Terörizm, Radikalizm, Aşırıcılık Rümeysa Geçer James Joyce, terörü insan aklını tutuklayan bir duygu olarak ele alır. Buradan hareketle terörü; uluslarası toplumu, devletleri, bu devletlerin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü, insan güvenliğini tehdit eden bir oluşum olarak anlamakla beraber, toplumsal huzura ve bireylerin ruh sağlıklarına olan etkilerini de göz önünde bulundurmak gerekir. Terörün güvenlik sorunu olmasının başlıca sebebi yarattığı huzursuzluk ve kaos ortamıdır ki meşru şiddetin en üst seviyede devreye girmesine sebep olur. Türkiye gibi zorunlu askerlik yapılan bir ülkede terör ile mücadele her aileyi, her bireyi doğrudan kapsar ve bu durum toplumda ki gerilimi daha da yükseltir. Terörizm, 21. Yüzyılın en önemli problemlerinin başında gelmektedir. Öyle ki uluslarası topluluğun gündemini belirleyen en önemli unsur haline gelmiştir. Dünyanın her yerine yayılan yerel veya küresel tahribatlara yol açan bu örgütlerin kurulma ve yayılma sebepleri makro boyutlarda inceleme yapılarak anlaşılamıyor olcak ki bu boyutta devlet ve uluslararası müdahaleler terörizmin, radikalizmin bitirilmesine veya azaltılmasına bir fayda sağlamamaktadır. 11 Eylül olayının ardından, çok taraflı anlaşma boyutunda alınan ve Birleşmiş Milletlere üye ülkeler için bağlayıcı olan, “terör ile mücadele” kararından bu yana radikal terör örgütlerinin, yerelden çıkıp küresel tehdit mekanizmalarına dönüşmeleri, son teknoloji ile silahlanmaları ve sistemleşmeleri bunun göstergesidir. Bu tür grupların yayılması, güçlenmesi ve silahlanması üzerinde durulması gereken konulardır. Dünya çapında terörün İslam’ı çağrıştıran namının aslında baskıcı ve tek tipleştirici ulus devletlerde kominist hareketler yer değiştirmesi gerekmektedir. Yasal düzlemde etnik kimlikleri ile var olamayan ya da kapitalizmin ekonomik uçurumunda yuvarlanan insanların teröre ve radikalizme meyyali, birçoğunun resmi dini İslam olan ülkelerde kurulan radikal terörizmden daha anlaşılabilir bir yanı vardır. Dolayısıyla terör, radikalizm ve aşırıcılıkları devletlerin yarattığı koşulların bir sonucu olarak düşünmek mümkündür. İki açıdan ele alabiliriz. İlki, tek tipleştirme ve ötekileştirme kurbanı olan etnik gruplar veya ekonomik olarak düşük sınıflardır, bu grupların eşitlik vurgusu dolayısıyla devrimci sosyalizmi benimseyip, Marxist çizgide ilerleyerek yarattığı terör eylemleridir. İkincisi ise, stratejik bölgeleri kontrol maksadıyla uluslararası siyaseti ve ekonomiyi domine eden büyük güçlerin kurduğu veya desteklediği terör gruplarıdır. Uluslararası hukukta bu ikincisi devlet destekli teröriz olarak geçer. Tam ekipmanlı, sistemli sözde islamcı radikal grupları bu düzlemde ele almak mümkündür. Sonuç olarak uluslararası toplumun terör ile mücadele ederken, terörü destekleyen devletlere büyük siyasi ve ekonomik yaptırım yoluna gitmelidir. Radikalizmin, terörizmin toplumsal reaksiyonlar olarak meydana gelebilen hadiseler de olabilicekleri göz önünde bulundurulmalı ve çözüm odaklı devlet politikaları izlenmelidir.