlayanlar kimler mesela. Beyaz Türkler deniyor ya. Bunlara Türk demek,
PKK'lılara Kürt demek gibi bir şey. Türk ve Kürt, Arap, Arnavut, Boşnak. Bu kavramları
milliyetçilik, dinsizlik gibi gavurluklarla birlikte anmak büyük bir tuzaktır. Bunlar eski
rejimin beyazları tabi. Ama asla Türk değiller. Bunlar, 90 yıllık self kolonizasyon rejiminin
ortaya çıkardığı ve kaderini müstevlilerle birleştirmiş bir güruh. Batıcı laik pozitivist ulusçu
solcu. Bunların bir kısmı cumhuriyet kurulurken bu topraklara getirilip millete efendi
yapılmış imtiyazlı kripto azınlık. Bir kısmı soğuk savaş ve sonrasında millete ve değerlerine
düşman edilmiş ve bu imtiyazlı kesimin taşradaki nöbetçisi yapılmış Baas zihniyetli
azınlıklar. Bazıları da doğrudan devşirilmiş ve Gladyo'ya asker yapılmış personel. Şimdi
bütün bunların yeşerdiği tarla bu rejimin bizatihi kendisidir. Bunların içinde gerçekten bu
topraklara aidiyeti olan, zerre kadar aklı ve vicdanı kalmış olanlar, bundan sonra her şeyi bir
kez daha düşünecekler bence. Ama daha küçük bir azınlık, özellikle islamofobisi olan,
gerçekten bu topraklara yabancı, haçlı ruhlu bir kesimin iflah olma şansı yok. Bunlar batının
ülkemize dönük her operasyonuna gönüllü destek veren gerçekten gavur bir grup. Ancak
milletimizin o devasa erdemi ve iradesi karşısında bunların da artık etkili olabileceklerini
sanmıyorum...
FETÖ'yü İslâmi bir akım olarak yorumlayarak dinin devleti ele geçirmesi tehlikesinden
bahsedenler oldu. Sizce bu doğru mu?
Geçen bir emekli askerin söyleşisinde vardı, orada diyor ki "Orduda İslamcılığın da nasıl bir
tehdit olduğunu gördük." Bakın bu cahil ve önyargılı bir zihnin hezeyanıdır. Bir defa
FETÖ'cülük İslamcılık değil ki! Adam daha İslamcılığı bilmiyor. İslamcılık bu toprakların
ortak haysiyetini savunmanın ideolojisidir. İslamı bir dini yaşayışın ötesinde, bireysel ve
evrensel bir özgürleşme dinamiği olarak görmenin, bu temelde devleti ve toplumu tevhid,
adalet ve özgürlük ilkeleriyle yeniden özüne döndürmenin davasıdır. Gayrı müslimler dahil
bu topraklarda yaşayan herkes için ortak varlık ve beka sigortasıdır islam. Batının ve
toplumlarımız içinde peydahladığı batıcı unsurların bu kadar İslama diş bilemesinin nedeni de
budur. Sonuçta varlık ve bekamızın tehlikeye girdiği dönemlere bakın. I. Dünya
savaşına, Milli Mücadeleye bakın, 15 Temmuz'a bakın. İnsanlar, sadece camilerde değil,
meyhanelerden de çıkarak Allahu Ekber nidasıyla birleşti ve direndi. Daha ne söylemek
lazım.
Tabii ki dini temelde bazı aşırılıkları olan gruplar, Yahudi ve Hıristiyan fanatikler gibi
maalesef bizde de çıkmış. Ama bunlar hep küçük bir azınlık olarak kamış ve asla millet
çoğunluğu itibar etmemiştir. Zira İslam, islamofobiklerin iddia ettiklerinin aksine asla
fanatizme, taassuba prim vermez. Bizim en muhafazakar şairimiz Necip Fazıl bile sürekli
kaba softa ham yobaz diyerek bu tip aşırılıkları eleştirmiştir. İslamı ve Müslümanları
tanımayan, tanımak bile istemeyen ama batılı islamofobik ezberlerden beslenen kesimler,
ısrarla Müslümanlara karşı suçlayıcı, ürkütücü, aşağılayıcı bir dil kullanıyor. Bunların çoğu
zaten cahil ve önyargılı. Bir kısmı dar görüşlü insanlar. Şu son 30 yıldır bu ülkede
Müslümanlardan İslamcılardan tek bir zarar görmemiş bu insanlar, ısrar ve inatla aynı
önyargılarında devam ediyorlar. Dertleri aslında iddia ettikleri islamofobik hezeyanlarının
doğrulanması. Ama bir türlü yeterli malzeme bulamıyorlar. 28 Şubat'ta da Müslüm Gündüz'ü
bulmuşlardı. Şimdi de IŞİD'i buldular. İslamla sorunu olan bu gavur ruhluların IŞİD ya
da başka bir bahaneyle İslamcılara karşı söylediği her söz, sadece düşmanlığımızı
pekiştirir. Bu millet zaten bunların hepsini not alıyor.
Öte yandan siyasal olarak İslamcılık Osmanlı'nın çöküşü sonrası parçalanan bütün dini, etnik
ve mezhebi unsurların yeniden birleştirilmesi ve barış içinde yaşaması hedefinin adıdır. Hiç
8
kimse, bir İslamcının kendisi gibi düşünmeyen insana sırf inancından, dünya görüşünden,
yaşam tarzından dolayı zarar verdiğini gösteremez. Mısır'a bakalım, Ihvan-ı Müslimin'in
arasının en iyi olduğu kesim Hıristiyanlardır. Lübnan'da da, Suriye'de de böyledir. Gayrı
Müslim cemaatler, emin olarak dindar Müslümanları görürler. En büyük zararı da pozitivist,
Batıcı ve milliyetçi gruplardan almışlardır; ama Müslümanlardan zarar görmemişlerdir.
Türkiye'de de böyledir; devlet içerisine sızmış Gladyo çetelerinin yaptıkları -Gazi Mahallesi,
Sivas olayları gibi, doğuda Hizbullah cinayetleri gibi- karanlık şaibeli operasyonları bahane
gösterip Müslümanlardan belirli kitleleri korkutmak istiyorlar. Hiçbirinde İslamcıların eli
yoktu, yalan söylüyorlar. Aynen 15 Temmuz'daki "askerin kafa kesilmesi" yalanı gibi; askeri
TV'ye çıkartıyorsun, doğrusunu ispat ediyorsun ama bir hafta sonra hâlâ diyor ki "askerin
kafası kesildi." Bunlar ısrarla ve inatla Müslümanlara düşmanlık yapmak istiyorlar. Kendi aile
genlerinden nüksetmiş gavurluk da var. Böyle ya solcu ağzıyla, ya milliyetçi ağzıyla
Müslümanlara küfredip duruyorlar. On gün boyunca insanlar bir tek eve taş atmadı, bir tek
kişi veya parti aleyhine slogan atmadı; siz nasıl insanlarsınız, on gün sonra Taksim'e toplanıp
"Katil AKP" diyerek slogan atıyorsunuz. Bu ülkenin gerçekten en faşist, ilkel topluluğu
sizsiniz. Utanmıyor musunuz?
İslâmcılar orduyu ele geçirseydi, bu ordu tek bir Kürdün, solcunun canına kıymazdı, bunu
bilsinler. Müslümanlar bu devletin işkencesini, vahşetini, zulmünü bitirdi; solcunun da,
Kürdün de hukukunu İslâmcılar korudu. Çünkü bizim mayamız, davamız budur. Siz, bize
bakıp bizi örnek alın, kendinize bakıp bizi de öyle zannetmekten vazgeçin artık,
kendinizi terbiye edin. Hiçbir zaman kimsenin hakkına hukukuna tecavüz etmedik. Sizi
çok sevdiğimizden değil, imanımıza sadık olduğumuzdan dolayı zulmedenlerden
olmadık, olamayız. Siz Allah'a dua edin, inanmadığınız Allah sizi böyle koruyor. Bu devlet,
ordu, istihbarat, emniyet Müslümanların elinde olsun, soğana tapan kişi bile gece rahat
uyur emin olun.
Bu memleketin Türkçüsünün, Kürtçüsünün, Alevisinin, İslam dışı unsurlarının bile güvencesi
İslâmcılardır. Bu topraklardaki en aykırı düşünenlerin bile can mal namus güvenliğinin
nöbetçisi biziz. Çünkü bizim imanımızın özü, adalet ve merhamettir. Bizim öfkemiz sadece
zalimlere dönüktür. Ama bunu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar; kimi kıskançlığından,
kimi ahmak olduğundan. Bu kesimlerin bir kısmı gerçekten aslında çok cahiller. Bunlara
pozitivist bir aşı yapmışlar, evrenin sırlarını bilimle çözdüklerini falan zannediyorlar ama
gerçek manada üç yaşındaki çocuk aklı yok çoğunda. İnsan öğrenen varlıktır, olaylara bakar
öğrenir, sentezler, kendini yeniler...
En dalga geçtikleri kitleler, okuma yazma bile bilmeyen analar, babalar, dedeler süreci doğru
okuyup doğru yerde duruyorlar. Gerçek insan budur, beynini kullanıyor. Çünkü insan aklını
kullanandır. Üniversitede tanıdığım ırkçı Türkçü, ırkçı Kürtçü, solcu, laik kesimler bugün 50
yaşına gelmiş hâlâ aynı ezberlerle konuşuyor, toplamda yirmi-otuz cümle ezberlemiş, bir
cümle daha üstüne koymamış. O arada dünya değişmiş, Türkiye değişmiş. Çocuğum gelmiş
yirmibeş yaşına, bunlardan daha zeki, daha uyanık. Ama bunlar aynı yobazlıkta devam
ediyorlar, maalesef bu cahil ve kindarlarla beraber yaşıyoruz. Emperyalist alçakların bu
ülkede yapacağı her operasyonun potansiyel ajan topluluğu olur bunlar. Bu özellikleriyle
herkese malzeme olurlar zaten...
Bunlarda birde inanılmaz bir kin var; Tayyip Erdoğan'a, AK Parti'ye, dindarlara karşı
bir kin var. Yani bilmeyen de der ki, Tayyip Erdoğan laikleri doğradı, Alevileri kesti,
Kürtleri biçti, ayyaşları rakı şişesine gömdü, böyleymiş gibi inanıyorlar, böyle
davranıyorlar, bizden de inanmamızı bekliyorlar. IŞİD dünyada ve Türkiye’de bu yeminli
9
İslam düşmanlarına malzeme olsun diye çıkarıldı zaten. Ama bu ülkede her tür zalimliğin
cinayetlerin yolsuzluk ve yoksulluğun baş sorumlularına karşı, mesela Demirel'e, Çiller'e,
Mesut Yılmaz'a, Ecevit'e bu kadar kin duyduklarına ben şahit olmadım. Mesela iktidarları
döneminde en büyük Alevi katliamlarının olduğu CHP liderlerine, memleketi batıran,
insanları sokaklarda sürünecek hale getiren iktidarlara böyle bir saldırıda
bulunmuyorlardı. Demek ki bunların özel bir derdi var, o da İslâm. Başka bir açıklama
bulamıyorum. Tayyip Erdoğan'ın Müslüman kimliği bunları rahatsız ediyor. Peki,
Tayyip Erdoğan ve onun şahsında Müslümanlar size ne yaptı, bir mantıklı açıklama arıyorum.
Size ne yaptı bu Müslümanlar? Avrupa'daki gibi yüzyıl savaşları mı yaşadık? Suriye’de
Nusayrilerin Müslümanlara yaptığı gibi sivil halkı mı kestik, doğradık, çoluğunuzu
çocuğunuzu mu katlettik? Bu kini nasıl üretiyorsunuz? Oturduğunuz yerde rakınızı biranızı
içerken, çoğu yoksul sıradan gariban milyonlarca insana karşı bu kadar nefret ve kini
nerenizden türetiyorsunuz? Hem de sahillerde tatil yaparken, uçağa binerken, her biriniz faizle
paralarınızı yerken; sanki yerlerde sürünüyor, acı çekiyor gibi nasıl davranabiliyorsunuz? Bu
taklidi nasıl yapabiliyorsunuz? Bu topraklarda eski rejimin mağdur ettiği Kürtler, dindarlar,
solcular, aleviler son 15 yıldır en özgür ve en rahat dönmelerini yaşıyorlar ki bu kesimler
geçmişten kalan travmaları aşamamış olabilirler. Ama mesela bu tuzu kuru beyaz Türk
denilenler size ne oluyor? Bu memleketi işgal girişimiydi bu 15 Temmuz darbesi. Aynen
Irak'ı işgal gibi, havadan, karadan yapılan bir işgal girişimi. Yani sizde işgal altında
kalacaktınız. Buna karşı şanlı bir biçimde direnen milyonlar varken, çıkmışlar tiyatro, oyun,
dinci gerici çete diyorlar. Bu nasıl bir alçaklıktır?
Bizim o okuma yazma bilmeyen annelerimiz babalarımız o kadar mübarek insanlar ki, sizi
görmüyorlar bile, o kadar da önemsizsiniz. Çünkü onlar dünyaya iyilikle, merhametle
bakıyorlar; şeytanı görmüyorlar. Şeytan sizin ruhunuzda ki, baktığınız her şeyde şeytan
görüyorsunuz. Kendi dışınızdaki herkesi şeytan olarak gören ancak şeytanın çocuğudur.
Toplumda artık yüzde 10 mu yüzde 20 mi bilmiyorum, Haçlı işbirlikçisi böyle gavurlar
var. Bunları da, farkında olduğumuzun farkında olsunlar diye söylüyorum. Hadlerini
aşarlarsa, bu millet derslerini verir, bunu da bilsinler. Gerçekten Allah'a dua etsinler, bu
Müslümanlar o merhamet, adalet sahibi Allah'a inanıyor. Bunlar ısrar ve inatla, sürekli
"kesme, doğrama" ile karşımıza geliyorlar ama bu iddia ettikleri vahşilikleri Haçlılar
yaptı. Bu vahşetleri sizin örnek aldığınız Batılıların ataları olan Haçlılar yaptı, biz değil.
Bunlar Müslümanların yurtlarına gelip Müslümanları canlı canlı şişe geçirip pişirip
yiyen yamyamlardı. Siz de şimdi onlar gibi Müslümanları ötekileştirip düşmanlık
yapıyorsunuz.
Bin senedir bu topraklardayız. Bir tek Hıristiyan’ın, Yahudi’nin canına, malına dininden
dolayı tek bir zarar verilmemiştir. Politik veya ekonomik kavgalar olmuştur, sosyal
karmaşalar olmuştur. Ama inancı ve dininden dolayı kimse kimseye zarar vermemiştir. Çünkü
dinimiz bunu yasaklıyor. Peki, size Islama karşı bu ölçüsüz kini aşılayan Tanrınız kim, dininiz
ne? Bunları hangi kitapta okuyorsunuz? Onun üzerinden konuşalım. Ama sizin iflah
olacağınız yok.
Şunu unutmamalıyız ki, İslamcılık son ikiyüz yıllık büyük yenilgimize karşı en organik, en
yerli ve en sahici cevaptı. Dünyayı istila eden Batıcı, pozitivist, emperyalizme karşı,
sosyalizm gibi sonuçlardan değil bizatihi kökeninden, yani paradigma düzeyinde itiraz eden
tek sahici dünya görüşüdür. Bunu kendisi Batılı paradigmanın ürünü olan sosyalizm ve
milliyetçilik zehrini yutmuş olanlar asla anlayamazlar. İslamcılık ancak inanç ve
değerlerimizin Batı istilası nedeniyle tehlikede olduğu duygusu tamamen ortadan kalkınca
gereksizleşecektir. Bu mesele, gavurdan öğrenilmiş, laiklik, din devleti, teokrasi, dini
10
fanatizm v.b. gibi saçma sapan tartışmaların çok üstünde bir konudur. Dolayısıyla 15 Temmuz
devriminde açığa çıktığı gibi örgütlenmiş dini aparatların değil, milletimizin ruh kökündeki
saklı sahici ve doğal bir kimliğin bu toprakların kurucu ve koruyucu ruhuna dönüşmesi
gerekmektedir. Bu ruh, o İslam düşmanı unsurların bile varoluş sigortasıdır.
Bu FETÖ'cü çete tamamen tasfiye edilebilecek mi?
İnanıyorum ki Türkiye, FETÖ'cü çetenin tasfiyesini daha demokratik ve hukukun üstünlüğüne
dayalı yeni bir düzenin inşasıyla sonuçlandıracaktır. Devlet ve hükümet, 15 Temmuz
devriminin ruhuyla, yani bu şanlı millete layık olma ölçüsüyle artık her tür vesayete kapıları
kapatan kapsamlı reformlara imza atacaktır. OHAL, tamamen çeteleşmeyi bitirip devleti tam
bağımsız, demokratik ve milli bir temelde reorganize etmenin imkanıdır. Türkiye kalkınma
sorunlarını çözmekle birlikte, gerçek bir demokratik düzen kurarak daha aydınlık ve özgür bir
geleceğin inşasını da başaracaktır.
FETÖ Türkiye'den tasfiye edilse de, dünyanın değişik yerlerinde varlığını koruyabilecek
mi? FETÖ'nün akıbeti ne olur sizce?
FETÖ'nün Türkiye'deki kullanım değeri bitmiştir ama birçok ülkedeki unsurları biryandan
efendilerine casusluk yapmaya devam edecek çünkü bu onların efendileri nezdinde ki varoluş
güvenceleridir. Öte yandan da 1979 İran Devrimi'nden sonra İran'dan kaçan muhaliflerin
İran'a karşı yaptığı gibi, bunlar da Batılı devletlerde Türkiye karşıtı lobilere
eklemleneceklerdir. Ben ayrıca bu çetenin İslâm maskesini de atıp Bahailik gibi, Kadıyanilik
gibi, içinde İslâmi temaların da olduğu yeni ve Batıni bir dinselliğe dönüşeceklerini
düşünüyorum.
TSK deyim yerindeyse çöktü. Millet ordusunu kurabilecek mi?
Çok hızlı bir biçimde gerçek orduyu kuracak. Millet, Haçlıların/NATO'nun/Gladyo'nun en
örgütlü gücünü paramparça etti. Emperyalizmin artık bu ülkede operasyon yapacağı bir
örgütü yok. En büyük aparatı FETÖ bir gecede yok oldu. Hem de kazma kürekle. Bu millet
emperyalizmin maşası olan bir organizasyonu bir gecede yok etti. Ordumuz zaten var,
sadece organize edilecek. Milyonlarca askeri olan, onbinlerce kurmay aklı olan bu
milletin öyle evlatları var ki. Sadece doğru bir biçimde organize edilecek ve bu da çok
kısa sürede olmalı. Zannediyorum Hükümet de bunu yapacak. Bu yeni Ordu, milletin
inancıyla, düşüncesiyle, ırkıyla, mezhebiyle uğraşmamalı ve milletin bütün unsurlarıyla
millete ait ne varsa Ordu'da da o kadar olmalı. 15 Temmuz gecesi hiç kimseden emir
almadan, kendi refleksiyle tankların üzerlerine çıkanlarla kurulmalı bu yeni ordu. TSK'dan
çok daha güçlü, çok daha dinamik, en önemlisi çok daha objektif olacak birkaç ordu
kurulmalı.
Birkaç ordu mu?
Evet, neden olmasın. Bakın, TSK NATO Üyesi bir organizasyonun, teşkilatın adıdır. Ordu ise
bu milletin ruh kökünden beslenmiş, bu milletin namusunu, malını, mülkünü koruyan,
huzurunu ve güvenliğini tesis eden bir iradenin adıdır. TSK ile Ordu dönem dönem iç içedir,
dönem dönem ayrıdır. Son yüzyıllık tarihimizde, ordu ruhu TSK’nin içinde gömülüdür fakat
TSK dönem dönem Batı'dan/NATO'dan aldığı emirlerle Ordu Ruhunu onların amaçları
doğrultusunda kullanmış, istismar etmiştir. Kürt meselesinde, darbelerde yaptığı budur.
Ama Ordu Ruhu her zaman kendisini korumuştur. Şimdi "Ordu Ruhu" diye kastettiğimiz
11
iradenin, hem Türkiye'nin güvenliği hem de bölgesel ve küresel politikalarımız çerçevesinde
birkaç farklı organizasyonla dizayn edilmesi gerekir bence. Mesela Osmanlı'da öyleydi. Bu
Ordu Ruhu'nun da sancağı yeşildir.
O gece TSK içerisindeki "Ordu Ruhu" ne kadar koruyabildi kendisini?
TSK içerisindeki Ordu Ruhu 15 Temmuz gecesi önemli ölçüde Garnizonlarda direnerek
darbeyle mücadele etti. Diğer yandan, meydanlarda tankların önüne kendisini atanlardır Ordu
Ruhu. "İşte Ordu İşte Komutan" sloganı gerçekten bu milletin aynı zamanda ordulaştığını,
komutanını bulduğu anda herşeye el koyabildiğini, TSK'daki NATO'nun devşirilmiş hain ve
alçaklarına da tokadı bastığını gösterdi. Bu ayrımın aynısı, Devlet-i Âli ile reel devlet
arasındadır. Reel devlet, bürokrasisi devşirme olan bir işgal devletidir, bir iç sömürge
devletidir; küçük bir azınlığın çoğunluğa tahakküm düzenidir. Devlet-i Âli ise, en azından son
bin yıldaki Selçuklu-Osmanlı ruhunu, milletin organik değerlerini temsil eden kadroların
refleksidir. Kerim devlettir. 15 Temmuz sonrası Devlet-i Âli ruhu devletin içinde de reel
devleti tarihe gömmüştür.
Ordu Ruhu'nun 12 Eylül'de ve 28 Şubat'ta tezahür edemediği kadar 15 Temmuz'da
çıktığını söyleyebilir miyiz?
Evet. Ve bu ruh, milletin içinden çıktı. Millet reel devleti yendi; reel devleti TSK'sıyla,
bürokrasisiyle, zihniyetiyle, devşirmesiyle, arkasındaki güçleriyle birlikte yendi. Dişiyle
tırnağıyla yendi hem de. Kelimenin tam anlamıyla merdane sopasıyla dövdü. Bu emperyalist
güçler belli ki, milletin bu saklı dinamiğini hesaba katmamışlar. Bu da diğer yandan bunların
aslında ne kadar geri zekâlı, ne kadar güçsüz olduğunu da gösteriyor. Bunlar bir gün Allah
korusun uçaklarıyla şehirlerimizi bombalasalar bile, biz onlardan güçlüyüz bunu da
unutmayalım. Bakın Suriye'de beşyüz bin insanımızı öldürüp, beş-altı milyon insanımızı
sürgün ettiler ama yenemiyorlar bizi. Evet, biz de kazanamadık ama onlar da kazanamadı.
Asla da yenemeyecekler. Aynı şekilde Filistin'deki, Mısır'daki Müslüman iradeyi asla teslim
alamadılar, alamıyorlar.15 Temmuz, bu devleti bütün İslam ümmetinin, hatta bütün dünya
mazlumlarının kalpgahı yapacak bir dinamiğin de adıdır. Yeni ordu, işte bu şuurun üzerinde,
o aziz şehitlerimizin kanlarının bereketiyle inşa edilmelidir.
FETÖ, ABD ve NATO ile Türkiye arasında bir kriz konusu oldu. İlişkiler bundan sonra
nasıl seyreder?
Normal şartlarda ABD, FETÖ'yü sahiplenirse, Türkiye'yi kaybeder. Tıpkı İsrail'i
sahiplendikçe bütün Arap ve İslam dünyasını kaybettiği gibi. ABD’nin Türkiye'ye dönük
hasmane tutumu bir pazarlık tavrı mı yoksa gerçekten cinnet geçirmiş bir Hıristiyan Siyonist
kini mi yakında göreceğiz. Türkiye bunu test edip ona göre tavrını alacaktır. Biliyoruz ki,
Mısır'daki meşru iktidara karşı yapılan kanlı darbenin de sicilinde ABD’nin örtülü desteği var.
Öyle anlaşılıyor ki, ABD yönetimine egemen olan zihniyet, FETÖ'ye de egemen olan
zihniyetle aynı. Yani bu FETÖ teknolojisi, önce ABD de denenmiş ve başarılı olmuş. Bütün
ABD sistemini esir almış katil ve faşist bir çete var orda. FETO Haşhaşi çetesinin Türkiye'de
yapmaya çalıştığı şeyi aslında 11 Eylül'den sonra Amerika'da başarmış birileri. Bu haşhaşi
Fetullahçılık çetesi bunların bir kopyası, klonlanmış hali. Amerika'ya çökmüşler ve Amerikan
devletini, istihbaratıyla ordusuyla ele geçirmişler. Amerika'da başardıklarını da dünyanın
çeşitli yerlerinde hayata geçirmenin derdindeler.
12
Bence NATO bütün meşruiyetini kaybetmiş ve bitmiştir. Türkiye NATO üslerini kapatıp,
NATO Üyeliğini yapabilirse askıya alıp, yapamazsa NATO içinde ciddi bir sorgulama defteri
açıp bunun takipçisi olmalıdır. NATO'dan habersiz böyle bir darbe girişimi olamaz. Devlet de
bunu çok iyi biliyor. Bu darbe girişiminde başı çekenlerin çoğu NATO'da eğitim alan
kişilerdir. Aynı şekilde, ABD ile ilişkiler de sorgulanmalı ve bu darbenin hesabı çok ciddi
şekilde sorulmalı.
Nasıl ki Arap Baharı'yla birlikte halklar bunların kurdukları ve kağıttan karton olan düzenleri
yerle bir etti, Türkiye'de de aynı şekilde sıradan insanlar buradaki örtülü sömürge düzenini
yok ediyor. Emin olun dünyada da kağıttan kaplan güçleri vardır. Sağlam durarak ve az hata
yaparak, gücümüzü de aşmadan hesaplaşılırsa ben bu 15 Temmuz devrim sürecinin çok
büyük bir kelebek etkisi olacağını düşünüyorum. Bunların bir şekilde yirmi senedir kurmaya
çalıştıkları kaos düzeninin yerine, bütün insanlığın bunlardan hesap sorar hale gelip dünyanın
her yerinde bunları yok edecek bir insanlık iradesinin harekete geçeceğine inanıyorum. En
başta da Amerika'da. Bu çeteden Amerika'nın yerli ve milli güçleri de rahatsız ama bir şey
yapamıyorlar, fakat Türkiye'de onların yaşadığı başarısızlık orada da pozitif bir etki
yapacaktır. Sadece ABD'de değil, Avrupa'da, dünyanın geri kalan yerlerinde bu tüccar
kılıklı şeytanlar, haydut savaş lobisi, insanlık düşmanı faşizan küresel güç karşısına yeni
bir evrensel insanlık dinamiği yeşerecektir. Küresel egemenliği terör, tehdit, şantaj,
saldırganlık, katliamlar ve iç savaşlarla yaratılmış kaos üzerine bina eden bu nihilist zihniyet,
aslında tüm dünya için, bütün devletler için, insanlık için büyük bir tehdittir. Eğer
durdurulmazsa bir 3. dünya savaşına yol açacaklar.
11 Eylül'le birlikte mi başardılar bunu?
Temel olarak 11 Eylül'den sonra başardılar ama Soğuk Savaş'tan önce de Amerikan
yönetiminde söz sahibi olmuşlar ve Soğuk Savaş bittikten sonra ele geçirmeye başlamışlar.
Çünkü ilk Irak işgali bunların operasyonuydu, sonrasında Yugoslavya'nın parçalanması, Uzak
Asya'dan Afrika'ya, Latin Amerika'ya dünyanın değişik yerlerinde birçok operasyonları var.
Evrensel bir şov halinde bütün dünyaya ibreti alem olsun diye canlı yayınlarla yürüttükleri
operasyon, ilki 1991 yılındaki Irak işgalidir. O başladı ve devam etti, 11 Eylül 2001'den sonra
bütünüyle el koydular.
Tam olarak kim bunlar?
Şimdi bunlara İlluminati, Yahudi lobisi, Hıristiyan Siyonistler, Neo-Konlar, şeytanın
çocukları gibi tanımlar yapılıyor ya, ne dersek diyelim hepsi doğrudur; ama hiç önemli
değil. Net olan birşey var ki, Amerikan gücünü kullanan unsurlar insanlık düşmanıdır.
İnsanlığın baş belasıdır ve insanlığın bir şekilde bunlardan kurtulması gerekiyor.
Bunların dini de ırkı da, kendi aralarında gizemli kurdukları örgütler falan da hiçbiri bizi
ilgilendirmiyor. Son tahlilde Amerika'nın siyasi, askeri, ekonomik gücünü insanlık aleyhine
kullanan cinnet geçirmiş bir gruptan bahsediyoruz.
Fetullahçı haşhaşilerde gördüğümüz, Meclis'i bombalayan, halkını tarayan bu cinnetin asıl
büyüğü şu an Amerika'da başarmış bir şekilde yaşıyor. Şimdi bu Fetullahçıların adları Ahmet,
Mehmet, Mustafa, Ayşe, Fatma. Doğdukları yerler burada, annelerini babalarını belli; bunun
artık bir önemi var mı? Hayır. Bunların hatta artık örgütlerinin analiz edilmesi de, önemsiz.
Millet bu FETÖ'cüleri hain, alçak, kalleş, katil olarak beynine yazdıysa Amerika'yı yönetenler
için de aynısını söyleyebiliriz. Nasıl FETÖ burada devletin tankını, topunu, tüfeğini ele
geçirmişse onlar da Amerika'nın tankını, topunu, tüfeğini ele geçirmişler. Nasıl bu
13
alçaklar cinnet geçirircesine, içlerine şeytan kaçmış gibi acımadan masum insanlara
ateş ettilerse Amerikalılar da daha büyük ölçekte aynısın yapıyor, Irak'ı, Afganistan'ı
Suriye'yi bombalıyor. Bunlar insanlık düşmanı ve bu zihniyetleriyle dünyayı yakarlar.
Bunların ortak bir özelliği var; insan beyni ritim melekesiyle çalışır, belirli bir ritimle bir şeyi
çok tekrar edersen beyin dış telkinlere kendini kapatır ve sadece tek bir telkine açık hale gelir.
Yani insanlıktan çıkar ve tek bir yerden emir alarak yaşayan yarı hayvani bir yaratığa
dönüşür. Faşizm de oradan doğuyor, bireysel katil ruhu da buradan doğar. Kabil'in
kıskançlığı, şeytanın kibri tam olarak budur. Bunlar bir süre sonra bütün insanlığı düşman
olarak görüyor, insanları böcek olarak görüyor; bunlar bizimle aynı dünyada
yaşamıyorlar. Kendilerine ait paralel bir dünyaları var. Şizofrenik bir evren. Bu nedenle
olan biten hiç bir şeyden ders çıkaramazlar. Bizim gördüğümüzü görmüyorlar çünkü. Onların
dünyasında her şey başka bir manaya sahip. O bilim kurgu filmlerindeki işaret gelince
başkalaşıp cinayet işleyen beyni yıkanmış tipler gibi. Bu nedenle bunların vazgeçmesini de
kimse beklemesin. Normal insanlar değiller çünkü. Beyinleri yok. Akıl, vicdan, hiçbir insani
hasletleri yok. Bunlar insanmış gibi davranmayı bırakalım. Bakın yedikleri o dayakları bile
niye yediklerinin farkında değiller. O kadar beyinsizler yani. 15 Temmuz'da o darbeci itlerden
biri direnen halka "vurun şu it sürüsünü" diyor ya, kendi anasına babasına diyor aslında. Ama
artık onun anne babası bile yok. Gerçekten içleri boşaltılmış ve tamamen belli hedeflere
koşullanmış şartlı relekslerle yaşayan pavlovun köpekleri gibiler. Şimdi bu ABD'yi ele
geçiren çete de benzer bir çete. Sibernetik ve benzeri teniklerle sürekli katiller yaratıp
insanlığa saldırıyorlar. IŞİD ve PKK da aynı tekniklerle çalışıyor. Çocukları devşirip katil
yaratıyorlar. Şu veya bu idealle, inançla hipnotize edip tetikçi olarak kullanıyorlar. Tarihte de
buna benzer örnekler gördük; mesela Hasan Sabbah/Haşhaşilik böyle bir şeydir.
Diğer yandan bu küresel çete için Yahudilik ve Hıristiyanlık da bir değer değildir. Çünkü
bunlar hiçbir şeye inanmıyorlar ama lazım olduğunda Haçlı güdüleriyle hareket ediyorlar.
Kendi bünyelerindeki unsurları da harekete geçirmek için İslamofobi lazım. İsrail'e yerleşimci
götürüp Filistinli katlettirmek için Siyonist bir ideoloji lazım. Batı kamuoyunu ıraktaki
Afganistan’daki katliamları meşru göstermek için Hıristiyan genlere hitap etmeleri lazım.
Yoksa bunların bir dini, inancı, değeri falan yok.
Pagan diyebilir miyiz?
Pagan bile değil, tamamen nihilist; aslında hiçbir şeye inanmayan, hiçbir kutsalı olmayanlar.
Bu paganizm bile değildir. Bunun adı iblistir ve şeytanın birinci özelliği insanı kıskanır, insanı
sevmez. Bunlar insanlık düşmanı. Bakın ölçü basittir; çocukları öldüren iblisin soyudur.
İnsanlar bir birini öldürür, savaşır, kötülük yapar. Ama çocuklara kimse dokunmaz. Savaşta
bile. Çocuk öldürmek, bugün İsrail’deki, Suriye’deki şeytanlar gibi, bilerek ve seçerek
çocukları hedef almak, insan soyunu hedef almak demektir ki bu içgüdü insanda yoktur.
Bunlar insan dışı varlıklar. Görünümleri bizim gibi ama içlerinde Adem ruhu yoktur. Bu
nedenle sorun insanlık çapında bir sorundur. Tehlike bütün insanlığı ilgilendiren evrensel bir
tehlikedir. O yüzden üzerinde güneş batmayan tek din olan İslâmı hedef aldılar. Çünkü
üzerinde güneş batmayan bir dünya devleti kurmak istiyorlar. Bunlara direnebilecek
jeopolitik/jeokültürel ideoloji ve maya İslam’dır. O yüzden hattı müdafaa yoktur sathı
müdafaa vardır.
Peki müslümanların bunlara direnecek yeterli gücü var mı?
Tabii ki var. Güç görecelidir. Biz kuşların filleri, sineklerin nemrudu, yetim ve çoban
peygamberlerin Roma ve Sasani'yi yendiği bir tarihin çocuklarıyız. Gerçek güç buna olan
14
imandır. Öncelikle bu imanla bizim artık savunma pozisyonundan çıkıp saldırıya geçmemiz
gerekiyor. Bu dünya düzenini insanlık düşmanları değil, biz Müslümanlar kuracağız.
İnsanlığın nöbetini tuttuğumuz bütün değerler bizde var: adalet, merhamet, vicdan, eşitlik,
barış. Allah'ın bütün kullarını, Allah'ın eşit kulları olarak gören idrak sadece Müslümanlarda
var; ne Hıristiyanlıkta, ne budizmde. Bir ırkı dini olan Yahudiliği saymıyorum bile. En
evrensel barış değerleri bizde var. Evrensel bir barış/adalet düzeni kurma davasını insanlığın
önüne koymamız gerekiyor. Bunların hamlelerini boşa çıkartmak için karşı hamleler yaparken
aynı zamanda böyle bir hamle de yapmamız lazım. Bu toprakların çocuğu olan, inanç ve
yaşam tarzı olarak Müslüman olsun olmasın, gavurlaşmamış, Batılılaşmamış,
bunlardan nefret eden ve insanlık değeri kalmış sağcı, solcu, Alevi, Sünni, Türk, Kürt
vb. kendisini neci olarak tanımlarsa tanımlasın yerli her vatan evladının İslamı bir kez
daha gözden geçirip bir savunma silahı, bir insanlık nöbeti, insan kalmamızın sigortası
olarak yeniden okuyup anlaması gerekiyor. Aynı şekilde Müslümanların da Yahudiler gibi
bir ırkın, topluluğun, tarihin kimliği olarak doğuştan ve mecburi Müslümanlığı değil; böyle
bir manayla yeniden Müslümanlaşması lazım.
FETÖ'nün devletten tasfiyesiyle doğacak boşluğun nasıl doldurulacağı ile ilgili tartışmalar
var.
TSK başta olmak üzere devletin tüm kademelerindeki FETÖ'cüler tepeden tırnağa
temizlenmeli. Ama bunu yaparken de yeni FETÖ'ler yaratmadan, ayrım yapmadan, 15
Temmuz ruhuna sahip yani bu milletin topyekün varlık ve bekasına, namusuna sahip çıkma
ruhu olan insanlardan seçilmeli. Diline, dinine, ırkına, mezhebine bakmadan. Gerçek hukuk
devleti de bu idrakle kurulur. Zaten herhangi bir kuruma bir grubu temsil ettiğinde adaletsizlik
başlıyor.
Biz Müslümanlar herkes için adaleti savunuyoruz, sadece benim gibi düşünenlere adalet,
adalet değildir. Batı bize saldırmasın diye Batı'ya takiye yaptığını düşünelim, peki milleti
neden ayrım yapıp dövüyorsun yıllarca? Buna hakkın yok ki! Kendine imtiyazlı bir sınıf
yaratıp, geri kalan halkı neden aşağılıyorsun? Dili, yaşam tarzı, inancı farklı diye niye onları
küçümsüyorsun? Bu diğer yandan bu tavır Tanrılaşma/Rableşme iddiasıdır. Bizi kimse
kurtarmaya kalkmasın; devleti, ülkeyi, dini, Aleviliği, Türk'ü, Kürt'ü kimse kurtarmaya
kalkmasın. Bırakın insanlar Türk olsun, Kürt olsun, ne olmak istiyorsa olsun ama kimse
kimseye bunu dayatmasın. herkes, tabir caizse "putuna" evinde tapsın. Kurtuluş, bu idraktedir
zaten. Hep birlikte olma idraki. Birbirimizin hakkına hukukuna dinine yaşam tarzına etnik
kökenine saygı duyma, her zaman ortak hususiyetlerimizi öne çıkarma ve daima ortak tehdide
karşı ortak tepki verebilme. Bakın bizi ayırıp bir birimize düşman etme çabasıyla başarıyorlar
hep.
Devlet solcuları döverken sağcı susuyor, Alevilere dönük provakasyonlarda sünni
susuyor, başörtülüyü dışlarken solcu alevi susuyor, Kürdü döverken Türk, Türklüğü
dejenere ederken Kürt susuyor. Sonuç ortada: Bir avuç azınlıkla yıllardır tepemizde
keyif sürüyorlardı. Her darbede o meşhur ilk 500 zengin daha bir
zenginleşiyordu. Bunların semtlerine hiçbir zaman cenaze gitmedi. Bakın seçkinci elitlerle
işbirliği içindeki Kürtler dahil, bu rejimle iş tutan hiç kimsenin canı yanmıyordu. Bunların
kışkırttığı sahte iç savaşlarda ölen ve öldüren hep halkın gariban çocuklarıydı Yoksul
Diyarbakırlı, Çorumlu, Trabzonlu, Çanakkaleli, Ağrılı. Bu şeytani tezgaha artık bir son
vermek gerekiyor. Bakın yıllardır Kürt sorunu bitince alevi sorunu başlayacak diye
hazırlıklar duyuyoruz. Şimdi göz göre göre bunlar yazılıp söyleniyor. Tek bir süneninin
Alevilere dönük tek bir saldırıyla işi olmaz biliyoruz. Ama Gazi Mahallesi'nde bir kahve
15
tarandı, daha fail bile belli değilken bütün Alevilere Sünnilere yaptı diye haber salındı. 15
Temmuz gecesi, Malatya’da basit bir olay ki hemen alevi kökenli Malatya milletvekilinin
müdahalesiyle sağduyusuyla halledilmiş, ama solcu faşist yayın organları gece boyu Alevilere
saldırıyorlar diye yayın yaptı. Şimdi bu ortamı hazırlayanlar ve buna teşne olanlar. Bakın en
küçük bir provakasyonda sahne alacaklar.
PKK zaten işi Aleviciliğe döktü ve Alevilerin üst koruyucu örgütü gibi davranmaya başladı
şimdiden. Alevi kardeşlerimizin çok dikkatli olması lazım. Bu haçlı alçakları FETÖ
örneğindeki gibi nasıl çocuklarımızı çalıp çeşitli maskelerle bize saldırtıyorsa, alevi
çocuklarını da bu sahte korkularla çalıp kullanmasınlar. O gece insanlar nasıl ki “her alevinin
namusu sünniye, her sünninin namusu aleviye emanettir” dedi, bu da 15 Temmuz devriminin
en önemli ilkelerinden biri olarak tarihe geçmiştir, işte bu ilkeyle hareket etmek lazım. Bu
bağlamda yaşadığımız bu süreçten herkes kendi dersini çıkarmalı; tüm örgüt, parti, cemaat,
tarikatler dönsün kendisine baksın ve biz bu millete nasıl layık oluruz diye yeniden kendisini
formatlasın. Sadece yeni ordu kurulmayacak, yeni anayasa yapılmayacak; aynı zamanda bu
millete layık olmayan ve şu veya bu adına millete Tanrılık yapmak isteyen eski kafalı dini,
mezhebi ya da etnik oluşumlar da kendilerini bu devrimin değerleri ve ruhuyla yeniden
formatlamalı. Başka tür saldırılara karşı bağışıklığımızın tek yolu bu.
15 Temmuz sonrası yeni bir hamle yapmalarını bekliyor musunuz?
Bunlar tabiki durmayacaklar. Bizzat kendi merkezlerinde durdurulmadıkları sürece,
bölgemize, halklarımıza, devletlerimize, çocuklarımıza saldırmayı sürdürecekler. 15
Temmuz'da insanlık adına bunlara çok büyük bir darbe vurduk. Türkiye'deki en büyük
güçlerini kaybettiler. Bu etabı yendik, sonrasını da bekliyoruz, her çeşit melanet bekliyoruz:
suikast, etnik/mezhep savaş tahrikleri. PKK, DHKP-C, IŞİD gibi haşhaşi örgütleri çok
bunların elinde. Ama artık PKK'nın Kürt, DHKP-C'nın Alevi, FETÖ'nün Müslüman maskeli
haçlı güçleri olduklarını tüm millet gördü. Hepsi haçlıların farklı kılıklardaki ajan taşeron
çeteleridir. Gerçek Türkler, Kürtler, aleviler, Sünniler, modernler, dindarlar, laikler,
vatanseverler. Yani toplumun yüzde 90’ı bu haçlı güçlerine karşı tek bir safta tek yürek ve tek
yumruk halindedir ve bu ruh devletin de yeni amentüsü ve resmî ideolojisi olmalıdır. İşte bu
imanla, annelerimizin elinde merdane, dedelerimizin elinde baston ve gençlerimizin tertemiz
bedeni; hazır bekliyoruz. Asıl olarak bunların o kibirli firavun ruhlu efendilerini bekliyoruz.
İllimünati mi, Rotschhild mi, Rockfeller mi, NeoCon mu, CIA mi, İngiliz mi, Siyonist mi,
her neyse. Hepsini birden tarihe gömene kadar bu savaş sürecek. İla-yı Kelimetullah şiarı,
onların bu şeytani dünyasını yıkıp Adem'in çocuklarını özgürleştirecek. Hodri meydan
diyoruz. Onlar da vursun, biz de vuralım; kim kazanırsa, dünyayı o yönetsin.
16
Download