Biyoteknolojik Buluşlar - Teknoloji Transfer Platformu

advertisement
BİYOTEKNOLOJİK BULUŞLAR
UZMANLIK TEZİ
BANU AVCIOĞLU
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
PATENT DAİRESİ BAŞKANLIĞI
OCAK 2001
ANKARA
İÇİNDEKİLER
ÖZ ...............................................................................................................................
i
ABSTRACT ................................................................................................................
ii
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................
iv
TEŞEKKÜR ................................................................................................................. viii
TABLOLAR ................................................................................................................
ix
ŞEKİLLER ................................................................................................................... x
KISALTMALAR ..............................................................................................................................
xi
I. GİRİŞ ........................................................................................................................
1
1.1 Patent Sistemi .................................................................................................... 2
1.1.1 Yenilik ....................................................................................................... 3
1.1.2 Buluş Basamağı ......................................................................................... 3
1.1.3 Sanayiye Uygulanabilirlik ......................................................................... 3
1.1.4 Patent Başvurusunda Açıklama (Disclosure) ............................................ 4
1.1.5 Teknikte Uzman Kişi ................................................................................
4
1.2 Türkiye’de Fikri ve Sınai Haklar ......................................................................
5
1.2.1 Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname .................................................................................................
5
1.2.2 Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (World Intellectual Property
Organization, WIPO) ................................................................................
5
1.2.3 Paris Sözleşmesi-Stocholm Sözleşmesi (Paris Convention) ..................... 6
1.2.4 Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty, PCT) .................
6
1.2.5 Patent İşlemleri Amacıyla Mikroorganizmaların Tevdii Edilmesinin
Uluslararası Kabulü Konusunda Budapeşte Anlaşması ............................
6
1.2.6 Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Strasburg Anlaşması
(Strasbourg Agreement Concerning the International Patent
Classification – IPC) .................................................................................
iv
7
1.2.7 Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve Gümrük Tarifeleri ve
Ticaret Genel Antlaşması’nın Ticaretle Bağlantılı Fikri Haklar Metni
(TRIPS) ....................................................................................................
7
1.2.8 Avrupa Patent Sözleşmesi (Münih Sözleşmesi; European Patent
Convention, EPC) .....................................................................................
1.2.9
9
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological Diversity,
CDB) .....................................................................................................
9
1.3 Biyoteknoloji ..................................................................................................... 10
1.3.1 Biyoteknoloji ve Türkiye ..........................................................................
12
II. TARTIŞMA ............................................................................................................. 14
2.1 Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Metni (TRIPS) ve Biyoteknolojik
Buluşlar ..........................................................................................................
15
2.2 Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC), Biyoteknolojik Buluşlar konusunda
Avrupa Konsey Direktifi ve Biyoteknolojik Buluşlar .....................................
19
2.3 Uluslararası Patent Sınıflandırmasına İlişkin Strazburg Anlaşması ve
Biyoteknolojik Buluşlar ................................................................................
35
2.4 Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (World Intellectual Property Organization,
WIPO) ve Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty, PCT) .......
35
2.5 Patent İşlemleri Amacıyla Mikroorganizmaların Tevdii Edilmesinin
Uluslararası Kabulü Konusunda Budapeşte Anlaşması ...................................
2.6
Türkiye’de
Biyoteknolojik
Buluşların
Patent
Korunmasıyla
35
İlgili
Düzenlemeler .................................................................................................
37
2.7 Biyoteknolojik Buluşlar ve Diğer Ülkelerdeki Uygulamalar ............................ 40
2.8 Türkiye’de Yerli ve Yabancı Biyoteknolojik Patent Başvuruları .....................
46
2.9 Bitki Çeşitlerinin Korunmasıyla İlgili Sistemler ............................................... 52
2.9.1 Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme
(International Convention For The Protection of New Varieties of
Plants, UPOV) ........................................................................................
v
54
2.9.2 Türkiye’de Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasıyla İlgili Yasal
Düzenlemeler ..........................................................................................
57
2.10 Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological Diversity, CDB)
ve Biyoteknolojik Buluşların Korunması ........................................................
60
2.10.1 Türkiye’nin Biyolojik Çeşitliliği ............................................................. 63
2.10.2 CBD ve TRIPS İlişkisi ............................................................................
65
2.10.3 Geleneksel Bilgi, Buluş, Genetik Kaynaklar ve Bu Kaynaklara Erişim
67
2.10.4 Geleneksel Bilgi, Buluş, Genetik Kaynaklar ve Coğrafi İşaret
Koruması ................................................................................................. 71
2.11 Biyoteknolojik Buluşlar ve Teknoloji Transferi ............................................
73
2.11.1 Biyolojik Kaynakların Erişimi, Kullanımı ve Teknolojinin Paylaşımı
(Bioprospecting) .....................................................................................
75
2.11.2 Türkiye’de Genetik Kaynaklara Erişim ................................................... 77
2.12 Biyoteknolojik Buluşların Korunmasının Etik ve Çevresel açıdan
Değerlendirilmesi .......................................................................................
78
III. SONUÇ .................................................................................................................
83
IV. KAYNAKLAR ......................................................................................................
86
V. EKLER
1. YENİLİK ............................................................................................................. 93
2. BULUŞ BASAMAĞI .........................................................................................
94
3. AÇIKLAMA (DISCLOSURE) ........................................................................... 95
4. TEKNİKTE UZMAN KİŞİ (SKILLED PERSON IN THE ART) .....................
96
5. AVRUPA PATENT SÖZLEŞMESİ ................................................................... 97
6. ULUSLARARASI TEVDİİ KURUMLARI ....................................................... 100
7. 1997 Yılında Bazı Ülkelerdeki Patent Başvuruları ve Belgeleri ........................
102
8. İlk IPC koduna göre biyoteknolojik buluşları içeren Türkiye’ye yapılan patent
başvuruları ve verilen patent belgeleri ...............................................................
103
9. Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından bu yana yapılan biyoteknolojik
patent başvurularının tüm IPC sınıflarına göre dağılımı ..................................
10. 97 Yılında Bazı Ülkelerdeki C07 ve A01N Sınıfındaki Başvuru ve Belgeler
vi
104
105
11. 97 Yılında Bazı Ülkelerdeki A61K Sınıfındaki Başvuru ve Belgeler .............
106
12. 97 Yılında Bazı Ülkelerdeki Bitki Çeşitleri Başvuru ve Tescilleri ................... 107
13. Tohumlukların Tescil Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında .............................
108
14. İlk IPC Koduna Göre Başvuruların Değerlendirilmesi Programı .....................
109
vii
TEŞEKKÜR
“Biyoteknoloji”, “fikri mülkiyet hakları”, “genetik kaynaklar”, “biyolojik çeşitlilik” ve
bunlarla ilgili diğer kavramlar, dünyada güncel konular içinde yer almasına karşın
ülkemizde bu kavramların birbirleriyle olan ilişkisiyle ilgili araştırmalar son derece
azdır. Türkiye açısından çok önemli olan bu araştırmaların hem nicelik hem de nitelik
açısından artmasını gönülden diliyorum.
Bu tezin hazırlanmasında bana desteğini esirgemeyen ve özellikle Türkçe kaynak
konusunda bana yardımcı olan herkese içten teşekkürlerimi sunarım.
viii
TABLOLAR
Tablo 2.1 EPC’ye göre patentlenebilir/patentlenemez buluşlar ................................. 33
Tablo 2.2 Biyoteknolojik buluşlarla ilgili olabilecek uluslarası patent sınıfları ..........
49
Tablo 2.3 İlk IPC sınıfına göre biyoteknolojik buluşları içeren, Türkiye’ye yapılan
patent başvuruları ve verilen patent belgeleri .............................................. 50
Tablo 2.4 Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından bu yana yapılan biyoteknolojik
patent başvurular ile tüm başvuruların (patent veya faydalı model)
karşılaştırılması [1994-2000] ....................................................................
51
Tablo 2.5 Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından bu yana verilen biyoteknolojik
patentler ile tüm belgelerin (patent veya faydalı model) karşılaştırılması
[1994-2000] ............................................................................................... 51
ix
ŞEKİLLER
Şekil 2.1 Türkiye’ye 1994-2000 yılları arasında yapılan patent/faydalı model
başvuruları ve alınan belgeler ...................................................................
46
Şekil 2.2: Türk Patent Enstitüsü'nün kurulmasından itibaren yapılan biyoteknoloji
konusuna girebilecek başvurular ile tüm başvuruların (patent/faydalı
model) karşılaştırılması..............................................................................
x
48
KISALTMALAR
AB
………….
Avrupa Birliği
ABD
………….
Amerika Birleşik Devletleri
DNA
………….
Deoksiribonükleikasit
CDB
………….
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological
Diversity)
CEFIC
………….
Avrupa Kimya Endüstrisi Konseyi (European Chemical
Industry Council)
EPC
………….
Avrupa Patent Sözleşmesi (European Patent Convention)
EPO
………….
Avrupa Patent Ofisi (European Patent Office)
GURT
………….
genetic use restriction technologies
IPC
………….
Uluslararası Patent Sınıflandırması (International Patent
Classification)
IPGRI
………….
Uluslararası Bitki Genetik Kaynakları Enstitüsü (International
Plant Genetic Resources Institute)
KHK
………….
Kanun Hükmünde Kararname
PCT
………….
Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty)
TRIPS
………….
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Metni (Trade
Related Intellectual Property Rights)
WIPO
………….
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (World Intellectual Property
Organization)
WTO
………….
Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization)
UPOV
………….
Yeni Bitki Türlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası
Anlaşma (International Convention For The Protection of
New Varieties of Plants)
xi
ÖZET
BİYOTEKNOLOJİK BULUŞLAR
Avcıoğlu, Banu
Uzmanlık Tezi, Türk Patent Enstitüsü
Ocak 2001, 110 sayfa
Biyoteknolojik buluşlar, biyolojik materyalden oluşan veya biyolojik materyal içeren
ürün ya da biyolojik materyalin üretildiği, işlendiği, kullanıldığı bir işlemdir.
Biyoteknoloji alanında yapılan buluşlar, canlıları kullanması nedeniyle diğer buluşlardan
farklılık taşımaktadır. Bu nedenle, bu buluşlar çevreci veya muhafazakar gruplar ile az
gelişmiş ülkeler gibi tarafların itirazlarına hedef olmaktadır. Öte yandan diğer bazı
taraflar – özellikle gelişmiş ülkelerdeki sanayi grupları – biyoteknolojik buluşların sınai
mülkiyet
hakları
rejimi
çerçevesinde
korunmasını
şiddetle
desteklemektedir.
Uluslararası düzeyde biyoteknolojik buluşların korunması ve bu buluşların hammaddesi
olan genetik kaynakların paylaşımı, gelişmiş ve az gelişmiş/gelişmekte olan ülkeleri
çıkar çatışmasına sürüklemiştir. Fikri mülkiyet haklarıyla ilgili sistemlerin modern
biyoteknolojik gelişmelerden önce kurulmuş olması günümüzde geçerli olan
düzenlemelerde bazı sıkıntılar - özellikle koruma kapsamında - yaratmaktadır. Bu
çalışmada, biyoteknolojik buluşların bir fikri mülkiyet hakkı olarak korunması, ulusal ve
uluslararası yasal düzenlemeler çerçevesinde ele alınarak incelenmiştir.
i
ABSTRACT
BIOTECHNOLOGICAL INVENTIONS
Avcıoğlu, Banu
Speciality Area Dissertation, Turkish Patent Institute
January 2001, 110 pages
Biotechnological inventions concern a product which is a biological material or consists
of a biological material; or a process in which a biological material is produced,
processed or used. Inventions in the field of biotechnology differ from the others in that
they use living beings. For this reason, these inventions are subject to several objections
from different parties such as environmentalist or conservative groups and underdeveloped countries. On the other hand, some other parties – especially industry groups
of developed countries - strongly support protection of biotechnological inventions
under industrial property regime. Protection of biotechnological inventions at the
international level and sharing of genetic resources which are raw materials for such
inventions resulted in a confliction of interest between developed and developing/underdeveloped countries. The fact that present intellectual property systems were established
before the developments in modern biotechnology brings about problems especially in
the scope of protection. In this study, protection of biotechnological inventions as an
intellectual property right was examined by considering national and international legal
regulations.
ii
BİRİCİK ARKADAŞIM,
SAYIN FÜSUN ATASAY’A ...
iii
GİRİŞ
Fikri mülkiyet hakları edebiyat, müzik, resim vb sanat eserleri, bilgisayar
programları, buluşlar, markalar, endüstriyel tasarımlar gibi insan düşünce ve duygu
ürünlerinin yaratıcılarına sağlanan haklardır. Bu kavram Aristo zamanına kadar
uzanmaktadır. Buluşçuların ödüllendirilmesi, ahlaki ve felsefi açıdan iki düşünceye
dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, Hegel’e aittir: bir düşünce onu yaratanın
kişiliğinin yansıması olduğu için onu yaratan kişiye ait olmalıdır. İkinci düşünce ise
Locke’a aittir: emeğin sıkıntısı malla ödüllendirilmelidir [1].
Fikri mülkiyet hakları, sınai mülkiyet (industrial property) ve eser sahibi hakları
(copyright) olarak ikiye ayrılmaktadır. Her ikisi de yaratıcılarına, kapsamları ilgili
yasal düzenlemelerle belirlenmiş tekel haklarının tanınmasıyla gerçekleşmektedir.
Sınai haklar buluşların, yeni tasarımların ve özgün çalışmaların ilk uygulayıcıları ile
ticaret alanında üretilen ve satılan malların üzerilerindeki üreticisinin veya satıcısının
ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerin sahipleri adına kayıt edilmesini sağlamaktadır.
Böylece bu kişiler, ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre için sahip
olmaktadır. Teknoloji alanında en önemli sınai hak, buluş sahiplerine verilen
patentlerdir [2].
Biyoteknoloji bitki, hayvan ve mikroorganizma gibi organizmalar ya da biyolojik
araç, sistem ve yöntemler kullanılarak endüstriyel ürün elde etme amaçlı disiplinler
arası bir uygulama alanıdır. Yüzyıllardır geleneksel yöntemlerle uygulanan
biyoteknolojinin modern teknikler kullanılarak gerçekleştirilen günümüzdeki
uygulamaları gıda, kimya, tıp, tarım, ormancılık ve çevre alanlarında sürmektedir.
1
1.1 Patent Sistemi
Buluş, teknoloji alanında bir ürüne veya yönteme ilişkin belirli bir problemin
çözümüdür. Öte yandan buluş, genel olarak ve halihazırda bilinmeyen, maddi bir
şekle sokulabilen ve maddi bir şekilde kullanılabilen, topluma fayda sağlayan ve
insanlar tarafından düşünülen ve keşfedilen ürünler ve yöntemler olarak da
tanımlanmaktadır [3]. Kısacası, buluş teknik bir soruna getirilen teknik bir çözümdür.
Biyoteknolojik buluş ise, biyololojik materyalden oluşan veya biyolojik materyal
içeren üründen ya da biyolojik materyalin üretildiği, işlendiği ya da kullanıldığı bir
işlemden oluşan buluştur [4].
Patent ise, resmi bir kurum tarafından veya birçok ülke adına hareket eden bölgesel
bir ofis tarafından başvuruya dayanarak verilen, bir buluşu tanımlayan ve patentli
buluşun ancak patent sahibinin yetkisiyle üretilmesine, kullanılmasına, satılmasına,
vb. eylemlere izin veren ve hak yaratan belgedir [3]. Buluşların patentlerle
korunmasının temel amaçları, insan yaratıcılığının tanınması, buluş etkinliklerinin
özendirilmesi, buluş sahibinin ödüllendirilmesi ve araştırma-geliştirme sonuçlarının
açıklanarak teknik bilginin yaygınlaştırılmasıdır [5]. Patent sahibinin, patent üzerinde
belirli süre içinde olmak kaydıyla bazı tekel hakları bulunmaktadır: patent sahibi,
patent konusu ürünün üretilmesini, satılmasını, kullanılmasını, ithal edilmesini veya
kişisel ihtiyaç dışında elde bulundurulmasını; patent konusu olan bir
kullanılmasını, patent konusu yöntemle
yöntemin
doğrudan elde edilen ürünlerin satışa
sunulmasını, kullanılmasını, ithal edilmesini veya kişisel ihtiyaç dışında elde
bulundurulmasını önleyebilir.
Bir buluşun patent olabilmesi için temel olarak üç koşulu yerine getirmesi
gerekmektedir: yenilik (tekniğin bilinen durumuna dahil olmama), buluş basamağı
(tekniğin bilinen durumunun aşılması) ve sanayiye uygulanabilirlik. Bu koşullara ek
olarak uluslararası düzeyde kabul edilmiş dördüncü patent olma koşulu ise
tanımlama veya açıklamadır (tarifname; specification/disclosure) [6]. Fiziksel olarak
bir patent başvurusu özet, buluşun açıklandığı tarifname, korunması istenilen
özelliklerin bulunduğu istemlerden ve şekillerden oluşmaktadır. Daha basit buluşlarla
verilen ancak koruma kapsamı patentle aynı olan faydalı model belgelerin de ise
buluş basamağı koşulu aranmamaktadır.
2
1.1.1 Yenilik
Yenilik, Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin (KHK) 7. Maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tekniğin bilinen
durumuna dahil olmayan buluş yenidir. Tekniğin bilinen durumu, patent
başvurusunun yapıldığı tarihten önce, buluş konusunda dünyanın herhangi bir
yerinde toplumca erişilebilir yazılı veya sözlü tanıtım, kullanım veya bir başka yolla
açıklanan bilgilerden oluşur.”[7]. Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa Patent
Ofisi’ne (European Patent Office-EPO) göre yeniliğin değerlendirilmesi, fotografik
karşılaştırmadan çok,
açık ve örtük açıklamaların değerlendirilmesidir (whole
contents approach – EK 1) [8].
1.1.2
Buluş Basamağı
Buluş basamağı, 551 Sayılı KHK’da “Tekniğin Bilinen Durumunun Aşılması” olarak
tanımlanır. Madde 9’da bu kavram “Buluş, ilgili olduğu teknik alandaki bir uzman
tarafından, tekniğin bilinen durumundan aşikar bir şekilde çıkarılamayan bir faaliyet
sonucu gerçekleşmiş ise, tekniğin bilinen durumunun aşıldığı kabul edilir.”[7] olarak
yer almıştır. EPO Genişletilmiş Temyiz Kurulunun (Enlarged Board of Appeal)
birçok kararına dayanılarak geliştirilen “sorun ve çözüm yaklaşımı” na (problemand-solution-approach) göre buluş basamağını değerlendirir (EK 2) [8].
1.1.3
Sanayiye Uygulanabilirlik
Bir buluşun tarım dahil sanayinin herhangi bir dalında üretilebilir veya
kullanılabilir nitelikte olması, buluşun sanayiye uygulanabilir olduğunu
gösterir [7].
3
1.1.4 Patent Başvurusunda Açıklama (Disclosure)
551 Sayılı KHK’nın 46. Maddesine göre buluşun anlatımı olan tarifname,
buluş konusunun ilgili olduğu teknik alanda uzman olan bir kişi (skilled person
in the art) tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak nitelikte açık ve
yeterli yazılır. Biyolojik sistemler karmaşık ve tahmin edilemeyen sonuçlar
verebildikleri için, biyoteknolojik buluşlarda yeterli açıklamaların yer alması
gerekir (EK 3) [8].
Bunlara ek olarak, İngiltere Lordlar Kamarasından Lord Hoffman, patent
alınabilmesi için etkili bir açıklama gerektiğini belirtmiştir. Eğer bir buluş
genel bir uygulamaya ait ise, istem genel kapsamda olmalıdır. Yani, patent
sahibi faydalı bir etkiye sahip bir ürün bulmuşsa, ancak aynı ilkenin aynı
sınıftan diğer ürünler tarafından paylaşıldığını gösteremiyorsa, bu ürünlerden
bazıları aynı faydalı etkiyi gösterecek olsa dahi, sadece belirttiği ürün için
patent alabilir. Öte yandan buluş sahibi, bir sınıfa ait yararlı bir özelliği tarif
ederse sadece bir ya da ikisini kendisi yapmış olsa dahi tüm ürünler için patent
alabilir [9].
1.1.5 Teknikte Uzman Kişi
Buluşun patent alabileceği konusunda koşulları değerlendirmede referans alınan kişi
“teknikte uzman kişi (skilled person in the art)” dir. EPO’ya göre teknikte uzman
kişi rüçhana, istemlerin açık olup olmadığına, yeterli açıklama yapılıp yapılmadığına,
istemlerin tarifnameyle yeterli desteklenip desteklenmediğine, yenilik ve buluş
basamağına karar verecek teknik bir alanda - örneğin biyoteknoloji - uzman kişi ya
da gruptur (EK 4). Biyoteknolojide teknikte uzman kişi, “mezun olmuş bir bilim
adamı/bilim adamı grubu” olarak tanımlanır [8].
4
1.2 Türkiye’de Fikri ve Sınai Haklar
1.2.1 Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname
Türkiye'de sınai haklarla ilgili olan ilk düzenleme 23 Mart 1879 tarihinde yürürlüğe
giren İhtira Beratı Kanunu'dur. 1844 Fransız Patent Kanunu'ndan alınan bu kanunda
özellikle harçlarla ilgili bazı maddeleri zamanla değiştirilmiştir. Bu Kanunu'na göre,
patent verilebilmesi için öncelikle buluşun başvuru tarihinden önce bütün dünyada
uygulanacak şekilde yayımlanmamış olması gerekir. Buna göre, buluşun yenilik
araştırması yapılmalıdır. Ancak, patent istenilen buluşlar için yenilik incelemesi gibi
bir ön inceleme yapılmamaktadır [10].
Türkiye'nin Gümrük Birliğine girebilmesi için özellikle Avrupa Topluluğunun patent
sistemleriyle uyumlu olmasına özen gösterilerek hazırlanmış 551 Sayılı Patent
Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 24 Haziran 1995’te,
554 Sayılı Yönetmelik ise 5 Kasım 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
1.2.2
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (World Intellectual Property
Organization, WIPO)
Temeli 1883 tarihli Paris Sözleşmesi ile 1886 Bern Sözleşmesi'ne dayanan ancak
1967 yılında Stokholm'de imzalanan bir anlaşmayla kurulan Dünya Fikri Mülkiyet
Teşkilatı (WIPO), 1974 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Sistemi içinde yer
almaktadır. WIPO'nun amaçları ülkeler ve diğer uluslararası örgütler ile işbirliği
yaparak fikri mülkiyet haklarının korunmasını ve fikri mülkiyet haklarıyla ilgili
birlikler (Paris ve Bern gibi) arasında idari iş birliğinin kurulmasını sağlamaktır [11].
Görevleri arasında uluslararası sözleşmeleri ve anlaşmaları düzenlenmek, ulusal
düzenlemelerin çağdaş hale getirilmesini ve gelişmekte olan ülkelere bu konuyla
ilgili teknik yardım yapılmasını sağlamak, ilgili bilgileri derleyip dağıtmak yer
almaktadır [10]. Türkiye’nin de üye olduğu WIPO'nun 1 Eylül 2000 tarihi itibarıyla
175 üyesi bulunmaktadır.
5
1.2.3 Paris Sözleşmesi - Stockholm Sözleşmesi (Paris Convention)
Türkiye'nin 1934 Londra Metnine ve daha sonra 1967 Stokholm Metni’ne katıldığı,
1883 yılında imzalanan Paris Sözleşmesi 1900, 1911, 1934, 1958 ve 1967 yıllarında
değiştirilmiştir. 23 Eylül 1994 tarih ve 22069 Sayılı Resmi Gazete’de yayınmıştır.
Daha çok patent satıcısı ülkelerin lehine hükümler taşıyıp, Türkiye'nin teknoloji ve
patent alıcısı bir ülke olması nedeniyle aleyhine olduğu gerekçesi ile 1-12.
Maddelere konulan çekinceler daha sonra kaldırılmıştır [10]. Paris Sözleşmesi,
WIPO tarafından yürütülmektedir.
1.2.4 Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty, PCT)
19 Haziran 1970 tarihinde Washington'da yapılan bir konferansla kurulan ve birçok
kez değiştirilen Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty, PCT)
uluslararası bir patent sistemi anlaşmasıdır. PCT’nin temel amacı, taraf ülkelerin her
birinde yapılacak patent başvurularının yenilik incelemelerinin tek bir merkezden
yapılmasını ve tescil kararının ise ilgili ülke tarafından verilmesini sağlamaktır. Sekiz
bölüm ve 69 maddeden oluşan PCT, patentle korunan buluş konularına ait herhangi
bir hüküm içermeyen, sadece uygulamaya yönelik bir anlaşmadır [10]. Bu anlaşmaya
Türkiye 7 Temmuz 1995 tarihli 4115 Sayılı Kanun’la, 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle
taraf olmuştur. PCT de WIPO tarafından yürütülmektedir.
1.2.5 Patent İşlemleri Amacıyla Mikroorganizmaların Tevdii Edilmesinin
Uluslararası Kabulü Konusunda Budapeşte Anlaşması
Uluslararası alanda patent düzenlemeleri arasındaki zorlukları aşmak için 1981’den
bu yana “Patent İşlemleri Amacıyla Mikroorganizmaların Tevdii Edilmesinin
Uluslararası Kabulü Konusunda Budapeşte Anlaşması (Budapest Treaty on the
International Recognition of the Deposit of Microorganisms for the Purposes of
Patent Procedure) geçerlidir [12]. Budapeşte Anlaşması, WIPO’nun kurumlarından
biridir. Bu anlaşmaya göre, mikroorganizmanın Anlaşma tarafından tanınan bir tevdii
kurumuna verilmesi, PCT ve EPC’ye tabi başvurular için yeterlidir [6]. Paris
6
Anlaşması’na üye olan ülkelerde mikroorganizmalara patent verilmesi sırasında
gerekli işlemlerde kolaylık sağlamak amacıyla mikroorganizmaların belirli tevdii
kurumlarında verilmesi, saklanması ve tanımlanmasını öngörülmektedir. Türkiye
Anlaşmaya 5 Temmuz 1997’da girmiş ve Anlaşma 30 Kasım 1998‘den itibaren
yürürlüğe konmuştur.
1.2.6
Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Strasburg Anlaşması
(Strasbourg
Agreement
Concerning
the
International
Patent
Classification – IPC)
Patent dokümanlarının uluslararası düzeyde tek ve aynı şekilde sınıflandırılmasını
amaçlayan WIPO’nun yönetimindeki Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına
İlişkin Strasburg Anlaşması (Strassbourg Agreement of International Patent
Classification – IPC) 1971’de imzaya açılmış, 1979’da da yenilenmiştir. Ülkemizin
Anlaşma’ya katılımı 12/07/1995 tarih ve 95/7094 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla
gerçekleşmiş, 01/10/1996’da yürürlüğe konmuştur. Bu sınıflandırma sisteminde 8
teknoloji bölümü altında, 21 alt bölüm, 120 sınıf, 628 alt sınıf ve 69,000’den fazla
grup bulunmaktadır. Bu sınıflandırma patent dokümanlarına ulaşmada kullanıcılara
kolaylık sağlamaktadır [13].
1.2.7
Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve Gümrük Tarifeleri ve
Ticaret Genel Antlaşması’nın Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
Metni (Trade Related Intellectual Property Rights - TRIPS)
Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization, WTO) Anlaşması, 1948 yılında
dünyanın gündemine gelmiş; 15 Nisan 1994'de imzalanarak 1 Ocak 1995 tarihinde
yürürlüğe
girmiştir.
Taraf
ülkeler,
Anlaşma’nın
gerektirdiği
ulusal
yasal
düzenlemeleri öngörülen süreler içinde gerçekleştirmek, bunları etkin bir biçimde
uygulamaya
geçirmek
ve
diğer
taraf
bilgilendirmek zorundadır.
7
ülkeleri
gelişmelerden
zamanında
WTO Anlaşması'nın en önemli özelliklerinden birisi fikri mülkiyet haklarının, taraf
ülkelerin tamamında standart olarak ve etkin bir biçimde korunmasını sağlamasıdır.
Metin, hükümlerinin işletilmesini sağlamak ve Hükümetlerin Anlaşma’ya uymalarını
izlemek için bir Konsey oluşturmuştur. Ayrıca, Metnin hükümlerini etkin biçimde
uygulamak üzere gelişmiş ülkelere 1 yıllık geçiş süresi verilmiştir. Gelişme
yolundaki ülkeler için bu süre 5 yıl, az gelişmiş ülkeler için ise 11 yıldır [14].
TRIPS’in temelini oluşturan maddelerden ikisi “ milli muamele” ve “en çok kayrılan
ülke muamelesi” ni açıklayan Madde 3 ve Madde 4’tür. Buna maddelere göre üye
ülkeler diğer üye ülkelerin vatandaşlarına, kendi vatandaşlarına ve başka herhangi bir
ülkenin vatandaşına tanıdıkları her türlü ayrıcalığı tanımakla yükümlüdür.
TRIPS, fikri mülkiyet hakların korunması için taraf ülkelerin uyması gereken en
düşük standartları belirlemektedir. Kapsamında telif hakkı (copyright) ve ilgili
haklar, markalar, coğrafi işaretler, endüstriyel tasarımlar, patentler (ve yeni bitki
çeşitlerinin korunması), entegre devrelerin topografyaları (layout-designs –
topographies- of integrated circuits), açıklanmamış (undisclosed) bilginin korunması
ve anlaşmalardaki lisanslarda rekabete uymayan (anti-competitive) uygulamaların
denetimi yer almaktadır [15].
TRIPS patentlerle ilgili olarak, 1967 yılında Stokholm’de imzalanan Paris
Sözleşmesi'nin esas hükümlerini tamamlayıcı genel kurallar getirmektedir. Metninin
II. Kısmının 5. Bölümü, patentler konusunda hükümler içermektedir. Bu hükümler,
5. Bölümdeki 27-34’üncü Maddelerde yer almaktadır: 27’nci Madde patent
verilebilir konuların neler olduğu, patentlenebilirlik koşulları, hangi konuların patent
kapsamı dışında bırakılabileceği; 28’inci Madde patent sahibinin hakları; 29’uncu
Madde bir patent başvurusu yapmak için gerekli koşullar; 30’uncu Madde, patent ile
verilen haklardan istisnalar, yani patentten doğan hakların kapsamının sınırları;
31’inci Madde hak sahibinin izni olmadan patentin başka şekilde kullanılmasının
koşulları (zorunlu lisans); 32’nci Madde patentin hükümsüzlüğü/sona ermesi ile
ilgilidir. 33’üncü Maddede patentin koruma süresinin başvuru tarihinden itibaren 20
yıl olması
gerektiği, 34’üncü Maddede yöntem patentleriyle
yükümlülüğünün nasıl ve kime ait olduğu açıklanmıştır.
8
ilgili ispat
1.2.8 Avrupa Patent Sözleşmesi (Münih Sözleşmesi; European Patent
Convention, EPC)
Avrupa Patent Sözleşmesi (European Patent Convention-EPC) Avrupa’daki patent
hukuklarının uyumlaştırılmasını amaçlayan ve Avrupa Patent Sistemi’ni oluşturan üç
uluslararası nitelikte sözleşmeden biridir. 5 Ekim 1973'de imzalanıp, 7 Ekim 1977'de
yürürlüğe girmiştir [10]. Sözleşme’ye Türkiye’yle birlikte yirmi ülke taraftır
(Avusturya, Belçika, İsviçre, Kıbrıs Rum Kesimi, Almanya, Danimarka, İspanya,
Finlandiya, Fransa, Birleşik Krallık, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lihtenştayn,
Lüksemburg, Monako, Hollanda, Portekiz, İsveç). Türkiye’nin EPC’ye katılımı
TBMM tarafından uygun bulunmuş ve ilgili kanun 29 Ocak 2000 tarih ve 23948
Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu Sözleşme, buluşların korunması konusunda Avrupa devletleri arasındaki
işbirliğinin daha da güçlendirilmesini ve yeknesak bir "patent verilmesi işlemi"
sağlanarak ortak hukukun yaratılmasını, Avrupa Patenti’nin isteme bağlı olarak üye
devletlerden biri veya hepsi için verilebilmesini, Avrupa Patenti’nin üye devletlerde,
ulusal haklar gibi hüküm ve sonuç doğurmasını amaçlamaktadır [16]. Böylelikle,
Avrupa devletlerinde buluşların korunması hem daha basit hem de daha ucuz bir hale
getirilmiş ve Avrupa devletleri arasında daha sıkı bir işbirliğinin sağlanmasıyla üye
devletlerde patent verilmesi işlemlerindeki hukuksal farklılıklar giderilmiştir.
EPC’yle taraf devletlerde aynı hükümlere dayanan ve otomatik olarak işleyen bir
patent başvuru sistemi geliştirilmiştir [10].
1.2.9
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological Diversity, CDB)
Biyolojik
kaynaklar
genetik
kaynakları,
organizmaları
veya
parçalarını,
popülasyonları veya ekosistemlerin insanlık için şimdiden veya gelecekte kullanım
imkanı veya değeri olan diğer biyotik unsurları kapsamaktadır. Biyolojik çeşitlilik
ise, tür içi (genetik çeşitlilik), türler arası ve ekosistem çeşitliliğini kapsamak üzere
deniz ekosistemleri, karasal ve diğer ekosistemler ile bunların parçası olduğu
ekolojik komplekslerin dahil olduğu tüm kaynaklardaki yaşayan organizmaların
çeşitliliğini tanımlamaktadır [17].
9
Taraflarından biri olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (Convention on
Biological Diversity, CBD; Haziran 1992) amaçları, biyolojik çeşitliliğin korunması,
sürdürülebilir şekilde kullanımı, genetik kaynaklardan elde edilen faydaların hakça
paylaşımı, gen kaynaklarına ulaşımının ve gerekli teknolojilerin aktarılmasının
sağlanmasıdır.
1.3 Biyoteknoloji
Basit pratik uygulamaları eski tarihlere kadar uzanan biyoteknolojinin geleneksel
tanımı, biyolojik
sistemlerin teknolojide kullanılması
ve bunlardan
yarar
sağlanmasıdır. Bu teknoloji, birçok alkollü içki, peynir ve ekmek gibi fermente
ürünlerin
yapımında,
toprağın
fertilizasyonu
gibi
işlemlerde
öteden
beri
kullanılmakta, ve organik asitler, enzimler, alkoller, pigmentler, karbonhidratlar,
steroller ve antibiyotiklerin üretiminde organizmalardan doğrudan yararlanılmaktadır
[18].
Biyoteknoloji üç büyük alanı kapsamaktadır: mikrobiyal genetiğin de dahil olduğu
mikrobiyoloji, fizikokimya ve teknik kimyayla birlikte biyokimya ve proses
mühendisliği [19].
Modern biyoteknolojinin en önemli alanlarından birisi genetik mühendisliğidir.
Genetik mühendisliği, bir organizmadan başka bir organizmaya gen aktararak ya da
genin yapısını değiştirerek
yeni genlerin ya da melez genlerin oluşturulmasını
kapsayan tüm yöntemlerin toplamıdır. Genetik mühendisliğinde, bazı özel enzimler
(kesme enzimleri = restriction enzymes) kullanılarak canlılarda kalıtım molekülü
olan genleri oluşturan deoksiribonükleikasit (DNA) molekülü kesilip, başka
canlılardan alınan DNA parçalarıyla yeniden birleştirilerek (recombination) yeni
kalıtım molekülleri (recombinant DNA) elde edilebilmektedir. Daha sonra bu
rekombinant DNA’lar, çoğaltıcı ve hedef hücrelere taşıyıcı görevi üstlenen bir
vektöre (konak hücrede kendi kendine çoğalabilen ve yabancı bir DNA parçasını
kabul edebilen taşıyıcı DNA molekülü) [20] klonlanarak (istenilen DNA parçasının
kopyalarının üretilmesi) hedef organizmaya aktarılmaktadır (transforming).
10
Gen mühendisliğinin bazı uygulama alanları şunlardır: i) genlerin haritalanması, ii)
hastalıkların tanı, teşhis ve tedavisi, iii) insülin ve insan büyüme hormonu gibi
ürünlerin çok miktarda üretimi, iv) antibiyotik üretimi ve yeni antibiyotiklerin
sentezlenmesi, v) transgenik organizmaların oluşturulması (özellikle böcek
öldürücülere, böceklere ve hastalıklara karşı dayanıklı bitkiler, besleyici değeri
yükseltilmiş bitkiler), vi) monoklonal antikor üretimi [20].
Biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen transgenik ürünler, klasik ıslah yöntemleriyle
çözülemeyen ekonomik öneme sahip bazı problemlerin çözümünde önemli katkılar
sağlamaktadır.
Hastalıklara
ve
zararlılara
dayanıklılık
sağlayan
genlerin
aktarılmasıyla, kullanılan ilaçların azaldığı ve verimde bir artış görüldüğü
bilinmektedir. Bunların arasında raf ömrünün uzatılması ve aromanın arttırılması gibi
pazarlamaya yönelik uygulamalar da bulunmaktadır. Bunların yanısıra, kültürel
önlemlerle çözülmesi mümkün olmayan veya çok yüksek maliyet gerektiren tuza,
sıcak ve soğuk streslerine dayanıklı transgenik bitkilerin uzun vadede uygulama
alanları bulması beklenmektedir. İlk transgenik bitkilerin üretimine, 1985 yılında
tarla denemeleriyle başlanmış, ancak 1996'dan bu yana ciddi bir biçimde üretime
geçilmiştir. Bu ekimlerin büyük çoğunluğunu soya fasulyesi, pamuk ve mısır
oluşturmaktadır. Başlıca transgenik özellikler, mısırda, sap ve koçan kurduna,
yabancı ot kimyasallarına (herbicide) dayanıklılık; kolza ve soyada yabancı ot ilacına
dayanıklılık; patateste virüse ve patates böceğine dayanıklılık; pamukta yeşil kurda
ve yabancı ot ilacına dayanıklılık ve domateste daha uzun raf ömrü ve artırılmış
aromadır [21]. Bunların dışında, daha fazla A vitamini üreten, nitrojen tutma özelliği
geliştirilmiş, güneş enerjisini daha iyi kullanarak verimi arttırılmış bitkiler de
geliştirilmektedir [22]. Balıklar ve hayvanlarda yapılan çalışmalar sonucunda
ekonomik olarak üretime sokulan tek canlı balık olmuştur [21].
Biyolojik yöntem, ilaç hammaddesi üretiminde kullanılan başlıca yöntemlerden
biridir. Bunlar, özel mikroorganizmaların özel koşul ve besi yerlerinde üretilmesi
sonucunda oluşan hammaddelerin izole edilmesini içeren fermantasyon ve enzimatik
yöntemlerdir (örneğin ham penisilinden bazı ürünler). Biyoteknolojiye dayanan diğer
bir ilaç üretim yöntemi ise genetik mühendisliğidir. Canlı hücrelerin genleri
değiştirilerek veya başkalarına aktarılarak arzu edilen maddeleri üretmeleri
11
sağlanabilmektedir. Günümüzde insülin gibi bazı önemli hammaddeler ve bazı
antivirütik aşılar bu yöntemle üretilmektedir. Halen kullanılmakta olan 800
dolayındaki biyoteknoloji ürünü ilacın % 63’ü Amerika Birleşik Devletleri (ABD),
% 25’i Avrupa Birliği (AB) ve % 7’si Japonya'da geliştirilmiştir. Son yirmi yıl içinde
rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak özellikle kanser hastalıklarına karşı ilaçlar
üretilmiştir. Yaklaşık 350 milyar ABD doları olan dünya ilaç pazarının 25 milyar
doları
rekombinant
DNA
teknolojisi
kullanılarak
üretilen
ilaçlardan
oluşmaktadır[23].
Biyoteknoloji, özellikle fermantasyon teknolojisi, biyo-degredasyon süreçleri,
ayrıştırma yöntemleri gibi alanlarda da kullanılmaktadır. Endüstriyel uygulamalarda
en geniş kullanım, maya üretimidir [21].
Biyoinformatik ise biyoteknolojinin gelişen diğer bir alandır. Biyoinformatik,
biyolojik problemlerde bilgisayar yöntemlerinin kullanılmasıdır. Bu terim genellikle,
bilgiyi saklamanın yollarını, tekrar çıkarılmasını ve biyolojik verinin analizini
tanımlamakta kullanılır. Genetik ve biyolojik bilgiye hızlı ulaşımı ve verinin
kullanımını, software analizi ve diğer yöntem ve araçlarla sağlar [24]. Özellikle
ABD’de biyoinformatiğe dayanan biyolojik, software ya da her ikisini içeren
buluşlar korunabilirler [25]. Bunların dışından biyoinformatik, biyoteknolojik
buluşlarda patent araştırmalarının yapılması için gerekli bir tekniktir.
1.3.1 Biyoteknoloji ve Türkiye
Modern biyoteknoloji, TÜBİTAK’ın belirlediği ve Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulunun (BTYK) 3 Şubat 1993 tarihli toplantısında benimsediği “Bilim ve
Teknolojide Atılım Projesi”nde yer alan, 7 öncelikli alandan birisidir. Bunun
yanısıra, ülkemizde, biyoteknoloji diğer bilim ve teknoloji politikalarında da yer
almasına karşın, bilimsel araştırma ve uygulamaya yönelik somut bir birikim ortaya
çıkmamıştır. Modern biyoteknoloji geliştirmek için gerekli temel altyapıya sahip bazı
devlet ve vakıf üniversiteleri ile TÜBİTAK-MAM dışında, genel olarak teknik
altyapı ve yetişmiş insan gücü yetersiz olması bu eksikliğe temel nedendir. Bir başka
12
neden, ulusal kaynakların bu alanda gerekli olan yatırımlara aktarılmaması ve
aktarılan kaynağın da verimsiz olarak kullanılmasıdır. Bu alanlarda çalışmalar
yapmak için gerekli olan moleküler genetik, hücre biyolojisi, protein kimyası, deney
hayvanı ve bitki kültürü laboratuarlarının tamamına sahip olan merkez sayısı son
derece azdır. Tümü ithal olan moleküler biyoloji reaktifleri ülkemizde ABD ve
Avrupa ülkelerine göre 3-5 kat fazla fiyatlarla pazarlanmaktadır [21].
Türkiye’de yayın ve atıf sayısı açısından hızlı bir artış görülmesine karşın ülkemizde
kişi başına düşen yayın sayısı birçok ülkenin gerisindedir. Ayrıca modern
biyoteknoloji alanlarındaki yayınların ne kadar katkısı olduğu bilinmemektedir [21].
Fermentasyon teknolojisi Türkiye’ye 1950’lerin sonunda gelmiştir. Ülkemizde
organik asitler (asetik asit, sitrik asit), endüstriyel etanol ve glukoz bu teknolojiyle
üretilmektedir. Son yıllarda bu teknolojilerin geliştirilmesine başlanmıştır. Modern
biyoteknoloji özellikle maya üretiminde (Pakmaya) kullanılmaktadır ve Türkiye’nin
önemli ihraç ürünlerinden biri haline gelmiştir. Rifamisin, gentamisin, tetrasiklin gibi
antibiyotikler Uzak Doğu’yla rekabet edemediği için üretilememektedir. Sadece bir
firma bakteriyel enzimlerden olan amilaz ve proteaz üretmektedir. 1994’te Özdamar
ve Çifçi’nin araştırmasına göre, 1992’de Türkiye’nin tatlandırıcılar, amino asitler,
enzimler ve antibiyotik, hormon, vitamin, aşı ve teşhis kitlerinin de dahil olduğu
farmasötikleri ithal etmek için verdiği miktar yaklaşık 193 milyon dolardır. Yüksek
yatırım maliyetleri, haksız rekabet, araştırma ve geliştirme çalışmalarının eksikliği,
kültür koleksiyonlarının eksikliği ve suş geliştirme çalışmalarının olmaması bu
durumun nedenleri arasındadır [26].
TÜBİTAK-T DEB’ten sağlanan Ar-Ge desteği olan özel sektör yatırımları ile ilgili
bilgilere göre, 1995 - 1999 dönemini kapsayan 4 yıllık sürede destek alan projelerin
% 2’si biyoteknoloji ile ilgilidir. Ülkemizde, biyoteknoloji Ar-Ge projelerini
destekleyen diğer iki kuruluş, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) ve Vakıf
Risktir. Ar-Ge desteklerinde, biyoteknolojinin az pay almasının önemli bir nedeni
olarak, proje başvurularının yetersiz sayıda olması gösterilmektedir [21].
13
TARTIŞMA
Biyoteknolojik araştırmaların uzun zaman alması, oldukça yüksek maliyetlere neden
olması
ve
canlıların
kendi
kendine
çoğalabilme
yeteneği
bu
buluşların
ticarileştirilmesini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle biyoteknolojik buluşların patent
sistemiyle veya benzer koruma sistemleriyle korunması gerekmektedir. Böylece, bu
buluşların sahipleri belirli süreler için bazı tekel haklarına kavuşacaklardır.
Biyoteknolojik buluşlar patent olabilmek için diğer buluşlar gibi üç koşulu yerine
getirmek zorundadır: yenilik, buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik. Diğer
koruma sistemlerinden olan alan bitki çeşitleri düzenlemeleri de belirli yenilik
koşulları ve sürdürülebilir kalıtsal özelliklerin bulunmasını gerektirmektedir.
Biyoteknolojik buluşların patent veya benzer bir sistemle korumasıyla ilgili temelde
olumlu ve olumsuz olarak iki grupta toplanabilecek görüşler bulunmaktadır. Birinci
grup, biyoteknolojik buluşların hepsine veya bir kısmına etik, çevre ve gelişmekte
olan/az gelişmiş ülkelerin ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerini öne sürerek
koruma verilmemesi gerektiğini savunan görüşleri; ikinci grup ise bu buluşların
korunmasının araştırma-geliştirmeyi teşvik ederek hızlandıracağını, harcanan emek
ve yüksek maliyetleri karşılayacağını, çevre ve sağlık açısından olumlu gelişmelere
yol açacağını savunan görüşleri kapsamaktadır. Bu görüşler, ulusal ve uluslararası
yasal düzenlemelerle ortaya çıktığı ve şekillendiği için tartışma bu düzenlemeler
kapsamında yapılacaktır.
14
2.1 Ticaretle
Bağlantılı
Fikri
Mülkiyet
Hakları
Metni
(TRIPS)
ve
Biyoteknolojik Buluşlar
Dünya Ticaret Örgütünün metni olan TRIPS, dünya üzerindeki birçok ülkeyi
etkilediği için biyoteknolojik buluşların patentle korunması konusunda en önemli
metinlerden biridir. TRIPS’in biyoteknolojik buluşlarla ilgili olan maddeleri iki
karşıt taraf halinde yoğun olarak tartışılmaktadır. Bu taraflar biyoteknolojiye sahip
ancak biyoteknolojik buluşların hammaddesi olan genetik kaynaklardan yoksun,
dolayısıyla bu kaynakların alıcısı olan gelişmiş ülkeler ve biyoteknolojisi gelişmemiş
ya da hiç olmayan dolayısıyla bu teknolojinin alıcısı, ancak genetik kaynaklar
açısından varlıklı gelişmemiş/gelişmekte olan ülkelerdir.
TRIPS’in temel koşullarından olan “milli muamele” ve “en çok kayrılan ülke”
kavramları, gelişmekte olan/az gelişmiş ülkelerin vatandaşlarının gelişmiş ülkelerin
vatandaşlarıyla eşit koşullarda rekabete girmesini doğurmaktadır. Metin, gelişmekte
olan/az gelişmiş ülkelerin vatandaşlarına gelişmiş olan ülkelerde eşit muamele
olanağı tanıyarak gelişmekte olan ülkeler lehine fırsat eşitliği sağlamaktadır. Öte
yandan bu durum gelişmekte olan/az gelişmiş ülkedeki muameleye gelince tersine
dönmekte; zaten teknik olarak ileride olan gelişmiş ülkeler bu eşit muameleden
oldukça avantajlı duruma ulaşmaktadır. Bazı görüşlere göre TRIPS’in bu ülkeler
üzerindeki olumsuz etkisi olabilecek yeni koruma türlerinin –örneğin ilaç, gıda
alanlarında- bu etkilerini gidermek amacıyla ulusal önlemler alınmalıdır.
TRIPS’in 27’inci Maddesi biyoteknolojik buluşlar açısından en çok tartışılan
maddedir. Madde 27(1)’de:
“………
patentler, yeni olmaları, buluş basamağı içermeleri ve sanayide
uygulanabilmeleri koşuluyla, teknolojinin her alanında, ürünlerle veya usullerle
ilgili her türlü buluş için verilebilecektir5. 65’inci Maddenin 4’üncü paragrafına,
70’inci Maddenin 8’inci paragrafına ve bu Maddenin 4’üncü paragrafına tabi
olarak, buluş yeri, teknoloji alanı ve ürünlerin ithal veya yerli üretim olup olmadığı
konusunda herhangi bir ayrım yapılmadan patent verilebilecek ve patent
haklarından yararlanılabilecektir.” [14].
15
koşulları yer alır. Ayrıca, dip notta (5), “buluş basamağı” ve “sanayiye
uygulanabilme”
terimlerinin
“aşikar
olmayan”
ve
“yararlı”
ile
eşanlamlı
sayılabileceği belirtilmiştir.
Kısaca, bu madde buluşların teknolojinin her alanında, yani biyoteknoloji ve tarım da
dahil olmak üzere patentlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca, bu koruma
yöntem ve ürün ayrımı yapmayacaktır. Dolayısıyla biyoteknoloji alanında ürün
(örneğin biyolojik materyal) ve yöntemleri kapsayan buluşlar korunacaktır. Buna ek
olarak, ülkeler bu ürünlerin ithal edilmesiyle yerli olarak üretilmesi arasında da
ayrım yapmayacaklardır. Bu hüküm ithalin “patentin kullanımının ispatı koşulu”nu
sağladığını göstermektedir. Dolayısıyla, yabancı buluş sahibi bir ülkede patent almış
olsa dahi teknolojisini bu ülkeye aktarmak, yatırım yapmak zorunda değildir.
Patentin kullanımını ithal yoluyla gerçekleştirebilir.
Öte yandan patent verilebilir konuları açıklayan TRIPS Madde 27(2 )der ki:
“Üyeler, kamu düzenini veya genel ahlakı korumak; insan, hayvan veya bitki
yaşamını veya sağlığını korumak veya çevrenin ciddi biçimde zarar görmesini
engellemek için gerekli olan durumlarda kendi ülkelerinde patentten ticari olarak
yararlanmanın engellenmesini patent verilebilir buluşlar dışında bırakabilirler,
ancak şu koşulla ki, bu dışta bırakma yalnızca patentten yararlanmanın kendi
yasalarıyla yasaklanmış olması nedeniyle gerçekleştirilmemelidir.” [14].
TRIPS’in 27’inci Maddesi patentlerin “her alandaki teknolojideki” “her türlü buluşa”
verildiğini söylemekle biyoteknolojiyi de patent verilebilir alanlar içine sokmaktadır.
Ancak Madde 27(2) bazı istisnalar göstermektedir. Bu madde, ticari kullanımı
(exploitation) çevreye ciddi biçimde zarar verebilecek buluşların patent kapsamı
dışında tutulmasına izin vermektedir. Burada buluşun ticari kullanımına getirilen
engellemeye çevreye ciddi bir zararı önlemek için yapılır. Ancak, bu tipte bir istisna
“sadece yerel yasalarla yasaklandığı için yapılamaz”. Verma’ya göre çevreye
verilecek ciddi bir zararın ne olduğunun kararını verecek otorite ulusal yargı
birimleri değil WTO olacaktır [27].
16
Burada, görünürde ülkelere kendi koşullarını değerlendirerek patentten doğan
hakların kullanımını engelleme esnekliği verilmektedir. Ancak, yine de bu kullanımı
engellemek için gerekçe olarak ulusal kanunlar gösterilememektedir. Bu koşulun
kullanılması söz konusu olsa dahi, özellikle çevresel açıdan oluşabilecek zararlar
çoğu durumda önceden tanımlanamamaktadır.
Kullanımı yukarıda belirtilen herhangi bir nedene göre sakıncalı olan bir buluşun
patentlenmemesi için bir diğer olasılık ise patentin verilmesi ancak kullanımının bazı
koşullara bağlı olmasıdır. Örneğin patentli bir ilacın hak sahibi üretime geçmek ve
ürününü satmak için ruhsat almak zorundadır. Ancak buna benzer bir uygulamanın,
27(2)’de bahsedilen durumlar için nasıl kullanılacağı açık değildir.
Madde 27(3)’te ise şu ifadeler yer alır:
“Üyeler ayrıca aşağıdakileri de patent verilebilir buluşlar dışında bırakabilirler:
a) insan veya hayvanların tedavisinde kullanılan teşhis, tedavi ve cerrahi
usuller(methods);
b) mikroorganizmalar dışında bitki ve hayvanlar ile esas olarak biyolojik
olmayan ve mikrobiyolojik usuller (processes) dışında bitki ve hayvanların
üretimi ile ilgili biyolojik usuller (processes).
Ancak Üyeler patentlerle veya kendilerine özgü (sui generis) etkin bir sistemle
veya bunların kombinasyonu ile bitki çeşitlerinin korunmasını sağlayacaklardır.
Bu alt paragrafta yer alan hükümler WTO Anlaşmasının yürürlüğe girdiği
tarihten dört yıl sonra gözden geçirilecektir.” [14].
25/02/1995 tarih ve 22213 Sayılı Resmi Gazete’yle yürürlüğe giren bu Metin’de
orjinal TRIPS Metnindeki “process” terimi, aslında “method” un karşılığı olan
“usul” yani “yöntem” terimiyle ifade edilmiştir. Oysa ki bu teriminin tam karşılığı
“işlem” dir. Buna ek olarak, 12 Temmuz 2000 tarih ve 24107 Sayılı Resmi
Gazete’de yer alan EPC’nin resmi çevirisinde de “process”, “usul” olarak
geçmektedir. Öte yandan, 551 Sayılı KHK’da yer alan benzer hükümlerde “işlem”
yerine “usul” sözcüğü kullanılmaktadır. Bir “işlem”in anlatımı genel olarak
“usul/yöntem” terimiyle ifade edebildiği halde, bu tezde, bu İngilizce terimin tam
Türkçe karşılığı olan “işlem” kullanılmış; “usul” sözcüğü ise sadece 551 Sayılı
KHK’yla ilgili bölümlerde yer almıştır.
17
TRIPS Madde 27(3)(b)’de kullanılan kavramların tanımları Metin’de yer
almamaktadır. Birçok yazar, bu kavramların tanımlanmamasının ulusal yoruma fırsat
verdiğini ve bunların tanımların sürdürülen tartışmalarla belirlenebileceğini
söylemektedir.
Yoruma
açık
kavramlar
şunlardır:
bitkiler,
hayvanlar,
mikroorganizmalar, esas olarak biyolojik işlemler (essentially biological processes),
biyolojik olmayan (non-biological), mikrobiyolojik, bitki çeşidi, etkin (effective),
kendine özgü sistem (sui generis).
Ayrıca 27(3)b’ye göre, biyoteknolojik buluşları korumada 4 seçenek bulunmaktadır:
-
herşeye patent vermek,
-
bitki, hayvan ve esas olarak biyolojik olan işlemlere (process) patent vermemek
ancak bitki çeşitlerine patent vermek,
-
bitki, hayvan ve esas olarak biyolojik olan işlemlere (process) patent vermemek
ve bitki çeşitlerine kendine özgü (sui generis) bir sistem içinde koruma sağlamak,
-
bitki, hayvan ve esas olarak biyolojik olan y işlemlere (process) patent vermemek
ancak bitki çeşitlerine patent vermek ve buna ek olarak bitki çeşitlerini kendine
özgü (sui generis) bir sistemle korumak (yani bunların bileşkesi). Bu son
seçenekte konunun her iki sistemin kapsamına girmesi gerektiği mi ya da
ikisinden birinin kapsamına girmesi gerektiği mi açık değildir [15].
Buna göre taraf ülkeler bitki ve hayvanları patent konusu dışında bırakabilirler,
ancak bitki çeşitlerinde etkin bir koruma yöntemi geliştirmek zorundadırlar. Burada
(b) paragrafının başlangıcında taraf ülkelere bitki ve hayvanları patent kapsamı
dışında bırakma şeklinde bir istisna getirilmiş görülmesine karşın, paragrafın ikinci
bölümünde bu istisna geçersiz kılınarak, bitki ve hayvanların bazı üretim işlemleri
(dolayısıyla bu yöntemler sonucunda ürün olarak çıkan bitki ve hayvanlar, yani
“product-by-process”) ve bitki çeşitlerinin korunması gerektiği anlaşılmaktadır.
Burada açık olarak bahsedilmese de bu koruma türünün Yeni Bitki Çeşitlerinin
Korunmasına İlişkin Uluslararası Anlaşma’ya (International Convention For The
Protection of New Varieties of Plants, UPOV) uygun olması gerektiği yönünde bir
eğilim vardır. Ancak bahsedilen “kendine özgü” (sui generis) sistemin ne olması
gerektiği belli değildir. Bu nedenle bu kavram, taraf olan ülkelerin kendi ekonomik,
sosyolojik ve ekolojik koşullarını değerlendirerek en uygun koruma sistemini
geliştirebilecekleri şeklinde yorumlanabilir.
18
TRIPS, üyelere kendilerine özgü (sui generis) sistemlerini UPOV’a uydurmalarını
şart koşmamaktadır. Ancak, tekel dışında da bir koruma getirme şansı da
vermemektedir. Ayrıca, ortaya konan kendine özgü (sui generis) bir sisteminin etkin
olup olmadığı WTO tarafından değerlendirilecektir. 27(3)(b) bitki çeşitleriyle ilgili
tüm hazırlıklar TRIPS yürürlüğe girdikten 4 yıl sonra değerlendirilecektir [27]. Öte
yandan, kurulacak bu kendine özgü (sui generis) sistemlerin asgari koşullarının ne
olacağı da belirli değildir. Bu değerlendirme ve tartışma süreci halen devam
etmektedir.
WTO üyeleri patentle sağlanan tekel haklarına (Madde 30), sınırlı istisnalar
getirebilmektedir. Bu, üyelere (bilimsel) araştırma ve yetiştirme (breeding)
konularını bu istisnalar arasına koyma esnekliği getirmektedir. Ayrıca, WTO üyeleri
“buluş” tanımını yapmada serbest bırakılmıştır, buna dayanarak bazı gelişmekte olan
ülkeler – Arjantin, Brezilya, Andean Pact ülkeleri – “doğada bulunan materyalleri
izole edilmiş olsalar dahi” patent kapsamı dışında bırakmıştır. Diğer esneklik alanları
ise, yenilik ve buluş basamağı terimlerinin tanımıdır [28].
2.2 Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC), Biyoteknolojik Buluşlar Konusunda
Avrupa Birliği Konsey Direktifi ve Biyoteknolojik Buluşlar
Ülkemizin de taraf olduğu EPC, biyoteknolojik buluşlar konusunda oldukça
kapsamlı düzenlemelere sahiptir. Öte yandan, 6 Temmuz 1998’de yürürlüğe giren
AB Direktifi’nin gereklerini AB’ye üye ülkeler iki yıl içinde uygulamaya
geçireceklerdir. Ancak, bu Direktif EPO’yu doğrudan bağlamamaktadır. Buna
rağmen EPO, yeni yönetmelik maddelerini [23 (b-e)] İdari Konseyi’nin kararına göre
01.09.1999’da yürürlüğe koymuştur. Yönetmelik Madde 23(b)’de ise, EPC’nin ilgili
maddelerinin Direktif’e göre yorumlanacağı özellikle belirtilmiştir.
EPC Madde 53’te patent koruması kapsamı dışında kalan buluşlar sıralanmaktadır.
EPC’nin yayınlandığı 12 Temmuz 2000 tarih ve 24107 Sayılı Resmi Gazetede yer
alan çeviriye [29] göre Madde 53 şöyledir:
19
“Avrupa patentleri aşağıdaki konulara verilmez
a) yayımı ve işletilmesi kamu düzenine ve ahlaka aykırı olan buluşlar. Böyle bir
aykırılık olduğu sonucuna, sadece buluşun işletilmesinin tüm üye devletlerde veya bir
kısmında yasa veya yönetmeliklerce yasaklanmış olmasıyla varılamaz
b) bitki ve hayvan türleri ya da önemli ölçüde biyolojik usullere dayanan bitki ve
hayvan yetiştirme usulleri. Bu hüküm mikrobiyolojik usuller ve bu usuller yoluyla
kazanılmış olan ürünlerine uygulanmaz.”
Ancak bu çeviri, orijinal İngilizce metnin özellikle Maddenin (b) kısmını tam olarak
yansıtmamaktadır (EK 5). Bu nedenle doğru çeviri:
“b) bitki ve hayvan çeşitleri (variety) ya da esas olarak biyolojik işlemlere
(processes) dayanan bitki ve hayvan üretme/yetiştirme (production) işlemleri
(processes). Bu hüküm mikrobiyolojik işlemlere (processes) ve bu işlemler
(processes) yoluyla kazanılmış olan ürünlerine uygulanmaz.”
olmalıdır.
Burada “variety” sözcüğünün hem sözlük hem de bilimsel terim olarak karşılığı
“çeşit” tir. Öte yandan, “önemli ölçüde” kavramı bir olayın önemli sayılacak bir
bölümünün biyolojik olmasın anlamına gelmektedir. Yani olayın temelinin neye
dayandığı hakkında bir fikir yoktur. Ancak, “essentially biological” terimi olayın
önemli bir bölümünden çok aslının veya temelinin biyolojiye dayandığı, yani “esas
olarak” biyolojik olduğunu tanımlamaktadır. Bu nedenle “esas olarak biyolojik” ya
da “esas itibarıyla biyolojik” çevirisi orijinal metni daha doğru yansıtmaktadır.
EPC Yönetmelik Madde 23(b)’de ise, Direktif’e [30] göre biyoteknolojik buluşlarla
ilgili bazı kavramlar açıklanmıştır: biyoteknolojik buluş (biyolojik materyalden
oluşan ya da içeren ya da biyolojik materyallerin üretildiği, işlendiği ve kullanıldığı
işlemleri içeren buluşlar), biyolojik materyal (biyolojik materyal, genetik malzemesi
olan ve kendi kendine ya da biyolojik bir sistem içerisinde üreyebilen herhangi bir
materyal), bitki çeşidi; esas olarak biyolojik (bitki ya da hayvan üretme işlemleri
(process) çaprazlama ya da seçme gibi tamamen doğal bir olay), mikrobiyolojik
işlem (EK 5).
20
Öte yandan EPC Yönetmelik Madde 23(c)’de “patent verilebilir biyoteknolojik
buluşlar” başlığı altında:
a) önceden doğada var olan ancak teknik bir işlem sonucunda doğal ortamından
izole edilen biyolojik materyallerin,
b) belirli bitki veya hayvan çeşidine özgü olmayan teknik uygulama sonucunda
ortaya çıkan bitki ve hayvanların,
c) mikrobiyolojik veya ürünü bitki veya hayvan çeşidi olmayan herhangi bir teknik
işlemin (process)
patentlenebileceği belirtilmiştir.
Burada, TRIPS’de olduğu gibi bazı kavramlara açıklık getirmek, patent
başvurusundaki istemlerin bu istisnaları kapsayıp kapsamadığını anlamak için
gereklidir. Bu terimler, “bitki çeşidi”, “hayvan çeşidi”, “esas olarak biyolojik
(essentially biological)” ve “mikrobiyolojik” terimleridir.
EPC’nin maddelerini yorumlanması ve uygulanması EPO’ya yapılan itirazların
değerlendirildiği Temyiz Kurulları (Board of Appeal) ve EPO’nun en yüksek yargı
birimi olan Genişletilmiş Temyiz Kurulunun (Enlarged Board of Appeal) kararlarıyla
yapılmaktadır. Bu nedenle bu kavramların tanımlanmaları için Kurulun kararları
önem taşımaktadır.
“Çeşit (variety)” kavramı EPC Yönetmelik 23(b)’de tanımlanmıştır. Buna göre, bitki
çeşidi bilinen en alt botanik sınıfındaki bitki grubudur. Bu bitki grubu – çeşit- bitki
çeşidi koruması kapsamına [örneğin (UPOV)] girip girmediği bakılmadan; i) belirli
bir genotipe veya bunu bileşkesine ait özellikler gösterir, ii) diğer çeşitlerden bu
özellikler içinde yer alan en az bir ayırt edici özelliğe sahiptir, iii) ve bu özelliği
değişmeden devam ettirerek çoğalabilme yeteneği vardır (EK 5) (genotip: bir
organizmanın fenotipini tayin eden genetik yapısı. Fenotip: bir organizmanın genetik
yapısına bağlı olarak dış etkenlerin de etkisiyle ortaya çıkan görünüşü). Madde 53(b),
bitki çeşidine giren bitkileri koruma dışına bırakmaktadır. Kurulun kararlarına göre
sınıflandırma açısından çeşitten daha yüksekte bulunan sınıflara ait bitkiler bu
uygulamanın dışındadır (T 49/83, G 1/98*, T 320/87) [31].
*
G 1/98 Anti-pathogenically effective compositions comprising lytic peptides and hydrolytic
enzymes, No: 91810144.5, Applicant: Novartis AG, Opponent: 21
Bitkilerle ilgili olan bu kararlar, Harvard Üniversitesinin patent başvurusu olan
kanserli fareye (T 19/90; Harvard Onco-mouse Case, başvuru no: EP 85304490.7)
patent verilmesi konusunda da geçerli olmuştır EPC’nin transgenik havyanların
kendilerine (haddi zatında; per se) patent vermesi üzerine, İnceleme Birimi
(Examining Division), istemlerde yer alan “memeli” ve “kemirgen” terimlerini
sınıflandırmada “hayvan çeşidi”nden daha yukarıda bulduğu için patentlenenebilir
bulmuştur [32]. Ancak hayvan çeşitlerine bitki çeşitlerinde olduğu gibi başka bir
koruma şekli bulunmadığından Kurul, Madde 53(b)’nin istisnaları yalnız hayvanların
kendilerine (a such) değil bazı hayvan kategorilerine de uygulanmasına karar
vermiştir. Kurula göre bu madde, istemlerde “hayvan çeşidi” gibi terimler geçmediği
sürece patent verilmesine engel oluşturmaktadır. Öte yandan, Madde 53(b)’nin ikinci
yarım cümlesindeki istisnalar mikrobiyolojik işlemleri kapsamamaktadır. Böylelikle
Madde 52(1)’in geçerliliği devam etmekte ve buna göre de mikrobiyolojik işlemler
ve bunlar sonucu elde edilen ürünler patentle korunabilir. Sonuç olarak Kurul,
“mikrobiyolojik işlemler (process) sonucu üretilen hayvanlar patentlenebilir” genel
ilkesini kabul etmiştir. Ancak, bu konu hakkında özel durumlar incelenmemiştir [8].
AB Direktif’i Gerekçesi (Recital) 31 (bu gerekçede, bitki çeşidi korumasıyla
korunmayan, tek bir genle - tüm genomuyla değil - tanımlanan bitki gruplarının yeni
bitki çeşitlerini kapsasa dahi patent verilebileceği belirtilmiştir) ve Yönetmelik 23(c)
göz önünde bulundurulduğunda; istemler bitki veya hayvan çeşidini kapsasa dahi
bitki ve hayvanların kendileri (per se) patentlenebilir. Öte yandan, Direktif Gerekçe
Paragraf 32’ye göre buluş, sadece belirli bir bitki çeşidini genetik olarak değiştirmiş
ve yeni bir bitki çeşidi yetiştirilmişse, bu değişiklik biyoteknolojik yöntemle yapılmış
olsa dahi patentlenememektedir. Buna göre, Genişletilmiş Temyiz Kurulu “bitki
çeşitlerini kapsasa dahi, belirli bir bitki çeşidinin kendisini (individual) içermeyen bir
istem, Madde 53 (b)’ye göre patentlenebilir” kararını vermiştir (transgenic
plant/Novartis II, OJ EPO 2000, 111, G 1/98 Sayılı Karar) [33]. Ayrıca, eğer bir bitki
çeşidi üretmek için bir işlem (process) hakkında bir istem incelenecekse, EPC Madde
64(2) göz önüne alınmaz (Madde 64(2): “Avrupa Patenti’nin konusu, bir işlem
(process) ise, patent ile sağlanan koruma bu işlem (process) ile doğrudan elde edilen
ürünleri de kapsar”) [8].
22
Kurul ayrıca bitki hücrelerinden oluşan bir istemin bitki çeşidini kapsamadığını
belirtmiştir [32]. Bu veriler ışığında, patentlenemeyecek bir buluş, her ne şekilde elde
edilmiş olursa olsun özel olarak belirli bir bitki çeşidini kapsamaktadır.
Kurul, 1998’deki kararında (G 1/98), istemin yazılış tarzının değil özünün önemli
olduğunu belirtmiştir. Tek bir DNA parçası aktarılan bir bitkinin, tüm tüzüğün
dayanabileceği tek bir bitki grubundan çok soyut bir kavram olduğunu savunmuştur.
Son olarak, Kurul, Madde 53(b)’nin amacının UPOV’la korunabilecek buluşlara çifte
koruma vermemek olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, bitki yetiştiricilerinin
haklarıyla korunmaya uygun olmayan buluşlara, patent koşullarını sağladığı taktirde
patent verilmesi sonucuna varmıştır [34].
Madde 53(b)’deki istisna, bitki çeşitlerinin elde edilişi açısından UPOV ya da Bitki
Çeşitleri Hakları Düzenlemesi’nin (Regulation on the Plant Variety Rights)
gereklerini etkilememektedir. Bir bitki çeşidinin genetik mühendisliği ya da
geleneksel
yöntemlerle
elde
edilmesi,
farklılık
(distinctness),
yeknesaklık
(homogenity) ve durulmuşluk (stability) incelemesi açısından fark yaratmamaktadır.
Bu nedenle, çeşidin kaynağına bağlı kalmaksızın, “bitki çeşidi” kavramı patent
koruması ve bitki yetiştiricisi hakları arasındaki sınırı tanımlamaya uygundur. Bitki
yetiştiricisi hakları açısından çeşidin genetik mühendisliğiyle elde edilmiş olması,
biyoteknolojik yöntemleri kullanan üreticileri geleneksel yöntemleri kullanan
üreticilerden daha üstün bir konuma getirmemektedir [8]. Bir başka deyişle, bitki
çeşitleri her ne yöntemle elde edilmiş olursa olsun bitki yetiştiricisi hakları karşısında
aynı kapsamda korunmaktadır.
Ancak, burada tartışılması gereken konu, aktarılan bir genin bitki ya da hayvanda
yeni bir çeşit oluşturup oluşturamayacağıdır. Transgenik bitkilerin bazıları tek bir
farklı genin aktarılmasıyla belirgin olarak çok farklı özellikler kazanabilmektedir.
Öte yandan ortaya çıkan bu özelliklerin ne kadarının yeni bir çeşit oluşturmaya
yeterli olduğu tartışmalıdır. Ayrıca, istemlerde yer alan transgenik bitki veya
hayvanın bir çeşit oluşturup oluşturamayacağı patent işlemleri açısından da test
edilebilir değildir. Buna ek olarak hayvanlarda “çeşit” kavramı tartışmalıdır. Bu
nedenlerle patent konusu buluşlarda “çeşit” kavramı açıklığa kavuşturulamamıştır.
23
AB Direktifi ve EPC, bir yöntemin - örneğin klonlama- patentlenebilir olmasını tüm
bitki ya da hayvan çeşitlerine uygulanabilir olmasına bağlamaktadır. Bu durumda
insan hariç, bu tür bir yöntem patenti tüm hayvanlar için geçerlidir. Aynı şekilde,
belirtilen bir gen (örneğin bt-toksini) aktarma teknolojisi – bütün bitki çeşitlerindeki
örnekleri gösterilmiş olmasa bile - tüm bitki çeşitlerine genişletilmiş olmaktadır.
Ancak, burada açık kalan nokta, bir türde çalışan yöntemin diğer başka bir türde
çalışmama olasılığıdır [35]. Bu olasılık, genetik çalışmalarda sıklıkla ortaya
çıkmaktadır. Böylelikle, istemde bulunulan geniş kapsamlı bir gen aktarma
teknolojisi gerçekte istemdeki şekilde bir uygulaması olmayacak bir patente yol
açabilecektir. Öte yandan, böyle bir patent, koruma kapsamı çok geniş bir alanda
tekel sahibi olma sonucunu doğuracaktır.
Bitki patentleri ve bitki çeşitlerinin korunmasıyla ilgili olayların geçmişine
bakıldığında, EPC’de bitki çeşitlerine patent verilmemesinin en önemli sebebi,
EPC’nin oluşturulduğu tarihlerde genetik mühendisliğiyle bitki çeşitleri elde etme
tekniklerinin henüz gelişmemiş olmasıdır. Ancak, klasik yetiştirme yöntemleriyle
yeni bitki çeşitleri elde etmek mümkün olduğundan, yeni bitki çeşitlerini koruyan
uluslararası bir düzenleme olan UPOV’un birçok Avrupa ülkesi tarafından kabul
edilmişti. Patent sistemiyle yeni bitki çeşitlerinin de korunması bu ülkelerde çifte
korumaya
sebep
olacağı
düşünüldüğünden
EPC’de
bu
tip
buluşlar
patentlenemeyecek buluşlar arasına girmiştir. Buna ek olarak, geleneksel bitki
yetiştirme yöntemlerinde patentin gerektirdiği “buluş basamağı” özelliğinin
çoğunlukla bulunmadığı söylenebilir. Ancak teknik ilerledikçe, genetik yollarla
geliştirilmiş bitkiler için, en azından geliştirme tekniklerinin korunması için, patent
alma ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca bitki yetiştiricisi haklarından farklı olarak
patentlerde çiftçi istisnası gibi esnekliklerin bulunmaması ve bu nedenle daha geniş
tekel hakkı sağlaması, buluş sahiplerinin patent alma girişiminde bulunmasına sebep
olmaktadır.
Bir mikrobiyolojik işlem (process) “mikrop ve kültür hücrelerinin yeteneklerini
genetik ve kimya mühendisliği tekniklerini de içine alacak şekilde biyokimyasal ve
mikrobiyolojik tekniklerin tümleşik kullanımını” içermektedir. Mikrobiyolojik
işlemin ürünü “yeni mikroorganizmaların kendileri de dahil olmak üzere
mikroorganizmalar tarafından yapılan ya da değiştirilen” üründür. Mikroorganizma
24
terimi, bakteriler, mayalar, küfler, algler (tek hücreli yosun), protozoalar (tek hücreli
hayvan), insan, hayvan ve bitki hücreleri, plasmit (gen aktarımında kullanılan
halkasal DNA) ve virüsler de olmak üzere genel olarak “laboratuarda üretilen ve
değiştirilen, boyutları önceden tahmin edilebilir ötesi genellikle tek hücreli olan
organizmalar”ı kapsamaktadır. Madde 53(b)’ye göre, mikrobiyolojik basamaklar
içeren bir dizi basamaktan oluşan teknik işlem mikrobiyolojik işlem değildir, ve bu
tipte işlemlerin ürünleri de mikrobiyolojik işlem ürünü değildir [32].
T 356/93* nolu davada Kurul, “mikrobiyolojik işlem”i, EPC Madde 53(b)’nin ikinci
yarım
cümlesine
dayanarak
açıklamıştır.
Bu
terimi,
yukarıda
bahsedilen
mikroorganizmaların ya da bunların parçalarının ürün yapmak veya değiştirmek ya
da
yeni
mikroorganizmalar
geliştirmek
için
kullanıldığı
işlemler
olarak
tanımlanmıştır. Ayrıca Kurul, “bunlardan elde edilen ürünleri” mikroorganizmaların
yaptığı veya değiştirdiği, kendilerinin de dahil olduğu ürünler olarak tanımlar. Dava
G 1/98’de Kurul, “genetik mühendisliği işlemlerinin mikrobiyolojik işlemlerle aynı
olmadığını” söylemiştir. Bu anlayış T 356/93’te belirtilen, mikrobiyolojik
basamaklar içeren çok basamaklı bitki üretme işlemlerini “mikrobiyolojik işlem”le
basit bir biçimde eşit tutmamaktadır [8].
Hayvan ve bitki üretim işlemlerinin patentlenebilirliği konusunda Kurulun T 320/87
numaralı davasına bakılabilir: (mikrobiyolojik olmayan) bir işlemin EPC 53(b)’ye
göre “esas olarak biyolojik” (essentially biological) olup olmadığına karar verirken,
insan müdahalesinin buluşun esasındaki toplamı ve sonuca etkisi temel alınmalıdır.
Kurula göre, insan müdahalesine olan ihtiyaç, işlemin “esas olarak biyolojik”
olmadığına karar vermek için tek başına yeterli bir koşul değildir. İnsan müdahalesi,
önemsiz bir katkı olmaktan öteye giderek, işlemin “tümüyle biyolojik” (purely
biological) bir işlem olmadığını gösterebilir. T 356/93 numaralı davada ise, Kurul,
bitki hücreleri ya da dokunun rekombinant DNA ile transformasyon (transformation)
basamakları içeren bitki üretme işlemi ve bu bitki ve tohumlarını çoğaltarak
(replicate) yeniden oluşturma (regeneration) basamakları da içeren bir işlem
hakkında karar vermiştir. Kurul, transformasyon basamağının dayalı bağlı olup
* T 356/93 Plant cells resistant to glutamine synthetase inhibitors, made by genetic engineering,
Appl. No: 87400141.5, Applicant: Plant Genetic Systems N.V., et al, Opponent: Greenpeace
Ltd.
25
olmadığına bağlı olmadan, istenilen sonucun elde edilmesinde karar verici bir etkiye
sahip ve insan müdahalesi olmadan gerçekleşmeyecek teknik bir basamak olduğu
için bu işlemin Madde 53(b)’ye göre tamamıyla “esas olarak biyolojik olmayan” bir
işlem olduğuna karar vermiştir [8].
AB Direktifi’ndeki Madde 4(1)(b) ve EPC Madde 53, bitki ya da hayvan çeşitlerine
patent verilmemesini öngörürken Direktif Madde 4(3), “mikrobiyolojik ya da diğer
bir teknik işlem (process)” ile üretilen transgenik bitki ya da hayvanlara patent
verilebileceğini açıklamaktadır. Ancak, bu transgenik bitki ve hayvanlar biyolojik
işlemler olan transformasyon (transformation) ve transfeksiyonla (transfection)
yapılmaktadır. Ancak, burada önemli olan patentlenebilirliğin işleme değil bu işlemle
üretilen ürünlere yönelik olduğudur. Buradaki birçok durumda, yöntem baz dizisini
çıkarma (base sequencing) gibi standart veya klonlama gibi başka patentle korunan
yöntemlerdir [35].
Biyoteknolojik buluşların EPC Madde 53(a) ve (b)’ye göre itiraz edilmesi gündeme
gelmiştir. Bu maddeye göre yapılan itirazları tartışan Kurul, T 356/93 “tohum ve
bitkilerin kendilerinin (per se) Madde 53(a)’ya göre patent kapsamı dışında
bırakılması, sadece, genel olarak canlıların özel olarak da bitki genetik kaynaklarının
“insanlığın ortak mirası” olduğu düşüncesine dayanarak gerçekleştirilmemelidir”
kararını vermiştir [8]. Burada Kurul, biyoteknolojik buluşlar hakkında süren etik
tartışmalarındaki tavrını açık olarak belirtmiştir. Buna göre, bitki genetik
kaynaklarıyla ilgili herhangi bir buluşa patent verme söz konusu olduğunda gerekçe
olarak yalnız “etik” ileri sürülemeyecektir.
EPC Yönetmelik Madde 23(d)’de ise, insanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan
biyoteknolojik buluşların patentlenmesine kısıtlamalar getirilmiştir. Buna göre,
insanlar üzerindeki bazı gen çalışmaları, insan embriyosunun ticari kullanımı, tıbbi
bir fayda sağlamayacak ancak hayvanlara zarar verebilecek gen çalışmaları ve insan
vücudunun parçalarıyla ilgili basit keşiflerle ilgili buluşlar patent korumasının
dışında tutulmuştur. Bu kural, etik değerleriyle çeşitli hastalıklara tedavi arasındaki
dengeyi kurarak yapılmalıdır [33]. Burada Kurul, bitki genetik kaynaklarıyla ilgili
düşüncesinden farklı
olarak, insanlar ve hayvanlar hakkındaki buluşların
patentlenmemesinde etik kurallarını önde tutmakta, etiğe aykırılığı patent vermeme
26
gerekçesi olarak kabul etmektedir. Ayrıca EPC Yönetmeliğinin yeni 23(d) Maddesi:
“insanlığa ya da hayvanlara herhangi bir tıbbi yararı olmayan, hayvanların genetik
kimliğini değiştiren yöntemler ve bu yöntemler sonucu elde edilen hayvanların
patentlenmemesini” içermektedir. Kısacası, Kurul, buluşların teknik niteliği benzer
olduğu halde, bitkiler ile insan/hayvan buluşlarına patent verme açısından farklı
yaklaşmaktadır.
Kamu düzenine ve ahlaka aykırılık açısından Harvardın kanserli fare (onco-mouse)
patent başvurusu çarpıcı bir örnektir. “Kanserli fare” patent başvurusunda,
istemlerde, eşey ve beden (somatik) hücrelerinde neoplazma (yeni ve normal
olmayan doku büyümesi, tümör) gelişmesi olasılığını arttıran aktif olmuş bir kanser
genine sahip bir genomu olan insan olmayan transgenik bir memeli vardır. Bu
başvuruya Madde 53(b) ve Madde 83’e göre itiraz edilmiştir. Kurul, bu dava
hayvanların genetik değiştirilmesi içerdiği için EPC Madde 53(a)’ya göre
patentlenebilirliğin zorlayıcı sebeplere dayandığını düşünerek inceleme birimine
tekrar göndermiş; patent verip - vermeden önce “buluşu, hayvanların acı çekmesi ve
olası çevresel riskleri bir yana; insanlığa faydasını öteki yana koyarak tartmasını”
istemiştir (Karar T 19/90). İnceleme birimi tekrar inceledikten sonra patent vermeye
karar vermiştir. Ancak itirazlar ve görüşmeler halen sürmektedir [8].
Diğer bir örnek ise T 356/93 numaralı karara konu olan başvurudur. Bu davanın
istem 21’i şöyleydi:
“Hücrelerindeki genomuna, hücrelerindeki polimerazlar tarafından tanınan bir
promotor kontrolü altında bir glutamin sintetaz inhibitörü inaktive ya da nötralize
edebilen, çeşide özgü olmayan (non-variety-specific) enzimatik aktivite gösteren bir
proteini kodlayan yabancı bir DNA dizisiyle kararlı biçimde biyolojik olmayan bir
işlemle şekilde değiştirilmiş bitki.”
Bu buluşun amacı, özel bir ot öldürücüye dayanıklı bitki ve tohumlar elde etmektir.
Bu başvuruya, Madde 53(a)’ya göre, “çevreye ciddi bir biçimde zarar verecek” bir
buluş olduğu için itiraz edildi. Patent sahibi buna yanıt olarak, EPO’nun bu riski
değerlendirecek düzeyde olmadığı ve Madde 53(a)’nın çok uç durumlarda geçerli
olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine Kurul şu kararları almıştır:
27
“İstemde bulunulan bir konunun “kamu düzenine” ya da “ahlaka” aykırı olup
olmadığına karar vermek zor olsa bile, EPO, patentlenebilirliği değerlendirilirken
Madde 53(a)’yı yadsıyamaz (T 19/90, sonuç 5) ..... Buluşun, 53(a)’ya göre patent
verilmeyen istisnalar içinde olup olmadığı sorusu, her durum için “kamu düzenine”
ya da “ahlaka” dayanarak buluşun kendi değerine göre yanıtlanmalıdır….. En
doğru yaklaşım, her durum için özel gerçeklere bakılması ve bu gerçekler altında
davanın incelenmesidir ..... “kamu düzeni” kavramı, kamu güvenliğinin ve toplumun
parçası olarak da bireylerin fiziksel bütünlüğünün korunmasını kapsamaktadır. Bu
kavram çevreyi de içermektedir. Buna göre, EPC Madde 53(a)’ya göre, uygulanması
kamu barışını ve sosyal düzeni bozabilecek (örneğin terör etkinlikleri) ya da çevreye
ciddi biçimde zarar verebilecek buluşlar “kamu düzenine” aykırı olduğu için patent
kapsamı dışındadır. Ahlak kavramı, bazı davranışların doğru ve kabul edilebilir,
bazılarınınsa yanlış olduğu inancıyla ilgilidir. Bu inanç, belirli bir kültür içinde
derin köklere sahip kabullenilmiş değerlerin toplamıdır. EPC’nin kabul ettiği kültür,
Avrupa toplumunun ve uygarlığının kültürüdür. Buna göre, EPC Madde 53(a)’ya
göre, bu kültürün geleneksel olarak kabul edilmiş standartlarıyla uyuşmayan
buluşlar ahlaka aykırı olduklarından patent kapsamı dışındadır.”[8].
İtirazcı bitkilere genetik mühendisliğinin uygulanmasının olası zararlarının
kanıtlarını sunmasına rağmen Kurul, bunu yeterli görmeyerek istemde bulunulan
konunun çevreye zarar vereceğinin kesin olmadığına karar vermiştir. Kurul ayrıca,
“.... verilen bir patentin uygulamasının çevreye zarar vereceğine dayanarak Madde
53(a)’ya göre Avrupa Patenti’nin iptali, EPO’nun patenti geri alacağı kararı
sırasında çevreye olacak zararın yeterince incelendiği anlamına gelir” görüşünü
savunmuştur. Buna ek olarak Kurul, hiçbir istemde kötü kullanım ya da zarar verici
bir biyoteknolojik tekniğe yol açacak etkinlik bulunmadığını ve belirtilen etkinlik ve
ürünlerin Avrupa kültüründeki geleneksel standartlara uyduğunu belirtmiştir. Sonuç
olarak Kurul, buluş konusunun Madde 53(a)’nın patent verilmesine engel
oluşturmadığına karar vermiştir [8].
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Kurulun “Avrupa Kültürü” nün etik
değerlerine göre karar vermesidir. EPC’ye taraf olan Avrupa ülkeleri, temel olarak
Hıristiyan kültürünü yansıtsa bile farklı etnik ve dinsel yapı gösteren toplumlardan
oluşmaktadır. Bir başka deyişle, tekdüze ve aynı değerlere dayanan bir “Avrupa
28
Kültürü”nden bahsedilemez. Diğer bir konu ise, Avrupa kıtasının sahip olduğu
ekolojik yapıdır. Her iki durum da göz önünde bulundurulduğunda, EPC’ye 2000 yılı
sonunda taraf olan Türkiye, Avrupa ülkelerinden çok daha farklı kültürel ve ekolojik
değerlere sahiptir. Bu nedenle Avrupa için geçerli koşulların her durumda Türkiye
için de geçerli olmayacağı açıktır. Bu durumda, Türkiye’nin etik ve çevresel açıdan
koşullarına uygun olmayan bir Avrupa Patenti karşısında alacağı tutum belirsizdir.
Bunların dışında, Kurul, çevreye olabilecek olumsuz etkiyi ispatlanması için kesin
deliller istemektedir. Transgenik bitkilerin doğal çevreye ve insan sağlığına zararı
henüz yeni araştırılmaya başlanan bir konudur. Bu nedenlerle Kurulun verdiği karar
her durumda ve her EPC tarafı açısından geçerli olabilirliği tartışmalıdır.
Direktif ve EPC’nin kapsadığı diğer bir konu da gen dizilerinin patentlenmesidir. Bu
tipteki buluşlarda, DNA ya da gen istemlerinde koruma kapsamı şunları
içermektedir:
-
klonlanmış gerçek DNA dizileri,
-
biyolojik açıdan aktif parçalar içeren melez diziler (hybrid sequences),
-
dejenere (degenerated) diziler (eğer patentli bir dizinin buluş için önemli
olmayan bir bölümü başka bir patent başvurusunda istenen diziyle örtüşürse, her
iki dizi de bağımsız diziler olarak düşünülür; Direktif Gerekçe 25),
-
genetik bilgiyi içeren ve işlevini gösteren bütün materyaller (Direktif Madde 9)
[36].
Direktif Madde 5’e ve Yönetmelik 23(e)’ye göre [36]:
1) Çeşitli oluşum ve gelişim aşamalarında insan vücudu ve bir genin dizisi (gene
sequence) veya kısmi dizisi (partial sequence) de dahil olmak üzere öğelerinden
birinin basit (simple) keşfi patentlenebilir buluş değildir.
2) Bir gen dizisi veya kısmi dizisi de dahil olmak üzere insan vücudundan izole
edilmiş ya da bunun dışında teknik bir işlem sonucunda üretilmiş bir öğe, yapısı
bu öğenin doğal olanıyla aynı bile olsa patentlenebilecek bir buluş olabilir,
3) Bir gen dizisinin veya kısmi dizisinin endüstriyel uygulaması patent
başvurusunda yer almalıdır.
Burada, bazı kavramlar açıklanmamıştır. Örneğin, gen dizisiyle ilgili bir buluşun
“basit keşif (simple discovery)” olup olmadığının koşullarının ne olduğu belirsizdir.
29
Öte yandan, bir buluşun “basit” olup olmadığı buluş basamağına bakılarak
belirlenmeye çalışılabilir. Diğer bir belirsizlik ise “keşif” kavramıdır. Halihazırda
“keşifler” EPC’ye göre patentlenebilir değildir. Bu nedenle zaten patentlenebilir
olmayan keşifler için “basit” nitelemesi belirsizlik oluşturmaktadır. Bununla ilgili
hem Direktif’te hem de temyiz kurullarına ait kararlarda bazı ipuçları bulunmaktadır.
Direktif’e göre, gen dizisi veya kısmi gen dizisinin patentlenebilirliği çelişkili olsa
da; bu buluşların patentlenmesi de diğer teknik buluşlarla aranan koşullara dayalı
olmalıdır: yenilik, buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik. Burada, gen
dizisinin halihazırda doğada bulunduğu için patentlenebilirlik koşullarını nasıl
sağlayacağı konusu tartışmalıdır. Ayrıca, EPC Yönetmelik 23(e) ve Direktif Gerekçe
23, DNA dizisinin tek başına kendisinin (mere DNA sequence) işlevi belirtilmediği
sürece teknik bilgi kapsamadığından patentlenebilir olmadığı belirtilmiştir [36].
Gerekçe 24’te sanayiye uygulanabilirlik koşulunun, DNA dizisinin ya da kısmi gen
dizisinin bir protein ya da protein parçasını üretmekte kullanıldığı durumlarda, hangi
protein veya protein parçasının üretildiğinin ya da hangi işlevi gördüğünün
belirtilmesiyle sağlanacağı açıklanmıştır [30].
Gen dizisinin klonlanmasının buluş basamağına sahip olup olmaması konusunda
Genişletilmiş Temyiz Kurulu kararları göz önünde bulundurulabilir (Genom
Projesindeki “Open Reading Frame” ile ilgili patent başvuruları ve T 301/87,
T500/91, T412/93 numaralı kararlar). Temel olarak, genin klonlanacağı hakkında
elde kesin bir beklenti olmadığından buluş basamağı olduğu kabul edilebileceği ileri
sürülmüştür. Ancak bu görüşe, gen klonlama tekniği rutin tekniklerle yapıldığı için
itiraz edilmiştir. Bu itiraza verilen yanıtta, rutin ya da otomatik bir işin kesin olarak
beklenen bir sonucu vermeyebileceği öne sürülmüştür. Bu örnekteki buluşun işlem
ve ürünlerinde birçok belirsizlik (karşılaştırma yapılamayacağı, DNA dizileri
çıkarılan Drosophila melanogaster (sirke sineği), ve Sacharromyces ceravisae
(ekmek mayası) gibi organizmalarda gen ürünlerinin tahmin edilemez olduğu)
olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak, rutin basamaklar kullanıldığında istenilen işleve
sahip dizinin bulunacağına dair kesin bir beklenti olmadığı kararına varılmıştır [36].
30
Ancak burada gözden kaçıran nokta birçok bilimadamının belirttiği gibi moleküler
genetik çalışmalarında çeşitli deneysel koşulara bağlı olarak başarı oranının çok
düşük olduğudur. Bu nedenle doğal olarak istenilen sonuca ulaşma beklentisi
azalmaktadır. Öte yandan, biyolojik materyallerin temel özelliklerinden biri tahmin
edilemez oluşudur. Bu nedenlerle bu alanın doğası gereği beklenmedik sonuçların
çıkması olasıdır.
Yine gen dizileriyle ilgili olarak, gen analizlerinde sıklıkla kullanılan bazı DNA
parçalarının (EST - Expressed Sequence Tagged Sites- ve SNP - Sequence Tagged
Sites) patentlenmesi konu olmuştur. İlgili genin bilinmediği, bu parça sayesinde
işlevi şimdi ortaya çıkan bir proteini kodlayan bir gen tanımlanmışsa ve tanımlanan
genin bu proteini kodlama olasılığı kesin olarak beklenmiyorsa bu diziler ve ilgili
genler patentlenebilmektedir [36]. Gerekçe 23’te DNA dizisinin işlevinin mutlaka
verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Burada DNA dizisinin işlevi, yapıyla ilgili işlev,
ilgili proteinin işlevi ya da DNA’nın kendi halindeki (itself) işlevi - örneğin gen
ifadesi (expression) için düzenleyici (regulatory) öğe ya da belirli bir hastalığın
teşhisinde kullanılacak teşhis testi - olarak anlaşılmalıdır [33].
Bazı yazarlar, AB Direktifi’ndeki Madde 5(1) ve EPC Yönetmelik’teki Madde
23’ün, gen dizisinin işlevini “sanayiye uygulanabilirlik” olarak saymalarını
eleştirmektedir. Bu görüşlere göre, DNA molekülü tek başına herhangi bir işe
yaramaz, sadece yaşayan bir hücre ya da organizma içinde işlev görebilir. Ayrıca,
işlevi hangi tip hücrede nereye sokulduğu, hangi tip genom ve çevre içinde olduğuna
bağlıdır. Diğer bir deyişle, gen dizisinin işlevi belirli değildir ve tahmin
edilemez[35].
Diğer bir açık nokta ise “endüstriyel uygulamanın başvuruda yer alması”
gerekliliğidir. Burada, endüstriyel uygulamanın başvurunun hangi öğesinde yer
alması gerektiği (tarifname ya da istem) açık değildir. Oysa ki koruma kapsamı
istemlerle belirlendiğinden, genin endüstriyel uygulamasının koruma kapsamını
belirlemesi açısından istemlerde yer alması - ilaçlardaki birinci tıbbi kullanım ve
ikinci tıbbi kullanım istemleri gibi – koruma kapsamı açısından uygundur.
31
Diğer bir alan ise araştırma araçlarıdır (research tools). Örnek araştırma araçları ETS
ve kısmi DNA dizileri (partial DNA sequences), reseptörler ve benzeri proteinler,
spekrofotometreler, PCR’lar, DNA kesme (restriction) enzimleri, biyoinformatik
işlem yazılımlarıdır (software). En sık görülen örnek, bir reseptör ve bu reseptörle
ilgili proteindir. Buluş sahipleri buldukları araştırma araçları haricinde bu araç
kullanılarak yapılabilecek ileri (down-stream) gelişmelere de patent almak
istemektedir [36].
Patent başvurusu sırasında verilen DNA ve proteinlerin nükleik asit/amino asit
dizisinin sonradan düzeltilebilmesi konusu tartışılmaktadır. Bu diziler nükleik ve
amino asitleri temsil eden 4 harfin dizilişinden oluşmaktadır. Genişletilmiş Temyiz
Kurulu T 923/92* sayılı kararında, ilgili başvurudaki rüçhan belgesinde 3 hatası olan
bir başvuru konu edilmektedir. Bu dizi Avrupa Patenti başvurusunda düzeltilmiş, ara
yayında da doğru olan dizi çıkmıştır. Diğer bir olayda ise Kurul, (G 11/91) doğru
dizinin rüçhanı hak etmediği kararına varmıştır. Gerekçe olarak da, bir proteinin
temel (primary) amino asit dizisinin gerçek bir teknik özellik olduğu ve buluşun
konusunu tanımlayan dizinin bu ya da bir başkası olmasının kritik bir farklılık
yaratığı verilmiştir [36].
Sonuç olarak;
-
patentteki dizinin yanlış olduğu hemen anlaşılırsa,
-
dizilerin 99,9%’nun aynı olduğu ve yanlışlık hemen görüldüğünde,
-
EPC Madde 28’e göre dizi bir tevdii kurumuna verilmişse
dizinin patent başvurusundaki/belgesindeki yanlışlığın düzeltilebileceği kararına
varılmıştır [36].
* T 923/92 Human tissue plasminogen activator, pharmaceutical compositions containing it,
processes for making it, and DNA and transformed cell intermediates therefore; Appl. No:
83302501.8, Applicant: Genetech Inc, Opponent: 01 KabiVitrum AB, 02 The
Wellcome,Foundation Limited, 03 Celltech Limited, 04 Toyo Boseki, Kabushiki Kaisha, 06
Behringwerke, Aktiengesellschaft, 07 Boehringer, Mannheim GmbH
32
Tablo 2.1
EPC’ye göre patentlenebilir/patentlenemez buluşlar [8].
Patentlenemez
Patentlenir
52(2) (a-d) örnek: keşifler
Yönetmelik Kural 23(c)
52(4)’e göre metotlar
Yönetmelik Kural 23(e)
Uygulaması kamu barışını ya da sosyal düzeni bozabilecek ya da çevreye ciddi Esas ölçüde biyolojik olmayan bitki ya da hayvan üretim
biçimde zarar verebilecek buluşlar; ancak, çevreye olabilecek tehlike yeterince işlemleri (T 320/87, T 356/93)
incelenmelidir (T 356/93)
Uygulaması Avrupa Kültürü’ndeki geçerli geleneksel olarak kabul edilmiş Bitki hücreleri (T 356/93, G 1/98)
standartlara uymayan buluşlar (T 356/93)
Yönetmelik Kural 23(d): İnsan klonlama, insanların genetik yapısını değiştirme Bitki çeşitlerini kapsayan, ancak belirli bir bitki çeşidinin
yöntemleri, insan embriyolarının ticari kullanımı
kendisini (individually) içermeyen istemler
Yönetmelik Kural 23(e) Bölüm 1: Çeşitli oluşum ve gelişim aşamalarında insan “hayvan çeşidi” terimlerini içermeyen istemler (Yönetmelik
bedeni ve bir genin dizisi veya kısmi dizisi de dahil olmak üzere öğelerinden Kural 23(c) Bölüm (b), T 19/90)
birinin basit keşfi
Yönetmelik Kural 23(d) Bölüm 5, (T 19/90): İnsanlığa hiçbir faydası Mikrobiyolojik işlemlerle üretilen hayvanlar (T 19/90,
olmayacak ancak hayvanlara zarar verecek hayvanların genetik yapısını Yönetmelik Kural 23(c) Bölüm (c)
değiştirme yöntemleri
34
Tablo 2.1 (Devam)
Patentlenemez
Patentlenir
Bitki ya da hayvan üretimi için esas olarak biyolojik işlemler (T 320/87, T Mikrobiyolojik işlemler: mikrobiyolojik materyalle yapılan
356/93, Yönetmelik Kural 23(b) Bölüm 5)
veya sonuçlanan işlemler (Yönetmelik Kural 23(b) Bölüm 6,
Yönetmelik Kural 23(c) Bölüm (c) [Genetik mühendisliği ve
füzyon teknikleri de dahildir (T 356/93)]
Rekombinant gen teknolojisiyle bir ata (ancestral) bitkiye genler aktarılarak Mikrobiyolojik ürünler = yapılan /mikroorganizmalar da
elde edilmiş bitki çeşitleri (G 1/98).
dahil olmak üzere bir mikroorganizma tarafından değiştirilen
“hayvan çeşidi” terimi içeren konular (T 19/90)
ürünler [T 356/93, Yönetmelik Kural 23(b) Bölüm 6,
Yönetmelik Kural 23(c) Bölüm (c)]
35
2.3 Uluslararası Patent Sınıflandırmasına İlişkin Strazburg Anlaşması ve
Biyoteknolojik Buluşlar
1 Ekim 1996’da yürürlüğe giren Uluslararası Patent Sınıflandırmasına İlişkin
Strazburg Anlaşması, taraf ülkeleri mikrobiyolojik yöntem ve ürünlerin yanı sıra
bitki, hayvan çeşitleri ile biyolojik esaslara dayanan bitki ve hayvan yetiştirme
yöntemlerine patent vermek açısından serbest bırakmıştır.
2.4 Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (World Intellectual Property Organization,
WIPO) ve Patent İşbirliği Anlaşması (Patent Cooperation Treaty, PCT)
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı da biyoteknoloji ve biyolojik çeşitlilik konusundaki
politikaları içeren alt programlar hazırlamıştır. Bu programlara göre, biyoteknolojik
buluşların sosyal, ekonomik ve ahlak alanlarındaki boyutlarının açık bir şekilde
anlaşılması sağlanacak; biyolojik çeşitliliğin korunması ile ilgili politikaların
yaygınlaştırılmasına çalışılacak ve bu kaynakların biyoteknoloji aracılığıyla
faydalanılmasında fikri mülkiyet haklarının rolünü belirlenecektir.
PCT, taraf ülkeleri bitki ve hayvan çeşitleriyle, esas olarak biyolojik olan bitki ve
hayvan yetiştirme yöntemlerine patent verip vermeme konusunda serbest bırakmıştır.
Ancak, mikrobiyolojik işlem ve bunların ürünleri bu kapsamın dışındadır (Patent
İşbirliği Anlaşması’na Dair Yönetmelik, Madde 67.ii) [37].
2.5 Patent İşlemleri Amacıyla Mikroorganizmaların Tevdii Edilmesinin
Uluslararası Kabulü Konusunda Budapeşte Anlaşması
Patent başvurularında, özellikle biyoteknolojik buluşlarda açıklama (tarifname) daha
ayrıntılı olması gerektiği için biyolojik materyali bir kuruluşa tevdii (emanet) etme
zorunluluğu doğmuştur. Budapeşte Anlaşması, Paris Anlaşması’na üye olan
ülkelerde mikroorganizmalara patent verilmesi sırasında gerekli işlemlerde kolaylık
sağlamak
amacıyla
mikroorganizmaların
35
saklanması
ve
tanımlanmasını
öngörmektedir. Anlaşma, WIPO’nun kurumlarından biridir. Budapeşte Anlaşması,
Madde 3’te açıklandığı üzere patent işlemleri amacıyla mikroorganizmaların
uluslararası
bir
tevdii
kurumunda
saklanmasını
düzenlemektedir.
Mikroorganizmaların tevdiisi Madde 2’de tanımlanmıştır: mikroorganizmaların
uluslararası bir tevdii kurumuna verilmesi, kurum tarafından alınması ve kabul
edilmesi veya bu mikroorganizmaların uluslararası tevdii kurumunda saklanması ya
da söz konusu verme ve depolamanın her ikisi anlamına gelmektedir.
Budapeşte Anlaşması’nın esasları şunlardır:
-
bir uluslararası tevdi kurumuna yapılan tevdii taraf ülkeler tarafından kabul edilir,
-
saklama süresi en az 30 yıldır,
-
tevdii edilen kültür geri istenemez,
-
tevdii eden kimse de kültürü aynı süre için kültürün tevdii kurumunda herhangi
bir şekilde kaybolmasına karşı saklar ve kaybolması halinde yenisini verir,
-
tevdii kurumu materyalin tevdii edildiğini ve tevdii edilen materyalin özelliğini
saklı tutmak zorundadır [38].
Madde 2’de tanımlanan "Uluslararası Tevdii Kurumu" bu statüyü kazanmış bir tevdii
kurumunu anlamına gelmektedir. Tüm taraf ülkeler, tevdii kurumlarına verilen
tevdiileri tanırlar ancak bu kurumlara tevdiiyi zorunlu kılamazlar. Bir tevdii kurumu,
bilimsel bir kuruluş, genellikle de tipik bir kültür kolleksiyonudur [39]. 2000 tarihi
itibarıyla 33 uluslarası tevdii kurumu bulunmaktadır (EK 6).
Budapeşte Anlaşması’na göre tevdii kurumu olarak kabul edilen bir kuruluşun
özellikleri şunlardır:
-
taraf ülkelerden birinde bulunmak,
-
(patentle ilgili) etkinlikler bitmiş olsa bile kültürleri sürekli saklamak,
-
tüm tevdii sahiplerine eşit davranmak,
-
hem bilimsel hem de idari işleri yürütmek için yeterli kadro ve altyapıya sahip
olmak,
-
belirlenmiş mikroorganizma tiplerini ve hücre kültürlerini kabul etmek,
-
tevdinin yaşam yeteneğini belirleyebilmek ve gerekli yaşam yeteneği raporlarını
yayımlamak,
36
-
tevdii edilen kültürleri en az 30 yıl saklamak,
-
kaybolmayı en aza indirecek koşulları sağlamak,
-
Anlaşma’nın gerektirdiği gizliliği sağlamak,
-
örnekleri Anlaşma’nın gerektirdiği şekilde ve zamanda vermek [39].
Hayvan hücre kültürleri ve bitki doku kültürleri genellikle mikroorganizmalarla aynı
sınıfta görülmektedir. Genetik mühendisliğiyle elde edilmiş bitki ve tohumlar için
ayrıntılı bir açıklama yapılabilir [40]. American Type Culture Collection (ATCC), ilk
bitki dokusunu 1983’te, ilk tohumu ise 1985’te kabul etmiştir. EPC üyeleri (Hollanda
hariç), tevdiinin başvuru tarihi ya da rüçhan tarihinden önce bir tevdii kurumuna
verilmiş olmasını istemektedir [39].
Hayvanlara patent verilmesi, bu hayvan yaşam şekillerinin tevdiisi konusunu
gündeme getirmiştir. İlk hayvan patenti olan kanserli farede, farenin tevdii yerine,
hayvana aktarılmaya hazır kanser genlerini taşıyan plasmitler tevdii edilmiştir. Patent
tarifnamesinde, bu genin fareye nasıl aktarıldığı ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır.
Hayvanların patentlenmesinde hayvanın tevdiisi gerekli olduğu zaman sorunlar
ortaya çıkacaktır. Hayvanları kabul eden tevdii kurumu yoktur [39]. Ancak,
embriyoların tevdii bu zorlukları taşımamaktadır [40].
Bu Anlaşma’nın yönetmeliğinde uluslararası bir tevdii kurumu, talep üzerine tevdii
edilmiş bulunan herhangi bir biyolojik materyalin örneklerini bir taraf devletin sınai
haklar ofisine veya devletlerarası bir sınai haklar kuruluşuna patent işlemleri için
gerekli olduğu durumlarda [Kural 11(1)] verebilmektedir. 49 taraf ülkenin bulunduğu
Budapeşte Anlaşması, Türkiye’de 30 Kasım 1998‘de yürürlüğe girmiştir.
2.6
Türkiye’de
Biyoteknolojik
Buluşların
Patent
Korunmasıyla
İlgili
Düzenlemeler
Avrupa ülkelerinin patent sistemleriyle – özellikle EPC’yle - uyumlu olarak
hazırlanmış 27 Haziran 1995 gün ve 551 Sayılı Patent Haklarının Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (551 Sayılı KHK), biyoteknolojik buluşların
korunmasına ilişkin ayrıntılı olmayan bazı hükümler içermektedir:
37
“ Madde 6: Patent Verilemeyecek Konular ve Buluşlar: ...... Aşağıda belirtilen
buluşlar patent verilerek korunmaz:
a) Konusu kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olan buluşlar,
b) Bitki ve hayvan türleri veya önemli ölçüde biyolojik esaslara dayanan
bitki ve hayvan yetiştirilmesi usulleri.” [7].
Bu maddede bitki ve hayvan türlerine patent verilmesine bir kısıtlama getirilmesine
karşın, mikroorganizmalarla ilgili herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Ancak EPC
Madde 53 incelendiğinde “mikrobiyolojik işlemler ve bunların ürünlerine” patent
verildiğinin açıkça yazıldığı görülmektedir.
KHK Madde 6(2)(b)’deki bu boşluk ve Madde 46’da ise:
“ Tarifname, buluş konusunun ilgili olduğu teknik alanda uzman olan kişi
tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak nitelikte açık ve yeterli yazılır.
Eğer buluş mikrobiyolojik bir usulle ilgili ise ve ilişkin olduğu mikroorganizma
ilgilenenler tarafından ulaşılabilir değilse, tarifnamenin, bu maddenin birinci
fıkrası hükmüne uygun sayılabilmesi için aşağıdaki şartlar gerekir:
a) Mikroorganizmanın özelliklerin ile ilgili bilgilerin tarifnamede yer
alması;
b) Başvuru sahibi tarafından en geç başvuru tarihine kadar, Milletlerarası
Anlaşmalara uygun olarak kurulmuş ve yetkili tevdi merciine bir
mikroorganizma kültürünün verilmesi.” [7].
ifadelerinin yer alması mikroorganizmalarla ilgili yöntemlerin ve dolayısıyla ilgili
mikroorganizmaların patentlenebileceği sonucunu çıkmaktadır.
Burada TRIPS tartışmaları ve EPC’nin maddelerinde olduğu gibi, Madde 6 ve 46’da
geçen bazı kavram ve terimlerin anlamı açık değildir. Buna ek olarak, KHK bu
kavram ve terimlerin tanımını yapmamıştır. Bunlar “bitki türü”, “hayvan türü”,
“önemli ölçüde biyolojik esas”, “yetiştirme” ve “mikroorganizma” dır. Diğer birçok
patent yasalarından farklı olarak, KHK’da “çeşit” yerine “tür” den bahsedilmektedir.
Çeşit ve tür bilimsel açıdan farklı terimlerdir: sınıflandırmada çeşit alttürden, alttür
ise türden sonra gelmektedir. Dolayısıyla tür çeşitten daha üstte, onu kapsayan bir
sınıftır.
Buna
karşın,
gözetilmemektedir.
551
Ancak,
Sayılı
“tür”
KHK’nın
sözcüğünün
uygulamasında
gerçek
anlamı
bu
farklılık
göz
önünde
bulundurulduğunda çeşitlere patent verilip verilemesi çelişkisi ortaya çıkmaktadır.
38
Öte yandan 551 Sayılı KHK’nın İngilizce çevirilerinde, “tür” sözcüğü yerine
“species/variety” şeklinde her iki terim de kullanılmıştır. Bu kullanım, ortada
çelişkili bir durumun olduğunu göstermektedir. Benzer bir çelişki hayvan çeşitleri
için EPC’nin Almanca (Tierarten = Hayvan türü) metninde de vardır. Ancak,
EPC’nin üç dildeki metni aynı anlamı verme zorunluluğu olduğundan “animal
variety = races animales = Tierarten” olarak kabul edilmektedir ve bu farklılığın
Almanca metnin düzeltilmesiyle giderilmesi düşünülmektedir.
Tartışılması gereken diğer bir kavram ise “önemli ölçüde biyolojik esas” tır. “Önemli
ölçüde” kavramı bir olayın önemli sayılacak bölümünün biyolojik olmasını
gerektirmektedir. Yani biyolojik olaylar olayın gerçekleşmesinde yer almaktadır.
Ancak olayın temelinin biyolojik bir esasa dayanıp dayanmadığı belirli değildir. Bu
kavram patentle ilgili diğer metinlere “essentially biological” yani önemli bir
bölümünün biyolojik olmasından çok, esas olarak biyolojik, temeli/aslı biyolojik
olarak geçmektedir. Bu kavramlara örnek olarak çaprazlama, doğal seçilim gibi
biyolojik olaylar gösterilse de, genetik mühendisliğinin birçok tekniği biyolojik
olayları temel aldığından kavramın kapsamı tartışılmaktadır.
KHK’da diğer patent metinlerinden farklı olarak üretim (production) “yetiştirme”
terimi kullanılmıştır. Bu terim genellikle bitki yetiştiricisi hakları (Plant Breeder
Right-PBR) metinlerinde geçmektedir. Ancak, yorumda bu iki terim arasında
farklılık görülmemektedir. Diğer bir eksiklik ise “mikrobiyolojik” teriminin
tanımının bulunmamasıdır. Öte yandan bu terim, EPC’de açıklandığı gibi diğer
düzenlemelere göre yorumlanabilir.
Uygulamada, Madde 6(2)(b), inceleme raporlarına göre değerlendirilmektedir. Bu
raporlarda herhangi bir olumsuzluk ya da kısıtlama belirtilmemiş durumlarda bu
konularla ilgili buluşlara patent verilmektedir. Bu konuda teknik bilgi yetersizliği ve
EPO’da olduğu gibi Türkiye koşullarına özgü örnek kararların bulunmaması,
biyoteknolojik başvuruların değerlendirilmesinde zorluklar yaratmaktadır.
KHK Madde 46’da tarifnamenin teknikte uzman bir kişi tarafından anlaşılır şekilde
yazılması gerektiği, konu mikroorganizma olduğunda ise, eğer bu materyal ilgilenen
kimselerin ulaşabileceği durumda değilse, mikroorganizmanın özellikleriyle ilgili
39
bilginin tarifnamede yer alması ve bir tevdii kurumuna verilmesi şart koşulmaktadır.
Burada, “ulaşılabilir” tanımı “kamu tarafından bilinen”, “kamunun erişimi serbest”
mikroorganizmalar olarak yorumlanabilir. Buluşa konu olan mikroorganizmanın yeni
bir mikroorganizma olduğu durumlarda ise tevdii zorunlu tutulmuştur. Buna ek
olarak, 551 Sayılı KHK’ya göre (Madde 46), tevdiiler en geç başvuru tarihine kadar
yapılmalıdır. Ancak, EPC’de de olduğu gibi rüçhanı olan bir başvurunun rüçhan
tarihinden önce mi yoksa başvuru tarihinden önce mi tevdii yapılması gerektiği
tartışmalıdır.
Biyoteknolojik buluşlarla ilgili olabilecek diğer bir madde ise Madde 80’dir: “Bir
patent konusunun kullanımı yasalara veya genel ahlaka veya kamu düzenine veya
genel sağlığa zarar verecek şekilde olamayacağı gibi; bu kullanım, mevcut veya
gelecekte kabul edilecek belirli veya belirsiz süreli kanuni yasaklamalara ve
sınırlamalara da bağlı olacaktır”. Bu madde ve Madde 6(2)(a) göz önünde
bulundurulduğunda, bazı konularla ilgili biyoteknolojik buluşlara patent verilmemesi
gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu konular Bölüm 2.2’de geçen insan klonlama,
transgenik hayvan ve bitkilerle ilgili olarak belirtilen ahlaka aykırı veya insan ve
çevre sağlığına zarar verebilecek buluşları kapsamaktadır. Özellikle transgenik
bitkilerin çevreye (özellikle yabani akrabalarına) ve insan sağlığına olabilecek
olumsuz etkileri tartışılmaktadır. Halihazırda bu etkiye dayanan bir itiraz veya böyle
bir itiraz sonucunda reddedilen bir patent başvurusu veya iptal edilen bir patent
belgesi bulunmamaktadır. Ancak, bu gibi patent başvuruların değerlendirilmesiyle
ilgili herhangi bir düzenleme bulunmaması, itirazlara dayanan mekanizmaların
işletilememesi ve Türkiye’nin ekolojik koşullarında bu bitkilerin etkilerinin ne
olacağının
bilinmemesi
bu
maddelerin
gereklerinin
uygulanmasını
engelleyebilmektedir.
Biyoteknolojik buluşlar çoğunlukla kimya ve kimyasal yöntem buluşlarına
girdiğinden faydalı model koruması geçerli değildir.
2.7 Biyoteknolojik Buluşlar ve Diğer Ülkelerdeki Uygulamalar
Dünyada en çok buluş yapan ülkeler Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve
Japonya’dır. Bir genelleme yapılırsa ABD ve Japonya’nın hemen hemen her buluşa
40
patent verdiği söylenebilir. Ayrıca, ülkelere yapılan patent başvurusu sayısı
incelendiğinde, sadece bu iki ülkeye yapılan patent başvuruları içinde yerli patent
başvuruları yabancı başvurulardan sayıca yüksek olduğu görülür (EK 7).
Biyoteknoloji konularına giren buluşlarda ise yurt dışına yapılan patent sayısı
açısından birincilik çok açık bir farkla ABD’ye aittir (EK 10 ve EK 11).
ABD’de 3 tipte patent verilmektedir:
1) patent (utility patent); yeni ve faydalı bir işlem (process), makine, ürün (article),
bileşikler, ya da bunlardaki yeni faydalı gelişmeler bulan ya da keşfedenlere,
2) tasarım (design) patentleri; üretilen nesnelerin yeni, orijinal ve estetik
tasarımlarını bulanlara,
3) bitki patentleri (plant patent); eşeysiz üreme yöntemleriyle farklı ve yeni bir bitki
çeşidi bulan ya da keşfedenlere verilir.
Bitki patentleri, kültüre alınmış sporlar, mutantlar (mutasyona uğramış birey ya da
hücre), melezler ve fideleri kapsar; ancak yumruyla üretilen ya da kültüre alınmamış
bitkiler bu kapsama girmez. Eşeysiz üreme, tohum dışındaki - örneğin çelikle üremeyi içerir. Öte yandan, eşeyli üretilen bitki çeşitleri 1970’te onaylanan “Bitki
Çeşitleri Koruma Kanunu – 91577 (The Plant Variety Protection Act)” ile ABD
Tarım Bakanlığı tarafından korunmaktadır [41].
ABD’de 1930’dan bu yana “Bitki Patenti Yasası” bulunmaktadır. Bu eşeysiz üretilen
yumrularla üretilenler dışındaki bitkiler için geçerlidir. “Bitki Çeşitlerini Koruma
Yasası” ise 1970 yılında patent yasasından bağımsız olarak kullanılmaya başlanmış,
bitki buluşlarının alternatif bir koruma şekli olarak ortaya çıkmıştır. 1930’daki
yasanın eşeyli üreyen bitkilere genişlemiş halidir [39].
Bitki buluşlarının yeni bir şekli de patenttir (utility patent). Eski bitki yetiştirme
yöntemleri patent koşullarını tam olarak yerine getirmemesine karşın, genetik
değiştirme yöntemleriyle bitkilerin üretilmesi bu koşulları yerine getirmektedir.
1985’te ilk defa bitki patentinden farklı olarak bu tipte bir buluşa patent verilmiştir.
ABD’de Bitki Çeşitlerini Koruma Yasası’yla korunan bir çeşit aynı zamanda patentle
de korunabilmektedir. Patent, bitki patentinden daha geniş bir kapsamı korumaktadır.
Bir bitki patenti tek bir istemle sınırlıdır, ancak patentte bu şekilde bir kısıtlama
41
yoktur. Bir patent korumasının sonucunda ortaya çıkan etki, birçok çeşidin yanı sıra
genin geçirildiği bitki ya da bitki parçalarını üreme şekline bağımlı olmaksızın
koruma kapsamı oluşturulmasını sağlamaktadır [40].
ABD, Japonya ve Çin “esas olarak biyolojik işlemler (process)” i patent kapsamı
dışında bırakmamıştır. Bunun ötesinde ABD, insan ve hayvanların tedavi
yöntemlerini de korumaktadır [42]. Nisan 1989’da ABD Patent Ofisi hayvan yaşam
şekillerine patent vereceğini de açıklamıştır [39].
ABD Patent Ofisi’nde araştırmadan geçen nükleik asit dizilerinde 1995’ten bu yana
% 21 artış görülmüştür. 2000 Haziran’ında 5000 dizi listeli 165 başvuru gelmiştir.
Aynı zamanda istemlerdeki dizi uzunluğu, dizi sayısı ve içeriği de artmıştır. Bugünkü
dizi istemlerinde algoritmalar, üç boyutlu modeller, biyoloji ve bilgisayar biliminin
birleşimleri, kimya teknolojisi ve bilgisayar bilimlerinin birleşimleri de yer
almaktadır [24].
Japonya genel olarak ABD’ye benzer bir yaklaşım içerisindedir. Japon Patent
Yasası’na göre patentlenmeyecek buluşlar kamu düzene, ahlaka ya da sağlığa aykırı
buluşlardır (Madde 32). Yeni “Yeni Bitki Çeşitleri Yasası” ise 29 Mayıs 2000’de
yürürlüğe girmiştir. Tüm bitki cins ve türlerine ait olan çeşitleri korumaktadır.
Koruma kapsamı açısından UPOV 1991’e benzer bir koruma sağlamaktadır [43].
AB ülkeleri arasında Avrupa’nın genel uygulamasını yansıtmayan ülkeler de
bulunmaktadır. Norveç, EPC’yi imzaladığı halde henüz EPO’ya üye değildir. Bunun
temel nedeni de biyoteknolojik buluşlara bakış açısıdır. Norveç’e göre “hayvan ve
bitki çeşitleri” genel olarak hayvan ve bitkileri, farklılaşma (differentiating)
hücreleri, tek hücreli hayvanları ve bitkileri, bitki ve hayvan yapma işlemlerini
kapsamaktadır. Norveç, Avrupa Ekonomik Anlaşması’na taraftır ve Avrupa
Birliğinden geçen direktifler Norveç’te de uygulanmaktadır. Herhangi bir direktifi
veto etme hakkı olmasına rağmen Norveç, bu hakkını hiç kullanmamıştır [44].
Norveç Biyoteknoloji Direktifi’ni kabul ettiğinde EPC bu Direktif’e göre
yenilendiğinden EPO’ya girmeme gerekçesi ortadan kalkmış olacaktır.
42
Danimarka’da her yıl 20-25 biyoteknolojik başvuru yapılmaktadır. Bunların
çoğunluğu Danimarkalı buluş sahiplerine aittir. 1999 yılında bilim adamlarının
patentleri hakkında yeni bir düzenleme yapılmış ve bu da üniversite ve enstitülerde
çalışan bilim adamlarına patent başvurusu yapmak için cesaret vermiştir.
Danimarka’da 1991-1998 yılları arasında EPO uygulamasından farklı olan iki nokta
bulunmaktaydı:
-
hayvan çeşidine ve hayvanın kendisine (a such) patent verilmiyordu,
-
doğada bulunan şekli ve işleviyle insan ve hayvan genlerine patent verilmiyordu,
bunlar istemlerden olumsuz istem şekliyle (disclaimer) çıkarılıyordu [45].
Danimarka, AB Direktifi üzerine patent yasasının yeniden düzenlenmiştir.
Parlamentonun bu değişiklikler sırasında yaptığı başlıca tartışmalar, tıbbi yarar ile
hayvanın acı çekmesinin karşılaştırıldığı buluşlar, kamu düzenine aykırı buluşlar,
insan genleri üzerinde teşhis yöntemleri içeren buluşlar ile genler üzerindeki teşhis,
araştırma ve geliştirme hakkındaki geniş istemlerin sonuçlarını kapsıyordu [45].
İngiltere de diğer Avrupa ülkelerine benzer bir sisteme sahiptir. Roma Anlaşması
Madde 189’a göre, AB Biyoteknoloji Direktifi bağlayıcıdır; ancak şekil ve yöntem
ulusal seçime bırakılmıştır. Direktif’in Madde 1-11’in uygulaması Lordlar Kamarası
ve Avam Kamarası tarafından tartışılmış, 12-14’üncü Maddeler ise henüz
tartışılmamıştır. Öte yandan halk, genleri keşif olarak gördüğünden patentlenmemesi
gerektiğini düşünmektedir. Bu görüş çoğu bilim adamlarınca da paylaşılmaktadır.
Ancak patent profesyonellerinin geneli, patent korumasının bu türdeki buluşlar için
uygun olduğunu; ancak, bu buluşların buluş basamağı/sanayiye uygulanabilirlik
gereklerini sağladıkları konusunda çelişkili fikirlere sahiptir [46].
Rusya Patent Yasası’na göre - Madde 4(2) - buluş, bir alet, bir yöntem (method) ya
da bir işlem; bir madde, bir mikroorganizma suşu, bitki ya da hayvan hücre kültürü,
ya da yeni bir amaç için bilinen bir aletin, işlem ya da yöntemin, madde ya da suşun
kullanımı olabilir. Madde 4(3)’e göre bitki çeşitleri ya da hayvan soyları ile kamu
yararına, insanlık ya da ahlak ilkelerine aykırı öneriler buluş sayılmaz.
Madde
5(2)’ye göre, işlem ya da yöntemler, mikroorganizma suşları, bitki ya da hayvan
hücreleri ve bunların yeni amaçlar için kullanımları faydalı model konusu olamaz
[47]. Faydalı model konusunda Rusya Patent Yasası 551 Sayılı KHK ile
43
karşılaştırıldığında, biyoteknolojik buluşlar özel olarak belirtilerek faydalı model
kapsamı dışına alındığı görülmektedir. Buluş basamağı koşulunun aranmadığı faydalı
model konusunda 551 Sayılı KHK’da ise Madde 155’te Madde 6’da konuların
yanısıra yöntemler (usuller) ve bu yöntemler (usuller) sonucunda elde edilen ürünler
ile kimyasal maddeler faydalı model kapsamı dışında bırakılmıştır. Biyoteknolojik
buluşların faydalı model başvurusu kapsamına girip girmediğiyle ilgili herhangi bir
özel hüküm yer almamaktadır.
Çeşitli ülkeler incelendiğinde biyoteknolojik buluşların patentlerle korunması
konusunda değişik yaklaşımlar görülmektedir. Bulgaristan ve Romanya’da
hayvanlara patent koruması vardır. Çekoslovakya’da ilaç, kimyasal işlemler
(process) sonucu elde edilen maddeler, gıda maddeleri ve endüstride kullanılan
mikroorganizmalar patentlenebilir. Macaristan’da bitki ve hayvan çeşitlerine patent
verilebilir. Mikroorganizmaların kullanıldığı işlemler patentlenmesine karşın ürünleri
patentlenemez (1983 Patent Yasası). Polonya’da bitki veya hayvan çeşitlerine patent
verilmez; gıda maddelerine, kimyasal işlemler (process) sonucu elde edilen
maddeler, farmasötikler patentlenemez, ancak bu ürünleri yapmada kullanılan
işlemler patentlenebilir. Kanada’da ABD’ye benzer kurallar bulunmaktadır, ancak
insan ve hayvan tedavi yöntemleri patent kapsamı dışındadır. Avustralya’da sadece
bilinen katkı maddelerinden üretilen gıda ve ilaç maddeleri ve bunların üretim
yöntemleri korunmaz. Koruma çeşitleri ABD’ye benzemektedir. Ayrıca bitki çeşidi
koruması da bulunmaktadır [39].
Biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu ekvator ülkelerinin biyoteknolojik buluşlara
yaklaşımı biyolojik çeşitlilik – biyoteknolojik buluşlar – teknolojik gelişmişlik
kavramları arasındaki ilişkileri değerlendirmede önemli bir göstergedir. Özellikle
TRIPS’in Konsey tartışmalarına bakıldığında, gelişmemiş veya az gelişmiş olan
ülkelerin, yaşam biçimlerini patent kapsamı dışında tutmak istedikleri görülmektedir.
Bunun altında yatan neden, bu teknolojiye sahip olanların bu ülkelerin genetik
kaynaklarını kullanarak geliştirdikleri buluşları tekel anlayışı içinde yaymaları ve
sonuçta her türlü kazancı elde etmektedir.
44
Ekvator ülkelerinden biri olan Meksika’da biyoteknolojik ürünler ve işlemler
(process) patentlenmemektedir. Arjantin’de ise bitki çeşitleri koruması vardır, ancak
bitki çeşitlerine patent verilmemektedir. Bu ülkede genetik olarak değiştirilmiş
hayvanlar için herhangi bir uygulama yoktur [39].
Brezilya’da yeni çeşitler ya da mikroorganizmalar korunmamakta; farmasötikler ve
bunların üretim yöntemlerine de patent verilmemektedir [39]. Paris Sözleşmesi ve
PCT’ye taraf olan Brezilya’nın Sınai Haklar Yasası Madde 10’ a göre aşağıdaki
konular buluş ya da faydalı model sayılmamaktadır:
“....
IX – doğal canlıların kendisi ya da parçaları herhangi bir doğal canlının genomu ya
da eşey hücreleri de germplasmı da dahil olmak üzere doğada bulunan ya da
doğadan izole edilmiş biyolojik materyaller ve doğal biyolojik işlemler
(process).......”
Madde 18’de ise şu ifadeler yer almaktadır.
“Aşağıdakiler patentlenemez:
I-
ahlaka, kamu güvenliğine, düzenine ve sağlığına aykırı herşey,
II-
....
III-
tamamıyla keşif olmayan, Madde 8’de belirtilen patent koşullarını – yenilik,
buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik - sağlayan transgenik
mikroorganizmalar hariç canlılar, kendileri ya da parçaları.
Dipnot – Bu yasanın amacı dahilinde, transgenik mikroorganizmalar, doğal
koşullarda türün kendisinin başaramayacağı ancak insanın doğrudan müdahalesiyle
kazandığı bir özelliği olan bitki ya da hayvanın kendisi ya da parçaları olmayan
organizmalar olarak tanımlanır.” [48]
Madde 30’da ise buluş için gerekli olan biyolojik materyalin tarifnamede
anlatılamaması veya kamunun ulaşılabileceği durumda olmaması halinde, ofisin
onayladığı ya da uluslararası anlaşmalarda belirtilen bir tevdii kurumuna
verilmesinin gerektiği belirtilmektedir.
45
Bu maddeler 551 Sayılı KHK’yla karşılaştırıldığında, Türkiye biyolojik çeşitlilik
açısından zengin ülkelerden biri sayılmasına karşın, patent düzenlemelerinde ayrıntılı
benzer tanımların veya kısıtlamaların bulunmadığı görülür. Aksine Türkiye, Avrupa
patent sistemlerini temel alarak bir patent yasası hazırlamayı tercih etmiştir.
2.8 Türkiye’de Yerli ve Yabancı Biyoteknolojik Patent Başvuruları
Türkiye’de daha önce geçerli olan İhtiraa Beratı Kanunu’nda biyoteknolojik
buluşlarla ilgili olabilecek hiçbir madde yer almamaktadır. Ayrıca bu kanuna, göre
sadece yenilik araştırması patent vermek için geçerli olduğundan başvurular
incelemeye alınmıyordu. 551 Sayılı KHK’yla birlikte biyoteknolojik buluşların
değerlendirilmesi gündeme gelmiştir. Bu daldaki buluşları değerlendirmek için
öncelikle son yıllardaki toplam patent/faydalı model başvurularının sayısını
incelemek gerekmektedir.
4500
Başvuru/Belge Sayısı
4000
3500
3000
2500
2000
1500
1000
500
0
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
Yıllar
Başvuru
Belge
Şekil 2.1 Türkiye’ye 1994-2000 yılları arasında yapılan patent/faydalı model
başvuruları ve alınan belgeler
46
Şekil
2.1’de
görüldüğü
üzere
1994-1997
yıllarında
patent/faydalı
model
başvurusunda bir artış görülmemesine karşın, 1997’den sonra belirgin bir artış
başlamıştır. Buna sebep olarak PCT başvurularının alınması gösterilebilir. Diğer
ülkelerle karşılaştırıldığında (EK 7), Türkiye’nin başvuru ve patent sayısı açısından
son sıralarda yer aldığı, ancak bazı gelişmekte olan/az gelişmiş ülkelere nazaran yerli
başvuru sayısıyla yabancı başvuru sayısı arasında daha az fark olduğu görülmektedir.
Biyoteknolojik buluşlar IPC sınıflandırmasında genellikle A01H, A01N, A61K,
C07G, C07K, C07J ve C12’nin altında toplanmaktadır. Aynı sınıflarda ilaçlar,
organik kimyasallar ve bunlara benzer ürün ve yöntemler de bulunmaktadır. Bu
nedenle, biyoteknolojik buluşları IPC sınıflarına göre ayırmak mümkün değildir.
Ancak bazı sınıflar tamamıyla bu konu içerisinde yer almaktadır; örneğin, A01H,
A61K 48 ve C12 N gibi (Tablo 2.2). 1994-2000 yılları incelendiğinde biyoteknoloji
konusunda hemen hemen hiç yerli başvuru yapılmadığı görülmektedir (Tablo 2.3).
Ancak, bu sonucu değerlendirirken sınıfların niteliğini de göz önünde bulundurmak
gerekir. Patent başvurularının içinde yerli başvuruların son derece az olması,
Türkiye’de bu alandaki araştırma ve yatırımlarını az olduğunu; yapılan çalışmaların
ise
buluş
niteliği
taşıyan
sonuçlar
ortaya
çıkarmadığını
göstermektedir.
Biyoteknolojik buluş başvuruları ve alınan belgeler toplam başvuru ve belge
sayısıyla karşılaştırıldığında ise, bu başvuruların toplam başvurular içinde %1’den
%6’ya varan bir oranda olduğu, sayısının az olmasına karşın hızlı bir şekilde arttığı
görülmektedir (Tablo 2.4 ve 2.5). Ancak, ekteki ayrıntılı (EK 8 ve 9) tablolardan da
anlaşılacağı üzere, bu artış yerli başvurularda gerçekleşmemiştir. Sonuç olarak,
yapılan biyoteknolojik buluş başvuruların hemen hemen hepsi yabancı kaynaklıdır.
Artan biyoteknolojik ürün taleplerinden yerli üreticilerin pay alamadığı ortaya
çıkmaktadır.
Öte yandan WIPO’nun 1997 verileri değerlendirildiğinde, C07, A01N ve A61K
sınıflarında Türkiye’ye ait buluşların birkaç taneyi geçmediği geri kalan
başvurularının hepsinin de ABD’li firmalara ait olduğu görülür. Diğer ülkeler için de
benzer bir durum söz konusudur. Bu sonuçlar, ABD’nin bu alandaki pazarın lideri
olduğunu göstermektedir.
47
Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise, yerli patent başvurusu konusunda
en geri sıralarda yer alan ülkelerin biyolojik çeşitliliği yüksek ülkeler olduğudur (EK
10 ve 11). Bu ülkeler (örneğin Meksika, Arjantin, Afrika Ülkeleri), gereken
teknolojiye
sahip
olmadıkları
için
sahip
oldukları
genetik
kaynakları
patent başvuruları çoğunluğu, özel
olarak da
değerlendirememektedir.
Sonuç olarak,
Türkiye’de
biyoteknolojiyle ilgili başvuruların hemen hemen hepsi yabancı firmalara aittir. Bu
başvurular 1997 yılından sonra giderek artış göstermiş olsalar da, bu artış yabancı
başvurulardan kaynaklanmaktadır.
4500
4000
Başvuru sayısı
3500
3000
2500
2000
1500
1000
500
0
1994
1995
1996
1997
Yıllar
Biyoteknolojik buluş içerebilecek başvurular
1998
1999
2000
Tüm patent/faydalı model başvuruları
Şekil 1: Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından itibaren yapılan biyoteknoloji
konusuna girebilecek başvurular ile tüm başvuruların (patent/faydalı model)
karşılaştırılması
48
Tablo 2.2 Biyoteknolojik buluşlarla ilgili olabilecek uluslarası patent sınıfları
Uluslararası Patent Sınıfları (IPC) Açıklaması
Yeni bitkiler veya yeni bitkilerin elde edilmesi ile ilgili işlemler; doku kültür teknikleri ile bitki üretimi
Biyosidler veya haşere uzaklaştırıcı ilaçlar ya da mikroorganizmalar içeren bitki büyüme regülatörleri, virüsler,
mikrobik mantar, enzimler, mayalar veya hayvan maddelerinden veya mikroorganizmalardan üretilen veya bunlar
tarafından üretilen maddeler
A61K 35/00*
Belirsiz yapılı materyal veya reaksiyon ürün içeren tıbbi preparasyonlar
A61K 38/00*
Peptid içeren tıbbi preparasyonlar
A61K 39/00
Antijen veya antibody içeren tıbbi preparasyonlar
A61K 48/00
Canlı vücut hücreleri içine, genetik hastalıkları tedavi amacıyla verilen genetik madde ihtiva eden tıbbi preparasyonlar
A61K 51/00*
Terapi veya in vivo testinde kullanılmak üzere radyoaktif madde içeren preparasyonlar
C07G*
Bileşimi bilinmeyen bileşikler (...., antibiyotikler,vitaminler, hormonlar, ....)
C07J*
Steroidler
C07K*
Peptidler
C12C*
Bira yapımı
C12G*
Şarap veya köpüklü şarabın hazırlanması
C12N
Mikroorganizmalar veya enzimler; bunlar için kompozisyonlar; mikroorganizmaların çoğaltılması (üretme); saklanması
veya bakımı; mutasyon veya genetik mühendisliği; kültür ortamı
C12P
İstenen kimyasal bileşik veya kompozisyonların sentezlenmesi ya da rasemik bir karışımdan optik izomerlerin ayrılması
için fermentasyon veya enzim kullanımı gerektiren prosesler
C12Q
Enzim veya mikroorganizma gerektiren test prosesleri; bunlar için kompozisyonlar veya test kağıtları; bu gibi
kompozisyonların hazırlanması için uygulanan prosesler; mikrobiyolojik veya enzimolojik prosesler için koşula duyarlı
kontroller
C12R
Mikroorganizmalar ile ilgili, C12C’den Q veya S’ye kadar olan altsınıflar ile iliştirilmiş indeksleme şeması
C12S
Önceden varolan bir bileşik veya kompozisyonun salınması, ayrılması veya arıtılması için enzim veya mikroorganizma
kullanan prosesler, malzeme katı yüzeylerinin temizlenmesi veya dokumaların işlenmesi için enzim veya
mikroorganizma kullanan prosesler
* Biyoteknolojik sayılmayan işlemler ve ürünler içerebilir.
IPC
A01H
A01N 63/00
49
Tablo 2.3 İlk IPC sınıfına göre biyoteknolojik buluşları içeren, Türkiye’ye yapılan
patent başvuruları ve verilen patent belgeleri (1994-2000).
Uluslararası Patent Sınıfları
Başvuru
Verilen
Yerli Başvuru
(IPC)
Sayısı
Patentler
Sayısı
A01H
21
4
0
A01N 63/00
9
0
1
A61K 35/00*
28
11
4
A61K 38/00*
97
17
0
A61K 39/00
54
12
1
A61K 48/00
1
0
0
A61K 51/00*
0
0
0
C07G*
4
1
2
C07J*
25
9
1
C07K*
171
41
0
C12C 11/00
0
0
0
C12G
2
1
0
C12N
298
46
3
C12P
26
7
0
C12Q
11
5
0
C12R
0
0
0
C12S
0
0
0
747
154
12
TOPLAM
1. *Bu uluslararası sınıflar içinde biyoteknolojik buluş sayılabilecek konuların
yanısıra kimya alanına giren konular (özellikle ilaçlar) da bulunduğundan bu
veriler yaklaşık değerler olarak anlaşılmalıdır.
2. Patent başvuruları birden fazla IPC sınıfına girdiklerinden, istatistik programında
(Kumbasar, K, EK 14) WIPO’nun temel IPC sınıfı olarak aldığı ilk IPC sınıfı
yapılan başvuruların doğru sayısını çıkarmak için kullanılmıştır.
50
Tablo 2.4
Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından bu yana yapılan biyoteknolojik patent başvurular ile tüm başvuruların (patent veya faydalı
model) karşılaştırılması [1994-2000].
BAŞVURULAR
Biyoteknolojik patent başvuruları
Tüm başvurular (patent ve faydalı model)
Biyoteknolojik patent başvurularının tüm başvurular içindeki
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
20
40
8
74
147
214
244
1392
1735
1086
1763
2791
3345
3904
1.4
2.3
0.74
4.2
5.3
6.4
6.3
oranı (%)
Tablo 2.5 Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından bu yana verilen biyoteknolojik patentler ile tüm belgelerin (patent veya faydalı model)
karşılaştırılması [1994-2000].
BELGELER
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
11
14
5
26
40
48
10
Tüm başvurular (patent ve faydalı model)
1192
763
601
575
946
1288
1307
Biyoteknolojik patentlerin tüm belgeler içindeki oranı (%)
0.92
1.8
0.83
4.5
4.2
3.7
0.77
Biyoteknolojik patent başvuruları
*Bu uluslararası sınıflar içinde biyoteknolojik buluş sayılabilecek konuların yanısıra kimya alanına giren konular (özellikle ilaçlar) da
bulunduğundan bu veriler yaklaşık değerler olarak algılanmalıdır.
51
2.9 Bitki Çeşitlerinin Korunmasıyla İlgili Sistemler
Bitki çeşitlerini koruma sistemleri (Plant Variety Protection – PVP), endüstrileşmiş
ülkelerdeki ticari çiftçilere hizmet eden ticari yetiştiriciler için hazırlanmıştır. Tohumlar
ticari satıcılardan alınmakta, ürünler de ticari mal olarak değişilmektedir. Gelişmekte
olan ülkelerin çoğunda bu koşullar iç pazara yönelik ürünlerin bir kısmı ve başlıca ithal
ürünlerde sağlanmaktadır. Yerel toplumlardaki çiftçiler, yerel pazara yönelik üretim
yapmakta ve büyük oranda yaşamlarını sürdürmek için yapılan tarıma bağlıdır. Ekilen
ekinler, çoğunlukla ticari çeşitler değil; tohumları bir sonraki seneye saklanan geniş
genetik çeşitliliğe sahip yerel çeşitlerdir [15].
“Bitki Yetiştiricisi Hakları (Plant Breeders’ Right – PBR)”, bitki yetiştiricilerinin patent
için gerekli olan iki koşulu - buluş basamağı ve nasıl yapılacağı ile kullanılacağını
anlatan yazılı açıklama (tarifname) - , yerine getiremedikleri için ortaya çıkmıştır [28].
Bu buluşlar, biyoteknolojinin
modern yöntemlerinden önceki yöntemlerini, yani
geleneksel bitki yetiştirme yöntemlerini, kapsadığından patent sistemindeki gibi buluş
basamağından yoksundur.
TRIPS Madde 27(3)(b)’deki bitki çeşitlerinin korumasını sağlayacak kendine özgü bir
sistem (sui generis = of its own kind), temel fikri mülkiyet haklarının - örneğin patent ve
telif hakkı - kapsamına uymayan belirli bir konu için koruma sağlayan özel bir sistemdir.
Örneğin, entegre devreler için yapılan koruma kendine özgü bir sistemdir. TRIPS,
üyeleri bitki çeşitlerini korumada kendi yasalarını yapabilmelerine olanak tanımış, ancak
bu sistemin etkin olması gerektiğini belirtmiştir. Ancak Metin, böyle etkin bir sistemin
öğelerinin ne olduğunu açıklamamıştır. Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşme’nin getirdiği (International Convention For The Protection of
New Varieties of Plants, UPOV) sistem etkin olarak sayılabilir. İlk olarak Avrupa
ülkelerinde ortaya çıkan UPOV’a gelişmekte olan ülkeler de katılmıştır [28]. Ancak
UPOV, birçok ülkenin yerine getiremeyeceği kadar güçlü bir koruma sistemi
oluşturmaktadır.
51
Kendine özgü bir sistemin koşuları TRIPS’e göre şöyle olmalıdır:
-
korunan çeşidin üçüncü kişiler tarafından kullanılmasını engellemeli ya da bazı
kullanımlar için çeşit sahibine bedel ödenmelidir,
-
ülkeler diğer WTO üyelerine kendi vatandaşlarıyla aynı davranmalıdır,
-
ülkeler kendi vatandaşlarına tanıdığı bir avantaj, lütuf, ayrıcalık ya da bağışıklığı
hemen ve koşulsuz olarak diğer üye ülkelerin vatandaşlarına tanımalıdır,
-
hakka tecavüz durumunun karşısında işlem yapabilecek uygulamalar olmalıdır [49].
Öte yandan, ülkeler bu sistemin kapsamını açıklayacaktır:
-
neyin korunacağı, yani “bitki çeşidinin tanımı”,
-
korumanın sağlanacağı koşullar (patentteki gibi yenilik, buluş basamağı ya da bitki
yetiştiricisi haklarındaki gibi farklılık, yeknesaklık ve durulmuşluk),
- elde edilecek hakların kapsamı (hak sahibinin iznini gerektiren eylemler, bu
eylemlere neden olan materyallerin tanımı –çoğaltım materyali, hasat edilen materyal
vs.- hakkın istisnai durumları – (bilimsel) araştırma, yetiştirici istisnası, çiftçi
istisnası),
-
hakkın geçerli olduğu süre (yıl olarak) belirlenecektir [15].
Uluslararası Bitki Genetik Kaynakları Enstitüsüne (International Plant Genetic
Resources Institute - IPGRI) göre gelişmiş bir ülke için geçerli olacak bitki yetiştiricisi
hakları, öncelikli olarak yaşamak için tarım yapan ülkelere uygun değildir. Uygun bir
sistem geliştirmek için yerli tohumculuk endüstrisinin durumu, tarlada saklanılan
tohumun kullanılma düzeyi, yetiştiricilerin kapasitesi, yerli yetiştiricilerin gelecek 5-10
yıl içindeki beklentileri, ülkenin biyoteknolojik kapasitesi, biyoteknoloji sektörünün
amaçları ve beklentileri, girilmesi olası anlaşmalar göz önünde bulundurulmalıdır [50].
IPGRI, bitki yetiştiricisi haklarının özellikle patentlerin tekel etkilerini engellemek için
bazı mekanizmalar gerektirdiğini söylemektedir:
-
tekel karşıtı (anti-trust) yasalar,
51
-
ispat yükümlülüğünün patent sahibine yüklenmesi; yani geniş kapsamlı istemlerde
istem konusunun çalışmadığını itiraz eden üçüncü şahısların değil, çalıştığını iddia
eden patent sahibinin ispatlaması,
-
buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik koşullarının kesinlikle uygulanması,
-
ilk ve sonraki buluş sahipleri arasında istemleri dengeleyecek mekanizmalar,
-
işlevsel (functional) istemlerin sınırlandırılması ya da yasaklanması [50].
Çeşitli ülkelerin verilerini içeren EK 12 incelendiğinde, ülkelerin hepsinde patent
başvurularından farklı olarak bitki çeşitleri tescillerinde yerli başvuru sayısının yabancı
başvuru sayısından yüksek olduğu görülür. Burada, çeşit geliştirmenin daha çok yerli
pazara yönelik olduğu, geliştirilen çeşitlerin yörenin koşullarına uygunluğunun önemli
olduğu ve çeşit geliştirmenin patent almaktan daha az teknik (dolayısıyla modern
biyoteknolojilerin kullanılmasına gerek kalmadığı) altyapı gerektirdiği öne sürülebilir.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerin patentte olduğu gibi ulusal çeşit tescili diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında yüksektir. Öte yandan, ABD’nin patentteki liderliğinden farklı olarak
bu alanda önde gelen ülkelerin Japonya ve Hollanda olduğu anlaşılmaktadır. Buna ek
olarak, ABD’deki yabancı başvuru sayısının yerli başvuruların sayısına yakın olduğu
görülür. Türkiye hakkında herhangi bir veri yoktur.
2.9.1 Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme
(International Convention For The Protection of New Varieties of Plants,
UPOV)
Son düzenlenmesi 1991 yılında gerçekleşen, Türkiye’nin taraf olmak için çalışmalarını
sürdürdüğü Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme
(International Convention For The Protection of New Varieties of Plants, UPOV) temel
olarak yeni bitki çeşitlerinin patent korumasının dışında, ancak bazı istisnalar ile
korunmasını öngörmektedir. UPOV’un 1991 düzenlemesi patent korumasına yakın bir
koruma kapsamı sağlamaktadır.
Anlaşma, bir bitki çeşidi yetiştirmiş ve tescilini almış olan kişinin onayı alınmadan
ürünün belirli bir zaman içerisinde ticari amaçla kullanılmasını yasaklamıştır. Öte
51
yandan o bitkiden başka bitkiler yetiştirmek üzere yararlanılması ve çiftçilerin kendi
çiftliklerinde bu bitkilerden elde ettikleri tohumları kullanmaları bazı durumlar dışında
izine bağlı değildir.
Patent yasalarında 551 Sayılı KHK Madde 73(a)’da olduğu gibi, patentli buluşun kişisel
ihtiyaçtan başka herhangi bir nedenle olursa olsun elde bulundurulması yasaktır. Burada
çiftçi istisnası “kişisel ihtiyaç” olarak yorumlansa bile, sonunda ticari bir kazanca yol
açabileceği ve bu nedenle patent istemlerinde çoğaltım materyallerinin (tohum vb) yer
alması patent korumasının çiftçi istisnasına yer vermediğini göstermektedir. Dolayısıyla,
patent koruması sahibine daha geniş bir tekel sağlamaktadır.
1991 UPOV’a göre bir bitki çeşidi şöyle tanımlanır: “ bitki çeşidi en alt sıradaki botanik
sınıfına ait bitki grubu olup, bu bitki grubu yetiştiricinin koruma hakkı kazanmak için
gerekli koşulları tam olarak yerine getirip getirmediğine bağlı olmaksızın, genotip veya
genotiplerin bileşiminden kaynaklanan özelliklerin ifade edilmesiyle tanımlanır, bu
özelliklerin en azından birinin ifade edilmesiyle diğer bitki gruplarından ayrılır ve
değişmeden üretilmeye uygun bir birim olarak görülür [31].” Bu tanım EPC ve AB
Direktifi’nin getirdiği tanımla aynıdır.
Korunacak bitki çeşidinde aranan koşullar ise yenilik (novelty) (Madde 6), farklılık
(distinctness) (Madde 7), yeknesaklık (uniformity) (Madde 8) ve durulmuşluktur
(stabilty) (Madde 9).
Öte yandan, bitki çeşidini yetiştirene şu haklar sağlanmıştır [51]:
a) üretmek veya çoğaltmak,
b) çoğaltma amacıyla hazırlamak,
c) satışa sunmak,
d) satmak veya diğer şekillerde piyasaya sürmek,
e) ihraç ve ithal etmek,
f) a-e bendlerindeki faaliyetlerden herhangi birisine yönelik depolamak.
51
UPOV 1991’e göre, çeşit sahibi ürünün hasadıyla ilgili bazı haklara sahiptir. Koruma
altındaki bitki çeşidinin başkası tarafından daha geliştirilmesi sınırlıdır, yeni çeşitten
geliştirilecek yeni çeşit “yeni” olarak değil, korunan çeşidin esas olarak türevi
(essentially derived) olarak birinci yetiştiriciden izinle geliştirilebilir. UPOV 1991
ülkelere, çiftçilere “çiftçi istisnası (farmers’ previllige) hakkı sağlama zorunluluğu
getirmemiştir. Ayrıca, ülkeleri çeşitleri patentleme konusunda serbest bırakmıştır.
Ancak, UPOV 1978’e taraf ülkeler çifte korumayı engellemek için çeşitlere patent
vermemektedirler [52].
Madde 16’da taraf ülkelere bu haklar zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere aşağıdaki
durumlarda kısıtlama hakkı verilmiştir:
1) Zorunlu sınırlamalar: i) şahsi amaçla sınırlı kalan ve ticari amaç taşımayan eylemler,
ii) (bilimsel) deneme amaçlı eylemler, iii) Madde 14(5)’teki haller dışında başka
çeşitlerin elde edilmesi amacıyla yapılan eylemler.
2) İsteğe bağlı sınırlamalar: taraf ülkeler mantıklı sınırlar içinde ve yetiştiricinin yasal
haklarını güvence altına alarak çiftçilerin kendi arazilerinde Madde 14(5)(a)(iii)’deki herhangi bir çeşitten hasat sonucu elde ettikleri ürünü yine kendi arazilerinde
kullanmak üzere çoğaltma amaçlı kullanmalarına izin verebilirler.
Birçok OECD üyesi, UPOV 1991’i tek kendine özgü bir sistem olarak kabul etmektedir.
Avrupa Birliği, UPOV’un 1991 düzenlemesine 1999 yılında taraf olmuştur. Buna ek
olarak, Avrupa Birliğinde bitki çeşitleri “Topluluk Bitki Çeşitleri Ofisi - Community
Plant Variety Office” tarafından 15 ülkede aynı zamanlı korunmaktadır (15 ülkenin
içinde bu konuda herhangi bir ulusal mevzuatı bulunmayan Lüksemburg ve Yunanistan
da yer almaktadır).
Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerin UPOV türü bir bitki yetiştiricisi hakları
karşısındaki durumu ise birçok etkene bağlıdır:
-
gıda ihracaatçısı veya ithalatçısı olup olmadığı,
-
biyolojik çeşitlilik düzeyi,
51
-
tarım ekonomisinin durumu,
-
sanayileşme düzeyi,
-
biyoteknoloji sanayisinin olup olmadığı [15].
Genel olarak, gelişmekte olan ülkeler bu kavramların ve olasılıkların incelenmesi,
seçeneklerinin
sürmesi
için
TRIPS’teki
27(3)(b)
Maddesinin
değişmemesini
istemektedir. Değişmesi durumunda, sivil toplum örgütleri ve hükümetler, hayvan ve
bitkilerin patent kapsamı dışında bırakılmasını ve bitki çeşitleri için kendine özgü (sui
generis) bir sistemin oluşturulması zorunluluğunun kaldırılmasını isteyeceklerdir [15].
Öte yandan, gelişmiş ülkeler ise bu maddeyle üyelere sağlanan bitki ve hayvanlara
patent vermeme serbestliğinin kaldırılmasını, her türlü biyoteknolojik buluşa patent
verme veya koruma sağlama zorunluluğunun getirilmesini istemektedir.
2.9.2 Türkiye’de Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasıyla İlgili Yasal Düzenlemeler
Ülkemizde yeni bitki çeşitleriyle ilgili şu anda yürürlükte olan düzenlemeler ve
kurumlar; 21/08/1963 tarih ve 308 Sayılı “Tohumlukların Tescil, Kontrol ve
Sertifikasyonu Hakkındaki Kanun” [53], bu kanuna dayanan Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının Bakanlık Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğüne bağlı Bakanlık
Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkezi Müdürlüğü; bu kanunun 19/09/1997 tarih
23115 Sayılı Resmi Gazete “Bitki Çeşitlerinin Tescil Edilmesine İlişkin Yönetmelik”
[54], bu Yönetmelikte tanımlanan çeşitli kuruluşlardan temsilcilerin yer aldığı “Tescil
Komitesi” ve “Tohumlukların Tescil Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunda
Değişiklik
Yapılmasına
Dair
Kanun”dur
(Kanun
No:3976,
Kabul
Tarihi:23.02.1994)[55].
308 Sayılı Kanun’nun amacı, tarla ve bahçe mahsulleri, sebze ve yem bitkileri
tohumluklarının çeşit saflıklarını devam ettirmek, fiziksel özelliklerini koruyarak
çiftçilere garantili ve niteliği daha yüksek tohumluk sağlamak (Madde 1); ülkede
yetiştirilen tohumların denetimini ve tescilini yapmaktır (Madde 2). Ülkede yetiştirilen,
51
dağıtılan, satılan, ithal ve ihraç edilen tohumluklardan hangilerinin bu kanuna tabi
tutulacağı Tarım Bakanlığınca her yıl belirlenmektedir (Madde 4) [53]. Tohumlukların
Tescil Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’da ise bazı tanımlar getirilmiştir (EK 13).
Yönetmelik ise, bitki çeşitlerinin tescil edilmesi, üretilmesi, bu çalışmaları yapan özel
kuruluş ve kişilerde aranacak koşulların belirlenmesi, üstün nitelikteki çeşitlerin Devlet
tarafından belirlenmesi ve üreticilere önerilmesiyle ilgili ilkeleri düzenlemektedir.
Yönetmelik’te çeşit, “bir genotip veya genotiplerin birleşmesinden ortaya çıkan
özelliklerle tanımlanan, sözü edilen özelliklerden en az biri ile diğer herhangi bir bitki
grubundan ayrılan, değişmeksizin çoğaltılmaya uygunluğu bakımından bir bütün olan,
botanik taksonomi içinde yer alan genetik yapıdır” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım,
UPOV’daki tanımla aynı olup, EPC ile de örtüşmektedir. Tescil edilebilecek çeşitler
aşağıdaki gibi sıralanmıştır (Madde 6):
a)Yurt içinde ıslah edilmiş ve geliştirilmiş bir çeşit veya bir köy çeşidi,
b)Yurt dışında ıslah edilmiş ancak yurt dışında tescil edilmemiş bir çeşit,
c)Yurt dışında ıslah edilip tescil edilmiş bir çeşit.
Tescil sahibinin hakları Madde 2’de belirtilmiştir: “….Korunan çeşitle ilgili çeşit
koruma hakkı, çeşidi ıslah eden kişi veya kuruluşlara
veya bunların kanuni
mirasçılarına verilir. Çeşit koruma hakkına sahip kişi ve kuruluşların izni olmadan, o
çeşidin tohumluklarını ticari amaçla hiçbir kişi veya kuruluş çoğaltıp pazarlayamaz.”
Bunun yanısıra, rüçhan hakkına da yer verilmiştir. Rüçhan hakkı için çeşit başvuru
tarihinden geriye doğru 15 yıldan daha eski tarihte tescil edilmiş olması, çeşidin tescil
edildiği ülkede çeşit listesinde veya üretim programında yer aldığına dair yetkili
kuruluştan alınmış belgenin temini gerekmektedir (Madde 7). Islah ettiği çeşitleri tescile
sunacak kişilerde eğitim düzeyi ve kamu kuruluşunda çalışmamakla ilgili bazı özellikler
aranmaktadır (EK 13). Bu tipte koşullar şu ana kadar incelenen fikri mülkiyet haklarıyla
ilgili koruma türlerinde bulunmamaktadır.
51
Bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, tescil çeşit ya da tohum sahiplerinin tekel hakları
sadece çoğaltım materyali olan tohumun ticari olarak kullanımını engellemektedir. Yani,
çiftçilerin kendi arazilerinde bir sonraki yıl ekmek için sakladıkları tohumlar ya da kendi
aralarında ticari olmayacak şekilde tohumları değiştirmeleri kısıtlanmamıştır. Bu özellik
UPOV’un 1991 Metninde bir zorunluluk olarak bulunmamakta, ülkeler çiftçi istinasını
uygulayıp uygulamamakta serbest bırakılmaktadır.
TRIPS’in 27(3)(b) Maddesinin taraf ülkelere bitki çeşitlerini koruma konusunda taraf
ülkeleri kendine özgü bir sistem (sui generis) kurma konusunda zorunlu tutması üzerine,
Türkiye’de yeni bir yasal düzenleme hazırlanmaktadır. Tasarı halinde olan yeni
düzenleme “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahatçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun
Tasarısı”dır. UPOV’la uyumlu bir biçimde hazırlanan kanun tasarısında, hak sahipleri
Madde 14’le aşağıdaki tekel yetkileri kazanırlar:
a) üretmek veya çoğaltmak,
b) çoğaltım amacıyla hazırlamak,
c) satışa arzetmek,
d) satmak veya diğer şekillerde piyasaya sürmek,
e) ihraç ve ithal etmek,
f) a-e bendlerindeki faaliyetlerden herhangi birisine yönelik depolamak.
Görüldüğü üzere, bu Madde UPOV’un Madde 14’teki koşullarla aynıdır. Böylece
üçüncü kişilerin korunan çeşitle ilgili ticari içerikteki etkinlikleri, patent yasalarıyla aynı
kapsamla kısıtlanmıştır (söz konusu materyali çoğaltım amacıyla hazırlamak, çoğaltmak,
satışa sunmak, satmak veya diğer şekillerde piyasaya sürmek, ihraç etmek, ithal etmek
veya bu amaçlarla depolamak, vb. eylemler). Ancak, hak sahibinin bu yetkisi UPOV’da
belirtildiği şekilde bazı durumlarda kısıtlanmıştır. Birinci durum, patent yasalarında da
olduğu gibi, ticari amaçlı olmayan şahsi amaçla sınırlı eylemler, deneme amaçlı
eylemler ve 14’üncü Madde dışındaki başka çeşitlerin elde edilmesiyle ilgili eylemlerdir
(Madde 16). Bunun dışında, patent sisteminden farklı olarak, UPOV’da isteğe bırakılan
“çiftçi istisnası - farmer previllige” burada da görülmektedir. Ancak bu, Madde 17’de
51
belirlenen bazı tahıl, yemeklik baklagiller, yem bitkileri ve endüstri bitkileri için
geçerlidir. Çiftçilerin, bitki ıslahatçısının çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde kendi
arazilerinde yapacakları üretimler için korunan çeşidin çoğaltım materyalini kullanma
yetkileri vardır. Ancak maddenin devamında bu kullanıma bazı kısıtlamalar getirilmiştir.
Bu kanunda çeşit ve korunacak çeşitlerde aranan koşullar UPOV’a uygun olarak
tanımlanmıştır.
TRIPS’te taraf ülkelerin UPOV’la uyumlu bir koruma sistemi hazırlama zorunluluğu
bulunmamasına ve ülkelerin sistem oluşturmalarında serbest bırakılmasına karşın, yasa
tasarısının tamamen UPOV’a uygun bir şekilde hazırlandığı anlaşılmaktadır.
2.10 Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological Diversity, CDB) ve
Biyoteknolojik Buluşların Korunması
Biyolojik kaynaklar, genetik kaynakları, organizmaları veya parçalarını, popülasyonları
veya ekosistemlerin insanlık için şimdiden veya gelecekte kullanım imkanı veya değeri
olan diğer biyotik unsurları ifade etmektedir. Biyolojik çeşitlilik ise, tür içi (genetik
çeşitlilik), türler arası ve ekosistem çeşitliliği olmak üzere deniz ekosistemleri, karasal
ve diğer ekosistemler ile bunların parçası olduğu ekolojik komplekslerin dahil olduğu
tüm kaynaklardaki yaşayan organizmaların çeşitliliğidir [17].
Sanayileşme ve insan etkinliklerinin yaygınlaşması, doğal sistemlerin dengelerinin
değişmesine ve niteliğinin bozulmasına sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak doğal
alanların niteliği ve niceliği azalmaya başlamasıyla birlikte biyolojik çeşitliliğin de yok
olmaya başladığı görülmüştür. Bu olumsuz etki üzerine ülkeler Rio’da bir araya gelerek,
taraflarından biri olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (CBD) (Haziran 1992)
hazırlamışlardır. Bu Sözleşme, 20 Haziran 1996 tarih ve 22672 Sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
51
CBD’nin üç ana amacı vardır (Madde 1):
-
biyolojik çeşitliliğin korunması,
-
biyolojik çeşitliliğin bileşimlerinin sürdürülebilir kullanımı,
-
genetik kaynakların kullanımı sonucu ortaya çıkan faydaların hakça ve eşit olarak
paylaşımı ve ilgili teknolojinin uygun şekilde transferi [27].
Dünya yüzeyindeki karasal biyolojik çeşitliliğin %80’i gelişmekte olan ülkelerde
bulunmaktadır. Bu ülkeler biyoteknoloji için gereken hammaddeleri (genler, yerel
çeşitler, yerli ırklar, vb.) sağlamaktadır. Öte yandan, şimdiye kadar bedelsiz olarak
sağlanan bu kaynaklarla yapılan araştırma-geliştirme teknolojileri, gelişmiş ülkelerin
özellikle çok uluslu şirketlerinin elindedir. Bunların sonucunda ortaya çıkan patentler ve
bitki yetiştiricisi hakları gelişmekte olan ülkelerin serbest (bedelsiz) ulaşımına açık
değildir. Bunlar, kaynak ülkenin bu hammaddeyi korumuş olması düşünülmeden bu
ülkelere fikri mülkiyet haklarından kaynaklanan artan değerle girmektedir. Buna güzel
bir örnek, Hodgkin Hastalığı ve bir çeşit kan kanser (Lymphocyte Leukemia)
tedavisinde kullanılan Madagaskar kaynaklı bir bitki türünden (Rosy periwinkle) elde
edilen bileşikleridir (vinblastine ve vineristine). Bu bileşikleri ilaç olarak üreten Eli Lilly
Şirketi her yıl 100 milyon dolardan daha fazla gelir kazanmasına karşın, Madakaskar
hiçbir kazanç elde edememektedir. ABD, çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerin doğal
kaynaklardan elde ettiği ilaçların satışından yılda 20 milyar dolar kazanmaktadır (dünya
genelinde 30 milyar dolar) [27]. Bu gelişmeler genetik kaynakların sahibi ve
biyoteknolojinin sahibi ülkeleri karşı karşıya getirmiştir.
CBD, biyoteknolojik buluşları ilgilendiren bazı hükümlere sahiptir. Sözleşme,
geleneksel bilgi, buluş ve yaşam biçimlerini biyolojik çeşitliliğin korumasına katkıda
bulunduğundan bu değerlerin korunmasını öngörmektedir (Madde 8j). Sözleşme’nin
15’inci Maddesi ise biyoteknolojik buluşların kaynağını oluşturan genetik kaynaklara
erişimi düzenlemektedir: ülkelerin kendi doğal kaynakları üzerinde egemen oldukları, bu
kaynaklara ulaşmaya kayıt yetkisinin bulunduğu, erişimi düzenlemede bu Sözleşme’nin
amaçlarına aykırı olmayacak kısıtlamalar getirebileceği, taraflar arasında aksi
51
kararlaştırılmadığı taktirde kaynaklara ulaşmak isteyenin kaynak sahibinden izin alması
gerektiği belirtilmektedir. Fikri mülkiyet hakları açısından bakıldığında, buluşunu
gerçekleştirmek için genetik kaynağı kullanan hak sahibi, kaynağı kaynak sahibi ülkeden
izin alarak kullanması gerekmektedir.
Kullanan taraf, kullanımdan doğan faydaları adil bir şekilde kaynak sahibiyle paylaşmak
için Madde 16, 19 ve gerektiğinde 20 ve 21’inci Maddeler doğrultusunda gerekli idari,
yasal veya siyasi tedbirleri almak zorundadır. Madde 16, teknolojiye erişim ve teknoloji
transferi konularını düzenlemektedir: taraflar biyolojik çeşitliliğin korunması ve
sürdürülebilir kullanımı ile ilgili olan veya genetik kaynaklardan yararlanan ve çevreye
önemli bir zarar vermeyen teknolojilerin diğer taraflara transferini ve diğer tarafların bu
teknolojilere erişimini sağlamak zorundadır. Teknolojinin patent ve diğer fikri mülkiyet
haklarına tabi olması halinde, bu erişim ve transfer, fikri mülkiyet haklarının yeterli ve
etkin bir biçimde korunmasını dikkate alan koşularla sağlanacaktır. Genetik kaynakları
temin eden ve özellikle gelişmekte olan ülke olan taraflara, gerektiğinde patentler ve
diğer fikri mülkiyet haklarıyla korunan teknoloji de dahil olmak üzere, genetik
kaynakların kullanıldığı teknoloji transferi ve bu teknolojiye erişimleri karşılıklı anlaşma
sonucu sağlanacaktır. Ayrıca taraflar, özel sektörün, gelişmekte olan ülkelerin kamu
kurumları ve özel sektörü yararına anılan teknolojilerin ortaklaşa geliştirilmesi ve
transferini kolaylaştırmak için gerekli yasal, idari, politik tedbirleri alacaktır. Ancak,
taraflar patent ve diğer fikri mülkiyet haklarının Sözleşme’nin amaçlarına aykırı
olmamasını ve bu amaçları destekler nitelikte olmasını sağlamak için işbirliği
yapacaklardır [17].
Madde 19’da ise biyoteknoloji sonucu elde edilen faydaların dağılımı açıklanmaktadır:
buna göre taraflar, taraf ülkelerin genetik kaynaklarına dayalı biyoteknolojilerden
sağlanan yarar ve sonuçlara diğer tarafların -özellikle gelişmekte olan ülkelerinulaşmasını kolaylaştırmak için gerekli tedbirleri alacaktır. Bu maddenin üçüncü ve
dördüncü ayrıca Madde 8’in (g) paragrafına uygun olarak taraflar biyoteknoloji
sonucunda elde ettikleri ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını, sürdürülebilir kullanımını
ve insan sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek yaşayan değiştirilmiş organizmaların
51
(living modified organisms, LMO) güvenli transferini, kullanımını ve saklanmasını
düzenleyen bir protokol oluşturmuştur (ülkemizin de katıldığı Kartagena Biyogüvenlik
Protokolü- Cartagena Protocol on Biosafety to The Convention on Biological Diversity).
Ayrıca yine Madde 19’un son paragrafı, taraf ülkeleri bu organizmaların kullanım alanı,
ilgili güvenlik düzenlemeleri ve kullanımından kaynaklanabilecek olumsuz etkiler
hakkında bilgi vermesini istemektedir.
Sözleşme, ülkeleri biyolojik kaynakları konusunda mutlak sahip ve bunun korunması ve
sürdürülebilir kullanımında sorumlu kılmıştır. Madde 15(1), genetik kaynaklara ulaşımı
ulusal hükümet ve yasalara dayanan bir otorite tarafından belirleneceğini söyleyerek,
genetik kaynakların sahibinin ülke olduğunu pekiştirmiştir. Buna göre, Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (United Nations Food and Agriculture Organization
- UN-FAO) önderlik ettiği genetik kaynakların herkes tarafından bedelsiz kullanımını
getiren 1983 “International Understanding on Plant Genetic Resources”ın 1. Maddesinde
olduğu gibi genetik kaynaklar artık “insanlığın ortak mirası” olmaktan çıkmıştır [56].
Bu nedenle artık “önceden bilgi vererek izin alma” (prior and informed consent)
geçerlidir (CBD Madde 15(1) ve 5). Bu koşul alınacak örneğin kaynak ülkeden iznini
gerektirdiğinden, biyolojik materyal bankaları olan araştırma kuruluşları zor durumda
kalmaktadır [27].
2.10.1 Türkiye’nin Biyolojik Çeşitliliği
Türkiye, Asya ve Avrupa kıtaları arasında geçiş niteliğine sahip olması, her iki kıtanın
da ekolojik özelliklerini taşıması ve Akdeniz gibi hem kültürel hem de doğal açıdan
zengin bir bölgede bulunması nedeniyle biyolojik çeşitlilik açısından önemli ülkelerden
biridir. Türkiye’nin yüzölçümüyle karşılaştırıldığında bu çeşitlilik, bulunduğu
konumdaki birçok ülkeye göre oldukça fazladır.
51
Türkiye'de bulunan doğal eğrelti ve tohumlu bitki türü sayısı 8575`tir. Bu bitki
türlerinden 2763' ü ülkeye özgü (endemik) türlerdir. Ülkemizdeki birçok bitki türü
yiyecek, tıbbi, endüstriyel ya da odun hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Ekonomik
bakımdan önemli olan bitkiler şöyle gruplandırılabilir: tarla bitkileri (tahıllar,
baklagiller, endüstriyel bitkiler, yem bitkileri), bahçe bitkileri (sebzeler, meyveler, süs
bitkileri), tıbbi ve aromatik bitkiler ve orman ağaçları. Ayrıca bir çok tarımsal bitkinin
yabani akrabaları ile geçit formlarına ait gen kaynakları da burada bulunmaktadır: tahıl
grubundan buğdayın 23, arpanın 8, çavdarın 4 ve yulafın 6 yabani akrabası, baklagiller
(nohutun 9 yabani türü), yem bitkisi (30 yonca, 57 fiğ, 59 mürdümük ve 95 üçgül türü),
endüstri bitkileri (şeker pancarının 8 yabani türü, haşhaşın yabani türleri) tıbbi bitki
türlerinin (adaçayı ve adaçayının 8, anasonun 22 ve yüksük otunun 9 yabani türü) gen
kaynakları. Türkiye, meyve ve sebze bitkilerinin gen kaynakları bakımından da oldukça
zengindir (armudun 10, kirazın 8, eriğin 4, bademin 12, marulun 7, havucun 4 ve
soğanın 143 yabani türü) [57].
Türkiye’de biyolojik çeşitliliğin yerinde (in situ) korunmasıyla ilgili olan başlıca
koruma yapıları Tabiat Varlıkları, Koruma Alanları, Milli Parklar, Tabiat Parkları,
Tabiatı Koruma Alanları, Tabiat Anıtları, Tohum Meşcereleri, Gen Koruma Ormanları,
Tohum Meşcereleri, Yaban Hayatı Koruma Alanları, Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve
yeni oluşturulmakta olan Gen Kaynaklarını Koruma ve Yönetim Alanları’dır. Ancak bu
alanlar, toplam yüzölçümünün çok küçük bir parçasını oluşturmakta, biyolojik
çeşitliliğin etkin koruma ve yönetilmesi sağlanamamaktadır.
Gen kaynaklarının doğal ortamı dışında korunması (ex-situ) ise, tohum bahçeleri, ve
gen bankalarıyla sağlanmaya çalışılmaktadır (Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü
(ETAE), Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü (TBMAE) ve Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Osman Tosun Gen bankalarında; kültür bitkileri ve bunların yabani
akrabalarının, uzun süreli koruma, ıslah programlarında gen kaynağı olarak kullanma ve
yabani floranın; yeni kültür bitkileri kaynağı olma potansiyelini araştırmak amacıyla
toplanmış bitki örnekleri ve tohumları, zaman zaman yenilenerek saklanmaktadır.) [57].
51
2.10.2 CBD ve TRIPS İlişkisi
CBD kamusal hakları (gelişmekte olan ülkelerdeki biyolojik kaynakların korunması,
sürdürülebilir kullanımı ve bu kaynaklardan elde edilen faydaların eşit olarak
paylaşımını) koruyan bir anlaşma özelliği taşımasına karşın TRIPS, özellikle çokuluslu
şirketlerin tekel ve özel fikri mülkiyet haklarının korunmasını amaçlamaktadır [27]. Bu
durumda, her iki metinden gelen hakları, tekel ve kamu haklarını dengeleyecek şekilde
kullanmak gerekmektedir. Bazı görüşlere göre, CBD ile TRIPS hükümleri çelişmektedir
ve öncelikli olarak CBD’nin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Öte yandan
çoğu gelişmiş ülkelerden olan karşıt görüşlere göre TRIPS, CBD ile çelişmemektedir;
aksine, CBD’nin teknoloji transferi ve fikri mülkiyet haklarıyla ilgili hükümlerini
ayrıntılı hale getirdiğinden daha öncelikli olarak uygulanmalıdır. Diğer bir yoruma göre,
fikri mülkiyet hakları, biyolojik çeşitliliğin bazı kaybolmuş ex-situ kaynaklar (yani
doğal yaşama ortamında yok olmuş gen kaynağı) dışında korunmasını sağlamaz, sadece
kullanımını destekler; bu hakların sonucunda elde edilen ürünlerin yüksek ücretleri de
tüketicinin araştırma-geliştirme çalışmalarına katkısını sağlar.
CBD Madde 16(5)’e göre fikri mülkiyet hakları CBD’nin amaçlarına ters düşmeyecek
ve amaçlarını destekler şekilde olacaktır. CBD Madde 22 ise, “biyolojik çeşitliliğe ciddi
bir tehlike ve zararı olmadıkça taraf ülkenin taraf olduğu diğer uluslararası
anlaşmaların hak ve sorumluluklarına engel olmayacaktır” hükmünü koymuştur. Öte
yandan TRIPS, teknolojinin her alanında fikri mülkiyet haklarının korunmasını
gerektirmektedir. Biyolojik kaynaklar ve geleneksel bilgi söz konusu olduğunda, fikri
mülkiyet haklarının bu kaynakların gelişmesine destek olmadığı aksine bu kaynakları
olumsuz etkilemesi durumunda ülkeler CDB’yi TRIPS’ten öncelikli tutmalıdır; bu
nedenle Madde 16(5) ve 22 aydınlatılmalıdır. Bu iki koşul da CBD’nin diğer
anlaşmalardan TRIPS de dahil olmak üzere daha öncelikli olduğunu belirtmektedir.
Ayrıca, gelişmekte olan ülkelere Sözleşme’nin amaçlarının gerçekleşmesi için maddi
yardım mekanizması sağlanmasını öngörmüştür (Madde 20) [27].
51
Ancak, WTO’nun mekanizmaları daha oturmuş olması ve gelişmiş ülkelerin bu
platformlarda ekonomik ve politik açıdan daha etkin olması Türkiye’nin de dahil olduğu
ülkelerde TRIPS’e öncelik verilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Sözleşme, genetik kaynak sağlayan ülkeyi de fikri mülkiyet haklarının etkin
korunmasını sağlamakla yükümlü tutarak; bu ülkelerin biyoteknolojiye ulaşması için bu
teknolojiyi fikri mülkiyet haklarıyla koruması gerektiğini söylemektedir. Bu konuda
CBD, TRIPS (Madde 27) tamamen uyumludur. [Ayrıca, taraf ülke çevreye zarar
vermesi olasılığında patent veya bitki çeşidi koruması vermeyi reddedebilir (TRIPS
Madde 27(2)]. Ancak, Amerika ve Avrupa ülkeleri, teknoloji paylaşımının zorunlu
lisansa yol açacağı endişelerini taşımaktadır [TRIPS 31(b) ve 31(k)]. Genetik
kaynakların ve teknolojinin mutlak paylaşımı bu ülkeler tarafından teknolojilerine
tecavüz olarak görülmekte ve gelişmekte olan/az gelişmiş ülkelere yatırım yapma
konusunda çekingen davranmalarına sebep olmaktadır. Bu ülkeler, gelişmekte olan/az
gelişmiş ülkelere eğer etkin bir fikri koruma sistemi sağlamazlarsa hiçbir teknolojinin
gelmeyeceği açıklamaktadır. Öte yandan, gelişmekte olan/az gelişmiş ülkeler de
TRIPS’in, fikri mülkiyet haklarıyla başvurusunda kaynak ülke ve topluluk ile bunların
verdiği izinin belirtilmesini zorunlu kılmasını istemektedir [27].
Konuya Türkiye açısından bakıldığında; TRIPS ve CDB arasındaki ilişkiyi yorumlamak
ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki gibi gerek TRIPS’le gerekse CBD’yle ilgili olarak
Türkiye’nin alacağı tavrı belirlemek için gerekli yasal değişikliklerin yapılmasında
yardımcı olacak yeterlilikte bilginin oluşturulmamış ve/veya ulaşılabilir olmadığı
görülmektedir. Örneğin, Türkiye’nin dış ticarete konu olan/olabilecek geleneksel veya
ticarileşmiş bitkilerinin öncelikli olanları ve bunların kullanım alanları belirlenmemiştir.
Yöre, ürün ve sorun düzeyindeki öncelikler bilinmemekte, bu alanlarla ilgili konular
genel anlamda tartışılmaktadır. Ayrıca, tartışmalarda kullanılacak ve üretilen bilginin
standart haline getirilmesini sağlayacak standart kavramlar ve tanımlar oturtulamamıştır.
Öte yandan, bu çalışmaları gerçekleştirecek kurum ve/veya komisyonlar da
belirlenmemiştir. Bunun yanısıra, TRIPS ve CBD’nin kapsamına giren ulusal ve
uluslararası yasal düzenlemeler, ilgili kesimler tarafından yeterince bilinmemektedir.
51
TRIPS’in 27(3)(b) Maddesi TRIPS Konseyi tarafından tartışmaya açılmıştır. Türkiye bu
tartışma sürecine ilk olarak Haziran 2000’de görüşünü TRIPS Konseyine sunarak
katılmıştır. Türkiye’de TRIPS ve CBD’yle ilgili konularda çalışan düzenli bir komisyon
yoktur. Oluşturulacak komisyonlarda, özel olarak da TRIPS Madde 27(3)(b)’nin
içeriğinin değiştirilmesi (tarafların bitki ve hayvanlara ve esas olarak biyolojik olan
yetiştirme işlemlerine patent vermemesi açısından serbest bırakılması; TRIPS’in
CBD’yle ilişkilendirilerek tekel ve kamusal hakların dengelenmesi) konusundaki
komisyonlarda konunun nasıl tartışılacağı, tartışmalara hangi kesimlerin katılacağı,
hangi sorunlara nasıl çözüm getirilmesi gerektiği ve Türkiye’nin politikasının ne olacağı
bir model belirlenerek görüşülmesi gerekmektedir. Ayrıca bu komisyonlarda, ilgili
devlet kuruluşların temsilcileri yanısıra kamuoyunun görüşlerini yansıtacak temsilcilerin
ve konuyla ilgili çalışmalar yapan kişilerin/kuruluşların da yer alması sağlanmalıdır.
2.10.3 Geleneksel Bilgi, Buluş, Genetik Kaynaklar ve Bu Kaynaklara Erişim
Kuzey ülkelerinin teorilerinde bilgi ve teknoloji, değer biçilebilen ve ticareti yapılabilen
“şeylerdir” (things). Bu değer biçmeye ve ticarete olanak sağlamak için bilgi ve
teknolojiye “mal” (property) olarak bakmak gerekmektedir. Bu ülkelerde oluşan fikri
mülkiyet haklarıyla, bu malların sahipliğini düzenleyen kuralları içermektedir. Öte
yandan, geleneksel toplumlar, bilgi ve teknolojiyi varlıkları bütünleyen bir parçası
olarak görmektedir. Genellikle bilgi ve ilgili doğal kaynak arasında bir ayrım
yapılmamaktadır. Örneğin, birçok geleneksel aktara göre, bilgi ve ot tek ve aynı
şeydir[58].
1948’de Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Açıklaması’yla, (United Nations
Universal Declaration of Human Rights) yerli (indigeneous) toplulukların bilgi birikimi
gündeme gelmiştir. Yerli topluluklar ve bunların sahip olduğu bilgi arasındaki temel
ilişkiyi özel olarak ele alan ilk uluslararası düzenleme “Birleşmiş Milletler Uluslararası
Çalışma Örgütü Sözleşmesi”dir. (The United Nations International Labor Organization
Convention). Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (United Nations
51
Convention on Biological Diversity) ise bilgi ve çevre arasındaki ilişkiye ağırlık veren,
kapsamı daha sınırlanmış ve yerli topluluklara daha az politik yaklaşan bir
düzenlemedir[58].
Yerli toplulukların haklarına en büyük etkiyi, biyoteknolojinin uluslararası ticarette artan
rolü ve 1995 TRIPS Metni yapmıştır. Bu iki etken, bu toplulukların bilgi ve
kaynaklarına büyük bir pazar oluşturmuş; bu da bu kaynakların kötü kullanımı korkusu
yaratmıştır. Bu durum, yerli halkların hak ve ihtiyaçlarının tanınması ile onların bilgi,
uygulama ve buluşlarının kullanılması arasında çatışma yaratmaktadır. Bu çatışmalar,
yerli toplulukların geleceklerini kendilerinin kontrol edebilmesi için kültürel
bütünlüklerini savunmalarına neden olmuştur. Fikri mülkiyet hakları sisteminin anlayışı
her zaman fikri mülkiyet hakları araçlarını (ve bazı durumlarda bu halkların bilgisini)
anlık ihtiyaçlarına uyacak şekilde kullanmak olmuştur. Bu nedenle, ticari sır, coğrafi
işaretler ve markalar gibi araçlar bu kaynakları korumada kısmen kullanılabilse de
yeterli ve kapsamlı bir koruma sağlamamaktadır [58].
Riley’e göre, geleneksel ilaçların fikri mülkiyet hakları çerçevesinde korunması batı
kaynaklı “fikri mülkiyet hakları” tanımıyla çelişmektedir. Kamuya ait bir bilgi özel bir
koruma
kapsamıyla
korunamamaktadır.
Dolayısıyla,
var
olan
bir
bitki
patentlenememekte, ancak, bir ilaç firması bu bitkiden ilaç etkin maddesini izole edip bu
bileşik için patent koruması isteyebilmekte ve bu koruma sonucunda üretilen ilaçtan
bütün kazancı almaktadır. Bu firmalar genellikle bir kamu mülkiyetindeki bir bilgiyi, o
bilgiye sahip olmayan ya da az bilen bir başka kamu mülkiyetine aktarmaktadır [59].
Geleneksel genetik kaynakların kullanımasına bir örnek olay bir Amerikan firması olan
RiceTec.Inc ve Hindistan Hükümeti arasında geçmiştir. RiceTec Inc. “Basmati Pirinç
Tohumları ve Hatları - Basmati Grains and Lines” patentinin alması üzerine (US
5,663,484; 2 Eylül 1997) Hindistan Hükümeti, ABD mahkemelerine itiraz etmeye karar
vermiştir. Bu patent, geleneksel Basmati pirincinin karışık çaprazlama ve seçme yoluyla
elde edilmiş bazı farklılıklar içeren çeşitlerini kapsamaktadır. Ancak bu patente karşı
gelebilmek
için,
Basmati
çeşitleri
hakkında
51
ayrıntılı
belgelerin
bulunması
gerekmektedir. RiceTech’in Texmati ve Kasmati çeşitleri, tüketicinin Basmati etiketine
olan
güvenini
kullandıklarından
Hintli
Basmati
ihracatçılarını
zor
durumda
bırakmaktadır. Hintli ihracatçılara göre, Hindistan Hükümeti’nin Basmati’yi Skoç
viskisi ve Fransız şarabı gibi, coğrafi işaret olarak koruması gerekmektedir. Ancak,
Hindistan’da henüz coğrafi işaret koruması yasaları yoktur. Öte yandan RiceTech’in
Pusa 1, Texmati ve Kasmati pirinçleri patentle korunmasa da, doğal Basmati gibi
yetişmesi belirli bir coğrafyaya bağlı olmadığından uluslararası pazara girmesinin
engellenemeyeceği ileri sürülmektedir [60].
Kimya endüstrisi de geleneksel bilgi ve genetik kaynaklardan yararlanmaktadır. 40,000
büyük, orta veya küçük ölçekli Avrupa kimya şirketlerinin oluşturduğu dünyanın
kimyasal üretiminin %30’unu gerçekleştiren Avrupa Kimya Endüstrisi Konseyi
(European Chemical Industry Council-CEFIC), 2000 yılında bu konu hakkındaki
görüşlerini açıklamıştır. CEFIC, WIPO’nun bu konu hakkında en uygun uluslararası
oluşum olduğunu düşünmektedir. CEFIC’e göre,
a) Geleneksel bilginin tanımı yapılmalı ve envanteri çıkarılmalıdır; geleneksel bilgi ve
fikri mülkiyet hakları sistemi arasındaki ilişkinin belirlenmesi (geleneksel bilginin
yaratıcısının ve sahibinin belirlenmesi, koruma süresi, bir grubun ortak buluş sahibi
olması (collective inventorship), çiftçi hakları) gerekmektedir.
b) Geleneksel bilgi için kendine özgü bir sistem (sui generis) oluşturularak tescili
sağlanmalı, belirli bir süre için korunmalı; sadece tescile dayanan hakların kapsamı
dar olmalı; belirli biri veya bir grubun temsilcisine verilmeli; bu bilgiyi daha
önceden kullanan kişiler engellenmeli; ispat yükümlülüğü, koruma kapsamı ve
uygulama varolan fikri mülkiyet hakları sistemleriyle uyumlu olmalıdır.
c) Genetik kaynaklara erişim çevresel açıdan uygun şekilde kolaylaştırılmalı ve
CBD’ye aykırı kısıtlamalar getirilmemeli; kesin olarak anlaşılan koşullara ve
önceden izin almaya (prior informed consent) dayalı anlaşmalar yapılmalı; elde
edilen faydalar hakça paylaşılmalıdır; her ülkede firmaların başvuracağı bir birim
oluşturulmalıdır.
51
d) Genetik kaynaklarla ilgili patentler konusunda AB Direktifi ve 1991 UPOV
Sözleşmesi
benimsenmelidir.
Patent
başvurularında
materyalin
kaynağının
belirtilmesi ve önceden izin alma konusunda Gerekçe 27’ye uyulmalıdır: “Eğer
buluş bir bitki veya hayvan kaynaklı biyolojik materyale ya da bunun kullanımına
dayanıyorsa, patent başvurusunda uygun yerlerde bu materyalin coğrafi kaynağı eğer biliniyorsa - hakkında bilgi verilmelidir. Ancak bu patent başvurusunun
işlemlerini ya da patentten doğan hakların geçerliliğini etkilememelidir.” CEFIC bu
bildirimin “gönüllü” olması gerektiğini savunmaktadır; çünkü kaynağın belirtilmesi
“yenilik” ilkesini zedeleyebildiği ve pratik olarak her zaman mümkün olmadığı ileri
sürülmektedir (kamuya ait olan genetik kaynağa erişim, kaynak ülkeyle sorunlara yol
açmaktadır; CBD’den önce yapılmış patent başvurularının kaynağını belirtmek
mümkün olmamaktadır; kaynak uzun süredir kullanılan “kültür koleksiyonlarından”
geldiğinden kaynak belirtilmemektedir; bazı ülkeler CBD ye taraf olmadığından
kaynak belirtmek zorunda değildir; son olarak patent ofisleri kaynağın doğruluğunu
test edecek durumda değildir) [61].
Bu örneklerden anlaşıldığı üzere, yerli halkların sahip olduğu genetik kaynaklar ve
geleneksel bilgi, gelişmiş ülkelerin buluşlarına önemli bir kaynak oluşturmaktadır.
Ancak CEFIC’in önerilerinde bazı çelişkiler bulunmaktadır. Önerilerin (b) Maddesinde
buluşun tescile dayalı hakların kısıtlı olması genetik kaynağı koruyan ile bu kaynağı
biyoteknolojik amaçlar için kullanan arasında eşitsizlik yaratmaktadır. Örneğin,
geleneksel bir bitki çeşidi, yerli topluluğun yüzyıllardır seçerek oluşturduğu ve koruduğu
bir kaynaktır. Tescile dayalı hakkın kısıtlanması bu çabaların göz önünde
bulundurulmaması anlamına gelmektedir. Ayrıca, özellikle patent başvurusunda
kaynağın belirtilmesinin bazı zorluklar getirdiği ileri sürülerek “gönüllü” ve “uygun
yerlerde biliniyorsa” yapılması gerektiği savunulmaktadır. Ancak, biyoteknolojik
buluşları yapanların çoğunluğunun özel sektör olduğu ve bunların önceliğinin kar
olduğu düşünülürse bu mekanizmanın yürümesinin ve faydaların paylaşımının zor
gerçekleşeceği anlaşılmaktadır. Ayrıca, “uygun yerlerde” ve “biliniyorsa” ifadeleri
belirsizlik yaratmaktadır.
51
Avustralya ve Kanada, fikri mülkiyet haklarını yerli halkların bilgisini koruyacak şekilde
düzenlemişlerdir. WIPO da bu düzenlemeleri yapmayı planlamaktadır [62]. Ayrıca
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Gelişme Konferansının (United Nations Conference on
Trade and Development -UNCTAD) “Geleneksel Bilgi, Buluş ve Uygulamaların
Korunması Konulu Uzmanlar Toplantısı” ında yerel halkların eğitimi, “kendine özgü-sui
generis” koruma sistemlerinin oluşturulması, kaynakların sürdürülebilir kullanımı,
patent ve benzeri sistemlerde kaynağın belirtilmesi ve hakların düzenlemesinin
yapılması, kadınların özellikle yer almasının sağlanması, asgari noktalarda birleşerek
uluslararası düzeyde koruma sağlanması, konuyla ilgili diğer uluslararası kuruluşların da
katılımının sağlanması, konuyla ilgili işbirliği ve yardım yapılması önerileri
geliştirilmiştir.
2.10.4 Geleneksel Bilgi, Buluş, Genetik Kaynaklar ve Coğrafi İşaret Koruması
Coğrafi işaretler bir ürünün belirli bir ülke, yöre veya bölge ile bağlantısını gösterirler.
Yöreye özgü doğal ya da insan etkenlerinden oluşan niteliklerin ürüne kazandırdığı
nitelik ve kalite itibariyle benzer ürünlerden ayırt edilebilmesini sağlar. Diğer fikri
mülkiyet haklarından farklı olarak özel ve tüzel kişiler yerine, koruma o yöre
toplumuna verilmiş bir haktır [63].
Coğrafi işaretlerin, TRIPS’te bahsedilen kendine özgü sistem içinde çiftçi toplumların
çeşitlerini korumada bir öğe olabileceği tartışması sürmektedir. Bu, uluslararası ya da
ulusal alanda ün yapmış bitki çeşitleri ya da hayvan ırklarının korunması için bir
seçenek olabilir. Ancak, coğrafi işaretler genelde ürünlere uygulandığından böyle bir
sistem içinde nasıl yer alması gerektiği açık değildir [15].
Coğrafi işaretlerde koruma konusu olan “ürün” tanımı esnek bir tanımdır. Bitki ve
hayvan çeşitleri söz konusu olduğunda ürün tanımı genellikle ikincil ürün – örneğin
gıda maddesi olarak kullanılan meyve- anlamında algılanmaktadır. Ancak, bitki ya da
hayvan çeşidinin kendisinin de ticarete konu olmasından yola çıkılarak bu yorum
51
genişletilebilir. Örneğin, arıcılık sektöründe alınıp satılan bir ürün olan “ana arı” coğrafi
işaret kapsamına girebilir. Bitki ve hayvan çeşitleri de korunacak ürün kapsamında
değerlendirildiğinde şu anda var olmayan bir fikri mülkiyet hakları sistemine bazı
durumlarda seçenek olabilir.
Türkiye’de 555 Sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde
Kararname 27 Haziran 1995 tarihinde, bu KHK'nın uygulanma şeklini göstermek üzere
Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Karamamenin Uygulama
Şeklini Gösterir Yönetmelik ise 5 Kasım 1995 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu
KHK'yi değiştiren 4128 sayılı Kanun ise 7 Kasım 1995 tarihinde çıkartılmıştır.
Türkiye’de 2000 yılı itibarıyla çoğunluğu halı olan 29 ürün coğrafi işaret olarak
korunmaktadır.
555 Sayılı KHK'nin 3’üncü Maddesine göre coğrafi işaretler,
-
coğrafi sınırları belirlenmiş olan bir yöre, alan, bölge veya çok özel durumlarda
ülkeden kaynaklanan bir ürün olması,
-
tüm esas nitelik veya özellikleri bu yöre, alan veya bölgeye özgü doğal ve beşeri
unsurlardan kaynaklanan bir ürün olması,
-
üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tümüyle bu yöre, alan veya bölge sınırları
içinde yapılan bir ürün olması
halinde “menşe”;
-
coğrafi sınırları belirlenmiş olan bir yöre, alan veya bölgeden kaynaklanan bir ürün
olması,
-
belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle bu alan, yöre veya bölge ile
özdeşleşmiş bir ürün olması,
-
üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinden en az birinin belirlenmiş yöre, alan veya
bölge sınırları içinde yapılan bir ürün olması.
halinde “mahreç” olurlar [64].
51
Burada da “ürün”e herhangi bir tanım getirilmemiştir. Dolayısıyla yoruma açık bir
kavramdır. Bu bağlamda genel anlamda “ürün” tanımına girebilecek geleneksel bilgi,
buluş ve kaynaklara koruma imkanı tanınabilecektir. Kısaca, patent ya da bitki çeşitleri
koruması için gerekli olan yenilik özelliğinden yoksun yerel bitki çeşitleri ve hayvan
ırkları/çeşitleri bu kapsama alınabilir.
2.11 Biyoteknolojik Buluşlar ve Teknoloji Transferi
Fikri mülkiyet haklarının korunması genellikle ülkelerin belli bir teknolojik düzeye
gelmesi ile başlamıştır. Bu arada gücün kaynağı olan teknoloji, yoğun olarak ticarete de
konu olmaya başlamıştır [10]. Teknolojinin uygulanması sonucunda oluşan çıktının
doğrudan bir ölçütü yoktur. OECD üyesi ülkelerde yaygın olarak kullanılan çıktı
göstergeleri, patent hareketleri ve bilimsel yayınlardır [65].
Patentler, taklidi önlediği halde, patent belgelerinin yayınlanması nedeniyle diğer
araştırmacılara bilgi sağlamaktadır. Bazı çalışmalar, fikri mülkiyet hakları ve yabancı
yatırım arasındaki ilişkinin tam olarak belirlenemediğini söylemesine karşın [65], Dünya
Bankası, fikri mülkiyet haklarındaki koruma düzeyinin yabancı yatırımını etkilediğini,
çok uluslu şirketlerin dikey bütünleşmesini (integration) ve satış ve lisanslarla teknoloji
transferini sağladığını bulmuştur [66].
Yabancı sermaye yatırımları ile beraber gelen sermaye ve teknoloji transferi ancak
yatırım yapılacak ülkede yatırımcılar için yüksek kar elde etme imkanları ve yatırımları
için güvenli bir ortamın olması ile teşvik edilebilmektedir. Bu da uluslararası kabul
görmüş fikri mülkiyet haklarının koruma sistemlerinin varlığını gerektirir. Çünkü yeni
bir teknolojiye sahip olan yatırımcılar ürünlerinin herhangi bir haksız rekabete karşı
korunacağından emin olmak istemektedirler. Bunların yanısıra tüketicilerin ürünler
konusunda aldatılması da önlenmiş olmaktadır [10]. Ayrıca fikri mülkiyet hakları hak
sahibine verdiği ayrıcalıklar nedeni ile, hakkın konusu olan ve aynı zamanda ticarete
konu olan malların serbest dolaşımını engellemektedir [67].
51
Bazı görüşlere göre, çok uluslu şirketler teknoloji transferi yoluyla gelişmekte olan
ülkelerde büyümeyi teşvik etmektedir. Bazı durumlarda da, yabancı şirketler lisans
verdikleri yerli şirketlerin kendi AR-GE çalışmaları yoluyla yerli araştırma enstitülerinin
ve ev sahibi ülke firmalarının üretkenliğini arttırmaktadır [68].
Trebilcock ve Howse, bir ülke sınırlı düzeyde buluş yapma kapasitesine sahipse ve
öncelikli olarak yabancı buluşları tüketiyorsa, güçlü fikri mülkiyet haklarının tüketiciyi
en azından kısa dönemde zarara uğratacağını, yerli rakiplerin taklit ve uyum sağlama
(adaptation) cesaretini kıracağını öne sürmektedirler [69]. Örneğin, İsveç’in 19 uncu
yüzyılda yaptığı gibi, bazı gelişmekte olan ülkeler, patent sisteminde bazı ürünleri patent
kapsamı dışında bırakabilir (örneğin farmasötikler) ve böylece kendi endüstrileri bu
ürünleri inceleme, kopyalama ve yerel üretim kapasitelerini arttırma fırsatı
bulabilirler[70].
Öte yandan, fikri mülkiyet haklarının yeni bilginin akışını sınırladığı ve bu nedenle
bilimsel yaratıcılığı kısıtladığı ve taklit yoluyla teknoloji değişimini engellediği ileri
sürülmektedir. TRIPS’e göre ithal, fikri mülkiyet haklarının kullanım (working) gereğini
karşıladığı için şirketler teknolojilerini diğer ülkelere aktarmamak eğilimindedir. TRIPS
Madde 31, zorunlu lisansa izin verdiği halde teknoloji transferi konusunda zorunlu
lisansın kullanımı tartışmalıdır [15].
Biyoteknolojilerin çoğu özel sektöre ait patentler durumunda olduğundan bu
teknolojinin etkin bir biçimde gelişmekte olan ülkelere aktarılmasında mekanizmalar
kurmak gerekmektedir. Bazı yollar şunlardır: gelişmekte olan ülkelerin bilim adamlarını
eğitmek, bu ülkelerin kendi biyoteknoloji araştırma olanaklarını oluşturmalarına yardım
etmek, gen yapılarını (construct) ya da transgenik bitkileri göndererek teknoloji
transferini sağlamak. Öte yandan, etkin bir teknoloji transferi sağlanabilmesi için alıcı
ülkenin bu teknolojiyi uygulayabilecek kapasiteye sahip olması ve örneğin bitkiler
konusunda bu teknolojiyi yerel çeşitlere uygulayabilmesi gerekmektedir. Teknoloji etkin
bir biçimde aktarıldığı ve yerel çeşitlerin transgenik çeşitleri geliştirildiği durumlarda
bile küçük çiftçinin bu teknolojiye ulaşması hala önemli bir sorun olabilecektir [71].
51
Özel sektör doğal olarak kar sağlayacağını düşündüğü alanlara yatırım yapmaktadır.
Eskiden tarım kimyasalları üreten şirketler biyoteknoloji/tohum ya da farmasötikleri de
içeren biyolojik bilimlerle ilgilenen şirketler haline gelmiştir [15]. Bazı sektörler
(örneğin ilaç), dışında patentlerin tekel etkisinin olduğu söylenmektedir. Bu hak, pazar
hakimlerinin
yerini
sağlamlaştırmakta
ve
yeni
rakiplerin
pazara
girmesini
engellemektedir [1].
Ülkemize aktarılan ve uygulanan biyoteknolojiye ilgili olarak; ülkemizin ekolojik
koşullarında tarımsal ve teknolojik yönden üstün özelliklere sahip ıslah materyali
(tohum) getirilerek, Türkiye koşullarında ıslah edilmiştir. Mısır, domates, ayçiçeği,
pamuk, şeker pancarı tohumları ile hedeflenen verimlilik artışı sağlanmıştır. Pioneer
Tohumculuk, Güneş Tohumculuk, Pan Tohumculuk, Bereket Tohumculuk, Sapeksa
örnek verilebilir. Alman KWS firmasının şeker şirketiyle yaptığı lisans anlaşması ile
şeker pancarı tohumu ıslah edilmiş, şeker oranı daha yüksek şeker pancarı elde
edilmiştir[68].
2.11.1 Biyolojik Kaynakların Erişimi, Kullanımı ve Teknolojinin Paylaşımı
(Bioprospecting)
CBD’nin 177 ülke tarafından imzalanması, biyolojik kaynakları ticari olarak
kullananların Sözleşme’nin gereklerine uyma zorunluluğunu getirmiştir. Bu nedenle
biyolojik kaynaklara ulaşımla ilgili bazı düzenlemeler ortaya çıkmıştır. Bu düzenlemeler
İngilizce’de “bioprospecting” olarak adlandırılmakta, “biyo-kültürel çeşitliliğin ticari
değeri olan genetik, biyokimyasal ve kültürel kaynaklar olarak kullanımı” şeklinde
tanımlanmaktadır. Bu düzenlemeler, kaynak sağlayıcı ülke, kullanıcı şirketler ve diğer
pay sahipleri - örneğin, ulusal ve uluslararası araştırma kuruluşları (botanik bahçeleri,
üniversiteler, geleneksel bilgiye sahip yerli topluluklar) - arasındaki ilişkilerde
kullanılmaktadır [72].
51
Thomas Eisner kimyasal yoksullaşmanın biyolojik yoksullaşmaya bağlı olduğunu ve
yaşam alanlarının yok edilmesiyle bilinmeden ekonomik ve sosyal değeri olan birçok
bileşimin de yok edildiğini belirtmektedir [73,74]. Eisner’ın teorisine göre, kaynak
ülkeye adil bir tazminat sağlanması için kaynak ülke ve diğer gerekli bilgiler
sağlanmalıdır. Kaynak ülkeye, kaynaktan üretilen ürünün sonucunda telif hakkı ya da
“Royalty” ödenmesi dışında doğal kaynaklarını koruması için bir ön ödeme (up-front)
de yapılmalıdır. Bunun yanısıra, teknoloji transferinin sağlanması konusunda da
çalışmalar yapılmalıdır [73]. Eisner, farmakoloji ve biyoteknoloji firmalarının, koruma
etkinlikleri yürüten kaynakların kataloglanmasını sağlayan çeşitli kurumlar ve sivil
toplum kuruluşlarıyla işbirliğine girmelerinin gerekli olduğunu belirtmiştir. Bu işbirliği
firmaların yerel çeşitler ve bunların geleneksel kullanımları hakkında bilgi edinerek ilaç
hammaddesi keşfini kolaylaştıracaktır. Bu girişim aynı zamanda, keşif aşamasında yerli
uzmanların etkinliğinin artmasına ve kaynak tarama (screening) işlemi sırasında
teknoloji aktarılmasına yardımcı olacaktır [73,74].
CBD’de yer alan genetik kaynağa sahip ülkenin kaynaklar üzerindeki hakimiyetini
tanıması ve faydaların yerli halklarla paylaşılması, fikri mülkiyet hakları sisteminde
yoktur. Bu nedenle CBD’yle uyumlu olacak reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Karın
tamamıyla anlaşılmış koşullarla paylaşılması en iyi çözüm olarak görülmektedir. Bunun
için halihazırda işleyen 4 model önerilmiştir: National Cancer Institute (NCI), Shaman
Pharmaceuticals, INBio-Merck ve International Cooperative Biodiversity Groups
(ICBG) modelleri. NCI modelinde, tüm dünyadan doğal örnekler toplanmakta ve bu
örnekler sayesinde elde edilen ürünün ticarileşmesi söz konusu olduğunda kaynak
ülkeye kazancın bir kısmını vereceğine ve o ülkeden bir ya da iki bilim adamını ABD
laboratuarlarında yetiştirileceğine söz verilmektedir [27]. Shaman firmasının stratejisi
ise, yerli toplumun bilgisine dayanan ilaç hammadesi aramaktır [75]. Bu alanda en
bilinen işbirliği Merck & Co. firması ve Kosta Rika Ulusal Biyoçeşitlilik Enstitüsünün
yaptığı işbirliğidir (National Institute of Biodiversity in Costa Rica - INBio). Merck &
Co. firması INBio’ya 1 milyon dolar vermiş ve INBio da bunu örneklerin toplanma,
tanımlama ve hazırlayarak Merck laboratuarlarına göndermiştir. INBio’nun ilaç
bulunmasına katkısına göre %1-3 arasında değişen bir miktarda kazançtan pay alacaktır.
51
Bu alınan payın %50’si Kosta Rika’nın doğal alanlarının korunmasına ve yönetilmesine
harcanacaktır. Ancak henüz harcama yapılmamıştır. Son model olan ICBG’de ise
hammaddeler ABD’ye doğrudan gönderilecek ve karşılığında kaynak ülke %1-3
arasında değişen bir miktarda pay alacak ve sınırlı sayıda bilim adamı eğitilecektir. Bu
modeller çözüm olarak önerilse de asıl sorun, değer katmanın (value-adding) %97’sinin
gelişmiş ülkede yapılmasıdır. Dolayısıyla, kazancın ve riskin %97’sini de değer katmayı
gerçekleştiren ülkelerin almasıdır. Gelişmekte olan/az gelişmiş ülke, biyolojik
çeşitliliğinden faydalanmak ve bunu korumak için değer katmadaki payı daha çok
olmalıdır. Bu nedenle, hammaddeyi sadece göndermek yerine teknolojinin bu ülkelere
aktarımı ve yatırımı gerekmektedir [27]. Bu gerçekleşmediği sürece, gelişmekte olan/az
gelişmiş ülkelerin kendi biyolojik çeşitliliği üzerinde söz sahibi olma ve kullanma hakkı
kısıtlı kalacaktır.
2.11.2 Türkiye’de Genetik Kaynaklara Erişim
Ülkemizde tarımsal önemi çok yüksek olan bitkilerin yabani türleri bulunmaktadır.
Ayrıca Özgen’e göre, bitkilerin gen kaynaklarını, (i) üretimde olan ya da üretimden
kalkmış çeşitler, (ii) yerel çeşitler, (iii) geçiş formları ve (iv) yakın akrabalar ya da
yabani türler olmak üzere 4 grup oluşturmaktadır. Bitki ıslahı çalışmalarında bu sıra
takip edilmekte ve en son olarak yabani türlere başvurulmaktadır. Bu nedenle hem yeni
hem de eski kültür çeşitleri son derece önemli gen kaynaklarıdır [21].
Başta buğday olmak üzere, bu bitkilerin korunması ve başka ülkelere kaçırılarak yeni
transgenik bitkilerin elde edilmesinde kullanılmasının önlenmesi gerekmektedir. Ayrıca,
bu bitkilerin ülke izni olmadan dış ülkelerde ticari amaçlı kullanımını kontrol altına
almak için, tohum koleksiyonlarının gözden geçirilmesi, tek merkezde toplanması ve
genetik kimliklerinin belirlenmesi gerekmektedir [21].
51
Türkiye’de mevcut sistemde genetik kaynaklara erişim ve yurt dışına çıkartılması yasal
yoldan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı aracılığı ile gerçekleşmektedir. Ancak, gümrük
kontrolleri
yeterli
olmadığından
kaçak
olarak
genetik
materyal
götürüldüğü
bilinmektedir. Ayrıca akademik çevrelerin kişisel ilişkiler çerçevesinde yurt dışına
genetik materyal gönderdiği de bilinmektedir [76].
Sonuç olarak, Türkiye’de genetik kaynaklara ulaşım etkin bir sistem bulunmadığından
denetim altında değildir. Bu durum, genetik kaynakların değerlendirilmesi ve
korunmasını
güçleştirmektedir.
Türkiye’den
izinsiz
alınarak
kullanılan
gen
kaynaklarıyla ve bunların kullanımıyla geliştirilen buluşlar ve elde edilen kazançla ilgili
herhangi bir bilgi veya envanter bulunmamaktadır. Ayrıca, gen kaynaklarının
envanterinin yetersiz olması ve herhangi bir tescil sistemiyle etkin bir biçimde
korunamaması, bu kaynakların buluşlarda kullanılması sonucunda doğacak faydaların
Türkiye’ye yansımasını engellemektedir.
2.12
Biyoteknolojik
Buluşların
Korunmasının
Etik
ve
Çevresel
Açıdan
Değerlendirilmesi
Biyoteknolojik buluşların korunmasının olumlu ve olumsuz etkileri konusunda çok
yoğun bir tartışma yaşanmaktadır. Özet olarak, biyoteknolojik buluşların korunmasını
isteyen ve çoğunlukla gelişmiş ülkelerden çıkan görüşler, bu tip buluşlara patent
verilmesinin insan hayatını iyileştirecek çalışmalara destek olacağını, tıp alanında
ilerleme kaydedileceğini, çevre kirliliğini azaltacak yöntemlerin geliştirilmesine
yardımcı olacağını, hayvan ve bitki yetiştirme yöntemlerinin modernleşeceğini ve
biyolojik çeşitliliğin bu araştırmaların kaynağı olduğu için dolaylı olarak korunacağını
savunmaktadır. Ayrıca, patent sistemi topluma açıklama yapmayı zorunlu hale getirdiği
için patent sisteminin istenmeyen çalışmalara destek olamayacağı ileri sürülmektedir. Bu
görüşlerin sahipleri, zararlı etkinliklerin başka yasal mekanizmalarla önlenebileceğini
savunmaktadır [77].
51
Öte yandan, bazı biyoteknolojik buluşların korunmasını sosyal, ekonomik ve ahlak
açısından yanlış bulan görüşler daha yoğun olarak gündeme gelmektedir ve çoğunlukla
gelişmekte olan ve genetik çeşitliliği yüksek olan ülkeler ve çevreci gruplar tarafından
benimsenmektedir.
Bazı görüşlere göre canlıların patentlenmesi Tanrının varlığı ve hayatın tüm insanlık
tarafından paylaşılan bir armağan olduğu inançlarını zedelemektedir. Canlıların
patentlenmesi “hayatın ticarileştirilmesi sürecinde önemli bir adım” olduğu ve “hayatın
ve doğanın değerini ekonomik anlama indirgediği” söylenmektedir [78]. Canlıların
patentlenmesine karşı çıkan görüşler, daha önce kamuya ait olan sahipliği özele
kaydırıldığını iddia etmektedir [15].
Avrupa Komisyonu Biyoteknoloji Etiği Hakkında Danışmanlar Grubunun (Group of
Advisers on The Ethical Implications of Biotechnology to The European Commission)
görüşüne göre, haklarını ve onurunu zedeleyen buluşlara patent verilmemelidir. Bilinen
koşullara (yenilik, buluş basamağı, sanayiye uygulanabilirlik), etik de bir koşul olarak
eklenmelidir. Grup, ayrıca, örneklerin alındığı kaynak kişinin rızası olmadan yapılan bir
buluşu etik kurallarına aykırı bulmaktadır. Genlerle ilgili bir buluş, sadece bu genin
işlevinin belirtilmesi ya da bu dizinin yeni gelişmelere - örneğin yeni ilaçların yapımı yol açması ve patentin kullanımı yeterince özel olarak belirlenmiş ise patent
alabilmelidir [79]. Ancak, etik anlayışının kültürden kültüre hatta inceleme yapan
kişiden kişiye değişebileceği düşünülürse; etiğin patentlenebilirlik koşullarından biri
olması, bu alanda etik kurallarının belirlenerek herkesçe kabul edilmemesi durumunda
uygulamada farklılıklar yaratabilecektir. Bu nedenle, pratikte etik kurallarıyla
değerlendirme, inceleme işlemi sırasında sorunlar ortaya çıkabilecektir.
İnsanlığın geleceği açısından önemli olduğu için gen bilgisine serbest erişimin
sağlanması ve bu bilginin paylaşımı etik gereklerinden biri olarak görülmektedir. Yetkili
otoritelerin, bilimsel bilginin paylaşılması için zamanla daha uygun düzenlemelerörneğin zorunlu lisans- geliştireceği düşünülmektedir [80].
51
Ho ve Traavik’e göre, TRIPS’te yaşam şekillerine ve işlemlerine ilişkin patentler iptal
edilmeli ve yasaklanmalıdır. Buna gerekçe olarak, buraya kadar belirtilen diğer
görüşlerin yanısıra, bu patentlerin hepsinin biyolojik işlemlere dayandığını (yani buluş
olma niteliğinden yoksun olduğu ya da çok az buluş niteliğinin olduğu);
biyoteknolojinin güvenilir, kontrol edilebilir ve tahmin edilebilir olmadığını;
biyoteknoloji ve ürünlerin nitelik olarak zararlı olduğunu ve bunların çalıntı (plagiarism
- biopiracy) olduğunu ileri sürmektedirler [Örneğin Hindistan’nın neem bitkisi, yerli
topluluklardan izinsiz olarak toplanılan hücre kültürleri, “İnsan Gen Projesi” (Human
genome project), insan genomu ve dizileri (DeCode Genetics İzlanda nüfusunun
genomunun tekel hakkına sahiptir)] [35].
Bitkilerle ilgili biyoteknolojik gelişmeler hakkında da yoğun tartışmalar sürmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler açısından özellikle rekombinant DNA (rDNA) teknolojisi
kullanılan tarım ve ilaç biyoteknolojisi çok kritik alanlardır. Bugün 10 şirket dünya
tohum ticaretinin 30%’unu elinde bulundurmaktadır. 5 sebze tohumu üreticisi şirket ise
dünya pazarının %75’ine sahiptir. Tohum şirketlerinin küçük üreticilerin ihtiyaçlarını
karşılayan, yöre iklimine, böcek ve hastalıklara uyum sağlamış çeşitler yerine ticari
ihtiyaçlara uygun genetik olarak yeknesak çeşitler üretmesi daha ekonomik gelmektedir.
Bu şirketler artık kullanmadıkları çeşitleri ise özel gen bankalarında tutarak kamu
açısından biyolojik çeşitliliği yok etmektedir. Öte yandan bu şirketler bu çeşitleri gen
bankalarında bulundurarak kullanılabilir hale getirdiklerini iddia etmektedir [81].
Ayrıca, tohum şirketleri tarafından geliştirilen üstün özellikteki çeşitler, çiftçilerin yerel
çeşitleri bırakarak bunlara yönelmesine sebep olmasına ve böylelikle tarımda kullanılan
bitki çeşitliliğini azalmasına yol açma olasılığı bulunmaktadır. Öte yandan çiftçilerin
ticari çeşitlere yönelişi bu etkilerle birlikte değerlendirildiğinde, tohum üreticilerine
bağımlılığı da beraberinde getirdiği görülecektir. Çiftçilerin patentli bitkilerin
tohumlarını bir sonraki sene ekmek üzere saklamaları, bitki çeşitlerini koruma
düzenlemelerindeki gibi “çiftçi istisnası” adı altında izin verilmediğinden bu bağımlılığı
arttıran bir etken olacaktır.
51
Yeni çeşitler ve birçok biyoteknoloji ürünü kendi kendine çoğalabildiği için, üretici
şirketler yatırım ve gelecekteki karlarını garantilemek üzere özellikle patent almak
istemektedir. Patent alınamaması ya da patent hakkı ihlallerinin engellenememesi
durumlarında diğer bir seçenek ise, üremeyen çeşitler geliştirmektir [15]. Bunlar GURT
(genetic use restriction technologies) ve terminatör teknolojileridir. GURT, özel
kimyasallar kullanarak tahılda bazı özelliklerin “kapatılmasını” sağlamaktadır.
Terminator ise ikinci bitki neslinde tohumun kısırlaşmasını sağlayan özel bir GURT’ tur.
Birçok ülke bu teknolojilerin ayrıntılı ve bağımsız olarak araştırması yapılana kadar
tamamen yasaklanmasını istemektedir. Buna dayanak olarak, terminatör teknolojisinin
tarımsal bir fayda getirmediği ve kullanıldığı zaman tahıllarda koruma süresi bitmeyen
bir biyolojik patente yol açtığı belirtilmektedirler. GURT taraftarları, GURT’ların
terminator genleri sayesinde doğaya kaçmasının ve istenmeyen tozlaşma sonucunda
oluşan tohumun çimlenmemesinin engellenerek biyogüvenliği sağladığını iddia
etmektedirler. Buna karşın, terminatör genlerin bir miktar gen aktarımını engellediği
halde tamamen engellemediğini de söylemektedir. 1999’da 7 yeni terminatör patenti
yayınlanmıştır. Bu patentlerin bazılarına sahip olan AstraZeneca İngiltere’de arazi
denemelerine başlamıştır [82]. Benzer nitelikte patent başvuruları ülkemize de
yapılmaktadır. Bunların arasında YEDA Research and Development, Zeneca Limited,
Novartis ve Pioneer Hi-Breed International gibi şirketlerinin başta buğdayla ilgili olmak
üzere başvuruları bulunmaktadır.
Patent, genetik olarak değiştirilmiş canlıların ülkeye girmesini getirdiği için, ilgili
ülkenin bu bitkilerin geliştirilmesi ve salınımını teşvik edecek patent yasalarının
düzenlenmesinden önce biyogüvenlik (biosafety) kurallarını ve kontrol sistemlerini
oluşturması gerekmektedir [15]. Transgenik bitkilerin olası ekolojik riskleri nedeniyle
arazi denemelerini bırakılması konusunda baskı yapılmaktadır [83]. Bu bitkilerden
ekonomik olarak önemli olanları (soya, pamuk, mısır vb.) ABD, Kanada ve bazı Latin
Amerika ülkelerinde üretilmeye başladığı halde AB ülkelerinde de, aynı bitkilerin üretim
amaçlı ekimi olası riskleri nedeniyle geçici olarak dondurulmuştur [21].
51
Türkiye’de ise geliştirilerek uygulama alanına girmiş herhangi bir özgün transgenik ürün
bulunmamaktadır. Ayrıca, ithal edilerek üretimi yapılan herhangi bir tarımsal transgenik
ürün de yoktur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, pamuk, mısır ve patates için
alan denemelerinin, Tarımsal Araştırma Enstitülerinde yapılmasına izin verilmiştir.
Ancak bu bitkilerin ticareti, ekim ve kullanımı aşamalarında kontrol edilmesi için
gerekli yasal düzenlemeler ve teknik altyapı bulunmamaktadır [21]. Halihazırdaki yasal
düzenlemeler transgenik bitkilerin ekimine izin vermemesine rağmen, bu bitkilerin gıda
ya da ekimlik tohum olarak girip girmediğini analiz edecek imkanlar da henüz yoktur.
Öte yandan, son yıllarda transgenik bitkilerle ilgili hepsi yabancı kaynaklı olan patent ve
patent başvuruları artmaktadır (YEDA Research and Development, Zeneca Limited,
Novartis, Pioneer Hi-Breed, Seminis Vegetable Seeds, Mongen International, Asgrow
vb. şirketler). Ayrıca, tescilli tohum sahibi birçok yabancı firma da Türkiye pazarında
yer almıştır. Bazı transgenik bitkilerin alan denemelerine izin verilmiş olmasına karşın,
tarnsgenik bitkilerin özellikle ülkemizde yabani türleri bulunanlarının ekolojik ve
ekonomik açıdan olabilecek etkileri hakkında araştırmalara henüz başlanmamıştır. Bu da
transgenik bitkilerle ilgili kararların alınmasını zorlaştırmaktadır.
51
SONUÇ
Biyoteknolojik araştırmaların maliyetleri, süresi ve canlıların kendi kendine çoğalabilme
yetenekleri biyoteknolojik buluşların ticareti zorlaşmaktadır. Bu nedenle, fikri mülkiyet
hakları sistemleri, özellikle de patent ve bitki yetiştiricisi hakları, buluş sahiplerinin
çıkarları açısından zorunluluk haline gelmiştir. Ancak, biyoteknolojik araştırmaların
etik, çevre, sağlık ve ekonomik nedenlere dayanan yoğun eleştirilerle karşılaşması bu
buluşların patent veya benzer bir sistemle korunması konusunu tartışmaya açmıştır.
Uluslararası fikri mülkiyet hakları koruma sistemleri az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu ülkeler, biyoteknolojik buluşlar yapabilmek
için gereken teknolojiye sahip olmadığından fikri mülkiyet hakları sistemini de çıkarları
doğrultusunda kullanamamakta, kendi biyolojik kaynaklarını değerlendirememekte ve
koruyamamaktadırlar. Öte yandan bu kaynaklar biyoteknolojiye sahip ülkeler tarafından
bedelsiz olarak kullanılmakta, ortaya çıkan buluşlar sonucunda elde edilen kazanç
biyolojik kaynağın sahibi ülkelere yansımamaktadır. Bu konu uluslararası platformda
yoğun olarak tartışılmakta, özellikle TRIPS ve CBD’nin ilgili maddelerinin hem kendi
içinde hem de birbirleriyle çeliştiği görülmektedir. Her iki düzenlemeye de taraf olan
ülkelerin, hangisine ait sorumlulukları öncelikli olarak yerine getirmesi gerektiği açık
değildir. Bu gerekleri yerine getirirken, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
tekel ve kamu haklarını dengeleyecek şekilde davranmaya çalışmalı, biyolojik
çeşitliliğin korunması söz konusu olduğunda CDB’nin yaptırımlarını öncelikli olarak
uygulamalıdır. Ancak, WTO’nun mekanizmalarının daha oturmuş olması ve gelişmiş
ülkelerin ekonomik ve politik açıdan daha etkin olması bu kararın uygulanmasını
güçleştirmektedir.
51
Bir diğer konu, patentle ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemelerde biyoteknolojik
buluşların tanımlanmasında ve istisnalarının belirtilmesinde kullanılan kavramların
belirli standartlara oturtulmamış olmasıdır. Avrupa Birliği, taraf ülkelerin sosyal,
kültürel ve ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak bu kavramlara belirli bir
standart getirmeye çalışmaktadır. Kavramların tanımlanmasındaki eksiklik TRIPS tarafı
ülkelere bir anlamda esneklik sağlamış; ancak bu esneklikler ulusal yasalara
yansımamıştır. 551 Sayılı KHK’da da bu kavramların tanımları yapılmamıştır. Bu da
biyoteknolojik buluşların patent kapsamı içinde değerlendirilmesinde zorluklar
yaşanmasına neden olmaktadır. Ayrıca, Türkiye EPC’ye taraf olduğundan Sözleşme’nin
gereklerini yerine getirmek için yasal düzenlemesinde EPC’deki kapsam dahilinde
konunun ayrıntılarını yansıtacak şekilde bazı değişiklikler yapması gerekecektir. Ancak,
bu değişikliklerin Avrupa ülkelerinden farklı sosyal, ekonomik ve ekolojik yapıya sahip
olan Türkiye’ye ne kadar uygun olacağı belirli değildir.
Ülkelere yapılan yerli ve yabancı başvuruların sayısı değerlendirildiğinde fikri mülkiyet
haklarının, özel olarak da patentlerin, teknoloji aktarımı sağlayacağı konusunda bazı
şüpheler ortaya çıkmaktadır. Patent, ilgili buluşun açıklanmasını ve buluşun
kullanılmasını gerektirmesine karşın, bu durum yerli teknolojinin gelişmesi sonucunu
doğurmamaktadır. Bunda en önemli nedenler, patentli buluşun ithalinin buluşun
kullanılması (yerel olarak üretilmesi yerine) gereğini yerine getirmesi ve genetik
kaynakların bedelsiz ve izinsiz kullanımıdır. Bu kaynakların kullanımı ve kazancın
paylaşımında bazı anlaşma örnekleri geliştirilmeye başlanmıştır. Ancak, bu anlaşmalara
girecek genetik kaynaklara sahip olan ülkenin, bu anlaşmalardan önemli ölçüde fayda
sağlayabilmesi için öncelikle bu kaynaklarının envanterini çıkarması, hammadde olarak
kullanılacak materyali belirli düzeye getirecek altyapıya sahip olması ve kaynakları
etkin bir biçimde koruyacak sistemleri kurması zorunludur. Bu açıdan bakıldığında,
Türkiye’nin çok büyük eksiklikleri olduğu ortaya çıkmaktadır.
Biyoteknolojik buluşlarda kullanılan geleneksel bilgi ve genetik kaynakların fikri
mülkiyet hakları çerçevesinde korunması, kaynak sağlayıcı ülkeye uluslararası düzeyde
haklarını korumasında önemli katkı sağlayacaktır. Ancak, bu kaynakların korunması
51
hakkında özel olarak geliştirilmiş sistemler yoktur. Bu nedenle, bu konu içine giren bazı
ürünleri geçerli olan fikri mülkiyet haklarının sınırlarını zorlayarak - özellikle coğrafi
işaretler - korumak gibi seçenekler değerlendirilebilir. Öte yandan, uluslararası
platformlarda bu çeşit koruma sistemlerinin oluşturulması için girişimler sürmektedir.
Biyoteknolojik buluşların patent kapsamı dışında bırakılması için gereken koşullar,
kavramların tanımlanması, etik açısından değerlendirilmesi ve çevresel etkilerin
belirlenmesi süreciyle birlikte ele alınmaktadır. Özellikle EPO, patent kapsamı dışında
kalacak buluşlara karar verebilmek için kavramları tanımlamaya (çeşit, mikrobiyolojik
işlemler, esas
olarak
biyolojik,
genlerde
yenilik,
buluş
basamağı, sanayiye
uygulanabilirlik) çalışmaktadır. Diğer yandan, EPO, buluşların etiğe aykırılığını ve
çevresel etkilerini de değerlendirilmekte; özellikle çevresel açıdan zararlı olabilecek
buluşların patentlerinin iptalinde kesin delillerinin sunulmasını istemektedir. Ancak,
çevreye etki bir süreç olduğundan ilk aşamada kesin deliller ortaya koymak şu anki
tekniklerle kolay görünmemektedir. Türkiye açısından ise, sadece transgenik bitkilerin
yabani akrabalarına olabilecek olumsuz etkileri konuşulmakta; ancak, transgenik
bitkilere patent verilmesi ya da transgenik çeşitlerin korunması söz konusu olduğunda
olası olumsuz çevresel etkilerinin nasıl belirleneceği, koruma kapsamını nasıl
etkileyeceği ve buluşun nasıl kullanılacağı açık değildir. Öte yandan, biyoteknolojik
çalışmaların etiği ülkemizde yeni tartışılmaya başlanan bir konu olduğundan, bu
buluşların etik açısından da değerlendirilmesiyle ilgili ilkeler henüz oluşmamıştır.
51
KAYNAKLAR
[1]
Primo Braga C.A, Fink, C, Sepulveda, C.P, Intellectuall Property Rights an
Economic Development World Bank Discussion Paper, forthcomming, 1999. In:
Tansey, G., Trade, intellectual property, food and biodiversity, key issues and
options for the 1999 review of Article 27.3(b) of the TRIPS Agreement, A
discussion paper, http://www.quaker.org/quno, February 1999.
[2]
Kural, Ş., Gümrük Birliği Açısından Türkiye’de Fikri ve Sınai Haklar. Uzmanlık
Tezi, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Ankara, 1995.
[3]
Dericioğlu, M.K., Bölüm 5.6.1, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Fikri Haklar.
DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 2000.
[4]
Avrupa
Patent
Anlaşması’nın
Uygulama
Şeklini
Gösteren
Yönetmelik
http://www.european-patent-office.org
[5]
100 Soru 100 Cevap, Türk Patent Enstitüsü Yayını, no:7, Ankara.
[6]
Jong, S.C., Birmingham, 1990, J.M., Disclosure requirements for biological
materials in patent law, Advances in Applied Microbiology, Vol. 35, s.255-293.
[7]
551 Sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, 27/06/1995 Tarih ve 22326 Sayılı Resmi Gazete.
[8]
Galligani, L., The appeal practice at the European Patent Office in the Area of
Biotechnology, In: Protecting and Exploiding Biotechnological Inventions:
Utilizing biotechnological patents to the full. Organized by Life Sciences, IBC
Global Conferences Limited, 25-26 Semtember 2000, Copenhagen
[9]
Highly anticipated UK desicion of Biogen v. Medeva about validity of
biotechnology patents, 1997, University of Washington, School of Law,
CASRIP. [email protected]
[10]
Hasdemir, B., Türkiye-Avrupa Topluluğu Gümrük Birliği Sürecinde Sınai
Hakların Korunması ve İlaçta Patent, Avrupa Topluluğu Uzmanlık Tezi, T.C.
51
Sağlık Bakanlığı, Avrupa Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, Ocak,
1997, Ankara
[11]
DPT-Arıkan 1994:51, Fikri ve Sınai Haklar- Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara.
[12]
General Information on the Deposit of Biological Material for Patent Purposes,
http://www.dsmz.de/patents/genbuda.htm
[13]
Sınai Haklar ile İlgili Uluslararası Anlaşmalar ve İlişkiler, TPE, Aralık 2000,
Ankara
[14]
Ticaretle Bağlantılı Fikri ve Sınai Haklar Metni (Trade Related Intellectual
Property Rights TRIPS), 25 Şubat 1995, 22213 Sayılı Resmi Gazete.
[15]
Tansey, G. Trade, intellectual property, food and biodiversity, key issues and
options for the 1999 review of Article 27.3(b) of the TRIPS Agreement, A
discussion paper, http://www.quaker.org/quno, February 1999.
[16]
Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Fikri Haklar. DPT, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı, Ankara, 2000.
[17]
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological Diversity-CBD) 20
Haziran 1996 tarih ve 22672 sayılı Resmi Gazete.
[18]
Arda, M., Biyoteknoloji, KÜKEM Derneği Bilimsel Yayınları, No:1, Ankara.
[19]
Präve, P., Faust, U., Wolfgang, S., Sukatsch, D.A., Fundamentals of
Biotechnology, VCH, Weinheim, 1987.
[20]
Yuluğ, I., Gen Mühendisliği, Moleküler Biyoloji ve Genetikte Yeni Ufuklar,
Seminer, Bilkent Üniversitesi, Ankara, 2000.
[21]
Özel İhtisas Komisyonu Raporu DPT, Biyoteknoloji Ve Biyogüvenlik, Sekizinci
Beş Yıllık Kalkınma Plan, Ankara 2000.
[22]
Lomer, C., Genetik olarak değiştirilmiş bitkiler, Moleküler Biyoloji ve Genetikte
Yeni Ufuklar, Seminer, Bilkent Üniversitesi, Ankara, 2000.
[23]
İlaç Hammaddeleri Alt Komisyon Raporu, DPT, yayınlanmamış, 2000, Ankara.
[24]
Kettelberger, D.M., Bioinformatics: A US Perspective, In: Protecting and
Exploiding Biotechnological Inventions: Utilizing biotechnological patents to the
full. Organized by Life Sciences, IBC Global Conferences Limited, 25-26
September 2000, Copenhagen.
51
[25]
Maschio, A., Possible patent problems before EPO? In: Protecting and
Exploiding Biotechnological Inventions: Utilizing biotechnological patents to the
full. Organized by Life Sciences, IBC Global Conferences Limited, 25-26
September 2000, Copenhagen.
[26]
Özcengiz, G., Biotechnological developments in Turkey, 1996, Critical Reviews
in Biotechnology, 16(1):53-94.
[27]
Verma, S.K., Biodiversity and intellectual property rights, CASRIP Newletter,
Spring 2000. Originally from: Journal of the Indian Law Institute, 205 (1997).
[28]
Correa, C., Access to plant genetic resources and intellectual property rights,
FAO, CGRFA, 1998, http://www.fao.org/ag/cgrfa
[29]
Avrupa Patent Sözleşmesi, 12 Temmuz 2000 tarih ve 24107 Sayılı Resmi Gazete
[30]
Directive 98/44/EC of European Parliament and of the Council of 6 July 1998 on
the legal protection of biotechnological inventions, Official Journal L 213,
30/07/1998, s. 0013-0021. (98/44/EC; 06/07/1998).
[31]
Blöchinger,K., A variety of interpretations of “Plant Variety”, CASRIP
Newsletter, Winter, 2000.
[32]
Canady, K., 1995 EPO decisions in biotechnology, 1996, University of
Washington, School of Law, CASRIP, [email protected]
[33]
Gugerell, C. New Rule 23b EPC-how does it affect examination? In: Protecting
and Exploiding Biotechnological Inventions: Utilizing biotechnological patents
to the full. Organized by Life Sciences, IBC Global Conferences Limited, 25-26
September 2000, Copenhagen.
[34]
Europe lifts patent embargo on transgenic animals, Nature, Vol: 402, 3 Jan 2000.
[35]
Ho, M.W, Traavik, T., Why patents on life-forms and living processes should be
rejected from TRIPS – Scientific Briefing on TRIPS Article 27.3(b) , Third
World Network (TWN), http://twnside.org.sg/title/trips99-cn.htm
[36]
Jaenichen, H.R., Patenting sequences and research tools and correcting sequence
data in the EPO, In: Protecting and Exploiding Biotechnological Inventions:
Utilizing biotechnological patents to the full. Organized by Life Sciences, IBC
Global Conferences Limited, 25-26 September 2000, Copenhagen.
51
[37]
Patent İşbirliği Anlaşması’na Dair Yönetmelik, Temmuz 1992 (Implementing
Regulations of Patent Corporation Treaty (PCT).
[38]
General Information on the Deposit of Biological Material for Patent Purposes,
http://www.dsmz.de/patents/genbuda.htm
[39]
Jong, S.C., Birmingham, 1990, J.M., Disclosure requirements for biological
materials in patent law, Advances in Applied Microbiology, Vol. 35, s.255-293.
[40]
U.S. Congress, New Developments in Biotechnology: Patenting Life, Spec. Rep.,
OTA-BA-370. U.S. Gov. Print. Off., Washington, D.C.
[41]
Basic
Facts
About
Patents,
US
Patent
and
Trademark
Office,
htpp://www.uspto.gov
[42]
Bousfield, I.J.,1988, patent protection for biotechnological inventions, In:
“Living resources for biotechnology: filamentous fungi” (D.L. Hawksworth and
B.E. Kirsop, eds., s: 115-161. Cambridge Univ. Press, London.))
[43]
Japan’s new plant variety protection system, 1998, University of Washington,
School of Law, CASRIP. [email protected]
[44]
Nesje, M. G., Recent developments in patent practice from the national offices:
Norway, In: Protecting and Exploiding Biotechnological Inventions: Utilizing
biotechnological patents to the full. Organized by Life Sciences, IBC Global
Conferences Limited, 25-26 September 2000, Copenhagen.
[45]
Thorsboe, P., Recent developments in patent practice from the national offices:
Denmark, In: Protecting and Exploiding Biotechnological Inventions: Utilizing
biotechnological patents to the full. Organized by Life Sciences, IBC Global
Conferences Limited, 25-26 September 2000, Copenhagen.
[46]
Wood, D., Recent developments in patent practice from the national offices: UK,
In:
Protecting
and
Exploiding
Biotechnological
Inventions:
Utilizing
biotechnological patents to the full. Organized by Life Sciences, IBC Global
Conferences Limited, 25-26 September 2000, Copenhagen.
[47]
http://www.palmira.net/~aek/patentla.htm
[48]
Industrial
Property
Law,
Law
No.
http://www.inpi.gov.br/idiomas/ingles.htm.
51
9.279,
Of
May
14,1996,
[49]
Leskien, D., Flinter, M. Intellectual Property Rigths and Plant Genetic
Resources: Options for a sui generis System. IPGRI, Rome 1997,
www.cgiar.org/ipgri/POLICY/IPR6.htm
[50]
IPGRI, The Agreement on trade related Aspects of Intellectual property Rigths
(TRIPS)-A
Decision
Check-List,
Rome,1999,
forthcoming,
http://www.cgiar.org/ipgri
[51]
Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme International
Convention For The Protection of New Varieties of Plants, UPOV.
[52]
Gaia Foundation/GRAIN, “Ten reasons why not to join UPOV”, Issue 2, May
1998.
[53]
21/08/1963 Tarih ve
308 Sayılı
“Tohumlukların Tescil, Kontrol
ve
Sertifikasyonu Hakkındaki Kanun.
[54]
19/09/1997 Tarih 23115 Sayılı Resmi Gazete “Bitki Çeşitlerinin Tescil
Edilmesine İlişkin Yönetmelik.
[55]
Tohumlukların Tescil Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun”dur (Kanun No:3976, Kabul Tarihi:23.02.1994).
[56]
Straus, J., 1993, The Rio Biodiversity Convention and Intellectual Property, 24
IIC 602-15 at 609-10.
[57]
38 Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (In-Situ) Korunması Ulusal
Planı, Çevre Bakanlığı, Çevre Koruma Genel Müdürlüğü Bitki Koruma ve
Erozyonla Mücadele Daire Başkanlığı, Eylül, 1998, Ankara.
[58]
Manek, M., Lettington, R., Indigenous knowledge rigths: recognizing alternative
worldviews, http://www.cs.org/publications/CSQ/244/maneklettington.htm
[59]
Riley, M., The traditional medicine research center (TMRC) : A potential tool for
protecting traditional and tribal medicinal knowledge in Laos,
http://www.cs.org/publications/CSQ/244/riley.htm
[60]
Ramachandran, R., Challenging the basmati patent, India’s National Magazine
on indiaserver.com from the publishers of THE HINDU, Vol. 17, Iss. 10, May.,
13-26,2000.
51
[61]
The chemical industry comments on the legal protection of traditional knowledge
and access to genetic resources-patenting, Position paper, European Chemical
Industry Council-CEFIC, 23 November 2000,
http://www.cefic.be/position/sec/pp_sec28.htm
[62]
WIPO, A draft report from the round table on intellectual property and
indigeneous people, Geneva, July, 23-24, 1998.
[63]
Arıkan, A.S., 1996, Fikri-sınai haklarda “Hakkın Tüketilmesi Doktrini”, Avrupa
Birliği ve Türkiye, İKV Dergisi, Mart-Nisan, s: 33-52.
[64]
555 Sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde
Kararname 27 Haziran 1995 tarih ve 22326 Sayılı Resmi Gazete.
[65]
United Nations Conference on Trade and Development (UNCTAD), Technology
Indicators and Developing Countries, United Nations, New York, 16.
[66]
World Bank, Knowledge for Development – World Development Report
1998/99 OUP, 1998, http://www.worldbank.org
[67]
Gümrük Birliği Rehberi, Emlak Bankası, 1996.
[68]
Denemeç, S., Türkiye’de lisans anlaşmalarının sektörel dağılımı ve mevcut
üretim teknolojilerine etkileri, Uzmanlık Tezi, Yabancı Sermaye Genel
Müdürlüğü, hazine Müsteşarlığı, Kasım, 1995, Ankara.
[69]
Treibilcock, M.J, Howse, R., Trade Related Intellectual Property (TRIPS), The
Regulation of International Trade, Routeledge, London, 1995.
[70]
Thurow, L.C, 1997, Needed a New System of Intellectual Property Rights,
Harvard Business Review, Sept-Oct.
[71]
Herrera-Estrella, L., Transgenic plants for tropical regions: some considerations
about their development and their transfer to the small farmer, Proc. Natl. Acad.
Sci. Vol: 96, pp. 5978-5981, May 1999
[72]
Moran,
K.,
Lessons
from
bioprospecting
in
India
and
Nigeria,
http://www.cs.org/publications/CSQ/244/moran.htm
[73]
Eisner, T., 1989, Prospecting for nature’s chemical riches, Issues Sci. Tech., pp.
31-34
[74]
Eisner, T., 1994, Chemical prospecting: a global imperative. Proc. Am. Philos.
Soc. Vol. 13., pp.385-394
51
[75]
George, M.G., Hunter-Cevera, J., 1999, Bioprospecting in the developing world,
Current Opinion in Microbiology, Vol. 2: 236-240.
[76]
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi – TRIPS ilişkisi, Hüsniye Kılınçaslan,
(yayınlanmamış), Çevre Bakanlığı, Ankara, 2000.
[77]
Çaylı, H., Özgüç, M., Işıklı, H.,Avcıoğlu, B., Biyoteknolojik Buluşlar, Fikri
Haklar Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,
DPT, Ankara, 2000.
[78]
Bruce, D., Bruce, A., Engineering Genesis – The Ethics of genetic Engineering
in Non-Human Species, Earthscan, 1998, In: Tansey, G., Trade, intellectual
property, food and biodiversity, key issues and options for the 1999 review of
Article
27.3(b)
of
the
TRIPS
Agreement,
A
discussion
paper,
http://www.quaker.org/quno, February 1999.
[79]
Ethical aspects of patenting inventions involving elements of human origin,
Opinion of the Group of Advisers on the Ethical Implications of Biotechnology
to the European Commission, No: 8, 25/09/1996.
[80]
Opinion on a preliminary draft law incorporating transposition into the code of
intellectual property, of a European Parliment and Council Directive 98/44/CE
dated July 6, 1998, on the legal protection of biotechnological inventions., No 64,
June 8, 2000, Comité Consultatif national d’Ethique pour les sciences de la vie et
de la santé (CCNE).
[81]
RAFI-Rural Advancement Foundation International, News Release –17 July
2000, http://www.rafi.org
[82]
RAFI-Rural Advancement Foundation International, Nwes Release –16 June
2000, http://www.rafi.org
[83]
RAFI-Rural Advancement Foundation International, News Release –26 July
2000, http://www.rafi.org
51
EK 1
YENİLİK (NOVELTY)
“whole contens approach” da bazı soruların yanıtları aranır:
-
tekniğin bilinen durumu hangi şekilde erişilebilir kılınmıştır: açık, örtük, yazılı,
sözlü, kamu tarafından kullanılan, satılan bir ürün olarak?
-
bu bilgi tam olarak ne zaman erişilebilir olmuştur?
-
değeri nedir: teknikte uzman bir kişinin genel bilgisine göre gerçek içeriği nedir;
herhangi bir açık veya örtük (non-obvious) bir hata içeriyor mu; başka belgelere
atıfta bulunuyor mu; herhangi bir içsel teknik bilgi içeriyor mu; şansa dayanan bir
beklentisi var mı?
-
tekniğin bilinen durumu kamuya serbest mi yoksa gizli mi?
-
istemdeki konu tekniğin bilinen durumundan bir seçme yapılarak mı oluşturulmuş?
-
tekniğin bilinen durumu kaçınılmaz olarak istemdeki konuya mı varıyor?
-
istemdeki konuyu gerçekten farklı kılan özellikler nelerdir?
-
istemdeki belirli bir işlem sonucu elde edilen bir ürün mü (product-by-process)?
-
herhangi bir olumsuz istem yapısı (disclaimer) var mı?
-
istemler birinci tıbbi kullanım (first medical indication) istemleri şeklinde mi?
-
istemler ikinci tıbbi kullanım (second or further medical indication) istemleri
şeklinde mi?
-
tedavi olmayan ikinci ya da sonraki kullanım istemi var mı? [8].
51
EK 2
BULUŞ BASAMAĞI (INVENTIVE STEP)
“problem-and-solution-approach”’ta aşağıdaki sorulara yanıt aranır:
-
tekniğin bilinen durumuna ait hangi bulgular “en yakın tekniğin bilinen durumu”mu?
(bu genellikle bir belgedir, ender durumlarda iki tane olabilir, birden fazla ise en son
yapılan gelişmeleri içeren seçilir)
-
bu tekniğin bilinen durumuyla istemlerdeki konu arasındaki farklar nelerdir?
-
bu farklar altında, teknik problem nesnel olarak nasıl tanımlanır?
-
istemdeki konu probleme gerçek (genuine) bir çözüm bulabilmiş mi?
-
tekniğin bilinen durumuyla ilgili diğer bulgularla düşünüldüğünde, teknikte uzman
bir kişi tarafından hangi önlemler/araçlar (measures/means) uygulanırdı? Bu
önlemler istemin konusuna (terms) giriyor mu?
Bu yöntemin faydaları şunlardır:
-
belirli bir yöntem olduğundan taraflara kesinlik (certainity) sağlamaktadır,
-
değişik bulguların birleştirilmesiyle gerçek hayatta yapılmayacak bir tahmin
(obviousness) yapılmasını engeller,
-
buluşların getirdiği yararları göz önünde bulundurur [8].
51
EK 3
AÇIKLAMA (DISCLOSURE)
EPC Madde 83’e göre:
-
teknikte
uzman
kişi
buluşun
tüm
istemlerini,
tarifnameyi
okuyarak
gerçekleştirebilmelidir,
-
buluşun özünü yeni bir teknik oluşturuyorsa ve tarifname teknikte uzman kişiye ispat
yükümlülüğü olmadan istenen tüm alanlar için aynı etkiyi yapabilme bilgisini
sağlıyorsa, (tarifnamede) bir örnek vermek yeterli olur,
-
eğer buluşun özü, bir teknik etkiye, farklı alanlardaki uygulamalara bilinen
tekniklerle ulaşmayı içeriyorsa ve bu etkinin uygulamaların hepsinde oluşacağı
konusunda ciddi şüpheler varsa, daha fazla teknik bilgi ve birden fazla örnek
gereklidir [8].
51
EK 4
TEKNİKTE UZMAN KİŞİ (SKILLED PERSON IN THE ART)
Teknikte uzman kişinin özellikleri şöyle sıralanmıştır:
-
tekniğin bilinen durumu hakkında herşeyi bilir,
-
buluş yapma yeteneği ve yaratıcılığı yoktur,
-
uygulamada pratiği vardır,
-
dikkatlidir,
-
önyargısı yoktur, kutsallık ya da bilinmeyenle ilgili alanlara girmez,
-
henüz araştırılmamış alanlarda bilimsel araştırma yapabiliceği beklenemez,
-
bilinen bilgiyle boşlukları doldurabilir,
-
rutin işleri yapabilir,
-
küçük sorunlarda, riskssiz ya da hesaplanabilen risklerin bulunduğu zaman bilinen
yöntemlerde ya da ürünlerde uygun ve açık değişiklik ve ayarlamalarla ilgili
araştırmaları yapabilir,
-
normal olarak tekniğin bilinen durumunda bulunan yolları izler [8].
51
EK 5
AVRUPA PATENT SÖZLEŞMESİ
(EUROPEAN PATENT CONVENTION)
Article 53
Exceptions to patentability
European patents shall not be granted in respect of:
(a) inventions the publication or exploitation of which would be contrary to ordre public
or morality, provided that the exploitation shall not be deemed to be so contrary merely
because it is prohibited by law or regulation in some or all of the Contracting States;
(b) plant or animal varieties or essentially biological processes for the production of
plants or animals, this provision does not apply to microbiological processes or the
products thereof.
AVRUPA PATENT SÖZLEŞMESİ’NİN UYGULAMA ŞEKLİNİ GÖSTEREN
YÖNETMELİK
(IMPLEMENTING REGULATIONS OF EUROPEAN PATENT CONVENTION)
Chapter VII
Biotechnological inventions
Rule 23b
General and definitions
(1) For European patent applications and patents concerning biotechnological
inventions, the relevant provisions of the Convention shall be applied and interpreted in
accordance with the provisions of this chapter. “Directive 98/44/EC of 6 July 1998” on
the legal protection of biotechnological inventions shall be used as a supplementary
means of interpretation.
51
(2) “Biotechnological inventions” are inventions which concern a product consisting of
or containing biological material or a process by means of which biological material is
produced, processed or used.
(3) “Biological material” means any material containing genetic information and
capable of reproducing itself or being reproduced in a biological system.
(4) “Plant variety” means any plant grouping within a single botanical taxon of the
lowest known rank, which grouping, irrespective of whether the conditions for the grant
of a plant variety right are fully met, can be:
(a) defined by the expression of the characteristics that results from a given
genotype or combination of genotypes,
(b) distinguished from any other plant grouping by the expression of at least one of
the said characteristics, and
(c) considered as a unit with regard to its suitability for being propagated
unchanged.
(5) A process for the production of plants or animals is essentially biological if it
consists entirely of natural phenomena such as crossing or selection.
(6)
“Microbiological process” means any process involving or performed upon or
resulting in micro- biological material.
Rule 23c
Patentable biotechnological inventions: Biotechnological inventions shall also be
patentable if they concern;
(a) biological material which is isolated from its natural environment or produced by
means of a technical process even if it previously occurred in nature;
(b) plants or animals if the technical feasibility of the invention is not confıned to a
particular plant or animal variety;
(c) a microbiological or other technical process, or a product obtained by means of such
a process other than a plant or animal variety.
51
Rule 23d
Exceptions to patentability
Under Article 53(a), European patents shall not be granted in respect of biotechnological
inventions which, in particular, concern the following:
(a) processes for cloning human beings;
(b) processes for modifying the germ line genetic identity of human beings;
(c) uses of human embryos for industrial or commercial purposes;
(d) processes for modifying the genetic identity of animals which are likely to cause
them suffering without any substantial medical benefıt to man or animal, and also
animals resulting from such processes.
Rule 23e
The human body and its elements
(1) The human body, at the various stages of its formation and development, and the
simple discovery of one of its elements, including the sequence or partial sequence of a
gene, cannot constitute patentable inventions.
(2) An element isolated from the human body or otherwise produced by means of a
technical process, includ ing the sequence or partial sequence of a gene, may constitute
a patentable invention, even if the structure of that element is identical to that of a
natural element.
(3) The industrial application of a sequence or a partial sequence of a gene must be
disclosed in the patent application.
51
EK 6
ULUSLARARASI TEVDİİ KURUMLARI
14 Eylül 2000 itibariyle Uluslararası Tevdii Kurumları:
1) Advanced Biotechnology Center (ABC), İtalya, (29 Şubat 1996)
(http://www.biotech.ist.unige.it/)
2) Agricultural Research Service Culture Collection (NRRL), ABD, (31 Ocak 1981)
(http://nrrl.ncaur.usda.gov)
3) All Russian Scientific Centre of Antibiotics (VNIIA), Rusya Federasyonu, (31
Ağustos 1987)
4) American Type Culture Collection (ATCC), ABD, (31 Ocak 1981)
(http://www.atcc.org/)
5) Australian Government Analytical Laboratories (AGAL), Avusturalya, (30 Eylül
1988)
(http://www.eidn.com.au/actwaterindustryagal.htm)
6) Belgian Coordinated Collections of Microorganisms (BCCM), Belçika, (1 Mart
1992)
(http://www.belspo.be/bccm/)
7) Bureau of Microbiology at Health Canada (BMHC), Kanada, (30 Kasım 1998)
(http://www.hc-sc.gc.ca/hpb/lcdc/bmb/index.html)
8) Centraalbureau voor Schimmelcultures (CBS), Hollanda, (1 Ekim 1981)
(http://www.cbs.knaw.nl/www/cbshome.html)
9) China Center for Type Culture Collection (CCTCC), Çin, (1 Temmuz 1995)
(http://www.im.ac.cn/imcas/junbao.html) (http://www.im.ac.cn/en/index.html)
10) China General Microbiological Culture Center (CGMCC), Çin, (1 Temmuz 1995)
(http://www1.im.ac.cn/typecc/junzhong/en.html)
11) Colección Española de Cultivos Tipo (CECT), İspanya, (31 Mart 1992)
(http://www.cib.csic.es/~cedig/CECT.html)
12) Collection Nationale de Cultures de Micro-organismes (CNCM), Fransa, (31
Ağustos 1984)
(http://www.pasteur.fr/recherche/RAR/RAR96/Colloq.html)
13) Collection of Industrial Yeasts DBVPG, İtalya, (31 Ocak 1997)
14) Culture Collection of Algae and Protozoa (CCAP), İngiltere, (30 Eylül 1982)
(http://www.ife.ac.uk/ccap/)
15) Culture Collection of Yeasts (CCY), Slovakya, (31 Ağustos 1992)
(http://nic.savba.sk/sav/inst/chem/intro.html)
16) Czech Collection of Microorganisms (CCM), Çek Cumhuriyeti, (31 Ağustos 1992)
(http://www.sci.muni.cz/ccm/ccmang.htm)
51
17) DSMZ – Deutsche Sammlung von Mikroorganismen und Zellkulturen GmbH
(DSMZ), Almanya, (1 Ekim 1981)
(http://www.dsmz.de/)
18) European Collection of Cell Cultures (ECACC), İngiltere, (30 Eylül 1984)
(http://www.camr.org.uk/frame.htm)
19) International Mycological Institute (IMI), İngiltere, (31 Mart 1983)
(http://www.imi-cabi.demon.co.uk/)
20) Korean Cell Line Research Foundation (KCLRF), Kore Cumhuriyeti, (31 Ağustos
1993)
(http://cellbank.snu.ac.kr/home/default.asp)
21) Korean Collection for Type Cultures (KCTC), Kore Cumhuriyeti, (30 Haziran 1990)
(http://kctc.kribb.re.kr/)ü
22) Korean Culture Center of Microorganisms (KCCM), Kore Cumhuriyeti, (30 Haziran
1990)
(http://www.kccm.or.kr/)
23) Microbial Strain Collection of Latvia (MSCL), Litvanya, (31 Mayıs 1997)
24) National Bank for Industrial Microorganisms and Cell Cultures (NBIMCC), (31
Ekim 1987)
25) National Collection of Agricultural and Industrial Microorganisms (NCAIM),
Macaristan, (1 Haziran 1986),
(http://ncaim.kee.hu/)
26) National Collection of Type Cultures (NCTC), İngiltere, (31 Ağustos 1982)
(http://www.phls.co.uk/services/nctc/)
27) National Collection of Yeast Cultures (NCYC), İngiltere, (31 Ocak 1982)
(http://www.ifrn.bbsrc.ac.uk/ncyc/)
28) National Collections of Industrial, Food and Marine Bacteria Limited, İngiltere, (31
Mart 1982)
(http://www.ncimb.co.uk/)
29) National Institute of Bioscience and Human-Technology (NIBH), Japonya, (1 Mayıs
1981)
(http://www.nibh.go.jp/English/index_e.html)
30) Russian Collection of Microorganisms (VKM), Rusya Federasyonu, (31 Ağustos
1987) (http://www.vkm.ru/)
31) Russian National Collection of Industrial Microorganisms (VKPM), GNII Genetika,
Rusya Federasyonu, (31 Ağustos 1987)
32) IAFB Collection of Industrial Microorganisms, Polonya, (31 Aralık 2000)
33) Polish Collection of Microorganisms (PCM), Polonya, (31 Aralık 2000)
51
EK 7
1997 Yılında Bazı Ülkelerdeki Patent Başvuruları ve Belgeleri (PCT ve EPC dahil),
(WIPO’nun istatistiklerinden türetilmiştir)
Ülkeler
Japonya
ABD
Almanya
EPO
İngiltere
Fransa
Rusya Fed.
Çin
Avustralya
İsveç
Hollanda
Kanada
İspanya
Avusturya
Danimarka
İtalya
İsrail
Arjantin
Meksika
Türkiye
Yunanistan
Brezilya
Kenya
ARIPO
Hindistan
Ulusal
351487
125808
62052
44604
26591
18669
15277
12786
8937
7893
5227
4192
2856
2681
2658
2574
1796
824
429
233
53
36
25
7
-
Başvurular
Yabancı
66487
110884
113543
53339
121618
93962
32943
48596
39274
107107
85402
50254
110911
108543
106403
88836
28548
5035
35503
2798
82390
31947
49935
25724
-
Toplam
417974
236692
175595
97943
148209
112631
48220
61382
48211
115000
90629
54446
113767
111224
109061
91410
30344
5859
35932
2821
82443
31983
49960
25731
10155
Ulusal
129937
61707
19521
19430
4549
13233
25644
1532
979
2115
2785
648
1095
1285
415
837
478
292
112
7
4
Tesciller
Yabancı
17749
50277
35532
20216
40205
37215
4048
1962
8485
17297
21009
6635
19518
14740
11688
27259
1674
936
3832
451
8551
5
0
-
74
54
-
Toplam
147686
111984
55053
39646
44754
50448
29692
3494
9464
19412
23794
7283
20613
16025
12103
28096
2152
1228
3944
458
8555
79
54
-
Not: Yunanistan ve Kenya’nın istatistiklerinde yanlışlık olduğu düşünülmektedir.
51
EK 8
İlk IPC koduna göre biyoteknolojik buluşları içeren, Türkiye’ye yapılan patent başvuruları ve verilen patent belgeleri.
Uluslararası Patent
Sınıfları (IPC)
A01H
A01N 63/00
A61K 35/00*
A61K 38/00*
A61K 39/00
A61K 48/00
A61K 51/00*
C07G*
C07J*
C07K*
C12C 11/00
C12G
C12N
C12P
C12Q
C12R
C12S
TOPLAM
1994
B
4
1(1)
0
0
0
0
0
1 (1)
0
2
0
0
12
0
0
0
0
20
1995
4
P
2
0
0
0
0
0
0
1 (1)
0
1
0
0
7
0
0
0
0
11
B
5
0
0
4
1
0
0
0
1
13
0
0
14
2
0
0
0
40
1996
4
P
1
0
0
3
1
0
0
0
0
5
0
0
3
1
0
0
0
14
B
0
0
3(3)
0
1
0
0
0
0
0
0
0
4 (1)
0
0
0
0
8
1997
4
P
0
0
2(2)
0
0
0
0
0
0
0
0
0
3 (1)
0
0
0
0
5
B
0
1
3 (1)
13
9(1)
0
0
0
1
19
0
0
26
1
1
0
0
74
1998
4
P
0
0
2(1)
3
6 (1)
0
0
0
1
8
0
0
5
0
1
0
0
26
B
3
1
7
21
7
1
0
0
5
38
0
0
56
5
3
0
0
147
1999
4
P
0
0
2
5
1
0
0
0
4
17
0
0
7
2
2
0
0
40
B
2
3
5
31
16
0
0
2(1)
10(1)
47
0
2
85 (2)
7
4
0
0
214
2000
4
P
1
0
4
5
4
0
0
0
4
9
0
1
16
2
2
0
0
48
B
7
3
10
28
20
0
0
1
8
52
0
0
101
11
3
0
0
244
P4
0
0
1
1
0
0
0
0
0
1
0
0
5
2
0
0
0
10
1 *Bu uluslararası sınıflar içinde biyoteknolojik buluş sayılabilecek konuların yanısıra kimya alanına giren konular (özellikle ilaçlar) da
bulunduğundan, bu veriler yaklaşık değerler olarak anlaşılmalıdır.
2 Patent başvuruları birden fazla IPC sınıfına girdiklerinden, istatistik programında (Kumbasar, K, EK 14), WIPO’nun temel IPC sınıfı olarak
aldığı ilk IPC sınıfı, yapılan başvuruların doğru sayısını çıkarmak için kullanılmıştır.
3 B = Başvuru, P= Belge, parantez içindekiler ( ) ilk IPC koduna göre ulusal başvurulardır.
4 4 belirtilen yılda başvurusu yapılmış ve daha sonra belge olmuş başvurular.
103
EK 9
Türk Patent Enstitüsünün kurulmasından bu yana yapılan biyoteknolojik patent başvurularının tüm IPC sınıflarına göre dağılımı
Uluslararası Patent
Sınıfları (IPC)
A01H
A01N 63/00
A61K 35/00*
A61K 38/00*
A61K 39/00
A61K 48/00
A61K 51/00*
C07G*
C07J*
C07K*
C12C 11/00
C12G
C12N
C12P
C12Q
C12R
C12S
1994
T
4
2
0
0
0
0
0
1
0
3
0
0
12
2
0
1
0
1995
U
0
1
0
0
0
0
0
1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
T
9
3
1
17
3
0
0
0
2
20
0
0
23
4
0
0
1
1996
U
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
T
0
0
3
2
1
0
0
0
1
4
0
0
5
2
0
0
0
1997
U
0
0
3
0
0
0
0
0
0
1
0
0
0
0
0
0
0
Y
3
3
4
29
10
1
0
0
1
34
0
0
34
7
6
0
0
1998
U
0
0
1
0
1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
T
14
5
9
60
18
4
1
0
5
63
0
0
71
14
12
2
0
1999
U
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
T
23
12
8
71
29
5
0
2
11
84
0
2
99
20
19
0
0
2000
U
0
0
0
0
0
0
0
1
1
0
0
0
2
0
0
0
0
T
16
8
16
60
43
5
0
1
9
98
0
0
120
21
11
2
0
U
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1 *Bu uluslararası sınıflar içinde biyoteknolojik buluş sayılabilecek konuların yanısıra kimya alanına giren konular (özellikle ilaçlar) da
bulunduğundan bu veriler yaklaşık değerler olarak algılanmalıdır.
2 Bu tabloda, başvuruların sahip olduğu tüm IPC sınıfları gösterildiğinden toplam başvuru sayısı bulunamaz.
3 Tablo tarama cümleciğiyle hazırlanmıştır (örneğin: select bsvr_no from ptnt_ipc where ipc like 'A01H%'
intersect select bsvr_no from ptnt_bsvr where to_char(evrk_trh,'yy')='99')
4 T = Toplam başvurular, U = Ulusal başvurular
104
EK 10
97 Yılında Bazı Ülkelerdeki C07 ve A01N Sınıfındaki Başvuru ve Belgeler
(WIPO’nun istatiklerinden türetilmiştir)
Ülkeler
Almanya
ABD
ARIPO
Arjantin
EPO
Avustralya
Avusturya
Brezilya
Çin
Danimarka
Gürcistan
Hindistan
Hollanda
İngiltere
İspanya
İsveç
Italya
Japonya
Kanada
Kenya
Malavi
Meksika
Rusya
Türkiye
Yunanistan
Yerli
ABD
B
2544
734
1
P
692
2598
59
55
37
35
488
189
129
30
252
1189
27
139
123
341
56
1
1
14
274
2
1
104
194
9
13
83
2
490
1
Toplam
B
2881
P
723
1127
10
2055
1526
2801
1215
1359
2802
1110
711
844
480
2033
2899
2825
2810
2041
1672
1584
1973
1984
1419
1226
1137
1977
602
713
543
495
632
B = Başvuru
P = Belge
105
99
465
6
9
257
157
22
428
B
5425
734
1128
2055
1585
2856
1215
1847
2991
1110
2285
4088
2852
2949
2164
2013
1640
1974
1985
1433
1500
1139
1978
P
1415
2598
10
711
881
515
228
495
706
907
552
508
715
0
0
6
9
259
647
22
429
EK 11
97 Yılında Bazı Ülkelerdeki A61K Sınıfındaki Başvuru ve Belgeler
(Kaynak: WIPO’nun istatistiklerinden türetilmiştir)
Ülkeler
Almanya
ABD
ARIPO
EPO
Avustralya
Avusturya
Brezilya
Çin
Danimarka
Gürcistan
Hindistan
Hollanda
İngiltere
İspanya
İsveç
İtalya
Japonya
Kanada
Kenya
Malavi
Meksika
Rusya
Türkiye
Yunanistan
Arjantin
Yerli
B
1159
726
ABD
P
202
2970
42
47
14
25
1729
117
72
5
106
566
13
113
71
132
57
2
22
100
1
12
18
17
536
3
4
3
839
B
2577
P
296
1063
1731
1486
2570
1178
1261
2567
1069
4
282
602
247
1727
2604
2569
2571
1730
1570
1524
1941
1940
1311
1140
1075
1714
257
290
244
252
275
B = Başvuru
P = Belge
106
14
229
4
4
157
46
9
188
Toplam
B
P
3736
498
726
2970
1063
4
1731
282
1528
616
2617
272
1178
0
2990
86
2684
234
1069
0
1833
279
3170
390
2582
245
2684
264
1801
293
1702
0
1581
0
1943
4
1940
4
1328
160
1676
885
1078
9
1718
188
EK 12
97 Yılında Bazı Ülkelerdeki Bitki Çeşitleri Başvuru ve Tescilleri
(Kaynak: WIPO’nun istatistiklerinden türetilmiştir)
Ülkeler
Birlik Bitki
Ofisi
Japonya
Hollanda
ABD
Fransa
Almanya
Rusya Fed.
İngiltere
Avustralya
Arjantin
Kanada
İtalya
İspanya
İsveç
Güney Afrika
İsrail
Danimarka
Avusturya
Şili
Kolombiya
Türkiye
Ulusal
1291
818
635
609
553
364
301
219
189
97
73
72
62
61
60
41
11
9
6
5
Başvurular
Yabancı
Toplam
237
1528
236
138
412
60
70
14
120
158
128
143
23
52
7
157
141
23
10
7
26
1054
773
1021
613
434
315
339
347
225
216
95
114
68
217
182
34
19
13
31
-
107
Ulusal
915
Tesciller
Yabancı
94
559
636
397
594
299
40
115
114
81
41
55
159
140
184
154
111
74
150
90
91
25
25
68
35
12
15
10
3
14
147
118
20
1
6
156
Toplam
1009
718
776
581
748
410
40
189
264
171
132
80
39
215
153
32
16
16
159
-
EK 13
Tohumlukların Tescil Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun
Madde 1) Yeni çeşit: Koruma hakkının verileceği çeşidin ıslahçısının izni ile ticari
olarak ülkemizde hiç kullanılmamış olması, başka bir ülkede kullanılmış ise
kullanıldığı sürenin 4 yıldan az bulunmaması, Mütecanis çeşit:Yeni çeşidi oluşturan
bitkilerin çok küçük sapmalar dışında,görülebilir özellikleri açısından birbirinden
farksız olmaları, Durulmuş çeşit: Yeni çeşidin üreme dönemlerinden sonra da
özelliklerinin değişmemesi.
Bitki Çeşitlerinin Tescil Edilmesine İlişkin Yönetmelik
Madde 21)Çeşidini tescile sunacak gerçek kişilerde aranan şartlar aşağıda
belirtilmiştir.
a) Yurt içinde veya yurt dışında en az 4 yıllık eğitim veren Ziraat
Fakültelerinden veya temel biyoloji veya bitki genetiği konusunda eğitim
veren fakültelerin birinden mezun olmuş ve bitki çeşitlerinin ıslahı üzerinde
çalışan kamu veya özel sektör tarımsal araştırma kuruluşlarından birisinde
çeşit ıslahı konusunda en az 5 yıl çalışmış olmak
b) Herhangi bir kamu veya özel sektör kuruluşunda halen çalışmıyor olmak,
c) Daha önce bu kuruluşlarda çalışmış ise en az 5 yıl önce ayrılmış olmak.
108
EK 14
İlk IPC Koduna Göre Başvuruların Değerlendirilmesi Programı (Yazan: Kutay
Kumbasar)
declare
CURSOR x_cur is select bsvr_no
from ptnt_bsvr
where to_char(evrk_trh,'yyyy')='1994';
xno
ptnt_bsvr.bsvr_no%TYPE;
xipc
ptnt_ipc.ipc%TYPE;
xyil char(4):='1994';
a number(5):=0;
b number(5):=0;
c number(5):=0;
d number(5):=0;
e number(5):=0;
z number(5):=0;
ss number(1):=0;
BEGIN
OPEN x_cur;
LOOP
FETCH x_cur INTO xno;
EXIT WHEN (x_cur%NOTFOUND);
declare
CURSOR x_ipc is select ipc from ptnt_ipc
where bsvr_no=xno;
begin
ss:=0;
OPEN x_ipc;
LOOP
FETCH x_ipc INTO xipc;
EXIT WHEN (x_ipc%NOTFOUND);
if xipc like 'A01H 1%' then
a:=a+1;
elsif xipc like 'A01N 63%' then
b:=b+1;
elsif xipc like 'A61K 35%' then
c:=c+1;
elsif xipc like 'A61K 38%' then
d:=d+1;
elsif xipc like 'A61K 39%' then
e:=e+1;
.......
109
else
z:=z+1;
end if;
ss:=1;
exit;
end loop;
if ss=0 then
z:=z+1;
end if;
close x_ipc;
end;
end loop;
insert into ist_ipc (yil,ipc,sayi) values (xyil,'A01H 1%',a);
insert into ist_ipc (yil,ipc,sayi) values (xyil,'A01N 63%',b);
insert into ist_ipc (yil,ipc,sayi) values (xyil,'A61K 35%',c);
insert into ist_ipc (yil,ipc,sayi) values (xyil,'A61K 38%',d);
insert into ist_ipc (yil,ipc,sayi) values (xyil,'A61K 39%',e);
insert into ist_ipc (yil,ipc,sayi) values (xyil,'Z',z);
CLOSE x_cur;
COMMIT;
END;
/
110
Download